Küçük saklama kaplarına bölerek buzluğa atın, her akşam birini çıkarıp ısıtıp yersiniz, donduğunda bozulmaz nasılsa..
Az yaparsınız, birkaç tür yaparsınız, her gün aynı şeyi yememiş olursunuz..
İstediğiniz her yemeği yapabilirsiniz hem, biz tatilde böyle yapmıştık, denizden vs. gelince zorlanmayalım diye buzluğa stoklamıştık bir günümüzü yemek yapmaya ayırarak, çok rahat etmiştik sonrasında, çalışanlar için gayet kolaylık oluyor..

boş gününde yemeklerini hazırlayıp, saklama kaplarına bölüştürerek buzluğa koyabilirsin, dayanır uzun süre.

da hangi yemekleri yapayım neler dayanır ki.

Buzlukta her şey dayanır ya, ilk aklıma taze fasulye geldi mesela (biz onu yapmıştık), bezelye olur, patates vs. normalde ne yemek yapıyorsanız yapıp atın buzluğa hepsi dayanır..

Butun sebze yemeklerini yapabilirsiniz.fasulye pirasa vb. Isterseniz kuru fasulye nohut haşlayıp buzluga atin onu da 5 dakka da yapabilirsiniz.

-zeytinyağlı yemekler hayat kurtarır,

-bir tencere pilav veya bulgur pilavı yapabilirsin, ama ısıtırken ihtiyacın kadarını küçük bir tavaya koyup ısıtmalısın ki bütün tencere tekrar tekrar ısınmasın,

-köfte yapıp buzluğa atabilirsin

-birkaç çeşit makarna sosu yapıp buzluğa atabilirsin, hemen makarnayı haşlar sosu tavada ısıtırsın

-sebze türlüsü yapıp dondurabilirsin yine, yanına bulgur pilavı ısıtırsın

-konserve kuru fasülye, nohut veya bezelye: önce yıka, tencerede soğanı kavur tuzunu salçasını at, seversen kuşbaşı et de at kavrulsun, konserveyi ekle, sıcak su ekle, altını kıs biraz tıkırdasın. yanına pilav iş bitti. 10 dk.

-mantı, gözleme de buzlukta saklanabilir. gözlemeyi az yağlanmış tavada ısıtabilirsin mükemmel oluyor.

-fileto kesilmiş balıklar. sabah çıkmadan derin dondurucudan alıp buzdolabına koyarsın. akşam yanına bir çanak salata.

-annenden tarhana çorbası, kuru patlıcan isteyebilirsin. tarhana, su, salça, tuz bitti 10 dk.da çorba hazır. kuru patlıcanı da normal salçalı yemek gibi pişirebilirsin. bulgur da atabilirsin içine.

sana bunları yazarken acıktım iyi mi :(

her yemek olur buzluğa.

birazdan aychovsky dağıtır şindi burayı...

ekleme: kuru erik ve kuru kayısı da yiyin yemeklerden önce. size iy gelir.

her yemek olmuyor dondurucuda.. bazısı tekrar yenme aşamasında leş gibi oluyor. hayata küsüyorsun.

en güzeli kıymalı makarna sosu. biraz biber, domates, soğan ile kıymayı pişirip küçük kaselere koy. bunu makarnaya da koyabilirsin, üzerine yumurta da kırabilirsin, ya da bazı sebze yemeklerine ya da çorbalara koyabilirsin.

iglo bahçe bezelyesinin tadı çok güzel. büyük marketlerde bulunuyor. ondan al buzluğa koy. hem yemeklerde kullanabilirsin, ayrıca tek başına da yiyebilirsin. ben kapaklı borcamda 10 dakika mikrodalga da pişiriyorum, azcık tereyağı azcık tuz çok güzel oluyor.

aynı şekilde sebzeleri yıkayıp, doğrayıp kapaklı borcamda 8-9 dakikada haşlayabilirsin.

mercimek çok çabuk haşlanıyor. onu önceden haşlayıp kullanabilirsin yemeklerde ve salatalarda.

ayrıca haşlanmış nohut, fasulye ve barbunya konserveleri var marketlerde konserve bölümünde. bunlarla kısa sürede yemek yapabileceğin gibi salatalara da koyabilirsin.

Ben, ay başında pazara gidip bezelye, taze fasülye gibi gıdaları az bir süre kaynatıp sonra buzlu suda şoklayıp atıyorum buzluğa nohut, barbunya, kuru fasülye gibi bakliyatları da 30 dk kadar haşlayıp suyunu süzüp yine buzdolabı poşetinde atıyorum.
Kuru soğan da soyulup parçalanıp saklanabiliyor buzlukta. Şimdi tam mevsimi domatesleri de geçen hafta attım sos yapıp kavanozlarla buzdolabına.hatta bazılarını menemen harcı olarak soğan ve biberle yapıp koydum, kahvaltı da kolay oluyor.
Tüm bunlar elimin altındayken yemek yapmak 20 dk. Sürmüyor. Hem o buzluk tadı da gelmiyor damağıma. Canım çekerse pilav, salata.. ohh mis. Ha bir de şu salata malzemesi kurutmak için, dönen kaplardan tavsiye ederim. Kıvırcık, roka hep hazırda dolapta. 3 dk ya salata yapılıyor.
Simdiden ellerinize sağlık, afiyet olsun:)

Ortalığı dağıtmak gibi bir iddiam olmamakla beraber, ben de Pazar akşamları 2-3 saatte 3-4 çeşit yemek yaparak, hafta içi o stoğu eritenlerdenim. Eve geldiğimde ısıtma + soslama + salata 15-30 dk arası bir zaman alıyor. 2 sene önce buzdolabını değiştirdik. Eski buzdolabı yemeği yaklaşık 5 gün, tavuğu 3-4 gün tutardı. Yeni buzdolabı ile bir haftalık tavuk sağlam ve ikinci günkü gibi çıkıyor. Bu yüzden buzdolabı kalitesi çok önemli. Buzdolabı varsa her şey yapılıp saklanabilir rahatlıkla.

Bol protein ve az karbonhidratlı tariflerimle geleyim.

1. Mercimek Pate: İnternette çeşitli tarifler olmakla birlikte ben bunu pilav muadili olarak kullanıyorum. 2 bardak kırmızı mercimek haşlanıyor. İçinde bir adet kızdırılmış soğan, bir-iki dilim ufalanmış ekmek içi ve istenilen kadar rende kaşar konuyor. Sonra da baharatlar(*) eklenip karıştırılıyor. Ve fırına 150 derece civarında veriliyor, kendi kendine 20-30 dakika pişince oluyor o. Asıl zamanı alan soğanları kesmek ve kaşarları rendelemek gerisi kendi kendine oluyor. Bunu normalde köfte gibi yanına pilav, makarna kullanabileceğim şeylerin yanına koyuyorum. Gerçek pate bu değil aslında, o daha kompleks bir şey de, ben o kısmının ve gerçek patenin tadını sevmediğim, çok yemek seçtiğim için sadeleştirdim.

