maalesef yok. Cok aradım. Tesellıyı ucuncu defa frınge'e baslamakta buldum...

fringe gibisi olmaz ancak orphan black var, çok sevdim. ingiliz dizisi. kızın birisini klonlamışlar. dünyanın çeşitli yerlerinde aynı kızdan var. ve olaylar olay, gelişir gelişir. olay basit gibi geliyor ama dizi güzel, sürükleyici.

şimdi 2. sezon oynuyor.

izlemediysen x-files tabii ki.

ortaköy'de deniz tarafındaki starbucks iyidir. üst katları var.

(bkz: urban station)

@Mbrain harika bir şeymiş bu ama saati 8tl açıkcası bana tuzlu geldi. çünkü bildiğin kahvaltı sonrası gidip akşama doğru çıkmayı planlıyorum. starbucks ya da nero da da aynı parayı veririm belki ama istediğim kahveyi, keki ben seçerim:/

Hisarüstü balkon cafe

kalori hesabı çok saçma bir şey evet. kalorinin önemi çok düşük. hatta bana göre hiç önemi yok. ben de bir ara epey kilo vermiştim ve bir gün bile kalori saymamıştım, zerre önemsememiştim. sadece yediğim şeylerin içeriğine ve glisemik indekslerine dikkat etmiştim. ki önemli olanlar da bunlar zaten.

coca cola zero'nun içinde şeker yok ama bir milyon tane tatlandırıcı var. var olan her çeşit tatlandırıcıdan katmışlar nerdeyse.

ve sürekli bu yapay tatlandırıcıların obeziteye sebep olduğu ile ilgili araştırmalar yapılılıyor, haberler çıkıyor sürekli. vücudu kandırdığı için hormonların dengesini bozuyor vesaire kilo alımına sebep veriyor. yani 0 kalori diye sana kilo aldırmaz diye bir şey yok. içeriğindeki şeyler kilo almaya yol açan ve hatta obeziteye sebep veren şeyler.

dediğim gibi kalorinin önemi yok. önemli olan içerik.

abi şimdi kola konusunu bilmem de, sadece kalori hesabı yapmak sakat şey. kalori hesabı yaparken içerdiği yağ çok önemli eğer kilo vermek istiyorsan, diye biliyorum. yağdan ve şekerden uzak duracan her türlü.

Ozetliyorum sana:

Hani kufur olmayan ama kufur etkisi yapan sozler var ya, simdi bunu kolanin icindekiler icin dusun. Seker etkisi yapan seyler var ve bi kutu kola ~20 Kup seker degerinde.

gerçek kolanın içinde deli gibi şeker var.

diyet olanların içinde ise ne idüğü belirsiz bir sürü kimyasal madde.

bu kimyasal maddeler @localhost arkadaşın anlattığı gibi zararlı. içinde ne olduğu tam olarak bilinmiyor, obezite, diyabet, kanser her şeyi yapabilir.

bana da doktor diyet kolaların içinde bol miktarda tuz olduğunu söylemişti. fazla tuz almak da zararlı biliyorsunuz.

hatta şunu diyeyim coca cola zero normal koladan daha zararlı bana göre. normal kolada tek çeşit şeker var en azından ve vücudu kandırmıyorsun. bu zeroda şeker almıyosun güya ama onun yerine çok daha fazla sayıda zararlı şey almış oluyorsun vücuda.

o şekerler de gerçek, doğal şeker değil zaten.

glikoz şurubu :(

bütün marketler yapay, hormonlu ve hatta bağımlılık yapan sağlıksız maddelerle dolu. biraz uyanalım.

ayrıca zero gibi kolaların içinde ne olduğuna dair: (bkz: aspartam) çoğu light şeyin içinde bu aspartamdan var.

sağlıklı besleniyorum ayağına yapılan üç büyük yanlış var.
Kalori hesabı yapmak, ben kilo vericem deyip light ürünler kullanmak (yoğurt, bisküvi, cola, burger king falan) bir de doğal bir şeyy yersem kilo almam demek.

Birincisi vücudumuz termodinamik ilkelere kusursuz uyan bir makine değil dolayısıyla giren enerji, harcanan enerji hesabı mantıklı değil. Sen her üründen aynı kaloriyi elde demiyorsun, her ürünü aynı verimle işleyemiyorsun aynı zamanda aynı kaloride iki ürün de vücuduna aynı etkiyi yapmıyor. Aynı kaloriye sahip iki yiyecek aynı şekilde insülin salgılanmasını sağlamayabilir.

İkincisi, diyet denilen ürünler (light) işlenmiş bir ton kimyasal süreçten geçmiş ürünlerdir. Diyet olması için içine bir ton madde katıldığı da olur (kola, diyet bisküvi vs.). Hatta diyet çikolata falan yapmışlar geçen gördüm. Tamamen insanlara vicdan mastürbasyonu yaptırmaya yönelik bir endüstri haline geldi. Çikolata yiyorum ama bak kilo yapmıyor diye kendini kandırıyor insanlar. Sonra vay efendim su içsem yarıyor yhaa!!!bir111!!

üçüncüsü doğal olan her şeyin sağlıklı ve kilo aldırmayan şeyler olduğu yanılgısı. Meyve tatlı gibidir, oldukça yüksek şekerli meyveler var. Dolayısıyla bu meyvelerin diyet yapıyorum meyveye abanayım deyip çokca tüketilmesi de sağlıksız ve vücuda giren gereksiz şeker miktarını arttırır.

Bunun yanında yağdan uzak dur gibi bu üçü kadar olmasa da bir yanlış anlaşılma var. Yağ ama hangi yağ? Margarinden uzak dur. Eve margarin sokmaya çalışanı sopayla kovala. Ama gidip de yağsız yemek yemeye kasma. Eti yağsız alma. Zeytinyağlı yemekler ye (sadece zeytinyağlı yemek tüket gerisini boşver değil de zeytinyağlıdan kaçma demek istiyor şair), tereyağında yumurta yap ama yüksek sıcaklıkta pişecek yemeklerde kullanma tereyağını da zeytinyağını da. Yok kanolaymış, ayçiçekmiş, fındık yağıymış falan bunları kullanma. Zaten yüksek sıcaklıklarda hangi yağ olursa olsun pişirmemeye çalış. Yani kızartmalardan uzak durmaya bak.

Şekerin her türlüsünün alımını mümkün olduğunca azalt. Vücuduma şeker girmezse enerjisiz kalırım deme vücudunda yağlar boşuna depo edilmiyor. Vücut hazırda zaten harcamak için şeker bulunduruyor. O azaldıkça yağlardan yeniden enerji elde edebiliyor. Enerji için illa şeker yemene gerek yok.

Karbonhidratı kes yanına yaklaşma demek de doğru değil mesela. Fındık, badem, ceviz ye ama kavrulmamış olsun. Yüksek sıcaklıkta bunların kavrulması çok sağlıklı değil. Çiğ çiğ yiyebilirsin.


Dolayısıyla eğer amacın sağlıklı yaşamaksa da zayıflamaksa da bu dediklerimden uzak durduğun ölçüde amacına yaklaşırsın. İlla tatlı yiyecem ben öyle ömür geçmez diyorsan 10 günde bir ye tatlını nefsin körelsin. Ama tatlıyı hayatının parçası yapma. Her öğünde yeme mesela. Kola için de aynı şey geçerli. Kolasız olmaz illa içecem diyorsan 10 günde bir içersin. Hayatına devam edersin.

Ya da en olmadı her gün 10-12 km arası yürü kolanı da iç. Ama eğer bu kadar yürümem ben diyorsan başka yerlerden fedakarlık yapman gerekecek.

kalori önemli ama temiz beslenmek hepsinden önemli. az kalori alırsan zayıflarsın. zero ile beslen, zayıflarsın ama deri altı yağ % miktarın artar

edit: kolada ne olduğunu bilmiyorum hiç bakmadım. şeker olduğunu varsayıyorum.

selam!

özet cevap:
kalori hesabı yapmak, sağlıklı yaşama yeni geçiş ve bu işleri yeni yeni öğrenme aşamasında oldukça önemlidir. yediklerinde enerjinin yanı sıra içerik olarak neler olduğunu da bilmen lazım ama. yani kalori ve makro hesabı yapmalısın.
zero kola ise içerdiği yapay şekerden ötürü insülinini zıplatır, bu yüzden içilmemeli.


gelelim uzun anlatıma:
şimdi şöyle düşün, hiç kafanı zero ile falan karıştırmayalım.
örneğin 1 paket eti hoşbeş yaklaşık 200 kalori. senin hesabınla sen bu hoşbeşden istesen günde 9-10 paket yiyebilirsin başka hiçbir şey yemeyerek ve 2000 kalorini bu şekilde doldurabilirsin.
mantıken ve teorik olarak eğer sen 3000 kalori dolaylarında yakıyorsan günlük ve 1 hafta bu "hoşbeş diyeti"ni yapsan 1 kg net vermen gerekli 1 haftanın sonunda.(1000cal x 7 = 1kg hesabından)

peki verir misin gerçekten? olabilir, evet.
peki ne işe yarar? hiçbir işe.
niye? çünkü sağlıklı beslenmedin.
niye kilo vermek istiyorsun: daha sağlıklı olmak ve görünmek için.

eğer 2000 kalori ise günlük yemen gereken miktar, bu kaloriyi sana en faydalı besinlerle doldurman mühim olan. koşullar izin verdiği ölçüde elbette. %90 oranında "temiz" beslenmeyi (yani içeriğini bildiğin ve sana faydalı besinlerle beslenmeyi) başarırsan bu gayet iyi bir oran.

gelelim zeroya.
zero ne işe yarıyor: hiç.

peki zeronun bütün diğer sağlıksızlıklarını bir kenara itsek ve sadece teorik olarak kilo vermeye etkisini düşünsek: (not2ye cevaptır) evet kalorisi yok ancak vücut bunu o şekilde algılamıyor. aynen o oranda şeker tüketmişsin gibi algılıyor. yani insülinler, açlık hormonları vs.ler yine hopluyor sen zero içince. yani çok kısa süre sonra yine acıkıyorsun ve hormonlarının seyrini bozuyorsun vs. üstelik alışkanlık da yapıyor.
ama güzel tarafı diğer bütün pis alışkanlıkların aksine 1 hafta bile içmesen kendini unutturuyor.

yanisi: ayda yılda 1 bardak içeceksen normalinden iç. (hatta yeşili çıkmış şimdi bağzı ülkelerde, keşke ondan bulsan ondan içsen :P)
yanisi2: kalori hesabı yapman neyde kaç kalori olduğunu öğrenmen açısından önemli. kısa süre sonra, dışarıda bir şey yerken otomatikman "hmm bu olsa olsa 300 kaloridir" diyebilmeye başlarsın ve 3 aşağı 5 yukarı da tutturursun. ancak yediklerinin içinde ne var bunların da takibini yapmalısın. bir sistem oturtmaya çalış bu anlamda da. böylece bir tabak yemek yerken o tabaktan neler alıyor olduğunun sadece enerji anlamında değil içerik anlamında da farkında olursun. buna göre diğer öğünlerini ya da ertesi günününü dengelersin. atıyorum "dün az protein yedim, bugün biraz protein yiyeyim" gibi. "kaç gündür muz yemedim bugün bir tane yiyeyim de biraz potasyum alayım" gibi. "şu salataya 1 kaşık zeytinyağı dökeyim, yağsız beslendim bu ara" gibi.

vay arkadaş kimsede "göbeğe gitmiyor" diyememiş. Göbeğe gitmiyor.
Ayrıca termodinamiğe kusursuz uyan bir makina değil demiş bir arkadaş. Üzgünüm dostum bunu termodinamik ilkesiyle çürüteceğim. hehe :)

Göbek yağ demek yağ kalori demek.
Kola içerek yağ üretemezsin, o kola yağa dönüşecek kadar enerji barındırmıyor. O üretilen yağın kaynağında yağdan fazla bir enerji olmalıdır.
Dağılabiliriz.

Birde dilin kimyasal ile kandırılıyor o kadar.

Ha obeziteye neden olabilir. Bazı hazır yiyecekler, iştah açabildiği için, daha fazla yedirip doyma hissini kaldırabiliyor. Bu demek değildirki 0,5 kalorinin göbek yaptığı...

Kesinlikle kalöri hesabına devam etmelisin doğru yoldasın. Aynen senin gibi yaparak günde 1400-1500 kalöri artı haftada 3 gün 2 saat sporla (1 saat kardiyo bir saat ağırlık) hem kas yaptım hem de 5 ayda 18 kg verdim.

Myfitnesspal isimli uygulamayı kullandım kalöri saymak için. Şu anda herhangi bir programa ihtiyaç duymadan her şeyin kalörisini aşağı yukarı hesaplayabiliyorum. Bu iş saf matematik, kilo vermek matematikle olur ancak. Bilerek ve bilmeyerek herkes matematiği kullanarak veriyor. Ama bunda önemli olan sadece kalöri matematiği değil. Aldığın besin maddelerinin oranı da önemli. Protein, karbonhidrat, yağ , vitaminler hepsinin matematiğini tutturmak lazım. Neyse bu uzun konu.

