Kozmetik urünlerde genelde kapak acildiktan sonraki ilk 6 ay skt tarihi. Benim de cevabini merak ettiğim bir soru. Takipteyim.

Bir zaman bir dermatologa sormustum. " Hicbisey olmaz yeaa, kullan gitsin." demisti.

ürünlerin üzerindeki çoğu skt o gün tam bozulacağı anlamına gelmez. böyle olsa emin olun dünyada insanların yarısı ölürdü.
çoğu ürünün sktsı gerçek sktsinden daha önce oluyor. neden? çünkü sallıyorum ilaç, tam bozulacağı zamanı yazsalar ve bundan bir kaç gün önce bozulsa ve biri bunu içip ölse iflas.

ya da insanlar çoğu zaman farkına varmaz, alır içer ölür diyelim.
işte bu tarz şeylerin önüne geçmek için gerçek tarihlerinden önce yazılır.

özellikle ilaçlarda (ailem ilaç endüstrisinden) bu kesinlikle çook öncesinden yazılıyor. ha insanlar ürünlerini yenilesin mantığı da var tabi.

yalnız şunu ekleyeyim, dermatolojik, ilaç vs ürünlerde etken madde zamanla etkisini kaybediyor. bunu unutmamak lazım.

ben önceki yıldan kalanları kullanmıyorum. cildim bembeyaz. yani etkisi gitse ıstakoz gibi oluyorum. ama gitmiyor. hiç sıkıntı yaşamadım.

kullanıyorum yazdım ama kullanmıyorum diye düzeltmiş klavye. mobil olduğum için düzeltemedim.

memur kıstası için bi şey söyleyemiycem ama bence bu üçü arasında en yaşanılırı çanakkale

@datnet amaç huzur.

3 şehri de yeterince görmüş biri olarak, hatta çanakkale'de yaşamış olarak çanakkale diyorum. aksini iddia eden 3 şehri de görmemiştir.

çanakkale.

Çanakkale ve Muğla 'yı gördüm ama bana nedense Balıkesir daha yaşanılası. Sonra Çanakkale en son Muğla.

Amaç huzur demişsin ama huzuru asiste edecek bir şeyler de olması lazım; huzur tek başına yetmeyecek bir noktadan sonra. Ben her ihtimali göz önüne alarak Muğla diyorum.

nereye gideceğin de çok önemli.
balıkesir burhaniye ile balıkesir bigadiç arasında ciddi fark var. insanı, kültürü çok değişiyor söyleyeyim. bence denize yakın yerde yaşamak iyidir, çünkü yaşantı gerçekten farklı oluyor, insan kalitesi bakımından.

balıkesir in neresi?

sarımsaklı ayvalık burhaniye akçay gibi bi yerse balıkesir tabi ki.

altına bi araba ayarlarsın. tatil zamanı kafan ne tarafa isterse basarsın. Çanakkale ya da Muğla.

not Çanakkale ve Balıkesiri gördüm. Muğla yı görmedim. Muğla pahalı olabilir diğerlerine göre.

t bone iytidir, protein olarak değil lezzet olarak yaklastım fakat

Protein-Yağ-Karbonhidrat üçlüsü tüm besinlerde
Ette karbonhidrat yok, yağ ve protein var.

Yağsız ette sadece protein var(illa ki bir miktar yağ var tabi)
Mesela "dana biftek"te pek yağ olmaz, ama t-bone'da yağ olur.

özellikle böyle şeylerde protein vs kasmamanızı tavsiye ederim.

yani şimdi 100 gr protein tavuk ızgara var, bir yanda mis gibi tbone. siz gidip protein yüksek diye ızgara yerseniz olmaz, olmaması lazım.

evde yapsanız anlarım ama restorana vs gidiyorsanız bu tarz durumları kasmadan (hele zaten etin birbiri arasındaki parçalarda ne kadar değişebilir, yani bunu soruyorsanız zaten jay cutler değilsinizdir ve bu kadar kasmanıza gerek yoktur diye düşünüyorum) en güzelini yiyin, zevk alın.

Yüksek lisan yapmaktaki beklenti ve amacınız nedir?

fransada olan biri olarak burada yl yapmak zorunlu gibi. bu sebepten ben de böyle şeyler arıyorum kesinlikle.
benim amacım o aradaki farkı kapatmak. çünkü firmalar politika gereği master yapmış adam arıyorlar çoğu zaman.
eğer sizin de amacınız buysa ve zaten piyasada bir yeriniz/bilginiz varsa mantıklı.

yok bu cvnize yazıp iş bulmaya çalışmak olacaksa çok mantıklı değil.
hele böyle iibf bölümlerinde hiç sıkıntı olacağını sanmam. yapın bence. sonuçta buna "ulan uzaktan yl yapmış olmaz bundan" diye bakacak yerden olmaz. aksine "bu adam bu kadar çalışırken bir de yl yapmış helal" diye bakacak yerleri bulmanız gerekir o kadar.

@renegade;
Amacım; bir sonraki adımda geçmek istediğim pozisyonunun temellerini bu yüksek lisansta alabilecek olmam ve bunun ilgili kişiler tarafından ayrıştırıcı olması
Beklentim; Yüksek sahibi olmak, derslere giremeyeceğimi bildiğimden uzaktan halletmek, ileride işime yarayacağını hissetmek ve fark ettiğim pozitif ayrımcılık.
@logisticsmanager sizinle az çok aynı düşünüyoruz.

o zaman gerçek bir yüksek lisans yapmanız gerekiyor. Uzaktan ve tezsizlerin cılkı çıktı. AÖF gibi artık. Eskiden kademe için AÖF bitiren tüm memurlar tezsiz mezunu artık.
Eğer ki işinizde yararlı olmasını istiyorsanız ciddi bir yerde yapmanız öneririm. Mesela Boğaziçi'deki tezsiz işletme yüksek lisansı çoğu özel üniversitenin doktorasından daha zor. 14 ders zorunluydu galiba. Sabancı, Koç gibi üniversitelerinde çok kaliteli, programları var.
İleride faydasını olmasını istiyorsanız ciddi bir programa kaydolmanızı öneririm.

hiç bilmeden soruyorum, dolar olabilir mi?

bende şimdi baktım 2012 astra aracım işin 53.900 idi 1.5 hafta önce, şuan 60.900. Tam 7 bin lira değerlenmiş.

@hayati cozemeyen adam araç 19 nisanda kaza yaptı hasar var perte çıkma isteğim var bugüne göre hesaplarlarsa zor olabilir.

hocam aynı durumdayım, 26 nisanda yaşadım perte çıkma isteğim var benim de. Siz bunu bildirdiniz mi ? Ben ekstra hiçbir şey yapmadan bekliyorum sadece 40 bin lira hasar çıkarmış servis, bildirdiyseniz bu isteği nereye yaptınız ?

Ve bu süre zarfında sigorta sizi arayp şöyle böyle diye bilgi verdi mi süreci öğrenmek adına soruyorum

Perte çıksın istiyosanız ekstra bi şeye gerek yok, oluru varsa yapıyolar. 40bin masraf varsa adam onu vermek yerine araba 60sa 60 veriyo kalanı da 25e falan okutursa kafadan 5k kar ediyo. Genelde buna bakıyolar ve oluru varsa uğraşmazlar.

zannetmiyorum.
tahminim vatandaş olduktan sonra 3 yıl. öncesini umursayacaklarını sanmam. o zaman kişinin eski eşi de başvurabilir sallıyorum :)

@logisticsmanager ya ama 5 buçuk senedir de beraberiz. Yalan dolan yok işin içinde

beraber olmanın zaten önemi yok.
iyi araştırmak lazım ama dediğim gibi çok büyük ihtimal hakkı kazandığı zamandan itibarendir.
bir de benim bildiğim vatandaşı olmak o kadar kolay değil (yani eş durumundan)
misal fransa'da benden fransız marşını okumam, iyi derece fransızca bilmem, bazı fransayla ilgili sorulara cevap vermemi bekliyorlar.
kısacası " aa senin eşin bulgar mı al sana pasaport" gibi olacağını sanmam. ama araştırmak lazım, gerekirse mail atın sorun.

Hayır. Eşinizin vatandaşlığı ne koşulda aldığına göre tüm çocukları veya 18 yaş altı çocukları alabilir ama.

@sen de başını alıp gitme ne olur illa bulgaristan'da yaşamalarına gerek yok, eğer aksi bir olay yoksa.
misal dediğim gibi fransa'da fransa'da yaşarsan 4yıl, fransa dışında yaşarsan 5 yıl sonra vatandaşlığa başvurabiliyorsun.

bu arada şunu unutmayalım, vatandaşlığa başvurmak bir haktır ama vatandaş olmak ayrıcalık. kısacası her şeyiniz tam olsa da vermeyebilirler.

Bulgaristan'ı bilemem. Ama genel olarak oturum alıp belli bir süre o ülkede yaşamadan vatandaşlık hakkı kazanamazsın.

Yani eşin aile köklerinden ötürü vatandaşlık alır, çocukları da alır ama senin alman için 4-5 belki daha uzun süreler Bulgaristan'da yaşaman gerek.

hayır direkt olamazsın. ama oturum izni alıp tüm avrupada yanında eşin varsa vizesiz gezebilirsin.

bu araa bos gezenin bos ustası yanlış söylemiş. bulgaristanda oturmana gerek yok. sadece her sene gidip oturum iznini yenilemen lazım.

ikisi de bi boka yaramaz benden söylemesi

@bizans

ikisi de boş.

Ama dış ticaret daha odaklanmıs.

not verdikya olm dış ticaret daha odaklanmıs bir dal.

@binder dandet ikisi de boş derken ne yapayım o zaman akıl ver.

ders içeriklerine bak, hangisi hoşuna gidiyorsa, ders çalışırken zevk alacaksan onu oku. nasıl olsa bir halta yaramayacak.

dis ticaret
ama yaninda yabanci dil de eklemeniz gerek.

@for the record dış ticaret daha faydalı olur diyorsun yani ingilizce var zaten ikinci dil olarak hangi dili önerirsin.

arkadaşlar ikisinin de bir boka yaramayacağını neye dayanarak söylüyorusunuz aöf olduğu için mi yoksa bölümlerden mi kaynaklı cidden soruyorum.

dış ticaret kesinlikle!

dış ticaret + iyi bir ingilizce ile her zaman yolun açık olur.
dünya var olduğundan beri ticaret vardır. temelini sağlam atıp iyi bir ingilizceyle desteklersen dünyanın hiç bir ülkesinde aç kalmazsın.

not: yıldız iktisat mezunu bir dış ticaret uzmanıyım.

ben de farklı bir bakış açısı getirerek buna vereceğiniz zamanı, parayı dil öğrenmek/yazılım öğrenmek için uğraşırsanız amacınız endüstriye girmekse çok daha işe yarar.
türkiye'de iibf mezunu olduğunuz sürece hepsi aynı.

bugün ispanyolca/fransızca/almanca bilen adam her türlü uluslararası ilişkiler+dış ticaret mezunundan öndedir bana göre.

kısacası ben de diğer yorumlara katılıyorum, malesef ki bir işe yaramaz.

dış ticaret.

Kuf temizleyici spreyler oluyor, onunla silebilirsiniz.

hocam aynısını yaşadık eşimle.
çok önemsemedik. nolacak dedik.
sonra eşim bazen baş dönmesi vs gibi şeyler yaşıyordu.
internetten araştırdığımda bu tarz küflerin böyle alerjik reaksiyonlara yol açtığını gördüm.

ertesi gün evin altını üstüne getirdim. her yeri temizledim.
kısacası evet etkiler. özellikle benim eşim gibi alerjiye yakın ve bünyesi zayıf kişilerde daha kötü.

@logistics, hocam ben de 2 metrelik dağ gibi adamdım. Son 1 haftadır hayatımda yaşamadığım garip baş ağrısı /dönmesi ile uyanıyorum ayakta duramaz hale geldim.

2 gün salonda (küf sorunu yok) yatınca kendime geldim hemen dün gece tekrar yatak odasında yattım bu sabah pert uyanınca noktaları birleştirip sormak aklıma geldi.

Eşinizdeki problemi yaşadığım nerdeyse kesin gibi o zaman. Temizliği neyle yaptınız? @yuzır ın dediği küf temizleyicilerle mi yoksa çamaşır suyu falan mı?

Zararlı. Holywood ünlüsü bir çift ölmüştü bu yüzden.

www.dailymail.co.uk

selamlar,
biz temizliği küf temizleyici ile yapmıştık. ilk önce bunu sıkma, 15-20dk sonra temizleme.

ha o evde çok kısa dönem oturduk o yüzden bir şey diyemiyorum ne kadar kalıcı bir çözüm olur ama kesinlikle dikkat edilmesi gerekiyor.

anlaşma gerekir.
anlaşılmazsa ev sahibi size 2 ayı ödetebilir. dava açarak.
depozito varsa onu vermeyebilir misal anlaşsanız bile.
ev sahibine bağlı.
kıl biriyse bir de noterden yazı yollayın sözleşme uzatmayacağına dair, bir de onla uğraşmayın.

