sağlıklı ve accuk paralı olmak benim için en başta gelir. ondan sonra, çalışmam gerekeceğini varsayarsak, günde 8 saat çalışıyor ve ek mesai için ücretimi alabiliyorsam ve hafta sonu 2 gün tatilin yanı sıra 30 gün yıllık iznim olabiliyorsa ben "güzel yaşıyorum" derim sanırım kendi adıma.
geçen seneye kadar hayat benim için "yatabilmek"ten ibaretti ama aktif olmanın zihinsel açıdan bana çok daha iyi geldiğini fark ettim. kurs, okul, iş... fark etmez. düzenli olarak sokağa çıkmamı, bir yerlere gidip birileriyle iletişim kurmamı mecbur kılacak aktivitelere ihtiyaç duyuyorum. aksi takdirde zaman zaman mutlu olsam ve hiçbir şey yapmak zorunda olmama özgürlüğünü sevsem de uzun vadede mental olarak çöküyorum, iyi gelmiyor.
şunları sağlayabildikten sonra çok şikayetim olmaz açıkçası çünkü hayat her zaman daha fazla yaşanabilecek bir şey. diyelim ki en büyük hayalimi gerçekleştirip almanya'ya yerleştirdim. autobahn'da bastım gaza, altımda şahane bir araba var, eisbrecher çalıyor. leipzig üniversitesinde prof olmuşum, güzel para kazanıyom, sülalem raad. %100 eminim ki o zaman bile hayallerim, pişmanlıklarım, "keşke yapabilsem"lerim olacak. bu hayatın kanunu bi' yerde.
o yüzden buna takılmamaya çalışıyorum. ne kadar yaşayabiliyorsam o kadar. çünkü bunun sonu yok. bazen bungee jumping yapmak evde oturup kitap okumaktan daha keyifli bir deneyim olur ama bunların nasıl olacağını çoğunlukla bilemezsin. bazen çok iyi ve güzel hatırladığın bir anı aslında basittir: o günü çok daha zengin ve farklı bir şekilde geçirme şansın olmuştur ama sen öyle yapmamış, yine de mutlu olmuşsundur.
"bunun sonu yok" ve "önemli olan bakış açısı" düşüncesine göre hareket etmeye çalışıyorum. evet güzel yaşamak istiyorum, planlarım ve isteklerim var ama bunlara körü körüne bağlanarak "evde sığır gibi oturma" özgürlüğümü kaybetmek istemiyorum örneğin. mutluluğu yaşadıklarıma değil de zihinsel yapıma göre şekillendirmeye çalışıyorum. sen yurtdışına mı çıkıyorsun yazın? çok güzel, sen mutluysan ne ala... işte ben onu yapamadığım halde evimin balkonunda çay içebildiğim için mutlu hissedebilmenin peşindeyim - bunu yaptığım sürece hayatımı "güzel yaşanmış" sayarım. çünkü dediğim gibi, "yaşamanın" sonu yok. ben sana başımdan geçen muhteşem, fantastik bi' şey anlatırım. dersin ki "vaooo adam ne hayat yaşamış bee". halbuki ben o an üzülüyorumdur belki, daha güzel veya farklı olabilirdi ya da daha fazlasını görebilirdim diye düşünüyorumdur.
o yüzden ben kendime vakit ayırabildiğim, sağlığımın yerinde olduğu ve para kazanabildiğim bir hayattan genel olarak memnun olurum galiba. "hayatımı yaşadım" diyebilirim. benim için toplum içine karışınca ve bir şeyle meşgul olunca gerisi geliyor çünkü. öyle bir durumda karşı cinsle de tanışıyorum, ilginç deneyimler de yaşıyorum vesaire. aktif olarak kovaladığım şeyler az. diğerleri, bu kovalamacanın sonunda kendiliğinden geliyor zaten. gelmeli. 15 koldan hayatın her şeyine saldıramam, ona enerjim yok. bazılarına ben gideceğim, bazıları bana gelecek.
benim için her şey inandığın ve yapabildiğin kadar güzel. dediğim gibi, ben şimdi bi' arkadaşımla çay içişimi anlatırım burada, "ulan ne güzel çay içmişler, keşke hayatımda böyle şeyler olsa" dersin. halbuki bi şey yok yani çay içiyoz işte oturup, ne özelliği var? ama benim hoşuma gidiyor, ben güzel hatırlıyorum. güzel yaşamışım o zaman bence. yine de dengeyi iyi sağlamak lazım tabii... "iyi görmek"le "kendini kandırmak" arasında ince bir çizgi var çünkü. aşırı pozitifliğin, polyannalığın da anlamı yok. bazen "napıyorum lan ben?" yahut "yaşadığım hayat mı?" diyebilmek lazım. bunlar hep ileri götürür insanı. güzel şeyler.
adım samuel 24 yaşım.
0