Denizin doldurulmasıyla olmuş, depremden çok etkilenmesi ondanmış. Her sene denize doğru 20-35 cm kayıyormuş diyorlar.

İstanbul universitesi’nin oradaki kampusunden dumandan duman hatunlarla birlikte olmustum zamaninda hey gidi hey neden nefret edelim hocam.

Ahaha cevaplari kiesss.

Avcilara metrobus gidiyor, onlari sev.

Aklıma sürekli Metrobüs geliyor

Kimlerden nefret etmen "gerektiğine" başkalarına danışarak karar veriyorsan bilinçli yaşamla zaten hiçbir alakan kalmamış demektir.

@brkylmz :D sesli güldüm

@dokunmakalbime bence sevme garanti olsun

tebrikler populer kulturun degil ama marjinal kulturun kolesi olmussun. mikro patlama +1. neyi ne icin yaptigini bile bilmiyorsun, birseyler soylenmis sen de "oooo ne kadar cool" diye uygulamaya baslamissin.

Bunların hepsinden önce avcılıktan nefret etmeniz gerekmez miydi? Tamaaaamen keyfi hayvan öldürüyorlar çünkü.

cocuklugum oralarda gecti.
simdi cok bozmus diyolar, ama kendi halinde, eskilerin gezinti / yazlik yeri memlekettir.
mahalle kavrami 90'larin sonuna kadar filan da yasamisti.
deprem cok seyi aldi goturdu.

niye nefret edelim yha.
:P

O dönemde yahudilerin avrupada bulundukları ülkelerin yaşamlarına entegre olmaları, endüstri ve finansın yöneticileri haline gelmeleri, sosyal ve entelektüel yaşamda öne çıkmaları halkta nefret öğesi oluşturdu. Nasıl biz şimdi herşeyden suriyelileri sorumlu tutuyorsak o dönemki ekonomik depresyondan, dünya savaşı yenilgisinden vs. yahudileri sorumlu tuttular. Hitler sahiden buna inanıyor muydu yoksa halkta karşılığını bulan bir nefreti mi körüklüyordu bilemiyorum.

Ancak biraz "eugenics" bakıldığında o dönem bilim yayımlarının ırksal üstünlük ve ayrılıklar üzerine yaptığı çalışmaların da bu görüşleri körüklediğini söyleyebiliriz. Gerçekten alman ırkının üstünlüğüne inanıyor olması makul. Bu durumda yahudilerin alt, kirleten ırk olduğu konusunda da samimi olabileceği kanısındayım.

Atatürk in the Nazi Imagination kitabında Hitler'in milli mücadeleden esinlenimlerinden bahsedilir. Bir ulus devlet kurma aşamasında tıpkı bizdeki varlık vergileri, ermeni sürgünleri vs. gibi servetin, mülkün ve entelijansiyanın millileştirilmesinden de bahsedebiliriz. Yani gereklilik olarak da bakılabilir.

Ekonomi yanudilerin elinde idi. Cokca seyi yahudilere cingenelere vb yuklemek politik olarak kolay oldu. Irkciligin gucu birlestirici ve tek amac etrafinda toplayici etkisini kullanmak istemesinin yaninda acaba yahudilerden gercekten nefret ediyor muydu bilmiyorum acikcasi. (Kavgam’i okumadim bu arada)

Ben yazarken Herkesefendi yazmis. Sonradan gordum.

Kavgam'ı ta ortaokuldayken okumuştum. Orada gençken (yanlış hatırlamıyorsam Viyana'da) gördüğü bir manzaradan bahsediyordu: Bir Alman, zengin bir Yahudi'nin dükkanının önünde dileniyordu. Bu görüntüden çok büyük üzüntü ve nefret duyduğunu itiraf ediyordu. Almanlar kendi ülkelerinde onursuz bir yaşam sürerken, o ülkenin nimetlerinden yabancıların faydalandığını düşünmüş olmalı. Kendisi de Viyana yıllarında ufacık bir evde 15-20 tane insanla sıkış tepiş kalıyordu.

Hitler'in nevişahsına münhasır bir Yahudi düşmanlığı elbette vardı. Onların toplumu yozlaştırdığına, bulundukları farklı ülkelerin ekonomisini kemirdiklerine ve o ülkelerin insanlarını sömürdüklerine canı gönülden inanıyor olabilir. Anti-Semitizm'in uzun süredir her coğrafyada varlığını sürdürdüğü de malum. Ancak Yahudi düşmanlığının Alman toplumunu birleştirici özelliğini fark edip bunu pompaladığı propagandanın, siyasi olarak elde ettiği yarar, kişisel nefretinden daha üstündür diye düşünüyorum. Aryan ırkı teorisi (bir anlamda diğer ırkların aşağı oldukları) ve saf ırk yaratma (bir anlamda ülkedeki diğer ırkları ortadan kaldırma) projesini ise bir dünya savaşından yenik olarak çıkmış, Versailles Andlaşması'nın ağır şartları altında ezilen mağrur Alman halkına gururunu tekrar kazanma umudunu vermek için ustalıkla kullandı. Ve en önemlisi, propaganda yapılacak reel malzemesi biten otoriter yönetimlerin popülist siyasetlerini sürdürmek ve halkla bağlarını koparmamak için suni bir düşman yarattıkları bir gerçek. Nazi Almanyasının da en uçta örneklerinden birini teşkil ettiği totaliter yönetimler söz konusu olduğunda ise bu "suni düşman yaratma" eğilimi daha radikal bir hal alıyor.

Türklerin Ermeni nefreti ile yaklaşık aynı.

Ticareti, sanatı, üretimi elinde tutan gruptan herkes nefret ediyor. Şimdi nasıl Türkiye'nin büyük çoğunluğu okumuş "beyaz Türk" denen grubu "Gezici" falan diye ezmeye çalışıyor, aynı mantık.

Güncel örnekler gözünde daha iyi canlansın diye, yoksa çok umrumda değil.

Arkadaşlara ek olarak bir de o dönemde Yahudi aleyhtarlığı veya antisemitizm Hitler veya Naziler ile başlamış bir fenomen değildi. Var olanın üzerine inşa ettiler.

(bkz: dreyfus olayı)

herkes çok güzel yazmış. ek olarak, sanat okuluna kabul edilmeyişinin de hayatında ciddi bir kırılma anı olduğu söylenir. bundan yahudi hocaları sorumlu tutmuş olması kişisel bir husumet de yaratıyor. sanat eserlerine yönelik sonraki tavrı da bu olayın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

almanlar zaten yahudilerden nefret ediyordu, Hitler de bunu kullanarak gucunu pekistirdi. almanlarin neden yahudileri sevmedigini herkesefendi yazmis. su anda avrupalilar turkleri/faslilari neden sevmiyorsa, turkler suriyelileri neden sevmiyorsa benzer sebepler. topluma adapte olmama, toplum icinde ayri toplum olusturma. almanlarin islerini elinden alma. vs vs. bunlarin ustune yahudiler toplumun en zengin ve varlikli tabakasini olusturuyordu.

Çok bilgilendirici bir duyuru olmuş, açan ve katkıda bulunan herkese teşekkürler.

Onun dışında minnacık bir örnekle ben de ekleme yapmak isterim. Arkadaşların anlattığı gibi yahudi nefreti yeni değilmiş. Kafka'nın hayatını okurken, babasının yahudi olduğundan evlenebilmek için özel izin alıp öyle evlenebildiğini okumuştum. Köyündeki birçok yahudi bu yüzden evlenemiyormuş mesela. Ancak zengin ve nüfuzlu isen serbestmişsin. O yıllarda zengin yahudilerin böyle gariban olanları kollamamaması da ilginç gelir hep bana.

soyle alintilar vereyim, umarim aciklayici olur:

"(...) Birileri soğuktan it gibi titrerken içinde şöminesi, saunası eksik olmayan villaların tanıtımını izlemek,
Açlıktan kırılırken lokantalardan yükselen kebap kokularına yemek buğularına katlanmak,
Sevdiğin, yakının ağrılar içinde kıvranıp doktor, ilaç yüzü göremezken magazin programlarındaki sefahata katlanmak oldukça güç.

Tarihsel süreç içinde tam da bu güç noktada birtakım cin fikirliler devreye girer.
Düzenin korunumu için, ezilen kitlelerin tümlüğünü bozmak için, yahut gerekli görülen bazı dönüşümler için paçavralıların ateş gibi yakıcı öfkesinden yararlanırlar.
Bu öfke uygun görülen kanallara aktarılır.

Böylelikle, gözümüzü açıp kapayıncaya kadarlık bir sürede gördüklerimiz, duyduklarımız, algılarımız değişiverir.
Kötücül olan zenginin yoksulu ezmesi değilmiş gibi görünür örneğin. Tüccarların, sermayedarların çalışanları sömürmesinde değildir aslında yanlışlık.
Kötü olan, yanlış olan, içimizde beslenen kimi gizli düşmanlar, hainler, pisliklerdir. Milletimizin sırtından malı götüren soyu bozuklardır.
(Dönemin özelliklerine göre yahudi, ermeni, kızılbaş, sönme, sabetaycı vb. olabilirler)
Onlar ki vatanımızın, milletimizin gövdesine sancı gibi saplanmış, bütünlüğünü tehlikeye sokmuş urlu hücrelerdir.
Onları kesip atsak, sırtımızdaki bu kenelerden kurtulsak, kanımızı emen bu sülükleri kurutsak her şey düzelebilir.

Dinsel bağnazlık kaynaklı bazı düşmanlıkların, barbarlıkların dışında çağımızda “öteki” düşmanlığına uzanan en kalabalık cadde budur.

Geçtiğimiz yüzyılın başından ortalarına kadar hem yurdumuzda, hem Avrupa’a Asya’da yaygın söylem, medya perdesinde yazılan çizilenler, karikatürler, fıkralar, haberler, kitaplar, dergiler hep bu duyguyu beslerdi.

(...)

Bugünün popüler kültüründe bile bu yaklaşımlar yaygındır.
Örneğin yurdumuzda kitlelere en yoğun propaganda aşılayan kanallardan “Kurtlar Vadisi”ndeki yahudi karakterlerden İplikçi Nedim (banker), yahudiler arasında yokluk çeken bulunmadığı yönündeki düşmanca kanıları körükleyen şakasını pis bir sırıtışla kapatıyor:
“(...) İplikçi:«Benim 1500 burslu öğrencim var», Polat:«Nerede? İsrail'de mi?» İplikçi:«Aman kuzuum. İsrail'de nerede bulacaksın okutacak fakiri!» (...)”

Yahut, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında yoksul halkın kanını emenlere ilişkin bir menkıbe şöyle akıp gidiyor:
“(...) «Bu villa kimin?» «Kirkor Efendi'nin Paşam!» «Şu köşk?» «Dimitri Efendi’nin Paşa Hazretleri!» «Ya şu ilerideki konak?» «Salamon Efendi'nin!»
Atatürk bu kez, az ötedeki toprak damlı, virane bir evin sahibini öğrenmek için sorunca, Adanalı gazi cevap verdi: «Recep Çavuş'un Paşam!»
(...) Recep Çavuş gelince bir asker selamından sonra, «Emredin Paşam» demişti. Ata, bu kez
Recep Çavuş'a sormaya başladı: «Bu villa Kirkor Efendi’nin, bu köşk Dimitri Efendi’nin, şu konak Salamon Efendi’nin, o virane de senin! Bu ermeniler, rumlar, yahudiler şu binaları dikerken sen neredeydin?»
Recep Çavuş yılllarca savaş meydanlarında koşturmanın verdiği gönül yorgunluğuyla cevap verdi: «Sizinle beraberdim Paşam! Trablusgarp'ta, Çanakkale'de, Sakarya'da!..» (...)"

Düşman yaratmanın, savaş kazanmanın en etkili yollarından biri, hedef kitleyi karşılarındakilerin onlar gibi olmadığına inandırmaktan geçer.
Duygudaşlık ortadan kalkınca, karşınızdakinin yerine kendinizi koyamayınca, karşınızdakini insan gibi göremeyince her şey olur.
Tecavüzcü bir canavara, Allah düşmanı bir kâfire, milletin kanını emen bir soysuza, küçük çocukların kanını ekmeğine katan bir çıfıta, kuyruklu ve kotu kokan bir hanzoya her şey mübahtır.
Dövülür de, sövülür de, sürülür de, katledilir de, yakılır da.
(...) "

(Bkz: çemen) iki-uc gune gecer. Cemensiz pastirmalar oluyor onlardan dene.

Iyice terleyip dus alirsan gecer en hizli.

yumrta yaparken kızartınca o kadar kokmuyor.

Biz hep böyle yeriz. Daha dur. Yarın tuvalet banyo da kokmaya başlayacak.

3 gün daha sabahları duş al. Gece alıp yatınca sabah yine kokuyor.

Bir hafta sabret. Sırf bu yüzden yıllardır yiyemiyorum.

kayseri pastirmasi yemissin demek ki :P. marketlerde satilan pastirmalar maalesef sehir hayatina uygun olsun diye cok baharatli yapilmiyor, pastirmada eti pisiren sey de baharatlar oldugu icin isil islem uyguluyorlar etlere. pisirip yersen, yada yemeden once cemenini ayirirsan bu kadar kokmaz. Erman toroglunun dedigi gibi o kadar para verip pastirma almissin birak koksun :)

benim anne tarafi kayserili, ben bildim bileli sucugumuzu pastirmamizi evde kendimiz yapariz. anneannemler kayseri disina ilk kez annem universiteyi kazandiginda onu okutmak icin Istanbul'a cikmislar. Istanbul'a gidene kadar pastirmanin yedikten sonra da terden koktugunu falan bilmezlermis :)

kokan pastırma değil çemen.

çemeni sıyırıp yiyebilirsin.

Alkol şeklinde alamıyor musun? Bi değerlendir bence.