Teşekkürler

sanmam.
tutmadı dizi.

özünde güzel ancak dizi çok hızlı ve çok amatörce olan yerleri var bütçeleri az gibi.

Dunhill Desire Blue.

Kullanan için kendini düzensiz aralıklarla (sürprizli) ve medeni şekilde hatırlatıyor. Dışarısı için söylenene göre de günün her saati ben buradayım diyor ama yine aynı şekilde rahatsız etmeden.

hermes la jardin sur le nil. ama denemenizi tavsiye ederim, kalıcılık tartışılır.

mont blanc legend, ananas ağırlıklı. bence p/f oranı yüksek.

bentley infinite rush. yaz dışında hafif kalıyor.

chanel allure blanch edition. çok sağlam parfüm bence.

bir de hermes'in eau d'orange-de pamplemousse gibi serileri var. basit kokular ama basitliğin getirdiği çok güzel yönleri var bana göre.

Cartier Déclaration.

Chanel allure Sport Extreme - kalıcı ve kokuyu alır yanındakiler.
Versace Pour Homme - ferah ve çok rahat kullanılabilecek bir parfüm.
Chanel allure homme edition blanche - bu limonlu, çok güzel bir koku. ama kalıcılığı daha az ve projeksiyonu çok iyi değil.
Dior Sauvage EDT ya da EDP - Çok yakın kokular ama edt biraz fazla etrafla içli dışlı. EDP daha normal.
Dior Homme Sport 2017 - bu da epey güzel ve ferah bir koku.
Lalique Encre Noire Sport - çok severim. kalıcılığı ve fark edilirliği güzel.

daima kenzo!

belli bir düzeyde para kazandıktan sonra yaşadığını anlayabiliyorsun. ne hayat parasız oluyor, ne de para hayatsız...

geçen bir kısa youtube belgeseli izliyorum, vox'un border serisi.

fas'da ispanya'ya ait bir bölgeden bahsediyorlar ve afrikalı göçmenler hayatları, dövülmek vs pahasına sınırı geçmeye çalışıyorlar. bir tanesi kafasına faslı polisin çivili sopasından yemiş, ameliyat olmuş vs.

ben de şu an fransa'dayım, bu adamların kaçmak istediği ülkelerden birinde.

dedim ki ne kadar şanslıyım amk.
kısacası bu insanlardan biri de olabilirdik. boko haramdan kaçıp ormanda saklanıp sınırı geçmeye çalışabilirdik.

Şahsiyet'te geçen güzel bir replik var ...sabah kalkar kalkmaz ilk yaptığımız şey kendimize yalan söylemek... diye. Köleliğe uyanıyoruz aslında ama farkına bile varmadan saniyeler içinde moda girmiş oluyoruz.

direk senin sucun degil de ailenin atalarinin sucu - suc da degil aslinda tanimsal olarak herkes zengin olamaz bazilari olacak bazilari olmayacak. zengin insanlarin buyuuuk bir bolumunun varligi ailesinden gelir. o ailenin zenginligi de zamaninda atalardan birinin iyi bir is kurmasi ve "yuru ya kulum" olmasi ile elde edilir. aile ici kulturde de kimse o parayi birikimi varligi carcur edecek sekilde yetistirilmezse o paranin meyvesi sana kadar gelir.

sen kendi aile zincirinde o isi kuran ve alt nesillerin rahat etmesini saglayacak isi kurabilirsin tabii ki. bunu cok kisi deniyor, basaran da var ama sadece cabaya degil sansa da bakan bir sey bu. egitim, caba, sans, baglantilar hepsi gerekli ve her seyi dogru yapsan bile olmayabilir. ve muhtemelen o varligi elde etmek ve surdurmek icin yine senin en degerli yillarinda maasli bir iste calisacagindan fazla calisman gerekir. meyvelerini coluk cocuk torunlar ve otesi yer adam gibi yani.

onun disinda evet hayatinda bir gun calismak zorunda olmayan ve ona karsin senin butun hayatin boyunca calisip sahip olamayacagin seylere sahip olanlar var. bu aci bir gercek.

ama bu karsilastirma bitmez, herkes belli bir sansla doguyor. afrikada soykirimin ortasinda da dogabilirdin yani. 7 sulale zengin bir aile icinde de dogabilirdin. her hayatin kendine gore zorluklari var. hayatin ozunde bir anlami yok duzgun bir anlam bulmak gerekiyor. hayatinda 1 gun calismak zorunda olmayan o insanlar da baska sorunlarla cebellesiyor, relatif olarak cok cok buyuk bir fark oldugunu sanmiyorum.

olay calismamak istemekse onundeki secenekler:

1- part time calismak
2- hobini ise cevirmek ve bundan para kazanmak.
3- belli bir yastan finansal ozgurlugu saglayip calismamak veya yukaridaki ikisinden biriyle beraber yapmak.


benim kisisel hedefim finansal ozgurluk saglayip belli bir yastan sonra calismamak.

ben bunlar arasında çok büyük fark olmadığını düşünenlerdenim. bana göre sadece marketin, imaj yenileme, sürekli müşteriyi yeni şeylerle tutmak vs.

tavsiyem safety razor'a geçmeniz. 3 sene önce 150 lira verdim. sonrasında her traşım 10 kuruşa falan mal oluyor. her seferinde temiz, yeni jilet kullanıyorum.

D.e olayına bende girdim muhle r89 ve wilkonson classic falan aldım arko tıraş sabunu ama çok memnun kalmadım ya da beceremedim bana gore değil.

Turkiye'de olup disarida olmayan pek bir sey yok. Aklima raki, sucuk, simit geliyor ama bunlari kolayca, Turkiye'dekinden de ucuz fiyata buluyorum zaten.

demokrasi ve insan hakları

kaliteli döner

ziyaretçim geliyor ve türkiyeden sipariş listesi hazırlıyorum. Aklımda sucuk ve kitap vardı şimdilik.

baklava ve lokum olabilir

ucuz isgucunu, degersiz insan hayatini, bocek gibi yasayan (hayatta kalan diyelim) insanlari ozluyorum. neden?

sabah saat 04:00'de tek tiklamayla ayagima kadar istedigim her siparis gelmiyor. her siparisi birak, mesai saatleri icerisinde eve su da gelmiyor cunku oyle bir hizmet yok, marketten su tasiyoruz. pizza ya da kebab soyleyince eve servis icin +1 euro aliyorlar.

ucuz isgucu onemli. insan hayati degerli olunca ayda 300~ euro verip de sabah aksam kosturtamiyorsun saga sola. oyle olunca da eve servis olmuyor :(

@no christ requires +1. komik, üzücü ama +1.

misal bugün akşam yiyecek bir şey yok. naptık? çilek kalmış onu yedik. pazar günü açık bir yer yok.
türkiye'de? gecenin 4'ünde lahmacun söyleyebildiğin yer. hem de 20dkda kapıda.

bunun dışında şöyle akşam 11'de evden çıkıp, gece 2'ye kadar nargile bira vs. yapmak. bu da misal zor. geçen barda 1.15 gibi slow müzige başladılar, 1.30-1.45 gibi ışıkları açıp insanları siktir ettiler. çünkü 2'ye kadar açık kalabiliyorlar.

tuzlu unlu mamül. burada her türlü unlu zımbırtı şekerli. ya da ekmeğin üstüne peynir vs koyuyorlar al sana tuzlu diye.

çay. bu kolay da çaydanlık almadığımdan çay da almadım. haliyle 6 ay oldu, bir kere dönercide dandik çay içtim o kadar.

bankacılık sistemi. banka hesabı açmak için 1 hafta sonrasına randevu aldım onlarca belge ile. çipli banka kartı için gene randevu alıp başvurmam lazım. peki banka telefon numarasınu değiştirmek istediniz? evinize şifre yolluyorlar, o gelene kadar kalıyor. bankaya para yatırmak orta çağ zaten. kese kağıdı gibi bir şeyin içine parayı koyup, banka kartınızdan "ben bu kadar para yatıracağım" aldı fişi alıp içine koyup kapatıp, üstüne banka bilgileriniz, kaç para koydunuz vs yazıp atm içine koyuyorsunuz. 2 güne falan para hesapta. peki ya çek? geçen çek koydum 1 ayda falan geldi hesabıma.

müşteri hizmetleri. burada 24 saat hizmet yok. normal mesai saatinden sonra internet mi çöktü? yarın. kartınızda sıkıntı mı var? yarın.

bana göre el emeği gerektirmeyen her türlü paket ürün zaten türk marketlerde var. onları söylemeye gerek yok.

Kredi çekip iş kuracaksın yaratıcı olup yeni şeyler yapacak iyi reklam yapacaksın aynı başarıyı devam ettirirsen iş alır başını gider. Aklıma başka bir ihtimal gelmiyor. Kısacası ticaret dışında zengin olma ihtimali yok. Ayda 50bin maaşın olsa da bu seni zengin yapmaz.

Zengin olmayı iste tabii ki lafımız yok; ama onun yerine finansal bağımsızlığını kazanıp hayatını idame ettirecek bir paranın her ay düzenli akışını sağlamaya çalışmak ilk etapta daha gerçekçi. Yani bir anda 2 milyon tl istemektense her ay 3-5 bin gelir sağlayacak bir iş modeli oluşturabilirsin.

sana hiçbir şey yetmez.

doyurulamazsın gibi geliyor.

Tek hedefin gerçekten para ise zengin koca bulmayı deneyebilirsin.

zengin koca şansını zorla

10 üzerinden 8.5 ve üzeriysen abime alalım seni :D

Zengin koca olayını direkt eliyorum diyorum,yorumlar hep bu yönde.Para sırf bana ait olsun istiyorum dostlar,baskasının parasını harcamak istemiyorum. İlk bastaki gibi yaratıcı fikirleri beklerim.

oncelikle "kisa yoldan koseyi donmek" degli de, uzun vadeli duzgun bir plan yaparak gerceklestirme ihtimali var.

oncelikle buyuk para kazanmak icin, buyuk para kazanma firsatlarina yakin olmak gerekiyor. bunu sans oyunlari veya alti bos hayallerle degil de gercek yoldan yapmak istiyorsan; dogru alanda kendine yatirim yapman gerekiyor: egitim ve sosyal cevre.

kendi egitimine yatiracagin para, dogru yerlerde ve dogru egitimlerde bulunursan; oldukca hizli bir sekilde ilk girisi yapmana yardimci olacaktir. meslegini veya yasini bilmiyorum ama hemen her meslekte yeterince kendine yatirim yaparsan kendi ismini marka haline getirmen mumkun olabilir. uzun vadeli olan bu plan, surekli cok calisarak isinde en iyi olmani ve is disinda da cevreni genisleterek yeni firsatlara yakin bulunmani gerektiriyor.

universiteden 22 yasinda mezun olup, okul boyunca kendini ilgi alaninda surekli gelistiren ve mezun oldugunda iyi bir yerde sadece kurumsal bir sirkette masa basi oturmayip da cesitli sirket disi iliskiler de gelistiren birisi aldigi is tekliflerini de dogru degerlendirdiginde takriben 30 yasinda 10-15k arasi maas alarak kendi uzmanliginda disaridan proje gelistirme imkani sahip olabilir. buradaki 10-15k zengin edecek olan rakam degil, belirli bir hayat standardini korumasini saglayacak olan rakamdir. bunun yani sira disarida kendi gelistirdigi isleri (bir nevi ticaret) yaparak (ornegin disaridan bir projeye danismanlik, bir yazilim gelistirme, mimari bir projenin bir cizimi, benzer isi yapan arkadaslariyla ortak bir projeye giris vb.) yaparak 50-100-200k is basina para toplamaya baslayabilir. bunlari da duzgun ve istikrarli bir sekilde yaparak, birikimi dogru yatirim araclarinda koruyarak(katlamaya calismak kaybetmeye sebep olabilir) takriben 35-40 yasinda 2m para biriktirmesi muhtemel. burada onemli olan, firsatlari dogru degerlendirip risk yonetimini kusursuz yapmasi gerekiyor.

bu hedefe kisa yoldan ulasmaya calismanin yollari da mevcut elbette, gercek olanlar da oluyor; lakin bir cogu ne kadar kisa vadeli ise gerceklik ihtimali de o kadar dusuktur. zira para kazanma hirsi guzel ama bunun icin "ne gerekiyorsa yaparim" diyen insanlar cogunlukla dolandiricilarin aradigi kisiler oluyor.

kisisel tavsiyem, dogru bir isi seviyorsan ve tutkuyla bagliysan o is alaninda en iyisi olmayi hedeflemek parayi hedeflemekten daha dogru bir yol. en iyisi oldugunda zaten oldukca fazla para kazanmaya basliyorsun. dogru sekilde kendine yatirim yaparak hem mesleki bilgi ve tecrubeni hem de cevreni gelistirip nihayi olarak kendi markani olusturman.

ps. bu arada ayda 50k ile zengin olunmaz denmis, cok daha aziyla dahi dogru birikim ve yatirimla mumkun. para yonetmeyi ve para cevirmeyi bilmek para kazanmayi becermek kadar zor ve ayri bir is.

is kuracaksin. bu baskalarini da calistirdigin zamanla buyuyen bir is de olabilir, revacta bir yetenegin varsa bireysel is alip sonuna erdirdigin isler de olabilir. ortaklik da olabilir. ne kadar revacta ve az kiside bulunan bir bilgi birikimin varsa sansin o kadar fazla. donerci acabilecek birikimi olan binlerce kisi var. ama atiyorum finansin belli bir dar alaninda tecrube sahibi yetkin bilgisayar programcisi cok cok az var. sende ikincisinden varsa, dogru cevre ve baglantilari kurup once kucuk sonra buyuk sonra da tecrubeyle dev projeler alabilirsin.

is kurmak risklidir. cogu is belli bir miktar kapital ister. o kapitali banka sana vermezse calisip biriktirmek zorundasin (veya sana guvenen biri yatirim yapabilir projene, karsiligini da ister haliyle). isini dogrultamazsan o para batar. uzun sureler de kar edemeyebilirsin o yuzden basini sokacak ev karnini doyuracak yemek olayini cozmen lazim hepsinin yaninda.

basarili bir is kurmak da yaraticilik ve bir kac farkli alanda bilgi birikimi ve belli bir kisilik istiyor.

