Sakız çiğnerken Indie tarzı müzik dinlemek

(bkz: aydınlanmama çok az kalmıştı ki auram yetmedi )

Ne işle meşgulsünüz

Yeni başladınız sanırım. Live database'i bi kere uçurmaya bakar ondan sonra hiçbir şey stresli gelmiyor :)

İşine odaklan. Sadece işine. Strese odaklanma. İşini iyi yaparsan stres mtres kalmaz. Konsantre olamıyorsan kendini geliştirmeye çalış. Kendini...

1tam1ayran + pass + 1

İşe dalıyorum,dalmadan önce müzik açıyorum. Sonra ikisine birden dalmış oluyorum. Ayıldığımda dans ederek iş yapıyor olabiliyorum. Millet alıştı artık.

İş stresi müzikle geçmiyorsa bir komedi filmi, daha da streslendiyse Kemal Sunal filmi açıyorum arkadan. Stres kabus gibiyse beynimi bir havuz gibi düşünüyorum. "Bir yandan doluyorsa, bir yandan boşaltılması gerek bunun" diyerek Banu Alkan filmi açıyorum arkadan. Kulaklığa çok şey borçluyum. Dün Serpil Çakmaklı filmi dinledim çok panik olduğum için, arkadan "Bir kadının yeri erkeğinin yanıdır ama o da erkek olabilirse", "Onun kadını olmaya çalıştım ama iş adamlığını bana tercih etti" diyen bir Serpil Çakmaklı sesi eşliğinde çalıştım. İş kafanı dolduruyor, Serpil Çakmaklı seni mala bağlatıyor. Birlikte geçinip gidip dengeyi buluyorlar.

sıcak çikolata iç. böyle termos gibin bir şey al. onla gez. hem sıvı kazanırsın hem de vücudunu çalıştırırsın.

Dediginiz programlarla ilgili bilgim yok ama integral hesaplamak icin wolfram alpha'yi kullanabilirsiniz. Daha basittir buyuk ihtimal.

eğer sadece integrallerin sonuçları lazımsa mathematica ile hesaplayıp söyleyebilirim.

Matlab'de symbolic variable kullanarak yapabilirsiniz

syms x
int (x*(1-((0.35-log(x))/0.97)), -0.62,0.35)

Komutları ile aldığınızda, ilk integralin değerini
(49*ln(7/20))/776 - (961*ln(31/50))/4850 - 81/5000 - (961*pi*i)/4850 olarak veriyor.

Aynı şekilde, ikinci integral için
(961*ln(31/50))/4850 - (49*ln(7/20))/776 - 2457/10000 + (961*pi*i)/4850 = -0.2741 + 0.6225i

Bu da gerçek değer değil integral, sanal sayı veriyor.

(Matlab'de ln log() ile, 10 tabanındaki log log10() ile gösteriliyor)

iş başı.

Bu cevabı işyerinden yazıyorum.

tatilciler ölsün, ofisten selamlar :(

haftaya da tatil bana.

Bana bitmedi, fakülte perşembe cumayı da tatile birleştirmeye karar verdi.

iş var iiiş.
haftaya bana da tatil :)

ben 3 gündür işe gidiyorum, şu anda da iş yerinden yazıyorum. tatil mi olmuştu?

haftaya niye tatil?

@air, yıllık izin yaa

Göz göre göre bitmesine izin verdiler. Ben önüne arkasında bir tutam yıllık izin aldım, ayrı konu.

değil.

tamam beyefendiye gönderelim.

bunun için kedi seviyoruz işte.

her yer kedi, kedi gördükçe mutlu oluyosun.

kedi sevin hayatınız nedensiz mutluluklarla dolsun, adım başı.

Evet. Lazım.
Ben bunu bazen şarkılarla sağlıyorum bazen de sohbet eden dostları, komşuları, oyun oynayan küçük çocukları, bir yabancının başka bir yabancıya ettiği yardımı gördükçe...

Lazım. Saçmasapan şeylerden geliyor o mutluluk. Oturup "Mutluluuuk, neredesiin" diye aramamak gerek. Kendiliğinden geliyor o.

@ noryth aquanum
@ ykyt iyi güldüm eyvallah :D

lazim. hatta sebepsiz guldurecek olaylarin eksikligi mutsuz ediyor.

neferkitty'nin cevabini okuduktan sonra kedi edinesim geldi bir tane. da iste nerede bizde o stabil hayat.

Küçük muhteşem şeylerle çevrili olmalı insanın etrafı. Yoksa hayat hakkaten çekilir nane değil.

Sevmek ve sevilmek. Nedensiz olmuyor gerçi o zaman ama :-)

Dizide görmedik sanırım.

Kitap spoiler'ı
Frey'lerde esir Edmure Tully abimiz.

bir de gerdeğe gitmeyen dayısı mı amcası mı ne vardı, tuvalete gidiyorum diye çıkmıştı salondan. ona ne oldu?

cevap: evet
Sebep: toplu savaş yok. açık ve net. dünyanın o teknolojiye ulaşması için 3. dünya savaşı şart. çünkü geçmişte yapılan dünya savaşlarına baktığımızda her savaş dünyaya 100 yıl attırmış.. seri üretim, düşük maliyet, yeni teknoloji, hepsi savaşlar sayesinde. insanlık aya barış sevgi ve esenlikle değil 2. dünya savaşında nazi'lerin geliştirdiği v2 roketleri sayesinde çıktı..

1970'lerde çekilmiş Uzay 1999 diye bir dizi vardı. Ona göre 1999'da uzayda koloniler kurmuş olmamız gerekiyordu.

Bilim kurgu dediğimiz şey içgörülü ama pek de tutturulabilir hedefler sunmayabiliyor.

www.11points.com
www.11points.com

Ben hala hava kaykayını bekliyorum.

neler neler var da bizden saklıyorlar bence. kanser endüstrisi aldı yürüdü, hal böyleyken kim çaresini ortaya çıkarır da bu kadar yatırımı ve dolayısıyla geliri çöpe atar ki? rockefellerlar fildişi şatolarından biz fakirlere gülümseyerek bakıyordur :)

Kansere yüzde yüz çare olmasa da tedavi yöntemleri var sonuçta, her kanser olan ölmüyor.

Uçan arabanın herhangi bir mantığı yok, iki yüz sene sonra da olacağını düşünmüyorum o yüzden. Teknoloji yavaş gelişmiyor, en basitinden on beş sene önceki televizyonlarla şimdikini bir karşılaştıralım, veya cep telefonları, veya bilgisayarlar. Hatta o kadar hızlı gelişiyor ki şu an aldığın bilgisayar sistemi iki sene sonra çöpe dönüyor. Tabii bunlar bizim gibi normal insanların kullanabildiği teknolojiler, bizi hiç ilgilendirmeyen dallarda da inanılmaz gelişmeler oluyor ama ürün olarak sunulmadığı için haberimiz olmuyor özellikle araştırmazsak.

aslanda varda bize gostermiyorlar abi.

ihtiyac yok. ayrica ucan arabalar olsaydi surebilecek insan sayisi pilotlar kadar olurdu. birseyi ucurmakla yolda surmek ayni degil

basit: teknoloji kâra bağımlı gelişiyor.

ucan arabaya sahip olsak ne olacak? bilgisayarim var onunla ne yapiyorum? akilli telefonlar bize neden verildi? bize ulasan teknolojik araclarin maliyetleri neydi? alici bulabilecekler miydi? ben vasifsiz john kanserden kurtarilmaya deger biri miyim?

teknolojinin gelismesi icin rekabete ihtiyac vardir, ama savasa ihtiyac yoktur. savas rekabetin ortaya konus bicimlerinden yalnizca biridir.

yavaş gelişmiyor yavaş ortaya çıkarılıyor.

okumayı yeni öğrendiğim zamanlarda eve sabah gazetesi girerdi 88 sonrası bahsettiğim. O zaman 3. sayfada manyak katil haberlerinden çok minicik kutucuklarda bilim haberleri olurdu, hep takip ederdim onları ve orada yapıldı edildi denilen icatların çoğunu bazen yeniden duyuyorum ve "ee nolmuş yüz bin kusur yıl evvel sabah gazetesinde okumamış mıydım ben bunu" diyorum..

kanser, tek bir hastalık değil hocam. 200'den fazla çeşidi ve bunların herbirinin de kendi içinde, en zâlimden en az zâlime kadar tipleri var.

bunların herbiri ayrı bir hastalık. bunlardan biri için bulunacak bir çare diğerini iyileştirmeyecek büyük bir ihtimalle.

bişey düşünmem. sarılan, öpüşen görsem rahatsız olmam. bu arada o evli çiftler de birbirine aşık olabilir ve öpüşüp sevişebilir. evlenince aşk biter diye bir kural yok.

evli çiftler genelde sessiz ve etrafı izleyen tipler oluyor zaten.

bakın çok ciddiyim normal bir arkadaşınızla gittiğinizde bile cafede filan denk gelirseniz siz de onları izleyin böyle sadece etrafı izleyip, huzur bulmaya çalışan tipler oluyot %80'i.

e bi de öpüşen çift görürlerse daha bir şenleniyor bence manzara :)

yani onların rutini bu ben artık olaya böyle bakıyorum, dışarı çıkınca birlikte keyifli vakit geçirmekten çok etrafı izlemeye odaklanıyorlar.

ben görsem hiç umrumda olmuyor valla, bakmıyorum.

Otobüste görsem uyarırım, diklenirse döverim. Tamam herkes istediğini yapar falan ama özel denen bir şey var ve kamusal alanda edep kurallarına uymak gerek, otobüste milletin içinde terbiyesizliğin lüzumu yok.

Hiçbirşey düşünmem.Evlendıklerinde de böyle kalmalarını umut eder geçerim.

bir şey düşünmem. etrafta küçük çocuk varsa biraz dikkat etmek gerekir tabii. herkes kendi çocuğunun o tarz sahneler görmesini istemeyebilir sonuçta.

@sevgili sen masada değil yatakta güzelsin, umarım bana denk gelirsin ve umarım uyaracağın kişi ben olurum...

ne güzel bir görüntü derim.. onların mutluluğuna bakarak mutlu olurum.

bizim insanımızda var bir tuhaflık. adam, karısını sokak ortasında kurban keser gibi keser. millet sadece izler. ya da adam karısını döver, bizim millet karı koca kavgası der araya girmez. sokakta, otobüste, dolmuşta sarılan, öpüşen çift görsün delirir ve hemen müdahale eder. sevgi, aşk kötüdür, şiddet güzeldir.

Aaa sen o nuri bilge ceylan filmi karakteri olan abisin :)

Abi niye gol yok ya , surda bizbizeyiz, niye yani, sebep, hı?


Cevap; evli degilim, cevabimda yok.
cecilia sen nabiyosun gorunce dersen, cekirdek esliginde izliyorum abicim ;)

uzak mesafe iliskisi yasiyorum ve cok sadik biri oldugum icin diger insana soz verdigimden birsey yapamadim. ama iste 3 gun sevgili gibi takilip bazi duygusal, bedensel ihtiyaclarimizi seks yapmadan giderdik. ecnebilerin deyimi ile refreshing soul

@ack3000
Umarım

@mayeskuel
İyi ki bir şey yapmamışsın! Daha ne yapacaksın acaba? Sizin için aldatmak sadece cinsel organların birbirine teması mı oluyor? Bi tanesi de çıkmış oradan niye gol yok diyor, te allam. Sen yersin o golü inşallah asdgadf

@sevgili, uzak mesafe iliskisi yasamadan, bizim yasadiklarimizi, hayat gorusumuzu bilmeden, anlamadan sadece kendi duygu dunyanla hareket ederek yaptigin bu yorum bana sacma geldi.

Ben gördüğümde bir şey olmuyor. Seviniyorum hatta; daha çok sarılan, koklaşan çifte ihtiyacımız var. Sevgi hareketlerinden zarar gelmez kimseye.

Evli çiftlere gelince, yeni evliler için bir şey yok ama eski evliler için bir miktar kıskançlık + bir miktar onaylamama durumları olabilir. Çünkü onlar zamanında o hareketleri yapamamış olabilirler, şimdi başkasında görünce kendilerine onaylanmayan şeyi onaylamıyor olabilirler. Bazıları için o kıvılcım geçmiştir çoktan, onlar o hale geri dönemedikçe sizi kıskanıyor ve onaylamıyor olabilirler.

Olay biraz da sizsiniz, hazır o kadar yakınlaşmışken devamını da getirseydiniz. Aldatmışken tam aldatsaydınız.

@mayeskuel, verdigin son bilgi ile icim parcalandi :/. Uzak mesafe hı, tüh.

taktınız aldatmaya. open relationship denilen bir olgu var.

@mayeskuel
Uzak mesafe ilişkisi yaşamadığımı nereden biliyorsun? Sen sadık falan değilsin. Senin şu yaptığın savunma da alanen 'davut kendini avut.'

Eskiden ne güzel lan bende yasarim ileride umarim derdim hosuma giderdi ancak yillar gecip yalnizligim surdukce artik sinirle karisik bakiyorum. Hatta gormemek icin sokaga cikmadigimda oluyor.

kalitesini bilmiyorum ama şu an aktif olarak dizist.com var.

Geçenlerde harikadizi.com diye bir yer görmüştüm, fena değil gibi. dizist de aynı.

1. john frieada'ydi memnun kalmadim gene turuncu elidora dondum.
2. Beyaz sabun kullaniyorum.
3. Dustan cikinca nivea roll on kullaniyorum gun icinde ise ara ara rexona deodrant kullaniyorum ferahlik oluyor.
4. -
5-

Mobilden edit yapamıyorum cinsiyetli de yazarsanız sevinirim :):)

1. Loreal elseve bazen pantene aqua light.
2. Duj jeli kullanmiyorum. Beyaz sabun +1
3. İkisini de kullaniyorum. Fa'nin roll onu + rexona women sexy fragrance deodrant (muhtesem bi koku)
4. ?!?!!!?%&@&
5. ?!?!@&&@#%

k.
ek: watsonsta indirim vardi, keske daha once gitseydin. :/

1- loreal elseve. siyah mor/pembe gibi görürsün zaten.
2- ---
3- deodorant. nivea black&white.,
4- ---
5. ---
cinsiyet, k.

