jbl veya sony.

böyle fantazi markalarla işin yok.

@hşhd

bu iki markada genelde soundbarlar öne çıkıyor hocam. müzik için pek sıcak bakmıyorum onlara.

sony'nin dj-kareoke bi aleti var da türkiye 'de satan yok.

(arkadaş için bakıyorum, sever böyle janjanlı şeyleri)

Kablosuz hoparlor secenekleri kisitli oldugu icin ben Bose hoparlor ile birlikte bir de Logitech'un Bluetooth receiver'ini aldim, gayet sorunsuz calisiyor kablosuz ses aktarimi.

bunlar sony

www.rgbdirect.co.uk

urun.n11.com

urun.n11.com

www.google.com

www.hepsiburada.com

bunların dışında sony avrasyaya gir bak, bulamadığın herşey vardır muhtemelen.

@crown
eğer kompakt bi çözüm bulamazsak öyle yapmak mantıklı sanırım.

@hdhş
hepsi birbirine benzeyen 10larca model :D ve işin kötüsü satan doğru düzgün bi firma yok bunları. v41d modeli hoşuma gitmişti ama tr'de bulamadım. (lg boombox var sanırım alternatif ama oyuncak gibi tüm modelleri, hiç şık durmuyorlar)

Marshall Woburn almıştık geçen sene. Evdeki en güzel eşya desem yalan olmaz.

Bluetooth var, optik girişi var, standart kulaklık girişi vs. de var gayet memnunuz. Ses seviyesi zaten ev kullanımına fazlasıyla yetiyor, tv hoparlöründen vs. müzik dinlerken çamur gibi geliyor seviyeyi bambaşka bir yere çıkardı diyebilirim.

hocam birbiri ile uyumlu iki jbl alıp stereo olarak kullanın bence. bende 2 tane flip 4 var, koca salonu inletiyorlar. ayarlamaları yapıp birini sağa birini sola koyup dinleyince epey keyifli, tavsiye ederim. bütçenizin de çok altında kalır.

Tum cevaplar icin tesekkurler.

Dedigim gibi arkadas isikli misikli seyleri sevdigi icin tercihimizi sony v42d'den yana kullandik.

Tam bir zibidi isi :)

benim 2 ayrı arkadaşım kuzenlerinin nişanına gitti.

birisinin bütün sülalesi karantinaya alındı, entübe durumda olanlar var.

ötekisi de tahminime göre hafif olarak atlattı, test yaptırmadı ama bayağı bayağı korona semptomları sergiledi.

ben akıllı mantıklı insanlar olduklarını düşünmüyorum, kimse kusura bakmasın.

Biz de güya aile arasında mini söz yapacaktık adı konulsun diye de yalan oldu. Girişmiyoruz bu şeylere.

Of keşke yasaklar kalkmadan nikahı bassam koca adayına. Kimse gelmesin kafasındayım. İnsanlar instagrama foto koymaya aşırı meraklı. İnstagramım nişan, kına, düğün yapanlarla dolu. Yasak da geldi ben anlamadım bu nasıl iş. Yakalanmıyorlar da. Bizde her iki tarafta dikkat ettiği için erteledik her şeyi bakalım.

henüz canları yanmamış, canları yanarsa anlarlar belki.

Gerizekalı olduklarını düşünüyorum. Neyse, bizde evlenme çağında pek genç olmadığı için kendi ailemde gerizekalı olmadığı imajına sahibim şimdilik. Annem sosyal mesafeli bir nikaha katıldı sadece geçen hafta, hala huylanıyorum.

2020'de nişanım, düğünüm, nikahım olsa bir yıl ertelerdim herhalde.

bana aşırı anormal geliyor.
en iyi arkadaşlarımdan birinin erkek kardeşi, yaklaşık 5-6 yıldır beraber olduğu kızla evlendi.
düğün yapmadılar ama evde toplanıp nişan yaptılar, sonra da nikah dairesinde evlendiler.
ikisi de bu hastalık döneminde yapıldı.

5-6 yıldır birlikte olan insanların nikahı falan böyle bir döneme denk getirmesi aşırı sorumsuzca ve cahilce bence.
üstelik anneleri, babaları falan da gayet iç içe, burun buruna, şen şakrak fotoğraflar çektirmişler.
fotoğraflara bakan sıradan bir ortam var zanneder.

bu evlilik merakına aklım ermiyor.
hadi evlenecek olanlar meraklı, aileleri de mi hiç düşünmüyor?
anlamıyorum.

Henüz 4 hafta önce pozitiften negatife dönen iş arkadaşım eylül başında düğün yapacak. Gayet akıllı bilgisayar müh. bir çocuk... Şahsi fikrim insanlar virüsün bahsedildiği kadar tehlikeli olmadığını düşünmeye başladılar. Ben de mart ayında pozitiften negatife dönmüştüm, grip şeklinde hafif atlattım. Kafam çok karışık.

Oncelikle Turkiye'de yasamiyorum, bu tip organizasyonlarin sembolik duzeyde az sayida kisiyle acik havada yapilmasinda bir mahsur gormuyorum... Turkiye'de yasasam belki gorurdum emin degilim...

gecen ay bir nisana katildim, 15 20 kisi vardi, bir saatlik bir aktiviteydi... imzalar atilirken icerde mesafeli bir oturus, disarda da sampanya vs mini bir acikhava partisi durumu...

metroya otobuse binmektense bunun gibi milyon tane nikaha katilmayi tercih ederim...

hiç olumsuz şey düşünmem. korona yüzünden daha fazla ertelenemez nişan düğün organizasyonları. kışın soğuğunda olacağına şimdi olsun.
nişana çok yaşlı ve hasta insanların gitmemesi lazım elbette. yazdıgın gibi 90 yaşında kadın götürülmez.
ama halanın oğlunun nişanına gitmeliydin bence. ayıp etmişsin.

bi twit vardi. oglan dugun yapmayalim diyo kiz tarafi nisani atariz diyo. dugun yapiyolar oglanin babasi yogun bakim sonra vefat ediyo annesi de yogun bakimda oluyo. her sene kutlar kız tarafı artık.

valla ben sadece çok acıyorum hallerine. sorsak okumuş bilmiş takılırlar.

benim dikkatimi çeken bir konu var koronavirüs ile ilgili.

şimdi dünyadaki bilim adamları bu hatalığı tanımıyor, neler yaptığını bilmiyolar, ilacı nedir, nasıl tedavi edilir bilmiyolar.

şimdi çevremizde elbet hafif atlatan insanlar var ve bu insanların da sayısı ağır atlatan veya hayatını kaybedenlerden çok daha fazla.

şimdi korona konusunda kafamız karışık diyorsunuz ya, kimisi yok öyle bişey bile diyor, kimisi benim kaynım pozotik çıktı hiç bişey olmadı, hatta ben hep 50 liralık korona alırım diyen bile var.

şimdi dünya bu konuda çaresiz ve sırf ekonomi çökmesin diye verileri bastırıp manüpüle ederken, bilim adamları çaresiz kalmışken, hastalık konusunda kimse bişey bilmiyorken bu özgüven nereden geliyor?

ben aralıktan beri evden çıkmadım, o kadar sıkıldım ki kış gelsin diye dua ediyorum, çünkü bir tek sağlık bakanı ile ben evdeyim sanırım geri kalan herkes, tatilde, gezmelerde, işte güçte, avm de. kış gelirse bari canım bu kadar çıkmak istemez.

benim de kendimden zerre kadar korkum yok, ölürsem ölürüm de hastam var işte, ona bulaştırırım sebep olurum diye böyleyim.

5-10 kişi yapsınlar yapılacaksa yine koysunlar fotoyu. Ya da açık havada az kişiyle yapılabilir. Çağırırsın istediğini gelmeyene de saygı gösterirsin.

Salginin basinda ben de yapılmaması gerektigini düşünüyordum ancak ne zaman bitecegi belli olmayan bir durum soz konusu, hayat bu sekilde devam ettiği için bununla yasamayi ogrenmemiz ve duruma adapte olmamiz gerekiyor artik. Açık havada az kisiyle yemeksiz muziksiz danssiz yapilmasinda herkes de maskesini taktığı sürece problem yok bence. Ama eskisi gibi herkes diz dize otursun omuz omuza halay cekilsin maskelerimizi de evde birakalim kafasindalarsa yapilmamasi gerekiyor tabi ki.

açık alanda belli kurallara riayet edilerek yapılabileceğini düşünüyorum.

Sorumsuzluk olduğunu düşünüyorum. Yapmak isteyen yapsın tabi ama en azından açık alanda ve az kişili bir organizasyon olmalı değilse de insanların gitmeme haklarına saygı duyulmalı bence. Ailemde astım hastası var diye iş arkadaşımın düğününe gitmedim, selam sabahı kesti. Bazıları yakalanmadan ciddiyetini anlamıyor sanırım.

komşumuz sağlıkçı, kadın emekli hemşire kocası doktor ve koronaya yakalandı, atlattı. salgından bu yana kadında ne kadın da ne de adam da maske var. evlerine sürekli birileri gelip gidiyor onlar da da yok. biz de kendilerini maske takmaları konusunda uyardık, verilen cevap ' aaa ben virüsü unutmuşum, hiç aklıma gelmedi'

Cahillik. Bir bakıma da iyi. Bu dönemde düğün yapacak iqsuzlar ve düğüne katılmakta bir beis görmeyenler doğal seçilimle elense ülkenin zeka seviyesi artacak.

Ben düğünümu ve coook onceden ayarlanmış yurtdisinda balayimi iptal etmek zorunda kaldim. Hala aptal aptal nisan kina yapmaya çalışanlar bence kör cahil ve aşırı sinir bozucu.

Valla gelin-damat foto atmak için ve meraklı, heyecanlı oldukları için kimseyi düşünmüyor, anne babalar da gelenek göreneklere çok bağlı oldukları için, klasik " davulsuz zurnasız düğün mü olurmuş?", "düğün zamanını uzatmamak lazım, hemen evlendirmek lazım, yoksa araya ayrılık girer" kafasından ayrılamadıkları için düğün meraklısı oluyorlar.

Ama bildiğim bir şey var ülkede düğün çok ama çok abartılıyor. Herkes kendini dünyanın efendisi olarak görüyor, kendini çok abartıyor, herkesin düğünde ona imrenmesini istiyor.

En nefret ettiğim şeylerden biri de 2020 yılında hala davul zurna gibi taş devrinden kalma şeyler eşliğinde herkesin kafası şişmesine rağmen eğleniyormuş taklidi yapmasıdır. Anne-baba ve gelin-damattan başka mutlu olan kimse yoktur eminim. Kimsenin isteyerek gittiğini de düşünmüyorum, bir nevi sorumluluk- görev olarak gördükleri için gidiyorlar.

Ebola, kara veba gibi son derece ölümcül hastalıklar gelmedikten sonra insanların bu kafalardan sıyrılması son derece zor bana göre.

ram ve ssd yükseltme -çok ram tüketen uygulama kullanmadığınız sürece- performansınıza etki etmeyecektir. iki çekirdekli 10w işlemci var macbook air'lerde altı üstü; performans yetersizse cihazı yenilemekten başka çareniz yok gibi görünüyor. macbook pro 13'ler yeni güncellendi, air'lerde de artık (2020 modelleri) dört çekirdekli işlemciler kullanılıyor (i5 ve üzeri). işinizi göz önüne alırsak mb pro 16 en ideali ama eğer windows işinize yararsa yeni ryzen 4000 serili cihazlara bakın, onlar sizi epey memnun eder.

Çok basit upgrade olabilen bir cihaz değil zaten o bilgisayar.

Ssd çok spesifik modeller ile değişim olabiliyor herhangi bir m sata takılamıyor owc'nin apple için ürettiği ssd'ler var 240 gb'ı 100 dolar şu an (türkiyede var mıdır bilgim yok)

Ram ise anakarta lehimli vaziyette, ram upgrade'i yaptığını iddia eden bazı servisler olsa da ram çiplerinin anakarttan sökülüp yenilerinin lehimlenmesi ile olan bir şey.

Yeni bilgisayar satın almaya gelince durumlar karışık biliyorsunuz apple en son intel bilgisayarlarını bu sene üretti yakın zamanda arm işlemciye geçiyor. Kimileri son intel almanın geçiş dönemi problemlerini minimize etmeye yarayacağını söylerken diğerleri uzun ömürlülük açısından ilk çıkan arm'lardan almak gerektiğini söylemekte. Air'ler zaten pek powerhouse olarak üretilmediği için en başından beri i7'li bi 13" mbp'nin sizi uçuracağı garanti tabi ama fiyatı da uçuyor aynı şekilde :D

macler her zaman iyi para yapıyor ikinci elde.

illa mac diye şartlamadıysan kendini(yeni maclerin fiyatı aldı başını gitti), mac'i satıp bi masa üstü toplayabilirsin veya oyuncu laptopu tarzında bişey alabilirsin.

İyi niyetin size zararı olur. Kılıçları çekmişsiniz bu saatten sonra kimseye acımayın. İşinizi yapın ve gerisine karışmayın. Ne yaparsa yapsın.

Üzdü mu gazla gitsin. Neden bu kadar dert ettiğinizi de anlamıyorum. Çok rahatsizsa isfita etsin size ne

İşten istifa etmek gibi fevri kararlar almayın bence. Nasılsa işleri bölelim, görelim kim nasıl performans çıkarıyor kararı çıkmış. Siz kendi performansınıza, iş kalitenize ve etiğine güveniyorsanız, gerisi karşı tarafın problemi.

Şu kısacık iş hayatımda anladım ki, iş yerinde yöneticilere, her ne kadar kendinizi haklı görseniz de, bu su götürmez bir gerçek olsa bile, şu çalışan böyle yapıyor, şöyle kötü çalışıyor vs. demenin hiçbir faydası yok. Genelde iki çocuğunu birbirine düşürmemek için iki tarafa da birbirinin haklı olabileceğini göstermeye çalışan ebeveyn tavrı takınıyorlar. Dediğim gibi kendi yaptığınız işe odaklanmaya çalışın bence.

Yöneticiler olayın az-çok farkındadırlar ama siz olayı yansıtmadığınız için teferruatını bilmeyebilirler.

Siz olayı anlattıysanız gerisine karışmayın. Bundan sonrası yöneticilerin bileceği bir iş. Sakin bir şekilde işinizi yapmaya devam edin. Mümkünse arkadaşınızla da arayı resmi bir seviyede iyileştirin.


.

Krizi gayet başarılı yönetmişsin. Korkması ve gitmesi gereken kişi sen değilsin ki. Niye sen istifa ediyorsun onun yerine.

Panik atağın sebebi de sinir boşalması. Geçer. Dışarı çık bugün biraz mümkünse. Güneşte dur. Pelte gibi olursun.

Asıl party şimdi başlıyor. Sen nereye gidiyorsun.
Ona kimin daha iyi olduğunu göster!

bence de üzülmeni gerektirecek bir durum yok.

işinden yana sıkıntı yoksa, kaldı ki kim bilir kaç zamandır orada çalışıyorsun insanlar senin nasıl birisi olduğunu zaten öğrenmiştir.

yap işini, çekil. bu kadar.

Bence olgun davranmanın, insan olmanın bedelini ödüyorsun hayatın her alanında bir çoğunun yaşadığı gibi. Buz gibi ve kendinden emin dur. Asla endişelerini, moral bozukluklarını belli etme. Onun kendisini rezil etmesine ve küçük düşürmesine izin ver. Sen kendinden emin olan cool adam/kadın ol.

Sen şimdi şaşırıyorsunya böyle mi hissettirmişim, öyle mi düşündürmüşüm diye. Pek ala bunu yapmış olabilirsin. Çünkü böyle embesil tipler kendinden emin, işini bilen insanların duruşu altında bile ezilirler. Suçlayacak adam arıyor ve çirkefleşerek üste çıkıyor aklı sıra,başka bir şey değil. Yöneticilerle de istediğiniz kadar kopuk olun beceriksiz biriyse bundan haberdarlardır ve sadece ortalık karışmasın istiyorlardır. Kimin ne olduğuyla hiç bir alakaları yoksa da zaten o zaman bu olay sonrası senin hakkında ne düşüneceklerini de o kadar önemseme.