2 milyon TL ile yapıp 1 milyon TL yapamayacağın ne var mesela.

Le Casa de papel izleyip o parayı nasıl kazanacağını öğrenebilirsin bence.

aslında zor değil. kendine bir hedef seç. kim nasıl zengin olduysa aynısını yap sen de olursun. ama 1. bu hedefi seçmek zor 2. nasıl yapıldığını öğrenmek. 3. olarak şu var ki bu yapmak istediğin sınıf atlamak aslında. bu da gerçekten zor. ama yine de imkansız değil.

bence zenginleri örnek al. mesela abin bankacıysa atıyorum bir bankanın üst düzey yöneticisi nasıl olunur bunu araştır. bu yolda ilerle. zengin olmak aslında planlı bir şekilde çok çalışmayla elde edilebilir bir yere kadar. diğer türlü gelişi güzel çok zor.

kendi isini kur. bir yerde calisarak olmaz bu isler. tabii kendi isin derken, gece gunduz calisacaksin demek oluyor. bir yerde calismak kolay.

ayrica hedefin para ise bence cok yanlis bir hedef. para bir yerden sonra hicbir anlam ifade etmiyor. onemli olan yaptigin isin anlami ve felsefesidir. topluma kattigi seydir.

@tomcruise

En iyi ihtimalle 50-60 yıl daha buralardayız.Yaptğım işi sevmem tabi önemli ama topluma kattıkları pek umrumda değil açıkcası.İşimi seveyim;karsılıgını alayım ve illegal olmasın yeter.

koca (pref. müteahhit)

kocam demen, evlilik cüzdanınızın olması şart değil metreslik daha kârlı göte tekmeyi yiyene kadar.

@Sour

ifşa olmak istemediğim için bilgi vermedim ama haklısın bu bilgiler ışıgında yere basan tavsiyeler almak biraz zor.Yine de cevaplar yardımcı oldu.

Millet alibaba'dan telefon kabı alıp satıyor instagram'da. Bok gibi de para yapıyolar sanki yani. 5 cent'ten daha ucuzua aldığı kabı 20₺'ye satsa ohoooo. Ama çok uğraşlı bir iş ıncıklı cıncıklı. Zengin etmez ama kısa vadede eğer aldıklarının tamamına yakının satmayı başarabilirsen -konteyner'ın yarısından fazlasının elinde kalıp zarar etmen %90 falan- biraz para kazanabilirsin.

Kendi işini kurman lazım, o da sermaye gerektirdiği için böyle ufak oturduğun yerden yapabileceğin şeyler yapabilirsin ancak gibime geliyor başlangıç olarak. Daha sonra ne yapacağın senin uzmanlığına kalmış.

yurtdışında, düzgün bir ülkede (almanya-abd-fransa-kanada vs. gidip çek cumhuriyetinde çalışırsan çok önemi olacağını sanmıyorum) 5-10 yıl çalışırsan buraya dönüşte alacağın paralar baya ciddi.
ya da expatlık. geçen günlerde bir şirket expat arıyordu tr için. 5 yıl deneyimli adama tr için şartları ev, araba, sigorta, yıllık 40bin euro.

kısacası yurtdışına yaşamınızı taşırsanız bırakın 5-10 yılı, 3-4 yıl bile çalışıp dönseniz burada 10 yıl kariyer önde olursunuz. 2 milyon tl vs çok bilemem ama izmir'de bir firmada expat olarak yurtdışından getirilen türk bir müdür var. 10 bin euro+ her şey. mercedes, villa, kredi kartı, bütün masrafları. eli cebine gitmiyor.

ben bu iş kurma vs olaylarından anlayan biri değilim. beyaz yakayım. bu kafayla önerebileceğim tek şey bu.

saglik ozellikle ruh sağlığı çok önemli bir kere, bir de o dediğin 60 senelik hayatın neresinde olduğun.

bence sen hiç bir zaman zengin olamayacaksin fakat asıl istediğinin zenginlik olmadığını 5 bilemedin 10 seneye anlayacaksın :)

Ticaret yapmaktan başka şansın yok, ya da tüm dünyaya satabileceğin bir fikir/icat.

Şunu da unutma, zengin olmak mutlu etmiyor insanı. Huzurlu ve mutlu olmak çok daha ucuz aslında.

Ha bir de 2 milyon lira ile zengin olunmaz, düzenli gelir yoksa o 2 milyon bir iki sene içinde erir.

geçen sene 112yi aradım. hatta tam bu zamanlarda olabilir. babam için aramıştım. annem için de 29 nisanda aramıştım.

3 yıl önce araba çarpmış bir kedi için 153'ü aramıştım sadece. Onun dışında benim de aramama gerek kalmadı bu numaraları.

otobus yasli teyzeye carpinca 112 aradim 10 sene once. 5 sene once de sikayet amacli 155 aradim, gurultu sikayeti icin. ambulans da polis de cok hizli aksiyon almisti.

valla yasim senden buyuk, bir kere cocukken heyecan olsun diye aramistim gerizekali oldugumdan. hemen kapadim.

sanırım 4 sene önce aramıştım 112'yi. ilk arayışımdı, sonrasında da aramadım daha. yolda yürüyordum. ara sokak demeyeyim ama "huzurlu sakin mahalle" tarzı bir yerdi, pek insan yoktu. iki araba çarpıştı. çok şiddetli bir kaza değildi ama çarpılan arabadaki adam dışarı çıkamıyordu ve kafası kanıyordu bayağı. aradım hemen. iki dakika bile geçmeden bir sürü insan toplandı zaten, kapıyı bir şekilde açıp adamı çıkarttılar dışarı. diğerinde bir şey yoktu. birkaç kişi daha aradı 112'yi. baktım en az 20-30 kişi birikmiş, gereken yerlere de haber verilmiş, yürüdüm gittim.

Cok şükür ki hiç aramamadım.

altı yedi sene önce bir akşam annemin evinin balkonunda otururken bir genç kızın çığlık attığını duydum. Baktığımda ileride bir kızın bir arabadan inmeye çalıştığını, bir erkeğin de her defasında uzanıp kapıyı kapatarak kızı çektiğini gördüm. Hemen 155'i aradım. Arabanın modelini sorduklarında bu konuda hiçbir fikrim olmadığı için üstündeki logoyu tarif etmiştim. Garip bir şekilde bir dakika gibi bir sürede bir ekip arabası önünü kesti. Olay neydi bilmiyorum.

geçen yıl 31 nisan'da annem için 112'yi aradım.
iki hafta önce de arkadaşımın çekilen arabası için 155'i aradık.

112'yi bir kaç defa aramıştım. 155'i aramıyorum. Polislere gıcığım.

Hayatım boyunca aramadım umarım aramama da gerek kalmaz.

155i surekli kaldirima parkeden arabalar yuzunden ariyorum.

En son "kuehles hnm bugun zaten 3 kez aramissiniz" dedi "hala ayni araba duruyor ki dorduncuyu de ariyorum" dedim ben de.

3 yıl önce trafik kazası yaptığımızda 155'i aradım.

Bir-iki hafta önce inşaat sesi yüzünden 155'i aradım.

Bizim apartmanın yanında bir müzikhol var ve Allah'ın her günü sarhoş narası, kavga gürültü eksik olmuyordu. Arada silahlar patlıyordu. Yine bir gün böyle bir gümbürtü koptu sabahın beşinde. Uykumdan sıçradım. Baktım elinde pompalı tüfekli biri kendi arkadaşları ile deli gibi bağırıyor, bir yandan da ateş ediyor müzikholün kapısında. Ben de hem önceki günlerin sinirinden hem de can güvenliğinin bu denli hiçe sayılmasından dolayı 155'i aradım. Olayı anlattım, plaka verdim vs. Camdan izliyorum polis gelecek diye. Sonra bir daha aradım. Zaten olan olmuş herkes dağılmış, polis anca lütfedip gelebilmişti.

Zaten çok geçmeden de mühür vuruldu o müzikhole. İçkiye ve içki içemeye düzülen methiyeleri gördükçe daha bir ifrit oluyorum bu olaydan beri.

Bu olay geçen sene oluyor.

4-5 sene önce lisedeyken karşımızda oturan yaşlı komşumuz fenayım diye kapımızı çalmıştı, evde de yalnız olduğum için o sırada ben 112'yi arayıp eve kadar eşlik etmiştim.

112'yi 3 gün önce, 154'ü 2 hafta önce, 155'i 7-8 ay önce aradım.

112 babamın rahatsızlanması,

154 hızlı giden minibüsü şikayet,

155 gürültü şikayeti.

Şükür hiç işim düşmedi, aramadım. Umarım da düşmez,

Geçen yıl eve geldim arka kapının önünde bir araba var. Ev tarafındaki arka kapısı ardına kadar açık. Valla aklıma direkt cinayet falan geldi. :) polisi arayıp plakayı verdim. Pencereden de bakıyorum bu arada. 10 dakka sonra karşı komşunun kapısı açıldı meğersem misafir aracıymış çocuk kapatmadan inmiş arabandan adam da kontrol falan etmemiş. :))))

2015 yazindan metrodan ciktim tramvaya dogru yuruyordum, uzaktan gordgum kadariyla engelli bir vatandas ile otobus soforu arasinda tartisma vardi, sofor el kol salliyor araya birileri girmeye calisiyor falan. daha yaklasirken aradim olay var diye. sonrasinda zaten sofor iyice abartti otobusle adama carpti, adam kafasini vurdu, sofor kacmaya calisti biz tuttuk, sonrasinda polisler geldi, o ara isim vardi devam ettim yolum

2 sene önce, bir hırsızlık meselesi için 155'i aradım araç yok, gelemeyiz dediler. karakol ev arası 500 metre var yok.

112'yi 3, 155'i de hayatım boyunca sadece 2 kere aradım. İstanbul'un her günü ayrı kıyamet aslında düşününce daha fazla aramış olmam gerekiyor ama birileri arar uğraşır nasıl olsa diyerek sıyrılıyoruz.

112 - 7-8 ay önce bayılan ayılmayan arkadaş için aramıştım.
155- Sık sık arıyorum. Trafik güvenliğini tehlikeye atanları şikayet etmek hobim. Whatsapp hatları da var çekip çekip yolluyorum.
154- Yıllardır öyle bir numara yok, 155'i arayacaksınız.
110- 6 sene filan oldu. Okul yanmıştı. 10 sene falan önce de başka bir yangın için aramıştım.
156- Geçen yaz bir sarhoş sürücüyü şikayet etmiştim. Nereye polis nereye jandarma bakıyor bilip ona göre şikayet ediyorum. Hiç affetmem.

iki numarayı da çok kez aradım.

en son bir hafta kadar önce (belki o kadar da olmamıştır), gece 12 civarı, otobüs durağında yerde yatan bir vatandaş için aradım 112 ve 155'i.

112'den, olay yerinde kalmamı, ayrılmamamı söylediler. muhtemelen madde bağımlısı vatandaş bir süre sonra kalkıp gitti. sonra geri döndü, dönüşte polis ekibi gelip gbt ve üst araması yaptı ona. sonra da bırakıp gittiler. yanlarına gidip benim 155'i aradığımı söyledim, beklemem gerekip gerekmediğini sordum, "yok" dediler; ben de ardından gelen otobüsüme binip eve doğru yola çıktım. yolda 112'den aradılar, "niye ayrıldınız" diye. böyle böyle diye anlattım, hımm peki dediler, kapandı konu.

Hiç.

155: geçen ramazan sabah 5'e çalışmaya başlayan komşu inşaat için aradım en son. çözdüler. genellikle araba bulup binince erkek olan tipler tarafından taciz edildiğimde aramışımdır.

112: hiç.

155 bir kere aradım.

alsancak'da belediye otoparkına arabayı bıraktım, parasını verdim. garip, fişi de atmamışım.

gece 1 gibi arabaya gelirken 2 kişi geldi. iyi akşamlar park ücreti alıyoruz vs. ulan zaten ben arabayı bırakmışım, çıkıp gidiyorum şimdi.
dedim ben zaten ödedim.
sonra aradım polisi zaten. 10'dan sonra ücretsiz belediyenin yeri için, arabasıın çıkartan adamdan para isteyen tipler, kim bilir neler yapar.