K
1. Sampuani degistiriyorum surekli ama hic fark gormuyorum o yuzden turuncu elidor setine dondum.
2. Sabun arti watsonstan aldigim cesitli dujj jelleri.
3.roll on+ deodorant rexonanin shower clean fresh mi ne
4. NA
5. 30 dk kostuktan sonra ancak terlemeye baslayan bi' bunyem var. Boyle bir problemim olmuyor. Ama dus almadigim gun gercekten bir problem var ortada demektir.
---kamu spotu---
Her gun dus alin.
---kamu spotu---

1- head & shoulders mentollü. özel bir sebebi yok, öyle alıştım. suratımı falan yıkayınca çok acayip hissettiriyor mentol, çocuk gibi oynuyorum.

2- axe'ın benim "çikolata reçeli" dediğim, acayip kokan ve yememek için kendimi zor tuttuğum bi şeysi var, adını bilmiyorum. ondan. böyle turuncu-kahverengi arası bi rengi var. üşenmesem ama sabun almak istiyorum, hacı şakir. mis.

3- koltukaltı için fa'nın roll-on'unu kullanıyorum. daha önce nivea'ya bissürü para vermiştim ama iğrençti. fa iyi. kafa göz bel omuz göğüs falan oralara da deodorant pıstırıyorum. ikisi birden olmuyo mu ki?

4- dışarı çıkacaksam krem ya da kolonya kullanıyorum, kafama göre. evdeysem gerek yok, su vuruyorum sadece yanaklara şap şap. arko, nivea, a 101'de satılan dandik kolonyalar... bissürü marka var, nerden geldiler bilmiyorum.

5- ismail türüt'ten hallice olduğum için kaderime küsüyor ve insanlardan uzak durmaya çalışıyorum. sırt çantası taşıma imkanım varsa birkaç parça kıyafet ve kafamı gözümü silmek için havlu taşırım ya da. 2-3 saatlik iş için dışarı çıkınca eve gelip duş molası veren biriyim. yakında intihar etçem, gerek kalmıycak hiçbi ürüne.

***

cinsiyet erkek, yaş 20. ingilizce biliyor, italyanca öğreniyorum. öğrenciyim, çalışıyorum. kitap okumayı sever, klasik müzik dinlerim. herkese merhaba.

1. Sürekli değiştiriyorum. En sevdiğim Lush'ın Big'i ve Tony&Guy.
2. Beyaz sabunun hastasıyım.
3. Deotak + Parfüm kullanıyorum. Roll on kirlilik hissi veriyor, yapış yapış. Deodorantın benim için varlığı yokluğu bir. Body Mist denilen şeylerden arada kullanıyorum. Antiperspirantlar meme kanserinin en önemli nedenlerinden biri, zaten risk grubundayım. Arttırmanın gereği yok. Terlemek sağlıktır.
4. Traş olmuyorum, kadınım ben.
5. Bkz. Cevap 3. Deotak bir hafta boyunca kokuyu önlüyor. Yine eskisi gibi terliyorsun ama koku yok. Hem de unisex. (Reklamını da yapayım) O arada istediğiniz kadar duş ve banyo yapabiliyorsunuz.

1- kerastase densifique şampuan. annem almış öyle kullanıyorum. saçları yıpratmıyor, dökmüyor vs. dedi.
2- değişiyor ama genelde palmolive veya duru oluyor. vanilya, kakao, bal aromalı falan.
3- deodorant kullanıyorum ama sadece dışarı çıkacağım zamanlarda. markası fark etmiyor. markette kokusunu, kalıcılığını beğendiğimi alıyorum.
4- arko traş kolonyası alıyordum ama uzun zamandır kesmiyorum sakalları.
5- imkanım varsa duş alıyorum yoksa tişört değiştiriyorum. bunları yapamıyor ve dışarıdaysam bebekler için vücut temizleme mendilleri oluyor kimyasalsız onunla siliyorum vücudumu ara sıra.

erkek

erkek.

1-loreal elvital total repair extreme.
2-palmolive thermal spa/aroma theraphy - fa cream and oil kakaobutter und cocosöl
3-deodorant. adidas ice dive. kimi zaman gel olarak gillette pro cool wave. gümüs iyon vs icermesin kesin sartim. sonrasinda teri ne kadar engelledigine bakiyorum, pek azi bende ise yariyor cünkü.
4-genelde hayir, ama yakinda nivea sensitive cooling effekt balsam deneyecegim, alkolsüz olmasi sart benim icin. cilt hassas.
5-dus aliyorum. ter kokusunu engellemek yok bastirmak var, ki yapilmasa daha iyi olur. o yillar ilkögretim soyunma odasi kokusuyla geride kaldi, medeni olabiliriz gayet.

1- organicum
2- zeytinyağlı defne sabunu
3- driclor bazen de karbonat

1- yves rocher ısırgan otlu şampuan
2- bath&body works japanese cherry blossom ya da yves rocher florida orange(şuan bb'ye gidemediğimden başka bir marka aldım)
3- adidas get ready! deo. deodorant alırken içinde aluminyum olmamasına dikkat et.
5- deodorant sıkıyorum her yerime.

K

1. Sedef hastasıyım doktor bir şampuan önermişti zamanında. Seranem eczanelerde satılıyor. Illa hastalığa gerek yok kullanmak için. Seranem candır.
2. Bebekler için kullanılan ürünler kullanıyorum.
3.johnson's Baby kolonya candır. Özellikle ocean.

Takma kafana öyle şeyleri. Alışırsınız birbirinize.

Ben sokaktan bulduğum kaç yaşındaki kediyi daha ilk gün, kirli kirli yatağıma aldım. Beraber uyuduk.

Yalnız tanıdığım bir siyam var. Çok asabi ve kimseye kolay kolay alışmıyor. BUnların genetik özelliği olabilir mi bilmiyorum. Belki sen de soruyu bu yüzden sordun.

7 aylık bi siyamı elime tutuşturmuşlardı al buna da sen bak diye. şu an gayet iyiyiz. siyamlar genelde çok cana yakın olurlar zaten. bazıları yabancıları sevmez o kadar. biraz kedinin karakterine de bağlı ama sorun yaşayacağını sanmıyorum.

Yok benim daha önce bir siyamım oldu 2 aylıktı ama 1 ay sonra öldü. Yani karakterleri konusunda sıkıntım yok. Aslında sorma sebebim galiba o kedim kadar sevebilir miyim, onunla olduğu kadar alışabilir miyiz birbirimize diye.
Bir de ilk kedim olduğu için yeri başkaydı :/

o zaman senin karakterine bağlı. hayvanları seviyorsan her türlü seversin onu da. bi fark olacağını sanmıyorum.
üzüldüm bu arada diğer kedicik için ama bu senin için de yeni kedicik için de bi şans olabilir, öyle düşün.

Evet umarım öyledir.
Diğer siyamımla birlikte uyurduk, hangi odaya gitsem peşimdeydi, ayaklarımın arasındaydı sürekli, yürürken ona basmamak için dikkat etmek zorundaydım :)

evet gayet sırnaşık oluyorlar :)

Bende kedimi 4 aylıkken sahiplendim. Tabii doğum tarihini net bilmediğimiz için tahmini doğum tarihine göre 4 aylıktı. Geldiğinin ertesi günü peşimde dolaşıyordu şimdi ise siyam ikizi gibi geziyoruz:) 5 günlük tatil için yazlığa bile getirdim 6 aylık tosunumu. Yavru bir kedi sahiplenmek isterken kedişimi kapıp eve getirdim. İyi ki de daha ufak bir kedi çıkmamış karşıma diyorum. Bebek kedi ilgiye daha muhtaç oluyor. Sürekli yanında olmanızı, sıcaklığınızı istiyor. Ayrıca tırnakları yeteri kadar büyük olduğu için tırnaklayarak oynamaya alıştırmak gibi bir tehlike olmuyor:) Bir de miniklere tuvalet eğitimi vermek gerekiyor. 4,5 aylık kedi de ise sadece karşılıklı mırlamaya gurlamaya vakit ayrılıyor :) sahiplenilen her hayvan evlat gibi oluyor. Hepsinin yeri ayrı oluyor ama hepsini de çok seviyorsun :) kedişinle mutluluklar:))

Mobil girdiğim için düzeltemiyorum; kedim şu anda 14 aylık, 6 kiloluk bir tosun:)

Bizim kedi bizden önce kuzenim ve kız arkadaşı ile 3 yıl kaldı. Onlar ayrılınca kedi bize geldi. 3 küsur yaşındaki hayvan bize alıştı. Hayvan bebek, mebeği bıraktım; tüm alışkanlıkları ile geldi bize. Marka seçen, kimseyle konuşmayan, belli korkuları olan bir hayvan olarak aldık. Ki yoz bir hayvandı. Ona rağmen birkaç haftada alışıverdi.

boyali kus, aychovsky, sheisguilty çok saolun ya beni çok cesaretlendirdiniz. cuma gidip alacağım bir aksilik olmazsa :)

kuzenine/kankasına kısmet de arıyor olabilir.

Ondan once ifade biciminin bayaligindan oturu icim kalkiyor. Sevgili sanmasinlar diye yapiyorlardir heralde evet.
Aynisini bi' erkek yapinca yanindaki kiza bir zarf atma durumu soz konusu olabilir diye dusunurum ama. Kuzen yazmiyorsa tabii.
Sosyal medya uzerinden insan iliskisi yorumlamaktan da gina geldi bu arada yeri gelmisken belirteyim. "Xle kustuk istakramdan anfarovlamis" "facete baskasiyla yazisirken yakaladim" vs vs korkunc ya. Azinlik raporuna 5 var sanki. Reelde bir sey yasamaz oldu insanlar.

Niye her sey insanlari bu kadar geriyor diye dusunuyorum.
Gecen whatsapp durumunu surekli degistiren kiz hakkinda ne dusunuyorsunuz, facebook profili resmini surekli degistiren hakkinda ne dusunuyorsunuz gibi duyurular da acilmisri.

Mide bulandirici bu gereksiz ciddiye alma. Insanlarin sosyal aglardaki davranislari cok ciddiye aliniyor. Internet o kadar harika bir yer ki yeni bir karakter yaratabiliyorsun ama o gercek karaktermis gibi algilamak cok sacma. Sosyal aglardan tanistigim cogu insanla normalde bulustugumda onyargili olurdum ama sosyal aglardakinden cok daha hos insanlar oluyor genellikle.

Yani dusunuyorum ki; meeehhh

Tüm dünyaya yaymaktansa, birinden hoşanıyordur ve o yanlış anlamasın diyedir.

bu düşüncenin yersiz olduğunu düşünüyorum. tek kelimesini anlamadığım sözlere sahip şarkılar dinliyorum, sözsüz şarkılar dinliyorum, her sözünü anladığım şarkılar dinliyorum. verdiği his yetiyor.

Dikte edileni dinlediğimize katılıyorum. Yani o dikte seçenekleri arasında özgür olabiliyoruz çünkü bir ton şarkı bize hiç ulaşmıyor bile. Hatta, aralarından dalga geçtiklerimiz bile oluyor. Örneğin, şu Sibirya türküsü olayı
www.youtube.com

Ne çok dalga geçildi şununla ama bu dikte edilseydi gırtlaktan şarkı söyleyebilmek için yarışıyor olurduk. Güzelliğine varmakta bile zorlandığımız oluyor. Yerel tatlar daha kolay özümsenebiliyor ama yerel müzikler dışındakiler için empoze edilenler arasından türleri seçmeye yakınız. Dilinden çok, türler empoze ediliyor ve o türlerin içinden seçiyoruz.

Müziğin insan hayatının en önemli parçası olduğuna ise tamamen katılıyorum.

Ekleme: Bir de sözden çok müziğe uyum gösterdiğimizi de düşünüyorum. Ankara'nın Bağları ve Dom dom kurşunu'nda göbek atmanın sırrı bu olmalı. Bu şekilde anlamadığımız dilde müzikler de bize inanılmaz güzel gelebiliyor. Kendi dilimizde eğer bizi uyandıracak kadar düşüncemize ters ya da bizimle yüksek uyum sağlayacak kadar bize uygun sözleri yoksa, sözler duymazdan bile gelinebiliyor. Benim için sözler şarkıya eşlik ederek müzikten daha fazla zevk almak için var, sözlerini çok fazla dinlemiyorum.

müziği çok seven biri isen şu ülkenin müziği hoşuma gitmedi diyip kestirip atamazsın kesin bi şekilde.

youtu.be

@devilred anlatamadığımı tahmin etmiştim. zaten belirtmiştim de. o yüzden tamamen farklı bir şeyden bahsetmeniz benim suçum.

anlattıklarının tamamını anladığım söyleyemem, fakat, ingilizce bir dayatımdan çok ortak payda bana sorarsan. aynı janrı paylaşan farklı dil kullanan grupların anlattıkları, kullandıkları dille (çok karakteristik bir dil kullanmadıklarını varsayıyorum) çok da ilgili değil.

katkısı oluyordur illa ki, ulver dinlerken norveççe bilseydim algıladıklarım birebir şimdiki gibi olmazdı eminim. ama ben bunu yüzdeyüz anlatmak istediğimi ifade etmese de, farklı enstrüman kullanımı olarak görüyorum.

ingilizcenin faydası var fakat zararı da var demek istiyorum ben de aslında. anadilin o değilse ve anadilinde kendini rahat anlattığını düşünen bir şarkıcıysan dinlenme oranın doğru orantılı olarak azalıyor. hissettirdiğin duygu da.

valla bende de net bır anı bırakır muzık. dınledııgm ortam, kisi o muzıge sabıtlenır. mesela eskı kız arkadasımdan ayrıldıktan sonra dınledııgm sarkıyı bılırım ne zaman dınlesem aklıma gelır. gecen sene 3 gun ust uste dınledııgım bır muzık var en son 1 yıl once dınledım ve gelecek sene aynı yerde dınleyecegım tekrar burda çarçur edecekmısım gıbı gelıyor dınlemıyorum.
sozlerı kederlı olmasa da dınleıdıgm zamanlarda kederlı oldugum ıcın oyle gelen muzıkler var sımdı dınlesem huzunlenırım yıne

baklava, sucuk, pastırma bozulur mu acaba?

badem ezmesi gönder bulabilirsen oralarda. Bir de türk kahvesi tabiki!!!

