Huzursuzluk

Gece yolculuğu

(Tam böyle gecenin bir saatinde otobanda araba kullanma hissi geliyor böyle şarkılarda, o nedenle bu ismi önerdim)

Şarkıyı çok beğendim, çok teşekkür ederim. Bana Lebanon Hanover'i anımsattı.
Mevcut playlistlerim üzerinden gidersem yolculuk için olanlardan Voyage ya da
Gece dinlemelik İn night on night at night derdim

her gün vuruyom kuru kuru kubara

tam yüksek mod şarkısı :))

Benzer cevabı çok soruya veriyorum. Daha önce okuduysanız kusura bakmayın.

S5 Max aldım, 4-5 ay kadar oldu memnunum.

S6 Max V alsaydım da evde değilken kameradan köpeğime baksaydım güzel olurdu. (Bir şeye takılınca veya bir obje tarafından engellenince onun ne olduğunu bilmek de fena olmazdı. Ama kamera sayesinde kablolardan, yerdeki engellerden kaçındığı pek doğru değilmiş)

S7'nin silme aparatı silerken titriyormuş. Fayanstaki kahve lekesi gibi kirleri almakta daha iyi olurdu ama %25 fiyat farkına değeceğine ikna olmadım. Youtube'dan izlediğim temizlik testlerinde S5 Max S7'den azıcıcık da olsa daha iyiydi.

Özetle; kedi, köpek veya evi kamerayla uzaktan görme ihtiyacı varsa S6 Max V, öyle bir ihtiyaç yoksa S5 Max.

Aynı ikilimde kalıp s7 aldık, gayet memnunuz. 1. Olarak yerlerim hep açık olduğundan benim için silme özelliği iyi olması gerekiyordu yoksa süpürmesi s5 ile aynı yaklasık olarak diye biliyorum. 2. Olarak süpürgenin altındaki fırçası s5’te kıllı bir fırça yani saç maç takıldığında temizlemek gerekicek sürekli, ancak s7 deki fırça tipini değiştirmişler ve kıllı bir fırça değil bu özellikten gayet memnunum. 3. Olarak s5 çok önceki yıllarda çıktığından daha eski bir teknoloji bu yüzden bu aleti alıyorken son çıkanı daha geliştirilmiş olanı almak istedik, onun dışında s6 mı s5 mi diye araştırırken herkes s5 i tavsiye etmişti ama s7 için imkan varsa s7 almanızı öneririm demişlerdi. Silme özelliği bakımından da s7 benim viledayla sildiğim yoğunlukta silebiliyor gayet yeterli geldi bana tabi düşük modda değilken. Şimdiden hayırlı olsun

xiaomi mi box s şu an en tercih edilen cihaz

mi box ++

bence kullanmadığın bir tablet, pc, laptop varsa; buna basit bir linux kurup tv'ye bağla.

Xiaomi Stick aldım (Mi Stick değil, yeni çıkanı). Gayet memnunum. Çoğu özelliği Mi Box S ile aynı, bazı özellikleri daha iyi. Ayrıca yazılım Mi Box S'e göre üst sürüm Android'leri destekliyor. Box S artık desteklemeyecek. Yazılım olarak geride kalacak Xiaomi Stick'e göre.

Bahsettiğim ürün: www.hepsiburada.com

Onntv box

Hiremco X2'nin adını çok duyuyordum, ama bilgim yok.
Mert Temizer diye bir adam var, Android Box'lar ile ilgili pek çok şey anlatıyor, inceliyor, tanıtıyor.
Hem web sitesine hem de Youtube kanalına bir göz atın bence.
merttemizer.com

Mi Stick düşünmeyin, takılıyor. Mi Box düzgün ama onun da ömrü bitti bitecek gibi geliyor bana.

ikinci el bir Apple TV alın.

Mi ler çok önerilmiyor, çünkü standar mi ler çok geride kaldı,yeni çıkan 4k nın ise daha uygun fiyatlı muadilleri mevcut.

Google chromecast, sunny 4k stick, next 4k stick, onn, ya da yerel uygulamalarla biraz uğraşırım diyorsan amazon fire stick vs olabilir.

Bu işi yapanlar en doğrusunu bulmuştur kesin. Herhangi bir pilavcıya sorabilirseniz en doğru cevabı o verir.
Buzdolabı yerine içinde buzlar veya buz kasetleri olan bir termos kutu ihtiyacınızı görür sanırım. İlk günlerde 4 adet 1,5 litrelik pet şişeyi dondursanız tüm akşamı çıkarır hatta fazla bile gelir herhalde.

Işık için de araba aküsü veya daha küçük bir akü kullanıyorlardır herhalde. Belki başlangıçta çevrenizden bulacağınız bir ışıldakla başlarsınız.

jeneratör muhtemelen. benzinle çalışıyor, şarj etmeye gerek yok sanırım.

jenerator epey gurultulu olur. isik icin aku, sogutma icin buz daha makul. buz satin alabileceginiz yerler oldugu gibi bir kismini kendi evdeki buzdolabindan karsilarsiniz.

biraz pahalı ama ac çıkış verebilen taşınabilir güç istasyonları var. ecoflow, anker'in (bu burada yok galiba) ürünleri var.

örn: www.n11.com

Buzdolabı şartsa en mantıklısı küçük bir jeneratör, hani kimlik ehliyet pvc kaplama işi yapanlarda oluyor ya, o şekilde.

Ama buzdolabı şart değilse, kaliteli bir izolasyon ve buz ile akşamı atlatmanız çok daha mantıklı sanki. Çünkü buzdolabı 24 saat çalışmayacak, yani soğutucuya 24 saat ihtiyacınız yok.

Akşamları 5-6 saat soğuk tutabilseniz size yeter herhalde, iş bitince malzemeyi eve taşıyacaksınız zaten.

Soğutma için buzluk, aydınlatma için LED aydınlatma (şarjlı olur, pilli olur, akülü olur).

Soğutmayı aktif olarak buz dolabı ile yapacağım diyorsanız bunun için gerekli elektriğin sağlanması dert.
Ya jeneratör, ya da büyük aküler gerekir.
İçecekleri soğuk tutan kaba, eğer soğuk olarak koyarsanız, buzlarla beraber uzun süre idare eder.
Sıcak kolayı koyayım soğuk versin derseniz olmaz.

Bence sen o kızı bırak

Sorumluluk hissediyorsa neden başkasıyla ilişki yaşamış. Maalesef umut veren bir durum yok. Başkası işin içine girmeseydi barış derdim ama şu anca bence barışma.

Yok artık daha neler.

Ayrılmışsınız. Tam olarak ayrılamamak diye bir şey yok. Başkalarıyla birlikte ol, aile kur, 35 yaşına geldiğinde kimseyi bulamazsan evleniriz bile demişsiniz. Kızın sana karşı hiç bir bağlılık sözü yokken başkasıyla birlikte olduğunda seni düşünmüş ve şimdi tekrar başlamayı düşünüyorsunuz. Ve sen beni aldattı mı diyorsun öyle mi? Üzüldüm kızcağıza.

Bunun aldatma ile yakından uzaktan alakası yok. Bunu ' aldatmış' gibi hissettirmeye hakkınız yok.

kim kimi aldatmis biri aciklasin lutfen. bi aldatilma varsa kadin kisisi karsisina cikan kisiyi kandirmis sayilir. ama siz birlikte olmamak icin turlu bahaneleri gecerli goruyorsunuz. toksik denebilir. sevdiginizi soyluyorsaniz buna deger vermeye odaklanin ya da hazir ayrilmisken tekrar iletisimi kesin

sevişirken sizin yüzünüz gözünün önüne gelmiş peki sevişme aşamasına gelinceye kadar hangi yüz ile haşır neşir olmuş?
otuzluk teyzeler gibi yorum yapmıyorum, gerçekten o aşamaya kadar hangi yüzü görüyormuş, merak ettim. Tüm benliğimle bütün insanlıktan nefret ediyorum.
Affedin ya da affetmeyin, şu kararı verin bu kararı verin diyemem fakat eğer ki bir araya gelecekseniz tekrar, bu konuyu tamamen sindirmiş, üzerini kapatmış olun. sindiremezseniz tam anlamıyla, hem size hem karşınızdakine ızdırap olur geçirdiğiniz süre.

Bu konu içinizi gıcıkladığı sürece “evet seninleyim aşkım” demeyin.
Otu b.ku bahane edip gerilirsiniz, bilinçaltınıza yerleşir bu mesele ve asla tam huzurlu bi ilişki yaşayamazsınız.
Ya da tek başınıza terapi alın, aşıp aşamayacağınızı zamanla görün ve ilişkiye devam edip etmeme konusunda öyle karar verin.

Valla teknik olarak aldatmaya girmez ama arada hala bir şeyler kalmış ve konuşmayı siz sürdürüyorken onun başka biriyle birlikte olması her ne kadar kabul edilebilse de sizi kendimin yerine koydum, bana da aldatılmışım gibi gelebilirdi.

Ki ben cidden bu şekilde aldatılıp o gecenin tüm detaylarına kadar biliyor olaraktan bir türlü gözümün önünden gitmedi. Aradan 1 sene geçti tekrar dener gibi olduk ama yok gitmedi, saygım falan da kalmamış. Valla bir şey olmadı hep seni düşündüm gibi şeyler iyice sıvıyor durumu bence. Birlikte olduğu kişi ile işler yolunda gitseydi geri döneceklerini de sanmıyorum.

Yani sizi rahatsız etmiyor olsaydı, ne var canım ayrıyken ben de birlikte oldum çok normal.. deseydiniz zaten bu soruyu sormaz, rahatsızlık hissetmezdiniz. Ama sorduğunuza göre o hep akla gelecek. Başka ilişkilere yelken açmak daha sağlıklı.

Bu arada görüştüğüm kişlerin öncesi beni hiç bir zaman rahatsız etmedi. Ancak nedense sevgiliyken veya tam ayrılamamışken yaşanan şeyler. Veya veya ayrılınıp böyle konuşma düzeyinde kalan durumlar, yani tam kopamamışlıklarda olan şeyler bence biraz rahatsız edici. Kadınlar evrimsel olarak bunu biraz daha kolay kabul edebiliyorlar ama nedense erkek için kolay aşılabilir ve kabul edilebilir bir durum değil.

Seninle neredeyse aynı ilişkiyi yaşadım. Ayrılık sebeplerimiz de çok benzerdi. biz ayrıyken o da başkalarıyla görüşmüştü (muhtemelen sevişmiştir de) ve ben bunu ayrıldıktan sonraki tekrar birleşme çabaları sırasında öğrendim. öğrendiğimde de yol verdim. sonrasında çok peşimden koştu, ne diller döktü ama araya başka bir erkek girdiyse o iş bitmiştir. güven bana. kadınların bu numaralarını yeme. senin yerine daha iyisini bulduğu an yine kıçına tekmeyi basacak.

bu arada olayın aldatma ile falan ilgili yok. ama senin acilen kesmen lazım muhabbeti.

Şu durumda bunu sorguluyorsanız birlikte olmayı denemeyin.

Çünkü mantık olarak tabii ki aldatmamış. Siz zaten hayatına devam etmesi için onu yüreklendirip desteklemişsiniz. Diğer ihtimallerin önünüz kesmişsiniz. Kadın da pek tabii bir yerde yıldı ve hayatına devam etmeyi denedi. İlk denemesinde de sizinle olmak istediğini belki travmatik şekilde tekrar fark etti. Şu an istesem de senden vazgeçemiyorum kısmında.

Ancak bu durumda kendinizi aldatılmış hissediyorsanız evet birlikte olmayı denemeyin. Belli ki yanlış olsa da hissinizden vazgeçemeyeceksiniz.

6 ay önce ayrılmışsınız işte daha ne kadar ayrılacaksınız ki? Mesela ayrıldıktan sonra görüşmeye devam eden her çift tam ayrılmamış mı sayılıyor?

Bakın bir çift ayrıldığı zaman artık geri dönmeyi beklemez. Beklememeli de zaten. Ayrıca siz de geri dönmeyeceğiniz sinyallerini vermişsiniz belli ki. Bu olduğunda insan yara alır, ayrılık acı bir şeydir. Ayrılan insanlar kendi akıl ve ruh sağlığını korumak için şeyler yaparlar. Kah saçını keser stilini değiştirir, kah konsere gider, kah biriyle tanışır. Bundan daha doğal bir şey yok. Bazen yas dönemini atlattıktan sonra kendinize gülersiniz elin adamı için girdiğim triplere bak diye. Olur bunlar. Bunu kabullenemeyecekseniz keşke en başta ayrılmamak için diretseymişsiniz. 6 Ay önce "ayrılmak" olarak tarif ettiğiniz şey sadakat sözünün geri dönme sözü olmadan bozulmasıydı, olan şey bu.

Mesela bence şu nokta önemli, eğer bu kişi girdiği ilişkiden mutlu olsaydı ve iyi biriyle tanıştım diye size söyleseydi ona tepki gösterip "beni aldattın, bu aldatmaktır, biz tam ayrılmadık daha, ne oluyor?" diyebilecek hakkı kendinizde görecek miydiniz?

Sizin hissettiklerinizi hor görmüyorum, yanlış anlamayın. Yaşadığınız şey kırıcı, insanı yaralayan bir şey. Ancak bu yola girmeyi siz belki tek taraflı belki karşılıklı olarak tercih ettiniz ve bu gerçekleşti. Şimdi durup nasıl sizden sonra bir başka insanla bir şeyler kurmayı denediğini anlamlandırmaya çalışırken kendinizi köşede kalmış hissediyor olabilirsiniz, bu da normal ve insani bir his. Yanlışlık ise bunu "aldatma" olarak adlandırıp "karşı tarafa bunu hissettirmeye hakkım var mı yok mu" diye sorguladığınız noktada başlıyor. Konuyu yanlış bir yerden çözümlemeye çalışıyorsunuz. Travmatik bir durum yaşamışsınız, ancak hayatın gerçeği bu. Ayrıldığımız insanlar hayatına devam etmeye çalışıyor. Bunun için onları suçlayamayız.