2. Akdeniz Usulü Piliç Fileto: Soğanları dilimleyip bir kaseye koyuyoruz. Üstüne zeytinyağı-karabiber-tuz-kırmızı biber ve sarmısak (veya sarmısak tozu) ekliyoruz. Filetoları ekleyip karıştırıyoruz ve buzdolabında sosun ete sinmesini bekliyoruz. (1-1.5 saat yeterli) Sonra bunu Pazar akşamı fırına veriyoruz. Pazar akşamı yapacağımız bu kadar, o kendi kendine pişiyor zaten. Bunu kısık ateşte yapıyoruz ki, kısık ateşte pişen daha lezzetli olsun, içi de iyi pişsin diye. Onlar kendi kendine oluyor. Sonra dolaba koyuyoruz. Olay bu değil tabii ki. Pazartesi akşamı eve geldiğimizde, domatesleri soyup küp küp doğruyoruz (ya da hazır doğranmış domates alıyoruz) Bunu tavada ısıtırken içine tuz-kekik ve varsa fesleğen koyuyoruz. Sonra o ısınınca üstüne kaşar ekliyoruz. Tavuğu da ayrı bir yerde az ısıtıyoruz. Sonra tavuğu alıp üstünü domates-kaşarlı sosu da üstüne kaplayacak şekilde döküyoruz. Baharatlarla enfes oluyor. Geçen hafta domates sosunun içine daha önceden ızgaraladığım birtakım mantarları attım, daha nefis oldu.

3. Her türlü yemek: Soğan ve biberi arzu edilen az bir yağ ile kavuruyoruz. peşinden etli olacaksa et veya kıyma koyuyoruz. Ya da et-kıyma koymuyoruz, fark etmez. Peşinden domates ve biber salçası ekliyoruz. Onu da kavurunca ilgili sebzeyi veya bakliyatı(**) atıyoruz. Peşinden su ve baharatları (*) koyuyoruz, o kendi kendine fokur fokur kaynayıp oluyor. Altını kısık tutuyoruz ki iyice birbirine girsin, lezzeti çıksın.

Malzemeleri çoğunlukla buraya yalniz uyanmak icin geldim'in dediği gibi hammaddelerini önceden hazırlayarak yapıyorum. Öyle değilse, bu kadarına üşenirseniz salçanın, doğranmış domatesin hazırı var.

4. Köfte'yi pazardan yapıp donduruyorum. Pazartesi akşamı gelip suyun içinde biraz domates ve biber salçası eritip köfteleri baharatlarla (*) birlikte içine atıyorum. Peşinden bir dilim ekmeği küçük küçük kesip suyuna atıyorum. Sonra çıkarıp üstüne sarmısaklı yoğurt döküyorum. İskenderin çakması, güzel bir şey oluyor. Bazen ekmeği koymuyorum, salçalı köfte oluyor, yanına mercimek pateyi alıp yiyorum.

5. Kabağı önce biraz haşlayıp, hafif ölünce küp küp kesip az yağda kavuruyorum. Hafta içi akşam geldiğimde ona yumurta ve peynir kırıyorum. Baharatları (*) ekliyorum. Normalde ağzına etten başka bir şey sokmayan abim bile yiyebiliyor. (Yemeklerimizin referansı bulunmaktadır)

Tüm bu yemeklerin 3 veya 4'ünün birlikte yapımı 2-3 saat sürer en fazla. Siz de en fazla 1 küsur saat bir şeyler hazırlarsınız. Hafta içi de pek zamanınızı almaz. Buzdolabı varsa orada durur zaten. Yemeğin kaç gün yeneceğinin tamamen malzemenin kalitesine ve ondan öte buzdolabının kalitesine bağlı olduğunu ilk elden öğrendim.

Bunun dışında internet yemek konusunda derya. Sürekli basit bir şeyler öğrenip yapılabiliyor veya zor şeyler "Ben nasıl olsa bunlar bunları sevmiyorum" deyip basitleştirilebiliyor. O basitlere baharatı ekleyince dünya daha güzel bir hal alıyor.

(*)Baharatlar: Eline geçirdiğini atma usulü. Tuz-karabiber-kırmızıbiber (değirmenli siz yaparsanız daha güzel bunlar)-sarmısak tozu veya sarmısak, nane, fesleğen, az miktarda kimyon, varsa ceviz tozu. (İstenilen konur, istenilen konmaz, tamamen zevke göre)
(**) Bakliyat konusunda fasulye, barbunya ve nohut akşamdan ıslatma gerektiriyor. Biraz daha kompleks. Yeşil mercimek iyidir.

2 kilo tavuk göğüs ve 2 kilo hindi göğüs alıp 500 gram olacak şekilde bölüp buzluğa atıyorum, tüm hafta onları yiyorum. 20 dakikada hazır oluyor, yanında da sebze salata falan baya doyurucu oluyor. Hiç tavsiye etmem.

kelime bilgimi izlediğim dizi&film ve okuduğum kitaplara borçluyum.

Kitap cok cok az okudum, film ve dizi cok izlerim ezelden beri, cocukken surekli bilgisayar oyunu oynardim, kendimi bildim bileli windows'um hep ingilizce oldu. Butun bunlar kelime dagarcigima, telaffuzuma ve gramerden cok kullanilis varyasyonlarina ve kaliplara kadar, bir kurstan coook cok fazla sey katmistir, eminim.

Tanistigim hemen hemen her yabanci amerikada universite okuyup okumadigimi soruyor, Turkiye'de okudum...


digerlerinin yazdiklarini okuduktan sonra gelen edit: tabii ki onceden gelen duzgun bir gramer bilgisini uzerine oturtuldu bu saydiklarimin hepsi.

kursa gitmiş gibi olmaz,
dilbilgisi ve yeni sözcüklere mutlaka çalışman gerek.
bir dili biliyorum diyebilmek için o dilde düşünce üretebilmen, kendini ifade edebilmen lazım. cümleleri doğru kurabilmen lazım. bu da sadece kitap ve filmle olmaz.
ama asıl çalışmanın üstüne dizi, film, dergi, kitap çok güzel ilerletiyor. özellikle de diziler, çünkü günlük kalıplar en çok dizilerde geçiyor.

anadolu lisesi üzerine, evet.

Sifirdan degil ama bildigimi asil arttiran dizi ve film oldu.

Ömrümde İngilizce kursuna falan gitmedim, bildiğim her şeyi lisedeyken izlediğim diziler, dinlediğim şarkılar ve daha sonra okuduğum kitaplar/makalelere borçluyum.
Fransızca hiç dizi/film izlemedim, kitap/gazete de okumadım adam gibi; sadece dersler çerçevesinde bir ilişkimiz oldu. Fransız meclisindeki konuşmaları anlarım ama Fransa'da sokakta mal gibi kalırım. İngilizce ile kıyasladığımda film/kitap eksikliği çok fazla hissediliyor Fransızca'da.
Anime izlerken de Japonca öğrendim, üstüne kursuna da gittim. Kursa gitmemin mevcut Japonca seviyeme çok da bir katkısı olduğunu düşünmüyorum. Şu yönden katkısı oldu, Japonca konuştuğumda mantıklı konuştuğumu gördüm. bu dilde de malum alfabe meselesinden dolayı kurs falan yalan, kişinin kendi çalışmasıyla ilgili her şey.
Bir de Almanca kursuna da gitmiştim üç sene evvel, güya A1'i bitirdim; şu anda 10'a kadar sayabileceğimden şüpheliyim.

Sonuç: Kursta dil mi öğrenilir, dil kendi başına öğrenilir.

anadolu lisesinden sonra hicbir ingilizce dersi almadim. yalnizca filmler ve internetten okuduklarimla advanced seviyesindeyim.
(bkz: toefl)

edit: birkac ay amerika'da bulunmustum bir de. ama kurs icin degildi.