Pişmaniye götürmüştüm ben. Yerken hem eğlendiler, hem sinirlendiler. Kendim için kahve götürüp onlara da yapmıştım. Kolonyayı tanıtırken zorlandım biraz.

salep turk kahvesi de koyacagim~

@free bird yasaktir sanirim et gondermek. bozulma olayini bilmiyorum ama bozulmasa van otlu peyniri gonderecektim babasi cok merak ediyordu. uzak doguya gidecek avrupa olsa yine bi derece belki

ankara simiti
bu simit türkiyenin başka şehrinde de dünyanın bir başka yerinde de yok!

@lee bayatlamaz mi hocam burada yedirmeyecegim taaaa uzaga kargolayacagim :)

kuru baklava gönderebilirsin bozulmaması için. türk kahvesi mutlaka olmalı. sucuk bozulur gibi bu sıcakta. şoklatıp gönderirsen olur ama.

ilk 3 karikatür karesinden sonra son 3 kareye atlıyor genelde. :)

Bende tam tersi oluyor. Aşırı tepki gösterip sonra inanılmaz pişman oluyorum.

@vyava ben de :)

Küçükken olurdu, sonra baktım içimde kalınca üzülüyorum; bu sefer "eeeh ben üzüleceğime onlar üzülsün" diyip ağzıma geleni söylemeye başladım. En son bizi kazıklamaya çalışan mafya tipli bi barzoya "orospu çocuğu" dediğimi biliyorum, adam bakakaldı, bense kuş gibi hafiftim.

Özet: tam tersiyim.

oluyor tabi :)

her ortamda her tepkiyi veremiyorsun, bazen de bir an tutuluyor insan cevabı çat diye veremiyorsun vs. vs.

Dikkat etmek lazım böyle şeylere. Sadece söylenenler değil, hal hareket de dahil buna.

Geçen gün kağıt toplayan küçük bi çocuk bir şeyler söyledi arkamdan. Anlamadım ne dediğini. Normalde eli kulağa götürür "anlamadım" işareti yaparsın ya, bende yok o. Yüzümü ekşitir, kafayı biraz yana çevirir, gözlerimi de kısarım. Bu şekilde çocuğa doğru yürüdüm. Farkında olmadan korkunç bir şekle bürünmüşüm. Abilerine bakıp destek istemesinden anladım tabi bunu. "ileride kağıt var mı" diye sormuş meğer.

olmuyor.

Olmuyor. Bazen söylüyorum, bazen söylemiyorum. O an söylememiş olsam, içimde kalsa bile eve giderken yolda unuturum ben olayı, gündemimde kalmaz o kadar uzun süre. Birinin "Şöyle şöyle olmuştu" diye hatırlatması gerek. Aklımda tutayım da ram'den mi yesin?

www.facebook.com

8Fact

www.facebook.com
www.facebook.com
www.facebook.com
www.facebook.com

Antalyayi secerdim cunku hem canli hem sakin ve cok guzel bir sehir. Ankara gibi sikici degil. Denizi de var. Daha ne

antalyada turistlerle muhabbet ederek dilinizi gelistirebilirisniz. dil dile degmeyince dil ogrenilmezmis :) antalyada dil bilen eleman ihtiyacini dusunursek orda da mutlaka yabanci dil kursu vardir zaten.

merkezde calisma sartlari her zaman daha agirdir. denetim, teftis, vs daha fazla olur. uzerinizde daha fazla baski olacaktir. daha yogun calismaniz gerekir. hem mesaileriniz daha yogun ve yorucu gecer, hem de mesai cikisi yorgun olursunuz. ustune bi de trafikti, eylemdi, kardi yagmurdu derken eve kimbilir kacta ne halde varirsiniz. antalya da buyuksehir ama yasamin ankaraya kiyasla daha az yorucu oldugunu dusunuyorum.

hariciye sinavina calismak icinde ha ankara ha antalya farketmez. kaynaklari bulduktan sonra, bi de torpiliniz varsa is sizin calisma performansiniza bagli.

Antalya tabi ki. Rahat memleket yazın tatilini yaparsın, kışın üşümezsin. Doğal güzellikleri bol. Haftasonları sıkıldın mı kendini atacak yerin çok.

Ankara öyle mi? Kışın donarsın, yazın kavrulursun. Beton binaların arasında bitane gölete iki tane kuğu atmışlar, olmuş sana meşhuur "Kuğulu Park".

Antalya ile kıyasla Ankara'nın övülebilecek bir tarafı olduğunu sanmıyorum.

antalya.

Ankara. Aşığım ankara'ya o yüzden.

"Bu sevda kalbimizde bir GECEKONDU"

Biriniz Ankara deseniz Ankara yazacam. İşin aslı millet Ankara yaz desin istiyorum. Bu lanet şehirde kalmak için cesaretlendirilmek gerekiyor. Ama torpil demeyeyim de referans konusunda Ankara daha avantajlı, daha kolay bağlantılar kurabilirim. 22 Ağustos'a kadar zamanım var. Farklı veya aynı görüşleri olan arkadaşlardan öneri bekliyorum.

sırf melih gökçek için ankara <3


şaka şaka sevgilim antalyalı ona sordum kışın antalyada yaşanmaz dedi.

bana da mi lo lo + 1
Güzel güzel kafayı dinleye dinleye, ömrü uzata uzata yaşanır orada. Domatesler çok ucuz ve güzel, o yüzden bile olabilir.
Hatta ben de taşınayım mı oraya?

kariyer için ankara. çoluk çocuğa karışırım dersen antalya.

@Aychovsky, taşın tabi, kiraya da ortak olursun ama.

Antalya'da da nem var. Hadi bakalım?

Ankara. Antalyanin kisi nasil olur bence onu yasayanlardan ogren. Ankaranin ayazini ararsin.

@freekara Bence de sıcaklayınca, nemlenince duş alıyorsun ve geçiyor ama üşüyünce kat kat giyiniyorum, kollarım kapanmıyor giysinin kalınlığından ama hala içim titriyor, kıkırdıyor.

Adana'da 10 yıl yaşadım. Kışın Antalya'dan daha soğuk, yazın daha sıcak. Bok gibi geçiyor kış mevsimi bu iklimlerde. Ne giyeceğini bilemiyor insan. Yürümek için uzun taksiye binmek için kısa kalan mesafe gibi. Niğde'de de 15 yıl kaldım. Soğuklarla da pek sıkıntım olmaz. Kaloriferli bir ev olduktan sonra her sabah duş alamk koymaz insana. Antalya'da da klimalı ortamlarda çalışıyor olucam, arabada klima var zaten. Benim için Ankara'da ağır basan en önemli sebep yabancı dil kursları. Writing, reading, speaking için ayrı kurslar var. Antalya'da Adana gibidir tahmin ediyorum. YDS ingilizcesi beni kesmez şu aşamada. Hayatını sınavlarla bok etme diyenlere saygı duyuyorum. Belki kariyer saçmalığı yüzünden ömrümün en güzel yıllarının içine ediyorum farkındayım ama yurtdışına gitme hayalim var. Bunun da bileti dışişleri bakanlığı meslek memurluğu sınavından geçiyor. Gerçi bendeki şansla kazansak bile bunlar beni musula gönderirler.

Belgesel değil de dizi izlediğinin farkında olarak izleyeceksen izle. Güzel dizidir.

üstada saygımdan başlamıştım geçen sene ama diğer starz dizileri gibi piyasa dizisi. pek bir derinliği olduğunu düşünmüyorum.

Leo'nun ukalaligi disinda cok sevdim ben. Zaten toplam 20 bolum. Kilic var, kalkan var, gizem var, bulmaca var. Cogu sey zekice, birtakim tahmin edilebilir seyler olabiliyor arada. Tarihsel dogrulugu bir kenara birakirsak ben bayildim.

Güzel başlıyoda boka sarıyor sonra mistik olaylara giriyo

roma tarihinin hastasıyız diye başlamıştık arkadaşla, ilk sezon seyrettik ite kaka. ikincisine başladım, 15 dakika sonra bu ne ya deyip kapattım. spartacus'ten sonra çok kötü geldi bana açıkçası. tamam spartacus olmasını beklemiyodum ama fazla kurgusallaştırmışlar işi. abuk subuk bissürü mistik olay var. kafası karışıyo insanın.

ayrıca cidden piyasa bebesi cix leo yapmışlar herifi.leo da insandı genç adam oldu sevişti etti ama murat boz gibi giyinip alımlı çalımlı yürümüyodu herhalde o zamanlarda. affedersiniz ama dönemin romasında floransasında bu tip insanları fena sikerler idi. herif 2014 model giyiniyor.

spartacus demeyin arkadaş ya, özledim lan. bin tane dizi var piyasada, spartacus'ten aldığım tadı hiçbir diziden alamadım/alamıyorum.

ilk sezon güzeldi de ikinci sezonu olmayaydı iyiydi. bundan sonrasını da "başladık artık bi kere" diye izleyeceğim. içimi baydı zira artık.

2 bölüm zor dayandım bıraktım bu diziyi. leonardo'yu disney'in alaaddin'ine benzetmişler. bir tek maymunu eksik kalmış. konu fantastik ötesi zaten.

devilred +1
İlk sezon güzel, ikinci sezon nanay.

çerez niyetine iyi gidiyor. önce güzeldi sonra beklediğimi vermedi ama olsun gene de izletti.
illa işi indiana jones'a bağlamaları gerekiyo sanki. mistik uygarlıklar cik cik vik vik

Low cost uygulayan havayollarının geneli böyle çakaldır, el bagajı ile gitmezseniz, 40-50 Euro bagaja verirsiniz. Üstelik el bagajı da bazı havaalanlarından "Gerçekten el bagajı olabilecek boyutta mı" diye kontrol de ediliyor.

herhangi bir çakallığı olacağını sanmıyorum. 6 kez falan ryanair ile uçtum. uçağa geçerken çantaları kontrol ediyorlar. böyle istedikleri standartlarda mı diye kontrol etmek için metal bir sepet gibi bir şey var, çantayı onun içine sokuyorlar, eğer giriyorsa bir sorun olmadan geçiyorsunuz. sığmazsa onun içine, size geçiriyorlar. tabi bu her havaalanında olmadı, bazı yerlerde de bakmıyorlar hiç, ama genel olarak riskli. 50 euro vermeye değmez.

Wizz Air ile 4 kere uçtum. Dördünde de kontrol ettiler. Çakallığı falan yok maalesef. Küçük el bagajı denen şey ücretsiz. Ama o el bagajı boyutları o kadar küçük olmalı ki neredeyse sırt çantasından azıcık daha büyük. Demir bir hazne oluyor onun içine oturtıyorsun. Tamamının içine oturması hatta üstten de taşmaması lazım.

Eğer ki internetten bagaj satın almadıysan havaalanında daha pahalı oluyor haberin olsun. Bu bagajı beleş diye sokamam diye düşünüyorsan mutlaka internetten al. Çünkü internetten alınca 20 eu, oradan alınca 45 eu falan. (fiyatlar sallamasyondur ama o kadar fark oluyor)

ben böyle soylenenden biraz daha buyuk bir çanta gotursem mesela gıderken ıcı bos olsa böyle ezsem cantayı falan öyle seyler kurtarmaz mı ?

yoo gelebilir ama çok sevilmesinin sebebi de bu itici şeyi bunun böyle olmadığını hissettirerek yapması. cümleye bak, ben de bir şey anlamadım.

İnsanın nasıl yetiştiğine bağlı değişir. Çocukluğumda bir Kemal Sunal'a bir Nasreddin Hoca fıkralarına bir de Devekuşu Kabare'ye gülerdim. O yüzden onlar hala çok komik geliyor bana. Hele ki Kemal Sunal'ı ikinci babam yerine koyarım, hem sevgiden hem de filmleriyle kişiliğimin oluşmasında babam kadar etkiliydi. Gülerken gördüğümde hep içim ısınır. Hala da eleştiri ile naifliğin buluştuğu yeri seviyorum komedide. Cem Yılmaz çok hoyrat ve düz mantık geliyor bana, bu da öncekiler zekice olduğundan değil. Bir miktar gülüyorum, ama her güldüğümde saldırgan geliyor. Espri anlayışı zamanla değişen bir şey. O gün orijinal olan, bugün banal ve klişe sınıfında. Aynı şekilde bugün orijinal ve komik olan 20 sene sonra anlamsız ve itici olacak. Kemal Sunal gülüşü de bunun bir alt kolu. O zamanın ruhu ile birleşen bir şey. Yoksa her hangi biri diş etlerini göstere göstere "Ihıhı" diye gülse gülmeyi bırak, sinir bile oluruz.

Komik adam ama yapmacik geliyorsa insan sarrafisin demektir cunku adam oyuncu sonucta. Ha zaten normal hayatta da neseli biri degil kamera karisinda hep neseli olan adam sahsi hayatinda gayet asik suratli ve ciddi biri. Bu bilgi de birinci agizdan

yapmacık değil.

itici evet ama bunda gummy smile olmasının da etkisi var.

yine de komedyen olduğu için sorun teşkil etmiyor, normal insanda hiç çekilmezdi.

esprileri ezbere bilinmesine rağmen yıllardır aynı sahneleri izlemekten zevk alınan kaç komedyen biliyorsun?

@neverletyougodown
Iyi de, günümüz komedyenleri komik veya kalıcı değil diye Kemal Sunal'ın mükemmel olduğunu mu söyleyeceğim? Hiç elestirmeyecek miyim? o zaman günümüz şarkıcılarından da kimse fazla iyi değil çünkü bütün mükemmel şarkıcılar geçmişte kaldı sana göre.

