4

3 tabii ki.

bu arada eklemeyi unuttum. içlerinden birini kanvas tablo yaptırıp duvara asıcam.

forro

2

3

Emeklilikten bağımsız olarak ilk ona tamam dediğin için ona vermen gerekiyor etik olarak.

emekliyse neyse kartı şusu busu fotosunu çekip yollarsa olur diyin, bu klasik geyiktir, %99 yalan olur.

Emekliye ver

Ticarette soz senettir.

umarım donanımhaber ölücüsü değildir. İlk söz verilene verilmesi +1

Değdirmediği sürece sorun yok.

Tek istisnası Gupse Özay. Diğerleriyle ilgilenmiyorum.

kendisini total olarak beğeneyimde kim taqlar dişi.

dişlek olup sevimli bulduğum arkadaşlarım oldu. arkadaşlarım olmasa beğenebilirdim. yani; dişleklik etken değil pek.

Gulusu onemli.
Disleklige bakmam.

boktan ve balon bir dizi.

' tema' olarak begeniyorum. zaten distopik seyleri severim.

fakat bazı bölümleri izlerken acayip sıkıldım. adeta bitmesini bekledim. ( övmedi)

Soruya kaynak yapayım.

@want2die,

Olay örgüsü yoksa herhangi bir bölümü açıp izleyebiliyor muyuz o zaman?

britanya köpeği olduğum için hemen beğendim ben. ingiliz aksanı <3

bence çok hoş. 3 bölüm olması bana daha da cazip geliyor. o bölümü izle mutlaka. hatta 3'ü de izle. en güzel bölümleri onlardı bence.

ilk sezondaki 3 bölümü izledim sadece. bugün 2. sezonu izleyecektim zaten.

herkes domuzlu ilk bölümü begenmez ama benim daha hoşuma gitti. uçarı teknolojiler yok. diger 2 bölümdeki bahsettigim uçarı teknolojileri de tabii bugüne uyarlayabiliriz ama yine de kafamda he şu şuna gönderme yapıyor demeden rahat rahat izlemek istiyorum ben.

ilk iki sezonu ve noel özel bölümü izledim. bu ay başladım zaten izlemeye de fragmanı falan görünce merak edip daha önce bi arkadaşım öneriyodu. ben çok beğendim bu tarz felsefik bi altyapısı olan dizileri çok severim konular da saf aksiyon değil de drama tarzı ama sıkmayan cinsten beğendim. özellikle 1*2 ve 2*2 en güzel bölümlerdi ama noel özel bölümü de çok iyiydi.

3. sezon diğer ikiye kıyasla kötü baya. sadece 4. bölüm güzel.

ilk iki sezon (2'nin 3'ü hariç) ve özel noel bölümü süper. yani toplamda şu 7 bölümü izlesen tamamdır. sıra önemli değil:

1x1
1x2
1x3
2x1
2x2
white christmas
3x4

son sezon sıkıcı ama 5. ve 6. bölümleri tuttum bende daha çok. aslında dizi genel olarak kasvetli çoğu bölümde, yine de izlemeye değer diye düşünüyorum beni etkiliyor.

Son sezonu dışında mükemmel bir dizi

iyi dizi, kimi bölümleri baya iyi kimileri kötü...

bu kadar çok yapım arasından dişe dokunur olması hoş, izliyorum. evet yepisyeni fikirler değil hepsi fakat arada beyni zorluyor, bu da yeterli.

1. bolum hosuma gitmisti. tam heyecanla 2. bolume basladim yarisinda bilgisayari kapatmistim. 2. bolum sanirim tv tarihinin en boktan bolumlerinden biridir. bi daha izlemem. abartilmis balon bence.

1. sezondan 15 million merits bölümü favorimdir.
Bu gece de 3. sezondan 1 ve 2yi izledim. Aslında 2. bölüm bitmedi, bitmek üzere. Azıcık korkumdan duyuruya girip kafa dağıtayım dedim. Bu duyuruyu görmem enteresan oldu.

Kısaca evde tek başınıza s03e02'yi izlemeyin. Psikolojinizi skertebilir.

şimdi hunharca spoiler vericem, sıkı durun.

olm bu ilk sezon ikinci bölümde kara oğlan cami duvarına mı işemiş, gece tırnak mı kesmiş? kara kedi mi sevmiş? sen ölen kardeşinden kalan dahil tüm varlığını hoşlandığın kızın hayalini gerçekleştirmek harca, sonra hatun porno yıldızı olsun. üstünden zenci abiler geçsin. la bunu küçük emrah yaşamadı. türk arabesk böyle şey görmedi.

Valla çok fena dizi. Distopik hikayeler var desek de aslında her bir haltı insanların nasıl suistimal ve manipüle ettiğini gösteriyor.
İyi insan diye bir şey yok aslında. Salak insan var, imkan bulamayan insan var, korkak insan var, bencil insan var. Her insanın da zaafı var.
Aslında zaman zaman herkesin yaptığı tespitleri olay örgüsüne karakteristik olarak koyduğu için daha iyi oturuyor kafada.

Dizi hakkında emin olduğum tek şey sıradan olmaması. Her bölümün sonunda southpark sessizliği oluşuyor bende. Derin düşüncelere dalıyorum. Özeleştiri yapıyorum. İleri gittiğim noktaları farkediyorum.
Özetle baba dizi.

dün başlayayım dedim ben de. yani sarmadı beni pek. ilk bölüm eh işteydi. ikinci bölümü hiç beğenmedim. bu tarz benim değil ya.

Çok sarsıcı bir dizi. Gerçekleri biraz abartarak (aslında mantık çerçevesinde) gözümüze sokuyor. İzlediğim şeylerden kolay kolay etkilenmem ama bu dizi beni sarsıyor. Peş peşe iki bölüm izleyemiyorum.

İşin icra dairesi tarafindan konusacak olursam uyap uzerinden harclari yatirmayi, takip acmayi,vekaleti falan yatırmayi bence öğrenin sizin icin kolaylik olur, bi ton dertten kurtarır.
He tabi ekraninizi bilmiyorum, nasil yapilacagini falan.

Adalet bitirdim ben. UYAP 1 ve UYAP 2 diye iki tane dersim vardı. Her şey onun üzerinden yapılıyor. Avukatlar genellikle şifrelerini yardımcılarına veriyor, onlar hallediyor işleri. Daha çok şu kullanılır demek zor. Herkes kendine göre bir şeyleri daha çok kullanır. Suçlunun üzerindeki eşyaların sisteme kaydedilmesinden tut suçlunun ceza infaz kurumunda işlediği disiplin suçlarına kadar birçok şey yer alıyor sistemde. Dava açma ve dava takibi için daha çok kullanılıyor tabi.

Gelenekçi avukatlar bazi islemleri ille adliyeden yapacagim diye tutturuyor ama hemen her işlemi uyapla yapabilirsiniz. Gorundugunden cok daha fazla işe yariyor aslinda. Dava açmak, harcini yatirip tarayip vekalet, yetki belgesi sunmak, butun dilekceleri, beyanlari gondermek, harc yatirmak vs... uyap sertifikaniz olsun mutlaka. Isverenin kendi uyap sertifikasi vardir. Sizin de olmasi tabi ki gerekir. Cunku islerin bir kisminin takibini siz yapacaksiniz ve hem sizin hem de ofisin genel işleyişi icin cok gerekli.

(bkz: ay hadi inşallah)

Bunu diyen tarih bilmiyor herhalde. On iki ada Trablusgarp Savaşı sonrasında yapılan Ouchy Antlaşması sonucunda İtalya'ya bırakıldı. Daha sonra İtalya adaları Yunanistan'a bıraktı. Yani adaları teorik olarak biz vermedik kimseye. Adalar bizim elimizden çoktan çıkmıştı. Bunlar koskoca Anadoluyu kazanç olarak görmezler de üzerinde hayvan bile yaşamayan kıç kadar toprak parçalarını kayıp olarak görürler. Bunların hiçbirini ciddiye almayacaksın.

dissendium açıklamış zaten.

onun dışında da 7 yıl sonra geçerliliğini yitireceği için almaya hakkımız olacak sanırım.

edit: komik olmayan şekilde dalga geçiyorum, evet.

@bir ileti paylaatim
Lozan'in geçerliliği nerede yazıyor 7 yıl sonea bitecek diye? yok öyle bir şey.

aslında teknik olarak 12 adaları italya'ya bırakmadık, emanet ettik. sonra alacaktık güya ama italya dedi ki; vermiyorum, hadi al bakayım. alamadık, öyle kaldı.

12 adaları kaybetmemizin başlıca sebebi uşi'ye imza atanlardır. onlar kim? ecdad diye övündüğü. cıkcık, insan ecdadına laf atar mı?

"ne olacak simdi?": erdogan saflari belirleyip siklastirmaya calisiyor, yol yapiyor, kamplastiriyor, kutuplastiriyor... hangisini begenirsen.

akli basinda adamin soyleyecegi laf degil kabul ama bu tarz "yem"leri yutmamak cahilin seviyesine inmeden karsilamak gerek. mesela uygun bir tarih kitabi hediye edersiniz. o da ozetini cikarttirir okur, ogrenir. olur biter.

not: adamlarin suriye politikasi hala sikintili. ABD turkiye'nin hicbir istegini goz onune almiyor. amerika goz gore gore "kurt ve arap argadaslarla takiliyoruz" dedi. turkiye "biz de variz" diye bagiriyor ama duyan yok. "dost ulke" dedigin senin ulkende teror estirenlere silah ve para yardimi yapiyor, bunlari besliyor. bu kadar ezik bir dis politika olabilir mi? bu nasil saklanir? esasen saklanmaz da iste milletin agzina sakiz verirsen. mesele sicakken konusulmaz, gundem degisir olur biter...

bop esbaskani olarak biraz kirgin sanirim amerikalilara.

Akp tabanı Atatürk'ün başarısız olduğunu sansın istiyor. Yoksa bi halt edeceği yok.

Izmir Aydın Manisa Afyon Balıkesir Kütahya Yunan işgalindeyken adalar nasıl bizim oluyor diyecek zekaya sahip olanlar değil zaten kitlesi. Doğru yanlış konuşuyor işte.

Normalde birkaç günde büzülür ama sizinki biraz ilginç. Antibiyotiğe alerjiniz olabilir. Bence tekrar doktora gidin. Normalde bir hafta falan sürebiliyor.

Tekrar muayene ol antibiyotik değiştirilebilir ya da eklenir belji.

İngilizce bu tip konularda yetersiz bir dil bana göre. Bunların birçoğu zaten Türkçe de değil. Tamamen Arapçanın etkisiyle dilimize girmiş şeyler. Dikkat ederseniz birçoğu din ile alakalı. Maşallah falan bunlar hep ünlem aslında.

Şu işinize yarayabilir.

britishenglishcoach.com

Bana göre çok basit şeylere bile Great! falan derseniz ister istemez kibarlaşıyorsunuz. Bu karşınızdaki kişiyi önemsediğinizi gösteriyor.

Bu konuyla ilgili okuduğum bir makalede kültürel olarak ingilizcede iletişimin daha direkt kurulduğu ve ortadoğu-asya kültürlerindeki insanların kibar olma çabasıyla kurdukları cümle ve kalıpların de yabancıların gözünden tuhaf ve komik göründüğü belirtiliyordu. Mesela aynı emailde birden fazla please kullanmayın deniliyor. O zaman sanki yazdıklarınız emir veriyomuş gibi görünüyor ama aslında problem yok. Yani bu tür kalıpları onlar kullanmıyorlar ve sizden de beklemiyorlar. Bu yazdığınız kalıpları yabancı ve özellikle müslüman olmayan kişilere ingilizce ifade etmeye çalışırsanız yılışık, samimiyetsiz, yağcı, menfaat beklentili vs. algılara yol açarsınız.

@mikro patlama o makaleyi merak ettim, hatirliyorsaniz okumak isterim?

saglicakla efendim :)

o yazıyı okuyalı yıllar oldu, şimdi aradım ama bulamadım, türkçe kalıplara göre değil de ingilizcenin kendi yapısına uygun nezaket ifadelerini araştırabilirsiniz, çok kaynak var: "polite expressions", "polite phrases" vs.

I'm glad you are ok
I'm glad you're fine olabilir mi?

YGS için Türkçe, sosyal bilimler, temel matematik, fen bilimleri testleri.

