mafia 2, simcitynin yanında cities xl ve cities in motion 2

xcom enemy unkown, total war serisi

mafia 1 daha iyi 2'den ilk 1'i oyna(strateji değil)

civilization çok öneriliyor ama turn-based seviyorsan bak.

(bkz: dota 2)

modern warfare serisini baştan sona oyna.

mafia 1 belki de oyun tarihinin en iyi oyunu. bana göre öyle.

far cry 3
tomb raider
the walking dead serisi (diziyi izlemiyosan da sorun değil,diziyle uzaktan yakından bir alakası yok)
metro 2033/last night
skyrim

Cevaplardan anladığım kadarıyla kaçırdığım strateji veya tycoon oyunu yokmuş.

cities cl ve cities in motion tycoon oyunları.

strateji olarak starcraft 2 çıktı bir de sen yokken.

Yep. Ihtimal çok yuksek.

amazon kitap-cd dışında türkiyeye ürün göndermiyor diye bir bilgi kırıntısı kalmış kafamda ama hala öyle mi ya da doğruluk payı ne kadar bilmiyorum şimdilik. ve yurtdışından ipod touch fiyatlarında ne alırsan al gümrükte birşeyler ödemek zorunda kalırsın büyük ihtimal.

bende çıkmıştı panpa 100 + para ödedim amk dikkat et

Klarnet. Yüzde yüz doğru bilgi. Yayalım.

Ha sen sebepte istemişsin. Tamamen konuşma dilinin gunümüzde yazım diline tecavüzü. Aslında bu kelime ağızdan çıkarken kılarinet olarak tınlıyor inceden. Ve dezenerasyon devreye giriyor yazım ile savaş başlıyor. "Bağzen" gibi. Ama aslında bazen.

orijinali ve doğrusu aynı şey olmak zorunda değil. orijinali klarinetse de doğrusu klarnet, diyebilirsiniz onlara.

Orjinali de dogrusuda aynı: klarnet.

tdk bir zamanlar klarinet diyordu. degistirmisler mi? zaten surekli degistirip duruyorlar.
ben klarinet derim. ayrica ISTAKA degil isteka. konteynir degil konteyner.

Şu ankini soruyorsan Matt Smith..

www.blastr.com

zeus'tur.

Heman yazmaya gelmiştim yazmışlar çok üzgünüm. O zaman kainatın efendisi yarattığımız "zaman" kavramıdır diyip kaçıyorum.

messi. çölde bir vaha gibi

Allahtır, rabbul alemin

benim.

yoktur.

Odin.

ilk başta akla allah gelse de literatürde hz. muhammed'dir.

xp kur gitsin...

windows kullanmak zorunda değilsen ubuntu kur.

5 dakikada kur, kullan, kurcala, dene. beğenmezsen para verme.

şaka la şaka zaten bedava :p

akraban olması önemli değil. o kişi almanya'da karakola gidecek ve davetiye çıkartacak. bu davetiyede önemli olan tabii ki sizin kalış tarihlerinizi kapsaması. ve evet vize müracatından önce elinizde olması gerekli.

en son böyleydi.

ielts ve toefl farklı değil mi? hangisine girişmek sizce mantıklı? ingilizceme çok güvenmiyorum çünkü günlük konuşma vs. tamamda sınavlarda istenen ingilizce beni kasıyor. ona da ayrıca çalışacağım zaten.

Abd için toefl, ingiltere-avustralya için ielts.
Toefl'a hazırlanmak aslında sadece test yöntemine alışmak demek yani konu çalışarak vs hazırlanmak diye bir şey bence çok yok zira yılların birikimini ölçüyorlar.
Barrons ibt gibi bir kitap alın ve çözebildiğiniz kadar test çözün.
zaten bu testlerde bolca listening, reading alıştırması var. Speaking nasıl geliştirilir bilmiyorum.

İBT de reading çok ağır geliyor bana..onun haricinde diğer bölümlerde puanlar gayet bol..

çok aksiyon arayanlara hitap eden bir dizi değil, görmüşsündür. o dönemleri anlatması güzel, kurgusu keyif veriyor. aynen bu şekilde devam ediyor işte. don'u daha çok tanımamızı sağlayan olaylar oldu bikaç.

genel hikaye tabii var. şimdi genel hatları ile izleme niyetini yok etmeden anlatayım;

draper'in çıkışınız, zirvesini, çöküşünü, yeniden dirilişini, kendi geçmişi ile yüzleşmesi gibi bir sıra ile ilerliyor.

ayrıca amerikan tarihi sırası ile ilerlediğinden amerikalılar için ayrı bir keyif veriyor olmalı. yani dönem dizisi diyebiliriz.

donald draper'ın geçmişinde daha da derinlere indik :)

donald draper karakterini çözerken, süregelen zamanda da bir çok olay oldu. ayrıca abd yakın tarihi içinde adeta güzel bir kaynak haline geldi. bence kaldığınız yerden devam edin.

değişiklik epey oldu ama bu tamamen karakterlerin mizacı, davranışları, hayata bakış açılarına yönelikti. orada anlatılan bildiğimiz türden bir amerikan rüyası olmadığı için dramatik dönüşümler yok.
senaryo, kurgu, karakter inşası ve binlerce ayrıntısı derken bi on sezon daha izlenir.

Bagisiklik sistemi kendini update ediyor durmadan.

benim bildiğim hastane sterillikten ölen bir mekan.

ortami devamlı steril tutmaya çalışıp, sık sık da ellerini yıkıyorlar. eldiven de takıyorlar genelde.

bir de bağışıklık sistemleri gelişiyor ve bir sürü aşı oluyorlar.

ailemdeki doktorlar sürekli hasta oluyorlar. tez çürüdü, dağılabiliriz.

pediatri stajımda çocuklarda ne varsa geçirdim, çocuk direkt üstüe üstüne öksürünce kusunca falan steril mteril kalmıyor

ayrıca hastanenin steril ortam olduğu iddia edenleri ziyaretime bekliyorum, özellikle kanser hatsaları vs hastanede tutulmak istenmez çünkü hasta insanlar hastaneye gelir ve mikroplarını bırakır.

kayınbiraderin eşi çocuk servisinde. her hafta önce gribal enfeksiyona yakalanıyor sonra eşi sonra çocuğu.

bence hasta olmama durumu yok, illaki oluyorlardir ama bagisiklik sistemleri hastalardan aldiklari mikroplarla epey bi gelismis olmali. bi de insan kendi kendinin doktoru olmali denilir ya hastalik ilerlemeden caresine bakilmali, muhtemelen doktorlar bu konuda bir adim ondeler baskalarindan.

aylık gelir önemli bu noktada onu yazmamışsın.

hsbc advantage kredi kartına başvuranlara 1000 lira faizsiz kredi veriyormuş. onu deneyebilirsin.

www.hsbc.com.tr

Özel ders veriyorum. O şekilde para kazanıyorum. Bordrom yok yani.

kredi çekme. eşinden dostundan rica et. anne baba da olur. onlara ödersin daha iyi.

kredi çekersen 700 lirayı 1100 lira olarak geri ödemiş olacaksın. Bence kötü bir çözüm.

Eş dosttan borç + 1

Kredi seçeneklerine bakın. Yıl sonuna kadar bu borcu kapatabilirsiniz. Kilit nokta, o kartların tamamen yok edilmesi. Krediyi çekin, kredi çekerken zaruri ihtiyaçlarınızı karşılayacak kadar paranın cebinizde kalmasına dikkat edin. Örneğin, aylık maksimum 800 lira ödeyebileceksiniz, kalan 1200 lira tüm (TÜM) harcamarınıza yetecek, o halde size gereken miktarı ayda 800 lira geri ödeyerek kaç ayda çıkarabileceğinizi hesaplayıp kredinin vadesini bu şekilde seçin. Kesinlikle kredi kartının asgarisini ya da daha fazlasını ödeyerek kapatacağınızdan daha karlı olacaksınız.

Söylediğim gibi kilit nokta asla ama asla kredi kartına bir daha dokunmamak.

kartı kapatıp borç yapılandırma yapabilirsiniz. ben kendiminkini 12 ay taksitle kapattımdı.

kartı kapatmayı pek istemiyorum. maaş hesabıma bağlı. kerata arada çok işe yarıyor. beyaz eşya, pc vs. alıyorum taksit olayı çok işe yarıyor. atıyorum 1.400 tl yi faizsiz 12 takside kimse bölmez.

bu kredi seçeneklerine bir bakayım o zaman.

evet bölmüyor ben de 1600 olarak ödüyorum zira :)

Haklısınız, aynı mantıkla ben de hiçbir kredi kartımı kapatmadım ama... aması var.

Taksit olayı şahane, insanoğlu açgözlü. Elde böyle bir imkan varken tabii ki ihtiyaç olmamasına rağmen bir Canon 5D Mark3 istiyor. Burada da yine kilit noktamız var, o da kredi kartında hiç borç bırakmamak. Taksitle aldığımız ürünlerin taksitlerinin aylık toplamı bizim gücümüzü aşıyor bu yüzden ve bir süre sonra yine aylık toplamın asgarisini, yarısını vs. ödemeye dönüş yapıyoruz. Kredi kartını kullanın, taksit yapın tabii ki ama her ay gelecek olan toplam tutarı (yani aslında ödemeyi taahhüt ettiğiniz miktarları) ödeyin. Bu yüzden "asla" diyorum. Asla kullanmayın ki önce o kartın borcu sıfırlansın ve bu borcu sıfırlamak için çektiğimiz krediyi bitirelim.

O para sizin değil unutmayın. Başkasının parasını artık harcamayın.

ya ben ilk kez böyle oldum. kredi kartıyla tanıştığımdan beri asgariyi ilk kez bu yaz ödedim. ama dediğim gibi maaş olmadığı için büyük sıkıntı oldu ve birikti. evet şimdi maaşlı sisteme döndüm ama şu anki maaşla bunun içinden çıkamıyorum ve daha başından görünüyor ki acil bir hamle lazım :)

tavsiyeye uyma yolunda kredi aramaya başladım. bari 6 aylık kredi ile çıkabilsem şu işin içinden. tavsiye banka varsa o da kabul.

Maaşı aldığınız banka en uygun teklifi yapacaktır, hiç uğraşmadan oraya gidin derim. Zaten en fazla fark eden bankada da aylık ödemeniz 2 lira 3 lira daha az olur, buna fazla takılmayın. Düşük miktarlardan ve kısa vadelerden bahsediyoruz. 6 ayda çok rahat bitirebileceğinize inanıyorum.

ya bi de düğünden kalan üç beş altın vardı. acaba onları bozdurmak saçma mı olur. altın bozdurulmaz diye diye eridi gitti altınlar zaten.

kredi çek, altını elleme.

pek doğru bir yanıt olmayabilir ama hotspot kullansaydın? ya da başka kanallar deneseydin..

ozel bi sey yapmana gerek yok ya. benim de sadece dnsler degisik ama sorunsuz izledim. adres mi bozuktu acaba

o dns lerden bende faydalanabilir miyim acaba? hızlı dediğiniz bir dns var mı?

gelelim tavsiyeye. kesinlikle hotspot shield.

5-6 kanal denedim, hepsinde benzer hatalarla karşılaştım, google public dns kullandığım halde.

al karşına, konuş. seviyorsan tabii. bu gidişin sonu hayır değil, ne siz yenilmekten bir şey anlıyorsunuz ne de ben sizi yemekten. yola gelin, win-win siçuyeyşın olsun de.

not: nohutla alakam gazeteyi külah yapıp içine doldurmaktan ibaret.

Salçayı nohutlar yumuşadıktan sonra koyun. Bir de, gece içinde beklettiğiniz suya karbonat koyun biraz. Faydası olur.

bebişim sorun sende değil, nohutta, 2,5 saat pişmeyen nohut mu olur, nohuta bak sen!

suyu soğuktan koy pişirirken, tuzunu en son at, ocaktan almadan önce, belki 2 saate iner, ehe,

Not: Markası ne bu nohutun, biz de almayalım yahu

ahahah efsanevi bir post gibi duruyor. caps mi almalı acaba...

nohut geceden ıslatılır evet ama onu yanlış anladınız herhalde. suda bekletilir. ertesi akşamda pişirilir. ahah.. umarım boşa gülmüşümdür.

yahu ilk kez yapmıyorum arkadaşlar. nohutun, fasulyenin suya konup bekletildiğini biliyorum. yarın pişireceğimi yazdım zaten en başında ve " şimdi suya koydum " dedim. düdüklü tencere ile başlayan cümlelerin tümü ( en sondaki suya koyma aşaması hariç ) yarın ile ilgili. neresine caps alma ihtiyacı hissettiniz :)
bimden alıyorum nohutu. ( öğrenciyim )

bir gece önceden ıslattığım nohutu elektrikli ocakta 4 saat pişirmişliğim var.

suda bekletme süresini uzatmak bir çözüm olabilir. ayrıca ıslatılan suya biraz tuz eklemek de yumuşamasını sağlıyor diyorlar, ben denemedim.

boşa gülmüşüm, dağılıyorum...

Nohut yapmakk zorunda mısın?Fasülye kolay pişer...

Valla 2 saatten uzun süre pişmeyen fasulye de var. Türüne göre çok değişiyor.
Haşladıktan sonra yumuşamış, hani tatsız tuzsuz yesen yenir kıvama gelmiş olması gerekiyor, haşlama kısmını mı kısa tutuyorsunuz acaba? Ya da ateş mi çok kısık?

bu kadar eziyet çekmeyin. bunların hazır haşlanmış konserve kutularda satılanı var.

3-4 saat gaz parasına yazık. alın bir kutu haşlanmış nohut, mis gibi.

herkes vedat milor olmuş maşallah.

