The nightmare before christmas

A Christmas Carol

tokyo godfathers christmas eve'de geçiyor ama uyar sanırım :)

ağlatır yalnız aman diyeyim!

tokyo godfathers başladım ama konsantre olamıyorum.

çok güzel filmdir aslında ama bilemedim şimdi.

sanki 10 mlyar dolar ne var bunda
istinye parka git 3-4 magazadan alisveris yap biter zaten:)

bi kaç almak istediğim kıyafet var onları alırım.
evime bir kaç eşya alırım.
telefon ve ipad alırım.

Elektronik oyuncak alırım.

10 bin liralık benzin alırım

Bilgisayarıma yeni parçalar alırım. ssd(300 tl) + ekran kartı (2.000 tl civarında)

Şimdiden yaza tatil rezervasyonu yaptırım.

Geri kalanıyla da dolar fln alırım.

Ayrıca başlığı okuyunca rahmetli Michael Jackson geldi aklıma. Haber olmuştu 1 saat içinde 1 milyon dolar harcadı bir mağazada diye.

10bin liralık altın alırım. olmaz mı? kaçak güreş mi oldu bu?

motosiklet alabilirim bak en mantiklisi o.
guzel bi vespa gelir o paraya.

alienwire alırım.

çamaşır makinesi, sağlamından bir televizyon, preysteyşın ve onun için 8-10 tane oyun alırım. bi de puf koltuk falan o tarz bi şey. sanırım 5 bin kadarı bana kalır... rusya'ya bilet alırım, hostel rezervasyonu yapıp kredi kartından falan öderim. kalan parayla da altın maltın alırım.

rusya'ya gitmeden önceki gün altını bozdurur, alır o parayla 1 hafta falan rusya tatili yaparım. petersburg'u, moskova'yı görürüm. daha fazlasına yetmez herhalde.

dolar alırım, altın alırım falan diyen arkadaşlar; "3 dilek hakkın var" diyen cine de "sınırsız dilek hakkı istiyorum" diyorsunuz di mi? ne mızıkçı adamlarsınız lan :)

1 saatte de harcanir, yapan var.

tiksindim kendimden. altın alırım dediydim. iğrenç bir adamım.

mantıklı cevap vereyim. gider xbox alırım bir de adam gibi televizyon alırım. bilgisayar monitorundan hallice bir televizyonum var xbox tek başına çözüm değil.

salih abi mantığıyla 23 posta ediyor. 23 * 200 dolar = 10000 gibi bir denklem var ortada. ben bir seferde 23'ünü birden kullanır, hayatımın orgy'sini yaşardım.

Bir yakınımın babası hasta, ameliyat için bayağı bir para gerekiyor. DOğrudan ona verirdim, açık bile kaldı şimdi.

borçları öderim.

altın mızıkçılığa giriyorsa 10.000lik piyango bileti almak da mızıkçılık olur di mi? ya da bir yerlere ortak girmek, sermaye oluşturmak vs. vs.

o zaman kuralına göre oynayalım. bilgisayarımı açar, almak istediklerim listesini toplarım. o zaman max. 5k tutar. bizim bütün aileye bölüştürür kıyafetti şuydu buydu gönüllerince bırakırdım onlar da 4ü geçemezler zaten.

son biri de ihtiyacı olan bir arkadaşa veririm.

ha bir de yarışmadan vesaire değil direkt öyle random seçilip böyle bir uygulamaya giriyorsam da kabul etmem. kesin bi bit yeniği var deim reddederim. hoş sonradan üzülebilirim ama kabul etmem öyle pek. avlarlar adamı valla.

minnesota-dallas üst
memphis-chicago 1
detroi washington 1

tempobet

mudo'dan mobilya alırdım.

yani çok saçma gelebilir ama, kardeşimin piyanousunu akort ettirirdim -adam 2000 dolar mı ne istiyor sanırım ya da 1000, öyle bir şey. dolar ama.. -

sonra, aslında bu telefonu taksitle de alabilirim de, gm discovery alırdım -neden samsung ya da iphone değil, bilmiyorum öyle işte XD

bir de, bayağı bir kedi köpek maması alırdım sanırım, yani nasıl olsa 10000 lira mantıksız bir para, araba almak istesem alamam mesela, ha belki ikinci el dandik bir araba olabilir, tüm parama, ama öyle elime bir anda para geçiyor olması bana saçma geldi, ne bileyim hayırlı bir para değilmiş gibi. ya da enerjiye inanıyorsanız iyi enerjisi yokmuş gibi :D istediğin inancı seç beğen al. inanmıyorsan tabi daha iyi olabilir :) ama kedi köpek maması alıp öncelikle bizim ailedekilerin baktıkları kedilere -mesela teyzelerimin evde ikişer kedisi var, ikisi de bahçede kedi bakıyor, ama birinin bahçede 30 kedisi var, crazy cat lady tadında. çok zorlanıyor maddi olarak, üniversitede doçent ama maaşı yetmiyor tabi, kızı okuyor bir yandan. ha bir de bir kısmını kardeşimle kuzenime verirdim sanırım, harçlık niyetine. ha bir de annemle babama bir şeyler alırdım sanırım. yani yılbaşı olsun olmasın. ha bir de mavi jeans'den bir pantolon almak istiyorum ne zamandır yaa, mavilerim eskidi :( ha bir de bir çift converse beğendim, onu alırdım. ha bir de bot ile mont, ikisi de eskimiş. aslında alacağım bayağı da bir şey varmış ya, baksana bitti bile para XD ama önceliğim piyano akordu ve kedi maması olurdu sanırım. aa bir de şey olabilir ya, annemlerin kredi borcuna verirdim aslında, en mantıklısı o. tamam, birinci sırada bu olurdu sanırım. annem 55 babam 62 yaşında, annem özel ders veriyor, matematik. babam da üç işte birden çalışıyor krediyi kapatabilmek için, yakın zamanda da kalp spazmı geçirdi babam, işlerden birini bıraksın en azından diye ikna etmeye çalışıyoruz ama olmuyor. o yüzden on bin liramla ilk önce o borcun bir kısmını kapardımm, belki ikna olurdu çıkmaya. korkuyor ödeyemeyiz diye, daha önce benzer bir durumda kaldı da, işsiz kaldı bir yıla yakın, inanılmaz borcumuz vardı, ev gitti, araba gitti, gene aynı şey olmasın.

bir sürü uçak bileti alırım.

sahngri la'dan bi suite tutarim = 3k
2 tane orta kalite manken ayarlarim = 5k
10 gr kokain alirim = 1k

gerisi de ivir zivir masraf olsun iste.

Güzel bir masaj ve cilt bakımı yaptırırım.Galatasaray hamamına gider göbek taşında yatarım. Kese attırırım şöyle pambık gibi olurum.Sonra güzel bir restoranda arkadaşlarımla mükellef bir yemek yerim. Bir sürü kitap ve cd alırım.(Kendime ve arkadaşlarıma).

harry'nin kırdığı malfoyunki değil bildiğin mürver asa diye hatırlıyorum, yanlış mıyım?

edit: doğru kitapta kırmıyordu kendi asasını onarıp bırakıyordu..

mürver asa bir efsane. ama inananları çok. o yüzden bulgar asa yapımcısı -adını unuttum şimdi, victor krum'ın asasını aldığı kişi yani- bu asanın benzerini yaptığını söylüyor. sonra grindelwald asayı ondan çalıyor. vs vs...

ama olay asanın kendisinde. yani güç tek başına geçmiyor asa ile birlikte geçiyor. kişi asanın kazananı olmalı ve asayı kullanmalı. yani diyelim mürver asanın sahibini silahsızlandırdık, asa bize geçti. başka bi asa kullandığımız zaman o asa mürver asa kadar güçlü olmuyor.

veya mürver asayı kazanmadığımız halde kullandığımız zaman da diğer asalar gibi, sıradan bi asa oluyor.


filmin sonunda da harry mürver asayı kırıp atıyor, yanlış hatırlıyosun yani. güç tehlikeli ellere geçmesin hesabı. kitapta ise dumbledore'un mezarına geri koyuyor ve kendisinin doğal yolla öldüğü zaman asanın gücünün de yok olacağını söylüyor.

yakın zamanda son kitabı tekrar okudum -zaten her sene tüm kitapları birer kere tekrar okuyorum baştan- peverell kardeşlerin yaptığı bu nesnelerle ilgili olarak, dumbledore varsayımsal konuşuyor gibi sanki, ama diriltme taşı gibi, harry'e babasından kalan görünmezlik pelerini gibi, mürver asa da var. sadece olayı şu: normal asa gibi görünüyor, ama güçlü. aslında hp evrenine göre, asa sadece büyücü kadar güçlüdür, yani asaların kendilerine ait bir sihirli özleri olsa da, büyücü olmadan bir büyü gerçekleştiremezler, daha doğrusu yanlış söyledim: asalar, büyücüler için büyülerini iletmekte kullandıkları bir araçtır, aynı sihirli sözler gibi -gerçi sözsüz ya da asasız büyüler de var, ama bunun nedeni sanırım artık söz konusu büyücünün ya da cadının, madddeyi kendi bedenini kullanarak yönetebilmesi -büyü konusuyla ilgili olarak çok quantum physics tartışmalarımız oluyor da :D sözlerin ve nesnelerin ise maddeyi yapı bozumuna ve tekrar-oluşuma yönelten bir enerjisinin olduğunu falan düşünüyorum :P bilimsel açıklama getirmeye çalışıyoruz da bir kaç arkadaş XD neyse, bunu bırakalım: mürver asa'nın olayı ise, normal bir asadan farklı biraz sanırım, ama yapılmamış bir şey değil, diğer iki yadigâr gibi o da var. benim kitaptan hatırladığım, dumbledore'un grindelwald'dan kazandığı mürver asa'yı kullanıyor olduğu, yani kendi asıl asası ile ilgili ekstra bir bilgi hatırlamıyorum, kendisi ölmeden hemen önce malfoy tarafından silahsızlandırılıyor ve aslında asanın sahipliği malfoy'a geçiyor, bilmemesine rağmen. ve dumbledore da asa ile birlikte gömülüyor. hatta voldemort, düello ile değil de, mezar açarak dumbledore'un asasını aldığı için, asa onda normal bir asa gibi işliyor, yani her zamanki kendi asası gibi. ama aslında aldığı asa dumbledore'un değil de draco'nundu işte.

ben asa kırılması gibi bir şey hatırlamıyorum kitaptan. harry, voldemort ile olan düellosundan sonra, kendi kırık asasını mürver asa ile onarıyor -ki bu bile, mürver asa'nın aslında normalden güçlü olduğuna, diğer asalar gibi alelade bir büyülü araç olmadığına -tabi şimdi burada bir asa olsa, üstüne atlarım, o ayrı :D - bir delil, çünkü ollivander gibi, gregorovich kadar olmasa da, süpersonik bir asa yapımcısı bile, kırık bir asanın hiçbir şekilde onarılamayacağını söylerken, harry gibi daha fybs'lerini bile geçememiş bir büyücü çocuk, mürver asa ile onarabiliyorsa, o asada vardır bir şey.

ha, harry'nin güçleri, evet, iyi. ama diğer gryffindorlular gibi aslında yetenekten ziyade cesareti var, ha bir de voldemort'un istenmeyen hortkuluğu olduğu için, onun sayesinde edinmiş olduğu geçici güçler. zaten o yüzden voldemort'u yenebildi, adamı kendi silahıyla öldürdü resmen -o bloody-son-of-a-bitch'e de iyi oldu, pislik.. aynı benim hocalarımdan birine benziyor, adama cruciatus laneti yapasım geliyor yeminlen! >:( - ha bir de, o yüzden ikisinin asası arasında priori incantatem oldu. aslında kitap yakınında olsa hepsi yazıyor zaten, hafıza tazelemek gerekiyor bazen :/

bu arada, yok, maddi bir asa. sonuçta hp sihir tarihinde kendinden sihirli nesneler var -snitch gibi- o yüzden her ne kadar "asa sahibi kadar güçlüdür." dense de, bu asada bir değişiklik var. ha gene de, dumbledore kendi asasıyla mürver asa'lı grindelwald'ı yenerek ona sahip olabildi, demek ki bir yerde büyücünün gücü ve/veya çevikliği gene daha önemli. ha belki de şu olabilir bir ihtimal: asa çevresinde saçma sapan bir ün oluşmuştur, misal. gene de, harry gibi bir yeni yetmenin, onarılamaz denen bir asayı mürver asa ile onarabilmesi, bana mürver asa'nın varlığının kanıtı gibi geliyor.

hüffff amma yazdım haa! özlemişim seriyi :) ben filmlerini izlemedim pek ama, o yüzden çok da bilemiyorum filmde nasıldır. atm.leri ve oyuncuları iyi olmasına rağmen, çok kesip biçtikleri için sevemedim sanırım.


edit: kitabın sonuna gelince, mürver asa'nın gücünün yitmesi için harry'nin doğal yolla ölmesi ve asa'nın başkasına geçmemesi lazım, o yüzden geldiği yere, yani dumbledore'un mezarına koyuyor mürver asa'yı. gerçi büyük salon'daki düello sırasında, zaten hemen herkes öğreniyor yerini, gene de kimsenin gidip alacağını sanmıyorum. ;) (bkz: hikâyeye kendini fazla kaptırmak)

hepsi bir yanlış anlaşılmaymış eheh özür diliyorum herkesten. arkadaş yanlış hatırlamış, bu yüzden saatlerce tartıştık, kitabı açtık okuduk sonra da filmi izledik. güzel oldu aslında bir yerde, neyse, harry mürver asayı kırıyor doğru söylüyorsunuz. biz malfoyun asasını kırdı denilince tartışmaya başlamıştık. gerek yokmuş aslında. evet.

bugun, şu millete ne yaparlarsa yapsınlar neden umursamaz oluyorlar bu kadar? bu beni çok geriyor. cehalet çok kötü.

sabah otobüste giderken. otobüsün gelmeyişi, fazla dolu oluşu, şoförün dengesiz sürüşü, içerisinin fazla sıcak oluşu, tutacakların yağlı oluşu, insanların gereksiz muhabbetleri falan filan.