Eğer meseleyi içinizde halletmek istiyorsanız bence sorgulamanızı "biz neden ayrıldık", "neden tekrar birlikte olmak istiyoruz." ve "ayrılmamıza neden olan sorunlar çözüldü mü, çözülmediyse bunları kabullendik mi, tekrar bu yüzden ayrılık gündeme gelebilir mi", "şu anda tekrar birlikte olmak istememin, onun bensiz bir hayat kurabilme ihtimalinin beni rahatsız etmesiyle nasıl bir ilişkisi var" yönünde yapmalısınız.

bu aldatma değil. bu bayanla evlensen ve yıllar geçse güler geçersin bence bu duruma tabi obsesif biriysen takarsın.

eğer belli sebeplerde uyuşmuyorsan zorlamanın anlamı yok ileride tekrar sorun olur.

Yaptığı aldatmaya girmez.
Aldatmada karşındakini aldatman, kandırman, saklaman gerekiyor. Halbuki anlattığınız kadarıyla karşınızdaki dürüst bir insan.

Hayata istediğiniz tarafından bakabilirsiniz;
- Yeryüzünde ben olmama rağmen başka biriyle birlikte oldu gibi bir bakış açısıyla kendinizi ve onu üzebilirsiniz.
- Başkasıyla zaman geçirdiğinde bile aklında ben varmışım gibi bir bakış açısıyla kendinizi ve ilişkinizi yüceltebilirsiniz.

Nereden bakacağınızı kolayca kontrol edemezsiniz ama bunun anahtarı sizden başka birisinde değil.

Fakat eski bir ilişkiyi yeniden deneyip de başarılı olanların sayısı çok az. Daha önce ayrılmaya sebep olan şey neyse yine karşınıza çıkması çok muhtemel.

Kolay gelsin,

düşme bu tuzağa. gerçekten aranızda bir problem olmasa, birbirinizi deli gibi sevseniz zaten evlilik aşamasında ayrılmazdınız. aynı şekilde başkalarıyla beraber olmazdınız. başkasıyla beraber olan da sana karşı sorumluluk hissetmez. bence kes diyalogu, yoluna bak

Bütçe hangi boyuttan iki adet almaya yetiyorsa ondan almak gerekiyor.
4 TB'lık disk bozulunca ortada arşiv kalmayacak, yazık olacak.

Ne arşivi, ne kadar yere ihtiyacınız var, onu bilmiyoruz ki hiç.
Tamamen kendi uyduruk izlenimim en güvenilirin 1 TB olduğu, sonra 2TB olduğu 3 ve 4 TB disklerin daha güvenilmez olduğu. Bu konuda hiçbir bilgim yok, sadece his.

bunlar SSD degil herhalde. Eger eski tip aliyorsan sakin "kucuk" olanlardan alma cabuk bozuluyor, cok hassaslar. Buyuk olanlardan al..

Bende 2TB var WD Essentials mıydı neydi. Adaptörlü. 10 yıldır kullanıyorum.

bende 3 tb ve 16tb var sıkıntı olmadı su ana kadar

2TB üzeri harici HDD'lerin bazı TV'lerde çalışmadığına denk gelmiştim. Hatta kendime 5TB harici disk alırken endişeliydim TV'ye bağladığımda çalışmazsa diye ama bendekinde sorun olmamıştı. Eğer film indirip TV'ye bağlayıp izleme gibi düşünceniz varsa aldığınız modelin yorumlarına bakın TV'lerde sorun oluyor mu diye.

TL deger kaybedince de teorik olarak ihracat artar (turk mali/emegi daha ucuz) ithalat azalir.

Özgür Hoca şöyle açıklamış.

twitter.com

@Mirket, teşekkürler.
Ama bunun neyi hangi mekanizmalarla, ne şekilde etkilediğinden bahsetmemiş.

Bu konu aylardır gündemimizde, faiz indi-çıktı diye ama sanırım ekonomistler dışında kimse bunun ne şekilde nasıl bir etki yarattığını bilmiyor. Sadece "kötü" olduğunu biliyor.
Anlamaya çalışıyorum ama anlayamadım.

ticari krediler daha yüksek

normalde bu faiz oranıyla hiç ev sahibi olmayan biri kredi çekse sosyal yardım gibi bir şey olur, ekonomiye zarar vermez

ama yatırım amaçlı 2. 3. 4. evini alanlar piyasayı şişirmiş oluyor
tl kazandırmadığı için dolara talep artıyor, kur yükseliyor
ithalat kaynaklı fiyat artışları enflasyon getiriyor

krediyle ev alan TL değer kaybetitği için yüksek kira bedelleri talep ediyor

faiz enflasyon'a paralel belirlenseydi
bu sefer de devlet bu kar oranını karşılayamayacaktı

belirlenen faizi kullanmanın mantıklı kuralları olmalı
zaten ticaret/üretim/yatırım bağlı olmayan borçlanmalar esas problem

bir diğer nokta da %13 faizde bile borçlanan otomatik olarak fiyatlara en az %15i yansıtmak zorunda 0 kar için

kısaca faiz boş yere haram değil
verilen emtia'nın tam karşılığını belirleyebilmek mesele

bankalar açısından da 1 sene sonra %13 faizle geri ödeme yapıyorlar
onlar da bu şekilde sömürmüş oluyor MB ve devleti

benim goldenım var + sarman kedim var. vakum mop pro kullanıyorum ev her daim pırıl pırıl.
yalnız dikey süpürgem de var. bazı dip köye kapı arkası gibi yerleri süpürüyorum onunla. koltuk vs işte.

eviniz parkeyse tamamen ve hali yoksa robot is gorur, ama hali varsa kesinlikle dikey supurge. hem koltuklarda da ise yarar.

kedilerim var, halilarim var. robotum vardi, dikey supurgeyle supurunce halilardan cikan tuylere bakarak robotun halilari supurmedigini anladim.

tek bir seçim hakkı varsa kesinlikle dikey süpürge hatta direk dyson.

not : her ikisi de var.

dikey

kedim var, dikey süpürge bence klimadan bile önemli bir icad.

Dikey süpürgem yok şu sıralar ama robot süpürgem var.
Kendimi tanıyorum, dikey süpürgem olsa da her gün çalıştırmazdım. Ama robotu her gün veya en azından gün aşırı çalıştırıyorum.

Koltukları süpürmeyince elbette tam olarak bir temizlik sağlamıyor ama tüylerin çok önemli bir kısmını hiç uğraştırmadan topluyor ve siliyor. Halılarım ince olduğu için onları da güzelce süpürüyor.

Elbette ideal olan her ikisine da sahip olmanız ama ben önceliği robota verirdim. Normal süpürge evde zaten var.

Hangisine karar verirseniz verin kaliteli bir ürün almanızı öneririm.

Roborocok s5 Max var bende, memnunum ama keşke Roborock s6 Max alsaydım diyorum. Üzerinde kamera olduğu için evde değilken evde gezip köpeğin nerede olduğuna ne yaptığına bakmak çok güzel olurdu :)

merhaba,

benimki kil tüy dokmuyor, pudel gibi bir cins. ama yine de ben onu kirptiktan sonra ne kadar dikkat etsem de kil tüy etrafa sacilabiliyor, robotu iki günde bir acinca sifir sorun.

ama bende hic hali yok, sifir. vileda pet var robot olarak, cok akilli degil, yolunu carpa carpa buluyor, ki akilli olmadigi icin aldik, data güvenligi acisindan. baska markalarinda pet editionlari var. bizimki cok iyi temizliyor ama halida basarisizmis.

Bu arada yazin halisiz yasayin derim. yapisir kalir tüy haliya, iskence...
koltuk deri. bir kez nemli bezle sil, oldu bitti. kopekli eve kumastan koltuk iskence. koltuklarinizi degistirmek istediginizde aklinizda olsun, ikinci el deri alin.

Her diye genelleme riskli ama tamamına yakınında evet. en azından ben çok dişçi muhabbeti olan biri olarak röntgensiz görmedim çünkü çok hayati bir şey o.

dişinde ne olursa olsun röntgensiz dokunamaz.

Neredeyse her diş hekiminin muayenehanesinde küçük röntgen çekecek cihaz var. Yaklaşık bir kibrit kutusu büyüklüğünde bir alanı gösterecek kadar bir cihaz. Sanırım 1-3 diş görünüyordur onda.

Bir dişçiye ilk kez gittiğinizde genelde "Panoramik Röntgen" çekilmenizi istiyor, tüm dişlerinizin göründüğü daha büyük bir röntgen bu. Sanırım tüm dişlerinizin durumunu görüp ona göre tedavi planlamak amacıyla istiyor.
O her diş hekiminde olmuyor.

Hayır, olmayan en yakın görüntüleme merkezine yönlendiriyor.

benim dis hekimimde rontgen yok mesela. Yillardir calistigi bir goruntuleme merkezi var, oraya yonlendiriyor. Dis hekimim 10 numaradir, yani rontgeni olmayan yerler dandiktir seklinde cikarim yanlis olur

Linkteki ürünü tavsiye etmem, eğer kılıf kullanıyorsanız ya da kullanmayı düşünüyorsanız, kılıf bilgisayara takmaya engel oluyor.
Kingston Nucleum bakabilirsiniz, hakkında kötü yorum okumadım pek. Bana pahalı geldiği için daha uygun bir şey aldım ben ama aklım Nucleum'da kalmadı da değil.

bunun benzerini kullandım bir süre. gayet güzel çalıştı, sıkıntı olmadı.

bu iyi var bizde.

ben type-c to hdmi olan kablolardan aldım. mouse'ı da bluetooth mouse kullanıyorum. hantal geliyor bu tarz aletler bana.

www.amazon.com.tr

@contavolta ben de ilk etapta bu tip bişey düşündüm ama mouse için olmasa dahi cihazda hiç usb olmadığı için başka şeyler için ihtiyaç olacaktır muhtemelen.

@gallienus fiyat olarak pahalı maalesef ama yorumlar oldukça iyi görünüyo, daha iyi bi alternatif bulamazsam değerlendiricem. çok teşekkürler

o zaman şunu önereyim. bi arkadaşım kullanıyordu memnundu, fiyat olarak da daha uygun.

www.amazon.com.tr

Bu tar giriş cok fazla onerilmiyor ama ben aynı markanın şu ürününü kullanıyorum. Ozellikle hep hdmi dan projeksiyona baglı. Baya memnunum, sorun yaşamadım.
Baseus Metal Gleam 4 in 1, Çok Fonksiyonlu Bilgisayar/Telefon Hub Adaptörü, Gri, Bağlantı Sayısı: 4, Giriş: USB Type C, Çıkış: USB Type A 3.0 X 3, USB Type C (PD),Seyahat Boy, Gri www.amazon.com.tr

Çift girişlileri biraz riskli diye hatırlıyorum şirketten birisi macbook prosunu yakmıştı kısa devre yapmış açılmamış.

Tek girişli olan 2 farklı ucuz marka kullanıyorum işimi görüyor. 300-500TL arası aldım.

Üstteki ürün hem kaliteli hem uygunmuş bu arada.

Ama bendeki de şu çok fazla girişi var memnunum. Android telefona falan da takıyorum. Monitör de kullanıyorum, ethernet de.

www.hepsiburada.com

Ben bu ürünü alalı 1 sene oldu. Sorunsuz kullanıyorum.
4-5 ay MacBook Air M1 ile kullandım, ardından M1 Max ile kullanıyorum.

Monitör+klayve-mouse+external disk sürekli bunun üzerinden takılı.

Ama şarj için kullanmaya korktum, cihazı şarj etmek için hep diğer portu kullandım.

Almadan önce bol bol okumuştum, iki girişli olanlardan uzak duruyordu internette bazı eski yorumlar, ana kartın yamulması riskinden bahsediyorlardı.

Hayırlı olsun bilgisayarınız,

www.hepsiburada.com

çift girişli olanlar bana da çok pratik gibi görünmedi, tek port çıkışlı olan bi modeli tercih edicem gibi görünüyo. 300-500tl fiyat aralığında çoğunlukla baseus markasını görüyorum ama hepsinde de ısınmayla ilgili bi sorun okuyorum.

bu tip cihazların hepsinde mi ısınma var bilmiyorum ama deneyip görücez artık. herkese çok teşekkür ederim

@michael_knight teşekkürler hocam :)

İsos Döner'i beğeniyordum ben.
2-3 yıldır gitmedim.

Çarşıda, Sinanpaşa pasajının karşısı civarında.

Frango var Bahçeşehir Üniversitesi'nin az ilerisinde.

Fena değil tavuk döneri. Dün tavuk yemesem söylerdim ben de şimdi canım çekti.

Şu anda ev alırsanız ev size ait olacak, evlendikten sonra alırsanız eşinizle ortak olacak. O detayı gözden kaçırmayın derim.
Alacağınız evin oturacağınız ev olması da mecburi değil, bütçeniz oturacağınız eve yetmiyorsa yatırımlık ev alıp 5-6 yıl sonra onu satıp oturacağınız evi almak da bir seçenek.

Hem konut piyasası hem Türkiye'nin ekonomik durumu o kadar ilginç bir hal aldı ki bence kimse kesin bir şekilde ev almak doğrudur veya yanlıştır diyemez. Size hangisi doğru geliyorsa o şekilde yapın gitsin.

Bir sene önceden ev kirası ödemeye başlamayı düşünmeniz bana garip geldi, ben olsam o kadar aceleci olmazdım. Burada bahsettiğimiz para boşa gidecek 72 bin lira.

evi şimdiden ortak alabilirsiniz
aylık ödeme yükü düşük olur

Aileden miras kalacaksa ev alıp borç ödemek bana da mantıksız geliyor. Maaşınızın neredeyse tamamını kredi olarak ödeyecekmişsiniz bir de. Hiç gerek yok.

Haklısınız. Ayrıca evliliğin ilk yılından böyle büyük borca girmek eşinizle ilişkinizi de etkiler. Kimse ilk yıllardan böyle borca girmek hem de kenarda iyi bir birikim yokken.

Ben sizin yerinizde olsam altın döviz vs. Birikim yapmaya devam ederdim seneye ev alacakmışım gibi.
Neden şu an ev almıyorum, birincisi şu aşamadan sonra yükselme trendinin devam edeceğini düşünmüyorum artık belli bir süre. İkincisi henüz evli değilsiniz ve evli değilken eve girmek bir şekilde sizi kasar diye düşünüyorum.