Hayırdır abi ne bu adrenalin?

olum gidin biraz ayrı kalın milletten, biraz zor ulaşın birbirinize, telefon sırası bekleyin, seslerini duyunca içiniz titresin.. nedir bu herkeste telefon sokma merakı.. sözüm sadece sana değil de kardeş, sana da ama bi yandan.. nedir bu kadar önemli olan.. allah korusun, ailenden birinden sağlık sorunu falan olmadıkça gerek yok, ki hani olsa bile komutanların anlayış gösterirler sürekli araman için..

ha diyorsan ki illa götürücem ben bunu, sokarsın ayrıca içeriye bir şey olmaz.. çantanda sok sen onu ama içeri, kolunda direkt dikkat çeker başta.. ama götürme, nostalji yaşa, telefon kartı kullan..

acemiye telefon götürmek kadar yanlış bir hareket olamaz herhalde. kurt adam değilseniz gittiğiniz yerdeki uzunlar taciz eder bu bir, ikincisi ilk günden pişti olursanız gereksiz olur, ceza almazsınız zaten acemisiniz. ama hiç gerek yok böyle şeylere. kitap alın, bulmaca alın... aramayın kimseyide kendinizle olun. bi ton adam var etrafta onlarla kaynaşın.

güzel reklam tebrik ederim.. senaryo çok uygun. ama biraz daha çalışıp daha iyilerini bulabilirsin..

yüksek ihtimalle acemilikte şarj ettirmezler. bi şekilde şarj ederken görürlerse de komutana söylerler. aynen paket.

@Sucre
5500 giriş yapmış, 3000 cevap vermiş reklamcı buldun he? Sen yenisin galiba.

o kasanın deliklerinde süzgeç yok sıkıntı yaşayabilirsin o açıdan

Peki iyi ki sistem 1.500-600 arası bütçe var işlemciyi yükseltmek isterdim ama değmez diyorlar anlamadım. 8bin serisi.

kasa kötü yaw, gerisi neredeyse mükemmele yakın, hd 7850 alabilirsin 70 tabi daha iyi ama aralarında baya fiyat farkı var, para sıkıntı değikse 70 çak tabi, ama kasayı mutlaka 650 veya 750 al, tavsiyim cooler master haf adv 750w +-80

artı bi tavsiye daha, ekran kartını 7850 yapıp aradaki farka biraz daha para ekleyip ufak bu ssd almak çok iyi olur

Ssd kesin alicam ama onu biraz ileri attım ki hem bütçeyi aşmayayım hemde o teknoloji biraz daha ilerlesin elime para geçsin kafamdakini rahat rahat alıyim.

Ekran kartına taktım. 10 yıllık pc'm var. En hızlı eskiyen parça ekran kartı onu anladım. Bu yüzden en basta bende 7850 bu oc edition falan düşünüyordum sonra uca uca bu karta geldim alabileceğimin sınır uç noktası. Tek basına 557 liralık fiyatı ile acik ara onde.

Kasa sıkıntı diye düşünüyordum evet haklı gibiyim. Peki bu 650 watt falan bana elektrik faturasında ne gibi fark getirir.

yok abi onun faturayla alakası, o sadece en fazla çekebileceği watt gösterio, meseal oyun kasıon ekran kartı çok watt çekmeye başlar, senn power supply az ise daha fazla çekemez ve pc res atar gibi. o ekran kartını düzgün kullanmak istiyorsan zaten 650den aşşağı kullanma, ideal 750 al, böle sistemi dandik kasaya koyarsan performans alamazsın

Sagol ya tamamdir kasa değişecek. Ekran kartında haksız miyim aralarındaki fark baya vardır dimi beni baya uzun götürür.

Senin tavsiye kasa 400 liradan fazla. Ne yaptın :)))

Mid Tower kasa nedir allah aşkına. Full Tower xclio kasa alsana. Ayrica Intel ve nvidia tercih et.

şimdi.

dün

mutluluk an'ın öncesinde değil, sonrasında sağlıklı olarak tanımlanabileceği için cevabı tarafımdan verilemeyen soru. formata uygun cevap vereyim dedim.

bireysel özgürlüğümü elde ettiğim zaman.

Mutluluk bir süreç değil, karşılanmamış isteklerin tatminiyle yaşanan bir andır diyor Freud.

Uygarlığın Huzursuzluğu' nu bitirince daha kolay mutlu olacağım evet.

herkese karşı dürüst olabilme özgürlüğümü elde ettiğimde,
istediğim işi yaptığımda,
istediğim evi alabildiğimde.

okulu bitirdigim zaman.

Ayda 10bin lira kazansam mutlu olurdum. 10 bin tele. Aylık o kadar harçlık alan var lan.

mutluluğu nadiren yakalanan kısa süreli tatminler yerine genel bir huzur hali olarak algılayabilmeyi, kendimi tanımayı başarabildiğim zaman mutlu olurum sanırım. can sıkıcı şeyler her zaman hayatın içinde. mutluluk, bunları doğal karşılama olgunluğunu gösterip çizgiyi bozmamak ve hatta "çizgiyi bozmama" gibi bir telaşa dahi kapılmamak benim için. insanın buna erişebilmesi için de her şeyden önce kendini çok iyi tahlil etmesi, tanıması, okuması gerekiyor.

velhasıl, arayışın kendisinden keyif almaktan vazgeçip bulmanın hazzını tattığım gün ve devamında "olmuş bu!" deyip mutlu olurum diye düşünüyorum.

yakın arkadaşlarım arkamdan iş çevirmediklerinde belki.

emekli olunca. okul yok, iş yok. her şey bitmiş kafa rahat.

Beklentilerim minimum'a indiğinde. Belki de sıfıra indiğinde.

ben az once bugunun pazartesi degil de pazar oldugunu fark ettigimden beri dunyanin en mutlu insaniyim.

yavaş yavaş emin oluyorum bu vereceğim cevaptan, aslında ne kadar aksini istediğimi anlatacak kelime de bulamıyorum ama;

hiç.

elbet bir gün

i'm happy.

soruyu okur okumaz bu cevap geldi aklıma. doğru-yanlış, türkçe-ingilizce ayrımı olmadan hemde. artık düşüncelerim bile başkalaşmış.

pcden ziyade televizyonlar için indiriliyor
ekran kartı ve monitör önemli pc için

hangi tv açıyormuş o 40gb lık filmi?

yeni nesil çoğu televizyonlarda izleyebilirsin bu tür filmleri.

elin interneti bizimki gibi yavaş değil panpa

20 mbit baglantim var, saatte yaklasik 7 gb indirebiliyorum. 40 gb dedigin cok sorun olmaz bu mantikla.

ayrica tvler disinda media oynaticilar da bu tur dosyalari guzelcene oynatiyor.

benim bilgisayar açıyo mesela. 2.4ghz i7 işlemci, 8gb ram, hd6770 ekran kartlı bir macbook pro.

günümüzde ortalama bir pc rahatlıkla açar.

Sıkıştırılmış HD-Rip'den daha rahat açarsın 40GB filmi. 1.5 saatlik film için saniyede 8MB data akışı eder 40 gb, 10 yıllık HDD bile 8mb/saniye okuyabilir.

Ekran kartıyla bir alakası yok, daha çok işlemciye bakıyor.

ekran kartına bakar iş. kaliteli ekran kartı ile kaliteli bir monitör ile mümkün, abartılacak bir şey yok bence. 3d de ssd gibi, abartıldıkça abartılıyor yav..

duyduğum kadarıyla US hesabı alman gerek. hesap oluştururken konuma TR diyorsun ya işte aynısından birde USA için olanını açacaksın. hesap aç.

test ettim onayladım, US store hesabı ile giriş yapın sonra "müzik" uygulamanızda ilk sekmede göreceksiniz.

Büyük olasılıkla 1.8 civarlarını görecek bu suriyedeki gelişmelerden dolayı.

FED(abd merkez bankasi), yaklasik 3 saat once tahvil alimini azaltmayacagini acikladigi zaman dustu. altin da %4.66 artida an itibariyle.

nereye baktın ki? Yandex ana sayfaya baktım şimdi bunu okuyunca orada gösteren bir pencerecik vardı, alış 2.00 hala? Onda mı bi yanlışlık var?

bloomberght'den baktim.

altin da 1298 den 1360 usd ye yukseldi bir gunde saka gibi

şimdi para basacak mı amerika oldu mu o iş? basmazsa biteriz diye biliyorum ben.

bilgisayarı alt/option tuşuna basılı tutarak açın. reinstall diyin. içinde dvd olmasına gerek yok, internetten çekip kuruyor sistemi.

Teşekkürler hemen deneyelim!!

Snow Leopard kurulu bilgisayarda internetten indirip kurma olayı yok. DVD lazım. Denilen mevzu Lion ile birlike geldi. Ancak önceden Lion ya da Mountain Lion kurulmuşsa, internetten otomatik indirtip de Snow Leopard'ı yine kuramazsın.

Özet: Snow Leopard kurmak için DVD şart.

"Kurulamadı" dediği hata nasıl birşey? Ekran görüntüsü var mı?

Şimdi kendim yaptığım yöntem şu oldu;

Baya öyle kurulamıyor diyip hata kodu bile vermedi. Bende diski ilk yardım kısmından düzenlettim, check ettirdim (kusura bakmayın menü adlarını hatırlamıyorum şu an) sonra yeniden denedim ve kurdu. Anlamadım çok saçma bişiydi. Kurduk sonuçta.

işte güzel güzel protesto etmemize izin vermediği için hükümete muhalifiz, sanırım iki soru da cevaplandı

hükümette eleştirinin hiç bir türüne tahammül yok, protestoları da polis gücüyle bastırmaya çalışıyor

insanlar da bu insanlık dışı uygulamalar yüzünden daha da kalabalıklaşıyor tepki gösteriyor

böyle bir döngü

bence ilk soru hala cevaplanmadı. neden müdahele ettiğini ben de anlamıyorum.

- polis gruplara 1-2 saat süre veriyor sonra dağılın diyor. insanlarda dağılmıyor ve polis abartı bir şiddet ve gazla müdahale ediyor. çünkü emir geliyor. ha bunun en büyük nedeni öyle berbat şehirler tasarladık ki 20 milyonluk şehirde 1000 kişi bir araya geldi mi olay var sanıyorsun, 10.000 kişi ordu gibi görünüyor. çünkü insanların toplanıp birşeyleri protesto edeceği meydanlar yok, yollara çıkılıyor, poliste saçmalıyor ortaya bu görüntüler çıkıyor.

-ikincisi ak parti hükümeti öyle bir algı bıraktı ki bizde bu meydanlar olsa ve insanlar protesto için toplansa onları bile dağıtacak kadar kötü bir politika izliyor. dışarda zulme hayır, süper kıyak büyüyen gelişen modern türkiye imajı, içerde astığım astık kestiğim kestik çaldığım düdük hesabı lord gibi takılma peşinde. e yeter artık.

Eleştiriyi kaldıramayan insanlar vardır ve eleştirilince büyük tepkiler verirler. Bir de istediğini alamayınca ortalığı yıkan çocuklar. İşte tam bu tepkilerin ulusal boyutu bu şekilde oluyor. Polisin aşırı müdahale etmeme hakkı var. Suç teşkil eden emre karşı gelebilirler ama burada kadrolaşma, işinden olma gibi duvarlar var. Bunlarda müdahalelerin bitmesine ya da şiddetinin azalmasına engel oluyor.

abi bak kendimde gittim eyleme, kendimde gözümle görüp yaşadım. yani oturduğum yerden sallamıyorum dediklerimi.

protesto etmek yasal hak. yani yüz kişi, bin kişi toplanıp yürüyüş yapabilir, slogan atabilir. sınırları aşmamak şartıyla. protesto yapan eylemciler sağa sola saldırdı mı tamam, polis müdahale etsin. çoğu yerde eylemciler tamamen yasalar çerçevesinde eylemlerini yaptıkları halde, sırf protesto ettikleri şey tayyip ve onun zihniyeti olduğu için pkk'lı eylemci muamelesi görüyorlar. zaten yeni nesil polislerin nerdeyse hepsi tayyip'in oyuncağı, kölesi. can atıyorlar eylemcileri sikip atmak için. ellerinde güçte var. ee ne oluyor böylece? faşizm. bir paragrafta çözdük bilmeceyi.

Sevdiklerinden yapiyorlar ben biliyorum. Tanisaniz cok iyi insanlar
Onlar da emir kulu be abisi

abi insanların protesto edeceği alan kavramı da yeni çıktı. o ne demek ya? istanbul'a bir çöl yapalım o zaman, protestolarımızı orada yapalım, kendimiz çalalım, kendimiz oynayalım, kimsenin haberi olmasın. protesto dediğin meydanlarda yapılır. tüm dünyada böyle. türkiye'de ise miting alanı saçmalığı var.

Güzel güzel protesto edemiyorlar. Daha doğrusu bilerek etmiyorlar. Amaçları polislerin onlara saldırmasını sağlamak. Böylece milleti galeyana getirmek. Amacı protesto olan adam bu akşam kadıköy de direniyoruz der mi? Bu akşam kadıköy de eylem yapıyoruz der.

Protesto yapacaksan izin alicaksin diyor b zihniyet. Ha almadın mı ? Ozman sana 1-2 saat izim veriyor sonra dagilmani istiyor hakli olarak cunku o bolgedeki insanlar bu protestolardan zarar goruyor. Orn:taksimde esnaflar 1 hafta kepenk acamadi nerdeyse. Is yapamadi evine ekmek goturemedi vs vs.
Gaz adam festivali yapilacak dendi izin alindi yapildi orada insanlar sloganlarinida atti eylemlerinide sergiledi. Herhangi bir mudahale oldu mu hayir .

Amaciniz hep akp zihniyetine sallamak sizin. O polisler evine ekmek parasi goturcek insanlar. Amirlerinin emirlerine uymaktan baska hic bir ustunlugu yok.

Amacı protesto olan adam sağı solu ateşe verir mi? Polise taş atar mı?
Amacı protesto olan adam eyleme havai fişekler ile gelir mi?
Amacı protesto olan adam elinde demir bilyeler ile mi gelir?

Bence şu ana kadar polisin tek gereksiz müdahalesi 31 Mayıs gecesinde idi.

Sen benim sokağıma benim otobüsüme benim opera binama zarar verirsen polis de sana müdahale eder.

sadece protesto yapılacak olsa, polisin müdahale edilmeyeceği ve kargaşa çıkılmayacağı medeni bir şekilde eylem yapılıp dönüleceği garantisi olsa bu direnişci gençlerin yarısı gitmez oraya.