Hatırlayamadım. Zor sinirlendigimden değil, kolay unuttugumdan.

her gün sinirliyim. öyle mantıklı bir nedeni yok.

biraz önce. çünkü kimsenin bir şeyi benden daha iyi yapabilmesine dayanamıyorum, hırslanıyorum. olan yine bana oluyor, yıpratıyorum kendimi. sonra böyle olduğum için kendime sinirleniyorum falan filan.

az once..kocamin durmadan oyun oynamasi ve sorumluluklarini aksatmasi beni deli ediyor. kopek alalim dedik, daha bir kere yavrunun mamasini vermisligi ya da tuvaletini temizledigi yok. ama is sevmeye geldi mi yapiyor. oyun oynarken ictigi icecekleri cop kutusuna bile atmiyor, kirlileri odanin her yerinde sepete atmak yerine. evet cildiracagim!

geçen hafta. gecenin bir vakti bağıra çağıra konuşan üst komşumuzun, annesinin "sus şimdi komşular gelecek" uyarısı üzerine kızın "gelsinleearar!" diye anırıp, üstüne tepinmesi üzerine uyandıktan sonra. annemin yanına şikayete gittiğimde de bayılmışım hayatımda ilk kez. ama bayılmanın sinirden olduğunu düşünmüyorum.

edit: pardon unutmuşum, roket adam'ın cevabıyla hatırladım. 1 haftadır her gün zaten facebook'ta o malum kişiyi savunan, "inadına malum kişi" diye iletiler yazan şahısları görüp sinir oluyorum, anlayamıyorum.

Bu akşam, 8 sularında. Annem delice malum kişiyi savundu. Göz göre göre. Eğitimsiz falan da değil. Resmen işine geldiği için hırsızları savunuyor, çok zoruma gidiyor düşündükçe.

şu an sinirliyim. babam annemin izlemek istediği programı izlettirmedi, kanalı değiştirdi. kadın içeride izlemek için kalkıp gitti, sonra babam programı geri açtı. laf soktum, oralı bile olmadı, hala izliyor.

erdoğan'ın gündem hakkında nutuk atışına ve dinleyenlerin alkışlamasına...

gecenlerde birisi beni tanimadigi, dinimi, dilimi bilmedigi halde bana guya ders verdi (duyuruda mesajla). beni tanimadan boyle bir hakki kendisinde buldugu icin ona sinirlendim acikcasi. yine de alttan aldim.

bugün, aslında dün oluyor, hala da sinirliyim.

geçen sene "zorunlu seçmeli" -nasıl oluyorsa, kendi içinde bir paradoks.. göğsümün orta yerinde açıldı bir solucan deliği!!- bir ders vardı, ben dersi finallerden hemen önce, bırakmak zorunda kaldım -yoksa hocası beni bırakacaktı ve bursum gidebilirdi- neyse, bu her sene açılan bir dersti, ama niyeyse bu sene açılmıyor! ve ben dersten çekildiğim için geçen sene, bu sene almak zorundayım dersi, yoksa okulum bitmeyecek -atılabilirim- hemen hemen aynı konulu -bir kaç alt başlığı eksik olarak- başka bir hoca tarafından bu dönem açılan bir ders var, fakat o da "seçmeli" ders sadece, ve onu almam bir işime yaramıyor. işin kötü yanı bu seçmeli ders, zorunlu seçmeli olan ders, diğer hoca tarafından açılmadığı için açılmış olan bir ders, ama ben gene de alamıyorum. kafayı yiyeceğim! sinirden saçlarımı yolup duruyorum, kafamda saç kalmayacak!

dün.
yüzde yüz haklı olduğum mahkemeyi kaybettim.
nedeni,şikayet ettiğim şeyin hakimden torpili vardı.
nasıl sakin olayım hala kendime gelemedim ki.

Yarım saat önce
Kedim gizlice gitmemesi gereken odaya gitmiş ve poset, folyo ne var ne yok yirtip çöpte ne bulduysa etrafa saçmış

kafam kıyakken acayip biçimde sinirlendim
1.5 saat önce ısıtıcı çalışmadım
kafam attı aletin yanlarına vurdum.
öyle sert çakmışım ki içinden kıtırt diye ses geldi.
odadaki tek ısıtıcıyı kırdım
sonra açıp tamir ettim.
şansım vardı basit bir arıza olduğu için.

bu akşam. birisi düşüncesiz düşüncesiz konuştu, alıştım zaten ama olmuyor böyle. biraz dikkatli olması lazım.

lif kopmuş olabilir. yapabilecek pek bir şey yok o zaman da.

Biraz yüksek doz ağrı kesici alınca ağrı gidiyor ve rahat yürüyebiliyorum. Lif kopsa böyle bir şey olabilir miydi yine de?

saatte bir buz tut.

11:00 gibi buz tut. 15 dkyi geçirme.
11:20 gibi krem sür, sargı beziyle sar.
12-12:30 gibi yine buz tut.
13:00 gibi krem sür, sargı beziyle sar.
.
.
.

buz seansları 15 dakikayı geçmesin, buna dikkat et.


geçtiğimiz günlerde bu şekilde bir futbol turnuvası çıkardım. bayağı faydası oldu diyebilirim.


sağlık bu şakaya gelmez, ağrı dinmezse yılbaşı tatiline gitme rererö diyelim de adet yerini bulsun.

benim ayağımda lif kopmuştu yürüyebiliyordum. ama yürümek iyi değil ve acayip şişmişti.

bilek burkulması olabilir mi? öyle bişeyse anlaşılmayabiliyor ya da anlaşılması zor olabiliyor.

burkulmaysa çok kolay yeniden tekrarlayabiliyor, etkisi tam geçmeden riskli, bileğe yük bindirne hareketler yaparsan.

mr olmayan hastanedeki doktora tekrar git , sana rapor yazsın böyle okula gidilmez , üstüne basarsan iyileşmez rapor al gitme okula.

buz işe yarar nasıl yapılır bir arkadaş açıklamış ztn.

@zlatanibrahimovic11 Üniversitem rapor kabul etmiyor devamsızlık için. Heyet raporu gerekiyor.

lif kopması ile burkulması arası bir yerde olan lif zedelenmesi var bir de, senin durumuna daha çok uyuyor. benim bildiğim lif kopmasında üstüne basman mümkün değil -ben iki ayağımda da lif zedelenmesi yaşadım, gittiğim doktor, kopsaydı hiç üstüne basamayacağımı -yani basarsın gene de, kırık cam üzerinde yürür gibi- hatta liflerim kuvvetli olsa kemiklerimi bile parçalı kırık hale getireceğini söylemişti. neyse, doktoru geçelim, senin yapman gereken şey kesinlikle yatarak dinlenmek ve bence yılbaşı tatilini unut. aynısı yaz tatilinde başıma gelmişti yazlıktayken, 3 hafta min. haraketle geçirmem gerekirken ben mal gibi yüzmüştüm, o ayak bileğim hala sağlam değil -ha atele alırlarsa -yarım alçıya yani- bu süre bir kaç güne, maksimum 1 haftaya bile inebiliyor, ama benim o zaman alçıya alınmamıştı niyeyse. ve o ayak bileğim bana hep sorun çıkarır, yer etti çünkü orada. diğer ayak bileğimi atele almışlardı, o yüzden daha iyi iyileşti o, gene burkulma oluyor ama sol bileğim kadar değil.

bence röntgenle de durum anlaşılabilir, ben mr falan çektirmemiştim, röntgen çektirmiştim ki ilk sakatlağımda edremit devlet hastanesine mi ne gitmiştim, ikincisinde uludağ üni. hastanesine, mr falan demediler valla. bir de paso ağrı kesici, işte jellerden falan kullanmıştım, ama ayağın alçıya alınması daha iyi olabilir. ya da spor çorabı al, ayağın onun içinde dursun. biraz pahalı oluyorlar ama ayağın hiç hareket etmiyor, en kötü papillon'un dediği gibi sargı beziyle sıkı sıkıya sar, üstüne de gerekmedikçe basma.

ha bu arada şunu da sorayım: ayak bileklerindeki şişlik mor-kırmızı arası mı? ödem var, dediler mi? bunlar hep lif zedelenmesi/kopması belirtisi.

bir de bastığın zaman, tekrar tekrar o bölgeyi zedeleme ihtimalin var ki, hem iyileşme sürecini çok uzatırsın, hem de iyileştikten sonra bile sık sık sorun yaşarsın. hadi tek ayağın olsa gene git tatile derim -ben ikisinde de tatildeydim, düşün, ki tek ayakla bir cambazlık yapmadığım kalmıştı- ama ik ayak birden olunca çaren yok. erteleyebiliyorsan ertele derim.

geçmiş olsun.

çorap şeklinde, topuk kısmı delikli sargılar var medikalcilerde bulabilirsiniz. baya faydası oluyor.

onun icadı değil

peki var mı bildiğiniz başka örnek?

e kinyas ve kayra var? gerçi o da çok eski sayılmaz ya neyse..

orhan pamuk-sessiz ev böyleydi sanırım. seneler önce okudu idim.

hem skinny hem yüksek bel giyiyorum çok rahatım. iri misin, kıskanıyor musun?

bırak kim ne istiyorsa giyinsin, beğenmediğine kafanı çevir. dokunmayın artık millettin kılık kıyafetine. aşın şu olayı.

kesinlikle katılıyorm dayıoğlu.
yılmaz erdoğan da böyle giyiniyor bazen. bildiğin rezillik aq.

bol da değil dar da değil. oturacak aga pantolon. ama renkli giyilebilir sorun değil bence.

sakin olun gençlik. düşünce özgürlüğü denen bir şey var. adam o gördüğü adama çıkar o pantolonu deseydi, millete karışma demeniz mantıklı olurdu.

kimseyi ilgilendirmez özgürlükçülüğünü aşın artık.

panpa seni severim bilirsin ama şişman göbekli türk erkekliği yapıyorsun şu anda :(

dövmeliyim, küpeliyim, bacaklarım uzun ve skinny giyiyorum, tüm kızlarda hayvan gibi sexy yorumları yapıyor arkamdan :/

barbara, erkek kotlarında standart skinny tayt gibi değildir. kıç ve üst bacakları sarar ama altlar biraz bollaşır. tayt gibi olanlar süper skinny ve o cidden rezillik

skinny pantolon giyecek kadar çılgınlaşmak. ahahaha

Yakında bok attığınız taytları da giymeyin aman ha.

Skinny tayt gibi duruyo bazılarında.

katılıyorum, ancak bırakınız yapsınlar bırakınız etsinler.

merhabalar,

ben dövmeli, küpeli, skinny pantolonlu eleman. göbek yok yalnız -.-

isteyen istedigini giysin, sikimde degil ya. niye bu kadar umrunuzda abi?

data3.whicdn.com bi daha düşün istersen
tabi tarz sahibi bir insan değilsen bilemicem de yakışana yakışıyor gayet.

not: kadınım.

skinny giyince penis ye beni der gibi gözükmese güzel aslında

şu duyuruya uğraştığım kadar quantuma uğraşsaydım bugün nobel benimdi..

sen de haklısın kardeşim, mesela kısa boylu göbekli türk erkeğine -hele bir de son zamanlarda yeniçeri bıyığı bırakmaya başlayanları var- gitmiyor hele de renklisi. bildiğin cemil ipekçi gibin oluyor. hayır yani o cemil ipekçi, yıllardır tarzı öyle, adama gidiyor, sen bir de o halinle kilise yakmaya giden hayvanat iskandinav metalcisini dinliyorsun, onu yapma ya bari!

ha tabi gene de, super skinny renkli pantolon giyip de yakıştıran da var -bak super skinny dedim, tayt gibi- işte tamamen vücut yapısı ile ilgili.

ama buradan bunu demek de, std koca götlü kısa boylu türk kızına (bkz: ben) tayt giyme demek gibi bir şey. yani benim de arada böyle çılgınlıklar yapasım gelebilir, gelir, geldi, gelmiştir vs. vs. *tüm zaman kiplerini kullanmak* ancak,

*çok kadife şair ceketi giy*

zaten hayat, bir çılgınlıktan ibaret değil midir? ........

*çok kadife şair ceketini çıkart*

:D

Şimdi aklıma geldi. Yaşlı bi tanıdığım anlatmıştı. Eskiden terziler pantolon dikerken sorarlarmış. Malafatı ne tarafa yatırıyorsunuz diye. Ona göre sağdan veya soldan biraz pot bırakırlarmış. Nereden nereye yav...