Hiç ev almamak ve mirası beklemekse bence akıllıca değil, o zaman mirası hak edene kadar boş yere kira vereceksiniz yıllarca. Hem dediğiniz gibi, bir iki sene sonra borcunuz enflasyona yenik düşüyor, ülkemizde de enflasyon hiç bir zaman düşmeyeceğine göre yatırım akıllıca olur diye düşünüyorum.

Anlattığınız koşullara göre bence de ev almanız gereksiz görünüyor. Kiraya verilen para da boşa gider görüşüne katılmıyorum, o paraya özgürlük satın almış oluyorsunuz. Herkes için olmayabilir ama sizin durumunuzda gayet mantıklı bir alışveriş. Hayat boyu karın tokluğuna yaşayıp öldüğünüzde bir ton maddiyat bıraktığınız için kimse madalya vermeyecek sonuçta.

Ev almak hiçbir zaman saçma değil. İnsanın hayattaki birkaç gerçek derdinden biridir barınmak. Başkası ucuza aldı, ben pahalıya alıyorum diye düşünmeye gerek yok. Bunlar her zaman değişir. Eskiden işçi emeklisi ev yaptırıyordu. Bugün kendine zenginim diyen birçok kişi bunu yapamaz. Sonuca odaklanmak lazım. Eşinizde yarı yarıya ödeyip ev alabilirsiniz.

Ev durduğu yerde değerleniyor. 850 bin tl ye almadığım ev şu an 2 400 0000 TL oldu. Bu parayı hiçbir yatırım aracı vermiyor.

Ayrıca finansal stabilizasyon açısından bir güven sağlıyor. Memur değilsen işten çıkma durumu sonrasında iş bulamayabilirsin. Bunun örnekleri çok. Toplam 35k civarı bir gelir varsa ev almayı düşünmek gayet mantıklı. 4 yılda bir eviniz olur.

bahsettiğiniz koşullar + ülkede konut fiyatlarının reel olarak çok yukarıda olması nedeniyle ben de sizin yerinizde olsam ev almazdım. en azından evlenip bi 2-3 sene önümü görmeye çalışırdım.

belki bu 2-3 sene içinde boşanma olacak, belki başka bir ile veya ülkeye taşınma durumu olacak. hayatınızı bir eve bağlamanın anlamlı görünmüyor bu durumda.

bunu mevcutta 2 tane konut kredisi ödeyen birisi olarak söylüyorum.

babandan 10 milyonun uzerinde miras kalacak yazmissin.
neden bunlari dusunuyorsun anlamadim. babanla aran mi iyi degil, cimri bir insan mi?
yani benim babamda bana kalacak bi 10 milyon olsaydi su an ev, araba, sirket ne istersem almisti coktan. benden sakinmazdi tabii ki.

neden teklif etmedi ev almayi pesin parayla anlamadim, konuyu da acmissin.

bunun haricinde kiraya verilen para bosa giden bi para degil ama kiralar haddinden fazla g3reksizce yukseldiginden artik evet bosa veriliyor bence de. birilerinin hayatini kolaylastiriyorsun sadece. ederinin ustu isteniyor cunku artik. o yuzden haklisin bosa gittigini dusunmekte. ama bu gelirle ev alinmaz yani alinir da baska harcaman olmamali. ya evliligi ertele ya bosver o dusunceleri kiraya cik.

Ekonomik koşullardan bağımsız olarak söylüyorum. Beraber yaşayacağınız ev ile ilgili beklentileriniz beraber yaşamaya başkayınca şekillenir. İhtiyaçlarınız, yaşam alışkanlıklarınız, eşya istekleriniz vs. Dolayısıyla evlenip önce kiraya çıkmak. Bir iki sene isteklerinizi belirleyip bu sırada para biriktirmek. Birikirken de değer kaybetmesin diye döviz, altın vs yatırım yapıp 1-2 sene sonra beraber oturmak isteyeceğiniz semtte ve tipte ev almak en doğrusu bence.

Sözleşme maddelerinden kanunla çelişen varsa kanun geçerli olur. Mesela sözleşmede 15 gün önce bildirilmeli yazsa da kanun 30 gün diyorsa kanun geçerlidir.

- Mümkünse depozitoyu da banka havalesi ile gönderin
- Elden kira ödeme kesinlikle yapmayın. Hep banka havalesi
- Evin demirbaşları ve boya durumuyla ilgili sözleşmede ne yazdığına dikkat edin. Doğru olmayan bir şey varsa düzeltin.
- Evi boyalı mı aldınız, boyasız mı teslim edeceksiniz konusunu konuşun. Bazı ev sahibi "benim boyacım boyamalı" diyor ve kendi boyacısı piyasanın iki katı fiyatına oluyor. İleride bu konuda anlaşmazlık çıkabilir.
- Evin kombisi, rezervuarı, muslukları, camları, kapıları tamir gerektiriyorsa ilk günden konuşmayı unutmayın.
- DASK (Deprem sigortası) poliçe numarasını almayı unutmayın, o olmadan elektrik-su vs. bağlatamazsınız. Faturaların tamamını üzerinize alın ki ileride ev sahibi sizi çıkarmak isterse elektriği pat diye kapatamasın.

Evi kiraladığınız kişinin evin sahibi olduğuna emin olun. Bu konu çok önemli. Tapuyu göstermesini istemek biraz aşırı geliyor insanlara ama bu konuda emin olmanız lazım. Aksi takdirde diğerlerinin hiçbir önemi kalmıyor.

Yukarıdakine ek olarak depozitoyu bir kira bedeli olarak belirtmeniz. Yıllar geçtikten sonra size ilk yılın kirası kadar ödeme yapıyorlar sonra. Buna dikkat edebilirsiniz.

Sözleşmeye kiranın gönderileceği banka hesap bilgilerini de eklerseniz iyi olur. Her para transferine de "şu sokak şu numara şu dairenin temmuz 2022 kirası" diye de açıklama düşerseniz ileride "ödedin ödemedin" derdini de ortadan kaldırmış olursunuz.

Depozitoyu dolar olarak verin ve o sekilde almayi yazili olarak belirtin.

6. bir de şuan yıkatmaya vs. götürmek mantıklı mıdır? yoksa güvenini yitirir miyiz? bunun için doğru zaman nedir?

1. yanlış yönlendirmeyeyim böyle bi şey varsa, ama ben duymadım. hatta ilk veterinere götürüp şöyle bi muayene edilse daha iyi olur sanki.
2. gençlik aşısını olmuş mu? olmamış varsayıp tüm aşıları sıfırdan yaptırmıştım ben (1 ve 1,5 yaşlarında sahiplendiğim iki köpek için). gençlik hastalığı bulaşıcı olduğundan dışarı çıkarmanız sakıncalı olabilir. en iyisini yine veteriner bilir, aşılarını yapar sizi yönlendirir.
3. sabah akşam mama iyidir. hemen peşinden olması şart değil öncesinde çıkarıyorum ben örneğin. gece boyu su içiyor, çişi olmuş oluyor ya da gün boyu su içiyor. hatta günde üç kez çıkarıyorum sabah akşam ve gece. ilk başlar evde kazalar olabilir. çünkü hiç eğitimi yok. tuvaletini yapınca hayır diyip yanlış bi şey yaptığını öğretin ve hemen dışarı çıkarın, ya da aşılardan önce çıkarmayacaksanız evde tuvalet için hazırladığınız yere götürün. doğru yere yaptığında sevin ya da mama verin, davranışı pekişir böylece. ama ceza vermeyin. bu sefer sizin gözünüzün önünde yapmanın yanlış olduğunu düşünüp gizli kuytu köşelere siz görmeden yapabilir. bi de ödül ya da hayır deme işini o an yapmanız lazım. olay üstünden geçmiş siz sonradan görmüşsünüz mesela, niye kızdığınızı anlamıyor. ya da niye ödül verdiğinizi. her durum için bu geçerli tuvalet dışında da.
4. su hep önünde olsun. özellikle yazın çok su içmek isteyecek zaten. tuvalet saatlerini öğrendikçe ona göre kendini ayarlar tuvaletini tutar merak etmeyin. ama susuz bırakmayın yazık.
5. sizin düzeninize bağlı bu da. bizde her yer serbest her yerde takılıyorlar. mutfağımız eskiden ayrıyken oraya girmeleri yasaktı, ama şimdi salon mutfak birleşik o kural da kalktı. merdivenden korkuyor şapşikler alışır merak etmeyin :)
6. aşılardan önce yıkamayın, veteriner bi şey olmaz derse yıkayın. güven konusunda da uzun vadede kazanırsınız zaten şimdi her şey yeni ona, alışması için süre lazım. ama en nihayetinde sürü hayvanı bu, sizi sürü lideri görecek (davranışsal sorunu olmadığını ve onun üstünde otorite kurduğunuzu varsayıyorum) ve güvenecek huzurlu bir ortam sağladığınız sürece.

köpeğe yaklaşım açısından şu kitap çok işime yaramıştı: i.dr.com.tr

Hayırlı olsun, yepyeni hayatınız başlıyor.
Köpek davranışı konusunda pek çok birbiriyle zıt fikir var, bu dünyaya girdiğimde çok şaşırmıştım. Aynı çiftlikte çalışan bir eğitmenin söylediğiyle diğerinin söylediği bile zıt olabiliyor. Böyle durumlarda bir fikri seçin ve sonuna kadar onunla ilerleyin bence.

Youtube'da Türkçe kaynak olarak en beğendiğim Köpek Koleji - Tarkan Özvardar.

1 - Veterinere götürmenin önerilmediğini duymamıştım. Veterinerdeki her işlem acı ve stres yaratan işlemler değil. Götürmenizi öneririm. Çok stres oluyor gibi görünürse acı verici bir işlem varsa onu ertelemesini söylersiniz veterinere. Aşı veya iğne olmak çoğu köpek için acı verici bir şey değil. Benzer ırkta yetişkin bir köpeğim var, iğne yapılırken dönüp bakmıyor bile.

2- Öncelikle veterinere gidin ve yolda diğer hayvanlarla da yaklaşmasın, kaldırımın sağını solunu da koklayıp kurcalamasın mümkünse.

3- Günde iki defa mama vermek çoğu insanın üzerinde anlaştığı bir doğru. Tuvalet eğitimi konusunda okuyabileceğiniz pek çok kaynak ve fikir var. Genelde önerilen ilk zamanlarda uzun süre yani tuvaletini yapana kadar dışarıda dolaşmak.

4- Suya her zaman erişimi olmalı. Suyu içtiği anda çişi gelecek diye düşünmeyin. O suyun çiş haline dönüşmesi için arada ciddi bir zaman var ve ne zaman çiş yapacağını kontrol edebiliyor.

5- Alan daraltması yapmanız çok yerinde olmuş bence. O alanı da yavaş yavaş büyütün, bir anda tüm evi açmayın derim. Mesela 5-6 güne yayın bu süreci.
Kişisel tercihlerinize bağlı ama bizim evde köpeğe yasak olan yerler; mutfak ve yatak odası. Tuvaletlere de biz yokken girmesine izin vermiyoruz ki deterjan vs. yemesi gibi bir dert gelmesin başımıza. Ayrıca bazen tuvalet kağıdı rulosunu alıp kaçıyor, parçalayıp oynuyor :)
Bazı insanlar koltuğa çıkmasına izin veriyor, bazıları vermiyor. O konuda da tercih size kalmış. Ben tamamen izin veriyorum ama şimdiki aklım olsa belki de koltuklardan sadece birine çıkmasına izin verirdim.
Birlikte uyumanın köpeğin kafasındaki otorite algısıyla ilgili bir sorun yaratabileceğini okumuştum, o yüzden ilk aylarda kesinlikle birlikte uyumadım.

6- Önce veteriner, sonra o izin verdiğinde yıkama.

Merdiven inme-çıkma bazı köpekler için alışana kadar problem oluyor. Bu konuda da internette bol bol kaynak bulabilirsiniz. Genelde onu biraz zorlamak, cesaret edemediğinde zorla adım atmasını sağlamak ve her başarılı adımı için bol bol ödüllendirmek yöntemi aklımda kaldı.

Köpeğin büyük olmasının kontrol üzerinde o kadar büyük bir etkisi yok. Bazı durumlarda küçük köpeğe hakim olmak çok daha zor olabiliyor.

Mama konusunda ilk başlarda biraz ucuza kaçmıştım. Bir ay kadar sonra 12-15 kilosu 800-900 TL civarında olan mamalardan birine geçince hem kakaların kıvamı hem de tüylerin parlaklığı düzelmişti. Şu mama en iyisidir diye bir şey de yok ama mamalar kalite kalite, birkaç deneme yapmanız gerekebilir. (Brit Care Champion - Somonlu)

Pek çok köpek sahibi size "şunu asla yapma, şunu mutlaka yap" gibi şeyler söyleyecek. Hepsini kendi akıl süzgecinizden geçirin, herkes farklı bir şey söylüyor.

ya bu arada, bugün sabah bi çimlere çıkarayım dedim, şimdi biraz içime oturdu keşke çıkarmasa mıydım diye :(
ama biocan L ve biocan DHPPI sanırım bu gençlik, ateşli hastalıklara karşı vs. bir aşıymış. o yüzden içim rahatladı, bugün veterinere götüreceğim akşam.

da şeyi farkettim; kedi ve köpeklere karşı feci triggerlanıyor.
direkt bütün vücudunu dikip saldırmaya (mı oynamaya mı bilmiyorum tabi) kalkışıyor, ben de tutuyorum.

bu triggerlanmayı engelleyebilecek bir eğitim var mı acaba? yoksa tamamen içgüdüsel olduğu için dikkat mi edeceğiz sadece?