Bana itici gelmiyor. Saf bir gülümseme gibi geliyor. Bana itici gelen uyanik gülümsemesi, kemal sunal inki gibi saf gülümsemesi değil.

nasıl çoğu insanda kemal sunal sevgisi varsa, sende de kemal sunal nefreti var bence. sevmeme değil nefret le ilintili.

adam komedyen değil zaten oyuncu. oyunculuğu kötü olabilir,canlandırdığı karakteri yansıtamıyor diyebilirsin. yani hababam sınıfı'nda aptal, alık inek şaban karakterini canlandıramıyor diyebilirsin veya köyden indim şehire'de saf kardeşi canlandıramıyor diyebilirsin.

canlandırdığı karakterin komik olmaması/itici olması/itici komik olması adamla alakalı değil doğal olarak, yok karakter komik de adam oynayamıyor diyorsan onu da bu işin uzmanları değerlendirebilir, o olmazsa halk da değerlendirebilir.

duyuruda troll olsan ne olur, olmasan ne olur.

@uykusunu yakalayan adam
Zaten benim dediğim de seninkiyle ilintili.
Adam oynadığı rollerde, özellikle espri/komiklik yapmaya çalıştığı yerlerde çok da başarılı değil. bunu ille de böyle açmak gerekmiyor.
Misal Levent Kırca'nın da oyunculuğunu sever ama kişiliğini sevmem. Kemal Sunal'da ise tam tersi bir etki var benim için.

Sürekli muhabbet halindeyiz, hatta özledim büyük bir kısmısını.

Konuştuğum zaman bazen pişmanlıklar duyabiliyorum. Ufak espriler vs. incitebiliyorum, incinebiliyorum... O yüzden gerektiğinde konuşmayı hedefliyorum. Ama bunu uygulayamıyorum arada bir kaçırıyor :)

Oda arkadaşlarımla aram iyi, hocalarla mecbur kalmadıkça konuşmuyorum.

Herkese tek tek bir çok iyilik yaparım, anlık ya da genel sorunlarına yardımcı olurum. Benden işle alakalı bi yardım/destek istediklerinde hiç sorun çıkarmadan yardım ederim. Bu yüzden bireysel bazda sevilirim. Ama dedikodu yapmam. Sabahları hep birlikte kahvaltı yapıyolar, ona katılmam. Topluca bi muhabbetin döndüğü ortamda (herkes yoksa) 5 dakika'dan fazla kalmam. Bana güvenip bişey söyleyen ya da sadece boş boğazlığından söyleyen birisinin lafını başkasına asla taşımam. Benim yanımda dedikodu dönecek olursa "hadi ben kaçtım" de ve kaçarım, masa başında olursa kulaklık takarım. Her şeyimi anlatmam, özel hayata girmem, çok sorulduğunda "çok süper, çok teşekkürler" der ve detaylandırmam. Anket yapılsa ve gerçekten dürüstçe oylansa en sevilen ve güvenilen kişi çıkarım, işe en son giren ve yaş olarak en küçük olmama rağmen.

Servis, otobüs veya metro ile Üçkuyular'a gelinir (tam yolunu bilmiyorum, gitmedim uzun zamandır). Sonrasında Üçkuyular'dan Çeşme dolmuşlarında binilir.

Peki yolculuk süresi ne kadar ortalama?

Duruyla kalkıyla 1.5 saati geçebilir. Metro yeni açıldı, daha birkaç günlük. Denemedim ben, o hızlandırabilir; 1 saat falan olabilir.

Havaş var orada biniyorsun, Çeşme Otogar'da iniyorsun. Her saat başı, buçuklu saatlerde mevcut. Şimdi aradım sordum.

www.havas.net

bir tane turizm firması var saat başı 50 TL kişi başı alıyor. yada özel araba tahsil ediyor sana farklı fıyat tabi.

evet benim gibi sirke manyagi insanlar icin super fikir vermissin, mesela karpuzun cekirdegi cok cikiyor ya, onda da kullanilabilir mi bu dedigin veya sen hangi meyveyle daha cok yapiyorsun?

Elma, armut gibi meyvelerin çekirdekli orta kısımları ve kabuklarını şeftalinin kabukları falan kullanıyorum genelde.
Üzümden yiyecek sirke yapıyorum.

İri olan karpuz çekirdeklerini kurutup çerez olarak kullanabilirsin. Çok minik olanları kuşlara veriyorum.

Ayva çekirdeklerini kurutup saklıyorum. Emzikli olan anne olursa ona veriyorum, meme başı çatlağına iyi gelir. Olmazsa reçel yaparken bir cezvede kaynatıp suyu reçele ilave ediyorum. Ayva çekirdeğini kaynattığım su jöle gibi oluyor. Reçel daha kıvamlı oluyor.

Meyve çekirdeklerini de yıkayıp kurutuyorum. Sonra piknk, dağ yürüyüşünde onları doğaya serpiyorum.

Vişne çekirdeklerini soğuk-sıcak su torbası niyetine kullanmak üzere yıkayıp kurutuyorum. Küçük torbalar dikip içine çekirdekleri koyuyorum. Sıcak su torbasından daha güvenli oluyor, özellikle bebekler için.

*bamya pişirirken çok hafif elma sirkesi eklemek hem lezzetini arttırır, hem de o sıvının etkisini azaltır.
*makarna soslarını makarnanın kendi haşlama suyuyla inceltmek ve haşlama suyuna çok az defene yaprağı veya adaçayı atmak.
*dolma yaparken salçalı suyunu çğden hazırlamamk, salçayı kavurup sonra ılık su eklemek, üstüne dolmaları dizmek, daha su gerekiyorsa eklemek.dolmaların içine limon suyu ve kuru naneden hazırlnmış sostan birer tatlı kaşığı dökmek.
*kuru fasulyeleri akşamdan yıkayıp ıslatmak. sonra sabah pişirmeden birkaç saat önce suyunu değiştirip yeni suya aktarmak ve bu suya eser miktarda süt eklemek.
*mercimek köftesi için mercimeğin iki katı su, yarısı kadar ince bulgur kullanmak.
*kısır yaparken ince bulgur için çay bardağı ile porsiyon hesabı yapmak. limon suyu ve tuzunu bulguru ıslarken eklemek. baharatlarını salçalı sosa eklemek, sosla birlikte bulgura yedirmek, bu salçalı sosa muhakkak kimyon ve ince rendelenmiş sarımsak eklemek.

iyi bayramlar olsun herkese.

Toz ceviz, et yemeklerine veya içinde et parçası olan yemeklere hafif acımsı (acı sayılmaz bile) çok süper bir aroma veriyor. Ayrıca normal sarmısak veya toz sarmısak ile süper tatlar elde ediliyor.

Lisans derslerini bir donrm onceden almaya baslarsiniz. Itu'nun ders secim sistemi serbesttir. Onsarti olmayan derslerden istediginizi istediginiz donem alabilirsiniz. Bu da esnek bir ders programi saglar. (Az hocasi olan bolumlerde ders acilma sikintisi oluyor tabii) Kasarsaniz 3bucuk senede lisansi bitirirsiniz 4 senede okul bitmis olur. Ya da 4bucuk senede biter ama son donemler ders yukunuz hafifler. Veya dersleriniz kotu olursa ilerde, bonus duzeltme sansiniz olur. O olmadi 15 kredi falan halihazirda almis olacaginiz icin kalan senelerde her donem 1 gun bos birakabilirsiniz. Ayrica 1 sene hazirlik bayiyor. 1 donem yeterli bence. Eger A veya B kuru seviyesinde ingilizceniz varsa.

Ben öyle idim. En büyük avantajı programı daha hafifletmiş olmamdı. Önkoşullar nedeni ile 3.5 yıl imkansızdı ama 4.5 yıl olunca, her dönem en fazla 19 kredi aldım. Bunun dışında hem üstten hem kendi dönemimden ders aldığım için iki dönemi de komple tanıdım. Şu anda da iki dönemden yakın arkadaşlarım var hala görüştüğüm. Dezavantajı pek olmadı benim açımdan.

ben de irregular bitirdim dezavantajını göremedim. okulu toplam 5 senede bitirmeyi düşünürseniz yarım dönem avantajı oluyor. dersleri rahat rahat verebilirsiniz.

suya dayanıklı yazıyordu bendekinde.

Markasına bağlı da değişir. İyi markalar (en azından Ambre Solaire, vb.) üstünüzde dururken, çaresizlikten aldığım Victory Sun denize girildiğinde petrol sızdıran tanker gibi çevreye tüm yağı bırakıyor.

Supernatural olur mu ki?

The Originals?

Onu biliyorum da başka bi şi bulamazsam ona yöneleceğim. Vampir olayı pek sarmıyor ^^

once upon a time, grimm

sihirli annem.

ehehe.

Selena

(bkz: legend of the seeker)

ilk bölümleri basit gelebilir de sabredince sonra efsane oluyor. kitap serisinden uyarlama zaten kitapları da çok hoş. 2 sezon sürüyor, kısa olması kötü.

Buyulu dedin ve bunun membagi 'once upon a time'.

Rumpelstilskin'in askerleriyiz!

Legend of the Seeker + 1 (Gerçi kitaplar daha güzel ve diziden sonra "Ben Tabrett Bethell'e aşık oldum, kimden istiyoruz" diye gelmeyin.)
Grimm + 1

salem

grimm çok kötüydü ya. supernatural iyidir vampir de her bölümde yok zati.

Merlin'in yerine Atlantis çekildi. Onun gibi olmadı ama idare ediyor işte.

Bir de Haven var, Stephen King'in kitabından uyarlanma. İlk 3 sezonu çok sevmiştim ama o Heroes'a daha yakın gibi.

2-3 aktarma galiba. aktarma yapılacak durağa gelince anons ve herkesin metrobüsü boşaltmasından durumu anlıyorsun zaten, önceden hesaplamaya gerek yok.

34 a 34 c

34A'ya binip Cevizlibağ'da inin, oradan 34C'ye binip Beylikdüzü'nde inin. Bir aktarma, iki araç.

Kendiminki givircik oldugundan givircik diyorum. :p

kıvırcık bence.

düz

popoma kaş göz çizsem daha güzel olurdu..

tipine göre değişir ama kıvırcık fena sayılmaz.


diyeceklerim bu kadar.

düz

Kıvırcık.

saç olarak düz daha iyi, tip olarak ikisi de kötü.

kıvrıcık

Bunu tam da kafamda pipetler sariliyken gormem...
Soruya cevap olarak; saclarim normalde duz hep duz pirasa gibi. Arada kivircik yapip mutlu oluyorum ama hep kivircik kalsa cekemem valla.

Tek bir cevap olarak da ben susayim nickim konussun :p

düz

kıvırcık derdim ama burdaki fotoğraflara göre düz dicem

3 numara ferah ferah

çok düz adam cevabı olacak ama kişisine göre değişir yahu. ben normalde düz saç fanatiğiyimdir ama bazı kızlarda kıvırcık o kadar şirin oluyo ki canım sevişmek istiyo.

fotoğrafını gösterdiğin arkadaş bence kendini imha etsin ama, ona hiçbi şey yakışmaz. bakışlara bak sıfata bak hey allam. bayılıyolar kendilerini böyle tipsiz çirkin yapmaya.

@duzsac, yıllardır bu sorunun gelmesini mi bekledin :)

bu ablanun fotoğraflarını göz önünde bulundurursak, ablaya düz saç daha iyi gitmiş. insandan insana da farklılık gösterir. şimdilik düz saç diyorum.

Bence hafif dalgalı en seksisi. Bu kıza kıvırcık daha gitmiş gibi.

Saclarim kivircik ama bu kepsteki gibi degil kucuk kiz cocugu saci gibi. Bukle bukle. Ustler dalgali uclar lule. Nefret ediyorum. Kepsteki gibi olsa severdim muhtemelen. Duz sacla da kafama bir kova su boca edilmis gibi duruyorum.
Benim tercihim iri dalgali sac. Viktoryanin sirri melekleri saci gibi.

kıvırcık saça bayılırım, bu kızınki gibi kıvırcığa ama. kuzu gibi değil. yine de bu kıza düz daha çok gitmiş. enteresan.

Normalde düz saç rulz (tabi dalgalıdan sonra) ama buradaki kızın saçları aşırı kalın telli olduğu için hiç yakışmamış. Kıvırcık saç sevmem. Bakımı doğru düzgün yapılabilirse büyük kıvırcık severim ama küçük küçük olan kıvırcığa bakamıyorum ve dokunmamıyorum.

is that you ? ohh no !!

Kıvırcık tabiki

Kesinlikle dalgalı. Ne düz, ne kıvırcık. Belki kıvırcığa azıcık daha yakın olabilir.

e yani o kadarı benim bacağımda da yok.
benim ölçüm benim bacağım ve kolum, geçmediği sürece sorun yok:)

bu kadar kıllı olabilmeleri şaşırtıcı. bir de estetik yargı demişler ama peki ya makyaj, oje?

çirkin bence, ama asıl sorun bunun müthiş bir duruşmuş gibi sergilenmesi. kıllı bacak bir tarz olabilir, ama buna "karşıtlık" yüklemek gereksiz çiğ bir hareket.

tabi ki itici. bundan daha iticisi yolunmis tavuk tipi bacaklar.

fotoşok diyor

O bacak kadın bacağı olamaz.

linkteki bacaklar o kızın değil zaten. diğerlerine bakmadım sadece bi öncekine baktım ama itici gelmedi.

aklıma bi film geldi hatta 2 kadın vardı ormanda yaşayıp hiç almıyolardı, baya da seksi kadınlardı. alt katlarına inmeye çalışıyodu adamlar. ismini hatırlamıyorum.

olabilir yani neden olmasın.

inscrutable +1.

erkek keyfi için kadın vücudunun bütünlüğünü bozmak, kadını değiştirmek farklı; benden daha kıllı bacakla meydana "karşıtlık" kisvesi altında çıkmak farklı. boş işler.

Killari almak temizliktir.tirnak kesmek, saclari kesmek/duzeltmek gibin.

dogalligi yanlis anlamislar.

Bos is.

