ben de rahatsız olurdum.

not: kadınlara hesap ödetmeyen biriyim. ama bunun üstüme görev olarak yüklenmesi fikrinden rahatsız olurum. hele ki dönüp arkasını gitmesi falan... sıkıntı. ikinci buluşmada da aynısı olursa ayrıl.

en nefret ettigim sey.
bir daha konusursaniz soyle saka yollu olarak bir bahset. mesela "bulusalim diycem ama gecen sefer o kadar cok sey yaptik ki param kalmadi" gibilerinden imali bir yolla birseyler belli edebilirsin. baktin hic uzerine alinmiyor, ben olsam bir daha ne arardim ne sorardim.
eger bulusmanin sonunda arayacagim dediysen ve aramazsan ayip. ara halini hatrini sor, iyi birisin ama seninle uyusamiyacagiz sanirim gorusmesek daha iyi de bitir olayi havada kalmasin. yok zaten bir daha aramiycakmissin gibi bittiyse hic problem yok.

bu kızlara bu özgüveni veren yine senin gibi erkekler, üzgünüm. devam etmeyi düşünüyorsan aynen böyle gideceğini söyleyeyim.

kadınım.
erkek olsam sanırım ben de senin gibi düşünürdüm :) yani ödeteceğimden değil ama bi teklif etsin bari derdim, muhtemelen. çok da kadın-erkek ayrımı yapmaktan değil de bu ilk çıkmalarda davet eden taraf ödemeli gibi bi kafam var. tüm gün gezip tozunca diğer taraf da teklif etmeliydi ve hatta ödemeliydi bi sürü şey yapmışsınız gibi duruyor... bu bakımdan takman normal. Öte yandan edindiğim izlenim genç kuşak hanımlarda pek elini cebine atma alışkanlığı olmadığı,
kızın diğer tüm hali tavrı herşeyi hoşuna gitti sadece bu mu? belki bi kulağını çeken olmuştur (kankası filan) kadın hesap ödemez aklı vermiştir. bişeyler. oluyor böyle şeyler çok ilginç :)
arama aramama kısmı nasıl ayrıldığınıza bağlı, o günden sonra hiç mesajlaşmadın hiç aramadıysan -ki ilişki düşünüyorsanız şimdiye bi iletişim olmalıydı gibime geliyor- bence daha da aramayabilirisn.

bir daha buluşun, yine aynı şekilde davranırsa koşarak uzaklaş.

Hesap ödeme/ödememe mevzusu bir yana da, ben daha ilk buluşmada poligona gitme noktasına takıldım. İnsan niye ilk buluşma için böyle bir plan yapar ki?

Kadın genel olarak yanlış davranmış hesap konusunda ama 100'lük konusunda suçlayamayacağım. 100'lük bozamıyormuş diye bir an ben de boş bulunup cüzdanımı çantama koyabilirdim tekrar.

Yalnız bence 2. bir kere buluşun. İlk buluşmada adam cimri mi değil mi diye ölçmek için, kılını kıpırdatmayan en az 20 örnek sayabilirim çevremden. Kimisi parayı çok önemsediği için, kimisi de "daha ilk buluşmada parayı dert eden adam, dini imanı para olan adamdır, uğraşılmaz" düşüncesinde olduğu için.

haklısın dostum, böylesinden ciddi ilişki olmaz. düşünceli değilse geri kalan hiç bir özelliğinin önemi yok.

bir yerde okumuştum. kadının kapısını açmak için arabadan indiğinde kadın en azından davranmamışsa, eli mandala gitmemişse, olduğu yerde kapının açılmasını bekliyorsa o kadınla evlenilmez. güzel bir test. hep denerim.

normal şartlarda kadının elini cüzdanına atmasına müsade eden erkeklere çok kıl olsam da, kadının nezaketen de olsa ödemek için hamlede bulunmaması ayrıca terbiyesizlik.

hele bahsettiğin gibi arkasını dönüp giden bir tipse bundan bir cacık olmaz söyliyim arkadaşım.

duygusal ve uzun vadeli bir ilişki düşündüğünden hareketle yazdım son cümleyi.

Direkt def et. Parası olmayıp canım orası pahalı buraya gidelim dese anlarım.ama madem bu kadar aç başka kaz bulsun;)

Sal gitsin ya o ne öyle. Kadınım ve ilk kez buluşuyor da olsam 35. defa da olsa mutlaka bi teşebbüste bulunurum. Ayıp bence...

Şimdi karşındakı kadının, elini cebine atmaması kaba evet. En azından hamle yapması gerekirdi. O konuda, diğer arkadaşların da söylediklerine katılıyorum.


Bir de şöyle bir şey düşünüyorum farklı olarak, senin maddi durumun iyi ve onun da maddi durumu iyiyse böyle bi şeyi takmamış da olabilir gibime geliyor. Var böyle insanlar çünkü.

Kızlara hesap ödetmeme kasıntısı neden? Çok rahatsız edici bi durum. Ben de sürekli zorla paramı cebime sokmaya çalışan bir adamla birlikte olmam.

Ya bana sevgililerde sürekli erkeğin ödemesi hep tuhaf gelmiştir. Bazı erkekler kadının para vermesini hakaret gibi algılıyor belki öyle bir babanın kızıdır ama çok itici.
Insan bir sorar, çok karaktersiz birine benziyor, çıksan yarın bu seni Mangoya da sokar, yakıştı mı alalım o zaman der aldırır falan, iğrenç bişey.

maddi durumu çok çok çok çok ...... çok iyi olan bir kadın arkadaşım,
-ilk buluşmada elimi cebime atmıyorum çünkü malesef bazı erkekler paran olduğunu anlayınca direk sömürmeye gidiyor parasından değil olması olmaması sıkıntısından değil sadece belki bir daha görüşmeyeceğim adam için kendimi kullandırtmak istemiyorum eğer bu durumu sıkıntı yapmayan biriyse zaten mmümkün olduğunca ben para ödetmem ona.. demişti bana hakkatten öyle yaptığını da gördüm.


birde evet belki cebinde 10 tane 1000lük var ama kira parası olabilir,emanet para olabilir. maddi durumu kötü olabilir aslında bir buluşma daha ayarla gene aynı tavırlarda gene aynı mantıktaysa bir daha arama sorma kaç ortalıktan ve durumu da açıkça söyle.

ev arkadaşıma benzettim kızı, kezban, hesabı erkek ödemeli kafasında, kaç bence

uzaklaş hemen öyle kız olmaz.

O kızla olmaz. Ben olsam ben de takardım. Benim görevim değil her yediğini içtiğini gittiğini ödemek. Kaldıki böyle hemen maddi bir himayeye sığınmak (ağır gelebilir ama yaptığı şey o) kadınlık olarak kendisine de hakarettir aslında, gurur kırıcıdır. Allah korusun o kafadan ya. İkinci buluşmada da aynı şeyi yaparsa uzatma fazla.

Yanlış dusunmuyorsun. Kesinlikle teklif etmeliydi.cok karaktersiz ve tecrubesiz bi kizsa doldurulmus da olabilir odememesi konusunda. Ama bunun tecrübe ile de ilgisi yok pek insan rahatsiz olur yahu...ben olurdum. Cikarken bile kiz hesabini odemek istedigi zaman ödemeli bunu hakaret algilayan yada buna siginip kizi somurmeye calisan her iki tip de benim icin sorunlu

çok itici biriymiş. millet mecbur sanki bunun yemeğini bilmem nesini ödemeye. içleri nasıl rahat eder anlamıyorum. bunu sanki sen yapmak zorundaymışsın, görevinmiş gibi görüyor. arama sorma, kırılırsa kırılsın. hiç değilse bir tane bişeyi ödesin, bir hamlede bulunsun hiç değilse.

iskandinavyada amerika biletine harcayacağınız kadar geçinmeye harcayabilirsiniz. aşırı pahalı oralar.

onun yerine biraz daha baltık ülkelerine gidebilirsiniz. estonya, litvanya vs.

ryanair biletlerine bakabilirsiniz.

Trans sibirya ekspresi der cekilirim kenari.

Iskandinavya'nin cok pahali oldugunu dusunerek polonya, litvanya, letonya, estonya turu diyorum. Yine 15 gunde halledilir, yari fiyatina gelir.

tam o mevsim stockholme gitmiştim finlandiyaya filan gidelim dedik hakketen bişey yok gidip napacaksın dediler :D estonyaya gittik onun yerine. sevmiştim ben.
ben müzeydi kütüphaneydi doğaydı göldü seviyorum gezdim, şehir de gezdim ama 15 gün biletler, kalmalar, yemekler çok pahalıya gelir. bi italya-fransa-belçika-hollanda hattı ya da bratislava-prag-viyana gibi değil ne gezilecek yer bakımındn ne ücret bakımından. uçsuz bucaksız göl orman sarışın kızlar bi mcdonalds menüsü 65 kron bu.

within the preceding two months as of....

evde genelde benden başkası olmuyor genelde giymiyorum :P
giyersem de bir iki tane tamamen pamuklu kumaştan (içi dışı) dolgusuz çok rahat ettiğim var onları giyiyorum ama türkiyede bunlardan bulamıyorum :(
zaten ben her türlü bu dolgulu, push-up lı, naylon kumaşlı, zırh gibi şeyleri giyemiyorum :)

Nerden bulabılırım bu yumusak dedıklerınızden? Bı de fotosu falan varsa nasıl bı gorunumu var merak ettım?

Yanı ınternette lınk seklınde fotosu.

sporcu sütyeni giyin lan. bu hızla giderseniz 10 seneye dizlerinizde sektirirsiniz mazallah.

Evde sutyen giymiyorum.sutyen ne kadar rahat olursa olsun hic olmamasi daha rahat

Normalde disarida ne giyiyorsam onu. Cikartilmaz ki evde daha olsa. Sarkar sonra.

çıtçıtlım var evde onla rahat rahat takılıyorum bazen de yarım atlet gibi şeyler kullanıyorum. bir de sütyensiz sarkar diyen arkadaşlara karşı sütyenle sarkar diyenler de var. www.medicalnewstoday.com

dışarıda ne giyiyorsam onu. balenli, yumuşak kuplu, dolgusuz sütyen.

ek: sütyensiz rahat edenleri de anlayamıyorum. özellikle pms döneminde benim kurtarıcım oluyor sütyen resmen. yoksa en ufak harekette acıdan sızıdan durulmuyor.

evde ben de giymiyorum. ama regl döneminde göğüslerim çok hassas oluyor ve doğal yaptığım hareketlerde -eğilip kalkarken- ufacık sallansalar bile canım acıyor. bu yüzden sporcu sütyeni gibi incecik penye sütyenler var onlardan giyiyorum. loya-kompedan vb gibi yerlerde bolca bulunuyor tavsiye ederim.

Evde sütyen mi giyilir yahu? Gerçi annem giy göğüslerin sarkar diyor ama :D nadiren de olsa en rahat olanları giyiyorum dantelsiz vs

Dışarda ne giyiyosam evde de onu giyiyorum. Balenli. Dolgusuz. Şu şekil: www.itusozluk.com

Yatarken çıkarıyorum sadece. Spor sütyeni vs giyemem sarkacakmış hissinden rahatsız oluyorum. Derli toplu duracaklar illa.

Yeri gelmişken yazayım sütyen askıları kıvrılı duran, göğüslerinin üst kısımları taşa taşa gezenlere de deli oluyorum.

Pamuklu, dolgusuz, kalıp gibi olmayan/memenin şeklini alan, askıları alengirsiz ve sağlam sütyenler var. T-shirt bra adı altında satılıyor hatta, onları tercih ediyorum ben.
Oysho ve Ayyıldız'da bulunabiliyor genelde.

yanlış bilmiyorsam ab grubuna kan grubu 0 olanlar da, a olanlar da, b olanlar da, ab olanlar da kan verebiliyor. yani kan grubu ab+ olan bir insan, kan grubu + olan herkesten kan alabiliyor.

ki yine yanlış bilmiyorsam rh+ çok daha yaygınken, rh- nadir bulunuyor.

www.hayatnotu.com

bu yüzden olabilir.

edit: megafon haklı. ab kana ihtiyaç yok, herkesten alabilirler.

megafon'un dediği gibi. A+, B+, 0+ grupları AB+'e kan verebiliyor.

Edit: 0 değil miydi herkese verebilip de kimseden alamayan? AB herkesten alabiliyor diye hatırlıyorum ben çok net olarak.

bizde genel olarak kan verme alışkanlığı yok. A rh + türk kanı, en çok bu kan var aslında ama lazımsa bu da bulunmuyor.
AB + fazla lazım olmuyor çünkü o grupta çok kimse yok yüzdesi az. (bunun matematikte adı ne bilmiyorum ama arz her türlü az, talep ise en çok A + böyle anlayım) AB - zaten yüz kişiden 2-3 kişide olan bi kan.
evet AB'ye herkes verebilir de pratikte o çok başvurulan bir yöntem değil. acil olmadıkça direk kan vermek çok başvurulan/istenen bişey değil zaten. kan ürünü veriliyor.

AB kan grubu bilinenin aksine herkesten almaz pratikte, çok çok ekstrem zor durumlar olduğunda başvurulur.
Toplumda %6 civarında bulunuyor yanlış hatırlamıyorsam. Aksine az kişide olmasına rağmen nispeten daha fazla ilan görüyorum.
www.kanbankasi.gen.tr

ab kan grubu herkesten almaz, eğer ab kan grubu olan birine 1 kan verilirse doktor ciddi sıkıntıya girer, diploması elinden alınabilir (tabii çok acil şartlar altında vs yapılabilir bu)

benim daha ilginç bulduğum 0 ve a kan gruplarını çok sık görüyorum. evet onlar daha fazla, bundan dolayı daha fazla kana ihtiyaç olur ama daha fazla "aranmasını" anlamıyorum. keşke herkes kan verse

Eşimin 16 Mayısta Istanbul Gata da ameliyatı olacak ama çevrede kimsede AB+ kan bulamadık mesela

o kadar da seyrek değil, ben 4-5 ayda bir izmirde ab+ isteyen hastalara kan veriyorum.

kılıçdaroğlu kendisi demiyor muydu zaten, başörtülü bacılarımıza da kapımız açık diye? ha aday olmuş, ha mitingde bayrak sallamış bence bir farkı yok.

İdeolojik tüm pürüzler halloldu, bir tek başörtüsü mü kaldı geriye hallolması gereken? Başörtüsü benim için zerre önemli değil ancak CHP seçmeni için hayati konumda maalesef ki. Kiralayacak kişinin eşi başörtülü diye evini kiralamayan sosyal demokratlar biliyorum.

Bu arada, MHP'yle ortak aday çıkartacaksa sosyalistlerden oy alamaz, eski solcu yeni sosyal demokratlar da şöyle bir yutkunur, düşünür. Ancak hedef kitlesinde pek de yer tuttuğunu sanmıyorum söylediğim profilin.

Velhasıl kelam, durumlar böyle...

Başörtülüden ziyade kadın aday olarak düşünüyorum, kılıçdaroğlu'na da böyle düşünmesini salık veriyorum naçizane. ben oy veririm de -sn'lık düşünerek de olsa- yılların chp'lı kesimi verir mi bılmıyorum.

sanki başı açık ve duruşuyla tam ortada olan biri daha mantıklı. sivri söylemleri olmayan, hukuk mezunu, yumruğunu masaya vurup da konuştuğunu bildiğimiz biri.

chpye hiçbir şekilde oy vermem.

nice chp'li var başörtülü chp'ye oy veren, nice chp'li var en yakınları başörtülü. mal mal yorum yapmaya bayılıyorsunuz ya.

ben veririm, ama asla öyle bir şey olmayacak çünkü başörtülü bir cb aday adayı bile yok.

Cumhurbaşkanlığı için başörtülü adayı doğru bulmuyorum ama aday gösterilirse oy veririm.

Ben etrafımdan gördüklerimden şöyle bir şey söyleyebilirim ki (ben de dahilim buna) chp önce seçmenini sandığa gitmeye ikna etmeye odaklanmalı. Ülkenin geleceğinden yoğun bir ümit kesme, büyük bir karamsarlık ve artık umursamama hali, ne halleri varsa görsünler anlayışı söz konusu, insanlar cb seçiminde oy kullanmayı düşünmüyorlar bile ve hiç de az değiller.

benim oy vermemde başörtüsü kriterler arasında değil. ama genel olarak chp'ye karşı bir sempati yaratabilir tabi. ama yarattığı sempati sonuçlarda değişikliğe neden olur mu, hiç sanmıyorum.

CHP başörtülü 3 aday (benim bildiğim) gösterdi belediye başkanı adayı olarak.

bi bitmedi bu "cehape boşortoso doşmono" kafası.