çünkü büyük bir kitlesi direnmekten çatışmaktan zevk alıyor bu gençlerin, kendince eğleniyorlar bile belkide.

polisin müdahalesi de kesinlikle siyasi planlar doğrultusunda oluyor bence.

yani direnişçilerle kedi far gibi oynuyorlar, ya gençler enerjilerini atsın daha büyük yada tehlikeli eylemlerde bulunmasınalr diye danışıklı dövüşüyorlar. yada görüntüleri haberleri vs siyasi olarak kullandıkalrı için yapıyorlar.

hatırlayın günlerce süren gezi direnişini, millet neredeyse devrim oluyor sandı :) günlerce polis bir ileri bir geri çatıştı direnişçilerle.

birşeyler unutturuldu, yada gündem değiştirildi. gerekli olan görüntüler vs toplandıktan sonra artık ihtiyaç kalmayınca yarım saatte boşalttılar gezi parkını.

ben de artık bazı göstericilerin polisin müdahalesinden neredeyse eğlendiklerini düşünmeye başladım.
2 akşam önce kadıköy deki direnişle ilgili öyle yazılar vardı ki, sanırsın kadıköy vietnam, polis amerikan askeri?

yok işte "polis bu hatayı yapmayacaktı, kadıköy den çıkamaz","kadıköy ü kaptırmayız, kadıköy ün ara sokaklarını bizden iyi bilmiyor polis", "polis kadıköy e girerek sonunu hazırladı" vs...

arkadaşlar noluyoruz?

şunu belirteyim öncelikle, protesto anayasal bir haktır. kimse kimseden izin almak zorunda değildir protesto hakkını kullanmak için, bu 1. ha protestosular etrafa zarar verir, o zaman polis gözetim altında (!) tuttuğu protestosuları uyararak dağılmalarını sağlamakla yükümlüdür. etrafa zarar vermiyorsa, şikayet yoksa o polis gitsin bi yeriyle oynasın tatmin olmak istiyorsa.
erdoğan ise hasta. polis akademilerinde kadrolaşmanın dibine vurmuşlardı zaten, ki yakın bir akrabam da hiçbir şey olamadı gitti polis oldu oradan biliyorum, ağır yobazdı, tayyibin köpeği oldu. tayyip tut diyor, polis tutuyor. esada laf söylüyor ya tayyip, dün akşamki konuşmasını izledim bloomberg'de, yemin ederim karşımda aklı başında, ne dediğini bilen, sakin ve zeki bir adam gördüm. bu sıfatların hangisini tayyipe yakıştırıyorsunuz ki?

eylemcilerin etrafa zarar verdiğini savunan arkadaşlara, özellikle pause'a yazıyorum:

gezi olaylarından beri kadıköy'de sürekli yürüyüş, yoğurtçu parkında sürekli forum düzenlendi.
dün değil evvelki gün polis müdahale edinceye kadar hiçbir yerin camı bile kırılmadı.

eylemciler sağa sola saldırmasa böyle olmaz derken ne kast ettiğinizi anlamadım.

gezi parkı da aynı şekilde.
müdahale olmayan günlerde hiçbir olay olmadı o çevrede.

kendi kendinize atıp tutmayın.
bu ülkenin halkı 3-5 kişi bir araya geldiğinde sağa sola saldıran, ağzından salyalar akan barbarlar mı?
viking miyiz biz?
onlardan mı öğreneceğiz medeniyeti, oraya buraya zarar vermemeyi?
polise mi kaldı bizi "dizginlemek"?

o zaman caddelerde sokaklarda falan da nasıl yürüyeceğimizi öğretsinler.
insanlar çiçeklerin bile üstüne basmıyor.

kendinizi kandırıyor olabilirsiniz de, herkes aptal değil.

1- polis müdahele ediyor çünkü protestocular a.k. partisi'nin görüşlerini eleştiriyor. izinsiz gösteriyle, yol kapamayla alakalıysa geçen hafta suriye için eminönü meydanı protestocular tarafından saatlerce kapanınca polis ne yapıyordu. israil konsolosluğu önü levent sapağı durmadan protestoyla kapanınca polis niye müdahele etmiyor?

2- olayları gezi parkı veya protesto hakkına indirgemek tüm resmi görememek olur. temel hak ve özgürlüklerinin birer birer elinden alındığı bir konjonktürde farklı şekilde davranmak biraz zor.

yaslaniyoruz

ne geçmişte her şey güzeldi, herkes mutluydu; ne şimdi böyle, ne de gelecekte böyle olacak. zaman geçtikçe insan detayları unutuyor. fotoğraflarda herkes mutlu görünüyor. hepsi rol.

yaşlanan herkese böyle oluyor bence. amına kodumun yılları.

kisa cevap: oyle degil.

uzun cevap: oyle degil.

gecenlerde nerede okudugumu hatirlamiyorum ama insan psikolojisi ve eski anilari hakkinda bilimsel bir makale okumustum. yazinin icerigi nerede o eski bayramlar idi. yazida bahsettigine(daha dogrusu hatirladigima) gore gecmis hatiralari mutlu bir sekilde yad etmenin esas nedeni mutlu anilarin insanin hayatta kalma mucadelesinin bir parcasi olmasi. cunku eski ve kotu anilari devamli hatirlayarak hayata devam edemiyorsun. bu tur anilari devamli hatirlamak mental hastaliklara neden aciyormus. haliyle de beyin kendisini korumak icin eskiye dair sadece ya da cogunlukla iyi anilari hatirlamaya calisiyor. bir nevi defans mekanizmasi.

ben de teoman'in ne ekmek ne de su sarkisini dinledigimde uzun zamandir sevdigim ama gorusemedigim birisini gormus gibi hissediyorum, seviniyorum ama o sarkiyi ilk dinledigimde yasadigim sorunlar hic aklima gelmiyor misal.

uzun lafin kisasi eskiyi yad ettiginde sadece iyi seyler hatirliyorsun ama o eski zamanlar hatirladigin kadar iyi degil.

sadece iyi anilari hatirlama, kotu anilari gormezden gelmek, unutmak konusu bir yana insan iliskileri konusunda 90larda dogmus biri olarak katiliyorum. internete, sms olaylarina ortaokulda dahil olmus bir nesile mensubum :) ansiklopediden donem odevi yapmis son jenerasyon bizim jenerasyon sanirim. keske olmasaymisim hammina.
cocukluk videolarini izliyorum herkes bi arada muhabbet ediyor bir bilgiye ulasmak istediklerinde ansiklopediler kitaplar karistiriliyor tartisiliyor. konusacak bir seyler hep ama hep var kultur duzeyi nolursa olsun.simdi 30 saniyeni almiyor bir seyi ogrenmek ya da dogrulugunu teyit etmek. tabi ki kultur duzeyini artirmak adina cok iyi ama insan iliskilerini mahvediyor bence teknoloji. cok net. bizden onceki donemler daha iyidir eminim cep telefonlari, tv yokkenki zamanlar. gunumun 10 saati bilgisayarda geciyor lan yeter. sikildikca cocukluk videolarini izliyorum yeminlen. muhabbetleri dinliyorum tv izlemelerini izliyorum tartismalari dinliyorum radyodan muzik dinleyip dans edislerini izliyorum aile bireylerinin

Ya bu birazda hazıra konma yüzünden. Doğuyorsun şanslısın sen simdi anlatıyorsun eskiden ne mutlularmis konu komşu aile falan. Doğduğunda annen baban olmasaydı evlâtlık olsaydın simdi o hayatından sıyrılıp kendi ayakların üzerinde durduğun zamanlar gelseydi görürdüm senin eskiye övgünü.

Bu isin 80i 90i yok insan isterse karşısındaki ile dost olur olmaz, kendi mutlu olur olmaz. Ayrıca otomatik olarak geriye dönük kötü anılar bilinç altına iteleniyor. Askerlik bitmiş geliyorsun mutlu mutlu anılarını anlatıyorsun, Egitim hayatın bitmiş aklında hangi sınava çalıştığın berbat anılar var?

Neyse iste eski iyi su an kaka diye bir olay yok. Mutlu insanla mutsuz insan var o kadar.

uçuyosa gerçekten korkunç olur :)
bunlar apartmandan geliyordur belki,apartmanda varsa evlere de girer.

bocek ilaclari var hani raid vs. onlardan al bi tane. odaya gir ama elinde olsun ilac ve her an sikmaya hazir tut. tetikte ol. bir yerden cikar yada ucarsa aban spreye, ustrune ustune puskurt hepsini. gebersin igrenc yaratik. ben olsam boyle yapardim. eger baska carem yoksa tabi. varsa arkadas dost huylanmayan onu sokabilirsin odaya.

dehşet böcek fobim var. böcek yüzünden evi bırakıp kaçmış insanım, öncelikle yanına şu sıkabileceğin fıs fıs ilaçlardan al onla gir. gördüğünde basarsın suratına suratına. sonra raidin böyle ücra köşelere konan onları yiyince öldüren zehirlerinden var onlardan koy evin her yerine.

bir ara bunlar bizde de vardı kendi çözümünü buluyorsun da bunun kesin çözümü apartmanın ilaçlanmasından geçiyor. tek dairenin sorunu değil genelde. sen ne yapsan da alttan üstten bir yerden sana geliyor.

tsirkul, karınca çekmesin eve bu sefer de?

sağolun, ilk etapta fısfıs alayım o zaman.

oda küçük ve dar, geniş alanım yok arkamdan gelir bacağıma falan bi yerime değer diye de korkuyorum. iki kişi girişmek daha doğru olacak, kız arkadaşım da korkuyor ama benden daha metanetli :)

ilaçlatma işine girişemiyoruz yakında çıkacağız evden o yüzden.

edit: bu arada evde kedi var zehirlemeyelim hayvanı? kedi dediğin böyle böceklere göz açtırmaz ama bizimki her daim uyuyor.

o zaman tsirkul haklı, o raidlerden koymayın eve. ama zaten biz onları yatak altlarına, iyice dolap altlarına koymuştuk kedi de ulaşamaz ama yine de zehirlenmesin yazık. evden çıkacaksanız fısfısla falan saldırın. patatesi de yer mi kedi ona da takıldım.

bizim kedi mamasından başka bişey yemiyor ama riske etmeye değmez tabi.
en mantıklısı ilk etapta odaya dalıp böceği bulmak sanırım.
ondan sonra da gelmemesi için önerilerinizi uygulayacağım.

evi bir ilaçlatın. çok detaylı etraflı olmayan ucuz bir ilaçlama ile bir iki ay götürür sizi baksana evrimleşmişler yaratıklar

borik asitli çözüm +1000... bizim eski evde yan komşu bir undeath idi, evi çöp ev gibiydi, böcek kaynıyordu, yan dairesinde biz karınca görmeden yaşıyorduk, borik asitli patates mix sağolsun.

ha ancak şu an onu öyle kolay bulamazsın haberin olsun. eczanede satılması yasaklandı diye biliyorum. zirai ilaç satan yerlere gideceksindeee orada da 10 kiloluk falan satıyorlar.

kökten çözümdür, bulabilirsen tabii.

Evde kedi varsa kafanıza göre ilaçlama yapmayın, zehirlenmesi muhtemel...

kendi ekledigin fotograflarda duzenle diyip annenin o fotografi gormesini engelleyebilirsin ama baskalarinin fotografi icin bir sey yapamazsin.

peki benim etiketlendiğim fotoğrafları görmese... yok mu o ayar...

kendini etiketlettirme ya da sil arkadaslarindan anneni. annenden de utanma. annelerden utanilmaz.

utanma değil bu... o kadar görmesin kardeşim. annemle benim facebook kullanma biçimim aynı değil ki... neyse kısıtlamaya gidicem sanırım. liste ayarlarını bile bulamadım ne lanet bir şekle sokmuşlar facebook u. eskiden çok daha kolaydı. basitleştireceğiz diye...

sağ üst köşe çarktan gizlilik ayarlarına oradan taymlayn ve etiketleme kısmına girip, tagleri 'sadece ben göreyim' olarak ayarlayabilirsin. ya da işte custom(bunun detayını bilemedim). artık senlik bi olay orası.

Anneden utanma doğru bırak o da görsün

Ya kardeşler Çin e gitmisiz turneye arkadasım benim fotoyu eklemiş altında annemin yorumu; iyice gezeydin oğlum.

E istemiyorum ben aslında o yorumu. Görsün ama yorumlayamasin dedim ama olmuyormuş iste. Bizde komple kapattık. :/

yabanci dil bilmek bir kitabi alip okurken sözlük kullanmadan algilayabilmek, konusurken anadil seviyesinde muhabbet edebilmek, spontan olabilmektir o dil icin.

iyi güzel de sözlük kullanmadan advanced kitapları okuyabilen ama iki kelime konuşamayanlar var. onlara ne diyeceğiz?

yds'den 70 üstü alana denir...

ben sorumu anlatabildiğimi sanmıyorum. daha mı uzun yazsam acaba

çok çok çok iyi bir reading yeteneğine sahip olmak bir dili bilmek anlamına gelir mi? bana çok saçma geliyor bu mantık.

hocam sorunun cevabı gayet basit... Bizim lisede Edebiyatı 80 olup kompozisyonu sıfır olan insanlar vardı. bazıları çok iyi konuşmasına rağmen bazıları iki kelimeyi bir araya getiremezdi. Biz bunlara Türkçe'yi bilmeyen mi diyeceğiz. Hakkıyla yazmak, konuşmak cevaplamak farklı, yabancı dil bilmek farklı...

akıcı ya da akıcıya yakın konuşabilen, karşıdakinin söylediğinin en az 10'da 8'ini anlayabilen, ortalama bir konu hakkında 1 sayfaya yakın yazı yazabilen, bir internet sitesinde haberi okuyup ne ile ilgili olduğunu anlayabilen o dili biliyordur.

biliyorum diyenlerin %80'i beginner seviyesinde biliyordur herhalde. turkiyedeki "ben ingilizce biliyorum"culardan bahsediyorum tabi ki.

bana gore yabanci dili bilmek sudur; o dille yapilan bir telefon gorusmesini hic sorunsuz gerceklestirebiliyorsan ve karsindaki de her seyi tamamen anliyorsa iste o zaman o dili biliyorsundur.

öğrendiğin dilin ülke vatandaşı ile oturup konuşabiliyorsan evet orta seviye o dili biliyorsun denir. ha sen bi de televizyonlarını, gazetelerini, dergilerini, kitaplarını okuyabiliyorsan tamam zaten olmuşsun sen. ne yani o dilde içinden düşünmeye başlayınca mı yabancı dili biliyor olacaksın? 100de100 ana dilim gibi biliyorum diyebilmen için zaten o ülkede yaşamış vakit geçirmiş olman gerekir.

almanca öğrendin diyelim az çok. e daha bunun aksanları var. sokak ağzı var. deyimleri terimleri var. kısaltmaları, geyikleri var..

ha son olarak ufak bir tespit; adam gibi telesekretere mesaj bırakabilen adam o dili biliyordur lamı cimi yok.