Hayvansın bu arada karşim.

asıl soruya cevap vermemişim, hayvansın.

Ne yediğini görmeden hayvan olup olmadığına karar veremem. Paylaşırsan hayvan mısın değil misin söyleyebilirim.

Öğün atlama bence.

140 liralık tek başına bir oturuşta yiyorsan bi hayvanlıktan söz edilebilir.

“Ben yediklerime dikkat etmeye çalışıyorum, hazır yemekten bünyem tepki vermeye başladı, o yüzden yanımda kendi hazırladığım yemekleri götüreceğim artık. yemek fişi istemek yerine günlük sabit bir harcırah ödeseniz olmaz mı” gibi bir şey talep etsen nasıl olur?
Mesela bizim şirket günlük belli bir tutarı ödüyor ve yemek fişi istemiyor.

birilerinin karnini doyur madem. bi de 140 lira iyi bir restoranda hayvan gibi yiyebilecegin bir rakam da degil aslinda. nusrete gitsen mesela her aksam, ustune en az bi 50 lira daha koyman gerekir. nispeten daha kaliteli seyler yiyebilecegin bir yerlere git oyle ode bari madem 140 odemen lazim.

Hayvansın bro. Günlük 70 liraya krallar gibi yersin 3 öğün yemeğini. Kalanını da eve harca bi faydan olsun :)

Ne güzel işmiş o günlük maaşım o kadar değil benim. Eleman arıyor musunuz :)

Ye bitir gitsin sirketin parasını eger kilo alma,çöküp kalmayı vs dert ediyosan da üstteki arkadasın dedigi gibi insanlara ısmarla

hayvansın canısı
hafiften bir görmemişlik de var; "yeteri kadar" görmemişsin demekki.
birden küt diye azaltma ama
1.çok daha lüks yerlere git.
2.gittiğin yerlerde askıda yemek* bırak; biri daha nasiplensin..
ne yediğini de bilmiyorum ama istanbulda orta üstü bir akşam yemeği gündelik restoranlarda 50-70 lira olsa salata üstüne bi tatlı/kahve vs zaten 100'e yaklaşır. sen hangi şehirdesin bilmiyorum tabii ama asıl tek öğünde yüklenmek çok kötü bir şey; bu alışkanlığı değiştir.

Yemek çeki, bileti vs neyse kalanını iade mi ediyorsun? Bir de yemek çeki ile alışveriş yapılan marketlerden ev için bir şeyler alamaz mısın?

Önceki yazdığım iptal. Ben olsam ben de 140 lirayı sonuna kadar sünnetlerdim.

Biraz daha pahalı yerlere giderdim +1.

Marketler var, yemek fişiyle alışveriş olanağı tanıyan. Tek öğün sıkıntı, 3 e yay

140 liraya ne yedigini bilmiyoruz. yani 140 liraya luks bir restorantta 150gr et de yemis olabilirsin, 10 liradan 14 tane adana durum de yemis olabilirsin, ilki seni gorgusuz ve is ahlaki olmayan birisi, ikincisi hayvan yapar.

afiyet bal şeker olsun karşim.

alınmaz.

1k maksimum, 11 ay mining yapmış gpu perte 3 var demektir ne yazık ki

Mikro çatlaklar oluşmuş olabilir ekstra tamir masrafınaçılabilir başınıza.

1 milyon km yapmış tır motoru alınır mı güçlü diye?

Taksi çıkması araba gibi bir şey. Alınmaz.

Garanti kaç yıl kaldığına göre değişir.

garanti demeye gelmiştim ben de. 3 yıl garantili ürünse ve ucuza veriyorsa alınabilir. tabii garanti şartlarını almadan öğrenmek de lazım.

peki beyler bir karta mining yapılıp yapılmadığını anlamanın bir yolu var mıdır ?

bence alinir. ben kendim mining icin kullandigim kartlari arada bilgisayarima takiyorum. onemli olan mining'i hangi sartlarda yaptigi eger kartlar yuksek sicaklikta calismadiysa, sogutmayi guzel kurduysa birsey olmaz.

alınmaz.

büyükse kenedir, bit olmaz pire olur hayvanlarda.

veterinerden pire damlası alıp ensesine kendiniz damlatabilirsiniz. veterinerden rica ederseniz açıklar nasıl yapıldığını. basit zaten.

Yok büyük değil minicik. Pireyse ne yapmam lazım?

Piredir o. Sokak kedilerinde olması çok normal. Seni de ısırır ama dikkat et kaşınabilirsin tüm gece. Ense damlası damlatman lazım.

Piredir o. Kulaklarının altı/boynu ve kasık bölgesine bi bakın, tüylerinin dibinde kepek gibi ama siyah döküntüler de olur pireyse.

Yess, pire. Daha kucukmus ama. Veterinere yasini da soyleyin

Evet şimdi gördüm kesinlikle hareket ediyor. Ayrıca tüylerinin arasında siyah toz gibi döküntüler var. Yarın veterinerden ilaç alırım ama evde kalmasının bir sakıncası var mı? Yanımda yatmadığı sürece bana bulaşacak bişey mi pire? Ne bileyim battaniyeyi halıyı filan yıkamam gerekir mi?

Şimdi sözlükte okudum, baya gözüm korktu :(

Butun eve yayilir simdi, gecmis olsun.

Yorganları yakma sakın.

pireler etrafta hayvan varken insanlara pek gecmez. tuylu tuylu kediler onlar icin daha ideal bir ortam. bizim kedi de bir yerlerden pire kapip gelmisti. bir hafta sonra farkettik. ne bize bulasti ne de evin baska yerlerinden cikti. yarin veterinere goturun pire damlasi versin.

Peki ben bu kediyi iki haftadır 3-4 kere eve aldım, pireli olduğunu yeni fark ettim. Şimdiye kadar hiç ısırılmadım, eve yayılmamış ihtimali hiç yok mudur? Durduk yere huylanıp evi ilaçlatmak istemiyorum :(

hocam etrafi bir kolacan et yuksek ihtimal eve bulasmamistir @crucio'nun dedigi gibi. tesekkurler bu ince davranisin icinde

icinizi rahatlatmak adina soylemek istedim, bizim kedi de pirelendi kac kere ama eve yayilmadi hicbir zaman.

iddia gibi düşün. kazanabilirsin fakat kaybedebilirsin de. hiç belli olmaz bence bulaşma ama.

Kefil olacak arkadaşınız vermiyorsa siz neden veriyorsunuz ki?

Eğer bu sistemi kullanıyorsanız bende talibim.2 bin lazım,2 ay sonra 3 bin olarak trink veririm;) senetlerin pek bir değeri yok diye biliyorum ama güvenebilceginiz biriyle girilir ancak;)

bulaşma kardeş. söz dinle.

Yok bulaşma. Param yok de.

bedava peynir kapandadır.

Aklı başında adam girmez senet sepet işine

asla bulaşma. asla...

Baban olsa belki güvenebilirsin ama arkadaşının arkadaşı olmaz.

(bkz: inanma seni sikecek) senedi siktir et rehin alabilecegin bilgisayar/telefon gibi birsey varsa o sekilde gir. yoksa o para geri gelmez. madem 2000'i bir ay sonra 3000 olarak odeyebiliyor gitsin bankadan kredi ceksin, kredi kartindan avans ceksin. cok daha uygun fiyata olur.

Girdik bi yola bakalım patlamayız inşallah

ikisi bir olmuş sizi tokatlıyor. senedin çöpden farkı yok zaten. bu arada bu tefeciliğe de giriyor, öyle kolay hak da idda edemezsiniz.

Banka ve faktoring icrası yapan bir hukuk bürosunda çalışıyorum, böyle küçük miktarların tahsilatlarıyla kimse uğraşmıyor, sen senedi icra takibine konu edebilirsin değeri yok diyen arkadaşlar dikaltlı olsunlar bu arada. Senet dediğin sebepten soyuttur. Gayet de icra takibine konu olur ancak dediğim gibi 2 bin liralık doayayı icraya koysan bi de bir ton masraf yapıcaksın avukata para vericeksin falan ama avukatlar bile böyle küçük meblağlarla pek uğraşmazlar. Paranın gittiğiyls kalırsın. Bence de mantıklı değil 2 bin verip 1 ay sonra 3 bin olarak geri alman, sıkıntılı gibi, bulaşma diyorum ben de.

Paranın geri geleceği garantiyse kredi çeksin o zaman.

Senetin yaptırımı olabilmesi için o senedi/borcu adamdan neden aldığınızı belirtmeniz gerek.

Bir ürün mü sattınız? Yoksa hizmet mi verdiniz? Senetin elbette bağlayıcılığı var ama borçlu "o senetten haberim yok, ben imzalamadım. Hatırmıyorum" ya da "isteğim ve arzum dışında imalamak zorunda kaldım" derse siz onun neden borçu olduğunu ispatlamanız lazım.

Tefecilik yaptım diyemezsiniz, derseniz daha tehlikeli :)

Kaldı ki yukarıda denildiği gibi 2-3 binlik senet için kimse uğraşmak istemez.

Ayrıca etik de değil, iki bin lira ihtiyacı olan birine %50 faizle borç veriyorsunuz. İnsanlığa sığmaz bu, o adam ya zaten geri ödemeyeceği için o faize razı olur ya da çok mecbur kaldığı için.

1- bulaşma
2- bulaşmışsın madem olumsuza hazırla kendini
3- bir ihtimal ödese bile peşinden 5k isteyecek, 8 vereyim diyecek. Sen de yine vereceksin

sırbistan deneyebilirsin 80-90k evler var.çetnikler sever türkleri.

Portekiz madeira 75.000€ idi.

burada cevaplanmisi var - 30 ulke yeter mi? sec begen al!:

www.msn.com

Sirbistan AB'de degil.

@Traveller +1

:D

bu bahsettiginiz sey vatandaslik degil oturum izni, ozellikle portekiz vs. bildigim kadariyla oncelikle sadece oturum izni ile baslatiyor, yani calisma izniniz yok, sonra oranin vatandaslik sartlarini ve suresini tamamlarsaniz vatandaslik veriyor. yani sadece oturum izni ile calisma iznini ve vatandasligi karistirmayin.

ikisi arasındaki fark nedir tam olarak?

hocam 'sadece' oturum izni ile sadece gidip oturabiliyorsun, vizesiz gezebiliyorsun vs. ama calisamiyorsun orada, yani gelir getirici faaliyette bulunamiyorsun. dolayisiyla mese yazilim isi yapiyorsundur, gittigin ulkede calisma iznine ihtiyacin yoktur calisirsin. ama mesela orada bir sirkete giremezsin, fatura kesemezsin vs.
yani insanlar bunun oldugunun farkinda degil ama calisma izni vermeyen oturum izni kavrami var avrupada. o kadar para verip alacaginiz seyin ya calisma izni de icereceginden emin olun ya da vatandaslik alana kadar yetecek paraniz, planiniz olsun.

calisma izni ile orada gelir getirici faaliyetlere dahil olabilirsin ve elbette yasayabilirsin.
vatandaslik da vatandaslik iste.

estonya ucretsiz e-vatandaslik veriyor

@crucio: Estonya kimseye ücretsiz e-vatandaşlık vermiyor.

@babilbaligi aslında veriyor www.cnnturk.com

direkt soyleyeceksiniz, yetiskin koca koca insanlarin bu tasra kulturunun geleneklerine yenildigini gormek acayip uzucu. hatta karinizin soylemesi lazim. konusacak babasiyla. komik olmayin, bu ne ya kac yasinda insanlarin derdine bak. kelamla cozulecek bisey ne kadar buyumus. hastalik, para, evlat dertleriniz olsa cozumu sizde olmasa neyse.

Hanıma bacı demesin. Kardeş yapma yoluna girsinler utanır gider bence :))

tek çare var. o geldiği zaman bizde şehirdışına cıkıyorduk diyeceksiniz mesela eğitim var oraya gidiyorum yada tatile gidiyoruz gibi. evi tamirat yaptırcaz bizde arkadasta kalacagız gibi şeylerde söylenebilir. yani siz evden çıkın mecbur gitmek zorunda onu gönderince geri eve girin.

Evdeki televizyonu satın

bahaneye mahaneye gerek yok. bahane yalnızca bu durumu erteler. sonra aynısını yine yaşarsın. eşine net bir dille söyleyeceksin o bir yol bulup konuşacak ve bu problemi çözecek. olmuyorsa ayrılacaksın. ha eşin de nasıl konuşur, orası seni hiç ilgilendirmez aslında ama yardımcı olmak istiyorsan bi süre eve gitme. başka yerlerde kal. baba dayanamayıp sorar nerde bu çocuk niye gelmiyor diye, eşine bu ortaya dokunmak kalır.

Sözlükte kaynanasını istemeyen geline ağız dolusu küfürler edilirken bu konuya gösterilen anlayışlı tavır gözlerimi yaşarttı. Biz Türk kadınları da Türk erkekleri kadar sistemli birbirimizi kollasaydık bugün kadına şiddeti önemli ölçüde engellenmesine sebep olmuştuk vallahi de billahi de. Hanım tarafı olunca kayınbabanın erkekliğini bile görmüyorlar, bu ne seferberlik! Bu ne takım ruhu!

Soruya cevap: Yaşlılar zaten sevilesi varlıklar değillerdir. Mühim olan ona rağmen katlanmak. Bunu kalkıp da eşinize söylerseniz size kırılacaktır. Tek çare boşanmak. Bunu söyleyince boşanma evresine gelirsiniz büyük ihtimal zaten.

buyuklere ozellikle anne babaya saygi gosterilmesi gerektigini dusunen birisi olarak en uygun yolun kibarca soylemek oldugunu dusunuyorum. kusturup yollamak bana gore degil. kibarca onu her zaman agirlamaktan mutluluk duyacaklarini ama uzun sureli olunca yoruldugunuzu ve duzeninizin bozuldugunu, gelmek istediginde onceden haber verip haftasonluguna 2-3 gunlugune geldiginde mutlu olacaginizi soyleyip yol vermek lazim. bunu da esiniz soylemeli. kendi cocuguna daha az darilir.

eger amac kusturup kovmak ise, her gece gurultulu pompa yapip hanimi baci mertebesinden or.spu(or.spu lafini kötü anlamda almayin lütfen (bkz: turkishmusic.org'daki sezen aksu tartışması)) mertebesine cikarmak en etkili yontemdir.

televizyonu kaldırın, tuvalete girin uzun süre çıkmayın. en son çare de taşının yeni adresi söylemeyin. aradığı zaman da şehir dışındayız diyin.