Başörtüsü muhabbeti kabak tadı verdiği için oy vermem.

benim için başörtülü olması çok bi olay değil. düzgün bi insansa tahsilli halkın dilinden duygularından anlayan biriyse oy veririm.(annem başörtülü)

fakat kemal beyi anlıyorum pragmatik düşünüyor ki haklı. başörtülü aday yarışı kızıştıracaktır. melih gökçek mansur yavaş ayarında bi çekişme olabilir.

fikrimi sorarsanız meral akşener veya ilber ortaylı derim ama seçim cidden tayyip kazanmasın üstüne kurulacaksa başörtülü aday doğru bi hamle olur.

Bu hareketi şov olarak algılayacağım için vermem. Mesela başörtülü olup olmaması değil yani.

başörtülü aday olursa chp o sahil kesimini de kaybeder.

"oy verir misiniz" den ziyade "oy verilir mi" ye cevap arayalım bence. özellikle hedeflediği kesimden. şahsi kanaatim zaten chpye oy veren kesimde kayda değer bir düşüş olmaz. mhpliler için de muhafazakar olanlarına rte çok iyi oynuyor, daha önce referandumda olduğu gibi "aynı saftalar" argümanını kullanacaktır. zaten birçok yönüyle referanduma benzeyen bir seçim olacağa benziyor. başörtülü olursa bu argümanı biraz kırabilir ama buradaki şart halkı kucaklaması ve siyasete fazla bulaşmamış olması. biraz mansur yavaşa benzemeli. aslında olay başörtüsünde değil de saydığım iki özellikte bence. o özellikleri taşıdığı sürece başı açık da erkek de olabilir. ancak ortak aday diyorlarsa mhplilerin birçoğunun da oyunun rteye gideceği unutulmamalı. sonuç olarak her türlü kazanma ihtimalleri çok düşük ama bundan daha iyi bir ihtimal de gözükmüyor.

not: piyasada böyle bir insan var mı bilmiyorum. ben görmedim şahsen

öyle bi aday düşündüm ama bulamadım...
başörtülü CHPlilerle dolu bir ailem var, aday başörtülü diye chp ye oy vermeyecek emekli öğretmen teyzeler de bitsinler artık zaten 90'larına geliyorlar (azcık abarttım evet) ben oy kullanıyor olursam veririm, AKP adayına vermeyeceğim kesin olduğu için zaten kimi koysalar ona vereceğim ve de seçilmeyecek benim için seçimin özeti budur. CHPli değilim (öyle bi aidiyetim yok yani).
ancak AKP başörtülü, daha önemlisi kadın aday çıkartmazken. bizler meclisteki örtülü milletvekilerini adını bile bilmiyorken...(içlerinden hangisinin ne yaptığını bilen var mı?)
niye başörtülü aday?? daha önemlisi kim?? öyle bir isim aklımıza gelmiyorsa 3 ayda onu icat etmeleri mümkün mü??
bu arada sitemim CHPden çok, başörtülü kadınlara...

CHP'nin içinde de çok sağlam bir yobaz grup var. Onlar boş oy falan atar. Yerel seçimlerde de görüldü. Balıkesir'in AKP'ye gitmesi o ekibin bok yemesi mesela.

ikisini de yapıyoruz, evdekiler tavada karışmamış sevdikleri için genelde öyle yaparız hatta. kırar kırmaz üzerine serpiyoruz baharatları falan. piştikten sonra hoş olmuyor.

pişerken tuz gezdiriyorum.

krepvari bir omlet istediğimde çırpıyorum, ekmek kenarı banmak istediğimde tavaya kırıyorum.
tuz kullanmıyorum, kullandığım zamanlar tavadan aldıktan sonra sarısının üzerine tuz serpiyordum

ben tavaya kırmalı yumurtayı sevmiyorum, çok çirkin görünüyo gözüme görüntüsü. sadece sucuklu yumurta yapcaksam direkt kırarım. yoksa çırpıyorum.

Çırpıyorum, sebzeli/peynirli omlet yapıyorum genelde. Sucuklu yumurta yaparken tavaya kırıyorum. tuz atmıyorum.

ben hep çırparım. baharatıyla toz biberiyle falan iyice çırpar karıştırır öyle döker pişirirm. direkt kırınca yiyemiyorum çok tatsız tuzsuz oluyor hiç sevmiyorum öyle.

Ben ayrı kasede tüm malzemeleri karıştırıp sonrasında tavaya döküyorum, her ne kadar yumurtayı kırarken kaseye kabuğunu kaçırmasam da tavaya kırma durumunda kaçırabilirim ve sıcak bi tavadan kabuk almak hiçte kolay olmaz..

Direk tavaya dökülen yumurta hiç yemedim. Sevmiyorum dicem ama hiç yapmadım yemem zaten. Kasede çalıp baharatlayıp öyle döküyorum. Bi de çok pişmiş olmalı.

Direk tava. Yumurtaya tuz dökmem.

İkisinin ortasındayım. Direk tavaya kırıp tahta kaşıkla tavada az biraz karıştırıyorum.

Bir sabah artık kullanmayacağım dedim. İlk 5 gün çok zor oluyor ama damak alışıyor sonra.

Ben günde ya 2 kerane tatlısı ya 3 brownie mutlaka yiyen bir insan olarak canan karatay'ı üst üste dinleyince ne zamana kadar böyle devam edecek diye kendime kızdım bir anda bıraktım. 1-2 ay tatlı matlı aklıma gelince ceviz ve çiğ badem yedim. şimdi de günlük şişe süt bile içsem tatlı geliyor

bardaga tek seker atiyordum once. sonra yarim deneyim dedim ve bir sure yarim sekerle devam ettim. sonra hic atmadim. 15 yikdir seker kullanmiyorum. azaltarak birakabilirsin

definisyondaydım, şeker baya hatları kapatan bir madde farkında olmasakta. bende bırakıyorum lan dedim, sonra baktım kaslar daha belirgin daha güzel, damarlar daha renkli daha canlı çıkmaya başladı. bidaha kullanmadım.

az önce mc yedim onu karıştırma!

birden bırakınca bazen çay kötü geldiği için vazgeçebiliyorsun. ama 2-3 hafta dayanabilirsen bir daha şekerli çay içmek istemezsin. bende böyle oldu. çay-kahve şekersiz içiyorum artık. 3'ü 1 arada falan da içmiyorum. Aşırı şekerli tatlıları yememeye özen gösteriyorum. Ama pasta falan olunca az da olsa yerim. Asitli içecekleri de içmiyordum bir ara, şimdi Zero içiyorum sadece.

şekeri bırakmak kadar, şeker katkılı işlenmiş yiyecekleri, sonrasında da E ile başlayan içeriğe sahip yiyecekleri bırakmakta önemli...

tam şekeri bıraktım denemez ama birden oldu benim de 2 kaşık şeker atardım çaya birden kestim, lisedeydim.
kahveyi şekersiz içmeye ondan 4-5 sene sonra yine birden başladım
günlük mutlaka bi bar çikolata yerdim onu da ünivesite 2'de yaz tatilinde birden bıraktım..bütün yaz yemeyince fark ettim bıraktığımı..
şerbeti de bu arada bırakmışım yiyemeyince (aşırı tatlı geldi yiyemedim) o zaman anladım
sanırım bi süre mesela 1-2 yıl kadar önce beyaz şekeri keserek başlamak lazım. sonra şerbetli herşey aşırı tatlı geliyor, miden almıyor yiyemiyorsun.
bir de biraz daha soft/sütlü tatlılara yöneldim. dondurma severdim zaten manyağı oldum. çikolata özellikle yazın yiyemiyorum ama sütle kremayla tarçınla filan sıcak çikolata yapıyorum kışın arada. BHU'da tavuk göğsülü kazandibi filan yiyorum cheesecake yapıyorum arada sırada hiç yemezdim bunları üniversiteliyken (browniler çikolatalı şerbetli tatlılar filan yapardım o zamanlar)
bir de ülseratif kolitim meyveyi de ölçülü yemem gerekiyor 2-3 senedir o da eklenince şimdi illa canım tatlı istiyor gibi bişeyim neredeyse kalmadı regl hariç o gün istiyor, ben unutsam vücut unutmuyor ona bi çare bulamadım :)

açıkçası ilk zamanlarda azalttım sonra komple bıraktım

Ben aniden kestim. Ilk başta acı geliyor ama alışıyorsun. Alışınca da şekerli içermiyorsun :) şekersiz çayın, kahvenin kendi tadını alabiliyorsun.

Glikozsuz yiyeceklerin yolu yok. En olmadık anda aklına geliyor.

Şeker dediğiniz madde obeziteden kansere birçok hastalığın müsebbibi olabiliyor, böyle düşündüğünüzde Sağlık > Damak Tadı deyip bırakabiliyorsunuz. Üstelik daha sonra, şekerin damak tadıyla herhangi bir alakası olmadığını da anlıyorsunuz. Yani kısaca, bir insanın yediği içtiği herhangi bir besinin tadını şekerle değiştirmesinin aslında büyük bir gerizekalılık olduğunu fark ediyorsunuz.

kilo degil de saglik icin dusunuyorsaniz, bir miktar sekere ihtiyacinizin oldugu gibi, keyif alarak yasamaya da ihtiyaciniz oldugunu unutmayin. benim bunyemde yasaklar ters tepki yaratiyor, dolayisiyla kendime hicbir seyi yasaklamiyorum, ancak saglikli beslenmeyi aliskanlik haline getirdim, dolayisiyla arada m&m, snickers, burger king ya da koca bir bardak kola ve cips yemekten kendimi hic alikoymuyorum. asiriya kacmadigimiz surece her seyi yiyebiliriz, onemli olan da vucudumuzun ihtiyaci olan beslenme erjimini duzgunce uygulamak.
uygulamaya yonelik onerilerim de... beyaz degil esmer seker alin eve, seker yerine yiyecek-iceceklere bal koymayi deneyin, tarcin ya da vanilya ile tatlandirin. atistirmalik meyve, havuc, salatalik vb yiyin. arada bir marulu ayiklayin, limon sikin uzerine dolaba koyun, ara ara yiyin. atistirmalik abur cubur yemek yerine bir seyler icmeyi deneyin, meyve ve sade diyet dondurme ve biraz buz, mikserle cirpin, icin mesela. bir de satin almazsaniz yemezsiniz, evde bulundurmayin seker, kolum cikolata, ama cok caniniz cekerse de gidin pahali bir pastanede yiyin guzel bir tatli. ben boyle seyler yaparak sekerden uzaklastim.

Bir de "Vücudun şekere de ihtiyacı var" deyip çikolata kola cips gibi basit şekerleri tüketen şişkoları görünce iyice bi soğuyabiliyorsunuz şekerden. Halbuki vücut ihtiyacı olan o şekeri basit şekerden değil kompleks karbonhidratlardan, onu da mümkünse tahıl grubundan değil de sebze grubundan üretmek ister ki glisemik indeksi yüksek basit şekerleri tüketip salgılanan insülin nedeniyle kan şekerini çıldırtmasın. O nedenle şu konuya bi açıklık getirelim de "Vücudun şekere de ihtiyacı var" bahanesinin arkasına sığınmayalım: Vücudun koladan cipsten çikolatan, kısacası işlenmiş karbonhidrattan alacağı şekere hiç ihtiyacı yok. Bunları tüketip tüketip "Lan vücudun şekere de ihtiyacı var ama ben neden şişko oldum acaba" diye ağlamayın sonra.

ben yaklasik 8 yil once diyetisyene gittigimde caya kahveye seker atmayi birakmistim ve hala atmiyorum. ha arada kan sekerim duserse atarim. kendimi cok kasmiyorum o konuda. ayrica bir de soyle dusunmek lazim caya kahveye attigin sekeri ya da cikolatadan tatlidan vs aldigin sekeri sade kup seker gibi yedigini dusun. 10 dakika sonra cikarirsin vucut istemez cunku . ama yiyeceklerin icinde aldiginda gozun yaniliyor ve hic dusunmeden yiyorsun. iste burada bilincli olup yememek lazim. ama dedigim gibi cok kasmaya da gerek yok olculu oldugu takdirde saglikli gidalardan takviye yapilabilir.

pek sağlıklı bir yöntem değil ama tatlandırıcı kullanıyorum.
onun dışında meyve ve bilimum kuruyemişlerle şeker ihtiyacımı gideriyorum. şu sıralar dayanamayıp yulaf ezmesinin sütüne nesquik karıştırıyorum :D
ama eskiye oranla bayağı azalttım kullanımını.
tatlandırıcı kullanmak istersen splenda güvenilir bir marka. istemezsen de yukarıda yazıldığı gibi, azaltarak bırakırsan daha kolay bırakacağını düşünüyorum.

İnat etmek dışında çözümü yok. Kademeli geçişler süreci uzatır ve zorlaştırır. Yağ miktarı yüksek gıdalar tokluk sağlar. Onlarla ikame etmelisin. (bkz: kuruyemiş)

almanyada çok türk var. ben daha da yukarı gitmek istiyorum.
isveç norveç flnç
iyice soğuk, iyice kapalı olsun.

Almanya'da 3k alabilmen için anadilin gibi almanca bilmen lazım (mühendis filansan) orada master yapıp iş bulup kalman lazım ya da aranan bir işin olması
lazım. burdan gitmekle olmuyor.
yani o "imkan" dediğin biraz sıkıntı
onun dışında 3k alıyorsan almanyada yaşanır iklimi çok sorun olmaz, yaşam neredeyse bura ile aynı maliyettedir. araba ve benzin daha ucuz. her dakika antalyaya uçak var. bunalırsan gelirsin. arkadaşlarım öyle yapıyor.
italya-yunanistan türk olarak iş bulmanın çok daha zor olduğu yerler. napacaksın orada? yunanistanı bilmem de italya deli gibi pahalı. berlinde ev tuttuğun paraya romada oda tutamazsın.

italya ve yunanistan bizim memleket gibi, enseye saplak gote ehem... almanya duzeniyle, yasam standardiyla unlu bir memleket. ama dil bilsem, isim hazir falan olsa hollandaya ya da isvece giderdim.

almanya bu yil yuzyilin baharini yasadi herhalde, bu kadar sicak kis gormedim ornegin. ya valla 1.5k bile olsa ben kalirdim berlinde, o kadar ayri guzel.
turkiyeden muhendis (bilgisayar vb) isen blue kart a basvurup gelebilirsin, aranan mesleklerden biri yazilimcilik mesela. (almanca da sart degil)
ama geri kalan meslek gruplari icin zor oldukca.

italya'ya yunanistan'a gideceğine otur oturduğun yerde daha iyi. rezil pislik tembel milletler. zaten almanya besliyor bunları.

almanya'da hayat güzel, keşke dönmeseydim dediğim oluyor mu, oluyor. ama maaşa çok takılmamak lazım o dediğim ülkeleri beslemek için inanılmaz gelir vergisi alınıyor insanlardan, %45 civarı. yine de hayat kalitesi için gidilir.

o işi bulmak kolay olmuyore.. italya'da yaşam pahalı, iş yok. yani olanlara genelde kendi mezunlarını alıyorlar, yabancı çalıştırmak gibi bi niyetleri yok. mühendisler 600 900 euro falan stajla başlayıp, daha sonra 1400€ya falan çalışıyolar yeni mezun halde.. yabancı bi ülkedesin, kriz olduğunda ilk atılacak insan olacaksın.. işte bi ihtimal, türkiyeyle iş yapan firmalarda çalışabiliyorsun, gördüğüm örnekler çoğunlukla böyle..

almanyayı bilmiyorum ama iş piyasası daha iyidir tahminimce.. maaşlar kesinlikle daha iyi.. italyanlar da almanyaya falan kapak atma derdinde, eğer öyle varlıklı bir aileden falan gelmiorlarsa, dier türlü yaşam güzel tabi kasmıyorlar.

italya'da okumuş işsiz bir mühendis genç bildirdi..

modern dünyaya karşı hissedilen aşağılık kompleksi, asimile olmuşluk ve kimliksizlik. bu bahsettiğini yapanalr satır aralarında türkiyeden sürekli şikayet etmekle türklere barbar demek arasında yer alan geniş bir aralıkta şeyler geveleyip dururlar.

ikincisi de görmemişlik.

Bunu yapanların genelde yegane marifeti de içki içmek oluyor.