Öncelikle yazdıkların içinde gizli gizli hissedilen "mükemmel yabancı dil bilen demek ona tüm bileşenleriyle -yazmak, konuşmak, anlamak, çevirmek, dinlemek vb.-sahip olmaktı" algısını aş derim..

Misal yukarıda yazılanlardan yola çıkalım listening nedir allah aşkına ne zamandan beri dil için bir kriter oldu? Dinlemeden nasıl anlaşılacak ha buradaki listening dinlemeyi değil duymayı tınılıyorsa ok ona kimse bir şey diyemez.

Memlekette eşşek yüküyle yabancı dil eğitimi verilir. Bu kesinlikle abartı değil eşşek yüküyle verilir bu ama bilen yok demek ki problem sistematik. aynı sistem içinde çözüm ders saati arttır, içeriği yoğunlaştır, dışarıdan destek gerek de kursa gönder, sınavları arttır, sınav başarı notlarını yükselt-düşür sözde başarı sağlat. Yabancı dil öğretemiyoruz zira kişiler problemli -hayır sorun sistem meselesi-

Peki bilenler nasıl biliyor. Açık ve net bilmiyor :) Aslında kimse bir başka yabancı dil bilmiyor -tam ve bütün olarak tabii-

Bak durum şöyledir. Yabancı dilde yazarsın ama konuşamazsın -en azından kafandaki ideal gibi konuşamazsın ama derdini anlatırsın- okursun ama yazamazsı ya da konuşamazsın vb vb. varyasyonlar değişir.

yabancı dilin kullanımının tepe yaptığı kurumlar dış işleri falandır. Orada bile anlık çeviri yapan çeviri yapılan metni metin okuycularına yönlendirir. Okuyan yazan çeviren konuşan dinleyen bir bütün olarak yoktur.

derdini anlat-derdini anla- yazılanları akıcı olarak oku bu yeterlidir.

(bkz: ingilizce kelime ezberleme yolları/@compadrito)

bu yaziyi okursaniz, bu konuya takintili oldugumu goreceksiniz.

sordugunuz bu mukemmel soru icin tesekkur ederim. ayrica, verilen cevaplardan bazilarini tatminkar bulmadiginiz icin de tebrik ederim.

gec'in cevabini cok begendim cunku, telefonda anlasmak, hele havaalanindaki anonslara ve diger gurultulere ragmen telefonda anlasmak cok guzel bir kriter.

ben size bisey diyim mi? ak got kara got yurtdisinda yasamaya ve calismaya basladiginizda belli oluyor.

belki su size bir fikir verir: bana yurtdisinda yasayan bir arkadasim bir kizdan bahsetti. kiz ona demis ki, "buraya geldikten 14 sene sonra, ingilizce ile artik bir problemim kalmadigina karar verdim".

ote yandan, abd'de 20 sene yasamis ama hala abuk sabuk konusan insanlar gormuslugum de var.

benim katildigim kriterler sunlar:

- bir filmi altyazisiz izleyip, ozellikle espriler dahil olmak uzere, filmin en az %70-80'ini anlayabilmek. ama burada da diyeceksiniz ki, "nasil olculuyor o %70-80"? ben de orada sicacam tabii. o zaman soyle duzeltelim: filmi ve filmdeki esprileri rahat anlayabilmek.

- telefonda, ozellikle; zenci, teksasli, british, hintli, cinli, latino gibi degisik aksanla konusan kisilerle sorunsuz ve takilmadan, tekrar ettirmeden, tekrar etmeden anlasabilmek. tabii ingilizce icin gecerli bu soyledigim.

- TIME gibi bir derginin rastgele ama fotografsiz yani tam sayfa yazi olan bir sayfasinda, 3-5'ten fazla bilinmeyen kelime ile karsilasmamak ve yaziyi ozetleyebilecek kadar iyi anlamak.

- bir tiyatro oyununu, bir romani, bir muzikali anlamak

- telefonda, felsefi, politik bir alanda gorus bildirebilmek. psikoloji, sosyoloji gibi sosyal bilimlerle ilgili bir alanda bir tartismaya katilabilmek.

- radyodaki reklamlari anlayabilmek

- sarki sozlerini anlayabilmek ve duyulan sarkinin sozlerini yaziya dokebilmek

- uluslararasi bir toplantida dinleyiciler arasindayken, ayaga kalkip, konusmaciya kompleks bir soru sorabilmek, orada, yuzlerce kisinin onunde o konusmaciyla fikir alisverisinde bulunabilmek, bir tartismaya girebilmek

- ders anlatabilmek, sunum yapabilmek

- karmasik bir konuyu, yalin ve anlasilir bir sekilde email ya da mektupla anlatabilmek

- sohbet ederken, akla gelen espriyi, hic ikinmadan, cekinmeden pat diye orada yapabilmek

- o dilde ruya gorebilmek

- o dilde dusunebilmek, kendinizi, farkinda olmadan o dilde dusunurken bulmaniz

simdilik aklima gelenler bunlar. bu soruyu silmezseniz sevinirim...

bu soylediklerimi yapamayanlar, "ehh iste, idare eder, ac kalmaz" seviyesinde yabanci dil biliyordur.

isin hazin tarafi ne biliyo musunuz? bu soylediklerimin birini bile yapamayan birisi, kalkip burada soru soruyor. diyor ki "ingilizceyi hallettim, bundan sonra hangi dili ogreneyim?"

cok uzucu bir durum...

compadrito fazla detaylı yazmış.
cem yılmaz'ın son gösterisini izlediniz mi bilmiyorum ama orada yabancı dil bilmek ve konuşmak hakkında söylediklerine katılıyorum.
yani bizim türkler bir filmi altyazısız anlayabiliyorlarsa, ya da telefon görüşmesinde söylediklerini karşı tarafa tam olarak anlatabiliyorlarsa, ya da havaalanında pasaport görevlisiyle tam olarak anlaşabiliyorlarsa yabancı dili öğrenmiş kabul ediyorlar.
halbuki o kadar ağdalı bir dile gerek, gerektiğinde tarzanca anlaşarak da derdinizi anlatabiliyorsanız sorun yok demektir.
elin gavuru buraya gelip size "çultanahmet" dediğinde nasıl ki sultanahmet'e nasıl gidebilirim diye soruduğunu anlayabiliyorsak, bizde "hav maç" dediğimizde bunun fiyatı nedir oluğunu anlatabiliyoruzdur işte.
günlük dil için yeterli. ha iş için derseniz bu seviyeyi baya bi yükseltmek gerekir.

yds'den almak, yabancı diziyi anlayabilmek falan değil. girersin ielts gibi bir sınava, en az 6.5 alırsın, o zaman belirli bir seviyede biliyorsundur mesela ingilizceyi. zira yabancı diziyi anlamak listening ve sözcük bilgisine dayanırken, writing çok daha ayrı bir klasman. hepsinin iyi olması lazım 'dil bilebilmek' için. writing, listening, speaking, vesaire tüm branşların en az belirli bir ortalamayı bulması lazım.

yabancı dizi anlayıp ingilizce biliyorum, ya da telefonda konuşabiliyorum çat pat deyip ingilizceyi hallettim diyenler de var, normaldir, olsun zaten. ülkedeki işletmelerin %90'ında o derece bir ingilizce bile yeterli, koca koca şirketlerde yapılan uluslararası yazışmaları falan görseniz ağlarsınız. türkiye zira burası. ama 'ingilizce biliyorum' olur mu, bence tam olarak olmuyor genel ortamalayı yakalayamadıysanız.

biglord, senin ikinci paragrafta bahsettiğin adam mesela upper int olamaz. writing'in elementary mi, o zaman senin seviyen odur. en düşüğe göre hesaplanır her zaman. ha yok ben üstünkörü şeyttireyim derseniz, ab yasaları şöyle diyor: en.wikipedia.org

bana gore cogu bilmiyor.
ornek 1: "gramerim iyi ama konusamiyorum"
cevap: bilmiyor.

ornek 2: "catpat anlasiyorum"
cevap: bilmiyor

ornek3: "ingilizcem iyi"
cevap: bilmiyor.

nasil olculecek? muhtemelen uluslarasi kurumlarin yaptigi testlerle. devasa belirleyici olmasalar da, toefl, ielts'in gideri var.

gunluk konusma kaliplarini bilenler ve bunlari konusmalarina dogal yoldan dahil etmis insanlar bilirler o dili. geri kalanina itibar etmemek lazim.

seviyelere gelince, seviyelerden haberim hicbir zaman olmadi. cunku hicbir seviye belirleme sinavinda A'nin altinda not almisligim ve o siniflandirmaya maruz kalmisligim yok. hatta bu da belirleyici kriter. bir insan boyle seviyelerde zaman gecirdiyse, evet hep bir agizdan:
cevap: bilmiyor.

gelelim bolumlere. okuma, dinleme, yazma, konusma gibi alanlarin hepsinin iyi olmasi lazim bir dili bilmek icin.
aksi takdirde: 'konusabiliyorum ama yazamiyorum', 'dinledigimi anliyorum ama okurken aklim kayiyor' demek sacma.
konsantrasyon, duyma, gorme, elini kullanma, disleksi, ve sair sorunlar yasayan insanlari bile dahil edebiliriz bu sartlara. dil farkli bisey. sosyal kosullanmanin dil ogrenebilmede cok etkisi var.
neyse boyleyken boyle.

öncelikle bu vesileyle compadrito'ya teşekkür etmek istiyorum, bana çok şey kattınız umarım hayatınızda hep siz de sizin gibi güzel insanlarla karşılaşırsınız.

soruya gelirsek de ben de kendimden örnek vereyim. ünide ingilizceyle alakam yoktu ama lise'de iyiydi temelim. sonra dizi- film alışkanlığım başladı ve bu şekilde bir aşinalığım oluştu. tabi ardından ingiltere'de master isteğim ortaya çıkınca 6 ay kursa, 6 ay bir alman'dan ing. dersi yaklaşık 8 ay da türk'ten ing. dersi alarak ve yaklaşık ielts'le ilgili 20 kitap bitirerek sınavdan istediğim sounucu alabildim. denemelerde daha iyi yapıyordum hatta. şu an mükemmel değilim tabi ama çok hevesliyim, okuyorum, araştırıyorum. bazen küsüyorum, sevgilim gibi yani. yakında da zaten ingiltere'ye taşınacağım, öyle işte. şu an istediğim şeyleri söyleyebiliyorum eskisi kadar düşünmeden, mesela vize görüşmesi için konferans diye bir şey varmış artık öğrencilerde. ingiliz kadınla 10 dk. konuştuk ve ben ne duraksadım hiç, ne de anlamadığım bir şey oldu. garipti aslında çünkü hissetmedim bile farklı bir dil konuştuğumu. beynim artık bunun normal bir şey olduğunu kabul ediyor sanki.

compadrito'nun yazdıkları derleyici-toparlayıcı olmuş sağolsun.

darknum'un bana hitaben yazdıklarına gelince toefl vb. sınavları kriter olması zaten yazdıklarım türettiği problemlerin ifşaası. Dil bilme ama sınavları geç memleket açısından ne kadar tanıdık bir mantık -özellikle memlekette sınavların nasıl hazırlandığı-sınavlara nasıl hazırlandırıldığı gördükçe-

compadrito'nun yazdıklarına dönecek olursak gerçekte tümünün yapılması demek yeni bir anadile doğru evrimleşme demek. Başka bir dilde yazma, düşünme, rüyalar görme vb. işte bu yüzden pedagoglar bir başka dil öğretmeyi çocukluktan başlayacak bir süreçle açıklamayı değerlendirmeyi gündemlerinde tutuyor.

Neyse compadrito zaten yazmış ama şerhim şudur. bunların gerçekleşmesi durumunda anadil neyse ondan uzaklaşılmış olunur ki normaldir. 20 yıl franızca konuşulan yerde yaşa tabii ki fransızca baskın olur ya da ingilizce konuşulan yerde yaşa ingilizce baskın olur vb vb.