Diyet kolayı ben de kullanmıştım baya kalörisi yok diye ama denildiği gibi bununla ilgili araştırmalar mevcut. Normal koladan daha çok kilo aldırdığı vs. iddia ediliyor. Bununla ilgili net bir makale bulamamıştım ancak tekrar bakmanın zamanı gelmiş bir göz atacağım. Ancak vücuttaki hormonları etkiliyorsa ki özellikle insülini yağ yapımını arttırması olası. Çünkü karşılanmamış insülin yağ depolanmasına neden oluyor.

uğraşıp uzun yazıyorum okumadan çıktım diyeni nick altında rezil ederim:

tanrı'ya cevap:
göbeğe kendi gitmez, gitmeyecekleri göbek yoluna düşürür.

metabolizma işlerinde belirli pathwayler var. mideden şekeri sokarsan, enerji üretirsin. enerji sana yetecek kadar varsa ama hala şeker sokmaya devam edersen o çat diye yağa dönüşür, zor günlere saklanır.
zerodaki aspartam mıydı neydi, o arkadaş sisteme girdiğinde bir şeylerin düzenini bozarak normalde yakmaya(yani ernerji üretmeye ) gönderilecek şekerleri de yağa dönüştürtecek şekilde yanlış uyarıyor sistemi.
bu nedenle kendi kalorili değil, kilo aldırmaz. ama kilo aldırır.

kalori hesabına gelirsek, kalori hesabı yemekleri bildiğin oksijenle ateşle yakarak yapılan bir hesap, laboratuvar ortamında.
vücutsa onları ateşle yakmıyor. sindirebildiklerini enerjiye dönüştürürken ortaya su karbondioksit falan çıkarıyor ama hiç biri bilinen yanma reaksiyonu değil. solunumun farklı farklı basamaklarının ürünleri bunlar. kafamız burada karışmış zaten.

üst paragrafta kilit nokta "sindirebildikleri". misal sen selüloz lifi al bi avuç,yak, oo kalori!
at onun yanmammışını ağzından, olduğu gibi s.ç sonra. ne oldu? e o kadar cetveldeki kaloriler?
tam tersi, glisemik indeks mevzu.
bu glisemik indeks denilen nane yediğin ve sindirdiğin besinlerin kana karıştığında pankreası uyarıp kana ne kadar/ne hızda insülin salgılayacağını söyleyen zımbırtı. insülin ne yapar, hücrelerin etraftaki sıvıda(kan/doku sıvısı) bulunan şekeri almanı sağlayacak hücre zarı reseptörlerini uyarır. yani insülini salgılarsan şekeri hücreye hop çekersin, kanda şeker düşer, hücrede artar, gereğinden fazla hücrede artarsa başa çıkmak için onları yağa çevirir
hücremiz. glisemik indeks de burada devreye giriyor. kanda yeterli şeker varsa insülini azcık azcık salgılatıp hem hücrelerin gözünü doyurmayı hem de kandan şekeri yavaşça çekip açlık hissini ertelemeyi sağlayabilirsin. bu da glisemik indeksi düşük gıdaların yaptığı şey.
yani, kalori hesabı kendini kontrol etmende iyidir, mistir. ama kesin doğruyu vermez, sana kendini görmene yardımcı olduğu için avantaj sağlar. tam kontrol için: lif içeriği yüksek, glisemik indeksi düşük, kalorisi kontrollü beslenmelisin.

oh bitti.

Vücut karbonhidratı şekere dönüştürür ==> Şekere dönüşen karbonhidrat, insülin yardımıyla, yakıt olarak depoalanmak için karaciğer ve kas hücrelerine girer. Bu noktada, siz eğer 10 tane kola içerseniz ihtiyaç fazlası şeker alımı yaparsınız. Muhtemelen yakıt depolarınız da dolu olacağı için o şeker hücrelere giremez, bu sefer de yağ sentezine başlarsınız. Fazla şekeri yağ olarak depolarsınız. Yani "Şu kadar kalori almam gerekiyor, onları koladan alsam da olur" diyeceğiniz kadar güzel bir dünya yok ne yazık ki.

Ek: eksisozluk.com

Kolanın içinde tatlandırıcı kalori içermiyor ama, erken acıkmana ve insülin direnci oluşmasına sebep oluyor. Normal kola'dan daha sağlıksız bir şekilde kilo aldırıyor yani.

Bu konu hakkında çok detaylı bir meta-analiz:

www.ncbi.nlm.nih.gov

Biraz uzunca, özet geç piç diyenler için;

Genellikle diyet ürün tüketenlerin kilo almaya meyilli olduğundan bahsetmişler. Yani diyet ürünler "kilo verdirmiyor" tezi vurgulanmış aslında. Ama metabolik olarak diyet ürünlerin şekerin yaptığı etkiyi yapıp yapmadığı konusunda tam bir netlik mevcut değil. Yapılan çalışmalarda çok değişik parametreler mevcut ancak hep birden fazla değişkenli.

Neyse özetten biraz fazla oldu ama netice olarak en iyisi şekeri tümden çıkarmaktır diyor. Yerine koymak yerine yavaş yavaş azaltmakmış. Yapay tatlandırıcı kullananlar psikolojik olarak daha çok kalöri alma eğiliminde oluyorlarmış.

yahu yasaklı değil ki artık neden tunnelbar indireyim?

valla yasak kalktı-girdi-çıktı kısmını takip etmedim ama tunnelbearı veya başka bi vpn'i kurduktan sonra video izleyebildim. yoksa ağ hatası uyarısı alıyordum videolarda.

hala yasaklı.
(bkz: spotflux)

@rabban, ama bilgisayarımızdan herhangi bir tünel olmadan girebiliyoruz, neden illa ki vpn kurmak gerekiyor, saçma değil mi?

yasak kalktı mı ki ya ? ben de giremiyorum cepten youtube'a.

@tanrı nasıl hâlâ yasaklı? olur mu, kalktı yasak, kalkmadı mı?

kalkmadı

twitter yasagı kalktı. youtube yasagı duruyor. oyle biliyorum.

@1 saat bende 50 dolar kalktı yasak, hiçbir şey olmadan bilgisayardan ben girebiliyorum. kalktı yahu.

DNS yi sıfırla giremezsin

anaaam, hâlâ yasaklıymış da benim yeni haberim oluyor. @tanrı çok sağol. gerizekalılığıma yanıyorum.

yassah hemşerim, yassah.

bir kere de ben yazayım.

Twitter yasağı kalktı, Youtube hala yasak.
Android Market'e "hotspot" yazarak ilk çıkan programı indirirsen istediğin tüm sitelere sorunsuz erişebilirsin.

psikolog olurum diyordum, psikolog olacağım (~1 yıl)

hep düşündüm, psikoloji dışında ne okuyabilirim diye ama hiç tatmin edici bir cevap veremedim. şimdi hedefime çok yakınım ama mutsuzum. direkt olarak çalışmak bana göre değil galiba.

10 yıl önce üniversite 3. sınftaydım 3.80 filan ortalamam vardı o dönem. akademisyen olacaktım ben. heidelberg'ten staj kabülü almıştım haziran başında gitmek üzere hazırlanıyordum. hey gidi günler.
gittim, sonrasında burslu doktora kabulü de aldım, oraya da gittim.
ama akademi sarmadı sonra. :)
Halbuki hakketen böyle mutlu olcam sanıyordum yahu. kaç senelik hedefimdi. tee çocukken bu kız profösör (köyde) olacak derlerdi.
Neyse akademiye belki daha sonra dönmek üzere ara verdim. şimdi akademik yayınlar için editörlük filan yapıyorum yine okuyorum, çeviriyorum, sürekli makalelerle boğuşuyorum ama laboratuvara girip deney yapmıyorum, işin mutfağında yokum orasını özlüyorum. Öte yandan geçirdiğim hastalık sonucu kokulara filan aşırı hassasım zaten kimyasallardan uzak durduğum iyi diyorum.
bi garip çelişkilerdeyim. iyi kazanmasam kesin depresyona girerdim.

türkçe ve edebiyatla ilgili bir şeyler yaparım diyordum, onlarla ilgili bir şeyler yapıyorum şu an

10 yıl önceki hedefimdeyim %95 oranında ama uykum var. Birçok uykuya mal oldu.

Acik hava timarhanesi +1

12 yaşındaydım çizgi film çizeri olmak istiyodum 22 yaşındayım öğretmen oluyorum.
(bkz: tünelin ucu bombok bir yere çıktı)

10 yıl önce aklım bir kaç karış havadaydı. dolayısıyla bir hedefim filan yoktu.

beyleyken beyle.

şimdi önümüzdeki 10 yıllara bakıyoruz.

hedefım yoktu hala yok ne olcam bılmıyorum

10 yil once 9 yasindaydim, bisi dusunduysem de hatirlamiyorum

10 yıl önce 4 yaşındaydım hedefim bir an önce 18ime basmaktı daha gerçekleştiremedim ):

10 yıl once insanlara faydamın dokunabileceği bir meslek istiyordum. mezuniyete yakın pekçok yerden iş teklifi aldım, hatta biri sektöründe sağlam bir şirketin yeni açılan bölümünde müdür yardımcılığıydı, ama ben para için çalışmak istemiyorum, insanlara faydamın dokunacağı bir meslek istiyorum dedim.

akademisyen oldum, şimdi ay sonunu getirmek için binbir hesap yapıyorum, potansiyelimin çok altında çalışıyorum.

9'dum, pilot olmak istiyordum. 19'um, bi seyler yaptim ama tam anlamadim daha, ne tarafa dogru gittigimi seneye anlayacagim sanirim.

10 yıl önce tek derdim daha çok kazanmaktı. Şimdi daha çok kazanıyorum ama bütün kazancımı kredi ve kartlara yatırıyorum. 10 yıl öncekiyle aynı oranda nakit para kalıyor cebime.

Bir vakfın yönetici kadrosuna girmek ve sosyal sorumluluk projeleriyle uğraşmak.en azından hem sevdiğim işimi yapmış olurum hemde işe yaramışlığın ve memlekete yeni cevherler,yeni umutlara kol kanat germiş olurum.Şuansa bunlar ne derece gerçekleşir ne kadar zaman alır,akademik hayat içinde en iyi sekilde nasıl aktif olunur onun üstüne çalışmaktayım

yaptığım işte işveren durumuna gelip kendi işimi yapmaktı bunu da gerçekleştirdim şükür.

planladığım hiç bir şey olmadı

10 yıl önce:

iç ses: lan fizik mi yazsam? Ya beceremezsem? olm çok zevkli görünüyor. Yok lan ya işsiz kalırsam? Ya benden bi halt olmazsa. En iyisi itü inşaat yazayım hehe hem fizikle hem matematikle alakalı çok zekiyim afferin lan iyi düşündüm bunu helal olsun bana.

bugün:

iç ses: Fizikte yüksek lisansa başlasam lan. Becerebilir miyim ki? İnşaatta doktora devam ediyor daha. Ama çok zevkli görünüyor lan. Evet evet başlayayım. Yok lan dur şu şeyleri de öğreneyim sonra başlarım.


kıssadan hisse: Yapacaksan yap bir şeyi kardeşim. Bıdı bıdı etmemek lazım.

hiç hedefim olmadı benim :'(

hedef1: mesleğimde yükselmek, gelişmek. kariyer.
hedef2: para biriktirmek.
hedef3: ülke değiştirmek.


durum1: mesleğimi yapmıyorum. bambaşka bir sektörde bambaşka bir iş yapıyorum. bu işi de ne bu işle ne de mesleğimle alakası olan bambaşka bir iş kurmak için geçici olarak yapıyorum.
durum2: evet, akmasa da damladı. müsrif olmamayı öğrendim.
durum3: olmadı. halen istiyorum.

okulun son senesiydi, bitirir bitirmez o zaman çıktığım ilk kız arkadaşımla evlenip küçük bir şehirde çoluğa çocuğa karışıp kıt kanaat geçineceğim mütevazi bir hayat kuracaktım. şu anda tam tersi.

saveonfun.com

10 yil once standart bi yasamim olur diyordum. Okulu bitirir, yuksek yapar, evlenir bi yerlerde muhendislik yapar coluk cocuga karisirim diyordum.

Ama oyle mi oldu? Elbette hayır. Kırmadigimiz ceviz, taş atmadıgımız dal kalmadi. Kac defa tum hayatımı sıfırlayıp yeni bastan kararlar aldım hatırlamıyorum. Bir cok insana cilginca gelen seyler yaptim. Tutkulu aşklara karşılık feda edilen masumiyet, dunyayi gorme arzusuna karsilik feda edilen kariyer, anlik verilen kararlar sonucu feda edilen onca para....

Bakalim hayat bi on sene sonra ne getiricek :)

rock star olacaktım muhasebeci oldum mk

Evimde tv yok bilgisayar varken ihtiyaç duymuyorum. Ancak misafirliğe vs gittiğimde tv izlediğim oluyor ona da 5 dakika zor dayanıyorum. Sanki başka bi galaksinin uzaylı yayınlarını izliyor gibi hissediyorum. Çok mu abarttım bilmiyorum ama cidden ulusal kanallardaki yayınlar rahatsız edici derecede kötü insanın ruhu daralıyor.