O değil de iyi içerim ben de. Sağlam içerim yani.

icki icmenin neden herkes icin yasak oldugu dusunuyorsunuz? NEDEN? :) gercekten neden?

gösteriş budalalığı olabilir.
elinde içki varken fotoğraf ona daha güzel gözüküyor olabilir.
birine "bak ben içiyorum" mesajı vermeye çalışıyor olabilir.

olabilir de olabilir yani. net bir şekilde açıklayamazsın. ancak bunu yapan kişileri seçip sorman gerekiyor. ki onların da bu durumdan haberdar olması elzem. bilinçli olmayabilir.


hiç içmem. fotoğraf çekilmeyi de sevmem. en son 3 yıl önce facebook, twitter vb. kullanırken fotoğraf çekiliyordum profile vs. koymak için.

anlayamazsiniz.

memlekette içiki içmek sigara içmek gibi şeyler genelde "ben artık çocuk değilim" imajı yaratır. bilirsiniz, ergenlik çağındajki çocuklarda sigara ve bira içmeye yönelme çok yaygındır.

elbette mekanlarda yiyip içtiğini millete göstermek için yanıp tuutaşn tipler yetişkin insanlar. ancak ne kadar yetişkin olsalar da sularında var bu durum.

öte yandan, yine bu coğrafyada bilhassa, görmemişlik var. yani insanlar yaptıklarını başkalrının gözüne sokmaya çok meraklı. çoğu insan bunu yaparken "ben/biz çok eğleniyoruz dünya sikimde değil içip sıçıp seks yapıyorum. sen de bunu gör ve bil" mesajı veriyor. tabi dediğin gibi onlara sorsan alaksı bile yok derler. ancak böyle. ha tabi bu herkes için değil. ama çoğunluk bu kafada. bu durum özellikle kadınlarda/kızlarda daha çok var.

Buna ben de ifrit oluyorum. (icerim, icmeyen bir insan degilim)

@dnznc, herhangi bir eylemi bu kadar duyursalar, ona da kil olurum.

"Gecen bi ictik, hayvan gibi ictik, 2 litre viski, 8 buyuk raki, 128 tane bira yuvarladik. Sonra yine ictik. Kusa kusa öldük resmen. Ictik ictik ictik..."

foto konusunu bilemem. hiç çekinmem. çekinsem de o artistler gibi değil de, içkimi kenara koyarak çekilirim.

duyuru için konuşursak da, içki ve ona bağlı konular hakkında sorularım oldu ve olacak. burası benim hiç umrumda olmayan bir yer. burdan en arkadaş beklerim, ne sevişecek kadın, ne de eş. ben takılırım burada, çıkarlarımı karşılarım o kadar.

şimdi böyle yazınca da başka insanlar hakkında rasim ozan kütahyalı gibi ahkam kesemem. vardır herkesin kendince sebebi. sürekli fotoğraf çekinenler yalama.

belki çok içmeyen biridir kırk yılda bir rakı balık filan yapmıştır. içki pahalı malum insanlar genelde eğlenmeye/tatile filan gittiklerinde içiyorlar, o da özel bi olay. yaz da geliyor kokteyller filan renkli renkli böyle şeker görünüyorlar, viski kuul görünüyor filan.
ama efesle resmini koyanı ben de anlamıyorum :D
içmiyorum.

sebebi şu:
"çok geziyorum, çok eğlenceli bir hayatım var, dolu doluyum, çok sosyalim. inanmazsan anlatayım; öyle bir içtik ki mesela. al bu da feysbukumdaki içkili resimler, ha bir de cinsel hayatım var, hiç bir kız benimle sevgili olmuyor (sevilmeye değer bir adam olmadıgımdan değil, ben istemiyorum) ama sevişiyorum yani, gecede dört postadan az atmıyorum, ha bu arada çok içtiğimi söylemişmiydim."

başka becerebildiği bir şey yoksa ne yapsın garibim? devir, sanal alemde millete kendini ispat etme devri. öyle bilimsel açıklamasına falan gerek yok kanımca. özetle, gittikçe aptallaşıyoruz işte.

İnsanlar mal, gösteriş düşkünü ve görgüsüz. Çoğu da milletten görüp etkilenip üstüne üstlük bunun da bir akım olduğunu sanıp paylaşıyor.

El kişi spor salonuna yazılıyor daha 3 kg lık ağırlığı eline alır almaz instagrama aynadan seken görüntüsünü atıyor, bir başkası nargile içmeye gidiyor "aga olaya bak bembeyaz duman" deyip resmini koyuyor (sonrasında yığılıyor yüksek ihtimalle), alkol de bunun değişik versiyonu.

@dafaiss in dediği gibi aşağılık kompleksi de var. Bizim toplumumuzda birisi az bir şey rahata erdi mi hemen bokunu çıkarmak istiyor.

Karakterle ve yetiştirilme şekliyle de alakalı bence. Milyarder var göz önünde bile göremezsin ortada hayalet gibi takılıyor yine milyarder var süper arabasından süper kızlarla inip özel jetine giderken hepsini bir kareye sığdırtıp fotoğraf paylaşıyor.

Ama bizimki boş beleş insanlar olmamızdan kaynaklanıyor. Bizdeki vasıfsızlık olduğu sürece insanlar içtiği içkiyle de övünür yattığı kız/erkeklerle de. He deyip geçmek lazım.

genelde özel bir günde/arkadaşlarımla ya da ailemle çıktığımda resim çekiliyorum. evde ya da okulda ya da kütüphanede ders çalışırken, manavdan alışveriş yaparken falan değil. öyle olunca da masada içki oluyor. napalım garson kardeş masayı topla da, anamla babamla kırk yılın başı dışarı çıkmışız fotoğraf çekilecez mi diyelim? insanlar da genelde arkadaşlarıyla aileleriyle bir araya gelip içki içtiklerinde özel bir gün oluyor mutlaka fotoğrafı da çekiliyor. o fotoğrafları da paylaşıyor.
bence esas siz neden özellikle onlara çemkiriyorsunuz? hani aynı insanlar, selfie de çekiyor, yemek resmi de çekiyor, denize uzatılmış ayak resmi de koyuyor, içkili resimler mi sadece tuhaf sizce?

şununla da alakadar:
eksisozluk.com

@alice practice, bence hepsi tuhaf. tüm gününü sosyal medyada paylaşan kişi garip geliyor bana. normal mi ki bu? 10 sene önce söylense saçma bulmaz mıydın? hani öyle arada kafaya esen, paylaşılan fotoğraflardan bahsetmiyorum. gayet normal, gündelik yaşamın içerisinde yer alan neredeyse her anın fotoğrafını çekip paylaşma ihtiyacı hissetmek, instagram hata verdiğinde ciddi ciddi üzülmek sağlıksızlıktır ne yazık ki. var böyleleri.

fotografi bilmiyorum. benim de alkol alirken cekilmis fotograflarim var. ama su "ben cok icerim hic dokunmaz bana" muhabbetini ben de merak ediyorum. biz arkadaslarla evde falan icerken birbirimizi kusmaya goturuyoruz biraz fazla kacirinca. hic o tarz biz cok iceriz muhabbetine girmiyoruz.

onemli olan kafanin guzel olmasi degil mi? az icince sarhos olmak daha iyi degil mi? niye iciyoruz ki bunu biz zaten?

sosyal medya yeni bir şey. bir çok açıdan günlük hayattan farklı bir tarz, jargon vs. hakim o yüzden 10 sene önce garip gelmez miydi ile anlaşılabilecek bir konu değil. zira 10 sene önce bu 'sosyal medya' denilen şey yoktu ve kendi kültürü de oluşmamıştı. insanların hayatlarının her anını hangi gün nerede olduklarını takip etmek istemiyorsanız zaten neden üye olasınız ki bu platformlara. özellikle bazı insanların bu paylaşımlarını görmek istemiyorsanız onları da takip etmek zorunda değilsiniz. sosyal medya denilen şey zaten gün içinde ne gördüğünü/ne yaptığını/nereye gittiğini paylaşmak için kurulmuş bir platform. duyuruya giriyorlar ikidebir soru soruyorlar, yolda durup rastgele insanlara soru soruyor musunuz böyle ha?! demek gibi sizin dediğiniz. sosyal medya, 10 sene önce yoktu ve günlük gerçek hayattan farklı bir olgu.

olay içki içmek değil de arkadaşlarla içmek aslında. içki masasının sohbeti farklı oluyor, içki içilecek olan gecenin ritüeli farklı oluyor. mesela mekanda ya da evde rakı-balık yapmak, fasıl'a gitmek vb.'yi paylaşma nedeni gidilen herhangi bir etkinliği paylaşma nedeniyle benzer olduğunu düşünüyorum. ama eline bira alan resim çekiliyorsa birayla ergenliktir bence.

ha birayla resmim var mı? var. 17 yaşındayken çekilmiştim.

o tip sitelere üye değilim, takip etmiyorum zaten ama ne olduğunu ve insanların neden bu şekilde davranma ihtiyacı hissettiğini merak ediyorum sadece. yapılmamalı! gibi bir tutumum yok hani, kim ne yaparsa yapsın ama bana göre sağlıksız bir eylemdir. "takip etmezsin olur biter" olayı değil konu yani, genel olarak çok geniş bir kesimin davranışı üzerine tartışma yaşanıyor işte, herhangi bir aşağılama, hor görme gibi bir düşünce de yok ortada.

bu sitenin işlevi çok daha farklı, karşılaştırmak anlamsız biraz. bana göre insanların ihtiyaç duyduğu ya da merak ettiği soruları sorup cevabını aldığı ve çekip gittiği bir site alt tarafı, ötesi değil. ama özetle karşılıklı yardımlaşma temeline oturtulmuş bir site. doğru, o sitelerin de ayrı amaçları var, buna da karşı değilim ki. sadece insanların kendilerini bu kadar kaptırması, günlük yaşamının içerisine bu denli ortak etmesi anlamsız ve zararlı geliyor. bana bir zararı dokunmuyor, umrumda da değil ama konu üzerinde tartışmayı seviyor olamaz mıyım? dışardan bir insanın dediklerine kulak da vermek iyidir hem. alt tarafı düşüncemizi paylaşıyoruz, abartılacak bir şey yok.

bu arada "10 sene önce olsa..." muhabbeti bana da saçma geldi şimdi, geri alıyorum o lafımı. :)

"alkollü fotoğraf" çok genelleyici oluyor. çünkü düşün birileri gitmiş toplanmış oturmuşlar sohbet ediyorlar birşeyler yiyorlar belki bira içiyorlar.. masanın fotoğrafı çekilmek isteniyor, bir araya gelinildiği için. o gün özel bir gün. fotoğrafında amacı budur zaten değil mi ?

ama diğer yandan içtiğini belli etmek için sadece içkileri ön plana koyarak fotoğraf alan, bakın içiyorum şeklinde gösteriş budalalığı yapan kesimde var.
bunu yapanların kafa yapıları şu şekilde oluyor :

"ben içiyorum ve sosyalleşiyorum/eğleniyorum. alkol eğlencenin/sosyalleşmenin simgesi olduğundan beri alkollü fotoğrafımı koydum ve gösterişimi yapmak istedim."

ama bu şekilde neden yapıyorlar diye sormakta ayrı bir saçmalık. görmek istenmiyorsa takip edilmez.

anlattığın gibiyse eğer, sen dünyanın en güzel insanısın. bu kadar net.

Muhbirlik değil bu. Sevap işliyorsun.

İyi insanlar hala var, inadına varlar. Hiç düsünme aynen devam et.

Kesinlikle doğru, allah razi olsun

afferin sana, iyi bir şey yapıyorsun kötü değil hiç düşünme.

içinde birazcık insanlık ve vicdan olan biri zaten yaptığının doğru olduğunu söyleyecektir.
ben de aynısını yapardım.

En iyisini yapmışsın gerçekten

@ wide, hemşom sağolasın ve çirkeflikte haklısın kuzenimin canı cehenneme de acaip işleri var (hacılar- hocalar-büyüler-cinler bilmem neler) eşine de olmadık iftiralar atmıştı...insan eşine bunu yaparsa bana hayli hayli yapar ondan sonra ne olur bilmiyorum.
ailem konuyla ilgilenmiyor, boşanma aşamasında sülaleyi birbirine kattı çünkü yengem sağolsun, uğraşmak, muhatap olmak istemiyorlar. ama eniştemle görüştüğümü evine gittiğimi filan biliyorlar, yeni eşini de çok sevdim. az-çok tahmin ediyorlardır zira benim elim dursa dilim durmaz malum :) yapabileceğim bişey varsa yaparım çekinmem. sormuyorlar ama tahmin ediyor olabilirler.

Eğer anlattığın gibiyse olay seni tebrik ederim çok iyi bir insansın.

yaptığını zaten "aile kavramı" kavramı içerisine sokmazsan çocuklarını görmeye çalışan göremeyen bir babaya yardım edip mutlu ediyorsun bundan güzel bir kaç şey vardır.

@exodia, bugün kızının doğumgünü resimlerini attım.
adamın bana ölsem gözüm açık gitmeyeceğim deyişini unutamıyorum. düşündüm, çoluğum çocuğum yok ama insan ayrılsa da böyle olmamalı hakketen de adamın bir suçu yok, olsa böyle yapabilir miydim emin değilim.
resimleri aldığında ilk anda kızını tanıyamadı. çok kilo almıştı. sonra bu büyük mü küçük mü diye bi tereddüt yaşadı. (kızların yaş farkı az ve benziyorlar)
ya bi baba bu benim kızım mı, öyleyse hangisi diye düşünüyorsa! bunun ötesinde bişey var mı? böyle düşününce vicdanım çok rahat. ama öte yandan hukuki bir yaptırım varsa veya kuzenim fark ederse yanmış olabilirim :) o zaman ne yaparım bilmiyorum.
kuzenimle ben de görüşmüyorum böyle ortak koyulan resimleri filan yolluyorum özel çekip atmıyorum.

Akrabalık illa kan bağıyla olmuyor işte. Senin yaptığın da adamlık. Helal olsun. Vicdanın rahat olsun.

anlattigina bakilirsa seker gibi adamsin. bravo.

aynen devam, güzel insan.

Devam.

Birşey olur diye korkma. Böyle güzel birşey yapanı Allah darda bırakmaz.

iyi yapıyorsun. yapmaya devam et kimsenin ne dediğini de takma.

bu satırlardan çıkacak olumsuz bir sonuç yok senin adına. akraban da olsa yanlışını ve hatasını biliyor olman ve onları kırmadan bunları yapıyor olman prensip sahibi olduğunu gösterir. ben de aynen devam etmeni düşünenlerdenim.

ellerine sağlık, aynen böyle devam et. asıl sevap bu.

süpersin, aynen devam! hatta gizlice görüştürebilirsin telefonda falan çocuklar yeterince olgunsa tabii

gözlerim doldu.kesinlikle aynı şekilde devam et hatta turuncu ornitorenk'in dediği gibi eğer ihtimal varsa telefonla bile görüştürülebilir.

kan bağının, feodal saçma ilişkilerin yanında değil doğrunun yanında durmuşsun. pek gayet doğru.

1- yasal sakıncası yok
2- prim günü olarak sana katkı sağlamıyor ama prim miktarın artmış oluyor. yani yine aynı senede emekliliğe hak kazanıyorsun ancak daha fazla emekli maaşı alırsın daha fazla prim yatarsa.
dipnot: benim de bi ara böyle bi durumum vardı SGK ankara müdürüne sorum bunu ben, istersen 40 yerde de çalışıyor olabilirmişsin. SGK buna karışmıyormuş. ama her türlü ayda prim günün en fazla 30 oluyor artmıyor.

daha önce de sormuşsun ve bu geçen sürede değişmek için hiçbir çaba göstermemişsen olay senin suçun. git diyet yap spor yap vücudunu şekillendir. makyaj yapmayı öğretecek elbet vardır bi arkadaşın yardım al. saçını kolay şekil alacak hale getir. ne bileyim işte. kadınlar daha iyi öneriler verir şimdi zaten.

hastaneye git, dahiliye bölümüne zayıflamak istiyorum de. o seni diyetisyene yönlendirir ücretsiz. spor için de paraya gerek yok, yürüyüş yap. makyaj olayını gözünde büyütme. düzgün bir cildin olsun. ruj ve allık yeterli. sahne makyajına gerek yok. saçına da bir fön çeksen yeter. ben hiç abartmam mesela. kendini de kimseden aşağı görme, ne öyle öleyim falan? hiçbirimiz adriana lima değiliz. bazı insanlar doğuştan şanslı, bazılarının ise daha çok uğraşması lazım.