@pembegurba

Yok kardeşim ben gayet fitim. 1.88 - 75 kg falan. Kıskanmak değil de oha göte bak dediğim elemanın sakallı bıyıklı erkek çıkması üzüyor beni :( Homofobiğim sanırım.

@baldur
O değil de Yılmaz erdoğanın saçlar da baya dökülmüş yeni farkettim :D Ucundan kıyısından gençliğe tutunmaya çalışıyor sanırım.


@GibsonRules
Başgan seksi diyorlar demek... Yav slim-fit olayını anlıyorum. Hatta ben bizzat kendim de giyiyorum ama skinny çok dar yav. Ben hala alışamadım kanka..

senin gördüğün en dar versiyonu büyük ihtimal. aklı başında bi insan aynaya baktığında yakıştırıyosa, sorun yok bence.

şimdi tip varsa, güzel giyiniyosa herif, dar bir pantolonu giymemesi sorun bence aq. mesela şu herif örnek olabilir www.asos.com

sonuç olarak ayarı tutturmak lazım.

kahve kültürünün azalmasının işareti bunlar. önünden geçecek kahve olsa, giyilmez zaten.

www.gazetepress.com

bu resim nasıl bir etki yaptıysa skinny deyince aklıma bu geliyor amk

www.facebook.com

mojo
shaft

Bir de kadikoy sahne var, sattas i tavsiye ederim

kadikoysahne.com

shaft güzeldir

buddha?

rocknrolla açıldı yeni, eski as sineması şimdiki spor merkezi olan yerin sırasında. Bayağı başarılı bir yer ve ferah.

birazdan kahvaltı eşliğinde four lions'ı izleyeceğim. tavsiye ederim. sözlükte de çok güzel yorumlar var.

www.imdb.com

shaun of the dead veya hot fuzz olabilir, neşeli neşeli.

ben gerçi cumartesi izledim ama, red ve red 2 güzeldi, böyle hafif hafif, maceralı, eğlenceli, patlamalı matlamalı falan tipik bruce willis filmleri idi.

Adams aebler

Little miss sunshine, juno

hot fuzz+1

www.imdb.com

marka tercih etmiyorum. Hangisini beğenmişsem hangisi belime falan oturursa alırım.

özellikle tercih ettiğim bir marka yok ama kotlarımın çoğu mavi jeans.

Wrangler ve Levi's. Kesimlerinin güzel olması ise tek neden.

H&mden digerlerine oranla cok daha ucuz fiyata aliyorum sonra 5 6 ay giyince porsuyor gidip yenisini aliyorum boylece sikilmamis da oluyorum.Onun disinda stradivariusdan da aliyorum

marka takıntım yok.fakat kalıplarını beğendiğimden ltb alıyorum genelde.

bana tek uyan kalıp mavi'ninkiler. bir de en son tchibo'dan aldım öyle ucuz görünce, onlar da güzel oldu aslında.

zara
tommy hilfiger
ltb

Zara, kesimi guzel.Bir de su arka cepleri asagida.Popoyu kalkik gösteriyo. Kadiköy cilek sokaktan da iyi seyler cikiyo

fiber internet kullanmadım ama öyle bir sorun yaşayacağını sanmıyorum. adsl'de 35 mb'ye 2 mb hizmet alma durumu ya santrale uzaklığına göre değişiyor ya da apartmandaki hatların eski olup olmamasına, en azından bize gelen ttnet elemanı öyle söylemişti, apartmandaki hatlar eski, santrale de uzak olunca, hızınız düşük olabiliyor, şeklinde. adam "apartmandaki tüm hattın değişmesi gerek." deyince kablonet'e geçmiştim de rahat etmiştim.

Bütçe ne kadar? Bana teleskop alsalar çok mutlu olurdum.

atkı önerisi geldi başka bir yerden. aynı zamanda kullanışlı da olur.

öğrencilere 10 lirayı geçmesin demiştim. yılbaşı çekilişi olacak bu. benim de bu meblağı aşırı geçmemem lazım. 20-30 liraya var hepsiburada'da teleskop namına bir şeyler ama çok amatör.

çocuğun ilgi alanı nedir, bütçeniz nedir keşke yazsaydınız. müziğe ilgisi olan bir çocuğa ucuz bir gitar, futbol seviyorsa takım forması ya da top, fen bilimlerine meraklıysa tubitak yayınlarından bir kitap, fantastik kurgu-bilimkurgu falan seviyorsa kitap ya da figür, müzik dinlemeyi seviyorsa ortalama bir kulaküstü kulaklık, ne bileyim giyimine meraklıysa tarzına göre şu avcı berelerinden, bilgisayar oyunlarına meraklıysa oynadığı bir online oyun içi kullanım için hediye çeki.
çocuğu çok tanımıyorsanız her türlü kolay ulaşabileceği bir teknoloji marketinden hediye çeki hem işini görür, hem de çok tanımadığınız bir çocuğa hediye seçmemiş olursunuz.
ayrıca çocuğun beğenilerini bilmiyorsanız rasgele kitap almayın gıcık olur büyük ihtimalle.
bir de öyle vücut geliştirme muhabbeti varsa dambıl seti alabilirsiniz mesela.
teleskop pahalı gelir sanıyorum kitap dediğinize göre.

çocuğu çok tanımıyorum evet. dolayısıyla ilgi alanları konusundaki bilgilerim de kısıtlı. kesin futbol seviyordur. ilçedeyiz, çocuk da yurtta kalıyor. yapabileceği pek bir şey yok. hayatı, en azından haftaiçi günleri, yurt-okul ekseninde geçiyor.

diğer çocuklara o ücret sınırlamasını koymuşken ben de bunu aşırı geçmemeyi, aksinin diğerleri açısından haksızlık olacağını, pek hoş karşılanmayacağını düşünüyorum.

bir de kitap okumak için led aydınlatmalı gözlük gördüm. bunun gibi ilginç şeyler de olabilir ama yine işine yarayıp yaramayacağından, ya da kullanacağından emin değilim.

Kitap iyi bir secenek hatta 'marti-jonathan livingston' kitabi daha iyi bir secenek.

kitap mantıklı bir hediye ama çocuğu heyecanlandıracağını sanmıyorum. çizgi roman almaya ne dersiniz? ben yetişkin halimle okuyorum. sevmeyen çocuk da yoktur. tavsiyede de bulunabilirim.

kitap için çocuğun "eeehhh, yine mi" demesinden endişe ediyorum ben de. çizgi roman okuruyum ama aklıma gelmemişti, buyrun önerileri alabilirim.

Kitap alma. Öyle her çocuğun kitaba sevineceğimi düşünmüyorum. Değişik bir şey al sevinsin çocuk.

15 yaşında oluyor herhalde 9. sınıf öğrencisi. O yüzden biraz sert bir çizgi roman önermekte sakınca görmüyorum:

Alan Moore - The Killing Joke / Öldüren Şaka'yı önerecektim ama baskısı yokmuş.

Yine Alan Moore'dan Watchmen olabilir. İndirim de varmış.
www.idefix.com

watchmen en sevdiğim çizgi roman ama bence watchmen biraz "aşırı" gelecektir arkadaş için. yani genel olarak alan moore yazını bu çocuk özelinde alakasız olur gibi geliyor. klasik marvel hikayeleriyle başlasın desem öncesini, sonrasını da merak edecek. böyle tek hikayelik bir seri olabilir (batman - hush gibi). bu arada, manga ama yalınayak gen de aklıma düştü.

O zaman, Batman The Long Halloween var ama fiyatını ve Türkçe çevirisi olup olmadığını bilmiyorum. Red Kit ya da Asterix kitaplarını severse, onlar güzel olabilir. Manga kültürüm yok. Calvin & Hobbs'u herhalde o yaşta çocuk kitabı gibi görür ama güzel hediye olurdu o da. Marvel'dan Iron Man ya da Spiderman güzel olabilir. Superman'in çocukluğundan Superman oluşuna kadar tüm yaşamını kapsayan yeni bir kitap var Earth One diye, o da olabilir belki. Ama bilmiyorum Tükçe'si olup olmadığını.

bence manga da alabilirsin, batı çizgi romanlarına ek olarak. ama onların da tek bir tanesinin fiyatı 12-18 lira arası değişiyor -türkçe olanlar 12,5 falan sanırım- bir de kısa seri olarak death note falan olabilir -gerçi 17 yaş sınırı var onda da- ama ilk kitabı sen alsan kalanları ne olacak? o da var.

bence fantastik bir kitap alsan da hoş olabilir, ben o yaştayken çok fazla fantastik okuyordum, sınıfımdaki kızlar-erkekler de öyle. bir serinin ilk kitabını alsan devamını kendi getirebilir mesela. ben olsam harry potter isterdim hiç başlamadıysa :D -ama tabi kendi adıma konuşuyorum ben- gerçi onlar da 10 lirayı geçer bildiğim kadarıyla.

aslında kaleydeskop olsa benim çok hoşuma giderdi, ilginç hem de.

eğer resim yapmayı falan seviyorsa kalem setleri oluyor onlardan alabilirsin aslında, tabi çok pahalı olmayacağını umuyorum.

evet batman'de var böyle tek hikayelik seriler. the long halloween e-book halinde olacaktı bende ama tabii ingilizce. o superman hikayesi de superman for all season'ı hatırlattı ve türkçesi de vardı. aslında ders de ingilizce olduğundan işine yarayabilir ama oturup anlamaya çalışacağına bir tarafa bırakır büyük ihtimal. verdiğim ingilizce sandman'i ikinci, üçüncü cilde kadar olsa da seve seve okuyan liseli arkadaş da vardı ama geçen sene persepolis e-book'u verdiğim birkaç üniversiteliden kitaba dair bir daha dönüt alamadım.

mangaları bir araştırayım evet. çok üstünkörü bilgim var benim de gerçi ama uzun bir seri olduğunda çizgi romanlar için andığımız ve sizin de bahsettiğiniz problem mevcut. ben en iyisi pazartesi günü kitap okuma listesinden ve edebiyat hocasından kitap okuma alışkanlığını bir kontrol edeyim. lotr üçlemesini gösterirken gelmemişti bu çocuk, fantastik alsam gene ırgalamaz herhalde. zaten ne alırsam alayım netten sipariş vermek zorunda kalacağım. hiç olmadı, atkı bere eldiven takımı alınacak sanırım. hava durumu çoğunlukla eksilerde seyrediyor.

çok teşekkür ederim tavsiyeler için.

atkı, eldiven, bere tuttuğu futbol takımının mağazasından alınabilir belki eğer fiyatlar uygunsa. kolay gelsin. :)

benimle evlenerek?

28 yaşına gelip doktorada ikinci senene devam ederek?

kimligine bakarak? 24 la? 24. yaziyla yirmidort. kusura bakma da senin arkadaslarda bir sorun varmis ablacim. hangi sehirde bu lise?

İstanbulda lise yaa. Ya evlenip bosanan bile var komplekse gidiyorum istemeden.

24?
Yahu daha 24 yaşında ne evlenme korkusu?Dünya artık değişti , insan ömrü her geçen gün daha fazla uzuyor ve eski usuller kalmadı artık 24 yaş evlilik için genç bir yaş bence.

Evlilik bir insanla mutlu olup hayatını birleştireceğinden emin olduğun zaman yapılır , aşık olduğunda , kötü huyları sana göre olmadığında ve gerçekten karşılıklı bir aitlik hissine kavuştuğunuzda .

Bence hiç kafanıza takmayın , Aile herşeyden önce gelir önemli olan evleneceğiniz kişiyi ailenize katmaktır o yüzden eşler önemli hale gelir ve yaş konusu hiç ama hiç düşünmeyin daha bilgili arkadaşlar kaynak gösterebilirler ama artık evlilik yaşı 27-33 arası kabul ediliyor.

"başkaları benim hakkımda ne düşünür, ne söyler?" diye düşünmekten vazgeç öncelikle. başkalarının beklentilerine göre veya onların tercihlerine göre kendi hayatımızı şekillendiremeyiz. "herkes evlendi ben de evleneyim" demek olmaz. ayrıca kusura bakma da, 24 yaş ne ulan! gören de 35-40 zanneder.

Evlenmekle evde kalmak arasinda bir ucuncu secenek var. Bireysel ozgurlugunuzu ilan edebilirsiniz. Yani evde kalmak yerine tek basiniza eve cikin.

Kocanizin eline bakmakla anne babanizin eline bakmak arasinda prensipte pek fark yok. Eger kimseye muhtac olmadiginizi ispat edebilirseniz o zaman yapacaginiz evlilik "evde kalmaktan kacmak" olarak yorumlanmak, yani bir zorunluluk olmak, yerine bir tercih olarak yorumlanabilir.

Bu durumu gercekci olarak asabilirsin, elin oglu 20sinde evlenecegi kisiyle tanisiyor 4 sene sonra evleniyor. Ha kim mutlu mesut yasayacak onu Allah bilir ama evlilige giden bir iliskin yoksa durduk yere sifirdan evlenenlere ozenmek biraz risk tasiyor. Simdi evlenmek istiyorum desen ne degisecek ki? Biri var mi?

www.hurriyet.com.tr

e bunlara bakip da komplekse girmek lazim o mantikla.

daha dur karpuz keseceedik.