6 ay kadar önce 112 yi aradım bonzai içmiş biri kafayı elektrik direğine vurdu boynu kırıldı zannettim. ilk arayışımdı inşallah adama yardımı olmuştur.

gider ama beyaz toz halinde baharat göndermeyin.

sıkıntı oluyor. önermem kendin uçakla gidersen götür.

Simdi iki tane gorus oldu :) ptt yurtdisina yollanamayacak seylerde de yazmiyor baharat. Emin olamadim.

Çevrendekiler bol keseden atıyorlar. Gittiğin yol doğru kulak asma bence.

Spontane, rastgele gerçekleşen aptalca aktiviteleri bazı insanlar anı yaşamak diye değerlendiriyor. Bense o tür durumlarda kendimi dünyadaki varlığımı sorgularken buluyorum. Seninki de böyle bir şey herhalde. Ne güzel kendini de eğlendiriyormuşsun. Bakma başkasının sözüne.

@i ve been mistreated benzer sorgulamayı ben de yapıyorum. hatta şu anda bu saçma muhabbeti etmek yerine şunu yapıyor olabilirdim diye düşünmeye başlıyorum.

ben misal bunu yapmaya çalışan biriyim çünkü sürekli geleceği düşünüyorum, plan yapıyorum vs vs.
benimki fazla, sizinkisi normal. kafanıza takmayın.
ben bundan 1 sene sonrasını düşünen bir adamım :)

Benim için;
anı yaşamak, aklına eseni yapmak, hayduru huyduru yaşamak, sadece hoşuna gideni yapmak demek değil.
Anı yaşamak farkındalıkla ilgili bir durum. Yaşadığın her anın farkına vararak farkında olarak yaşamak demek.
Hayat iyileriyle kötüleriyle, acısıyla tatlısıyla, hoşumuza gideniyle gitmeyeniyle vs bir bütün. Yaşadığın her neyse onu anlayıp kabul ederek yaşamak. Ötelemeden, yok saymadan, inkar etmeden, sıkı sıkıya yapışmadan vs. vs. olduğu o an içinde onu yaşamak.

Senin uygulamanda yanlış görmüyorum. Arkadaşlarınla sık sık birlikte olmak hoşuna gitmiyorsa doğru seçim, hoşuna gittiği halde salt faydacı bakış açısıyla bakıp ileriye dönük fayda için arkadaşlarınla geçireceğin zamanlardan feragat ediyorsan anı değil ileri bir zaman için yaşıyorsun. O ileriyi düşünme hiç bitmezse ( genelde bitmez) totalde anı yani hayatı kaçırmış olursun. Geleceği düşünmek, geleceğe yatırım yapmak elbette çok önemli ama dengeyi kaçırmadan. "Şimdi" bir daha yaşanmayacak. Tadını çıkara çıkara gitmek lazım.

Bir de; hayattan tat almak için ender yaşadığımız şeylerin olmasını beklemek gerekmiyor. Her anın tadını alarak yaşayabiliriz.
Bu konuda About Time filmini tavsiye ederim. Anın farkına vararak yaşamayı son kısmında güzel anlatmış.

Onların anı yaşamaktan anladıkları galiba uyum sağlamak. O anda onlar geyik yapıyorlarsa sen de geyik yapmalısın gibi bir ifade olmuş o. Halbuki mecbur değilsin, kendi vaktini istediğin gibi değerlendirirsin, bu da senin anı yaşayış tarzındır. Yani onlar aslında anı yaşamayı değil onlara uyum sağlamayışını söylüyorlar ama yanlış konuşuyorlar.

Burada çok yanlış yorumlanıyor bence. Anda olmak daha çok farkındalık demek. Her zaman pozitif olmalısın, üzülmemelisin, her şeyi yapabilmelisin, bu çok eğlenceli neden yapmıyorsun ki gibi şeyler canlıyor insanların gözünde. Geleceği düşünebilirsin, geçmişe üzülebilirsin önemli olan duygularını yaşayıp orada bırakmak. Karalar bağlamadığın sürece bir sorun yok. Anda olucam diye sorunlarını halı altına süpürür gibi bilinçaltına gönderiyorlar ama sorun orada duruyor hala. Her duyguyu yaşabilmek önemli.

İstanbul'da yaşayan ve çalışan biri için bu maaşla ancak hayatta kalınır. Ben, yaşım ilerlemesine rağmen, hala lisanstayım ve başlangıç maaşımın 3000 TL'nin altında olacağı gerçeğinden çok çekiniyorum. Meslek hayatına girince yaşam standartlarımı düşürecek olmak (aslında standart demeyelim de beklentileri karşılamayacak diyelim) çok kötü bir şey.

Özetle, bence İstanbul'da lisans mezunu birinin 2500 lira altında çalışması büyük bir haksızlık.

avanta ye

o pozisyonun araligi nasildir bilmiyorum ama ilk paragraftaki ozelliklerine gore bence az aliyorsun

Bir işe girince en az 2 yıl orada çalışmanız tavsiye ediliyor. Diğer türlü sonraki is basvurularinizda olumsuz bir referans oluyormus.

maaş düşük ama kurumsal bir yerse ve bu maaş sizi çok zorlamıyorsa biraz daha deneyim edinip sabredin. orada yeteri kadar öğrendikten sonra iş aramaya başlarsınız, bulunca çıkarsınız.

Normal.

bakış açını "maaşım işimi görüyor mu" şeklinde değiştirmen gerekir.
iş bulamasaydın muhtemelen ya birilerine yük olacaktın ya da içeri girecektin. üstelik iş hayatından uzak kaldıkça iş bulma olasılığın da düşecekti.
sen mantıklı olanı yapmışsın. yaşın da 30'un altında anladığım kadarı ile, biraz dişini sık.

5 yıllık deneyim için düşükmüş.

Biraz sabırla çalışmaya devam et. Madem kurumsal ve sana referans olabilecek bir firma, bu senin için avantaj. Çalışabildiğin kadar çalıştıktan sonra cv'ne yazar ve çalışırken farlı yerlere başvurursun. Sana bilgi düzeyine, işini ne kadar iyi bildiğine göre daha iyi maaşlar verecek firmalar muhakkak olacak. Bu işler bu şekilde oluyor. Bir de maaş konusu çalıştığın sürece hep olacak ve hep bu kıyaslama ile yaşayacaksın. Bundan kurtul ama ömür boyu da razı olma. Ailenin yanında yaşıyorsan normal, seni götürür yani.

Maaş düşük işten ayrılmadan başka işler bakın, ingilizceniz varsa eğer rahatlıkla iş bulabileceğinizi düşünüyorum

Burada çalışırken iş aramaya devam et,işe ilk başlanılan maaş çok önemli,yapılacak zamlar o maaşa göre artacak.5 yıllık bir tecrübeye de çok az veriyorlar gerçekten,kurumsallığa da bence takılma.Başka yer bulup gitmeden önce de müdürüne maaşının yetmediğini,biraz iyileştirme istediğini söyle,eğer kabul ederse aynı yerde devam da edebilirsin.

Ee tabii ki de az, o maaşla deneyim var diyerek çalışmak saçmalıktan başka birşey değil. Nasıl üzülüpmeyipte çalışmaya devam ediyorsunuz hayret. Garson olsan, mavi jean'de falan çalışsan ekstra primlerle daha fazla kazanırsın. Birkaç yıl dayanırsam demişsin de,birkaç yıla sıkıntıdan saçlarında beyazlar çoğalacak ya da dökülmeler artacak.

senin mezun olduğun bölüm mezunları benzer yıl deneyiminde ne kadar maaş alıyorlar? onlar 3000 alıyor da sen 2000 alıyorsan maaşın düşüktür. ona göre düşünmek lazım herhalde

Çok düşük bence. Asgari ücretten az biraz fazla

ben şu an yurtdışında çalışıyorum, maaşım iyi (saatlik ücret aldığımdan fazla mesai vs çok artıyor) ama işten hiç hoşlanmıyorum, beni sıkıyor ve 2 sene sonra yapmak istediğim bir iş değil. 3 aydır çalışıyorum ve siz de olduğu gibi müdürüm çok memnun, sürekli övüyor, daha sorumluluklu işler vermek istediğini söylüyor vs.
ama bunlar beni doyurmuyor, çünkü yapmak istediğim ve beni mutlu eden şey bu değil. haliyle salı günü sözleşmemi uzatmamak istediğimi söyleyeceğim.

sizinle aynı sebepten olmasa da cvnizde kötü durur vs gibi işleri düşünmeyin, 5 yıllık deneyimli birisiniz, yeni mezun değil. eğer bir sebebiniz varsa hiçbir firma neden bıraktın ettin demez. ek olarak performans vs olaylarında da, müdürünüz istese yarın sizi kovabilir, firma masanıza ekmek koymuyor, sizden emeğinizi ucuza satın alıyor.

iş bakın ve yeni iş bulun.ben sizinle benzer pozisyonda (planlama), izmir'de yeni mezun 2250tlye çalışıyordum 2016'da. istanbulda bu para "ölme ama yaşama da. hayatta kal" demek.

ps.çalıştığım firma fortune, forbes top 50 firmalardan. bana da "bari en az 1 sene çalış" diyenler oluyor. mutlu olmadığınız işte çalışmak bırakın 1 sene 2 ay bile fazla. türkiye olduğu için işi bırakın diyemeyeceğim ama iş arayın kesinlikle.

teşekkürler cevaplar için, bu arada belirtmeyi unutmuşum özel sağlık sigortası, indirimli uçak bileti, servis ve yemek gibi temel ve yan haklar var. arada firmalardan gelen hediyeler de oluyor. müdürümüz çok iyi birisi, iş yoğun değil. stres sıfır ve haftasonu çalışmıyoruz.

Ileride yukselir mi bilmem ama dusuk maas. Ama genel olarak degerlendirirsek calismaya devam ederdim yerinde olsam.

maaştan hangi özel havayolu firması olduğunu tahmin edebiliyorum, iibf mezunu musunuz bilmiyorum ama mühendislik mezunları için de aynı maaşı öneriyorlar. ben bu tahmin ettiğim yerde staj yaptım, o zaman da bu kadar veriyorlardı, pek de bir artış da olmuyor.

sizin içinse; başlangıç için de düşük ne yazık ki.

esasen maaştan ziyade "hayatta kalabilmen için ne kadar lazım" sorusu çok kötü yahu.

yaratıcınick+1

kuru ekmek soğan 3 öğün yesen kaç para istersin?

ne kadar ayıp şeyler bunlar. sonra zorlu gibi adamlar da "çalışacak adam (köle) bulamıyoruz ühüh :(" diye dolaşıyor

Ne yazik ki o firmada daha sonra da degismeyecek bu durum. Ben olsam is bakarim ve 1 yili doldurunca kacarim.

maaş düşük ama stressiz ve iyi yöneticilerle çalışıyorsan devam et, bu süreçte iş bak. tecrüben var, dilin de var, muhakkak daha iyi maaşlara iş bulursun.

kuzey avrupa'da (isveç, finlandiya, danimarka) ayda 5 bin euro'ya oldukça mutlu bir hayat yaşarım.

15 binim garanti olsa yeter.

15 bin garanti +1
20 bin de olur.

Minimum 5 bin.

benim de aklıma ilk 15 geldi.

borç yok. ailemden ihtiyacı olan yok, hepsinin işi gücü evi falan ve benim de aynı şekilde; 10-15 bin olsun o zaman. hepsinin tek yiyecek değiliz tabii ki, o kadar insan var ihtiyacı olan.

realist oluyorsak şu sıralar 10 bin kazanmak istiyorum.

Valla 4 bin yeterdi bana

Ek: 15-20 dedim ama deli gibi borcum olduğu için dedim. Yoksa şu anda kazandığım para -ne kadar ülke şartlarında emeğimin karşılığı olmasa da- beni geçindirir. Ama çok borç var sürekli içerdeyim lan bi çıkış olmalı.

minimum ve kemiksiz 10bin

$3000 yeter. hem rahat edersin, hem de götün başın oynamaz.

Sektörün işçi dahil ortalaması 32000 sek.

Ben mühendisim 50 bin istiyorum, 50 altı olursa vergiden düşecek gene az kalacak elimde. Evet 50 bin. Stockholm'de olacaksa 75, 40'ı kiraya gider zaten.

10.000+ 20.000- aralığında bir şey yeterli bana, şimdide kazandığım o civara yakın sadece azcık bi iteklenyeme ihtiyacım var o kadar.

10 bin-20 bin arası. İleride çocuğum olursa 2 katı.

20bin
Ve hakikaten hayvan ve barınak konusundaki hayalimi ancak bu şekilde gerçekleştirebileceğim için (hesaplanmış hazır rakam bu..)

aylık 3 bin euro (net) ve ekstralar.
şu an 1800 euroya iki kişi mis gibi yaşıyorum, 3bin'e takla atarım.