@tchuck o trigger'ların azalması, bitmesi uzun zamanda olan işler. Bazen hiçbir zaman tam olarak bitmeyebiliyor.
Henüz 6 aylık olduğu için eğitilmeye çok müsait.
İsterseniz siz bol bol okuyarak, isterseniz bir eğitmenden yardım alarak pek çok şeyi öğretip önünüzdeki 10-15 yılı daha kaliteli geçirebilirsiniz.

vücut dilinden zamanla anlayacaksınız oyun mu istiyor yoksa saldırmak mı. cesar millan'dan öğrendiğim ve çok işime yarayan şey şu oldu. benim büyük olan köpeğim de sokak köpeklerine atarlanıyor. amanın köpek geliyo karşıdan diyip köpeğimi çekmeye başlarsam tasmanın kayışının gerilmesini anlıyor ve bi olay olacak diye saldırıya hazır pozisyona geliyor. tasmayı çekiştirmeden rahat şekilde tutarsanız durduk yere heyecanlanıp saldırgan pozisyonuna geçmez. en azından tasma yüzünden geçmez. yoksa zalim bi it olduğundan yine saldırmak istiyor benimkisi o ayrı.

1- Abartili bir yaklasim olabilir. Hayvan simdiye kadar veterinerde travmatize olmadiysa, niye veterinerde sorun cikartsin? Siz de geriliyorsaniz, birkac hafta bekleyin, sonra gidin. (Benimki her seferinde onunden gecerken veterinere girmek istiyor. Cogu köpek öyle.)

2 - Düzene oturtun bunu. 6 aylikken daha sik cikacaksiniz, daha az gezdireceksiniz. 15-20 dakika gezdirip getirin. Nicin sakinca olsun? Cok sicakta cikartmayin tabi. Lab. oldugu icin her seyi yer sokaktaki, bu konuda onu egitmeniz sart. Clicker ile calismanizi oneririm.

3- Bu soruda korkmaya basladim. Keske bir kopek sahibiyle daha onceden ayrintili konussaydiniz, biraz arastirsaydiniz :-( Mamadan bir 10-15 dakika sonra cikartin, o yasta cok tutamiyorlar tuvaletlerini. Günde bir iki kez cikartmayi unutun, umarim boyle dusunurek bu kadar genc br hayvani sahiplenmediniz... Bu yasta 4-5 kez cikartacaksiniz. 1-2 nedir? Disari cikmak sadece tuvaletini yaptirmak icin degil ki. Hayvan hareket edecek, enerjisini atacak, sizle yolda yürümeyi ogrenecek...

4- sürekli suyu olmali. digeri hayvana iskence. yaz ayinda hem de... izleyecekseniz, cok ictiginde yine bir 10-15 dakika sonra cikartin. suyu yenilemeyi, bekleyen suyu dokmeyi ve su kabini her gün düzgünce yikamayi asla unutmayin.

5- ögreteceksiniz, ama sorularinizdan bir trainer ile calismadiginizi anliyorum. youtube iyi bir arac. "otur", "yat" vs.. bu komutlari nasil ogreteceginizi hemen videolari acik ogrenin derim. clicker yine kullanilabilir burada. ped mi? niye ped? niye disari cikmiyor? fiziksel bir engeliniz yoksa asla girismeyin boyle bir olaya! köpekler yasadiklari yere, bahce de dahil buna, pislemek istemiyorlar, onlar icin rahatsiz edici bir sey bu. kakasini yemesiyle sonuclanir cünkü yasadigi yeri temiz tutmak ister! gece düzenini simdiden edinsin. siz yataga gitmeden once hep ayni saatte onu kendi kosesine yollayin. kendi basina huzurlu sekilde sessiz sakin olmayi ogrenecek. kosesine yollamadan once bir gece turu yapin. Yorulsun, zibarsin. Hep ayni saatte olsun bu. Benimki simdi saat 10 olunca kendi yatagina gidiyor ki yatagi baska odada. Basta istemedi cünkü biz her gün 10 diyince isiklari kapatip uyumuyoruz. Kapimizi kapattik. Bir iki haftada ogrendi. Bu size cok büyük bir rahatlik saglayacak. Kendi basina rahatlayamayan hayvanlar sahiplerine iskence oluyor. Kendi kosesi, sessiz sakin ve surekli onunden gecmediginiz bir yer olmali.

merdiven tehlikeli. bu yasta cok merdiven inip cikmasi iyi de degil. merdivende yaninizdan gitmesi ve sizin temponuza uymasi lazim. bunu da ogretmek mumkun.

bu arada bir eğitmenle mutlaka çalışacağım. önce şu ilk alışma dönemini sorunsuz mutlu atlatma derdindeyim sırf.

günde 4-5 kere uygunsa 4-5 kere de çıkarırım, burda soruyu sormamın temel amacı hayvanın güdülenmesiydi. 4-5 kere çıkarınca bu sefer tuvaleti konusunda ona göre mi dağıtır vs. bilmediğim için sordum.

yoksa sabah, öğlen, akşam üstü ve akşam 10 gibi tekrar tekrar çıkarabilirim.

Köpeğiniz eğer köpeklere karşı bu haldeyse buna İngilizcede leash reactivity denir. Cesar milan bu tarz konularda önerilen biri değil çünkü kendisi bir show man. Dr.oz ne kadar doktorsa o da o kadar egitmen.

Bu konularda onlarca arastirma, yazı var. Dog reactive diye ararsiniz. Reddit'te reactivedog subredditi var.
Yanlış bir şey yaparsaniz su an sadece frustrated greeter olan köpek agresif olabilir.

Aslında çok geniş bir konu bu eğitim vs. Ilk günden her odaya giriş izni vermeyin, sadece belli yerlere girebilsin. Bizim köpeğimiz ilk birkaç hafta salon dışında bir yere giremedi. Kapinin sınırında beklerdi iceri girmezdi. Sonra çalışma odasına izin verdim. Sonra yatak odasina izin verdik ama mutfağa hala giremez. Şartlandıgi için mutfak sinirinda durur.

Bu arada mama konusunda şunu demek isterim; bloat denilen bir olay var. Sebebi de yemek sonrası kosmak, aktivite yapmak (mide dönüyor). Birkaç saat içinde ölüyor hayvan müdahale olmazsa.
Köpeğinize alsa yemek sonrasi dışarı cikma yapmayin. Yemeği dışarı çıktıktan sonra verin. Çünkü unutursaniz hayvan gider koşar ederse basınız agrir.

Bir egitmen bulmaniz mantıklı olur. Çünkü köpek konusunda cok yeniyseniz oldukça zorlu bir süreç.

Ben kendi köpeğimi sabah 8, öğlen 1.5, aksam 8, gece 11 diye çıkarıyorum.

Bence fark yok işte ikiyüzlülük hepsi. Ya tümünü reddedeceksin ya da hiçbirini.

Hiç alakası yok anlamsız bir korelasyon kurmuşsun; avcılıkta da balıkçılıkta da nesli tehlikede olmayan ve nüfus popülasyonu arttıkça çevreye zarar verme tehlikesi olan canlılar belirlenen dönem içinde avlanır, kimse de "sen napıyosun birader" demez ama doğada zaten bir tane kalmış Anadolu parsını avcılık adı altında öldürürsen bu terbiyesizliktir. Zaten bu nedenle av sezonu diye bir şey var, yani gidip kafana göre hamsi tutamazsın ya da kafana göre gidip yaban domuzu avlayamazsın. Sen gelişmemiş bi hamsiyi yavruyken avlarsan bu vahşettir ama mevsiminde avlarsan bu benim için inek kesip yemekten farksızdır. Ha vegan olsam alayına karşı çıkardım ama vegan olmadığım için aradaki etik çerçeveye bakıyorum sadece. Aynı şey diğer av hayvanları için de geçerli misal yaban av hayvanını yavruyken vurur öldürürsen bu vahşettir zira hayvanın üremesini engellemiş olursun o da soyunun kurumasına neden olur ama av sezonu gelip de yine avlamazsan bu sefer gereğinden fazla üreyip tabiata zarar vermeye başlar, bu işler böyle.

Baligi yiyorsun. Avladigin geyigi yiyor musun?

Aynı şey. Bunu farklı görmüyorlar zaten. Avcılığında kursları ve dernekleri var.

Ama balık avlamakla kuş avlamak arasında da rahatlatıcı bir fark var. Bi kere birinde karşıdakine hiç bir şans vermeyen bir ateşi silah kullanıyorsun. Evde bulundurmak bile tehlikeli, insanların görünce bile tüyleri diken diken oluyor. Ateli silahlar özünde tehlikeli ve karşısındaki canlıyı öldürme kapasitesine sahip aletler.
Diğerinde ilkel, balık dışında başka bir canlıya zarar veremeyecek bir kapasitede bir av aleti kullanıyorsun, tehlikeli bir alet değil, teknende otururken birbirini yaralama ihtimalin çok çok daha düşük. Özünde elindeki alet tehlikeli sayılabilecek bir alet değil. Dikiş iğnesinden biraz daha fazla tehlikeli.

Aradaki rahatlayıcı fark bence bundan geliyor. Ormanda gittiğin av daha çok adrenalinli bir aktivite gibi. Balıkçılık ise adrenalin içermiyor, balık gelecek mi diye heycanlanırsın o kadar.
Birinde elinde bir ölüm makinedi var, diğerinde olta (insan açısından bakınca ölümcül değil)

Avlanan hayvan açısından benzet durumlar. İkisinde de avladığın hayvanı yiyorsan eşit derece etik bir aktiviye yapıyorsun demektir.
Tabi bir farklı görüş de silahla bir kuşu vurduğunda eğer iyi bir nişancıysan onun kaçma şansı yok. Ama balık için bir tuvak kuruyorsun o gelip düşüyor ya da düşmüyor. Bu da durumu biraz değiştiriyor

İşin sonunda bir fark yok. Subjektif bir konu, herkes farklı düşünebiliyor.
Öncelikle avladığınız hayvanı yemek için avlamıyorsanız orada ayıp, yanlış bir durum var bence de .

Oltayla değil de tüfekle avladığınızda ateşli bir silah kullandığınız için orada çok daha büyük bir eşitsizlik var. Bir kuş yuvasına el bombası atıp avcılık yaptığını söyleyen bir insan size nasıl garip gelecekse, tüfekle kuş avladığınızı duyan bazı insanlara da bu o kadar garip geliyor.

Kuşlarla daha fazla iletişim kurabiliyoruz, kendimize daha yakın hissediyoruz. Balıkla iletişim ise pek yapabildiğimiz bir şey değil. Bu da insanların aklında bir fark yaratıyor olmalı.

Her akşam yemekte yarım kilo köfte yemesine rağmen sizin senede 3 kuş öldürmenize laf edenler bana ikiyüzlü geliyor.

Telefonu uçak modundan çıkarın, bunun için şifre gerekmez herhalde. Sahibi arayacaktır.

iPhone'larda "Medical ID" diye bir kısım var. Orada acil durumda aranacak kişiler oluyor.
Android'de de benzer bir şey vardır herhalde. Belki oraya birinin numarasını veya işe yarayacak başka bir bilgi doldurmuştur.

denenebilecek seyler

1)Google assistant calisiyor mu? calisiyorsa set a reminder at 2 pm deyip kendi telefon numaranizi ve adinizi soyleyebilirsiniz. eger hatirlatmalari google adresine bagladiysa bu hatirlatma denilen satte diger cihazlarinda karsisina cikar. bir diger denemede send an email to me yi denemek. call mom, call dad , vs de denenebilir.

2)Kamera buyuk ihtimal kilitliyken de acilir. bir not yazip fotografini cekin. eger fotolari google drive ile eslestirdiyse orada bu foto cikacaktir.

Sahibi Find mY Samsung üzerinden çaldırabilir, uçak modundan çıkarıp şarjı dolu tutmaya çalışın.

telefonu ucak modundan cikarin eger parmak izi girmeden oluyorsa, ki sahibi arayabilsin. sim karti cikartmayin, su an telefonda ise pin kodu girilidir, cikarinca onu kaybedersiniz ve sahibi arayamaz.

ayrica arada sarja da takin ki kapanmasin.

Telefon kilidi açılmadan uçak modu kapatılmıyor. Ne saçma olaymış. Hattı çıkarıp başka bir telefona taktım. Pin istemedi. rehberindeki 10 numaraya kendi Whatsapp'ımdan mesaj attım, dönüş olmadı şu ana kadar dolandırıcı sandılar galiba. Yurt dışına gidip telefonunu uçak moduna alacaklar telefonun arkasına mailini vs. yazsın. Karakola götürüp versem kimse uğraşmazdı muhtemelen.

hatti da kapatmamislar yani oyle mi? rehberdekiler cok eski kisiler olabilir, gunumuzde rehber telefona kaydedilmiyor. sim kartta kalanlar belki artik kullanilmiyordur bile.

bence bekleyin, ararlar belki...
eminim dusunmussunuzdur ama numarayi facebookta arayin belki facebook hesabina ulasirsiniz...

Whatsapp'tan yazdığım arkadaşları telefon sahibine ulaşmış, o da bana ulaştı ve bugün teslim ettim. Bir kilo baklava alıp gelmiş teşekkür niyetine. Böylece halletmiş olduk. Allah kimseye tatilde telefonunu kaybettirmesin amin.

140 euro talep etmeniz ayıp olmaz.
Hatta siz talep etmeden onların 140 euro gönderip bir de üstüne hediye, lokum, baklava vermesi gerekiyor.

Sonuçta sadece belge parası değil ortadaki, hem tanımadığınız birine güvenip kefil oldunuz hem de zamanınızı harcadınız.
Belgeyi çıkarmak için gittiğinizde ödediğiniz otopark parasını, içtiğiniz kahveyi, yediğiniz yemeği hiç söylemiyorum.

bilmiyorum karsi tarafin durumu nasil ama 70€ da az degil tr sartlari icin.

kendim olsam napardim diyorum ama sanirim ek masrafi yari yariya yapardim yada yapmazdim.

karsi tarafin durumuna göre hareket edin yada arkadasinizla bir konusun.

Türk Telekom saha ekipleri gelip çekiyor kabloyu, yeni bir modem ve Gpon cihazı takıp gidiyorlar.

Türknet'in saha elemanları yok, alt yapı hizmeti Türk Telekomun.

Edit: Özür dilerim, 1000 mbps yazısına dikkat etmemişim, ben 100 mbit normal türk telekom fiber alt yapısı sandım.

Türk telekom alt yapısı olan fiber internet için Türknet'ten hizmet alınca, yazdıklarım geçerli.