Senin burada eksiğin ve öğrenmen gereken iyi niyetli ve profesyonel olmanın iş hayatında yeterli olmadığı gerçeği, güçlü olmanın ve etrafındakilerin senden yeterli miktarda korkması gerektiği. İnsanlara çok fazla iyi davrandığında senden çekinmezler ve bunun sonucunda ya seni saymazlar ya da böyle en ufak olayda seni pataklarlar. Mesafeni koru ve kimseye acıma. Daha bir dünya şey anlatırım da hepsini öğreneceksin zaten düşe kalka :)

Hocam hatanız "iş yetişsin" diye fedakarlık yapmanız. İşin yetişip yetişmemesi sizin probleminiz değil, yöneticinizin problemi. İş yetişmezse siz değil, yöneticiniz başarısız olur. Kim nasıl iş yapıyor, yetişir mi yetişmez mi vs. yöneticinin görev tanımı bu yani.

Dolayısıyla en güzeli şu, işler net bir şekilde bölünsün, üstünüze düşeni yapın, gerisini ellemeyin. Elemanla da siz değil yöneticiniz uğraşsın.

TR'de hakkıyla yöneticilik yapabilen birine denk gelmedim, onu da not olarak düşeyim. Sizin yöneticiniz de çok iyi görünmüyor, olayın bu noktaya gelmesine müsaade etmemesi gerekiyordu. Hatta şu an gözlerinde siz "sorun çıkaran eleman" olmuşsunuzdur muhtemelen. O yüzden enayiliğin anlamı yok, iş batarsa batar, siz de başka yere geçersiniz. Kendinizi yormayın.

Beton çeker. Yere konmaz o yüzden. Yün değilse tabii.

Özel olarak seçtm yatağımı ve memnunum. Yün yatakta yatmak isterdim ancak temizliği zor ve meşakkatli olduğu için imkansız.

kışın iyi ısıtılmış bir odada da uyusan, normal yatağına nazaran yerde üşüme ihtimalin daha çok.

çünkü ısınan hava yükselir, soğuk hava her zaman yerdedir.

hani beton çekmesi olayı da var ama yatak altına sağlam izolasyon yaptığını düşünüp bu konudan bahsetmiyorum.

benim hiç bir yatağım bazalı yani altına bişey koymalı sistem olmadı, bildiğin yatak altlığı. zaten sağlam bir marka aldıktan sonra çok uzun yıllar götürebiliyor.

bazayı değil yatak kısmını iyi seçmeni öneririm.

ayrıca yatak uykunun ufak bir parçası. dünyanın en konforlu ortamında da uyusan kafanda problemler varsa, bilinç altına işlediyse güzel uyuman mümkün değil.

yatak seçerken deneyip almadım, gördüm iyiymiş dedim, yataş aldım hatta 3 tane aldım 2 tekli 1 çiftli memnunum yani.

tozla sıkıntısı olan bir insanın anti alerjen yatak, nevresim hatta odadaki diğer şeylere çok dikkat etmesi gerekir.

veya çok boğazı kuruyan(kalorifer kışın çok yapıyor bazen çok rahatsız olduğum oluyor) bir insanın oda nemlendiricisi kullanması lazım.

odanın boyutunun m3 olarak uygun boyutta olması lazım ki oksijen yetsiin.(kışın kapı kapalı olarak düşündüm.)

hatta mümkünse periyodik olarak içeri temiz hava pompalanmalı(klima vb gibi cihazlarla)

en önemli etken de beslenme durumu ve yaşadığın yerin havasının temizliği.

iyi yatak sana ne sunar? eğer ortapedik bir sorunun yoksa, uyurken kıçın başın belin ağrımaz, tutulmaz. alerjin varsa anti alerjenik alırsan, alerjini tetiklemez. budur yani. çok da bişey beklememek lazım.

Bazanın sağladığı konfor, yük dağılımıyla ilgilidir diye düşünüyorum. Açılıp kapanma fonksiyonuyla ilgili olduğunu sanmıyorum. Ev hanımları sevdiği için popüler o modeller.

Metal veya ahşap karyolalarda yatak düzgün yayılmıyor. Aradaki boşluklar sebebiyle, yaylar iyi konfor sağlamıyor olabilir.

Bence yatak konusuna insanlar yeterli önemi vermiyor. Günün 6-8 saatinin geçirildiği bir yer. Marka önerisi yapmayacağım çünkü kişisel bir tercih. Görüp, şöyle bir uzanıp (amerikalılar gibi zıplamadan tabi) almak lazım. Bir defa alınıp uzun süre kullanıldığından, kaliteli bir şey almak mantıklı.

iş makinalarının büyük kısmında mesela forkliftlerde ileri vites ve geri vites vardır, otomatik gibi düşün yani. o yüzden öyle bir kural olmuş olabilir ama fikrim yok.

Park Ederken Araç viteste olduğu için park freni çekilir ve vites boşa alınarak vites kutusundaki araç yükü boşaltılır. Aksi takdirde aracın bütün ağırlığı vites dişlileri üzerinde olur ve kısa sürede dişlilerde sorun yaratır. Boşa alıp park freni çekilir. Ayak freni bırakılır. Tüm ağırlık park frenine bırakılır. Sonra isterseniz 2. Bir önlem olarak tekrar vitese yakabilirsiniz.


Bu durum özel araçlar için de geçerlidir

Ek olarak bundaki asıl mantık güvenlik olabilir, son bırakan boşta bırakır, başkası kullanmaya çalıştığında boşta olduğunu bilerek kullanır, geride veya ileride bırakılırsa bir dalgınlıkla araç beklenmedik bir hareket sergiler yeni sürücü için.

muhtemelen buğday silosu gibi bir şeyin parçaları.

s.alicdn.com

ya da silindirik yapıda başka bir tank parçası.

TFX 2029'dan önce 5.nesil özelliklerine kavuşamayacak. Yani hayır yerini tutamaz.

www.youtube.com

al buradan izle zamanın varsa bu türde çok video var.

bir de aklına tek f16 gelmesin bir sürü f16 modeli var.

www.youtube.com

ayrıca şuna bakmanı öneririm f35 olayı ile ilgili. burada genelde emekli generaller konuşuyor.

www.youtube.com

siyah perdeye gerek yok.

blackout diye geçen perdeler var her renk. özelliği ışık geçirmiyor.

perdeye alternatif olarak cama siyah film çektirebilirsin. biz ofisteki tüm camlara film çektirdik, gayet memnunuz

Cam yan tarafınıza kalmalı. Doğru ergonomik konumlandırma için.

bir sürü değişik model var.

sennheiser'e baktım, google senheiser sport yazdım.

mesela kulağı içerden tutan bir model var, plastik yay gibi bişey yapmışlar kulağı içerden tutuyo.

sonra kulak kepçesine takılan modeller var.

bir de boyna ve kulak kepçesinin üst tarafından kulağa giren modeller var. bunlardan birisi uygun olacaktır sanırım.

Sennheiser'de aşağıdaki model var, ancak bir tuhaf geldi, sanki çok rahatsız da olabilir gibi. emin olamadım. Sizin bulduğunuz da bu tarz mıydı?

en-uk.sennheiser.com

Bir de bu aşağıdaki gibi gövdesi kabarık olanlar var, son günlerde etrafta çok görüyorum. Acaba gövde ağırlığı ile denge sağlıyor olabilir mi diye düşünüyorum? Tam tersi zırt pırt düşüyor da olabilir.

kulakligim.net

Bana Google aramasından ziyade direkt kullanıcı deneyimi lazım, opsiyon çok ama gerçekten "bu kulaktan çıkmıyor" dediğiniz bir model varsa çok makbule geçer.

kullanıcı deneyimi derken, senin kulağınla direkt olarak alakalı olduğu için başkasında çıkmayan tam oturan sende çıkabilir.

cdn.shoplightspeed.com
images.crutchfieldonline.com
www.shwetacomputer.com
res0.graysonline.com
i.ebayimg.com
cdn.shopify.com

Bunun cevabını verebilmek için çok erken. Yeterince bilimsel olmaz.

depresyon ve akciğerlerin yapısında kalıcı bozulma gibi çalışmalar çıktı. ancak istatistik olabilmesi için daha çok zamana ihtiyaç var.

Atlatıp şeker hastası olanlar var diye de okumuştum ama. Kaynak bulamayacağım

1 ay özel hastanede yatan arkadaşımın söylediği şey şu oldu.

her gün doktorlar geliyor bakıyor, ilaç bırakıp gidiyor, durumum nasıl diye soruyorum? bilmiyoruz diyolar dedi.

30 gün yattı 27. günden sonra ateşi düşmeye başladı.

bu kullanılan corona ilaçları için de iyi şeyler söylemiyolar hastalık sonrası için maalesef.

kalp yetmezliği falan yapabiliyormuş.

En çok böbrek yetmezliği ve kanda pıhtılaşma yapıyor.

Kesin bir bilgi yok henüz. Zaten çok erken. Farkındaysaniz yazılan şeyler de 'söyleymis, böyle duydum, doktorlar olabilir demiş, bilim insanları x ihtimali üzerinde duruyor' gibi. Net bir şey söylemek için uzun bilimsel çalışmalar yapılması lazım.

her bakteri zararlıdır diye bir şey yok ama her virüs zararlıdır. covid'in kendisinin ne gibi zarar verdiği bilinmiyor. tedavide kullanılan ilaçların, yöntemlerin zararı tam olarak bilinmiyor. bilinen tek şey tomogrofi çekiminde abartı yapılırsa vücut için zararlıdır.

Beethoven ın ayışığı sonatı bu nerede dinlesem tanırım

bu akor yürüyüşünde 34883488 tane müzik olduğundan birilerine tanıdık gelir muhakkak. işte orada armoni bilgisi ortaya çıkıyor. mesela sen la sol fa akorlarını arka arkaya çal. sonra bir de ben çalayım başka tınlar başka etki çıkar.

arada nihavend'ler falan dinlemişsin kromatik tizleşmeler falan ufak ufak türk müziği numaraları var... güzel abi işte çalış iyi olur. ama kromatiğe çok takılma. bir de 1:00'dan itibaren yaptığın meyanın öncesiyle devamlılık açısından bir bağlantısı yok. fikirlerin var ama dağınık dağınık.

freebird'e takılma sen dalga geçmiş senle.

sağol @alperz bana böyle bilgiler lazım, etrafımda milyon tane insan var, bir tanesi de sorduğum şu soruya cevap veremedi.

ben armoni öğrenmek istiyorum, nereden başlamalıyım, kitap vb?

bak sıfır bilgiyle bunları yapıyorum öğrenirsem eğer önüm açılır.

bu arada ben müziği 12 yıl önce bıraktım ve 2 ay önce başladım.

bas aldım, sıcaklardan çalışamadım, midi klavyem ufak bi 88 tuş istiyorum ama herşey çok pahalı, kışa hedefim 8 saat müzik çalışmak. armoni olayını çözmeden olmayacak.

nota da bilmiyorum, eskiden öğrenmiştim de unuttum. bastığım akorları bile bilmiyorum ama hissettiğim için kulağıma uyumlu gelen şeylere basıyorum.

nail yavuzoğlu müzik teorisi 1 ve 2'yi bitir sonra yaz gene buraya bakarız.

Bu müzik ne esinlenme, ne beste ne de taklit. Bana göre kendi kendinize jam session yapıp daha sonra bunu derleyip toparlamışsınız. Gayet de güzel olmuş.

Hiç armoni bilmeyen birinin "ikincil dominant" kullanması mesela bence yabana atılacak bir şey değil.

ikincil dominant: mi minör' e giderken si majör kullanmanız. yani eksen akorun (si minör) üçüncü derecesini ufak bir süre ile yarım ses tizleştirip (re#) 4. derece akoruna (mi minör) gidiş hissini pekiştirmeniz.

Her neyse, bu hiç bir şarkıya benzemiyor. Sizin müziğiniz.
Ama üzerinde uğraşılmamış, emprovize ya da yukarda da söylediğim gibi kendi kendine jam session.

İnsanların kulağına hoş gelmesinin ya da başka şeylere benzetmelerinin nedeni ise @aplerz' nin de dediği gibi, kullandığınız armonik yürüyüşlerin klasik müzikten pop' a ordan fanteziye, efendime söyleyeyim kimi türkü aranjelerine, hatta rap' e ve askeri marşlara kadar bir çok müzik türünde kullanılan ve aşina olunan bir matematikle aynı/benzer olması.

Sizin de bunu yapabiliyor olmanız, iyi bir dinleyici olduğunuzu, ayrıca da iyi bir kulak ve yeteneğe sahip olduğunuzu gösterir.

Daha çok yapın. "Ben bir yerden mi esinlendim", "dinlediğim başka bir müzikten kulağımda kaldı kesin" ve sair düşüncelere kapılmayın.

Evet, belki de böyle oldu ama bu kötü bir şey değil. Sonuçta müzik sizin.

Bir çok müzisyenin, başlangıçta taklit etmenin çok önemli olduğu ile ilgili görüşleri var.

Mozart' ın en önemli esin kaynağı J.S. Bach' tır mesela. Beethoven Haydn' ın öğrencisidir. Haydn ve Mozart arkadaştır. Hepsinin müziklerinde birbirlerinin etkileri vardır.

Armoni öğrenmeniz konusunda ise kararsız kaldım. Elbette bilmek çok önemli. Ama bazen bilgi yaratıcılığı köreltebiliyor. Örneğin bu müziğiniz armoni veya form açısından incelenecek olursa sayısız hata bulunur. Siz de bunları öğrendikçe içinizden geleni yapmakta zorlanabilir, kurallara uydurabilmek çabasıyla duygudan çıkabilirsiniz falan filan. İşin bu kısmı üzerine satırlarca yazılır, tartışılır...

Sonuç olarak, kısıtlı bilgi ve eğitime rağmen ortaya çıkarttığınız şey güzel. Devam edin :)

Tebrik eder, başarılarınızın devamını dilerim.

cevabon için teşekkür ederim @blokberg

ben 5. sınıfa giderken, konservatuar sınavlarına girecektim ve bizim bundan sınavdan 2 hafta önce haberimiz oldu. istanbulda bi hocaya götürdü annem beni meşhur. adam gülerek anneme dedi ki 'hanım hanım ben 2 senede anca hazırlıyorum çocukları bu sınava 15 günde ne yapabiliriz ki dedi', annem de bunun üstünde rica minnet hocaya bişeyler söyledi, adam da öylesine 'tamam siz gidin çocuk kalsın deyip özetle bizi başından atmanın adımını attı.

ilk derse aynı anda basılan 13 sesi ayırmıştım, hocanın eli ayağı titreye titreye elime bi kağıt parçası tutturup eve göndermişti beni.

derslerde bi sıkıntı yoktu da torpil olayı yüzünden yetenek sınavlarına bile giremedim itü ile mimarsinan'ın. sınav günü bir baktım. tanıdığım bildiğim tüm sanatçılar elinden bi çocuk tutmuş getirmiş.

sonra 2007 senesinde konservatuara girmek istedim ama yaşım da 24 idi. beni girmek istediğim okuldan bölüm başkanı ile tanıştırdılar adam dedi ki bu şekilde olmaz 1 sene hazırlanman lazım en kolay kontrabastan girersin dedi.

gittim kontrabas aldım derslere başladım, hiç ömrümde yaylı enstruman görmüşken yine ikinci derste tek yaya 32 nota gam çalınca o hoca da çok şaşırdı. o senem öyle hergün derslerle çalışmayla geçti yine kazanamadım. ağzımla kuş tuttum yaranamadım.

çünkü sınava başka bir bölüm başkanı girmişti ve ona para yedirmedim diye doğru yaptığım herşeyi yanlış deyip üstüne beni de tersleyip gönderdi.

tabi bunlar azeri, yani düşün 2 bölüm başkanı var, bunların eşleri de konservatuarda hoca, birisi şan, diğeri solfej vb, danışıkllı dövüş.

bunun üstüne müziği bıraktım ben 2008 gibi. daha da 2 ay öncesine kadar ellemedim. ne nota biliyorum, ne bi bilgim var. çok müzik de dinlemem ama kulağım hep işte onno tunç ile dolu, o yüzden ne yaparsam yapayım 90lar havası olmuş diyolar.

bi şekilde bi çıkış yolu bulmam lazım, aklıma her gün bir sürü yeni beste geliyor kaldı ki pop müzik için ciddi iş yapacak olanlar da var.'