Sinirim yok, ne kadar olursa olsun daha fazlasini isterim.

50bin tl civarı isterdim.
(gerçekten)

20-40 bin.

5 kazanıyorum. 4 de eşim. Şükür.

Clio bence. Problem çıkardığında daha ucuza çözülebileceğini düşünüyorum.

manuel. fabrika verisi clio'nun cok cok daha iyi.

clio 0.9 aracım vardı, hala var.
turbosu olduğundan çekiş vs hiçbir sıkıntısı olmaz. eğlenceli hatta.
şehir içi ortalama 7.5 civarı oluyor.

polo eğer tsi değilse, atmosferik motorsa 0.9dan az yakmaz. ek olarak clio hem dolu hem de performansı daha iyi.

Bende bu karşılaştırmada clioyu scerim

ek bilgi, turbosu olan araçlarda genellikle 100.000 sonrası 1000 tl civarında turbo masrafı çıkabiliyor. bir süre yaptırmazsanız ötüyor daha sonra çekiş düşmeye başlıyor.

yuzbin kilometreyi gorecegimi cok sanmiyorum.

selam. bir tavsiyem yok ama ağustos ayındayız. şu an çanakkalede bile deniz girmek isteseniz su soğuk olmayacaktır. neyin telaşını yaptınız anlamadım.

selamlar, eşim uzun yıllar karayiplerde yaşadığından malesefki bizim çok soğuk sularımızda yapamıyor. bu sebepten.

@super kahraman Su soğukluğuna ne kadar alışkın olduğunuza bakar. Hep Antalya, Bodrum gibi bir yerde denize girmiş olanlar Akçay, Ören, Burhaniye gibi yerlerde denize alışamıyorlar, anca dalıp öıkıyorlar. Aynı şekilde İzmir kıyısında Seferihisar'ın suyu soğuktur, kalan kişiler zamanla alışır ama Ağustos'ta girilebilir hale gelir mesela ama yengem "Çok soğuk" deyip beş günde toplam beş veya on dakika girebilmişti mesela.

Ben de Mordoğan-Karaburun taraflarını önerecektim. Oralar sakindir, ancak denizi kayalık ve deniz kestanelidir. Ona göre önlem almanız gerekebilir. Biz plaja denk gelmemiştik çok, genelde kayadan atlama şeklinde yüzdük ama ortalık çok sakindi.

Merhaba,

• Karaburun: bodrum koyu: küçük bir koy ama suyunun sıcaklığı ve temizliğinden çok memnun kalmıştım
•Çeşme: Kocakarı plajı: çeşmede gittiğim tek plaj. Hem halk plajı hem de paralı plajı ic ice. Yüksek sesli müzik yayını yok. Tuborg gold plajdaki büfede bu sezon 12tl idi. Şezlong fiyatları da uygun. Suyu çok güźel.
Mordoğan: Ardıç plajı: beachleri çeşmedekiler gibi görgüsüzlerle dolu değil. Suyu soğuk. Beni hasta etmişti.Ondan sonra bir daha gitmedim.
Seferihisar: Akarca plajı: Beachleri aileler icin genelde. Suyu haftasonu pis. Sıcaklığı fena değil.

büyük oyunu görüyorlar da ondsn susuyorlar

kurbağalar yavaş yavaş ısıtılır. henüz pişmediler.

Gemüt bu halk ondan. O tramvayı yolu uzatmak uğruna kullanırdım hep. Etrafı izlemek inanılmaz keyif verirdi. Karaköy köprüsünden yürürdüm, balık ekmek yerdim, mısır çarşısından lokum tadım günleri yapardım hey gidi. Şimdi hiçbirini yapasım gelmiyor. Sanki yerimden yurdumdan edilmiş gibi hissediyorum. İşgaldeyiz gibi geliyor. Kimsenin umrunda değil. Esnaf parayı seçti işte.

geçen 1 günlüğüne gittim, boş zamanda dolaşayım dedim. taksi durağında arapça konuşulması, simitçinin bana türkçe sonraki müşteriye arapça konuşması, belediye işçilerinin suriyeli olması (taşeron) bana garip geldi. daha doğrusu olabilir bunlar ama insanlar entegre/asimile edilmedi, ülke asimile oldu.

isyan hayat boyunca bir iki kez olur. hergün isyan etmeye kimsenin gücü yetmez diye düşünüyorum. yolunda gitmeyen o kadar çok şey var ki. hangi birine isyan edelim. bi de öğrenilmiş çaresizlik var tabi.

Sanirim Turkler icerisinde buyukce bir grup dinle alakasi olmadan Arap hayrani. Neresine hayran oluyorlar bilmiyorum ama Islam'dan cok Arap kulturunu aliyorlar.

kadıköy'e geç ya napıcan oralarda...

Kadıköy.
Cok yanlış yerlerde geziyorsun

Vize islemi icin buradayim arkadaslar, yoksa hadi taksimi gezeyim demedim. Zaten burasi cift serit yol gibi olmus beyoglu degil santiye.

Ne yiyeyim asil o da onemli var mi oneriniz? Ya da icilecek bir yer.

istiklal caddesi koton un sokağından aşağı in azıcık inci profetirol var meşhurdur dene derim .
taksim meydanında da kızılkayalar da ıslak hamburger yemeden gidersen üzülürüz.

Abi modaya git bostancıya git ya, ne işim var. İstanbula yeni gelen tribine girmişsin resmen, taksim ne ya!

Arkadaslar lutfen vurmayin oldum.
Vize islemim var diyorum, sabah 7de ataturke inip 09.30dz olan vize icin kadikoye mi gideyim :)

türk alman kitabevi - kitap,kahve, bira
beyoğlu sineması - sinemaya niye gitmiyorsun iyi oyalar
fıccın'da yemek ye.

Bkz: Kadikoy sokaklarinda amacsizca dolasmak

köprüdeki o yöne doğru olan sabah trafiği 6.30 da falan başlıyor. bence en erken kaçsa onu alın. tabii eğer ikinci köprüden geçiyorsa o saatte havataş, erken gitmiş olursunuz biraz.

dönüş için de işinizin bitiş saatinin üstüne bi 4 saat koyun derim. gidiş tarafında da gişelerde sıkıntı oluyor akşam saatlerinde. mesai saatlerinde daha boş olur 50 dk da gidilir genelde.

tas catlasin 7 de sabihadan e 11 e binmen gerek.

@seljax adamı niye kadıköye yolluyon, bin havataş taksim arabasına git. en erken uçağa al bileti de.

iki üçak var arkadaşlar
ya 40 tl fazla verip 5te varıcam
ya da daha ucuza 7de inicem.
tavsiyeniz?

5 de çok erken olur şimdi ya. 7 de tam riskli saat.
gene de ben olsam sanırım 7 yi alırdım. tabi uçağın hiç rötar yememesi lazım, tam dakikasında inmesi lazım vs vs.
6 da varan bi uçak olsaydı iyiydi.

puro degil cigarillo öneriyorum. cok para vermek istemiyorsan hav-a-tampa, maheri's kolaylikla bulabilecegin markalar. cok param var bir kez iceyim güzel iceyim diyorsan cohiba.

toscano antico
toscano toscanello (bunun da kahvelisi iyi, grappalısı çok beğenemedim)

tr'de bulması zor, free shopta var.

onu ciğerine çekmeyeceksin. olayı o.

puro ciğere çekilmez +1

sen cigarillo arıyorsun puro değil. Puro öyle lümbür lümbür kakao, çikolata, karamel aroması basılabilen birşey değil.

sözlükte bir yazar puro kültürü başlığına yazmıştı "ağzınıza arap şeyi gibi puroyu alıp puro içiyorsunuz sanmayın" diye :) Puro kültür'dür, bu halt kültürünü araştırarak öğrenerek yenilebilecek bir halt. Bu arada sözlükte "puro kültürü" başlığını okuyun, güzel bilgi var orada.

Barı da kaldırdığına göre, tabii ki.

Standard her salonda olan olimpik bar 20kg dır ve sayılır. Herkes koyar diye biliyordum.

yeni başladığımda ben de sadece plakalar sayılıyor zannediyordum.

bar ağırlığını her zaman ekleyin. hem standart bu, hem de ne gerek var yani kaldırdığın ağırlıktan 20 kilo eksik kaldırdığına inanmaya :)

Sayman gerekir, olimpik müsabakalarda bile plakalarla birlikte bar da hesaplanır, olimpik barlar zaten 20 kilo hesaplanılmayacak ağırlıklar değil neticede o da bir kuvvet uyguluyor sana, ona da direnç gösteriyorsun.

ben de herkes kuvvetli ben mi güçsüzüm diyordum :)
eyvallah beyler bayanlar.
1 günde 20 kg güçlendim sayenizde.

barın ağırlığından size ne, belki ilaç kullanmış da almış o kiloları?

ben hesaplamıyorum.

İspanyol hatunları çok severim. Sırf onlarla muhabbet etmek için İspanyolca öğrenmek istediğim zamanlar oldu, ama Fransızca diyorum.

ispanyol çobanlarını sevmiyorum, kuru gürültüler.

français +1

Ispanyolca
Keyif icin ogreneceksiniz, fransizcaya harcayacaginiz zamanin ucte ikisinde ogrenirsiniz ispanyolcayi. Daha cok kisi konusuyor ve daha 'keyifli' ulkelerde konusuluyor. Fransizca ogrenirken bikip birakirsiniz belki ama ispanyolca oyle olmaz. Oradan italyanca ve portekizceye atlayabilirsiniz ( bu fransizca icin de gecerli gerci)

karar veremedim. fransızca daha taşaklı bi dil. geçen bir haberde gördüm bu 3. falanmış dünyada. ben bilmiyodum yani o kadar olduğunu. ispanyolcaa.. tabi hatunlar ciddi bi artı.

yazın bi barçalenoya gidersin oh negüzel tarih de var.. cevaba fransızcaya meyilli başlamıştım ama ispanyol hatunlar aklıma geldikten sonra biraz daha o tarafa kaydım anlıcağın:/

Mükemmel derecede fransızca konuşsan da fransız olmadığını anladıklarında fransızlar seni s.kine bile takmaz. Kibirli bir millet. İspanyolca öğren. Güney amerika sinemasını da katmış olacaksın araya. İyi olur. Ayrıca ispanyolca çok daha kolay bir dil.

İspanyolcanin biraz daha zoru italyanca hemen hemen aynisi Portekizce yani ispanyolca ogrendikten sonra cok az bi emekle iki dil daha ogrenebilirsiniz. Hatta ogrenmeseniz bile okuduğunuzu anlayacak seviyeye gelebilir, cat pat diyalog bile kurabilirsiniz cunku yanlis bilmiyosam ispanyolca konuşan biriyle İtalyanca konusan biri kendi dillerini konusarak anlasabiliyorlar bizim azerbaycanla oldugumuz gibi belki daha bile iyi duzeyde

arkadaşlar nerden çıkarıyonuz bu fransızlar kibirli lafını?
o zaman bütün türkler de tecavüzcüdür desin adamlarda.

saçma sapan genellemelere kafanı takma. paristeki değişik parisienler dışında çoğu yerinde fransanın "ayyy o şopar ağzınla güzel fransızcamızı bozma köpeek" diye bir durum yok.
fransızca güzeldir ama bence ikisinden birini de seçsen diğer dili çok rahat öğrenir ve anlarsın.

spor sonrası alınan her besin büyüme hormonunu düşürür. protein tozunun da spordan hemen sonra içilmesi büyüme hormonunun salınımını düşürür. ama gerekli ve doğru olan ilk 5 dakikada likit basit şeker, ilk yarım saat içinde de whey protein. tahribatı minimum düzeyde tutmak için böyle. büyüme hormonu zaten uyurken yeterince salgılanacak. çok takılmamak lazım ona.

hocam ilk sorum iş olarak vücudunu kullandığın bir şey yapıyor musun? yani mankenlik, film yıldızlığı, sporcu olmak vs vs.
değilse böyle şeylere kafa yormaya gerek yok.
bilimsel olarak ilk 30dkda şu kadar bu kadar kanıtlanmamış şeylerdir.
kafanıza böyle şeyleri takıyorsanız examine.com girin. onun dışında brosciencela uğraşmayın.

bu işin temeli lift big, eat big

Growth hormon tek başına hiçbir işe yaramaz, yani kasların büyümesine de neden olmaz. Growth hormonun işlevsel olabilmesi için karaciğerde üretilen IGF-1 isimli peptid ile sentezlenmesi gerekir. Ancak bu şekilde kas tamiratı gerçekleşir. Fakat IGF-1'in sentezlenmesi için insülin gereklidir. Oldschool elemanlar, IGF-1 çabuk salgılansın diye basit şeker kullanırlardı, bir noktaya kadar işe de yaradı ama bunun zamanla sağlıksız olduğu ortaya çıktı. Zira IGF-1 anabolik olduğu için doğası gereği her şeyi büyütmeye eğilimlidir. Yani kaslarda büyüme sağladığı gibi hücrelerde de büyümeye neden olmaktadır. Bu da kansere neden olmaktadır. Onun dışında, basit şeker nedeniyle aşırı salgılanan IGF-1 hormonu, growth'un üretimini de durduruyor. Yani IGF-1 ne kadar az ve yavaş salgılanıyorsa o kadar iyi. O nedenle çok miktarda IGF-1 yerine kontrollü IGF-1 salınımı hem growth'un daha uzun süre üretilmesine, hem de kanser riskini ortadan kaldırmada daha etkili bir yöntemdir. Onun için de basit şeker yerine kompleks karbonhidrat tercih edilmelidir. Zira basit şeker kullansan da IGF-1 salınıyor kompleks şeker kullansan da. Birinde daha az salınıyor birinde daha çok; yani fayda/zarar analizinde kompleks karbonhidrat daha önde. O nedenle basit şeker kullanmak gereksiz.