İngilizceyi seyrettiğim filmlerden öğrendim filmleri hem İngilizce sesli olarak seyrettim hem de İngilizce alt yazılı olarak seyrettim

Levent Yüksel - Med Cezir (1993) tr.wikipedia.org

şebnem ferah - kadın

demirbas mıdır bunlar partilerde bilmiyorum ancak ben yazayım:

mor ve ötesi - bırak zaman aksın
levent yüksel - med cezir
sertab erener - lâl
teoman - teoman (1996)
fatih erdemci - yasamak zor
umay umay - umay umay (1994)

Med Cezir +1
Kadin +1
Kargo - Sevmek Zor

Bir de zaten az sarkisini sevdigim Sezen Aksu'nun Isik Dogudan Yukselir'i de saglam bir saygiyi hak ediyor.

mor ve ötesi - bırak zaman aksın +1
grizu - tuzla buz
teoman - teoman
şebnem ferah - kadın +1

mustafa sandal - gölgede aynı

fikret kızılok - yadigar
bülent ortaçgil - bu şarkılar adam olmaz
eren kazım akay - turkuaz patlıcan
ünlü - son defa
ünlü - o ve z hikayesi

athena - holigan (1998)
feridun düzağaç - köprüden önce son çıkış (1998)
fatih erdemci - yaşamak zor +1
kargo - yalnızlık mevsimi (1998), sevmek zor (1997), yarına ne kaldı (1996)
kumdan kaleler - denize doğru (1996)
mavi sakal - kan kokusu (1998)
mor ve ötesi - şehir, bırak zaman aksın +1
nev - her şeye rağmen (1998)
özlem tekin - öz (1998)
pentagram - anatolia (1997) yarı ing. yarı türkçe. olsun.
teoman - teoman (1996)+1 , o (1998)
şebnem - kadın (1996) +1
vega - tamam sustum (1999)
yavuz çetin - ilk (1997)

'98 ne yılmış arkadaş yalnız.

med cezir +1
yaşar - masal (bilmiyorum bu 90'larda mıydı?)
düş sokağı skainleri - üç

sezen aksu gulumse
candan ercetin capkin altyapilari harika
sibel alas fem
tarkan 97 tarihli albumu adini hatirlamadim. sari renkli album kapagi vardi

friends

the big bang theory

Yukarıdakiler + Two and A Half Men
Bir de Community

yukardakiler + seinfeld

Modern family

Parks and Recreation'a yeterince önem verilmiyor..!

Ron Swanson, Andy Dwyer, April Ludgate karakterleri için izlenir.

tabii ki friends diyorum başka da bir şey demiyorum. zaten hımym de onun birazcık esinlenme çakma versiyonu.

Happy Endings

ben de friends diyorum.

E madem bu kadar kişi friends diyor ben de teşekkürler friends diyorum :))

(bkz: scrubs)

Friends

fraiser

''My Names is Earl''

parks and rec +1
happy endings +1

new girl
the mindy project

friends
2 broke girls
friends with better lives

friends izliyceksen 3-5 bölüm zaman ver malum 94 yapımı olduğu içi hemen almayabilir içine ama benim için en iyi komedi dizisidir kesin net ki himym'i daha önce izlemiştim.

niye bu kadar düşündünüz anlamadım,

(bkz: odessa)

kakoy, odessa'da götü donmaz mı insanın bu mevsimde?

(bkz: cadiz)
(bkz: ischia)
Özellikle Cadíz.

ukrayna-rusya tarafları şu an oturup bira içilecek yerler değil bence, savaş mı istiyorsun kamoon!

soruya cevap, ben henüz gitme şerefine nail olamadım ama kesinlikle bari diyorum. dediğim gibi, kendim gidip yüzmedim içmedim, ortamı nasıldır çok iyi bilmiyorum ama bu tip işler için çok uygun bir yer olduğunu tahmin ediyorum bari'nin, okuduklarımdan yola çıkarak. fransa'da da nice var böyle. benim yerime de için.

yüzme konusunda emin değilim ama diğerleri için napoli çok uygun. hem de romadan 11 euro'ya 2 saatte gidersin trenle. fiyatlar da çok uygundur, alırsın biranı, dünyanın en güzel pizzasını 10 tl'den ucuza yedikten sonra sahilde içersin..

Tecrübeli ve çok iyi olduğuna ben bile inanmadım. İşveren nasıl inansın?

"Önce malı görelim"

Her yaptığınız işle ilgili bir iki maddelik ayrıntı koyabilirsiniz, bu ayrıntılar işinizin kalitesini belirten anahtar ve kısa ayrıntılar olsun. Her işiniz için bir referans gösterirsiniz. İşinizi bilmiyorum ama illa ki bir performans ölçütü vardır. O ölçüt üzerinden referanslarınızın sizi değerlendirmesini isteyebilirsiniz ya da "5 yıldır aktif kullanılma", "100 kullanıcıya ulaştı" gibi sizin nesnel olarak ölçebileceğiniz bir şeyse, onu bu şekilde ibarelendirebilirsiniz. Böyle ölçümler yapabiliyorsanız, kronolojik olarak işlerinizin puanlarını belirterek, zaman içinde nasıl geliştiğinizi belirtebilirsiniz. Ama bunları uzun tutmayın; kısa ve çarpıcı, önemli ayrıntılar olsun.

portfoy yapamayacagina dair once guzel bir bahane bulup inandirmalisin, daha sonra da,

ama portfoy'den ziyade kendimi size daha kolay kanitlayacagim bir metod var diyerekten ayak ustu getirdigin malzemelerle yada onlarin malzemeleriyle kendini 5-10 dakikada ispat et. atiyorum web tasarimciysan, oturtsunlar seni pc'nin basina.

gideceğiniz seferde kesin kedi köpek olacağını nerden biliyosunuz ?

Uçakta kediler, köpekler doğal hayattaki gibi birlikte gitmiyorlar ki. Hepsi kafesinde gidiyor. Kedileri ve küçük köpekleri daha önce kucakta ve en arkada hostesin yanında görmüştüm. Belki kafes de arkada hosteslerin yanında gidiyor olabilir. Kafesin kendisi gitmese, küçük bir delikli kutu gibi bir şeyde gidebilir, kuşlar için özel şeyler olabilir. Havayolu firmalarını arayıp telefonla sorun, belki makul cevaplar verirler.

Otobusler kusu hic almayabiliyorlar da. Ben ufacik bir kutu aldim kusu onun icine koyuyorum kutuyu da posete. Ayagimin altina koyup posetin ustunu hafifce aciyorum. Hic sorun olmadi daha ama yolum sizinkine gore epey kisa. Fotografini atayim isterseniz aksama o kutunun.

duyuruda o tarafa doğru otomobiliyle gidecek birileri çıkar mı acaba?
bu sorunun cevabını arayan ilk kişi siz değilsinizdir. otobüs terminaline şahsen gidip oradaki yazıhanelere sorsanız?
kuşunuz çok gürültücü değilse, iki koltuğa izin verebilirler belki.
tekrar okudum soruyu ve aychovsky'nin cevabını. evet, tabii ki uçak mantıklı. uçakla götürmenin yolunu araştırın.