@Golgi Martta 5 senesini dolduracak bi iliskim var. O da biraz koyuyo zaten daha ne kadar sevgili olarak takilicaz diyorum bazen ama sonra amaaan evlenip napicam boyle iyi diyorum

(git: 695650)

yaşım 28 bu arada. daha bugün biriyle tanıştırma lafı geçti, susturdum herkesi. zorlamamak gerek.

daha dur
vuible.com

@matilda 5 senelik iliskide evlilik goremiyorsan sikinti var demektir, amaan evlenip napacam dedigine gore sevgilin olmasa da olur kategorisine giriyor.

aradığınız cevap şu cümlede:

"evlenip bosanan bile var"

belli bölgeler bazında istisnaları göz ardı ederek kendi gözlemim doğrultusunda Türkiye genelinde evde kalma yaşının kadınlar için ortalama 30 civarına ulaştığını söyleyebilirim. bunu oluşturan sebepler ise kişisel-ailesel şartlar sebebiyle çeşitlilik arzetmektedir kanımca. için rahat olsun. baktın 30'larda da bi tık yok lisedeki arkadaşlarınla irtibatı kes:)

valla 93 lülerden baya arkadaşım evlendi. 97 li gelin bile gördüm.
Eğer kariyer yapmayı planlamıyorsan evlenmesen bile alıcıları açık tut , aday aramaya başla bence yaş geçtikçe daha seçiçi olcaksın daha da zorlaşacak .
ben 19 yaşındayım ,normal şartlar altında 23-24 gibi evlenmek isterim .

üniversite mezunu musun? kariyerin var mı? mesleğin var mı? hayatını bir erkeğe bağımlı olmadan da devam ettirebilecek durumda mısın? eğer bu sorulara evet diyebiliyorsan 35 yaşına kadar da bekleyebilirsin. yok öyle değilse tek sermayen güzelliğin ve bekaretinse biraz daha yaşın geçtiğinde erkekler sana burun kıvırabilirler, beğenmeyeceğin tiplere kalabilirsin. burada herkes herkesin doktora falan yaptığını çok süper sosyal ortamlarda takıldığını zannediyor herhalde.

dokuz gun sonra evlenseniz, hadi otuz olsun, sizi mi kiracam, noolur? anormallik var mi?

dokuz yil sonra evlenseniz, hadi otuz olsun, beni mi kiracaaniz, noolur? anormallik var mi?

Herkes evlenmek zorunda değil. Doğru tercihler yap. Sadece evli olmak için rastgele birisiyle birlikte olursun, hayatının geri kalanı zindan olur.

demek ki evlenmek istiyorsun ama marjinalim ayağına ben evlenmem edebiyatı yapıyorsun. başka bir açıklaması yok.

moralini bozmak gibi olmasın ama 2-3 sene sonra 33 yaş altı biri aşık olmadıktan sonra seninle evlenmez. Kaynak : Ben ve çevrem.

Dalga mı geçiyorsunuz? 24 evlenmek için çok genç bir yaş. Hele İstanbul'da...

sırf evlenmiş olmak için, evde kalmış demesinler diye mi evlenilir yoksa aşık olduğun için mi? aşık olmazsam hayatımın sonuna kadar yalnız kalabilirim.kimsenin ne düşündüğü beni ilgilendirmez. bir insanın aşık olmadan evlenmesi bana tuhaf geliyor. sen bu insanla hayatının sonuna kadar beraber olacaksın, sevişeceksin, bebekleriniz olacak, ikinizden parça taşıyacak. sevmediğin bir insanla bunları yapmak istemezsin herhalde.

24 yaşında evde kalmaktan korkuyorsan, bence evlenmelisin.

evlenmek istememen normal işte, dunya değişti. 19 yaşında evlenip 24 yaşında 2 çocuk yapmak bir önceki yüzyılda kaldı.

ha evde kalır mıyım diye soruyorsan, güzide kabilemin çok güzide imalarla bezenmiş çok derin anlamları olan bir tümcesini armağan ediyorum

"delikli taş yerde kalmaz"

Üzücü.

elma ye. bide sakın 31 çekme

33 saat öyle çok zor değil yaparsın.

uykun gelirse soğukta dolaşmak iyi gelir. spor yapma. burn iç, elma ye, kahve iç. klasik müzik yerine hızlı müzikler dinle. film izleyeceksen de aksiyon filmleri izle. uyarıcılar yüksek olsun. alkol tüketme. ışıklar açık olsun. telefonla birilerini ara konuş

33 saat çok değil panpa, lol falan oyna, pcde takıl.

86 saat uykusuz kaldım üniversitede.

ilk gece çok önemli, sonra hiç koymaz. günde 5-6 kere ılık duş al, sıcak olmasın. çok yemek yeme. süt ürünlerin alma, kafein içeren şeyler al.

benexol al bak nası cin gibi oluyorsun :)ama uykun geldiğinde tabii ki de. önceden değil.

kimse de "deli misin divane misin sevgili neronnuri" dememiş :)

bol su iç bari.

(bkz: how to be a zombie)

redbul 5 tane ic olme riski var ama ic ben 10 redbulla 3 gun uyumadim..

Kimse dememiş, 30 tl'ye ziyafet mi olur?

oyun oynayınca vakit nasıl geçiyor bilemezsin.

bulabiliyorsan biyerden modiwake bul. bir tanesiyle 48 saat bile uyanık kalabilirsin.

çok özendim ya ne çok boş vaktiniz var, negzel :D

Şu an için 22 saattir uykusuzum iyi gidiyor arkadaşlar 1.kahvemi içtim,house md 6.sezonu izlemeye başladım kaldı 11 saat

bilgisayar oyunu oyna. benim hic uykum gelmiyo pc basinda :d

yemek yeme, redbull elma aban. cs oyna.

30 tlyi artır. boşuna çekilmez o çile.

bir de buz gibi bir kova su al yanına, uykun geldikçe kafanı daldır.

formülü bulmuşsun zaten. house m.d. izlemeye devam et, vakit geçer zaten:)
bir de sakın sürekli hareket halinde olup da kendini yorma. kendini yorarsan uyumak istersin.

33 saat hiçbişey. 40+ saat sıfır uykuyla kaldığımı bilirim. ev ortamından uzaklaşabilirsen uzaklaş. oturma mümkünse. uykun geldikçe çık bakkala git gel vs.

Uykun geldiyse geç içeri uzan istersen ?

yalnız kahveyi ve burn'ü abartma, çarpıntı yapar.

bence bir vizeye gir ya da finale, iyi gelir :D

ha ayrıca, dikkat isteyen bir iş de yapabilirsin, ama çok kafa yorucu bir şey olmasın, ister istemez uyanık kalıyorsun. ben geçen yaz 81 saat boyunca deney yapmıştım misal, yüksek sıcaklıkta ve asidik ortamda, e mecburen uyanık kalıyorsun. :D ha mesela mutfağa girip bişiler deneyebilirsin?

arkadaşlar görev sorunsuz bir şekilde tamamlandı yarın uyandığımda yemeğimi yerim iyi geceler ekşiduyuru

kedi sahiplendiren veteriner klinikleri var onlardan bul bir tane. kediyi de bahsettiğin gibi kaçır götür sahiplendirsinler. derim ben.

öncelikle kedi soğuktan ölmez.
yani soğuğu dert etme.
açlıktan da ölmez.
sadece araba ezerse ölür.

kediyi al böyle lokantaların ne bilim tavuk döner satan büfelerin ya da balıkçıların olduğu bir yere sal gitsin.

yok artık, hasta o kadın.
bence nereye olursa olsun kaçırmaya bak, soğukta bile sokakta daha iyi bi yaşamı olabilir. tabii ki mümkünse sahiplendirilmesi daha iyi.

facebook'ta haysev'in sayfalarında iletişim numarası var, onlara bir danışabilir misin? ben de açıkçası çok şaşırdım bu duruma, tabi hayvanlara eziyet eden insanlar çok ne yazık ki, ama böyle evde hapis tutup da bir de saldırmaları kediciklere çok garip. yazık biri de ölmüş, belki de ilgilenmediklerinden öldü. diğeri kaçmış kurtarmış canını bence, kedi dövülür mü yav?

Sabah sabah çok sinirlendim. Hangi şehir bu? Ankara'ysa belediye ekipleri, polis vs. ayağa kaldırıp gidip alalım hayvanları yazıktır.

Ankara değilse HAYTAP veya HAYSEV'e başvurun, onlar prosedürü biliyordur.

oncelikle kedimi goturdugum veterinere danisacagim olumsuz yanit alirsam bir baska veterinere. en son olarak bu derneklere basvurmayi dusunuyorum zira soyledigim gibi, hayvana el konulmasi ozellikle engelli insanlarda daha zor oldugunu duydum onun icin pek guvenemiyorum.

verilen fikirler icin hem kendi adima hem de kurtulan kediler adina size tesekkur ederim. sonucu merak ediyorsaniz; eksisozluk.com

"not : bu anlattığım tabii ki türkiye'de olmadı."

:)

insan bir an umutlanıyor işte, "tabi ya" dedim notu okuyunca. ama böyle sonuçlanmasına sevindim. duyarlı insanların duyamadığı kim bilir ne çığlıklar var daha, darısı onların başına.

Evet, bi manasi var. Kiz olursa, Sati, erkek olursa Satilmis. Bizim edebiyat hocasi annattiydi. Bebeler surekli oluyo filan, hayatini kaybediyo manasinda oluyo yani... Sonra bu ismi koyuyolar olmesin diye kaliba. Buna benzer bisiydi...

bu da kutsal bilgi kaynagimizdan...

(bkz: satılmış/@bona fide)

verdim sukelayi tabe

bebek ölümlerine karşı çözüm olması istenen bir inanç o. bebek doğduğu evde tutulmaz ölüm geldiğinde bulamasın diye komşuya verilir. bir süre sonra komşudan geri alınırken belli bir miktar para verilir. hop satılmış. öyle biliyorum ben.

saçma sapan anadolu adetleri. anadolu koysalar daha iyiymiş.

satilmis eski bi isimdir aslinda. satilmis aga mesela. insanin birini satmasi, para icin kendini satmak gibi terimler sonradan uretilmis argo terimlerdir. ismi satilmis olan insanlar ve cevresindekiler bunu parayla satilmak anlaminda kullanmadiklari icin tuhaf gelmez.

Cigerdelen ufkumu actin su an.

Baya niyet ettim allah rizasi icin bizim hanimi...

Bu mu, bi suru abuk sabuk sey bilirim bu niye kacmis, ay biri link neyin bise atsin, biraz okuyalim.

Cigerdelenin devamı niteliğinde olarak, songül, soner, döne vs örneklerinde de bu tür inanışlar vardır. sürekli kız oluyorsa bu son kız olsun da artık erkeğe dönsün anlamında yeter, songül ya da döne, sürekli erkekten sonra kız olması için soner vs vs diyer gider.
satılmış'taki gibi bir inançla yaşar ismi de konulur. bundan öncekiler hep öldü bu yaşasın diye

benim bildiğim anadolu adeti de değil, orta asya'dan beri gelen bir adet -ki bazı eski türk hikayelerinde satılmış ismini gördüğümden eminim, şamanlar kötü ruhlar almasın -yani bebek ölmesin- diye satılmış ismini koyarlarmış bebelere. ota suya "saçma adet" deyip geçmeyin, güzel şeyler bunlar.

can.

tayyip

ecrin, naz, nazlı.
taylan

arzu, oya, neşe, kaya.

kezban,satılmış

ibrahim.

ps: tanıdığım bütün ibrahimler bir şekilde iğrenç insanlardı.

kız isimlerinde su takısı pelinsu vb.

ikinci isim olarak can ve su

Berkecan, Taylan, Okşan

aslında çok güzel bir anlamı olmasına rağmen "neva" ismi kötü bir isim olur.
r'lerin yutulduğu bir bölgedeyseniz ya da o bölgelerden birileri olursa aynı sınıfta filan "neva .mına koyim" tarzında dalgalara maruz kalabilir.
bir de "yeter" var... evlerden ırak.

satılmış,
dursun,
oya,
kezban,
bahattin,
muhittin,
hıdır
ökkeş
pakize
açıklamama gerek yok herhalde.

özel. ismi böyle olan bir tanıdığım vardı.
dem. evet buna da rastladım.
burcu. hiçbiriyle iyi anılarım yok.

bir de süleyman, rıfkı, ahmet, halil, fadime, gibi isimleri koymam.
bunun dışında yüksek ihtimalle su, duru, ılgın, lara gibi isimleri de koymam.

İsmet.

türkçe karakter bulunan isimler.