ricky gervais in religion temalı bi standup ı vardı

Lewis Black

bill hicks

louis c.k, eddie izzard. en iyilerinden.
john mulaney var severim.
aziz ansari
chris rock
patton oswalt
jimmy carr (adam süper de aksan baya sağlam)
russel brand
frankie boyle (çok komik şeyler diyor da aksandan anlayamıyoruz :(
bir de zamanında eddie murphy'ninkiler de güzel

aklıma gelenler bunlar. favoriler:
louis ck
eddie izzard
jimmy carr
frankie boyle
john mulaney(genç yetenek,www.youtube.com

anladığım ve bildiğim üzere malesef. zaten öyle olsa çok kolay olurdu.
"Kanunda çalışma ve oturma müsaadesinin bulunması şart koşuluyor. Bununla birlikte birfiil çalışma şartı getirilmiyor. İşsizlik maaşı alanlar ya da sosyal yardım alanlar da yeni yasadan faydalanabilecek."

burada denilmek istenen iş hayatına başlamış sonra kovulmuş vs olması diyor. yani mesela 3 sene içinde 1,5 sene çalışıp 1,5 sene işssizlik maaşı alsanız da sorun değil. ama kesinlikle çalışmış ve o ülkenin devletinden sosyal yardım vs almanız gerekiyor.

yok. öğreci oturumuyla kalmış olduğunuz süre değerlendirilmiyor
ama çalışma izniniz olur, çalışmazsınız (işsiz gurbetçiler gibi) o zaman olur.

en.wikipedia.org

bu işin teoride ismi bu, buradan devam edip bulabileceğiniz programları araştırabilirsiniz.

Belki bir kota konulabilir 6 sigmaya uyan şu kadar üretimden sonra işte bir promosyon verilecek, geziye gidilecek vs gibi.

genel olarak; personelin bişeyi sevmesini istiyorsam işlemin/ uygulamanın onlara olan faydalarını gözden geçirirdim.

* Ara hedefler belirleyin - 6sigma bir senede ulaşılabilecek bir şey değil.
* Eğer mümkünse prim hedefleri içine bu hedefleri yedirin.
* Diğer prim hedeflerine ulaşmak için 6sigma'nın nasıl etkisi olabileceğini gösterin
* Personel bilgisayarını açtığında günün 6sigma sorusu ile karşılaşsın (biraz küfür yersiniz, ama bilgi / bilinç düzeyi artar)
* Genelde grupların kanaat önderleri vardır, onlarla toplantı yapın, fikirlerini sorun.

hedeflerin içine yerleştirmek (prim) +1
bir de böyle ufak promosyon mantığı da iyi, misal bizde belli bir süre kaza olmayınca sallıyorum özel ceket, mont yaptırılıyor, yok spor mağazasından 100tl hediye çeki veriliyor falan. bunlar ufak şeyler ama motive ediyor.

eski çalıştığım yerde benzer uygulamalar vardı. proje geliştirmek, 6sigma projesi yapmak, öneri vermek vs. iş yoğunluğundan 3 senede bi tane bile yapamadım. içimden gelmedi. çünkü özellikle 6sigmada veri gerekiyor, onun bir sürü analizi yapılacak, residuallar, r value, chi bilmemnesi. deli hesap kitap var. çay molasında yapılacak iş değil ki.

ben yapmadıkça hedeflerimdeki ağırlığı arttı. bölüm hedefine kondu ki benim performansım başkalarının primini etkilesin, vicdan azabından fikrim değişsin vs.

hepsi bir yöntem,oyun haline de gelir, hedeflere de konur, yapmayana ceza da verilir. sonuca götürüyorsa tabi ki yapılır. ama zorunlu hale getirmeyin şunları. zorunlu olacaksa da zaman yaratın. işe boğulmuş adamlardan bi de proje istemeyin.

ikinci konu; 6sigma için onlarca saat eğitim aldım. ama hala bi proje yapmak gözümde büyür. bence bi workshop düzenleyip kapsamlı bi projeyi beraber yapın. küçük talimatlarla insanlara işi yaptırın. hem öğretici hem de yol gösterici olur. tıkanan olursa yardım edersiniz devam eder. ama gün sonunda herkes sonuca ulaşmış olur.
bu sorun üretimdeki gerçek bir problem olursa insanlar bunu nasıl uygulayacağını daha iyi anlar.

teşvik için de aklıma gelen en iyi şey bir takvim oluşturmak. mesela her hafta salı ve cuma günü 9-12 arası bi oda ayırıp burda grup çalışması başlatmak. bir de danışman atamak. projeye başlamak isteyen verisini toplayıp gelir, danışır, bunun çalışmasına başlar, yalnız da çalışabilir. ama önemli olan takıldığı zaman danışmana soru sormak. hangi analizi yapması gerektiğini sorabilir. sonuçları yorumlatır vs.
önemli artı değer katacak faktör ise bu odaya gelip çalışmaya katılanlara sandviç, tatlı, içecek vs sunulması olabilir. ama suistimal edilmemeli. sırf yemeye gelip de internette takılmak olmaz, veya işini o odada yapıp takılanlar da olabilir.
bu oda için toplantı isteği atılır, katılımcılara menü verilir, önceden sipariş edip kişiye özel siparişle yiyecekler gelir. böylece hem israftan kaçınılır hem de insanlar arta kalanları yemeye gelmez.

23-28 şınav

3ü zorlarım

şu an asılsam en fazla 31 çekerim.

barfisk çok çekemiyorum.

Barfiks eskiden çekerdim ama artık hiç çekmiyorum. Şu anda 50 şınav çekebiliyorum sporcu olduğum için. Biraz çalışsam 70-80 yaparım. Ama sana bir sporcu (karateci) olarak tavsiyem setler halinde çalışman. Tek seferde istersen 100 şınav çek, arkasından devamını getirmediğin sürece bu hiçbir işine yaramaz. 20'şer tane 1-2 dakika dinlenerek 4 tur şınav çekmen çok daha faydalı bir hareket.

4 barfiks 3 sinav

17-18'de bitiyorum ben
edit: şınav kısmını görmemişim, 35-40 da şınav gelir

10 barfiks-50 şınav

30+ şınav, barfiks nizami min 5.

İlk seferde 20-25 şınav gelir, ikinci üçüncü setlerde epey düşer ama. Barfiks antremanım ne zamandır yok, nizami 4'ü bulursam şanslıyım.

21 barfiks - 50 şınav

10 barfiks
30 sinav

en fazla iki ya keyfim yok bugun

Aktif spor yaşantım olduğu için barfiks-şınav çekmiyorum. Sporun verdiği tadı vermiyor.

20-25 şınav

11 ve 13 :) Barfiksi 6 dan sonra bayağı zorlanarak çekerim şu anda.

süper başlık lan iyi güldüm

10 barfiks, 25 şınav filan.

asılmam işte. başlamadan bite

Asılınca derman kalmıyor ki

10-12 barfiks, 60-70 şınav.

evlendik valla çocuk bile yaptık:(
bizlerden kaçış yok.
istemiyorsan evlenmezsin herkes evlenmek ya da çocuk yapmak zorunda değil ki. rahat ol biraz

hee şu an düğündeyim: c11.incisozluk.com.tr

eskiden evlenmek görevdi. zincirin parçasıydı. o yüzden genç yaşta evlendi eskiler. şimdi çok seçenek var. dünya daha da genişledi, tercihler çoğaldı, evlenmemek tercih oldu. ama bizden sonraki kuşaklar da "çocuğum bana dede diyecek" kaygısı olmayacak. çünkü onlar seni beni görecek ve ayrıca evlenme yaşı artıyor.

sana gelirsek kadınsan işin daha zor. çünkü vücut saati vs diyorsunuz. erkeksen de zamana bırak.
evlilik artık zamanım gelince yapılacak bir şey değil. içinden gelmediği halde evlenirsen boşanman yakındır.

boşver hacı evlenenlerin çoğu boşanıyor artık :)

Sizinkiler yine iyi dayanmış. 22-23 yaşında ilkokul arkadaşlarım evlendi. Eğer zenginsen keyfine bak. Her yeri gez.

Ben de bu sene 30 oldum, milletin evlenmesi problem değil ama sürekli sana da evlenmen için baskı yapmaları çok can sıkıcı. Kimle konuşsam konu bir şekilde buraya geliyor, "Bu kadar seçici olma" sözleriyle devam edip "Yalnız öleceksin" şeklindeki korkutma cümleleriyle sona eriyor. Ben gayet evlilik kafasındayım, çocuklara da bayılırım ama kısmet değilse olmuyor bunu bir türlü anlatamıyorum :D

evlenmek bir başarı mı ki? neden bu kadar kafana taktın anlamadım. evlenince ne oluyor ki?

evlenmek bir başarı değil ama
evlenmemek belli bir yaştan sonra başarısızlık sayılıyor,
demokrasi aşığı ve sağ duyulu toplumumuzda :)

30 yine iyiymiş hacı, 25 yaşındayım benim bile çoğu arkadaşım evleniyor (genelde kızlar tabii) Eylül'de birinin nikahına gidicem.

bi flörtün varsa evlilik kafasına girememek sorun değil bence, yalnızlık bir süre sonra sıkıyor yalnızlık... bir de toplum açısından "bir yaştan sonra evlenmemek başarısızlık sayılıyor" demişler ya, bence tam öyle değil. Yalnızsan evet başarısızlık sayılıyor, ama birileri oluyorsa ya da sevgilin varsa "kendi tercihin" olup saygıyla karşılanabiliyor. Ha aile falan yine torun istiyoruz derse bilemem tabii :D

geçen sözlükte şunu paylaştılar, olumlu tarafından bak diyelim:
eksisozluk.com

biz bu hezeyanları 23-24 ümüzde bıraktık. o zamanlar 'of yaa resmen büyüdük baksana herkes evleniyoo' geyiklerimiz vardı. 30'a gelince sıkıntı yok, isteyen evleniyor istemeyen 'bekar geziyor' yani ne varmış ki 30'ların halinde? on numara beş yıldız.
hayat seçimlerden ibaret; bebek sesi kaldıramıyorsanız çocuk yapmayın, 'ama geç kalırım dede demesin' diyorsanız yapın, bunun 30'la bir alakası yok, karar verin sadece:)

25 yaşındayım ben bile evliyim hohohoha :) insan ister istemez yaşadığı çevreye uyum sağlamak istiyor. Bir de evlilik ve çocukla birlikte arkadaşlık ilişkileri de değişiyor. Yine de çok dert edilecek bir şey değil bana kalırsa. Nası iyiysen öyle olsun. İnsanlar artık geç çocuk sahibi oluyor. Şimdi çocuk dünyaya getirip sorumsuz bir ebeveyn olmaktansa istediğin, hazır olduğun bir zamanda getirmek daha iyi.

Oyle deme ya insanlar evleniyor da iyi bir es mi oluyorlar iyi bir anne baba mi aliyorlar. Kotu bir evliliktense bekar kalmak daha iyidir. Uzulme. Bir de bizim toplumumuzda duygusallik cok yuksek. Insanlar evlenmeyince ve cocuk yapmayinca kendilerini eksik hissediyorlar. Cocuklar cok da dertleri degil kimilerinin.

Asisamus +1

Beni evlenip üreyenlerdense sürekli offf 30'a geldim evde kaldım diye yaygarayı koparanlar daha fazla irrite ediyor. Hiç görmezsem günde en az bi' 3-4 tane soru görüyorum bu konuyla ilgili duyuru'da. Aşın artık böyle şeyleri ya hu. Bak ben de 28 yaşındayım ve bekarım. Benim de evli bir ton arkadaşım var ve gayet normal görüşüyoruz, konuşuyoruz. Üzerimde hiç baskı hissetmiyorum çünkü ben çoktan kararımı evlenmeme yönünde verdim. Çünkü çocuklardan nefret ediyorum, çocuk zırıltısına hiç tahammülüm yok. Ayrıca gelecek için daha farklı planlarım var ve evlilik bu planları gerçekleştirme yolunda bana ayak bağı olabilir. Yine de asla evlenmem demek istemiyorum, belki günün birinde sırılsıklam aşık olup evlenmek gibi bir çılgınlığa imza atabilirim. Bunun haricinde, yani körkütük aşık olmadan, evlenmem imkansız.

gereksiz bir sanri. yas evlilik icin bir kirter degil, bireysel gelisimin ne noktasinda oldugunuz onemli, yani siz kendinizi tanimis ve tanimlamis olmalisiniz ki kendinize uygun olan insani secebilesiniz. bu kendini tanima evresi icin yapilmasi gerekenleri pek cok insan yapmadan kendini tanimadan hatta zaten birey olmadan sadece surunun bir koyunu olarak sadece nefes ali haldeyken cok gerekliymis gibi hayatlarini birlestiriyor bir de bunu basariymiscasina deli gibi kutluyorlar.
evlilik bir basari degildir, kendini tanimadan baskasina da bu kendini bilmezlige ortak ederek yapilan eylemler bence boydan buyuk hatadir. hatta bir de bu denkleme ise yaramaz bir genetik urun eklemek gerzekligin daniskasidir.
lutfen bu sabik eylemlere girismeyiniz, bireysel gelisim bir numarali hedefiniz olsun, kafaniza uygun bir yol arkadasi ile bu hedefe kitlenmisken karsilasma olasiliginiz diger butun olasiliklardan daha fazla ve guzel.