çevremde çok müzisyen de var. günümüzde artık konuşmayı da bilirsen mesela sosyal medya üzerinden ulaşamıyacağın insan da yok, çoğu geri dönüş de yapıyor ama ne bileyim şu armoni konusunda bir allahın kulu da şöyle çalış böyle çalış demedi, belki de dediğin olay yüzündendir.

bu dediğim insanlar da ciddi müzisyenler, genco arı, ilker özalp falan. gerçi genco hocayla kopuğuz bu aralar. eskiden çok laflardık sosyal medya üstünden. o konuda biraz kırgınım.

mayıs ayı sonlarına doğru ses kartı aldım, idare edecek bi bas gitar aldım, fender squier aldım. basa elimi süremedim sıcaklardan, kışa sağlam çalışmak istiyorum.

gitarı da gitar klavyesi üstünden düşünmek için aldım. fretless bass istiyorum solo enstruman açığım var, yaptığım her şarkıya fretless ile solo çalarsam derinlik kazanır, boyut atlar da para yok. bi de midi klavye 4 oktav yetmiyor çok zorluyor.

imkanlarınız dahilinde devam edin o zaman. evet konservatuvar sınavlarında (hatta özel yetenek prosedürü olan tüm fakültelerin sınavlarında) anlattığınıza benzer şeyler yaşanıyor maalesef. ama artık geçip gitmiş, takılmanın bir faydası yok hatta zararı var size.

siz devam edin, çok da beklentiye girmeyin diğer insanların ne düşündüğü ile ilgili. çünkü pop müzik piyasası sizi hayal kırıklığına uğratır. orda da network, tanıdık, eş-dost vesaire lazım sivrilmek için. ama sosyal medya çok güçlü. kendinizi geliştirip ortaya gerçekten profesyonel bir iş çıkarttığınızda viral olarak yayılması an meselesi.

tabi size bunu diyen ben, müziği bırakalı yıllar oldu :) muzdarip olduğum şeyler benzer sebepler. ben konservatuvar mezunuyum mesela. ne değişti? benim gibi müziği bırakıp türlü türlü işlerle uğraşan bir sürü arkadaşım var. yani zamanında konservatuvara girememenizi dert etmeyin demek istiyorum. girenlerin de çok azı işini yapabiliyor.

siz devam edin. geliştirin kendinizi, gerisini boşverin.

elbette manevi tatmin denen bir şey var. beklentinizi anlıyorum ama biraz sabırlı olun bence. tekrar başarılar diliyorum.

tebrik ederim gayet güzel olmuş. Ama müzikal yaşantınızı öyle bir anlatmışsınız ki para yedirmeden okullara girilemez gibi bir algı oluşmuş. Bu giren insanlara büyük haksızlık diyebilirim. 8 sene o insanlarla okudum, çalıştım hatta düşündüğünüz torpil hikayelerine tezat hikayelere şahitlik ettim. İstanbul' da o senelerde İÜ, MSGSÜ, İTÜ, YTÜ, Marmara GSF, Marmara Öğretmenlik, Bilgi, Haliç (belki) 8 okulun hepsinde torpil olması imkansızdır. Her ne kadar yetenekli de olsanız da bu sınavlarda bir seviye vermeniz gerekir. Yani 13 sesi ayıramıyordur kişi ama gününün 8 saatini enstrümanına ayırmış, çok çalışmıştır.Bu sınavlar yeteneğin tespitinin yanı sıra lise son seviyesinde performans vermeniz beklenir.

@guitarissimo, ben itü ile mimarsinan sınavına ilkokul 5 de girdim. o zaman ki durum gerçekten böyleydi bir sürü ünlü hepsi tutmuş bir çocuk getirmiş kaldı ki kaç kişi alacaklar zaten, torpilli elemanlar mevcut kadroya fazlaydı.

hatta bak mimarsinan da idari kadroda yüksek pozisyonda olan bir tanıdığımız kendi kızını sokamadı o sene düşün yani.

onun dışında bir de ismini vermiyeyim şimdi ufak piyasa, üni seviyesinde girdim sınava. o okul öyleydi.

evet torpilsiz arkadaşım da vardı, babası emniyette, hocalar ona özel ders almazsan bizden, okulu bitiremezsin dediklerinde hocaların tepesine çökmüştü. ayrıca evet ben de 8 saat çalıştım 1 sene boyunca, başarılıydım, 3 konçerto bi sonat çalıyordum, solfejim diktem iyiydi.

hatta ben özel derse konservatuarda gidiyordum 1 sene boyunca haftada 3 4 gün gittim, her gün en az 2 saat ders aldım.

konservatuar ortamını çözdüm.


büyük bir çoğunluk zengin çocuğu, torpille girmiş, ilkokulda girmiş adam üniversite son da adam gibi enstruman çalamıyor hala özel derse gidip para yediriyor. ellerindeki enstrumanlar bile servet, sadece spor olsun diye okuyolar, bunun çok küçük bir kısmı gerçekten severek ve çalışarak okuyor, çok küçük bir kısmı aldığı eğitimin hakkını veriyor.

sonra demiştim kendime ya ben bunlar gibi olacağıma hiç okumam daha iyi, hem hegün 8 saat çalışacak olduktan sonra hiç bişey de engelleyemez beni.

diğer okullarda yerlerde durumlar başkadır tabi haklısın.

Bir de torpilsiz gelenlerden itü vakıf okullarından gelmeyeni deport ediyorlar diye duydum

@Unde bach canim, denizcilikte çok vardır, itü'den gelenler birbirini korur kollar, diğerlerine yüksekten bakarlar, abicilik oynarlar falan @northern mariners daha iyi bilir gerçi :)

Gönderebilirsin, kontrol ederler uygunsa verirler uygun değilse vermezler.

kitaplar, mektuplar tek tek incelenir, okunur komutan tarafından imzalanır.

yasaklı kitaplar listesi, serbest kitaplar listesi de vardır.

yasaklı kitaplar listesi mi? oha.

orası askeriye ne bekliyorsun ki?

benim doğum günümde ablam yaş pasta, kuru pasta ve içecek göndermiş bana sürpriz olsun diye.

komutan çağırdı yanına, sana bir paket gelmiş nizamiyeden git al diye. pasta gelmiş sanırım dedi.

gittim nizamiyeye, yarısı yenmiş bir yaş pasta verdiler bana.

neyse yedik biz pastayı bölük komutanı ve birkaç arkadaş. sonra ablamı aradım teşekkür etmek için. kuru pastadan ve içeceklerden de bahsetti. onları ben hiç görmedim tabi. swh. bu arada nizamiyede bunları hacılayan komutan da, üniversite mezunu, uzun dönem asteğmen olarak askerlik yapan bir eleman.

kitap da geldi daha sonra, bölük komutanıyla aram iyi olduğu için, şu çekmecedeki incelenmiştir gibi bir kaşeyi al, kitabın üstüne bas dedi.

açıkçası nasıl oluyor bilmiyorum ama sürekli olaylar açığa kavuşunca sürekli emniyetle irtibat halindeydik, savcıyla irtibat halindeydik, cinayeti kimin işlediğini biliyorduk, bundan emindik, elimizdeki delillere dayanarak , emniyetin bize verdiği bilgilere göre, savcılığın bize yaptığı açıklamaya göre vb tarzında açıklamalar yapıyor. izlediğimden değil de ara sıra çok dehşet palu ailesi gibi olaylar olunca izliyorum.

ayrıca telefon kayıtlarına kadar ulaşıyor hani kim kiminle ne kadar görüşmüş, kaç dakka görüşmüş, telefonun olduğu konumu, kapanmadan önce nerede olduğu vb vb.

benim merak ettiğim şey durumun yasal boyutu, eğer gerçekten emniyet bilgi aktarıyorsa, savcılık bilgi aktarıyorsa bu ne kadar yasal?

benim vatandaş olarak ulaşamadığım bilgilere müge anlı hangi sıfatla ulaşıyor? kaldı ki cinayet falan söz konusu olduğunda bilmiyorum hiç denk geldiniz mi? polisler hiç bir açıklama yapmaz, sorusunu sorar, ifadeye çağırmak isterse çağırır hiç bir açıklama yapmaz detay vermez.

Müge anım tezgahını kurmuş bekleyen örümcek gibi. Suçlu da olsa masum da olsa o programa çıkacak o insanlar. Kendini aklamak için, ortalığı bulandırmak için ya da sesini duyurmak için. Bir yerden sonra da kayış kopuyor. Herkes dahil oluyor. Emniyet saatlerce bu beyinsizleri dinleyemez. Ömür yetmez. Müge anımın çözdüğü bütün dosyalar önünde sonunda çözülecekti. Müge anım süreci hızlandırıyor.

Anadolu irfanını gözler önüne seriyor. Çomi tokatlıyor. Eğitilmez insanları ele güne rezil ediyor. Hem de bunu deplasmanda yapıyor.

Büyük olaylari ben de youtube den takip ediyorum.

Müge anli olmasaydi bu olaylar yinede cözülürdü demisler, ben katilmiyorum. Program 10 senelik olaylari bile zaman zaman ortaya cikardi.

Evet insanlari "kendinizi cikip aklayin" ayagina zorla programa cekiyorlar ama sonuc olarak emniyetin cözemeyecegi bir cok olayi bunlar cözdü. Cünkü bizim millet, "beni sahit yazarlar" diye emniyete konusmaya korkarkan, sirf popüler diye bu adamlara ne gördüyse takir takir anlatiyor.

Kadin sempatik olmayabilir, kanal tam bir cöplük olabilir ama haklarini da teslim etmek gerek.

Muhtemelen bazen bir miktar para bazen başka yollarla yeni deliller elde ediyor. Faili meçhul dosyaların çözülmesine yardımcı olduğu için emniyet ve savcılık memnundur olaydan.

Önce fakir fakir adamları otele aldırıyor güzel bir zaman geçirmesini sağlıyor. Sonra tarafları bir şekilde birbirine düşürüp itiraf etmelerini sağlıyor. Ekibi güçlü eli kolu uzun.

Ayrıca bilgileri nerden buluyor demişsiniz hukuk danışmanları var olayın tarafları zaten stüdyoda olduğu için git mahkemeye emniyete dosya fotokopisi al gel diyorlar yani çok zor değil.

Ek olarak; maalesef bunlar Türkiye işte. Bu arkadaşlar ülkenin yönetiminde filan söz sahibi oluyor, komşumuz oluyor, belki çeşitli ilişkiler kurmak zorunda kalıyoruz :(

Son bölümde adamlardan biri “lambaları hep açık bırakıyoruz nasılsa elektrik faturasını devlet ödüyor” dediği an 300 küsür TL lik elektrik faturam geldi. O an birilerine, bişeylere sövdüm ama neye sövdüm söylemem

bu tür programlarda bazı olaylar gerçektir.
bazı olaylar ise kurmacadır ve figürasyon kullanılır.
bir tanıdığım yıllar önce figüran olarak katıldığını belirtmişti.

emniyetin ulaşamayacağı kişiler arayıp bilgi verebiliyor. mesela seneler önceki komşusu, o sırada yoldan geçip ona garip gelen bir olayı görmüş birisi sonrasında arayıp aa ben oradan geçiyordum, böyle böyle oldu meğersem bunun içinmiş diyor. bu insan olayın devamını normal şartlarda bilemediği için polise gidemez ama müge anlı'da görüp gidiyor. bir de adını vermeden de katılabiliyor. normalde polise gitse isim verecek falan şahitlik istenecek sonra, başım belaya girmesin diye gitmiyor. palu olayı mesela müge anlı olmasa asla çözülmezdi.

Somut bir delil yoksa polisin eli kolu bağlı, bazı olaylarda polis yemin bile edebilir o kişinin cinayeti işlediğine ama ispat edemediği için sonuç alamaz.

Eskiden polis delil toplayamayınca belli yöntemlerle konuştururdu, ama uzun süredir bu yöntemleri kullanmıyorlar!

Çözülemeyen de bir sürü olay oldu bu programda, insanlar itiraf etmedikçe çözemezsin zaten.

Emniyet bu programın yaptığını yapamaz, böyle bir görev tanımı yok. Yani zanlıları günlerce misafir et, günde 3 saat sorgula vs.

Aslinda emniyete bir tampon gorevi goruyor diyebiliriz. Arkadasin dedigi gibi herhangi bir sekilde bir kismina sahit oldugu olayin devamini dogal olarak bilmeyen insan, programda gorup aa demek ki diyerek baglanip cozume katki sagliyor. Emniyette boyle bi sey mumkun degil.

Para kazanıyor. Program yaptığı saatte izleneceği bir proje oluşturmuş işte. Programı izleyen modelleri TV'ye çıkarıyor. Biraz süsleyip püsleyip programını yapıyor. Reklamına bakar geçer. Değil koyunlar, isterse tavuklar izlesin. Reklam izletiyor mu izletmiyor mu ona bakar.

bu kadın yıllardır piyasada tutunmaya çalışıyordu. derdinin amme hizmeti olmadığı belli. eskiden magazin programı sunuyordu. levent kırca buna iyi ayar vermişti canlı yayında. "nerden düştüm lan buraya? burası düşülecek bir yer." demişti.

www.youtube.com

derdi neresinden tutsam da reyting alsam.

kayışlar gözle görülebiliyorsa bi ışık tutup baktınız mı? gerginlikleri iyi mi? üzerlerinde (iç kısımları) hasar var mı?

triger takılacağı zaman motor kilitleniyor sente atlamasın diye. sente de motorun ince ayarı, sente atlarsa, siboplar vuruntu yapar, yamulur, aşınır bin türlü şey olur.

kayışı çok gerdilerse ondan da olabilir. belki taktıkları rulman dağıldı.

orjinal mi taktılar yan sanayi mi?

bir sürü detay var kim ne diyebilir ki bilmeden?


yerinde olsam derhal bi tamirciye giderdim, aynı yere değil, durumu tespit ettirirdim. siboplar yamulduysa kol gibi masraf çıkartır.

bu motor kilitleme ekipmanları da pahalı, arkadaşımdan biliyorum mesela dükkana megane geliyor, adam diyor ki triger değiştirelim, arkadaşım ben değiştiremem kilitleme ekipmanı yok diyor, başka yere yönlendiriyor.

bu tür aletleri de millet hazine gibi saklıyor pek vermezler eşe dosta bile çünkü ufacık aparatlar bile deli para.

bu senin ustada aparat yoksa, kilitlemeden, çırağa, sağlam tut oğlum deyip çat diye enseye vurduysa, tabi sente atlamış olabilir.

zaten bu triger kayışı, rulmanı ve gergisi set halinde satılıyor, tek değişmez yani. örnek olarak link ekliyeyim

www.yedekparcaford.com

Triger de v kayışı da orijinal idi
Dediğin gibi kilitleme ekipmanını başka ustadan aldılar kendilerinde yoktu

Ben bu yazılanları okuyunca bayağı şaşırıyorum açıkçası. Teyzemlerin karantina durumu oldu; bir hasta ile temas halinde oldukları için. Eve her gün jandarma geldi (köy yerindelerdi), doktoru günlük aradı vs.

Başka bir arkadaşımın yan bürosunda çıkmış; bir anda gelip herkese test yapmışlar ve evlere karantinaya göndermişlerdi. Onları da düzenli arayıp kontrol ediyorlar.

Eklemeyi unuttum; bir arkadaşımın babasına doktoru gel yapalım, icin rahat etsin diye test yapmış, sonuç tabii ki negatif. Ona rağmen defalarca eve geldiler, aradılar diğer aile üyelerine de test yapmak için. Araya doktor girdi de yapmadılar.

Çok yakınımda insanlar olmasa yalan söylüyorlar diyeceğim de ben bu işi kontrol etmeye çalışıp edemediklerini düşünüyorum artık; sırf beceriksizliklerinden. Onun dışında yapacak bir şey yok; önlem alıp günlük hayatımıza dönmek zorunda kaldık hepimiz zira çalışıyoruz/ okula gidiyoruz vs.

Ben eylülde de çok kısıtlama geleceğine inanmıyorum; son dakikaya kadar beklerler, ikinci bir karantinayı ekomik olarak kaldırma ihtimalimiz yok.