@sta ek:

nerdesiniz derse "çok gizli bir operasyondayız ve gizlilik ilkesi gereği bulunduğumuz yeri söyleyemiyoruz." diyin

Baba kumar borcum var senin şu köydeki evi tarlaları satıp parayı bana ver sonra burda istediğin kadar kal desin. Muhtemelen cümlenin sonu gelmeden eşyalarını toplamaya başlar.

"baba eve yatılı misafir gelecek sana yol göründü" diyin.

Televizyonu kaldırmak ve "borcum var tarlayı/arsayı satıp bana ver" fikri süper ötesi.

Kavga, dövüş, küslük de çıkmaz.

Borç para iste, senin şu tarlayı sordurdum şu kadar edermiş, satıp bana borç ver, 10 sene sonra öderim de.

borç para iste +1

tv yi boz, yenisini de alma.

borç para fikrini beğenmeye geldim. çok iyi fikir.
siz ondan bişeyler isteyin. darlayın.
ev alcaz, araba alcaz deyin. bunaltın...
eline işinizi gördürecek cinsten iş verin.

geçmiş olsun.

"Kendi evi var Niğde ‘de ama her sene sormadan etmeden gelip kalıyor bizde."

işte bu ilk olduğu gün "******* böyle işi" diye önce eşinize, sonra da o iyi yansıtamıyorsa bizzat kendisine söyleyip kovmadığınız için şimdi uğraşıyorsunuz, bu dünyada sesinizi çıkartmazsanız her şey normalleşir.

anlattıklarınız kabul edilir cinsten değil bence, şimdiye kadar çekmiş olmanıza yazık. açık açık durumu eşinizle konuşup, kendisine kibar/diplomatik yol için bir şans verin. olmuyorsa da net ve keskin bir şekilde aynı gün gönderin gitsin. sineye çekmeniz sizin için de ilişkiniz için de ileride sıkıntı olur, haliyle dolmuşsunuz bile şimdiden.

ilk yorum haklı, yetişkin koca koca insanların böyle bir derdi olmaması lazım. orası sizin eviniz, kapatın kapısını dışarıda olan dışarıda kalsın.

geçmiş olsun
yetişkin insanlarsınız bunlar problem bile edilecek şeyler olmamalı.
kimse (yakına arkadaş, dost, kardeş, anne, baba..) çok önemli bir gerekçesi olmadığı ve geçici olmadığı müddetçe, kimsenin evinde kalamaz.kalmamalı. aynı evde uzun süre yaşayacaksaydınız aynı evde yaşar; yeni ev almak/kiraya çıkmazdınız. evi beraber kurar, tüm şartları paylaşırdınız zaten.
insanlar tercih ettiği insanlarla yaşasın diye ev kuruyor zaten.
konuşup tane tane açıklayın, ne düşünürse düşünsün. kendi yaptığı saygısızlığın farkında olmayan biri zaten siz ne kadar açıklayıcı olsanız da anlamamaya yakın olacaktır; gelecek tepkiyi önemsemeyin.
öncelikle eşinizin konuşması ama gerekirse(gerekecek gibi duruyor) sizin de makul bir dille konuşup eşinize destek çıkmanız gerekiyor. bu eve bir düzenimiz var, bu düzen bozuluyor temelli bir konuşma olmalı.
hastalık, maddi yetersizlik vs gibi ekstrem bi gerekçe yok ki olsa bile öyle bir durumda da tek çözüm aynı eve çağırmak olmayabilir pek çok kez bunu unutmayın; geç kalmşsınız.diğer kardeşlerin ne yaptığı önemli değil, siz aile olarak tavrınızı koyun.

*ailem ve ben istanbulda ayrı evlerde yaşıyoruz, kendi imkanlarımla kendi evime çıkabilecek param varsa belli bir yaştan sonra aileyle yaşamayı sağlıklı bulmuyorum.
kaldı ki sizin kendinize ait bi aileniz daha var(hatırlatayım eşiniz ve çocuğunuz)

Sizi (arkadaşınızı) yumuşak yüzlü görmüştür o sebeple bu şekilde kalıyor. Normalde herkesin kendi anne-babasına bunu söylemesi gerekir ama konu kayınbaba olduğu için bence bu erkek erkeğe halledilecek mesele. Aynı zamanda 2 ay sizde kalabiliyor olması demek evin erkeği olmaya geliyor demek. Sadece kedilerde olmaz bu iş, erkek evi işaretlemiş işte.

Atıyorum bir rakı masası yapın, ya da bir özel akşam yemeği, akabinde direkt yüzüne "bu cuma seni terminale bırakıyoruz, hadi hayırlı olsun" şeklinde emrivaki yapın. Kem-küm'den başka bir şey beklemeyin. Ney söylüyorum, kış vakti yakıt masrafı olmasın diye geliyordur.

Kullanıcı bilgilerim kendisinde, direk olarak kendisi tek tek cevap verecek. Arkadaşım adına teşekkür ederim ilginize

Kim dedi tuvaleti meşgul et giremesin diye! Salonda boş kavanoza işedi amk!

E ne yapsın yaşlı adam, sen de ne cani çıktın mübarek.
Git karınla konuş

baba kiminse o konuşsun.

@insomnia ben demiştim ama bu kadarı da çok yani. açık açık git diyeceksiniz o zaman yapacak bir şey yok.

Tv kumandasının pilini ters çevirme (akıl edemiyor)
Tv yi av moduna alma (uyduyu göremiyor)
Wc yi meşgul etme (salona işedi)
Site dışına çıktıpında arayan hüvenliğe tanımıyorum o kim deme (hanım gelene kadar dışarda kalıyor)
Araç yolculuğunda e5 en sol şeritten yardırma (benzinlikler yan yolda kalıyor, 5 dk da bir prostattan dolayı wc ye gitmek istiyor)
Evden çıkarken kombiyi kapatma
Tv den a haber ve atv yi silme
Müzik tesisatına zaman ayarı yapıp kulağının dibinde son ses hayko cepkin çalması (2 saatte bir 5 sn, komşular rahatsız olmasın)
Sanırım gitmesini istemiyorum :)

Uzun'u ve yaptigi icraatleri elestir.
Belki soguyup gider.

@chitosan onların arayıp da bulamadığı şey tartışma. Nassı goyduk emmeee

ev sizin, evlilik sizin neden böyle yüzsüz bir insan için, hele ki çat kapı gelen, azıcık kibarlıktan ve medeniyetten yoksun bir insan için bu derecede çözüm aranıyor ben anlamıyorum? ailede adamı kimse umursamıyor, anladığım kadarı siz de aileyi umursamıyorsunuz, otobüs biletini alın, eşyalarını toplatın misafirim geliyor, bir daha da acil bir şey yoksa gelme de sabah otogara bırak vedalaşma bile.

kimse kimseye bakmak zorunda değil evlendi diye, kayınbaba değil de kaynana olsa da evden atarım ben.

Arada eşimin hatırı var, o da durumun farkında ve yoruldu gerçekten. Direk konuşmaktan başka çare yok, nankör damat olacak adım ama yapacak birşey yok artık . Beni bilen biliyor.

sorunun üstünden 4 gün geçmiş, çok merak ettim gelişme var mı acaba? arkadaşınıza mümkünse sorabilir misiniz? teşekkürler. benim önerim de açıkça konuşmak olurdu, eşin rızası alınarak.

Kendisine tarlayı satmasını ve parasını kendine vermesini söyle. Bizim insanımızın canını al parasını alma. Kaçaktır.

Karşısına alıp konuştuğunu ve evlerinin müsait olmadığını söylediğini belirtti. Birkaç güne gidiyormuş.

Adama o kadar saydınız, meğer gayet laftan anlayan bir insanmış bak gidiyormuş.
Arkadaşınıza iletin lütfen, kendisinin yatacak yeri yok. İlerde aynı muameleyi kendi damadından görür umarım.

borç para iste ve televizyonu bozuldu diye kaldır.
olmadı konuş.

@birsürüsorumvar
laftan anlamayıp napacaktı peki? koltuğa mı zincirleyecekti kendini? benzin döküp yakacak mıydı? yüzüne yüzüne söyletecek kadar anlayışsızmış yani.
bi de damadın da yapar demişsin yani insan olan, bugününü kurtarmak için çalıştığı gibi yarınını da planlar. kaldı ki burada aciz, hasta, evsiz vs bir insan yok. bencil ve düşüncesiz biri var.
millet iyice delirdi yaa:D


neyse, geçenlerde şu haberi görünce istemsizce aklıma geldiniz:) *bu adamın evi de yok üstelik
onedio.com

@jimjim
konu sahibinin anlattıklarına bakınca ben bu adamın gitmemek için kendini ordan oraya atmasını veya büyük kavga çıkarmasını bekliyordum. bir defa açıklama yapılınca anlamış işte. eski nesil bazı şeyleri akıl edemiyor, karı kocaymış, başbaşa vakit geçirmekmiş vs. Benim babam da aynı nesil, kendisine kalsa misafirliğe gittiği evlerdeki kadınların hepsi ona hizmet etmekten mutluluk duyuyor. Kadın yaşlı da olsa fırıl fırıl evin içinde ona hizmet etse zerre rahatsız olmuyor, çünkü "kadın böyle mutlu oluyor görmüyor musun". E bir kere de kalk sen bir işin ucundan tut da mutlu ol dediğimde kıyameti koparmıştı. Ki benimki üni mezunu falan. Her neyse. Konu mutlu sona ulaşmış, biz çıkalım kerevetine.

Konuşma üzerine gitmedi arkadaşlar, biletinin tarihi geldiği için gitti ve giderken yolda evin müsait olmadığı ve artık yaşının kemale erdiği, onu görmek isteyenlerin onun yanına gelmeleri gerektiği belirtildi. Seneye yine gelir merak etmeyin,

Durumu anlamayan arkadaşlara gönderebilirim kayınbabayı bikaç günlüğüne.

Alışır geçinirler. Bir miktar uyum süreci yaşanacak o kadar.

ben birşey okumuştum ne kadar doğru bilemem: öncelikle iki kediyi hemen ilk başta birbirine yaklaştırma, zaten kavga edecekler. senin yapabileceğin ise şu:

gerekenler:

-birden fazla kedi
-kedi sayısı kadar çorap (eski ya da teki olmaması tercih sebebidir :D )

tarif:
şimdi bu eski çoraplardan biriyle bir kediyi, diğeriyle diğer kediyi, ötekikiyle öteki kediyi... artık bu ardışık olarak gidiyor, bir güzel okşuyor, yoğuruyorsun. özellikle de koku verdiği kısımlar olan çene altı vs gibi yerlerini -tam hatırlamıyorum başka nereleri olduğunu, google'dan aratırsın- sonra kedinin kokusu sinmiş çoraplarla diğer kedileri okşuyorsun, yani kedilerin kokularını birbirlerine karıştırıyorsun, böylece alışıyorlar. ondan sonra da salıyorsun birbirlerinin üzerine XD ama bilmiyorum işe yarar, hiç denemedim. :/ istersen hazır şimdi ayrılarken bir dene, baktın bir araya getirince aşırı tepki vermeden -illa ki tepki verecekler de, yani aşırıya kaçmadan işte- birbirlerine yaklaşıyorlar, o zaman alırsın evine?

gayet mumkun, youtube'da bir suru eski kedi yeni kediye nasil alistirilir gosteren/anlatan video var, onlari izle. kisaca yapman gereken aralarindaki etkilesimi yavas yavas artirman. mevcut kedin kendi yasam alanini yeni bir kedi ile paylasmak istemeyecek dogal olarak. o yuzden yeni kediyi ilk once tek bir odada tutmalisin. kediler kapinin ardindan birbirlerinin kokularina alismalilar. bir kac gun sonra yada 1 hafta sonra birbirlerini gorecek ama temas kuramayacak sekilde ayirman lazim. kapiya parmaklik gibi birsey. bu sekilde birbirlerini de gormeye alisacaklar. daha sonra bir araya getirebilirsin. bir de ilk baslarda ayri mama/su kabi ve ayri kum ayarlayabilirsen daha kolay olur.

işçiligi en az olanı secmen lazım o da gram.

gram altin. en kolayi bankada altin hesabi acmak.

gram altin

Tabi ki amerika

Hesap yapmayı öğretirdim.

35 bin dolar dört yılda 140 bin dolar eder. Bu da kur sorunu olmasa dahi 750 biin lira gerektirir.

iş kurup çocuğa sıfırdan o işi öğretmek, emin olun ona en iyi üniversiteden daha fazla fayda sağlayacaktır. önce iş öğrensin. zaman içerisinde hangi üniversitenin hangi bölümüne gitmek isteyeceğine olgunlaştığında kendisi karar versin. böylesi daha sağlıklı olur diye düşünüyorum.

Abd'de üniversite okunmaz. Amerikalılar bile Avrupa'da bir yolunu bulup oturum alıp üni okumaya çalışıyor çünkü bedava.

hocam bu biraz mercedes vs skoda benzeri bir karşılaştırma olmamış mı?

ben yurtdışında tahsil görmedim ama bana göre nşa'da amerika'da kazanacağı vizyon ve karşılaşacağı fırsatlar ile bir ev parasını kıyaslayamayız.