öncelikle senin ilacın yüzme. sporla biçimli bir vücuda kavuşabilirsin ama vaktin ve paran yokmuş bilemedim o yüzden. biraz kilo verebilirsen en azından basen kısmına olmayanları oturtabilirdin.
ben de çok zayıftım bir ara aldığım her şeyi terziye götürüyordum. sen de öyle yap. bir beden büyüğünü al hep üzerine göre oturt. büyük olsun en azından daraltırsın işte.

makyaj da pratik yapmakla ilgili. dipliner lar falan daha kolay sürülüyor onları dene mesela. evde sür dene sürekli. elin alışır bir yerden sonra. hiç olmuyorsa akmayan göz kalemlerinden -ben buya ve mac kullanıyorum tavsiye derim akmıyor en azından- al. internette videolar var nasıl sürülüyor izle kendin yapmaya çalış.

ama en önemlisi kendine güven.

makyaj yapmaya hevesli isen önce bilen bi arkadaşınla konuş göz makyajı alerjik gözde durmayabilir de oje sürebilirsin? kendin beceremiyor olsan da kuaförde french filan yaptırabilirsin ki bildiğim kadarıyla manikür+french epey süre gidiyor ve çok pahalı değil, dudakların için bişeyler kullanabilirsin (günlük makyaj demişsin bu durumda kremsi nemlendirip hafif de renk veren şeyler var onlar olabilir) allık güzel seçip kulanabilirsin.
kıyafet için: önce iyi bir terzi bul, pek çok kadın aldığı kıyafeti doğrudan giyemiyor. tadilat yaptıracaksın. etek-ceket filan zaten çoğu kadına olmaz alt beden üst beden uyumsuzluğu olur bişeyler olur.
ben çok iyi anlamam -zira aldığım gibi giyiyorum - ama süper tadilat yapan yerler var. mayoyu bile vücuda uyduruyorlar!
bi de tek parça elbise denesene kolsuz, omuzlarında apolet gibi bişeyler olanlar var mesela onları bedenine göre yaptırırsan bence kurtarıcı olabilir.
saç için en iyisi beceremiyorsan özel günlerde bi kuaföre gidip fön çektirmek 5 lira filan yahu. hatta dayansın istiyorsan kuaförde üst kısmı azcık krepeletip at kuyruğu yaptırmak. her ortama uyar. 3 gün açmasan 3 gün dayanır :)
not: bakımlı değilim. yılın 360 günü salaş bol pantalon+ tişört geziyorum. hiç meraklı da olmadım. ancak bazen acaip ortamlara girmem gerekiyor iş nedeniyle. en lüks oteller restaurantlar, toplantılar, yabancı misafirler vs. (bi sn. lan böyle anlatınca da çok cins oldu: mihmandarlık yapmam gerekiyor) her kadının kendini böyle ortamlarda kurtaracak bir kaç parça kıyafeti pratik saç ve rahat şık topuklu ayakkabısı olmalı. böyle parçalar gördüğümde alıyorum mutlaka mesela lazım olunca kullanıyorum.

saç baş makyaj tavsiyesi verebilirim ama fotoğraf görmem lazım.

vücut için ise spor şart. spor evde de yapılabilir. squat ve lunge yapabilirsin. mekik, şınav çekebilirsin. dışarıda da düzenli olarak tempolu yürüyüş yaparsan yağ da yakarsın.

yeter ki iste.

Öyle aşırı bir fazlan yok. Daha az beslenerek bile kilo verebilirsin. Yürüyüş yap hiçbir şey yapamıyorsan hem daha dinç olmanı sağlar.

Giyim konusunda da neyin yakışacağını bilmen lazım. Çizme giyme. Kapri yada bilekte biten pantolonlardan giyme. Dolgu topuk iyidir. Makyaj da dozunda güzel.

prestij ayrı şey, bilim üretme (araştırma, makale, tez vs vs) ayrı şey. odtü bilimsel olarak boğaziçini döver bence, oraya giremeyenlerin odtüye girdiğini de hiç duymadım.

öncelikle disclaimer: boğaziçinin de odtü kadar iyi bir okul olduğunu düşünen odtülüyüm.

bir okulun össdeki taban puanı o okulun kalitesini doğrudan göstermez. boğaziçinin istanbulda olması bir kere taban puanlarını fena halde etkileyen bir unsur.ayrıca özellikle mühendisliklerde boğaziçinin kontenjanları odtüye göre daha az. bir de tabii boğaziçi sosyal bilimlerde odtüden daha iyi ama teknik bölümlerde odtüde çok daha geniş bir alanda çalışmalar yürütülüyor.

odtü de boğaziçi de çok iyi okullar. odtü demek ki o listelerin kriterlerinde daha iyi ki daha yukarıda. ayrıca onca sene okudum bir kişinin olsun boğaziçine giremediğimden odtüye geldim dediğini duymadım. (bizim bölümün puanı zaten boğaziçininkinden yüksekti).

Bir universite giren ogrencilerin puanlariyla olculmez. En basitinden odtu muhendislik alaninda en iyi uni diyebiliyoruz. Ancak ne sosyal bilimlerde ne muhendislik alanininda bogazicinin adi yok. Muhtemelen cikan nitelikli makale sayisindan da anlasilir

bilkentli geldi
bizim algımıza göre boğaziçi piyasaya adam yetiştirir
ben genetik mezunuyum bizde senelerce bir kişi bile ürün müdürü filan olmadı herkes doktora makale peşindeydi.
boğaziçinde ise bi dünya ürün müdürlüğü yapan ordan bölge müdürlüğüne filan gelen arkadaş oldu h.sonu kartepeye gittiler...biz y.dışına doktoraya. orda bizim bölümü boğaziçinde bilmezler ama bilkenti biliyorlar, ODTÜyü de çoğu yerde biliyorlar.
hadi bizim bölüm istisna; ancak genelde de b.içinin aman aman bi eğitim verdiğini düşünmüyorum (vurmayın öldüm) fakat misler gibi prestiji var, avantajı istanbulda olması ve piyasaya adam yetiştirmesi
bilimde, mühendislik eğitiminde ODTÜ, b.içini havada karada yer.
evet hiçbirinde tıp yok...

Prestij dediğin büyük ölçüde öznel, kişiden kişiye değişebilir. Bana göre de Türkiye'deki en prestijli üniversite Bilkent, bazı alanlarda da Koç. (İki üniversite ile de ilgim bulunmamakta)

Hele ki üniversitelerin araştırma kapasiteleriyle (ki sıralamalardaki en önemli kriter budur), Türkiye'deki üniversitelerin taban puanları ve halk arasında yarattıkları algılar arasında hemen hiç alaka olmayabilir.

Üniversite sıralamaları tek bir şekilde yapılmaz, birçok kriterin belli oranlarda hesaba katılmasıyla oluşan puanlamalarla bulunur. Bazı sıralamalarda kullanılan kriterler, diğer bir çeşit sıralamada olmayabilir veya ağırlığı farklı olabilir, bu da sıralamaları ciddi anlamda değiştirebilir. Dolayısıyla şu sıralama yalan, bu doğru demek yanlış. Ben de inceliyorum; bazı sıralamalarda ODTÜ, bazılarında Bilkent, bazılarında da Boğaziçi çıkabiliyor ve seneden seneye de değişiyor bu durum.

Kısacası çok da ilginç bir durum yok. ABD için bu sene Times Higher Education sıralamasında Caltech 1. görünüyor, 2010 senesinde Harvard 1. imiş. Seneye bu sıralama tipinde belki de MIT en önde gelecek, gayet normal..

eskiden odtü tanınıyordu sadece yurt dışında, öyle kalmış işte, adamlar pek sallamadığı için bugünkü durumu merak etmemişler, güncellememişler.
:(

bence değil ben sekreter derim, almanyada sekreter olmak çok büyük saygın bir iştir mesela, birleşmiş milletlerin milli güvenlik kurulununki de genel "sekreter"
ama milletimizin algıları bi tuhaf tezgahtar demezler, kapıcı da demezler utanacak ne varsa?
hele kadınlar bazen seksist sebeplerle yapıyor bunu iyice ifrit oluyorum ben.

hostes kabin memuru oldu,
Artık daha yumuşatıldı ünvanlar

utaniyorlarsa bile bazi geri zekali vatandaslarimizin sekreter denince aklina gelen yuzunden utaniyorlardir. bizim beyinsizler sekreterim denince ne dusunuyor hic dusundunuz mu? yonetici asistaniyim, temizlik gorevlisiyim, zartim zurtum denmesinin nedeni bazi orospu cocuklarinin bu insanlari ezmesi, hor gormesi, hatta abartarak uzerine fantazi kurup daha da ileri gidip o fantazileri gercek zannedip ortalarda anlatmasi vs vs.

bence bunun sorumlusu şener şen'dir.

- yaz kızım:

30 ton kum, 10 ton çimento..

- tükür oğlum babanın suratına..

bence işveren politikası bu, sen çok önemli bir iş yapıyorsun aragazı sonucunda bu gazı alan çalışanın " yönetici asistanıyım" diye atılması. ya zavallılık işte. mesela adamla aynı yerde çalışıyoruz, benim mailimde imza olaraktan isim soyisim telefon ve faksım yazılı. adam holdingin ve çalıştığı bağlı şirketin adını yazmış, logolarını eklemiş. ünvanını birimini uzun uzun yazmış görsen bazen mail atıyo imzası yazdığının on katı :)

yönetici asistanı daha çok PA olarak geçiyor. sorumlulukları daha fazla. yetkileri de daha büyük. patronun özel hayatına kadar sorumlu olabiliyorsun.

sekreterlikte ise durum daha genel ve basit.

şahin k gibilerinin ve hostes,hemşire ve sekreterlere yüklenen erotik hava yüzünden.

bir diyalog
"ahmet bey'in sekreteriyim"

bir başka zaman
"bunu idari işlerdeki lavuk skiyo"

-----------------
"yönetici asistanıyım"

"olm kız biliyo işini yarın öbürgün evlenir kurarır kendini"

----
laf edilecek hiç yoktan onunda ılımlısı edilsin diye. ılımlı olarak söyleniyor.
yoksa diğerleri plaza çalışanlarının uydurmaları kibarlık yapıcam derken ağzı yamulan plaza insanlarının bazı söyledikleri halk tarafından kabul görmüş..

"ahmet bey kürek operatörüdür. peyzaj çalışmalarımızı check ederken bazı revizyonlar yapılması gerektiği kararını aldı kurulumuz. project kapsamında kürek öperatörü müdürü olarak çalışacak."

tamamen bizim kalitesizligimizdendir.
baska ulkelerde sekreter denince akla patronuyla yatan biri gelmiyor genelde. ama bizde durum boyle. mesela hostes denince akla jartiyerli, super mini etekli ve pilotla yatan biri geliyordur cogu kisinin aklina. yani bunu yok kapitalizm, yok eziklik falan diye yermek anlamsiz.

Daha havali.

olduğumdan 5-6 yaş genç gösterdiğimi söylüyorlar. sohbeti geçen herkes yaş tahminlerini de bu şekilde yaptılar. umarım yalan değildir :)

saçlarımı kestirtikten sonra açınca olduğumdan fazla, toplayınca olduğumdan genç gösteriyorum.
öyle diyorlar bilemeyecem.

30 yaşındayım, 25 something gösteriyorum.

göstermiyorum.
"nerede okuyorsun" diyen dahi oluyor halen. 10 sene oldu okul biteli :)
genetik olabilir. annem babam da göstermez. 10-15 yaş genç görünüyor ikisi de.

ekleme: fiziksel olarak mevcut yaşımda hissediyorum kendimi.

2-3 kere alkol sigara almaya çalışırken sen kaç yaşındasınki kız dediler ama bence gayet de gösteriyorum yaşımı 22 yaşım.

Ama ruhum 60 bence.

ne doktoruydu söyleyen ve tam olarak ne söyledi? fizikel test sonuçları ne?

ben 30 yaşındayım
20 gösteririm
kendimi 10 yaşında gibi hissediyorum
işte alışverişte insanlarla 40 yaşındaymışım gibi konuşurum
50 yaşındaki insanların hobilerinden zevk alıyorum
para ile ilişkim 60 yaşındaki insanlarınki gibi.

yaşımdan birkaç yaş büyük gösteriyorum sanırım. gelen tahminler bu yönde.

21 yaşındayım 16,17 gösteriyorum. minyonum. ancak makyaj yapınca yaşımı bir nebze gösteriyorum o da ağır makyaj yapınca.

Hep 20 yasinda gosterdigimi soylerler. O da cok ufak durdugum icin sakal biyik birakiyorum. Yoksa 18 anca gosteriyorum. Yasim 24. Muhtemelen ileride bu yas acikligim artacak, 30 iken 20 gostermeye devam edecegim.

hissetiğim yaşta gösteriyorum

Hiç göstermiyorum,yüzümden dolayı sanırım. 19 zannediyorlar, hoşuma gitmiyor şimdilik:s

26 yaşındayım, mesleğimi söylemesem 17 diye yuttururum

30 yaşındayım benden büyük olanlar 26-27 gibi tahmin ediyor
küçük olanlar kesinlikle okulun bitmiş olduğuna bile inanmıyor hele 20'lik olanlar maytap geçiyorum sanıyor
bence normalim ve yaşımı gösteriyorum, yaşımda hissediyorum.
böyle algılanmasının sebebi, benim yaş ve büyüklerde bence: benim yaşımda olup saçı boya, yüzü makyajlı olmayan, spor giyinen fazla hatun olmaması, artı bekarım çocuk yok derken 30u geçtiğime inanmak istemiyorlar bence. benim çevremde çok tuhaf çünkü.
diğer yandan 95'li filan kızlar görüyorum ben onları 30 sanıyorum yeni nesildeki yaş algısının değişik olması normal hep bu kızlarla muhatap olmaktan...

14 iken 10, 18 iken 14, 22i iken 17-18 gösteriyordum.
umarım bu performans 30, 40larda da kendini gösterir:)

21 yaşındayım bana sorsam bi 40 varım bence, öyle hissediyorum ama insanlar 17 18 diyor 21 deyince şaşırıyorlar.

25im en fazla 20-21 gösteriyorum sakalsızken.

30 yaşındayım, ama inanmıyorlar. 20 falansındır, 30 mümkün değil diyorlar. hoş bişey tabii :)

Hayatım boyunca hep yasimdan kucuk gosterdim, minyon olmam bunda en büyük etken sanırım. Bir de yukarıda da soylendigi gibi şimdilerde 16-17 yasinda bile kizlar cok agir makyaj yapıyor, saçlarını boyatiyor. E haliyle 5 yas atiyorlar. Onlarin yaninda agir makyaj yapmayan biriyseniz doğal olarak kucuk duruyorsunuz.

arkadaşların dediğine göre ben yaşımdan(32) genç gösteriyormuşum. hiçbir insanın yaşını, gözle mesafe ve uzunluk tahmini bile yapamadığım için gerçeklik payını bilemiycem.

22 yaşındayım. geçen iddia yı tutturdum. bayiye ikramiyeyi almaya gittim adam 'yaşımız tutuyor mu?' dedi. genele nazaran küçük göstermekten hoşlanmayan birisiyim. belki 30 a falan gelince ekmeğini yeriz.

19'um, saçlarım ve sakallarım varken 24-25 zannediyorlardı. saçları kestirdim, sakallara giriştim, "hangi liseye gidiyosun evladım" diyorlar şu an. yaşlı ya da genç gösterdiğimi düşünmüyorum, tipim gayet de 18-19 yaş tipi bana kalırsa. ama surat ifademde sıkıntı var. at hırsızıyla masum bebe arasında gidip geliyor.

32 yaşındayım, 24-25 diyende var, asgerliği yaptın mı yeğen diyen de :)
saçımda beyaz oranı fazla olduğundan büyük gösteriyorum. 6 yaş küçük kız kardeşimi ablam sanıyor herkes :) o buna sinir oluyor tabi.

16 yaşındayken 22 gösteiyosun diyolardı. 25 iken de 22 diyolardı. 30 oldum 25 diyolar şimdi de.

bu genelde çoğu insanda oluyor. yani gençken büyük görünenler sonsuza dek öyle gitmiyor. (ki bu iyi bi şey)

kardeşimi abim sanıyorlar :) sakal çıkmıyor sanırım ondan.

ulan bu ne!
herkes genç gösteriyormuş,
ama ben hakkaten genç gösteriyorum
30 yaşındayım 20-25 gösteriyorsun derler hep. hele bi de traş olursam liseli gibiyim amk
geçen gün babamın bir arkadaşı kaça gidiyo dedi ya benim gibi 30 yaşındaki adama
güldük geçtik

Büyük gösteriyorum. Fiziksel olarak ise daha genç duruyor vücut.

26 Yaş. 24 yaşındayken sigara almak için tekel kimlik istemişti. askerde benden bir-iki yaş küçüklere uzun dönemler abi derken bana ismimle sesleniyorlardı. yaşımı söylediğimde şaşırdılar. sanırm genç gösteriyorum.

21 yaşındayım, 25 gibiyim. bu durumdan nefret ediyorum.

21 yaşında olmaktan da nefret ediyorum. 19 diyorum soranlara refleks gibi. 20ler beni hep korkutmuştur. biliyorum hayatımın en eğlenceli dönemi olacak ama bi anda çat diye hiç anlamadan 30 olacağım.

uzaktan genç yakından yaşlı diyorlar.
30 yaşındayım. fiziğim iyi.
kazayaklarım ve yer yer beyazlarım var.

geçen senelere oranla bu sene biraz daha gerçek yaşıma yakın tahminler almaya başladım ama genel olarak büyük çoğunluk yaşımı duyunca şaşırır bi 5-6 yaş daha genç gösterdiğimi söylerler. zaten ben de fiziki olmasa bile ruhen tahmin ettikleri yaştayım (:

bi beş yaş büyük gösteriyorum ben de. sakal falan da etkili tabi.

