abi eğer amacın askerden kaçmak değilse o 177nin 150sini falan takip etmene gerek yok zaten. ülkeye yeni yeni odtüler itüler kurulmadığı için eskiden kaçını takip ediyorsan yine yeter onları takip etmen.

177 üniversitenin çoğunda doktora programı yok. Çoğunun daha üçüncü veya son sınıfta lisans öğrencisi yok. Eskiden kurulanlarda var genellikle, dolayısıyla son 5 sene kurulanları takip etmeye gerek yok.

Size uygun programı olan taş çatlasın 3-4 tane okul bulabilirsiniz zaten 170 derken?

1. amaç askerden kaçmak
2. tıp, işletme ve elektrik enerjisi üretim iletim dağıtımı mezunuyum. yani birçok bölüm bana uyar. zaten doktora olsun taştan olsun modundayım. madde 1de belirttiğim üzere.
3. ales 86 üds 82.5 yds 78

öncelikle fakültenin öğrenci işlerinin sitesine bak. bizimki mimarlık sitemizde şöyle açıklamalar var www.mimogis.itu.edu.tr

bi ara cübbeyi de almak gerek tabi. arena da görüşürüz.

Fakülteye uğrayıp cübbe kiralamak gerekiyor.

bizim inşaatta her zamanki gibi güncelleme namına bir şey yok. inşaat fakültesi hakkında bilgi sahibi olan kimse var mı?

2004 yilinda ahsap bir binanin merdivenlerine oturup ben ne zaman mutlu olacagim diye kendime sormustum. kac yil gecmis. ayni.

şu satırları yazabiliyor olmanız, dünyadaki en şanslı üst %5'lik dilimde olduğunuzu gösteriyor. hadi %10 diyelim ama çok şanslısınız yani.

bi kere ordan başlayalım. çok sıkıntı çektiğinizi söylemeyin yani.

her işinizin ters gitmesinin asıl sebebi, Tanrı sizin daha iyi yetişmenizi istediği için olabilir. İleriki zamanlara daha iyi hazırlıyodur sizi. Ben geçmişime dönüp baktığımda, ağlamaklı hâle geldiğim olayların çoğunu, iyi ki yaşamışım diyorum. İyi ki başıma gelmiş ve tecrübesini kazanmışım. Onu yaşadım, şunu öğrendim, bunu yaşadım, onu öğrendim, çok sağlamlaştım diyorum yani.

Burada size düşen görev, pozitif, aktif olmaya devam etmek. Ama çok daha önemli bir püf noktası var: Sebatkâr olmak.
İşin sırrı bu. Sebat ederseniz, sabırlı olursanız, sonunda siz galip geliyosunuz.

compdrito ilk paragrafı acabilir misin ne alaka internete giren mi sanslı oluyor

Her şeyi yoluna koymak sandığından daha kolay. Sadece durup biraz daha bekle

neye karşı sabır gösterdiğimi bilmiyorum ki? yani sabrımın karşılığı ne olacak? bir başkası niye bu şekilde yaşamak zorunda değil ya da? elbette daha kötüleri görmüyorum gibi bir şey değil. ama daha kötüsü somut şeyler. savaş, büyük hastalık vs gibi. bizim ki bir kanser gibi.

o nasıl tavsiye anlamadım @labanon

etrafindakilerin ve senin sagligin yerindeyse sukret. onun disinda her sey olacagina varir. bir de hic bir zaman cok buyuk hayallerin olmasin, gerceklesmediginde daha cok uzulursun.

nacizane tavsiyelerim bunlar

@compadrito nun ilk paragrafina istinaden soyle bir metin var yillardir dolasir internette.
cok klise olmakla birlikte dogruluk payi var diye dusunuyorum

* Eger bu sabah saglikli uyandiysaniz, bu hafta ölecek olan 1 milyon kisiden daha sanslisiniz.
* Eger hiç savas görmemis, hapse düsmemis, iskence görmemis, açlik çekmemisseniz dünyadaki tam 500 milyon kisiden daha sanslisiniz.
* Eger evden çikinca bir belaya, tutuklamaya, iskenceye ugrama ihtimaliniz yoksa, 3 milyar kisiden iyi durumdasiniz.
* Eger dolabinizda yiyeceginiz, sirtinizda giysiniz, üstünüzde çatiniz ve uyuyacak yeriniz varsa dünyanin %75'inden daha zenginsiniz.
* Eger bankada ve cüzdaninizda paraniz varsa, birilerine yardim yapabiliyorsaniz, dünyanin ilk %8 zenginlerindensiniz.
* Eger anne babaniz sag ve evliyse çok ender kisilerdensiniz
* Eger bu yaziyi okuyabiliyorsaniz, 2 milyar okuma yazma bilmeyenden daha sanslisiniz !!!

partizan hemen açıyım:

internete giren değil,

okuma yazma bilen, Türkçe okuma yazma bilen, internete giren, çok büyük bir ihtimalle lise mezunu, büyük bir ihtimalle üniversite öğrencisi, bir ihtimal üniversite mezunu olup, Türkiye'de yaşayan, çok büyük bir ihtimalle başının üzerinde bir çatı olan, evinde buzdolabı, tuvalet ve banyo olan, az da olsa düzenli bir geliri olan, rahat nefes alabilen, kakasını ve çişini rahat yapabilen, rahat yürüyebilen, herhangi bir yeri ağrımayan, her gün cacık ve menemen yiyebilecek bir parası olan, elinin altında öğrenme ve gelişme imkânları olan, kaliteli sağlık hizmetlerine erişimi olan birisi. (Tahmin bunlar tabii).

Hele bir de analı babalı büyüdüyse o kişi, hele bi de o anne baba arıza kişiler değilse,

çok çok şanslıdır bu kişi, dünyada yaşayan diğer insanlarla karşılaştırıldığında...

bakalım artık, bu sene işleri yoluna koyarsam "ben varım" derim, koyamaz ve diyemezsem sesimin çıkabileceği bir mekanda değilimdir.

@compadrito @exlibris bunlarla mutlu olabiliyorsanız saygı duyuyorum.

ancak çabanın karşılığını, mücadelenin sonucunu alamamak başka bir şey. yani ben oturduğum yerden şikayet eden biri olsam eyvallah. ama bazı şeyleri düzeltmek için çaba gösteriyorum, kendimi değiştiriyorum sıkıntı burada. karşılıksızlık. bir de senin kadar çaba göstermeyenler senden daha ileride, mutlu olduğu vakit bu söyledikleriniz işe yaramıyor işte.

compadrito ve exlibris doğru şeyler söyleseler de söylenenler biraz klişe kalıyor, sonuçta kendi dertlerine yönelik algını dünya ortalaması üzerinden soyutlayabilsen bu duyuruyu sana açtıracak itki zaten oluşmazdı.
ben wolinska'nın dediğini kendime daha yakın buldum. bazılarımız hakikaten ahşap binanın merdivenlerine oturmaya daha meyilli oluyor, ben de öyleyim, sen de öyle olabilirsin.
referans verdiğim üç kişinin de ortak yönü -- evet, illa ki işin içinde biraz şımarıklık var. ama eğer buradaysan olmak zorunda zaten.

sana net bir şey söylemem de zor. on senedir ters giden işlerin nelerdir, neden on senedir ters gidiyorlar. bunların içini açmak, irdelemek, gerekirse deşmek gerekir sana anlamlı bir geri dönüş yapabilmek için.

hayatının maddi manevi, ailevi, mesleki, dostluk, aşk vs. tüm alanlarında uzun süre sıkıntı çekip düzelen? refaha kavuşan? gördünüz mü hiç? yoksa yıllardır aynı teraneler sürüp gidiyor mu?

Soru bu. Bu soruda benim itirazım, refah içinde olmadığınızı düşünmeyin. Bulunduğunuz nokta çok iyi. Dünya nüfusunun %90'ından iyi durumdasınız. Ona dair bi şükredin bi kere. Şükretmeden bu işler yürümez.

Sonra o noktadan itibaren ne yapabiliriz, ona bakalım.

Allah etmiye, siz bunlardan şunlardan şikayet ederken, görünmezinden bi hastalık çıkar gelirse, bugünleri arar olurusunuz o zaman. 20 bin çeşit hastalık var hocam. Yanlış hatırlamıyosam böyle bir rakam yani. İnsan bu rakamları duyunca, hâline şükrediyor.

Farklı bi şekilde düşünün yani. Ben ilkokuldayken neden kan kanseri olmadım? diye sorun mesela. Hayat sizinle taşak geçtiği için mi kan kanseri olmadınız ilkokuldayken? (İlkokul 1. sınıf, kan kanseri ve bana karnesini gösterdi. Bak abi! Hepsi pekiyi!!!)

sayın klişe meraklıları. klişe ne demek?

ona bakarsanız 2+2=4. bu da çok klişe. çok banal hatta.

klişe meraklısı değilim, bu duyuruda klişenin anlamını bilmeyen yoktur diye tahmin ediyorum.

başkalarının haline bakıp kendininkine şükretme zavallılığı ve iğrençliğine saplamanın, bu eksende tavsiyeler verenlerin peşinden gitmenin dışında her şey senin iyiliğine olabilir, ama o zavallılar değil; onları dinleme.

sorduğun soru son derece muğlak ve açık uçlu. ayrıntı veremiyorsan, diyebilirim ki beklentilerinin yüksek oluşu, ya da beklentilerini "american dream" eksenli şeylerin oluşturuyor olması da senin 1'i 2 gibi hissetmene neden olabilir. Ayrıntı verirsen daha bişy diyebilirim belki, yoksa dünyanın bin türlü hali var; böyle bir soruya ne desek yalan olacak.

Şu an neden bahsettiğin hakkında pek bir bilgi olmayınca çok net bir şey söyleyemiyorum. "Dağına göre kar vermek" gibi bir konuşmaya da girmeye niyetim yok. Niyetim, hiç bir zaman hiç bir çabanın boşa gitmeyeceğini söylemek. Değerini bulmayabilir, yıllarını da geri getirmeyebilir ama boşa gitmez. Pislediği, ölüsü bile boşa gitmiyor insanın şu dünyada, gübre oluveriyor. Bambaşka bir alanda orada öğrendiği tecrübeden yararlanabiliyor insan. Şu an ihtiyacın olmayan, üzen, sıkıntı veren, anlamsız gelen herhangi bir şey, ileride ya zaman harcamaktan kurtarır, ya daha bilge yapar ya da daha deli, cesur, vb. yapar ya da öyle bir denk gelir ki kilit bir noktada günü veya daha fazlasını kurtarır. "Otur ve şükret bakayım" anlamında demiyorum bunu da, istersen küfret ama boşa gitmeyeceğini bil. Onları seni sen yaparken, büyütürken belki de seni bambaşka bir şeye hazırlıyor, bilemezsin; kimse bilemez. Belki de hazırlamıyor ama ileride zor durumlar için sana bir tecrübe kazandırıyor.

Soruna cevap olarak sabredip düzelen çok tanıdığım oldu. Sonradan tekrar dağıtanı da oldu. Kimse Everest'e çıkıp tahtını kurmadı, kimse Mariana Çukuru'na düşüp orada da boğulmadı, arasında gittiler geldiler. Buna evsizler, hastalar da dahil. Tamamen kişinin olaya bakışı bu gerçekten hayatı tehdit edici şeyler dışında. Pozitif bir insan olduğunu söylüyorsun, bu da gelip geçen bir an olabilir, yarın burada söylediklerini düşünmeyecek bile olabilirsin.

american dream gibi bir beklentim yok. ayakları yere basan birisiyim. tercihlerim var. sadece az ile yetinemiyorum. az ile yetinmek maddi olarak değil. misal mesleki olarak daha iyi daha büyük şeyler yapmalıyım. tasarımcıyım. ama buna ortamım yok. rahat bir hayat, doğru müşteri eğitim vs gerekiyor bunun için. sürekli meşgul olmak istiyorum. gezmek öğrenmek keşfetmek. bunlar zaman ve maddiyat tabi. okuma fırsatım olmadı lise mezunuyum. sırf okumak için okumak değil de üniversite bana çok fazla şey kazandıracaktı çevre, imkan vs. o yüzden eksikliğini hissediyorum. normal memur gibi bir iş hayatım da olmadığı için kendi ayaklarım üzerinde durduğum için okuma fırsatım yok. aslında o kadar fazla detay var ki işte neresinden başlasam diye düşünüyor insan. yani ideallerim ve imkanlarım arasında sıkışığım. bu sıkışıklık da bir de günlük işlerimin sürekli ters gitmesi, kendime özel alanlarımın olmaması daha da sinir bozucu. murphy yasaları işte. öbür tarafta arkadaş çevrem çok kısıtlı. doğru insan eksikliğim var. kafadar insan/eş. biraz da değişiğim bu yüzden. sözlükten bile hacı sen neyi savunuyorsun diye bir sürü mesaj geldi. aslında çok basit. saplantılı, milliyetçi, fanatik, faşist, değilim. hakkaniyetli olmaya çalışıyorum. az biraz elitistlik yok değil. ama gerektiği kadar. özgürlükçü, hümanistim. kemalizmle birlite osmanlı'yı islamı eleştiremezmişim gibi bir done ile geliyor insanlar. yani kısaca doğru yerde doğru insanlar arasında değilim ve ömür geçiyor. çok konuştum.