Firmaya sormadan almayin 2 koltuk falan.. Yolcularin allerjisi oluyor bik bik bik diyip sorun cikarabiliyorlar.

taşıma kafesleri var ufak, onlardan alıp geniş bi çantaya koy. karnlık olacağından ötmez zaten. suyunun dökülmediğinden filan emin ol. sonuçta sürekli yapacağın bir şey değil bu. bi sorun olacağını sanmıyorum.

Ben 19 yaşında aldırdım çok çile çektim ama 14 sene önceden bahsediyorum. Bana boşuna gibi geliyor çünkü ben aslında kronik farenjitmişim hala soğuk su dondurma yemem en ufak soğukta farenjit olurum

çocukluğum anjin ve farenjit ile geçmişti. sonra anjinler üniversitede tekrar başladı. yılda 6-7 kutu antibiyotik içmeye başlayınca 3 yıl önce 24 yaşında aldırdım. aldırmadan önce farenjitimde olduğu için çok ikilemde kalmıştım ancak bademciklerim kocaman birer iltihap torbasına dönüşünce boğaz florasını sürekli enfekte eder oldular, bu durum da farenjiti tetikler oldu. kısır döngü gibiydi. anjin olduktan bir süre sonra farenjit ve larenjit oluyordum. aldırdıktan sonraki 3 yılda farenjitim de çok azaldı. iyiki aldırdım diyorum. bir de ameliyat olmadan önceki son 1 yılda kandaki enfeksiyon değerleri de hep yüksek çıkıyordu, doktorlar bünyede sürekli bir enfeksiyon ile yaşamanın çok başka sorunlara da yol açacağını anlattı. gerçi crp hala yüksek ama sebebini bulamadık.
belki benim öyküm de fikir verir, geçmiş olsun.

Benimde crp yüksek ve sebep yok biseferindr 30 tane iğne oldum düşmedi bende artık baktırmıyorun

Ben çocukken aldırdım, daha doğrusu benimkileri çocukken aldılar ve bir 15 sene çok faydasını gördüm. Sonra da ayshegul gibi farenjite çevirdi. Ama çocukken haftada iki gün iyiysem 5 gün hasta yatıyordum, içim dışımı antibiyotik deposu yaptılar. Süt dişlerim çürümüştü artık antibiyotikten ve yeni çıkan dişlerim sarı çıkıyordu. Başka çare olmadığı için bademciklerimi aldılar.


Bir 15 sene rahat ettim, kışın sadece 1-2 kere üşütürdüm. Sonradan ayshegul'un dediği gibi farenjit illeti geldi ve kronikleşti ki, kendime nazenin bir bitki muamelesi yaptığım için bu kış hiç hasta olmadım. Yoksa, kendimi bıraksam en az 4-5 kere hasta olurum. Galiba boğaz bir kere fenalaştı mı, artık iflah olmuyor.

Bir de 25 yaşında gittiğim bir doktor "Senin bademciklerin şişmiş" dedi, "Benim bademciğim yok ki" dedim. "Bademciğin şişmesi için bademciğe gerek yok" dedi, o durum hala gizemini koruyor.

İşe yarar mı bilmem ama aldıracaksan dahi iyi bir yerde aldır. Doktoru falan işinin ehli olsun. Bademciklerden birisi şah damarının üstünde oluyor. Yaş geçtikçe birbirlerine daha çok yaklaşıyormuş. Bende aldıracaktım. Doktorum, mecbur kalınmadıkça almayalım. Bu bu sıkıntıları var diyip anlatmıştı.

Yani diyeceğim o ki; rahat etmek isterken b*k yoluna ölmek de var. Ölüm oranı %1,6 imiş.

bir de boğazda waldeyer halkası diye bir şey var. alınan 2 badeciğin haricinde bu waldeyer halkası da aynı bademcikler gibi lenf dokusu ve bunlar da şişebiliyor, enfekte olabiliyor. gittiğim son kbb prof'u waldeyer halkamın da şiştiğini, bu durumun yine farenjiti tetiklediğini anlatmıştı. bünyen çok zayıf, terleme, üşüme, yorulma, strese girme gibi ütopik önerilerde bulunmuştu, çözümü yok demişti, crp yüksekliğine bir şey diyememişti.
@aychovsky senin doktor da belki waldeyer'i kastetmiştir, ben de artık kendime öyle bitki muamelesi yapmakta buldum çözümü.

bademciklerini kesinlikle aldırma derim. bademcikler akciğerin sigortası gibidir. en ufak bir üşütmede bilmemnede bademcikler ortalıkta olmadığı için ciğerler patates olur, bademcik iltihabından kurtulmaya kalkışmışken ciğerlerden olursunuz. yapmayın etmeyin. en ufak bir sakatlıkta ciğerler iflah olmaz.

o anda telefonu açınca stres yapmış ne diceğini şaşırmış olabilir. bana da oluyor bazen, "ulan acaba burda olduğumu gördü de arka masadan arıyor olabilir mi?" diye sapıkça bi düşünce içine giriyorum. ama hesap muhabbetinde yavşaklık yapmış, orda haklısın.

Ben üçüncü kişi çağrılacaksa kişisine göre ve o anki duruma göre davranırım da, önce bir karşımdakini yoklarım. Onay almadan hareket etmem böyle durumlarda. Ama bana sorulmasına gerek yok. O an travmatik bir anın hemen sonrası değilse, tanımadıklarım kimse onlar da gelsin, herkes gelsin, toplaşalım, kaynaşalım isterim. Özel bir şey anlatıyorsam, yeni gelene de anlatırım; sansürlük bir alan bırakırım ama kendimle ilgili bir şeylerse genel hatları ile anlatmaktan da çekinmem.

Buradaki hesap ödememe mantığı da bir garipmiş. Zaten hesabın tamamını niye ona ödetesiniz de, insan kendi içtiğini de nezaketen olsa bile verir.

Benim de rahatsız olacağım bir durum bu, zaten insanlarla kolay kolay iletişime geçemem, böyle durumlarda hepten kasılır kalırım..

Sormadan çağırması yanlış olmuş ama geleceğini düşünmemiş olabilir, insan telefondaki arkadaşına bir şeyler yaptığını söylerken öyle laf olsun diye davet edebilir bunda bir şey yok karşı tarafın ciddiye alması kötü olmuş..
Tabii yine de sorması gerekirdi orası ayrı..
Ek olarak gelen kişinin hesap konusundaki tutumundan sonra da arkadaşınız ödemeliydi hesabı, hepsini toplamda ortak değil de siz kendi yiyip içtiğinizi o da kendisi ve gelen kişininkini ödemeliydi..

Adama bak ya, kalk yanlarına git, bir de hesabı onlara kilitle, arkadaşınızdan çok gelen kişiye kızdım ben..
Ben olsam söylerdim bir daha böyle bir şey yapmamasını, en azından sorması gerektiğini..
Yakın arkadaşımın böyle kıl olduğum bir arkadaşı var mesela kendisine söyledim bu durumu, aynı ortama getirmiyor bizi.. Mutlaka uyarın anlasın bozulduğunuzu..

Ben de pek hoşlanmam bu tarz durumlardan ama o an öyle demiş bulunmuş olabiliyor... uyarırım ben ama mutlaka, siz de uyarın bence tekrarlanmaması için

çok yakın bi arkadaşıms sormadan çağırmasından rahatsız olmam. anlayış gösteririm belki o an mecbur kalmıştır bi sebepten dolayı.
ama hesap konusu olmamış. o da onun pişkinliği.