LYS 1 için matematik ve geometri testleri.

LYS 3 için Türk dili ve edebiyatı testi ile coğrafya testi.

Final Yayınları iyidir.

Limit > edebiyat

Ygs için final kullanmayın gereksiz zorlukta.

Ygs mat karekök yayınları çok iyidir sağolsun 40/40'ladım. Tabi tek kaynak yetmez.

Ygs kimya için güvender kullanabilirsiniz.

Ygs biyoloji. Kesinlikle palme. Finalin ygs-lys olanı güzel ama kitabın hepsini çözmezsiniz tmciyseniz.

Ygs coğrafya. Güvender konu anlatımlı kullandım. İşimi gördü.

Ygs tarih. Herhangi bir soru bankası, final olur körfez olur + konu kaynağı. Ben delta yayınlarının tarih özetini okumuştum konu anlatımlı olarak

Not: hedefiniz ilk kaç bin bilemediğim için kendi yaptıklarımı örnek verdim

Sakal bıyık öyle 10 dakikada bir yıkanan bir şey değil. Yani bir saç ne sıklıkla yıkanıyorsa sakal için de aynı şey geçerli. Ha ama yemek yerken domates sosu falan dökülür o ayrı. Ben çok döktüğüm için çok yıkıyorum.

Sakallarımı neden yıkayayım ki? Yemekten sonra ağzımı yıkarken hafifçe yanaklarımı da yıkıyorum. Boş vakitlerimde dur lan bi bıyıklarımı yıkayayım diye bir şey düşünmedim hiç dürüst olmak gerekirse.

her gün yıkanmalı. pislik dolar içine.

ilham gelmesini bekleme gibi bir durum yok. bir şeyler yapayım diye standart her gün oturuyorum, bir köşesinden başlıyorum gerisi genelde geliyor. gelmezse başka işe bakıyorum. benim işim tam olarak sanat değil tabi. gerçek bir sanatçı çıkar uyuyordum ilham bir geldi durduramadım kendimi 3 gün durmadan çizdim der onu bilemem.

ilham oturup da gelmesini bekleyen insana değil, gelmesi için çalışan insana gelir. otobüsü yatağında mı bekliyorsun sen durakta mı? bir sayfa çıkarabilmek için yerine göre 50 sayfa yazıyor adamlar. öyle "bekleyince gelen" bir şey yok. bazı saatlerde insan zihni daha berrak oluyor, ben de mesela sabah 4-8 arası çok daha iyi yazdığımı, kafamın çok temiz olduğunu hissediyorum. bu da bilimsel açıklamasına ihtiyaç duyulacak bir şey değil zaten.

Bir anda gelen heyecan. Psikolojide mani tarzı bir şey. Diğer zamanlar ruh çöküntüsü gibi bir şey olur. Anlık heyeanla güzel sözler, yazılar falan çıkar ortaya. Geceleri daha sık olur bu. Daha ayık olur kafa.

sanırım soruyu yanlış ordum ben ya kusura bakmayın :/

demek istediğim şu insanların ilham dediği şeyin biyokimyasal veya her neyse bir açıklaması var mı? Ne oluyor vucutta sonra insanlar buna "aha ilham geldi" diyor ?

İlham diye bir şeye inanmıyorum ama bir güç var. Tolkien Hobbit'i yazarken kitabın ilk cümlesi bir anda ağzından çıkmış. Rowling yedi tane arka arkaya roman yazdı. Söyleyecek şeyi olan insanlar ilham gelmesini falan beklemezler. Düşünceleri kısır olan insanlar denize karşı oturup bir şeylerin gelmesini bekler. Halbuki gerçek yazarlar oturdukları bir göz odada bile sayfalarca yazı yazabilirler. Soruya tam yanıt olmadı ama ben böyle düşünüyorum. İlham dediğimiz şey bilimsel olarak en fazla bulunulan fiziksel yerin beyindeki bir takım yaşanmış olayları hatırlamayı tetiklemesi ve bunun sonucunda hormonal olarak mutluluk ya da üzüntü gibi çeşitli duygular hissetme nedeniyle insanın yazasının gelmesidir. Bu hormonlardan biri endorfin olabilir.

www.ithacaaudio.com

Çalışma saatini düzeltirlerse çalışılabilir. Depo kötü gibi gelebilir ama aslında fena değildir. Karışan eden olmaz. Telefonundan müzik açıp dinleyebilirsin çalışırken. Çok yorucu olmadığı sürece yani alarm takmak gibi basit işlerin dışında sürekli koli taşıma gibi durumlar yoksa bir süre denenebilir. Bir giyim mağazasında 13-23 arası çalıştığım oldu. Ama sizin durumunuzda bu çalışma saatlerine itiraz ederdim. 3,5 saat kitlemişler. Az değil.

Açıkça söyleyin şartların uygun olmadığını. Ayrılmak istiyorum deyin. Kimse bir şey diyemez.

@dissendium; Yok, müzik dinlemek falan hak getire. Öyle bir serbestlik yok. İş de tamamen koli ile uğraşmak ve raf düzenlemek. Raflar da sürekli yüksek bir merdivenle inilip çıkılan, Her yerine kolayca ulaşamadığım yerler.

Dediğim gibi baştan deseler ve o şekilde kabul etsem, katlanırdım. Zaten az çok zor bir iş olacağını bekliyordum. Fakat şartların tamamen konuşulanlarla değişkenlik göstermesi bozdu beni.

o meşhur dediğin mağaza köle arıyor. katlanmana gerek yok. boşuna sinirlerini yıpratıp iş hayatına iyice küseceksin. ayrılmak için neden çözüm önerisi arıyorsun anlamadım. direk ''gelmiyorum ben'' de çık.

dictionary.cambridge.org

www.etymonline.com

Evet İngilizce sözlükte vakit geçiren biriyim.

Ted talks. Tüm ömrümü geçirebilirim.

information is beatiful

güzel youtube kanalları var, ilgi alanın da genişse her türlü vakit geçiyor. yeri geliyor ingilizce konulu şeyler, yeri geliyor belgesel, yeri geliyor ahşap işçiliği ile ilgili videolar izliyorum.

YOUTUBE.COM

sosyal medyadan saymıyoruz diye düşündüm.

Reddit youtube twitch

yazıp çizdiğim, bolca vakit geçirdiğim reddit, 9gag, hfboards var. düzenli olarak baktığım, yeni içerik varsa hatmettiğim futbolgrad ve conwaysrussianhockey var. bettingadvice var. maç izlemek için laola1.tv ve onhockey.tv'ye her gün girerim, izlemeyeceksem bile ne var ne yok bakarım. onun dışında birkaç haber sitesi falan var, öyle.

sözlüklerde takılmayı ben de severim.

onun dışında imdb'de kısa biyografilerde ve boardlarda gezinmek, insanların beğendiğim bir filmi neden beğenmediklerini okumak vs gibi şeyler, etkilendiğim bir film izlemişsem de review yazmak. boardlara yazamıyorum tel no istiyorlar.

youtube'da birtakım how to videoları, fen kanalları, işte ilgilendiğim bir alanda yapılan söyleşiler, onun dışında actor's studio vb aktörlerle röportaj yapılan programlar. geçenlerde gabriel byrne'ün bir söyleşisini izledim, çok çok güzeldi. daha da sevdim adamımı. politik birtakım videolar.

bazen wikipedia, webMD vs.

şimdilerde kendim bir şeyler yazıyorum, onları da sonra upload edeceğim. bu da okuduğum kitapları, izlediğim filmleri unutmamak için bir girişim olacak ama muhtemelen bu yüzden internet gezintim böyle şeylere kısıtlanacak.

9gag

Pegasusa girip ucuz bilet bkiyorum tarih ve ulke sallayarak denk getirirsem de aliyorum. Baya vakit aliyor yani kafa bosaltmaya falan uhtiyac varsa guzel oluyor

filimadami, reddit, zibilyon dizi sitesi. youtube sayılıyo mu ya çunku vaktimin onemli kısmını orada harcıyorum, abone olduğum bi suru kanal var, bi bakmışım 3 saatim gitmiş oradan oraya derken. oyun kanalları, yemek kanalları, röp. kanalları, absürd komedi, dublaj kanalları vs vs

-ted talks çok ilham verici içeriklere sahip.
-youtube'da diresta, casey neistat, dude perfect ve bunlarla birlikte yanda önerilen enteresan kanallara göz atıyorum.
-gece uykuya dalmadan önce de 9gag ile eğleniyorum biraz.

Bir suru sebebi olabilir bunun. Son zamanlarda disine dolgu vs yaptirdiysan o sebep oluyo olabilir.
Onun disinda bulasici bakteri-sigara-hormonal gibi nedelerle de oluyor.
Dis hekimi degilim. Sadece discilerde ömrüm çürüdü ordan biliyorum :)
Bence baska bir doktora gorunmende fayda var.

Diş taşı varsa onlar kanamaya sebep olur. Diş taşı temizliği yaptırabilirsiniz. Diş eti kanaması tehlikeli. Ağız içindeki mikroplar kan yoluyla dolaşıma giriyor. Özellikle kalp kapakçıklarına bazı mikroplar yerleşebiliyor. Vücudun hiçbir yerindeki kanama normal karşılanmamalı.

dahiliyeye git

değişmez

Muhabbeti keserim.

bi duruşu var en azından. hafılpaf olsa daha mı iyi.

efendi yerine piç tercihi gibi çekici bile gelebilir

Slytherinlidir o, Slytherinci olsa duramazsın.

yabışırım. kahrolsun gryffindor. tıss

yok be nalaka. ne olursan ol gel derim. hashtag tıss club forever haha

senin canın bu ara çok sıkılıyo galiba. dildolar, slytherinler falan.

hic fark etmez.
universite mezunu olmamasını isterim hatta, çok bilmiş oluyor universite okuyan tipler. özellikle kadınlar:) şu an birlikte oldugum kişi yl seviyesinde ve sıkıcı ya, biiraz şapşallık istiyorum ben:)

doktora yapıyorum, akademik olduğum için profesörlüğe kadar yolu var.
anlaşabiliyorsak, kendini geliştirmiş biriyse ne mezunu olduğu önemli değil.

edit: ancak eğitim seviyesi düşük olan erkekler problem edebiliyor kadının eğitimini. tabii ki evi de kadın olarak ben geçindirmeyeyim, işi gücü olsun.

Lise mezunu yine iyi tabi kendinide geliştirmeye önem veren biri ise fark etmez diye düsünüyorum ama davul bile dengi dengine demişler. çok örnekler var ortada, olmuyor eğer gerçekten açık bir şekilde kültür farkı eğitim farkı var ise, tabi karakterlerinizde önemli birbirinizden bir süre sonra eğitimsizliğinizden ve bunun getirdiği hareketlerden nefret etmicekseniz, önem vermicekseniz bu duruma olabilir.

Toplantılarda yemeklerde mesela göze batıyor bu durum eğer böyle ortamlara giricekseniz ilerde..

peki hayat şartları, tek kişinin maaşıyla geçinmek zorunda olmak, işsiz kalınca aç kalma korkusu vs. bunlar düşündürmez mi sizi?

Evlilik ciddi bir şey bence. Sevgililik gibi değil. Evlilik için birçok noktada uyum sağlamak gerek. Eğitim bu kriterlerden sadece biri. Sadece buna bakarak kesin bir şey diyemem. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki gerçekten değerli biriyse lise mezunu da olsa sevgili olurum.

Kendini geliştirmeye bağlı +1
"Biz de hayat okulundan mezunuz kızım" demiyorsa, öğrenmeyi seviyorsa bunu bir kriter olarak kullanmam.

üniversite mezunu olmayan kişiyle arkadaşlık etmem.

not: üniversite mezunları çok kıymetli diye değil. üniversite mezunu bile olamamış diye.

Eğitimi önemli, en az benim ayarımda olmalı. Eğitimli cahil de olmamalı.

Lise mezunluğu ne zaman aşağılanır oldu yahu? Vay anam vay.

Cevap: İnan üniversite eğitimi o kadar önemsiz ki ilişki esnasında. Ha ben meslektaşım avukatlarlayken esnaf kocamdan utanıyorum kafasındaysan ya da doktorlar grubuma kuaför karımı sokmak istemiyorum diyorsan o senin bileceğin iş.