600 bin lirayla amerika'da okunmaz yazan tik almamis ama en mantikli cevabi veren de o. basit bir mantikla o para dort yili isaglikli bir sekilde cikarmasina yetmez. avrupada okumak daha mantikli.

Avrupa da uni okuturdum
Hem daha ucuz kalan parayla da 30 undan sonra sirket kurmasina izin verirdim. Once yapmak isterse bana cok detayli bir is planingetirmeli sektoru iyi arastirmis olmali

eğer 600.000 TL'yi tuiton'ın büyük kısmını ödemek için kullanıp, kalan kısmı + yaşam masrafları için garsonluk filan yapabilecekse mutlaka gitsin abd'de okusun. ama oralara gidip 600.000 TL'yi bok ederse dönüş biletini de almam, kusura bakmasın.

1- Çocuğun bir ilgi alanı, yeteneği var mı?
2- Hangi bölümde okuyor?
3- İlgi duyduğu alanda iyi eğitim alabileceği ABD dışında başka bir seçenek düşünülüyor
mu?
4- Başka bir ülkede yaşayabilir mi? Aile desteğine ihtiyaç duyar mı?
5- Eğitimi bittikten sonra Türkiye'ye dönmesi mi planlanıyor yoksa orada mı devam edecek?
6- Çocuk ne istiyor?

cocugum icin harcayacagim 600bin lirasi oldugunu soylemez, kendi basarisi ile yurtdisina cikmasini saglardim. hazira dag dayanmaz. hayati boyunca ona 600bin tl verecek birisini bulamayacagi icin kisitli imkanlar ile basarili olmayi ogrenmesi lazim. mezun oldugu zaman kendi isini kurmak istiyorsa 600bin tl'ye ona sermaye olarak verirdim, yada maasli calismaya karar verirse ona ev alirdim.

Almanya'da üniversite okuması için çabalardım

kalan parayı eline verirseniz düzgün değerlendirmeyebilir.

ben olsam türkiye'de pilotluk kursuna yollardım. direkt nokta atışı. hem mesleği olur, hem ciddi bir kazancı.

Avrupa'da okuturdum.
Ama yasi gelene kadar da ilgi alanlarini kesfetmesi icin yönlendirir. Sanat, spor gibi alanlarda da yetenekli olmasini saglardim. Üniversiteyi okuyunca allame olunmuyor bir anda. Hem belki zamani gelene kadar kendisi calisip kazanip iyi üniversitelerde burslu olarak okuyacak.
Insanin birseyleri kendisinin basarmasinin verdigi keyif baska hicbir seyde yok.

100 biniyle Amerika'dan vatandaşlık kazanması için eş ayarlar, 300 le bir ev alır kalanını faize koyardım.

Amerika'da istiyorsa garson olsun,çöpçü olsun.. fark yapmaz. buradan her halukarda daha iyi olur.

karar kendisinin. ister okur, ister okumaz. ben karismam. zorlamam, yonledirmem. birine benzemesini de istemem. kendisi olsun, hayatini kendisi gibi yasasin.

parayi kendisine veririm. istedigi yere yatirimini yapsin. ister egitime yatirir, isterse is kurar, isterse gider sanat okulu okur. bana ne? batarsa da ben babasi olarak yaninda olacagim.

türkiye'de okutup eline para verme konusunu hiç düşünmem.

ancak; 2 yıl türkiye'de 2 yıl yurt dışında öğrenim görebileceği programlar var, maliyeti de tamamen amerikada okutmaktan ucuza geliyor, böyle bir yol seçip kalan parayla da avrupa'da master'a gönderebilirdim.

ama çocuğun ilgisi ve yetenekleri çok önemli burada. erkek ise ingiltere'ye gönderebilirim mesela, kız ise tercih etmem ingiltere'yi. yazılım konusunda ilgili ve yetenekli ise amerikaya yollarım. sanatla ilgili ise avrupadan başka bir ülke tercihi yaparım.

vs. vs.

çocuğunuz ile ilgili biraz daha fazla demografik ve ilgi/yetenek odaklı bilgi verebilirseniz daha nokta atışı yanıtlar bulabilirsiniz.

Okuyacak çocuk, eğitim için asgari şartları sağlamak koşuluyla (defterini kitabını temin etmek vs) bir kuruş parasız da okur. Okumayacak çocuğu da abd ye avrupaya nereye gönderirsen gönder okumaz, okusa da bişeye yaramaz. Işığı görürsem vizyon için yurtdışı dönemlik programlara gönderebilirim ama üniversite için zikrettiğiniz tutar insan eğitimi için aşırı yüksek. Eğitimi küçümsemiyorum. Ama yaratacağı fark bu paraları yapmaz. Çocuğun isteklerine, yetenek ve eğilimine de bağlı olarak eldeki imkanlar nispetince bir yön çizilir.

2 tane ev birakirdim.
Zaten muhendis olup 30 sene calissa 2 tane evi zor alir.

Avrupa hatta UK'e gönderirdim tabii potansiyel varsa. Potansiyel yoksa TR de okusun MBA e gönderirim derdim.

eger parayi egitimine harcayacaksan ilk once mezun olunca cocugun kac para kazanacagina bak. hele cocugun kapasitesi ust seviye degilse, yurtdisini salla derim. ucuz bir okula gonder, parayi emlaga yatir cocugun en azindan ilerde dikili agaci olsun.

yok eger kapasite yuksek ise, yurtdisi konusunda israrci isen tip ya da hukuk diyorum. senede $35.000'e halledemezsin buyuk ihtimal ama mezun olunca buyuk yirtar.

Sabaha ezanı

imsak vakti. sabah ezanı biraz daha geç okunuyor.

imsak +1

İmsak vakti. 6:44’e kadar yiyebiliyoruz. Ezan sonrasında da okunabiliyor.

sabah ezanı diyeni tiklemişsin ama bu birkaç mezhepte böyle. Abdulaziz Bayındır'ın görüşü mesela. Genel inanç imsak vakti der. Yine de bil yani.

bunun mezheplik bir durumu yok. kuran'da yazan bellidir. gecenin karanliginda beyaz ip ile siyah ip birbirinden ayrildiginda yeme icme kesilir. bu vakte de imsak vakti denir, ayni zamanda sabah namazinin vaktinin girdigi zamandir. eskiden sabah ezani emsaktan 30dk-1saat sonra okunuyordu, cemaat camiye daha rahat gelebilsin diye. sanirim simdi diyanet bunu degistirdi ve imsak vaktinde ezan okunmaya baslandi. tabi bu tur seyleri duyuruda vs sormak yerine kuran'dan acip kendin ogrenmen daha dogru olur. hicbir hocanin yada bir baskasinin dedigine dogrudan inanma. kurandan ac arastir dogrula.

ezan istendigi zaman okundugu icin ezani dikkate almayin/ imsak vaktidir. normali. ezan saati son zamnda degisti mesela namaz vakti yerine imsak vaktine cekildi.

İmsak vakti +1

Ezan namaz kılınmasını hatırlatmak için bir duyurudur, namaz ya da oruç vaktini başlatan ya da bitiren bir şey değildir.

Bazı ülkelerde mesela hem imsak vaktinde hem de namaz vaktinde olmak üzere iki kere ezan okunur sabahları.

Sabah namazının vakti de imsakta başlar güneşte biter, bazı mezhepler ilk saatlerde bazıları son anlarda kılınmasının daha sevap/evla olduğunu söyler.

Sabah namazı imsak ile güneş arasında herhangi bir zamanda kılındığı anda yerine gelmiş olur.

Oruç da imsaktan önce yemeyi bırakmak ile başlar.

crucio az bise atarli yazmis ama bilmiyor tam maalesef.
kurandan ogrensin insanlar ama bidatci diyanet her seyi ayetmis gibi dayatinca insanlarin kafasi karisiyor.
turkiyede sabah ezani diyanettw yazan imsaktan ortalama 40-45 dk sonra okunur. bu asagi yukari oynayabiliyor. zira diyanetin imsak dedigi hesaplama sacma. astronomik seher diye bisey kullaniyorlar.
kuranda yemegi birakma vakti bellidir. hava az bisey aydinliga donmeye baslar ufuktan. bunu duz bir bolgede yasiyorsaniz gozunuzle bile bulursunuz. degil sehirdeyseniz ister diyanet imsakiyesine yazan imsaka garamti payiyla 50dk katin, ister suleymaniye vakfinin sitesinde yazan imsaki baz alin.
diyanetin yazdigi imsak vaktinde kilinan sabah namazi vakti girmeden kilinan sabah namazidir.

Diyanet'in imsak vaktine güvenebilirsiniz.

kedi beslemeye karar verdiginizde kuralları sizin degil, kedinin koyabilecegi ihtimaline hazir olun.
kediler kopekler kadar uyumlu olmayabiliyor, mutfaga girebilir ama masaya ya da tezgaha cikmasini engelleyebilirsiniz.
sizinle uyumasi sizi rahatsiz edecegi anlamina gelmez, belki sessizce uyur sizinle, benimki uyuyor cunku.
kediler dedigini ve istedigini yaptirana kadar inat ederler, cok onyargili olmayin, akisina birakin ve onun kucucuk bir hayvan oldugunu unutmayin.

oncelikle tebrikler.

- kediyi mutfaktan uzak tutmaya calisma yapamazsin. ocagin ustunde de gezer, masada da gezer, tezgahta da.
- kediyi yataktan da uzak tutmaya calisma, yine yapamazsin. evde kurallari sen degil kedi belirleyecek buna hazirlikli ol.

- kedinin dilini ogrenmen lazim. kedi ne zaman agresiflesir, ne zaman saldiri moduna gecer, ne zaman huzurludur vs. youtube'da bir suru "cat body language" videosu var. onlari izlemende fayda var. kedinin ne zaman nasil bir ruh hali icinde oldugunu bilirsen daha rahat iletisim kurarsin. mesela: www.youtube.com
- ozellikle kedi eve ilk geldigi zamanlarda kediyi rahat birakmak oncemli. yeni bir ortama geldigi icin urkek olacaktir. muhtemelen kendisine guvenli bir kose(koltuk alti, dolap ici vs) bulup bir iki gun surekli orada saklanip cok nadir disari cikacak. zorla disari cikarmaya calisma, eve ve sana alissin. sen mamasini, suyunu ver o zamanla disari cikmaya baslar.
- zorla sevmeye, kucaga almaya da calisma. ilk yakinlasma onemli, elini uzat ve koklamasini bekle. eger uzaklasirsa rahat birak yok uzaklasmazsa yavas yavas oksayip seve bilirsin.
- kediye ne tur yiyeceklerin zararli olup ne tur yiyeceklerin iyi olduguna bak. mesela cerezler zararlidir. acikta findik/fistik tarzi cerez bulundurmamaya calis. ayni sekilde bazi bitkiler kediler icin zehirlidir. evde bitki varsa kediler icin zehirli olup olmadigini kontrol et.

istedigin sey adisyon yazici. yanlis bilmiyorsam usb arayuzunu kullaniyor vs normal printer gibi kullanabiliyorsun

www.hepsiburada.com

küçük kardeşler her yönden sömürülüyor.

Aynı durumdayız. Bende ram falan verdim sevgili ablama ama 6 aydır para falan yollamıyor. Babamın durumu kötü borcu var. ben şehir dışında okuyorum masraf olmamak için yemek dışında 3 kuruş para zor harcıyorum. Babam bu durumdayken ablamın 100 lira göndermemesi çok saçma geliyor. Burnum sürtsün diye diyor ama zaten çarçur edecek para elime geçmiyor. Aramız kötü de değil ama işte yok yani mantıklı bir açıklama bulamıyorum.

Baskasina anan baban da olsa muhtac olmayacaksin. Bunu aci olsa da ogrendin.

Bugün yüz liranın lafını yapar belki ama ilerde lazım olduğunda çıkartıp 20bin lira verir, belli olmaz bu işler. Bizim bi akraba var aynen dediğim gibi küçücük paraların hesabını yapar ama zamanında iyi para vermişti borç olarak. Ödeyemezseniz sıkıntı değil demişti sonradan. Ödedik tabi.

Abi kardeş arasında ram'in lafı olmaz.

abi kardes arasinda ucun besin lafi olmaz +1. simdi 100tl vermez, iki ay sonra yeni bilgisayar hediye eder.

benim de ram bitti kayınçom 10 tl istedim vermedi. ram parası önemli

Ben de ekran kartimi degistirecektim ablam kusura bakma dedi tersledi. Bir kac hafta sonra ram'i degistirmem gerekiyor dedim hic dusunmeden verdi en iyisinden al dedi.

Sen 16 yasindaysan ailenle yasiyorsan ama abin 100 lirayi bile biriktiriyorsa durumlar degisir. Adama gore ram'e para vermek bos istir ama ornegin sana buyuyunce araba alir.

Bir de belki sen simariyorsun diyenler olmus tik yok ama adami sikayet diyen kisilerin duyurularini begenmissin. Bence senin de kendinde sorun araman lazim.

orta üst denilebilir ama zengin değil bence.

zengin denilir, evet.

amerika’da bile 5 milyon dolar zenginlik sınırı sayılıyor, avrupa’da da 3M Euro zengindir.