@aychovsky hayır, zaten hesabın tamamını ona ödetme gibi bir amaç yoktu, kastettiğim herkesin kendi hesabını ödemesiydi.

Yanlış söylemiş olabilirim. Hesabı ona ödetmeyeceğinizi tahmin ediyorum, tabii ki öyle olmuştur da, gelenin verdiği tepki sanki ona hesap ödetiyormuşsunuz, ona hesabı kitlemek istiyormuşsunuz gibi abartı ve garip olmuş. Gelen kişi herhalde telefonda arkadaşınızı zor bıraktı, baksanıza orada bile iki dakikada paniklemiş, sinirlenmiş, sizi zor durumda bırakmış. Günlük hayatında ne kadar çoğunu yapıyordur kimbilir.

Ben hesap odemem misafirim diyen adamin oracikta agzina sicar moralini bozarim. Pislesirim. Dingile bak.

@ ne istediğini bilmeden
sorma yahu, çok sinir bozdu. pişkinliğin böylesine şaştım kaldım. insanlar çok rahat yemin ederim.

onaylamak mı? arkadaş davranışını onaylayacak bir noktada hissetmem kendimi, öncelikle böyle bir düşünce yapısına aşırı kıl oldum şu an.

arkadaşınla oturursun. kadın-erkek benim için farketmeksizin amaç bir şekilde sosyalleşmektir. bu noktada yeni insanlarla tanışmak falan çok güzel şeyler. kadınsındır, saçma sapan dedikodu yapasın veya özel bir şeyler anlatasın falan vardır. "emre de doggy pozisyonunda 45 dakika devam ediyormuş." falan diye anlatacaksındır. onları ben dışarıda buluşmaya değer şeyler saymıyorum, gereksiz kadın zırvaları onlar.

yani, senin hayır deme insiyatifin olduğu kadar onun da bulunduğu yerde mümkün olduğunca fazla arkadaşını görmeye olanak sağlama insiyatifi var. hesap ödeme muhabbeti ise apayrı bir bakış açısı, ona girmiyorum ben.

dinsizin hakkından imansız gelir.

bana fikrimi sormadan arkadaşını çağıran kişi var elde.
gelip ben misafirim para ödemem diyen kişi var bir de.
hesap basit: 'ben kendi yiyip içtiğimi hesaplayayım ve ödeyeyim, gerisini, seni misafir eden ödeyecek' derim.

bu yaptığımdan dolayı benimle olan arkadaşlığını gözden geçirmeye kalkan veya bana tavır alan, suratı düşen biri olursa da, hem-men o dakka paşaportunu veririm eline.

@jacknife o an iki kişi sözleşmişiz, buluşup oturmuşuz. amaç niye o an için yeni insanlarla tanışıp daha fazla sosyalleşmek olsun?

ben şahsen elbette ki birini çağıracaksam karşımdakinin onayını alma ihtiyacı hissederim. bundan normal ne olabilir?

bu film de havaalanında başlıyormuş ama bilmiyorum aranılan film mi:
just married: www.youtube.com

değil maalesef. :)

Cast away

The Family Man
www.imdb.com
Kız arkadaşı Londra'ya okumaya gidiyordu. Adam gelecekte Wall Street'te borsacı iken, Noel günü başka boyuta geçiyor. O kadınla evlenmiş, fakir, ortada çocuklar var, vb.

ebet

ikea'ya gitme sebebim..

bence çok kötü, 1 kez denedim ı ıh. et'e hiç benzemiyor

Hayır. Kıyma değil soya dolu bir köfte

Açken gidiyor ama bi sivas koftecisine ya da balgatta ki mekanlarla yarisabilcegini sanmiyorum.

Bir de orada yemek yemek bir garip degil mi abi. Masalar sandalyeler tabaklar falan. Ayni truman show anasisatiyim.

kıyma değil soya ama tadı fena değil gittiğimizde ara sıra yiyoruz.

Oradaki asıl favorimiz lazanya.

Hayir

Beğenmiyorum

evet güzel bence

hayır. seçeneğim varsa tercih etmem ama hiç seçenek yoksa da yememezlik etmem sanırım.

Bana çok kuru geliyor.

Olsa normal öğün olarak yerim ama aramam veya yokluğunda sayıklamam.

ben sosunu begeniyorum. iyice sosa bulayinca kofte de gidiyor

Word/Excel tarzı tabloları kaldırırsanız daha hoş görünür site.

Çok başarılı buldum. Kesinlikle böyle bir siteye ihtiyaç vardı. Hatta, birkaç deneme yaptım. İlkinde seçmiş olduğum kriterlerde sonuç bulamayınca panikledim. Sonra baktım, henüz hiçbirinde yok. Eklendiği zaman yine böyle durumlar oluşabilir, bazı ülkeler için atıyorum ki dişçiler için ek bir durum olmayabilir. Öyle durumlarda en yakın seçeneği kullanıcıya önerebilir.

Bir de bunu sürekli güncel tutmak biraz zorlayabilir. Örneğin, İspanya 4 sene önce istediği belgelerin bir kısmını değiştirmiş ve bunu internetten yayınlamamışlar. Belgeleri toplayıp gidince öğrenmiştim, bir A4 sayfasında hangi belgeleri istediklerini söyleyen bir yazıyı vezneye görevli sürekli sana göre modifiye edip, "Şimdi de bunları getir bakalım" diyordu. Bunların bir şekilde takibi gerekebilir.

Elinize ve emeğinize sağlık. Kullanırım ben bunu.

Arkaplani beyaz yapmamani tavsiye ederim. Acik bir renk olabilir. Sebebini sorarsan bu sekilde amator duruyor.

CSS üzerine çalışın bence biraz. Ana sayfadaki tablo 90lardan kalma duruyor. border'ı komple kaldırabilirsiniz. Bayraklardaki gradyan kaplama da bi 10 sene öncesinin falan modası. Onun yerine dümdüz bayrakları kullanın. Düz, gölgesiz ve pastel renklerde tasarımlar daha yaygın şu sıralar. Üstteki banner'ın çözünürlüğünü yükseltin. (1366x768'de kalite düşüyor) Logonuzu profesyonel bir grafik tasarımcıya tekrar çizdirin.

Tasarım konusunda fikir vermesi açısından Themeforest'taki templatelere göz atabilirsiniz.

okb

çalar, çırpar, aldatır, kandırır, kazıklar, yalan söyler, bol keseden üfürür, mangalda kül bırakmaz, eker, acımaz, umursamaz, vurdumduymaz, merhamet etmez, düşünmez, iplemez, siklemez, üzülmez, bozulmaz, utanmaz, arlanmaz, yüzü kızarmaz, kibirlenir, böbürlenir, aşşaalar, iğneler, laf sokar, burun kıvırır, kapris yapar, kıskanır, huysuzlanır, mızmızlanır, vızvızlanır, memnun olmaz, yüzü gülmez, haset eder, şikâyet eder, iftira eder, nifak sokar, gıybet yapar, dedikodu yapar, fiştikler, götü başı oynar, bi dediği bi dediğini tutmaz, sözüne güven olmaz, sözünün arkasında durmaz, anında satar, ilk fırsatta U dönüşü yapar, ipiyle kuyuya inilmez, kayış yarar, yarı yolda bırakır, ipe un serer, yokuş yapar, uslanmaz, ders almaz.