özge,merve(memleketin yarısı özge ve merve aq)

kendi adımı vermem .
zorlama isimleri sevmiyorum bilmemne can gibi
kezban +156789

tayyip. tayyip diye isim mi olur amk :)
bir de kiz olursa oksan askim falan. bu isimleri kizlarina koyan ana babalar neyin kafasini yasiyolar hep merak etmisimdir. dusunsene bakkalindan tut aygazcisina kadar herkes kizina askim diyor. lan adam katil olur!

yusuf

ares, vb. tarzı özenti isimleri koymazdım. siyasi ağırlık taşıyan bir isim de koymazdım. nadir isim olsun diye de kasmazdım ama eski kız arkadaşım bir ara melodi falan diyordu müzikle ilgili diye, hayır demezdim herhalde.

kız:
yüsra
rümeysa

erkek:
yasir
taylan

kız:
yüsra
rümeysa

erkek:
yasir
taylan

ben de çoğu ismi koymazdım ya, mesela anlamını bilmediği halde isim koyan pek çok ebeveyn var, kezban gibi.

kardeşime ne yazık ki sonu -can ila biten bir isim koymuştum, ama ilkokul 4'teydim. neyse ki babam akıllılık edip ismini ayrı ayrı yazdırmış :)

şöyle diyeyim: buğra, tuğba, bora vs. gibi isimler koymam ya da berk. tuğçe ve oya bir de -bzıları nefret ettiğim kişilerin isimleri. ayrıca b ve ğ'yi aynı anda barındıran isimleri sevmiyorum. b ile başlayan isimlerde kalın ünlüleri de sevmiyorum. berk çok kötü değil ama yiğit özgür'den midir nedir, ezme efekti gibi geliyor: www.edize.com salakça ama öyle.. gerçi bundan önce de çok sevmezdim.

neyse, ç ve ş harfi isimleri de genelde sevmem. kelimeleri de sevmem genelde.

bir de çok bulunan isimleri sevmiyorum. bazı eski isimleri de sevmiyorum.

simetrik isimleri ise severim -kendi ismim de bayağı bir simetrik-

elif ve ebru isimlerini de sevmem -kişisel sebeplerden dolayı- aslında elif'i objektif düşünürsem güzel bir isim.

ceren de koymam mesela, trilyon tane var. gökçe'yi de sevmeme rağmen koymam, gene çoook var. seda da aynı şekilde. gamze'yi de koymam, hande'yi de. aslında -e ile biten isimleri seviyorum ama koymam gene de sanırım. -n ya da -m ile biten isimleri de sevsem de, çok güzel bir şey olması lazım, öyle bir isim de duymadım daha böyle değişik bir şey.

pınar koymam, hiç sevmem.

okşan, alev, arzu gibi isimleri koymam. malum sebeplerden ötürü.

başkaaaaa bir de ben genelde doğa isimlerini daha çok seviyorum, soyut isim koyar mıydım bilemiyorum. öyle işte.

@pasp
sen isim koyana kadar çocuğun okula gitme yaşı gelir.

kezban, kamil, ecrin, ceylin, sümeyye, osman, mahmut,sonu nurla bitenler. daha var da aklıma gelirse eklerim.

büşra, kübra. yalnız ağırlıklı olarak kız ismi saymışım :)

Saymakla bitmez ki.

Bi kere kesinlikle arapça olmayacak.

Sonrasında çok bulunan isimleri koymam: burcu, zeynep, tuğçe, simge, merve, ceren, gizem vs.

Sonracığıma default kaşar gelen isimler asla olmaz: selin, pelin, hale, şule, gaye, cansu, suzan, didem vs.

Arabesk isimler: özlem, hasret, sıla vs.

Modern gibi durup aslında arapça olanlar: aleyna, tuana, ecrin, mecrin vs.

Zorlama isimler: çisem, buğlem, beliz, ıtırcık pıtırcık yok jabağı.

-su, -can ve -han'la biten hiçbir isim.

Olmayacak.

Erkekler için de tüm bunların erkek versiyonları geçerli.

@late viper: kafamda zaten bir isim olmasa, bu kadar sayıp döker miydim? ;)

orçun bittabi

Eğer ilerde ''isminden belli'' sıkıntısı yaşaması istenmiyorsa belirli bir dini veya siyası görüşü yansıtan isimler.

Madonna..

Michael Jackson

Newton herkes tanıyor adamı.

Dunyanin hangi kosesinde dini, egitim seviyesi veya milleti ne olursa olsun hangi cocuga ya da yetiskine sorarsaniz sorun Noel Baba'yi bilir.

Tabi Noel Baba'nin dini bir kisilik olmadigini farkettiyseniz bucevap gecerli.

Einstein
Elvis
Mozart
Kennedy
Shakespeare
Hitler
Newton
Picasso
MJ

ne madonnası yav? gelmiş geçmiş en popüler olabilmesi için bence bir kere "eski" olması gerekir.

ben da vinci diyorum veya einstein diyorum. şarkıcıları türkücüleri eledim. elvis presley'i, madonna'yı falan kim nerden bilsin lan, her yer gelişmiş ülkeler gibi değil ki.

ama da vinci'yi, einstein'ı tek bir kitabı olan bir ülkede bile çocuklara anlatırlar, öğretirler diye düşünüyorum. bence da vinci'yle aynştayn.

büyük iskender
sezar
cengiz han
napolyon
hitler

Maradona ve Pele de bu listede kendine yer bulur ama Charlie Chaplin en tanınanların başında gelir

ahmet abi, tekel savaşçısı. ingilterede bile adam ahmet abi was turk right? dedi

altıma sıçıyordum gülmekten

Dünyayı Avrupa ve Amerika'dan ibaret sayıyorsanız eyvallah da, bi de midesini düşünmekten önünü göremeyecek hale gelmiş Afrikamız vardır ki Madonna'yı yolda görse tanımayabilir ama muhtemelen Mandela'yı bilir. Dünya halkının kültürleri ve bilgi öncelikleri çok farklı bence böyle bir genelleme için.

Michael jackson

çok ama çok ilkel kabileler var, adem babayı bile bileceklerini sanmıyorum.

o değil de, bu soru için bence belli bir alan belirlenmesi gerekir, çünkü bahsettiğim ilkel kabilelerin hiçbir şeyden haberleri olmayacaktır. hani hristiyan misyonerliğinden dolayı adem ve adem'den çok da isa'yı söyleyebilirdik -hristiyan kültüründen bahsedersek, isa daha popüler olsa gerek- ama onların da gitmediği, gidemediği yerler elbette olmuştur.

hitler cok iy bilinir de, ne kadar populerdir orasini bilmiyorum.

gelmis gecmis denince, evet, der meister'in kafa gene duzgun calismis,

leonardo da vinci

ama populerlik isin icine girince, noel baba'nin popisi daha uskek kimin...

link bulamadım ama araştırma vardı konu hakkında, dini kişilikleri çıkartırsak einstein, elvis ve michael jackson başı çekiyordu.
da vinciyi değil de monalizayı herkesin tanıma ihtimali var diye düşünüyorum arada yani illa ki monalizayı görmüştür, şu uçağa mızrak atan daha önce medeniyetle teması olmayan kabile hariç.

Hitler..

Funnymation/funnymasyon.

bence denediğiniz isimleri de ekleseniz süper olur, ona göre bir yorumda bulunulabilir daha rahat. :)

Ani-mall

İllüzyonİST (istanbul'da açıyorsanız:P)
ProAnimo
ToonA
Bumerang
HueStudio
PrimeDimension
FreeDimension
Sleek
Vizyon
Frosty Effects

Anifact

Arkadaşlar,
isimler güzel ama bir çoğu dolu :)
Ani-mall
Huestudio
anifact güzel gibi..
Biz daha çok xstudio yada xproject gibi bir şeyler düşünüyoruz.
Bulucağız gibi hadi biraz gayret :)

xstudio porno stüdyosu
xproject porno şirketi

andırıyor. x olmasın vistudio vs olsun

x demeyecek zaten gibson :) matematikteki meşhur x o x :)

fonda şu müzik www.youtube.com çalarken sorunu okudum ve içimden sana sarılmak geldi.
static4.wikia.nocookie.net

İlle bir grupla takılmak zorunda mısın kardeşim? Sen birey olarak kendine saygı duymadıktan sonra, kimse sana saygı duymaz.

Ne kadar az insan o kadar huzur. Etrafında çok kişi olmasına gerek yok, yahut bir grupla takılmak zorunda değilsin. 3-5 samimi arkadaşın olsun yeter. (bkz: züğürt tesellisi )

kendini ne kadar sıkarsan o kadar batarsın. içinden nasıl geliyosa öyle davran bi süre sonra kendin gibi insanları bulursun sonra kafan rahat eder.

çok konuşuyor olabilir misin? genelde çok konuşan kişilerin başına gelir bu.

benzer şeyler bana da oluyordu, aslında hala oluyor da, sorun biraz alfa olabilmekte.

sen muhtemelen kimseyi kırmıyim etmiyim diye düşünerek hareket eden bir insansın, insanlara düşündüğün şeyleri ya söylemiyorsun ya da olabildiğince kibarlaştırarak söylüyorsun kırmayayım diye, ama bunun temelinde karşındaki insanları kaybetmek istememek ve en dipte de yalnızlık korkusu var. -benzer şeyleri yaşadığım için böyle bir yorumda bulundum, belki senin durumun farklıdır. ama %90 genelde sorun bundan kaynaklanıyor-

bir kere, yalnız kalırım diye diplerde bir korkun varsa, onu çıkar aklından. çünkü insanın en kötü ailesi var. ailesi olmayan biri için bile, bir arkadaşıyla kırıldı mı, bir başkasıyla arkadaş olabilme durumu var. ha, iki-üç can dostun olsun, aynı gruptan, ortamdan değillerdir zaten onlar da -öyle gruptan dostum, dersen, öyle bir şey yok. bu arada dost ile arkadaş arasındaki o belli belirsiz, ince farkı da seziyorsun, değil mi? dostuna ne söylersen söyle, kırılmaz. arkadaş ise pamuk ipliğine bağlı bir olgu. en azından ben böyle tanımlıyorum, tdk'ya göre doğru olmayabilir tabi :)

yalnızlık korkusunu attıktan sonra, insanlara karşı, onlar hakkında ya da başka konularda, daha cesur ve açık sözlü olabileceksin, onları kırmaktan korkmayacaksın, ve böylece o ortamda saygı duyulan elemanlardan olacaksın. doğru söyleyeni de dokuz köyden kovarlar, o da var, ama aradaki o ince sınırı da sen belirle artık. bir de kendi sınırlarını da belirle. mesela neye kızıp neye kızmadığını bilsinler -ya da kızmak demeyeyim de, herşeye hoşgörü ile yaklaşma işte- böyle olduğunda daha rahat edeceksin, inan!

benim aklıma gelenler bunlar. başka bir şeyler daha gelirse eklerim. yalnız bunları böyle taktik amaçlı yapma, çok yapay duruyor. böyle ol yani. gerçi insanın karakterini değiştirmesi çok zor belli bir yaştan sonra. ama diyelim ki biri bir gün sana bir şey dedi arkadaş ortamında, ona verecek cevabın var ama ortam gerilmesin, arkadaşlarımı kaybetmeyeyim diye bir şey demiyorsun. işte o anda o dilinin ucuna gelen lafı deyiver. bir de her grupta bir grup dinamiği oluyor, bazı arkadaş grupları çok daha rahat oluyor, belki de senin de kendileri gibi rahat olmanı da bekliyorlar ya da ne bileyim, o grubun dinamiğine ayak uydurmanı bekliyorlar, ama samimiyetini kullanılabilir gibi algılıyor, hoşgörünü de. böyle olunca da sen üzülüyorsun işte. o gün gelince, işte o lafı et, bakalım ne oluyor? en kötü arkadaşlarını kaybedersin, ki çok da büyük bir şey değil.

ben de öyleyim amk. çare olarak çok samimi olma, sürekli onlarla takılma, takma kafana.

büyüyünce geçmiyor.

"Ama bana göre değil ama böyle şeyler." demişsin. Madem öyle niye kasıyorsun? Ne demiş şair: "başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin"

ben öğle yemeklerinden sonra pharmaton içiyorum gayet memnunum. tok içtiğinde kilo aldırmıyor.

ben pharmaton aldım , denedim %100 çalışıyor.

supradyn all day.
one a day.

benexol iyi ama yediriyor ben pharmaton'dan fayda görmedim.sıra supradyn'de

Vitamin hapı kıllandırmaz, kilo aldırmaz. Pharmaton'un değerleri düşüktür. Ginseng'i ayrı da alabilirsin. Solgar'ın ürünleri daha iyi.

(bkz: multibionta)

pharmaone var pharmaton'un muadili de, bence pharmaton'dan daha iyi. bir de öyle çikolatalı gibi kaplama gibi hedesi yok üstünde. pharmaton'u yeni aldım, o da iyi de diğerinden daha memnundum. ama bu multivitamin iyi ya, gene de kan değerlerine bi baktır, öyle vitamin-mineral desteği al derim. hani neye ihtiyacın varsa artık.

sadece hapla olmaz, düzgün beslenmen lazım, taş devri diyetini incele.
bunun dışında kafa için omega 3 balık yağı balık ciğeri yağı, bol uskumru hamsi somon yiyebilirsin.
d vitamini dvit3 ampülü alabilirsin kışın ayda bir.

ahmed valve diye bir araştırıver. Patenti sonlanmış, türk üretimi yapılabilir.

ses çıkarmayan aerotor, yani diş hekimlerinin bızzzt yaptığı aley.

sebep: herkes bundan korkuyor.

aleti gerçekten yapmanızı mı istiyor yoksa faydalı bir fikir mi istiyor ikisi arasında fark var.
bölümünü de göz önüne alarak aklıma gelenler.
Boyutları ayarlanabilir ortopedik protezler (şu anda her ameliyata yaklaşık 8 tane sokuluyor doğru boyutu belirlemek için)

ameliyat robotları (bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/Da_Vinci_Surgical_System)

daha güvenli koter sistemleri (akımı kontrol edebilen veya akım yerine lazer ile çalışan atıyorum. )

görüntülemede kullanılabilecek sistemler
tüm vücütu otomatik bir bant yardımı ile tarayabilen röntgenler mesela
ya da daha az radyasyon kullanımı ile röntgen çekimi

uzaktan erişim ile hasta kontrol sistemleri (nabız, tansiyon, kalp ritmi ölçerler)

ameliyathane cihazları
akıllı neşterler (el titremesini azaltan, kesik boyutunu ayarlayan ölçen birşey mesela)
akıllı kateterler (atıyorum kateteri sokacaksın kendi kendine damarda yol alacak)

daha gider bu..