Büyük gösteriyormuşum, en az 5 yaş falan... Öyle diyorlar.

Ne kadar kız varmış lan duyuruda :d

Oo artık hep burda takılırım. Sözlüğü siktir et.

yaşım 23. sürekli kirli sakal bırakıyorum yıllardır.
sakallıyken 28 gösteriyorum.
sakalsızken 15 falan :D

15,16 yasindayken ortamda tanistigim insanlar oha ben seni daha buyuk saniyordum falan derlerdi. istisnasiz hepsi. simdi 24 yasindayim bazi tipler oclugu icin bagyaan kimlik alabilir miyim diyorlar.

24um tam 24 gosteriyorum aslinda. olmak istedigim yas: 12

sakalımı kesince 17, sakallıyken gerçek yaşım + 7 falan. bi kendim olamıyorum.

makyajı hiç denemedim :p asdksjghf

27 yaşındayım ama tanıştığım insanlar en fazla 21-22 gösterdiğimi söylüyorlar.

Fiziksel olarak da 5-6 yıl önceki halimden çok da farklı hissetmiyorum açıkçası.

23 yaşındayım, sakallı 20-21, sakalsız 17-18.

GGenetik olarak böyleyim. Anne baba da 6-7 yaş genç gösterir.

29 yaşımdayım (artık 29 diyebilirim), sanırım yaşımı gösteriyorum. daha küçük sananlar da oluyor arada.

galiba ben bu yaş ve gösterme işinden anlamıyorum.

popüler çünkü.

çalışırsan anlarsın. hasta ruhlu yöneticiler, amirler, sana verilen 10 m2 kapalı alan ve o alanda sabah 10 akşam 10 çalışman. kaprisli müşteriler, milyonlar kazanan markalar ama asgari ücret ödemeler vs..yeterli mi?

Gidip avmdeki bir magazada, cok degil bir gun calismani oneririm. Ya da zamanini ayirip masalardaki tepsileri toplayan temizlik gorevlilerini yarim saat izle. Avmlerin neden sevilmedigini anlayacaksin.

@mayeskuel ve @damdanakan @cesario

ben; insanların sevip, yerel olduğundan fanatikliğini yaptığı sikindirik bir markette çalıştım. görseniz sizde seversiniz. abi küçük esnaf diyip alışveriş yapardınız.. migrosta forkliftle taşıdığını biz elle taşıyorduk. tek fark buydu.

ben saçma sapan bi giyim mağazasında çalıştım. yine 10m2 kapalı alan. sabah 9 da gelir 10a kadar temizlik çay, cam temizlemesi eşya dizme vb.. akşam 10 kapanış ve eşyaları geri toplama kasa sayım teslim.. 10:30-11:00 di çıkışım.
türkiye şartları bu hani.

edit: 1 gün çalış diyenler, Okurken: LCW, D&R, Özsüt,TeknoSA da çalıştım.
küçük esnaftada çalıştım.

avmde değil çarşıda bir mağazada çalışınca al kardeşim sana 3x asgari ücret maaş mı diyorlar, ben mercedese biniyorum al sen de bin mi diyorlar, al 5 saat mesai mi yap diyorlar ne diyorlar onu soruyor soru sahibi zaten.

vasıfsız elemana 950 TL değil 2950 versinler keşke de mühendisi doktoru ne alacak ki adalet olsun o zaman.

avm yapmak için senin de dediğin gibi etrafını duvarlarla çevirip, ona uygun çevre düzenlemesi, otopark vb. şeyler yapman lazım eee dogal olarak bunun için de bir araziye ihtiyacın var demektir. avm de ki mağazaların kar etmesi için ise, yüksek sirkülasyon lazım bunun için de avm ler genellik bölge merkezlerine yapılır. istanbul'da da böyle bir arazi artık kalmadığı için hangi yollarla olduğunu artık hepimizin bildiği şekilde imara kapalı(gezi parkı), tarihi eser niteliği taşıyan(haydarpaşa garı) gibi alanlar veya da b2 arazileri avm yapıcak inşaat grublarına peşkeş çekiliyor. insanlar buna karşı avmye değil.
yoksa gebze de e-5'in kenarına yapılan gebze center'a kimse birşey demedi veya da beylikdüzünde yapılan boş arazilerde ki avmlere de kimse bir protesto yapmadı.
sanırım anlatabilmişimdir açık bi şekilde insanların avmlere değil avm yapmak ve para kazanmak için parkların, tarihi eserlerin yok edilmesine karşı olduğunu.

lokal dönercinin yanına avm, içine de mc donalds koyuyorsun. kendi dükkanı olan adam bi bakıyorsun mc donaldsta kasiyer olmuş.

büyük markalar daha çok büyürken, küçük markalar kapanmak zorunda kalıyor. tekelleşme, gelir adaletsizliği artıyor.

bir de her şeyden öte çirkin olmaları var tabi.

şu iki bina aynı yol üzerinde

i58.tinypic.com
i62.tinypic.com

@bana da bu yakisir

sanki çoğunluk(benim gözüme takılan) senin gibi düşünmüyor
örnek:
www.eksiduyuru.com

@tescilli marka: çarşıda çalışırsan prim stresini avmdeki kadar yoğun yaşamazsın, başında bin tane şef, müdür olmaz, müşteri profili avmdekinden çok da olmasa farklıdır. küçük esnafın cinliklerinin de farkındayız ama avmdeki çalışma şartlarıyla kıyaslandığında daha tercih edilir oluyo.

tadında bırakılmadığı için günah keçisi oldu. hükümetin avm den rant elde etmesi de antipati nedeni. fakat en önemlisi ülkenin gelişimine yönelik adımlar atılmayıp sadece avm yapılması esas neden.

gördünüz mü başbakanın hiç üniversitelerle bilimsel bir toplantı yaptığını. atıyorum kansere çare bulunması için doktorlarla temasa geçtiğini, otomobil üretimiyle ilgili odtü ve itüyle konuştuğunu... görmedik. daha çok tiyatrolar kâr getirmiyor ondan kapatıcaz falan gibi şeyler duyuyoruz.

türkiye şartlarıyla alakası yok. senin olayın bireysel tesadüf gereği olan birşey. yani yavşak bir patron yada yöneticiye denk gelme ihtimali. avm'lerde ise çark bu şekilde dönüyor. piramidin en üstünde para babaları, en altında sömürülen işciler. balını, kaymağını üsttekiler yiyor, ceremesini işciler çekiyor. küçük esnaf'ta işini sahiplenebilirsin veya aradaki uçurum o kadar olmaz.

genel olarak kapitalizmin neden kötü olduğu anlatılmış. avm'lerin normal dükkanlardan farkı üç noktada olabilir. birincisi her yere avm yapmayla şehre, doğaya zarar verme (Topçu Kışlası vs). İkincisiyse avm'lerin dükkanların toplamından fazlası olması. Mesela senin daha çok alışveriş yapman için saat bulundurmamaları, aydınlatmanın sana zamanı unutturacak şekilde yapılması, hazır oradayken normalde yemeyecek olsan bile yemeği de orada yemen, beklerken sinemaya gitmen vs. Şöyle güzel bir yazı var bunun hakkında: www.zaman.com.tr Bir de son olarak küçük esnafı, mahalle kültürünü öldürme goygoyu var.

@damdanakan işe girerken küçük esnaf sigorta yapmaz.. yapanı çok zor. görevin olmayan iş yapar. yalan at satış yap der. tuttuğunu siker. günündeyse yardım eder. değilse yaşlı başlı dinlemeden siker atar.. çok mu kurnazsınız? hadi bu gün yol üzeri tanımadığınız esnaftan alışveriş yapın. avm patronu sigara aldırmaya göndermez. akşam hanımı şuraya bırak demez. iş bellidir. para bellidir. beğenirsen çalışırsın der. çıkacaksan dur demez.

oo uzun hikaye. öyle bir soru sormuşsun ki nereden tutsan elinde kalıyor.
teşhir mekanizmaları, gösteri toplumu, pornografinin toplumsal alandaki tekabül ve tezahürleri, "protestan ahlakı ve kapitalizmin ruhu"...

90ların başında ya da öncesinde doğduysan illa ki bilirsin; o zamanlar yiyecek bir şey aldığımızda (özellikle herkesin alamayacağı şeyler) siyah poşetlere konur (ekmek bile) ki olmayanın canı çekmesin, göz hakkı üzerimize kalmasın.. diye, 90lar değil bbelki de biraz daha eskiye gidildiğinde pastane kafe vb. dışarıda yemek yenen yerler için de geçerli. yani teşhir edilmezdi hiçbişy. işte avmler bu kültürü yok ediyor. bu biir.

bu yok olunca rekabet ya da "serbest piyasa ekonomisi" insanlar arasına inmiş oluyor, kıskançlıklar çekememezilkler, bende yok onda niye varlar, sinsilikler... bu ikii. aslında küçük esnafa dair yapılan kötü söylenen şeylerin temelinde de bunun etkileri var, insanlar dönüştürüldüğü için "esnaf" karakteri de dönüşüyor.

üç. bir terzi var, zaman zaman gider söküğümü falan diktiririm. bazen para da istemez. bazen de giderim ona işim düşmese bile muhabbet ederim. yani onun dükkanına gittiğimde bir şeyler almam ya da tüketmeme şart değil. avmler bunu imkansız kılıyor.

daha var da neyse, bunlar esasları teşkil ediyor.

bence haklısın, avm olmuş olmamış pek farkı yok.

bahsedilen markalarım avm dışındaki mağazalarında durum farklı mı sanki?

@ibomiu: ya işte ülkemiz insanının, esnafının profili belli. hepsi elbette öyle değildir ama ben de "esnaf temizdir, yalnızca ekmeğinin peşindedir, kimseyi ezmez" kafasında değilim. ama avmde çalıştığın zaman (ki biçok yerde çalıştım ben de) yalnızca işverenle muhattap olmuyorsun ki. geliyor şefi bi şey diyo, müdürün oradan tafra yapıyor. hadi bunlara da eyvallah dedik, bir de senle aynı pozisyonda çalışan iş arkadaşlarının kaprislerini çekiyorsun. gözleri fır dönüyor aman ben daha çok satış yapayım, daha çok göze gireyim diye. sırf asgariden yatan bir sigorta için de bu kadar insanın kahrını çekmek insanı çileden çıkarıyor işte.

@mayesküel peki düşmanlığın sebebi patronun fazla para kazanması mı yani? farzedelim küçük esnafa girdin. işleri düzeldi. her gün 1231231 adet satmaya çok para kazanmaya başladı. küçük esnafta kardan hisse mi alıyorsun? içini rahatlatan patronunun o kadar da zengin olmaması mı? yine senin sırtından, yine senin sayende para kazanıyor.

çok para kazandığından mı kazan kaldırma hareketleri? "çok paran var biraz bize de versene" midir olay?

yani ben bir dükkan açıp işçi sömürdüğümde dükkanın lokasyonuna göre ya da mal varlığıma göre mi bana düşman kesileceksiniz?

çalışan için küçük esnafın bi farkının olduğuna ben de inanmıyorum.
AVMlerde çocuk işçi de çalıştırmıyorlar mesela, gidip mahalle kasabına bakkalına bi bakalım...sigorta, angarya meselesi vs. katılıyorum bunlara
ancak hakikaten bokunu çıkarttılar artık. dağ taş AVM oldu. orman kesip yol açmak AVM yapmak medeniyet değil. dünya standartlarına göre de bu kadar avm gereksiz. tüketim teşvik ediliyor oysa kişisel tasarrufta zaten sonlardayız. AVM'ler AKP tipi kalkınma (!) modelinin kaleleri oldu bu da ideolojik tepkiye sebep bence.
sabahtan çoluk çocuk o kapalı klimalı ortama girip tıkınıp vitrin bakıyor saatlerce e o kadar kalınca da gerekli-gereksiz alışverişe teşvik ediliyor insanlar. gelsin migren/obezite gitsin kredi kartı borçları...

sen, esnaf'ın sadece kötü olanına denk gelmişsin, yada sadece onları baz alıyorsun. esnaf olarak kendi lokmasını paylaşan bir çok insan tanıyorum. avm'de de iyi yöneticiler olabilir; ama o hiyerarşinin içinde işcinin sömürülmesine asla mani olamaz. merkezden, pazar çalışacağız, mesai verilmeyecek, gece sayım yapılacak, maaşlar asgari ücret kalacak dendiğinde müdür hiçbirşey yapamaz. öyle güzel yönlerini anlatmışsın; lütfen bir kaç aylığına gidip bir avm'de çalış. bakalım aynı şeyleri düşünecek misin? burada şu an tarif edemediğim onlarca faktör var. anlaman için şu soruyu sorayım, bu güne dek kaç tane yüzü gülen, kaliteli hizmet sunan, aralarında tartışmayan, şikayetçi olmayan avm çalışanı gördün?

bende avm düşmanlığı yok, aksine bir sürü kişiye iş sağlıyor, avm'lerde sinema oluyor böylece daha fazla insan sinemaya gidiyor diye seviniyorum bile de artık sayısı çok fazla oldu. belli noktalarda trafik kilit ve avm'lerin de bunda etkisi büyük.

@dafaiss o bahsettiğin kültürü bence bakın linç edilme pahasına seksist olacağım. anneler, kadınlar yaptı.. kızların psikolojisini bozdular.. o kızlar anne oldu.. üzgünüm ama evet.. abisinin/ablasının kıyafetini giyen çocuk yerine 3 yaşındaki çocuğa pembe, tüylü gocuk alıp prensesim diye insanlara teşhir eden annelerin eseri. çocuk "ay ne güzel olmuşsun, ay ne şirin olmuşsun, prenses mi oldun sen bakayım" kafasıyla, komşu cocuğundan daha güzel giydirilmeye çalışıldı. para yoksa daha güzel örgü ördü annesi..

ve bu anne avm den hiç alışveriş yapmadı. küçük esnaf kullandı.. kızlar büyüdü. "bak benim yakalığım seninkinden daha güzel" dedi biri.. yarış başladı. avm suçlu değil bana göre. avm iş imkanı hatta..

bu anlattığım nesillerden 3 kuşak sonra teknolojiyle babalar bozuldu. araba kültürü başladı. oğluna araba alan baba başlattı yarışı.. teknoloji gelişti. oğullar arasında yarış başladı. önce araba, sonra mp3, telefon, saç, en son saç ve kozmetik başladı erkekler arasında.

avm nin rolu burada sadece malın temin edildiği nokta oldu.

küçük esnaf rekabet şartları oluşmadığından malı fahiş fiyattan satar. çalışanına sigorta yapmaz, mesai ödemez. yıllık izin vermez. küçük esnafta patron velinimetindir. küçük esnaf feodal, avm medenidir.

eyvallah, bak uzun hikaye dediğim kısmın biraz eskisi de oralara da dayanıyor. kökeni de reform ve rönesans dönemi, en azından ideolojik olarak. kadın meselesi, seksist falan da değil söylediklerini biri öyle itham ediyorsa olsa olsa ergen bi feministin saçmalamaları olabilir, şayet bunu dediğin için sana seksist diyen olursa.

yani kadınlar toplumun ve dolayısıyla kültürün, geleneğin tarlası ya da toprağı gibiler, yetiştirdikleri ve doğurudkları, yarattıklarıyla toplumu onlar inşa ediyor.
önce onlar çeşitli şekillerde ve çeşitli söylemlerle dönüştürüldüler, bu dönüşüm çocuklarına yansıdı.
sonrası malum işte.

bahsettiklerin de topluma ve özellikle kadına yeşilçam ile ya da dönem filmleri ile, sonrasında tv ile empoze edildi. o dönem çoğunlukla "ev hanımı" olan kadınlar bunlara maruz kalınca bir sonraki nesili de böyle yetiştirdiler. yani avm meselesi ve onun öncesine psikolojik olarak hazırlanmış şekilde.