Karakteri belirsiz olan, dengesiz bir ruh haline sahip olan insanların karakteri bozuktur. Bir insanı uzun zaman tanıdıktan sonra nelerden hoşlandığını nelerden hoşlanmadığını neye sinirlendiğini vs hala kestiremiyorsanız karakteri bozuktur. Karakteri kötü olan insandan çok karakteri dengesiz olan insandan çekinirim.

Akpli.

atarlı, kibirli olan ve böyle olmakla gurur duyan,
doğuştan sahip olduğu yani sahip olmak için hiçbir çabada bulunmadığı ve bi araba kazasıyla enkaz olacak güzelliğiyle/yakışıklılığıyla hava atan insanlar,
her şeyi en iyi ben bilirim havasındakiler
ve kavgada 'sen kimsin benle böyle konuşuyorsun, sen benim kim olduğumu biliyor musun vb' lafları kullanan insanlar karakteri en çekilmez kişiler gibi gelmekte bana.

alenen yalan söyleyip de yalanını yüzüne vurduğunuzda sizi suçlayıp zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışıyorsa karakteri bozuktur.

Şark kurnazı ise, mottosu "İşi bilicen, işe gitmiycen" ise gerisi teferruat.

1000 tane tanim yaparim belki ama aklima ilk gelen: "Kendine yapilmasini istemedigi seyi baskasina yapan" Evet tek bir tanim isteniyorsa yapacagim tanim bu.

Sorumluluğu hep başkasına atar, korkaktır.

(bkz: Mila Kunis)

(bkz: amy lee)

www.pasifagresif.com

yetmez ama evet?

Küf olur duvarlarda...

Aynen dediğin gibi normal balkonda kullanılan askılara asılıyorlar evin içinde, en azından benim rast geldiklerim. Kurutma makinesi/çamaşırhane hizmeti vs yoksa.

Bana da mantıksız geliyor; ama son dönem yapılan evlerde niye balkonsuzluk tercih ediliyor acaba?

Rezidans da ne demekse. Ben yeni yapilmis bi sitenin 30ar katli 5 blogundan birinin 19. Katinda oturuyorum. Balkonumuz yok ve odaya asiyoruz. Ama apartman bence burasi.

biz hic bi zaman camasirlari balkona asmadik. cirkin bi goruntu olusturdugu icin hep evin icinde kuruttuk. komsularin balkonunda ve cevredeki binalarda da pek camasir gormedim ben.

balkon konusunda da bence iki neden var (uzman degilim, sadece kisisel yorumum bu); birincisi maliyet. yeni yapilan pahali sitelerde metrekare fiyati cok yuksek. balkon gibi zaruri ihtiyac olmayan bir alan insa etmek istemiyolar.
ikincisi de insanlarin ihtiyaclari zaman icinde degisiyo. balkonda oturup okey oynama, cay icme gibi aktiviteleri insanlar daha az cekici buluyo. bi de son zamanlar da yapilan evler merkezden uzak oldugu icin, gecekondu manzarasinin cok cekici gelmeme etkisi de var tabi.

valalhi benim evimde de balkon yok, onun yerine salonumun bir duvarı komple cam. 2.5 metreye 6.5 metre boyunca. bence çok daha güzel. çamaşır kuruturken de zorlanmıyorum; yazın o camın önüne çamaşırlığı koyup camı açıyorum. birkaç dakikada kuruyor. kışın da zaten kaloriferin nimetlerinden faydalanıyorum.

yemin ederim balkondan çok daha işlevsel, insanın içini çok daha ferahlatıyor.

lamartin + 1
Çamaşırlıkta kuruyor onlar. Nem, küf yapacak kadar çılgın bir durum yok ortalıkta.

Bizim eski çamaşır makinası ıslak çıkarırdı çamaşırları. O bozuldu ve öldü, yenisini aldık. Ondan sadece biraz nemli çıkıyor zaten ve bir şekilde eskisinden daha az hasarlı. Kışın da doğalgaz radyatörleri evin havasını çok kurutuyor. Zaten sürekli bir kap suyu radyatör üstünde bulunduruyorum, hava rahatlasın diye. Çamaşır onun kırılmasına yol açacak kadar bile nem üretmiyor, devede kulak çamaşırın nemi. Yazın zaten pencere mencere hep açık, 2 saat içinde de kuruyor her şey.

Öncesinde de hep evde, çamaşırlıkta kuruturduk. Eski evde ve eski makinede de küf veya nem yapmadı hiç. O kadar nem için çamaşırhane gibi çalışmalı, her yer giysi olmalı.

Etkileyici gerçekten de. Ama adı Adolf Hitler de olsa, bir çocuğun kazaya maruziyetini görmek garip hisler yaratıyor.

Bir konusu olmasa da, etkileyicilik ve insanın içini kıpraştırması açısından ben şu reklamı severim. Tesadüf ki bu da bir otomobil firması --> www.youtube.com

www.youtube.com

tek gecerim

www.youtube.com

çok eğlenmiştim.

aslında tnt ile ilgili olanın ikincisi daha iyiydi
www.youtube.com

daha iyisi var, yine aynı markadan :)

www.youtube.com

şaçma bir reklammış ya da ben anlamadım.

Şu psikopat pandanın hastasıydım bir ara. Pandanın bakışının mallığı ve dümdüzlüğü, müzik ile pandanın psikopatlığı arasındaki kontrast, rollerin ve çekimin acemice oluşu beni benden alıyordu.
www.youtube.com

Bir de "wanna learn english" reklamları
www.youtube.com
www.youtube.com

Ve Mercedes Benz'in şusu
www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

düzgün link bulamadım bunla idare edin.

push to add drama cok iyidir. farkli kategorilerden gireyim.



www.youtube.com
Halo ODST tv commercial oldukca basarilidir, moda sokar.

www.youtube.com
ps3 icin reklam. bence hos olmus.

www.youtube.com
asiri tatlidir.

www.youtube.com
kendisi en sevdigim oyun reklamidir. asiri iyi.

www.youtube.com
nike - possibilities - müzik de the kills-future starts slow

farkli kulvarlardan örnekler oldu.

bonus:

media.carsvibe.com

youngadventuress.com

İspanya'da yerel eyalet bankaları çoğunlukta. O bankaların eyalet dışına çıkıldığında ATM'si falan çok zor bulunuyor. Kalan her şehirde bir tane veya bilemedin iki tane ATM oluyor. Örneğin la Caixa sadece Barcelona, Valencia ve Balearic Adaları'nda var; zaten adı da Katalanca. Madrid'e gittin mi, para çekmek için la Caixa arayıp duruyorsun. Caixa Katalanca Kasa demek, Madrid'de adı hala la Caixa olan banka, Extremadura bölgesinde ad değiştirip İspanyolca'ya dönüyor ve la Caja oluyor.

Ülke çapındaki en büyük banka Santander, hatta o uluslararası bir banka; Portekiz ve Güney Amerika'da da var. Buranın İş Bankası gibi, her yerde ATM'si var. O yaygınlık yetmiyormuş gibi, Santander bizdeki eski Altın Nokta gibi, Telebanco grubunun bir üyesi. Telebanco'ya üye olan her bankanın ATM'sinden komisyonsuz ve masrafsız para çekimi yapılabilir. Şu işaretin olduğu her yerden para çekebilir. cdrec.net
Daha da ötesi, benim İŞ Bankası'ndaki hesabım yurtdışına açıktı ve yurtdışından para çekebiliyordum. En ucuz döviz kuru ve komisyon Santander'deydi.