Şimdi diğer fotoğraflara da baktım da o kadar uzun kıl olması çok garip. Bir de gerçekten beynime kızdım ne kadar güzel bacak olsa da kıllı olunca estetik gelmiyor. Çok ilginç.
Biraz da karıncalı yayın izlemek gibi sanırım ya. Net görünmüyor bacak.

e yok bi de gelmeyeydi :)

hadi ilki fotosop olsun, hepsi mi fotosop? hairylegsclub.tumblr.com

baya bildiğin harun abi bunlar.

erkek değilim ama cevaplama gereği duydum. bence itici ve yaptıklara şeye isim koyma çabaları daha da itici. bu tür şeyleri sevmiyorum ya, toplumun yargılarına karşı kıl uzatmak nedir? kim kendini sorguladı sen böyle yaptın diye?
ayrıca devilred+1, madem böyle bi hareket başlattınız toptan hareket edin ve toplumun kadına dayattığı estetik görünme rolüne tepki gösterin. fondöten de sürme mesela, veya oje, ruj. saçını tara ama fön çekme.yaman çelişki var

Bir kadının da erkek gibi kıllarını uzatmaya hakkı var. Bir sey diyemeyiz. Ben de tiksindim. İğrenç bir şey.

Ilk bende bi kadında bu kadar kil olabilecegine inanmamistim ama galiba uzun sure jiletle ya da makineyle falan almis sonra uzatmaya baslamis. Ondan fotoshop degil yani. Ağdanin canini yiyim.

Bi kadinda bu kadar kil olmaz ama arkadaslarin oncesinde uzun bir jilet gecmisi var herhalde. Yoksa bu kadar olmaz.

özel olarak kılları daha uzun olsun diye jilet vurdukarını iddia etmiyorum bu arada. jilet vurulmuş o yüzden bu kadar bol kıllı diyorum. şaşıran insanlara açıklama getirmek için. yani o kadar kıllı bacak gördüm böylesini hiç görmedim, doğal olduğunu düşünmüyorum.

@octavarium, hakikaten bu olayın başlangıcı ne zamana dayanıyor şu an ben de merak ettim...
sanırım hatice'ye "hatice seninkiler daha az yav iki dakkada halledersin" denilmiş. "ben de yarın alırım olmazsa" demiştir xy. ve bir daha asla almamıştır:)

Bakamadım, erkekte bile o kadar kıla dayanamadığım oluyor ve ağdayla geceleri sinsice yaklaşmak istiyorum. Şu hatunları benim elime verseler ne zevkle yolarım ama kusmadan bakabilirsem. Resme +18 gibi bir +aychovsky, bir "Sen bakma ulan ayı" koysak olurmuş, beni çok aşıyor.

Ben de üstüne kadınlarda kıl almanın tarihine kadar gittim ve Antik Yunan’da Saphho’nun şiirlerinde ve oradan Romalı Ovidius’un bunun yapıldığını söyleyen kaynaklar buldum. Daha sonraları Orta Çağ Avrupa’sında her türlü kıl erotik sayıldığından, dinen yasak olarak belirlenip alınmış. Bu anlaşılabilir bir durum, çünkü Orta Çağ’ın güzellik anlayışında kadınların alınları çok geniş, saç neredeyse kafanın arkasından başlıyor ve kaşlar, kirpikler yolunmuş. Mona Lisa’ya bakın, o dönemin güzeli böyleymiş. O dönem hiç kıl yok.

www.123inspiration.com

Böyle kitlesel olarak kılsızlığın kötü olduğunun belirlenmesi 1915’i bulmuş. O sırada filmlerdeki ve daha sonraki savaşlarda pin-up girl’lerin kılsız olması milleti etkilemiş.

Bunun Antik Yunan’da olması şunu getiriyor: Antik Yunan ataerkilliğin temelinin güçlendiği dönemler. Artık yerleşik hayata iyice geçilmiş, yeni medeniyetler kurulmaya başlanmış. Ulus kavramları doğmuş, bu yüzden erkekler savaşıyor, kadınların görevi ise evde yün eğirmek. Dolayısıyla, ataerkilliğin güçlenmesi ile gelmiş olabilir. Bu klişe bir teori de olabilir ama öncesine götüren bir kaynak bulamadım. Doğru düzgün bir teori de bulamadım.

estetik yargılara meydan okuyor denmiş

doğru, meydan okuyor gerçekten.

ama her meydan okuyan kazanacak diye bir şey yok.

bence kaybetmeye mahkum.

kol bacak tamamda madem estetik yargı falan konuşuyorlar almasınlar o kaşlarını, koltuk altını falan bıraksınlar göreyim ben o devrimci kadınların halini. e bunun tersi erkeklerde kaş alımı mesela. e hadi buyur al kaşlarını, kadınlar konuşmuyor mu arkasından?

travesti sandım kapattım o derece itici

aychovsky,

şu makaleye de rastlamış mıydın?

history.barnard.edu

Makaleden bir alıntı:

In July of 1915, the first Gillette razor for women came on the market. But where Gillette had responded to a clear void in the men’s hair removal market, he now faced the dilemma of promoting to a market that did not yet exist. Hence Gillette was responsible for introducing to American women the revolutionary concept of shaving. The Gillette women’s razor would trigger a relentless advertising campaign on the part of more than a dozen beauty care companies, all encouraging women to remove the suddenly “unsightly” body hair and all seeking to make a profit.

Bunu okuyunca, ''bi dakka yaa, bu tarihi benim gözüm ''bi yerden'' ısırıyo'' diyip şuna baktım:



Listerine was the first over-the-counter mouthwash sold in the United States, in 1915.

According to Freakonomics:

Listerine, for instance, was invented in the nineteenth century as powerful surgical antiseptic. It was later sold, in distilled form, as both a floor cleaner and a cure for gonorrhea. But it wasn't a runaway success until the 1920s, when it was pitched as a solution for "chronic halitosis"— a then obscure medical term for bad breath. Listerine's new ads featured forlorn young women and men, eager for marriage but turned off by their mate's rotten breath. "Can I be happy with him in spite of that?" one maiden asked herself. Until that time, bad breath was not conventionally considered such a catastrophe. But Listerine changed that. As the advertising scholar James B. Twitchell writes, "Listerine did not make mouthwash as much as it made halitosis." In just seven years, the company's revenues rose from $115,000 to more than $8 million.

Ah bu kapitalizm ah!

herospower +1.

yaptıklarını destekliyorum fakat eksik buluyorum. koltuk altı kıllarını uzatacak halimiz yok tabi ama her zaman tertemiz koltuk altı beklentisi rahatsızlık verici. (koltuk altımdaki kıllar rahatsızlık veriyor ve benim için temizlik anlamı taşıyor, başkası böyle hissetmeyebilir tabiki de)

makyaj ve kaş alma da çok yapay ve toplum dayatması şeyler. bıyık alma da öyle. çocukluktan itibaren bilinçaltına nasıl yerleşmiş ise artık yapmayan garip geliyor.

destekliyorum o yüzden bu kızları, hem fikirsel hem eylemsel olarak.

ben karşıtlık içeren bi oluşum içerisinde değilim fakat o anlamda yapsalar bile haklı buluyorum. dayatılan estetik yargılara karşı aktivist olmak. güzel sey bence.

evet, kıl olayında ölçüt benim, çünkü belirttiğim gibi bu öznel bir ölçüt, kimseye bunu dayattığım yok. tercih etmem, olur biter.
bugüne kadar hiçbir sevgilimin ne bacaklarındaki ne kollarındaki ne de başka bir yerindeki kıla tek kelime laf etmedim. ağzımdan "kılların çok uzamış, alsana onları" gibi bir laf çıkmadı. buna karşın sevgililerimden böyle istekler geldi, ikna ettilerse istedikleri oldu.
bu konuda din kaynaklı bir takıntım olmadığı için avrupalılara daha yakınım. özel bir tercihim yok, ama traş olduğu için sivilceli bir görünüm olmasındansa veya yeni çıkan kılların öperken dudaklarımı tahriş etmesindense kıllı olmasını bile tercih edebilirim.
ayrıca kimse kıla tüye bayılmıyor diye bir şey yok. "döşü kıllı" erkek isteyen ablayla o kadar dalga geçtiniz ama pek çok kadın da kıllı erkek istediğini dile getirebiliyor. bunun altında hormonlardan tutun, toplumsal rollere kadar pek çok neden olabilir. onların kıllı erkek istemesini anladığım gibi, ben de daha az kıllı bir kadın isteyebilirim. bunun altında da benzer nedenler bulunabilir. ayrıca bu isteğimi kimseye dayatmam, sadece kendime eş seçerken ölçütlerden biri olur. üstelik ilk sıralarda gelmeyebilir bile.
buradaki ablaların da sadece bacakları kıllı oldukları için partner bulamayacaklarını söylemek de mümkün değil. tam da bu nedenle bile partner bulabilirler.
bıraksanız da, onlar da biz de, herkes kendi öznel tercihlerini yapsa.

Şehirler arası AVE (hızlı tren) kullanmadan zor geri dönersiniz, günübirlik gidilir gibi değil. Yani dönersiniz de sabah 5'te çıkıp akşam 7 gibi dönmeniz gerekir, çok zor olur. Ki AVE de her şehir arasında yok, bunların birçoğunun arasında olmayabilir.

Cadiz'de denize girilir. Çok güzeldir Cadiz.

4 günde endülüs gezilmez, gidin cadiz de denize girin rahat edin, kasmaya gerek yok, 14 gün bile zorken kaldı ki 4 gün. cadiz de yatın, ronda, sevilla gibi çevredki yerlere şöyle bir bakın kafi...

Akkum ve Akarca plajları var. Hepsi yarı taş, yarı çakıl. Akarca'da yapılır kumdan kale.

Akarca nerde? Bilmiyorum orayı

Seferihisar'da sol yol Seferihisar'ın içine gider, sağ yol Akkum, Teos, Akarca'ya. O yoldan da daha sonra yol ikiye ayrılır; sağ olan Akkum, Teos tarafına, solda olan Akarca'ya gider.

Diğer bir yol da Seferihisar'daki kavşağı geçtiğinizde 3-4 km ötede bir cami var sağ tarafta. O camiyi gördüğünüzde yol sağa kıvrılıyor. O yolu takip ederek gelebilirsiniz.

www.google.com!3m1!4b1!4m2!3m1!1s0x14bbf350610a4eb9:0x8260636e3f2f37f4

Otoyol Seferihisar gişelerinden şöyle yol
www.google.com!3m1!4b1!4m13!4m12!1m5!1m1!1s0x14bbea138fac1287:0x78ddf867b47a6f1e!2m2!1d26.871305!2d38.365339!1m5!1m1!1s0x14bbf350610a4eb9:0x8260636e3f2f37f4!2m2!1d26.807356!2d38.167549

Yalnız yarın Lodos var. Bu da Seferihisar için eşittir deniz dalgalı ve karışık olacak. Lodos olmayan günlerde soğuk, düz ve tertemizdir.

Gitsenize Özdere, Gümüldür'e falan Seferihisar kötü geliyo bana hep nedense.

sigacik'ta kucuk akkum var.

Onun da derdi daha ayrı olacak, o zaman da "Her şeye Evet demesem, biraz sesim çıksa, şuna buna karşı koyabilsem" diyeceksiniz. Olduğunuz insan iyidir; arada zor zamanlar yaşatır ama siz gibisi de yoktur. Yukarıda söylenenlerden kötü olanlar sadece kafaya takmak ve sinir stres yapmak. O da kısmen sizin elinizde. Kafayı takıyorsanız takmıyormuş gibi yapmayın, kendinizi kasmayın; dibine kadar takın ki kısa sürede sisteminizden çıksın gitsin. Uğraştırmasın daha fazla. Herkesin bir kafayı takma kotası var, onu dolduruyoruz bir şekilde.

İlaç kullanmayın da mesela şöyle düşünevbilirsiniz; şu dünyada insanların ne sorunları var, amansız hastalıkları var, neler neler..
Bunları düşünüp kendi sorunlarınızı gözünüzde küçültüp takmayabilirsiniz belki.
Aychovsky nin dediği gibi herşeye tamam diyip sesinizi çıkartmazsanız bir yerden sonra içinizde patlar.
Ben öyle bir durumda kaldığım zaman sinirden sivilce döküyorum mesela. sağlıklı bir durum değil, insan sinirini ifade etmeli bir şekilde.

'gamsız olmak istiyorum' diyince aklıma eski işverenim geldi. adamın iş yerindeki lakabı 'gamsız pezevenk'ti. gamsızlık nedeniyle dünyanın borcunu yapmış, iş verdiği onlarca insana bayram zamanı maaş vermeyen bir insandı. ondaki akıl kuşta olsa kuş çakılır yere düşerdi o derece. ayrıca kendisi götüne giyecek don alamazken gidip timsah, pirena besleyecek kadar umursamaz biri. hele ki bir gün timsah 3.kattan yere çakıldı onu bile veterinere götürmedi yani adam gamsızlıkta son noktaydı. ek olarak askere giden arkadaşıma maaşını vermemiş ve onlarca insanı dolandırdırmıştı.

sonuç olarak bu şekilde gamsız olacaksan bence hiç olma. çünkü insanların senden beklentilerini, topluma karşı görevlerini umursamazsan arkadan çok küfür eden oluyor.

Gamsız olunmaz, gamsız doğulur

hamurda varsa gamsız olamıyorsun maalesef.

Kendinizi düşünün.

Gamsız olmanın en önemli kuralı kendinizi hayatınızda ki her şeyin önüne koymaktır ve bunu hiçbir ilaç sağlayamaz sadece düşünceleriniz sağlar.

Hayatta ki her şeyin gelip geçici olduğunu günün sonunda gene kendinizle kalacağınızı bilmek sizi ben olgusuna ulaştırabilir çünkü o zaman geri kalan olaylar "yahu hiçbirinin bana bir faydası yok madem ben gene kendime kalıyorum o zaman stresi boş ver zevk aldığım şeyleri yapıyım hiç değilse mutlu uyuyayım." şeklinde gözükecektir size.