Edit: sadece teyzemler küçük yerdeler, diğer ikisi istanbul.

fraise'nin bahsettiği şeyler sanırım daha çok küçük yerleşim yerlerinde mümkün.

ben de pozitif biriyle çok yakın temas kurdum. belirtim yok dediğimde kimse test yapmadı. özel hastaneye gittim götümden belirti uydurdum. test yaptılar, negatif çıktı. hiç kimse ne aradı ne sordu. ben yine de birkaç gün kendimi ailemden ayrı karantinaya aldım.

Bununla nasıl savaşıyorum; kendi önlemimi alarak. Kimsenin açıklanan rakamlara inandığını da zannetmiyorum. Hastaneye yolu düşen olan biteni anlar zaten. Daha bugün iş arkadaşımın komşusunun enfekte olduğunu ve şehir hastanelerinden birine alınmadığını, gittiği ikinci hastane de kabul etmeyince evde kendini karantinaya almak zorunda kaldığını öğrendim. Ben açıkçası devlete kızmayı bıraktım artık. Vaka sayısı bu kadar yüksekken yapabilecekleri en fazla buymuş demek ki diyorum. Gizledikleri rakamları itiraf etmeleri sorunu çözmediğine göre kendi başımızın çaresine bakıcaz.

bakın buraya da yazdım hatta. nişan adı altında bir siteye dışarıdan 200 kişinin içeriden de 150 kişinin katıldığı ve beraber baya yakınlaşılan ortamlar gördüm. sözde izin alınmış..

başta söylenen siteyi ayıracağız sonra misafirler gelecek vs. gerçekte olan herkes karıştı.

bunlar sözde bilinçli insanlar. bütün insanlar bu ortama giriyorlar. çocukları aynı okula gidiyor. sürekli site içinde beraber oynuyorlar. hala çay partileri vs düzenliyorlar.

sizin bahsettikleriniz yakalandıktan sonrası genelde. ya pozitif olduklarını bilmiyorlar ve bu umursamazlıkla yaymaya devam ediyorlarsa?

amannn.. fazla düşünürsem çıldıracağım. şu an 3 bin km uzaktayım kafam rahat.

Kimseye güvenim yoktu hala yok. Herkes karşısındakini potansiyel + olarak düşünüp ona göre yaşayacak bir süre.

Selam, tekrar yazayım dedim. ilk yazımı daha bitiremeden moderasyon sildi. almanya'dan polis arkadaşıma soracağım demiştim ve sordum.

almanya'daki karantina olayı türkiyeden farklıymış. yani orada covid karantinasındayken, gündelik alışverişini yapmak için yakın çevredeki marketlere, diğer ihtiyaçlar için diğer yerlere, doktora hastaneye, parklara, bahçelere , açık alanda gezinmeye herhangi bir sınır ve yasak yokmuş.

eğer bunların dışında bir sorun olursa, Ordnungsamt diye bi şey var oraya şikayet edersiniz ama sadece para cezası gelir dedi.(tabi almanya için geçerli)

yani almanya'da durum böyle olduğu için türkiye'deki durumdan habersiz olması normal, anlamaması da normal.

@cosmicstring, polise bildirildi ama polis gelip baktı mı? ilgilendi mi? bununla ilgili polisin uyguladığı bir prosedür var mı henüz onu bilmiyoruz ne yazık ki. Geri dönüş olmazsa bile arayıp bilgi isteyeceğiz. Nasıl bir uygulama izlendiğini yazarım bilgi aldığımızda.

gezmeyeceğimi bildiğim için izin kullanmadım ben.

işsiz olmama rağmen mümkün olduğunca topluluğa girmiyorum, gezeceksem de yoğun olmayan parklara, ormanlara vs. gidiyorum. 6 aydır dışarıdan yemiyorum içmiyorum.

Yazlığa gittim. Denize de sabah girdim. Dağ bayır keşfe çıkabilirsin aracın varsa.

ocaktan beri sadece 1 defa kendi isteğim için arkadaşımın evine gittim. onun dışında evdeyim, market, eczane, hastane, atm gittiğim yerler bunlar bunları da haftada 1 ile sınırlandırıyorum hastane dışında.

bir de yarın ilk defa toplu taşımaya binip bi yere gidicem.

Evin yakınında, açık havada yuruyuse vs çıkıyoruz biz. Gölet, ağaçlık alan derken iyi geliyor. Son bir aydır dışarda bir şeyler de içiyoruz ama çok dikkatli şekilde. Yemek siparişini eve verip fırında biraz isitiyorum önce. O harita ne kadar doğru bilmiyorum da bizim bölge yeşil durumda.

Tatile gitmedim ama ailemin yanına yurtdışına geldim.

Ama iki hafta içinde ise baslayacagim ve toplu tasima kullanmak zorundayım; bundan sonrası için ne olur bilemem.

cumartesi tatilimiz basliyor, turkiyeye geliyoruz, ancak ucakla degil arabayla. tam almanci modu. gezip tozmayi planlamiyoruz, aileleri gormek amac. iki aile de ege'de deniz kenari kasabalarda yasiyor. eylul'de iyice bosalmis olur oralar diye umuyoruz, en azindan biraz denize girebiliriz diye umuyoruz ancak sart degil, duruma gore.

Marttan beri ev modundayım. Toplu taşıma hiç kullanmadım, ev çevresi gezinti var ufak ufak. Misafirlik falan yok o zamandan beri.

Tatil mevzusunda kendi arabasıyla dağda çadır falan kuranlar hariç kızıyorum ben.

Yıllık iznimin 2. günü, Evdeyim, akşamları sadece yürümek için dışarıya çıkıyorum ve daha önce covid ten 1 hafta hastanede tedavi görmüş biri olarak insanlığın denize ve tatile olan aşkının ibretlik sonunu izliyorum. Yanmış millet susuzluktan.

geziyoruz, ağustos başı itibariyle ofise döndük biz her gün istanbulda toplu taşıma kullanıyorum, sosyal mesafeli bütün etkinliklere konserlere tiyatrolara gidiyoruz.

arkadaşlarımızla da evlerde değil parklarda buluşuyoruz.

erkek arkadaşım hemşire haftaya izne çıkıp kaşa tatile gideceğiz, çünkü ihtiyacımız var.

Haftasonları tek gecelik kamp yapıyoruz ayda 1-2 kez, her şeyi evden götürüp. Camping filan değil bildiğin doğanın içinde kimseyle muhattap olmadan. Gerçi kimseyle muhattap olmama kısmı covid'den çok insanlarla alakalı da olabilir ama olsun. ^^

Dikili'ye kuzenimin yanına gittim. Kendimi dağa taşa köye yaylaya vurdum, drone uçurdum, sandalyemi çektim, biramı içtim. Tenha yerlerde denize girmeye çalıştım. Dışarıda hiç yemedim, en kötü marketten erzağı alıp, kendim sandviç yaptım.

İyi geldi. Zaten insan içinde olmayı çok sevmiyordum, bu şekilde normalde gitmeyeceğim görmeyeceğim yerleri keşfetmiş oldum.

Öğrenciyim, marttan beri evdeyim.

Marttan hazirana kadar hicbir yere gitmedim,
Hazirandan itibaren 2 kez bulundugum ulkede tatil yaptim,
3 kez yurtdisina ciktim. (Italya, yunanistan, slovenya)

1 ay sonra da turkiye’ye geliyorum.

Ucaklarda ffp2 maske kullanip sonrasinda atiyorum.
Mesafemi korumaya calisiyorum - italya bu konuda cok iyi onlemler almisti ve cok da ciddiye aliyorlar.
Toplu tasimada ve kapali alanlarda maskemi kullaniyorum.

Geziyor olmamla yasadigim ulkede kalmam arasinda bir fark olmadigina karar verdim cunku burada herkes saldi gitti, ekonomisi cok buyuk oranda turizme bagli ulkelerde onlem var en azindan.

www.hepsiburada.com

Yandaki tekerliği orta tekerlek olarak kullanabilirsni muhtemelen, baş parmağını kullanmış olursun, baş barmak daha dayanıklı gibi.
Touchpade alışmak da fena olmayabilir ben laptop kullandığım dönemde mouse'dan daha rahat edebiliyordum neredeyse.

yazılımcıların derdi de bir başka oluyor ya, mouse tekerleği kullanırken parmak sakatlamak falan.

hidrolik direksiyonlu mouse lazım size.

logitech mx master serisi +1

ben ilk modeli kullanıyorum 4-5 senedir falan, kesinlikle tavsiye ederim. Eğer ayarlayabilirsem zaten 3. versiyona terfi ettireceğim kendimi :D

benim mouseda tekerlek yok, o kismi dokunmatik. cok da rahat bence. ben de grafik tasarimciyim yani cok kullandim hala kullaniyorum. logitech benimki de. oyle bir seye bakabilirsiniz isterseniz.

www.vatanbilgisayar.com

Megane tabii ki daha mantıklı ama 5 kişi bile zor. Çocuk da olunca bayağı zorlar. Arka üçlü kesin haşat olur giderken. Bol bol mola vermeli, önde oturan ve çocuğu taşıyan kişi sürekli değişmeli.

bebek koltuğu olmadan araca binmeyin, bebeği de bindirmeyin, ekonomi yapıcam derken maazallah kaza falan olur, ufacık kaza bile yeter bebeğe.

Skoda superb

Şişko ve deli +1
Iki araba gidin.

Arka koltuklarda biri cocuk koltugu zaten, diger 3 kisi 2 kisilik koltuga sigisacak. Bol bol mola ve bacagi uyusanin on tarafa gecmesiyle biraz zahmetli de olsa gidilir gibi. Ama hasat olunur uzun yolda.

Brkylmz +1
O aractaki tek rahat iki kisi sofor ve bebek olacak.

Sorudan nedense bebe koltugunu, yani bebegin bir yetiskin yeri kaplayacagini atlamissiniz gibi geldi. Cocuk kucakta gitmez.
Yani soruyu buraya degil, sofor disindaki 4 kisiye danismak lazim..kaldirabilirler mi diye

Seat alhambra gibi 7 koltuklu normal araba olmadan olmaz. Bebek bebek koltugu olmadan gitmez.

çocuğu kucakta götürme gibi bir niyetiniz varsa, bagaja koysanız da fark etmez. kısa mesafe olsa hadi neyse ama uzun yol için olmaz öyle şey. ani fren yapılsa çocuk kucaktan fırlar gider.

olabilecek en iyi şey, şöför + 1 kişi önde gidecek. arkada da çocuk koltuğu + 2 kişi. geriye kalan bir kişiye de uçak bileti, otobüs bileti alınır. ya da 7 kişilik bir araba seçilir. peugeot 5008 tarzı bagaj kısmında +2 koltuğu olan.

O riske değmez. 2 araba gidin..

öne şöför + yolcu arkayada 3 kişi + çocuk koltuğu olmalı. arka kenar ve orta koltukğa 3 kişi sığarsanız olabilir. yoksa öbür türlü ön yolcu koltuğunu 2 kişilik veya çocuğu kucağa alalım fln gibi şeyler yapmayın.

çocuk koltuğu şart. ön yolcu koltuğuna sadece 1 kişi şart.

Çocuk koltuksuz gitmek hem tehlikeli hem konforsuz. Çocuk için de kucağında taşıyacak kişi için de konforsuz.

Arkada bebek koltuğu ve iki kişi bile uzun yolda rahat etmez, ama katlanılabilir. Beşinci kişi ya uçak ya otobüsle gidecek.

peugeot 5008 +1
Biz Octavia ile arkada iki birey bir oto koltuklu bebek İstanbul - Sakarya yapıyoruz. Üç gün belim ağrıyor yanımızda üçüncü bir yetişkin anca kucakta gider kalçası sığmıyor insanın.

Naptınız?

@pass arıyoruz halen. ne kişi sayısını azaltabiliyoruz ne de araç sayısını arttırabiliyoruz. elimizdeki segment c sınıfır. en son bir mpv kiralayacağım gibi görünüyor fakat 5008, 500L ve toyota verso gibi araçları kiralayanlar hep merdiven altı tipler.

en son bir dacia lodgy kiralayacağım o olacak. teneke üzerinde 70'le falan gideriz herhalde.

kendisi gördüğüm kadarıyla bir kumru. ona göre googlelayıp bakabilirsiniz, gerisine bir cevabım yok. bu arada kendi haline bırakmak en iyisi de olabilir, ama bilemiyorum.

bulgur, buğday vs. bayılıyorlar. :)

Aman abi bulgur olmaz.çatlar ölür hayvan,

Hiç bir şey yoksa ekmeği nemlendir koy.mümkünse buğday olur,darı olur,muhabbet kuşu yemide olur.

pencere önüne gelen kumru ve serçelere buğday veriyoruz biz. serçeler biraz zor yiyor boyutundan dolayı ama kumrular bayılıyor.

el falan sürersen katiyen gelmez yumurtalarının yanına haberin olsun. yumurtalarını ellersen de kokudan gelmez.


bizim cam önüne gelenler bulgur yemiyor ama buğdaya bayılıyor. su da önemli. kare yoğurt kabına su da koy.

Bir kaba ufalanmış ekmek koyabilirsiniz.

Kursaginda biriktirmistir yeteri kadar yiyecek dert etmeyiniz, kuluckadayken acliktan olen kus duymadim. Hic ucma sansi yoksa sadece bulgur vermeyin taslik icin kum ya da kucuk tas ihtiyaci olur. Ama basta dedigim gibi cok mudahale etmeyn rahat birakin bence

Hiç sorun olmaz. Benim var öyle bebeğim. Hep gelir yumurtlar gider. Ama eşi gelir mutlaka. Görmüyor olabilir misin?

Yer değiştiriyorlar eşiyle. Ben de bir ara üzülmüştüm. Çok sonradan fark ettim. Belki öyle bir şey de oluyordur.

iyi de stylus kalem dediğin şey ucunda plastik olan bir kalem.

bunu uygun cihaz ya da cihazlarla kullanman lazım. stylus destekleyen andoid tabletler vb gibi.

neyde kullanılacak?

Tablet / telefon tarzı şeylerde cihaz desteklemiyorsa (kalem çalıştırması için ekran katmanlarında ekstra bir donanım yoksa) aktif kalem çalıştıramaz. (samsung note, apple pencil, huawei mediapad gibi) (Pahalı olanlar bunlar yalnızca desteklediği cihazlarda çalışırlar)

Her cihazda "çalışan" stylus'lar ucu kapasitif ekran tarafından algılanan bir madde olan kalemler, kullanışlı değiller pek. (Bir sosis ile telefon kullanmak gibi aşağı yukarı) (Ucuz olanlar bunlar kapasitif her yüzeyde muallak bir verim ile çalışırlar)

Yani zaten desteklemiyorsa sonradan katamıyoruz tablet / telefon gibi cihazlara bunu.

Bilgisayarda ise durum farklı, ekranı olmayan grafik tabletler (usb üzerinden bağlanan ayrı bir donanım) görece uygun fiyata var ve oldukça kullanışlılar. Wacom gibi.

bir karar verip bugün siparişi vermem gerekiyor. mümkün mertebe beni aydınlatabilirseniz çok sevinirim. para cebimden çıkmıyor olsa da pişman etmesin.

Çok bilgim yok ucundan kıyısından müzik prodüksiyon işleriyle ilgilenmiş biriyim ama bu tarz işler için hem Bluetooth hem de kulakiçi kulaklığın uygun olmadığını düşünüyorum.

"referans kulaklık, referans monitör" kavramlarını araştırdıktan sonra over ear bir model seçmen daha mantıklı.

müzik prodüksiyon işleriyle ben de ilgiliyim, kurgu işinde yeniyim. kurgu işi yapan birisi için referans kulaklık almasına gerek var mı, o noktada kararsızım, evet. cehaletime verin; yaptığımız işlerde müziği başkası yapıyor ben hazır sesleri ekleyip, ses seviyeleri vs ufak ayarlar yapıp geçiyorum genelde o yüzden kulak içi alıp geçesim var. çok hatalı bir düşünce olabilir pek tabii lakin bu yüzden burada soruyorum zaten :D

kurguda ne nasıl oluyor bilmiyorum açıkçası, hani mastering falan yapılıyor mu ses için? yapılıyorsa bunu siz mi yapıyorsunuz bilemedim.

bluetooth kulaklıklarda çok az da olsa gecikme problemi olur, ha senheiser'in bluetooth stüdyo referans kulaklığı da var 500 dolar civarında yurtışında öyle bir üründe çözmüş olabilirler ama genel olarak ufakta olsa oluyor müzik işlerinde denemiştim eskiden.

kulaklık içi shure ve bose gibi müzik işleri için kulaklıklar olsa da daha çok sahnede kullanmak, müzisyenlerin kendi çaldıklarını net duyabilmesi açısından kullanılıyor.