@John Bloor yanlış bilgi veriyor. 1000 mbit diyorsa turknetin kendi hizmetleridir.
Kablolama bina içi kabinden yapılır. Camdan falan alma imkanı olduğunu sanmıyorum. Apartman içindeki kablo kanallarından vs geçirirler fiberi. Turknetin kendi ekipleri kısıtlı kitleye hizmet verdikleri için düzgün çalışıyorlar, çok şanslısınız gigabit internetin tadını çıkarın.

Türksat kablo Uydunet bağlamaya gelmişti görevliler, onlar söyledi.
Binanın dışından kablo yapmak yasakmış. Çok yasakmış. Kesinlikle yapamazlarmış.

Uzun süre ısrar ettikten sonra benden önceki kiracıdan kalan, dışarıdan hazır çekilmiş kabloya bağlamalarına ikna ettim.

@michael_knight yöneticisi bile olmayan apartmanda her kattan matkapla delik açmak gibi bir hata yapmak istemiyorum açıkçası :)
geldiklerinde benim de bi ısrar etmem gerekecek heralde

@denizgonen +1

Ben de 1000 mbps fiber kullanıyorum. Bizde de tt fiber kutusu vardı onun yanına kendi fiber kutularını kurdular. Biz giriş katında oturduğumuz için tavandan silikonla tuttura tuttura getirdiler kabloyu.

Eve de aynı şekilde yerden istediğimiz yere kadar getirdiler.

gece hem de pov (daha az ışık) çekimi meşakkatli bir şey. en iyi alternatif herhalde gopro olacaktır. ona yakın olarak insta360 ya da dji osmo serilerine de bakabilirsiniz.

Yeni çıkan cep telefonlarından biri de belki işinizi görebilir. Kamera satın almadan önce bir arkadaşınızdan alıp deneyebilirsiniz belki.

Tv’yi %50 civarında tutmak daha iyi olmalı.

Hoparlörün sesini sonuna kadar açarsan en düşük ses seviyesinde bile çok ses çıkar. İkisi de fazla olmamalı. Eşit derecede yükseltmek en mantıklısı.

Konunun uzmanı değilim ama TV'yi düşük, hoparlörü yüksek tutuyorum ben böyle durumlarda.
TV'nin ses seviyesini arttırdıkça parazit, hiss veya ismi her neyse o artıyor diye düşünüyorum.

Ses işlerini bilen biri gelir şimdi aydınlatır sanırım hepimizi.

ben ayarlardan tv'nin sesini kapattım. sadece soundbar'dan ses geliyor. tv sesi sıfırlasam ya da sonuna kadar açsam da bir değişiklik olmuyor.

Şirketler için KKM'nin vadesi dolmak üzere olduğu için doları düşük tutmak için bugünlerde her zamankinden fazla bir çaba varmış. Youtube'da izlediğim ekonomist öyle dedi.
Rusya'dan para da geldi son günlerde.

Bu rakam değerinin çok üzerinde zaten

Yillardir ikea’ninkinden gayet memnunum, kahve gibi dusuk gramajli urunlerde de gayet islevsel

sene başında markasını bile bilmediğim bir tanesini 80 liraya almıştım ufak bi dükkandan.
malzemesi ucuz görünüyor ama onun dışında tüm istekleri karşılıyor.
gram ya da lt hesabı, dolu kap boş kap olayı hepsini hallediyor başarıyla.

5-6 ay önce internetten en ucuzunu aldım.
1 gram hassasiyetli, 10 kiloya kadar ölçüyor.
O günden bu yana sorunsuz çalışıyor ama pek güven vermiyor. 1-2 yıldan uzun çalışmayacakmış gibi bir izlenim uyandırdı bende. Ama dediğim gibi bir sorun yaşamadım, sadece izlenim.


Şu linkteki gibi. Belli ki bu ürünü birisi üretiyor, üzerine onlarca farklı marka ismi yazıp satıyorlar aynı ürünü. Arkadaşımda da aynısı var (üstünde başka marka yazıyor) ama onunkinde ekranda ışık yanıyor karanlıkta okumak için.

www.trendyol.com

Youtube'un yapamadığı ama sizin istediğiniz bir özellik mi var ki?
Youtube her cihazda açılır, video yüklemek kolay, şifre koyabilirsiniz, şifre koymadan sadece linki bilenlerin girmesini sağlayabilirsiniz, işiniz bitince silebilirsiniz vs.

Aradığınız bir özellik varsa ona göre öneride bulunalım.

Mülakat için cevaplanması gereken birkaç soruyu cevapladığım bir video kaydını, internette bir platforma yükleyip bu linki karşı tarafa göndereceğim. Youtube herkese açık olduğu için oraya pek yüklemek istemiyorum, son çareye oraya yüklerim. Şifre koyma gibi bir şansım maalesef yok. Linke bastıklarında hemen açılması gerek videonun.

Hızlıresimde sadece görsel yükleniyor ve sadece o linki bilen kişiler ulaşabiliyor sanırım linke. Buna bemzer bir site arıyorum. Ama yükledikten bir süre sonra videoyu silmem gerekiyor.

google drive. paylaşım ayarları düzenlenip sadece link verilen kişilerin görmesi sağlanabilir.

Youtube'a yükleyip, kamuya açmadan sadece linkini paylaştığınız kişilerin görmesini sağlayabilirsiniz.

Sadece link verdikleriniz izler, sonra silersiniz.

Youtube'da dediğiniz özellik var "unlisted" deniyor. Sadece linki bilenler girip izleyebiliyor. Aramada veya başka bir yerde çıkmıyor.

Maçka parkı uygun.
Sakin köşeleri var, yiyecek-içecek satılıyor, tuvalet var, çimen ve ağaç var.

Yıldız Parkı da iyi bir seçenek. Oranın sakinliği ve sessizliği daha garanti ama yiyecek-içecek konusunda biraz daha zayıf.

şimdiden al zam gelir sonra.

istersen kendin muhafaza edersin istersen lastik oteli olan bi lastikçiye bırakırsın parayla. yerin varsa kendin sakla.

Çoğu insanın 4 lastiği saklayacak yeri olmadığı için lastikçilerin "lastik oteli" hizmetinden yararlanıyor.

Lastiği internetten sipariş ederken anlaşmalı lastikçinin adresine kargoluyorsunuz. Sonra o lastikçiye gidip sökme-takma ücreti ödüyorsunuz. İsterseniz "lastik oteli" ücretini ödüyor ve diğer lastiklerinizi orada bırakıyorsunuz. Zamanı geldiğinde gidip yeniden değiştiriyorsunuz.

İdeal bir dünyada lastikçilerde lastikleriniz ezilmeyecek, çok sıcak veya çok soğukta kalıp çatlamayacak şekilde muhafaza ediliyor (ama burası Türkiye, gerçekten dikkat eden kaç lastikçi vardır ki)

Bence fiyatlara bakın, kendinize yakın ve aklınıza yatan bir lastikçiyle anlaşın. Şimdiden satın alın, ürünler kış gelene kadar orada beklesin.

Not: Yanlışlıkla ürünleri kendi evinize kargolatırsanız gerçekten çok ağır, pis ve hiçbir yere sığmayan ürünler. Arabanızın bagajı büyük değilse 4 lastik sığmayabilir bile. Koltuğa da koyamazsınız, çok kirliler ve her yere siyah leke yapıyorlar. Dikkat edin.

Konuyu bilmiyorum ama bilen kimse cevap vermediği için müsadenizle akıl yürüteceğim.

Büyük ihtimalle tescil ettirmek masraflı bir iştir ve günün sonunda pek işe yaramayacaktır. Onun yerine Creative Commons gibi ücretsiz bir şekilde tescil edersiniz. Belki ileride bir faydası olur.

TV8'in "Yemekteyiz" formatının neredeyse aynısının Fox TV'de "Sofrada" ismiyle yayınlandığını ve davalık olduklarını hatırlatmak isterim. Acun'un formatı çalınabiliyorsa sizinkine neler neler yaparlar.

şöyle bir video var, işinize yarayabilir.
youtu.be

expatlara lojman sağlayanlar var, hemşireleri lojmanlarda konaklatanlar var, aynı evde 3-4 kişi olacak şekilde.
bahsettiğiniz yeni imkanları genelde beyaz yaka çalışanı olan şirketler sağlıyor, ücretler düşük olmadığı için bir zahmet gidip evinde uyusun :) hem çok çok büyük bir maliyet, şirket neden buna katlansın, hem de büyük bir iş yükü.
bir de artık evden çalışma /hybrdi çalışma varken..

Var. Eskiden daha çok vardı hala var ama.

Beyaz mavi yaka farketmiyor.

Avcilardaki bi oyun firmasi var arkadasin calistigi. Yazilimcilar icin villa tutmuslar, haftaici orda kaliyorlarmis, haftasonu evlerine gidiyorlarmis.

Siz ev vermeyi sormuyorsunuz sanirim degil mi? Gecici uyuma ve kalma hizmeti soruyorsunuz?

Zamaninda bir tercume burosunda is gorusmesine gitmistim. Ofisin icinde uyumalik bir oda vardi. Calisanlar yorulduklarinda biraz uyuyup calismaya devam etsin diye. Hayatimda daha psikopat bir potansiyel isveren gormemis olabilirim. (bu sebeple degil)

@sopiro aslında merak ettiğim tüm bu şirketlerin (özellikle Amerika'dakilerin) aşırı mesaiyi, gece yarılarına kadar çalışmayı takdir etmesi, yüreklendirmesi ama dediğim gibi rahat uyunacak, kalınacak bir yer yaratmamış olmasının sebebi.

Yasal bir engel mi, aklıma gelmeyen bir sorun mu, onu anlamaya çalıştım. Cevabın masraf olduğunu sanmıyorum, çalışanlarına çok yüksek paralar verebilen silikon vadisinin dev şirketlerini kastediyorum.

6-7 kişinin çalıştığı işyerlerinde uyunacak bir yer oluyor bazen ama benim asıl merak ettiğim kurumsal şirketlerde bunun olup olmadığı.

ismini vermeyeceğim bir bankanın genel merkezinde daha çok şehirdışından (şube vs.) gelenler için bir misafirhane var. pandemiden önce işte sabahlayanlara da kullandırıyorlarmış sanırım. bunun dışında dinlenme odası vs. de var.

benim çalıştığım şirket de evden çalışma dönemi öncesi gece meseaiye kalacaklar için otel ayarlıyordu. (önceden haber vermek gerekliydi)

benim bir tanıdığım var, oto yıkamacı, geceleri orada kalıyor.

Mercedes-Benz Türk, Aksaray fabrikasında çalışanlar için lojman imkanı veriyor.
Faydalanan beyaz yakalar var. Şartlarını (herkese var mı vs.) bilmiyorum.

bizde var.

-uzun süreli çalışan ise şirket ev tutar (istanbul'da değiliz)
-şirketin ayrıca bekarlar ve gelip gidenler için geçici barınma lojmanı var (4 kişi kapasiteli)
- bende her gün uzun yoldan geliyorum bazen mesaiye kalınca anlaşmalı otele gidip orada uyuyorum.

Birkaç ilanda görmüştüm. Az da olsa var.

Bizim şirkette de vardı 3 daire ama sonra sattılar, artık anlaşmalı otel var ofise yakın oraya yönlendiriyorlar.

Sürüş düşündüğünüzden daha kolay olacak, çünkü ortamı biraz yüksekten seyredeceksiniz, böylece çevrenize hakimiyetiniz artacak. Ancak aynı şekilde yanlar ve arkalarda da kontrolünüz oldukça zayıflayacak. Olası bir kazaya meydan vermeme adına aynalardan gözünüzü hiç ayırmayın, ani hızlanmayın ve geri geri gitmeniz gerekirse özellikle dikkatli olun.

Kolay sorun yaşamazsın

Normal arabaya göre dönüşlerde ve geri geri giderken zorlanabilirsin. Özellikle dönüşlerde daha geniş almaya çalış

Yıllar önceydi. Rahatça araba kullanan bir insandım.
Bir hafta sonu transporter kullanmam gerekti, otomobil ehliyetiyle kullanılabilen modelden.

Oturdum direksiyona, çok rahattı, hiç zorlanmadım. Yüksek olması sayesinde arabadan bile daha rahattı.
Ama köşeleri dönerken dikkat etmem gerektiğini atlamışım.

Genelde arabanın burnu nereden dönüyorsa kıçı da aynı yerden dönüyor, pek düşünmek gerekmiyor. Ama uzun araçların burnuyla kıçı farklı yerlerden dönebiliyor. Dönüş yaparken kenarda duran bir arabaya sürttüm. Ona dikkat edin, çok dikkat edin.

Bunu bildikten sonra başka dikkat edecek pek bir şey yok kullanma konusunda.

Eşya taşırken eşyaların sıkıca bağlı olduğuna, ani bir fren yaptığınızda arkadaki buzdolabının size doğru fırlayıp sizi ezip öldürmeyeceğine de emin olmanız gerektiğini hatırlatayım.

Dönüşlerde geniş alın, baya geniş alın.

Otomobil gibi düşünmeyin, sağa mı döneceksiniz? sola iyice yanaşıp arabanın yarısını düz çıkardıktan sonra sağa dönün.

sola mı döneceksiniz? sağa iyice yanaşıp arabanın yarısını düz çıkardıktan sonra sola dönün.

Çünkü yukarıda yazılanlar gibi bu tür uzun araçları kullanan acemiler dönüşlerde genelde ortadan sürter arabayı.

Kiraladigimiz van'e cogu seyi yukleyebildik, sonrasinda elektrikli golf kiralayip onla bi oglen bi aksam iki tur yaptim. Transporter'i yukleyecek zamanimiz yoktu :(

Kimse bahsetmemiş. YArın öbürgün kullanmak durumunda kalırsanız dönüşlere dikkat edin. Hem de çok dikkat edin.

Söylediklerinize göre mini almak daha mantıklı görünüyor.
16 GB Ram ve 512 GB SSD sizi çok rahatlatacak.

MacBook Air ile arasındaki fiyat farkı gayet kaliteli bir monitör ve batarya için veriliyor. Fahiş bir fark olduğunu söyleyemem.

Hayatınızın bir anda değişmeyeceğine, her zaman evde monitörde çalışacağınıza eminseniz Mini alın.
MacBook Air alırsanız monitör, klavye vs. bağlamak için adaptörler de almanız gerekeceğini bütçenize ekleyin.