Bir başka konu ise dikkat edilecek olursa cevapların büyük kısmı ingilizce düşünülerek verilmiş cevaplar ama dil başka bir şey. bugün git getir dışişlerinin bm daimi temsilciğinde çalışan çevirmeni-metin yazarını-okuyucusunu toefl-ielts-delf-dalf vb sınavlarında o müthiş notları alamayabilir. Zira sınavlar belli kalıplar üzerinden düşünmekle bağlıdır. Mükemmel dil öğrenimi ancak mükemmel olarak öğrenmek istediğin dilin egemen olduğu yerde yoğrulmakla olur ki bu da mükemmel bir dil için geçerli değildir. Kuramsal olarak lehçe-ağız farklıkların etkisi vb. vb. tartışılabilr

sonuçta sınavlar belirleyici mi? he yav he...

dil bilmek kişiden kişiye değişen bir kavram anladığım kadarıyla. özellikle ingilizce konusunda çok büyük karmaşa. ben ikiye ayırmayı seviyorum: ingilizce bilenler ve ingilizce anlaşanlar.

ingilizce hakkaten bilenler, türkiye'de ve avrupa'da çok küçük bir azınlık durumunda (ana dil olarak konuşanlar hariç). genelde insanlar ingilizce "anlaşıyor". adam "i am going berlin tomorrow" diye bir cümle kuruyor mesela. ingilizce katliamı, ama anlaşıyor işte. "i went to the germany" diyor. tüm gelecek zamanları "will" ile kuruyor, nereye the koyacağını bilmiyor vs. benim kulağımı korkunç şekilde tırmalıyor, ama adam söylemek istediğini anlatıyor. ama ciddi bir konu konuşulacağı zaman adam orada tıkanıyor. misal, geçen almanya'daki türklerin sosyal hayattan dışlanmasıyla ilgili konuşuyoruz. almanlar ve türkler var masada, almanlar çatır çatır takip ediyor tartışmayı, türkler melül melül bakıyor mesela. adamlar ingilizce biliyor, bizimkiler "anlaşabiliyor" çünkü. "hadi bu gece içelim, off şu kıza bak ne güzel, kakara kikiri" muhabbeti yapabilen "ingilizce biliyorum" diyor işte, ama durum pek öyle değil. gerçi türkler bilmiyor dedim de, avrupa'da da dediğim gibi %80 falan pek bilmiyor. bir espri yapıyorsun anlayan yok, bir deyim kullanıyorsun, bir phrase kullanıyorsun öyle suratına bakıyorlar falan. esasen ingilizce az bilenler aralarında daha iyi anlaşıyor.

neyse konuyu dağıttık. bence dil bilen kişi, o dili gramer hatası yapmadan ve akıcı konuşabilen (meşhur yanlışlar hariç, mesela ana dil olarak türkçe bilen çoğu kişi yazarken -de'leri ayıramıyor, ya da "ne-ne de" kalıbını konuşurken yanlış kullanıyor), o dilde söylenen her şeyi anlayan, altyazı olmadan dizi veya film izlerken espri vs. kaçırmayan, sözlük kullanmadan en azından bir cinayet romanı okuyabilen kişidir. bunları yapamayan kişi anca o dilde "anlaşabiliyordur".

geçen gün facebook status'una "is anyone can reccomend me movie?" yazan bir arkadaşım var mesela. bu adam toefl verip çift diploma programına katılmaya hak kazandı. ama "ingilizce biliyor" dersek shakespeare mezarından kalkıp suratımıza tükürür. öyle.

gittim buldum... tartıştığınız durumun özeti biraz şöyle;

fbcdn-sphotos-h-a.akamaihd.net

grimer ve clive hocalarim, kadirsinas ve yureklendirci sozleriniz icin cok tesekkur ederim. cevabimin eksik kalmis oldugunu farkettim ve geri dondum bu soruya. iyi ki de geri donmusum!



ilk cevabimi edit edersem, gozden kacabilir dusuncesiyle, ilaveleri bu cevapta yazacam.

bir kadin ya hamiledir ya da degildir. ama lisan bilen sifir ve bir gibi kodlanamaz. yabanci lisan, bir omur boyu suren bir yolculuk, bir seruvendir. sifir gibi kodlanir aslinda, 1 gibi de kodlanir ama Yes ile No arasinda uzuuuuuun bir gri bolge var.


ilk cevabimda cok onemli bir olcutu unutmusum. o olmazsa, yabanci dil bilen kime denir? sorusunun cevabi cok eksik kalir.

usage!

Turkcede bi laf vardir hani "Onu oyle demezler, peynir ekmek yemezler" diye...

Bildiginizi zannettiginiz dilde oyle bi laf yumurtlarsiniz ki, anadili o dil olan adamin hissettigi tam da bu olur. "o oyle denmez, dogrusu su" diye duzeltesi gelir. ABD'de, %50'si sahte ama %50'si de samimi kibarliklarindan dolayi pek duzeltmiyolar. Bi de ABD gocmenler tarafindan kurulmus ya, yeni jenerasyon gocmenin veya turistin, 4. kusak gocmene, "ne yani? senin buyuk deden cok mu guzel ingilizce konusuyodu? sen benim kadar falanca dil biliyon mu bakalim?" deme hakki var. bunu cok iyi bildikleri icin, ne zaman ingilizcenizden sikayet edecek, yetersizliginizden dem vuracak olsaniz, hemen "it's better than my ..." lafini yapistirirlar. o bosluga, bazen Turkish gelir, bazen Spanish, French, Portugese, Arabic filan. Her kime hitab ediyolarsa, o anda, onun anadili gelir o bosluga yani.

Lafin basina geri donecek olursak, usage cok onemli sevgili hocalarim. Kullanilis yani. Kelimenin hangi baglamda nasil kullanilacagi ve nasil anlam degistirdigi. Bu cok uzmanlik isteyen bir beceri iste! Ornek, TOMER'de Turkce ogrenmis sevimli bir yabanci kiz dusunelim. Bu kiza, "yanagini sikmak" ve "topuguna sikmak" kavramlarindaki sikmak kelimelerinin farklarini nasil izah edersiniz? Yasar Nuri Ozturk'ten araklamak istedigim mukemmel bir usage ornegi var: Kalp ve yurek kelimeleri esanlamli di mi? Ya kalpsiz ve yureksiz kelimeleri???

Buna benzer cok guzel ornekler gelir arada sirada aklima... simdilik bunnarnan yetinelim.

usage'in bir adim otesinde, idiomatic usage and slang var.

yani deyimlerle konusma ve argo. simdi argo, neredeyse aylarla olculebilecek bir suratte degisen, ve seksen cesit "alt kultur"un kendine ozgu olusturdugu bir konfor alani, bir iletisim kanali. tamamini kapsamak mumkun degil. anadili ingilizce olanlar icin bile mumkun degil. ama gunluk hayatta kullanilan oyle kelimeler ve deyimler var ki, onlar artik argoluktan cikmis, yavastan yavastan dilin "asli" unsurlari haline gelmeye baslamis. onlari bilmek ve "cuk oturacak" sekilde kullanmak, deyimleri de tasi gedigine oturtacak sekilde kullanabilmek, yabanci dil ogrenmedeki en ileri asamalardan biri. TOMER'de Turkce ogrenen sevimli kizimiza, "tasi gedigine oturtma" lafini kolay annatabilir misiniz? o hissi yakalayabilir mi? anlatsaniz bile, yakin bir gelecekte, bu deyimi kendiliginden ve tam yerinde kullanabilir mi?

TOEFL konusuna da deginecektim.

TOEFL'in bir kriter oldugunu soylemis bazi dostlar. Ben o fikirde diilim. Eski puanlama usulune gore, TOEFL esdegerinden 550 puan almistim. Texas Tech 590, Harvard 600 puan istiyordu. Harvard'dan daha yuksek isteyen bir yer de yoktu. Keza TUS'un ingilizcesinden ve ceviri sinavlarindan bi kac defa full cekmisligim, KPDS'den de 92 almisligim vardi. Ama ne oldu? ABD'ye gelince yerlerde surundum, 10 seneden sonra hala da surunmeye ve kendimi amele gibi hissetmeye devam ediyorum.

Birazdan, Manhattan'a gidip, TOEFL'dan bu sene 110 cekmis bi abimizle bulusacam ve Ingilizce konusunda nasil sictigini gozlerimle gorecem ve kulaklarimla duyacam. Cunku ABD'ye ilk gelisi. Ilk cevabimda dedigim gibi: Ak got, kara got, tam manasiyla, ABD'deki isyerinde ve gunluk hayatta belli oluyor.

Benim su anda calistigim isyerinde, 4 ABD'li is arkadasim var. Bir de ABD'ye 4 yasinda gelmis bir arkadasim var. Bunlardan, dogma buyume Brooklynli ve universite mezunu olan arkadasi bi gorseniz, kendinizi Robert De Niro filmi seyrediyomus zannedersiniz. Mukemmel bir Brooklyn aksaniyla konusuyor. Iste bu arkadas, gecenlerde beni "The king of emails" ilan etti. Birine bir sey yazmak istediginde, bana soruyor. Baska bi tanesi gelip, sunu nasil yazarim, nasil derim diye bana soruyor. Durun, hemen atarlanmayin, birazdan annatacam durumu...

Ben hic bi tanesinin yazdigi emaili begenmiyorum. Anlatmak istenen seyi tam olarak ifade edemiyolar. Simdi ben Ingilizce biliyo mu oluyorum? Ehh, ekmek parami kazanacak kadar! Vaziyeti idare edecek kadar. is konusmaya gelince, kendimi onlarin yaninda bayaa bi ezik hissediyorum. Tabii ki, bende akicilik, kelime haznesi, gramer, telaffuz filan onlara gore yerlerde surunuyor ama asil yerlerde surunen, idiomatic usage ve slang. Bi de tabii, KODLAR!

Deyeceksiniz ki, nedir bu kod konusu?

TOMER'de Turkce ogrenmis sevimli kizimiz sokakta birinin, baska birine, "Seni tokat manyagi yaparim!" dedigini duysa, bu sozun kaynagini ve aslinda hangi soze gondermede bulundugunu annayabilir mi? Yani lisan ogrenmek, sadece gramer, telaffuz, kelime haznesi, hatta deyimler, usage ve argo ile bitmiyor. O kodlari da ogrenmek ve anlamak zorunda kaliyosunuz. Zaten cogunu da annayamadiginiz icin, bel bel bakiyosunuz. Siz aralarina girmediginiz zaman, o 3 Amerikali, ya da 4 Amerikali, firsattan istifade, mukemmel geyik ceviriyolar. Konusmaya siz de dalmaya kalkarsaniz, o geyigin sahiciligi bozuluyor, gazi kaciyor. Sirf o geyigin tadi kacmasin diye, siz de uzaktan onlari dinliyor, kulak kabartiyosunuz neler kacirdiginiza...

Dun bunnardan biri, dun bana "it's gonna be a breeze to me" dedi. Assaa yukari tahmin ettim konusmanin baglamindan ama ogrenmek icin ne demek istedigini sordum.

Kutsal bilgi kaynagimizdaki

eksisozluk.com

anlamini kastediyormus. Buradan suser phanaxa selam olsun. Daha da dumani ustunde bi entry!

Mesela,Home run guzel bi ornek sevgili hocalarim. Bilmiyodum abi, naapiyim? Cahilim iste! Herif home run, home run diyo, meger futboldaki golun beyzboldaki karsiligiymis. Ucuz ayakkabi bulmus ona home run diyo herif. Ben de mal mal bakiyorum suratina, o kadar ucuza ayakkabi buldum ki, eve kadar kosacam mi demek istiyo acaba? gibi dusunceler geciyo kafamdan. Home run'in ne oldugunu sordum. Ne kastettigini anlayinca, vaziyeti idare edebilmek icun, haaa, slam dunk gibi bisey, desene! dedim, "slam dunk"i o anlamda kullanmama cok sevindi.

Gunluk hayatta buna benzer onlarca durumla yani kulturel kodla karsilasiyosunuz. Kuvvetle tahmin ediyorum ki, TOEFL'dan baba puan cekmis olan abimiz, iste bu yuzden cuvallayacak. TOEFL tek kriter degil.

Usage dedik, idiomatic usage dedik, slang dedik, kulturel kodlar dedik, gelelim article ve preposition konusuna.

Saint Joseph'te Fransizca ogrenmis sevgili bir dostum, bir gun bana soyle demisti: "Lisani unutmaya ilk olarak prepositionlardan basliyosun."

Su on, in, at, beneath, under, underneath, behind, front gibi yer tarif eden kelimelerin gramerdeki adi her neyse, onlari hatasiz kullanmak bayaa bi zaman aliyo. bi de article'lari hatasiz kullanmak.

Psikolojide ve psikiyatrideki frustration kavramini ele alalim. Eger uluslararasi bir toplantida, ahalinin gozu onunde, is ortaminizda, sokakta, ise dair veya gunluk hayata dair telefon konusmalarinizda, gazete okur, televizyon seyreder, sarki dinler, muzikal dinlerken, frustration hissine kapilmiyosaniz, o dili artik ogreniyorsunuz demektir. bi seyleri ifade etmek istiyor, birinle cata cat fikir munakasasina girmek istiyor ve cok iyi bildiginiz veya cok hakli oldugunuz bir konuda eline vermek istiyosaniz, ama konusmanin sonunda iciniz hala sis olarak kaliyosaniz, daha gitmeniz gereken cok yol, yemeniz gereken cok firin ekmek var demektir.


Ulan ne ezikmisim be!

compadrito'nun entry'si uzerine bir iki sey karalamak istedim.

türkiye'de ingilizce'yi belirli bir seviyenin üzerinde konuşanlar ve pek iyi konuşamayanlar/kendilerini gelistirme çabası içinde olanların arasında anlamsız bir savaş vardır. ingilizce bilenler icin dil bir namus gibidir, altini pek kabul etmezler. bu konuda biraz daha rahat olmakta fayda var :)

kendi dil öğrenme hikayemden kısaca bahsedeyim, daha ilkokuldayken (80ler, 90'larin basi) ingilizce öğrenmek bir gereklilik olmuştu beni için. babam kaptandı, yurt disindan getirdigi her halt ingilizceydi. bilgisayarin kitapçığı, şusu busu..zaten senede bir kaç kez görüuyordum babamı ona da soramıyordum, sozlukten suradan buradan cat pat her kelimeyi cevirerek bir seyler yapmaya calistim kendi kafamdan.

ortaokul'da turkiye'nin ingilizce konusunda zamaninin iyi okullarindan birinde temeli az cok soktukten sonra (derslerim not olarak pek parlak degildi) ogrenimim hiz kazandi, o zamanlar sirf iceriginin kalitesini kesfettigimden cnn'in, bbc'nin teletext'ini okuyordum, sozluk'e ihtiyac duymadim o gunden sonra. 10 kelimeden 5'ini anlamasam da cumleyi anliyordum. sonra internet geldi, the nyt, cnn...aman tanrim, maden!

yine hizli ileri saralim, 20'li yaslarima geldigimde okudugumu anlama, ozellikle de konusma alanlarinda cok iyi bir noktaya geldim. abd'ye gitmeye karar verdigimde dil zaten oturmustu diyebilirim. adapte olmakta hic gucluk cekmedim. orasi zaten tam bir madendi benim icin, periyodik yayinlar, dergiler, kutuphane duzenleri..oradaki yabancılara ingilizce ders veriyordum harcligimi cikarmak icin, bazan ogrenciler kendi dersleri ile ilgili makaleler getiriyordu onları bile meraktan okuyordum. atm'lerin tarihini bile siralayabilirim :)bir noktadan sonra hali ile ülkede yaptığım iş başvurularına seviye olarak native yazacak, hatta native'in de ötesinde iletişimi artı bir varlık olarak sunacak duruma geldim (burada okuduklarimin cok faydasi olmustur, dili native konuşan ülke vatandaşları da türkiye de olduğu gibi belirli bir kelime grubunun dışına pek çıkmıyorlar) . abd'de uzun yillar gecirdikten sonra is icin avrupa'ya döndüm ve aman tanrım, burada cogu kisinin ingilizcesi turkiye'den cok daha geri seviyede ama sorsan herkes advanced, herkes native. turkiye'ye ozgu bir durum degilmis bunu anladim.