Bir de not, orada kimse ATM ya da ey ti em'in ne olduğunu bilmiyor. En yakın ATM'yi sorması için ATM yerine cajero kelimesini kullanması gerek.

Eklemeler yapayım. Hesap açtırırken dikkat edilecek en önemli şey, banka çalışanlarının İngilizce bilmediği. Formu doldururken çok dikkat etmesi gerekiyor, doğru yeri doldurduğuna. İspanyolca bilmiyorsa, yanında sözlükle gitmesi önemli. Çok sayıda evrak imzalayacak.

Banka bu işlemleri saat 10:00*13:30 arası yapıyor. Sonrasında siesta var. 16:30'da siestadan dönüyorlar ve o saatten sonra sadece kredi işlemleri yapılıyor. Dolayısıyla kira yatırma gibi işlemler ve hesap açmak için sabah gitmek zorunda.

Sistem bizdeki gibi değil, kart adresine geliyor ve herhangi biri alabiliyor. İçinde şifresi yok ama, şifre telefon bankacılığı ile öğreniliyor ve ta daaa, İngilizce bilen yok. (Ben 3 kere aradım, birinde bilen çıktı ama onunla da konuşurken kontörüm bitti. Paşa paşa İspanyolca aktive ettirmek zorunda kaldım.) Şifrenizi almadan kartı aktive edemiyorsunuz. En zoru kartı aktive etme kısmı.

Sonra normal normal kullanıyorsunuz kartınızı. Dönmeden önce hesabınızı kapatıyorsunuz bankaya gidip çeşitli formlar imzalayarak.

Bankaya hesap açtırmak için gittikten sonra kartın gelmesi iki haftayı bulabiliyor. Ben parayı yatırmıştım, ama iki haftalık param elimdeydi. İki hafta boyunca kart kullanamıyorsunuz çünkü gelmiyor.

banco santander'den ücretsiz açabiliyorsunuz. sadece pasaport ve hiçbir gider almadılar benden

bir not kağıdına yazıp cebimde taşıyorum, bazen de telefona alarm kuruyorum.

arada tekliyor ama beyin bedava. kafamdakilerin-yapacaklarımın başka bir yerde kayıtlı durması hoşuma gitmez.

evernote o kadar da pratik degıl gıbı gelıyor bana.

masa basında işin varsa, yani ofis falan masan varsa; post-it güzel bir olay.

patır kütür yaz yapıştır. işini halledince at çöpe. zaten göze battıgı ıcın bıle ısını yapıp kagıdı atmak ıstıyorsun.

benım en buyuk organızerım post-ıt valla bu aralar.

valla ben önce kafamdan planlıyorum, sonra yazıya döküyorum (elektronik olarak daha çok , yani word vs.), ama iş uygulamaya geldi mi savsaklıyorum. ama yine de sadık kalmaya çalışıyorum %75 olarak.

Biri daha sormustu bugun. Google calendar. Hem pc de hem telde bunu kullaniyorum. Mukemmel bence. Google'in dgier hizmetleriyle koordineli calisiyor. Google yazilimlarina hastayim zaten.

Her hafta başında bir A4 sayfasını ikiye bölüyorum ortadan, yapılacakları sırayla yazıyorum. Yaptıkça da üstünü çiziyorum. En temizi bu.

Cep telefonunda not kağıdı şeklinde "widget" var. Ekrana bir not kağıdı yapıştırıp, onun üzerine yazıyorum, yaptıkça siliyorum.

kisa vadeli yapilacaklari post itlere yazip ajandama yapistiriyorum (alisveris listesi gibi) ya da belirli bi günde yapilacaksa (kütüphaneden kitap alinacak gibi) ajandaya yaziyorum. yapilanlarin üstünü ciziyorum. bir hafta icinde hepsi bitmemisse post-iti diger haftaya yapistiriyorum ya da yeni yapilacaklarla birlikte yeni bir post-it yaziyorum.

uzun vadeli yapilacaklar icin (alinacak/aldirilacak kitaplar gibi) ajandamin arkasinda bir listem var, ayni liste yine bilgisayarda note dosyasi olarak mevcut.

Ajandam var, uzun dönemli her şey orada. Haftalık planı da bir tane uzun ince not defterim var, süper bir yapılacaklar listesi defteri. Her hafta tek tek yazıp sonra üstünü çiziyorum.

Eski işyerinde lotus notes ajandasini kullanıyordum. Şimdi de android telefondaki takvimi kullanıyorum.

samsung galaxy note 2 > s not uygulaması. kalemle birlikte süper gidiyor.

samsung s planner widget kullanıyorum, google'la senkronize ediyor otomatik.
bir de google keep kullanıyorum notlar ve listeler için.

(bkz: hayatını düzene sokmak/@compadrito)

Her hafta başında Microsoft Project'e yapmam gereken işleri organize ediyorum (şu gün şu kişinin doğum günü partisi var, şu gün şuraya seyahat edilecek, şu gün şu konuda toplantı yapılacak, şu gün şu müşteri ile bilmem ne konusu finalize edilecek gibi envai çeşit konuda). Bu project sayfasının çıktısını alıyorum ve sürekli yanımda tutuyorum. Genellikle 5-6 A4 sayfası uzunluğunda oluyor.

Günlük olarak ise Windows'un sticky notes unu kullanıyorum. Laptopun ekranını sticky notes a ayırdım her gün yapılacak işlerimi bunlara not alıyorum.

Ofiste bir tane asistanım var; ben yurtdışındayken sürekli işlerimi düzenli tutuyor. Bunun dışında da danışmanlık yaptığım işler için internetten virtual asistan tuttum kendime organizasyon bozulmasın diye.

Son olarak, yolda vs. aklıma bir şey geldiğinde evernote ile senkronize kalıyorum.

Bunların hepsini yapmazsam hayatım bombok oluyor.

ufak ajandalar kullanıyorum, gün/hafta/proje bazında listeler hazırlıyorum, çok önemli ya da acil şeyleri ek olarak whatsapptan kendime yazıyorum (bazılarına beyin gayet paralı ühüh)

Google Keep, ios notifications.

gnotes

Arada bi kağıda deftere yazıp üzerini çiziyorum, ama genelde kafada tuuyorum. Aklıma geleni anında yapmaya çalışıyorum. Beraber çalıştığım arkadaşlarla paylaşıyorum, yeri gelince hatırlatıyorlar.

google inbox baya faydalı oluyor. artık önemi olmayan mailleri arşivleyebiliyorsun böylece hala önemi olanlar kalıyor. mailimi her kontrol ettiğimde de onları görüyorum ve aklımda kalıyor.

araya isterseniz to do notları da yerleştirebiliyorsunuz.veya 3-5 gün sonra tekrar hatırlat diyebiliyorsunuz. her şekilde maillerinizi devamlı takip ettiğiniz için 'to-do liste uyma disiplinsizliği' sorunu çözülmüş oluyor.