NEMS&MEMS üzerinden gidebilirsin belki, ben nanomaterials dersi için onları araştırmıştım, direkt olarak hedefe -mesela kanserli hücreye- ilaç gönderme ya da vücuda belirli saatlerde belirli ilaçları otomatik olarak verme gibi. ne bileyim, nems&mems için daha farklı kullanım alanları olabilir mi? mesela beyinde olan bazı tıkanmaları -ameliyatla açılamayacak durumdalarsa mesela- açılması gibi? bilemedim. ya da genetik bozuklukları anne karnında gidebilmek için, kromozomlar, rna, dna vs ile direkt oynayabilmek, gibi..

hatta abartıp michael crichton'ın av adlı romanını da tartışmıştık, onda da güzel şeyler var fikir olarak.

göremiyorum. hayat kötü.

Calıştıgım şirketin londra ofisine nakil olmuş, bir yandan da mba yaparken.

1 ay sonra bile bir yerde göremiyorum. gerçekten çok belirsiz ya da ben çok gerçekçiyim. gitmek istediğim yer deniz kumundan.. oraya doğru fazla gidersem buraya dönmem coğrafya gereği..

evli mutlu çocuklu.

üç sene önce sorsaydın 15 sene sonraki yerimi bile söylerdim çok net bir şekilde ama şu an ben de 1 ay sonrasını dahi göremiyorum.

Ptt 1. lig

(bkz: #38801643)

cevabı entryde gizli.

memlekette istanbul'da kiralar uçtu amk.

yine bi sike tutunamamış, ortalıkta salak salak gezinirken...

borçlarımı bitirmiş, ege de arsa bakarken. umarım.

Çok daha mutlu ve huzurlu. Şu süreci bir şekilde atlatsam, gerisi rahat olacak.

burda, olduğum yerde görmek istemiyorum. şuan söyleyeceklerim bu kadar.

evli, mutlu, californiadaki bahçeli evinde köpekleriyle huzur içinde yaşıyor olarak.

masterımı tamamladığım ülkede güzel bi iş bulmuşum, türkiye'nin birbirinden saçma gündemlerinden ve istanbul'un keşmekeşinden uzak mutlu bi hayat sürüyorum. yine de beşiktaş'ı kadıköy'ü moda'yı özlüyorum ama çaktırmıyorum.

yalnız.

yarınki sunumu atlatayım da ne olursa olsun kafasındayım -mesela yarın 14.00'dan sonra hızla eve uçup uyumayı planlıyorum :D )

gönderemeden önceki son edit: yarın ciddi bir cevap yazacağım buna, belki kafamı toplamama da yardımcı olur.

Çok sevdiysen al tabi yaşına da uygun.

Ayakkabının adında sex geçiyor. Bence alma.

aaaal.

www.youtube.com

ciddi ayakkabılar giy.alma böyle şeyler.zaten ufak tefekmişsin hiç olmaz.

ilkini al ikinciyi alma bence.

@ gorki, 38 numara ciddi ayakkabı bulmak mesele :/

Ayaklar naıl 38 numara ya? Ben hiç beğenmedim düz converse al işte. En güzeli onlar.

@ ontheroad, ayağımız öyle kalmış. napabilirim. standart converse sevmiyorum ya o da çok 14 yaş işi. bunlar da çok matür işi sayılmaz tabi de, diğerleri tam yani.

Ben de 19 yaşındayım arada severek giyiyorum düz converseleri. çocuk durumu olduğunu sanmıyorum. Düz değil başka converse bakabilirsin ama bunlar kötü geldi nedense.

bence popüler bilim kitapları seviliyorsa aksine asla alınmamalı bu kitap ay ayakkabı!

ikisini de alma.

al al, ikisini de al. ya ne bu yaş kıyafet uyumu vs. merakı? küçük gözüksen ne olacak? 33 yaşında arkadaşım var, erkek, ufak tefek tombik bi adam, ama taş çatlasın 87li gösteriyor -hatta ben daha bile küçük sanmıştım da, neyse- böyle renkli giyiniyor, kırmızı converseleri falan var. ne güzel işte neşeli, hayat dolu. ciddi giyinince hiç sevmiyorum mesela.

ha ama etkilemek istediğim kız var, yaşımda/yaşımdan büyük göstermek istiyorum, dersen bilemiycem. sizin yaşlarda bu tip şeyler önemli oluyor -ben de çok yaşlıyım da (!) - gene de, seni seven tercihlerinle sevsin, ilki güzel bence -ikincisi de güzel de, ben deri converselerle pek rahat edemiyorum, daha önce giyip de rahat ettiysen al derim.

edit: bana ne ya ne dert edicem usta, takıl kafana göre o zaman ne soruyosun? ayrıca yaşa takılmak diğer özelliklerine takılmaktan daha mantıklı, boynunda kocaman bir ÖZGÜN SİNEMAYI SEVERİM yazan tabelayla dolaşmadığın sürece, sanki dışardan bakınca anlaşılıyor da.

@ pasp, abi orda özgün sinemayı ve popüler bilimi severim de yazıyor, yaşa mı takıldın ya. klasik düz renkli ince converse'ler çok niteliksiz geliyor bana, yani beğenmediğim için tercih etmiyorum açıkçası. yaşa takılan biri olsam sırf ciddi görünsün diye bot mot giyerdim yaz kış, vans'e converse'e dadanmazdım hiç. taşak geçiyoruz yani sakin ol, ufak tefek olan ve bundan rahatsız olmayan biriyim ben. gecenin dördünde dert etme bunu ^^

ilki eh, ikincisi iyyyyyrenc

kakmacılık da denebiliyor sanırsam

daha global ismi carving.

hayır kakmacılık olamaz. resimden de anlaşılabileceği gibi hiçbir şey kakılmamış. olsa olsa oymacılık olur.

carving oyma demek zaten ki oymacılık zaten.

ne dedim lan ben?? :D

norveçli hevi metal gruplarının dünya popüler kültürüne etkileri üzerine bir makale okuyorum ders için. çay demledim, sigaram olmadığından içmekten vazgeçtim.

biraz araştırma yapiorum yeni programlama teknollojileri ile alakalı ama görüldüğü üzre kendimi tam verebilmiş değilim. aynı zamanda biriinin tavsiye ettiği yann tiersen L'absente albümünü dinliyorum. birazdan bilgisayar başından kalkıp, bir film izleyip yatıcam.

Kahve yaptım onu içiyorum şimdi. Taboo'yu izliyorum. Sonra da çalışmayı planlıyorum.

robbie williams dinliyorum. simdi kitabimi elime alacagim. tum gunu yatarak gecirdim, biraz daha yatagimlayim.
o kadar ozlemisim ki boyle miskinlik yapmayi. kac haftadir surekli is surekli is. bunalmistim.

Cyberpunk üzerine olan merakımı gidermeye çalışıyorum. Hele de şöyle bir şey oyuncuları beklerken (bkz: cyberpunk 2077)

Yabancı'yı okumak nasip oldu sonunda. Onu düşünerek uyuyacağım.

desperados içip, glee izliyorum.
3. sezondayım daha (3-4 haftadır filan izliyorum) ve dizinin esas karakterlerinden birinin yakın zamanda öldüğünü dün öğrendim. uyuşturucudan ölmüş sanırım, o sevimli yüzüne baktıkça bunu kendine nasıl yaptığını merak ediyorum.

breaking bad 4. sezon finalini izledim. bütün gün 4. sezonu izledim zaten. şimdi de müzik dinliyorum.

pazartesiye bio-yakıtların üretim aşamalarından üçü ile ilgili bir sunumum var onu hazırlayamıyorum :(

1 yıl yüzdüm hiç kilo veremedim.haftada 3 gün günde 2 saat.hiçbir şey koşmanın yerini tutmuyor.yüzme bel ağrısı bacak ağrısı tık nefes falan açıyor ama.

yüzerek kilo vermiş ve vermekte olan birisi olarak (doktor denetiminde programlı bir şekilde başladım) haftada 5 gün ve her gün en az 1 saat olmak üzere yüzmeniz gerektiğini söylüyorum.

öyle gün teyzelerinin yaptığı gibi havuza gelip 1-2 tur yüzüp havuzun içinde 25 dakika sohbet- dedikodu yaparak kilo verilmiyor. niye bunu yazdım? çünkü insanlar genelde bu zihniyetle yüzüyor.

bende de yüzme işe yarıyor enteresandır. gerçi yürüme de işe yarıyor bende de, yüzme daha iyi yarıyor gibi.

@aşksız prens: kas yapmış olabilirsin, kas da yağdan daha ağır çektiğinden daha fazla geliyor olabilirsin tartıda. ha, yüzme kası 1 senede dışarıdan fark edilecek duruma gelmeyebilir çünkü yüzmede kaslar şişerek gelişmiyor, uzayarak gelişiyor-muş ben de doktordan duydum, gene de ne kadar doğru bilemiyorum- yani daha ince yapılı fakat gene kaslı olabiliyorsun. ya da belki beslenmenle ilgili bir şeydir, ama ben tatilde 5 gün günde 2 saat yüzüp hayvan gibi de açık büfeye abandım, döndüğümde iki kilo vermiştim -ki su da değil, yağ kaybetmişim, dönünce spora başlamadan tekrar yağ-kitle indeksi vs. ölçümleri yaptırmıştım çünkü- belki de genetik yapınla alakalı bir şeydir, bilemedim.


@jonturk: bence en çok yoran stil kelebek -benim de en sevdiğim ve en iyi yaptığım- ama yüzme stilleri arasında kalori kaybı açısından ne tür bir fark vardır bilemiyorum gene de. ama suyun içinde -yani daha yoğun bir ortamda- annane-babanneler gibi sadece "su cimnastiği" yapsan bile, işe yarar bence ya :D

bana hic denk gelmiyor bu kizlar. oyle bir sey yok. hatta tam tersi. turk kizi saftirik ve malak. her boka inaniyorlar. iki gun pompa yapinca ciddi ciddi evlenecegime inaniyor bircogu.

Su an erasmustayim ve su yere goge sigdiramadiginiz, toz konduramadiginiz, aminda pirlanta saklandigina inandiginiz "yabanci" kizlarla her gun muhatap oluyorum. Siz bizim kizlarimizi opup alniniza koyun ok? Hatta ayaklarinin altini yalayin. Demek ki siz bu karilarin triplerini, orospuluklarini, sahteliklerini cekmek zorunda kalsaniz intihar edeceksiniz. Turk kizlari prensestir. Turk erkekleri de prenstir yalniz bu ciktigi yumurtanin kabugunu begenmeyen gormemis ozentiler haric.

ben de bir süre abdde yaşadım, birçok ırktan insan tanıdım. farklı değil, kadın her yerde kadın. güzeli de çirkini de var.
bahsettiğin şeyler toplumun ortalama eğitim seviyesi ve genleri ile de ilgili, dolayısıyla erkek kadın farketmiyor.

Türk kızları güzeldir dostum. Hem içleri güzel de görünüşleri güzeldir. İnternetteki gibi değil diğer ülkenin kızları

peki siz türk erkeklerindeki,türk kızlarına devamlı b.k atmanızdaki derin neden nedir?
boyumuz kısaymış.arkadaş,boy insanların elinde olan birşey değil.kariyer konusuna gelirsek,kariyerimizle de sizleri donumuzda sallarız.ha ayrıca şu da var;bize çirkin diyosunuz da tipinize bakmadan.ne cüretle rus falan düşünüyosunuz o tipinizle onu da anlamış değilim.anlayan çok rica ediyorum izah etsin.

benim tanıdığım yabancı kızlar üstteki arkadaşların tanımlara uymuyor ama bence de türk kızlarını bu hale getiren yine biz erkekler.