Birde mesela ingiliz kanallarını izlemişliğim var adamlarda reklamlar kısa herşey estetik basit bizdeki gibi kafa ütülemiyor.

japonların nhk world diye bir kanalı var, ilk izlediğim de çok etkilenmiştim. programlar çok kaliteli, yararlı, bilgili ve teknolojikti. türk kanalları taş çağından kalma diye düşünmüştüm.

ben de bbc hd gibi kanallarla tanışınca tv aslında güzel bir şeymiş demiştim kendi kendime. türk yayıncılığının kalitesizliği tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.

bir kaç senedir evdeki tv yi açmıyorum.

dizileri, filmleri internetten izliyorum. reklamsız bir şekilde.

bol bol kitap okuyorum.

Aynen kanka

türk kanallarını gördüğümde bu ne amına koyim diyorum ben. türkçe içerikli sadece iz tv izlerim, bir de arada maç izlersem odur. türkiye dışında olup bitenden haberi olan bir insanın oturup türk tv programlarını izlemesine anlam veremiyorum.

eskiden sadece discovery ve national takilirdim ama discovery türkiyenin yayin akisina karsi dis bileme noktasina geldim sonralari. how its made gibi yerlerden occ vesaireya nasil gömülündü bu kadar bilmiyorum. ama gene de cok iyidir herhangi bir ortalama türk kanalina göre.

sadece yararli programlarin eksikligine dem vurmayalim. dizi izlemekten inanilmaz hoslanan bunu da sadece bir izleyicinin konuya önem vermesi gibi degil cekim acilarina kamera hareketlerine müzik kullanimina acayip deger veren biri olarak izler sevdigim sahne-müzik uyumlarina ait müzikleri yükler kenara kaydederim. bir noktada özdeslesirler. hikaye olarak zaten cok gerideyiz ama en azindan son dönemde görüntü yönetmenlerinde bir kivilcim bir yabanci ekolü görüyor insan. müzik konusunda materyal kitken olmaz sanirim. neyse, türk dizilerine karsi asla ilinamadim.

ben de okudum, beğenmedim. yalnız değilsin.

o kitabı okurken ben de çok zorlandım, çok da uzun zaman aldı ki kitap okumayı severim. içime sinmedi nedense o kitap benim, fazlasıyla sıkıldım. aynısını aylak adam'da yaşıyorum şimdi de. yarısını okudum, gerisine elim gitmiyor bile. yalnız değilsin.

ben de beğenmedim fazlaca şişirilmiş geldi bana da

belki kaçırdığın şey anlatım biçimi ve duyguyu yansıtma biçimi. bende okuduğumda çok duygulandım etkilendim. bittikten sonra ise sonuç ne diye düşünmeden edemedim. olaylar ve kurgu çok da etkileyici değil.

kesinlikle en başarılı kitabı değil.kuyucaklı yusufu daha çok sevmiştim.işte populerizm rüzgarı esmeyegörsün böyle durumlar çıkıyor.

Nasıl olur? çok kitap okuyan birisi değilim ama bu kitabı okuduğumda resmen tutuldum.

---buradan sonrası spoiler---
Sayfalar boyunca bir hikaye anlatan bir adam var, sayfalar boyunca bir şeye inanan bir adam var, raif efendi... o kadar sayfa boyunca hak verdiğin bir adamın 4-5 sayfada nasıl haksız olduğunu öğrenince göğsünüze bir yumruk oturmadı mı? hikayeleri tek taraflı dinlemenin meğer ne kadar yanlış olduğunu anlamadın mı bu kitabı okuduktan sonra? meğer hikayenin diğer tarafını hiç dinlememişiz bizde, anlamadan yorum yapmışız raif efendi gibi buna inanmışız, niye dinlemedik biz diğer tarafı demedin mi hiç bu kitabı bitirdiğinde? her şeyi geçtim tarihte bir yolculuk yapmadın mı bu kitabı okurken? bir gurbetçinin neler yaşayabileceğini öğrenmedin mi? ya onu da bırak şu paragrafı okuduğunda küfür etmedin mi raif efendi'nin yıllar boyunca kafasında kurduğu şeylere?

"On seneden beri belki boşuna yere herkesten kaçmışım, insanlara inanmamakta haksızlık etmişim. Aramış olsaydım, belki senin gibi birini bulabilirdim. Her şeyi o zaman öğrenmiş olsaydım, belki zamanla alışır, seni başkalarında bulmaya gayret ederdim. Ama bundan sonra her şey bitti. Asıl büyük ve affedilmez haksızlığı sana karşı yaptıktan sonra, hiçbir şeyi düzeltmek istemiyorum. Senin hakkında verdiğim yanlış bir hükme dayanarak bütün insanları suçlu tuttum; onlardan kaçtım. Bugün hakikati anlıyorum; fakat nefesimi ebedi bir yalnızlığa mahkûm etmeye mecburum..."

genelleme yapmak istemiyorum ama bu kitaptan etkilenmeyecek, bu kitabı beğenmeyecek kişi bence bu kitabı okurken bir şeyleri eksik yapmış,yaşamış kişidir.

herkesin bir kitaptan etkilenme derecesi aynı olmayabilir. üstte bir arkadaş da yazmış, kuyucaklı yusuf da çok iyidir mesela. içimizdeki şeytan da iyidir. ama en fazla "piyasa" olan kitap bu olduğu için sanki herkes beğenmek zorundaymış gibi bir algı oluşuyor.

ben çok beğendim misal ama dediğim gibi sizin bir kitaptan beklentinizi karşılamamış olabilir, gayet normal.

her yazar herkese göre olmayabiliyor.
ben de ihsan anar'a büyük hevesle başlamıştım ama kitapları sözlüksüz okunmuyor, soğudum bıraktım.

ben o kadar çok etkilendim ki raif efendi ve benzerleri sünepelerden nefret ediyorum. yaşadıkların sana az, çok az çektin sen diyorum.

sokakta birini gösterseler işte raif efendi budur, gider çelme takar, döverim. öylesine nefret yani.

Ben de çok etkilenmemiştim ama daha sonra tekrar okurum, anlamadım sanırım gibi oldum. İki arkadaşım bitince ağladıklarından bahsetmişmerdi.

Olabilir, ben mesela bu kitaba aşigim.

kötü diyemem ama bence aşırı abartılmış.

herkes aynı tarzı, aynı anlatımı sevmez doğaldır.

benim için çok ilginç bir kitap olmuştur misal kürk mantolu madonna. başlarında sıkıldım sonraları çok çabuk aktı falan ama kitap bittiğinde çok hoş bir duygu kapladı beni. etkilendim ama konusundan mı anlatımından mı onu hala kavrayamadım, bu yüzden ilginç geldi zaten.
hemen aynı şey aylak adam için de geçerli. anlatımı, tahlilleri, konusu benim için çok güzeldi.

hatta bu kitaplardan sonra türk edebiyatına başladım yavaştan.

bazı kitaplar için belli bi edebiyat zevkinin oturmuş olması gerekir. gazap üzümleri mesela ? herkesi açmaz. yani inan o kürk mantolu madonna'dan alıntı yapanların çoğu kitabı adam akıllı okumamıştır. kitap baştan sona yalnızlık, huzursuzluk temasıyla örülü. ortada ne gerçek aşk var, ne başka bir şey. tamamen betimlemeden oluşuyor diyebilirim.
ve tabi sevmek zorunda değilsin, herkesin okuma keyfi farklıdır. yine de popüler olanlara düşman olmayın, bazıları gerçekten iyi.

sünepe, korkak Türk erkeğini anlattığı için kendilerini Raif beyde bulup aşık olanlar var :(

hem de ne!

bu bir dikkat sorusu mu? illizyonist misin?

ben diyetimde yiyorum, ama onun için tavaya yağ koymana gerek yok kendi yağ bırakıp onda pişiyor.

yağı geç zaten hazır gıda tüketimi başlı başına sağlıksız. fakat nispeten daha sağlıklısı tost makinesinde pişirebilirsin, yoksa tava..

Çok hafif yağlanmış fırın tepsisine koyup fırında pişirirseniz çok yağlı olmuyor haliyle. He ama tavada pişince tadı daha güzel tabii.

hım.

şimdi yağsız olması için ne yapayım ben?

bi kere galete ununa bulanan her türlü şey yararsız.
sade eti ızgaraya yatır en sağlıklısı.
çok canice bi söylem oldu ama öyle işte.

prozein niyetine sinitzel niye tercih ettiniz orasini anlamadim da, sinitzel bol yagda kizarmaz zaten. biraz tereyag ve biraz zeytinyagini karistirip orta ateste kizartirsaniz yag mag cekmez gereginden fazla, en olmadi kagit havlu ustune alirsiniz, fazla yagi emmesi icin.
sinitzeli hazir almayacaksiniz tabii degil mi? zira ne protein ne besin degeri var hazir dondurulmus gidalarin icinde

Beyazitta istanbul uni nin merkez kutuphanesi var. Orasi 24 saat acik. Sinav haftalari disinda disaridan ogrenci kabul ediyorlar. Guvenlige ogrenci kimligini gostermen yeterli. Sinav haftalari da bu sali bitiyormus.

bahçeşehir ve bilgi üniversitesinin kütüphaneleri gece geç saatlere kadar açık bildiğim kadarıyla.

Boğaziçinin kütüphanesi de 24 saat açık. Kampüse giriş herkese açık, ama kütüphane için üye olmak gerekiyor. Yıllık 50 tl miydi neydi, tam emin olamadım.

İünün merkez kütüphanesi +1

Boğaziçi Üniversitesinin kütüphanesinin yanında çalışma salonu var, o da geç saatlere kadar açıktı diye hatırlıyorum.
Bazı starbucks'lar da akşam saatlerinde sessiz sakin olur. mesela astoria'daki böyle. çok müşterisi olmayan avm'lere bakabilirsin.

eğer caddeye yakın oturuyorsan, saat 6 ya kadar açık bembeyaz bir kütüphane biliyorum inanılmaz sessiz adı muhtar özkan kütüphanesi, ayırca kadıköy civarında isen aziz berker halk kütüphanesi var.

ayrıyetten sadece üniversite ya da kütüphanelerde değil de herhangi bir dershaneye de girebilirsin eğer çok büyük durmuyorsan :)

ortaköy'deki(dört katlı, sahilde olan) starbucks sırf bu derde çare olsun diye açılmış diyebilirim. sakin. sessiz. ayrıca 2. ve 3. katlarda ders çalışma masaları var. tavsiyem 3. kattaki masa. merdivenden çıkınca hemen sağda kalıyor. özel bir oda gibi.

onun dışında marmara üniversitesi'nin kütüphanesi iyidir. ben bir kütüphanesini seviyorum okulun diyeyim sana, sen anla.

ve tabii ki istanbul üniversitesi merkez kütüphane.

bulunduğun yeri yazarsan yakınlarda yer tarif edebiliriz.

istanbul merkez kütüphane mantıklı benim için ya. tramvay kullanarak direkt tek vesaitle ulaşabileceğim için. teşekkürler.

Kara Kitap'a dair yazılmış ve şifrelerini çözmekte olan bir kitap vardır. fakat böyle anlamsız girişimler yerine normal kitap da okuyabilirsiniz.

Kara kitap ta öpüş isimli bölümde şehri kalp apartmanının adresi var

spoiler içerir:

(bkz: the lost symbol/@devilred)

kokulu bir yumuşatıcı ekle yıkarken. güzelce kurut havlunu.
bir de duştan çıktıktan sonra mümkünse elinle üzerindeki suları biraz sil. yani çok sulu sarılma havluya.

havlun kalitesiz olabilir. bambu havluları dene

@nax yumusatici ekliyorum zaten.

tamam onu yapacagim

@gibson bir kac sene once hediye gelmisti us polo bilmiyorum polonun havlularinin kalitesini

@hayat aklini konusacak bir filozof uret odama asiyorum

kurutma makinesinde kurutmayayim yani?

yani ben her gün hatta bazen günde 2 kez duş alıyorum, bir koku olmadı şu ana kadar ve 2 senedir kullanıyorum havlularımı. ama önemli olan kurutabilmen. kalitesizden kastım kurumuyordur heralde.

ve bende her duş sonrası banyoma asarım, kurur akşamında

Ben bornozumu sürekli banyoya asıyorum ve dediğin problemleri yaşamadım hiç. Bursa'dan almıştım vaktiyle. Us polo tarzında markaların böyle ürünleri iyi olmuyor genelde.

Gibson +1 bambu havlu en iyisi

Valla en iyisi atadan dededen kalma yöntemlerle o havluları önce bir kaynatmak böylelikle kokusu geçer

sonra da yaz geliyor güneşte kurut

şöyle bir şey olmuş olabilir. eğer havlular makinede yıkadığınızda yıkama bitince asmadan birkaç saat makine içinde kalmışsa kokabiliyorlar. benim de başıma geliyor bu.

buna çözüm de kaynatmak ya da 90 derecede filan yıkamak. öyle çıkar kokusu ancak.