@mayeskuel avm içerisinde düzgün çalışan dükkan sayısıda çok fazla. sistemi oturmuş genelde saat, gözlük, biraz kuyumcu gibi az kalem malzeme ile lüks tüketim ile ucuzu değil pahalıyı seçkinlere satan yerler (kaldı ki kapitalizmin zirvesi oluyor) düzgün çalışıyor şu an için. zamanla diğerleri de çalışacak.

boş zaman kavramı yeni ortaya çıkmış bi kavram(sanayiyle) olduğu için henüz bizim kuşaklarımızda tüm dükkanların çalışma saatleri, düzenleri henüz oturmadı. küçük esnaf daha az çalışmıyor aksine küçük esnaf henüz boş zaman kavramının gelişmediği yerler. köydeki dedenizin çalışma saatleri var mıydı? yoksa çalışabildiği her saat çalışılır mıydı? işte hala aynı zihniyet sürüyor küçük esnafta.. kendi işi olduğundan hayatı onun üzerine kurulu oluyor tıpkı köydeki gibi. yanında çalışandan da aynı performans isteniyor.

neyse ikimizde farklı dünyaların insanıyız. sabaha kadar tartışsak ortak payda da buluşamayacağız. bazen kelime ve mantık her zaman haklı olmana yetmez. tecrübe etmek gerek.

@mayeskuel sanırım "lütfen bir kaç aylığına gidip bir avm'de çalış. bakalım aynı şeyleri düşünecek misin? " sözüne imada bulundun

"neyse ikimizde farklı dünyaların insanıyız. sabaha kadar tartışsak ortak payda da buluşamayacağız. bazen kelime ve mantık her zaman haklı olmana yetmez. tecrübe etmek gerek." derken.

yanlış anladıysam özür dilerim:
öyleyse belirtmiştim önceki cevabımda

"Okurken: LCW, D&R, Özsüt,TeknoSA da çalıştım. "

ve

"ben insanların sevip, yerel olduğundan fanatikliğini yaptığı sikindirik bir markette çalıştım. görseniz sizde seversiniz. abi küçük esnaf diyip alışveriş yapardınız.. migrosta forkliftle taşıdığını biz elle taşıyorduk. tek fark buydu. "

"ben saçma sapan bi giyim mağazasında çalıştım. yine 10m2 kapalı alan. sabah 9 da gelir 10a kadar temizlik çay, cam temizlemesi eşya dizme vb.. akşam 10 kapanış ve eşyaları geri toplama kasa sayım teslim.. 10:30-11:00 di çıkışım. "

avm'de dükkanı olanlar büyük sermayedarlar... avmlerde yaptığın alışveriş onların cebine gidiyor...orta ölçekteki marketlerde dükkan sahibine kalıyor... avm'nin dükkanları biraraaya getirmenin dışında bir cazibesi olduğuna inanmıyorum... aynı anda hem yiyorsun, hem içiyorsun hem de alışveriş yapabiliyorsun.

adim basi avmye karsiyim ben. cogu avm ölü avm, beylikdüzünde bolca örnegi görülebilir. avm sahiplerinin hayvanliklari cabasi, beylikdüzünde insaatta ölenleri kimse hatirlamiyor artik. fikir iyi, uygun alan alirsin altyapini kurarsin, torium gibi sallanan zemine kurup depremi beklemezsin. su an istanbulda biri digerinden hicbir farki olmayan avm bulman cok kolay. üstelik bunlari böyle dakika basi koyarak esnafi da öldürüyorsun. bir de bana arsa lokasyon bina ve bütce olarak bir avmden büyük üniversiteleri okullari sayin.

o kurduğun sokağın etrafını çevirdiğin zaman iş bitiyor zaten. sokak dediğine herkesin her zaman ulaşabilme imkanı olmalı.
sokağa güneş doğar, yağmur düşer, ot biter sokakta. avmdeyse mermerler vardır. suni iklimlendirme vardır. ve kafanı kaldırdığında güneşi göremediğin için günün hangi saatinde olduğunu anlamazsın. bu gibi ortamlarda insan psikolojisi bozulur ve bir süre bu duruma maruz kalan insanların davranışlarında problemlere neden olur.
bir diğer anormali ise turlamak için avmye gitmeniz. yani gezmek için avmye gitmeniz. parklar, açık hava, güneş ve oksijen dururken havalandırmanın üflediği tozlu kirli havayı içinize çekmek istemeniz.
avmde ölçü, ölçek kaybolur. insan yorulur.

işe giderken klasik;

pantolon : 80
tişört: bedava(şirket tişörtü)
saat: 700
ayakkap: 100

880 etti

saat dede yadigarı lacroix, sen hesap et

mesela bugün,

ayakkabı: 35 tl
pantolon: 20 tl
hırka vs: 20+10= 30 tl
kolye: 3.5 tl
çanta: 90 tl
saat: 300 tl.


bunların hepsi çok güzel indirimlerin ürünleriydi ama hepsini toplayıp bugün giymişim meğer.

yazan arkadaşların hiçbiri iç çamaşırı giymiyor dikkatimi çekti, yazmak yasak mı nedir?
üstümdeki pantolon bluz en fazla 100 lira ayakkabı da 100 lira çanta 50-60 saat kullanmıyorum yalnız bilekliğim ve küpemi hiç çıkarmam ve bunlar altın şimdi alacak olsam bin liradan fazladır.

ayakkabı 70-80 tl
pantolon-130 tl
tişört-30 tl /gömlek-süveter 150 tl
telefon - 40 tl
saat kullanmam.

telefon dahil 280-400 civarlarında. boxer'ı ve küpeyi hariç tutuyorum.

Ayakkabı 150 lira
Pantolon 100 lira
Tişört 25 lira
Gömlek 75 lira
Çorap 5 lira
Don: 15 lira

Toplam: 370 lira

Allah da beni kahretmesin.

ayakkabı 300
pantolon/şort 50-150
tişört 20-50
civarı oluyor genelde...

saat yok. ceket, mont vs. şeyleri de hava soğuksa giyerim ancak.
normalde mümkün olduğunca az ve hafif giyinmeyi severim.
güneş gözlüğünü de eklersek 300 daha artabiliyor güneşli havalarda hesap...

@niye ama'nın uyarısı üzerine:
ayakkabı tişört ve pantolon/şort dışında çorap da oluyor genelde...
çorap 10tl nike dri-fit

canan anderson'un kemanını çalarken üzerimde 12 liralık defacto tişörtü vardı diye düşünüyordum kendi kendime.
ayakkabı 170
tişört 20
pantolon 60
boxer 8
çorap 2
saat 150 liraya almıştım 5 yıl önce.
jöle 0,001 tl (gözardı edilebilir)

Pantolon 70-80
Saat 150-200
Ayakkabı 100-120
Tshirt bluz 20-50
İç çamaşırları 40

vay anasını tek fakir benmişim :O
hırka :20 tl
gömlek 10 tl
kot : 40 tl
ayakkabı : 40 tl
çanta : 20 tl

bugunu yazayım
ayakkabı:30 (indirim)
pantolon: 40 (indirim)
bluz: 20
hırka: 30 (indirim)
deri ceket: 200
bez çanta: 25
=345

ayakkabı: 170
pantolon: 80
tişört: 25
mont: 45
saat: 350

670

Ayakkabi: 400
Canta: 1250
Gozluk: 750
Elbise: 400
Saat: 600

ayakkabıı 90
pantolon 140
gömlek 80
ceket 100
saat 600
gözlük 350
çanta 180

1540 pis fakirler

ayakkabi 300
sort 30
tisort 10
saat 50
cüzdan hediye. muhtemelen 100 lira falan icindekilerle.
telefon 1500 (FUCK) - simdiki degeri budur heralde bilmem.


mesela yarin.

+telefon dersen üzülürüz ama. telefon haric ayakkabi ve monta verilen paraya acimam. kalanina fazla vermek sacma. cok iyilerini cok ucuza buluyor insan.

100 kot
100 gömlek / 50 tişört
150 ayakkabı

saat, gözlük gibi aksesuarlar kullanmam.

hem optik hem güneş gözlüğü kullanıyorum
optik 350tl
güneş gözlüğü 300tl
saatimin fiyatını hatırlamıyorum.
tamtur çift sıra siyah pırlantalı(100 tane) 18ayar beyaz altın yüzük 3bintl en az
ayakkabı 100tl
sırtçantam 90tl
tayt giydim bak 10tl
tunikten bozma salaş tshirtm de 80tl falan
yağmurluğum 100tl
yağmur çizmem 50tl
şemsiyem 30tl-nolur nolmaz yağmur yağarsa, açtı namıssıs hava-

yüzüğü hava olsun diye yazmadım yanlış anlaşılmasın. kombin böyleydi.

Giyim kuşama ya da genel olarak herhangi bir şeye verdiğim parayı eşyayı alır almaz silerim kafamdan. Gereksiz şeylerle doldurmam yani kafamı. Bana başka şeyler için daha çok lazım oluyor :-)

bugun uzerimde bulunanlar:

ayakkabi bugunku hediyeydi
pantolon $25-$30 olmasi lazim
tshirt 10tl
mont £10 (ikinci el)
saat takmadim bugun
cep telefonu arkadasim vermisti eskisini
don-corap hatirlamiyorum da 3-5 liradir

100 civari tuttu.

normal bir gunde:
ayakkabi $35
pantolon £11
tshirt 10tl
ceket 70tl

190 civari

opsiyonel:
saat $3-$60 arasi degisiyor
sapka $20-$30 arasi degisiyor
gunes gozlugu 40€

bu arada 2-3 sene oluyor alisveris yapmanin manasini kaybedeli. lazim olmadikca bir sey almiyorum. o yuzden meblaglar genellikle 2-3 sene oncesinden.

ayakkabıyı iki yıl önce 70 liraya almıştım. pantolon ve gömlek veya tişört, ikisi birlikte 50-60 civarı olur. saatim yok. ceketim de yok. pantolon-tişört, pantolon-gömlek, eşofman-tişört, çok çıldırdıysam pantolon-eşofman giyiyorum. hani kaçırıp üzerimdekilerle birlikte bi' yerlere satsanız 200 liradan fazlasını vermezler hiçbir zaman.

başın sağolsun..

"Şu an aklımdan geçen eğlence dozunun belli bir seviyede kaldığı, alkolsüz, nispeten sakin bir organizasyon yapmak."

böyle düğün yapacaksan yapma. kutlamayacaksan niye düğün yapasın ki? nikah salonunda nikahı kıyar geçersin. kaldı ki 5 ay sonra halinin nasıl olacağını bilemezsin. yaklaşırken hala onu hissedemezsen nikah kıy geç. düğünü sonra yaparsın çok istiyorsanız.

ayrıca vincent +1 akrabayı siktir et.

sabırlar diliyorum öncelikle.

nikahınızı yapın. aile büyüklerinin katılacağı 15-20 kişilik bir yemek de ilave edilebilir belki buna.
ya da belki de arkadaşlarla bir yemek.
düğünü bir başka zamana erteleyin derim ben.

çatlak sesleri de, anneyi amcaları da bir an için önemsemeyin ve kendi içsesinizi dinleyin. adı "düğün" olan bir şey içinize sinmeyecek sanırım, öyle anladım yazdıklarınızdan.
o yüzden nikahınızı yapın, yuvanızı kurun, mutlu olmaya bakın.
kına gecesi konusunda da hanımefendi anlayış göstermeli. damat katılmasa da olabilir bence kına gecesine. kadınlar kendi aralarında hallederler o işi.

icemint +1
nikah kıyın düğünü önümüzdeki sene yaparsınız..

başın sağolsun
öncelikle Allah gecinden versin, babam ölmüş olmasa bile ben bi nikahla geçebilirim evlenme olayını. benim için bu büyük bir mesele olmaz. Anca karşı taraf belki isteyecek bu da çok önemli
sizin (senin+ nişanlının) beklentiniz/planınız neydi? "düğün" yapacak idiyseniz eğlencesiz düğün olmaz gibi. Ya nikah ya da duruma göre yemek organizasyonu yapılabilir.
edit : bu kısmı soru sahibini kız tarafı sanarak yazmıştım, nişanlın için diye düşünürsün artık :)
kına tamamen senin kontrolünde olabilir istersen. davetiyeye yazdırmazsın. sadece çağırmak istediklerini kendin davet edersin. (bekarlığa veda yapanlar da böyle yapıyor) evde yaparsan zaten kısıtlı katılım olacaktır kendi kafanıza göre takılırsınız.
Adet olarak erkek evinden kız evinek kınaya gelen olacaktır. onun için de konuşursunuz sadece kaynanan ve eltin gelir mesela (atıyorum) kına yakar giderler bunu da vakit olarak erken tutarsınız. olur bunlar. Karşı tarafın da adetlerini sorup öğrenir bi olurunu bulursunuz.

içime sinmeyecek mi açıkçası şu an onu bilmiyorum, şu an hayata küs değilim, döndüm işime gücüme olması gerektiği gibi; olayı benim gözümden görmeyin lütfen; ben sizin yorumunuzu merak ediyorum; benzer durumda siz ne yapardınız?

belki de o gün kalkıp oynayacak durumda da olacağım, sadece pişman olmak istemiyorum ben.

bu arada ben erkeğim.

olayın bir de şu boyutu var, nikah yapıp geçmek benim için çok önemli değil ama nişanlımın üzüleceğini düşünüyorum bu durumdan; kız tarafı da gözlemlediğim kadarıyla seneye kalmamasını istiyor evlilik olayının; onları da anlamaya çalışıyorum..

duyuru sahibine mesaj olarak yolladığım metni yine kendisinin de isteğiyle buraya aktarıyorum..

öncelikle başınız sağolsun. tedavi süreci gibi bir şeyden bahsettiğinize göre babanızın bir hastalığı varmış. ve o bu durumda iken bile sizin mutlu olacağınız bir ortamı düşünmüş. anne/baba olmak ya da bazen sadece bir insanı çok sevmek, kendisinin ölebileceği ihtimalini bilerek de olsa onun mutluluğunu düşünme gibi bir duygu getiriyor belli ki insana. kendisi bu dünyadan gitse bile insanların hayatlarına devam edeceğini bilir insan herhalde, geride kalanların yaşayacağı güzellikler hayatta olmayan kişiye saygısızlık anlamına gelmeyecektir, bunu onlar da bilir. normal şartlarda da zaten sizin mutlu olmanızı isterler, özellikle anne ya da babanızsa bu kişiler. sizin mutlu olmanız, güzel bir günü mutlu geçirmeniz ona saygısızlık olmayacaktır, o hayatta olsaydı mutlu geçirecektiniz muhtemelen, yine mutlu olabilirsiniz, önünüzde yaşayacağınız bir hayat var, en yakınınızda evlilik gibi bir organizasyon var, muhtemelen bir gün sizin de çocuğunuz olacak, belki yakın belki uzak bir zamanda. bunlar mutluluk içeren olaylar, babanızın anısına leke getirecek şeyler değil hiç biri, mutlu olunan gülünen, eğlenilen zamanlar olacak olmaları da önemli değil, eğlence dediğiniz şey, içtenlikle mutlu olduğunuz bir an babanızın anısına bir olumsuz anlam atfetmeyecek, aksine onun yapmanızı istediği şeyi yapıyor olacaksınız muhtemelen. eğlencenin dozunu kısmak istiyorum diyebilirsiniz, kendinizi nasıl iyi hissediyorsanız öyle olacak tabi ki düğününüz, buna da siz ve eşiniz beraber karar verebilirsiniz, kimsenin ne diyeceği sizi etkilememeli bu durumda. düşünün, bu olayı yaşamadan evlenmiş olabilirdiniz, bir bebek bekliyor olabilirdiniz, babanız o sırada da vefat edebilirdi. o bebek yine doğacak, o bebeğin doğumunun mutluluğu yine yaşanacaktı bu senaryoyu düşündüğünüzde. bu da hemen hemen onun gibi bir şey. benim düşüncem bu noktada yapılması planlanan, üstelik vefat etmiş babanız tarafından da bu kadar olması istenen bir şeyi ertelememek üzerine olurdu. ölümle başa çımak çok zordur, size hayatın ne kadar değerli olduğunu, içerisinde yaşanan her güzel anın sizin için ne kadar önemli olduğunu hatırlatacak birilerine ya da bir şeylere ihtiyaç duyabilirsiniz, bu düğün size yaşadığınız hayatın güzelliğini ve hafifliğini hissettirebilir, hatırlatabilir, belki size ölümü kabullenmede yardımcı olabilir.. bunları hissetmekle de bir yanlış yapmış olmazsınız, sonuçta giden de sizin hayatınızın devam etmesini isterdi, sanırım insan öyle ister yani, özellikle de kendi evladı için..

Anne, amca, dede, kardeş vs. konuştuysanız bir sıkıntı olmaz. Akrabalardan çatlak ses falan çıkmaz. Millet pidelerini yedi ve dağıldılar hocam. Bundan sonra senin ne yaşadığınla kimse gerçek anlamda ilgilenmeyecek. Yapmacık "var mı yapabilceğimiz bişeyler" ve ziyaretler bir aya biter. Sonra yine tek başınasın. Yeni öğrenen birisi "çok üzüldüm başın saolsun"dan öteye gitmeyecek.