Ama evde farketmez, aşk ve sevgi bunları dinlemez.

öncelikle: www.5harfliler.com
:D

Şimdi erkek kadın ayrımı var orada. Kadınlar hipergamiye daha yatkınlar kendilerinden düşük seviyede bir erkeğe tiksinerek bile bakabilirler. Ha eğitim seviyesi olarak daha alt ama çok yetenekli-bilgili vb. ise onu telafi eder. Erkeğin bir konuda gerçekten iyi olması lazım.

Fakat erkeklerde öyle illa entelektüel olsun eğitim seviyesi yüksek olsun isteği olmuyor. Hatta güzel ve yeteneksiz-bilgisiz kız ortalama ve entelektüel kızı geçebiliyor.(tercih edilme olarak)

Ben şahsen önemsiyorum. Bırak lise mezununu üniversitedeki birkaç kızla flört ettiğimde konuşacak pek ortak şey bulamamıştım. Sevgili bile olmak garip geliyor evlilik ııh. Kendisi bir şeyler yaptıysa kendini geliştirdiyse işler değişir tabii.

yine ek olarak, aslında daha az eğitimli-saf kadınlarla ilişki biraz daha kolay. Birçok erkeğin güzel ama aptala gitmesinin bir sebebi o bence.

further reading:
eksisozluk.com

cehalet tahammul edebildigim birsey degil. o sebeple, cok onemli...

Olmaz vazgeçerim. Davul dengi dengine abicim öğrenin artık bunu. Şimdi birisi gelir benim ordinaryüs profesör arkadaşım ilk okul mezunu ile çok mutlu diye anlatmaya başlar.

lise mezunu, üniversite terk adam hayatta sevdiğim ilk kişiydi,
üniversite okuyan (biz birlikteyken) adam sonradan psikopat çıktı, kendisinden şikayetçi oldum,
şu an da üniversite mezunu bi adamla birlikteyim, çok mutluyum. kendini geliştirmeye bağlı gerçekten.

ne yalan soyleyeyim buraya 'onemli olan kendini gelistirmesi' yazsam da icten ice dert ederdim ben universite mezunu olmamasini. bunu lise mezunlarini asagilamak ya da universite mezunlari superdir demek icin soylemiyorum ama kultur uyusmasi onemli bir sey. tabii ki universite mezunu olup hicbir seyden anlamayan insanlar oldugu gibi lise mezunu olup kulturel anlamda kendini cok gelistirmis insanlar var. yine de bu benim aciklayamadigim sacma bir takintim iste.

liseyi bırak ünivesite okumuş adamlarla konuşulmuyor ki...
geçen bir ortamda proletarya ne demek açıklamak zorunda kaldım.

eğitim/meslek durumu benim için önemli çünkü anlaşamıyoruz. bu da 2*2 =4 kadar açık bir durum. o ne ki sayısal altyapısı olmayan adamlarla, kafası matematiğe basmayan adamla bile anlaşamıyorum ben.çiçek böcek kelebek diye gezen, ailesi zengin diye okulu sallamış diplomayı almamış adamlar var mesela sorun diploması olamması değil sorun adamın rahatlığı. Genelde baba parası yemek dışında hayatta bir beceri de kazanamamış oluyorlar, deli olurum öyle tiplere.

Ha ama adam zehir gibidir, imkanı olmamıştır, erkenden çalışmaya atılmak zorunda kalmıştır, yaşadığı ülkede farklı şartlar vardır, üniversite eğitimi olmayan bir mesleği vardır vs bunlar olur. Mesele üniversite okumak değil belli bir kafa/zeka düzeyinde olmak.

Eğitim seviyesi, kültürü, hayata bakış acısı vs benimkinden kısıtlı olan adamla birlikte olmam. Bana bir şey katmayacak çünkü, ilişkilerin her türlüsüne böyle bakıyorum. Hatta linc edilebilirim ama atıyorum, adını hiç duymadigim bir apartman üniversitesinden mezun olanlara da çok iyi gözle bakmıyorum. Çok fena fasistim bu konularda.

Annem ilkokul mezunu, ortaokul bile değil bak, ama çoğu boğaziçi'liden çok daha fazla kitap okur, kendini geliştirir, düzgün programlar takip eder vs ve çoğundan daha iyi mantık yürütebilir. Bir tane acun programı izlemişliği yoktur mesela. Sıradan bir üniversite mezunundansa resmen çok ileridedir. Sıradan bi üniversite mezunu adamın zaten futbol araba ve survivor dışında konuşacak neyi var ki bu ülkede?

Yani sadece anneme bakarak bile biri üniversite mezunu değil diye ondan vazgeçmem.

kendini geliştirmiş olması yeterli.
ne mezunu olduğu önemsiz.

son tahlilde olay ailede bitiyor. aile o kafadansa huzur vermiyor, vermeyecek. 5 yılımı yediler. 6 aydır depresyondayım.

annelik dedigimiz o kutsal makam öyle acımasız olabiliyor ki.

Evlenme kafasına girdiysen zaten kızla uzun süredir muhattapsındır. O zamana kadar da diplomadan daha fazla kız hakkında sana fikir verecek veri toplamışsındır çoktan.

eğitim seviyesini umursamam. ama bu çok seçici olmadığım anlamına gelmiyor. bir kızla muhabbet ederken (henüz nedir necidir bilmiyorken) konuşma konuları, verdiği cevaplar, sorduğu sorular, bilgisi, kültürü vs on dakikada ortaya çıkıyor. o noktadan sonra mezun olduğu üniversite ya da lise mühim değil. ama, iş ciddiye bindiğinde, çalıştığı iş çok önemli. kazandığı paradan dolayı falan değil; tamamen bencil sebeplerle: ne kadar yorucu bir iş, aileye vakit ayırabilir mi, çok fazla erkekle muhatap olur mu vs vs.

Okunmaz.
Hem okuması çok zor, hem de bitince değeri o kadar yok artık. Babanız eski ve tanınan bi avukatsa okuyabilirsiniz tabi.

yok ya babam avukat falan değil klasik emekli devlet memuru. :/

Aslında okunur da okunmaz. Şöyle açıklayayım. Hukuk dediğimiz şey aslında bir anlamda tarihtir. 1982 Anayasası dediğimiz zaman o anayasanın yapısını iyi anlayabilmek için belki de o yılları yaşamak gerekiyor. O yılları yaşayan biri o anayasayı daha iyi anlar. Tarihteki önemli olaylara tanık olmuş biri uluslararası alandaki hukuk davalarını ya da ceza davalarını daha rahat kavrayabilir. Tam tersine 18 yaşındaki birine göre 30 yaşındaki birinin hukuk okuması daha kolaydır. 18 yaşında olmanın getirdiği en önemli şeylerden biri de parlak bir zekadır. Hukuk okuyabilmek için az da olsa bir ders çalışma becerisi gerekli. 30 yaşındaki biri ders çalışma konusunda 18 yaşındaki birinden daha geridedir. Bizim bölümde 30 yaşında olanlar da var, çok basit fizik sorularını bile anlayamıyorlar, aynı soruları biz kafamızdan çözüyoruz. Gelecekte iyi kötü bir mesleğim olsun diyorsanız okunur. İnsanlarla uğraşmak büyük sorun bana göre.

işine devam edip bir yandan da okuyacaksan olur neden olmasın. bir sürü fakültede yönetmelikte devam zorunluluğu olmasına rağmen hocalar yoklama almıyor diye duydum. ata üni. de okuyan öğrenci bizde alınmıyor dedi.

işi gücü bırakıp vize-final-ders arasında full time öğrencilik olmaz bence de.

ben okumam, aklımdan bile geçirmem.

seviyorsan olabilitesi var ama, ne gerek var ?

şu an bi işim yok var olanlar da 1500 lira bandında ücret teklif ettiğinden artık yıldım böyle yaşamaktan. ya hukuk kazanıp hukuk okuyacağım ya da artık bi şekilde kendi işimi(burası ne henüz bi fikrim yok) yapacağım. :/

okunur bence de dissendium a katılmıyorum. yani 30 yaşında öğrenme zorluğu diye bir şey yoktur. ancak 20 yaşında tek olayın ders çalışmak olduğu için kafan daha rahattır. kendini daha iyi verebilirsin. yani akademisyenler sürekli bir şeyler araştırıp öğreniyor. öyle olsa yaş ilerledikçe mesleki olarak gerilemeleri gerekir.

bir de şu olabilir. 18inde hukuka giren adam zaten parlak bir öğrencidir. ama daha sonra giren zor girmiştir ve diğerleri kadar parlak olmayabilir. bu da etki edebilir.

ancak hukuk gibi bir bölüme geç başlamak avantaj olabilir. olgunluk gerektiren bir alan çünkü.

girebilirsen oku bence. ne kaybedersin? hem giremesen bile 2-3 yıl daha hazırlanırsın kesin girersin. sonuçta hazırlanmak ve okumak için işi bırakmana gerek yok. devam zorunluluğu olmadığı için de maddi olarak zorlanmazsın. ama mezun olunca yüksek paralar kazanamayabilirsin.

@black mamba

2 sene hem çalışıp hem sınava hazırlandım kazanamadım. hem de tek yaşıyordum çok kısıtlı zamanda çalışamadım. bu sene ailemin yanına geldim oturup çalışacağım ve öyle 2-3 sene gibi bi zamanım yok sadece 8 ayım var son şansım yani.

yok şu yüzden dedim 2-3 yıl diye. bu yıl girdin olmadı seneye girmene engel ne? girdikten sonra da devam zorunluluğu olmadığı için kafana göre okursun.

bu arada hukuk tm3 ten almaya başladı. matematik sana bağlı ama edebiyata kasarsan 56 soruda rahat 50 yaparsın.

@black mamba

ben dgs'den girdim 2 sene zira adalet mezunuyum 2 yıllık aynı zamanda. fakat dgs'ye o kadar çok öğretmen giriyor ki hukuk için özellikle matematik öğretmenleri hem de atanmış öğretmenler pes ettim artık. lys'den girmek daha mantıklı geliyor fakat edebiyat'ı hallederim de mat-2 hiç bilmiyorum integral türev trigonometri logaritma limit gibi konuları en son 12 sene önce lise sonda görmüştüm ki o zaman öss zamanı olduğundan öss'de çıkmıyordu o konular dolayısıyla sınava çalışmıştım :)

ama ciddi ciddi lys'ye girmeyi düşünüyorum hem kontenjan daha fazla bu sene sadece misal sadece bahçeşehir üniversitesinden 46 kontenjan boş kalmış ücretli bi de bu düşün. dgs de 18 kişi aldı sanırım bahçeşehir ve full doldu :)

matematik-2 temelim azıcık olsa hiç dgs ile uğraşmazdım da işte maalesef :/

@pomaks

durumun zor. tıpkı benimki gibi. işin ders çalışma psikolojisi kısmını geçiyorum. iki konu var.

birincisi; hazırlanıp, sonrasında okuyabileceğin rahat bir ortam. maddi manevi. aileden bi gelir, imkan yok, çalışarak okuyacağım diyorsan iş hepten ütopikleşecek.

ikincisi; bu yaştan sonra okuyup hangi bölümü bitirirsek bitirelim, 5-0 geride başlayacağız. 35-36 yaşında yeni mezun adama kimse iş vermez. verse de sömürecektir muhtemelen. okuduğunun anlamı kalmayacak. bildiğim kadarıyla hukuk da staj ve belirli süre çalışma zorunluluğu gerektiriyor.

malesef şartlar çok boktanlaştı. senin diploma var sanırım. ben lise mezunuyum. şartlar benim için daha da zor. eğitimin ve iş hayatının içi boşaltıldı. üniversite ve diploma çok ucuz bir şey haline dönüştürüldü. haliyle para etmiyor artık. eskiden lise mezunları bile bir anlam ifade ediyordu.

hocam bence okuyun böyle bir isteğiniz varsa, 30 yaş hiçbir şey için geç değil. hukuk okumak size sadece diploma vermeyecek, hayata bakış açınızı da çok değiştirecek. ayrıca hayatınızın geri kalanında sevdiğiniz mesleği yapıyor olacaksınız belki bu sayede, sadece bunun için bile okunur.