Makinada yaş halde kalıyordur o havlular da o yüzden, madem bu kadar rahatsız ediyor at gitsin düzgünce havlu al karaca home ya da engilish home tavsiye ederim.

tavaya koy kızart yahu. başka hiçbir şeye gerek yok, yağa bile. önce dilimle tabii.

sucuk buzlukta tutulmazki zaten, aylarca buzdolabında bozulmadan durur o.

mercimeğe olmaz.
kuru fasulye var mı? gerçi olsa mercimek demezdin.

pişirip o şekilde de saklayabilirsin dolapta. domatesle falan pişir mesela. yarın ısıtır yersin ya da yarın kuru fasulyenin içine koyarsın ya da tostun her neyse. (hani bugün hepsini bitiremeyeceksen diye dedim)
makarna varsa makarnanın içine de olur. sucuklu makarna. mis.

kuru fasulyeye koyunca nefis oluyor.

tavada zeytinyağıyla kızartırken üzerine kırmızı biber at karıştır. cıssssss
löp löp götür ya ne düşünüyon..

kuru fasulyede kullanma bence. yazik edersin. tavada kizart ekmegin arasina koy daha iyi.

eğer domates, biber ve kekiğin varsa aynı menemen yapar gibi tavada pişir. hatta kaşar ya da eriyen başka bi peynirin varsa (dil mesela) onu da koy, muazzam bişey oluyo.

Sucuk insanlar eti uzun süre saklayabilsin diye icat edilmiş bir yöntem, neden bozulacağını düşünüyorsun anlamadım

börek, puaçada kullanabilirsin, kaşar peyniri ile süper olur. Gözleme de olabilir

buzdolabinda iken yanindaki kangal kuflenmeye baslamisti, o yuzden bunu buzluga attim. pek kaliteli bir sey degil, disinda bagirsak degil plastik gibi bir sey var, buralarda bu kadarini bulabildim.

kuru fasulyem olsa dogrardim icine nefis olurdu :(

__________
parantes icinde domatesli yumurta haric derken domatesli sucuk demeye calismistim, domatesim de yok malesef :/

direk tavada yapsam bosa mi gider diye dusundum de karar veremedim ona da :D

kafama eserse tavada kizartip yiyim, olmadi yarin kuru fasulye alayim onu yapayim en temizi.

saolun, varolun.

____________

tavada sey yapayim o zaman ben bunu.

mahvetme guzelim sucugu fasulyeyle onu bulamayanlar var.

tavada kendi yagiyla pisicek sonra bakkaldan alinan taze ekmegin arasina konulup afiyetle yenilecek bu kadar basit.

yumurtadaki gibi dilimlemeyin ince uzun olacak sekilde dograyin ekmek arasi yapmak icin

patates kızart biraz ama öyle uzun ince değil, küp küp. sonra sucukları kızart, üstüne de yumurta kır, keyfe göre pul biber-karabiber. ohş.

tost yap sucuklu salçalı beyaz peynirli offf.

hacı, sucuk dediğin meret, sıcakta etin bozulmaması için türetilen bir arap marmelatı. Sanırım ufkun bir kat açıldı...

geri dönüşümlü bişiy olması lazım kağıt gibi pet gibi demir metal gibi

benim hatırladığım eskiler kıyafet falan da verirdi. eskimiş takım verip karşılığında mandal falan alırlardı. öyle bir şey de olur mu?

Gazete toplardı bazıları

Bidon, depozitolu cam şişe, bozuk radyo, tetris gibi ucuz elektronikler, eski kıyafet. Artık yün iplik.

Bunlar olabilir.

gitmek istediğim: irlanda
yaşamak istediğim: avustralya

amerika
amerika

eçgi: yeni zelanda
eçyi: amerika(hawaii)

İTALYA
PORTEKİZ

1, hindistan, japonya, ekvator çizgisi

ikisi de almanya

En çok Norveç'i görmek isterdim. Yaşamak içinse sadece Almanya.

Gitmek istedigim; bir ulke degil, ortadoguyu karis karis gezmek istiyorum.
Yasamak; heryere kendimi de goturecegim icin farkli bir sey olacagini dusunmuyorum ve tabi her yerde uzermde otorite kuran bir devlet de olacagi icin sorguladigim her sey her yerde olacak. Oturdugum yerde oturabilirim, hic is cikarmaya gerek yok.

avustralya
amerika

ya param olsa tropik iklimde bir yerde yaşarım. her mevsim sıcak, hayat ucuz. denize gir, tropik mevyeler, sağlıklı yemekler, ucuz ve taze deniz ürünleri.

tropik meyveler başlı başına bir yaşam sebebi zaten.

napcaksınız almanya'yı orada bir elma bile ateş pahası. bakın bir kilo demiyorum. elma bile tane ile satılıyor.

1. japonya
2. ingiltere

Küba.

Herkes eşit, kimsenin müdürü yok, herkes hakettiği maaşı kazanıyor, insaniyet var, huzur var.

japonya
isveç

Aslında çok var ama öncelikle erasmus için Fransa'ya gitmeyi çok istiyorum. Yaşamak için Avustralya'yı tercih ederim.

hollanda, küba.

türkiye

yine gelmiş amerika'da, avrupa'da elma çok pahalı, ekmek çok pahalı insanları. tabi avrupa amerika açlıktan kırılıyor, bir tek türkiye zengin. satın alma gücü diye bir şey var duydunuz mu hiç?
(bkz: #42078021) bak amerika'da 25,000 dolara bu arabayı alan adam türkiye'de tam 5 katını vermek zorunda. amerika'da kbdmg 45,000 dolar, türkiye'de 10,000 dolar. yani arada tek kelimeyle uçurum var. bu istisna olsa bile teknoloji aynı şekilde ucuz, mavi jeans türkiye'de daha pahalı, amerika'dan, benzin ucuz vs. amerika'ya, avustralya'ya gidince tl olarak para kazanmayacaksınız arkadaşlar, dolar olarak para kazanacaksınız :) amerika'da çalışıp da elma'ya parası yetmeyen biri olduğunu sanmıyorum :D yani biraz ilerleyelim allah aşkına ya.

hollowlife savar:
1- amerika
2- avustralya.

çok uzak olmasa tasmanya veya avustralya.

ingiltere'de belli dönem yaşadım belki yakın gelecekte ömür boyu yaşıyıcam fakat aklımda hala california ve avustralya var. ingiltere'de yaşanılıcak yerlerden biri.

Görmek: En çok İtalya, daha sonra bütün dünya.
Yaşamak: Her yeri gördükten sonra karar vereceğim. Uzak olmasa Avustralya. Belki ben gidene kadar mesafe 5 saate falan düşer.

gitmek istediğim; italya
en çok yaşamak istediğim yer; çek cumhuriyeti. gittim gördüm, sırf dini inançlarından ötürü ayıla bayıla yaşarım.

@baldur
gittiğimiz ülkede ortalama ve üstünde para kazanıyor olmak garantisi yok soruda, gördüğüm kadarıyla
isveçte yaşayan akademisyen bir arkadaşım geçinebilmek için şehrin neredeyse bir saat dışında, bir evin tek odasında kalıyordu. 20bin kron maaş alıp 4.5 buraya veriyordu normal, şehirde bi yerde kalsa 7-8 verecek kalan para ancak yaşamaya yetiyor mc donaldsta bir menü 55 krondu, evet şahane ülke de yaşayacak parayı kazanabilene :). bir türk olarak manhattanda penthouse tutacak parayı kazanacak iş yapabilecek olsak zaten türkiyede de kral gibi yaşarız...hatta parası olan türkiyeden bi yere gitmesin bence en çok burda para, para ediyor.
neyse soruya cvp: hayatta kuzeyde bi yerde yaşamam gecesi gündüzü yazı kışı olan yerde yaşarım, bir yerde de yaşamam gezerim :)
en çok görmek istediğim yer nepal, katmandu, singapur filan.

-finlandiyayi gezmek istiyorum bir gun lappland ozellikle

-kanada iyi


elma taneyle satiliyor muhabbeti daha bitmedi mi la. asgari ucret turkiye'de 846 lira . saati 5.29 a geliyor sanirim. almanya'da tam bir asgari ucret olayi yokmus sanirim ama en dusuk 7 8 euro aliyorsunuz. hadi 7 olsun. 21 lira eder. turkiye'nin 4 kati. elma alabilirsiniz yani rahat olun.

@niye ama turkiye'de akademisyenler nisantasinda mi yasiyor efenim? Staj yapan adama para verilmeyen, kendini bilime adayan doktora yapan asistanlik yapan insana ekmek parasi veren bir ulke turkiye.

irlanda'da yaşamak istiyor, tüm iskandinavya'yı ve hindistan'ı görmek istiyorum.

@babamasoliimbananickaldirsin, almanyada doktora yapmış insanım
ki akademisyenin en yaşayabileceği ülkelerden birisidir, ortalama maaş bizim alanda 950 euro :) tek göz oda da en kötü 300 euro.
işsizlik maaşı+ çocuk parası doktora maaşından daha yükseğe geliyor!! (evet sosyal hak var da sen yabancıöğrenci olarak o sosyal hakları göremiyorsun misal sorun burda) grupta anne olan alman vatandaşı arkadaşımız çalışmasa evde otursa daha fazla para kazanacak durumdaydı - kaçak çalışan bakıcıya saatte 20 euro ödediği zaman oluyordu, zaten kaçak çalışan türk işçiler ondan çok kazanıyordu...işte mesele de burası zaten işçi hakkı var da onlar zamanında işçi olmuş olanlar için o saat ücretlerini vermiyorlar şimdi adam işçiye ücreti vermemek için fabrikayı kapatıp romanyaya taşıyor. yahut hintli/bulgar çalıştırıyor, onlar ucuz çalışıyor vb.
demeye çalıştığım akademisyenlik gibi kalifiye bir meslekte dahi, avrupa yahut abd'de olmak pek bişey değiştirmiyor ancak hayatta kalıyorsunuz, fon iyiyse kongreye gidebiliyorsunuz. burdakilerin nişantaşında oturmadığının da farkındayım. ancak ÖYP filan gayet para veriyor ve doğru düzgün ingilizce bilmiyor yerleşen insanlar, kalite de belli yani...
ha almanyada otomobil tamircisi, isveçte kaynakçı, norveçte sondaj işçisi olursunuz paranın dibine vurursunuz, yahut geçerli bir mühendislik vb. işiniz vardır, yahut 5 tane çocuk yaparsınız devlet size bakar, veya kaçak-köçek işleriniz vardır havyanlar gibi vergi ödemezsiniz o zaman olur bişey demiyorum. bunların hiçbiri yoksa y.dışında yaşamak çok da kolay değil.
ideolojik meseleler tamamen konu dışı.

amerika (miami)
amerika (miami)

ötesi yok.

1. güney amerika ülkelerinden biri (mesela uruguay)
2. fransa

@niye ama sosyal haklardan yabancilarin yararlanamamasi dunyanin her ulkesinde olan bir sey. o ulkenin vatandasi ya da kalici oturuma sahip olan bireyleri onceliklidir her zaman. okumak icin vize alirken de zaten ilk sart ben orada devlete yuk olmayacagim param var masraflarimi karsilayabilirim demektir, kanit gostermektir.

ben de kanada'da kanadalilarin odediginden 3 4 kat fazla okul parasi oduyorum, normal olan o. Kanadali neredeyse hic para odemiyor ustune butun masraflarini devlet yardimiyla cikartiyor. Dusuk faizli kredi vs aliyor.

Dunya'nin neresinde olursaniz olun ogrenci izniyle calisma izniyle bir ulkede yasarken haklariniz cok cok kisitlidir. Ama bir de soyle dusunun her onune gelen bedava okula gidebiliyor almanya'da, yabancilar dahil. Bu buyuk bir nimet yabancilar icin.
Avrupa'daki sosyal sistemden nefret ediyorum ama ben. Caliskan insanlarin tembellerin icki parasini odedigi bir sistem, Avrupa'nin cogu yerinde ayni. Egitim saglikla kalsaymis iyiymis. Almanya benim en nefret ettigim ulkelerin basinda gelir ama elma taneyle satiliyor turkiye'de kalin demek cok mantikli degil. Almanlar neden Turkiye'ye hucum etmiyor o zaman elma bizde kiloyla.

@babamasoliimbananickaldirsin, e ben de benzer bişey söylüyorum vatandaşı değilseniz o ülkenin şartları sizi ihya etmeyebiliyor, dışardan görünen istatistikler gibi değil.
almanlar geliyor ki nasıl gelmiyor, ama turist olarak geliyor zira orada para kazanıp burda harcamanın başka yolu yok- bu olabilirse yaşam süper oluyor zaten. geçerli iş durumu sorunu türkiye için de geçerli avrupalı burda para kazanamayacaksa nasıl gelsin?

@niye ama
manhattan'da yaşamak siteyen kim dostum?
biz amerika'ya gidince manhattan'da kralları gibi yaşayacaksınız mı diyoruz?
aynı işi türkiye'de yapın, bir de amerika'da yapın, amerika'da daha kolay geçinirsiniz diyorum ya da daha az zor.

japonya
amerika

bilgisayar mühendisi için en ideal ülke amerika olduğundan orda yaşamak isterim.

iran, çünkü özgür bir ülke her yere türbanla girme hakları var kadınların her şeylerini türban ile yapabiliyorlar.

sosyal mesajı verdikten sonra ciddi cevap. japonya, avustralya, kanada.