Ama MacBook Air kullanmak da pek çok güzellikle geliyor.
İstediğinizde kucağınıza almak, ufak bir işlem yapacağınızda hiç yerinizi değiştirmeden bilgisayarı açıp yapmak, tatile veya ailenize vs. gideceğinizde hiç düşünmeden bir anda tüm sisteminizi yanınıza almak önemli bir lüks.
Bu arada Macbook'unuzu evde monitöre bağlasanız da kenarda açık tutabilir ve iki ekran sahibi olabilirsiniz. Birinde işinizi yaparken diğerinden YouTube izler veya Whatsapp ile sohbet edebilirsiniz :)

RAM ve SSD dışında önemli bir performans farkı yok, onu da söylemiş olayım. Bir gün satmak isterseniz de Macbook daha hızlı satılacaktır ama şimdiden bunu düşünmeye gerek yok.

Aynı konfigürasyonda Air, bu konfigürasyonda Mini.

Mini+1

bu karşılaştırmada mini baya üstün. (16gb ram ve fanlı kasa performansı da ciddi şekilde fark ettiriyor)

Ben Air kullanıyorum yanımda her işimi yapabileceğim ve pili çok giden bir alet taşımak çok iyi oluyor ama evde de PC'm var, güç için onu kullanıyorum. Sizin ihtiyacınız öyle değilmiş tam tersi evde tek cihaza ihtiyacınız var. Mac Mini.

Taşınabirlik öncelik değilse yüksek speclerden ve fandan ötürü mini daha iyi olacaktır. tabi üstüne monitör ve klavye mouse da ekleyeceksiniz. Piyasayla ilgili en ufak bir fikrim olmamasıyla birlikte eli yüzü düzgün bir monitörün iki binden aşağı olacağını sanmıyorum

daha önce başka benzer soruya da aynı yanıtı vermiştim , ek olarak nelere dikkat etmem gerekiyor demişsiniz.biz bilgisayar monitör gibi eşyaları kendimiz götürdük.değerli şeyleri taşınma öncesinde kendimiz paketledik.
eşyalar da az ve oyalayacak ufak tefek şey olmadığını belirtin ve indirim isteyin derim.

benim 2 defa taşındığım nakliye firmasını arkadaşlarıma da önermiştim 5 arkadaşım taşındı en ufak bir sorun yaşamadık çok profesyoneller , titizler ve elleri alışık . tek bir şey kırılmadı.
önerdiğim arkadaşlarımdan biri aşırı pimpirikliydi o bile memnun kaldı. öneririm.
reisoğlu evden eve nakliye Hakan bey : 532 054 0445

arkadaşım önce moda'dan erenköy'e sonraki yıl da ataşehir'e taşındı aynı firma ile
biz izmir'den ve moda'dan bostancı'ya
abim şile'den zonguldağa

ben de mesajla bi numara ilettim oradan da fiyat alabilirsiniz,

armut.com'dan teklif alın. yorumlara göre birini seçersiniz. eğer eşyalarınıza gelebilecek olası zararlar problem olursa mutlaka sigorta istediğinizi söylersiniz. sigorta biraz fiyatı artırır tabii.

Birilerinden tavsiye alsanız bile yine de armut.com'dan teklif alın. Çok daha ucuza ve çok iyi yorumları olan bir firmayla karşılaşabilirsiniz. Puanı yüksek şirketler armut'taki puanlarını çok önemsiyor, düşük puan vermemeniz için her şekilde memnun ederler sizi günün sonunda.

Eğer bir nakliye firmasıyla çalışacaksanız Sigorta almak konusunda ısrar edin, sonra bir zarar gelirse sigortadan alırsınız, içiniz rahat etsin.

Monte edilecek eşyalar için elemanları olup olmadığını mutlaka sorun.
Küçük bir detay ama çamaşır-bulaşık makinelerini bağlayacaklar mı, avizeleri takacaklar mı diye de sormayı unutmayın.

Küçük eşyaları kendiniz taşıma işine geç girmeyin bence. Zaten arabayla iki defa git-gel yapsanız benzin parası yakacaksınız, bir de gereksiz yere yorulacaksınız. Hepsini taşıma şirketi bir seferde halletsin. 5-10 koli var diye fiyatın pek de yükseleceğini sanmıyorum.
Eşyaların araca sığıp sığmayacağı konusunda defalarca konuşun, emin olun. Bazı nakliye firmaları daha küçük araçla geliyorlar. Sığmadı, iki seferde taşıyacağız diyorlar. Bu durumda fiyat çok artmış oluyor. "Bu müşteri laftan anlamıyor, defalarca söyledim halen bana kamyona sığacak mı diye soruyor" dedirtecek kadar çok sorun bu soruyu.
Bazı taşımacılar "koli parası" diye bir para alıyorlar. Bunu önceden hiç söylemiyorlar. Bunun olup olmadığını sorun.

İşin ne kadar süreceğine bağlı olarak kahvaltı (poğaça+çay+meyve suyu) ve öğle yemeği ödemeniz gerekeceğini de unutmayın, bütçenize ekleyin.

Site yönetmeliğine bakın ortak alanda hayvan beslenir/beslenemez diye bi kural koymuşlar mı, beslenemez denilmişse mahkemeye verirsiniz kazanırsınız ama muhtemelen kazandığınızla kalırsınız kimse beslemese bile o kediler kalır orada yuvalanmışlar artık, yapacak pek bir şey yok.

Sitedeki kedileri seven ekibi bir araya getirip dişi kedileri üçer beşer ücretsiz kısırlaştırma için belediyeye götürmeyi organize edebilirsiniz belki.

Kısırlaştırılmamış bir dişi kedi senede sanırım ortalama 6 - 15 civarında yeni kedi yavrusu demek. Bu yavruların da bir sene sonra doğum yapmaya başlayacağını düşünürsek birkaç yıl içinde sorun katlanarak büyüyecektir.

Bu arada michael_knight'ın dediği gibi kısırlaştırma vs işlemi yapmak da şart yoksa gerçekten önü alınamaz nüfusun belediyeyle falan iletişime geçilebilir bunun için.

sanırım kısırlaştırmaya özen gösteriyorlar en azından. çünkü site içerisinde hiç hamile kedi gördüğümü hatırlamıyorum.

sitedeki populasyonun kontrol altına alınması aslolan kural olmalı. dışarıdan kedi getirilmesi yanlış. sitede kedi beslenemez diye kural koymak da 5199 nolu kanuna aykırı, yani güya iyilik yapmak için kedileri getirenler esas kötülüğü yapıyor. eminim kısırlaştırmak adına birşey de yapmıyorlardır. kedileri getiren kişiler net olarak belliyse sahiplendirme, aldıkları yerlere geri götürme gibi yaptırımlar söylenebilir. ama asla dağa bayıra atmayın veya barınaklara vermeyin.

Evcil hayvanların yeri evdir diyenler boşuna demiyor bunu:)

Eğer önlem almazsanız daha da büyür sorun. Bir noktadan sonra siz de beslemeye yetişemezsiniz.

Benim yaşadığım site çok büyük. Önce 5-10 kedi besleniyordu. Şu anda sayı kontrolden çıkmış durumda.

İşin fenası kediler beslenmeye alıştığı için haşerat vb de kovalamıyorlar. Bir de o sorun olmaya başladı.

Site yönetimi veteriner çağırıp "lütfen kedileri sürekli kontrolsüz beslemeyin, onların zaten doğal bir besin döngüsü var" deyince de "vay efendim siz ne diyorsunuz" kavgaları başladı.

Kısırlaştırın kısırlaştırabildiğinizi ama ne kadar etkisi olur bilinmez.

Pek güzel bir çeviri olmamış. Cümlenin Türkçe'sini de anlayamadım.
"Başka bir şey düşünmemize gerek yok" ne demek?
"ne yapsak da boş, tek önemli olan fabrikalara önlem aldırmamız" mı demek istiyorsunuz orada?

Unless you don't make the factories take necessary precautions, then there is no need for us to consider anything.

“Fabrikalara yeterli önlemi aldırmadığımız sürece başka bir şey düşünmemize gerek yok” cümlesini yazmıssınız ama aldırdıgınız sürece olacak şekilde çevirdim.

First we need to ensure that factories take necessary preventive action, then we can focus further steps

Actions
Focus on

@michael
Başka çözümler düşünmemize gerek yok manasında(bu çözümlerden en önemlisi bu, bunu yaptırmazsak başka çözüm bulup uygulamaya geçirmemiz bir şey ifade etmiyor gibi). Önceki cümle olmadığı için anlam kopukluğu olmuş olabilir.

camussarin yazdigi isini gorur. tavsiyelerim:
*negatif uzerine negatif kullanma bir cumlede, hem hata yapma ihtimalin artar, hem de ne dedigin net anlasilmaz. yukarida goruldugu gibi ayni mesaj pozitif ifadelerle verilince cok daha acik.
*needn't kullanma. kullanman gerektigini hissedersen de "don't have to/don't need to" isini gorur.

Enflasyonla veya piyasa faizleri ile hesaplanabilir. Tabi ki bu hesaplamaların hicbiri kesin olmuyor ama genelde paranin reel degeri bu sekillerde hesaplaniyor bildiğim kadariyla.

Dolarin tl karsisinda surekli deger kazanmasının baslica sebebi TR enflasyonunun her zaman USA enflasyonundan daha yuksek olmasi zaten.

1. Kural,. Çekirdek aile haricinde kimseye borç verilmez. Ki bazı ailelerde kardeşler bile borç yüzünden birbirine girer.

2. Kural. Borç miktarı, borç verenin borcu geri alamadığında üzülmeyeceği bir miktardan fazla olmamalı. Yani geri alamadığımızda "canı sağolsun, olsaydı verirdi" diyebilmeliyiz.

Sorunun cevabına gelirsek, en doğru emtia altındır. Altın her zaman altın, her yerde altın, her cinste kağıt paranın doğru karşılığıdır normalde.

faiz beklentisiyle borç verilmez bu alenen tefecilik
eğer değer kaybetmesini istemiyorsan altın veya döviz olarak verilebilir.

+ John Bloor kuralları

bu işin özü karşılıklı rızadır. gerisi size kalmış. dolar, altın, kısa süreli ise hisse senedi bile olabilir. karşılıklı ne üzerinde karar kılınmışsa o. uzun vadeli borçlarda altın standart gibidir bizim memlekette.hatta şu kadar gram bilmem kaç ayar bilezik.

Mükemmel bir formül yok sanırım.
"Dolar olarak verip yıllık dolar enflasyonunu ekleyerek" olması en ideali olabilir.

Alan veya veren taraf olsam bana en hakkaniyetli gelen;
İş bankası'na parayı dolar olarak 180 gün vadeyle (her vade bitiminde tamamı yeniden yatırılmış gibi) yatırınca kaç dolar edecekse o kadar dolar olarak hesaplanması.

Maaşa, hele de asgari ücret gibi bir şeye bağlamanız hiç doğru olmaz. Son 15-20 yılda asgari ücret çok aşırı arttı. Eskiden çok az insan asgari ücretle çalışırdı, şimdiyse çoğunluk oldu sanırım. Özel sektör maaş artış oranını zaten nasıl öğreneceğinizi bilmiyorum. Türkiye'de insanın ve emeğin değeri ileride düşebilir veya artabilir. Parayı buna bağlamak da doğru görünmüyor.

Herhangi bir mal veya ham maddeye bağlasanız o da olmaz. Onlar da dönem dönem artıyor veya azalıyor. Mesela 6-7 ay önce çelik çok artmıştı, şimdi biraz düştü.

Ama borç vermek aslında size hesaplayamadığınız bir zarar da verir. Karşınıza bir fırsat çıktığında kullanmazsınız.
Örneğin bir arkadaşınız 300 bin liralık arabasını çok acil, bir gün içinde paraya ihtiyacı olduğu için 250 bin liraya satmak isteyebilir ve siz bu fırsatı kullanamazsınız. Bunun benzeri bir arsa, bir ev veya sağlık harcaması da olabilir.
Mümkünse borç vermekten kaçınmak en iyisidir.

yani tabi kendimizi zor durumda bırakacak bir miktardan kaçınmak gerekir
yatırım ortaklığı daha makul
ev için borç veriliyorsa, yarısını verdik diyelim
%50si üzerinden kira versin
almak isterse evin güncel değeri üzerinden borcu kapatsın

--
aslında tüm somut sayısal değişenlerin aritmetik ortalaması da dikkate alınabilir
(altın+euro+dolar+tl+enf+...)/x

--
mesela toptan et ticareti yapılan bir kasap dükkanı
1 ton ürünün parasını vermedi
x sene sonra et'in güncel değeri üzerinden hesaplaşmak yeterli geliyor bana

ama bu elektronik bir ürün olsaydı şu an satışta bile olmayabilirdi

Soğuk deniz suyu mu seversiniz yoksa sıcak mı?
Şezlong olsa yeter mi, sadece havlunuzu atıp yüzmek mi istersiniz yoksa beach club olsun, müzik mi çalsın?
Araba var mı? Her gün arabayla denize gitmek olur mu yoksa uyuduğunuz ve yüzdüğünüz yer aynı yer mi olsun?

Tercih ve imkanlarınızı bilmesem de derim ki Turunç'ta kalın. Birkaç gün Turunç'ta yüzersiniz, bir gün tekne turuna çıkarsınız, başka bir gün de yakınlarda başka bir koya gidersiniz.

ben de tam turunç yazmaya gelmiştim :) ama açıkçası ben 10 sene önce gitmiştim, şimdi nasıl bilmiyorum. hem orman havası var deniz.. vıcık vıcık turist kaynamıyor(du). denizi çok iyi degildi ama idare eder. yalnız evet merkeze uzak oldugu için araba lazım yoksa toplu taşıma belli saatlerde var. hatta loryma resort falan vardı. oralarda kalırsanız ormanın içinden sahile gidip gelirsiniz hem yuruyus olur hem de sonrası denize cuplama :D

Geçen sene Beachfront otelde kalmıştım hem merkezde hemde denize sıfırdı. Tüm eğlence yerlerine çok yakındı.