Tedavi süreci demişsin, o zaman ne yaşadığını bilmeyecekler. Başından hastalık veya cenaze işleri geçmeyen adam böyle konuşur hocam.
İki patavatsız teyze çıkıp "vah vah düğün mü olur" diyecek seninle baban arasındaki ilişkiyi, babanın düğününe bakışını bilmeden. 4 ayı bırakın; bugün size sarılıp ağlayanlar akşam Survivor'da üç adama gülecek falan. Yas havası falan da olmaz hocam düğünde. İnsanlar gelinliği eleştirecek.
Sırf bunlar için hayatını etkileyecek bir karar almamak lazım.

(Yaş 22. Tavsiye verecek konumda değilim de. 18'ken çok yakın olduğum bir insanı kaybettiğimde; "cenazeler de olmasa görüşemiyoruz" cümlesini duymuştum 'büyükler'den. Ondan sonra çok sorguladım bu konuları.)

@nimberjack ve @nickini vermek istemeyen uye

soruda soramadığımı ama belki de asıl cevap verilmesi gerekeni bulup cevaplamışsınız, teşekkür ederim.

Ben olsam sade nikah yapardım nişanlım illa düğün istiyorsa ertelerdim evliliği

yakınlarımız gittiğinde bizlerin hayatı durmuyor evet. daha dogrusu durmaması dogru olanı. ama 5 aylık bir süre var arada. cok kısa bir süre. siz kendinizi bilirsiniz şimdi mantıklı bir yol bulmaya calısıyorsunuz ama ıcınızden ne gecıyor? kalbinizi sucluluk ve pişmanlık tekmeleyecekse erteleyin. ilk anda düğünü iptal etmişsiniz kafanızda. iyice bir düşünün düğünü yaptıgınızı ve sonrasını hayal edin ve ıcınızde ufacık bir ikircik varsa nikah düşünün ya da düğünü erteleyin.
nişanlınız anlayısla karsılayacaktır herhalde. kınayı da o kendı yakınlarıyla belkı ıstedıgı gıbı yapar bılemıyorum.
babanız gitti siz de sevıncten elinizi eteğinizi çekin değil ama insan işte öyle şeylerden sucluluk duyuyor kı sonradan. yasınızı hakkıyla yaşayın. hıcbır zaman bıtmeyecek ama zamanı geldiğinde zaten dogru yol da ayagınıza gelecektir.

bak. bi kere 5 ay geçmiş. senin için önemli bir kişi de olsa artık hayatını o hüzüne göre yönlendirme. bir de zaten baban da evin kurulmasını istemiş. onun isteiğini ertelemenin anlamı var mı artık?

dostum kendini o kefeye koy diyecem ama baba olmadıgından anlamazsın. sana tavsiyem düğününü yap ama eğlence olmasın. bir gece bikaç saatliğine halaydı misketti yapacaktınız diye bence 20-30 senelik babanın hatırasını incitme. varsın eğlencesiz olsun dostum. ilerde zaman geçer çocuklarına anlatırsın. derler babacım yarrak mı vardı dedemin üstünden 1 yıl bile geçmemişken davul zurna oynamak? cevap veremezsin. hep genç kalmayacağız dostum. kilo alıp domalarak öleceğiz.

biz öldükten 24x150= 3600 saat sonra oğlumuzun/kızımızın mastika mastika eşliğinde evlenmesi ne kadar mutlu eder bizi onu düşünmek gerek. evlen, düğününü erteleme ancak mümkünse eğlence olmasın. bir dost tavsiyesi olarak düşün.

başın sağolsun.

babam vefat ettiğinde abimin düğün günü belliydi ve 3 ay vardı. düğün iptal edildi. sadece nikah yapılmıştı.

www.kekevi.com
şunun gibi bişey mi?? annem sürekli yapar bunu. annemin ölçülü tarifi yoktur ama tarifi okudum damla sakızı hariç bununla uyumlu. krema değil kremşanti katıyor biz şantiyi çok sevmediğimizden paketin yarısını kullanıyor. şantiyi muhallebiye son aşamada ekleyip ılıtıp kadayıf harcıyla karıştırıyor.

@ niye ama, bunun gibi biseydi sanirim. bulamazsam bunu yapicam artik.
@ barbaracim niye siliyosun guzelim ha, niye ha niye?

Buydu buydu buydu, al bakalım. :)

www.nefisyemektarifleri.com

Kimya bilgisi olan birini arıyorlar.lisede kimya dersi alanlar dememiş.bence hiç önemsiz göstermemiş.
Nereden vardın bu kanıya?

adamlar kimya mühendisi aramıyorlar. hemşirelik gibi düşün sağlık meslek de üniversitedeki hemşirelik bölümü de hemşire. statüleri farklı ama ikisi de adamların işine yarar.

Hatta ilanı açtığımda şunu gördüm.aranan kişinin teknisyen olması isteniyor.ancak uygun olan bir fakülte mezunu bulurlarsa onu alabilirler.

o istedikleri liselerde de kimya öğretiliyor. genelde lisede öğrenmeyen de üniversitede öğreniyor. tuhaf bir şey yok bu örnekte.

ek: o değil de güzel işmiş. bizi almıyorlar ama böyle işlere.

arkadaşlar, anlıyorum tamam da biri teknik lise öbürü üniversite, adam gitmiş öss kasmış 4 yıl daha dirsek çürütmüş yani yüzlerce molekül ezberlemiş hesap yapmış. hiçbir farkı yok mu yani ?

teknik lisenin nasıl bir şey olduğunu sanıyorsun ki sen? üniversitenin daha erken başlayanı o.

adamlarin aradigi sadece bu konuda bir altyapiya sahip olman. sen istedigin kadar oku, doktora yap, muhtemelen o iste yapacagin seyler, okuduklarinla cok az alakali. cogu meslekte bu boyledir.

Çok büyütüyorsunuz bu tarz şeyleri. O iş ilanına tanıdık biri bi cv yollasa, adam alaylı olsa ama ihtiyaçları olan tüm her şeyi karşılasa, doktoralı kimyacının önüne geçer her halükarda. O kadar da önemli değil yani bu işler.

Bir alman şirketinde (üretim yapıyorlar) üretim mühendisi olarak alman dili ve edebiyatı okuyan adamı gördü bu gözler. Adam kendini geliştirebilecek olanaklara sahipmiş işte, bu kadar.

bu işin bi de standart -kalite-iş güvenliği yönü var
yasalarda teknik lise kimya veya üniversite kimya deniyor
-yasada görev tanımı olmayan zavalli biyolog konuştu- bizim yerimize de teknik lise teknikerlerini alabiliyorlar laboratuvarlara

hiç hoşlanmam. medeni olması lazım.

Kimsenin kanatlarının altında olmak, porselen bir bebekmişim, dokunsalar kırılırmışım gibi hissetmek istemiyorum.

Bana özgür bir alan tanınmasını, bu alan içerisinde karşılaşacağım hoş olmayan durumlarla kendi başıma başedebilmem için imkan tanınmasını ve güven duyulmasını ama halledemeyeceğim/boyumdan büyük sorunlar olduğunda da arkamda bana destek verecek bir kişinin her zaman varolacağını hissetmek kafi.

Kıskanmak olayı, karşındaki insanı kısıtlamadığın ve kaşındaki insan da kendi sınırlarını bilerek bokunu çıkarmadığı zaman güzel. Buna rağmen, eliyle teslim etmek ne amk, öeh.

hiç hoşlanmam diyen yüzde 125 yalan söylüyordur. kızlar maço erkekten hoşlanıyor bu net ve açık. öküzlerden, serserilerden vs..

evet lan, hoşlanmıyorum diyeni de maçoylan takılıyor

Maço derken neyi kast ettiğin de önemli. Kıskanıyorum ya da koruyorum ayağına karşısındaki insanın özgürlüğünü kısıtlamaması lazım. Ama şu da var kadın çantası taşıyan yani sevgilisinin, karısının çantasını taşıyan erkekler cidden çok itici.

medeni olmak bazılarına zor geliyor. böyle maço tavırlarla kendilerini daha bir erkek sanıyorlar herhalde.

Kiskanilmak cokzel bi duygu.
Sahiplenilmek de.
Kanat alti, her zaman degil. Suyunu cikarmadan.

Turk kizinin "balik eti" tanimlamasini icine ettigi gibi, "kiskanan erkek" tanimini da sokak ortasinda tokatlama boyutuna getirmeyelim.

Dozunda.

sahiplenme tabi ki; kıskanmak, önemsemeye dalalet eder boyutta olunca iyi yoksa b.kunu çıakrmtasına gerek yok zaten işi gücü ve zekası olan bi adamın yapacağı şey değil bence hiç denk gelmedim :) ; kanatlarının altında hissetmek -e o da benim kanatlarımın altında olcak ama bu kişiye yaşam alanı bırakmayan, yapışık ikiz gibi bi durum değil kadının-da erkeğin de sahiplenilmesi hoş.
neticede evet bu maço oluyorsa maço seviyorum.

istenilen tüm özelliklere sahip olduğum bir kere daha kanıtlandı. teşekküler tanrı'm.

qızlar eqlesin.

insan aynı anda hem koruyucu olup hem de karşısındakinin özgürlüğüne saygı duyabiliyor.
oluyor bu evet.

dediğim dedik hödük maçolar uzun vadede kaybeder.

kızlar yarrak yiyebilcekleri erkeklerden hoşlanırlar. istediğiniz kadar konuşun, gerisi kuru gürültü.

hayır hiç sevmem, anında soğurum...

psikolog olurum diyordum, psikolog olacağım (~1 yıl)

hep düşündüm, psikoloji dışında ne okuyabilirim diye ama hiç tatmin edici bir cevap veremedim. şimdi hedefime çok yakınım ama mutsuzum. direkt olarak çalışmak bana göre değil galiba.

10 yıl önce üniversite 3. sınftaydım 3.80 filan ortalamam vardı o dönem. akademisyen olacaktım ben. heidelberg'ten staj kabülü almıştım haziran başında gitmek üzere hazırlanıyordum. hey gidi günler.
gittim, sonrasında burslu doktora kabulü de aldım, oraya da gittim.
ama akademi sarmadı sonra. :)
Halbuki hakketen böyle mutlu olcam sanıyordum yahu. kaç senelik hedefimdi. tee çocukken bu kız profösör (köyde) olacak derlerdi.
Neyse akademiye belki daha sonra dönmek üzere ara verdim. şimdi akademik yayınlar için editörlük filan yapıyorum yine okuyorum, çeviriyorum, sürekli makalelerle boğuşuyorum ama laboratuvara girip deney yapmıyorum, işin mutfağında yokum orasını özlüyorum. Öte yandan geçirdiğim hastalık sonucu kokulara filan aşırı hassasım zaten kimyasallardan uzak durduğum iyi diyorum.
bi garip çelişkilerdeyim. iyi kazanmasam kesin depresyona girerdim.

türkçe ve edebiyatla ilgili bir şeyler yaparım diyordum, onlarla ilgili bir şeyler yapıyorum şu an

10 yıl önceki hedefimdeyim %95 oranında ama uykum var. Birçok uykuya mal oldu.

Acik hava timarhanesi +1

12 yaşındaydım çizgi film çizeri olmak istiyodum 22 yaşındayım öğretmen oluyorum.
(bkz: tünelin ucu bombok bir yere çıktı)

10 yıl önce aklım bir kaç karış havadaydı. dolayısıyla bir hedefim filan yoktu.

beyleyken beyle.

şimdi önümüzdeki 10 yıllara bakıyoruz.

hedefım yoktu hala yok ne olcam bılmıyorum

10 yil once 9 yasindaydim, bisi dusunduysem de hatirlamiyorum

10 yıl önce 4 yaşındaydım hedefim bir an önce 18ime basmaktı daha gerçekleştiremedim ):

10 yıl once insanlara faydamın dokunabileceği bir meslek istiyordum. mezuniyete yakın pekçok yerden iş teklifi aldım, hatta biri sektöründe sağlam bir şirketin yeni açılan bölümünde müdür yardımcılığıydı, ama ben para için çalışmak istemiyorum, insanlara faydamın dokunacağı bir meslek istiyorum dedim.

akademisyen oldum, şimdi ay sonunu getirmek için binbir hesap yapıyorum, potansiyelimin çok altında çalışıyorum.

9'dum, pilot olmak istiyordum. 19'um, bi seyler yaptim ama tam anlamadim daha, ne tarafa dogru gittigimi seneye anlayacagim sanirim.

10 yıl önce tek derdim daha çok kazanmaktı. Şimdi daha çok kazanıyorum ama bütün kazancımı kredi ve kartlara yatırıyorum. 10 yıl öncekiyle aynı oranda nakit para kalıyor cebime.

Bir vakfın yönetici kadrosuna girmek ve sosyal sorumluluk projeleriyle uğraşmak.en azından hem sevdiğim işimi yapmış olurum hemde işe yaramışlığın ve memlekete yeni cevherler,yeni umutlara kol kanat germiş olurum.Şuansa bunlar ne derece gerçekleşir ne kadar zaman alır,akademik hayat içinde en iyi sekilde nasıl aktif olunur onun üstüne çalışmaktayım

yaptığım işte işveren durumuna gelip kendi işimi yapmaktı bunu da gerçekleştirdim şükür.

planladığım hiç bir şey olmadı

10 yıl önce:

iç ses: lan fizik mi yazsam? Ya beceremezsem? olm çok zevkli görünüyor. Yok lan ya işsiz kalırsam? Ya benden bi halt olmazsa. En iyisi itü inşaat yazayım hehe hem fizikle hem matematikle alakalı çok zekiyim afferin lan iyi düşündüm bunu helal olsun bana.

bugün:

iç ses: Fizikte yüksek lisansa başlasam lan. Becerebilir miyim ki? İnşaatta doktora devam ediyor daha. Ama çok zevkli görünüyor lan. Evet evet başlayayım. Yok lan dur şu şeyleri de öğreneyim sonra başlarım.


kıssadan hisse: Yapacaksan yap bir şeyi kardeşim. Bıdı bıdı etmemek lazım.

hiç hedefim olmadı benim :'(

hedef1: mesleğimde yükselmek, gelişmek. kariyer.
hedef2: para biriktirmek.
hedef3: ülke değiştirmek.


durum1: mesleğimi yapmıyorum. bambaşka bir sektörde bambaşka bir iş yapıyorum. bu işi de ne bu işle ne de mesleğimle alakası olan bambaşka bir iş kurmak için geçici olarak yapıyorum.
durum2: evet, akmasa da damladı. müsrif olmamayı öğrendim.
durum3: olmadı. halen istiyorum.

okulun son senesiydi, bitirir bitirmez o zaman çıktığım ilk kız arkadaşımla evlenip küçük bir şehirde çoluğa çocuğa karışıp kıt kanaat geçineceğim mütevazi bir hayat kuracaktım. şu anda tam tersi.

saveonfun.com

10 yil once standart bi yasamim olur diyordum. Okulu bitirir, yuksek yapar, evlenir bi yerlerde muhendislik yapar coluk cocuga karisirim diyordum.

Ama oyle mi oldu? Elbette hayır. Kırmadigimiz ceviz, taş atmadıgımız dal kalmadi. Kac defa tum hayatımı sıfırlayıp yeni bastan kararlar aldım hatırlamıyorum. Bir cok insana cilginca gelen seyler yaptim. Tutkulu aşklara karşılık feda edilen masumiyet, dunyayi gorme arzusuna karsilik feda edilen kariyer, anlik verilen kararlar sonucu feda edilen onca para....

Bakalim hayat bi on sene sonra ne getiricek :)

rock star olacaktım muhasebeci oldum mk

love geçiyor diye.
ben sanmıyorum ama da cevap budur.

ben bildim bileli erkeksin sen
femine bir cevabınıda görmedim hiç

gayet yaraklı kürekli küfürlü yazdığım halde beni de kadın zannediyormuş birçok kimse.

evet ismindeki love yüzünden. benim de ismimdeki "su" yüzünden. pelinsu falan gibi bir nick sanıyorlar galiba.

edit: bir sürü mesaj geldi "abi sen kadın değil miydin" diye.

Belki son tüy muhabbeti etken olmuştur :) ama love ile başlaman etken..

Ben hala kadın zannediyorum :/ Üstüne üstlük kaç defa böyle çemkirdiğini gördüm, ben erkeğim diye ama benim kafamda hala kadınsın :/

evet love geçtiği için nickte, öyle zannediliyordur. ama ben kadın olduğunu düşünmedim. geçen gün ben de bunun ters versiyonu duyuru açmıştım. biri mesaj attı bana, gıcık oluyor bana belli. önce hakaret edip, sonra 'senin erkek olduğunu duyurunun %80'i biliyor' dedi.istatistik bile tutmuş ve çok emin erkek olduğumdan hatta ben de bile soru işareti oldu, şüpheye düştüm. acaba erkek olabilir miyim diye, 30 yıldır kendimi yanlış mı biliyorum diye. sonra bir azarladı, bir azarladı hala ağlıyorum :)))))

o nick love diye başlıyor, book diye bitiyor. yani sen bizim için kadınsın. o kadar.

seni tenzih ederim ama; ibnemsi, gayimsi, kadinimsi kelimelerden uzak durmaya calis

"açıklayıverin, allaseniz, edicem vs vs.."