öteki alttaki tipteki kulaklıklara gelirsek eğer.

bu kulaklıklar temel olarak kapalı ve açık olarak ikiye ayrılır. kapalı kulaklığın özelliği dışardan ses gelmesi değil, kulaklıktan çıkan sesin dışarı çıkmasını önlemektir genel olarak tabi dışardaki sesi de kestiği oluyor ama temel amacı, mikrofonla kayıt yaparken bu vokal olur, akustik , üflemeli enstrumanlar olur, kulaklıktan çıksan sesin mikrofona gitmemesini sağlamak.

2 tane kulaklığım var biri kapalı diğeri açık, açık olanla daha mutluyum daha hafif ve rahat.

bak yukarıda kafa üstü kulaklıkların bir tanesi hassas dinleme ve mixing için, diğerinde basları özellikle güçlendirilmiştir yazıyor, yani müzik dinlemek için.

bu referans kulaklıklarında asıl olay doğal yani flat karakterde ses vermesidir.

ben güzel bir kulaklık almak istesem yurtdışından 300-500 dolar aralığında olurdu müzik ile uğraştığım kayıt, mix, mastering yapmak istediğim için.

eğer bu tür şeylerle alakan yoksa, kafa üstü olanın pahalı modelini almanda bir sakınca görmüyorum ama flat karakterli kulaklıklarda da bu sefer müzik keyif vermiyor.

yıllar önce unutmam çok çok pahalı akgnin üst model bir kulaklığını görmüştüm bir de yeni değil hani en azından 20 senelik var kulaklık, böyle kutusu falan var abi çıkartıyorsun, sonra kılıfından çıkartıyorsun, sonra jackini takıyorsun falan altın kaplama hatta altın bile olabilir bayağı kallavi bişeydi.

taktım kulaklığı bi tane de dat kaset taktım, abi dinliyorum ortam stüdyo ortamı, sesler tın tın geliyor. bütün ayrıntıları dinleyebiliyorsun ama gram bas yok böyle teneke gibi. hee anladım ki referans kulaklığı dedikleri böylemiş, keyif vermiyor müzik dinleme açısından.

piyasada çok kullanılan ucuz kulaklıkları yazayım sana.

presonus hd 7(geçen gün aldım oldukça rahat ve memnunum, malzeme kalitesi kötü), presonus hd 9(benim kulaklıktan bir farkı kapalı olması çok kişi memnun) alesis srp100(kablosu kısa ama çok kişi memnun), audio technica atmmx20, samson 800, senheiser'in de vardır çok tutulan modelleri ama bilgim yok.

bunların haricinde de paranın yettiği ve amaca hizmet eden beyerdynamic.

bu piyasada herkes memnun dediğim maddi sıkıntı yaşayan kayıt mix mastering yapan genelde amatör olarak uğraşan müzisyenler. yoksa 30 binliraya kulalık var kaldı ki onunla da olmuyor referans monütörü(hoparlör) kullanmadan mix mastering zor en pahalı kulaklık olsa da yanıltıyor.

biraz araştırmanı öneririm , özellikle yaptığın işin forumları vardır, insanlar orada kulaklığın rahatlığı ile ilgili yorum bile yapsa işine yarar. öyle kulaklıklar var çok güzel pahalı ama 2 saat taktın mı kulakları ağrıyor insanın.


bu arada 5 seneden beri hergün saatlerce kullandığım kulaklık da roland rh 200, 250 liraya almıştım, çok loud ve bas bir kulaklık daha çok enstruman provası, müzik dinleme ve ufak tefek kayıtlar için yapılmış, hd7 ile duyduğum detayların bir kısmını roland da duyamıyorum, ağır, kapalı öte yandan öküz gibi sağlam yani 5 sene her gün kullanmak az buz bişey değil. hala da ilk günlkü gibi sağlamlık konusunda.

sıcakta kafa üstü kulaklık takmak çok sıkıntı olabiliyor terleme açısından ama kulaklık içi de kulakları acıtıyor onlar da terleme yapıyor.

@hem şişko hem deli, çok teşekkürler. sanıyorum kablolu kafa üstü modeli alacağım, gecikme konusunu hiç düşünmemiştim kablosuz modeller için.

Bence kimseye yaptırmayın. Açık olan kısımlara alçı doldurulabilir. Alçı yapmak çok kolay. Siz de yapabilirsiniz.

Boyacı halleder, çekomastik ya da silikon çeker tekrar. Alçı sıkıntı, yağmur alırsa problem olur.

silikon çekmenin olayı eline bildiğin bulaşık deterjanını bulamak.

bulaşık deterjanını bi çorba kasesine koy bolca, sonra silikonu azcık sık silikon tabancası ile 15-20 cm, sonra elini deterjana bula, ellerin deterjanlı iken işaret parmağınla çektiğin silikonun üzeirnden geç. böyle böyle hem az silikon gider, hem çektiğin silikon güzel olur, hem elin bulaşmaz.

sürekli deterjanlaman lazım ama.

ev dışına gidilmiyorsa masaüstü tabi ki.

laptop ama mümkünse 17inç falan.

gaming pc, ev dışında oyun oynama isteğim ya da ihtiyacım olmadı hiç

evde zaten 2 tane laptop vardı, oyun oynamak için kasa toplayayım mis gibi monitörüm vb de var diye düşşünüyodum. arkadaş tavsiyesiyle 120hz ekranlı bir laptop aldım. acayip memnunum. 60tan sonra 120 cidden fark ediyormuş. kasa toplasam bide monitör masrafına girecektim. 27" 60hz ekranda oynamaktansa 15" 120 de oynuyorum tüm oyunları missss

masaüstü laptoptan çok daha uyguna gelir tabii. ama işte mobilite olarak da laptop önde. para boksa 12-13 e al güzel bir laptop uzuun süreli (4-5 sene ) götürür. bütçe kısıtlıysa mecbur masaüstü. 3-4 yılda bir ufak parçalar güncelleyerek götürür o da bi 7-8 sene.

Mobilite ve daha az alan kapladığı ve kablo kalabalığı oluşturmadığı için notebook diyorum.

kasa tabii ki. aradaki kalite farkı inanılmaz.

Geçen hafta bel mr çekildim. Saat, telefon, kemer olmayacak. Kot pantolon ve tişört vardı, çıkarmaya gerek kalmadı. Düğmesini indirip pantolonu biraz aşağı indirdim. Telli maske vardı, çıkarmaya gerek yokmuş.

Sonuç istediğiniz gibi çıkar umarım, geçmiş olsun.

Üstünü altını çıkarman gerekmiyor fakat şortunun fermuarı, eşofmanının fermuarlı cebi gibi şeyler de olmasın

Pijama gibi dümdüz bir şey giyip git

en büyük tavsiyem, eczanelerde satılan kulak tıkaçlarından alıp gitmeniz. sesi bir haylı rahatsız edici olabiliyor.

pantalonu çıkarttırıp önlük verdiler.

altındaki giysilerde, eşofman, pantolon vb, kot düğmesi, perçin, eşofmanlarda iplerin içinden geçtiği metal halka hiç bişey olmayacak.

Banka kartlarını da çıkarın bozulur.

üç yılda aletler mi değişti ne oldu yahu?

ben lomber mr için (bel mr'ı) don atlet kalacak şekilde soyunup üstüme önlük, ayağıma kağıt terlik giydim.

pantolonu, hem de metal düğmeli, metal çıtçıtlı, fermuarlı falan kot pantolonu bile çıkarmadan açıp sıyırmak mı?

sesi çok dert etmeyin. kulak tırmalayan iç gıcıklayan bir ses değil. dardardardar doooot zaaat zaaat zaaat falan yapıyor. anlamsız bir gürültü. 20 dakika için çekilmeyecek dert değil.

bir de kontrastlı çekeceklerse damar yolu açabilirler.

soyunup önlük giyeceksiniz +1.

metal düğme ve fermuarlı pantolonu düşünemiyorum: (git: www.youtube.com )

geçmiş olsun.

Öncelikle çok geçmiş olsun. Sene başında tüm batın mr çekirdim.
Sütyen dahil metal bulunabilecek her şeyi çıkartmışlardı. Pantolonum metalsizdi sıyırmıştık. Tişörtümü de sıyırmışlardı görüntülenecek yer sınırları dahilince.
Gürültü dayanılmayacak bir gürültü değil, çok kasmayın kendinizi. Mümkün olduğuca bir şeye odaklanmaya çalışın bu süre boyunca. Nefesinize odaklanabilirsiniz, dua edebilirsiniz, şarkı vs söyleyebilirsiniz.

Hayırlı bir sonuç diliyorum.

Daha 10 gün öncesinde ilaçlı çekim yaptırdım yaklaşık 90 dk sürdü. Evet 90 dk bütün sinir sistemin MR ı çekildi. Sizlerin çekimi daha kısa sürecektir. Benden önceki hastanın 30 dk sürmüştü. Üzerinizde metal hiç bir şey olmayacak. Hatta görevli maskenizde tel varsa onu da keselim demişti. Eşorfman giyip gidin metal içerik barındırmasın üzerinize de tişört olursa tamamdır.

ustumu cıkartmadım tshırt ve esoftmanla gırdım ama en ufak metal yoktu. sorun cıkmadan hallettım 10 dk da bıttı iş.

tutorial izle en çok tuturial premiere de var.

öncelikle 2015 nedir. 2020 yılındayız. sakın 2015 falan indirmeyiniz. 5 senede acayip gelişti ve kullanımı da kolaylaştı.

programda daha kesme, birleştirme, export gibi basit işlemleri bilmeden yeşil perdeye atlamak zor olabilir. ancak @hem şişko hem deli'nin önerdiği gibi tutoriallar her yerde var. izleyerek uygulayabilirsiniz rahatlıkla. bir süre sonra eliniz alışır zaten.

bana kalırsa adobe photoshop, ai gibi programların yanında premiere en kolayı. çok rahat çözersiniz. lisedeyken bir iki tutorial ile öğrenmiştim halen kendime kadar kullanabiliyorum.

Sadece video editing kısmı değil çekim ile ilgili de epey bir bilgi sahibi olmanız lazım o yeşil ekran efekti için. Düzgün çekemezseniz video edit'i iyi de yapsanız çamur gibi olur.

Premier önerilmiş ancak kırık kullanmayacaksanız (sene 2020 korsan yazılım da kullanmayın bir zahmet) pahalı bir yazılım. Henüz ham iken ucuz çözümü öğreneyim isterseniz Blender'ı öneririm. Kütük gibi yazılım ancak açık kaynaklı ve bedava. Yeşil ekran olayı için bol miktarda tutorial var.

bende aynı konudan muzdaribim :/ çizim işleri ve ceviri işleri için tek bir iş bile alamadım, tecrübem de olmadı bu nedenle
bilen varsa cözümü cidden söylesin
sıkıntı bizde mi :)

upwork'de kimsenin yapmak istemedi ucuz fiyatlı işleri yapıp yorum toplamak suretiyle zaman içinde oluşuyordu ama 3 sene evvel bile aşırı yoğunluk vardı, pandemi dolayısıyla insanların işsiz kalması veya eve kapanması bu durumu 10 a katlamıştır.

yani ben açıkça diyorum ki artık çok zor.

Ben öğrenciyken bionlukta çeviri yapıyordum. Hiç ben teklif etmedim. İnsanlar size ulaştığında hemen yanıtlamanız gerekiyor. Bir dakika sonra yanıtlasanız bile başkasını bulabiliyorlar. Bunun için sürekli online olmanız lazım ve bazen aylarca yazan olmuyor. Ama bir iş aldığınızda yorum puan vs veriyorlar onunla yürüyorsunuz. Bir de profil fotonuz düzgün olsun, ordaki metinde falan İngilizceyi nerede öğrendiğimiz anlatın, ne tip çeviriler yaptığınıza dair detay verin.

Çeviri ajanslarına portfolyonuzu yollayabilirsiniz. Retorik Tercüme vb sitelerinde bunun için bölüm bulunuyor. Lionbridgeden de is alan vardı.

O özellik neymiş ya.

Tplink in access point ya da reoeater diye aratin
200 TL altındaki bir ürünü alın. 130 180 bandı diyeyim. Standart işinizi çözer.

ben bundan kullanıyorum, çekim kuvvetinde falan bi sıkıntı yok yalnız kafasına göre kopuyor. asus'un özelliği şu, bozulursa direkt olarak yenisini veriyor.

www.asus.com

daha önce buradan bir arkadaş yine böyle verdiğim bi cevap için mesaj atıp, hocam ayarları var onun, ayarlarını tam yaparsan kopmaz, hiç de sıkıntı yaşamazsın güzel alet demişti tabi tam bir teknoloji cahili olduğum için tarif ettiklerini yapamamıştım.

edit: böyle 150 lirayada var 2000 liraya da 150 liralıklarda oyunlarda problem yaşayabiliyorsun, video izleme ve diğer şeylerde sıkıntı olmuyor ama oyunda lag olabiliyor.

ben de aynı sorundan muzdariptim. önce asus'un en ucuz repeater'ından aldım. sinyali güçlendiriyordu gerçekten ama telefonla/tabletle online oyun oynarken gecikme (ping/latency) çok artıyordu. o yüzden iade edip tp-link'in mesh cihazlarından aldım. Bunların çalışma mantığı cep telefonlarının baz istasyonları gibi, o yüzden hem kapsama alanı inanılmaz arttı hem de gecikme yok, sanki kabloyla modeme bağlı gibisiniz. önceki benzer duyurulara da yazmıştım, 12. kattayım, sokaktan bile bağlanıyor şu an :)

bütçe sorun değilse 600 lira civarında mesh cihazı tavsiye ederim.

Mi nin var 80-90 TL civarı. Kullanıyorum, memnunum.

kendi odamda

Banyo lavabosunda suyu açar, suyun altında keserim.

Kendi odamda direkt çöpün içerisine.

küvette. akan su eşliğinde.

banyo

Duştan sonra bir kağıdın üzerinde. Kağıt direkt çöpe, sonrasında tekrar eli/ayağı yıkamaya.

Klozetin içine

bu aralar aşağı parka iniyorum.

@ruhen hastayim ben +1

Ayakları banyoda, elleri oturma odasında peçetenin üzerinde. Sonra etrafı iyice incelerim, gerekirse süpürge tutarım.

Ne kadar sicrayacak ki? En fazla 1 tanesi sicrasin onu da bulursun zaten. Ama yine de mutfakta kesmem.

Gazete kağıdının üzerinde kesiyorum, evde kimse yoksa mutfak harici herhangi bir yerde, millet evdeyse banyoda kesiyorum.

Genellikle lavaboda. Hatta fırsatı olan toprağa gömsün . Dini kaynaklarda belirtilir bu husus .

İnançlı bir insanımdır, kestiğim tırnaklarımı şu ana kadar toprağa gömmedim, ailemde de görmedim. Kendi odamdaki banyonun klozetine doğru uzatırım ellerimi ve ayaklarımı ve tırnaklarımı keserim,kesik tırnaklar hiçbir yere uçmamış olur, sonra sifonu çekerim. Ellerimi yıkarım. Mis.

genelde yatak üstünde

Herhangi bir yerde posetin icine. Banyoda hic kesmedim, odanin icinde kesiyorum poseti acip.

Banyoda keserim direkt klozet içine. Hatta biraz uyuzum da sağda solda tırnak kesilmesine.