Şimdi lütfen burada genelleme yapmadan önce biraz duralım. Hoop! Bütün Türk kızları tripli, kıskanç filan değil. Çoğunluk öylelerine denk gelmişseniz bilemeyeceğim ama benim çevremdekiler hiç öyle değil. Ayrıca kariyer de zaman alan bir durum. Haksızlık etmeyelim.

olaya türk kızı açısından bakıyorum:

boyum kısa. çünkü annem ve babam da buçukluk -babam 1.56 annem 1.51- ailemdeki tüm insanlar kısa hatta -bir tek baba tarafı biraz uzun, onlarda da 1.80 olan tek kişi kuzenim. kardeşim 1.72 falan erkek çocuğu- ki rahmetli dedem annanemden kısaydı, onu da diyeyim. kısayız yani ne yapalım? ben yıllarca yüzdüm, basketbol oynadım, çok da sağlıklı beslendim, bu kadar uzadım. ki bu türk insanındaki boy uzunluğu takıntısı iyi bir şey değil, bu yüzden benim romatizmam aso +2 değerdeyken fark edildi, çünkü boy uzama ağrısı çektiğim zannedildi. yani uzun boy, uzun boy diye yırtınmayın, hayatımın sonuna kadar iğne olmam gerekebilir bu salak, allahın belası, gerizekalı boy takıntısı yüzünden. daha da sayarım da, neyse ggd olması (g.g. duyuru yani)

triplere gelince: evet, karşılaştığım kızlar var, güzel olanları-olmayanları var. mesela bugün gözetmenliğim vardı, o sınıfta üç kız falan güzeldi. buna karşın sadece bir çocuk yakışıklıydı, ki sınıfta 10 erkek 10a yakın da kız vardı. ama bunlar birer ölçüt mü? hayır, değil.

insanların ruh hallerini hem çevre hem aileden gelen yetişme tarzı hem de karakterleri belirliyorken, kalkıp da tripli-atarlı-giderli vs. vs. demek doğru değil.

kariyere gelince, erkeklerden çok daha kariyeri iyi olan, erkek arkadaşına iş bulup da onu silkeleyip kendine getiren, karısının ve annesinin parasını yiyip de yan gelip yatmaktan utanmayan çok erkek tanıyorum.

ben türkiye'deki çoğu erkekten ve de kadından, daha iyi eğitim aldım, ki sebebi de ailemdir. çünkü ailemdeki kadınların da erkeklerin de hepsi iyi okullar bitirdiler. kariyer olayı biraz aileden geliyor, biraz da kişinin kendinden yani. ha, ailem yönlendirmezdi de ben gene bilincimi kullanarak iyi bir okuldan mezun olur, iyi bi iş sahibi olurdum. burada da kişinin kendisi devreye giriyor işte.

dediğin gibi kızlar var, yadsımıyorum. ama dediğim gibi erkekler de çok. aile yapısında radikal değişiklikler olmadığı sürece de, uzu vadede bu böyle devam edecek. hatta belki de insanların genleriyle oynamak gerekir, kim bilir? sonuçta hala ilkel üreme duyguları ile yaşıyor, hayatımıza buna göre yön veriyoruz. kim insanlığı kurtarmak için cinselliğinden vazgeçer?

edit: güzellik de demişken, o kadar göreceli bir şey ki, senin anlayışın bana göre çirkini kapsıyor da olabilir. o yüzden bu konuya hiç girmiyorum.

arz talep.

çünkü bu ülkede aşırı abazan, hormonlarına hakim olamayan büyük bir erkek grubu var ve boşta gördükleri her kıza yazıyorlar. sırf yazmakla kalsalar iyi kız istemediğini belirtse bile bu hayvanoğlu hayvanlar asılmaya devam ederek kızları iyice kezban yapıyorlar. bu sebeple de kızların götü kalkıyor normal bir durum bu.

Her şey, tekstil

Spor, rahat şeyler. Sektör film/reklam.

her şey, okul + laboratuvar

ama genelde spor şeyleri tercih ediyorum sunum yapmadığım sürece, laboratuvarda çalışacağım günler de zarar görmesine üzülmeyeceğim kıyafetlerimi giyiyorum önlüğün yanısıra.

önlük - akademisyenim

Şimdi farkına vardım 4 gündür aynı şeyleri giyiyorum. / ogrenci

edit.imla

sentetik

Aşçı kıyafetleri-meslek mimarlık :P aşçıyım dostum

ceket gömlek pantolon - kravat yok - genelde slim fit kalıplar, kuyumculuk sektöründe ihracatla uğraşıyorum.

spor üstüne de önlük - ağır sanayide çalışıyorum

mühendislik - ofiste spor, müşteriye giderken resmi, sahada tulum.

yazın kapri ile gittiğim bile oldu.
Başkaları terlikle falan bile geldi.

Kışın normal kaban kazak pantalon kot falan ne varsa onları giyiyorum.

İyi de sinav sistemi degismeden ne onemi var dersanenin kalkmasinin?

Adi dersane olmaz ev dersi olur x olur. Sonucta cocuklar bu sinavlara hazirlanmak zorunda.

egitim sistemimiz kusursuz islese, herkese esit egitim goturulse eyvallah kapatilsin diyecegim ama kapatilinca is daha da boka saracak gibi.

nasıl dershaneler kaldırılınca öğrencinin üzerindeki yük kalkacak ki? öğrenci üzerinde yük oluşturan dershane değil, üniversite sınavı. dershaneleri de oluşturan bu sınav ve eğitim sisteminin bozukluğudur.

ha dershaneler kaldırılınca ne olacağını ben sana yazayım, ailesinin maddi durumu iyi olanlar özel derse yönelecek, orta direk ailelerin çocukları ortada kalacak ve sadece okula muhtaç kalacak, türkiye'de belli başlı okulların dışında verilen eğitimin kalitesi ortada.

ilaveten galatasaray lisesi'nde, istanbul erkek'te veya kabataş'ta okuyan adam bile bugün dershaneye gidecek kadar muhtaç durumdaysa (ki köklü okullardaki öğretmenler test tekniğinin üzerinde durmaz) dershaneleri kaldırmadan önce düşünürsün.

ha dershaneler bir ticarethanedir ve kapatılması gereklidir, ama böyle lönk diye damdan düşer gibi değil, gerekli planlamalarla kaldırılmalı. öyle ki öğrenciler dershaneye muhtaç olmayacak duruma geldiğinde kaldırılmalı.

Eğitimde esitsizligi ortadan kaldirmak istiyorlarsa gitsin özel okulları kapatsinlar

Ülkesindeki eğitim kalitesinden bihaber bir başbakanın hezeyanlarını desteklemeyelim lütfen.

Dersaneleri kapatacaksan okullarına güveniyorsundur. Ama okullar şu an güvenilecek durumda değil.

"Dersaneler test usulünü öğretiyor" diye bir argüman sunuyor bir de. O test usulünü uygulayan senin kurumların zaten. Dersaneler de ona ayak uyduruyor.

Bok gibi yönetiliyoruz yani kısaca.

zaten parası olan özel dersle işini halledecek ya parası olmayanlar ne yapacak hadi kredi kartı borç harç bi şekilde dershaneye göndererek ancak bişeyler yapababiliyo.. kapatılırsa adaletsiz olan sistem daha da adaletsiz olacak...

sadece özel okullar değil ki olay, ismi olan anadolu ve fen liseleri de var bir de, herkesin girmeye çırpındığı.

bu konu çok dallı budaklı ama. bir kere, eğitimi ne için veriyorsun? ara eleman ihtiyacı varken ve bu ihtiyaç da meslek lisesi gibi liselerle giderilebilecekken, herkesi üniversiteye yönlendiriyorsun. basit bir sınavla, metal öğretmenlerini, makine öğretmenlerini, mühendise çevirmeye çalışıyorsun -halbuki ara eleman istihdamını sağla ve sonucunda mesleki eğitime önem ver, ki iyi mesleki eğitim veren hocalar olsun, dimi?- herkes üniversite mezunu olsa ne olacak ki? bu sefer de ortada zebil gibi mühendis var, çoğunun eğitimi kötü -çünkü akademisyenler büyük şehirlerdeki üni.lerde kalmak istiyorlar, e hayatları burada kurulu ya da onlar için buralar cazip, anadolu'daki üni.lerin çoğunda da eğitim iyi olmuyor bu yüzden, buradan çıkanların da bazısı kendini yetiştiriyor, iyi oluyor, ama adam mal gibiyse mal gibi girip mal gibi çıkıyor üniversiteden. ve sonra o haliyle satışta çalışıyor, ki bunu ağzı laf yapan herhangi biri de yapar, biraz satacağı ürüne dair bilgisi olduğu sürece. üniversite eğitimi tabi ki güzel, ama bunu statü göstergesi olarak almamak gerek, bu bir, meslekleri aşağılamamak gerek, bu da iki, ki herkes üniversite okuyarak burnu havada gezeceğine, adam gibi mesleki eğitimle ara eleman olsun. ama ara eleman o kadar çalışır, sırf üni. bitirmemiş diye maaşı az olur vs. vs. yani dershaneye gelene kadar, ne sorunlar var? öğretmenler mezun olur, atanamaz, e ülkenin çoğunda öğretmene ihtiyaç var, ama çoğu gitmez vs. vs. bir de eskisi gibi idealist bir nesil de yok ya, hoş. ama bunun sebebi de tee 68-78 olaylarını yaşayan annelerimize babalarımıza dayanır, hangi taraftan olursa olsun. maksat çocuğumuz zarar görmesin, diye diye, poposunu rahata alıştırmış nesil yetişti -gerçi gezi'de durum biraz değişti, güzel oldu- hasılı, bu kadar çok sorun varken, dershane varmış yokmuş, o çocuklar her türlü sorun yaşayacak. eğitim sisteminden tut, bizim toplumsal psikolojimize kadar her şeyi toparlamamız lazım, onun yerine saçma sapan şeylerle gündem yaratılıyor ve arka planda hiç geçmemesi gereken yasalar geçiyor, falan. herkes de kendi poposunu kurtarmaya bakıyor haliyle.

ayh içim doldu, hüffffff!!!!!

velhasılı, hizmetle olan sürtüşmesinin ceremesini gariban çocuklar çekecek.

yazık yemin ediyorum.

dersaneler kapatılıyomuş. peh.

sadece iyi bir maas getirisi olarak bakmayin olaya. sizi degistirecek bir hayat deneyimi olur yurtdisinda master.

cevap: evet iyi bir okul fark yaratir.
edit: geri donmek bile istemeyebilirsiniz.

mezun ol imkanın varsa git abd ye.

little miss rejectee + 1

Amerika'daki masterdan sonra iş tecrübesi edineceğiniz yerler daha iyi olur genelde, kesinlikle Amerika imkanı varken gidilmeli diye düşünüyorum. Yurtdışı tecrübesi fark yaratıyor.

uygulaması zor da olsa kariyer planlarını kısa vadede yapmamak gerek. imkanı olan herkese yurt dışı masterını tavsiye ediyorum. şu anda türkiye'de yurt dışı masterı yapmayan adamı genel müdür yapmıyorlar ya da üst yönetimde yer bulamıyorsun. Türkiye'deki etiket merakı uzunca yıllar vazgeçilemeyecek bir zaaf.

Şu anda öğrenciyken parayı bulduğun için o para tatlı geliyor ve paradan olmak istemiyorsun. Ama uzun vadede katbekat daha karda olacaksın.

rejectee +1, amerika'da master mükemmel olur, kariyerin açısından da, hayat tecrübesi açısından da. iş tecrübesi açısından şöyle diyeyim: ben eskiden akademik alanda belli bir süre ilerlemenin -yüksek lisans, doktora gibi- türkiye'deki iş hayatı açısından bir kayıp olduğunu düşünüyordum -hadi yüksek neyse de, doktoraya kesin öyledir, gözüyle bakıyordum, iş verenler açısından öyle olduğunu düşünüyordum en azından. ama doktorayı bitirip de iş bulan arkadaşlarım oldu, ki onların dediği de şu: yüksek lisans ya da doktorada yaptığın laboratuvar çalışması, özellikle ar-ge'de çalışacaksan, iş verenler için güzel bir şey. bir de amerika'da yapacak olman en süperi, şahane ingilizcen olacak çünkü, gayet smooth :D hem zaten iki sene de çok büyük bir kayıp sayılmaz bence, doktoraya nazaran. o yüzden git derim.

ha, notunu şimdi gördüm, yani sen bilirsin gene de, ama öyle bir imkanım olsa ben giderdim sanırım. gene de düzenini kurduysan bilemiyorum.

edit: bir de, bence de dönmek istemeyebilirsin.

hayır yapmıyorum.