İlk adım bencillik sonraki adım gamsızlıktır özetle :)

Ancak, hayatı idame ettirecek sabit bir gelir varsa ve kisinin kendi dışında kimseye karşı (ozellikle coluk cocuk gibi) bir sorumluluğu yoksa, gam veren şeylerden uzaklaşmak suretiyle gamsiz olunabilir. Diğer türlüsü, gamsizmis gibi davranmak olur ancak.

bunu bile, gamsız olmayı bile kafaya takmışsın, hal böyleyken sence oluru ne kadardır bu işin.

Farklı şekillerde olabilir bu. Nirvana, fenafillah tarzı ermişlikler olabilir, hayatın eziciliği üzerine genel anlamda pes etme olabilir, bilgisel üstünlük temelli diğerlerini çoğu şeyi anlamayacak kadar aptal görüp laf anlatmaya uğraşmamak olabilir, seçimlerimizin o kadar da bir şey ifade etmediği gerçeği üzerine çok da uğraşmama olabilir, eninde sonunda her şey değersiz ve ölümlü olduğu için bir şeyleri önemsemenin evrensel ve tarihsel manada mantıksızlığı olabilir, insanlardan nefret edip onlara acı çektirmek için sallamama olabilir, gamsız olmamanın pratik zararları yüzünden gamsız olmaya karar verme olabilir, üşengeçlik olabilir, gamsızlığın cool'luğu olabilir... Bu tarz nedenlerle kendini besleyen insanın cinsel organları birbirine denk olabilir yani. Daha da vardı aklımda bir şeyler ama şimdi gelmedi aklıma gelse de salla zaten.

Boşa uğraşma diyorsunuz yani. Peki öyleyse. Cevaplar da çok orijinalmiş bu arada, teşekkürler:)

Spor yap

sen evet gercekten cirkinsin de biz hepimiz birer kivanc tatlituguz, kizlar da adriana lima. bir sen cirkinsin

depresyon geçiriyor olabilirsin belki. ben senin capsini görmüştüm çirkin değilsin bence ama insan kendine karşı acımasız oluyor. benim güzel olduğumu söyler herkes fakat her aynaya bakışımda tipe gel diyorum.

insan sandığından daha çirkin olabilir tabii. ama bu fiziksel bir şey değil, kendini güzel hissetmene sebep olacak şeyler yok demek ki hayatında. seni güzel bulan ve sana bunu nasıl hissettireceğini bilen bir erkek olsa hayatında kendini ancelina coli gibi bile hissedersin. duyuruda kanser oldum ölüyorum desen spor yap diyecek millet ama aslında spor da güzel hissetmek konusunda iyi bir araç. ben 50 km ve yokuşlu yolda bisiklet sürdükten sonra kan ter içinde eve geliyorum ve aynanın karşısına geçince kendini coni dep gibi görüyorum.

www.youtube.com

Guzelsen zaten cevren bunu sana belli eder. Cirkinsen zaten kimse yazmaz etmez, yalniz bir hayat yasar gidersin, eger gercekten cirkinsen tabii dedigin kdr. Kendimden biliyorum her gun neden beni tanrinin yarattigini sorguluyorum

yani devilred ben seni çözemedim zaten, değişiksin biraz. daha 25-30 lu yaşlarında menapoza girmiş gibisin. :/
ifşa fotoğraflarından hatırladığım kadarıyla da çirkin falan değildin.

Insan kendini oldugundan guzel goruyor bence sende de boyle olmustur belki

Ben de böyle takıntıya giriyorum. Aynaya bakınca üzülüyorum falan. İnsan kendini görünce korkar mı? Okulda falan da sınıfta en arkalara oturuyorum genelde. Ne kadar az ortalıkta görünsem o kadar iyi diye düşünüyorum. İnsanlar bana bakınca "tipsizim heralde ondan bakıyolar. Kendimi kötü hissedeceğimi bile bile bakıyorlar, ne kadar düşüncesizler" diye düşünüyorum.

Uykusuz kalmis olabilir misin son zamanlarda? Uykusuz kalinca insan cirkunlesir.

Bir de spor yapmayi denedin mi? Yoksa olmaz:)

Güzellik gören gözdedir. Belli ki hayatını olumsuz yönde etkileyen başka faktörler var ve diğer yönlerden de rahatsız ediyor bunlar. Kendini bir saatten sonra çirkin bulman, "Aa ben hem kel hem fodulmuşum" demek gibi geldi bana. Belki de iş/aile/okul gibi bir alanda problem yaşıyorsundur ya da hayatında içine sinmeyen bir olay ya da olgu vardır son dönemlerde iyice bastıran. Bilinçdışı dahi olabilir bu.

Ezcümle, çirkinliğe bu kadar takmak, eğer evveliyatından beri süregelen bir davranış değilse, başka problemlerin dışavurumu olabilir diyorum.

Ayrıca teşhir zamanından biliyorum, hiç de öyle çirkin değilsin; ama genel olarak az çok duyuruda takılan biri olarak belki de insanlarla anlaşma konusunda sıkıntı yaşıyorsundur diyorum kendi kendime.

uğraşacak daha önemli şeyler bulmalısın.

bi kaç fotoğrafını gördüm güzel demem ama çirkin de demem sana. zaten soru güzelliğinle değil düşünce yapınla alakalı.

İnsan en çok kendini göremez zaten. Ruh halinr bağlı olarak aynadaki tipi değişiyor insanın. Bu kadar insan "Güzelsin" diyor, demek ki güzelmişsin. Biraz sıkıntılı zamanlar herhalde, azıcık da bakım aksadıysa insan kendini canavara bile benzetir aynada.

Edit: Ek olarak, çok sevdiğim bir kitaptan çok sevdiğim bir paragrafı hediye etmek istiyorum.

"Zenginliğin en büyük üstünlüğü nedir biliyor musun? Paran olmadığını söyleyebilmektir. Örneğin, sınıf arkadaşlarımdan birine bir şey öneriyorum. Bilir misin ne yanıt verir bana: 'Mümkün değil şu sıralar param yok' Eğer durum tersine olsaydı ben ona bu yanıtı veremezdim. Tıpkı güzel bir kızın, kendini çirkin bulduğu için o gün dışarı çıkmak istemediğini söylemesi gibi. Bunu çirkin bir kıza söyletmeye kalkış bakalım, nasıl alay konusu olacaktır."

Alay konusu olmadığına göre, çirkin değilsin demektir.

güzellik bazı insanlar için görecelidir. o insanlardan birisin. yani seni çirkin bulan olur ama güzel bulan da muhakkak olur ki burada bile çıkmış. hani "göz var izan var kardeşim, nesi göreceli, çirkin işte!" denecek biri değilsin. gördüm ben de ordan hatırlıyorum.

senin derdin çirkinlik falan değil, başka bi şey var. tez yazacaktın mesela, o muhabbette ben bile daraldım. kendini çok sıkıyorsun, kendine çok yükleniyorsun. sadece yazdıklarına denk gelenler bile görebiliyor bunu bu duyuruda da gördüğün üzere.

aynaya bakma ya güneşe bak bulutlara bak denize bak neblim sktir et uğraşma kendinle. herkes kadar çirkinsin, herkes kadar güzelsin işte daha fazlası değil.

biraz değişiklikler yapamaz mısın? mesela kiloluysan kilo verebilirsin. saçlarını değiştirebilirsin, farklı bir makyaj, giyim stilini değiştirmek gibi.

bir de ben bakayım o zaman sana kesin cevabı verebilirim.

Yuh amk aynı beni anlatmışsın. Evet bence mümkün. Kafamızda eksiklerimizi, kusurlarımızı tamamlıyoruz normalde, kendimizi öyle tamamlanmış şekilde görüyoruz. Ama dışarıdan 3. bi göz gibi, beynimizden çıkıp, vücudumuzdan uzaklaşarak baktığımızda bahsettiğin şeyleri farkedebiliyoruz.

Ha bu mühim bir olay mı? Kesinlikle hayır. Sağlıklı olmaktan ötesi yalan. En önemlisi de ruh sağlığını kimse hiçbi zaman kaybetmesin inşallah. Yoksa herkes güzel olmak zorunda değil ki.

senin algınla alakalı. ben de hatırlıyorum normal bi kızsın çirkin ya da güzel değilsin. elin yüzün düzgün işte. miranda kerr bile zaman zaman ne biçim suratım var kaç yaşında kadın 3 yaşında bebek gibi gözüküyorum diyor olabilir.

Ben regl dönemim yaklaşınca insan içine çıkma isteğimi kaybedecek kadar çirkin hissediyorum ben kendimi mesela. Böyle hormonal bir şey olabilir mi?
Veya kendinizi sevmeyi bırakmanıza sebep olacak bir şeyler yaşadınız mı son zamanlarda? Ruh hali çok değiştiriyor insanın kendine bakışını.
Veya güzellik algınız değişmiş olabilir. Sizin fiziksel özelliklerinize benzer olmayan birkaç kadını "çoook beğeniyor"sanız mesela bu aralar, kendinizde onu göremeyince çirkin olduğunuzu düşünmüş olabilirsiniz.

sende o popo ve o bacaklar varken nası çirkin olabilirsin ki?

ayrıca, (bkz: güzellik geçicidir aptallık baki kalır)

insan istediklerinin olmadığını görünce yapamadıkça öyle hisseder. umarım istediklerin olur istediğini yaparsın.

birebir aynı durumdayız.
açıkçası önerilere uyup kendini değiştirme saç baş vs. neden? çünkü yeni halini de beğenmeyeceksin. bu öyle bir hissiyat modu. biliyorum. sadece kendimi değil hiç bir şeyi beğenmediğimi farkettim ama

Acaba sende de böyle bir durum var mı? herşeyde kusur buluyor musun? erkek konusunda aşırı seçici misin? vb

alıştığımız için tipimize kusurlarımız göze çarpmıyor. mesela annemin yüzünde bir yara var ben de yeni farkettim :/

annem de mesela o yara izini aynada görmüyormuş ama kötü duran bir şey. yani gözün alışıyor.

fotoğraflardan hatırladığım kadarıyla çirkin değilsin farklımsı bi tipin var güzel değilsin yazılanların aksine ama tipindeki farklılık insanı çekici kılıyor önemli olan aura bence kesinlike yaydığın şeyler. ancak belki kaşların o kadar ince olmasa daha iyi mi sanki?

disaridayim'a katılıyorum, almayın şu kaşlarınızı kardeşim beyav!

O da bişey mi. Ben 2 dk önce aynaya bakıp "lan ne yakışıklıyım" derken 2 dk sonra "hay tipini sikeyim utanmadan insan içine çıkıyorsun"a dönüyorum. Gün içinde bi 5 6 kez oluyo bu, gül gibi Geçinip gidiyoz.

kadinlarin yalnizca 2.5%'u kendilerini guzel bulurlarmis. ntv'nin tuvalette okunacak kitaplarindan birinde boyle yaziyordu. bazisini guzel olduguna ikna edemeyince bu oran dogru gorunuyor gozume. belki siz de guzelliginin farkinda olmayanlardan birisinizdir. ama guzel olmasak da ne onemi var ki? hayvaniz neticede. baska bir ozelligimizi on plana cikartabiliriz rakiplerimizi alt etmek icin. kimimiz boynunu uzatip tepedeki dallara uzanabilir, kimimiz ag uretip avini tuzaga dusurebilir. kimimiz de allan koningsberg'ken, woody allen'a donusebilir mia farrow bulmak icin.

farkli anlarda kendini farkli gormek, baktigin yerle alakali galiba. bodrum katindayken gorduklerin ayaklardan ibaret, gokdelendeyse denizi bile gorebilirsin. anlar degisirken duygular da yer degistirebiliyor. hislerim bodrum katindayken "ulan anamin karninda iki gun fazla kalsam kesin maymun cikardim" diye geciriyorum icimden, baska bir animda "fiyifuyt naber bebek!" diye dolaniyorum etrafta. hayata bakis acim da ayni sekilde. sevdigim biriyleyken "yasanir lan aslinda su hayat" diyorum, berbat bir animda etrafta dunyayi imha et butonu ariyorum. hayat da ben aslinda. benim kadar guzel ve cirkin baktigin pencereye gore.

bu cesario da ne arıza bi herif aq, allah yazıp parantez içinde tanrı yazıyo, sırbistan yazmak dururken srbija yazıp parantez içinde sırbistan yazıyo deli midir nedir.

devilred sen de 30 oldun neredeyse hala aynayla uğraşıyosun, çirkinim temalı 50. duyurun. kendinle çok fazla uğraşıyorsun. çirkin değilsin ama psikolojik anlamda da pek sağlam değilsin. kendinle, tipinle bu kadar uğraşma.

Ben de çoğu günler çirkinliğim yüzünden insanlara eziyet etmemek için dışarı çıkmıyorum bile. Bikaç sene evvel bu kadar umrumda değildi tipim. Sanırım dönemsel birşey ama bu dönemler cidden de uzun sürüyor.

Ben de ifşadan hatırlıyorum. Gayet de ortalamanın üstünde bi kadınsın. Kendine haksızlık ediyosun bence.

@pescador

önce duyurunun tarihine bakar insan. aylar önceki soru üzerinden bugüne dair çıkarım yapmaz. ayrıca hangi ellinci soruymuş? yalancıyı öpsünler mi? kısacası yalan yanlış fikir beyan etmene ihtiyaç duymuyorum, kendine sakla o fikirlerini. bi de psikolojik tahlil yapmış ya asdffghklş.