Arjantin,
Avustralya

gitmek istedigim: norvec. daglari seviyorum, fantastik yapida dogasi var. gidip gezmek isterim.
yasamak istedigim: turkiye'de yasamaktan memnunum. eksikler cok var ama dunya'daki yuzlerce ulkeden cok daha iyiyiz. simon reeve'nin belgeselleri beni uyandirdi. eksi sozluk bunalimindan ciktim. sukur.

çatı olmasa iyi olur. 3+1 seç ama. 22 yaşında bina sürekli bir sorun çıkartır. 5 yaşında bine en fazla 2 kere boya döker yerleşirken.

it kopuk olmaması iyidir. parklar pek güvenli değil çoğu yerde.

ev-2

ev 2 derim
tadilatla zaten 170 e gelir ötekiside

eğer yeterli paranız varsa 2. ev iyi.

istanbul olmasa da evin merkezi olması her zaman avantajdır.

asansörlü olan.

İlk evin 20 küsür senelik olması ciddi bir eksi, şehir değiştirdiğimden yeni sayılabilecek bir evden, eski bir eve taşındım ve hakikaten eski evimi arıyorum. Eski evler çeşit çeşit sorunlar çıkartıyorlar. Asansörsüzlük de ciddi bir sorun. Mümkün mertebe asansör kullanmayan insan olarak bunu söylüyorum, alışveriş-eşya vb. indir çıkar durumlarında çok sorun olacaktır.

İkinci evin bana göre eksileri ise 4 katlı evin 4. katı olması ve etrafında park vs. olmaması ancak bunlar ciddi eksiler değil.

Oyum ev-2'den yana kısacası.

hacıbaba gerekirse ek iş yap, ruhunu şeytana sat ev 2 yi al.

herkes 2 diyor ama benim aklım 1'de gibi :D

şöyle bir şey eklemeyi unutmuşum. 1 nolu evin yanından çay akıyor (nehir gibi yani) etrafında da park var işte.

2 nolu evin 1 adet karanlık odası var.

2. Tabikide.

Evin eskiligi hangi şehirde olduğuna göre değişiyor maalesef mesela izmirde bazı yerlerde yeni evler yarım trilyondan fazla, 30 senelik evlere bile 300 bin istiyorlar ki deniz manzarası cadde manzarası falan yok. Birincisinin senin için ulaşımı rahatsa o civarda daha yeni bir ev bak. Tadilat yapmak çok zahmetli. Yoksa ikincisini al.

21. yy en muhim olay şehre ulaşım ( ulaşıma giden yakıt ) ve lokasyon. 2. ev çok bariz sırıtıyor. diğer ev emekli işi gibi. hayırlısı olsun

ev-2 demiştim ama hangisini sevdiyseniz onu alın ya da her şeyiyle içinize sinecek bir yer bulana kadar bakmaya devam edin.

böyle bir şey hiç duymadım.

nerde kitap fuarı

"Umut kötülüklerin en kötüsüdür, sadece işkenceyi uzatır."

Zaman her şeyin ilacıdır.

izmirde reis

kitap fuarları eskisi kadar avantajlı değil.

internette daha çok indirim oluyor. gir idefix'e şimdi. ay sonuna kadar indirim var.

bence gitme. yani gidince ulan alsaydım diye için gidecek bir sürü şeye. pahalı bile olsa kitap fuarında insanın gözü düşüyor.

teselli düşünemedim, empati kurdum çok üzüldüm. özür dilerim.

fuardan hangi kitapları almayı düşünüyordun?

çalın ya hu. dert etmeyin bu kadar.

Otur kitap yaz sonra oku okut kisa bisi

hatırladığım bi köleyi öldürtmedi kalesi dur yarana merhem sürsün dedi o köle karıda onu yarasına sürdüğü bitkilerle zehirledi diye aklımda kaldı

cadı ırzına geçildiği, eşi dostu katledildiği ve tapınağı kirletildiği için intikam aldı, yarayı temizleyeceğim ayağına zehirledi dağ gibi herifi.

o cadı dediğiniz maegi. drogo yaralanınca, ki aldığı yara zehirli bir arakh darbesi mi neydi, kitabı okuyalı çok oldu, khalessi o kadından merhem hazırlamasını istedi. maegi de bir şeyler yaptı ama uyardı drogo'yu sakın bu bandajı çıkarma daha fena olursun, az sabret ama iyileşicek acısa da kaşınsa da yansa da filan dedi. drogo bu durur mu, çıkardı tabi ilk darlanmasında. iltihap gittikçe arttı tabi sonra. maegi asıl intikamını kan büyüsü yaparım, on numero olur kocan düzelir hem diyerek khalessi'nin karnındaki bebesini öldürüp drogo'yu da ruhsuz bitki bişey yaparak aldı.

bazı kahramanlar erken ölmek için yaratılmıştır :P

eğer khal yaşasaydı khaleese nasıl olurdu?

cadı'nın zehirlediğine dair bir şey okuduğumu hatırlamıyorum. muhtemelen drogo'nun sabırsızlanması ve kaderinden öldü.

diriltmenin farklı yöntemleri var ama bir kere öldün mü dönüşün farklı oluyor. %100 aynı insan olarak dönemezsin.

spoiler almadan dizinin olduğu noktaya yetişebilirsin umarım:)

07:48?

ofofof linki vermemem şahane olmuş düzeltiyorum.

www.dailymotion.com

jean-claude paye olabilir.

başkalarının fotoğraflarını yüklemek ne etik, ne de yasal.

aramaya inansaydın keşke. glori hariç, duruyor diğerleri hala...

şurda verdim duyuru linklerini (git: 761525)

Yüzlerini mozaikleyip yüklesinler o zaman...

ayıp diye bir şey var. yasayı kanunu geçtim.

Olaya geç uyandım ya sadece meraktan.Gördüm çok da matah değillermiş ya da beklentimi yükseltti iyice duyurular.Yüklemeyin la tamam.Hazır aşık olma arefesinde gözüm görmesin.

pii bambaşkaymışsın.

gloriye mesaj at yüz bin tane çeşit çeşit resim gösterir ki sana zaten :P

yok yok sen yanlış anlamışsın. erkekler :)

bi de vücut koyuyolar, hatun düşer diye bekliyorlar. yüz koyanlarda sıkıntı yok bence.

herkes ekmeğinin peşinde birader, BELKİ beğenen çıkar iki meme ellerim diye.

aramizda erkek oldugu halde kizli ifsalar yapan var, yapsan oluyo yani B)

bence iyi böyle... biri şunları bi başlıkta toplasın yalnız her yer ifşa olmuş :)

olay nasıl başladı onu da bi özetlesin :D

o senin güzelliğin.

ne cirkin adammisim diye dusunuyorum

doktora mesaj at buraya değil cnms

Aynen ya, ben genelde sivilceli, bilgisayar başında oturmaktan yüzü, gözü çökmüş tipler bekliyordum. Şaşırdım. Ama sanırm bu bahsettiklerim paylaşmayanlar:D Ortalamanın biraz üstündeyse ifşa daha kolay oluyor heralde:D

daa beni görmediniz beybilettolar o.O

m. elster neymiş öyle afedersin aq

sen en güzelisin rock

2-3 resim gördüm, sildi mi insanlar?

silinenler oldu mu bilmiyorum

harbiden öyleymiş. seviyeyi gereksiz yükelttiler.

ben de şaşırdım valla. pek eli yüzü düzgün tipler buraya uğramaz diye düşünüyordum, yanılıyormuşum.

ben isteyip de olamıyorum. şansını kullan işte.

Acı hissetmeyeceksiniz. Biraz rahatsız olacaksınız sadece. Bunun sebebi de yüzünüze örtülen şeyler. Çabucak olup, bitecek. Ameliyattan önce sakinleştirici bir şeyler vermelerini isteseniz... Operasyonu etkilemiyorsa verirler belki.

1.5 2 ay önce oldum ben de. kontrol için gitmiştim uygun muyum diye, gittikten sonra 5 dk içinde doktor ameliyata aldı.

ameliyattan korkuyorsan kısacık bir şey, benim biraz acımıştı ama çok korktuğumdan başımı ve gözlerimi hareket ettirip durmuşum, ondan olduğunu söyledi doktor. aynı ameliyatı olan tanıdıklarım da acı hissetmediklerini söylemişlerdi.

istediğin kadar ameliyat ol o astigmat geçmez ve numara tekrarlayabilir
prntscr.com

şakamızı yaptık önümüze bakalım, bence alkol alma ama doktorla bi konus sakinleştirici yapabilirler.

arkadaş deli misin böyle önemli operasyondan önce içki içilir mi?

korkacak bişi yok. acıyor ama 3-5 dakika sürüyor bir göz.

Vazgeçirmeye çalışmak gibi olmasın ama, askerden göz numaraları nedeniyle muaf olmuş biriyim. Düşün numaraları..
Ona rağmen bu ameliyatı olmuyorum. 23 yıldır gözlük kullanıyorum.

Hiçbir göz doktoru bu ameliyatı kendisine uygulamıyor.
Neden?

harçlar filan orda yazmaz. burda yazar ama öğrenci olmayanlar ne kadar görebiliyor bilemiyorum.

registration.boun.edu.tr

kayıt işlerine telefon edip sorabilirsiniz.

ogrenciler.boun.edu.tr

şurada kastettiği program koordinatörlüğü nedir bir bilgin var mı?
sen bakabiliyor musun benim yerime?

Yazar kendi sayfalarinda tuitions and fees altinda. Misal ETM icin ben sizin yerinize buldum:

www.ietm.boun.edu.tr

"The cost per credit for the 2013-2014 academic year is 500 TL. The program consists of 35 credits."

17.5k tl imiş vay amk teşekkür ederim kolay gelsin

ooo açık açık yazmışlar meğer fiyatları :)

zemin kat olması ofsayt, gelene gidene havlar, atlar korkutur. :(

üst katlar olsa hadi neyse.

niye jack russel, beagle gibi küçük bir köpek almıyorsunuz? apartmanda beslemek için onlar ideal.

rottweiler filan bunlar çok büyük apartman dairesi için.

hocam hiç köpek beslemedim önce onu söyleyeyim. Rottweilerları da çok severim. Doberman ve rottweiler ikilisi benim için başkadır.

Fakat apartman dairesinde 50-60 kg'a kadar ulaşabilecek dev bir köpek zor olur gibi geliyor. Hep aynı tereddütleri yaşıyorum sizin gibi ama inanılmaz zor ya. Arkadaşım evinde besliyor ve köpek kanepeye oturduğunda yanına ilişecek yer kalmıyor. Gerçi o köpeğe çok sınır koymamış. Belki sen kanepeye çıkmasına falan izin vermezsin ama yere yatsa halı görünmez anasını satayım devasa bir kas yığını hayvan.

Havlama konusuna gelince cinsin genel özelliği mi yoksa o arkadaşın köpeğine özel mi bilmiyorum ama hayvanın sesini hiç duymadım. Saldırı durumuna geçtiğinde bile havlamıyormuş diyordu arkadaş hep. Gürültü açısından sorun olmaz.

Karşı komşusu bir defa site yönetimine şikayet etmişti. Çocuklarımız korkuyor dev gibi bir şey bu falan diye ama sorun çıkmamıştı. Nasıl çözdüler bilmiyorum.

Bunun dışında arkadaşımın dediğine göre köpek sahibinden ayrı da yatmak istemiyormuş. Yani bahçem olsa da orada bakmazdım evde uyurdu diyor. Ne kadar doğru bilemiyorum. Fakat çocupun evi 90 metrekare. ona göre konuşuyorum ve ev bu hayvana yetmiyor. Her boku çenesiyle yapışıp çekiştiriyor. Ne kadar egzersiz yaptırıyorlar köpeğe bilmiyorum. Hergün sabah ve akşam yürüttüğünü söylüyor arkadaşım ama daha çok köpek onu yürütüyor. Bir asılıyor tasmaya arkasında vinç olsa kapılıp gider zaten. Garip bir tasma alacaktı dikenli mi nasıl bilmiyorum ama eğer çekerse boynunu acıtacakmış köpeğin. Yazık değil mi lan dedim ama eğitim için sık kullanılır bu dedi.

Başka cins al falan diyemeyecem de sadece arkadaşımdan gördüğüm tecrübeleri yazdım. Tabii ki yine nasıl yetiştirebilirsin, ne kadar egzersiz yaptırabilirsin, ne düzeyde sosyalleştirebilirsin bunu en iyi sen bilirsin.

jack russell nere rotweiler nere :) zemin olmasaydı da 3.-5. kat olsaydı olurdu belki. orta/büyük deyince ben de orta olarak beagle derim.

Balkon apartmanın bahçesinin içinde kalıyor, önünden geçen yol yok.
Eski köpeğim jack russel'dı zaten ama artık benimle olamayacak. Küçük köpek beslemek istemiyorum. Hem itaat sorunları oluyor, hem de terrier cinsi köpekler heyecanlı oluyorlar.
Bir de güvenlik/savunma gibi nedenlerle de tercihim orta/büyük boy olacak. Küçük köpek dışarıda gezdirirken de çok sorun oluyordu.
Bir daha beslemem diyordum ancak olmuyormuş alışınca.

evcil hayvanları çok seviyorum, iki kedim var. imkanım olsa köpek de isterim ama bakımı zor diye alamıyorum.

evde köpek beslemek sorun değil ama gerçekten de büyük köpek sorun. kocaman köpekler evi bildiğin kokutuyor. ne kadar temizlik de yapsan, dikkat de etsen ev kokuyor. koltuk, halı filan bulunduramıyorsun zaten. bir de 1-2 kere tuvaletini kaçırdı mı o odaya-salona girilmiyor.

köpek sahipleri belki bunun farkında değilsiniz ama fizik kurallarına göre o kadar kocaman köpeğin kokmamasına imkan yok.

benim imkanım olsa küçük köpek alır eğitirim. ne güzel tenten'in köpeee gibi :)

benim gözlemlerim, düşüncelerim bunlar.

doberman pincher.