Kimseye hayatı paylaşacak kadar güvenemem. O yüzden evlenmeyeceğim. 30 yaşındayım, hayatımda kimse de yok. Umrumda bile değil. Evlenmek zorunda mıyız?

evlenememek beceriksizliktir.
ben de onlardan biriyim.
millet çoluğunu çocuğunu ilkokula yazdırdı.
büyüdü ekmek almaya gidiyor biz hala goy goy yok şu yok bu.
malız biz.

nick uyumu budur :)

2-3 aya evlenicem, seviyoruz ama asıl amaç beraber aynı ülkede yaşamak (benim hatunun memleket)
aynı ülkeden ya da ben avrupa vatandaşı olsaydım belki hiç evlenmezdik diyoruz.

neyse yani, biz mesela bu sebeple evleniyoruz, var galiba herkesin bir sebebi.

Bugunun 30u eskinin 20si diye bakiyorum olaya ben. 2-3 sene onceye kadar butun sulale elbirligiyle beni evlendirmeye calisiyordu; neyseki kurtuldum. Onlar da takmiyor artik.

baklava + 1

güllüoğlundan al, pintilik etme :P

okula göre bence çikolata.
Hem şık hem güzel.

baklava bilemiyorum altan, bayram ziyareti gibi geldi.

hocaların masalarında çikolata sık görüyordum. gelenlere de ikram ediyorlar. çikolata +1

Şarap
Baklava
Vakko/Divan/ Pelit tarzı bi yerden çikolata

Daha çok tükenecek bişiler yani.. Dolmakalem, kupa vs gibi kalıcı ve daha lükse kaçan şeyler maddi kıymet ağırlıklı göründüğü için yakışık almayabilir.

tek şehirse
roma>paris>amsterdam>prag

ha hangisi güzel dersen sıralamam değişir.

roma - dolu dolu tarih

Bunlardan birini sececeksen Roma. Nedeni etna -1
Ama ne istedigini, geziden ne bekledigini bilmiyoruz, verecegimiz cevap da yerinde olmayabilir.

Siralama dersen
Roma>Amsterdam>Paris>Prag seklinde siralarim.

amsterdam = eğlence

@stavro, deneyimlenmiş farklı bir şehir de duymak isterim tabii ki.
sırt çantanı al ve çık prensibiyle tek başına farklı hissetmeyi planlıyorum.
bu hissi verebilecek bir yer olabilir. bir de fotoğraf çekiyorum kendimce. sanat bağımlısıyım vs.

Renkli bir 5 gun gecireyim, her seyden biraz dersen Amsterdam derim ama.

Edit: O zaman Roma'ya gidip bol bol fotograf cekebilirsin. Amsteradam'da da bol fotograf malzemesi var ama 5 gun cok oraya bana sorarsan. Hatta 5 gunde Roma-Floransa yapabilirsin. AMsterdam'a baska bir zaman 2-3 gunlugune gidersin.

Roma.

Bu şehirlerin hepsine de gittim, 5 gün tek şehire çok fazla be. İlla bir şehirde 5 gün geçiricem diyorsam Paris veya Amsterdam derim Yerinde olsam Barcellonaya giderdim. Orda 5 gün geçer ama, çünkü şehir çok güzel turistik gezi yaparsın 2-3 gün kalan 2 günde de yüzersin. Tabi yazın gideceğini varsayıyorum.
Edit: roma diyenler olmuş. Tarihe aşırı bi ilgin yoksa sakın. 5 gün romada napcan la ben 2 gün zor dayandım. Sokakları sidik kokan şişirilmiş bir şehir bence

prag bence çok güzel şehir, de çıtır çerez şehir yani her şey birbirine yakın haliyle 5 gün çok çok fazla.
paris, bilemiyorum altan. bir türlü beğenemedim. fransada paristen güzel yerler bence var.

o yüzden roma. totti reyiz yeter.

@goodyes, Eylül ortası düşünüyorum.
Paris - Amsterdam peki?

Şimdi taraf tutmam gerekirse gönlümde yatan şehir Paris'ti. Bir kadeh de olsa değişik bir şarap deneyeyim, moulin rogue'da bi kabare izleyeyim, sanat galerilerinden özellikle Louvre'dan 1 gün çıkmayayım mesela gibi düşüncelerim vardı. Çekebileceğim fotoğraflar da üzerine caba olurdu falan. Ancak bahsedildiği gibi 5 gün tek şehir için sanırım biraz fazla. Belki tek başına çok daha fazla tat alabileceğim destinasyonlar, aktiviteler vardır diyerek sizlere danışmak istedim.

fotoğraf seviyorsun hepsinin dokusu çok çok iyi.
- paris seksi
- amsterdam yüksek
- roma tarih
- prag ihtişamlı

olursa köln dene. Yukarıdakilerin hepsi orada.
ya da oslo. kopenhag da güzel. stockholm yeşil ve kızları güzel diye uzar gider :)

bence adam gibi gezmek icin paris, roma, barselona, madrid gibi sehirlerde 5 gun fazla degil. yani bir louvre muzesini adam gibi gezmek isterseniz zaten en az bir gununuz gider. kaldi ki sehre yakin diger kucuk yerlere de gidebilirsiniz zira tren hatlari cok gelismis avrupada. dolayisiyla paris'te 4 gun herseyi bitirdiginize inaniyorsaniz 5. gun Loire Valley ya da Versailles yapabilirsiniz.

eğer bunlardan hiç birini görmediysen roma kesinlikle.

budapeşte demek istiyorum ben bi de ya. belki 5 gün fazla gelebilir ama yapıları , akşam ışıklandırması, diğer avrupa şehirlerine göre daha az kalabalık olması sebebiyle.

5 gün bir şehir için çok değil, özellikle de bahsettiğin başkentler. taşraya gitmiyorsun bu şehirlerde yapabilecek yığınla şey bulursun. ama insanımız nitelikten çok niceliğe önem verdiği için 10 günlük seyahate 4 şehir sıkıştırıp sonra da "oraya da gittim buraya da" diye uzun uzun anlatıyor. ha anlat nereyi gördün diyorsun, her yerde bahsedilen 1-2 ünlü turistik yerini gezebilmiş sadece, onu da vakit darlığından anca 2-3 instagram fotoğrafı çekip fb'ta yer bildirimi yapacak kadar gezmiş. sırf gittim demek için gidiyor, şehrin ruhuna dokusuna dair bi izlenim yok adamda. söylediğin şehirlerde 5 gün şıp diye geçecek kısa bir süre asla sıkılmazsın. rahat rahat gezersin, sokaklarında kaybolursun, gerçek bir gezgin gibi şehrin yerlisiyle tanışırsın, mahalle aralarında ilginç dükkanlar, restoranlar keşfedersin, bol bol fotoğraf çekersin.

Seçeneklerin arasından ise Paris veya Roma'yı öneriyorum.

Paris veya roma +1
Amsterdam da guzel ama max 3 gun

Narcos

the affair

Tyrant, Silicon Valley

The Night Of

Mr robot
Narcos

rick and morty

ray donovan

Kamera olayı daha ciddi olduğundan suç daha büyük. Telefon zaten yasak.

telefon yasak değil. askercell çıktı. bir araştırın.

kamerası olmayan herhangi bir telefonla birlikte askercell alarak, en fazla 3 kişiyle(yanlış bilmiyorsam) konuşabilirsiniz. 1.5 yıl falan oldu galiba böyle bir imkan verileli.

Eski bar tipi telefonlarla kullanabiliyorsun,ayrıca sadece önceden belirlediğin 5 numara ile görüşebiliyorsun.İşlevsiz tekelci bir zihniyetin ürünü.Askerde sigarada böyle sigara sprvzoru komutanı avantalayıp kantinde sadece kendi marka sigarasını sattırıyordu.

Ya askere gitmeyen adamlar konuşmasın. :)

Acemi birliğinde zaten hiçbir türlüsünü kullanamazsın. 21 gün ankesörlü telefona talim.

Usta birliğinde de saat 18'den sonra akılsız telefonla komutanın yanında bile konuşabilirsin. Akıllı telefon her daim yasak. Ama askerde geçerli tek kural vardır: Yakalanmadığın sürece her şey serbest. :) Usta birliğinde 5 ay akıllı telefon kullandım. Yakalansam askerliğim 1 hafta uzardı, telefonuma el koyarlardı.

askere gitmeyen adamlar konuşmasın...

2015 kasım celbi, 361 kd.

acemilik: askercelli şu eski samsung telefon+ kendi hattım. akşamları kendi hattımı takıp rahat rahat konuştum. adamlar zaten askercelli acemilikte bile satıyorlar, bir de telefon satıyorlar.
esas birlik: 24 saat cep telefonu, nöbette cep telefonu, haftasonları maç ve film izleme. komutanların tek isteği koğuş dışında kullanmamak o kadar.

kısacası gittiğin yere göre ama kamerasız telefona kimse birşey demez korkma.
PS. Burada askere gitmeyen adam konuşmasın lafı bir üstte bunu diyip ardından şu an askerde geçerli olmayan bir cevabı veren yazara hitabendi.
o yüzden al bi snickers ye rahatla.

Olm ne guzel lan, gerci kesin dinliyolardir o hatlari ama olsun guzel bisi, bizim zamanimizda yoktu boyle seyler (81/2 gittim)

Migros'un oralara par ettik daha geçen hafta hiç kimse gelip bir şey demedi.

ılıcada haftasonu yer bulmak gerçekten baya zor. bulamazsan normal araç 10tl park yerleri mevcut. günlük.

ama tabi böyle lüks, popi mekanlarda alırlar o paraları.

Hocam baktiginda olmuyor o, bakiyorsun öğreniyorsun sonra cikti aliyorsun sana diyor zaten bak cikti alirsan yanarsin diye. O yuzden cikti almadigin sürece sorun yok.
Ayrıca bir kere basvurduysan git onemli bir sey yoksa. Emin ol bir kere kafaya girdiyse yap gitsin.

cok pahalı degil mi bu ya? bir de belki ilanı unutmuşlardır?

pahalı.

bu fiyatın 4 bin tl altına 38bin kmde 0.9 tce clio var. hem de 2013 model.

kısacası çok pahalı.

Onluga*

Bunun ucu bize nasıl dokunacak acaba diye düşünüyorum.

stres ve sıkıntıdan boynum tutuldu. asker videolarını fotolarını gördüm midem bulandı.

bunun ucu herkese dokunacak, akpli olmayanlar hesap verecek, ezilecek diye bekliyorum. başkanlık ve daha sıkı yönetim gelecek sanırım. onun dışında başka bir şey yok.

dün gece 200 can gitti. şaka gibi 100'ü asker 200 can.

İkiz kuleler bombalandığında çocuktum, aaa falan dedik.

O zaman kulağıma babamın bi cümlesi takılmıştı, eveeet dayanakları da var artık.
Tabi bi bok anlsmamıştım.

Şimdi ben diyorum, eveeet dayanakları da var artık.

yurtdışındayım ama 2-3 saat uyumuşumdur herhalde. uzakta çok daha zor oluyor, tarifi olmayan duygular içerisindeyim. ülkeden gitmek sadece güvenliğinizi sağlıyor, ki o avrupa içerisinde de çok mümkün değil artık aslında ama türkiye'deki durum gerçekten kahrediyor beni. şu son olayla birlikte hissettiklerimi göz önünde bulundurduğumda geri dönesim bile geliyor. yani bu şekilde türkiye dışına yerleştiğinde de gerçekten yaşıyor sayılmıyorsun. aksine, insanların kendi ritüelleri, keyifli hayatları devam ediyor burada, sen ise içten içe kahroluyorsun. bu yurtdışında yaşamak olmuyor ne yazık ki. mutsuzum.

Uykusuz ve biraz gergin geçen bir gece dışında pek değişiklik yok. İnsanlar içlerindeki pislikleri dışa vurdular. Ama tabi ki bunu barış, adalet, hukuk, demokrasi, insan hakları bla bla adına yaptılar. Bir sabah kalktığında sahip olduğunu düşündüğün şeylerin tümünün başkaları tarafından yok edilmesi ihtimali ürkütücü. Dünya, yaşanacak bir yer olmaktan çoktan çıktı.