Ben lavaboda bir ayağımı orada yikayacakmis pozisyonda kaldırıp orada kesiyorum ayak tırnaklarımı, tek ayak üstünde atrasiyonlu oluyor ^^ el de aynı yerde, sonra elimle toplayıp lavabodan çöpe atarım

banyoda dujdan önce.

banyo klozetin içine

el tırnaklarını kucağıma kağıt koyup onda.
ayakları ise yere koyuyorum kağıdı ona kesyorum.sonra kağıt çöpe.

edit diyorsan fantastik programları bırakıp adobe premiere veya davinci resolve gibi sektörde kullanılan programlara yönelmen gerekir.

ayrıca adobe media encoder kullanmazsan video boyutları çok büyük olabilir. ufaltayım derken kalite kaybı yaşayabilirsin.

edit için sistem belli, ssd, ram, işlemci, ekran kartı güçlü olacak.

yapacağın işe göre fiyat performans olarak örnek bilgisayarlar mevcut. internetten araştırırsan 1000 dolardan 100bin dolara kadar toplanmış sistemleri ve benchmark testlerini bulabilirsin.

ben macbook pro kullanıyorum ekran kartı onboard, aşırı bir yavaşlık olmuyor video editte ama cart diye de render almıyor haliyle.

ekran kartlı model olsaydı ne kadar fark ederdi bilmiyorum şahsen. genelde de harici ekran kartı olan modeller en üst macbook pro modeli oluyor ve fiyatı da tavan yapıyor.

Adobe premiere senelerdir aklımda olan bir program ancak ben o kadar çok editlik ihtiyaç duymuyorum diyerek öteledim.. Bisiklet videoları(bugun ilki 18.00 da yayınlıyacagım bkz. gezenyusuf) ve travel işleri var bende ve kes kopyala yapıştır bana yetiyor açıkcası.

Bir program var onunla da neredeyse görüntü kalitesi kaybı olmadan 7'de 1'e düşüyor boyut..

Sonuç itibariyle sizin öneriniz sanırım yeni bir bilgisayar alırsam 1k dolar bandında geçerli diye düşünüyorum.. Çünkü benim bilgisayarda sanırım adobe 2.7 k olan videoyu daha da zor işler. programlar kaliteli oldukça pc'yi daha da zorluyor diye biliyorum :/

mocha pro kazıktır.

adobe premiere ve diğer adobe ürünleri diğer alternatiflerine göre çok daha kaynak dostu.

herşeyin 2020sini indirmene gerek yok mesela cc 2015 indirsen de yine aynı şeyleri yapacaksın.

ayrıca bu iş bir bütün, sahne geçişleri, temel ışık kontrast ayarları, color correction yapma, müzik ekleme vb.

bunlara ihtiyaç duymuyorsan mevcut bilgisayarında ssd yoksa ekle çok daha hızlı çalışacağını görürsün.

veya sadece bu iş için bilgisayar alma, oyun oynuyorsan güzel bi oyuncu laptopu alabilirsin o da iyi netice verir.

tabi en az 16 gb ram, ssd ve orta seviye bi ekran kartı olmalı.

bunun dışında after effects de kendine opener, logo, lower third gibi şeyler de yapabilirsin, zevklerle alakalı. bunlara ihtiyaç duyuyorsan kendin yapmasan bile piyasada bolca hazır template var zaten.

bilgisayar türevi şeyler alacaksam ekran kartı, işlemcisi ve anakartı(ram ekleme olayı özellikle) açısından alabildiğimin en iyisini almak isterim ki 5 sene sonra da iyi kötü kullanabileyim.

Mesela www.akakce.com şöyle bir dokunuş yapsam PC'ye.. anakartımın bunu destekleyeceğini falan nasıl anlarım biliyor musun ?

burada konetsu var ekşi sözlük yazarı sanırsam.

ona mesaj at anakartını da at , çok bilgili bu konularda söyler hemen sana.

öncelikle 2.5" ssd, 2.5" harddisk takabildiğin her bilgisayara takılır evet. Laptopa da olur masaüstüne de. (fakat bilgisayarın hızlansa da şu işini çözmez)

Sen ya daha iyi işlemcili bir şey alacaksın (halihazırdaki anakarta uygun ne var bulmak zor).

ya da codec değiştireceksin. Senin problemin H264 codec'ini çözerken zorlanan işlemci. Vegas'ta var mıdır bilmiyorum ama, Camtasia'Ya da bakabilirsin, elindeki videoları tek tek (veya istersen bütün halinde, zaten keseceksin) "Apple Prores 422 HQ" "DNxHD" gibi codeclere çevir. Programda görebilirsen vardır, yoksa yoktur. Export derken Quicktime mov'un altında codecler kısmında görmen lazım.

Şu program çevirdiğini iddia ediyor, bedava görünüyor ama bi aşamada para istiyor mu bilmiyorum: videoconverter.wondershare.com

1 gb'lık dosyan 7-8 gb olabilir, ama sıkıştırma azalıyor işlemcin daha az yorularak okuyabilecek. Amaç o. Bu codeclerden biriyle export edip sonra o dosyayı import et. Farkı görürsün zaten.

edit: veya proxy kurgusu yapabilirsin yani tüm dosyaları önce 720p vb. düşük bir çözünürlüğe düşürüp onları kurgulayıp sonra 2.7k orijinallerden export alabilirsin. Bunun için de "vegas/camtasia Proxy workflow" vb. gibi arat youtube'da bulursun.

@nhk ni youkosu eminim altın değerindeler teşekkürler. Hemen başlıyorum dediklerinizin türkçesini araştırmaya :)

Ben olsam ipad pro alır çok basit işler için imovie, daha detaylı işler için lumafusion kullanırdım (ben kullanıyorum bu arada). hatta ipad air 3 bile olur, gayet rahat 4k videoları editleyebiliyor, yağ gibi akıyor.

açıkcası ipad air 3, 4 binlira olmasa düşünebilirdim.. tablet gibi ufak bir şeyle edit yapılabiliyorsa müthiş olur çünkü..

sigarasız 1 haftayı doldur ciğer kapasitenin artmaya başladığını göreceksin, 1 ay 2 ay sonra çok daha muhteşem hissedeceksin.

hastalığınla ilgili bilgim yok ne yazık ki.

yok mu bir daktır maktır? hastaneye gitmeye çekiniyorum böyle bir dönemde.

doktorlar sana hiç bişey diyemez ki, tahlil isterler, rontgen isterler, belki başka bi film isterler.

bunlar olmadan fiziki muayene etmeden ancak sana hastaneye git diyebilirler.

Kolestrol, reflü, gaz sıkışması, damar sertliği/ tıkanıklığı, panik atak hepsi olabilir.

Nefes açlığı bunun adı, bende de var aynısı. Ben de sigaraya suç bulmuştum, sigarayı bıraktım bu yüzden, hiç bir artısı olmadı. Göğüs hastalıklarına gittim hiç bişey yok ciğerlerinde psikolojik dedi, diğer ihtimalim de burnumda bir şey olması ama kulak burun boğaza gidemedim henüz.

hastaneye gitmeye çekinmeyin. derhal gidin.
ufak şikayetler sonucu gidip, alerji tablosunun %90'una alerjim olduğunu, yıllarca bu alerjilerin etkisiyle astım olduğumu öğrendim, 3 yıldır ilaç kullanarak normal ve yaşamanın ne olduğunu öğrendim.
ertelemeyin.

ben bu sıkıntıdan dolayı 3 kere hastaneye gittim kendimi covid kaptım sanıp. üç tetkikte de bt çekildi ve hep temiz çıktım. sürekli anksiyete dediler bana. en son bi kere de kalp için doktora gittim. beta bloker bir ilaç verildi ve bu his (nefes açlığı) geçti.

dahiliye ya da bi kalp doktoruna görünün derim bence.

Uyutacaklar hiçbir şey hissetmiyorsun. Kolonoskopi sonrası hafif gaz sıkışması olabilir onu da gaz çıkararak atacaksın, tuvaletin yakınlarında olmaya çalış.

annem yaptırdı.

çok ağır bir anestezi vermiyolar ameliyat gib aşırıi baygın olmuyorsun, yarı uyanık gibisin çıktıktan sonra 15 20 dakka dinlenip kendine gelebiliyorsun, endişe etmene gerek yok bence, anestezi uzmanları işini biliyor.

zaten acı veren bir işlem değil, yanında birisiyle gitmen gerekir.

Merhaba, bana beraber yapildi ikisi de. Tamamen uyutuldum, dolayisiyla hicbir sey hatirlamadim ve hissetmedim. Uyanip kendime gelince ciktim gittim hastaneden. Anestezi uzmaniniz ne yapilmasi gerekiyorsa yapacaktir. Bence de endiselenmeyin. Gecmis olsun.

kolonoskopi 2 senede bir yaptırıyorum malesef sedasyonda uymuyorum capcanlıyım her seferinde. çok üzücü bir durum. insallah uyursunuz

İkisini de uyutulmadan (anestezi olmadan) yaptırıyorum (kanser takibi). Şimdiye kadar sorun yaşamadım. Doktorum kendi hocasına anestezi altında yaptırıyormus. O da ilginç tabii. Ama ben ihtiyaç duymadım. Sadece kalabalık bir ekip olursa kolonoskopi rahatsız edici oluyor.

tabelacılar plastik üzerine yapıştırma plaka gibi bişeyler yapıyor.

Sanayide plaka yapan dükkanlar var. Kanuna uygun olarak araç plakasi yapiyorlar.

Atıyorum 34 LK 0000 gibi

GG veya N11 gibi sitelerde plaka basıp yollayanlar var, oradan bir plaka sipariş edin isterseniz.

Aramanız gereken kelime “mühürlü app plaka baskı”

şöförler odası basıyor.

açıklamalarında şu yazıyor.

Kapak Yönü Sol

ama yapamazlar, niye yapamazlar, sapın yerini değiştirmek için delik delmeleri gerekir, menteşeler belki gömme menteşedir, freze ile kanal açılması gerekabilir, montaj yaparken sağlıklı olmaz. bi sürü iş yani. sonra menteşenin söküldüğü, sapın söküldüğü yerler delik kalır, boyası bozulur.

Ama görselde öyle

siteye girip özellikle baktım, petra serisinde hepsine sol diye yazmışlar, dedim ki sol yazmışlarsa acaba sağı da var mı? enteresan olan yok :)

sağ ve sola montaj olayı binde 1 ihtimal. sen istersen olmayacaksa hiç riske girme, gelmeden ara konuş iade et veya bilgi al.

Kulplar takılmamış olsaydı sorun olmazdı, kulpları diğer tarafa yeniden takarsan eski yerinde delikler kalır, sorun olmazsa olur.

belki kulplar montaj ekibi gelince delinir. Ne zor işler. Anladığım kadarıyla gömme menteşe yoksa bizim iş kolayca halloluyor.

menteşeler ve kapak sapları için hazır açılmış vida yerleri vardır.

menteşeler problem yaratmaz ama kapak sapları problem yaratır. sap ortada olsa problem değil ama alt kapakta üstte olan sap, yön değiştirince en altta kalacak, üst kapakta en altta olan sap, yön değiştirince en üstte kalacak.

@co2s2

Bunu düşünmüştüm ve hiç sorun değil. Çünkü yer o kadar dar ki kapak yönü yanlış açılsın umrumda değil.

Arkadaşlar sorunsuzca halledildi. Bilgi amaçlı yazıyorum belki ilerde aynı sorun yaşayanlar olur diye; adam alt kapağı üste, üst kapağı alta taktı halledildi.yani sadece dolabın çatı kapağı alta geldi ve dolap kapakları istediğim gibi oldu. özetle böyle bir sorun sorunsuzca hallediliyor. menteşeler falan fotoda görüldüğü gibi fabrika çıkışı bozulma olmadı.

sizinkisi biraz kavga ettikten sonraki gün kafanın içinde tekrar kavgayı yaşayıp kafa atsaydım kesin döverdim sahnesi canlandırmaya benzemiş, haksızsınız demiyorum ama yaşadığınız şeyi nerede yaşadığınızı az çok sakin kafayla düşünürseniz bu işin peşinden koşmanın ne kadar boş olduğunu anlayacaksınız, malesef kimse uğraşmaz bununla. evet bim'e hırsız girse yine uğraşmazlar muhtemelen. şuan hıncınızı alamadığınız için bir şeyler kovalıyorsunuz ama yapmayın. iyi ki tokat falan atmamışsınız yaşlı dayı buysa bunun bir üst level çocukları vardır. kadın bile olsanız gelir saldırırlar.

bimdeki kasiyerler hayatı sadece oksijen alıp vermek seviyesinde yaşayan insanlar oldukları için bulaşmazlar, bim gibi bir ortamda gün içerisinde neler oluyodur kim bilir.

keşke dövseydiniz malum yapanın yanına kâr kalıyor. kasiyer de bela almak istemedi muhtemelen. şahitlik yapacak falan yoksa birşey çıkacağını sanmıyorum, ayrıca konu uzadıkça sizin sinirleriniz bozulmaya da devam edecek.

Yorumlara bakınca yine içimden "Hırsızın hiç mi suçu yok?" demek geldi. İstersen senin için eksisozlukte başlık açabilirim. Twitter'da da sesini duyurmaya calis bence. "Daha nezih semte taşın" nedir abi? İnsanlar müptelası olduğu için mi bu davarlarla dip dibe yaşamayı tercih ediyor sizce?

Yani aslında bizim oturduğumuz bölge çok sakin, kargo şubesi o mahallede olduğu için gitmiş bulundum. Normalde de pek uğramayız o tarafa.

İlk yazan arkadaş da biraz saçmalamış. Sadece olayı çözüme nasıl ulaştırabilirim onu soruyorum, gelmiş beni eleştiriyor şaka gibi.

Adamı ben bulurum bulmasına, sokak kameralarından vs ama işte bunu sormuştum. Bu konuda akıl istemiştim.

Mağazanın da güvenlik görevlisi yok. Hangi bim'de var. Migros'ta asla böyle bir şey olmuyor. Hep Migros'a giderdim. Suç bende ki girmiş bulundum.

Gerçekten keşke dövseydim. İçim soğurdu. Siz siz olun da böyle durumda polisi karıştırmayın derim. Acınacak halime gülüyorum.

Polisten medet ummak cok zor. Sikayetini almamak, dosya acmamak icin 40 takla atiyorlar. Dosya acinca da bi halt oldugu yok. Ama gene de muhakkak şikayet edip takip etmelisiniz. Kamera goruntusu ses kaydi olmadigindan ceza almasi icin pek bi ise yaramaz. Ifadeye cagirmalari, sorusturmalari bile biseydir.

Hatta yapabiliyorsunuz kisi cok yasli biri degilse esiniz/bi yakininiz bu kisiyi bulsa ve tenha bir yerde neden boyle davrandigini sorsa. Davranisinin cok kotu oldugunu, insanlari yok yere uzmemesi gerektigini etkili bir sekilde anlamasini saglasa daha iyi olur.

Yaa ben de yazarım ama başlık açamadım, sanırım telefondan girdiğim için. Bir türlü ekran karşıma çıkmıyor.

Teşekkür ederim. En akıllıca cevap buydu sanırım :)

@epistemic_regress

Ben semt değil, şehir değiştireceğim. Hatta bir köy. Böyle hayvanlar da kendi boklarında boğulsun sahiden.

Ama görürüm ben o çomarı. Elbet karşılaşırım. O zaman da polisten medet ummam.

Hahahaha @kirmizibavul eşim ya da ben denk gelsek, kıstırsak öyle tatlı bir dille konuşur muyuz acaba? Yaşı başı o hakaretler dolayısıyla da umrumda değil. Kim bilir evde karısına kızına nasıl davranıyor bunak. Onlar aklıma geldi üzüldüm cidden.

çok geçmiş olsun. başımdan geçen bir taciz vakası sonucu, civardaki kamera görüntülerini anca gizli polisin benle gelip kamerası olan işyerine kimliğini göstermesiyle alabilmiştik.

Bence öncelikle olayın bimdeki kamera kayıtlarına ulaşmaya çalışın, sonra sosyal medyada/sozlukte olayı duyurun.

Tek başınıza değil yanınıza bir erkek tanıdığınızı alarak çevre dükkanları dolaşıp kamera kayıtlarını rica edebilirsiniz. Eşimin/kızımın namusuna laf ettiler, ben bunun peşinin bırakmam gibi laflar edilirse esnaf yardımcı olacaktır.

Bunu bugün size yapan yarın başkasına yapar. Bir daha bu adamla karşılaşmayacağınız kesin değil.