Sorunuza cevap olmayacak ama size tavsiyem "x'im y'ninki gibi olsaydi boyle olmazdi" demekten kacinmaniz. Her durum kendi icinde degerlendirilir ve imkanlar dahilinde sonuclandirilir. Siz kendi imkanlarinizla en iyiye kosmaya calismalisiniz ve daima bulundugunuz durumun farkinda olmalisiniz. Farkindalik gercekten cok onemli.
Misal universite demissiniz, universitenin sizr katacagi kadar seyi (ki bu isi yaptiginiza gore bu ancak teorik bir katki olabilirdi) kendiniz de internetten ogrenebilirsiniz. Cok fazla bir katkisi olmayacakti inanin. Doktor, avukat olmadiginiz surece universite (buyuk harflerle) "ulkemiz icin" sadece etiket getirir.
Bu dedigimi yanlis anlamayin ama saydiklariniz biraz bahane bulmak oluyor. Kendim de surekli ayni hataya dustugum icin bunu soyluyorum.

tasarımcıdan kasıt web mi, grafik mi, moda mı, ürün tasarımı mı onu tam anlamadım ama, ingilizcede ''self-trained'' diye bir şey var ve alanında sadece kendi kendini eğiterek meşhur olmuş bir sürü insan var.

azimle sıçan taşı deler.

sağlık, gugıl, zaman, emek, kararlılık ve sebatkârlık. sizin bunlara ihtiyacınız var.

psikolojideki frustration yani köşeye sıkışmışlık hissine kapılmanıza gerek yok. siyasete kafa yormanıza, polemiklere girmenize hiç gerek yok. düşüne düşüne çözebileceğiniz bişey diil çünkü. sizi çıkmaz sokaklara sokar sadece.

günlük işlerin sürekli ters gitmesinden, arıza müşterileri, zor işleri, beğenmeyen müşterileri kastediyosanız, bu olumlu bişey. çünkü öyle ortamlarda çok iyi gelişir insan. gavurcada ''hands-on practice'' deniyo buna ve iş hayâtında çok geçer akçe. en boktan sorunları çöze çöze, sonunda en usta siz olursunuz. size daha çok iş gelir.

arayüz, geleneksel ikisi de var. sanat yönetmeni olarak çalışıyorum. arkadaşlar insanın belli sınırları belli yetenekleri vardır. mesleğimde sekizinci senem. zaten bu noktaya eğitimsiz kendi çabalarımla geldim. yani bahane bulup köşeye sıkışmışlık hissiyle bekleseydim lise mezunu bir işsiz olarak kahvelerde sürtüyor olurdum. ilkokul mezunu esnaf bir babanın oğluyum. liseden beri kendi ayaklarım
üzerinde duruyorum. mesele sarf ettiklerime karşın isteklerime kavuşamamış olmam onca sene. siyasete hususu da kafa yormak değil örnek amaçlı verdim. kalıplaşmış insanların fazlalığından.

klişe tabirle relax bir tip değilim. detaycı araştırmacı dikkatli disiplinli. ama bunların karşılığını alamıyorum olumsuz alıyorum.

bu kadar büyük bir adım atabilmiş olmanız, potansiyelinizin çok yüksek olduğunu gösteriyor. demek ki hiç bozmadan bu tempoda 10 sene daha çalışırsanız, özlediğiniz refaha kavuşacaksınız.

size american dream'den bir örnek vereyim. AT&T gibi bir şirketin Ar-Ge laboratuarından emekli 75 yaşında elektronik mühendisinin, 2 bin dolar aylık maaş için, yerde dizlerinin üstünde sürünerek bilgisayar kurduğunu gözlerimle gördüm.

maaş hakkında bir fikir vermesi bakımından,

www.eksiduyuru.com

bence senin sorunun, ne yalan söyleyeyim, biraz da bulunduğun ülke. yani sadece sana bakmıyor.
zaten kolay olmayan ve çok efor isteyen bir işi kendi çabalarınla öğrenmiş ve yürütüyorsun. seni tebrik ederim bunun için. ancak anladığım kadarıyla istediğin şeyler için sana lazım olan şey bir network. yani burada o sığ, kartvizit-değiştokuşu üzerinden ilerleyen networkingden bahsetmiyorum tabii ki... birlikte iş yaptığın, bu süreç dahilinde yardımının dokunduğu insanlardan oluşan bir network, ki yapılacak bir işleri, ya da onların yakınındaki insanların işleri olduğunda sana gelsinler, önce sana danışsınlar.

bunları sen de biliyorsun. ne var ki türkiye'de böyle bir şeyi sağlamak eminim bir avrupa ya da amerikaya kıyasla daha da zor, yani en azından senin alanın için böyle olduğunu tahmin ediyorum. ama şundan eminim, maalesef yüzde yüz haklısın ki doğru okul ve bölümde edinilmiş üniversite eğitimi bu konuda sana çok fayda sağlardı.
ama o konuda da yapılacak bir şey yok (o üniversite eğitimini almak dışında).
açıkcası önerebileceğim şeylerin senin zaten bilmediğin şeyler olduğunu düşünemem. tek somut önerim şu şekilde olur... hani diyorsun ya "gezmek, öğrenmek, keşfetmek" diye... işte öğrenmek ve keşfetmeyi bir yana bırak, daha fazla gez. ama gezmekten kastım şu, daha fazla iş kovala, daha fazla insanla tanış. gene sanatla ilgili, ancak farklı alanlardan insanlarla tanışmaya odaklan, konfor alanının dışına çıkmaya çalış.

biliyorum biraz etkisiz bir tavsiye. ama problemin de kolay bir problem değil.

@inscrutable, iyi bir çözümleme gerçekten. ben de böyle düşünüyorum ama şartlar. misal bunu süper bir projeye dönüştüren çağrı çankaya var. designer on the road diye. ama iki üniversite artı dili var.

dil dediğiniz ne ki? şu sizin yapabildiğinizden daha kolay, sizin işinize yarayacak kadar İngilizce öğrenmeniz.

tam olarak bilmiyorum ama yaklaşık bi fikir vermek istedim.

asgari ücret saatte 9 dolar herhalde. brüt bu. üzerinden vergi kesilecek. günde sekiz saatten senelik brütü 20 bin dolara yakın, aylık neti de bin dolara yakın olabilir. hesaplamadan, kafadan yazdım. hata olabilir. eyaletten eyalete mutlaka değişir.

kolanın fiyatını bana sorma. ama, suya yakın ve belki de daha ucuz.

öğretmen herhalde senelik 40-50 bin brüt alıyodur. tahminen söylüyorum. aylık neti 2 bin 2500 dolar gibi bişey olabilir. Ohaaa, ne biçim paraaaaa! demeden önce, ev kirasının o maaşın yarısını, bazen yarısından fazlasını götüreceğini hesaba katın.

Belediye otobüsünde en kısa mesafe, 1 dolar 25 cent. Eyaletten eyalete mutlaka değişiyodur. Metro 2.5 dolar. New York aylık sınırsız metro kart 113 dolar. Ama sınırları var tabii. 15 dakika ara vermeden çalışmıyo filan. Tek kart alalım iki kişi gidelim'i yemiyo yani.

Kira eyalete göre çok değişiyor. Houston'da 700 dolara doğru dürüst bir 2+1 daire olabilirken, Manhattan'da 1500 dolara boktan bir oda olamıyor.

Sınırsız internet 100 - 150 dolar olabilir emin değilim. Kablo TV + internet şeklinde.

Gazetenin en ucuzu 1 dolar gibi heralde. New York Times Pazar günleri 5 dolardı heralde. Hafta içi de 1.25 miydi neydi?

Ulan hiçbişeyi tam bilemedim, ben burda yaşamıyom galiba.

Köprü geçişini çok iyi biliyom çünkü kol gibi giriyo: 13 dolar! (10 sene önce 6 dolardı).

Arabam var, benzinin galonunu da tam bilmiyom. Galonu 4 dolara yakın bu eyalette. California'da çok pahalı galiba. Ama Türkiye'ye kıyasla, benzin Türkiye'de 3 misli pahalıya geliyodu. Yalnız şunu çok çok iyi biliyom: 10 sene önce 26 dolara dolan depo, bugün 52 dolara doluyo.

ingiltere:

-asgari saatlik calisma ucreti £6.31, aylik £1000 civari ediyor

-2.5 litre kola £2 civari, kutu kolalari toptan ya da poundland gibi yerlerden alirsan tanesi £0.3 fakat marketten alip cikmak istersen £0.7.

-benzinin litresi £1.35

-toplu tasima bulundugun sehire gore oldukca degisiyor. benim oldugum yerde £2.

-sinirsiz internet £20-£35 arasi

- kira ortalama bi ingiliz sehrinde 2+1 flat icin £550 civari. 1+1 icin £450

-sigara £7-9 civari

-kitaplar ortalama £4-8 arasi

-yeni cikan PS4 oyunlari £35-50

-PS4 £350

-turk restoraninda aksam yemegi £10-15 arasi

- arac kiralama ford focus ayarinda otomatik bir araba icin gunluk £30 civari ama haftasonu uc gunluk alinirsa gunluk £19 a kadar iniyor

İspanya Doğu kıyısı.

Bunlar en son orada olduğum dönemdeki fiyatlar, arkadaşa sorup güncelledim bir kısmını.

*Asgari ücret net 645 Euro.
*Genelde fiyatlar burada TL cinsinden ne ise, orada da Euro olarak öyle. Özellikle meyve ve sebze için. Kola da öyle, gazete de. Ama et ve balık çok ucuz buraya göre. Kıymanın kilosu 5-6 Euro, balıkta kilosunu 1-2 Euro'ya alınanlar da var, Istakoz oldu mu pahalı oluyor biraz daha, yine en fazla 10 Euro.
*Benzin 1.35-1.50 arası tipine göre.
*Maaşlar eyaletten eyalete ve okuldan okula değişiyor. Valencia'da 1300'e de ilkokul öğretmeni vardı, 3000'e anaokulu öğretmeni de.
*Belediye otobüsü öğrenci kartsız ya da İstanbulkkart muadili bir şey olmadan 1.20-1.35 Euro.
*Kira 650-1000 Euro, oda kiralamak 200-300 arası evin kalitesine göre. Satın alınırsa ortalama bir ev 300.000 Euro. Büyük şehirler daha pahalı, ilçeler daha ucuz.
*Internet, elektrik, su genelde kiraya dahil oluyor ve ev sahibi tarafından yapılıyor. O yüzden bilmiyorum.
*Dışarıda yerken de buradaki benzer bir restorana verilen TL'nin Euro'su oluyor. Burada 20 TL'lik bir yer orada 20 Euro. Bazı sokak lokantaları ucuz ve kaliteli olabiliyor. 10 Euro'ya iyi yenebiliyor.

almanya:

asgari ücret saat sektöre göre degisiyor ama 9-10 euro civari saati.

ögrenci maasi da eyalet ve kacinci sinif okutulduguna bagli. 40 binden basliyor, 60 a kadar yolu var. brütten eline kalan maas kazandigin paraya göre degisse de yüzde 60 civari falan.

toplu tasima kisa mesafe 3€ civari, ögrencilere dönemlik 150€ idi kaldigim sehirde.

tek kisilik 2 odali bi ev faturalar falan dahil aylik 600-700 euro.

Ingiltere'de 2.5l kola gormedim. 2l kola indirimde olursa 2 tanesi 2 pounda olabiliyor. Yoksa 1.85.
Yeni universite bitirmis ogretmen maasi 22-25000 pounddan basliyor. Yuzde 20 gelir vergisi ve sigorta kesiliyor bu miktardan.
Nottingham'da otobus bilet fiyatlari soyle. Tek binis 1.70. Butun gun bileti 3.50. Aylik 52 pound. Cogu yere yuruyerek de gidebilirsin.
30 mb/s internete 25 pound oduyorum. Kira ne tip bi yerde kalmak istedigine gore degisiyor. Ortalama sehir merkezinde 2 oda bir apartman 550 pounddan basliyor. Uzerine belediye vergisi (senelik 1500 civari) ve faturalar da olacak. Eger oda kiralarsan 300 400 e hersey icinde bulabilirsin merkezde.

compadrito hakli eyaletten eyalete fark ediyor.

belediye otobusu 1.80. 2 saat icinde ucretsiz aktarma var.
metro gittigin mesafe uzerinden hesaplaniyor. ort 2.30. ama sabah ve aksam mesai giris cikislarindaki 3-4 saatlik zaman dilimi icinde fiyatlar artiyor.

domatesin 1 onzu en dandigi 1.39 en pahalisi 3.99. muz 44 cent, kuskonmaz 4 dolar. 1 galon sut 3.69. 2 onz biftek 11 dolar. 2 onc tavuk baget 4 dolar. yeni marketten geldim daha :)

1 galon benzin 3.44.

ev kirasi degil oda kirasi diyelim koca koca adamlar bile oda kiraliyor. 600den basliyor, 1000-1500lere kadar cikiyor. faturalar da yaklasik isinma, su, elektirik, internet-kablo tv dahil 200 dolar civari.

hic gazete almadim ama buyuk otobus duraklarinda ucretsiz dagitilan gazeteler var. ny times , washington post falan degil tabi.

Bir de ingilterede saglik hizmeti bedava. Amerika'da kol gibi giriyor haber vereyim.

az bir ingilizce varsa ilaç gibi gelecek site

www.numbeo.com

halanne, onz'u biz ne bilek qı? bi de o domates ve biftek fiyatı ounce değil pound heralde, orda bi yannışlık var gibi duruyo.

yağsız, kaliteli dana kıymanın kilosu 12 dolar gibi bişeye geliyo.

4 sene evvel 2+1 ev londra 850 pounda bulmustum, oda kiralari haftalik 80 pound civariydi, ev cok pahali o yuzden oda kiraliyorsun yada arkadaslarinla birlesip ev kiraliyorsunuz, diger seyler idare eder.

ingiltere'de doktora ogrencisiyim. yillik gelirim net yaklasik £14bin, teaching ve yaptigim diger isler haric. uc doktora ogrencisi olarak, okulun dibinde iki katli, bahceli bir evde kaliyoruz. internet, isitma vs her sey dahil, 270 pound aylik kira oduyorum. 2+1 bahceli, iyi durumdaki evler £500-600 arasi. ulasima para vermiyorum. kasaba icersinde ulasim £1,6. yarim saat uzakliktaki sehir merkezine cift yon bilet £5,7. Gida vs aylik £120-150 arasi gidiyor. saglik sigortasi ucretsiz. almanya'da calisiyor olsaydim, 150-180 euro gibi rakamlar odeyecektim. ulasim parasi da ayri, kucuk bir sehirde aylik ulasim karti 65 euro idi. eyalet icin almak istediginde 180 euro'ya kadar cikiyordu.

ikinci el arabalar, ingiltere ve almanya'da oldukca ucuz. turk ehliyeti avrupa birliginde gecerli olmadigi icin, ilk uc aydan sonra. ehliyetin varsa, yenilemek; yoksa sifirdan almak zorundasin. ingiltere'de bu yaklasik £300-400 sifirdan ehliyet. almanya bu, 1500-2000 euro(buldugunu dudukluyor almanlar).

Almanya icin;
- Asgari ücret yok
- Maaslar cok degismekle birlikte ortalama bir is icin ortalama profilde biri 40000-60000 euro yillik bürüt aliyor. Aylik net 2300-3500 euro yapiyor
- toplu tasima bir bilet 2.70 euro, aylik bilet 70euro
- sinirsiz internet 25 euro yaklasik
- kira 800 euro
- gazete cok degismekle birlikte 2 euro dan basliyor

Benim düsüncem bu basit hesapla hayat standardi karsilastirmasi yapmak zor cünkü para karsiligi alinan hizmetin kalitesi ve icerigi cok degisebiliyor. Bu nedenle Türkiye Almanya karsisinda dezavantajli duruma düsüyor.
Örnegin;
- maas aldiginiz sirket sizi istedigi gibi kovamiyor, isci haklariniz cok daha iyi, yillik 25 is günü izniniz var.
- Otobus metro gibi toplu tasima araclarinda otobuse kacta bineceginiz ve ineceginizi biliyorsunuz. Ekstra bi durum olmadiktan sonra gecikme olmuyor.
- Sinirsiz internet gercekten sinirsiz. Adil kullanim kotasi yok.
- Saglik sigortasi gibi haklariniz olduguda özel doktor ya da devlet hastanesi farketmeksizin gercekten hicbir ödeme yapmiyorsunuz.

emrahday'in soylediklerine biraz eklemek gerek diye dusunuyorum. 2300 euro'dan baslayan bir maas muhtemelen guney almanya taraflarindadir. guney'i gormezsek, ortalama 2000 euro civari odeme yapiyor yuksek muhendise (kendimi ornek vermek gerekirsek). hepimizin duydugu bmw, mercedes, airbus gibi sirketler cok az dogrudan ise adam aliyorlar. genellikle islerini araci firmalara (taseronara) veriyorlar ki, o vakit maaslar daha dusuk hal aliyor. 1500e kadar dustugunu biliyorum. son birkac yilda, almanya'da gizli bir ekonomik kriz oldugunu da unutmamak lazim. 3500 euro gibi rakamlara cikmak icin, iyi bir egitimin yani sira 7-8 yil gibi ciddi bir tecrubeye ihtiyac var. tanidigim bir muhendis abi, 3800 euro maas aliyor, ornegin. calistigi konuyla ilgili doktorasi, anadili gibi almancasi, 10 yil tecrubesi var.

munich ya da stuttgart gibi bir guney almanya sehrinde, sehir merkezindeki odalara 700 euro verdiklerini biliyorum. dikkatinizi cekerim, bir eve degil, bir odaya odeniyor bu para.