öyle bir şey yapma.insanlar da sırf sen onların işine yarayabilirsin belki diye seni hayatlarında tutmalarını istemezsin sonuçta.kötü de,faydacı da değilsin.çünkü bunu düşündün soruyosun bize.aslında sen de rahatsız olmuşsun.

evet ben de yapıyorum malesef. saçma sapan paylaşımlara filan dayanamıyorum,bi de böyle kezban kezban yazılar bilmem ne siliyorum valla.
ha ama işle ilgili sildiğim bazı insanlara ihtiyacım oldu ulaşamadım.o yüzden göz ardı etmek silmekten daha iyi.yapmayalım :)

sinsi,yılan gibi bişeysin sen.

kötü ve faydacı bir insansın.

pragmatist'sin. bence kötü bir şey değil, ama çevrenin olması iyi bir şey. ben mesela iş arayan bir arkadaşım için, üniversiteden beridir neredeyse hiç konuşmadığım, onunla aynı alanda çalışan bir arkadaşıma mesaj atıcam birazdan mesela. ayrıca pragmatist olman ve bunun da kötü olmaması, etik olduğu anlamına gelmiyor. yani davranışın hoş değil, ama bu da senin kararın. kötülük farklı bir şey sonuçta. tabi anlayıştan anlayışa değişir.

eğer birilerinin durum güncellemelerinden ve/veya paylaştıklarından rahatsız oluyorsan, onların gönderilerinin sana ulaşmasını engelleyebilirsin, ama o kişiler de listeden kalır. ha ben kimseyi silmedim işime yaramaz vs. diye, çevre işime yarar çünkü. çok rahatsız oluyorsam kendi facebook profilimi kapattığım oldu, falan. ama kafanın hiç uyuşmadığı bir insanı da listende tutmak zorunda değilsin bence.

kötü diyemem de baya boş vaktin var heralde.

ben yapıyorum, hatta en çok bu özelliğimle biliniyorum. abi liseden mezun olduk, lisede samimi olduğumuz tiplerle koptuk haliyle. aradan 1 yıl falan geçti ben de sildim tabi, gereksiz çünkü orada durması konuşmuyoruz. ben sildikten 6 ay sonra herif mesaj attı üniversiteye gidince değiştin mi falan. ulan ne alakası var, sildiğimi bile 6 ay sonra farkediyorsun bırak sohbet etmeyi. aramızda hiç bi bağ kalmamış artık, orada ekli olmanın hiç bi anlamı yok. şu anda da listemde 70 kişi falan var, normal bu bence. kafama estikçe temizlik yapıyorum, konuşmadığım insanın orda durması anlamsız.

edit: aksine faydacı olsan listende tutuyor olman lazımdı bence, bir gün belki işime yarar mesaj falan atarım diye.

koli üretirdim şu sıralar çok ihtiyacım var ve her zman koliye ihtiyaç duyulur.

dede.

hem vefa hem de işletmenin büyümesi açısından mantıklı olur gibi geldi şu an.

ne üretirsem üreteyim türkiye dışındaki pazarı hedeflerdim. tekstil ürünleri üretir yurt dısında pazarlardım herhalde.

ucuz işçilikte çinle yarışamayacağımdan ve türkiye pazarında çin mallarıyla rekabet edemeyeceğimden, yurt dısına satardım.

gönlüm elektronik ürünlerden yana da orda bi teşvik yok, ülkede pazar yok. sıkıntı o. türk malı elektronik ürünlere "dandik" deyip uzak duruyor "cool" olmadıklarından

bu devirde kaybettirmeyecek bir şey varsa yiyecek sektörü olsa gerek. insan var olduğu sürece bir şeyler yemek tüketmek zorunda.

ama işte bu işlerde fiyat/performans oranını iyi tutturmak lazım.

dede kafasi uretirdim. Sonucta dedenin onemli olan kismi beyni, o yuzden komple dede uretmek fiyat performans acisindan pek karli olmaz. dedesi olup de miras kalanlara satarak onlari inovasyona yonlendirmis olurdum

temizlik malzememleri

fabrika değil de organik meyve-sebze işine girerdim kesin. hem doğayla iç içe olma fırsatı da var, negzel!

fabrika kurma reyis, ama bi en azindan marangoz atölyesi kurabilirsin. bir sey uretmen gereiyor en azindan :)

Insaat malzemeleri uretip ortadoguya satarim

Amerika yiksin ben insaat malzemeleri satiym, olur tutar bu is

Once dedeye guzel bir mezar. Sonrasında enpara ya yatırırdım.

eskiden hayır olsun diye bir eser yapılınca(cami, çeşme, okul vs.) bir de onun giderlerini karşılamak için han, hamam gibi gelir getirici binalar vakfedilirmiş.

ben olsam gayrimenkul satın alıp kirasını değerlendirirdim. artan parayla da insanların bedava istifade edebileceği bir şey yapardım.

tıbbi malzeme. eldiven, şırınga vb.

Sigara

organik meyve, sebze, süt, yumurta, yoğurt... kendim de yerdim, oh mis.

ileri teknolojik seramik malzeme.

@pasp ileri teknolojiden kastin ne reyis? ne amacliyorsun?

bi anlatsam yer yerinden oynar.. :D

ya, ülkemizde bazı madenlerin çıkışı ne yazık ki uluslararası antlaşmalarla bağlanmış durumda, ama bu durum bir kaç seneye değişecek -anlaşma şartlarından dolayı- halihazırda üretim yapan bir-iki firma var zaten ve hayvan gibi para kırma ihtimalin var, çünkü ileri teknolojik seramikler hafif, darbelere dirençli, yüksek sıcaklık ve sürtünmelere karşı dayanıklı olduklarından, otomotivden uçak uzay sanayiine, biyomalzemelerden -mesela tam kalça implantları- askeri araçlara kadar pek çok alanda kullanılabiliyor. ben olsam bu alana yönelirdim ki zaten üniversiteler olsun, özel sektördeki bazı firmalar olsun, seramiklere yönelmiş durumdalar. kimisi kaplama yapıyor kimisi toz üretiyor, falan. ha gerçi kök hücre teknolojisi ile bi yirmi seneye kadar biyomalzeme olayı biter, diye tahmin ediyorum.

ha bir de, nano malzeme işine de girebilirdim, quantum dot gibi. kanser tedavisinden petrol rafinerilerine kadar pek çok alanda kullanılabiliyor. çok enteresan bişi cidden.

DARK: hangi bölümde okuyorsun bilmiyorum ama, bu son zamanlarda hocalarımızla konuştuğumuz bir konu. buna dayanarak söyledim. kendim de biyomalzeme olarak seramik parça ürettim, testleri yapılıyor şu anda -artık ben yapmıyorum, ben seramik toz üretimi yapıyorum sanayi tezi olarak, yani işi bilip de girenlerin yanında çalışıyorum- . sanayi tezi olarak da, implantların lab. ortamında üretimi yapıp sonrasında da şirketin isteği doğrultusunda seri üretimi yöneten arkadaşlarım var. yaptıklarıma ve gördüklerime dayanarak söyledim, kafadan atmıyorum yani.

not: tam kalça implantının seramik yerine kök hücre teknolojisi kullanılarak üretilmesi gibi projeler var, bahsettiğim buydu. belki biraz hızlı geçmiş olabilirim.

bir de şunu eklemek isterim ki, tam kalça implantlarında genelde seramik ya da metal kullanılır, ama metallerin korozyonundan dolayı, seramiğe yönelim var. dediğin gibi polymerler de implantlarda kullanılıyor sıklıkla, ama kemik tamamlayıcı/ikame edici ortopedik implantlarda polymer yapılı malzemeler fazla kullanılmaz -hatta ilk defa senden duydum. ortopedik implantlar üzerinde sunum yapmışlığım var- çünkü yorulma dayanımları yeteri kadar iyi değildir. ha, çok sert bir seramik malzemenin de kullanılması iyi değildir, basma direnci yüksek olacağından, vücuttaki orijinal kemiğin belli bir cycling sonucunda erimeye başlamasına neden olurlar. konuyla ilgili sunumumu istersen sana atabilirim. hala ikna olmadıysan, istanbul teknik üniversitesi'nde prof. dr. gültekin göller var, onunla da görüşebilirsin, kendisi biyomalzeme dersini veriyor lisansüstü öğrencilere.

tamam, farklı bir şey dememişiz zaten. benim dediğim tam kalça implantı, burada hip joints'den bahsediyor, yani birleşme yerinden, bu kısım polymer olur zaten vücuda bağlandığı için, seramik olsa bu sefer de kemik-seramik sürtünmesinden dolayı kemik de aşınır, seramik de. biz hip jointlerin metalik olanlarını görmüştük mesela derste, gültekin hoca getirmişti, vücut içinde çıkarılmış parçalar, aşındıkları için test yapılması amacıyla hocaya verilmiş. yoksa polymer kullanılıyor dediğim gibi. benim ürettiğim seramik biomaterialı biz total hip implant olarak tasarlamıştık mesela, öyle düşün.

high tech seramiklere gelince, ben şu anda zaten üretiyorum. benim şu anda ürettiğim daha yeni bir malzeme, ama benden önce çalıştıkları malzemelerin ihracatından çok iyi para kazanmış firma, o yüzden proje açılmış.

kemik-kök hücre ilişkisine gelince, bu da şu anki üni.mde olsun, eski üni.lerimde olsun, konuşulan konular. bu konuda proje tasarlayan hocalar var. o konu benim alanım sayılmaz, ama anladığıma ve dinlediklerime göre, kök hücre teknolojisindeki ilerlemeyle, 20 yıla implantlara gerek kalmayacağı söyleniyor, ki benim de mantığıma uyuyor. böyleyken böyle.

ahahah tamam ya ama süpermiş o çivi ben araştırayım onu.

evet evet, polymer vücut içinde çözünebiliyor, chain yapı bozuluyor, zaten kristallendirsen gevrek oluyor, onu hiç kullanamazsın, termoplastik olacak şekilde üreteceksin o da çözünebilir oluyor daha kristallenmediği için falan, ben de gerçi unuttum polimerleri en son lisansta görmüştüm, çalışmam gerek sınavda çıkacak. neyse, metal de öyle işte, o da korozyona uğruyor ya. seramik iyidir ama işte o da kemiğe zarar verebiliyor dediğim gibi. en güzeli vücudun kendi şeysi ya la, vücut iyidir -ne dedim ben ya?!- ha tabi 20ye 30a kim öle kim kala ben yarın ne yapıcam onu bile bilmiyorum sabah kalkıp kahvaltı edeyim giyiniyim süsleniyim püsleniyim okula gidiyim istiyorum sonra gene lab. gene lab. giyiniyorum güzel güzel sonra kazağım asit oluyor -en sevdiğim kazağım bugün gürültüye gitti misal, ileri teknoloji seramiklerin allah belacığını virsin! diye ağlayarak eve döndüm :,( adamlar seviyeyi yükseltiyor, ben kazağımın derdindeyim, o da ayrı.... divit +1 yani.. ama kazak yaaa çok güzeldi yaaaa omuzları açıktı falan böyle seksiydi ne bileyim? :(

ben olsam kazak fabrikası kurardım, bir de 35 numara ayakkabı, bak bunlar da lazım bernadette gibiyim ayağım yok neredeyse falan.. ayağıma implant yapıcam ben sinirlendim ayakkabı bulamıyorum kazağım asit oluyor üff falan yağne! (ha önlük giy dersen, giydim sıcak bastı, hallerim geldi herhalde ne bilem ben pffftt..) :)))))))) neyse ben gideyim çay koyayım en iyisi memnun oldum iyi akşamlar öptm kib bye (okuldan yeni geldim kusura bakmayın saçmalıyorum açlıktan :( )

ben special-k ye, yulaf ezmesi karıştırıyorum, bi de içine kuru üzüm falan atıyorum.

yulaf al,sütle karıştır,içine sevdiğin bir meyveyi de kat.güzel oluyor.

ekmekte de var aynı şeyler. pek fark olmaz yani.

doğal koyu renk ekmek nispeten daha sağlıklı sadece.

ben ihe'nin organik tam buğday unlu ekmeğini alıyorum.

yulaf ezmesi hem tok tutuyor hem de doğru şeylerle karıştırırsan daha iyi besin alabilirsin. tabii koca bir kase abanmak pek hoş olmaz kalori açısından. onun dışında kırmızı meyveli gevrekler, special-k falan yenebilir.

special k nesfit vs gibi ürünleri tüketme, çünkü içlerinde şeker var, çok da sağlıklı değiller klasik kahvaltı ile karşılaştırınca. eti'nin yulaf ezmesi ya da müslisi olabilir -müslisinde bildiğim kadarıyla şeker yok ama gene de bir bak- diyet süt ve kuru üzüm, kuru yemiş gibi şeylerden -çok az- ekleyerek tüketebilirsin bence arada, ama klasik kahvaltıyı tercih ediyorum ben genelde.

Tahılın sağlıklı olduğunu sana kim söylediyse, git onu döv.

bırakabilir. gıdıp krem falan almakle ıyı yapmıssın ama bı dermatologa gorunmenı de tavsıye ederım.

benım alnımın sol tarafında 6 dıkıs ızı var. " / " seklinde. biraz tepeden, soğukkanlı bir zaviyeden bakınca göze hoş gelen bir görüntü aslında. ben çok alıştım kendisine.

geçmiş olsun.

benim daha çok takıldığım nokta, berberin kullandığı alet edevat steril miydi? yara izi bence erkekte hoş duruyor, ama illa ki beğenmeyen insanlar olacaktır. iz bırakmaması için cildiyeciye bir gidebilirsin ki eczacının dediği 60 liralık merhem de contratubex olsa gerek.

@pasp +1 git o yavşak berbere jilete filan bi bak yeni açmıştı dimi ? tetanoz filan olmayasın sonra.
geçmiş olsun

cizik farkli kesik farkli.

contrubex en etkilisidir.Fiyatı 70 lira ama en etkilisi o.

biraz asosyallik var galiba.

Ailem geldi,genelde evde değilim,soğuk da ne,hayir,evet,bazen.

işten geldim yorgunum, hava soğuk, asosyal değilim, açar bi film izlerim keyfime bakarım.

işteyim çalışıyorum.

asosyal olmasam nolur? bi ilan yazdım ona bile cevap gelmedi amk.

1 saate çıkacağım panpa..