@makarnacanavari, benim cevabım hoşunuza gitmemiş olabilir diğer herkesle aynı şeyi anlatmak istedim aslında, polis zaten size gereken cevabı vermiş
"Kamera kaydı balacaklarını ama şikayetçi olmamam gerektiğini, bulunamayacağını söyledi."

ben sadece gaza gelmemenizi ve fiziksel şiddete döndürmediğiniz için iyi yaptığınızı söylemiştim. umarım hıncınızı çıkarmayı başarırsınız ne diyeyim :)

güvenlik kameralarının çoğu sessiz kayıt yapar

yani görüntüleri alsanız bile itip kakma dövüş olmadığı sürece pek bişey kanıtlayabileceğinizi sanmıyorum. avukat değilim , sadece mantık yürüttüm.

bim personeli de kesinlikle şahit olmayacaktır. çünkü gidip uğraşması gerekir, dava açılırsa mahkemeye gitmesi gerekir.

tek şansınız güvenlik kamerasının sesi de kaydetmiş olmasını ummak.

Haksızlığa uğramışsınız. Ancak şikayet mevzuları biraz sıkıntılı. Polisler zaten şikayet etmeyin diye uğraşmışlar. Arkanız kuvvetli değilse, bu şikayetlerden bir şey çıkmaz. Bununda 2 yolu var: Ya çok kuvvetli tanıdıklarınız olacak, ya da sosyal medyada olayı çok iyi duyuracaksınız.

Bunlar yoksa şikayetinizi geri çekin. Türkiye'de artık kimin ne olduğu belli değil. Başınıza musallat olurlar, bu yaşadığınız olayı 7/24 yaşamaya başlarsınız. Üstüne ailenize, çevrenize fiziksel zarar verirler.

Biliyorum söylediklerim etik olarak yanlış ama işler böyle...


.

Gecen haftada bir teyze ve bir genc kadin boyle tartismisti. Biz de a101deydik galiba. Sizdeki gibi kimse karismadi. Kendi yontemlerinizle cozmeye calismayin demeye geldim. Ekside baslik acin ama adamla muhatap olmayin. Gormuyor musunuz kimler nasil ölüyor her gün?

Geçmiş olsun, çok üzüldüm. Umarım adalet olmasi gerektiği gibi tecelli eder.

Beni 10 günlük lohusa iken kayınpederim kendimi ve ailemi öldürmekle tehdit etti kaynanam ne hakaretler etti eve kapattılar günlerce. Polis adresi belli adamın İstanbulun göbeğinde beş ay ifadesini alamadı evde yok diye. İfadeler alındı anında zaten dosya gizlendi takipsizlik geldi itirazım reddedildi. Ceza davası açılmadı bile. Boşanma davasında bizim gelin durup dururken gitti boşanma davası açtı biz de anlamadık diye sırıttılar hatta.
Sen savaş tabii ama benim bu memlektte adaletten beklentim yok.

Adamı bulursan ve durumu ispat edersen ki kamera kayıtları ve çalışanların isimlerini yazdır ben mahkemeye gelmem diye bir durum yok senin işine yarar, ceza davasından sonra manevi tazminat davası aç ki canı yansın. Belki hapis filan çıkmaz ama manevî tazminat davasındaki masraf tazminat filan canını yakabilir.

Öncelikle geçmiş olsun. Maalesef birçok farklı yerde insanların başına benzer durumlar gelebiliyor. Bunun ne semtle ne de girmiş olduğunuz mağaza ile çok fazla ilgisi yok. Yakın bir arkadaşımın başına, gayet nezih bir semtte çok daha beteri geldi. Duyduğunuz onca laf yüzünden durup durup daha çok sinir olmanız kadar normal bir şey yok. Market yakınlardaki diğer esnafların ya da mağazaların kamera kayıtlarını polisten alacağınız yazı ile temin edebilirsiniz ama inanın bir işe yaramıyorlar. Şikayet konusunda polisler çok fazla ilgilenmiyorlar zaten. Hatta ifadenizi verirken çoğu kısmı da gereksiz buldukları oluyor. Kişisel bilgilerinizin, şikayetçi olduğunuz kişiden ne derece saklanacağı da ayrı bir konu. Keşke olay anında bir video kaydı alsaydınız.

Geçmiş olsun, şikayetçi olun, kayıt altına alınmış olsun. Şöyle düşünün, bir dahaki seferi en azından kasiyer müdahale edip insanların kıçlarına kadar giren kişileri uyarır.

Cimer'e şikayet edin BIM'i, corona önlemlerini uygulamadığı ve müşterilerini uyarmadığı için pekala bir şikayette bulunulur.

(Sorun BIM'den ya da gittiğiniz semtte değil, buna emin olun. Rotterdam'da da sırada dibime kadar girdiler, Düsseldorf'da da. Yeni bir tür var gezegende, kıçınıza girince, sıranın onlara daha çabuk geleceğini düşünüyorlar.)

Ekside başlık açtım, umarım bir etkisi olur. Tekrar geçmiş olsun.

eksisozluk.com

ekşiye konu ile ilgili yazdığım şey şuydu.

---
çocuğunun yanında haksızlık yaşayan birisinin, yine çocuğunun yanında karşıdaki kişiye tekme tokat kafa göz dalması gerektiğini öğütlüyorsunuz. ben çocuklarla çalıştığım için az çok çocuklarda bu tip şeylerin nasıl bir travma yaratabileceğini biliyorum ama bunu herkes düşünebilir bence. kaldı ki kafa göz dalmaya çalıştığınız kişi cebinden bir şey çıkartıp çocuğunuz önünde sizi bıçakladığı-vurduğu zaman da fiziki sağlığınız ve çocuğunuzun ruhsal sağlığı açısından iyi olmayacaktır.

atıp tutuyorsunuz ama sonra sizin istediğiniz gibi davranıp mezara giren insanları da 3. sayfa haberi olarak 3 saniyede geçiyorsunuz, onu ne yapacağız?
---

ne olursa olsun tanımadığımız, bilmediğimiz insanlara şiddet çözüm değil. bir anda hayatınızı karartabilirler.
geçen gün motosikletli sırf kendi arabasına su sıçrattı diye motosikletliyi kovalayıp arabasıyla çarpıp sonra üstüne bir de öldüğünden emin olmak için üstünden arabayla geçen adamı hatırlayın.

lütfen bu yüzden insanlara ne sözlükte ne de duyuruda şiddet ile karşılık vermeyi öğütleyin. vebalini almayın bu tip önerilerin.


bununla birlikte, zaten kendisi sözlükte yazar olan bir insanın yerine bir başka yazarın başlık açması da iyi olmamış. zira gördüğüm kadarıyla hem başlığı açan arkadaş tepki almış, hem de okuyan durumu bilmediği için şöyle düşünebilir

"hem olayda tepkisini ortaya koymamış hem de kendisi bile yazamamış sözlüğe"


---

bir de, emin değilim ama doğan cüceloğlu'nundu sanırım bir yazısı vardı. insanların çöplerini başka insanlada dökmesi ile alakalı bişeydi. trafikteki kavgalara, tartışmalara atıfta bulunuyordu.

başkalarının çöplerini sizin üstüne dökmesine ve hayatınızı karartmasına izin vermeyin. muhatap olmadan içinizden sövün geçin arada sırada.

şu ülkede polis kadar işe yaramaz bir meslek grubu yok sanırım. şikayetçi olma ne demek?

karakolda çalışmadım ancak bildiğim kadarıyla yardımcı olmak isterim. sizin bu olaya mahalli karakollar bakar. hakaretten tehditten işlem başlatırlar. şüpheli şahıs bulunabilmesi için de Bim marketi ve çevre kamaralara bakarlar. kamera da el kol hareketleri veya sinirli gergin tavırlar varsa olay burdan çözülür zaten. karakol polisleri olaya tanık olan kasiyerden de bilgi alma tutanağı düzenlerler.kasiyer olanları net olarak aktarırsa şahıs zaten büyük ihtimalle ceza alır. ama hapis yatmasını falan beklemeyin.

@cilekli pasta çok üzüldüm. Benim durumla asla mukayese bile edilemez. Lohuss dönemi üstüne bu. Sonrasında zorluklarını düşündükçe nefesim daralıyor. Allahım sana çok güç kuvvet sabır umut şans versin.

Benim konuma dönecek olursak, arkadaş sağolsun başlık açtı ama 'üşengeç' olmamla alakalo 'fakir ajitasyonu' yapmış çoğu kişi ne acı.

Kamera kaydını karakol talep etti hatta kasiyeri çağırttı. Beklememi istemedi zira çocukla da karakol köşelerinde beklemek istemedim.

Polis lojmanlarına yakın bir konumda olmam dolayısıyla komşumuz olan birkaç polisten ricada bulunacağım. Ama onların çalıştığı karakol değil tabi. Ne derece yardımcı olurlar bilmiyorum.

Çevre mağazaların kamera kayıtlarını almak istiyorum ama konu saptığı için buna cevap alamadım. Bir başıma gidip talep edebilir miyim emin değilim. Polislerin tavrından umudum yok. Adamj kendi çabam ile bulup, hakkını da kendim vermek istiyorum tabi oğlumu anneme bırakıp :) bu noktada eşim de yanımda tabi.

Yumuşatıcı krem sürün ve dinlenin. Geçmez ise doktor şart

omurganın üzerine düşmüşsün. ben olsam korkup kontrol için doktora giderdim.

ekleme: 6-7 sene önce belim ağrıdığında ilgili bölümün doktoruna gitmiştim. bana dediği şuydu, eğer 50 yaş üzeri olsaydım ağrı kesici verip gönderecekmiş ama yaşım küçük ve önümde uzun seneler olduğu için benden MR istemişti.
yani ben de vücudumu ciddiye alıp en azından doktora giderdim. belki yine ağrı kesici verecek ama en azından gözardı etmek yerine bi adım atmış olurum.

sizinle benzer bir şekilde düştüm, "kırık yoktur" dediler 10 gün doktora gitmedim. sonra ağrım geçmeyince gittim, sakrum kemiğimin kırıldığı ortaya çıktı. ağrısının geçmesi 6 ayı buldu.

2 ay çoook uzun bir süre. mutlaka doktora gidin mutlaka :(

Buff daha ne yaşlanması allasen,biz ölelim o zaman.

Bir film çektirmek şart,iki ay uzun süre,bu kadar sürede kendi kendine düzelmediyse yapıda bir oynama sözkonusudur.

geçmiş olsun sanıyorum ki rontgen ve mr çektirmen gerekecek. devlet hastanelerinde mr için bazen uzun süre beklemen gerekebiliyor bundan emin değilim yer yer değişiyor çünkü.

bunu araştırdıktan sonra, eğer bekleyecek gibiysen ve beklemek istemiyorsan mr için, sgk ile anlaşmalı özel hastanelerin ortapedi bölümüne gidip oradan mr çektirip gösterebilirsin.

veya özel mr merkezleri de var ama ucuz bişey değil yani, mr merkezlerinin sgk ile anlaşması var mı onu da bilmiyorum.

Mutlaka doktora gidin bence en azından film çekilir. Çok geçmiş olsun.

Öncelikle geçmiş olsun. Ben de 10 yıl önce okulda arkadaşlarla top oynarken ayağım kayması sonucu popomun üzerine üzerine düşmüştüm. Düştükten 2 hafta sonra falan kalçamda, belimde ağrılar başlamıştı. Sonra doktora gitmek zorunda kalınca omuriliğin zarar görmesi sonucunda ankilozan spondilit yani eklem romatizmasının tetiklendiğini öğrendik. Bence gidin ihmale gelmez.

Adil bir yargı sistemimiz olsa idi idam olabilirdi. Fakat bu şartlar altında idam cezasının var olması her türlü siyasi davanın istismar edilmesi ve çok büyük yanlışlıklara da kapı açabilir.

Speaking için konuşmak tamam ama işi ciddiye alacaksanız bu sizi beni aşar.
Kanun yapmak, ceza belirlemek çok kolay işler değildir. Tahmininizin çok ötesinde bilgi ve birikim gerekir.

ülkemizde zaman zaman idam vb gündeme geliyor. arkadaşın da dediği gibi amaç idamı yasallaştırmak, normalleştirmek.

ondan sonraki felaketi hepimiz tahmin edebiliriz zaten.

verdiğim cevap konuyla alakasız ama suçu normalleştirmek gibi anlaşılmasın lütfen.

Taciz ve tecavüz suçlamaları suistimale çok açık suçlamalar. Bir sürü insan sırf birinden nefret etmeye başladığı için bu suçlamalarda bulunabiliyor. Yanlış anlamalar konusu da apayrı, otobüste adamın eli birine çarpsa ve kadın tacizci diye yaygara koparırsa linç ediliyor kişi. İdam falan o yüzden çok ağır cezalar. Suçlu ve suçsuzun çok keskin ayrılabileceği bir suç alanı değil çünkü. Ha caydırmak için nasıl bir ceza olabilir onu ben de bilmiyorum ve @kisa'ya katılıyorum, üstüne iyi düşünülmesi gereken konular.

% 100 ispatli sekilde taciz tecavuz cinayet gibi suclarda idam kesinlikle olmali ve uygulanmali..
burada karsi cikilan birkac nokta var:
1- ya masumsa?
onu yazdik, ozgecan vakasi gibi acik net belli olacak, % de 1 bile süphe olmayacak..
2- bizim gibi ulkelerde siyasi olarak kullanilir felan..
hayir, kanun basta net olarak cikarilacak, sucun tanimi yapilacak, taciz tecavuz cinayet net.. baska suclarda uygulanmayacak..
3- caydirici degil..
hayir efendim bal gibi caydirici, "ama iranda var amerikada da var da neden azalmiyor?" nerden belli azalmadigi, aksi denendi mi? Ayrica herkes insan hepimiz insaniz, ucunda mutlak idam oldugu bilinse, insanlarin gozu onunde uygulansa hayvan oglu hayvanin biri hayvana tecavuzde bulunabilir mi?
4- ustteki maddeyle baglantili olarak " efendim idam kurtulus hapis daha agir ceza" diyenler, aynisi basiniza gelse ve ceza verme hakki size taninsa karariniz ne olurdu? ben suphesiz bir tek nefes fazla almamasini isterdim, eger bu konuda anlasmazliga dusulurse karar hakki magdura verilebilir ama bence idam kesinlikle yasatmaktan daha "iyi" bir ceza magdur acisindan

@playing star again +1 demeye geldim.

İdam cezası konusu benim nazarımda turnusol kağıdı görevi görüyor.

"Gelsincilerin" sığılığı ve yorumlama algoritmaları genelde çok belli ediyor kendini.

1. İşte o yüzde pek kolay bir şey değil
2. O iş de öyle değil. Mevcut kanunlar hakkıyla mi uygulanıyor? Ya da başka suçların eklemeyeceginin garantisi ne?
3. Nereden belli caydırıcı olduğu?
4. Kişilerin isteği burada bir yere kadar önemli.

Kanun nedir adalet nedir hukuk nedir?
Hukugun amacı nedir?
Yapmayın etmeyin. Bu tip şeyler bir sefer yapılır ve ömrünüzü etkiler.

Nasil yani tacize mi idam verilsin. Soruyu tacizci-katil olarak aliyorum. Normallestirmiyorum tabii ki olayi, taciz de buyuk bir sey ama cezasi olum mu... tacizci kadar bu dusunceyi ortaya atan da rahatsiz edici benim icin.

Playing star again+1
Alster+1
Savunuculari hangi platformda olursa olsun hayretler icinde izliyorum.
Boyle bir ceza olamaz. Vahsilik.

%100 ispatli olacakmis suclar.. o binde bir rastlar oyle. Amerikada bir suru (belki binlerce) kisi %100 ispatli diye death row'a aliniyor. 15-20 yil sonra sucsuzlugu ortaya cikanlar var. Avukatlari belki 1 hafta gec kalsa olecekler.
Hataya cok acik bi sey.
Caydirici da degil. Cunku amerika ya da turkiyede kimse birini oldurmeden once "yaa dur simdi idam cezasi alirim/kim onca sene hapis yatacak... en iyisi vazgeceyim" demiyor. Bi sucu islemeden once sonucunu dusunmezsin.

Bu tacizci-katiller icin bi rehabilitasyon programi gelmeli. Es zamanli hapis yatip tabi. Cikacaginda sex offender gibi bi damgasi olmali. Rehabilite olamayacagina kanaat getirilenler ise agir. muebbet almali.

Tacizde kişiye ceza verirseniz, karşılığında ceza alacağını bilinirse %80-90'ı engellenir.