İçmeler'de plajı olan herhangi bir hotel olabilir.

marmaris'te kıyıdan sırasıyla merkez>içmeler>turunç>kumlubük>...>...> diye gittikçe deniz ve kum bakirleşip güzelleşiyor, insan sayısı azalıyor, denize yakın yeşillik miktarı artıyor. aktivite olarak bakılırsa tam tersi tabii ki.

marmaris genel olarak plaj anlamında türkiyenin en güzel plajı. şezlong vs tam olarak ayrıntı bilmem ama her koyu güzeldir. merkezde girseniz bile memnun kalırsınız.

Şirketin maaşını o şekilde eksik yatırması gerekirdi, söylediğinin tersi yani. SGK doğru yapmış.

çalışanı en az mağdur edecek yöntem bu. full maaşın yatar, sgk'dan ne alırsan şirkete ödersin. şirket kesse, sgk ödemese, zor durumda kalırsın ya da ödemelerin aksar vs.

NŞA'da aldığın parayı şirkete ödemen gerekiyor. SGK maaşını yatırmış mı diye bakmaz. SGK'nın yatırdığını istemeyen zengin şirketler de var tabii. tercih meselesi.

niye olduğunu çok kurcalama parayı gönder, işten çıkarma sebebi... maaşın eksik yatmadıysa sorun yok.

şirket aslında iyilik yapıyor. Sgk raporlu olduğun günlerde ücretini tam olarak yatırmaz ve de gecikmeli olarak yatırır. Azıcık düzgün olan şirketler ise maaşını tam yatırır böylece hem sgk'dan paranı bekleyerek mağdur olmazsın hem de kesinti de yaşamamış olursun.

2 günlük para için sorgulamaya değmez zaten paranızı aldıysanız. Normalde şirket yatırmayıp sgk yatıracaktı.

sgk hep yatırır. şirketin tercihi. çaışan mağdur olmasın isteyebilir

İyi şirketler bu şekilde yapar, kötü şirketler maaşını keser ve SGK'dan aldığın para daha az olacağı için zarara girersin.
Parayı şirkete göndermen en doğrusu.

Ya ortam soğutulur ya da üzerine pamuklu yumuşak örtü örtülür, pike güzel olur

Mecbur örtü kullanacaksınız başka çare yok. Bu arada gerçek deri olsaydı terletmezdi, suni deri görünümlü bi materyal büyük ihtimal koltuklar.

Gerçek deri de terletir neticede yapışıyor

Üzerine pike sermek en kolay ve işe yarayan çözüm.
Ailem ciddi bir para verip deri koltuk takımı almıştı salona.

Hem arada bir krem sürmek gerekiyor, hem yazın sıcakta oturulmuyor hem kışın soğukta soğuk oluyor. Hiç güzel bir şey değildi.

1000 euro güzel para tayfun.

tl gibi enflasyonun zirve yaptığı bi para olsaydı 2 yılda avantajlı olur derdim ama. bu haliyle mantıksız bi hareket olurdu. overall'da 30 saniyede yapacağın renderingi 25 saniyede yapacak olmanın ve yeni cihaz kullanacak olmanın vereceği tatmin duygusu 1000 euro etmez.

M1 değil M1 Pro çipli bir Macbook mu 2020 model olan?
M1 Chip'e 32 GB Ram takılmıyordu diye hatırlıyorum.

Eğer eski cihazınız M1 Pro ise yeni alacağınız makine daha yavaş olacaktır.

m1 pro'dan m2'ye geçilmez +1

ama ram'i yanlış biliyorsanız (m1 pro ve ultralar 2021'de çıkmıştı sanki, 2020 modelde olmamalı) o zaman m2 mantıklı olabilir ama yine 1000 euroya değer mi... bu sefer satıp 14" pro (m1 pro'lu) almak daha mantıklı olabilir. O da taksitli yok mu mesela?

M1den m2 ye geçilir ama hemen değil. İnsanlar bir süre kullansın ve sizde görün, ondan sonra karar verin.

Al geç, iki gün sonra euro 25 olursa pişman olursun. Fırsatın varsa ve uzun dönemde bu yükseltmeye ihtiyacın olacaksa direk al.

Suya geri bırakılsa da balık için o kadar zevkli değil, kanca balığın çenesini parçalayabiliyor denize bıraksan da balık beslenememekten ölüyor, insanların karınlarını doyurmak için balık avlamasını anlıyorum da hobi için yenmeyecek küçük balıklar eziyet görüyor

Yani illa yeni bir hobiye başlayacaksan başka bir sürü var, kuş gözlemi bunlardan biri o da doğa içinde

Hayatım boyunca ısınamadığım şeylerden biri balık tutmak. Küçükken denemiştim ama zevkli bulmadım. Her yerde her balık olmaz. Ben hamsi gibi küçük balıklarla uğraşmak istemem. Palamut gibi sevdiğim, büyük balıklar tutmayı tercih edebilirim. Zevkli olan kısmı gördüğüm kadarıyla yazın gece hava serinken, oltayı bırakıp kamp sandalyesinde oturmak, bir şeyler içmek, sessizlikte dinlenmek ya da birileriyle muhabbet etmek. Balık bahane yani.

İnanılmaz keyiflidir.
Ben istediğim kadar yapamadım, amatör bile denemez bana. Yine de 30-40 defa yapmışımdır.

Hiçbir şey tutamadığında bile yine de inanılmaz keyifli oluyor. Mümkünse yalnız olacaksın, veya en fazla 2 tane kafaların uyuştuğu arkadaşla,
Oltayı attıktan sonra her an, her çektiğinde "acaba balık var mı?" diye bir şüphe ve onun keyfi var. 3 dakikada bir sayısal loto çekilişi yapılıyormuş gibi bir heyecan :)

Bekleme açısından birkaç çeşidi var. Birinde atıyor ve neredeyse hemen çekiyorsun, başka bir sistemde atıyorsun ve balık vurana (veya sen o bölgede belli ki balık yok, biraz daha şu tarafa atayım diyene) kadar aynı yerde kalıyor.

Daha yeni başlarken bir anda bir sürü para harcamanı önermem. Etrafında birilerinin alıp da kullanmadığı oltalar kesin vardır, onlara bir sor. Hem bilgi vermeyi de severler.
Yine de denize gitmeden önce bir balık mağazasına uğrarsın veya olta balığı tutanların çok olduğu bir yerse kesinlikle çapari, misina vs. satan bir amca vardır.

Rasgele :)

Denedim ve bana inanılmaz sıkıcı geldi. saatlerce bekliyorsun olta başında.

çok nadir yapılacak bir aktivite. kafa dinleme etkinliği aslında. pek çok ikamesi var. ben severim ama aramam. şartlar uygun olursa yapmak isterim.

Denizde hiç yapmadım ve bence kalabalık ortamda tadı çıkmaz.

İç Anadolu'da vs. göl balıkçılığı olarak bilinen, sabahın köründe gidip solucan, makarna vb. ile balık tuttuğun ve sessizlikte saatlerce oturduğun balıkçılık baya meditasyon gibi. Nuri Bilge filminde gibi hissedersin kendini.

LG tek tercihim.

samsung, sony, lg. bunlardan hangisinden isteklerime uyan bulursam alabilirim.

evde 11 yasinda bir arcelik ve 12 yasinda bir sony var. ikisi de hala calisiyor.

markadan ziyade model önemli. her markanın amiral gemileri var. daha ziyade modele odaklanın.

donanımhaber forum'ları en doyurucu bilgiyi verir ama kafa da karıştırır. fazla derine dalmadan biraz okuyup bütçenize göre karar verin.

işletim sistemi önemsiz diye düşünüyor insan almadan önce ama aslında önemli.
Android işletim sistemli olanlarda çoğu program oluyor, LG Web OS da çok kötü değil sanırım ama diğerlerinde bazı programlar olmayabiliyor, can sıkıyor.

Bundan 5-6 ay önce Televizyon almak için bakmaya başladım. Aklımdaki "adını bildiğim markalardan biri olan, 75 inç en uygun fiyatlı televizyonu alayım" diye yola çıktım.
Parayı ekranın kalitesine değil büyüklüğüne vereyim istedim. Ama sonunda 65 inçlik LG NanoCell 65NANO916PA aldım. Onunla aynı fiyatta, 75 inç olan ve biraz daha düşük kaliteli olan TV ile yanyana duruyorlardı bir mağazada. Kaliteyi çok önemsemem diye düşünmeme rağmen yanyana durduklarında bana önemli göründü ve aldım.

Sony almak da istiyordum ama daha pahalıya daha kötü bir teknolojisi vardı benim baktığımı zamanlarda.

Herkesin Samsung veya LG almasının bir sebebi var herhalde, çok derinlemesine araştıramadım.

burada yazanları da bir kenara not edin derim.
eksisozluk.com

ben philips'ten şaşmam. panel kalitesi, işletim sebebi vs yüzünden değil, ambilight yüzünden. ama kimisi de hiç sevmiyor o olayı. biraz beklentilere bağlı.

markadan ziyade model seçmek çok daha önemli. mesela ben kesinlikle va panel bakmıştım ilk önceliğim buydu. bazı şeyler ilk önce belirlemen ve asla değiştiremeyeceğin şeyler.

panel boyutu: 55-60-65 kaç inch lazım izleme mesafene göre. bu ilk karar vereceğin konu.
panel tipi: va-ips ikinci konu. va daha kaliteli görüntü verir. ips biraz daha kötüdür ama daha geniş açılarda renkler bozulmaz. yani sağdan bakan soldan bakan da keyif alır. kalabalık aile işidir.
sonrası ise artık inceleme kıyaslama. lg, philips, samsung, sony hepsi iyi tv'ler yapıyor. tcl var bi de yeni girdi piyasaya. yurt dışında budget ürün olarak çok tercih edilir.

sony

ust segment:
-paran varsa sony
-yoksa lg

orta segment
-paran varsa samsung
-yoksa grundig

vestel al geç

Ben LG Oled aldım çok memnunum öyle böyle değil.

Ekran yanığı oluşursa oturur ağlarım o ayrı.

12 sene önce evlendiğimde panasonic plazma almıştım. onun görüntü kalitesi gibisini görmedim ben. mevcutta durumları nedir bilmiyorum.

3 senedir samsung kullanıyorum ve çok memnunum, gerek görüntü kalitesi, gerek hızı, gerekse de ara yüz rahatlığı büyük artı.

bütçenin yettiği bir samsung modelini gönül rahatlığı ile önerebilirim.

ama teknolojinin şans işi olduğunu da unutma.

not: vestelden uzak dur. samsung'u alırken bir vestel mühendisi ile konuştuğumda "abi saçmalama ne vesteli" demişti.

Alabileceğin en üst ekran sanırım LG Oled’ler olur, ama düz tv izlersen yanık olacak mı diye korkarsın (sanırım yazılımla çözdüler)

Türk markalarının yazılım sıkıntıları olabilir ama panel olarak onlar da lg, sharp, vs çıkabilir bir yerden alıp üretiyorlar zira. Philips de kendi panelini üretmiyor ki mesela.

Sony içine direkt android tv yerleştirmişti, öyleyse iş görebilir. Fakat aydınlatma teknolojilerine bir bak atıyorum LG veya Samsung parçalı aydınlatma sunuyorsa o tercih sebebidir (oled gibi piksel piksel değil ama lcd/led gibi arkadan komple aydınlatma da değil) sanırım qled falan diyorlar ona bir bakarsın.

TLC'leri de bir araştır derim. LG aldım ben. Ama aklım TLC'de kaldı. F/p ürünleri gibi duruyorlar.

H264 veya H265 codec'li mp4 istediğiniz gibi bir sonuç verecektir.
Bitrate'i yani ne büyüklükte olacağını da çoğu programda ayarlamanıza izin veriyor.

Yok diyebiliriz.
Büyük ihtimalle bu teknoloji var ama henüz çok az insan erişebiliyor.

ben de aynı şekilde bir gezi planlıyorum. arabayı havaalanından başka bir yere bırakmayı düşünmedim bile.

@karsiyakaliyiz

4-5 günlük ücretler 20-30 euro arası görünüyor baktığım birkaç sitede. doğru mudur yoksa yanlış mı bakıyorum niyeyse daha pahalı diye düşünüp hiç bakmamıştım havaalanı parkı için.

atinada şehir içinde çeşitli parklar var metroya yakın birine verip metroya binebilirsiniz, mesela kallithea nispeten merkeze yakın ve ucuz bir semttir yeşil hatta yakın bir otoparka bırakıp havalimanına metro yapabilirsiniz.

Arabayı Yunanistan'da bırakmanız mümkün mü diye araştırmanızı öneririm. Hukuki bir engel veya ceza olabilir.

Bildiğim kadarıyla mesela Türkiye'ye yabancı aracıyla gelen bir yabancı aracını Türkiye'de bırakıp ülkeden çıkamıyor.
Çıkması için gümrükten bir belge alması gerekiyor, bunu yapmazsa tespiti halinde ceza ödüyor ki tespiti pek de zor değil.

duyurunun Yunan ayagi olarak su siteyi birakayim: www.parkaround.com

ben kendim kullanmadim ama tanidiklar kullaniyorlar havalimaninda arac birakmak icin.

su an duvarlar ne renk ve yeni rengin ne olmasini istiyorsun?

Eger cok keskin bir gecis yoksa renkler arasi 20 litre al once bi ya ucu ucuna yeter ya da ucu ucuna yetmez. Yetmezse gidip az biraz daha alirsin veya direkt 25 al 5i ayri kutuda al kapagini acma lazim olmazsa kenarda rotus icin durur.

Boyayi sen alirsan biraz daha ucuza gelir. Boyacilar en kotu boyayi aliyorlar. Bir de piyasa 1500 ise 1000e boyayan adami tutma. Buyuk ihtimalle boyaci degildir isciligi kotu olur pisman olursun.

Tavan hakkinda fikrim yok

flydian +1, tavan için beyaz tavan boyası var standart. Yanlış hatırlamıyorsam 10kg (veya lt) olarak satılıyor.

Usta gelsin baksın alçı filan işleri de çıkabilir. Şu kadar boya lazım şu kadar bu lazım der gider alırsın

Ben etrafınızdakilerden, mahalledekilerden usta tavsiyesi almanızı öneririm.