saglik sistemine gelince, almanya doktor sikintisi cekiyor. yeni mezun doktorlar, calisma kosullarindan sikayet ettikleri icin, yurtdisina kaciyorlar. bana sorarsaniz, aldiklari parayi az bulduklari icin 3-4 bin euro aylik az onlar icin, porsche'larina benzin alacak paralari yok cunku :( konumuza donersek, devlet sigortasina sahipseniz ev doktorlari haric bir uzmana( goz doktoru, cildiye..vs) gorunmek istediginizde, 2-3 ay ilerisi icin size randevu veriyorlar. bu saglik sigortasinin ucreti aylik 150-180 eur0. bunun birkac katini odeyerek, ozel saglik sigortasi yaptirabilirsiniz ki o sekilde hastalandiginiz haftayi takip eden haftalarda doktordan randevu alabilirsiniz. ha bir de su var, her ne kadar almanya'da genel anlamda kurallar iyi olsa da. temizlige vs'ye dikkat edilse de, almanya'daki doktorlar turk doktorlari kadar basarili degiller. ingiltere'de de saglik sistemi cok iyi degil, lakin doktorlari basarili ve ilgililer, sizden hicbir ucret talep edilmemesine ragmen. hastaneye yatana kadar olan surec cok sancili, cogu zaman ciddi rahatsizliginiz olsa dahi bir agri kesici yazip gonderiyorlar. bunu yapan hastanedeki doktor degil, ya kasabadaki ev doktorudur ya da saglik memurudur. sebebi de her gun onlarca kisi alkolden vs'den dolayi doktorlara gidiyor. polis, caddenin ortasinda yatar ve bilincsiz halde buldugu adami yolun kenarina cekmek ve ambulans cagirmak yerine, ayagiyla iterek uyandirmaya calisiyor. cunku adamin asiri alkollu oldugunu, hicbir seyi olmadigini dusunuyor ki, her gun karsilastigi vakalar bunlar onlarin. her onune geleni hastaneye yollamak istemiyor.

ulasim olarak, almanya dunyada birinci sirada olabilir. gerci son yillarda, deutschebahn trenlerinin gecikmelerinde ya da iptal olmasinda kendilerini asmis durumdalar; ama almanlarin ulasim aglari cok iyi. tabi bunu hitler almanyasina borclular, suanki mantaliteliriyle bir metre rayi dosemeleri bir yil alir.

Yıllardır havale yapıyorum. İrili ufaklı hiç bir meblağda beni aramadılar. Belki ilk kez kullandığınız için aramışlardır ya da güvenlik ayarlarınızda bir şey vardır.

ing bank da mesaj atıyor. hırsızlığa dolandırıcılığa karşı bi önlem. aslında iyi bişey.

ben de yıllardır garanti, finans ve yapı kredi kullanırım ilk kez başıma geldi.

bugüne kadar beni hiç aramadılar ancak farklı farklı cep telefonlarına yükleme yapıldığında hesap sahibinin arandığı gibi örnekler duymuştum, sanırım bazı olaylarda ihtimaller göze alınarak işleme onay vermeniz istenebiliyor.

Cevapları mastürbasyon malzemesi yaptığını düşünmeye başladım. Geçen de değişik bişey sorup silmiştin.

hayır.

fazla çek sokakları izlemişsin, bu ülkede deneme, döverler iyi ihtimalle.

Tunus'ta 26 deveye yapmadım. Gerçi onun süresi 1 haftaydı galiba, gece başına 3.7 deve. Orada bir deve ne kadar bilmiyorum. Sonuçta hayır.

Dipnot: Yanımdaki İsveçli ve taş gibi hatunu "Mavi gözlü o, nazar eder. Hem o bizim adetleri bilmez. Onu istemem" diye reddettiler.

Dipnot 2: Türkiye'de bir deve etmeyebilirim.

erkek olarak kabul ederdim (yani o kadınla yatardım), neler istediğine karşı tarafın yaşı başı gibi durumları da göz onunda bulundurarak hepsinin olur olduğu durumda bu geçerli.

Bunlar programdan programa değişiyor. Mülakat hangi programa başvurduysan ilgili bölümün hocaları tarafından genelde tek tek odaya alınarak yapılıyor genelde. Birçok bölümde öyle bir not asma sistemi olmuyor ama o programın yüksek lisans koordinatörü "Asalım hepsini" derse notları falan da asabilirler. O iş tamamen yüksek lisans programı koordinatörü ve listeyi hazırlayan memurun elinde.

Ben notların asıldığını görmedim hiç, en azından makina için öyleydi bundan 4 sene önce.

Çok teşekkür ederim.ben makina için sormuştum da.geçen sene nasıl olduğu hakkında bir bilgisi olan var mı acaba?

Journey - Separate Ways

thx 1138'e ek olarak, şarkının dünyanın en 80'ler klibine sahip şarkı bu.

mein kampf

favorim değil ama Thomas Mann'dan Venedik'te Ölüm. kısadır ve hakkında bir şeyler bulabilirsin.

Tabii ki Die Leiden Des Jungen Werthers.

batı cephesinde yeni bir şey yok

(bkz: der schwarm)

hermann hesse'den bir şeyler olabilir.

ama tabii ki ben de "genç werther'in acıları" derim.

Ben de Genç Werther'in Acıları için geldim.

stefan zweig-die welt von gestern. zweig avusturyalı ama alman edebiyatına da dahil edilebilir. 19.yy'ın ikinci ve 20. yüzyılın ilk yarısına merakın varsa mutlaka oku derim.

das parfum

michael kohlhaas

Hermann Hesse - Der Steppenwolf / Bozkırkurdu

Kamuran Şipal çevirisinde bazı yerlere belki orijinaline ya da İngilizce çevirisine bakma ihtiyacı hissedersen diye...

vk.com

www.kkoworld.com

Hermann Hesse - Der Steppenwolf +1

schachnovelle oku panpa

stefan zweig sayiliyorsa schachnovelle benden de.

almanlarin iki klasik yazarindan baslayabilirsin: kafka ve gothe

die verwandlung olabilir.

baba jo + 1
der Schwarm

the last station

al aga tolstoy'un son zamanları çerçevesinde güzel bir aşk öyküsü de barındırır.

im july
50 ilk opucuk

Jeux d'enfants

Ya aşık olmak ya da başroldekileri tokatlamak istersin.

leap year
flipped

ırkçı değilim ama isterse en yakışıklı seksi siyahi olsun bana hiç çekici gelmiyorlar.

Zenci biri sadece zenci diye çekici gelmiyor, aynı şekilde sarışın da. Birinden etkilendiysem zaten kendime göre ten rengi ve büyüklük dışındaki birçok kritere göre etkileniyorum, sonra da ne çıkarsa bahtıma artık.

Ama Heidi Klum bir ropörtajında Seal'i ilk gördüğünde ona aşık oldunu; Seal'in spordan çıktığını, görür görmez vurulduğunu, çünkü her şeyi görebildiğini falan söylüyordu.

kiz diilim ama soyle bi atasozu var
once you go black, you never go back :)

kızlar genelde farklı olan şeyleri sevdiklerinden olsa gerek. Bu ülkede herkes uzun boylu kaslı adonisli olsaydı kısa boylu şişmanlara yönelirdi.

Uche ile Ebru Gündeş ilişkisi geldi aklıma. Bağırsak düğümlenmesinden hastaneye kaldırılmıştı bir ara Ebru Gündeş. Gerisini sen düşün işte afhgjk

organlarının boyutu normal abicim porno filmlere ne bakıyon sen

siyah saçlı, açık/buğday tenli türk ve kürt erkekleri dışında hiçbir milletten erkek ilgimi çekmiyor.

zenci arkadaşlar da...

UVB ve UVA ışınlarını faktorune göre bir oranda engelliyor. UVB melanin üretimini arttırıyor. Bu durumda güneş kremi bronzlasmayi engeller diyebiliriz.

İki ucu b.klu değnek bu. Bir yandna güneşten D vitamini almak gerekiyor, bir yandan da o ışınların zararlı etkilerinden korunmak gerekiyor. Cilt ve ben kanserinin en büyük tetikleyicisi de fazla güneşte kalmak. Bir yandan da yeterince D vitamini sentezleyebilmek için de belli bir güneş ışığı almak gerekiyor, bir yandan gölgede bile krem sürmek gerekiyor. Açık tenliler zaten kabak gibi büyük bir risk altında oluyorlar, onların sağlam korunması gerekiyor. Gerçi en son bir doktor da "Sakın 50+ kullanma. 30 spf kremde bir kaşık kimyasal varsa, onu 50'ye çıkarmak için bir bardak kimyasal kullanılıyor" dedi ama aslı astarını bulabilmiş değilim. Sonuç olarak 40 katır veya 40 satır.

Güneşleniyoruz, çünkü bronzluk moda. Bundan 100 yıl önce bronz olana "Iyy, pis fakir" diyorlarmış ve beyazlık moda imiş. O yüzden de şemsiye ve eldiven ile dolanıyorlarmış.

Güneş kremi bronzlaştırmaya engeldir. Güneş yağı (az faktörlü olanlar, 8 falan) onlar da yardımcı olabilir bir miktar.

bildiğim kadarıyla, güneşten d vitamini almak için özellikle güneşlenmek gerekmiyor. arada bir kıyafetle de olsa açık havaya çıkmak yeterli.

güneşlenilmesinin sebebi adetten olması ve bir de hoşa giden bir aktivite olması tahminimce. güneş vuruyor böyle yakıyor falan, sonra yanmışken suya atlanılıp ferahlanılıyor vesaire...

patates cig mi güzel kızartılınca mı?buda o hesap..
kizarmanı birazdaha yavas gerceklestirmeye yarıyor sadece.

en kolay kek, sonra kurabiye, kisir

Kek, kisir, kurabiye.

Kek,kisir, kurabiye

Kek, kisir, kurabiye.

kek, kısır, kurabiye

Kurabiye, kısır, kek

*Kekin ayarını tutturamayangillerdenim.

güzel kısırı yapmak en zoru, baştan savma kısır yapmak ise baya kolay.

dolayısıyla güzel kısır için kolaydan zora kek kurabiye kısır

kokaydan zora dogru
kisir
kek
kurabiye

kurabiye easy level
kısır moderate level
kek god mode

Kısır en kolayı. Sonra kek, sonra kurabiye.

kek, kurabiye, kısır

Kısır en kolayı. Kek ve kurabiye sonra gelir.

kısır=kek < kurabiye

ya da ben beceremiyorum kurabiyeyi

kısır kek kurabiye.

the devil wears prada, coco before chanel

Izlemedim ama the september issue oyle imis

Yves Saint Laurent
Gia

teşekkürler arkadaşlar.

Mobildeyim, duyuruyu bana gonderirsen bilggisayar buldugumda bakayim.

comptrol, çok teşekkürler. tam istediğim bu. :) eyvallah.

bu ülkenin bir kısmı böyle eğleniyor.
alışmamız lazım, çok tuhaf değil.

Dans figürleri ve özgüveni için tebrik ediyorum.
Yüksek topuklarla böyle hareketler yapmasını sağlıksız ve tehlikeli buluyorum.
Türbanlı bacımız olması sebebiyle başörtüsünün mantığını anlamadığını ayrıca dinde gösterilen kadın figürüne uygun olmadığını düşünüyorum.

inandığı dine aykırı hareket ediyor. dolayısıyla çok büyük günaha girmiş. muhtemelen bundan sonra cennete gidebilmesine imkan yok.

tebrik edilecek bi yanı yok, oksimoron çünkü. utandım izlerken.

Niye her türban takan müslümanmış gibi düşünülüyor dedirtti bana.

leş gibi dans ettiğini düşünüyorum. bu özgüven bende olsa var ya... dedim bir de içimden hahaha.

evet bide patlıyor.

çok pis patlamış saygı duydum

hani marjinal bendim diye düşündürttü.

ucuz club dansçısı dansı bu, ya eskiden öyle bir yerde çalışmış da sonradan hidayete ermiş, ya da iyi bir gözlemci.
işin şöyle bir boyutu var tabi, türbanlı olduğu için bu dansı konuşuluyor, şort ve badi giyen biri olsaydı bu dansı yapan burada duyurusu açılmazdı. bu demek değil ki konuşulmasın; bu tarz erotik hareketler beklenmez bir türbanlıdan, o kılıkla oldukça tuhaf duruyor. yine de bence çok başarısız değil, biraz geliştirse dansçı olur kendisinden.

asgdasgfdasg bir kişi de demiyor ki ne yapıyor bu? herhalde kendi aralarında normal birşey. valla izmirli laikçi kadın(!) olmama rağmen ben birinin düğününde böyle götü-başı dağıtıcam annem etlerimi koparırdı, eve gidince de bana gösterirdi. çok iyi oluyor bunların böyle hallerini görmek, gerçeği-çakması ayırt ediliyor. anlayana tabi.

Anaa bi yandan türbanını düzeltiyo lan. Paradoksa gel.

uyuşturucunun dalgası olmaz, komik değil der geçerim.

kiz ayri da arkadaki insanlarin bakisi vs cok bomba.

Başka bir mahallede doğsaydı dansçıydı şu an. Umarım yeteneği heba olmaz.

o topuklularla adim bile atamayacak tipler yine atardan atara kosmus, hey allaam.

ex'le bir alakasını göremedim.

Güzel biçimde dans etmiş. Bu arada türban takmasıyla dans etmesi arasında ilişki kurulması son derece tehlikeli, karşımızdaki insanın düşüncelerini, inançlarını okuma kısmına giriyor.

Türban takan bir insan, dinin ona emrettiği şeylerden sadece birini uyguluyordur. Türban takan biri yalan söyleyebilir, namaz kılmayabilir, para çalabilir. Fakat bizim toplumuzda türban takan biri direk insan statüsünden çıkarılıp, hiçbir günah işlemeyen azize statüsüne yükseltiliyor ve bu anlayışın da toplumsal barışa fayda sağlamayacağı son derece açık

ex attıgı kanısına nasıl vardınız?

Bence sarkıksa kötü, değilse benimkileri geçmediği sürece güzel duruyor.

erik gibi mi? böyle kütür kütür?
allaşkına başka işin yok mu hocam, git uyu:)
bir şey düşünmüyoruz.

yag ise kotu, kas ise guzel

Jinekomasti olduğunu düşünüyorum.

Benden sonra editledin kardeş. Ne bileyim jinekomasti mi kastettin, şekilli pektoral kasları mi kastettin, uzun ve şişkin meme ucu mu kastettin. Durumu neyse onu düşünürüm.

Batman/Superman gibiyse iyi şeyler düşünebilirim.

yalnux+1 sesli güldüm:D

@yalnux
Baska isim de varda kafama takildi:)

Mesele su, biri arkamdan konusurken yakalamistim zamaninda: "bazi erkeklerin gogsu bayagi cikintili, bizim x'inkilerde oyle" gicik oldum. Bana guzel gozkuyor benimkiler halbuki:)

@Lim5 hayir.

güzel ama fazlası değil yeteri kadar olcak.

faruk daha önce sormuş muydun bunu, sen miydin yani, birkaç kız aralarında konuşurken tam lafın üstüne gelmiştin? eğer öyleyse memelerini gerçekten merak ediyorum. kadınların işi gücü bırakıp konuştukları şu memeler... :)

pardon, cevap: ben birşey düşünmüyorum, ilgimi çekmiyor.