Geri kalan, gerçekten sapık, dürtülerini engelleyemeyen kişileri ise ya toplumdan tecrit etmek lazım ya da kimyasal hadım. Bu dürtüleri komple yok etmek lazım. İdam ağır bir ceza olur.


.

İdam geri alınabilir bir ceza değil. Hiçbir suç için olmamalı. En küçük hata ihtimalinde bile kanun gücüyle birinin haksız yere hayatına son vermiş olursun.

Arkadaşlar,
Bir çok kisi zaten karşılığında ceza alacağını bilirse o suç çok büyük bir oranda düşer. Bunun için idam olmasına gerek yok.

Her zaman için suçu işleyen kişi yakalanmayacagini, ceza almayacağını düşünerek işler (her zaman değil tabi büyük oranda)
Yani idam değil ama yine uygun bir ceza belirleyip bunu her suç işleyene uygukayabilseniz istediğinizi elde edersiniz.
Sorun ceza dan, kanundan ziyade yakalamada uygulamada vs.

hiç bir kuvvete hiç bir insana geri alamayacağı ceza yetkisi verilmemeli.

Bu bahsettiğiniz şeyin adı 'taciz' değil. Kişinin fiziki bütünlüğüne bir saldırı varsa bunun adı taciz değil, yasalar önünde cinsel saldırı oluyor. Taciz diyerek çok önemli bir konuyu biraz küçümsemiş oluyoruz. Düzeltmeyi önemli gördüm bu nedenle.

Bir kadın sokakta sözle rahatsız ediliyorsa, bunun adı tacizdir. Fiziki olanının adı ise cinsel saldırıdır!

Taciz boyutundaki sözlü/yazılı rahatsızlığın da bir caydırıcı yaptırımı olmasını ve bu yaptırımın iki üç davada değil de, düzenli olarak uygulanmasını çok istiyorum. Çok yüklü ödemeler yapması ve sosyal hizmette uzun süre tutulması gibi...

Cinsel saldırının da tacizinde önüne tamamen geçmek herhalde hiçbir toplumda mümkün değil, ama işleyen yasalarla birçok insan ve de hayvan için güvenli bir alan yaratmak mümkün.

"Toplum, kendi tabanından gelen ilerici bir değişim ile, refah ve eğitim seviyesinin yükselmesi ile ıslah olur"

bu hikayeye tam uyan İskandinav ülkeleri var. Toplu Tecavüz, Seri Cinayet ne ararsan var. demek ki bu da çözüm değilmiş

Geçmiş olsun. Terlik, yastık, şarj cihazları, kağıt havlu, ıslak mendil, kolonya, gündüz için ve gece uyurken giymelik kıyafet ve iç çamaşırı.

Rahat terlik, şu kağıt otel terliklerinden olmasın, giymek zor onları. Parmak arası da olmasın.
Çorap, hatta kalınca 1-2 çift yedek çorap. Anesteziden uyanınca insan üşüyor, neden bilmiyorum ama öyle.
Rahat giyebileceğiniz pijama, üst kısmı gömlek gibi tam açılırsa daha iyi.
Islak mendil, kağıt havlu.
Vakit geçirecek şeyler, telefona/tablete dizi film falan atın, netflix varsa indirilebilir içerikleri indirip hazır tutun isterseniz.

pijama
ic camasiri
terlik
dis fircasi macun
kagit mendil islak mendil
kolonya
maske
sarj cihazi
su

pek çok şey yazılmış zaten. ilave edebileceklerim;
-vücut ve yüz havlusu
-pandemiyi düşünürsek el dezenfektanı
-özel bir beslenme şekli gerektirecek bir ameliyat olmayacaksa kuru meyve, badem, ceviz, atıştırmalık vb.
-özel oda olmayacaksa kulak tıkacı ve göz bandı

çok geçmiş olsun şimdiden.

kobuzchu biraz değinmiş ama vakit geçirecek şeyler +1 özel hastanede, tek kişilik oda, televizyonlu falan bir yer değilse sıkıcı baya. Ben gibi 4 kişilik odada kalırsanız da kulaklık, internet ve telefon vs şart. Bir de ameliyat öncesi sorun ameliyat sonrası ne zaman neler yiyebilirsiniz diye. Sadece hastane yemeği sıkıcı gelebilir, ufak tefek tatlı atıştırmalıklar olabilir çantada.

Öncelikle çok geçmiş olsun

-Gömlek tarzı pijama üstü +1 kesinlikle kollarınızı yukarı kaldırarak çıkarılan pijama tercih etmeyin, ameliyat sonrası zor oluyor.
-Yedek iç çamaşırı, ince hırka (operasyon sonrası üşüme oluyor), kulaklık, varsa devamlı kullandığınız ilaçlar, dudak nemlendiricisi( benim ameliyat sonrası susuzluktan dudaklarım çatlamıştı), poşet (olası bir kusmaya karşı)

Daha önce söylenenlere ek olarak, hastanenin verdiği çarşaf nevresimi kullanmayacaksanız, kendinize ait çarşaf nevresim.
Göz bandı, kulak tıkacı.

ıslak mendil büyük paket olacak.

ameliyat gibi durumlarda vücudunun çok büyük bir kısmını batikonluyolar. ameliyattan çıkıp kendine gelince hemşireler ıslak mendil iie siliyor, paketin yarısından çoğu o esnada bitiyor.

pub da soğuk meze ve patates kızartması olmadan olmaz.

ayrıca aç gelen insanlar köfte hamburger tost gibi şeylere de ihtiyaç duyabilir.

eğer çevrede köfteci, hamburger vb yaptırabileceğin yer varsa olur ama patates kızartması olayı da var ve çok tüketilen bişey.

hem şişko hem deli +1

bira yanına sosis, patlamış mısır vs ister. onları yapmak istediğinizde sorun olur.

Sadece bar konseptinde yiyecek yemek olmayan yer fikri harika!
Biktim cunku “hadi biseyler icmeye gidelim” dendiginde yemek de yenilmesinden.
Cips, hazir patlamis misir vs satarsiniz. Tost yapabilirsiniz. Cerez verirsiniz...

Siz ama zaten mevzuati sormussunuz, konsepti degil.
Resmi gazetede surda burda yazili oldugu bi yer vardir. Yoksa konuyla ilgili bir avukat bilir. Ya da mekan sahiplerinin oldugu forum, ticaret odasi, dernek vardir. Oralara basvurabilirsiniz

sen yiyecek bi şeyler sunmazsan insanlar acıkınca kalkar gider. mantıklı değil senin için de. en azından atıştırmalıklar yapman lazım biralık.

kadıköydeki mekanların bazılarına patetes, sosis vs dışarıdan geliyor. hem de öyle dükkan falan değil. mutfağı olmayan barlara bu tip servis yapan yerler var anladığım kadarıyla.

açacağınız bölgeye bağlı olarak etrafta benzer mekanlar varsa aynı sistem işliyor olabilir. bazı günlük hazır yemekler mikrodalgada ısıtılıp servis ediliyor. 3-5 gün beklemediği için de lezzeti bozulmuyor. eminim bunları da yapıp günlük ulaştıran firmalar vardır.

nasıl kulaklık? telefon kulaklığı mı, oyuncu kulaklığı mı, müzik için kullanılacak tarzda bişey mi?

Samsung'un AKG kulaklıkları iyidir. 2 senedir bundan kullanıyorum. Hatta bir kere çamaşır makinesinde de yıkanmıştı, sıkıntısız çalışıyor. Memnunum.

shop.samsung.com

Kz marka kulaklık aldım, cok memnunum. Mikrofon var. Aslen muzik dinlemek için aldim. Hi-fi kulaklık.

www.senkop.com.tr

bu fiyata bundan iyisi zor, aşırı sağlam olması da cabası.

yorumları incele amazondan falan karar ver.

kz zsx terminator

Sennheiserlar o fiyatlarda fena değildir. Örneğin www.sennheiser.com.tr
Ama Aliexpressten alırsanız Kbear ks2 derim. İncelemesi şurada kulakligim.net

uygun fiyatlı bişey kalmadı ya, tablet alanların çoğu bi süre sonra kullanmaz kenara atar.

ikinci el wacom falan uygun fiyatlı bişey alırsan uzun süre kullanırsın.

ben çin malı kullanıyorum

www.google.com

şunun birebir aynısının sadece markası değişik olanı.

250 liraya almıştım şimdi kaç paradır bilmiyorum. iyi kötü işimi çözüyor özellikle fotoşop yaparken, kalemi şarjlı.

ikinci olarak çizimle ciddi uğraşanlar ya wacom gibi ekranlı tabletlere geçer bir süre sonra ya da ipad pro alır kullanır.

ekransızlar ile ekranlılar arasında ciddi kullanım ve rahatlık farkı vardır diye düşünüyorum.

Bu ara online eğitim nedeniyle uygun fiyatlı ve/veya ikinci el bulman imkansıza yakın.

ben biraz araştırıp aliexpress'ten huion hs64 aldım. çizer değilim ama çizerler de en iyi f/p oranına sahip başlangıç tableti diyor.

doyuruculuğu ve lezzeti geçtim, bulgurla yapılan ve çiğ köfteden başka her şeye benzeyen çiğ köfte zincirlerinden çok daha mantıklı.
en azından adında da, içinde de mercimek var.

Şu anda siz söyleyince düşündüm bence de çok mantıklı; çiğ köfte yerine mercimek köftesini tercih ederim de sevmeyeni de çok var. Bir de içindeki yeşillikler yüzünden muhafaza etmek güç olabilir. Gerçi ona da bir çözüm bulunur.

Bence de ya keşke olsa

Mercimek koftesi cidden underrated.

Yurtdisinda yasadigim icin pek disarida bulma imkanim yok,arada canim cekince kendim yapiyorum. Ancak ev yemekleri yapan tek tuk restoranlar haricinde Turkiye'de de cok bulunmuyor disarida.

Yalniz cig koftenin hakkini yemeyelim, onun yeri ayri.

doyurucu olabilir ama zevk - renk meselesi olduğu kadar sağlıksal açıdan zorladığı durumlar da var. Ben asla yiyemem mesela, direkt bağırsaklarıma dokunur. Önünden bile geçmem bir yerde yapılmışsa.

mercimek köftesi çabuk bozulur, öteki çiüköfteler gibi 15 gün durmaz dolapta.

Mantıklı ama @ hem şişko hem deli' nin dediği gibi çabuk bozulur. Biz mercimek köftesi yaptığımızda 2.gün tadı değişmeye başlıyor. O yüzden hızlı satmak lazım.

Mantıklı fikir. Bozulması falan sorun değil, günlük üretir ve satarsınız.

Ama bilginiz olsun zincir şeklinde olmasa da mezecilerin çoğu bunu satıyor. Sizin düşündüğünüz form sanırım.ekmek/marul arasında çiğ köfte gibi satmak.

ayakkabı sıkıyosa kalıba verilir, topuğu vuruyosa ayakkabıcıya götür yükseltsinler arkasını

en hızlı çözüm pansumanlarda kullanılan streç bant ile bir miktar pamuğu topuk kısmına yapıştırmak.

aslında her ayakkabı vurabiliyor mesela sport maksatlı 8 - 10 km yürüyüş koşu falan yaparsan çok rahat ayakkabıların bile bu tür şeylerde vurabildiğini görürsün.

Yeni aldığım her ayakkabı vurur. Yara bandı, yara bandı içine pamuk veya peçete, bant artınçorap içine peçete, bot ise bot içine vatka gibi yöntemler kullanırım.

çekiçle ez vuran yeri deri ise
ayakkabıcılar da yapıyor bunu

En hizli ve vurmayi engelleyecek cozum eczanelerde de satilan roll marka topuk bantlari

www.hepsiburada.com

kaybettim diyip başvurup alabilirsiniz sanırım ama önceden kullanan insanın çevresi çok genişse ve o telefon asla susmazsa ne olacak? bir de düşünsenize escort falanmış valla telefon kullanmaya tövbe edersiniz.

hiç girme yap şikayetini çekil. 300 400 liraya ne numaralar var n11den bak.

Sim kartı yenilet kullan bir süre. Arayan seni bulur hattı satarsın kendisine.

@ozdek in fikir iyiymiş :)

Riskli.
2 sene önce başıma geldi, hemen suç duyurusunda bulundum, halen dava devam ediyor.

Bu arada ben de benzer bişey yaşamıştım. 7 senedir kullanıyordu bi vatandaş hattı. turkcell'e gidip durumu anlattım, hattın kapatılmasını talep ettim. kişiye mesaj gidecek dedi. ne yaptı bilmiyorum ama hattı kapattırmıştım. 7 sene nasıl fark etmemişim hayret yani.

Termos şeklinde bardak işte.
Bunun benzerini alacaktım ama Kalmamıştı mağazada :(
Bu modeli de sevmedim doğrusu.

Şimdi emin olamadım bir daha izleyince. Icle dış arasında hava mı var yoksa tamamen cam mi dolu. Benim dediğim arada hava varsa geçerli.

@kisa

Evet iç ile dış arasında hava var. Ben daha büyük modelini kullanmıştım ama öyle içeceği sıcak tutma gibi bir özelliği de yoktu normal çay bardağında ne kadar sıcak kalıyorsa o kadar sıcak kalıyordu.

eder. zaten kupa bardaklar tanesi 15 tl falan. o fiyata geliyo

bunun orjinali başka bir marka var 6 tanesi 400 civarıydı geçen sene burada gördüğüm duyurulardan :) bayağı da popüler

hem şişko hem deli'ni ndediği bu olabilir:

www.hepsiburada.com

ben de almak istiyoruma ama pahalı.

Çift cidarlı bardak daha geç soğur içindeki sıcak içecekler. Lazımsa eğer fiyat iyi. Panamera paylaşmış o marka hep pahalı oluyor demlikleri falan da var cam.

ellerinizi yikadiktan sonra dezenfektan kullanmayin, acilan hücrelerden girerek ele daha da zarar veriyor. Bunun disinda el kremi kullanin.

aynı durumdayım sık yıkama, kolonya sürme sebebiyle 3 aydır ellerimin tüm derileri kalkal oldu avuç içinde.

normal krem denedim bi fark yaratmadı, ayrıca elleri yapışkan bir hale getirip daha çok mikrop tuttuğunu düşünüyorum.

mutlaka çok kişinin başına gelmiştir, varsa önereceğiniz ilaç ben de kullanmak isterim.

mümkün olduğunca dezenfektan yerine el yıkamayı tercih edin ve vazelin kullanın.

Senelerdir elde vıcık vıcık kalmayan, cildin gerçekten emdiği, ellerimiz ıslanınca tekrar kaygan şekilde ortaya çıkmayan tek krem bence bu: www.nivea.com.tr
Bunu gün içerisinde veya uyurken sürerseniz müthiş olur.

Bir de şu var tırnak etleri ve sertleşen deriler için, ayaklarda da kullanılabilir. Tırnaklara sürerseniz manikürlü gibi uyanırsınız: www.watsons.com.tr

Bepanthol merhem de çok başarılı diye düşünüyorum. www.bepanthol.com.tr uyumadan önce ellerinizin tamamına bol bol sürerseniz sabah muhteşem uyanırsınız. Etrafa bulaşmasın derseniz bez eldivenler satılıyordu sanırım gratis’te.

adobe premiere?

(bkz: Camtasia)
(bkz: Camtasia Studio)

Premiere çoğu sistemde iş görür. Video ve codec'ine göre kasabilir tabii.

DaVinci Resolve da güzel ama harici az çok iş gören bi ekran kartına ihtiyaç duyuyor. Bunun bedava versiyonu gayet güzel bu arada.

Ülkemizde çok fazla zehirli balık yok aslında. Bilmen gerekenler

1) Trakonya
2) İskorpit (yenir)
3) Sokar (yenir)
4) Balon
5) Aslan Balığı

En büyük dikkati trakonya ya göstermen lazım, dip oltasına lap diye atladığı için çok takılır oltaya, diğerleri görece nadirdir.

Eldivene ihtiyacın bir tek balonda var, diğerlerinin dikenleri eldiven falan dinlemez batar. Elle dokunma, ayağında kalın tabanlı ayakkabı varsa yan yatırıp sıkıca basıp iğneyi penseyle sökmen yeterli.

Gene de zehirli balık tutarsan takımla birlikte kes gitsin, acısını çekeceğine yeni iğne bağlarsın. Balonları ve aslan balığını öldürmeden geri bırakma.