@format

hadi ailem finanse eder diyelim ki bunu ben hiç istemiyorum yani 30 yaşından sonra hala onlara yük olmak benim canımı sıkıyor... diplomamın olması bi şey ifade etmiyor. keşke liseden sonra gidip bi marangozda çalışsaydım mobilya ustası falan olsaydım yani inan benden daha çok para kazanıyor çok çok hem de. kuzenim var lastikçide çıraktı ben lise sondayken 12 senede evlendi 4 çocuk yaptı ev aldı araba aldı dükkan açtı ve iyi kötü iyi de para kazanıyor ben hala işsizim iş bulsam da max. 1500-1600 veriyorlar.

35-36 yaşından sonra zaten şayet kısmetse avukat diplomamı alırsam kendi büromu açarım kimse o yaşlarda tecrübesiz birini tercih etmez dediğin doğru evet ama işte hayat ne yapalım...

Öğrenme zorluğu kısmına takılanlar olmuş. O örneği sizi hedefinizden soğutmak için vermedim. Yaş ilerledikçe öğrenmenin daha yavaş gerçekleştiği tıbbi bir gerçek. Akademisyenler akademisyen oldukları için yılların verdiği bir şeyleri takip etme alışkanlığıyla öğrenme yeteneklerini koruyorlar. Mesleklerine bir yıl ara versinler, belki de en iyi bildikleri konularda bile karamsarlığa düşmeye başlarlar. Ki ülkemizde ciddi şekilde bilimsel yayınları takip eden akademisyen sayısı çok az. 60 yaşına gelip de İngilizcesini geliştiremediği için yardımcı doçent doktor olarak kalan hocalar gördü gözler. Eğer yaş ilerledikçe öğrenme zorluğu oluşmasaydı İngiltere'de, Amerika'da öğrenim görmüş hocaların hepsi şu anda profesör olurdu. Benim Almanya'da doktora yapmış bir hocam şu anda günlük Almancayı konuşamıyor. Hatta kendi unuttuğunu söylüyor. Unutmak herkes için geçerli bir olay. Bunu önlemek için çok sık çalışmalar yapmak gerek. Hele ki bahsedilen bölüm hukuksa maalesef 18 yaşındakilerin çalıştıklarının iki katı kadar çalışmalısınız bölüm derslerine.

puanza.com diye bir site var. oradan yapman gerekennetleri hesaplayabilirsin. mat2yi bir işte çalışmasan halledebilirsin. edebiyatta konu yok zaten. 2-3 haftanı kapat rahat 50 net yaparsın. hukuka girmek hayal değil. hem devam zorunluluğu olmadığı için ailene yük olmazsın.

ancak maliye de kötü bir bölüm değil. yani hayalin avukatlık değilse hukuka kasacağına maliyeden memurluk kasabilirsin.

dissendium 30 yaş büyük değil ki. gömdün direkt. tabii ki 60 yaşında biri ile 6 yaşındaki birinin mesela dil öğrenmesi aynı değil ama 30 yaş sıkıntılı bir yaş değil bence. 20 ile 30 arasında pek bi fark yok. tek fark 30 yaşındaki adam ders çalışmaya uzun ara verdiği için adaptasyonu zor olur. 20 yaşındaki biri liseden direkt geçtiği için antrenmanlıdır. yoksa +30 olup hukuk okuyan, yeni bir dil öğrenen, programlama öğrenen, farklı alanlara kayan çok insan var.

@black mamba

matematik 2 için nası bu kadar kolay konuşuyorsun valla ben yazarken geriliyorum :)

yani full yapmıcaksın sonuçta. edebiyatta bir şey yok. 2-3 hafta geceli gündüzlü çalışsan yutarsın. e 50 net edebiyat yapsan matematikte daha az net de işini görür. ayrıca matematik sandığın kadar zor değil. öss tamamen ezbere dayalı. yeteri kadar soru çözersen olur. ama 2 günde olcak iş değil tabii. 8 ay çalışcaksan mesela 8 ay boyunca düzenli olarak çalışmalısın.

Falanca yaşından sonra falanca okunur mu sorusu görünce nasıl öfkeleniyorum anlatamam.
Okunur.
Elli yaşında Lati Dili okumaya başladı bir tanıdığım.
Kırk yaşında Tıp okumaya başlayan tanıdığım var.
Altmış yaşında Hukuk okuyan ve emekliliğiyle beraber mezun olan insan tanıyorum.
Bu üç insanın da hayatı sahiden zordu. Sonuncusu dışındakilerin işi gücü de yoktu. Bugün kazanıp akşam yiyecekleri türden işlerde çalıştılar.

@black mamba

lys daha erken ya haziran gibi falan sanırım. 7 ay kalıyor geriye :) edebiyatı hallederim de matematik 2 ne bileyim ezber de olsa düzenli de çalışsam ben onları lisede bile yapamıyordum şimdi nasıl yaparım hiçbir fikrim yok valla :/

okunur tabi ki neden okunmasın ki? türkiye'de bir çok üniversitede hukuk için devam zorunluluğu yok. bizim fakültede kimi dersleri 500 kişilik sınıf mevcudunda 15-20 kişiye anlatıyor hocalar. mevcut çok olduğu için bir çok okulda not sistemleri fazla gelişmiş oluyor. ankara hukuk'ta beta copy istanbul'da salt hukuk serhat notu marmara'da cenart, temyiz hukuk, dökümanevi ve daha bilmediğim bir sürü üniversitede deli gibi notlar çıkıyor. okula gitmeye gerek kalmadan doktrin tartışmalarını kitaplardan okuyarak ders geçen bir sürü insan tanıyorum.
değer mi mevzusuna gelirsek tamamen kişisel idealistliğe bağlı ama hukuk okumak gerçekten zor. en kolay dersten bile dönemlik 200 300 sayfadan sorumlu oluyorsunuz. zor dersleri söylemedim bile...

yas mevzusuyla ilgili reddit'de basliklar oluyor kimi zaman denk geldigimde okuyorum. orada sistem parali oldugu icin insanlar okumak icin para biriktiriyorlar uzun zaman. 30larda 40larda okuyan cok. bizim avantajli oldugumuz taraf devlet universitelerinde ucretsiz egitim alabiliyoruz. tip hukuk icin henuz bir lisans, onlisans bitirme zorunlulugu da yok. diger meslekler icin cok yorum yapamayacagim ama ben turk forumlarinda da okumustum cok kere asker olan baska mesleklerde olup hukuk egitimi alan cok kisi oluyor. hukukun dogasinin boyle oldugunu soyleyen bu sekilde yorum yapanlarda oluyor ki anglosakson sistemini buna bagliyorum biraz. bir arkadas insan dogasi tibbi gercek filan demis ancak kadere teslim olmadan ama realist beklentilerle yola ciktiginiz surece herhangi bir sorun yasayacaginizi dusunmuyorum. gercekten okumak istiyor musunuz sorusunu kendinize sormalisiniz. birlesik devletlerde 90ninda mezun olan bile vardi:)

Ben hala 100 ve üzeri rakamları söylerken karıştırıyorum
Bir anda pat diye onbinyediyüzseksenaltı diyemem mesela

affect effect

toefl'dan +100 aldim ama bu ikisini yazmadan bi dusunuyorum her seferinde :)

quite - quiet

Karıştırmıyorum da yazışırken doğru mu yazdım diye kontrol etme ihtiyacı duyuyorum hep.

simply merely ve acknowledge kelimelerini bir türlü kafamda oturtamıyorum. toefl 90+

dessert-desert. hangisinin tatlı, hangisinin çöl olduğunu biliyorum ama telaffuz ederken bir duraksama gelmiyor değil.

september-october-november
tuesday-thursday
twelve-twenty

bu üç grubu bir türlü pat diye söyleyecek kıvama gelemedim. bir an duraksamam gerekiyor kafamı toplamam için.

ya çok komik ama arada he ve she yi karıştırıyorum :D ablamdan bahsederken "he" demişlğim var ya da başkaları için farklı zamir :D yani bu bilmemek değil de niyeyse bizde böyle bir ayrım olmadığından herhalde

bu tür karıştırmaları daha ziyade türkçede yaşamaya başladım, yediğim tek nane de karıştırmak değil bu arada.

ama ingilizcede bahsettiklerinden ziyade telaffuzda tutarlılığım eksik. mesela advörtismınt diyen biri muhtemlen dayrekt değil dırekt diyordur. hani saykayatrri diyen de var, saykiyetri diyen de. aythır iithır.

sıoord demeyi (sword) sonra öğrendim.


bazen bir kelimenin isim ve fiil hali farklı okunuyor. address mesela. ya da bana öyle geliyor. ıdressing this relatively new problem - residing at an unknown ædress.


where's at benim sonradan öğrendiğim ve beni zorlayan bir kullanım:

where's the party at? demezdim de where's the party derdim.

where's this love that everyone's speaking of diyen tim booth neden orada where is this love at demiyor, bilemiyorum. parti olup bitiyor diye mi?

amarigalılar i want for you to elaborate on how to solve the problem at hand der diyelim ki.

ama benim öğrendiğim i want you to elaborate on bıdı bıdıdır.

bunlar aynı şekilde i would like for you to hede hödö der ve benim öğrendiğim yine sadece i'd like you to dur.

sonra they say it's crazy which it is anlarım da i can't find the 2nd ed. of this book which it is still being published anlamam. which is still being published derim. ama which it is diye bir olay var ingilizcede. which it daha doğrusu. bana hep olmaması gereken yerlere dekoyuyorlar gibi geliyor.

kimisi on the street der kimisi in the street ben bazen farkı anlamam. gerçekten prepositionlarda benim anlamadığım bir esneklik var. in the plane, on the plane. bazen anlar gibi oluyorum, sonra uçup gidiyor.

*son yazdıklarım (which it, i want for you to) amerika'da artan sayıda hispanik yüzünden mi böyle oluyor diye düşündürtmeye başladı bana.

Zabıta olabilir.

bimer?

Genellikle ihtiyacımız olan proteini alabiliyoruz. 170 gram yağsız yoğurtta 17 gram protein varmış. Sadece 500 gramlık bir yoğurdun yarısını yesen zaten ihtiyacının neredeyse yarısını karşılıyorsun ki gün içinde bundan çok daha fazlasını yiyoruz. Olaya sadece yumurta açısından bakmamak gerek. Protein açısından daha zengin yiyecekler var. Örneğin peynir protein açısından zengindir.

Kas kaybı hemen yaşanmaz. Vücutta açlık durumunda önce karbonhidratlar, sonra yağlar, sonra da proteinler kullanılır. Kaslar proteinden oluştuğu için sıra kaslara gelene kadar vücuttaki şekerin ve yağların azalması gerek. Bu da uzun süren bir açlık demek. O kadar aç kalmadıkça belirgin kas kaybı görülmez.

Spor yapınca vücudun sadece proteine değil mineral gibi inorganik maddelere de ihtiyacı artıyor. Spor dediğiniz şey vücut geliştirme ise yeterli besin alamazsanız kas kütleniz çok artmaz.

Protein tozları doğal olmadıkları için kalp ve böbrek üzerinde uzun vadede zararlı etkiler oluşturuyor. Aşırı kullanımlarında böbrek yetmezliği oluşabiliyor.

Sporun amacı aslında vücut sağlığını korumak. Yanlış yapılan spor vücuda daha çok zarar verir. Sporun mantığını iyi anlamak gerek.

günlük kilon kadar ya da 1.5 katı protein almak spor yapan birine yeter diye biliyorum.

spor yapıyor isen harcadığın kadar kaloriyi sağlıklı bir şekilde al. kilonun 1.5 katı kadar protein al bomba gibi olursun. proteini alırken hayvansal olarak aldığınız kadar bitkisel olarak da alın.

spor yapmıyor isen tozlar çok mantıksız. spor yapılıyor ise ve çok zayıf bir bünye varsa destek olarak alınabilir. sonrasında doğal besinlerler götürürsün. yetersiz gelirse toz dediğin takviye ile devam edebilirsin. bana aklırsa takviyeler ihtiyaç oldukça alınmalı. beslenmenin yetersiz kaldığı yerde.

spor yaparsan protein ihtiyacın artar çünkü kasların protein ihtiyacı duyar.