Göğüs + kalın kol
Bu işin püf noktası bu!

Valla bende kadınları küçümsemeyecek kadarı var. Bence düşünülmesi gereken limit bu, tıbbi açıdan bakmamak lazım :D

Seviyorlar belli bir sınıra kadar.

meme kıvamına gelmeyip ama kaslı ve sıkı göğüs çok muhteşem bence.
düz tahta olmasın biz de tahta sevmiyoz.

Böyle yağlı bıngıl bıngıl, koşarken serseri mayın gibi sağa sola savrulan meme hoş değildir herhalde.

@kerbeee
Evet o bendim hafizan iyiymis:) Ama soruya cevap olarak anlatmistim, bu soruyu sormamistim. Oyle abartili goguslerim yok, vucudum zayif oldugu icin belki biraz dikkat cekiyor olabilir. Zayif vucutlarda dumduz olur genelde, bendeki oyle degil biraz var gogus. Vurmayin:)

---düz mantık on---
sabunla elinizi yıkarken sabun durulanıyor ama koku kalıyor.
---düz mantık off---

Elime kezzap atmadan önceki son durağa kadar gelmişsem artık dışımdan "Temiz bu", içimden "Ya kirliyse" derim. En son dışım-için birleşerek "Öeh, daha ne yapacaktık" der ama içime sinmez. Bilimsel bir şey düşünemiyorum şu an. Kokuyu almak için paslanmaz çelik bir madde ile buz gibi suda yıkayın derler.

@ay nov kung fu, sabun temiz bişey olduğu için burada bahsetmedim çünkü kokuyu bırakması sabunun görevi, hani el yıkadıktan sonra o koku kalsın diye kullanıyoruz zaten kokuluları. ama evet, temel mantıkta doğru, onun da kokusu durulandıktan sonra kalıyor. o kokuyu aldığımız sürece elimiz temizmiş gibi geliyor mesela ama belki o ara pislenmiş çoktan. ne tuhaf hal aldı bu soru amk...

Ellerin ve ayakların kalıcı floraları var, bir de geçici floraları var bildiğim kadarıyla. Öyle eli iki sabunlayıp suya sokmakla kalıcı flora pek etkilenmez, geçici floranın ise bir kısmı etkilenir. Kalıcı derken yani elimizde normalde bulunan, geçici ise bir olaya girme sonucu elimize bulaşan flora. Flora dediğim şey de bakterilerin türleri falan işte. Ondan sonra bu koku olayı aslında bu canlıların artığıyla alakalı. Aslında kokuyor dediğimiz şey bilmem ne alkolününün kokusudur, ya da işte amonyağın kokusudur falan. Yani bakterilerin kendisi kokmaz da, sentezledikleri maddeler kokabilir, yani elinizi yıkarsanız bakteriler ölür ama onların ürettiği maddeler kimyasal olarak elinizde kalır. Onların boyutu atomik olduğundan hemen atma şansınız yok. Balık kokusu biraz yağla alakalı. E yağ da bizim besinimiz olduğundan sen o kokuyu pis olarak algılamazsın tabi. Ama örneğin üre koksa, sen üre tüketmediğin için o sana kötü gelir. Yani sana kötü gelmiyorsa o şeyin senin vücudunla da alakası vardır diyebiliriz.

bilimseli bilmem ama kokuyorsa o madde elindedir hala bence de. Çare sirke!!!!1

@hohoya, peki o bakterilerden arta kalan maddeler pis midir ki, genel bir şey söyleyebilir miyiz? bakterinin kendisi hayırlı değil(çoğu en azından) geri kalan maddesi nasıl hayırlı olsun mu diyelim buna, "en yetkili abi cevabı" senden geldi aydınlat bizi bence.

Sabunla yikayinca bakteriler olmez. Sabun sadece bakterilerin elden kayip gitmelerine yarayan mekanik bir temizleyicidir ve bakterilerden %100 arinmak hicbir zaman mumkun degildir. Elin hala kokuyosa bu bakteriler (ya da f_d'nin dedigi gibi kokuya sebep olan partikuller) hala elinde oldugu icindir, elinin kokmamasi da bakterilerin elinde olmadigi anlamina gelmez.

Koku dedigimiz sey partikullerin buruna girmesi ile algilanir. Elin bok kokuyorsa elinde bok vardir. Ama bu demek degildir ki elin pis. Pislik temizlik hissiyati psikolojik bir nane. Ayni sekilde elinin kokmamasi da temiz oldugunu gostermez. Elinde bok olup burnuna partikul bile girip sen algilayamiyor olabilirsin.

abi kimyasal maddelerin pisi temizi olmaz, zararlısı ya da zararsızı vardır. bu bahsettiğim bakterilerin ürettiği artıkların miktarı çok düşük seviyelerdedir. enfeksiyon vs. oluşturmadıkları sürece yüzeylerde sorun oluşturmazlar. örneğin nasıl ki ayakların terlediğinde kirler falan kabarıyor diyoruz, işte o kir dediklerimiz bildiğin bakteri yumaklarıdır, hatta içlerinde de kokuya sebep olan birçok madde vardır, güzelce temizleyince yüzeyde görünür olarak hiçbir şey kalmaz, yani yüzey temizdir ama atomları spatula gibi deriden kazıyamayacağın için çok az miktarlarda bu maddelerden kalacaktır, o madde de işte koku yapar ve zaman geçtikçe o maddelerin dokudaki miktarları azalır ve koku kaybolur, aslında koku olur da biz pek anlamayız bunu. yine örneğin insan kendi ayağının koktuğunu hissetmez ama etrafındaki biri bu kokuyu alabilir. olay biraz da burnumuzla alakalı. Enfeksiyon, bulaşma gibi korkuların varsa bunlara pek takılma, eline mikroskopla bir kere baksan bir hafta aç kalırsın.

iki ihtimal var ya canın çok sıkılıyor yada telefonu tuvaletemi düşürdün?

Bilimselden anlamam ama çaresi karbonat !

Dışkı için spesifik konuşursak elinde kalan kokulu partikuku parfüm diye sıkıyorsun zaten.

en.m.wikipedia.org

Elini el yıkama kurallarına uygun olarak yika, tırnak aralarını da fircala ve kısa tut. Soğan sarımsak için metal kaşık tutarak yikayabilirsin. Senin derdin bakteriler olmalı, kalan koku veren maddenin çok yüksek miktarda olması gerekir ki seni zehirleyebilsin. Kolonya dökmek mantıklı bir hareket.

Agiz kokusuna neden olan, gece boyunca agizda ureyen bakterilermis. Yani kokuya neden olan dokundugun seydeki bakteriler olabilir, sadece tahmin yurutuyorum. Ayrica ne kadar yikarsan yika vucudun en mikroplu kismi ellermis.

bakteriler icin normal sabun, kokular icin metal sabun kullanilir. metal sabun "teknik olarak" temizlemez, sadece kokuyu alir. ikisinin partikulleri ayri olabilir, ayri ajanlara tepki verebilir.

pratik metal sabun ikamesi icin kasik kullan. aynen suyun altinda elini sabunlar gibi surttur, koku cikar. hicbir sabun %100 "temizlik" saglamaz, velev ki ameliyathaneye girer gibi strelize etmissin:))

ellerinizi veya başka bir yerinizi dışkıya bulaştırmayın kesinlikle. yıkamakla temizlenmiyor.

bilheal.bilkent.edu.tr

yazıdan alıntı aşağıda, okumaya üşenmezseniz.

Sağlıklı bir insanda idrar mikrop içermez, ancak dışkının her milimetre küpünde milyonlarca bakteri bulunur. Bunlar bağırsaklarımızdan atılmış olmasına rağmen, herhangi bir yolla tekrar vücudumuzun iç ortamına bulaştıklarında hastalığa neden olurlar. Bu nedenle özellikle dışkılama sonrası temizliğin özenle yapılması çok önemlidir. Dışkılama sonrası temizlik, daha önce de belirtildiği gibi idrar çıkışı açıklığına ve kadınlarda vajina girişine mikrop bulaştırmamak için mutlaka önden arkaya doğru yapılmalıdır. Burada dikkat edilmesi gereken diğer noktaysa, dışkılama sonrası temizlik yapılırken ellere mikrop bulaştırılmamasıdır. Dışkılama sonrası temizlikte doğrudan eller kullanıldığında kirlilik öyle artmaktadır ki etkili yıkama ile dahi eller tam olarak temizlenmemektedir. Bu nedenle dışkılama sonrasında ilk temizliğin, gözle görünür bir kirlilik kalmayıncaya kadar yinelenerek her seferinde kuru temiz tuvalet kağıdıyla, daha sonra yine el değdirilmeden fışkıran suyla ya da ıslatılmış kağıtla yapılması ve bölgenin tuvalet kağıdı ile kurulanarak temizliğin bitirilmesi en uygunudur. Bu işlem bittiğinde eller mutlaka aşağıda el temizliğinde anlatılan şekilde etkili bir biçimde yıkanmalıdır. Özellikle ellerde istenmeyen bir bulaşmanın olduğu durumlarda kullanılan musluk, sifon ya da kapı kolu ve benzeri bir yüzeye dokunmak gerekiyorsa, buralara doğrudan temas yerine tuvalet kağıdı kullanarak dokunmak, tuvalet kağıdının ruloda kalan bölümünü kirletmemek, hem daha sonra kendimizi hem de birlikte ortamı paylaştığımız insanları, dışkı ile bulaştırmamak açısından önemlidir.

Spor yapmak. 1,5 saat süren bir antrenmanın verdiği mutluluğu veren çok az şey oldu hayatımda.

resim yapmak mutlu ediyor, heykel de öğrenince süper olacak

mutsuzum ama keyfim yerinde.

Güzel bir işim, güzel bir ilişkim, bir sürü güzel arkadaşım var. Aileye de şükür diyelim orta karar geçiniyoruz. Dolayısıyla evet mutluyum. İlla ki dertlerimiz de var ama onları görmemeye çalışıyorum..

mutluyum=yapım böyle, gamsızım.

meme
porno
film/dizi
video game
spor

Bugün yeni bir işten kabul aldım.

İki aydır iş arıyordum. İki yerden, maaş beklentimi tatmin eden teklifler almıştım. Fakat hep bir eksiklik vardı, içime sinmemişti ve reddetmiştim. İçime sinen bir yer olacağına inandım, mail attım, aradım, görüşmeye gittim, tekrar aradım, tekrar mail attım; hiç peşini bırakmadım... ve oldu. Bu beni çok mutlu ediyor. Neden mi? Çünkü torpilim yok, CV'im içeriden gitmedi, neysem o. kendim başardım.

Toronto. Isim ve isimde sadece 1 yilda kaydettigim ilerleme. Sevgilim. Arkadaslarim. Bilgisayar oyunlari. Bisiklete binmek, bisikletle ise gitmek.

"Sikerim lan boyle ulkeyi, gidicem buradan" dedim ve gittim. Ha, ailemin, arkadaslarimin burada olmamasi hafif bir burukluk yaratiyor ama her turlu deger.

mutluluk bir şey ifade etmiyor. huzur diyorum. huzur duyduğumda his mutluluksa o zamanlar mutluyum. e haliyle o zaman daha gelmedi(bazen anlık geliyor).

şuan herhangi bi duygum yok
az uyku çok iş çok pasta börek modundyım kardeşimn doğum gününü kutladık bugün.

hala misafir var gözümü bantla tutturdum alnıma da öyle açık yoksa kapancak uyucam ciddi ciddi.

benim son duyurumun sahibinin bende gözü gönlü var. olmasa hala seranad yapmaz ay yerim ben onu!

teknolojik olarak yetersizim operatörü aradım, durumu anlattım
seni yemişler bebeyim dedi güldü bi de.

offf

uykum var.

fazla klişe olacak ama anı yakalamaya çalışıyorum. çünkü bana kalırsa insanların mutsuz olmasının ana nedeni hep ileriye dönük olarak daha fazlasını istemeleri ve bir gün istediklerini elde edemeyecek duruma gelmeleri. onun yerine elindekilerle yetinmelisin ve sıkıcı bir iş yapıyor olsan bile her zaman aklında ve yanında seni mutlu edecek bir şeyler olmalı. mesela bir sevgili. canın çok sıkıldığında iki laflayabileceğin bir dost. açıp iki yazı okuyabileceğin bir dergi.

bir de arada bir geçmişe dönüyorum ve 3-5 sene öncesine göre neredeyim, ileride miyim diye bakıyorum. ileride olduğumu görüp mutlu oluyorum. bu bile yetiyor yani.

+ haber izlemiyorum. sürekli bir mutsuzluk sürekli bok bok şeyler. eskiden spor haberi okuyordum sadece. şimdi onu da mahvettiler artık ondan da soğudum. bilim ve müzik haberlerini falan takip ediyorum.

müzik yapıyorum. gitar çalıyorum yıllardır. beni acayip dinlendiriyor ve bana keyif veriyor.

böyle bir döngüde ilerliyoruz bakalım ne olacak. ileriyi düşünsem kafamı kurcalayacak milyon tane şey bulurum en basitinden askerlik ne olacak, yok efendim evlilik olayı nasıl olacak bir sürü stresli şey aklıma geliyor sonra diyorum ki "koy götüne. zamanı gelince düşünürsün". o yüzden en iyisi günün tadını çıkarmak.

Hiç mutlu değilim, üniversite mezunuyum, yıllardır iş bulamıyoum. Hayattan bezdim resmen.

Çok şükür sonunda mutluyum Allah bozmasin çok seviyorum.

Mutlu degilim. Ama mutsuz olmaya da hakkim yok cunku simariklik olur, kucuk dertlerim sorunlarim olsa da bicok insanin dertleri yaninda o kadar onemsiz kalir ki.

Bi de bi yerlerde okumustum, baskalarina yardim etmek, ihtiyaci olanlari mutlu etmek insana kendi keyfi icin yaptigi seylerden cok daha uzun sureli bi mutluluk sagliyomus. Win win yani.

1- söyleyemem
2- parayla aldım
3- mutluyum

dizi/film izlemek. sadece izlediğim süre içinde mutluyum. bi de bugün ağaca tırmanıp vişne topladım, her yerimi kestim, ağrıttım ama o esnada da mutluydum. gerisinde mutsuzum çünkü yapım böyle. mutlu olmaya müsait değilim. gerçekler falan insanı mutsuz ediyor.

ülke nüfusunun %12,29u engelli.

elim, kolum, bacağım, gözüm, kulağım ve diğer organlarım yerinde. kimseye temel ihtiyaçlarımdan ötürü eksikli, muhtaç olmuyorum. bu kafi.

çok güzel cevaplar, hepinize teşekkür ederim.

ben de cevap vereyim bari; limon çekirdeklerim çillendiği için mutluyum.:)

edit: çillenmek yazmışım, çimlenmek olacakmış. :)

Mutluyum genel olarak. Ben uğraşmadım, kendi geldi mutluluk. Meğer uğraşmayınca oluyormuş; çırpınmak yerine yüzmek gerekiyormuş; gazı köklemek yerine sağa çekip dinlenmek yetiyormuş.