6 sene zemin kat apartman dairesinde doberman besledim. Karakter ve kg olarak çok benzer ırklar oldukları için bire bir tavsiye olarak görebilirsin.

Evet büyük bir ırk, koruma içgüdüsü üst düzeyde, çok akıllı, çok hareketli. Egzersiz ihtiyacı çok olan bir köpek. Yavru olarak alacaksın, bu demek oluyor ki ilk 6-8 ay hem alışma süreci hem tuvalet eğitimi hem kurallar konusunda baya özverili ve yoğun geçecek bir dönem olacak.

Büyük köpek apartmanda beslenmez diyenlere katılmıyorum. Tabii ki geniş bahçeli villamız olsa köpeğimizle orda yaşasak çok daha iyi olur ama köpeğin ihtiyaçlarını karşıladığın sürece apartman dairesinde beslemenin de bir sakıncası yok. Tek bir şartla: Köpeği eve hapsetmemek. Egzersiz ihtiyacı çok olan bir ırk, dolayısıyla dışarda düzenli oyunlar gezilerle enerjisini harcamasını sağlamanız lazım.
Zaten daha önceden uzun yıllar köpek beslemişsin onun için tuvalet eğitimidir, itaattir, kurallardır vs. bunları tekrar etmek istemiyorum. Ama şunu bilmek lazım ki ilk dominant bir ırk olduğu için kurallar ve sınırlar çok çok çok önemli. Patron sensin ve bunu ona kabul ettirmen gerekiyor.

Eğer günde en az 6-7 km tempolu yürüyüşe çıkarabilecekseniz beslenebilir. bahçeli de olsa apartman da olsa bu şart.

İlk köpeğim olmayacak demişsiniz ama büyük köpek ve rotweiler gibi zor bir köpek deneyiminiz olmadığı için önceden çok iyi araştırmanız gerekir. kesinlikte taviz vermeyecek bir karakter yapınız olması ve köpekten daha dominant olmanız gerekiyor.

temel eğitimi verseniz bile koruma eğitimi (bekçi değil) profesyonel biri tarafından yapılmalı. köpeğin önce saldırma içgüdüsünü teşvik edip, sonra kontrol altına almayı öğretiyorsunuz çünkü.

doberman tavsiyesine katılıyorum. rotweilerdan nispeten daha ufak. apartman için daha uygun. ama dediğim gibi hergün en az 6-7 km tempolu yürütmek gerekir.

kendi cinsinden olanlara göre büyük bi golden retriever var bende.

daha önceden giriş katında bir dairede kalırken orada apartmandan içeri kim girerse çıldırıyordu, alert dog olarak yetiştiğinden. çok sinir bozucu bir durumdu. şimdi ikinci kattayız, sadece kapının önünden biri oyalanarak geçtiğinde sinirleniyor.

eve her gelene (işte kargocusu olur, eve servis elemanı olur) karşı bir caydırıcılığı var golden gibi güzel bir cins de olsa. günde iki kez geziyoruz, çişini kakasını bir kez olsun eve yapmadı. (12 yaşında)

giriş kat için olacak sıkıntıları gerçekten her tıkırtıya havlaması olarak özetleyebiliriz. bunun dışında diğer şeyler eğitimle çözülebilecek şeyler. ben her eve bir köpek mottom dahilinde yine de desteklerim. ama giriş kat. bilemedim.

zeminde beslemek daha avantajlı. bahsettiğimiz köpek yetişkin olunca 50-55 kg olacak. bu cüssede ve çok enerjik bir köpeğin yapacağı ayak sesini siz düşünün.

kabak, soğan varsa kabak yemeği yapabilirsin. çabuk pişer, kalorisi düşük.

ya git dondurulmuş sebzeler oluyor marketlerde, onlardan al. bezelye, taze fasulye, barbunya, bamya... yağı soğanı koyup biraz kavuruyorsun, sonra salçayı kırmızı biberi ekleyip sebzeni koyuyorsun. üstüne de su. daha ne işte.

patlıcan ve soğanları 1 kaşık yağda pişir,salça at.sonra üstüne 1 yumurta.harika bir yemek.

marketlerde ufak dilimler halinde tavaya hemen atmaya uygun tavuk eti bulabilirsin, kafana göre ekleyeceğin baharatlarla kızartabilirsin. aynı tavada yine sote yapacağın mantar ile (tahta gerektirmez bıçakla rahatça elinde bölebilirsin ve sotede domates-biber-salça-soğan-sarımsak ne istiyorsan kullanabilirsin) yanında ya da üstünde olacak şekilde servise hazır hale getirebilirsin, doyurucu olur.

kıyamadığım:D sebzelerin neredeyse hepsini pişirebilirsin, mantık aynı zaten. taze fasulyeyi niye öteledin anlamadım yalnız? ha düdüklüden dolayı mı? pişme süresi sorun değilse normal tencerede de yapabilirsin fasulyeyi. çorba yaparsın sonra, hem kolay hem mis gibi olur. pırasa, kabak. patlıcan, ıspanak, karnıbahar, brokoli, brüksel lahanası, semizotu, mantar; bir sürü seçeneğin var kolayca yapabileceğin. elinde doğramak sorunsa alışırsın ya zor bir şey değil, ya da niye uğraşıyorsun alıver bir tahta milyoncularda bile vardır. biber dolması bile yaparsın sonra bir bakmışsın sarma sarıyorsun. hadi görüyüm seni!

anladım. benim derdim şok. hiçbir şey yok bu lanet markette. liste yapıp gidiyorsun, aradıklarının yarısı yok. çocuk/kardeş falan isteyen varsa çok geç olmadan alsın beni. çocuklar sadece afrika'da ölmüyor açlıktan. plz.

bizim bazı türk ev yemekleri zor geliyor bana da. sulu ev yemeğini falan yakındaki bir esnaf lokantasından paket yaptırıp hallediyorum ucuza. onun dışında evde yemek olarak çareyi dünya mutfağında buldum. arada ekstra malzeme gerekebiliyor ama bir şekilde hallediliyor ya da bir fikir veriyor, tariftekine biraz benzer bir şey yapıyorsun, yapması genelde kolay da oluyor. önce birkaç link vereyim.

www.bbcgoodfood.com
www.foodnetwork.com
www.youtube.com
www.youtube.com

bir de bildiğimiz şefler var işte. özellikle rick stein iyidir.

www.youtube.com

ayrıca geçenlerde hint mutfağından şu yukardaki yemeği yaptım baya iyi oldu. (çaktırma, evde malzeme yoktu, elimdekilerle ne yapılabilir diye ararken bu çıktı karşıma) ama aşırı ucuz, öyle fazla zor değil, lezzetli ve sağlıklı da diyebiliriz. yalnız adam patatesi haşlamış, ben haşlamadım ayarlayamam da fazla yumuşayabilir korkusuyla. onun yerine ayrı bir tavada az zeytinyağı, zerdeçal ve soğan ile kavurdum, sonrasında ekledim diğer tavadaki ıspanaklı karışımın içerisine. bir de bazı bende olmayan baharatlar yerine başka şeyler kullandım işte.

ayrıca bence ıspanak, patates, soğan, sarımsak, mercimek ve bulgur hep bulunsun evde. hayat kurtarıyorlar.

bir de derdin şok da değil aslında. fazla manav, aktar falan gezmiyorsun anlaşılan.

son olarak, direkt bir yemek söyleyeyim de hemen yapıver: mercimekli bulgur pilavı. ucuz, sağlıklı, lezzetli, basit.

bulgur pilavı diyorum. her gün yapıyodum bi ara. bazen mayonezle filan değişik bi yemeğe dönüştürüyodum. sadece bulgurla yapılıyor işte en kolay.

senin derdin bahaneler üretmen bence. başka market mi yok etrafında? semt pazarı falan da mı yok hatta market ne? kardeşim olsan zorla alıştırırdım seni, kardeşim de böyle sinir ediyor beni.

tavuğu markette ya da kasapta nasıl pişireceksen ona göre doğratıyorsun.

evde olmaz o işler.

barbunya sever misin pescador?

hemen pratik bir tarif vereyim.

* 1 sb barbunyayı tencerene koy, üzerine soğuk su ilave et, bunu bir güzel haşla. (aşağı yukarı yarım saat yetecektir ancak hafif diri kalmalı barbunyalar, çok yumuşar gibi olursa kapat altını)
* 1 adet soğanı doğra istediğin şekilde, ister küp küp ister halka halka farketmez. (OPSİYONEL: 1 adet patatesi küp küp doğra, 1 adet havucu küp küp doğra)
* Tencereye 2 kaşık zeytinyağı koy. Ocağın altını aç. Yağ kızınca soğanı ekle, 3 dakika çevir, sonra eğer koyacaksan patates ve havuçları ekle, 3 dakika daha çevir. Evde varsa 1 tatlı kaşığı salça, yoksa 1 tatlı kaşığı kırmızıbiberi ekle tencereye (2sini birden de koyabilirsin)
*Haşlayıp süzdüğün barbunyaları tencereye ekle. Üzerini hafif geçecek kadar sıcak su koy (2sb olabilir aşağı yukarı)
*Malzemelerin hepsi tam pişene kadar altı kısık bir şekilde ocakta kaynasın. (15-20dk sürer, patates koyduysan yarım saati bulur)
*Altını kapat, yarım saat dinlendir. Sonra ister sıcak, ister soğuk şekilde hüplet.

herşeyi annelerimizi yaptığı gibi a'dan z'ye kitabına göre yapman gerekmez.

örneğin haşlanmış fasulye ve nohut var konserve olarak. onlarla çok kısa sürede fasulye ve nohut yemeği yaparsın. yani geceden suya koy yok bilmem kaç saat düdüklüde kaynat filan bunlar zor işler.

bu konserveler büyük marketlerde var. ayda bir sefer bir alışveriş listesi yapın. büyük marketten yapın alışverişi, dönüşte taksiyle getirirsin. mahalledeki küçük marketten kurtulursun, aradığın malzemeleri daha ucuza bulursun. taksi parasını çıkartırsın.

www.google.com.tr ooo barbunyası da varmış. hiç uğraşmana gerek yok.

çok tatlısınız. bir gün buzdolaplı, güzel mutfaklı bi evim olursa hepinize barbunya pişircem. hem de bayıla bayıla yiceksiniz.

buzdolabın yok.

makarna yapacaksın müdür o zaman tek seferde yemelik.

meydandan -yani şimdi az alttaraftan- 559c var. tünelden kabataş'a geçersen oradan da 43r var. otobüs bunlar. direkt üst-merkez kapıda inersin.

istersen ise sahil yolundan gidersin. bebek'ten geçen her otobüs olur. bebek kapı'da iner biraz yokuş çıkarsın.
hangi kampüs?

Adini bilmiyorum kampusun; edebiyat yuksek lisans ogrencilerinin bulundugu kampus

Ayrica evet 559c otobusunu soylemisti, sanirim bu otobusun gectigi kampus

559c taksim'den
şişli'den 59r
kabataş'tan 43r

direkt kampüsün önüne kadar götürür ama trafiğe göre ne kadar sürer bilemem.

45 dak 1 saat sürer.

otobüsten okulun kapısında inip okula yürüyeceksin

edebiyat bölümünü natuk birtan binasında, rektörlüğün alt tarafında sorarsan gösterirler

yarın öğleden sonra ben de oradayım :)

Baya suruyormus ya :(

Valla o bölge İstanbul un trafiği en sıkışık bölgelerinden birisi, Zincirlikuyu dan okula metro yapıyorlar trafikten kurtulmak için

Anladim, bir de aksama dogru gidecegim 5 gibi; kesin yakalandim trafige desenize...

İlk duraktan bineceksiniz, otura otura gidersiniz, gerçi otobüs kalabalık olur, insanın içi sıkılır ama neylersiniz

gömlek almaya

İhtiyacım olanı alıp oralarda zaman öldürmek
hobilerim için oyuncakçı aramak ve oyuncakçıları gezmek

gömleği başka bir yerden neden almıyorsunuz?

Ben de gömlek almaya gidiyorum. Bir de kırk yılda bir sinemaya.

Istanbul'da cevahir'e giderdim arada oyun salonu için. Onun dışında isim olmaz.

Her seyden cesit cesit var. Yemek, giyim, hobi, eglence vs hepsi bir arada.

ihtiyacım olan bazı ürünleri sadece belirli mağazalarda bulup inceleyebilmem ve alabilmem, Rossmann ve Media Markt gibi. gelecek hafta Malatya Pazarı'na gitmem lazım ve yine sadece AVM içerisinde bulunmakta bildiğim kadarıyla.

don almaya

çok tembelim, ordan oraya git sevmiyorum, elimde olsa avm içinde de arabayla gezerim :(

Evime yakın alışveriş yapabileceğim tek yer, merkeze her zaman inilmiyor

bolu'lu hasan usta bir tek avm'de var. bir kaç da kaliteli mağaza, media markt vs. işimi görüp çıkarım, çok hazzetmiyorum avm'lerden.

hırdavat, market, giyim, züccaciye bir arada.