şunu da belirteyim: ben aldığımız besinlerin üzerinde yazan değerlere inanmıyor ve yazanın altında olduğunu düşünüyorum.

yani söyle diyelim. 60 kilo spor yapan bir insanın 90 kilo protein ihtiyacı varsa günlük bunun üstünde almasa daha mantıklı olur bence. çünkü o hesaplamalar yanlış. çok da fazla üstüne çıkarsak iç organlar yıpranır. bunu dengelemek lazım. zaten aç olduğunu hisseder yersin. gelişemediğini görürsen daha fazla yersin ve protein oranı daha yüksek gıdalar tüketirsin.

aslında burda kas kaybından kastım, evet kas kaybı. ama şöyle evet günlerce ac kalmadıgımız sürece ' erimeyiz' , ama bu ' günlük alınması gereken protein' neyi kast ediyor öyleyse?


vücut falan geliştirmiyorum. kendi kendine spor yapmaya calısan bir kadınım. sadece bugün bunu düşündüm ve kafam karıştı.

özellikle yumurtadan yürüme sebebim de yumurtaya ' protein' gözüyle bakmamız. yoksa elbette ki birçok seyde var.

Günlük protein ihtiyacı hücrelerin yenilenmesi ile ilgili aslında. Her gün vücudumuzda hücreler ölüyor ve yenileri oluşuyor. Hücre bölünmesi sırasında DNA sentezi gerçekleştiriliyor. Sentezde kullanılan aminoasitler proteinlerin yapı taşıdır. Proteinlerin düzenleme görevleri de var. Proteinleri sadece yapı bileşeni olarak görmemek gerek.

kas kaybi beslenmeyle oldugu kadar antrenman cesidiyle de ilgili bir durum.

bu durumda anahtar kelime: dengeli beslenmek
dengeli kismini antrenmaninizin cesidine gore kararlastirmalisiniz.

vucudunuz sizin nasil bir hayat yasadiginizin aynasidir.

anlayacaginiz yaptiginiz sporun cesidine gore de kaslariniz degisik tepkiler verecektir.

hic agirlik antrenmani yapmadan sadece kardio egzersizleriyle calisirsaniz kas kaybetmeniz kacinilmaz.
maraton kosucularina bakin mesela, bir deri bir kemik kalmislar ama dayaniklilar. uzun sure kosabiliyorlar. cunku vucutlari daha az enerji harcamak uzere kaslarin "gereksiz" kismini yakmis oluyor.

sprintcilere bakarsaniz oldukca fit olduklarini gorursunuz. cunku vucutlari en kisa surede kosmak uzere vucut agirliklarini yeterince gucle itebilecek kadar kas bulundururlar.

ikisinin antrenmanlari da beslenmeleri de baskadir. yasam bicimleri de ona goredir. yani iyi sporcular hayat boyu zinde kalmayi hedeflerler. istikrar uzun vadede cok ufak farklarla da olsa rekorlarin gelistirilmesini saglayabilir.

beslenme konusuna da donersek.

dengeli beslenmek icin hem vucudunuzu iyi tanimalisiniz hem antrenmaniniza uygun enerjiyi uygun zamanlarda almalisiniz.

yoksa bakin phelps ne yiyormus: www.youtube.com

Vücut besinlerden gelen kolesterolü kullanmaz, keşke kullansa zira kolesterol yaşamın gerekliliği için şart bir madde. Kolesterol zaralıdır düşüncesi çok eskide kaldı.

Proteini sadece kas inşası için gerekli diye düşünme, protein kas inşasından tırnakların uzamasına kadar her şey için gerekli. Günlük protein alımı bunlar için gerekli. Sen kaslarını yıpratacak kadar spor yapıp gerekli proteini almıyorsan kas kaybı yaşarsın ama hemen olmaz tabii bu, az miktarda da protein alıyorsan bir süre idare eder seni ama bir noktadan sonra endojenik yoldan sorun giderilmeye çalışılır, o zaman da kas proteinlerinin kaybı yaşanır. Spor yapmıyorsan kas kaybı daha az olur ama hiç olmaz diyemeyiz.

Protein tozu peyniraltı suyunun kurutulmasıyla elde edilen bir üründür, içinde ne olduğu bellidir. Bir kalıp peynir ne kadar zararlıysa ancak o kadar zararlıdır. Sağlıklı bir insana zarar vermez.

Spor yapan bir insan kaslarını yıptatıyor demektir, amacı kas büyütmek ya da değil, kaslarını kullanıyorsa bunun tamiratı için iyileşmesi için protein alımı belli bir miktarda şart. Dediğim gibi, bu alım gerçekleşmezse vücut ihtiyaçlarını içeriden giderir, o da kas kaybına neden olur.

Kolesterol konusunda bahsettiğin endişe yersiz. Uzun süreli eksik protein alımı sadece kas kaybı değil başka sağlık problemleriyle de sonuçlanabilir. Yaptığın sporun yoğunluğuna göre protein ihtiyacın da artabilir tabii. Protein tozları kimyasal işlemden geçen her raf ürünü kadar risk taşıyor, daha fazla değil.

Enpara'da birikim hesabı var. Kuveyt Türk hesap işletim ücreti almıyor. Faizle falan uğraşmadan direkt hesabınıza da atabilirsiniz.

Altın hesabı açtırin. Genellikle "x tarihte belirtilen tutarda al" diye bir seçenek vardır.kisacaai otomatik alın talimatı.
1000 olarak belirlersiniz. Her ayin belirtmiş olduğunuz günü otomatik olaraknaltin alır.

Ülkü Tamer'in Konuşma şiirini severim.

En sevdiğim şiir: Ben Ruhi Bey, Nasılım ?

En sevdiğim şiirler: Mendilimde Kan Sesleri ve Galata Kulesi

Behçet Necatigil, Bedri Rahmi, Ümit Yaşar Oğuzcan, Ahmet Arif severim.

Sevdiğim şiirlerden bir örnek:

Uzak kahvelerde olacağım.
Anlatırdı geceler ağlayarak uyanırmış.
Düş ya da gerçek gördükçe - -
De ağlamayacağım.

Ve yanıma yalnız kitaplar alacağım.
Keser kalın yapraklar dıştaki uğultuyu
Sürse bile içte eski çağıltı
Duymaz o ben - -
De duymayacağım.

Dal git yiter gibi kovuklarda dal.
İşte düşen bir yıldız parlıyor yerde
Düşebilir eğilse almaya
Bilir ben - -
De almayacağım.

aysel git başımdan ben sana göre değilim-attila ilhan

geyikli gece-turgut uyar
"aldatıldığımız önemli değildi yoksa
herkesin unuttuğunu biz hatırlamasak"

denge-turgut uyar
"ben tam kendime göre
ben tam dünyaya göre
ama sizin adınız ne
benim dengemi bozmayınız"

ben senden önce ölmek isterim-nazım hikmet
"ben
senden önce ölmek isterim.
gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?"

of bana şiir demeyin. çok güzel yazmışlar.

murathan mungan- bana zamandan söz ediyorlar

bana zamandan söz ediyorlar
Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onlar da bilirler. Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler,
öyle düşünürler.

Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak,
sırtınızdaki hançeri çıkartmak, yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle
yeniden kucaklaşmak kolay değildir elbet. Kolay değildir bunlarla
başetmek, uğruna içinizi öldürmek. Zaman alır.

Sütlü olduğu için yararlı. Bir de damla sakızlı falan olursa belki daha iyi bile olabilir. Bu tamamen benim görüşüm. Damla sakızının faydaları çok diye biliyorum. Çok şekerli olmadığı sürece mama gibi gelir ona.

@dissendium sifir seker. Tatlandirmak icin meyve ya da pekmez kullanacagim.

ben irmik ya da yulafla yapıyorum. gece yatırmadan yediriyoruz ama 15. ayda falan başladım.

2 yemek kaşığı irmik, 1 bardak süt
2 yemek kaşığı yulaf, üstünü geçecek kadar süt

koyulaşana kadar pişiriyorum o kadar.
vermeden önce pekmez ile karıştırıyoruz bazen. bazen başka bişeyle. geçen muzla yaptım direkt yulaf olanı

vermek zorunda mısın? değilsin. ama tokluk sağlıyor
tadımlıklardan artık öğünlere geçmen lazım. diş çıkardı mı bilmiyorum ama damağı kaşımanın engüzel yolu yemek yemek. ayrıca çiğnemeyi de öğrenmesi gerekiyor. devlet politikası olarak anne sütü anne sütü de bir de konuşulmayan gerçekler var

@la noix henuz dis yok. Her sey onun icin kasiyici haliyle evde ne bulursa artik :( .. Konusulmayan gerceklerden kastin ne merak ettim .

Tarifi deniycem hemen eline saglik

Anne sutu senle alakali. SEnin yediklerin ve daha onemlisi yemediklerin, senin saglik durumun. Sen birseyleri az alarak cocuguna daha da az veriyor olabilirsin. Ciddi bir norolojik gelisim evresinden bahsediyoruz, ihtiyaci olan vitamin ve mineralleri saglamak lazim. Sen o vitamini aldiginda sende eksiklik varsa once kendi eksikligini tamamlar, fazlasini sute verir

Bir de -bu benim kendi kisisel gorusum- birey olmasi, kendine guvenmesi, kendi sinirlarini kesfetmesi, kendi vucudunu tanimasi adina ek besine cok onem beriyorum. Eger emzirme/biberon cogunlugu olusturuyorsa o cocuklarda kati gidalari agizda tutma, yutma vs sikintilari oluyor. Elbette onunde sonunda duzeliyor ama bu sikinti da yasaniyor

Biraz da benim cocuk yetistirme seklimle alakali bu. Ben kendim ozgurum, bireyselim, cocugumun bana bagimli olmasini istemem. Yoksa anneden anneye elbette farkililik vardir. Ama ilk paragrafta yazdiklarim objektif bilgiler

Azmansa hiic girme bence muhallebiye, diilse de oncelikli bi besin diil ki. Anne sutunu verip yaninda da minik minik kendi yediklerinden tattirsan tadindan yenmez. Ben iki bebeme de ole yaptim ordan biliyorum :) sevgiler yavruya. Gece surekli uyanip meme isterse ve cidden emiyorsa yani acsa o zaman dene bence sadece.

MATLAB olabilir. Eğri uydurma ya da polinom interpolasyonu diye aratırsanız bir şeyler bulabilirsiniz.

kendinizi kasıyorsanız olabilir tabikide, gerginlik kasılma yapar buda tutulma ve ağrıyı getirir. bende bu şekilde oluyor. baş dönmesini bilemedim

ense ağrısı yapar, baş dönmesini bilemeceğim.

tansiyonunuzu kontrol etmenizi öneririm

tansiyonum normal 12/8

bende de yapıyor. kendimi kasıyorum çok

Ben bir iki kez yaşadım. Oluyor.

stres bende de baş dönmesi yapıyor.

stres bende yoğun baş ağrısı, baş dönmesi, boyun ve sırt ağrısı hatta bazen mide bulantısı yapıyor. olabiliyor yani.

bir çok bölgede kesik evet. dersim'de kesikmiş 2 gün boyunca arkadaş daha yeni geldiğini söyledi.

Nedenmiş ki ya? :( Yarın da asit yağmuru bekleniyor. En azından insanlar bu haberi okuyabilselerdi :(

arkadaşlar tehlikenin farkında olmamız lazım.
sırf hükumet, (terör faaliyeti veya değil) hoşuna gitmediği için milyonalrca insanın yaşadığı yerin ileitşim hakkını yok edebiliyor.

yarın bir gün demek ki hükumetlerini devirecek bir hareket başlasa; atıorum izmir'den veya konyadan veya nereden derseniz diyin, haftalarca aylarca internetimizi keserek bizi bastırabilecekler.

diktatörlüğü yaşıyoruz. kim ne derse desin.

diyarbakır belediye başkanını görevden alıp gözaltına aldılar, belediyeyi işgal ettiler. diğer belediyeler de aynı durumda. halk haber alamasın/örgütlenip tepki gösteremesin diye interneti kestiler. yakın zaman önce de tv ve internet sitelerini kapatmışlardı.

elazıg'dayım.

dün sabah 10'da gitti, akşam 10'da geldi. gece 1'de tekrar gitti. sabah 10'da geri geldi. yani 24 saatte sadece 3 saat erişim vardı.

bu arada mobil internet de yoktu.