@devilred, yalnız duyuruyu up'layan ben gibi olmuşum çok şaşırdım. ben bu duyuruyu sağ tarafta gördüm. arayıp bulmadım yani. yeni açılmış zannettim dolayısıyla. tarihle alakalı bi konu değilse duyuru tarihlerine bakmıyorum genelde. ama bu tip sorular soruyosun arada, yani sorduğun ilk ve tek soru bu değil. o yüzden "bu tip duyurular açıyosun" demem, tarihe bakmamış olmamdan bağımsız olarak, yanlış bi laf değil.

ikinci olarak soru sormuşsun cevap verdik. "bi de psikolojik tahlil yapmış sjfshjk" ne allah aşkına? söylediğim gayet basit, dışardan bakan bir gözün rahatlıkla kavrayabileceği bi şeydi. oturup hakkında analiz kasmadım yani. seninle bi derdim de yok. niye sinirleniyosun, niye tersleyip kırıyosun anlamadım.

yalnız seninle olan ilişkimi acayip beğeniyorum biliyo musun? 10 duyuruda karşılaşıyosak 6'sında tartışıyoruz, diğer 4'ünde hiçbir şey olmamış gibi normal konuşuyoruz. kendimi çok arıza hissediyorum. bundan sonra lütfen bana denk geldiğin her yerde çirkefleş. ben de öyle yapayım. bi standart tutturalım. ne bileyim "kendimi çirkin hissediyorum" dediğimde mantıklı bi cevap yazma, "ergensin ondandır" falan yaz bi şekilde kavga edelim. kafam karışıyo diğer türlü.

benim karalistem var çünkü. seni bi alıyorum bi çıkarıyorum. karar ver :(

Hizmet pasaportu işlem kolaylığı sağlar. Mümkünse gri al. Tabi onun için kurumsal bir başvuru ya da kurumun verdiği bir yazı gerekliydi sanırım.

Gri pasaport gidilecegi ulkede cok buyuk olasilikla 90 gun gecerli olacaktir. Devami icin vize veya oturma izni gerekir ama ilk 90 gun rahat gezilir

Edit: Telefondan doğru düzgün yazamadım, şimdi düzeltebiliyorum dedim. Ülkelerin özel durumları oluyor. Çoğu AB ülkesi 90 güne kadar gri pasaportu kabul ediyor. Gri pasaportun faydası kısa çıkışlarda görülüyor. Ben doktora sırasında davetli araştırmacı olarak İspanya'ya gitmiştim. Gri ile çıktım ama 90 günden sonrası için geri dönüp vize aldım. Oda arkadaşım Erasmus ile Finlandiya'ya gitmişti. O da orada oturma izni aldı 90 günün sonunda. Aynı şeyler Portekiz'e gidenler için de geçerli oldu, onlar da oturma izni almak zorunda kaldılar. 1 yıl için pasaport çıksa bile, ülkelerin anlaşmaları var ve o anlaşmada belirtilen süre boyunca vizesiz geçerlilik sağlıyor. Bunu da Dış İşleri Bakanlığı'nın sayfasından bulabilirsiniz. Örneğin, Almanya için şöyle bir şey yazıyor: "Hususi, Hizmet ve Diplomatik Pasaport hamilleri ise 180 gün içinde 90 günü aşmamak kaydıyla, anılan ülkeye yapacakları seyahatlerinde vizeden muaftır."
Dolayısıyla hizmet pasaportu sahibi olarak, 6 aylık bir sürenin en fazla 3 ayını vizesiz geçirebilirsiniz. Sonrası için vize gerekir.

Benim her halükarda vize almam lazım çünkü İngiltere'ye gidiyorum. İngiltere gri pasaporttan da vize istiyor. Benim merak ettiğim görevlendirme ile gittiğim için illa ki gri pasaport mu almam gerek yoksa normal pasaporta da görevlendirme olur mu? Eğer normal pasaportla da görevlendirme yapııyorsa gri pasaportun ekstra bürokrasisi ile uğraşmak istemiyorum.

İstediğin pasaportla gidebilirsin. Normal pasaportla da gidebilirsin, gri ile de.

normal pasaportla da görevlendirme olur.

örnek: ben :)

ispanyolcayı öğrenmek daha kolay olur. bundaki tek mesele alfabe değil.

Ispanyolca. Ingilizce ile ortak olan veya ona yakin cok sozcuk var. Dil aileleri ayni olmasa da yakin

arapçanın kuralları daha zordur. arapçanın kelime haznesi de daha geniştir. bir de gırtlak ister arapça. ben de ispanyolcanın daha kolay olduğunu düşünüyorum. alfabe dediğin alışkanlık meselesi. alfabenin pek bir hükmü yok.

sanki değil öyle.

İspanyolca öğrenen bir Türk'ün, İspanyolca öğrenen bir Amerikalı'ya göre çok ciddi telaffuz avantajı var. Çünkü İspanyolcada çok fazla kelime, aynen Türkçedekine benzer şekilde, aynen yazıldığı gibi okunuyor. Misal, gusto yazıp gusto diye okuyosunuz.
Urfalı, Antakyalı değilseniz, o ciddi telaffuz avantajı Arapça için yok.
Ayrıca İngilizcedeki Latince kökenli kelimeler çok az değişiklikle İspanyolcada da var. Tabii olacak, İtalyanca Latincenin oğluysa, İspanyolca da yeğeni diil mi?
Computer computador
Authorized autorizado
National nacional

gibi...

The Life of David Gale

O kadar "Ohaa" dedirtmeyebilir ama küçük bir "oha" olur.

timecrimes

1-the devils advocate

2-the game

3-shutter island

4-eski ama güzel,izlediklerini bilemediğimden the others

5-orphan

6-hide and seek

7-identity

4-5-6-7. önerdiklerim korkuya da kayıyor ama bence onlarda mistik ama ilk üç yazdığımı izlemediysen eğer mutlaka izlemeni öneriyor ve hatta daha sonra beğenip beğenmediğini bana söylemeni rica ediyorum :PP

Gattaca, The Man from Earth

(bkz: primer)
(bkz: seconds)
(bkz: soylent green)

(bkz: the usual suspects )

(bkz: law abiding citizen)

"Ölmek ve öldürmek" istemeyen kişilerin mecburi ya da kazara hayatlarını kaybettiği durumlara uzuluyor, ava giderken avlanana diğer seçenekteki kişiye duyduğum uzuntuyu hissetmiyorum. Ama ona karşı da bir şey hissediyorum yine de.

zulüm ederken öldüyse kim olursa olsun üzülmem. başka bir insan evladının hırsı uğruna öldüyse kim olursa olsun üzülürüm.

iyiye üzülüyorum, kötüye üzülmüyorum. iyiye içim parçalanıyor, kötüye ise aşşağısı kasımpaşa. maalesef hümanist olamıyorum.

kendim gibi olmayanın ölümüne üzül(e)miyorum, bencilce, insani değil ama aynı idealde birleşemediğim insanların ölümü bana fazla acı vermiyor.

o kadar ilkeli bir insan olabileceğini de sanmıyorum.

Kimseye uzulmedim. Yalnizca annem ölürse uzulecegimi dusunuyorum.

Oturup da içim parçalanmıyor ama bir of çekiyorum tanımadığım biri öldüğünde. Ömrümüzün ve ölümümüzün evreni geçtim, şu dünya için bile hiç bir anlamı olmadığı, hayatların harcanıp gittiği, şu güne kadar ta antik çağlardan başlayarak kimbilir kaç kişinin saçmasapan şeyler yüzünden heba olduğunu düşünüyorum yeniden. Bazıları 90 yaşında hasta bile olmadan çöküp ölüyor, bazıları da 20 yaşında öldürülüyor, bir bebek geceyarısı yatakta ters dönüp nefessiz kaldığı için ölüyor ve bu dünya için hiç biri önemli değil, aralarında zerre fark yok ama hayat da bir şekilde kutsal. Geçen gün Malezya uçağında ölen 300'e yakın kişinin bir anlamı var mı; kalbimi sıkıştırması dışında, yakınlarının hayatlarını değiştirmesi dışında yok. Ama ne garip ki kendi başına gelince böyle şeyler, tüm dünya sallanıyormuş gibi hissediyor insan. Saçma ve önemsiz olduğunu kabul edemiyor. Ortada çoğu zaman açıkça haklı biri var, çoğu zaman açıkça haksız biri var ama haklılığın ve haksızlığın sınırları o kadar da keskin değil, bulanık sınırlar. Dağda ölenle, askerde ölene aynı bunalıyorum; aynı ülkü onların hayatlarını yok sayıyor, harcanmış iki hayat. Keza İsrail ve Filistin'e de.

--- spoiler --
Bir Joffrey'nin ölümünde oynamış olabilirim
--- spoiler --

onla ayrılınca seninle de ayrılmış sayılmış pampa :D
verecek başka cevap bulamadım :D

insan karmaşık bir varlık, çok sorgulamaya gerek yok.

'hayır ben biz arkadaştık falan sanıyodum, sevgilisinin evindeyim diye konuşuyodu herhalde sadece.'

cevabı kendin vermişsin zaten. koskoca kadın dediğin de 25 yaşında biri. yani çok da koskoca sayılmaz.

tamam da "ex"iyle konuşmazdım bile ben. adamın arkadaşı sayılmazdım. beni de sadece ex'inin arkadaşı gördüyse eklemesine, facebook üzerinden yazmasına falan hiç gerek yoktu. çok uyuz oldum. o kim ki beni siliyo sjfhjskl

Belki ev arkadaşın ona ulaşacak yol bulamasın diye silmiştir. Senin aracılığınla ona ulaşır diye düşünmüştür.

Ben de bilmiyorum, değişik olarak aklıma bu geldi.

Tüm baglantilari koparmak istiyordur. Adamla samimi olmana gerek yok, her turlu o adami hatirlatirsin ona. İnsan hafizasi bu tur hassas konularda mükemmel performans
s sunar. Ummadigin baglantilari kullanarak hafizadaki rahatsiz edici seyi tekrar tekrar bilince cagirir.
Arkadas olmus olabilirsiniz ama, o kisi icin suanki berbat durumdan kurtulmaktan daha onemli degilsindir.
Ayrıca arkaslik denen şeyi ciddiye alan pek kimse yok piyasada. Kaldi ki pek siki arkadasliginiz yokmus zaten.

sen seftali demissin ama bu bildigin tarla domatesi :D ne icinmis ki bu

Yok, bu şeftali. Resim biraz öyle görünmüş olabilir. Memlekette evin bahçesinde yetişiyor ve tadı nektarin ile şeftali arasında, kendine has bir aroması da var. Zaten tüyü de şeftaliden az, nektarinden çok. İstanbul'da canım çekiyor arada da, hiç bulamıyorum.
www.burntridgenursery.com

koç üniversitesi migrosta oluyor, en azından yaz okulu bitmeden önce oluyordu, şimdi kampüs boş diye getirdiklerini pek sanmıyorum. cevahirdeki migrosta da görmüştüm bir kere, ki orasının büyük ve talebin çok olduğunu düşünürsek şansınızı denemeye değebilir.

Beylikdüzü'nde 5M Migros'ta bulamamıştım. Cevahir'de varsa, oraya giderim de Koç Üni. biraz aşabilir beni. Umarım oralardan çıkar.

beylikdüzünden cevahire gidecekseniz belki de telefon edip sorarak garantiye almanız daha iyi olur. yoktur, bitmiştir, uzun zamandır gelmemiştir filan şimdi vicdan yaparım ben.

İşim Maçka'da, bir gün geç çıktığım bir akşam Cevahir'e uğrayabilirim. O kadardan çekinmem. Cevahir'de varsa o sevinçle size de gönderirim bir iki kilo. Hatta tüm Duyuru'ya benden yassı şeftali!

yassı şeftali aşkına bak sen arkadaş ya o.0

kurtköyde 3m'li migrosta vardı geçen.

@malmazel O kadar büyük bir aşk değil de, olmayınca kıymete bindi işte. Psikolojik.

@mattiadestro Kurtköy iyice uzak. Ben şu Beylikdüzü 5M'yi tekrar bir dolanayım dönünce.

Fosforlu Cevriye vardı sanırım.

Türkan Şoray'ın Azize'li bir filmi vardı. Kara Gözlüm'müş filmin adı. Aynı konu Türkan Şoray'ın 5-6 filminde var zaten. Dünyanın En Güzel Kadını diye bir filmi vardı, o da öyleydi.

Edit: Filmlerinin adına bakıyorum tek tek, konusu tuttukça eklerim buraya.
Tatlı Meleğim
Ateş Parçası
Kadın Değil Baş Belası
Herkesin Sevgilisi
Ateşli Çingene

Hasbelkader hostes olan bayanlarda canlı olarak izlenebilir bu geçiş.

aslan yavrusu orhan gunsiray - leyla sayar (bu bernard shaw'un pygmalion'unun uyarlamasidir)

surtuk cuneyt arkin - turkan soray - ekrem bora (geze geze sarki soyleyen kizin kesfedilip star yapilmasi hikayesini icerir. arabesk'te dalga gecilen filmlerden biridir ayni zamanda)

Kezban serisi.

@yesilimtrak Hayat Sevince Güzel'i diyorsun, nasıl unutulur.

Filiz Akın'ın Tatlı Dillim'i de öyleydi. Emine-Mine dönüşümü.

(bkz: ah guzel istanbul)

nokta atislik aradigin sey, sadri alisikla pek guzel be eski istanbul goruntuleri esliginde.

onlari kendi silahlariyla vur

"sagolun" yada "sagolun ben de iyiyim"

Karşındaki senin halini ve hatrını merak etme nezaketini gösterdiği için teşekkür ediyorsun işte, çok kibar bir davranış. En azından bir kibarlık ezbere de olsa dilimize yapışmış. "Teşekkür ederim, siz" deyince ben "İyiyim, teşekkür ederim" diyorum.

İyi olup olmadığım soranı ilgilendirmeyecekse mesafemi korumak için tesekekur ederim siz diyorum. Saçma gelebilir. Karsımdaki de iyiyim, aynı vs. seklinde cevaplar veriyor.

bunun üzerine ben de çok düşündüm. o teşşekürden sonra da mal gibi kalıyor insan ne diyeceğini bilemiyor.

teşekkürler. iyiyim, siz/sen? şeklinde söylüyorum.

"teşekkür ederim sordun ama sana ne benim nasıl olduğumdan"

:)

o hesapla en samimi diyalog şu:

-naapan?
-naapam?
-naapcan?

ingilizler de öyle diyo, yani belki alakası vardır ne bileyim.
bu diyalog misal verdiğin şekilde pek samimi olmadığım kişilerle aramda geçiyor genelde; ya da bazı insanlar vardır ne kadar yakın olsan da bir sebepten ötürü bir parça uzak tutar kendini nezaketi abartırlar vb. onlarla hal hatır faslında böyle oluyor.