Iyi degilim şahsen.hem dun gece ki yasanan olaylar kaybettigimiz canlarimizin ustune sabah bir aci haberide hastanede yatan ananeden aldik.bugun defnedicez iste bekliyoruz.tam sarsildik.
Ister oyun densin ister baska bir kurgu sonuca baktigimizda cok buyuk bir yara aldik.ve olenlerde bizim çocuklarımız. :(

Sosyal medya kanallarımda temizlik yapıyorum, akşama dogru çıkacağız dışarı. Normal akışa dönüyor gibiyiz ama aklımızda bu işin daha kötüye gideceği var. Başkanlık adı altında din afyonuyla uyutup uyutup milleti sokağa salacaklar. Eğitim, bilgi, görgü falan hepsi hikaye olacak, esas olan hırsızlık, ahlaksızlık ve kültürsüzlük. Selayla ortaya dökülen tiplerin üreyip çoğaldığı bir memleket...
Dinden soğuduğumu hissediyorum ve bu beni üzüyor, akrabaların bir kısmıyla bir daha görüşmek ve aptalca görüşlerini duymak istemiyorum.

Ayrıca dissendium+1 - ciddi anlamda araştırmaya girişeceğim. Ne yaşamak ne de aile kurup çocuk sahibi olmak için uygun bir yer değil burası. Bu "insanlarla" değil.

müslümanlar yine kazandı, kaybedense her zamanki gibi laikçiler oldu :(

Sığırlara hadleri bildirildi, bir daha kalkışmazlar böyle bir şeye.

Yarım saate bir okunan seladan da tiksindim yeminle

Bana göre iç savaş için ideal başlangıç. İŞİD zaten dünden razı kürt grupları zaten Suriye'de aktif neden Türkiye'ye de girmesinler ki?
Ben zerre umut görmüyorum o ya da bu şekilde ya Tayyip Sultanlığı ya iç Savaş ya da ikisi birden.

psikolojim bozuk, seneye fransaya yerleşicem orası da karışık. ne yapacağımı bilemiyorum...

Normalde yurtdisinda yasiyorum, hemen geri donmek istedim. Ama aileme, arkadaslarim haksizlik boyle bir luksumun olmasi diye dusunuyorum diger yandan.

Kafam karisim, basim agriyor.

Sokaga cikan tipleri gordukce, camilerden yapilan anonslari duydukca daha da tiksindim.

Her siyasi hareketlilik sonrası @godosu beklerken in söylediği gibi birbirlerini ahiret edip takım tutar gibi ayrısip birbirine sallayan ama kesinlikle twitter, sözlük üzerinden atisip olağan hayatlarına geri dönen "Bu ülkeden sktir olup gidicem"cilere, "çoğunluğun kararına saygı duyun"culara falan gizli gizli aşırı gıcık olmuşumdur ben. Yani buralarda birbirlerine sallayıp dışarıda birtakım çıkar ilişkilerini devam ettirerek birleşip öküze giriyorlar ya da bankadaki paralarını daha çok dusunuyorlarmus gibi gelirdi. Yani TV lerde öyle bangır bangır bağırdiklari gibi bi toplumsal ayrışma, kutuplasma yok diye düşünüyordum. Korkak, davasına sahip çıkacak cesareti olmayan ve son derece orta yolcu insanlar olduğumuzdan ölene kadar bu bokun içinde debelenir, her fırsatta mizmizlanip ajite olur yine de bi bok yapmazmisiz gibi geliyordu. Fakat sanırım artık durum ciddi. Ben bile yaşadığım akp tabanlı sokakta dışarı çıkıp o komşuların yüzünü görmek istemiyorum. Ezan seslerinden rahatsız hatta irrite oluyorum, Allah lafı sinirimi hoplatiyor. Hiç iyi değilim.

Ahiret=ajite olacak

Her olayda inatla, israrla sevmeye calistigim ulkenin gercekten iflah olmayacagina artik tam manasiyla ikna oldum. Turk insani tum artilariyla eksileriyle yine de insan idi benim gozumde, ne bileyim geceyarisi evime birakan taksinin abla sen iceri girene kadar bekliyorum demesinde, sokakta aglayan cocugun yanina kosan annen nerde cocugum diyen teyzede guzellikler buluyordum. Evi yanan yasli cifte, sokakta kalan caresiz insana yardima kosan insani seviyordum.
Dun gece tarif edemeyecegim bir uyusma yasadim. Korktum. Anladim ki gercekten sabaha kadar ezan seslerine, tekbirlere, allahuekberlere filan alismam gerekiyor. Basimizdaki isterse her geceyi dun geceki gibi yasayabiliriz. Guzellik buldugum herseyin arkasinda bunlarin oldugunu gordum. Bu insanlarin onunde kimse duramaz artik bence. Bu kadar suursuzca, bu kadar aptalca, bu kadar korku icerisinde yasamak istemiyorum. Bu kadar nefret dolu, bu kadar korkutucu bicimde galeyana gelen halkin bir parcasi olarak kendimi goremiyorum. bunlarin hicbirini kabullenmek istemiyorum ben.
Hayat devam mevam etmesin artik bu saatten sonra. iyisini kotusunu bilemem, bu insanlar aptaldi kafam basmaz. Yonlendirilmislerdi, planlanmisti anlamam. Bizi bize dusurduler. Ister darbe olsun, ister tiyatro. Ne farkeder. Dun gece umudumu oldurduler. Ben artik gitmek istiyorum.

Dini inancı olmayanların veyahut iktidar sahiplerinin istediği gibi bir dini inancı olmayan kimselerin çok ciddi baskılar göreceğini ön görüyorum.
Umarım, yanılıyorumdur.

sabah kötü uyandım. yorgun, halsiz, aç.

dün öğlen gibi bir poğaça yemiştim, olayları duyunca yiyemedim az önceye dek.

en çok üzüldüğüm konu insanların basiretsizliği, kibirli bir tavırla "ben bilirimci" halleri. şiddet yanlısı olmaları, hemen galeyana gelmeleri. biliyorduk, böyleydi bizim toplumumuz ama dün görünce bu olayları çıplak gözümle, boğazımda düğümlendi. dün akşam olsun bu sabah olsun hep sinirliydim konuşurken. hakim olmakta zorlandım kendime. şimdi ise hala bitkin, depresif, iş yapmak istemeyen biri modundayım.

Fetocular darbe deniyor, bunu laiklik adına yapıyorlar kılıfıyla, ezanlar okunuyor. Ezanlar sanki din düşmanları darbe yapmış gibi okunuyor. 2 tane islami grup arasındaki kavga cumhurbaşkanının meydanlarda nefret kustuğu ateistlere, solculara çok daha sınırlı bir hayat olarak yansıyacak.

Bir sürü adli personel görevden alındı, sadece darbeyle alakası olanları görevden alacakları yok ya adamların, kim karşıtsa hepsini alırlar.

Biz bundan sonra çok daha ezilen bir grup olarak yaşayacağız bu adamların kavgaları yüzünden.

He ya ben de iki saat nete girmedim, Ders çalıştım. Geldim buraya hadi ösym fotolarimizi ifşa edelim dedim. Bu yaptığından utanmalisin falan dediler, dedim noluyo. Olan olmuş. Sabah beşe kadar telefon elimde panikle bini kanal, Bi bu kanal gezerek, buradaki yorumları okuyarak, zenmate le Twitter a girmeli, ana babayla gece ikide çay içerek darbe tartışmalı ekstrem, acayip bi gece geçirdim. Sabah Binali nin TV den gelen sesiyle uyandım. Darbe oldu da Genelkurmay Başkanı açıklama yapıyor sandım. Üzülüyorum, Herkes için ayrı ayrı üzülüyorum. Geziden beri bu kadar kolektif bi üzüntü hissetmedim. Orada umut vardı, Burada yok.

umutsuz yorgun üzgün bıkkın.

dediklerini hissediyorum işte aynen. çok öfkeliyim. çok umutsuzlaştım. tiksiniyorum.

Az önce akpartililerin teslim olan askerleri tek tek öldürdüğü vidyoyu izledim. Bugün yapılmış, hava aydınlık. Kan içinde adama bir güzel küfredip, adamı tekmeleyip, sonra sırayla sıkıyorlar.

çok ani duygu değişimi yaşayan biriyim, çok mutsuzken bşr anda epey mutlu olabiliyorum. Ama şimdi tabiri caizse bok gibi hissediyorum, bildiğin bok. Umutsuz ve mutsuz, ve geçmiyor.. Artık gitmek istiyorum, insanın kendi vatanına yabancı hissetmesi çok kötü be

ne için kullanılacağı önemli ama;
un travail gratifiant
creons votre itineraire ensemble

uzun ve çok girişli vizeler öyle çok kolay verilmiyor.
çok giriş seçtiniz diye reddedilir tabiki var bu ihtimal.
hayır tek giriş seçmeniz lazım.

bir sonraki planladığınız seyahatinizden bahsederseniz eğer formda, çok girişliyi seçebilirsiniz. şimdiye kadar hep çok girişli seçtim, hiç de reddedilmedim.

çok girişli seçtin diye reddedilmezsin. ilk girişte tek giriş verirler çoğunlukla.

ben her başvurumda çok girişli seçiyorum. henüz bir sorun yaşamadım. sırf o yüzden reddedilen başvuru da görmedim duymadım.

çok girişli seçtin diye reddedilir gibi bir olay yok. multi seç gitsin ama ilk vize olduğu için uzun süreli vermezler büyük ihtimalle, o zaman da çok girişli olmasının bir anlamı olmuyor. 3 günlük seyahatim için de çok girişli istemiştim mesela vermişlerdi..

tabi ama aklınızda bulunsun bazı ülkeler şunu diyor;
"hangi ülkede daha fazla kalacaksan o ülkeden al".
biz fransada bunu yaşadık. o sebepten aklınızda olsun yani

yetmez ama imkanlar dahilinde 2-1-3 en mantıklısı. amsterdam ve paris az gelebilir. eğer amsterdamda ota ve mantara takılacaksanız kesin az gelir. paris zaten ayrı bir dünya 1 haftada gezin diyenler var.

Verimli-verimsiz yorum yapmayacagim, 2-2-2 yerine 2-1-3 daha mantikli sizin durumunuzda. Bu uclu arasindaki gezide brugge en az gunu almali. Esle gideceginizi dusunursek ota mantara cok fazla bulasmayacaginizi tahmin ediyorum bu sebeple amsterdam'a 2 gun, paris'te ask tazelersiniz o sebeple 3 gun.

Ucak-tren saatlerini iyi ayarlamaya calisin, gununuz olmesin.

Paris'e 2 gün çok zor yeter. eğer imkanınız varsa brugge iptal edin.
iptal olmayacaksa 2-1-3 bence.

Brugge günü birlik şehir. Biz geçen yıl Amsterdam - Brüksel - Brugge olarak yapmıştık. 3-2-1 şeklinde bunu öneririm, zira Paris'e 2 gün yetmeyebilir.

bruge kesinlikle 1, benim zevkime gore 3 amsterdam 2 paris. ama 3 paris 2 amsterdamda olabilir. bruge kesin 1 ama

Spordan sonra tarçınlı süt öneririm. Yağ yakımına yardımcı oluyormuş.

kalori hesabı yapmazsanız kilo veremezseniz.
bütün diyetlerin ana mantığı kalori kısmaktır. karbonhidratı kesersen pastayı, keki, abur cuburu, şekerli her şeyi, makarnayı, ekmeği, pilavı kesmişsin demektir. eee zaten kalorili olan ne kaldı.
protein vücut ağırlığının 1.5 ama strength falan uğraşmıyorsan çok kafa takmaya gerek yok bence. öyle yumurta yicem edicem diye kasmaya gerek yok.

2- dediğim gibi kalori hesabı. başka bir şey değil.
3- diyet>egzersiz. egzersizi vücudunu geliştirmek, kendinden daha iyi olmak için diyet ise formunu korumak kilo almak/vermek için yap.

Kısmen doğrudur, Avrupa'da liyakat da diploma kadar önemsenir. Yani elinde bir işi hakkıyla yapabileceğini gösteren referansların varsa değerlendirmeye alınabilirsin. Birçok iş ilanında üniversite mezunu ya da eşdeğer iş tecrübesi (3-4 yıl) arandığını görebilirsin.

Yani o iş tecrübesini edinemezsen diplomaya ihtiyacın olacak. Ve Türkiye'de o iş tecrübesini edinmek için diploma gerekecek.
Bir de bahsettiğin alan iletişim sektörüyle alakalı sayılır. Yakın bir sektörde çalışan biri olarak diploma almanı öneririm. Zira o alanda çevre ve sosyal ilişkiler de başarılı bir kariyer için çok önemli. Zaten okuduğun bölümde şu anda sınıf arkadaşlarının çoğu ilerde iş arkadaşın olacak. Yani kariyer için +1 puan daha. Hem ola ki yurt dışı hedefine yönelirsen ilersi için avantaj olur. Çünkü iş bulmak kolay değil yurt dışında. Ama yüksek lisans yapmaya gidip orada kariyerine devam etmeyi denemen kolay olur.