çok büyütüldü ilk önce bu yorumu yapayım günümüz kesintileri. 2015 ağustosundan ekime kadar neredeyse her cuma kapanır ve salı ortasında gelirdi hakkari'de. mobil internet dahil her şey kapatılır, sadece adam gibi sms dönerdi.

aynen abi çok abartı. elektriğin günlerce olmaması ve interneti kesilmesi abartı.

asfsgsdg ya.

abartı deme nedenim aynı tepkinin ilk yapılışında gösterilmemesiydi 2015'te bahsettiğim dönemde kapatılınca.

Teyzemler Kars'ta. Her akşam görüntülü konuşuyorduk, dün akşam konuşamadık. Yok gerçekten.

gaziantep'te dün sabahtan beri mobil yok. gece bi ara gelmiş sanırım ama. otelde wifi var, o çalışıyor.

Hiç olmadı o bölgelerde öğretmenlik yapan veya yaşayan eşe dosta yarın düşük ihtimal de olsa beklenen asit yağmuru hakkında bilgi vermek boynumuzun borcu olsun. :(( Ben bugün epey üzülüyorum ya.

Dun antepteydim, sabah 10 gibi gitti, aksam 9 da ayrildim hala yoktu. Bu sacmalik gercekten, dogu hakkaten dogu, kim ne derse.

Beğeni duygunuz iyiyse zorlanacağınızı sanmıyorum. Eşofman deneyen birine "bu çok iyi oldu" ya da "bu sanırım biraz bol" gibi şeyler söylemek işinize yarayabilir. Müşteriler spor kıyafeti bile olsa beğenilme duygusu taşıdıkları için sizin onların giyim tarzları üzerinde ya da işlerini kolaylaştırma yönünde yapacağınız yorumlar sizi öne geçirir.

Bence yeni işin bu sorunları aşmanda sana yardımcı olacaktır. 'Fake it until you make it' taktigini uygulayabilirsin. Insanlarla muhabbete girmeye çalış, müşterilere karşı pozitif bir tavır takın. Yeni arkadaşlar edin. Zamanla neler yapabildiğini gördükçe kendine olan güvenin artacak bu konuda. Emin ol bu iş gelismende ve kafandaki olumsuz düşünceleri bir kenara atmanda sana çok yardımcı olacaktır.

@buseferolcak; teşekkür ederim, Ben de öyle umut ediyorum

Hazırlık okuduğum yılda Kentucky Üniversitesinden bir hocayla grup dersi yapmıştık. Telaffuz konusunda birçok şey anlatmıştı. Sonra ders arasında bizden kısa bir video çekmemizi istemişti. Videoda kendimizi tanıtmıştık. Sonra sınıfta videoları izlemiştik ve hoca hatalarımızı düzeltmişti. Siz konuştukça o hatalarınızı hemen fark ediyor ve sonra sizi düzeltiyor. Gramer düzeyiniz iyiyse çok faydası olur.

4-5 sene önce www.dersverilir.net sitesinden bir hoca bulup onunla çalışmıştım.

Amerikalı, zaten benim istediğim de buydu.

Türkçe biliyordu ama o da konuşmaya çekiniyordu. Yani dediklerini anlıyor; ama "merhaba, teşekkürler" gibi basmakalıp cümleler dışında hiç Türkçe konuşmuyordu... bu sayede onunla araya Türkçe sıkıştırmadan sadece İngilizce konuşmaya başladım.

Fiyatı aylık ve peşin olarak ödüyordum, bu sayede hatırı sayılır bir indirim vermişti.

Hiç dilbilgisi işlemeden, konuşma ağırlıklı bu dersler sayesinde önce kendime güvenim geldi, yavaş yavaş başka gruplarla da konuşmaya başladım (couchsurfing grupları, toastmasters, vs.), şimdi ise İngilizce'den hiç çekinmiyorum.

O hoca şu anda ülkesinde; ama aynı site üzerinden ana dili İngilizce olan başka yabancı özel ders veren hocalara ulaşabilirsin.

Origami cicek verirdim ben.

Hiç gerek yok.

kitap al. çiçek falan karıştırma. romantik misiniz nesiniz iyrenç

dün sözlükte başlığı vardı, ilk buluşmada kitap almak gibi. güzel bence

Aman diyim alma, ne gerek var, çok yokluk çeker gibi bir görüntü yaratma.

alma ya hu.

Gereği yok.

Kadin gözüyle, alma tabi ki.
Unutma senin de ilk buluşman. Sen de onu tanimak istiyorsun. Senin de hosuna gitmeyecek seyler olabilir. Bu olayi erkegin kizi etkilemek zorunda oldugu bir şeye çevirmeye gerek yok.sonraki bulusmalarda alirsin hoş olur.

erkeksen eğer çiçek al.
artık kimse almıyor olsa da, çiçek mutlaka alınması gereken bir şey aslında bana göre.

kadınsan bir şey almana gerek yok.
çok içinden geliyorsa falan alabilirsin ama.

edit:
çiçek almaya yokluk göstermek diyenler olmuş.
1930'larda falan mı kaldım?
kadına çiçek almak zarifliktir, ne yokluğu?
yani illa sevgili olmaya gerek yok çiçek almak için.
gerçi şimdi kadınlar da tuhaf, bilemiyorum.

Kadın olarak yorum yapıyorum, ilk buluşma ise hediye almayın. Henüz zaten aday imiş, birlikte olmaya başlarsanız alırsınız.

ilk buluşma da hediye alınmaz, niye alıyorsun.

Alma, illa bir şey almak istiyorsan kitap +1 ama alma.

Bence ilk buluşmada almayın. İkinci buluşmada zarif bir çiçek ya da kitap alabilirsiniz.

Bana erkek arkadaşım 3. bulusmamizda şirinler minyaturu ve bir demet papatya almıştı (sirinleri çok sevdigimi soylemistim) hala basucumuzda duruyor. Bence ilk bulusmalardaki bu minik hediyelerin ayrı bir yeri oluyor.

İçinizden gelmiş, bence alın. Neyi seveceğine siz karar verin ama.

Aranızdaki muhabbete ve seviyeye bağlı biraz. Çiçek alabilirsin ama gül çok abartılı olur, papatya al.

Gerek yok bencede ama ille beni animsatacak birşey olsun derseniz bir kitap hoş bir bileklik falan olabilir pahalıya kacmadan

alma, gerenk yok.

almazdım. çok riskli hareketler.

@nekolaytezla, +1

illa bir şey almana gerek yok, oracıkta origami çiçek yapıp versen çok daha cici bir hareket bence ilk buluşma için.

alma

Noooo. Buluşmak istemediğimde apartmanın önüne çiçekle gelen eski erkek arkadaşımı hatırlattın ıyh. Ya da gerçi al ya, çok muybuy bi tip olarak bulucaksa seni ilk buluşmada anlasın kız. Muybuy da neyse artık.

Hiç gerek yok.

İlk görüşmede hediyeye gerek yok

NAsıl geçti?

okurken gozlerim doldu, kaldi mi olm boyle asklar ya..


tebrikler simdiden

Ben olsam çiçek alırdım. Hoşlandığım kızla buluşmuşum, ona bir şekilde değerli olduğunu hissettirmem gerek.

alma. hiç gerek yok. buluşma bittiğinde çok mutlu ayrılıyorsanız teşekkür edersin.

eko için gerekmez, holter için gerekebilir.

EKG çektirirken gerekmişti eko ne bilmiyorum fakat

Gerekmiyor. Hiç de alakası olmayan bir şey. Holter EKG için de gerekmiyor.

Legal bir cevap olması için: gerekmez.

Gerçek cevap: sdfhdfgsf abi dövme mi yaptırıyon ya ne göğüs kılı ne kesmesi ahahahahahah

Eko için gerekmez. Eko denilen ultrason gibi bir şey.

Ekg için göğüse birkaç elektrot yapıştırıyorlar. Elektrotlar yapışkanlı ise sorun olmaz ama eski model vakumlu ise tutmuyor. Yine de kıl kesmeye gerek yok. Sadece çekim başarısız olursa biraz uğraştırıyor hemşireleri.

Çıkmış soruları çözebilirsiniz. Oradan zaten eksikleriniz belli olur. Ona göre bir yol izlersiniz.

Seni hayalkırıklığına uğratmak istemem ama uds/yds türk eğitim sistemi öğrencileri için oldukça zor bir sınavdır. Çıkmış sorulara bir bak anlarsın.

Ben çalışmadan girdiğim ilk seferde 83,75 almıştım, bana göre ortalama bir puandı ama yüksekmiş meğer genel ortalamaya göre.

üst düzey reading yoksa zor o iş.

"2 yıllık özelde filan okuyor zat-ı muhterem"

Dikkat edilecek kısım bu. Zengin biri olabilir. Kızlar sırf gezip tozmak için böylelerinin peşinden koşar. Erkeğin ağzından çıkan her şeye güler.

Aşk için zekaya gerek yok.

ÖZGÜVEN

cana yakın ve mert olması

Gayet iyi. Duvarların uzun olması daha iyi. Duvar boyunca birçok şey dizilebilir.

yeni nesil evlerde anlayış mı değişti mi ama benim bildiğim ebeveyn odası evin en sonunda olur. öyle kapının ağzında ebeveyn odası mı olurmuş? hatta diğer odalar da mahrem olmalı. salona gitmek isteyen kişinin, evdeki mahrem olması gereken bütün yatak odalarının önünden geçmesi doğru değil.

kibritsuyu +1

çok saçma bir plan olmuş bence.

o tip dar uzun odaları dekore etmek, sığacak eşya bulmak çok zor oluyor bir de.

Kibritsuyu +1

Kapidan girince yatak odasi olmasi cok sacma olmus.

S. odasi nedir?

Iyi degerlendirebilir, uzun ama kucuk degil odalar cok.

tuvalet çok yanlış yönde kapıyı açan tuvaletteki kişiyi görebiliyor, oysa tam kapı hizasında yada arkasında olmalı ki kapı açılırken fark edilip ses ile uyarılabilsin kişi, mutfakta ters tarafta bana göre.

yatak odası gereksiz büyük olmuş. o yatağa oranladığında da belli oluyor zaten, fazla boş alan kalır orada. acediac'ın dediği gibi oradan ve antreden kısılıp fonksiyonel bir balkon eklenmesi çok güzel olur.

salon ile yatak odalarının yeri değiştirilebilir gibi geldi bana. böylelikle salonun da kapısı çıkarılıp geçiş yapılabilir rahatça. (salonda kapı olması beni huylandırıyor, kişisel tercih)

çok kötü bir plan. eve girer girmez karşıda yatak odaları, yanda banyo.

Antivirüs kullanmamak büyük aptallık. 2015'in Aralık ayında CryptoWall virüsü bulaştı bilgisayarıma. Millet yılbaşında eğlenirken ben olayı kontrol altına almaya çalışıyordum. Tahminime göre bir e-mail'den bulaştı. Yaklaşık 10 GB dosyam kullanılamaz hala geldi. İçinde 1000'e yakın fotoğrafım vardı. En kötü bir Avast yüklenmeli.

okumadım yazanları açık söyliyim, avira var bende.

bir de sızmlara engel olmanın tek yolu offline bilgisayar kullanımı.

ben çoğu datamı dropbox, google drive ve amazon cloudda yedekledim. biri gitse diğeri kalıyor. google drive anlık yedekleniyor, dropbox ve amazon haftalık.

dropboxta geçmiş versiyona dönüş var.

hocam
5 yıldır
cift pc kullanıyorum iş + ev
virus yemedim
3-4 kisinin pcye de kurdum kimsede sıkıntı yok
ara ara bakıyorum

kullandıklarım
usb disc security
microsoft security essentials
browser da da adblock plus kurulu ( chrome ve firefox )

sana tavsiyem
bir ssd al
onda windows 7 kurulu kalsin ( sp1 den sonra guncellemesen de olur )
onun dısında varolan harddiskin depo olsun
windows sicsa bile format basar gecersin

avira kulanıyorum yıllardır. ücretsiz olduğu halde malware dahil herşeyden kurtardı bu zamana kadar. pc yi kastığını düşünmüyorum. oyun oynarken bile kapatma ihtiyacı hissetmedim hiç kasmıyor. kendi kendine update ediyor hergün.

Şantiyede çalışmak zorunda değilsin. Piyasadaki mevcut programları zaten biliyorsundur. Ofise geçmeye çalış.