özetlemek gerekirse, ne zaman dili tamamen öğrenmiş oldum bilmiyorum. yeteneğim var mıydı onu da bilmiyorum çünkü şu an bulunduğum ülkenin dilini öğrenmek için pek bir itici güç yok içimde, zor da geliyor. ingilizce öğrenmek kendiliğinden gelişen bir zorunluluktu çünkü ilgi duyduğum her şey o dildeydi.

hayatım boyunca yabancı dilimin sorgulandığı tek mecra türkiye, veya daha spesifik olarak eksi sozluk olmustur. sonuna smiley ekledigim bir espri sonrasi "hayirrr yanlissin!, ben ingilizce ogretmeniyim cv'mi gondereyim de gor!" tarzi onlarca mesaj almistim. hepsine "peki haklisiniz" duzleminde verdigim cevaplar da tatmin etmemis olsa gerek ki isi hakarete kadar goturmustu millet.

bir insan, ingilizce seviyesini kendi belirler. o nedenle gidip de şu şu şu şartları yerine getiren ingilizce biliyordur veya tersi maddeler sıralamayacağım. yine de illa ki zorlarsanız, bir gazetede okudugunu anlayan, ve iyi bir sekilde konusabilen biliyordur derim. çat pat anlayan ve kusursuz olmadığının farkında olan da, "bilecektir" derim. hic bir sey bilmeyen, konusamayan fakat "Biliyorum" diyene de "peki" derim.

politikada siyasette ne dostu ne düşmanı? çıkar ilişkisi tamamen.

Şimdi yavrular, isin icinde uzun süre kalan biriyim sallamicam merak etmeyin.baya bi olaya sahit olarak yazyom.

Fg tayfası içinde cakallk yapan bi sürü tip var.boyle burnu havada tipler bunlar.ama bunlar bile vatana ihanet etcek tipler degiller.he bu dedigim seyinde degismesi fgnin iki lafna bakar.cunku zati manevi en onemlidir (yani maneviyatn menfaati hetseyden onemlidir) ama o da demez öyle sey.bence onyarglı yaklasyosunuz az bi tanyn olm :)

Rte ye gelince fg elemanları rteden nefret eder, bi ayağı kaysada bi tekmede biz vuralm derler.ama iclerinde aynı fikirdede olmayan vardr.
Kapısma nerden basladı derseniz.

Birisihukumetin basndadr digerine guvendigi icin önünü acmaktadr.
Digeri (hakkı olmadgı halde) devlette soz sahibi olmak istemektedr ama birisinede taban olustrmaktadr.

Bunlar istemeden birbirlerine taban olustrmaktadrlar

Rte nin mi eline dusmek istersin fg ninmi derseniz
.. tabi ki rte nin.cunku fg nin elemanları çok acmasz.dersanelerde calsan
Personele normal bi maas verirler, onuda szntı kurban burs diye geri alrlar, haftann 6, bazen 7 günü gece gündüz calstrrlar.dusunun bu adamlar basmza geçse halimiz nicolur ?

Azck dindar bi esnaf tandgnz varsa fg nin elemanlar kesin kendisine amele sumugu gibi yapsmstr.

problem herkesin aşırıya kaçmasında, bir zamanlar din ön plandaydı, sıçtılar içine, misal bugün yine aynı şey, gerzeğin biri çıkıp,hamile kadın sokakta dolaşmasın diyor, hadi onu geçtim, başbakan vapurdan inen kadının kıyafetini beğenmeyip bu konuda yorum yapma ve yargılama hakkını kendinde buluyor. İşte bunlar hep seks. Anladın mı insanlar dinden neden soğuyor?

bir tarafta asiri dozda sunnilik/beyin yikama ve osmanli gelenegi (ki hala insanlar birilerine tapmaya bayiliyor) (bkz: got kili)

diger tarafta bu baskidan sikilan genc osmanlilar, jon turkler, ittihak ve terakki (hepsi sadece dine karsi dogmadi ama hepsinin icinde bundan biraz var) + gezi hareketi

din onemli bir nokta degil hatta tamamen devlet icinde yok olmasi gereken bir nokta. insanlar kendi istedigi sekilde yasasinlar ama baskalarina karismasinlar ya da baskalarinin yasamina karsi yorum yapma hakkini kendinde gormesinler... bu da yeni bir akim ile mumkun, insanlari egitmek lazim. ki su anki hukumetin boyle bir plani yok cunku bu despot duzen onlarin ve onlar gibilerin isine geliyor, ve gelecek...
eskiden ummetcilik vardi, sonra milliyetcilik, ulusculuk oldu... ama bunlarin hicbiri artik ise yaramiyor.

hangi ara? güzel soru. birincisi üniversiteler ve üni öğrencilerinin birbirinin gazına gelmesi.

ikincisi bence akp nin dini kullanarak kafasına göre yaptığı yaptırımlar ve koydukları kanunlara bizzat kendilerinin uymadığını görünce insanlarda hay ben sizinde sizin dininizin de diyerek sırf onlar dinci geçiniyor diye onlara karşı durmak için 'bilinçsizce' evet, 2-3 tane bilinçsiz adamın peşinden giderek bu hale geldi. halbuki dini ikinci plana atmak yerine korumaya çalışılsaydı şimdi belki akp bile devrilmişti.

cevaplar hep son 10 yılı kapsıyor. akp iktidarıyla örnek vermek saçma. akp zaten tüm bu oluşumun bir sonucu ve çektiğimiz çile eski hatalarımızın bir sonucu. hatta bir arkadaşım konuyu daha da ileri götürüp şöyle demişti;

dışardan yani batı olur amerika olur türkiye'ye uygulanan atatürkçü, laik sistem artık sonuç vermediğinden bu seferde tam tersi din odaklı sistem denenmekte. hani onun görüşüne göre herşey zaten komple ilizyon vs. biliyorum kopuk bir düşünce ama "geniş zamanı" yorumluyor.

buhebu, yazdıklarımı bu kadar yanlış anlayabilmen çok enteresan. kendi görüşlerimi yazmayınca sanırım algıda seçicilik ve önyargı büyük rol oynuyor.

wp.patheos.com.s3.amazonaws.com

daha da geriye gitmek istedim o yüzden yukarıdaki karikatürü ekledim. hep dini baskıdan memnuniyetsiz bir kitle bulunacaktır. en barışçıl görünen dinde bile. farklı dini yorumlar genel ve yaygın dini görüşten baskı görecektir. inançsız topluluklar en hoşgörülü dinlerce bile asimile edilecektir. yani olan bu. din tekdüzeleştirmeye çalışacaktır. tanımı gereği böyle yapacaktır. bu özelliğini kaybettiğinde felsefeye dönüşecektir. ama bu haliyle bile din dışı çelişkiler yüzünden en zararsız felsefeler saldırganlaştırıcı farklılıklara dönüşecektir. işin gidişatı bu. din haricindeki diğer dünyayı değiştirme iddiasındaki doktrinlerde de durum böyle.

friday night lights
sons of anarchy
six feet under
da vinci's demons

sherlock !

Günde 5 -6 bolum dizi mi izlenir çıkın dışarıya, hayat dışarıda be.

battlestar galactica. hala izlemediysen hemen çıkar aradan.

shameless. daha fantastik dersen doctor who.

orange is the new black
weeds

ben black mirror'a başladım. 2 sezon toplamda 6 birbirinden bağımsız bölüm. 2 bölümünü izledim ve gayet iyi.

weeds +1

the wire
luther

24
person of interest

elementary

friends

True blood var ilgini çekebilir..

THE SOPRANOS!!!!

My name is earl
nip tuck
leverage
monk

(bkz: suits)

Sherlock, Lost Room, Black Mirror'u peşpeşe izle.

Edit: into the west var bir de onu da ekle bunların yanına. Hepsi miniseri olduğu ve bölümleri çok tatmin edici olduğu için iyi gelir.
bir de battlestar galactica diyenleri dinle, güzel insan onlar.

lost room ve black mirror iyidir ama kısadır.
friends ve battlestar galactica dan daha iyi dizi bilmiyorum, lost vs de dahil. friends zaten 10 sezon, baya tutar seni

heroes ve black mirror
anime seviyorsan fullmetal alchemist ve avatar:the last airbender

Sözleşmeliler kadrolulardanbdaha fazla çalışıp daha az maaş alan ve cok daha az haklara sahip calisanlardir. 4a, 4b gibi sözleşme türleri vardır. Evet sansliysaniz 5 yılda bir kadroya alınma ihtimali var. 25 yasında degilseniz girmeyin bu islere.

sözleşmelilerin genel olarak kadrolulara göre maaşı birazcık daha fazla oluyor, 50-100 lira gibi. sözleşmelilerde yıllık sözleşme yenilenmesi oluyor, sgk ya bağlı oluyorsunuz, emekli sandığı değil. yılda 40 günden fazla rapor alıp işe gitmezseniz sözleşmeniz feshedilebiliyor diye yazıyor ama uygulanmıyor pek. aslında çok da fark yok, eskiden varmış, zaten pek de sözleşmeli kalmadı, hepsini kadroya alıyolar zamanla.

sağlık bakanlığında 4b ve kadrolu maaş farkı kalmamıştı diye hatırlıyorum. 4b'de 657 tabii aslında fazla bir fark yok. sadece tayin hakkınız yok. çakılı kadro gibi düşünün.

polis çağır 3 şahit olsun yanında şikayetçi ol. en temizi.

keşke alt komşu olsaydı,daha çok şey yapabilirdin.bir sprey şişesinin içine kırmızı boyayı doldur.çamaşır asarsa çamaşırlarına sık.posta kutularına gelen herşeyi yırt at.arabası varsa,zarar verebilirsin.

maksat puştluksa su tabancasına çamaşır suyu su karışımı koy çamaşırlara hocam yeter ona :D

yahu gelen postaları yırtmak, arabasına zarar vermek falan neymiş arkadaş, oldu olacak gece evini soysun bence en temizi. onların karşı komşusuna git, üst katındakilere git, onların da rahatsız olup olmadığını sor. rahatsızlarsa, hep birlikte gidin kapısına bakalım, ne kadar kalabalık o kadar iyi.

onun dışında bugün için çözüm değil ama için rahat etsin diye, eli yüzü düzgün ama sert bir not yaz ve apartman girişine as ki herkes okuyabilsin. benim önceden oturduğum apartmanda bir daire başka bir daireden şikayetçi olduğunda böyle bir yola başvurmuştu, ilginçti hakkaten.

Merhaba,

@qwertqwert 'in dediğine istinaden polisi aradım, ekibi yönlendirdiler. Polise de atar gider yapmaya kalktılar, polis çıkarken söyledi. Bir daha ses yaparlarsa söyleyin direk gelip cezayı yazarız dediler.

Şu anda ses kesildi. Teşekkürler.

soso,bazen insan buna mecbur kalabilir.keşke gerek kalmasa ama o kadar pislik insanlara denk geliyosun ki yaparsın yani.çünkü şikayet edebileceğin hiçbir mercii yok,karşındaki insan seni anlamıyor.sinirini bir şekilde atman lazım.

Saat 00.00 degil 22.00 den sonra rahatsız edemez diye biliyorum.

Haa kısasa kısas en iyi yollardan biridir. Hani gidip efendi gibi konuştuğunda birşey yapmıyorsa. Ac sende izlediğin filmin oyunun müziğini sonuna kadar. Ayrıca komşuları toplayıp gitmekte iyi bir çözüm.

Sırayla cevap vereyim hepinize :

@rock n roll : Araba yok, apartmana posta pek gelmiyor, gelirse de onlara gelmiyor. vs.

@qwertqwert 1. mesajındaki gibi polise haber verdim. kırmızı su, çamaşır suyu gereksiz :)

@beetlejuice : 2000w ses sistemi aldım, adam 500w anfi ile bağlama çalıyor. Banamısın demiyor ki.

@soso : apartman 3 katlı :) ortada ben üstte o. onun üstünde kimse yok.

@herospower : 00.00 'dan sonra ses yasakmış. saat aşağı yukarı 23.00 olduğundan dolayı polis geldi, ses yaparlarsa bir saat içerisinde tekrar arayın, şikayetten dolayı ceza yazacağız dediler.

Bilginiz olsun.

Rica ederim, polise de gider yaptıysa ses kesilmezse yine adres ver gelelim :D

gidin ağzını yüzünü kırın. en fazla tazminat cezası yersiniz ama içiniz rahat eder.

Şalterini indir ortak kutudan

üstte de belirtilmiş, her gürültü yaptığında aşağı in ana dağıtım panosundan şalteriyle oyna ibnenin, 2 kere yapsan hevesi falan kalmaz, susar.

Yok pahaliymis ben 14 bine buldum =\

www.teknolojiankara.com

e çanta olabilir, sigara içiyorlarsa onunla ilgili aksesuar olabilir.

çok yaşlılar evden çıkamıyorlar artık çanta kenarda çürür. sigara da içmiyorlar

onlara lokum götür yesinler en azından misafirlere tutarlar...

el kremi alabilirsin çoğu ihtiyaç duyuyor.mutfakta kullanabileceği işlevsel ürünler alabilirsin.

el kremi olabilir, lokumda güzel aslında da şekerleri var.

gratiste el kremlerini paket halinde satıyorlar. mesela 2li bir el kremi şık bir kutunun içinde satılabiliyor. her zaman denk gelmek mümkün değil ama yine de bak belki bulursun. hem ambalajı şık görsel olarak güzel hem de kullanışlı.

rahat pofuduk ev terliği al.

gecelık, sabahlık, radyo, biblo

çok teşekkür ederim herkese

mac?

masaüstü hocam. ben de zamanında ofisime laptop aldım, binpişman oldum. sonra masaüstüne geçtim, "oh be" dedim.

Masaüstü bilgisayarların kablolarını ortadan kaldıracak masalarınız varsa misler gibi dev ekranlı bilgisayarlarınızda yürütürsünüz işlemlerinizi. Hatta gerekirse kablosuz klavye ve maus alırsınız olur biter. Laptop dediğin insanı eciş bücüş yapıyor, fazladan maus gerekiyor falan da filan.