Sağ olun veya teşekkür ederim iyiyim. Nasılsın sorusuna sadece teşekkür etmek sacma bir davranis, çok samimi olmadiklarimiza zaten hep iyiyim deriz.

"Teşekkür ederim, iyiyim" cevabını vereceğin kişi sana nasılsın diye sorduğunda iyi olup olmadığını merak ettiği için değil, selamlaşma gereği için soruyor. Sadece "teşekkürler, siz?" diye cevap alırsan, "sağolun" ya da "teşekkürler" diyebilirsin.

Sagol cınım, iyi diyelim iyi olsun ya, sende ne var ne yok diyorum


-soruyu anlamamisim gibi bi his var icimde 0.o

Ben de teşekkürler de :D

Bana garip gelen bu değil ama kapıyı çaldığında "kim o?" denilince "benim" denmesi garip geliyor. Bu yüzden genelde ismimi söylüyorum.

Ben mesafemi korumak için demiyorum valla.

Mesela, hoşlandığım erkek mesaj atıp "naber?" falan dediğinde, resmen havalara uçup halay çekiyorum, gizlice bağırıyorum vs. ardından" ya teşekkür ederim, iyiyim. Sen nasılsın?" diyorum.

Beni mutlu ettiği için teşekkür ediyorum. Siz genellemeye devam edin. Yok mesafeymiş cart curt. Belki de mutlu ettiğin için diyor. Benim halimi hatrımı soran insana ben, teşekkür ediyorum. :))

"teşekkür ederim, siz" demek hem soğuk hem de samimiyetsiz bi cevap. en güzeli "iyiyim sağol(un), sen/siz nasılsın(ız)" olmalı.

31'i tatil değil.

31'i tatil değil, biliyorum ama hepsini bir günde toplamaya çalışırsam çok zor olacak. :)

freekara + 1 ama ek olarak şu da var. Bayramı birleştirmek için ilgili memurlar izin almış olabilir, izinde olabilir büyük bir kısmı.

www.google.com.tr
cigarettes girl
kostümleri de var.

shot girl'dü galiba iş. Duyuruyu arayıp bulayım.
Edit: Duyuruyu google'da buldum ama silinmiş, kek olmuş.

O duyuruda shot girllük diyodu, içkili olan. Aha böyle: beeboparts.com.au

Sen cigarette girl diyosun, aha bu da böyle: en.wikipedia.org(person)& media.merchantcircle.com

Film izlemek, müzik dinlemek neden hoşumuza gidiyosa? Estetik var içinde. Farklı bi yoldan hisleri aktarıyor karşı tarafa. Hem Nazım sadece Piraye'ye yazmamış şiirlerini, binbir türlü mesaj dolu şiir yazmış. Sonra Cem Babamız onları şarkı yapmış, biz ikisini de görmedik ama okuyup dinleyerek haz alıyoruz, ders alıyoruz, iyi hissediyoruz. Fazla bi nedeni yok.

En basitinden Bkz: Çok Yorgunum şiiri ve şarkısı

Düz yazıdan daha dokunaklı bir anlatımı var. Ki güzel yazılmış düzyazı da sevilir, şiirde de buna ek olarak kafiyeler, kalıplar - kendim için konuşayım - metaforlar var.

Birkaç gün daha düşün, belki kafanda birşeyler şekillenir. "bilmemne" ifadesini açarak başlayabilirsin.

şiir zor yoldur. her kişi de yazamaz. iş kafiyede de değil. hele ki şiir aşka yahut karşı cinse yazılan bir şey değil.
günlerce üzerinde konuşup bir türlü ifade edemeyebileceklerini bir kaç satırda anlatıverir. bazense tek satırla geçiştirilemeyecek derinlikteki durumları kişinin içine işleyebilmek için, gayet güzel uzatır. bir ritmi vardır. kalp atışı gibi hissedersin iyi şiiri ;)

bak bu iyidir mesela.

ağzına sıçarlar senin, annenle baban.
niyetleri bu olmayabilir, ama sıçarlar.
hatalarıyla doldururlar seni, fazladan
birkaç da sana has ilave yaparlar.
ama onların da ağzına sıçılmıştır vaktiyle,
eski usul şapkalı paltolu aptallar tarafından,
vakitlerinin yarısını saçma bir ciddiyetle,
öbür yarısını da gırtlak gırtlağa harcayan.
insanın insana verdiği yokluktur ancak.
ve bu kıyı sahanlığı gibi derinleşir gitgide.
elinden geldiğince kurtul çabucak,
ve sakın ha çocuk yapayım deme.

p. larkin

@labanon
"Bilmemne" ifadesinin nesini anlamadin?

Sevemiyorum, çok uğraştım. Kazık kadar oldum, en çocuk kaldığım, bir türlü büyüyemediğim konu bu oldu. Biri şiir okumaya başlayınca, o şiir okuma ses tonunu duyduğum anda bir gülme tutuyor. 22-23 yaşındayken babam, benimle bir arkadaşımı şiir algımız gelişsin diye bir dinletiye götürdü ki Garip akımının şiirleri vardı (normalde okumayı severim bu akımı, bir de Cahit Külebi'yi ve Nazım Hikmet'i; ötesi fena). Dinletinin adı da "Bana Garip Geldi" idi. Sunucu kadın bir şiir okuduktan sonra "Bana Garip Geldi'ye hoş geldiniz" dedi. O sırada arkadaşım "Bana da bir garip geldi" deyince zaten gülmemek için zor tutuyordum; bütün dinleti boyunca gülmemek için dudak ısırdım. Her şiir yoğunluğunda daha da katlandı gülme isteğim. Çok yapay geliyor o şiir okuma sesi. Hele de arkadan Yedi Karanfil gibi duygusal duygusal şarkıları dayayınca resmen kendimi sıkıyorum. İyi ki o gece birileri Orhan Veli'nin Kitabe-i Seng-i Mezar şiirini eğlenceli okumaya kalktı ve insanlar ona tebessüm ettiler, bazıları bıyık altından gülmeye başladı da, ben de gülme gazımı yavaş yavaş orada bırakır gibi yaptım. Dinletiden çıktığımda kıpkırmızıydı yüzüm kendimi sıkmaktan.

Şiirler şarkı olunca o zaman içindeki duyguyu anlayabiliyorum ama birisi şiir sesiyle "Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı. Bir dakika araba yerinde durakladı" (ki Han Duvarları'nın anlattığı öyküyü çok severim), "Senin dudakların pembe, ellerin beyaz. Al tut ellerimi bebek, tut biraz" deyince gülme tutuyor beni. Bir arkadaşım da tiyatroda aynı. Sahnede canlı canlı birini rol yapar görünce, gülme tutuyor ve konsantre olamıyor.

Metaforların hastasıyım ama sadece düz yazıda.

@aychovsky
Sorma, yazili hali hadi neyse de siir sesi bana da cok yampacik geliyor.

anlamlı çünkü

ve ahenkli

bu kadarı da yeterli:(

bir misafirliğe gitsem
bana tertemiz bir yatak yapsalar
her şeyi, adımı bile unutup
uyusam


*******

sana bu satırları
bir sonbahar gecesinin
felç olmuş köşesinden yazıyorum.
beş yüz mumluk ampüllerin karanlığında
saatlerdir, boş olan kadehlere
şarkılarını dolduruyorum.
tabağımdaki her zeytin tanesine
simsiyah bakışlarını koyuyorum.
ve, kaldırıp kadehimi
bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum...
burada yaşanır aşkların en madarası
ve en şahanesi.
burada saçların her teline bir galon içilir
gözlerin her rengine bir şarkı seçilir,
sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin
bu sekiz köşeli meyhane seni bilir
burası agora meyhanesi
burası arzularını yitirmiş insanların dünyası
şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı
boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik
bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam
elimde değil,
bu da bir nevi namuslu serserilik.
dışarıda hafiften bir yağmur var.
bu gece benim gecem
kadehlerde alaim-i semaların raks ettiği,
gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu
camlara vuran her damlada
seni hatırlıyorum
ve sana susuzluğumu...
birazdan plaklarda şarkılar susar,
kadehler boşalır,
umutlar tükenir,
mezeler biter
biraz sonra,
bir mavi ay doğar bu sarhoş şehrin üstünde
birazdan bu yağmur da diner.
sen bakma benim delice efkârlandığıma,
mendilimdeki kızıl lekeye de boşver
yarın gelir çamaşırcı kadın
her şeyden habersiz onu da yıkar,
sen mes'ut ol yeter ki,
ben olmasam ne çıkar.
dedim ya
burası agora meyhanesi
bir tek iyiliğin bütün kötülüklere
meydan okuduğu yer
burası agora meyhanesi
burası kan tüküren mes'ut insanların dünyası...

@compadrito
cevap olarak siir mi veriyorsun:)

şiir, edebiyatın bir sahası. edebiyatta insanların estetik ihtiyaçlarına hitap eder. bizde de bir zevk uyandırdığı için seviyoruz. güzel sanatlar zaten böyle bir şeydir. zevk uyandırırsa seversin.

çok net çünkü. haşırt diye söylüyor. net olmak lazım hayatta.

(bkz: ne gidicem lan eve yatarım ben ofiste/@compadrito)

bunnar tabii ki şiir diil ama, bu da bi ihtiyaç

şiiri asla dinleyemem. dinlemem rahatsız olurum nedense. o ses tonu hoşuma gitmez. hiçbir ses tonu gitmez gerçi. şiir benim için sessizce okunur. kendi kendine yorumlanır.
bir gün hocamız çok sevdiğim bir şiirin anlamını açıklamıştı o haya kırıklığımı anlatamam, ben çok farklı bir şey düşünüyordum halbuki o şiiri her okuyuşumda. ahmet haşim'in bir sözü var aklıma hep o gelir bu konuda.
"bir şiirden anlam çıkarmaya çalışmak, bülbülü eti için kesmeye benzer."
işte tam da böyle benim için. her okuyan kendi anlamını çıkarır şiirden. bu sadece şiire has bir şey. diğerleri bunun kadar karşılayamaz bu tanımı.

senin yaşadığın duyguları, hissettiklerini birisi yaşamış ve dillendirmiş. bu çok iyi hissettirir. bunu yaşayan tek kişi olmadığını düşünürsün, anlaşıldığını hissedersin biraz da.
az önce dediğim gibi açık uçludur şiir. o yüzden kendine uyarlayarak bir anlam da çıkarabilirsin.
metaforlara gelince, hani bazen hep gözünün önünde olan bir şeyin, bir başkası gelip çok farklı bir ayrıntısını yakalar da gözlerin açılır, şimdiye kadar benim aklıma nasıl gelmedi dersin ya işte bu da o etkiyi bırakıyor insanda biraz. o yaratıcılık, tasvirler, benzetmeler insanı kendinden alabilir.
son olarak kelimeleri kullanma. güzel konuşan, kelimelerle oyun oynayan insanlardan herkes etkilenir. e şairler de bunu yapmıyor mu? alttan alta o kelime zenginliği, yaratıcılık, düşünce boyutları... bizleri etkiliyor.

liste uzar gider böyle. dediğim gibi dinletileri ben de hiç sevmem. evet nazım hikmet'i çok severim hem de entellik olsun diye değil sahi severim.

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!

Ağlama salkımsöğüt,
ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!

Ucu buraya da dokunduğu için bu linki vereyim.
www.eksiduyuru.com

Iyi universiteler degil girisimci universiteler siralamasi bu. Bu universiteler icinde en buyuk teknokentlerden birisi ODTU kampusu icinde, dolayisiyla dikkat ettiyseniz "ticarilesme" parametresinde en yuksek puan alan 3 universiteden birisi. Bence dogru bir liste, ancak universite adaylari acisindan belirleyici olmasi pek dogrudegil. Belki ozel sektore de kaymak isteyen doktora ya da master ogrencilerinin isine yarayabilir.

Girişimci ve Yenilikci Buda zaten en iyi olmanın temel şartları değil mi ?

Degil. Bir universitenin digerinden daha girisimci olmasi daha iyi olmasi anlamina gelmez. Ayrica "ne icin iyi" oldugu da dusunulurse girisimci olmasi universite adaylari icin geride kalan parametrelerden birisi.

Ama diyelim ki bir akademisyensiniz ve girisimci olarak kendi sirketinizi de kurup universite avantajlarini kullanmak istiyorsunuz. O zaman universitelerin girisimcilikleri sizin icin cok daha buyuk bir iyi olma kriteri olur.

Universite ogrencisi adayiysaniz oncelikli olarak egitim kadrosuna, laboratuvar imkanlarina, ogretim uyesi basina dusen ogrenci sayisina, kampusun yerine ve sosyal olanaklarina, mezunlarinin neler yaptiklarina odaklanmak daha dogru bir secim.

Bu sıralamanın yapılıyor oluşu çok olumlu bir gelişme. Günümüzde üniversiteleri sıralamak için girişimcilik ve inovasyon bence çok önemli iki başlık. Özellikle ilk 5'e baktığınız zaman, her halukarda Türkiye'nin en "iyi" 5 üniversitesi diyebiliriz. 6-10 arasında da çok iyi üniversiteler var.

Bu arada ekonomik katkı ve ticarileşme başlğı denmiş de, bu olayın pek teknokentlerle pek ilgisi olmayabilir, Türkiye'de teknokent mantığı olması gerektiği gibi işlemiyor. Özyeğin ve TOBB ETÜ'nün teknokentleri yok ama bu başlıkta teknokent bölgesi olan Bilkent'i geride bırakmışlar. Keza (yanlış bilmiyorsam) İYTE'nin teknokent bölgesi olması lazım, onlar da ilk 10'da teknokenti olmayan üniversitelere göre epey geride.

İyi üniversite, presitijli üniversite gibi laflar çok göreceli ama kimin ne işler yaptığını görmek açısından bence çok önemli bir sıralama, ben de her sene takip ediyorum bu sıralamayı. Sadece üniversite adayları değil, akademisyen ve araştırmacılar da dikkate almalı bu listeyi.