Öneri için teşekkürler ancak asıl hedef aslında akademik kariyer yapmak ve bunu inşaat mühendisliğinde yapmak istemiyorum.

okumuyorum. nadiren birgün ve agos okurum.

Su anda okunabilecek iki gazete var piyasada, birgun ve cumhuriyet

yıllardır okumuyorum. işlevsiz geliyor artık.

En son ne zaman gazete okuduğumu hatırlamıyorum desem yalan olmaz.

ben hergün okurum. sözcü, cumhuriyet, hürriyet, milliyet, sabah

Basili diyosan hayir ama internetten birgün ve t24 takip ediyorum bi de bbc turkiye

Bizde tek petek yanmıyor. En az iki tanesinin yanması lazım. Yoksa kombi uyarı veriyor. Uyarı vermeden çalışıyorsa sorun olmaz herhalde. Hararet yapar genelde.

evet devir daim pompasını zorladığı için arıza çıkartma ihtimali doğuyor ancak pompanın devrini düşürerek bu ihtimali de düşürebilirsiniz.

Devir daim için sıkıntı. Onun dışında eğer mükemmel bir yalıtımın yoksa ve termodinamik bize yalan söylemiyorsa tek petek açmak mantıklı değil. Sen o peteği açtığında soğuk olan yan odalara da yayılacak o ısı. O odada da kalorifer çalışmadığı için dışarının soğuğu ile karşılanacak. Tamamen ısınmayacak.

Sonuç olarak sen tek peteğe harcadığın kadar ısınmayacaksın. Düşük miktarda çok petek ile yüksek dereceli tek petek ısısını daha rahat elde edebilirsin. Tabii hesap tamamen sana bağlı. Tamam biraz da üst ve alt komşuna. 5 dereceli kaloriferli apartmanda bütün apartman, tüm odalarla 2de hadi 3te açarsa kimse üşümez. Fakat aksi durumda herkes 4ler 5ler ile takılır.

eskiden yapardım. 1 tb porno arsivim vardı.

sonra dusundum ki, zaten internet hızım 50 mbit, istediğim veriye istediğim zaman erisebiliyorum. E o zaman anlamsız biriktirmem?

sen de boyle dusun. terabaytlarına yazık.

OKB'den olabilir. Bende de var biraz. Haberlere çıkan ve on yıldır çöplerle yaşayan insanlar geliyor aklıma. Kurtulmak için bu şeyin bana belli bir faydası olacak mı diye düşünmek gerekiyor.

12-13 yıl önce çekilen fotoğrafları "sende duruyordur" diye benden istiyor kuzenlerim ve evet hepsi duruyor, harddisklerden çıkarıp buluyorum. (Üstelik tarihe ve konuya göre fotoğraf arşivi tuttuğum için çabucak buluyorum.) Birkaç ayda bir bütün diskleri toparlayayım, gereksiz olanları sileyim, dijital temizlik yapayım diye gaza geliyorum ama 3-5 klasöre bakınca sıkılıp bırakıyorum. Devasa bir veri çöplüğüm var. Çözüm bulunursa ben de deneyeyim.

Erteleme hastalıgı edin. Bende liseden üniversite ortalarına kadar deli gibi müzik arşivi kasıyordum. Yok böyle bir gaye. tek tek albümleri dinliyordum ayrıca birde begendiklerimi ayırıyordum. Sonra ne olduysa sanırım ugraş edindim baska baska yada okul sorumlulukları arttı bunlara zaman kalmadı. Bir iki derken şimdi bakıyorum hepsini toplu silsem olur bile diyorum.

Birde senin o dediğinin bir baska benzeri var bende. yani o gun mutlaka gündeme bakmalıyım gerekli gördüğüm caps ya da film müzik gibi seyleri kaydetmek yada fav lamalıyım sonra bakarım diye. Sonra bunlar yıgıldı. Şimdi resmen bir cizgi filmdeki kiler gibi kapısını acsam üzerime yıgılacak bir sürü sey var. Bunu da bazen yogunluktan ya da bu üzerime yıgılma olayını gördükçe erteliyorum ama bunun psikolojik adı OKB kesinlikle ya da baslangıcı da olabilir.

bende de vardı bu 10 sene önce filan, internette ne bulsam indirip tasnifliyordum yedekliyordum vs. sanki onları indirmezsem bir daha bulamazmışım gibi geliyordu. onun dışında gerçek objelere de böyle bir zaafım vardı, mesela bir sahafta hiç hayatta kapağını açmayacağım bir derginin 20 sene önceki on sayı art arda serisini buldum, lap diye alıyordum. sonra zamanla bunların bir çoğunu kullanmadığımı gördüm ve bıraktım bu uğraşı.

tamamen anladığını nerden anladın?

5/10

Gerekçelerim,

Bilindiği gibi dört temel dil becerisi var.

Bunlar reading, writing, speaking ve listening.

10/4=2,5 oluyor. Bunların her biri 2,5 puan.

Writing ve speaking konusunda bir şey diyemiyoruz.

Reading ve listening becerilerine tam puan verdim.

O yüzden 5 oluyor.

@it could be wrong

dediği her şeyi anlayınca tamamını anlamış varsaydım kendimi. yanlış mı yaptım?

yani anlama konusunda iyisin demek ki, sanırım upper intermediate olan herkes böyle bir şovu %85 (küsuratlı vereyim de...) oranında anlar. ingilizce seviyeni gerçek anlamda ortaya koyacak şey bence konuşma yeteneğin olur. hatta reading'i de ayrı değerlendirmek lazım. sonuçta bir metni okumakla bir filmi izlemek ayrı şeyler. adamın mimiklerinden, ses tonundan, vs. konuyu çok daha iyi anlayabilirsin, tahmin edebilirsin kelimeleri yüzde yüz anlamasan bile. ama reading'te 1-2 kelimeyi bilmiyorsan cümlenin anlamını çözmede zorlanabilirsin. bence öyle yani. o yüzden bu tek başına değerlendirmede hatalı olur.

ay heves ettim ben de puan vericem: 7/10

ben de altyazısız diziler falan izliyorum arada, anladığımı zannediyorum ama sonra türkçe altazılısını görünce anlamadığımı anlıyorum. biraz izledim stand up'ı anladıysan ielts listening'de 8 alırsın hatta sen amerikan espirilerini anlıyorsun bu da ayrı bir şey. ben şuan ielts'ten ancak 4 alabilirim ve ancak kelime seçebiliyorum o videoda.

@it could be wrong

anladım. açıkçası ben dizileri filmleri ingilizce altyazılı veya altyazısız izlemeye başladığımdan beri arada ''acaba bu kısmın türkçesini nasıl çevirmişlerdir'' diyerek merak edip baktığım yerleri görünce şok oluyorum. yanlış çevirilen şeyler, dümdüz çevrilen kelimeler, falan o kadar çok ve o kadar saçma ki iyi ki türkçe altyazıyla izlemiyorum artık diyorum. çevirinin kalanına da güvenmiyorum haliyle (tr altyazılı izlemek istediğimden değil sadece böyle düşünüyorum o altyazı hakkında). burayı böyle çeviren çevirinin ağzına sıçmıştır zaten ya da filmi/diziyi izlemeden çevirmiştir deyip geçiyorum.

bu arada altyazılarda bazen ciddi hatalar yapıyorlar. mesela you beat me to it gibi bir şeyi beni dövdün diye çevirebiliyorlar. kanal ciddiyetine göre değişiyor sanırsam.

sana önerim ingilizce bir şeyi anlama miktarını altyazıyla da test edeceksen o altyazının transcription'a en yakın olanı yani ingilizce ve hearing impaired altyazısı olması.

@godoşu beklerken

zaten artık izlediğimi anlayıp bahsettiğin ciddi derecede saçma hataları göre göre gına geldiği ve seyir zevki ve türkçe altyazılara güven kalmadığı için ingilizce altyazılı izlemeye başlamıştım.

test etme olayını özellikle ingilizce ya da hi altyazılarla izleyerek yapıyorum zaten. bahsettiğim ''türkçesi nasıl çevrilmiş acaba'' kontrolü (ki o da ayda yılda bir zaten) tamamen meraktan.

(bkz: hukuk)

dayanışma

toplumsal normlar, sosyal yaşam, adalet, önceki insanlardan edinilmiş tecrübeler, soyut ve somut yetilere verilen değerin çağlar içinde değişmesi vs.

Cezalandırılma korkusundan başka bir şey değil.

Arap sado
Eski kabadayılar
Mahalledeki mafyalaşmamış has ülkücü abiler
Esnaf

Bunların kurumsallaşması sonucu: dövlet

Tabi bu dediklerim eski türkiyede kaldı

bence asil sebebi aliskanliklar ve topluma uyum. en barzo dedigimiz adam bile otobuse binerken akbil basiyor. cunku herkes basiyor ve yillardir bu boyle. ne kadar barzo, id sahibi olsa da kendini toplumdan buyuk goremiyor.

Issız?

Irak, Lezzetli, Lüks

Löp

ılımlı?

leziz
lafazan
ılık

loş

havyar geldi aklıma. hayatımda yemedim hatta adece fotoğrafarda ve videolarda gördüm.

İçinde leblebi olan çikolata kaplı yiyecek geldi aklıma. Ruhum fakir sanırsam. Havyar falan gelmedi aklıma.

Black pudding :((

İlk anda kömür geldi, yiyecek deyince uzun süre bir şey gelmedi aklıma ve bir 10 saniye önce önüme kömür getirsen 'Ne yapayım, aklıma bir şey gelmiyor' deyip kömürü dişlemeye başlardım çaresizlikten. Birkaç dakikadan sonra üzüm geldi. Kara üzüm.

mürekkep balığı mürekkebi geliyor. jel şeklinde satılıyordu, çok ilgimi çekmişti.

bir de (bkz: salmiakki)

patlıcan. her ne kadar temelinde mor varsa da aklıma gelen bu.

BİĞ - BİĞ - Sİ! BİG BLEK KAK!

www.youtube.com

***

soruyu görünce şöyle bi düşündüm, ilk olarak browni intense geldi. sonra fark ettim ki browni intense yanımda, o yüzden düşüncem amariga tarafından yönetiliyor olabilir dedim. ben öyle demeye kalmadan zeytin beliriverdi aklımda.

siyah fasulye geldi ilk.
foodandstyle.com

zeytin.

hayret yazılmamış.

benim aklıma ekler geldi ilk olarak çok severim :)

zeytin.

çörekotu

ıslak kek.

sufle

havyar +1

Midye. Aslında ilk anda aklıma paella geldi mürekkep balıklıydı yanlış hatırlamıyorsam, simsiyah kötüydü.

Zeytin

kara turp

www.google.com.tr

Siyah üzüm

kestane

Zeytin

siyah pirinc geldi ama bugun alisveris yaparken reyonun onunde 15 dakika durup alsam mi almasam mi diye dusunmemin etkisi olabilir.

Siyah gül geldi benim aklima

Uzum

zeytin geldi şu an

çok mu zenginiz hınakoyam zeytinden çok havyar denmiş. zeytin benim.

ZEYTİN

kara üzüm geldi

Zeytin+1

ben de sasirdim ama ilk karpuz cekirdegi geldi aklima.

Kuru erik ve tadı iğrenç olan siyah haribo

Turp

çikolatalı pasta :(

zeytin. herkes her gün havyar yiyor glb.s

zeytin.

suşi

ekmek

patlıcan

pancar.

ilk turp geldi

eti negro.

2 bana daha cazip geldi ama seni bilemem tabii

bana da en ferah seçenek 2 gibi geldi. diğerleri basıyor.

Tasarım iyidir. Bilgisayar başındasın. Karışan yok eden yok. Üretim çekilecek çile değil. Yazın ortasında atölye stajına bile zor gittim. Saat beş olsa da gitsek diye sürünüyorsun fabrikada. Hele ki makine sektörüyse hiç bulaşma.

Tasarımın önü kapalı değil bu arada. Airbus'ta uçak motoru tasarlayana kadar yolun var. Ben direkt makine sektörü gibi algıladım. Alakasız bir yorumsa dikkate alma.

askerden geldigine gore gencsin, hayalini kurdugun isi denemeden diger seceneklere yonelme derim ben.
eger gencsen bu yaslarda sabirli olup, cok calisip, isi ogrenip deneyim kazanman lazim. yanci olacagin insanlar da boyle boyle baslamislardir, kimse kimseye altin tepside bir sey sunmuyor ne yazik ki. daha korkmak icin cok erken, evli olursun, cocuk sahibi olursun korkarsin da, bu yaslarda fazla korkmamak lazim.