Sizin dışarıdan alacağınız boyayı usta beğenmeyip kötü işçiliğine onu bahane edebilir.
Fazla para verseniz bile seçtiğini ustanın işçiliği kötü olabilir.

İstanbul'da yaşıyorum. Bundan 3-4 yıl önce armut'tan bir usta bulduk ve çok memnun kaldık. Hem fiyatı, hem işçiliği hem de işini hızlı yapması konusunda.

İlk işinden sonra her seferinde onu aradık, söylediği fiyat üzerinden %10-%15 pazarlık yapıp anlaştık. Şimdiye kadar 5 ev boyattık, bir tane de arkadaşımızın evini boyattık. Hiçbirinde sorun olmadı.
Düzgün bir ustaya rastlamanızı dilerim,

bankaya yüklü miktar para koyunca limitli kredi kartı verebiliyor bankalar.

ama maaş olmadan kredi zor biraz.

Amacınızı bilsek daha kolay yardımcı olabiliriz belki,
Yüksek limitli kredi kartı mı istiyorsunuz eşinizi için, kredi kullanmak mı istiyorsunuz, konut kredisini onun üzerinden mi kullanmak istiyorsunuz, onu anlayamadım.

Geliri olmayan kişiler için kredi kartı limiti çok düşük oluyor, bankaya belli bir para koyunca o para kadar artabiliyordu kart limiti.

Kredi notunu artırmak için ufak da olsa bir kredi kartı alıp kullanıp, düzenli şekilde ödeyebilirsiniz.

Kredi kartını limiti kadar kullanıp ödemek değil de limitinin küçük bir yüzdesini kullanıp düzenli ödemek daha etkili diye duymuştum.

Balığı aldınız temizlenmiş veyahut değil buzluğa attınız ,çıkardınız yiyin gönlünüzce (biraz yavan olur ama sıkıntısız olur).

Balığı aldınız buzluğa attınız çıkardınız , çözdürdünüz , yarısını yediniz kalanını tekrar buzluğa atarsanız google haritalar tahtalı köye olan mesafenin en kestirme olanını hesaplar. Şaka bir yana tekrar dondurmadığınız sürece aynen devam.

aslında o balıklar da buzhaneden geliyor
tezgahta çözülüyor
balıkçı da akşam buzlara basıp saklıyor
nedense bi biz dondur-çöz yaptığımızda zehirleniyoruz

@comp haklı. Genelde satın aldığımız balıklar zaten dondurulup çözülmüş olduğu için (hepsi değil)tekrar dondurulması sakıncalı.
Dondurulmuş çözülmüş ürünün tekrar dondurulmasının sakıncası da şu şekilde. Balıktan başladığımız için balıktan devam edelim. Bir balık sudan çıktığı andan itibaren bozulmaya başlar. Bu bozulma tahammül edilebilir seviyede olduğu sürece tazedir.
Dondurma işleminde şoklama işlemi falan yapılmadığı taktirde bozulma çok yavaş olarak devam eder. Çzülen balıkta bozulma işlemi normal balığa nazaran daha hızlı, dondurulup çözülen balığı tekrar dondurup çözdüğümüzde ise çok çok daha hızlıdır.

Dondurulmuş balığı çözdürüp yeniden dondurup yediğinizde zehirlenirsiniz. Yanlış bilmiyorsam hem de hastanelik olacak kadar zehirlenirsiniz, ciddi bir durum. Balıkçıdan aldığımız balıkların çoğu zaten donmuş ve çözülmüş oluyor.

Eğer balığı kendiniz tuttuysanız temizleyip dondurmanız daha doğru diye hatırlıyorum, çözülünce hemen pişirip yersiniz.

daha bu hafta arkadasim 3.5 milyona erenkoy'den ev aldi. 2+1 ve 12 yillik bina. bahsettiginiz sifir atilmis halde 1 trilyonsa erenkoy taraflarindan daha uzaga gitmeyin derim. kadikoy tarafi hakkinda bilgim yok ama zorlayarak oralarda da bu paraya ev bulunur diye dusunuyorum ben.

çekmeköy taraflarında temiz bir apartman dairesi bulabilirsiniz 1+1. 1 milyona 2+1 ise bir elin parmağını geçmiyor malesef.

Küçükyalı, Altıntepe'ye de bakın derim.
Üsküdar, Sultantepe'de fiyatlar ne durumda bilmiyorum ama belki halen mümkündür (ama mahallenin doğru tarafında olduğunuza da dikkat etmek gerek)
Üsküdar, Ünalan ve Örnek mahallesi de iyi adaylar bence.

Ataşehir örnek mahallesinin Ercüment Batanay caddesi üzerinde kalan kısmına (çingene mahallesi olmayan kısım yani) bakabilirsiniz. nispeten merkezi ve fena olmayan mahallelerdir.

ben teknolojik tafaını açıklayayım: dlp adı verilen bir yazılım var, kvkk kapsamında kullanılması önerilen ve yerine göre mecbur tutulan bir ürün. bu yazılım tüm mail, teams vs iletişimini izliyor. tüm dlp ürünlerinde de özellikle kendi şahsi mailine gönderme, gmail gibi public mail sistemlerine mail gönderme, şirket içi yazışmayı external adreslere forward etme noktasında uyarı verecek default kurallar var. eğer şirketinde bu tarz bir sistem varsa (bunu sen anlayamazsın, it bilgi verebilir sadece) kesinlikle yakalanırsın. o bilgisayardan çıktısını alman durumunda da alarm verebilir.

tavsiyem --> ekranın fotoğrafını çek. en temiz yöntem bu.

Avukatıma bu soruyu sorduğumda "email'lerde şirketin gizli ticari bilgileri yoksa zaten sorun olmaz. Ama varsa bile sizin amacınızın ticari sır değil, kanıt toplamak olduğu açıkça belli. O yüzden sorun olmaz, rahatça gönderin." demişti.

Aktardığım bilgiyle ilgili bir yorum yapmanız talebim yoktur, bilginize.

@roket adam, bu sahsi mailime sorunlu konularin maillerini iletme isini neredeyse 2 senedir yapiyorum, bahsettiginiz gibi bir program olsa simdiye kadar bir sekilde basima bir is gelirdi herhalde dimi, yoksa pusuya yatmis bekliyorlar midir?

“Sıfat veya görevi, meslek veya sanatı gereği vakıf olduğu ticarî sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgeleri yetkisiz kişilere veren veya ifşa eden kişi, şikâyet üzerine, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.“

@mevsimler, cok tesekkurler, bu durumda michael_knight'in da dedigi gibi maillerde bir ticari sir vs. olmadigina gore basima bir sey gelmeyecegini anliyorum.

bu işin en yasal yöntemi e-tespit. Tabi biraz külfetli oluyor diğer seçeneklere göre.

e-hizmet.tnb.org.tr?

bazı firmalar sürekli olarak izliyor (mesela bankalar bu konuda aşırı katı), bazı firmalar legal bir sorun olmadığı sürece hiç bakmıyor bile. dediğin gibi de olabilir, bir mahkeme vs durumu olunca masaya koyuyor da olabilirler.

Popülizm neticede seçim yaklaşıyor, ikinci dediğini vaad etseler bu kadar ilgi çekmez

İyi bir şey olmaz ama ne toplu ulaşım yeterli, ne arabaya erişim var. Çocuklu ailelerin, evinde yaşlı olanların, toplu taşımayla işe gidemeyenlerin ve daha nicesinin arabaya ihtiyacı var. Biri olunca diğeri olmuyor diye bir şey yok tabii.

Çiller populizmi devam ediyor. İki anahtar vaad ediyordu herkese. Kitle partileri ancak populizmle oy kazanır.

Bu bir sorun ve düzeltilmesi lazım. Haddinden fazla vergilendirme sebebiyle dünyada araç almanın en zor olduğu ülkelerden biriyiz. Konuyu ulaşımı geliştirmeye taşırsak whataboutalism yapmış oluruz. Avrupa'da yaşayıp geliri bana yakın olan eş dost yeni araçları buradaki satış bedelinin yarısından aza, ikinci elleri yok fiyatına alabiliyor. İthalat yapmak zorunda olduğumuz için tabii ki onlarla aynı fiyata alabilmek ütopik olur ama mevcut durum da saçmalık noktasını aşalı çok oldu. Amaç zorla araç sahibi yapmak değil, araç sahibi olabilecek refaha ulaştırmak ve de buna engel teşkil eden vergilendirmeyi düzenlemek.

tabii ki araba sahibi sayısı arttıkça iyi bir şey olacak.
saydığınız 3-4 büyük şehri çıkarın, arabasız markete gidemeyeceğiniz, atm'den para çekmeye gidemeyeceğiniz, araba yok diye eczaneye gidemeyeceğiniz bi dolu şehir var.

ayrıca en temel insan hakkı olan "seyahat hakkı"nı tam anlamıyla kullanmak için de her sosyal devletin vatandaşa sunması gereken bir imkan bu.

araba almamak bir tercih olmalı zorunluluk değil.

avrupada kişi başına en az araç düşen ülkeyiz.

Bazı ürünler ilk çıktıklarında lükstür, zamanla normal bir gereklilik haline gelir.
Her evde çeşmeden su akması da elektrik olması da mecburiyet değil ama içinde bulunduğumuz yılda, teknolojik gelişmişlikte bunların eksikliğinin ne kadar saçma görüneceğini sizin takdirinize bırakıyorum.
Araba sahibi olmak da mecburiyet değil elbette, ama günümüzde ihtiyacı olup da araba sahibi olamayan insanların olması ayıp ve üzücü.

Türkiye Dünya ekonomileri arasında yaklaşık 20. sırada, kişi başına düşen araba sahipliği konusunda ise 78. sırada (yanlış kaynağa bakmadıysam, yanlışsa bile çok yanlış değildir herhalde)

Elbette altyapı üzerinde ciddi bir yük oluşturacaktır ama çok saçma bir hedef olarak görünmüyor bana.

Arabası olmayan bir insanın hastaneye, pikniğe, yüzmeye, aynı semtte oturmayan misafirlere, yakın şehirlere ve aklıma gelmeyen onlarca yere gitmesi büyük sıkıntı.

Bu sıkıntıyı çözeceğeni vaad eden birine oy vermesi de şaşırtıcı olmaz.
Pek çok insan için araba sahipliği önündeki en büyük engel yüksek vergi. Bir araba ailenize alırken bir araba da devlete almak gerekiyor.

Yat alırken, ultra lüks araba alırken böyle bir vergi oranı mantıklı görünürken; uygun fiyatlı, sadece ihtiyaç görmeye yönelik arabalarda bu şekilde bir vergilendirme mantık dışı.

türkiye ankara ve istanbul'dan ibaret değil. daha küçük yerlerde toplu taşıma sistemi çok kötü. otobüsler seyrek ve pahalı. evin yakınına getirmiyor. buna rağmen otomobilin yaktığı benzinden daha fazlasını istiyorlar.

kişi başına düşen otomobil sayımız çok ama çok düşük. dolayısıyla otomobile erişim kesinlikle artırılmalı. istanbul içindeki trafik sorunu otomobil saysından değil planlama sıkıntısından kaynaklanıyor. mesela şehir içine girişte ek ücret gelse, otopark ücretleri artırılsa şehir içi araç kullanımı azalır, trafik de azalır dolayısıyla. ama bu araba satılmasın demek değil. kesinlikle otomobil sahipliği artmalı bu ülkede, rakamlarımız anormal düşük.

Kendi açımdan olayı anlatayım. 2 ay önce aracım yoktu en külüstür arabaya bile gıpta ile bakıyordum. Kredi ile yenisini aldım ve fazladan 1 tane daha edindim. Şimdiki rahatlığımı dünyalara değişmem. Araba zaruri bir ihtiyaç bana göre. Ulaşım ve sosyal ilişkileriçin insan için en büyük artısı. Ne kadar lüks olduğu başka bir konu.

"Hayatımda iki problemim var" ile "Hayatımda iki problem var" arasındaki kadar fark var.
Ama "I have.." ile başlayan kalıbın kullanıldığına pek rastlamadım.
Çok çok ince düşünürsem ilk seçenekte söylediğindeki problemler üzerinde senin bir kontrolün varmış, diğerinde kontrolün yokmuş gibi anlayabilirim.

Mesela Türkçe'de de kimse "Hayatımda iki problemim var" demez ama derse de hatalı olmaz.

Cümlenin öncesinde veya sonrasındakilerle de anlam bazen değişebiliyor.

her ikisini de kullandığımda karşıdaki kişi bunun abes bir anlamı oluduğunu düşünmüyor o halde değil mi?

problemler üzerinde kontrol olmasından ziyade, problemlerin doğrudan sizi etkileyip etkilemiyor olması gibi düşünmek lazım.

i have... deyince "benim şu hayatta iki derdim var."

there are two... deyince "hayatımda iki derdim var" gibisinden düşünürsek daha anlamlı oluyor. düşününce ikisini de kullanmak mümkün

teşekkür ederim arkadaşlar.

Zebra olmayan store perdeler güzel

Uygun maliyetli bir çözüm olsun istiyorsan amerikan bezi ile de bir perde yapabilirsin kendi kendine

ip perde nasıl olur?

Cama film kaplatmak olabilir belki. Arabalarda veya plazalardaki gibi dışarıdan cama bakınca ayna gibi, içeriden dışarı bakınca normal görünecek şekilde.

"ben de disariyi gormesem olur" derseniz film+1. ben buzlu cam efekti verenden kullaniyorum. isigi kesmiyor ama icerinin gorunmesini engelliyor. ayrica sorunsuz bir sekilde cikartilabiliyor sonrasinda.

boyle bir sey. www.hepsiburada.com

bauhaus, koctas falan daha ucuza bulabilirsiniz.

www.perdesepeti.com.tr
Ben bundan yaptırdım mutfağa, ışığı yumuşatıyor ama kesmiyor.

daha kalın bir tül perde kullanın.
store pişmanlıktır. dünyanın en kullanışsız şeyi. hanımı bir türlü vazgeçiremiyorum store sevdsaından :)

cama film'i de geç. istediğin zaman dışarıyı görememek can sıkar.

en güzeli daha kalın bir tül perde. ayrıca tül perde kapalıyken perde çok ince olmadığı ve akşamları içeride ışık yakılmadığı sürece içerisi görülmez.