üzerinde durmamayı seçtiğimden beri keyfim yerinde. ölüm gibi geri dönüşü mümkün olmayan bir şey söz konusu olmadıkça tavsiye ederim.

insanları mutlu etmek
spor yapmak
değer yaratmak (yazı yazmak, iyi bi iş yapmak, vs)

bok gibiyim hatta biri gelsede sifonu çekse üstüme diye bekliyorken buluyorum kendimi çoğu zaman
bazende kısa güçlü zamanlarım oluyor 5 dak veya 20 dakika arası güçlüsün diyorum kendime geçecek bunlarda neler geçmediki diyorum
3 kilo verdim saçlarımı 3 numara yaptırdım
herhalde evrendeki en kötü psikolağa gittim geçen gün çünkü hiç bir bok diyemedi iki kelimeyi bir araya toplayamadı
yalnız kalamıyorum,insanın yaşı ilerledikçe sanırım böyle şeyleri atlatması daha zor oluyor
dolayısıyla biran önce iyileşip mutlu olmak istiyorum

Çok mutluyum, hatta o kadar çok mutlu ve huzurluyum ki bu aralar kaybetmekten korkuyorum.

Eşimin benimle ilgilenmesi beni çok mutlu ediyor. 1. kaynağı bu.

İkincisi ise işimde huzurluyum ve başarılı olmak, takdir görmek çok güzel.

Genel olarak da ne olursa olsun içim hep huzurlu, hayattan zevk almayı biliyorum.

küçük bi çocuğa bakmak. uzaktan bakmak manasında. en önemlisi kendime ait bi yaşama adım atmak.

bundan 4-5 ay öncesine kadar ara ara çekip gitmeyi planlayacak kadar mutsuzdum. sonra babamla yaşamama rağmen ayrı bi evden bi oda tuttuk sevgilimle. sonra orayı derledik topladık. bu şekilde elde ettim diyebilirim. şimdi haftada 2-3 gün gidip istersem deli gibi temizlik yapıyorum istersem bi sürü yemek yapıyorum istersem de tüm gün yatıyorum.

mutlulugunuz daim olsun...

yalniz,

limon cekirdekleri ve bilumum (bilimum degil) cekirdekler, cillenmez,
cimlenirler.

değilim ya. keyif aldığım birkaç şeyle ilgilenebildiğim için genelde keyifliyim sanıyordum kendimi ama yok değilim. kafası kesik tavuk gibi fikirsiz dolaşıp duruyorum kendi kendime. bi yolum yok bi şeyim yok. motivasyonsuz iş yapamayan birisi olarak çok ters bana bu durum. çok sıkıldım kendimden kendimi skeyim çok affedersin

deneyimleyene kadar çok klişe gelirdi ama kesinlikle spor yapmak +1

güzel ve fit bir vücuda sahip olup bi de ayriyetten o zindelik hissiyle yaşayınca insan daha mutlu oluyor kesinlikle.

değilim, geberip gitsem keşke. sosyal cevrem bitti gitti, hep evdeyim, sevgili zaten hiç olmadı, kızlar bakmıyor, sikiğin tekiyim. ne boka yaşıyorum bilmiyorum.

şunu izleyince çok mutlu oluyorum:
www.youtube.com

the big bang theory?

arrested development izlediğini söyleyerek hem gönlümü kazandın, hem de bütün dizi sorularına standard verdiğim öneriyi geçersiz kıldın.

the big bang theory diyorum ben de, izlemediysen. bir de çizgi diziler var, futurama mesela.

30 Rock.

the office us

30 Rock
Every Body Hates Chris

Hepsini izleyip seven biri olarak The Big Bang Theory ve 30 Rock + 1.

eskilerden, that '70s show, newsradio.

Arrested diyerek bu cevaba hak kazandın :p
1- Veep
2- Louie (dizi olanı)
3- Louie stand-up showları
4- Thick of it
5- Curb your Enthusiasm
6- Eastbound & down (biraz erkek komedisi olabilir)
7- Episodes

650 (altı yüz elli) lira çok fazla değil mi? Ödeyemem ki ben bunu.

650 lira mebla olarak çok evet ama o şerit acil durum şeridi olduğu için caydırıcı olması da normal.

Geçmiş olsun, takip edin, ulaşınca erken ödeyin de indirim alın bari.

geçmiş olsun. herkesin başına gelebilecek bir durum. polise izah etmen hiçbirşeyi değiştirmez, bütün kesilen cezalar zaten senin durumun gibi. onun için hiçbirşey ifade etmeyecek anlattıkların. rüşvet teklif etmek ise suç.

Suç olduğunu biliyorum da başka çarem yok gibi :(

geçmiş olsun büyük ihtimal ile ceza kesecek.

fakat 650 tl olayı bir ara teklifti sanki, yasalaşmadı sanırım.

yani cezası o kadar olmaması lazım, 80-100 tl bişey olmalı.

Kesin ceza kesti zaten. Beni görünce kağıdı çıkardı, arkamdan da bakıyordu ve bir şeyler yazıyordu.

Keşke o kadar olsa. Google'a "emniyet şeridi ihllai cezası" yazınca her sitede 650 yazıyor.

650 tl yasalaşmadı, şu an 70 civarı bir şey olması gerek.

77 TL daha yeni ödedim

ödeyemeyeceğin cezanın suçunu işlemeyeceksin şampiyon.

bu da bi daha girmemen için ders olur.

Çok özür dileyerek söylüyorum, sizinki biraz "Madem uçma bilmiyorsun, ne diye ibnelik yapıyorsun" gibi bir şey olmuş. Ayrıca polis yardımcı olmaz, polis ne diye yardımcı olsun, polisin yardımcı olduğu nerde görülmüş.

Valla karşı çıkamayacağım "EMNİYET ŞERİDİNE GİRMEK İSTEMEDİM BENİM HATAM NE?" diye, haksızım ama polis de o kadar yakın durmasın çıkışa arkadaş. Evet iyi niyetliyim orada ama bizim milletimiz öyle yol ayrımlarında son ana kadar en sağdan gidip sonra ana yola geçtiği için en sağ şerit de tıkanıyor.

@safepassage Eğer 77 lira ceza gelirse yemek sözüm olsun size, olsun mu?

türkiye dışında birkaç ülkede (biri almanya) trafik varsa çıkış için 150-200 metre önce emniyet şeridinden gidildiğini gördüm. Eğer çıkış açıksa ve şeridi tıkamayacaksa bence bu çok abes bir davranış değil.

Bence tekte telekonferans yaparak halletsinler :p

Diğer yandan sadece a, bütün konuşmaları kendisi yaparak, toplamda 7 defada herkesin bilgisini herkese ulaştırabilir.

Permütasyon/kombinasyon bilmekle zeki olunsaydı keşke.

Arama sayısını bilmem de 1 saati almayacağı kesin.

10.

4

bence 7
a-b b-c c-d d-e
böylece 4 konuşmada e ve d hepsini bilir
a b ve c'ye e ya da d'nin haber vermesi gerekir.
bu da 3 konuşma yapar
4+3=7

ayrıca kuzeydoğu, kuzeybatı, güneydoğu, güneybatı olmak üzere dört de ara yön vardır.

10 değil.
ilk önce a herkesi b'den başlayarak sırayla arasın. bunun sonucu olarak:
a'da abcde
b'de ab
c'de abc
d'de abcd
e'de abcde bilgileri olur.

bundan sonra da b c d üçlüsü a ya da e'yi birer defa arayarak tüm bilgileri edinebilirler. yani toplamda 7 (edit: aritmetik fail).

diyecem de güvenemedim amk. bi şey kaçırıyorum kesin.

8 bence.
a'dan e'ye bilgi gitsin
a-b-c-d-e; 4 telefon konuşması.
e diğerleriyle bir daha konuşsun, 4 daha
toplam 8

Cevap 6.
k=2, n=5.
f(n,k)=2[(n−k)(k−1)] =2[(3)(1)] = 6

Biraz işim var, ondan sonra açıklayacağım formülü ve anlamını.

cevap veren sayısalcılar yatıp kalkıp bu tür sorular çözmüyor. kafaya bak allahım.

ben eşit ağırlıkçı olarak fazladan cevap da vermiştim ama yemedi :p

a b'yi, c ise d'yi arıyor önce. ardından e önce a'yı sonra da c'yi arıyor diyelim. bu durumda bilgiler:

a-->abe
b-->ab
c-->cde
d-->cd
e-->abcde

buradan sonra a d'yi, b ise c'yi arıyor ve olay bitiyor. toplam 6:)

yapmaz. o şekilde düşünmek, seni kötü biri yapmaz.

isyan et, hakkindir.

24 yasina kadar bi yumurta yapmadan yasayan bir suru kisi var, sen yapmissin iste baya bisey, icin rahat olsun.

sevgili exist is pretty'cim kötü insan filan değilsin. peder bey seni fazla yıpratmış. 24 yaşında bir insana salça mı kaynattılır yahu. gazlamak gibi olmasın ama fazla ses çıkarmamışsın. kötü bir insan da değilsin, tekrar. aklından çıkar.

bu vesileyle selam. ne zamandır konuşamıyoruz. :)

değilsin.

Kesinlikle kötü biri değilsin ve haklısın.

kötü biri değilsin sadece gözüne perde inmiş. artık bu yaştan sonra bırak ne yaparlarsa yapsınlar, kimsenin kölesi değilsin sen. bizim toplumumuzdaki içine sıçtığımın aile algısı yüzünden çoğu insan böyle düşünüyor. beni de annem senelerce böyle suçluluk psikolojisiyle manipüle etti maalesef. biz itiraf edemesek de pek bir boka yaramıyor aile bir noktadan sonra. sen keyfine bak.

sadece bu olayda değil, herhangi bir olayda "hayır" demen seni kötü biri yapmaz. babana kendi durumunu açıklayıp artık büyüdüğünü göstermenin vakti gelmiş olabilir.

iyi cocuk hastaligina yakalanmissiniz benim gibi. zamanla aile bireylerinden nefret etmeden, kendi hayatinizi yasayin. herkese daha cok faydaniz dokunur.

tipik türk ebeveyni işte..

anne baba çocuğu ''bir işe yarasın'' diye yapıyor ve baban onlardan sadece biri, benim ailem de böyle sayılır.

burada kötü olan sen değilsin, seni dünyaya turşu ve salça kurmak ''bir işe yarasın ''mantığı ile dünyaya getirenler.

kötü değilsin ama ezik bir kişiliğin var. değiştirmelisin.

nüfus müdürlüğü'nden.
bunlar da hükümet konaklarında, kaymakamlıklarda bulunur.

muhtar

İki şey var, birbirine çok benziyor ama farklılar.

Nüfus cüzdanı ÖRNEĞİ kaymakamlıktan ve nüfus müdürlüklerinden alınıyor.
Nüfus cüzdanı SURETİ muhtarlıktan alınıyor.

Genelde örnek kabul eden yerler suret kabul ediyor ama suret kabul eden yerler örnek kabul etmeyebiliyor.

Edit: Nisan ayında çok uğraştım bir devlet işi için. Fotokopi kabul edilmedi. Peşinden örnek aldım kabul edilmedi. En son suret götürmek zorunda kaldım.

ben noterden aldım... nüfus cüzdanın fotokopisini çekip üstüne damgalar bastı, biraz da para aldı.

herkes bir şey sallamış.

nüfus cüzdanı sureti ne iş için kullanacağınıza göre değişir. büyük ihtimalle herhangi bir kırtasiyecide çektireceğiniz fotokopi işinizi görecektir. onaya falan hacet yok. ben ticaret odasında şirket kurarken, vergi dairesinde işyeri açarken bile sadece fotokopi ile iş yaptım, onaylı monaylı istemediler.

ha diyelim illa onaylı bir şeyler isteniyor. nüfus müdürlükleri bedavaya veriyor, muhtar ise parayla veriyor, noter çektiğiniz fotokopiye aslının aynıdır diye mühür basıyor, en pahalısı bu. kıymet olarak üçünün de birbirinden zerre kadar farkı yok.

bir de vukuatlı nüfus örneği var, bunda aileniz de gözükür, bütün doğum, evlenme, ölüm vs. vukuatları çıkar. bunu da sadece nüfus müdürlüğünden alırsınız. ücretsizdir, özel durumlar dışında istenen bir şey değildir.

İspanya'da yaşadım bir süre. En temel fark herkesin yüzünün gülmesi ve herkesin birbirine selam vermesi idi. Bunu yaparken de ezberden değil, samimi bir şekilde yapıyorlardı. Burada asansörde birilerine Günaydın dediğimde içten bir "Günaydın" azınlıktan çıkıyor.

O rahatlığı ben de çok seviyordum. Diyelim bir kişi kız arkadaşı ile buluşacak, buradaki gömlek+ayakkabı gibi ciddi şeyler yoktu, t-shirt, şort, parmak arası terlik ve tamam. Aynı şekilde kızlar da gayet üstüne geçirdiği ile dolanıyordu.

Ama şunu unutmamak gerek, kızlı erkekli çok bakımlıydılar. Sürekli spor yapıyorlardı zaten. Gerçi spor yapmak için gerekli altyapı ve ortam kolay bulunuyordu. Orada olunca spor yapmamak özel bir hımbıllık isterdi.

Her daim neşe vardı ortalıkta. Bir gün tramvayda kızın biri yüksek sesle müzik dinliyordu. Kulaklığından 3-4 kişi dinleyebiliyordu (İspanyollar zaten ekstra gürültücü, orada olduğum dönemde çok kafam şişti). Birden karşısındaki mi, yanındaki mi dinlediği şarkıyı söylemeye başladı. Peşinden onun yanındaki söylemeye başladı. Derken tüm tramvaya yayıldı, hep birlikte şarkıyı söylediler. Birine güldüğün zaman karşılıksız kalmıyordu, hemen muhabbet başlıyordu. Yolda canın sıkıntılı ise şarkı söyleyerek dans ederek gidebiliyordun, karşındakinin keyfi yerindeyse o da sana eşlik edebiliyordu.

Sevmediğim kısmı ise yolda işemekti. Diyelim biriyle dışarıdasın, kalabalıksınız hatta. Cafe gibi değil de park gibi bir yerlerdesin. Gruptan birinin çişi geldiğinde açıp/çıkarıp oraya yapıyordu. Bir yandan da muhabbeti bozmuyor, şarıl şarıl gönderiyor alttan. Ona alışamadım hiç.