** isi garantiye almak istiyorsan aralara "la" ekle. kavruk anadolu agziyla " bu boyle olmadiya la..." vs

ben eski duyurularını görmedim ama nickten sorsalar kızdır derim. aşkmış flipbookmuş bunlar delikanlılığa mahal hareketler.

nickden ötürü.

love+book
eski duyurularini bilmiyorum bile. Ama love yetiyor.

oha sen erkek misin? ben de nickten dolayi hep kadin dusunmustum seni :/ onyargi kotu bisi

vay anasını sayın seyirciler. ya kelimelerin cinsiyetini, ya da toplumun cinsiyetçiliğini keşfettim sayenizde :)

hiç düzgün konuşan, "love" diyen, flipbook fırtlatan erkek görmediniz mi la? (bak; "la") :)

flipbook ne lan?

love in a flipbook: www.youaremyfave.com

bunu nick yapan insan da kesin kadındır diye düşünüyo işte insan.

Şimdi baktım duyurularına, hepsine değil sadece son bir sayfaya en yeni olanlara ve şunu diyebilirim hem nickin dolayısıyla hem de her şeyi sormuş olman sebebiyle seni kadın zannedebilirdim(her şeyi de sormuşun be aga).Ama şu Yolandi ile alakalı duyurun seni gözümde erkek yaptı, bir de pembe çoraplı olan.

kadın olmayı neden düşünmezsin ki? dünyanın sonu mu yani

@rottinghorse duyurularıma yanlış cevaplar alıyorum zaman zaman.

@pandispanya o flipbooku tutan el kadın eli değil bence.

haci bu nickle bile beni kadin zannedenler var. she'den sonrasini okumuyorlar galiba.

@love: (eheh:p), flipbook'u tutan el erkek de, nick direkt o flipbookun kendisi izlenimini bırakıyor, onu diyorum :)

ben de kadın sanıyordum.

daha önce görmemiştim bile.

Yazan oldu mu bilmiyorum ama yıllar evvel bir sözlükte kadın nicklerinin birleşik, erkek nicklerinin ayrı olduğunu okumuştum. Tabii istisnası vardır da bunu okuduktan sonra baya aydınlanmıştım ben. Cidden çoğu kadın nickininde space kullanmıyor. Sen de kullanmamışsın, bir de dendiği gibi love book falan vuhuu!

ben seni ilk defa goruyorum

ben o son kısmın flipbook olduğunu şimdi gördüm
çok hızlı okuyorum duyuruları, kimse kadın mı erkek mi düşünmüyorum zaten çoğu duyuruda ne alaka cinsiyet. ilişki sorularında vs. ise cevap verdiklerimde hep cinsiyeti doğru tahmin etmişim gidip senin duyurularına bakayım efemine bişey görecek miyim :)

0 fotojenik insanım hiç umursamam fotografçıyı nasılsa güzel çıkmıyorum :) ama diğer soruda ben istemiştim CD'ye koyup vermişlerdi dijital ortamda lazımdı kullandım.

selanik'te ankara color var. git oraya 4-5 poz çektir, bakın beraber hangisini beğenirsen söyle. ayrıca bana dijital de lazım diye özellikle belirt.

dizimde çocukken bisikletten düşüşümden kalan bi iz var ama ben bile görmüyorum onu artık.

sağ kulağımın hemen yanında, hani şu saçın favori denen kısmında yukardan aşağı bi yara var; bikaç ay önceki köpek saldırımdan yadigar.

suratımda var! sol kaşımda kaş kavisinin tam altında 5-6 yaşındayken merdivenlerden yuvarlanıp bitimindeki kayaya kafayı geçirip yarmıştım, dikiş izi kaldı
sağ ayak bileğimde teneke kesiği izi var çocukluktan yine
haşarı bi çocuktum

Sağ ayağım üst tarafında 28 içten, 28 dıştan dikiş var.

Küçükken mutfakta sürahi kırılmış, bende suda kayıp sürahinin alt kapak parçasına düşmüşüm.

Elimde, karnımda, dizimde, alnımda, çenemde dikiş izleri, bir gözümün altında da çizik var.

dizimde küçükken camın üzerine düştüğüm için oluşan bi kesik var.
kolumun iç kısmında okulda yanyana iki kesik var, alüminyum tabaka sağ olsun o girdi.

Bacaklarimda midye kesigi izi basimda ve bilegimde cam kesiginden dolayi dikiş belimdede dikiş izi var.

kalçamda morluk izi var, denizde yosunların arasına oturmuştum ve doktorun tabiriyle zehirli bir balık tarafından ısırılmışım. yarım ay şeklinde morluk kaldı. 3 4 sene önce oldu, hala duruyor. Sol üst bacağımda yanık izi. Sol kaşımda üç dikiş izi, kaldırama kafa atmıştım.

Alnımın tam ortasında var, küçükken kalorifere kafa atmıştım, açılmıştı dikiş izleri kaldı, kaşlarımı çatınca belirginleşiyor. Seviyorum ben değişik bir havası var...

2 tane var. biri diz kapağımda, küçükken düşmüştüm, kaldı izi.
diğeri de yine küçükken kaşım yarılmıştı, dikiş atıldı onun izi, dikkatli bakıldığında görülüyor. kreşte emre diye bir arkadaşla yakalamacılık oynuyorduk. 'emre benii yakalayamaz kii' diye ebleh ebleh bağırırken dolaba kafamı çarptım, kaşım yarıldı, ilk aşkım çok sancılı oldu :))

Gogsumde belli belirsiz bir cizik izi var, agac cizmisti ama cok belli olmuyor.

Alnimda da kucuk bir delik oyuk tarzi bir sey var, su cicegi izini andiriyor, ilkokuldayken sira arkadasim kalem saplamisti

Bu kas altinda olan izler cok guzel gozukuyo ya, kucukken haberim olsa yabardim skdjja

Sol kasimin altinda iz var bardak girmisti. Bir de sol ayagimin ustunde leke var. bebekken cay dokulmus. Deri burusuk falan degil sadece hafif ton farki var.

yüzümde, alttaki 20lik dişin tam üstü hizasında, küçük bir dikiş işi var. ben aldırmıştım,2-3 yıl oldu hala geçmedi.

yüzümün sol kısmında çizik var küçükken tıraş olmaya çalışmışım jiletle. çenemde de kırık var dikiş atmışlardı,top oynarken düşüp kırmıştım.

sol omzumda var. küçükken bisikletten uçup yerde takla atmıştım. derin yarılmıştı ama dikmediler, heralde oynak bölge diye mi artık nedir...

elimde var genelde bir birkaç tane damla şeklinde yanık izi,bir kere matkap ile delmiştim onun izi kaldı,bir kere scart kablonun üzerine düşmüştüm uç kısımları girmişti onun izi kaldı.

ağaçtan atlarken elim ağacın dalına takılmıştı sağ serçe parmağımın avuç içi kısmı yırtılmıştı dikiş izleri kaldı.

merdivenlerden sırt üstü düşüp yuvarlanmıştım bel&omurga bölgesinde deri bayağı bir parçalanmıştı bunların izleri kaldı.

bisikletten düşme ve kavgadan kaynaklı diz ve kafa bölgemde 4-5 tane yara izi kaldı.

sağ kaşımın kulak tarafından hatırlamadığım bir hastalık tarzı birşeyden su çiçeği izine benzer bir iz kaldı.

sağ kolumun dirsek kısmında da yanık izine benzer bir iz var ama neden olduğunu hatırlamıyorum.

mesanemin sağ üst kısmından bıçaklandım. kocaman bi izi var.
boşluğumda 1 kurşun izi var.
küçükken bayırdan düşmüşitüm dizlerim fena yarılmıştı onların izleri var hala :D

sol ayağımın üstünde var, sağ ayağımdaki topuklu ayakkabıyla deşmiştim dans ederken;
sağ bacağımda dizimin altında var, çocukken yazlık yerde elimde ıvır zıvırla bahceleri ayıran tasların üzerinde yürürken düşmüştüm de olmuştu,
sol kolumun üzerinde var, yavruları olan bir kedi köpeğime atlayınca arada kalmıştım, utanmasa kemiğe kadar inecekti;
alnımda var, o sivilceyi patlatmayacaktım.

Arabanın altında kalmıştım küçükken, dizimin yan tarafında yara izi var. O yarada taş parçası kalmıştı, sanırım şu an vücudumda geziniyor taş:D

Sayamayacagim kadar cok var..

Olm sadece sol kolumda bes farkli olaydan bes iz var lan.. hepsi farkli farkli desenlerde , bunlar kalici olanlar bide dusun..

@nejdet
Boşver sana dert tasa olmasın benim küçük dünyam
sen atomları parçalamaya devam et.

sol elimde işaret parmağım ile avucumun birleştiği yerde bir yara izi var. küçükken oyuncak arabanın önündeki farı söküp içindeki lambayı almaya çalışıyordum. nedendir bilmem bu işi meyve bıçağı ile yapmaya çalıştım. farı üstten zorlarken bıçak kayıp elime girdi. büyük de değil işte meyve bıçağının ucunun eni kadar. başka yok hehe

var, bacağımın ortasında düşünce dal girdi.
sinek ısırığı izleri var bir sürü. tırnak izi var yüzümde yanda, ya kardeşim ya kuzenim çizdi bilemiyorum.
geniz eti ameliyatının da izi var ama onu göremezsiniz.

Sol kolumdakilerin nedenlerini yazayim tam olsun :

- omuzdan baslayip 15 cm bouyunca dirsege dogru uzanan paralel iki kalin cizgi : universitede yillari , asiri alinan alkol sonrasi evde banyoya yol alinir kapi koluna uzanilir ama kapi kolu 5 cm daha geride oldugu icin iskalama ve one dogru devrilme sirasinda islemeli kapi kolu omuzdan baslayi kola kadar deriyi yirtar..

- universite yillari : 1 lira buyuklugunde dirsegin hemen altinda yanik izi , cocukluk arkadaslari ile arkadas ortaminda yapilan geyigin ilerlemesi ve bi arkadasa asiri yuklenilmesi sonucu arkadasin konuyu kapatmak icin kizgin nargile maşasini kola basmasi :)

- El ile dirsek arasinda kalan ic bolgede 5 cm boyunda 1 cm eninde yanik izi.. 5yil once annem istanbula ziyaretime geldi sagolsun utumu yapiyodu bende o sirada yanindan gecmek istedim alan dar oldugu icin tam yanindan gecerken utuyu havada geriye cekince koluma degdi , deri elimde kaldi gene :)

- utu yarasinin hemen 2 cm altinda 0.5 cm den capta mukemmel bir daire. Bebeyken damlatilan naylonlardan birinin yaptigini dusundugim iz..

- utu yarasinin 5 cm otesinde nedenini hatirlamadigim baska bir iz.. kesik gibi duruyo ama niye oldu bi fikrim yok.. buyuklugu 3-4 cm

Bumlar harici ufak tefeklerde var ama nedenlerini bilmiyorum cogunun..

dirsegimin yakininda var derin bir kesik izi. abimi kovalarken cam kapiyi ustume kapatmisti icinden gecmistim aahahah tabi annem turk oldugu icin yatakta kolum kan icinde bagirirken bir de azar isitmistik. hey gidi gunler

omzumda cok seksi bir yara izi var yelken yaparken olmustu tekne cizmisti denize dustukten sonra

6-7 yaşlarındayken kendime tahtadan kılıç yapıyordum. Elime çivi sapladım, elimin öbür tarafından çıktı. Sonra evdekiler kızıp malzemeleri alır diye kimseye söylemedim. Çiviyi çıkarıp devam ettim, elimde ufak bir iz kaldı.

boynumdan aşağı hiç yok kafamda 4-5 tane var. sol kaşımda 2 patlak, çenemde ufak bi iz. 2 tane de saçımın arasında var.

var. elimde cam damacana patlamisti. sag el iki parmagim kesildi hala izi durur.

sag ayagimin ustunde de cocukken dusmustum tas yarmisti o da muhur gibi duruyor

Apandisit ameliyatı izi. ameliyat sonrası apse yaptığı için sökülüp tekrar dikilmişti, kadınlara bıçak yarası olarak yutturabiliyorum.

tam çenemin altında bir iz var ama neden oluştuğunu hiç bilemedim. sanırım çok küçüklüğümden kalmış.
diz kapaklarım sayılamayacak kadar yara içerisinde, küçükken çok fazla düşermişim dengesizce koşuşturmaktan
ayak bileğimde koyu kırmızı bir jilet izi var, 1 sene oldu üzerinden ama yara kapanmasına rağmen rengi hiç geçmedi
iki elimin iç derisi de normalden ince ve pürüzsüz çünkü 2şer defa sobaya yapıştırmışım küçüklüğümde
bir elimin dışında elim büyüdükçe genişlemeye devam eden bir yanık izi daha var, tencere kapağından olmuştu diye hatırlıyorum
aynı elimde yaklaşım 18 yıllık bir kırmızı benek şeklinde iz daha var, ilkokulda diş teli olan bir arkadaşa vurmuştum elimin tersiyle, oradan kaldı
yine aynı elimin serçe parmağı üzerinde derin bir kesik vardı, eve alınan yeni bıçak setinin ilk dakikalarından yadigar, kemiğimi görmüştüm kesiğin altında
yüzümde de belli belirsiz bir tırnak izi var, kardeşim daha bebekken onunla oynarken çizmişti
bildiğin defoluymuşum ya ben. fişimi kaybetmeselerdi keşke..
ek: sağ kol altımdan dirseğe doğru yaklaşık 15cmlik iz daha var. ağaçtan düşerken kolumun altına ince bir dalı girmiş, boydan boya kesmişti kolumu

sırtımda sol tarafta var. ameliyat izi çok bariz yalnız.
sağ kolumda dirseğimin üzerinde var ama çok görünür değil.
bu kadar galiba.

1 - sol diz kapağım. fruko gazoz şişesi kesmişti ilk okulda.

2 - sol kol bileğe yakın kısım. 3 dikiş. cam kesiği.

3 - sağ el işaret parmağı ilk boğum. 8 dikiş. birinci sınıfta kapıya sıkıştı.

4 - kasığın sol tarafı. varikosel ameliyatı.

sol gözümün altında ( elmacık kemiği üstünde ) 4 dikişim var. trafik kazası.

benim ellerimde var 4 adet.
1 tanesi su çiçeği izi, dış yüzeyde bileğe doğru. (bebeklik)
1 tanesi yanık izi, orta parmak iç tarafta. (soba, bebeklik)
1 tanesi kesik dikiş izi, baş parmak iç tarafta. (falçata, öğrencilik)
1 tanesi kesik izi, diğer orta parmak iç tarafta. (bıçak, yetişkinlik)

1 adet kolumda var. tırnak izi. (çocukluk, kavga)

ne kadar güzel bir soru bu arada, tebrikler!

gitmek istediğim: irlanda
yaşamak istediğim: avustralya

amerika
amerika

eçgi: yeni zelanda
eçyi: amerika(hawaii)

İTALYA
PORTEKİZ

1, hindistan, japonya, ekvator çizgisi

ikisi de almanya

En çok Norveç'i görmek isterdim. Yaşamak içinse sadece Almanya.

Gitmek istedigim; bir ulke degil, ortadoguyu karis karis gezmek istiyorum.
Yasamak; heryere kendimi de goturecegim icin farkli bir sey olacagini dusunmuyorum ve tabi her yerde uzermde otorite kuran bir devlet de olacagi icin sorguladigim her sey her yerde olacak. Oturdugum yerde oturabilirim, hic is cikarmaya gerek yok.

avustralya
amerika

ya param olsa tropik iklimde bir yerde yaşarım. her mevsim sıcak, hayat ucuz. denize gir, tropik mevyeler, sağlıklı yemekler, ucuz ve taze deniz ürünleri.

tropik meyveler başlı başına bir yaşam sebebi zaten.

napcaksınız almanya'yı orada bir elma bile ateş pahası. bakın bir kilo demiyorum. elma bile tane ile satılıyor.

1. japonya
2. ingiltere

Küba.

Herkes eşit, kimsenin müdürü yok, herkes hakettiği maaşı kazanıyor, insaniyet var, huzur var.

japonya
isveç

Aslında çok var ama öncelikle erasmus için Fransa'ya gitmeyi çok istiyorum. Yaşamak için Avustralya'yı tercih ederim.

hollanda, küba.

türkiye