Gömlek falan (Kız kesmeye)

sinema, teknoloji, gıda, giyim, kozmetik hepsi bir arada. avm dediğimiz şey illa üst üste bina olmak zorunda değil, aydın forum var, afium var, bulvar var yan yana mağazalar sokak gibi.

tiyatrosu, galerisi olanlar da var. :)

sanat için gidiyoruz.

2-3 aydır sadece para çekmek için gidiyorum. Eve en yakın atm orada çünkü.

birçok mağaza bir arada alışveriş için birebir. yemek, kahve için de gidiyorum kışın.

en yakın d&r, abdullah kığılı exculusive ve sinema orada çünkü. Hem de bir aradalar.

bedavaya istediğin kadar oturabiliyorsun

not: evet öğrenciyim :(

2 aydır akasya'dayım işim bitince daha da avm önünden geçersem öpsünler zaten pek giden bir insan değildim midem bulandı artık. Sinemayı hariç tutuyorum tabi.

Media Markt dışında pek gitmiyorum. bazen migrosa da uğrarım. gitmişken atmye de uğrarım. sinemaya gitmem. kazık ve her zaman son jeneriği kesiyorlar.

3d veya iyi bir salonda film izlemek istersem ve alternatif bulamazsam gidiyorum. ya da alışveriş yapmak isteyen eş dost zorla kolumdan tutup eşlik etmem için götürürse gidiyorum ki, sadece mağazayla kalmayıp yemeğiydi kahvesiydi epey de takıldığım için vicdan azabı duyuyorum bu durumlarda :(

ışıltılı, renkli olması hoşuma gidiyor. sanki her gidişimde beni bir sürpriz, bir eğlence bekliyormuş gibi oluyor. halbuki yok öyle bir şey ama kız arkadaşımla baya güzel zamanlarımız geçti AVM'de.

ayrıca kışın buz gibi havada çok fazla alternatifi yok. hadi AVM dışında bir restorana gittin. hava da kesat. sonra ne yapacaksın? AVM'de alternatif çok ve her şey birbirine yakın.

bilinçli olarak gitmiyorum nereye gitsem önüme avm çıkıyor.

ankara.

Sinema için.

beylikdüzü'nde otururken, beylikdüzü'nden avcılar'a kadarki tüm alışveriş merkezlerini tuvalet olarak kullanıyordum. bizim ev 1+1'di ve benim odanın kapısı yoktu, salondaydım yani ben. o yüzden ev arkadaşımın sevgilisi geldiğinde dışarı çıkıyordum. gazete falan alıp avm tuvaletinde keyif yaptığım çok olmuştur.

hatta sırf bu durum yüzünden, normalde nefret ettiğim avm'leri sempatik bulmaya bile başladım. temiz bi de tuvaletler biliyo musun. tenha yerlerde geleni gideni de çok olmuyor, sabahtan akşama kadar otur aq kimse napıyosun içerde demez.

ama sevmiyorum işte yani nabiyim görüyosun, 3 saat kalsam 2'sini tuvalette geçiriyorum, o kadar sikik yerler benim için. daralıyorum.

Alışveriş (teknoloji ve kıyafet ile hemen hepsinde bulunan büyük marketlerden gıda, temizlik vs. ürünleri) ve sinema.

Giyim konusunda mağazaların bir arada olması iyi oluyor. Onun haricinde fazla gitmiyorum. Otoparkta deli gibi dönerek yer aramak, kalabalık, kargaşa uzak durma sebeplerim.

kıyafet, kozmetik, teknoloji vb ürün ve hizmet satın alınabilecek markalararın alternatifleri var. fiyatını beğenmediğin bir ürün için o mağazadan çıkıp diğerine girmek çok kolay.

vay arkadaş, herkes anti-kapitalist, yeşil, doğacı, aktivist, iç güveysinden halliceymiş. herkes kendi ördüğü kazağı giyiniyor, yününü köyündeki kara koyundan sağlıyor, yımırtasını hüseyin emmiden alıyor, manda sütüyle yoğurt yapıyor, süper organik :P

bu AVM'lere siz gitmiyorsunuz da kim gidiyor peki?

iyide herkes gidiyorum demiş ki..

herkes gidiyormuş ama atm'ye, tuvalete, sinemaya filan :P

yoksa köylerinde kaval çalacaklarmış :)

Geçen gün üstüme başıma bir şeyler almam gerek. Yürüyüş mesafemde 15 dakikalık yarıçap içinde 5 tane avm var ama en yakın dükkan araba ile 20 dakika, otobüsle yarım saatten daha fazla ve malların kalitesi berbat. Sinemaya gelirsek, en yakın AVM dışı sinema Taksim'de ki o da duruma göre 1.5-2 saat demek. Taksim tarafında falan isem Demirören'e kesinlikle gitmiyorum, eğer alışveriş yapacaksam dükkanlara giriyorum ama yıllardır da oradan alışveriş yapmadım sanırım. Sonuç olarak ya üst baş almak için ya da sinema için gidiyorum, çünkü alternatifi yok gibi bir şey.

ben kedilerime mamanın dışında bir tek diyet ton balığı veriyorum. bayılıyorlar.

normal olanların içindeki yağın kokusunu sevmiyorlar. diyet olanda yağ yok.

yaş mama çene kaslarında mı ne tembellik yapıyormuş diye duymuştum.
Biz yaş mamayı haftada bir falan veriyoruz.
Kuru mama olarak miço diye bi marka alıyor annem, içine şundan karıştırıyoruz

www.mamasepeti.com

barf deneyebilirsin. barf.com.tr adresinde bilgi mevcut. ton balıgı vererebilirsin ama yagını süzüp yıkaman gerek ki yağdan ve tuzdan arınsın. kırmızı et kemiksiz olmak şartıyla günde 30 gram kadar mamaya ek verebilirsin. ya da birkaç günde bir. etin taze olmasına dikkat et. sürekli et yedirmek de diş problemlerine sebep olabiliyor. ek olarak atıştırmalık mamalar var onlardan da alabilirsin arada bir.

kediye ek birşey yedirmen gerekmiyor aslında. pişmiş gidalar kedilerin sindirimi için pek iyi değil aslında. bizim yediğimiz haliyle pişmiş yani. içinde tahıl içermeyen mamalardan temin edebilirsin. protein yoğun.
dondurma zaten verme. içinde şeker var.

benim kedim de öyle. mamaya alışınca yemiyorlar genelde. özellikle dişiyse gerek duymuyor zaten, erkek kediler çabuk acıkabiliyor.

Ek olarak niye bir şey yedirmek istiyorsunuz ki? Kuru maması yeterince besleyiciyse ihtiyacı yok başka bir şeye.

9 yıldır sadece kuru mama ve su veren ve hiç bir sağlık problemi yaşamamış bir kedi sahibi olarak, değişik birşey vermeyin derim.

Cips yalamaya bayılıyor bulursa bir de balık koklamayı seviyor o kadar...

ooooo kırk yılda bir uzmanlığıma uygun bir soru. bir dal alayım da cevap vereyim.

öncelikle konservatuvarların müzik bölümlerinde müzik tarihi bölümleri olabilir.

sanat tarihi bölümlerinde olabilir. ancak sanat tarihi deyince daha çok görsel sanatların tarihini içeriyor.

en son sosyal tarihle ilişkilendirebiliriz. müzik tarihi ile ilgilenen akademisyenler tarih bölümlerinde de olabilir.

akademik kriterlere uygun çalışmalar yapılırsa ciddi ve saygın çalışmalar olur.

evet, görüyoruz ki buradaki kriterimiz akademik kriterlerle çalışma yapılması ve akademik bir kurum çatısı altında yapılması.

eğer bağımsız bir çalışma yapılıyorsa akademik çevrelere ulaşması ve kabul görmesi imkansız olmasa da zor olacaktır.

çalışma kriterlerini akademik kıstaslara uygun tutarsanız çocuk şarkıları tarihi, arabesk müzik tarihi, rap müzik tarihi bunların hepsini yapabilirsiniz. hepsi de saygın ve ciddi olur.

şahane cevapladınız. teşekkürler.

beyrut'ta ucuzdur.erbil'de ucuzdur. tel aviv'de sokarlar.

kargoyla getirtemezsin bilgisini not duseyim de ben. kozmetik urunler yasah cunku.

gümrüklü getirtmeyi düşünüyorum astarı yüzünden pahalı olmazsa tabi yasal yollarla

bir kimse de polonya dememiş, ucuz değil miymiş ya

Çin de her şeyin çok ucuzunu yapıyorlar

ne amaçla ve ne tip ürünler?

ben US demek istiyorum cevap olarak.
ama hangi marka ve ne alacağınıza göre değişir ucuz olma durumu.

nasıl temin edebilirsiniz: kozmetik yasak evet ama pratikte küçük ebat ve tutarlarda getirtilebiliyor. tabii yine de riski size ait. ebayden ya da başka online satış sitelerinden getirtebilirsiniz.

iyi çalışmıştır yada bilgili olduğu bi konu üzerinedir ders. örneğin ben hiç okula uğramadan programlamayı aa ile geçmiştim önceden bilgilyidim bu konuda çünkü.kıllık bi durum yok.

açık açık adam zekiymiş diyorum

kıl olmam adam çalışmış yada biliyomuş diye düşünürüm kavunluğu kendimde ararım.

en yüksek puanla değil idare eder notla geçtim geçen dönem 2 dersimi hiç derse gitmeden. hoca dandikse veya gereksiz ayrıntılara giriyorsa derste kendi kendime çalışıyorum sınavdan önce, çok da zekilikle alakası yok bence.

konu bildiğimiz bi konudan olması lazım bi de orası kesin.

Derse hiç girmeden yüksek notlarla geçtiğim alan derslerim vardı. En fazla arkadaşlarım vay puşt falan dediler.

benim :). bölüm fizik. hocaların konuyu aldıkları kitapları internet sitelerinde yazıyolardı zaten, onlardan çalıştım + kütüphanede diğer kitaplardan da çalıştım. hiç birzaman defterdeki soruları ezberleyerek gitmedim. en yüksek notları hocalar defterden sormadıkları sürece aldım.
genel görüşü bilmem ama kimseden ders notu alamadım, kıl olma durumu var sanırım

Benim.
Bölüm uluslararası ilişkiler .İlgim var bölümde olan derslere millette bunu biliyor ağzını açmıyor o yüzden

bunlar şehir efsanesi, böyle insanlar aslında yok!

Üniversitedeyken derslere neredeyse hiç girmezdim. Notları aldığım arkadaştan daha yüksek aldığım sınavlar olmuştu. Çocuk sayfalarca notu ezberlemeye çalışırken, ben bir kaç kilit yere bakar, şans eseri de tutturursam oluyordu. Olur da çok önemli mevzular değil bunlar. Okulu bitirin yeter.

Bence çalışma. Ciddiyim. Çünkü ders çalışma işi öyle zorla yapılacak bir şey değil. Eğer içinden gelerek çalışmazsan boş boş vakit öldürmüş olursun o yani. Fazlası değil.

klasik: kütüphaneye git.

Kutuphaneye kapanmak ya da birkac kisiyle birlikte calismak benim uygulamaya calistigjm cozumler arasinda. Ben de okulu epey bir uzatmis durumdayim, ayni gerginlik bende de var. Bu derece stresli olmak da ders calisma motivasyonunu sifirliyor soyledigin gibi. Ders calismak disindaki butun stresleri hayatindan olabildigince uzak tutmaya calis (ailedeki sorunlar, sevgili muhabbetleri vs), bunlari bir sure gorme. Calisirken muzik dinlemek ve kendini odullendirmek de ise yariyor. Ornegin, iki uc saat ders calistiktan sonra sevdigin bir yemek ye ya da seviyorsan tatli, cikolatayla mukafatlandir kendini. Ya da film izle. Kolunu oynatamayacak kadar strese kestigin zamanlarda cik yuru, bol su ic. Komik video, komedi filmleri izle.

kütüphane olmazsa sakin bir starbucks.

teorik, okumalı/ezberlemeli şeylerse koşu bandında karşına koyup okumak çok iyi oluyor. uygulamalı bir şeyse cevabım yok, ancak çok gaza gelmişsem dikkatimi toplayabiliyorum çünkü.

ben de 2.5 yıl uzatmayla bitirdim. ne kadar imkanın var bilmiyorum ama seni bu kadar uzatmaya isten saikler nelerdir bunları net olarak tespit edebiliyor musun ? misal ben arkadaşlarımla çalıştığım vizede onlar x,y gibi notlar alırken x-30 y-35 gibi notlar alınca direkt yerin dibine girmiş gibi hissediyordum kendimi (halbuki dışarıdan kimse bana şöylesin böylesin demiyordu) gel zaman git zaman en son bana çalışmam gerektiğinde yardım etmekten gocunmayacak bir arkadaş buldum ve onun sayesinde mezun oldum. kütüphane demişler mesela, ben de denedim bunu ama kütüphanede daha çok stres oldum. ders çalışayım diye gidip daha demoralize olarak defalarca kütüphaneden çıktığımı bilirim. sebep: millet çalışabiliyor, ben neden çalışamıyorum diye düşünmem. herkesin iç dinamikleri farklı tabi ama en azından çalışman gereken zamanlarda sana pozitif etki edecek insanların yakınında bulunman etkili olabilir. mesela ben tek başınayken aşırı stresli oluyordum vize final zamanı. bahsini ettiğim arkadaşlar sayesinde sanki hiç vize final haftası yokmuş gibi davranabiliyordum. ama bu dinamikleri keşfedene kadar baya zaman kaybetmiştim. sanırım dağınık oldu biraz. başına gelmiş biri olarak sana kolaylıklar diliyorum.