Olur. 1 dakika düşünmeyin basın nikahı.

ev hariç mi dahil mi o önemli. evi varsa zengin yoksa değil.

zenginlik sinirinin hemen altinda diyebiliriz.

zenginlik çok göreceli bi kavram. ama 3 milyon eurosu var başka hiçbir şeyi yok diyosan 1 m €'ya güzel bi ev alınır ( www.century21global.com ) burdan baktım en pahalı şehirlerin merkezlerinde lüks bir apartman dairesi alınıyor rahatlıkla, www.mercedes-benz.de adresinden baktım alabiliceğin en pahalı son model 0 mercedes 143 k € yani rahatlıkla güzel bi araba alınır, geriye kaldı yaklaşık 1.85 m € bu paraya da güzel bi iş kuracak sermaye çıkar sanırım (son model telefon, tv, bilgisayar gibi lüks şeylere küçük bi kısmı yeter zaten bu paranın, hesaba katmaya gerek yok ama hadi 50k da bunlara gitsin kalsın 1.80m €), kalanını da bankaya yatırırsın bi ihtiyacın, isteğin doğduğunda aylık gelirinden karşılaman gerekmez yani. rahat bi yaşamın olur işte. güzel bi gelir getiricek iş sermayesi için çok fazlaysa 1.80m € 2. bi ev de alırsın attığım sitede 500k €'ya malikane gibi evler var biraz daha şehirden uzakta. lüks ev, lüks araba, lüks eşyalara sahip olup iş kurabiliyosun rahatlıkla. işinin de geliri iyi olursa bence gayet zenginlik oluyor bu. ama ultra lüks yaşama zenginlik diyor insanlar genelde.

zenginlik istediğin herşeyi hesapsız yapabilmek dersek değil. ama kafayı kullanırsa o parayla zengin olur.

O paraya köy, kasaba alır buralarda.
Banka da 10bin lirası olan zenginim diye geziyor bu adam ölsün birader.

heheh ben de aynisini booking'i ilk kullanirken yasamistim. her secenekte son 2 oda, en ucuzu bu bilmem ne cikiyor. ulan bi telas yaptim en ucuzunu tutucam diye. simdi akillandim dusmuyorum bu tuzaklara. ozetle evrensel bi sorun bu.

Uçak bileti alırken de aynısı. Uyduruk alışveriş sitesi de değil Pegasus'un resmi sitesinden bilet alıyosun. Zaten yoğunluğa göre belli tarihlerin işte ne biliyim seçilen koltuğa göre koltuk ücretinin vs. pahalı olmasını anlayabiliyorum. Ancak alacağım bileti bu fiyata son bilet diyor. Sonra iptal edip bakıyosun son 3 bilet diyor. Çok yoğunmuş gibi pahalanıp pahalanıp birden ucuzluyor. Sanki seyyar satıcı gibi istediğine istediği fiyatı veriyor garip.

bu bir pazarlama taktigidir. insanlarda "urgency" duygusu olusturup mantikli dusunmeyi engellemeyi amaclar.

Ya tamam pazarlama taktiği falan ama düpedüz yalancılık ve tüketiciyi kandırmak. Mesela beymende hiç böyle bir şey yaşamadım. Aldıklarım anında stoktan düşüyordu.Hatta birkeresinde son ayakkabıyı almıştım sonra kapandı ürün.Stok takibi zaten çok kolay ve yanılma payı olmadan yapılıyor artık.
Uçak biletlerini de anlayabilirim mesela overbooking falan yapıyorlar ya da iptaller geliyordur ok ama boynerde yaşadığım bildiğiniz yalancılık sahtekarlık hepimizin nefret ettiği şark kurnazı esnafcılık.

kuş yiyen kedi görmedim.kim olsa müdahale ederdi.

kedinin yemegine mani oldun. kus yasiyor olsaydi hadi kusu kurtardin dicem. kus olmus zaten birak bari kedi karnini doyursun.

Kedi şok olmuştur kesin. Napiyo bu insan evladı demiştir. Mamayla beslense de, yediği önünde yemediği arkasında bile olsa, kuştur faredir şakır şakır avlayip çatır çatır yiyor bu küçük joneverler. Fıtratı bu, elleşmeyiniz bi dahakine.

Düşünsenize, belgesel izliyorsunuz geyiğin boynu aslan ağzında, kenara bi yere götürüyor hop karşısına bi insan çıkıyor ağzına terlik sallayarak aslanı kaçırıyor. Sonra ölü geyiği de alıp çöpe atıyor...

O kuşu çöpte başka kedi bulup yemiş olabilir, avcı kedi insansal seçilime uğramış oldu sadece.

O kediyi bulun ve mama verin yarın

Duruma uzuldum ama bunu yapan ilk kisi ne yazik ki siz degilsiniz. Birkac ayda bir, duyuruda biri kedinin yemegini elinden aldigini itiraf ediyor. Hatta olu kusu elinden alip bir de tavuk veren biri vardi gecenlerde. Onerim hayvanlarin dogasini yeterince zaten tahrip ettik daha da zarar vermeyelim.

Adamlar 1000 sene önce arenalarda gladyatörlerin birbirlerini kesmelerini izliyordu ve bunun da insanlık adına bir faydası yoktu, demek ki insan doğasında böyle bir şey var, bunun için izleniyor. İzlenecek şeylerin şekli değişebiliyor ama sonuç aynı.

ülke ile ilgisi yok.
tüm dünyada böyle.
akdeniz insanı abartıyor tabi

eğitimsiz vasat kalabalığın hayattaki gerçek yenilmişliğinin acısını sahte zaferlerle çıkartması lazım. tribüncü denilen süprüntü tiplerin çoğu, kahvelerde izleyenler, eve uydu alıp izleyenlerin çoğu asgari ücretli.

(bkz: 78716684)

kitleleri uyutmanın en kolay yöntemlerinden biri çünkü.

Uğur Meleke'nin bu tespiti efsane: eksisozluk.com

evet saçma sapan.. ama işte kınamamak lazım. oluyo öyle

tuttuğun takım bir şey başarınca sen kendin başarmışsın gibi hissediyorsun ve beynin de öyle algılayıp ona göre seni ödüllendiriyor. son dakika golüyle maç kazandıran -ve sana bu başarıyı getiren- futbolcuyu hep ayrı bir yerde görüyorsun yıllar sonra bile. bu yüzden forvetler hep daha çok sevilir.

en yıkık zamanlarında, moralin dipteyken bir önemli galibiyetle 2 gün mutlu olabiliyorsun. tuhaf mı tuhaf, ama o renkler sana hep heyecan veriyor. [bordo&mavi]

ben de anlamiyorum. insanlar ilginc varliklar. bu futbol durumunun psikolojik ve sosyolojik sebepleri vardir, bu boyutu bilmiyorum, ilgilenmiyorum da. dunya ve insanlik hakkinda futbol uzerinden yapilmis cok guzel tespitler vardir eminim. simdilik hicbirini bilmiyorum. tek bildigim sey bilmemek.

aklima su anda su soru geldi: porno izlemek ile futbol maci izlemek arasinda ne fark var?
farkliliklar uzerinde dusunmeyecegim. benzerliklere bakalim: ikisini de izlemek -kisiye gore degisir tabii- zevkli. ikisinde de heyecan var. ikisinde de insanlar eglenmek, guzel zaman gecirmek icin izliyor.

futbolun amaci ile pornonun amaci ayni. insanlari eglendirmek. bir problemi cozdukleri yok, insanligi ileri tasidiklari da yok. boyle bir amac tasimak zorunda degiller. her ikisinde de kimisi bagimlisi olur, kimisi daha dengeli takip eder. hepsi bu. bence.

Bu arada bu konu ile ilgili yapilan politik tespitlerin biri de budur: sektörde dönen yüksek meblağlar kitlenin bu sektörü izleme nedenlerinden birini oluşturuyor.

Tersi de geçerlidir: sırf para için futbol sevdalılarının delirdiği bazı kurallar belirlenebilir ve değiştirilebilir. Örneğin ofsayt olmasaydı gol o kadar değerli olmazdı ve belki maç 90 dakika takip edilmezdi. Ya da oyuncu değişikliği sayıları ve araya reklam girmesine yarayan çeşitli kurallar değişip durmazdi...

İnsanlık olarak en büyük sorunumuz kendi hoşlanmadığınız, ilgilenmediğimiz şeylere bok atmak. Kitap okumayan ve hiç ilgisini çekmeyen insanlar nasıl okuyanları aptal olarak görüyor ve zaman kaybı olarak görüyorsa aynı şeyi okuyan okumayana yapıyor. İnsanın herhangi bir zevki olabilir, pul biriktirebilir, saatlerce sosyal medyada gezebilir vs. Kimseye zararı olmadığı sürece ve sorumluluklarını aksatmadığı sürece dileyen dilediği her şeyi yapar. Herkes için anlamlı olmasına gerek yok

"Evine ekmek götürmeye çalışan asgari ücretliler olarak toplandık milyonlar kazanan futbolcuların morallerini yükseltmenin yollarını arıyoruz"

bu konu hakkındaki şu sözün de hakkını vermek lazım :)

twitter.com

@Tjms
Kitap okumak ile futbol oynamak ayni sey mi allah askina?

@ighe
Olimpiyat oyunlari da futbol kadar mantiksiz. Ancak ulkemizde malum futbol yuzunden fanatiklik yapiliyor, kavga ve kufur ediliyor.

@ssiradanbirigibi
Cok guzel bir ironi. :) futbol icin asgari ucretlilerin fanatiklik yapmasi ile siyasilere fanatiklik yapmak arasinda fark yok. Ikisi de tepedekilere tapmak

@Leonardo~Da~Vinci
Insan en azindan porno izleyince ve masturbasyon yapinca rahatlama duyuyor. Halbuki futbol (dunya kupasi vs icin zevkine izlenmiyorsa) stres yaratiyor

Hocam hasarsızlığı bozmayacaksa poliçende fiyat artışı olmaz bilakis %30 civarında indirim olur.
Kaskonun çakallığı ise şurada; karşı taraf %100 kusurlu olduğu için kasko ödese bile sonradan parayı karşı tarafın sigorta şirketinden alacak. Yani sana bir lütuf yapmıyor aslnda

Bizden yaparsan hasarsizliga dokunmayiz hikaye, sen zaten suclu degilsin ki neyine dokunacaklar. Tramer kaydin her 2 durumda da olacak zaten.

Onlar pahalidan yaptiracak karsi tarafa o valeyi falan da gecirecek. Hem de yaptirdigi yerden komisyon alacak.

Sen bilirsin, rahatimi bozamam kasko ugrassin dersen oyle yaptir.
Benim basima gelse hasar cok degilse elden alirim parayi tramere de girmem.

Hasarı her türlü karşı tarafın zorunlu trafik sigortası ödeyecek +1

Siz kaskoya yaptırdığınızda onlar da diğerine rücu ettirecek.

Size zararı hasar kaydı şişecek ve tramerde kayıtlı olacak.

Vaktiniz varsa yerel bir kaprtacıya gidin, sanayi siteleri tam yeridir bunun için. Sigorta olduğunu söylemeyin, hasar için fiyat alın.

Sonra sigortadan yapılacağını söyleyip ına göre işlemleri yürütün.

Maksat hasar şişmesin, araçta da fazla hasar kaydı olmasın.

Ha yok hasar kaydı şişsin cebime de biraz para kalsın dersen karlı bile çıkabilirsin bu işten.

her turlu karsi taraf odeyecek +1
kasgodan yaptirirsan karsi tarafin zorunlu sigortasi daha fazla odeme yaptiracak.
bu ekstra odeme devletin kasasindan cikacak
dolayli olarak senin cebinden cikacak.

Hocam tramerde gözükmesin falan diye de yan sanayi kullanmak saçma. Varsın gözüksün ama orjinali ile değişsin değişecek parça. Zaten karşı taraf %100 kusurlu olduğundan sonradan değer kaybı için de para alırsın.

bilmediğimden soruyorum devletin kasasından nasıl para çıkıyor? dolaylı olarak nasıl vatandaşın cebinden çıkacak? zmms zaten limiti dahilinde para öder bunun için var. senin hasarın 40 da 50li de olsa limitinin üstüne çıkamaz. kaskoya da para ödediniz, bunun karşılığını almanız lazım. sizin yerinize geçip prosedürü onlar işletecek.

@damla sakızlı dondurma yanlis bilmiyorsam zorunlu trafik sigortasi devletin, henuz ozellistirilmedi. zts'dan cikan her para devletten cikmis oluyor. evet belli bir limit var ama bu sigorta batmasin diye. kullanilmayan para yanlis bolmiyorsam hazineye aktariliyor. yada hazineden ekstra para cikmasini engelliyor. hazineyi de vergiler doldurduguna gore sigortadan cikan her ekstra para dolayli olarak vatandasin cebinden cikmis oluyor. emin degilim tabi bu benim yorumlamam, belki farkli isliyordur sistem.

Zorunlu sigorta adi üstünde zorunlu bu adam zorunludan para alsin veya almasın bu police bedeli araç malikinden alınır. Bilginizin aksine zmms poliçelerini yapan şirketler kamu iştiraki değil özel ticari şirketlerdir. Bu açıdan bilgilendirmede yanlışlık olduğunu düşünüyorum.

Kaskoya işi devrettiğinizde düzelebilecek parçaları da uğraşmadan değiştirirler, bu da aracınızda değer kaybı ve satış zorluğu yaratacaktır, haberiniz olsun.

Kimi kurslar moral yukseltmek icin A1 seviyesindeki ogrenciyi A2 hatta B1 gosteriyor cunku insanlar ogrencinin seviyesini en yuksek gosteren yere kayit yaptiriyor.

Kurslar yalan. Geçen sene ben de en iyisinden Almanca kursuna gittim tamamen yalan. İngilizce olsun Almanca olsun gidip de faydasını gören de yok, ben görmedim. Kişisel yoğun çabayla halledilmeyecek şey değil aslında. Ya da gidin 15 gün İngilizce konuşulan bir memlekete orada kurs alın. Türkiyede Almanca ve İngilizce kursları cidden yalan.