Edit: Bu kadar neşe, samimiyet var ama kibarlık açısından "Lütfen" ve teşekkür etme hemen hemen hiç yok. O konuda aynı dili konuşan Latinler ezer geçer. Delice küfürlü konuşurlar. İki profesörün yolda "N'aber lan g*t" diye konuştuğu çok sık olur. Noktalama işareti olarak küfür kullanıyorlar.

fransa'dan ornek vereyim, 3 yildir buradayim. daha simdiye kadar hic bir isi adam gibi zamanli yaptiklarini gormedim. belki bana bu kadar sikinti yaratmasinin sebebi fransa'ya gelmeden once 14 yil amerika'da yasamis olmamdir. amerika'da hersey prosedurlu yapilir, her konuda profesyonel yaklasim oldugu halde insana deger verilir, hele ki devlet dairesiyse ya da sen para veren musteri isen kralsindir. fransa'da ise bir bosvermislik var ne is olursa olsun. devlet dairesine gidersin is sakiz gibi uzar, dokumanlar kaybedilir, hesaplar yanlis yapilir. internetten bir sey ismarlarsin 6 ay gelmez, bir de daha pismis pismis "siz mali almissiniz" diye sizi asagilarlar.
kendini kasma konusunda ise hem yanlis hem dogru dusunuyorsun. herhangi bir isi olan her fransiz muhakkak isi hakkinda kendini kasacak ve yaptiginin cok onemli ve vazgecilmez olacagini dusunecektir. ama yapmadigi bir sey uzerinden bilmislik taslamaz. kizlari trip atmaz, erkekleri de trip atmaz ama yine de insan iliskileri cok daha yakindir amerika'dakinden, turkiye'ye yakindir yani.
su 3 yilda turk halkindan farkini cozebilmis degilim aslinda. amerika'da insanlar kesinlikle birbirine laf atmaz, kavgadan mumkun oldugunca cekinir; cunku diger insanda silah olabilir, olmasa da kavga ettigi anda kendi de hapse girer, ceza yer vs. fransa'da trafikte, alisveriste, ne bileyim, parkta vs her yerde herkesle kavga edebilirsin, karsilikli sizli bizli asagilama yasayabilirsin, cok normal. turkiye'deki gibi eline emaneti alip suru halinde insana dalma yoktur ama. turkiye'dekinden cok daha guvenli bir sekilde sinir bozabilirsin, o yuzden fransizlar sinir bozar. sinir bozmasa da her yerde her sekilde agresif bir bicimde arkadas arasinda fikir beyan edebilir, kavga ediyormus gibi gozukup sonra laf bittiginde gulup sakalasabilir.

sunu da eklemem lazim, avrupanin her ulkesi, hatta o ulkenin her bolgesinde insanlar farkli olacaktir. baya etnik ve kulturel ayriklik var.

ingiltere ;

herkes çok güleryüzlü. selam veriyorlar gördükleri heryerde ayrıca sürekli bi excuse me, sorry olayı var. adamların bi suçu olmamasına rağmen sorry diyolar. asdfdf. bi mağazada gömleğe çarpıp düşüren bi kadın vardı. gömlekten bildiğin özür diledi. göz göze geldik, güldük filan.

herşey düzenli. öğle yemeği, cuma gezmesi filan.
sevmediğim nokta : her olayda birbirlerine kart gönderiyorlar. mesela komşu köpek alıyo. adam gidip kart yazıyor işte yeni köpeğiniz hayırlı olsun diye.

"Tez"in adını farklı yapmalarından kaynaklanıyor. Herkes proje, çalışma, tez yapıyor, adları farklı. Örneğin bizde de lisans için "Bitirme Çalışması" kullanılır ama tez derler öğrenciler kendi aralarında. Hatta bir kısmı adının tez olmadığını bile bilmeyebiliyor.

Tezsiz yüksek lisans yapanlar bile son bitirme projesini tez yazıyorum diyerek anlatıyorlar. isimler farklı.

boğaziçi'nde okudum. tez de bitirme projesi de yoktu. son yıl seminer dersi vardı. bölüme göre de değişiyor.

türkiye'deki tezler o kadar dandik ki, bitirme ödevi vs. ler de tez olarak anılır olmuş.

Bitirme çalışması, bitirme projesi, bitirme tezi, tez vs. gibi isimleri oluyor. Bizde de ismi tez olan bir olay yok ama boru gibi 6 kredilik bitirme çalışması var. Evet tam manasıyla boru gibi :/

Diyelim ki bunları data diye bir değişkene kopyalama-yapıştırma ile atadın.
Bir fonksiyon olarak şunu yazabilirsin.

yil_listesi=unique(data(:,1));
yil_sayisi=size(yil_listesi,1);
%Bu komut yılları listeler ve kaç yıl olduğuna bakar, eğer arada atlama yapmıyorsa buna gerek yok.
ortalamalar=zeros(yil_sayisi,1);

for i=1:yil_sayisi
yil=yil_listesi(i);
suzulmus_liste=yil_listesi(yil_listesi(1,:)==yil,:);
ortalamalar(i)=mean(suzulmus_liste(:,5));
end

Fonksiyonun çıktısı ortalamalar olur.

Editleyip komutları tek tek açacağım.

Edit:

yil_listesi=unique(data(:,1));
data değişkeninin 1. sütununu komple alır. (: işareti MATLAB'de tüm anlamına gelir) data(:,1) ile data değişkeninin 1. sütununu elde ederiz. unique komutu ise tekrarsız olarak o sütunda verilen dataların listelenmesini sağlar. Sonuç olarak yıl listesi şöyle bir vektördür.
yil_listesi =
1960
1961
1962
.
.
.
1990

yil_sayisi=size(yil_listesi,1);
size komutu matrislerin boyutunu verir. 1 dersek satır sayısı, 2 dersek sütun sayısı olur. Burada 1 dediğimiz için yil_listesi değişkenindeki satırları sayarak kaç tane yıla ait verimiz olduğuna bakıyoruz. Böylece arada atlama yapan yıllar varsa, bunları görebiliyoruz.

ortalamalar=zeros(yil_sayisi,1);
Bu komutla ortalamalar değişkenini oluşturuyoruz (initialization). "yil_sayisi kadar satırı ve bir sütunu olan bir sütun vektörüdür" diyoruz.

for i=1:yil_sayisi
end
Tüm yıllar için ayrı ayrı ortalama hesaplayacağım.

yil=yil_listesi(i);
i. sıradaki yıl hangisiyse listeden o yılı çekiyorum.

suzulmus_liste=data(data(:,1)==yil,:);
Bunu parçalara böleyim.
data(:,1)==yil
Bu bir sorgu (== kullanımından bunu anlıyoruz). "Eğer yil_listesi'nin tüm satırlarında birinci sütunun değeri ilgili yıla eşitse" diyor

data(data(:,1)==yil,:);
Yukarıdaki eşitse sorgusundan sonra eşit olan tüm satırları aldırıyoruz. : bu sefer sütunlar için kullanılıyor. Ve onu suzulmus_liste diye bir değişkene atıyoruz. BÖylelikle sadece o yılın verileri kalmış oluyor datadan.

ortalamalar(i)=mean(suzulmus_liste(:,5));
Süzülmüş listenin 5. sütununun ortalamasını alıp, i. yılın ortalaması olarak yazdırıyoruz.

Çok Teşekkürler hocam, üzerind düşünüp deneyeceğim.

Hocam, nasıl teşekkür etsem az. Eyvallah, açıklamasıyla da mükemmel oldu. :)

Xlsread komutunu araştır. Doğrudan Excelden matlaba veri çekersin öğrenmekte fayda var. Aynı şekilde xlswrite komutunu da öğren.

30'a 41 sorun değil de 39'a 50 mi sorun?

@baldur; bence 30 a 41 sorun, 39 a 50 facia olabilir.

Bence 30 yaşındaki bir adam kararlarını kendisi verebilir ve vermeli. Kaldı ki evleneceği kişinin arkadaşınızdan bir çıkarı yok bile. Ortada herhangi bir zarar söz konusu olmadığına göre bırakın istediklerini yapsınlar. 9 sene sonra ne yapmak isteyeceklerini de zaman gösterir. Evlenip ayrılsalar ne olacak sanki?

sana göre doğru olmayan başkasına göre de doğru olmayacak diye bir şey yok. isterlerse evlenirler, isterlerse 2 gün sonra boşanırlar. 30 yaşında adamın sizin ya da bizim tavsiyemize ihtiyacı yok. varsa bile kimseyi dinlemeyecektir, dinlememelidir de. hata bile yapıyor olsa 30 yaşında kimse karışmadan özgürce hata yapabilmeli insan, rahat bırakın.

yaşlandıkça aradaki tecrübe farkı kapanır. 19'a 30, bir de 59'a 70. hangisinde hyaş farkı daha önemsizdir.

@vgerty; ilkokuldan bu yana -de konusunda yanlışımı bulan varsa büyük para ödülü veririm :)) neyse konumuza dönelim.

buna benzer olay gören/duyan/yaşayan/tavsiye vermek isteyen var mı?

Hata bile olsa birak yasayarak gorsun,sonrasinda aklinda soru isareti olmasin.bence ortada sorunda yok,belki guzel vakit geciriyor ve yanindayken mutludur arkadasin.evlensinler yani.

Arkadaşı burada anlatılan kadar biliyoruz, kadını ise hiç bilmiyoruz. Kendinden 11 yaş küçük biriyle evlenen kadın da bir şeyler biliyor, düşünüyor ya da hissediyor olmalı. Eğer kararları bu ise, bu insanlar yetişkin kişiler olduklarına göre, çevreye karşı kaldıkları bu zor durumda destek olmak gerek. Yaptıkları şey yanlışsa - bazı yanlışlar yapılarak öğrenilir - bu da arkadaşın yaşayarak öğreneceği bir şey olabilir; dünyanın ilk veya son boşanması olmaz. Belki de mantıklı bir şey yapıyorlar ve biz bunu değerlendirecek durumda değiliz.

duyuruyu açan lambada'ya biraz fazla yüklenmişsiniz.

yaş konusunu hiç kafama takmıyorum bile. ama hararetli bir ayrılık üzerine bu kadar kısa sürede alınan bir evlilik kararı, genelde yara saran karşı cinse hissedilen yoğun duygular temellidir. geçicidir, evliliğin temelini oluşturacak kadar güçlü değildir.

sebebi ise kişi eski sevgili yarasını atlattığında resmen yeniden doğar, sonra nasıl bir hata yaptığını anlar. en fena arada kalan da evlendiği kişi olur.

kısa kesmek gerekirse...

1. yaş konusunun lafı edilmez, ayıp. 10 yaş hele günümüzde bir halt değil, lambada orada hatalı.

2. "aşık mısın?" sorusuna cevap dahi veremiyorsa o en büyük kırmızı bayraktır.


sonuç olarak, tutkulu bir ilişki sonrasında yaralar tamamen -başka bir kadına ihtiyaç olmaksızın- sarılmadıkça alınan her evlilik gibi ekstrem bir karara çok dikkatli yaklaşmak gerekir. ayrılık, insanda travma yaratır ve travmalı bir beynin doğru karar verdiği görülmemiştir. travmalı hal atlatıldıktan sonra hakikaten arada kalan karşı taraf olur. yazıktır, yapmayın bunu kimseye.

timeline:

X
X - ayrılınan dönem
X
I
I
I - ayrilik sonrası yaşanan, saçma kararlar alınan, garip hissedilen siksok dönem. kişi kendini bu dönemde ne kadar kişisel gelişime verirse o kadar karlı çıkar.
I
I
I
I
I
Y
Y
Y - yukarıdaki siksok dönemden çıkıldığında yaşanan "ollley!!!!" dönemi. siksok dönemde alınan kararlara gülünür geçilir. evlilik gibi bir karar alındıysa, hele aşık olunmayan birine karşı...işte o zaman durum göte girer. boşanmak kolay değildir, yıpratıcıdır, masraflıdır.
Y
Y
Y
Y
Y


ana fikir: siksok dönemde bahçeye ağaç falan dikin. evlilik kararı almayın. ha karşınızdakini hakikaten deli gibi seviyorsanız alın, alın da bir sene bekleyin yine de. kafanız toparlansın. fotoğraf makinesine lens alırken bir ay düşünüyor millet, evlilik kararı 2 ay alınmaz, alınması da gerekmez dünyaya çarpmak üzere olan bir meteor yoksa.

abi "normal şartlarda" herhalde bana ne..herhangi biri söylese "mutluluklar" der geçerim. daha en başından yazdım, zamanında çok konuda bana yardımı oldu, yanlış kararlardan döndürdü.

aşık maşık değil bu arkadaş, soruyorum ne bir şey söylüyor, evlenecek adam ölü balık gibi bakar mı, gözlerinin ışıldaması lazım..

zor günler yaşadı, bir şekilde tutunmak ve maddi/manevi eski günlerine geri dönme mantığında belki de bilinçli olmadan böyle bir karar almış.

4 ay birini tanıyıp evlenmek için yeterli bir süre mi sizce, hem de böyle bir yaş farkı varken?? kardeşiniz/abiniz bigün pat diye böyle bi kararla gelse ona ne derdiniz, nasıl konuşurdunuz, böyle bir şey yaşadınız mı ne tavsiye ediyorsunuz, bunları öğrenmek istedim..

yoksa ben de çok mutlu olmasını isterim, ha koca 30 yaşında adam, tabii kendi kararını verir ama sağlıklı bir süreçte bu kararı vermiyor. olay bu zaten.

4 ay? ustumuze iy'lik sa'lik...

tepki anlamında tamamen haklısın, kuzende bi elemanla beraberdi üniversitedeyken, ayrıldılar 6 ayda evlendi eleman. yapmasın etmesin demek olmaz da en azından beraber bir tatile çıksaydılar iyiydi

biraz kafasını dağıtmaya çalışmak yapabileceklerinizden en iyisi. bir güney tatilinde alacağı ufak bir gülücük, ya da laflayacağı bir kadın bütün bakış açısını değiştirebilir, "napıyorum lan ben apar topar" diye kendini sorgulatabilir.

zaman, zaman, zaman.

SAKIN yaştan saldırmayın, SAKIN kararinin yanlış olduğunu ima etmeyin. sadece böyle bir karar için çok erken olduğundan bahsedip, onunla el ele yürüyün. karşısında durmayın, zira ona yaştan veya başka bir noktadan saldırdığınız an savunmaya geçecektir. kötü olan da siz olacaksınızdır.

bırak evlensin görsün ebesini.. sonuçta yaş farkı vs. önemli değil.. bir insanın evlendiğinde salaklık yaptığını anlaması için yaş farkının olması gerekmiyor.. her şekilde karşı olduğum bu kurumla ilgili düşüncem bunlar.. evlensin beraber yaşasın ne olacaksa olur.. sen bir şey yapamazsın.. çevremde çok var 10 yaş genç adama sarkan kadın.. ha aşk, tutku, bunlar geçici süreçler.. o nedenle bırak da o süreçleri arkadaşın yaşasın))

sevgi ve saygı

"Sana ne" değil tabii ki.

Iyi arkadaşlar böyle zamanlarda belli olur, sen yanlış yaptığında sana dışarıdan tavsiye verecek, gerekirse seni o durumdan çekip alacak, nutkun bile tutulmuş olabilir. Sonra pişman olacağı bir hareketini flag'lemek çok doğru.

39 50 gerçekten facia olabilir, mantık evliliği ise iki kişi için de mutsuzluk olabilir.

Sen çekincelerini anlat, bu duyuruyu göster gerekirse, belki de ailesine yakınsan bi çıtlat.

"Aşık mısın?" sorusuna karşı cevap veremiyorsa ve buna rağmen kendisinden 9 yaş büyük kadınla evleniyorsa, ben o arkadaşımın aklını başına getirmek için her türlü yönteme başvururum. "Her türlü" yönteme.

Sen boşver buradaki "karışma" diyenleri. Arkadaşın mutsuz olacak ve o kadın tarafından kullanılacak.

bu durum yanlış olsada ne kaybederki. hayat işte.