Flac olarak bul.

4K YouTube to MP3 diye bir program kullanıyorum. 320 kbps ile videoyu MP3'e dönüştürüyor.

Çözüldü. Teşekkürler.

Celal Şengör'e göre sadece elit kesim bilim yapabilir. Halktan gelen biri bilim yapamaz. Bu zaten başlı başına istisnaları olan bir durum. Hindistan'da doğup İngiltere'de eğitim alan birçok öğrenci, oradan Amerika'ya geçiş yapıyor ve çalışmalarına orada devam ediyor. Bilim yapmak için her gün havyar yemeye gerek yok. Dünyanın gelişmesi için bilim toplumun geneline yayılmalı.

Doğayı mahvetme kısmını bilmiyorum. Bağlama bakmak gerek. Çernobil felaketi Rusların dünyaya attığı bir kazık olarak görülebilir. Şu anda Pripyat kasabasında hala insan yaşamıyor.

Bazı düşünceleri çok mantıksız. Birinin iyi bir jeolog olması onun her konuda yaptığı yorumların doğru olacağı anlamına gelmez. Bildiği çok şey var tabii ki ama olaylara bakış açısı bazen tam Türk insanını yansıtıyor.

Celal Hoca bazen fakirler ölsün porştan selamlar moduna girebiliyor kendisi fazla elitisttir.

Stalin döneminde yapılan sanayi kalkınması çevre için bir felaketti. Elbette ki şimdiye kıyas kabul etmez ancak o dönem çok ciddi ozon salınımı yapıldığını biliniyor. Tabii o dönemde ozon salınımı, tabakanın delinmesi, karbonmonoksit oranının yükselmesi gibi tabirler yoktu, varsa bile bu kadar ciddi olduğu bilinmiyordu. Bir kalkınma hamlesi yapılması ve bilim, eğitim, tıp, sanat gibi alanları besleyerek ürünlerin üretilmesi gerekiyordu. Yakın zamanda Sovyet öğrencilerine dağıtılan bas gitarlardan bir tane gördüm. Gerçekten sağlam yapmışlar. Bilen bilir zaten sosyalizmde sanayi üretiminin kim için ve nasıl yapıldığını.

Sosyalistlerin büyük çoğunluğu devrim sonrasnda yaşanacak toplumun doğayla barışık, ekolojik dengeleri koruyan bir yapıda olması gerektiğini savunur. Bu yüzden doğa savunusu önplandadır.

Aynı şekilde kapitalizmin doğa dengelerini umursamadan vahşice talan yapmasına ve sömürü düzeninin bir ayağını da buradan kurmasına karşı mücadele edilir.

Bilim dendiğinde ise Sovyetlere bambaşka bir alan açmak gerekir. SSCB'de bugünkü göz tedavileri dahil (lasik yöntemi mesela) pek çok tıp ilerlemesi patentsiz bir şekilde halkın kullanımına sunulmuştur. Allah çarpar.

Celal Şengör yanıldı demek yanlış olur. "Celal Şengör sadece jeoloji üzerine konuşmalı ve uzman olmadığı konularda ben "bilim insanıyım" pozları keserek indirgemeci tahlillerde bulunmamalı" demek daha makul bence.

şimdi temelden gireceğim. bilim elittir, bu kadar da basit. her bilim için aynısını demek zor, bilgisayar bilimleri mesela elit olmasanızda direk zeka ile ilgili olsa da bilim elittir bu kadar.

bu son 10-15 yılda olabildiğince azaldı bu doğru ama hala elit varlığı devam etmekte.

neden peki? ben de akademinin içinde biri olarak yorumluyorum bunu, ailem elit filan da değil maalesef. elit olmasının nedeni paran varsa bilime odaklanabilmen ve o bilim kültüründe yetişmendir.

ailede en az 2 kuşak bilim varsa o aile kültürlüdür, alınmasın kimse ama benima ilemde dahil olmak üzere buradakilerin ailelerinin %90'ı köylüdür, çiftçidir, aile ağacında dedesinin dedesinin dedesini bilmez. benim ailemde böyle. dedemin dedesini bilmiyoruz.

dedelere dikkat demeyeceğim, ama o kültürde yetişmek başlı başına bambaşka bir şey. biz 6 yaşında "babaaaeee" derken o ailelerin çocuğu dadısıyla almanca konuşuyor o dili öğreniyor, sorgulamaya açık oluyor, bizim gibi babaneler sübhaneke öğretip allah korkusu işletmiyor. o açıklıkta yetişen çocuk her şeyi sorgulayıp 9 yaşında allahı sorgulayabiliyor, ailede oğlum bilir diyor. bu kültür kaç kişinin ailesinde var merak ediyorum.

bunu geçtim aile dostları ile tecrübe ile yoğruluyorsun, adamlar yanında bilim konuşurken kapıyorsun, soru soruyorsun anlatıyorlar, klasik ailelerde beşiktaş galatasaraya (or vice versa) nasıl koymuş onun muhabbeti yapılıyor.

ufaklıktan itibaren gezilerde kültür aşılanıyor, köye gitmiyor adamlar efese, antik şehirlere, daha ötesi sallıyorum viyanada, salzburgda mozart turu yapıyor aile. oradan schrödingerin lisesini akademiker gymnasiumu geziyor mesela. klasik türk ailesi sacherde instagram fotosu paylaşırken böyle gezen aileler var ben bizzat şahit oldum.

bunların hepsi kültür, sonra bu adam formal eğitim alırken yanına sosyal gelişimle sağlam akademik ve araştırma kitapları okuyor, biz 12 yaşında bilim teknik okumakla övünürken bu adam makaleyi yazanla muhabbet ederken onun akademik kitabını okuyabiliyor. okuyorda.

lise olarak ya yurt dışında sağlam yerlere ya da en iyi türk liselerine gidiyor.

buradan %99 yurt dışında en saygın yerlere gidebiliyor. para derdi yok, istediği kitabı nadirde olsa satın alabiliyor. iş bulayım aileme yük olmayayım derdi yok. isterse işe giriyor ki aile dostları zaten uygun ve istediği işi bulmalarına yardım ediyorlar global olarak.

bu adamlarla çalışma fırsatı elde ettim, yaşlısı 90 yaşında olanı ile de 50 yaşında genç olanıyla da 25 yaşında olan gencecik elemanıyla da. soylu olanları ile de tanıştım ders aldım ders verdim beraber, öğrenci olanlşarıda oldu çalıştığım yerde. adamın ayda 5 gün geldiği viyanada evi var, almanyada dedesinin şatosu var, orada x ressamın imzalı hediye tablosu var, bu adam bilime vermiş kendini, zaha hadidle çalışmış, oradan californiada isim vermeyeyim hayvani bir şirkete consultantlık yapmış, uluslarası 5-10 ödülü olan biri, zehir gibi.

kısaca bilim elittir arkadaşlar, azalıyor evet ama elit ailelerde bilim her zaman daha ön plandadır. ay sonunu zor getiren aile ile elit aileden bilim yapanlar başka dünyalarda olurlar, yakın olabilirler ama o kültüre erişmek kuşak işidir.

diğer kısımları da anlatacaktım, ama rusya doğanın anasını satmış bir ülke. doğa koruma derdi olmamış hiç bir zaman. hayatta kalmak asıl amacı o zamanlarda.

kurnaz +1
virgülüne kadar katılıyorum.

@kaptan: böyle adamlar çok az olduğu içindir belki.

celal şengör diyarbakır cezaevinde mahkumlara dışkı yedirilmesinde sorun yok demiyor muydu yanlış mı hatırlıyorum? yani bilimsel ve elit kısmına ben de saygı duyuyorum ama her konuda doğru değil tabi, bildiğim kadarıyla aşırı milliyetçi mhp'li biri

neden yanılmasın ki? canan karatay'ın tıbbın her alanında bol keseden sallaması gibi, türkiye'de de televizyonda popüler olmuş biliminsanları her bilim alanında ahkam kesiyor. zaten faşist diktatörleri savunan bir adamı bir yere kadar ciddiye alabilirim.

L'oreal Elseve kullanıyorum. Kullanmaya başladığımdan beri hiç yok. Yıkama biçimiyle de ilgili. Su çok sıcak ya da çok soğuk olmamalı. Durulama iyi yapılmalı.

Sacini yikadiktan sonra yarim bardaga yakin sirke bi iki bardak su karistir sacina dok . Sonra kokmuyo merak etme.

Senden daha beter durumda olan ben 1 aydir clear man mentollu kullaniyorum ne kepek kaldi ne baska bisey

pantene kepeğe karşı etkili işe yaradı bende.

h&s kullanıyorum ve sıfır kepek. Tabi herkeste aynı etkiyi göstermeyebilir.
Ancak, sende seboreik dermatit olabilir. Cilt doktoruna görünmeni tavsiye ederim.

sadece head&shoulders kullanıyorum. bırakırsam kepek oluyor ama kullanırken sıkıntı yok.

Cilt doktoruna gitmiştim bana ketoral diye bir şampuan ve bebe şampuanı dönüşümlü demişti. Çok işe yaramayınca h&s falan denedim ama aynı. Demek ki normal bünyelerde sadece iyi şampuanı düzenli kullanmak etkili oluyor. Durulama olayına biraz daha dikkat edeyim olmadı başka şampuan denerim.Teşekkürler.

doktora gitmiştim momecon + ketoral vermişti işe yarıyor ancak kepek sorunu zamanla yeniden çıkabiliyor. Strese bağlı olarak ya da saçın kullandığınız şampuana alışmasıyla ilgili.

ben de var bu aralar, çok sıcak duş alıyorum ondan oluyor. eğer çok arttıysa head and shoulder mentollu mu naneli mi ne vardı onu al. cidden serinletiyor, kepeği de önlüyor.

bi de haftada 5 gün duş al işte az biraz kepek de olsun. ben öyle yapıyorum.

saç dipleri kuru kalınca kepek oluyor.
o yüzden sıcak su ile yıkamayı bıraktım. sıcak duş alıyorum, saçı yıkarken ılığa getirip öyle yıkıyorum. bir de şampuanın içine zeytinyağı döküyorum biraz. kullanmadan önce çalkalayıp öyle kullanıyorum. sonuç=kepeksiz saçlar.

Çözüm doğada var. Arkadaşın dediği gibi sirkeli su. Üstelik saça inanılmaz parlaklık katıyor.

cildiye doktoruna gitmeni tavsiye ederim. duruma göre sadece şampuan değil duruma göre başka önlemler de alınabilir (sebaroik egzemaya bağlı).

bi fotoğraf üzerinden yürü tabii. fotoğrafın oradaki seçeneklerde mesaj atma şeysi var, "aa ben de buraya gitmiştim, çok güzel bi yer", "demek şöyle yapıyorsun, ne kadar iyi" gibisinden. şimdi kızın/oğlanın fotoğraflarını bilmediğim için bir şey söyleyemiyorum ama en mantıklı yöntem bu görünüyor bana.

Slm

Arkadaş seni tavsiye etti naber nasılsın de.

Neyse kızda hareket yoksa bekle derim ben. Bekledikten sonra nathanieltroy +1

"Evet evet evet. Binlerce kez evet diyorum" yaz, yolla.
sonuna da kıps yap bi tane

Ya sallamazsa nedir? Ne tür bir beklentin var bu insandan. Sanki bir şeylerin hesabını yapar gibi bir halin var.

@xaxxbczczaaxax asgari ölçüde benim mesajlarıma cevap atmasını bekliyorum. Bir mesaj atıp cevap alamadığım "sallanmadığımda" üzülüyor hayata küsüyorum.

arkadaşım seni tavsiye etti ne la ütü masası mı bu

@der meister "bu kız tam senlik iyi anlaşırsınız bence ayrıca bir çok ortak özellikleriniz var gibi" dedi.

uzerinde yorum yapacagın bir resimle ortak bir noktanın altınız çiz.
ama resimle ilgili ekstra bir detay ver. (ilgisini çekecek)

atıyorum o mekanın sahibini tanıyorsan mekanla ilgili bir detay ya da tursitik bir yerle ilgili orası aslında soyle soyle biliyor muydun vs