B2 seviyesi aşağıdaki gibi tanımlanmış. Şahsen İngilizce öğrenmek kişinin kendisine yapabileceği en önemli yatırımlardan biri diye düşünüyorum (Hem kişisel hem de kariyer anlamında). Dil öğrenimiyle ilgili benim gördüğüm en büyük sorun (Ya da belki herhangi bir şeyle ilgili) şu: Sistematik ve programlı yaklaşıp düzenli bir şekilde uğraşmak, pratik yapmak, tekrar etmek vb. lazım. Dil öğrenimi de ne yazık ki özellikle aşağı seviyelerde sıkıcı bir şey çünkü edinilen bilgi direkt kullanıma yanımıyor. Özünde şunu söylemeye çalışıyorum; teoride tek başınıza da çalışabilirsiniz ancak insanın düzenli olarak haftada 20 saatini falan bir şeye ayırması gerçekten çok ciddi bir disiplin istiyor, üstelik dil öğrenimi ciddi etkileşim isteyen bir şey. Diğer yandan Türkiye'deki kursların birçoğu zaman kaybı. Eğer kursa gidecekseniz iyi araştırın; mesela hocanın anadili İngilizce olan bir ülke vatandaşı, yabancı bir birey olması bence çok önemli. Yok kurs olmadıysa kendiniz motive olup çalışabilir ve bunu italki vb. yerlerden hocalarla takviye edebilirsiniz. Belki biraz pahalı olur ama işe yarar.


B2
Can understand the main ideas of complex text on both concrete and abstract topics, including technical discussions in his/her field of specialisation. Can interact with a degree of fluency and spontaneity that makes regular interaction with native speakers quite possible without strain for either party. Can produce clear, detailed text on a wide range of subjects and explain a viewpoint on a topical issue giving the advantages and disadvantages of various options

Ben Boğaziçinin kursuna gidiyorum 1 yıldır, intermediate 3'teyim B2 oluyo galiba. Ben şahsen baya anlayıp yavaş yavaş da konuşuyorum, tavsiye ederim

haftada 2 gunluk kurslar dile ilk basladiginda iyi de ilerledikce fayda etmemeye basliyor. 3 ayda bir seviye arttiracam diyorsan bence daha cok aman ayirman lazim.

Kurslar son çaren olsun, Udemy'den üç kuruşa ders alıp adamakıllı çalışıp kurstan fazla verim alan var.

Üniversitelerin kurslarına bak öncelikle, zamanları uyuşmuyorsa ya da bütçeni aşıyorsa İsmek'in ücretsiz kurslarını incele.

İllaki kurs dersen ve ücret önemli değilse, kötünün iyisi olarak: British Side.

Trust me, I'm an English teacher.

civarda yabancı dil konuşma kulübü var mı? ben elazığda buldum mesela bi tane. işe yarıyor.

kaliteli bir kursun tabi faydasi olur. ama madem baslangic seviyesindesin, ilk once internetten kendin calis. oncelikle gramer icin duolingo.com'dan calisabilirsin. baslangic ve orta seviye icin yeterli olacaktir. listening'i gelistirmenin en kolay ve hizli yolu dizi/film izlemek. daha onceden izledigin begendigin cerezlik dizilerden birisini(friends, himym vs) ingilizce seslendirmeli ve ingilizce altyazili izlemeye basla.ilk baslarda anlamasan bile devam et. zamanla yavas yavas diyaloglari anlamaya basladigini farkedeceksin. ikinci asama olarak altyaziyi kaldirmayi dene.

kelime bilgisi icin kitap/makale okuma. internette yabanci forumlarda, haber sitelerinde takil. haber sitelerinden resmi dili ogrenirsin, forumlarda, reddit'te falan gunluk kullanimlari, deyimleri, yan anlamlari vs ogrenirsin. chrome kullaniyorsan Google Translate eklentisini ekle. bilmedigin kelimelerin anlamlarina bakmak icin cok pratik.

speaking icin duolingo'nun yine speaking alistirmalari var ama yeterli olmaz. konusmaktan baska caren yok.

Ingilizceye hakim olmak, konuşabilmek, düzgün bir iletişim kurmak istiyorsanız ve bunu bir kurs ile yapmak niyetindeyseniz sadece ama sadece teofl veya ielts kurslarını öneriyorum. B1 - B2 vs seviyelerine kafalarına göre sertifika veriyorlar ki müşteri(!) memnun kalsın. Halbuki sertifikayı alınca insanın dili açılmıyor malesef.
Hem TOEFL hem de IELTS sınavları kişinin dile her yönden hakimiyetini ölçtüğü için bu sınavların kursları da ciddi bir disiplinle yürüyor.
Hepsi bir yana ben tabii ki özel derslerden yanayım çünkü sınıf başına öğrenci sayısının gittikçe azaltıldığı günümüzde artık herkesin aynı potada erimesini beklemek işe yaramıyor. En güzeli kişiye özel ilerleyen birebir dersler bence.

kursuna ve hocasına göre değişir.

arkadaşım british side'a gitti. tüm hocalar yabancıydı. 1 sene hem kendi gayret etti, hem kursa gitti. şuan kanadada, gayet rahat konuşuyor, yazıyor.

2.si daha hos gorunuyor.

Mobilde fotoğrafları göremiyorum ama decatlonda var düper bişey, 59 tl idi sanki

Decathlondan aldim 60 liraya super.

hangi spor? futbol? basketbol? voleybol? kosu? hiking? ikincisi kosu ayakkabisi sanirim. ilki gunluk giyinmelik gibi daha cok.

Fitness için. Branş ayakkabısı bakacak bir bütçeye sahip değilşm eğer buna göre seçim yap diyecekseniz.

Yerinde görüp deneseniz daha iyi olur, anladığım kadarıyla sadece salonda giyeceksiniz. Çok fazla bütçe ayırmanıza gerek yok, yerli markalar gayet kaliteliler.

bunlardan 2.si

2. güzel. Decathlon'un kendi markalarına da bir bakın, bunlardan kalitelidir ve daha uygundur.

decathlon'a mutlaka bakın.

Decathlondan aldım. Klasik modeli var ya

Bana sorarsan değil
Çünkü ben de benzer durumdayım ve temennim geç olmaması yönünde

27 yaşında yeni bir üniversite okumaya başladım, şimdi o işi yapıyorum. Yaş sınırlaması olan işler harici hiçbir iş için geç değil.

yaptigin her isin elbet bir katkisi olur. calisitigin alanlari vs soylesen daha net cevaplar alabilirdin bence ama yasin cok da onemi yok bence. ayrica bos da durmamissin calismissin. tabi asil onemli olan sevdigin ve istedigin isi yapmak ama bunun icin kendine belli bir yas siniri koyup, gec kaldim havalarina girmene gerek yok

şu anki kariyerime 28 yaşında başladım. 33 yaşındayım hiçbir problem yok.

ulkeler arasindaki anlasmalara bakar. ciddi bir meblag degilse muhtemelen pesine dusmezler. fakat anlayamadigim sozlesmeyi zorla mi imzalattirdilar sana? imzaladigin sozlesmede bu madde yazmiyor muydu? eger imzaladigin sozlesmede bu yaziyorduysa ve sen okumadigin icin simdi odemeyi redediyorsan "bile isteye imzalasaydim zaten oderdim" sozune uymamis oluyorsun.

selamlar, şöyle ki bit kadar alana "I agree terms & conditions" yazıp merak ediyorsanız gidin internet sitesine bakın gibi ifade var. buradaki tek aptallığım şu "yahu kayıt oluyoruz gelmiyorum desem ne olacak" deyip imzayı attım aceleyle, kayıdın son günüydü. insan bir açar bakar değil mi? neyse.

tutar 900 pound gibi birşey. takip edilmeyecek kadar küçük mü bilemiyorum, ne dersiniz?

ya aman vermesinler vize zaten, nefret ettirdiler.

Bi bok olmaz. Kurs ozel istirak degil mi zaten? Napcaklar sen vize basvurusu yaparken aman ha vermeyin buna bize borc takti mi dicekler? Sen yine de uzlasmaya calis. Derdini anlat ben bi mallik yaptim gelemicem de, bana burs veren adam oldu de bir sey de iste.

hiç birşey olmaz..
vize başvurusunda da karşına çıkmaz merak etme..
hadi atıyorum diyelim ki vize için başvurdun ve karşına bu sorunu çıkardılar..

ben yapmadım kuzenim yapmış dersin geçersin nasıl ispat edecekler..

o sozlesmeyi kirmak icin bir madde kesin vardir. bir seyi yerine getirmeleri gerekirken getirmemislerdir, bunun uzerinden yuruyup anlasmaya varmak gerekiyor. ingiltere'de yasamayacaksan ileride sikinti yok, lakin ileride yasarim dersen ve kredi almak zorunda kalirsan ingiliz bankalarindan birinden onune koyabilirler. odemen icin degil, sadece odemedigin icin kredi skorunu etkileyebilir.

selamlar, hayir ingilterede yasamayacagim, turkiyeye bu borcu aksettirirler mi, bu sacmalikla ugrastirirlar mi emin degilim.

verdiyse iç. 2-3 gün beklediğinde daha kötü olma ihtimalin de var.

İçerim.

vücut eğer ihtiyacı olan ortam ve doğal gereklilikler sağlanırsa kendi kendine kanseri bile iyileştirebilir hatta yok edebilir. hiçbir ilaca ihtiyacımız olmadığını düşünüyorum ben, bu konuda radikalim. isteyen istediğini yapmakta özgürdür tabi.

bu arada belki birinin işine yarar; google: water fasting

doktora güveniyorsam içerim. ama dandik aile hekimi ise veren, içmem.

genelde içmem. ağrı kesiciyi bile sınırlı içen biriyim. hastalığı ayakta atlatmaya çalışırım. aferin gibi ilaçlar yeterli geliyor bana.

İçiyorum. Bebekliğimden beri her şeye antibiyotik yazıldığından ben başka türlü iyileşemiyorum. Şimdiki aile hekimim ölümün ucuna kadar zorlamıştı birkaç defa antibiyotik vermemek için ama baktı ölüyorum, artık uzatmadan kendi yazıyor. Bağımlılık yaptığı bir gerçek ama benim gibi elinde olmayanlar da var.

icmem. 15 yildir antibiyotik kullanmiyorum. hastanelik olmadigim surece de icmeyi dusunmuyorum. genel olarak hasta da olmam zaten. oldugumda da iki gun yatarim ne agrisi, sancisi varsa cekerim biter. "what doesn't kill me makes me stronger" :)

İçmem

antibiyotik içmem..

ama boğaz spreyi diye birşey var, ne zaman boğazım ağrısa bir fıs sıkarım öyle yatarım.. sabaha birşeycik kalmaz..

şuraya yazılan yorumları dehşetle okudum. İç diyenler de içme diyenler de öyle yanlış şeyler yazmış ki :(

Şimdi boğaz ağrısı dediğimiz şey %85 viral. Viral faranjitte de antibiyotik kullanılmaz. Ama doktorunuz yazmış. Şimdi burada önemli olan nokta doktorunuz sizi güzel muayene etti mi? Boğazınıza baktı mı? Bunlar önemli, ama genel kural şudur, ateş yoksa, boğazda kriptik görüntü yoksa viraldir ve antibiyotik verilmez.

Antibiyotikler gerekli kullanıldığında dünya tarihinin en faydalı buluşlarından biridir. Burada antibiyotik ve ilaç düşmanlığı yapmanın "aman ben doktor verse de içmiyorum, antibiyotiksiz iyileşilir" demenin hiçbir anlamı yok. Ama gereksiz antibiyotik kullanımının hastadan çok toplum üzerinde zararlı etkisi var. Yerli yersiz antibiyotik kullanımından dolayı bakteriler ciddi direnç kazanıyor. Yoksa bi hafta gereksiz augmentin kullansan sana ciddi bir etkisi olmaz ama böyle böyle toplumdaki dirençli bakteri sayısı artar.

Son olarak görüşüm eğer ateşin yoksa dediğim gibi bi iki gün sabredebilirsin. Sonra bakarsın duruma göre

@ssiradanbirigibi

allah aşkına saçmalamayın. Şu anki öfkemi baskınlayarak sakince yazmaya çalışıyorum şu an ama yazdığınız şeyler %100 yanlış.

Sadece boğaz şişliği için doktora gitmem rapor alıp işten kaytarmak gibi bir niyetim yoksa. Doktora gidecek kadar hastaysam ne ilaç verildiyse kullanırım.

@nundu, öfkeden yazamamak? yok daha neler. yani şurda 1 şişe doxorubisin dik kafaya önerisinde bulunmuş olsam bu kadar öfkelenmezdiniz herhalde?

herkesin bu hayattaki tecrübeLERi ve buna bağlı olarak düşünceleri başka hatta bambaşka olabilir. ikna etmek için uğraşıp uzun uzun tartışacak değilim, bir sonucu olmaz, vaktim de yok, siz öyle inanın, ben böyle.

Bu yil acayip gripler varmis. Bir arkadasim oyle therafluyla gecistirmekteydi ama ates ve yorgunluk vardi, rapor icin hastaneye gidiyor, tahlil yapiyorlar ve kalp kapaginda sertlesme oldugu goruluyor. O yuzden antibiyotige hicbir zaman gerek yok diye dusunmemek, ayrintli muayene olmak gerekiyor.

yatırandan masraf alınır.

bankayı arayıp sorun. bir arkadaşım garanti bankası eur hesabına 60 eur yatırdı. yatırırken 5 eur kesilmiş. ben çekerken banka 27 eur masraf kesti. hesaba geçen tutar 28 eur. hayaller 60 eur, gerçekler 28 eur oldu. esas parayı bankalar aldı.

nereden yatırdınız kendi hesabımın bağlı olduğu şube içinden çekerken masraf kesilmedi, yinede bankaya sormak gerek.

Ben işbank'ın Dolapdere hesabına havaalanındaki (AHL) şubeden döviz yatırıyorum. Masraf almıyorlar.

kendi şubenizden yaptığınızda alınmaması gerekir sanki

bu islem SWIFT olur. hesaplar ayni subede bile olsa $ transferi oldugu icin bu islemi elektronik olarak yaparsaniz, para Amerikaya gider ve oradan gere gelir. istege gore yatiran, alici, yada ortak olarak masraf bolusunur.

edit: tekrar okudum soruyu. farkli bir subeden vezneden yatirilacaksa masraf olmaz.