Galapaghost- Running full album

ladylovely.bandcamp.com

bir de Eddie Vedder. Ukulele songs vardır yine full album

www.youtube.com

The Ukulele Orchestra of Great Britain'ın cover'ları, özellikle Psycho Killer
www.youtube.com

Somewhere over the rainbow- Israel Kamakawiwo'ole versiyonu
www.youtube.com

sophie madeleine çok sevimli ve güzel bir ablamız:
www.youtube.com

bu adam çok iyi:
www.youtube.com

bir de burda tumblogu var hatta adamın:
ukehunt.tumblr.com

bunlar bir süre idare eder bence seni. blogu incele, çok fazla var orda... ukulele seven bulmak zor, sevindim valla :)

I'm Yours(ukulele): youtu.be

:)

jake shimabukuro çok saygıdeğer ukuleleci abilerimizdendir, unutmadan:
www.youtube.com

ör- my guitar gently weeps (coverı)
www.youtube.com


oh hadi bugün doyucan ukuleleye, iyisin :D

Oo bizim kizlari unutmusunuz.

youtu.be

Birde bunlarin inglenook diye gruplari var

youtu.be

www.youtube.com

cocoon-chupee www.youtube.com

beirut- postcards from italy

www.youtube.com
tam dinlerken gelmiş ya soru :)

Edit: yok la baya baya 8 ay öncesindenmiş soru biri durduk yere canlandırmış :D
olsun ben dinlerken gördüm soruyu var mı? hıh!

ukulele ^-^ yildizladim hemen postu

calmaya mi calisacaksin? dinlemelik mi?

martina topley'in baby blue'su nefis
ve tabii ki iz'den somewhere over the rainbow bir klasik

instagramda iamjohnbarker diye bi kullanici var. zibilyon tane vidyosu var. minik minik calmis koymus. akorlari da veriyor.

Postcards from italy'nin bir de peyrson coverını dinleyin, şahsi favorim.

Favorilerime aldım :) @yirmisantim Beirut'tan örnek vermiş, ben de devam edeyim: elephant gun.

adrenalinli.

yolyemeksigorta

Haftasonu tatili 2 gun
abuk sabuk saatlerde is telefonlari mailleri yasak olacak ( evropada bu konu is kanununda na böyle bir madde )

tatmin.

SERBEST.

dünya kupası, avrupa şampiyonası falan bunları kaçırmak istemiyorum ben mesela. şu ana kadar günümün 7 saati maçlarla geçti örneğin. ben haftanın 5 günü 8 saat çalışırım eyvallah ama kalan 7'sinde o maçları izliycem.

şükür şimdilik zaten işim maç izlemek ama ilerleyen yıllarda da böyle bi şeyler olur umarım. maç sadece bi örnek. başka şey de olabilir. istediğim şeyi yapabilmek, görebilmek istiyorum ben. "o zaman çalışıyo olcam yaa" demek istemiyorum.

öğrenecek yeni şeylerin olması

işyeri huzuru

sorumluluk, karsilikli güven, serbestlik.

1.huzur
2.huzur
3. iyi maaş

huzurluyum çok şükür.

iş yerinde spor salonu, diyetisyen, hekim, hemşire, restoran, uyku odası, meditasyon odası, güzellik odası, hobi odası, psikolog olsun.

maaş yüksek olsun, mesai derdi olmasın, istenildiği saatte girip çıkılsın, mesai odaklı değil proje odaklı çalışılsın.

çalışan motivasyonu için sık sık event'ler düzenlensin, boğazda partiler, eventgarden'da piknikler oyunlar olsun, kıbrıs'a yurtdışına, güney'e tatile gidilsin.

bebek yapınca bir maaş prim verilsin. evlenene bir maaş prim verilsin.
şirket içinden evlenene 2 maaş prim verilsin. vefat edenin varislerine 20 maaş tazminat verilsin. kendi emekli sandığı olsun, emekli maaşı olsun.
emeklilik primi 500 bin tl üzerinde olsun. bireysel emeklilik yaptırırsan, senin ödediğin prim tutarının iki katını sisteme versin. özel sağlık sigortası olsun, her şeyi kapsasın. limiti olmasın. araba versin, araba almayana arabanın parasını versin.

aslında tek cümleyle şu olabilirdi: başka şirketler ile iş görüşmesine gittiğinde biz sizin benefitlere yaklaşamayız desinler.

Toprakla ya da hayvanlarla uğraşabileceğim bir iş. Küçük bir yerde bi de, şehir merkezinde ya da büyük metropollerde değil.

freelance olsun çamurdan olsun.

tek kelime diyorsun

vurdukırdı

Tek kelime ise; tatmin.

Tatil izin. Izni istedigim zaman kullanabilmek. Hatta istedigim zaman kazancimdan feragat edip cikip gezebilmek.

Edit: tek kelimeymis, "tatil"

rahatlık.

1. Mobbingsiz ortam
2. Çalışma saatlerinin belli olması, gündelik hayatını aksatacak şeylerin çıkmaması, son dakika iş gelmemesi vb...
3. Kılık kıyafet saç serbestliği

Metrobüs "İçine ne kadar yolcu sığdırırsak o kadar iyi" mantığıyla çalışıyor; çift katlı otobüste böyle bir şey olmaz, yıkarlar.

metrobuslerin yolu bos diye hizli gidiyorlar bayaa, cift katli o kadar g kuvvetini kaldirabilicek mi ki.

ayrica metrobus diye ozel bi arac yok galiba, basta oyle guzel metrobusler satin alindi ama onlar uyumsuz cikti falan galiba, bildigin sari iett otobusu geliyo aq, yolun iki seridini ayiriyosun ve oraya da iett otobusu koyuyosun, ne anladik

Londra dümdüz yer. Bu Phileas'lar yokuşları çıkarken tıslaya tıslaya gidiyor, zaten sorun çıkarmışlardı. O çift katlılar Haramidere yokuşunu çok zor çıkardı iki katı insanla (güçlü bir şey yapacaklarsa olur)

O poposu yere yapışık tek katlı otobüs bile devrilmenin yakınlarında geziyor. Çift katlının ağırlık merkezi nasıl olurdu, bilmiyorum. Zaten gaza gelen soför rallideymiş gibi davranıyor. O kenarlıklar da iyice emanet gibi olurdu artık.

2 durak gidecek insanlar üst kata çıkar, 25 durak gidecek insanlar kapı önünde durur, kan çıkar.

@divit reyis trafiğin soldan akmasının sebebi şu olabilir mi?

metrobuste belediye otobüsleri kullanılıyor. bunların kapıları nerede?------>sağda

durak olarak ortada bir durak yapılıyor insanların beklemeleri için. bu durumda sağdaki kapı ile soldan gitmek zorundasın ki ortada insanlar inebilsin.

öteki türlü her iki tarafa da durak yapman lazım veya çift kapılı metrobüs lazım.

neoplan'ın ürettiği jumbocruiser isimli çift katlı körüklü otobüsler var, belki o tarz bir şey kullanılabilir metrobüs hattı için. en azından ilk durakta binip son durakta inen insanlar üst katta oturabilir.

Phileas marka olan çift körük geçişli olanların ulaşım aş'nin yürüttüğü bir projede motorları elektrik motoruna (pmsm) geçirilmeye çalışılıyor, şu anki mevcut motorların mili sürekli kırıyor rampada.

mercedes metrobüs hattının çok ekmeğini yedi bredamenarinibus karsan fabrikasında körüklü otobüs üretmeye başlayana kadar. muhtemelen daha uzun bir süre avancity (breda), conecto (mercedes), citaro (mercedes) ve capacity'nin (mercedes) varlığı devam edecektir metrobüs hattında.

cicekleri sehpaya koysan
biraz daha yuksek bir yere pet sisede su koysan
pamuklu ipin bir ucunu pet siseye diger ucunu da saksinin uzerine koysan
damla damla sular gibime geliyor.

su eserimde anlattim i.imgur.com

yapabilirsen:

www.yapalim.net

ya da üst üste bir kaç tane plastik bardağı alacaksın, farklı açılarla birbirlerinin altına gelecek şekilde koyacaksın, hepsinin altına da incecik delik açacaksın birer tane. en üsttekine suyu doldurup diğerlerinden damla damla geçerek gitmesini sağlayacaksın. 10 gün idare eder bence bu yöntem.

10 günde bişey olmaz çiçeklere

evin içindeki çiçeklerimi haftada bir suluyorum yetiyor

@la noix katılmıyorum bonsailer hassas bitkilerdir. orkide de keza, uzun süre sulanmazsa ölebilirler.

benim de orkidem var geçen eylülden beri tomurcuğu eksik olmadı, en az çiçekli döneminde 4 tane çiçeği vardı
10 senedir çiçek bitki bakıyorum

giderken suladım çıktım, geldim bonsai sağlam ama orkide ölmüş gibi. tüm yaprakları çiçekleri dökülmüş, sapı kapkara olmuş.

Duyuruyu bugün gördüm, geç kalmışım. Yakınlardaysan ben sulayayım çiçekleri diyecektim. Bundan sonraki tatiller için geçerli olsun. Neredesin bilmiyorum da işime veya evime yakın bir yerlerde isen aklında bulunayım.

Genel olarak denize yakınlık diye biliyorum..

Dağların denize dik-paralel uzanışı da etkiliyor. Hava içeri girebiliyorsa, o nemi de götürüyor biraz.

aychovsky söylediği, Antalya - İzmir örnekleriyle doğrulanıyor.
Antalya'da insanlar suda yüzüyormuş gibi yaşarken, İzmir genelde çok daha rahattır..

denize yakınlık ve ortalama sıcaklık en önemli etmenler.. dünyanın en nemli şehirleri genelde ekvatora yakın bölgelerde ve deniz kenarlarındadır. ısı, suyun buharlaşmasına sebep olduğu için çok etkilidir.

Havanın doyma noktasını soruyosan sıcaklık ve basınç etkiler.

Ama aynı yerin nem oranının değişmesi deniz-baraj gibi sürekli havayı doyuran bi su birikintisi olmasına, bulutlara ve bitki örtüsüne bağlıdır.

kadın her türlü meta, ona yapıcak bişi yok. ona bakarsak erkek de meta oluyor bi yere kadar. vucudumu metalaştırıyor hanımefendile...ne diyorduk, şey yani iyi bişi değil. insan doğasına aykırı. mesela 8 yaşında internet kullanan bir oğlan çocuğu bile 500 sene önce yaşamış ve 80 yaşında ölmüş bi dayıdan daha fazla vajina görmüş olabiliyor. doğal bişi gibi gelmiyor kulağa di mi. sıkıntı yani bence. insan duyarsızlaşıyor çıplaklığa ve sekse karşı. ben bu yüzden çok porno izlememeye çalışıyorum (sadece ACİL durumlarda diyeyim) + içinde çok seks barındıran dizi, vs leri de izlemiyorum ki duyarsızlaşmayayım. tşk.

Azı karar, çoğu zarar diye düşünüyorum. Onlar olmasa enerjisini atamayan bir dolu insandan geçilmez ortalık. O yüzden, iyi ki var. Tecavüze uğrama olasılığımızı çok çok çok kat azaltıyor. O da olmasa milyonlar yollarda içine Mentos atılmış ağzı kapalı kola gibi dolanırdı.

"O kadınlar"a gelince, amatörümsü veya yeni başlayanlar hakkında oturup "Acaba, sonradan ne yaptı, pişman oldu mu" diye düşünüyorum ama artık onu meslek bellemiş olanlar hakkında acı veya iyi-kötü bir şey düşünmüyorum. Dediğim gibi iyi ki varlar.

Sorunun temel çözümü porno değil ama şimdilik tampon etkisi yapıyor işte. Bu yüzden ulaşılabilir olması çok önemli.

Abartıldığında, bağımlılık haline geldiğinde hayalgücünü öldürdüğü, gerçek ilişkilerden alınan zevki azalttığı gibi şeyler yazıyor zaten.

porno sektörü kadının metalaşmasının sebebi değil de sonucu bana kalırsa. yobaz, bağnaz bir insan değilim yanlış anlaşılmasın; ancak sokakta gördüğümüz reklam panolarından tut da, televizyon reklamlarına kadar kadın "meta" olarak gözümüze sokuluyor. ben bir erkek olarak bundan tiksiniyorum ve buna tepki göstermeyen kadınların ikiyüzlü olduğuna inanıyorum. çirkin bir şey çünkü bu.

porno yararlı mıdır zararlı mıdır bu konuda bir şey söylemek çok zor. etkileyen çok fazla faktör vardır sanırım. ancak ben kendim için çok ama çok zararlı olduğunu söyleyebilirim. sanıyorum ki porno yüzünden oldu, ilk cinsel ilişkimde iğrenç şeyler yaşadım ben, bi' daha da cesaret edemedim zaten kimseyle bir şey denemeye. şöyle bir örnek veriliyordu, çok güzeldi... evinde, sana istediğin zaman sigara veren, tamamen ücretsiz bir sistem olduğunu düşün. sigara içmez miydin? muhakkak içerdin. üstelik, sigara bir ihtiyaç değil ama cinsellik ihtiyaç; eninde sonunda bir şekilde kendini tatmin etmen gerekir.

porno sana bir dünya seçenek sunduğu için beynin ödül mekanizmasını uyuşturuyor. çıtayı öyle yüksek bir yere koyuyor ki, gerçek kadınlardan zevk almaz oluyorsun. çünkü yüzlerce kadın arasından en beğendiğini ya da beğendiklerini seçerek, oturduğun yerde keyfince boşalmaya alışmışsın. bu durumda, gerçek bir insanla birliktelik her yönüyle ciddi sıkıntı oluyor.

buna karşılık, düzenli cinsel hayatı olan bir çift, porno sayesinde pompiş mevzuuna renk katabilir. söylemek istediğim buydu. şu an benim için porno izlemek kötü bir şey. ama başkası için iyi olabilir.

genel bir yorum yapabilecek kadar bilgiye birikime sahip değilim, direkt olarak porno sektörü dünyaya ne getirmiştir, dünyadan ne götürmüştür onu bu konuyu araştıran yetkili abilere ablalara bırakmak lazım.

araştırma vardır illa ki, hiç açıp bakmadığım için bilemiyciim. bence porno sitelerin olması iyi de ulaşmanın bu kadar kolay olması kötü. küçücük çocuklar sapıtıyorlar sonra. tabi tek etken internet değil bunda ama gerçekten kötü ya:/

kadının metalaşmasında porno çok büyük etken değil bence. porno sadece bir araç. zihniyet önemli olan, o da pornonun yokluğunda bu açıdan olumlu değil olumsuz değişir emin ol.

o kadınlar hakkında çok güzel düşünüyorum ben. hem zevk alıyorlar hem para. tabi kendi istekleri ile bunu seçmiş olanlardan bahsediyorum. değişik ve bana uzak bi yaşam tarzı ama ''orospular!! :('' demem asla.

Bence internet öncesi erkekler erotik-pornografik materyallere zor ulaşıyorlardı, ulaştıklarında fazla tatmin yaşayıp erken boşalma vb sorunlar yaşıyorlardı. Bu neslin en büyük problemi de tam tersi olacak bence, ereksiyon problemleri ve geç boşalma. Çünkü o kadar farklı, o kadar çeşitli ve güzel imgelerle besleniyoruz ki gerçeklik yeterince güzel gelmemeye başlıyor. Düzenli seks hayatı olan adam da porno izliyor, mastürbasyon yapıyor. Burası sıkıntı.

Porno izleyen kadınlar için durum nedir bilemiyorum.

Metalaştırma olayı öyle, bir şey diyemem. Ama reklamlardan daha masum olabilir aslında. O kadınlar da zorla orada tutulmuyorlar. Özellikle Amerikada porno en büyük endüstrilerden biri. İyi para kazanılıyordur herhalde. Ahlaki olarak da sorun yaptıklarını pek sanmıyorum.