Teşekkür ederim vakit ayırdığınız için. Evet masaüstünde karar kıldım :)

imac

House :P

in treatment diye bir dizi vardı, psikoloji konusunda ders olabilecek bir dizi demezsin muhtemelen ama dizi terapi seanslarını konu alıyor.

evet in treatment'ı izledim, güzel dizi. house pek izlemedim ama konu olarak aradığım pek o değil sanırım, yine de ilginiz için teşekkürler. :)

film; kuzuların sessizliği, hannibal, Red dragon üçlemesi
die welle, das experiment, mind hunters
dizi; hannibal

kuzuların sessizliği, das experiment ve die welle seyrettim. diğer önerilerinizi dikkate alacağım. teşekkürler :)

persona'yı tavsiye ederim. film olarak

Trance var Danny Boyle filmi aynen böyle konulu

Persona ve Trance filmlerinin konusuna baktım, iki filmi de izleyeceğim. Teşekkürler :)

dizi olarak six feet under film; mulholland dr, a fantastic fear of everything

six feet under'ı izledim ama film önerilerinize bakacağım.ilginiz için teşekkürler:)

Benny's video (Michael Haneke, 1992) - En en fazla önerdiğim, diğer haneke filmlerinin her hangi birisi de olabilir gayet.

Bütün Krzysztof Kieslowski filmleri ama seçmece istiyorsan sırayla;

A Short Film About Love (1988)
The Double Life of Veronique (1991)
Blue (1993)

Kieslowskileri yazarken bile içim bi fena oldu bak.

Bunlar dışında;

The Skin That I Live In (Pedro Almadovar, 2011) , All About My Mother (1999)
Oldboy (Chan-wook Park, 2003) ve Lady Vengeance (2005)
Me and You (Bernardo Bertolucci, 2012)
Laurence Anyways (Xavier Dolan, 2012)

Filmleride pek hala aradığın kriterle giriyor.

@passetto çok teşekkür ederim, önerilerinizin hepsine bakacağım :)

@hayir anlatamadim ki sana
tamamda arkadaşım yuva çamur doluyor, tıkanıyor. sonra bi daha uğraşıp yapıyolar, bi daha, bi daha, her seferinde hayvanlara eziyet olmuyor mu? yani kış için yiyecek mi toplayacak bu hayvan yoksa her hafta inşaatla mı uğraşıcak? ayrıca hiç zarar görmediğine de inanmıyorum yuvanın, illaki oluyordur bi şeyler.

kardeş bence sen yürüme çünkü her yürüdüğünde milyonlarca mikroorganizmayı ezip öldürüyorsun. o daha büyük günah

@i ve been mistreated
laf söyledi balkabağı

yağmur denen bişey var. onlar için daha büyük sorun.

ama karıncalar bunların üstesinden gelmeyi biliyorlar. su boşaltım tünelleri ve hava odaları kuruyorlar. bazı karınca türleri su altında hava keseciği içinde yaşayabiliyorlar. oksijeni çok az kullanıyorlar, hava keseciği içinde haftalarca kalabilirlermiş. ama yoğun bir yağmurda boğulanlar da olabilir tabii.

O gördüğünüz karıncalar buzdağının üstüne yağan kar tanesi. Tüm ağaç onların ne kökü.

ben olsam sulardım. karınca başka bi yere gidebilir ama bitkilerin böyle bi şansı yok.

ne güzel böyle düşünenler var halen :)

yardımcı olamadım ama sen bir çaresini bulursun eminim, her ikisine de zarar vermeden...

birini öldür, diğerleri onun cenaze işleriyle uğraşırken dikkatli bi biçimde sularsın, bişey olmaz böylece.
Şırınga falan kullan, yavaşça sık suyu işte.

Hortumun ucuna parmağı koy, suyu aç ve havaya doğru tut. Su yağmur gibi geri dönüp yağsın damla damla. Evet evet hem eğlenceli de olur.

Lutfen karincilari incitmeyin :(

cosmicstring'in dediği gibi. Direk ağacın dibini göl edercesine sularsan tabi karıncalar etkilenir. 1-2 metre etrafını sula daire şeklinde mesela, ağaç yine alacağını alır.

yağmur başka bi şey arkadaşlar. yağmurun mevsimi ayrıdır. karıncalarda o mevsimde zaten yuvalarının ağzını kapatır. ama benim dediğim olay evlerine yemek götürürken, bütün kapı cam pencere açıkken...

Ne içiyorsunuz bilmiyorum ama aynından bende istiyorum. Ağacı da sulayın şöyleki bir gun hiç su içmeden durabilirsen tamam ağacı sulama o halde yok duramıyorsa bu sıcakta ağaç güneşin altında. Bir resim vardı dr.hause elinde beyin tutuyor eğilmiş ve do it diyor. Emin olun size söylüyor ;)

World war z?

the lone ranger
despicable me 2
before midnight
the great gatsby
this is the end
only god forgives
man of steel

wolverine.

(bkz: pacific rim)

Eylül'de galiba riddick serisinin filmi çıkacak. diğer serilerini çok seven biri olarak umarım bu da o kadar güzel olur.
www.imdb.com

hosts dosyası ya da dns'ten kaynaklanıyor olabilir.

Bilgisayara bağlı modem varsa kapa ac. Eğer yoksa internet bağlantı ayarlarını sifirla. Bütün browser larin on bellek, cerez bilgileri vs. herseyini sil.

bende de oluyordu firefox dan girip chrome dan giremiyordum.firefoxta da videolar yüklenmiyordu.host dosyalarını sildim tarayıcıları her şeyiyle birlikte kaldırıp yeniden yükledim düzeldi.

Yeditepe universite hastanesi. Baskent universite hastanesi. Tahliller cok tutarsa disarda da yaptirabilirsiniz daha da guzel olur. Acibademin yakinindan bile gecmeyin.

Marmara Üniversitesi Hastanesi.

Medipol nasıldır acaba? Ünv. hastaneleri randevuludur. Ben izin sıkıntım olduğu için çat kapı gideceğim:/

Üniversite hastanesini bi sorabilir misiniz? Emin değilim randevulu olup olmadığına.

Herhangi bir sigortanız var mi? SGK da mi yok?

Eşimde perşembeden beri var doktora gittik vertigo dedi.

Ben de tam vertigo olabilir mi diyecektim.

vertigoda baş dönmesi de var diyor ama bende o yok.

kardeşimin başına geldi benzeri. kulak kristallerinin yerinden oynamasına bağlı olarak oluşmuş. sabah yataktan kalkarken, eğilip ayakkabı bağlarken vb. oluşabiliyormuş. yoğun bağ ağrısı, mide bulantısı ve baş dönmesi şikayetleri vardı. bu seçeneği de gözden geçir.

isveç diyeti diye bişey vardı, bahsettiğin durumda olduğun bir dönem yapmıştım, işe yaramıştı.

yemek yeme

t2.gstatic.com

ekmeği bırak

ben almak için uğraşıyorum sen vermek için. hayat bizimle daşak geçiyo bence.

Hareket edeceksin spor şart. Yiyerek kilo vermenin tek yolu. 1 ay az ye spor yap sonra normal ye spor yap. 2-3 ay sonra istemesen bile kilo verirsin vücut çalısmaya ve düzenli yakmaya başlayacağından.

Ya sonra mi? Nasıl olsa kilo verdim diyecek sporu bırakacak ama aynen yemeye devam edip eskisi gibi olacaksın 1 haftada.

Hayat acımasız, DNA lar daha acımasız.

yememek tek çözüm yolu. bir kere yatağa aç gireceksin, ekmek yemeyeceksin ve hızlı yemeyip tam doymadan kalkacaksın.

agacım bak sana birkaç altın öneri vereyim. 10 ay kadar bir sürede 30 kilo vermiş biri olarak söylüyorum.

- ekmek yeme.
- tuz yeme.
- şeker yeme.
- hiç bir unlu mamül yeme.
- arada bir "bir kereden bir şey olmaz" diyerek bunları yeme.
- akşam beşten sonra hiçbir şey yeme.
- üç öğününü aksatma. iki öğünde hayvan gibi yemektense üç öğünde dengeli ye.
- ekmek yemiyorsun diye yemeğe abanma. ayarında ye.
- salata yemekten çekinme. kim sevmez amına koyim şöyle bol limon soslu, arada mısır taneleri olan güzel bir salatayı?
- evde baskül varsa yok et onu. birine ver, at, sat birşey yap. baskül olmayacak o evde.
- bak bu en önemlisi. ikramlara hayır diyeceksin. karşındaki istediği kadar alınsın, ezilsin, büzülsün. yemiyorum amına koyim ya! ben evde ekmek yemiyorum, sen gelmiş bana sırf misafirim diye baklava ikram ediyorsun!

Bana sorarsan o noktaya gelmek aslında 50 yıl-60 yıl sürer. Ama maalesef kafaların değişmesi imkansız. Osmanlı'dan beri öyle birşey görülmemiş. Yani 1000 yıl falanda yalan.

halkın adelet anlayışı sorunlu. ilkel. bunların yetişdirdiği nesillerde aynı şeyi devam ettiriyor. bu kısır döngü var olduğu sürece hiçbir şey değişmez.

eğer ordunun albaylarının, yüzbaşılarının lisede senin sınıfında ders vermek için geldiği, beden eğitimi dersinin orduya hazırlık dersine dönüştüğü bir nesilden değilsen anlamak zor olabilir. Aslında hiçbirşey normal değildi zaten. Elitler vardı, ülkenin sahibi olarak kendilerini görürlerdi. ülke için değil kendi çevreleri için çalışırlardı. devlet imkanlarını köylerde değil, kendi arazilerinde yol, su, elektrik olarak görürdün. Kriz çıksa onlar etkilenmeyi bırak yarar sağlarlardı faizlerden, halk borç batağında ezilirken. Normale dönüş başladı ve insanların ezberi bozuldu. Bu iktidar kalıcı değil, eskiden darbeyle hükümetler değişirdi şimdi seçimle halk istediği hükümeti seçiyor. senin yaşının 20'lerin başında olduğunu düşünerek bunun farkına varman zaman alabilir. farketmen gereken doğru yolda olduğumuz. sana bunu tüm yönleriyle, yaşanmışlıklarla anlatmak zor burda.

@low-life, hocam bizim derslerimize de albaylar girdi. ben zaten işin o boyutlarına fazla girmedim farkettiysen.

ülkede hiç ardı arkası kesilmeyen bir intikam kültürü var.
28 şubat muhabbetinden sonra, dindarlar intikam almaya yemin etti ve şimdi intikam alıyorlar. darbeci olanların yargılanması normal, ama intikam aldıkları kesim sırf o değil. onların kafasına uymayan, onlarla zıt düşen herkesten intikam alıyorlar.

bu bitecek, bu sefer siz diyin cumhuriyetçiler ben diyeyim dindarların zıt görüşlüleri bir şekilde başa gelecek. (gelmeyecek demeyin, emin olun ki geleeck) ve bu sefer onlar intikam almaya başlayacak. ama yine intikamı, sırf yargı yoluyla değil, arada kaynattıklarıyla alacaklar.

sonra öbürleri gelecek, sonra öbürleri.

ama ülkede asla kim seçilirse seçilsin, diğer kesim seçilene saygı duymayacak. kim seçilirse seçilsin, halkın arasında rahat dolaşamayacak, kim seçilirse seçilsin tüm halkı kucaklamaya da çalışmayacak. olacak şeyler hep aynı, hep döngü. hep kin gütme.

söylediklerinin doğru yanları var. yok demiyorum.
ama malesef "işte eskiden şehre giden elektrik artık köye de gidiyor" ekseninden fazlası durum.

ben sürekli bir grubun, diğer grubu sindirmeye çalışmasından şikayetçiyim. karşısındaki insanı kimse rahat bırakmıyor. "sen türbanını çıkaracaksın yoksa böyle böyle olur" deniyordu 15 yıl önce. şimdiyse "sen içki içmeyeceksin, sen protesto etmeyeceksin, sen bilmem napmayacaksın" diye sindirmeye çalışıyorlar.

intikam siyaseti işte, kendini belli ediyor zaten her olayda "28 şubatte nerdeydiniz???" diye konuşuyorlar. bu cümle bile çok şey anlatıyor aslında "siz 28 şubatta yoktunuz, o yüzden konuşamazsınız" "biz o kadar mağdurduk ki, şimdi ananızı sikicez". 15 sene öncesinin mağdurları, şimdinin zulmedeni.

bugünün mağdurları, 15 sene öncesinin zulmedeni.
15 sene sonrasının zulmedeni, bugünün mağduru olacak.
döngü yine bozulmayacak.

sıkıntı bu diyorum işte.

Ne zamandır bir hükümet tam olarak halkın tamamını kucaklayabildi ki, ona oy vermeyenler tamamen zıt siyasi görüşte olanlar hangi ülkede tam olarak hükümetlerinden kucaklanmayı bırak bir kucak beklemişler. bu demokrasinin bir dikeni ve bu demokrasinin ilk zamanından beri böyledir. hayır diyenler de olacak evet diyenlerde olacak. herkesin evet yada hayır demesini beklememek lazım senin hayal kırıklığın burdan geliyor. batılı demokrasilerde olduğu gibi her muhalefet partisinin diğer seçimlere kadar elinden geleni anayasal düzene uygun olarak gereğini yapması gerekiyor.

seni sindirmeye çalışan bu grup kimlerden oluşuyor, sokakta gerçek yaşamda bunlar kim bilmek isterim. polisin şiddetine uğradığımı söylemem gerekiyor. benimde 2002'den önce, sırf küpeli, piercingli olduğum için, sokakta içki içtiğim için polislerden çok çektim, işkence gördüm, Şu anki hükümetin işkenceye karşı aldığı tavır olmasaydı eminim çok daha fazla karakolda işkence haberleri görürdük şu teknolojinin yayılıp herkesin elinde kamera olduğu günlerde. Ama tersine beni şaşırtmaya devam ediyorlar. halen ne zaman polis görsem ellerim ayaklarım titremiyor değil tabi. Hala içlerinde çürükler var, her elinde bir güç tutan kurumda olduğu gibi. ama yaşadıklarımdan yola çıkarak bir şeyler değişti diyebiliyorum.