3,5" sata hard disk kutusu yazarak bulabilirsiniz.

bildigin 3.5" sata disk. herhangi bir masaustu bilgisayara baglayabilirsin. eger herhangi bir masaustu bilgisayara ulasimin yoksa su isini gorur
www.amazon.com.tr

Standart 3.5 inch sata hdd. Her yer bunlara uygun kutu ile dolu.

urun.n11.com

urun.n11.com

çok teşekkürler
@crucio mesaj gönderdim bakabilirsen eğer

bunu bilgisayar kasasına takttıktan sonra format vs atmam gerekiyor mu? şuan hali hazırda kullandığım bilgisayar kasasına takayım diyorum. şuan kullandığım bilgisayar? ondaki hddyi söktükten sonra bunu taktıktan sonra kullanımda sıkıntı olur mu? açılır mı yine win7?

hayır sen yine aynı harddiskten bilgisayarını başlatacaksın, kendi harddiskini sökmeyeceksin bilgisayarın. bunu ilave edeceksin. format atmayacaksın, yoksa içindeki dosyaları göremezsin.

universite duyuru panolari

Maaslari verilirse ayrica bahsis verilmeli ama ABD'deki sistemi tumuyle almamaliyiz cunku bahsis veriliyor diye calisanlarina para odemiyor bircok restoran, bar, cafe.

Rüşvet ve bahşişe karşıyım.
Eğer maaş almıyor olsa bahşiş veririm.

Bir çok sektör gibi onlar da hak ettikleri ücreti almıyorlar bir 5-10 lira destek çıkmak çok sorun değil. Bir de o yorucu mesainin üstüne gülümseyip afiyet olsun nasılsınız gibi şeyler söylüyorsa benim için tamamdır. Ha neden banka çalışanlarına işlem yaptıktan sonra bahşiş vermiyoruz dersen ona cevabım yok:) Gerçi sürekli ayakta yapılan vs. oturularak yapılan işler diye ayırabiliriz.

Kültür ve adet meselesi. Kimse mecbur değil vermeye bahşiş adı üstünde. Garsonluk da yaptım geçmişte, kimseden öyle sırıtıp bahşiş beklemedim. Zaten bahşiş diğer çalışanlarla aranda eşit dağıtılan bişey aslında cebe sokulmaz öyle kutusu vardır kasada falan.

Vermek zorunda değiliz. Üzerinde baskı oluşturmasın.

empatiden dolayı. her yemekte 5 10 tl bana koymaz ama karşıdakiler asgari ücretle çalışıyorlardır sabahtan akşama kadar. yazık değil mi aynı durumda sen de olabilirdin? ayrıca ellerinize sağlık teşekkür ederim de diyorum mutlaka. insanları mutlu etmek çok kolay. ikinci gidişimde veya ikinci siparisimde daha nana özenli davranıldığını da farkediyorum vsvs

git birer hafta garsonluk ve kuryelik yap, bakalim fikrin degisecek mi?

@cooper :

eğer garsonluk yapmak isteseydim yapardım. ne yapayım hürmet mi göstereyim üstüne bir de? bana işimi yaparken kimse hürmet etmiyor. sıcağın altında çalışıyorum?

bence bahşiş vermemeliyiz.

Vermiyoruz ne bahsisi kardesim :D yok oyle birsey

Saka bir yana eger iyi hizmet aliyosan isini severek yapani odullendirmek onur itemi

bahşiş doğası gereği müşteriye sunulan hizmetin kalitesini doğrudan etkileyen bir sistemdir. özellikle restoran gibi hizmet kalitesinin yüksek olması gereken ama denetlenmesinin zor olduğu ortamlarda maaş daha temel düzeyde tutularak garsonların bahşişe de çalışmaları sağlanır. bu sayede restoranlarda müdaimler oluşturulabilir. sürekli gidilen mekanlarda bahşiş tanınmayı ve hizmet kalitesini doğrudan etkiler. bazı restoranlarda bu durum hesaba %10 şeklinde doğrudan yansıtılır ve çalışanlar arasındaki fark azaltılmaya çalışılır.

bunun bir tersi durum şöyledir: mesela birçok yetkili oto servislerinde çalışanların tüm müşterilere aynı şekilde (ya da kalite de veya sabırla) hizmet edebilmesi için bahşiş vermek yasaktır. oradaki fark, çalışanın ürettiği hizmet kalitesinin takibi sistemler aracılığı ile yapılır ve sıkıntı durumunda yönetimin olaya müdahale etmesi kolaydır.

1.feedback için; hizmetten memnun kaldığını, muadil yerlerden ya da muadil çalışanlardan farklı olduğunu belirtmek;rekabet yaratıp daha iyi olmasını sağlamak için.
2.bir sonraki sefer daha hoş ya da yine hoş muamele görmek için.
3.hizmet bedeli. yemeğin ücreti değil hizmetin bedeli. bunun içi para almıyor olabilir. sadece tabağı masaya koymak için, ya da paket yapmak, temizlik yapmak, boşları toplamak, masayı temizlemek vs vs için de para alıyor olabilir; siz bunların içinden hizmeti ayrıcalıklandırmak isteyebilirsiniz.
4.çok düşük maaş+tip çalışan yerler var. yani bunu benimseyen iş verenler. dolayısıyla çalışana empati.
5.prestij, görgü vs. mafya valelere para vermekten, nargile cafe, görgüsüz restoran, soğuk tatsız meze getiren meyhane gibi mekanlarda bahşiş vermekten bahsetmiyorum.

a) bahşişe ayırdığınız ücret kimi yerlerde ve hayatınızın kimi zamanlarında sizin değerinizi de belirler. -tartışmaya açık bir konu olmakla birlikte- elbette değerinizin salt maddiyata indirgenemeyeceğini düşünsem de 1900ler sonrası moder toplum kriterlerince konuşuyorum.benim fikrim değil toplumun genel fikri. ucuz ayakkabı giymek/süper şık ayakkabı giymek gibi. saat, pahalı telefon,araba gibi.

b) sürekli bahşiş bıraktığınız, sürekli bahşiş bırakılan restoranlara gitmek gibi bir alışkanlığınızı gösterir.

6)teşvik, motivasyon; ki bu da 1. maddeye benzer.

vermek zorunda defgiliz. genelde vermem. sonucta isi bu ve bunun icin maas aliyor. maasi begenmiyorsa istifa edebilir. ama isinin disinda ekstra birseyler yaparsa bahsis veririm. mesela bir garson siparis vermedigimiz halde tatli ikram eder. yada mesela steak'in yanina ekstra sos mos getirir. "levrek taze degil cipura tavsiye ederim sabah geldi" der vs bu gibi durumlarda bahsis veririm.

ben de aldığım hizmetten memnun kalırsam bırakıyorum öteki türlü oturmamış bir kültür bizde bahşiş vermek.

bu islerin tadina bakmamis arkadaslara ne desek bos, siz vermeyin biz vermeye devam ederiz, sikinti yok.

koşulsuz şartsız %10 bırakıyorum. eğer saygısızlık edilmediyse şaşmaz. insanlara minnetimizi belli etmeliyiz.

@cooperr, ama asgari ücret ve ağır çalışma şartları zaten tüm Türkiye'nin problemi.

türkiye'de kaliteye oranla fiyatların çok yüksek olduğunu özellikle yemek sektöründe bahşiş payının da yemek fiyatlarına eklendiğini düşünüyorum. o yüzden ekstra bi durum olmadığı takdirde (mesela bi şey dökerim yeri masayı silip döktüğümü tazelerler veya bi şekilde garsonla ekstra iyi bi iletişimimiz olur vs.) bahşiş vermeyi saçma görüyorum. yemek menüde yazan parayı bile haketmiyor ama çıkarıp üstüne daha da para veriyorsun manasız. ben patron olsam fiyatları az yapıyorum herhalde diye düşünürüm çok bahşiş gelirse. fiyatlar hakkaniyetli olsaydı o zaman başka konuşurdum tabi. bi de lüks restoranlarda racon daha serttir, vermemek çok ayıp gözükür vs onu bilemem ben normal gündelik yerler için konuşuyorum. gerçi nusret'te de vermemiştim orada da sırf markadan 2'ye katlanıyor fiyatlar daha ne verelim.

kuryeler için de aynı şey geçerli mcdonalds'ta bigmac 13 lirayken yemeksepeti'nde 20 liraydı (büyük boy seçimi zorunlu, şube eve yürüme mesafesi). tabi sipariş bile vermem böyle bi saçmalığa katkıda bulunmamak amaçlı ama hem bundan sipariş verip bir de kuryeye bahşiş mi vericeksin? bi de donunu indirip eğil istersen? normalleştirmeyin şu düzenbazların işlerini. kurye için üzgünüm fakat küfretmesi gereken en az kendisi kadar düdüklenen müşterisi değil patronudur.

not: aylık 8k tl üstü geliri olan bekar insanlar siz her şartta verin kardeşim hayat paylaştıkça güzel.

@ssiradanbirigibi dogru, ama bunun bir mazeret olarak kullanmak yanlis bence. bir sekilde ucundan tutmak, insanlara yardimci olmak gerekli ki zaten tr'de insanlara 1-2 lira bahsis verince mutlu oluyorlar.

kurumsal hayatta çalışan bir beyaz yakalıyım, geçmişte barlarda çok çalıştım. size şu kadar söyleyeyim, düzenli gelen, bahşişini veren kişiyle, düzenli gelip bahşişini vermeyen kişi aynı hizmeti almıyor, tabi ki bar özelinde konuşuyorum. bahşiş, yemeğinize, biranıza, kokteylinize her şeye yansıyor.

en basitinden örnekler vermek gerekirse; bahşiş veren düzenli bir müşteri istediği içeceğe lime ekletebilir, 1 tane gelen özel yapım sostan 2-3 tane alabilir, içtiği biralar eksik yazılabilir veya sıcak servisin kapandığı bir saatte americanosunu yudumlayabilir. bunlar yazılı olmayan kurallar.

Ben vermem isvereninden alsın. Ona göre bir düzen yoksa (mesela işveren arkadaşlar her ay hasılat/karın yüzde şu kadarını hepinize eşit bolusturecegim prim olarak demesine bir engel olduğunu zannetmiyorum, ki sigortayı asgari ücretten yatırıp maaşın geri kalanıni elden veren işyeri hiç de az değil) bu benim sorunum değil. Garsonluk yaptım, bu tip sistemi olan bir yerde de çalıştım, gozuacik olmadığın sürece bahşişi cebe atmak için kendince yöntemler entrikalar oluşturmuş bir grup garson vardı, ordan kimin ne kadar alacağını da bilemiyorsun, artık ne kapabilirsen. Yani verdiğin bahşiş çok az yerde bizzat garsona gidiyor, ha bu işletmelerin ne kadarinda böyledir bilemem, ama bilhassa da tamamının garsona gitmeyeceğini bildiğim için vermem.

Yurtdisinda bazi yerlerde %10 service bedeli fiyata dahil degil. Onu ekleyip oduyorsun. Sebebi de eger servisi begenmezsen odememe sansin olsun diye. Mecbur degilsin yasal olarak ama eger anormal bi durum yoksa odemen lazim. Odemezsen 'baslarim yapacaginiz ise' anlamina geliyor ve gelip soruyorlar ne kusurumuz oldu diye. Eger beklenenden iyiyse fazla bahsis de birakabilirsin tabi.

Turkiyede durum farkli, sanirim faturaya her sey dahil. Bu durumda dedigin gibi ben de normal sartlarda vermiyorum, anormal olumlu bi durumda (yagmur yagarken motorla yemek getiren kurye, cook guzel servis vs.) veriyorum.

Normalde veriyorum. Hizmetten memnun kalirsam. Hizmetten memnun kalmazsam vermem.

Ben de garsonluk yaptim. Ne kadar zorlayici bir is oldugunu biliyorum. O zamandan beri isini iyi yapan garsonlara daha hassasim.
Kuryeye de arada bahsis veririm. Selam verdiyse vs.

para üstü olarak 10 tl'nin 10'unu da bozuk olarak getirilen hiçbir yerde bahşiş vermem.
kuryelere üç beş veririm ruh halime göre.

ben de vermiyorum. benim yaptığım işi için de bana kimse ne güzel yaptın işi diyip para vermiyor. garsonların kuryelerin olayı ne?

nasıl yerlere gdiyorsunuz da garson sizden bajşiş bekliyor, bunu belli ediyor anlamıyorum. şu ana kadar gittiğim hiç bir mekanda garson bahşiş beklemedi benden. iş yerine devamlı yemek söylediğim zamanlarda da herhangi bir kuryenin bahşiş beklediğini söyleyemem. hani gittiğim mekanlar tek tip de değil, farklı farklı. bence sizde bi gariplik var.

ayrıca mutlaka bahşiş bırakırım.

yüzde 10 adettendir

Normal şartlarda işini iyi yaptığı için kişiyi "parayla" ödüllendirmesi gereken kişi ben değilim, patronu.

Ama bazen çok ilgilenmişlerdir, bi samimiyet oluşmuştur vs. o zaman ateşlerim bi şeyler.

Zaten birçok yerde ürün boktan, hizmet daha da boktan ve fiyatlandırma fahiş olduğu için bahşiş verecek potansiyel oluşmuyor bile.

yilda yaklasik 10-15 kere pegasus ile hem yurt ici hem yurtdisi ucuyorum.

1- eger havaalninda check-in yaparsan genelde tartiyorlar. online check-in yaparsan genelde tartmiyorlar ama iki kere kapida boarding beklerken el tartisi ile valizleri tarttiklarina sahit oldum. 8kg'dan fazla gelen kabin ici valizleri icin orada bagaj hakki satip bagajlari ucak altina aldilar.

2- abartmadigin surece birsey demiyorlar.