Artısı, gerçekte olamayacak kadar estetik görünen kadınlar-cinsel organlar görmek olabilir.

porno sitelerinin iyi olduğunu söylüyorsunuz da peki tam tersi olmuyo mu? bir erkek düşünün ve kız arkadaşı olabilme ihtimali neredeyse sıfır. tek yapabildiği şey porno izleyebilmek. 1-2-3-4 sene neyse artık porno izleyen birinin bi süre sonra birine saldırabileceğini düşünüyorum. ben kötü olduğunu düşünüyorum gerçekten. tabi istisnalar vardır ama çoğunluğun bu yönde olduğunu düşünmekteyim.

insanın içinde hayvanlık varsa gerisi teferruat bence. porno izlemişmiş izlememişmiş, etrafında kadın varmış erkek varmış, kadınlar açık giyinmişmiş; bunlar yalan dolan. kimse bunların yüzünden birine saldırmaz.

ilke olarak, yer alanların hepsinin onayı ve izni alarak çekilen ve yayınlanan amatör pornoları tercih ediyorum, diğerleri beni pek çekmiyor zaten.
böyle olduğunda metalaştırma da olabildiğince azalıyor zaten.

bununla ilgili bir ted videosu izlemistim. videodaki abinin anlattigina gore asiri porno izlemenin beynin odul mekanizmasini etkiledigi kanitlanmisti fakat ayni videoda bu durumun gecici oldugu ve bu mekanizmanin porno izlemeyi biraktiktan bir sure sonra eski haline dondugunden de bahsedilmisti. rastladigim diger arstirmalar da ayni seyden bashediyorlar.ayni arastirmalarda kisa sureli hafiza kaybi ve karar vermede aksakliklar da asiri porno tuketiminin yan etkileri. asiri porno izlemeyen bireylerin beyinlerinde ne oluyor bir fikrim yok ama.

edit: bashettigim video => www.youtube.com

bu da bonus olsun: www.youtube.com

www.youtube.com

Porno mu? O ne ya?

Pescador +1 gerçek o kadar da güzel gelmemeye başlayabilir.

Sürekli tavla oynayan insanların insanlardan-mobilyalardan kapı alması gibi algıların seks yönünde değişiyor. Yolda birini görse 'nasıl sevişiyodur' diye düşünmeye başlayabilir.

Kişinin kendine dikkat etmesine yardımcı olacağını sanmıyorum, aksine kompleks yapmasına neden olabilir, mükemmel fiziği olsa bile vajinam neden pembe değil diye kafasına takabilir. Sevişmeye bile standart getiriliyor. O harekette o ses çıkarılır, her kadın bilmem ne hareketinden zevk alır gibi.

Sonra aradıklarını bulamıyolar. Bi arkadaşın sevgilisi bakirdi, ilk sekslerinden sonra uzun bi süre sevişemediler. Nedeni ise erkeğin seksin daha zevkli olacağını düşünmesi ve hayal kırıklığına uğraması.

O kadınlar hakkında bişey düşünmüyorum, umrumda olan sevgilimin bakış açısı. İzleyene kadar porno konusunu zor aşmış biriyim.

birkac hafta once detaylica bi arastirma yapmistim benzer bi konuda, kisaca yazayim madem

porno siteleri web teknolojilerini kamcilayan en buyuk alanlardan biri. vhs-betamax rekabetinden tutun da augmented reality konusuna, online video stream'inden online odeme sistemlerine kadar her seyi neredeyse ilk deneyenler (business acisindan) bu adamlar. daha youtube dailymotion falan yokken bu adamlar sitelerinden zar zor video izletmeye basladi, .avi .mp4 falan da degil neredeyse gif gibi jpg'lerin arka arkaya eklenmesiyle olusan bi formatla. yine ebay amazon falan daha minicikken bu adamlar kredi kartiyla odeme sistemlerini catir catir kullaniyordu internette. bu beraberinde online guvenlik yazilimlari acisindan da gelisim demek.

yalniz pazar payi 90'lar sonu/2000'lerin basinda maximuma ulasiyor. yillik 3 ya da 9 milyar dolar olmasi lazim diye hatirliyorum. sektor ondan daha fazla genislemiyor, haliyle herkes pastadan daha fazla pay almaya calisiyor rekabet artiyor falan. porno dergi meselesi neredeyse bitti, brazzers mofos gibi parali siteler de xhamster gibi ucretsiz sitelerin tehlikesi altinda zaten. bi kismi onlarla partnerlik yapiyor, videolarinin 3-5 dakikalik versiyonunu ucretsiz stream sitelerine koyuyor devami icin kendi sitesine cekiyor falan.

bikac kaynak paylasayim bu konuda:
edition.cnn.com
innovationzen.com
www.pcworld.com
berlin.robinperrey.com
www.cnet.com

@hjarteblod brazzers gibi para ile uye olunan sitelerin sahibi olan holding ile pornhub, youporn gibi tube sitelerinin sahibi olan holding ayni. en.wikipedia.org

@sterimar, haklisin, "xhamster gibi ucretsiz siteler" tabiri yeterince acik olmamis. torrent ve warez download/stream sitelerini kastetmistim. ayrica bu sahiplik iliskisinden haberdar degildim, sagol.

kapaticilik, porselen etkisi, yuzdeki parlamayi onlemek, renk tonunu esitemek temel amac. lakin kullanmasini bilmeyen ellerde igrenclesiyor.

kullanmayın yahu!

Bilinçsiz kullanıyordur, acemidir. Doğru tonu ve kapatıcıyı bulamamıştır, belki öncesinde yüzünde hazırlık yapması gerekiyordur ve yapmamıştır.

fondötenin kullanım amacı, makyajın amacıyla aynıdır.yani, kusurları kapatıp, görünmesini istediğin yerleri öne çıkartmak. bunun için tek bir renk tonu genelde yetersiz kalır. kapatmak istediğin yerleri normal fondötenden 1 -2 ton koyu renk boyayıp, öne çıkacak yerleri 1-2 ton açık boyamak ( mesela burnun büyükse burun kanatlarına koyu, burun kemiği üzerine aydınlatıcı sürersen burnun küçük görünür. ) yok uğraşamam dersen, kaliteli bir fondöten al tabi cilt tipine uygun olsun yoksa cilt kusar o yolda gördüğün kadınlar gibi olur. onun üzerine bir kat pudra geç pudrayıda fondöten ve cilt rengine uygun olmalı.en fazla 1 ton koyu olabilir.. o zaman fondöten sabitlenir ve makyajın kalıcı olur.

Fondoten illa sunger ya da firca ile uygulanmak zorunda degil. Unlu makjozlerin bazilari gayet de elle uyguluyor. Iscilik onemli.
Bir de makyaj yapilacaksa fondoten tek basina kullanilmiyor. Yok gozenek kapaticisi yok sabitleyici pudrasi var da var.

Insanlar cilt rengine ve alt tonuna gore fondoten secmiyor. Dahasi ucuz fondotenlerin rengi genelde cok kotu. Herkes de lancome vs almiyor.

Simdilerde bb cream cikti fondoten yerine daha hafif.

arabesque

orientalism

"nordik naifligi" cok iyiymis :)

saray / arap kulturu. ne kadar cok satafat o kadar zenginlik algisi. boyle urunler tercih edenlerin alt mesaji : ben zenginim. bu durtuyle satin aliyolar bunlari, evlerini boyle dosuyolar, parlak kadife koltuklar, altin varakli aynalar, tasli halilar, icinde altin islemeli bardaklarin sergilendigi igrenc vitrinler vsvs..

Bu herhalde oryantalizm kültürünün getirdiği bir şey. Kuzey Afrika ülkelerinde ve İran'da her şey çok daha ağır bir şekilde cafcaflı. Para arttıkça evlerin içindeki koltuklar tahtlaşıyor, süsler saray süsü gibi olmaya başlıyor. Keza aynı şey kadınların makyajına da vuruyor. Bir abartı, bir badana boya ki makyaj resmen yüze kat çıkıyor, insanın spatula ile yüzden makyajı kazıyası geliyor.

Ek: Aynı şey kokulara da yansıyor. Bu bölgelerde parfümler daha geniz yakıcı, baharatlı baharatlı.

Görgüsüzlük.

Ahahhaahhah ne güldüm isyana:)

Şuraya bi bak sitelerankara.com

arap kulturuyle bagintili hersey olabilir ama "oryantalizm" degildir! oryantalizm bu sorunun sorulmasinin sebebidir; bu sorunun bu sekilde sorulmasinin sebebidir.

Varaklı, oymalı, güzel kadife döşenmiş nebleyim lukens ayaklı bir oturma grubu güzel görünebilir. Bu kültüre ait her şey çirkin, niye yapıyorlar diye sormuyorum. Zevk der geçerim de, şatafatla ucuzluk/basitlik arasındaki kalın çizgiyi gözlerin fark edememesinin sebebini anlamıyorum ben. Taşlı halı her insan ayağı için konforsuz bir şey değil midir?

Satafat gunluk hayat icin degildir zaten.


Tasli hali senin oturma odan icin uretilmiyor.

Varak , oyma , kakma vs vs bizlerin evine girsin diye degil.

Ha bunlari gunluk hayata sokanlaraysa isyanin, yaz beni de isyankarlar listesine.

Yeni gelinin altin terlik giydigini gordu bu gozler, varak boncuk nedir?

Kultur tamamen. Doguya gidildikce satafat artar, batuya gidildikce sadelik. Iran'da Umman'da, kadinlarin o tek acik yerleri olan yuzlerindeki on kat simli boyalari, dovme kaslari gorunce sok gecirmistim. Mobilyalar keza, altin kaplama musluklar filan teallam. Talep bitmez!

@o da olur bahsettiğim konudan oralara nasıl vardın bilmiyorum da cevabın taşlı halıyı açıklamıyor.

@cezzar dede işte ben de bu farkın sebebini sorguluyorum. Neden biz? Neden doğu? :')

Şunu aratıp buldurdunuz bana, sözlükte de çok dalga geçilmişti :D

Yalnız dikkatli açın, korkunçlu ev:
www.kadinlarkulubu.com

Eciş bücüş şeyleri "ağır gösteriyor" zannetmekten hep. Şu evi "klasik döşenmiş" zanneden kafadan da başka şey beklenmez.

"bizim" kulturumuz icin bu, gelenekte kadinlarin kafeslerinden baska ovunebilecekleri pek birseyleri olmamasindan dolayidir. bahsettikleriniz kullanisli esya degiller; birilerinin onlari derli tutmak icin ugrasip durmasi lazim. kadinlar evde ve isleri ne? evlerini suslemek, ve saire... anlasilmaz mi bu?

ilaveten, resim ve islam iliskisinin de payi var bunda. musaadesi verilen süs bu kadar olunca ona abanmis olabilirler, pek ala...

gosteris meragi. eve gelen misafirin gozune batip da sahip olduklari malin satafati ile hurmet kazanacaklarini sandiklari icin. (daha iyimser olarak dusunursek) kendilerini elalemden farkli hissetmek icin. bu bizim kulturde var. adam ay sonunu zor getiriyordur, benzin parasi yoktur ama borca harca girerek altina 0 jilet gibi araba ceker. "vay kamuran abinin arabayi gordun mu! yilan yilann" desin millet diye.

"nordik naifligi" dedigin sey de onlarin kulturu ile alakali. adamlarda janteloven diye birsey var. kisaca goze batma, kendini bir bok sanma demek oluyor.

@o da olur
evet anlaşılmaz. Neden? Çünkü orjinal bir ürünün (saray mobilyaları mesela) kalitesiz taklidinin ayırdına varabilen insan (ki benim anlamaya çalıştığım bu) bunları süs olarak algılamaz zaten.
Çoğu kadının evini süsleme arzusu vardır diye tahmin ediyorum. Ama bu süslemede tercihin taş ve dore/lame boyalı eşyalar olmasının altında yatan sebebi sorguluyorum.

tam sebebini ben de bilmiyorum ama normalde adet, gelenek, görenek, değerlerimiz diye devamlı yırtınan yakın kadın akrabalar eve sadece kilim aldığımız için baya bir kınadılar simli shaggyler yerine köylü işi halının ne işi var evde diye :D benim için çok da tınn tabi ama bir eşyanın x'in evinde olması = o şeyin alınması gereken bir şey olması şeklinde çok düz bir mantık yürüyor çoğu kadın için.

Sade şeyleri özenilmemiş, basit, değersiz zannettiklerinden de olabilir mi acaba?

Hiç unutmuyorum, bi gün bir arkadaşıma gelinlik falan bakıyoruz, annesi de bizimle. Ben böyle sade, zarif bir şey gördüm, annesi "o ne öyle dul kadın gelinliği gibi" dedi bana.

Bu lafın üstüne tez bile yazılır da, ben "benim kızım bir prenses ve her tarafından tüller, inciler, danteller fışkırmalı" olarak anlamıştım, nitekim öyle oldu.

Zenginlik algıları masallardaki o saraylar inciler boncuklar altınlarda takılı kalmış herhalde. Mesela yine o arkadaşıma göre benim evim boş, çünkü eşyalarımın üstünde örtüler, biblolar, süsler yok, onu bırak vitrinim yok.

Yukarıdaki "kadınların kafeslerinden başka övünecekleri bir şeylerinin olmaması" yorumunun altına imzamı basabilirim ayrıca.

rönesans yaşamamış olmaktan olabilir mi acaba?

genel olarak estetik algısı gelişmemiş, bu görerek gelişen bir şey, müze gezen, sergi gezen insanlar değiliz. bir de buna gelene kadar, çıkar kafanı bak bütün binaların çirkinliğine leş renklerde mozaikler mi dersin, saçma sapan renkler mi, üstüne kaçak kat çıkılmış apartmanlar mı, üstelik bir damla yeşillik doğallık yok, fışkiyeler bile çirkin avm lerin içinde saçma sapan şekilli ulan. güzel şeyler, zarif şeyler görmeden büyüyen insanlar, en kocamanı en parlağı arıyor. bir şeylerin yokluğunu telafi etmek (compansate) için dayıyorlar pulu, altın simi vs. bir de şöyle bir durum var, tahtakaleden geçiyorum her gün, halkın bu gösteriş düşkünlüğüne yönelik ürünlere talep o kadar fazla ki, satışı fazla-fiyatı ucuz, hani bakıyorsun pullu taşlı ışıkdaklı minder, lan bu gidip normal bir mağazadan alacağım sade minderin yarı fiyatına, ben buna sade kılıf geçirir kullanırım diyor insan :D yani bu taşlı pullu olanları bulmak daha kolay, her yer onlarla dolu, fiyatları da daha modern zevk sahibi tasarımlara göre çok daha ucuz bulabiliyorsun.

Öncelikle görgü meselesi. Para bu ülkede bir anda el değiştirdi. Parayı rahatlıkla harcayabilecek insanların herhangi bir şekilde, bir müze görmüşlüğü, kitap okumuşluğu, görgü kuralları bilgisi olması gibi durumlar mevcut değil. Sosyal ve kültürel anlamda herhangi bir yer sahibi olmayan, kapalı kapılar ardında yetişmiş, kitap okumanın eve tablo asmanın hatta kadının okumasının bile ayıplandığı bir toplulukta büyümüş kişiler hiç bir altyapı sahibi olmadan şehirlerin baş köşesine yerleştiler ve artık ihtiyaçlarından çok paraları oldu. Sonuç olarak ne yapacakler? Kendilerini uyutma amaçlı televizyonlarda dönen acayip dizilerin hepsine ayrı ayrı özenip bir acayip yaşam biçimi yaratacaklar. Onlar için maalesef ki zenginlik göstergesi taşlar, pullar, doreler, lameler ....

olurdu ancak eksi de vermek isterim. yani facebooktaki gibi sadece like olmamalı.

olmaz
sorulara yardımcı olmak yerine "@2" olmaya, oy kasmaya çalışır millet