Ben okulu 3 sene uzatma ile bitirdim. Bölüm Elektrik-Elektronik Mühendisliği idi. Sonunda şöyle bir çalışma şekline bürünüp okulu bitirmiştim.: Odada en az 2 adet farklı renkte loş ışık yanardı çalışacağım zaman(bildiğin mavi ve yeşil ışık, blues barları gibi), masa lambasını aktif olarak kullandım(tek başına kalan biriydim), masanın ve sandalyenin yüksekliğini ders çalışmaya daha uygun yaptım(gittim yeni masa-sandalye aldım, eskilerini komşuya verdim:), psychedelic rock parçaları hayatımın göbeğine koydum(manyak bir ruh hali yaratıyor, hala özlerim), sevgilimden ayrıldım ve yeni sevgili aramadım, yazılmaya çalışanları tersledim(bu çok zordu işte, başlı başına bir hikayedir, kız hayatımın aşkıydı...), uzun ve depresif gece yürüyüşleri yaptım(gece 2-3-4-5, sabah 6-7 en az 1.5 saat), çok zorlandığım derslerin zor kısımlarına hep geceleri çalıştım(bak bu önemli), bildiğim dersleri-konuları arkadaşlara anlattım, ders çalışma amacı dışında eve misafir kabul etmedim. Tüm konuları döneme yaydım, konuların özüne indim, özet çıkardım, yazarak çalıştım... çok abartmıştım ama okulun zor olan yarısını 1.5 senede bitirmiştim. Birkaç defa intihar edeyazdım ilk başlarda ama insan herşeye alışıyor. Yalnız mezun olduğunda boktan bir ruh halinde oluyorsun. Çalışmaya başlayınca çok abartılı yaşıyorsun falan. Zor iş...

müsli sevmem. kadın

Ara sıra tüketiyorum. Meyveli veya kuru meyveli olarak. Kışsa günkurusu, kuru incir, vb. ile karıştırıyorum; bazen mandalina ve elma ile. Şu mevsimde çilekle; yazın şeftali ve erik ile karıştırabiliyorum. Çok yoğun müsli tadı da kabus gibi, o yüzden meyve yoğun olmasına özen gösteriyorum. Diyetten ziyade iş yerindeki yemek seçeneğim çok kısıtlı. O gün sevmediğim bir yemek çıktığında ve dışarıdan toplu yemek söylemediysek müsli yiyorum. Kadınım. Rica ederim. :)

evet.
bazen yoğurt, bazen sütle; ikisinin de yeri ayrı.
Allah ne verdiyse. muz, elma, mandalina, avokado, havuç, çilek, kivi, armut.. hakikaten ne varsa azar azar doğruyorum. bazen kuruyemiş, kuru meyve falan da katıyorum.
başlarda pratik ve sahip olduğum alternatiflere göre daha sağlıklı diye yiyordum, ama bayadır bayılarak yiyorum.
kadın.

evet haftada 2-3 sabah.
sütle.
spordan sonra yanına 2 yumurta, yeşil biber, peynir ve zeytin ile götürüyorum.

30, erkek

evet.
süt.
meyvesiz.
hayır normal kahvaltımı vitamin ve lif açısından besleyici olduğu için öyle yapıyorum.
erkek.

evet,
sütle ve çilek ya da muzla tüketiyorum,
tok tutuyor ve hazırlaması az zaman alıyor,
kadın.

evet
genelde sütle, çok nadir yoğurt.
muz veya çilek
diyet, pratik ve tadını sevdiğim için
kadın.

çok severim ama tüketmiyorum çünkü düzenli hiçbi şey yapmıyorum
sütle seviyorum ben
kendim meyve katmadım hiç, hazır meyveli olalardan aldım. (eti form mesela)
tabi müsli olduğu için yiyoruz ama tadı da güzel ya :)

30k

ha bir de; kışın bazen portakal suyuyla yapıyorum, tavsiye ederim mükemmel oluyor.

Müsli, reklamlar vasıtasıyla pompalanan çok gereksiz bir karbonhidrat kaynağı. 100 gramındaki şeker ve yağ oranına dikkat ederseniz eğer bunun sağlıklı beslenmeden kilo vermekten çok tersi etki yapacağını görebilirsiniz. Bir de içine meyve koyup yediğinizde ondan gelen fruktozla birlikte şeker oranı da iki üç katına çıkmaktadır. Egzersiz falan da yapmıyorsanız eğer o ihtiyaç fazlası şeker direkt yağ olarak depolanıyor vücudunuzda. Soruya gelirsek eğer tüketmiyorum.

*spor yaptığım dönemler tüketiyorum.

*ucuzunu tercih ediyorum. bildiğin paketli arpa a.q

*içine kendim taze meyve doğruyorum. muz, çilek, kivi üçlüsü. yımışak meyveler. meyvelerden bulamıyorsam kuru meyve alıyorum malatya pazarından, önce sıcak sütte bekletim öyle içine katıyorum.

*yoğurt veya sütle, canım hangisini istiyorsa.

*spor yaptığım dönem çok fazla et tükettiğim için sindirim sistemi problemi oluşmaması için tüketiyorum

*pipim var

angelus +1
ceviz badem fındık kuru incir kuru kaysıyı yoğurtla tüketirim beslenme olarak çok daha dengeli ki yine de yumurta tereyağı zeytin in besin değerini vermez.

Angelus +1
Ben her sabah 100 gr yulaf ezmesini 2 tam 4 yumurta beyaziyla blendirdan cekip tavada krep tarzi pisiriyorum. Yaninda lor domates biberle yiyorum. Tatlandirmak icin de bazen fıstık ezmesiyle abartilmadan yenilebilir. Erkegim.

Evde aplam almış olursa bir iki otlanıyorum o kadar. Neskuik daha güzel bence. -kardeş

1 kase yagsiz yogurdun icinde pazardan aldigim osmanli cerezinden bir avuc karistirip yiyorum haftada 2-3 kez.

diyet ya da sağlıklı beslenme ile ilgisi yok bu tip yiyeceklerin.

içlerinde glikoz şurubu olduğunu öğrendiğim günden beri tüketmiyorum.

yine ve yeniden ben, müsliden kasıt hazır müslilerse onlardan yemiyorum yanlış olmasın. ve tavsiye de etmiyorum. yulaf ezmesi/kepeğinden 1-2 yemek kaşığı koyuyorum ben, yetiyor. sağlıklı yaşamlar efenim ^_^

hahne marka, çünkü şekersiz.
laktozsuz sütle götürüyorum. sabah kahvaltı imkanı olmadığı için iş yerinde yiyorum ayrıca sağlıklı olduğunu düşünüyorum. erkeğim.

Tüketiyorum, sütle asla sevmem sadece yogurtla. Tadini begeniyorum. Icinde olan kuru meyveler disinda varsa cilek veya muz ekliyorum

Kadin bu arada

Hayir.
Kadin.

Haddini asan not; yemeyin soyle sacma sapan seyler. Paketli gida tuketmeyin, mumkun oldugunca.

Tahıl tüketmem. Ama eskiden bir ara çok az yemiştim. Süt ile. Çok gereksiz bir ürün bence. Erkek.

yumuşatıcının son durulama suyuna konulması gerekir yoksa bir işe yaramaz. durulanır gider kokusu kalmaz :/

yumurtayı bi kır, kötü kokmuyorsa ve rengi gözüne gaip görünmüyorsa yoktur bir şeyi.

yumurta bozulduğunu kokusu ve kıvamıyla belli eder ama bence gene de bulaşma. 12 gün geçmiş az değil. hiç değmez, at gitsin. yok gözünü kararttıysan yumurtayı boş bi kaba kır, sarısı hemen dağılırsa hiç düşünmeden at.

Yumusaticiyi camasirin uzerine direkt dokmeyin diyorlarsa sulandirip dok makinanin icine.

yumurtaları kırıp çamaşır makinasının deterjan bölümüne dök..

deterjan bölümü niye çalışmıyor? tıkanmış falan olabilir, söküp yıkadın mı? o çekmecelerin bi yeri olur, bastırınca gelir komple dışarı çıkar hani

@kül, hiçbir fikrim yok, bir sürü şey yaptık ama olmuyor. almıyor içeri, bağımsızlığını ilan etti o makinayla alakası yok.

modelini yaz bakim merak ettim :) inat ettim tamir edecem o makineyi :))

deterjanı da direk makinenin içine, çamaşırlara döktüğünü varsayarak cevap veriyorum. yumuşatıcı katyonik yüzey aktif madde içerir, deterjan ise anyonik. bu ikisi (mesela ikisini birlikte koyarsan, yani çamaşırları yıkadığın deterjanlı suyun içinde yumuşatıcı varsa) birbirinin etkisini azaltır.
ayrıca yumuşatıcı çamaşırlarda kalıyor (katyonik yüzey aktif maddelerin özelliğidir yüzeyde kalmak). bu şekilde çamaşırların yumuşak olmasını ve güzel kokmasını sağlıyor. zaten bunun için son durulama suyuna koyuluyor, yoksa durulanır gider çoğu. bu şekilde bakınca da mantıklı değil çamaşırın üzerine direk dökmen. hem deterjanın temizleme etkisini azaltacak, hem kendi etkisini de kaybedecek.
özetle, yumuşatıcı koymayıver.

Davranış odaklı terapi, cbt 2. Dünya savaşı sırasında bir askerin elinden çıkan bilgilerle hazırlanmıştır. Insana uzun vadede bir faydası olduğuna inanmıyorum. Hele ki depresyon tanısıyla gelen bir hastaya davranış odaklı terapi önermek için çıldırmış filan olmalısınız diye düşünüyorum. Adam tikim var demiyor bakın, depresyondayım diyor.

deü'de öğrenciyken okulun medikososyal merkezinden psikoterapi almıştım (beleş) gayet de iyiydi. üniversite öğrencisiyseniz okulunuzun olanaklarını bir araştırın derim.

lütfen no problem.

kugsel adam öğrenci değilim malesef mezunum.

Lise bilgisi mi? Güldürme lütfen beni ben psikoloji mezunuyum, terapi eğitimi alıyorum, farkındaysan ben senin bilgi dağarcığına yorumda bulunmadım, kaldı ki bu yanlış öneriyi meslekten birisi de yapabilirdi, liseli olmana gerek yok. Depresyon tanılı kişi uzun vadede davranış odaklı terapiden fayda görmez, bitti.

işte öğrenci idealizmine @trumanshow tecrübeleri ile cevap vermiş.

başka bir doktor denemeyi düşünebilirsin arkadaşım.

Ya arkadaşlar, psikiyatrist terapi yazmaz. Onun görevi size ilacı verip vücudunuz ve beyniniz ilaca nasıl tepki veriyor onu ölçmek. Terapi yapan psikiyatristler bu ülkede parmakla gösterilir zaten. Şöyle bir anımı anlatıp konuyu tatlıya bağlamaya çalışcam; sevgilimden ayrılınca panik atak krizleri geçirmeye ve intihar senaryoları kurgulamaya başladım. Sonra napıyorum lan ben diyip bir psikoloğa gittim. Intihar meylim var diyince beni psikiyatriste yönlendirdi. Psikiyatrist baba 'bi erkek için canını kıymaya değer mi' dedi. Ahahahah anneme anlatsam derdimi en fazla böyle tepki verirdi zaten. Sana bi lustral yazayım kafa dinle dedi, ben de uyuşmak istemediğimi sadece çaresiz hissettiğimi anlattım. Reçeteyi elime tutuşturdu, yolladı. Ilacı kullanmadım yardım almak istedim, alamadım. Göt gibi kaldım çocuklar. Ama terapi yapan güzel insanlarımız var. Param olmadığı için o zamanlar gidememiştim sadece.

teşekkürler herkese. blossom ilk iki sorumun cevabı ne olabilir? zaten takıntılı bir adamım. bunları da dert ettim:)

Psikologların meslek yasası olmadığı için hastanelerdeki görevleri Muğlak kalıyor. Yetkinlikleriyle değil de daha çok bürokratik saçmalıklarla alakalı. Yoksa test yapmak yorumlamak iş değil.

mobilden giriyorum yüklediğim fotoğrafı göremiyorum o yüzden link de veriyim:

postimg.org

Asian Leopard Cat sanirim.

bengal kedisi +1

bengal

Asian Leopard Cat

Yurda geç girdiğiniz geceler dahil her şey diplomada görünüyor.

Gözükmüyor.

diploma affı, ilk kez duydum :)