1-) online check-in yaptırdığımda hiç tarttırmadım. diğer türlüsünde de çok nadir tartmışlardır.
2-) laptop çantası diye minik bir valiz kullanmadığın sürece sorun olmaz.

sık olarak pegasus kullanıyorum. sırt çantamı tartmadılar henüz. ama şahit olduğum birkaç kere gate'de beklerken görevliler gözüne kestirdiği yolcuların çantasını tartıyordu. benim anladığım uçak yurtdışına gidiyorsa ve doluysa böyle kastırıyorlardı. çok da göze batma tabi, yurtiçiyse genelde sorun yok, yurtdışı ise board verilene kadar kapıda dolaşma.

Anadolu takımları taraftarı 3 büyükler(!)e “Bizans” der ya öyle bir şey mi ki?

şu olmalı: eksisozluk.com

alaninda en kotu olanlari yunanistan'a iteleme olayi sanirsam.

tekrar yikmaayi denedin mi ayakkabiyi? olmazsa ayakkabi kokulari +1

çok cazip göründüğü için bir ara araştırmıştım. sırt kaslarını tembelleştirdiğini okudum bunların. sonra almaktan vazgeçtim.

Yillarin kodcusuyum, spor disinda cozum yok

Bunlar para tuzağı hocam. Sorunu kökten çözmek için spor yapmak şart. Evde mekik vs yap daha iyi

spor +1. ozellikle yuzme. bunun disinda ayarlanabilir masa alirsan, ayakta da calisabilirsin. ayrica masabasinda yapabilcegin basit egzersizler de var.

Hatta direkt cozum sana
youtu.be

2 haftada duzeltiyor

xiaomi öneriyorum ben şu sıralar. f/p oranı gayet iyi.

@prasinos cok tesekkurler, hangi modeli? bir de sanirim xiaomi oyle mediamrkt a filan gelmiyor yanlis mi biliyorum?

avrupa'da yaşıyorum dedin? buradan mı alacaksın telefonu? teknosa satıyor ama hepsiburada daha ucuz. eğer en önemli şey kamera diyorsan samsung s7 kamerası çok iyi. ya da çift kameralı bir cihaz almanı tavsiye ederim.

hayir telefonu turkiye'den almayacagim, yurt disindan alacagim, onun icin 300 euro civari dedim. iphone'un sarji tamir ediliyor mu? edilse de gerci bu hafiza sorunu biktirdi artik.

Bu da iyiymiş. www.kisa.link

Apple'in 2015 yilinda satilan 6s'ler icin pil degisim programi var. dediklerine bakilirsa senin telefon da bu kapsamda sanki, kontrol ettin mi? www.apple.com

ayrica telefonun bu kapsamda degilse bile yilbasina kadar 30$'a pil degisimi yaptirabilirsin. www.businessinsider.com

@crucio
sagolasin bu vesile ile telefonumun 6s degil 6 oldugunu ogrenmis oldum :)

Nokia lari cok ovuyorlar bu ara. Bence denemeye deger

illa telefon degisikligi yapacagim diyorsan ve f/p orani iyi bir cihaz ariyorsan AndroidOne programina dahil telefonlara bak. bu telefonlarin guzelligi icinde default Android olmasi yani OEM'lerin sacma salak bloatware uygulamalari yok icinde. boylece performans olarak en iyisini veriyor. ayrica guncellemeleri dogrudan Google'dan aldigi icini en az 2 yil garantili olmak uzere muhtemelen 3 yil boyunca yeni surum Android guncellemelerini aliyorsun. genelde de surum ciktiktan 1 ay icerisinde guncelleme gelmis oluyor. Nokia 7.1'de androidOne programina dahil o yuzden guzel bir tercih. ayrica Motorolalara da bakabilirsin onlarin da guzel telefonlari var .www.android.com

7.1 güzel fakat soc iyi değil. 7 Plus öneririm onun yerine. 7.1 denen telefon Nokia 7'nin devamı, plus'ın devamı henüz ortalarda yok.

Bence önce çay.

Hangi marka??

iyi çay iyi su seramik çaydanlık.

porselen çaydanlık.

çaydanlık tabii ki, çay makinaları çayı çok hızlı bir şekilde bayatlatıyor.

odun semaveri olursa değişir.

porselen çaydanlık +1

porselen caydanlik + kaliteli cay + kaliteli su. bu ucu bir araya gelmeden lezzetli cay olmaz. ve evet su bile cok farkettiriyor. en lezzetli erikli su ile oluyor.

Üzerinde demlik bulunduran, altında suyu sürekli sıcak tutan çay makineleri de olur.

Ama demlik seramik olamıyorsa da mutlaka cam olmalı. Plastik ya da metal olmamalı.

Kaliteli su ve kaliteli çay +1 elbette.

"Fathers must not bury their children" dersek eğer çok düz bir anlama çıkıyor. Mesela çocukları ölse bile gömmemeliler gibi.

"no parent should have to bury their child" burada ise daha genel bir kullanım söz konusu ve should have kalıbıyla kimse bu müşkül duruma düşmemeli anlamı sağlanıyo.

- ben kendimce cevapladım ama elbet birisi gelip teknik sebeplerle de açıklayacaktır.

turkce cevirisi birebir karsiligi degil. cevirmen turkce'de ayni anlama gelen bir deyimi kullanmis. birebir ceviri soyle birsey olmaliydi "babalar/aileler, cocuklarini gommek zorunda olmamali".

MUST zorunluluk içerirken SHOULD HAVE TO bir seçenek içeriyor..

"fathers must not bury" dediğimiz zaman ne olursa olsun "babalar kesinlikle gömmemeli" gibi bir anlam çıkıyor..

"no parent should have to bury" dediğimiz zaman "hiçbir anne baba gömmek zorunda kalmamalı" yani bu eylemi yaşamamalı gibi bir anlam çıkıyor..

strobist +1

"no parent" burada "hiçbir anne baba" şeklinde bir vurgu yapıyor ve "should have" ile de "çaresizlik duygusu" veriyor.

Türk telekom’un fiber dediği vdsl’i alırsın. superonline falan olmaz.

hayir, fiber baglantisi yok bu modemin ama @passion'in dedigi gibi turk telekom'un fiber diye sattigi da fiber degil zaten.

Danışmanlık yapıyorlar, kendi şirketlerini kuruyorlar...

Kod yazmak 40 yaşından sonra neden zor? (soru samimidir)

ben 60 yasinda olup da hala app gelistirenleri, kendi sirketlerini kuranlari biliyorum. arkadas surekli olarak kendini gelistirip yeni seyler ogrendigi icin yastan bagimsiz calisiyor sonucta. nufus kagidina degil yaptigin ise bakiyorlar.

kod yazmak dunyadaki en az fiziksel aktivite isteyen islerden birisi. 40 yasindan sonra neden zor olsun? 45-50 yasinda gayet developerlik yapan insanlar biliyorum, hem de uluslararasi buyuk sirketlerde. tecrubeli developer'in proje yoneticisi olmasi hem sirket acisindan hem de sirket acisindan cok yanlis bir karar ve sadece turkiyede gecerli bir durum. iyi bir developer'in yonetici yetenekleri olmayabilir, olsa bile sifirdan baslayacagi icin zaman kaybi arti sirket kaliteli bir developer'ini kaybetmis olacak.

çok ilginçsiniz ha
günde 10 saat ayakta dikilen perakendedeki satış görevlisi, fiziğiyle iş yapan inşaat işçisi mi, seks işçisi, manken filan mı bu adam/kadın da 40 yaşından sonra ne yapacak?
Türkiye'de beyaz yakalılar artık 30'da filan doğru düzgün bir yerde çalışmaya başlıyor, ne demek 40 olduk ne yapcaz? çıldırdınız mı?
misal ben 40'ta tam freelance yazılımcı olacağım, 3. birbirinden apayrı (ama bir şekilde benim birbirine bağladığım) sektörüm olacak o da öğrencilikteki işleri filan saymıyorum: 21-30 arası 30-40 arası 40- artık bilmem kaç arası 3 ayrı sektör 3+ ayrı ülke olmuş olacak.

Genç arkadaşlar 40 yaşından sonra neden zorlaşacağını anlayamamış görünüyor. Çünkü beynin öğrenme kapasitesi 30-40 yaşlardan sonra azalmaya başlar, bunu zaten çevrenizdeki yaşlı insanlarda gözlemleyebilirsiniz. Tabi herkeste aynı olmuyor, bazı kişiler çok az etkileniyor. Yazılım sektörü sürekli yeni teknolojiler öğrenmeyi gerektirdiği için "programmer burn out" denilen sorun ortaya çıkıyor. Yazılımcı sadece koda gömülmek yerine ilişkili iş süreçleri, proje yönetimi vb gibi konularda da birikim kazanırsa, ileriki yaşlarda daha yönetimsel ağırlıklı işlere geçiş yapabilir diye düşünüyorum.
Tabi herkes burn out olacak diye birşey yok ama her yazılımcının dikkat etmesi gereken bir konu.

benim bildiğim bir adam var, subaydı emekli oldu gitti bilgisayar mühendisi okudu şimdi 3-4 kişi ortak firma kurdular yazılım geliştiriyorlar.


Vay arkadaş, şimdi baktım da adam ölmeyi unutmuş.

benim tanıdığım böyle birkaç kişi var. genelde belli sektörlerde uzmanlaşıp kendi kütüphanelerini falan hazırlayıp çatır çatır kod ve uygulama yazıyorlar.

psikolog olmak isterdim, dış ticaretçi oldum.

yatırım bankacısı olmak çok istedim, makine mühendisi oldum sayılır:). hala içimde uktedir finansal piyasalar.

İngilizce romanlar yazan bir yazar olmak istiyordum. İngilizce edebiyat öğretmeni oldum.

iç mimar olmaktı, müzik öğretmeni oldum.

Astronot olmaktı, elektronik mühendisi oldum.

Genetik okuyup bilimle ugrasmakti, okudum, ugrasiyorum.

Hayalinizdeki

Filozof olmayı hayal ederdim, geyik değil, genel olarak " bilmek " eylemime olan tutkumdan dolayı.

Kuyumcu oldum.

yazar olmayı hayal ediyordum. risk manager oldum. :/

Bilim adamı olmak istiyodum, bu hayalim için tıp okumaya karar verdim ve şimdi 5. Sınıftayım. Bitince farmakolojide uzmanlaşmayi düşünüyorum.

Bu farmakoloji düşüncem de ortaokuldan beri var, tam küçük sayilir mi bilmiyorum ama. Bilim adami olmayi 4 yaşindan beri istiyorum

Savcı olmaktı ama malesef lise zamanlarımdaki mallığımdan dolayı olamadım. Şimdi bir kamu kurumunda çalışıyorum aynı zamanda hayalimi gerçekleştirmek için üniversiteye hazırlanıyorum. Yaş 26 oldu bakalım sorun olmazsa 32 33 yaş gibi hayalim gerçekleşecek.

psikolog veya öğretmen olmak isterken sınavın çok iyi geçmesinden dolayı hukuku kazanıp avukat oldum. hala aklım orada

hayalimde bir meslek yoktu ve sabah kalkıp işe gitmek istemiyordum. sabah kalkıp işe gitmiyorum.

Şair olmaktı.

Vesair oldum. (şair dışında her şeyi yani haha)

Bir astronot da bendim, yani olmayanlardan. Hiçbir şey olamadım; kadrolu işsizim.

Dansöz ya da mühendis olmaktı mühendis oldum.

yazilimci olmakti, yazilimci oldum.

Hayalimde belirli bir meslek yoktu. Biraz maymun iştahlı olduğum için dönem dönem farklı mesleklere daha fazla ilgi duyduğum oldu. Mühendislik okudum, alanımda çok az çalıştım. Sonra grafik tasarımcı oldum. 10 küsür sene oldu devam ediyorum hala.

Müzik yazarlığı ve konser fotoğrafçılığı yapmak ya da plak dükkanı açmak istiyordum. Eczacı oldum. :(

lisedeyken doldurduğum bi formdaki hedeflediğiniz meslek kısmına genetik mühendisi yazmıştım. oldum şükür, makale yazıyorum şu an.

beden öğretmeniydi, psikolog oldum pişmanım.

Çocukken polis olmaktı. Biraz daha büyüyünce kendi işimi kurmak istedim.
Bu arada eğitim fakültesini bitirdim. Atanamadım. Dershane, ücretli öğretmenlik derken bıraktım.
Bir restoranın mutfağında çalıştım, elma kesemeyen ben. Kebaptı, kokoreçti, balıktı; pişirim yapmayı öğrendim. Bu arada servis falan da...
4 yılı doldurdum bu sektörde ve şu an işsizim yine.

Hayalim mühendis olmaktı, gerçekte mühendis oldum. Sonra diş doktoru olmayı hayal etmeye başladım. Yanlış hayal kurmuşum meğer zamanında.

ilkokulda pilot olmakti. ortaokul ve lisede bilgisayar muh. olmakti. bugun yazilimla ugrasiyorum

savcılıktı siyasal bilgilerde bir bölüm okudum daha belli değil.

belli bir hayalim yoktu, çocukken bir hevesle sırasıyla polis, milli piyango satıcısı, araba tamircisi, bilim adamı olmak istedim.
ortaokul, lisede bir hedefim falan da yoktu.
şu an fizikciyim.

Çocukken arkeolog olmak isterdim. İzlediğim filmler beni çok etkiliyordu, yeni yerler keşfetmek, görmek istiyordum. Ama keşif daha ağır basıyordu. Biraz hayatın farkına varınca arkeoloji okursam aç kalacağımı düşündüm. Yıllar sonra da ilaç sektöründe kaliteci oldum. Şimdiyse hayalime biraz daha yakınım. İş hayatımı bırakıp ömrümün sonuna kadar sürdürmek istediğim bir öğrenme ve keşfetme sürecine başladım.

psikiyatrist olmak isterdim; lakin esnaf oldum.