Adaletin yerine gelmesi hiç bir zaman intikam olmamalı veya görülmemeli. Sen sadece intikam olduğunu düşündüğün için veya bir küçük marjinal kitlenin bu bir intikamdır demesini ciddiye aldığın için de olmamalı. Bu amaçlanan, yapılmak istenenen zaten. Sen eminim Fb kullacısındır, hergün yalan yanlış, asılsız, halkı gaza getirmeye çalışan haberler görüyorsundur. Araştırmaya inan. hiç bir şeyin doğru olduğuna sadece twitter'da gördüğün inanma, sonra ne kadar yalan intikamlar olduğunu göreceksin.

neyse, sen beni hiç anlamamışsın o yüzden daha fazla uğraşmayalım birbirimizi anlatmaya.

ben hayatımda bir gün bile ulusalcı olmadım. bugünkü darbecilerin de hapis yatmasını çok normal görüyorum. ama iş bunlardan ibaret değil diyorum. 2011'den sonraki hükumet uygulamarını bi hatırlarsan, gezi parkı dönemindeki açıklamaları, ölen insanlara dair yapılan ölü taklitlerini anlarsan, intikam kültüründen kastettiğim şeyi anlayacaksın.

facebookta 28 tane yılmaz özdil, "dünyanın en büyük lideri atatatürktür" sayfasının paylaşımlarıyla ilgilenen biri değilim.

aslında son entrindeki görüşlere paragraf pragraf birebir kendi görüşlerimi belirtmiştim. anlamadığım sonucunu nerden çıkardın ki? hem kızlar ve erkekler birbirini bu kadar anlamıyorken:)
ayrıca senin ulusalcı olduğunu da hiç düşünmedim. Belirti yoktu ki:)

Partilerin başlarındaki insanların kafaları değişmediği müddetçe, değişmez, örnek verdiğin gibi olmaz. Olamaz.

Buna yakın olduğu zamanlar atatürk zamanıydı bence. Hoş ben rte den önce olan biteni pek hatırlamıyorum, o sıralar siyasete ilgim yoktu nefret ediyodum. Şimdilerde rahat 10küsür yıldır belimizi büktüğünden daha iyiyim geçmişime göre.

Bundan öncekileri bilmediğimden bu adamın sırf şiir okuyup içeri girişinin intikamını almak için bunları yaptığını söylerim,net. Başka açıklama yok.


Bundan sonra gelecek olanlar, eğer genç nesilden çıkarsa, daha adil davranacaklarını düşünüyrum. Yani ben başa gelsem, bugünleri unutmam, ama burunlarından da getirmem. Orta nokta bulurum. Uzlaşmacı davranırım intikam alınacak bişi yok olacak. Belki bugünün eziyetçileri yarın ölmüş olacak.. İntikam almak istediklerin olmayacağı için kalanların fikirlerini değiştirmek daha mantıklı olacak.

bu bir hastalık halini aldı. normalde yüzyüze konuşsan, telefon numarasını istesen birisinden kaçar gider, aynı insan internete bütün hayatını yüklüyor. bu bana çok enteresan geliyor.

sırf o tip insanlardan uzaklaşmak için 2 sene önce facebook,twitter kapatmıştım, şimdi gerçek sosyalliğin dibine vuruyorum.

boş vakit denilen vakit dilimim biraz fazla olduğundan dolayı ben de fazla zaman geçiriyorum sosyal medyada. mesela masaüstünde klasörüm var, hoşuma giden bi karikatürü, capsi, videoyu alıyorum oraya.daha sonra örneğin twitterda, tumblrda paylaşıyorum. zamanla çok birikiyo zaten, paylaşacak ürün fazlalaşıyo.

sen kişisel fotoğraflardan bahsediyosun galiba ama ben ne yaptığımı yazayım dedim.

sosyal medyanın insanı gerçek hayattan uzaklaştırdığına inananlardanım. karşımda oturup konuştuğum kişi, bir yandan da telefonda "sosyal medya" aracılığıyla başkalarıyla muhabbet ediyorsa basıyorum fırçayı.

saysomething +1

Nerdeyse 4 senedir sosyal paylaşım ağlarında yokum. özellikle de feysteki insanların kendini yayınlama hevesleri, bana çirkin geliyor. bir süre önce şöyle bir duyuru yazmıştım. ilgini çekerse...

eksiduyu.ru

bence bu durumun altında, büyük oranda bir eziklik, asosyallik ve mutsuzluk yatıyor. bir çok eğlence ve mutluluk içerikli fotoğrafın çekilip paylaşıldığı buluşmalarda, ciddi bir muhabbet sıkıntısı ve konuşacak bir şey bulamayan insanların varlığını gözlemler oldum son dönemlerde. ilgi çekme aşaması, bu insanların farkında bile olmadan ego alışverişi yapması karşılıklı beğenişmeler vs... durumun farkına varabilen kitlede de garip bir his bir tiksinti oluşup kalıyor olan biten karşısında işte böyle.

globalleşen dünya.
hep kullanmak istemişimdir.
ciddiye alayım,
biraz da çevrene bağlı o şimdi.
bir de sana boş gelen bir başkasına boş gelmiyor olabilir. boş kavramını burada açmalısın biraz daha.
sosyal medya vb. tırıvırı şeylerin yaygınlaşmasıyla öne çıkma, güzel görünme, fark edilebilme telaşı bu tarz konuların 2. plana atılmasına sebep olabilir. ucu türk erkeklerine de dokunuyor bu işin.

kızları savunacak falan değilim ama erkeklerde öyle sanki.kayıp gençlik işte.akıllı telefon aptal insan.

Sana öyleleri denk gelmiş bence gayet kültürlüler.

82 milletin kızlarıyla iletişime geçtin ve bu konuda sadece türk kızlarının eksikliği olduğu sonucuna mı vardın? merak ettim.

kültür bir "şeye" duyulan ilgi alaka ile gelişir. kişilerin türkiye'de kültürlerini geliştirecek konularda hobi edinmeleri desteklenmediğinden genel olarak etrafınızdaki insanlara boş insan gözüyle bakıyor olabilirsiniz. ama bunun gençlik, çağ vb. şeylerle alakası yok. hedefi olan insanların azlığından kaynaklı biraz.

internet.

pouahua internet boşluğun sebebiyse artık.... tv bile boşluğun sebebi olamaz. neyi izlediğiniz neyi seçtiğiniz önemli.

cinsiyet ayrımı yapmadan ele alırsak,içinde bulunulan coğrafyanın problemi. kültürümüzde çalışmaya, okumaya verilen değer az, "kitap okusam ne işime yarayacak ki" cümlesini gururla ve akıllıca bir şeymiş gibi söyleyen onlarca insan var. sadece kitap okumak için değil birçok faaliyet için de geçerli bu.

Hay allah. Yine soruya cevap vermeyip ağlaşmışlar. Moderasyon nerede acaba?

Bence sebep türk kültürü. Bu kültüre göre kız evde yetişmelidir. 90 sonrası nesil kızları evde yetisince internet ve tv ye yöneldiler. Bu da biraz boş nesil yetişme sebebi olabilir. Boş işlerle uğraşıyorlar hakkatten. Genel olarak.

bence genel ve global olarak yeni nesil hep böyle. türk, alman, amerikan ya da kız, erkek olarak ayrım yapmadan bunu böyle kabul edebilirsin.

kızı erkeği yok. Bomboş bir nesil yetişiyor aksine öyle gururlu öyle mağrurlar ki... Bu bol özgüven boş başak dik durur lafını hatırlatıryor.

Genellemek çok yanlış, sen boşlarına denk gelmişsin.

Bende bu düşünce içindeyim lakin cinsiyet ayrımı yapmıyorum. Bence bilgisayar ve internet. 90 nesli böylemiydi? 94 e kadar.. Ben sokakta oyun oynayarak büyüdüm. Çevremdeki arkadaşlarda öyle.. 94 ten sonraki veletler hep internet cafedeydiler, gta, cs, chat... Vs.

Şimdi o oyunlar aştı kendini artık daha gerçekçi ve bağımlılık yaratan cinste oldular..



Sonra facebook twitter akıllı telefonlar derken... Hani internetin tam kullanım amacına göre kullanmıyolar, kullanmıyoruz..



Kitap okuma yok, gazete okuma yok araştırma yok..


Bence sebepler bunlar

Kanka okumuyorlar da ondan. Erkekleri icin de gecerli. :/ bi cocuk taniyorum okumayi facebooktan ogrendi...

"turk" ve "kiz" diye genellemeyin. butun dunya gencligi ayni sekilde.

türk erkekleri çok mu dolu?

Linç etmek ya da çocukça hazımsızlık amaçlı sormuyorum, ama gerçekten acaba siz kendinizin ne kadar dolu olduğunuzu ve doluluk/boşluk kriterlerinizi neye göre koyduğunuzu hiç düşündünüz mü? Hiç öz eleştiri yaptınız mı?

Bu ve önceki duyurularınızdaki/mesajlarınızdaki dilbilgisi yanlışlarınızdan ve sorularınızdan bile görülebiliyor bazı şeyler, acaba siz, bizzat kendiniz, hiç kimseye bir şey söylemeden, kendi kendinize "ben kimim, nasılım?" diye düşündünüz mü hiç?
Dünyayı değiştirmek kendinizi değiştirmekle başlar.


Çevreniz hep "boş" kızlardan oluşuyorsa, emin olun onlardan pek farkınız yok demektir. çünkü dolu/kültürlü/entellektüel kız boş insanın yanında çok nadir şartlar altında (koşulsuz aşk bunlardan biri) bulunur- kanka olarak da olsa, sevgili olarak da olsa durum böyledir.

internet cevabının nesini beğenmedin acaba çok ilginç. internetin insanları aptallaştırıp bir makinenin karşısında saatlerce oturtması, mal mal ekrana bakmaktan başka bir şey yapmaya vakit bırakmaması, okumamak, gezmemek, konuşmamak, iletişim kuramamak diyeyim o halde olur mu?

eksik günleri dert etmek için erken. dur daha. :) askerlik borçlanması filan yaparsın ileride. acele etme. bir milyon kere yasa değişiyor. paran varsa yazları isteğe bağlı öde diyeceğim ama 2 ay için değer mi bilmem.

Adam gibi iş bulup çalışsanıza kurumsal firmalar deli gibi personel arıyor 2. 4 yıllık mezun . Öğretmenlerin meselesi artık asalaklık yattığımız yerden kazanalım 3 ay çalışmayalım maaş yatsın oh gel çalış arkadaş 2 milyar maaş verelim sana inglizce biliyrsan 3 milyar gelin bırakın şu asalaklığı devlet size bakmıycak evet

Müzisyenim ben ya öğretmenliği nerden çıkardın :) devlet orkestrasında çalışıyorum. Devlet her yıl onbirlerce malum yerlere kadro verirken sanat kurulumlarına yüz tane falan kadroyu cok görüyor. Neyse... Tamam ben bu durumu şimdilik dert etmeyeyim o halde.

real'de satılıyordu bir ara, hala var mı bilmiyorum.
bir de hamur olarak satılan versiyonları da vardı ithal ürünler kısmında, onlarla da aynı performansı alıyorsun.

çok var böyle kurabiyeler ki. orta büyüklükteki herhangi bir markette bulabilirsin. 3 m migroslarda filan birkaç çeşit oluyor hatta. bi de ikeada bolca cookie vardı ama çikolatalı değil.

sekil.markaharitasi.com

en yakin markete gitmen yeterli

tadı benzer mi bilmiyorum ama tchibo'da yediğim cookie'ye dayanarak a la turca nın kek kurabiyesi mi öyle bi şeyi var ve aynı. bi bak derim, büyük paketleri de var.

link de yolliyim bakarsın; www.google.com

baya yumuşak bi şey

La turca güzel +1 ama kek gibi biraz o.

marketlerde a la turca diye bir marka var, onun kurabiyeleri süper. ama 1.35 tl'ye aldığın şeyden 2 tane çıkıyor. ondan da deneyebilirsin

Bu yurtdışı benzer büyük kurabiyeleri macro larda çeşit çeşit bulabilirsin. Ama Carrefour da falan da dünya marka var. Git her birinden bi tane al. Damak tadına uygun hangisiyse onunla devam et.

vücudunu bi kontrol et. sağa sola iyice bak. cilt çatlağı oluşmuş olabilir.

ben ısınmayı barfiksle yapıyorum abi bence sende bi yamukluk var

kasları eklemleri zedelersin iki dakika sürüyor ısınma hareketi dediğin şeyler zaten.

Isın, çok zor değil.

ısınmadan yapılan hareketlerin -kişiden kişiye göre değişir ama- bel fıtığına kadar yolu var.

ısınmaktan kolay ne var? iki dakka yerinde koş, kolunu bacağını gerdir tamam.

ısınmadan spor mu olur. jumping jack yap spora başlamadan önce en güzel o evde ısınmak için.

bence yaptığından pişman olmuş. ama yarın da bu yaptığından pişman olup sokaklara dökülürse o zaman şaşırmak lazım.

türk malı gibi bir dizi yapan adamın yaptıkları gündemi böyle işgal etmemeli. ne yaparsa yapsın açıkçası.

memet ali alaboraı alenen tehdit etti adam, bu adamı da tehdit etmiştir. yanılmıyorsam evli ve çocuk sahibi bu adam, korkmuştur, geri adım atmıştır.

Rüzgar nereden eserse oradan işte.. Eylemler büyük, insanların tepkisi büyük, destek olanlara ilgi de var haliyle bir gaza geldi çıktı ortalığa, karşı taraf geri adım atmayınca riske girmeyip yapmış yapacağını, ben asıl sokakta görünce şaşırmıştım bu hiç şaşırtmadı, gitsin özür dilesin otursun dizinin dibinde..

450ye yakin entry girilmis nasil ustunde durulmamis

Hala inanamıyorum. Yanımdan Beşiktaş'ı toplayıp taksim e en onde götüren bu adam simdi diz çökmüş özür diliyor.

bir tane bile oynayan yok mu?_

oynayan çoktur tabii ama bu saatte ekşiduyuru ahalisi pek bir azalmakta.

ben o oyun çıkmadan önce 10 dolara alanlardan biriyim. daha beta versionuna bile geçmeden önce çok oynardım da çok uzun zamandır oynamıyorum. birkaç gün önce gireyim dedim baya bozmuş. at falan gelmiş. illegal oynarsan bütün serverlara giremezsin korsanlar için özel dandik türk serverları var onlarda oynarsın. tek başıma oynarım dersen crackli bulabilirsin nette. o değil de alpha versiyonu çok güzeldi la bu oyunun. birazdan alpha versiyonunu bulup indiricem hatta.