(bkz: keynote nf)

code.google.com

Gerçek hayatta da cüceler var olduğundandır.

ac milan vs liverpool + 1
Dwarf'lar tam olarak cücenin karşılığı olunca ve günlük dilde olunca, çevirisinden de bu beklenebilir.

Aynı kişi halfling'i buçukluk diye çeviren o yüce kişiyi ayakta alkışlıyorum.

ejerhayada dragon, kartala hawk mu denmesi gerekiyor?

Valla ben duvara birkaç tekme attığımı hatırlıyorum.

---- spoiler ----


Rahmetlinin 1. sene-i devriyesinin gazete ilanıydı. Meğer o günler bile iyi günlerimizmiş. Unutmadık.
pbs.twimg.com

---- spoiler ----

söylüyorum hatta daha da ilerisine gidiyorum.
www.eksiduyuru.com

Gecenlerde birileri su sisesini yere atti. Ben de arkalarindan yetisip duyabilecekleri sekilde cikciklayarak siseyi aldim ve cope attim. Adam biraz utandi, kadin 'Kendini bir sey saniyor' der gibi guldu. Ama hayvanlar isin icine girdiginde dogrudan konusuyorum 'Niye yaptiniz simdi? Kac yasindasiniz, ayip degil mi' diye.

düzgün bir biçimde müdahale etmek gerekiyor böylelerine. o yere attığınızı alıp çöpe atın demek vb. veya ayıplamak, yanında duyabileceği şekilde söylenmek. hayvanlara eziyet ayrı bir insaniyetsizlik.

düzgün bir biçimde dövmek gerekiyor böylelerini.

ben de aynı şeyi hissediyorum. Örneğin geçen kedi yanaştı yemek yerken, ayağımla ittirdim biraz masaya zıplıyor paso diye, oradan iki kız atladı ayağınla niye ittiriyorsun elinle ittir zarar görür diye. kadınları hadi anladık birer melek oldukları için dokunulmazlıkları var da sokak kedisi gelip beni şey yapsa susmam gerekiyormuş onu anladım. neyse biz polislik olduk, siz benim gibi yapıp saygısız insanları dövmeyin.

ağzı var dili yok hayvana soda moda dökene ağız burun dalarım. dalmakta lazım.

düzgün bir şekilde uyarmak nedir abicim? hadi çöpü yere attı diye düzgün bi şekilde uyaralım. ona tamam. ama savunmasız bir hayvana soda dökmek nasıl bir hayvanlıktır? aslında götüne güveniyosan -dayak yememek şartıyla- dövücen böyle piçleri, ağzını yüzünü hoşaf edicen.

calistigim isyerinin otoparkinda bi araba, icinde 2 apaci tipli herif, cis tak cistak muzik dinliyolar. ben de otoparki teftise cikmisim. once bosalan sigara paketini atti camdan disari, sonra su sisesini. ben de attiklarini aldim camdan iceri geri attim. afalladilar tabi ama, ben cix cix diye soylenerek ters ters bakinca, bisey diyemediler. ama utandiklari icin ya da korktuklari veya yanlis yaptiklarini anladiklari icin degil, sadece beklemedileri bisey oldu ve sasirip kaldilar. bi ders cikardiklarini sanmiyorum.
bi keresinde de bi kadini uyarmistim, yaninda cocuk vardi, atti su sisesini ve dondurma kagitlarini yere. cocuga boyle mi ornek oluyorsunuz, evi kirletince kizarsiniz ama bi de falan diye soylenerek aldi yerden attim cope. o da kaldi oyle bsey diyemedi.

eskiden olsa boyle yapar, soylenir, uyarirdim. ozellikle cocuklari. ama simdi herkes psikopat. ufacik cocuklara bile bisey soylediginde nasi bi tepki alacagin belli degil. korkuyorum acikcasi artik. yere atilan cop yuzunden oldurulmeye niyetim olmadigindan sadece ters ters bakip cix cix yapmakla yetiniyorum. anlayana ama, ondan anlayabiecek adamin zaten yere cop atacak kadar medenilesmis olmasi gerekir ya neyse.

dövebileceksen susmamak lazım. kadınları pek sallamıyolar üstüne dalga geçiyolar çünkü.

cop atanlari direkt uyariyorum. niye attin ulan diye degil de daha yumusak giriyorum. atmayaydin iyidi falan diyorum. orta loseli subyanlar ozur dileyip aliyorlar genelde mahcup olup. cok ters cikisan olmadi, ozellikle daha kucuklere yapici bir sekilde uyariyorum, bakin orada cop var oraya atin falan diyorum. belki bir gun birinden dayak yersem yazarim buraya

Kedi mevzusu yüzünden döverdim.

o kadar çoklar ki kavgadan hırdan gürden sıkıldığım için ses çıkarmıyorum artık.

kabusun zıttı yok. nereden buluyorsun böyle ilginç soruları sen? :)

Hülya, serap olabilir.

Bi kavramdan ziyade bir hal ifade ediyor. Zıttı olmaz yani
Ayak burkulmasının zıttı ne demek gibi bişey.

devr-i kamyon.

kabus sifat degil ki zitti olsun.

"kabus gibi" dersin, onun zitti olarak da "ruya gibi".

kabus da bir rüya çeşidi olduğuna göre "rüya"nın zıttı olamaz. kabusun zıttı yoktur.

iki kelimelik tatlı rüya var

Bulmacalara göre açık saçık rüyalara hülm veya hulm (o an ikinci harf olarak hangisine ihtiyaç varsa), karışık rüyalara (ne demekse) çabur deniyor. Kabus da aslında Osmanlıca'da karabasan demek, kötü rüya olması anlam kaymasıyla oluşmuş. Aslında kötü rüyaya da karşılık gelen orijinal bir sözcük yok.

@aleksey fyodorovich karamazov Adların da zıt anlamlıları oluyor. Örneğin, barış ve savaş.

Edit: Arap bir arkadaşa sordum. Kabus onlarda da kabusmuş. Ama o da anlam kayması olabileceğini söylüyor. Anlam Osmanlı öncesi kaymaya uğramış olabilirmiş.

Bana kalırsa Akp'yi bir kenara bırakırsak "akdüş" diyebiliriz. (Adamlar ak'tan tiksindirdi ya...) Pekiyi neden akdüş derim? Kabus'ta herhangi bir rüya anlamı yoktur; Arapçada "gece gelen sıkıntı" anlamına geliyor - nitekim bizde de "karabasan" diye bir şey var. Akbasması/akbasan ("ağbasan" yöresel olarak da kullanılıyor yanılmıyorsam ama tarama sözlüğüm yanımda değil; sallamış gibi olmayayım. Adı üstünde tanıklarla tarama sözlüğü...) kendi içinde çelişebilir gibime geliyor. Basmak'ı pek olumlu kullanmıyoruz. O yüzden akdüş iyi.
İkinci bir yanıt için bizi izlemeye devam edin.

biraz fazla ekonomi terimi, yani ne bileyim görsem "ne alaka yae" diyebilirdim sanırım.

@iste o kavunici balik terim dışında anlamını düşünrsek direk fransızca da bırakınız yapsınlar demek

Ne için ofis açıyorsunuz? Kimlerle çalışacaksınız? "Laissez faire laissez passer" biraz saldırgan ve zamanı geçmiş bir slogan. Aynı ruh neo-liberalizm ile devam ediyor zaten. Tadı aynı, görünüşü sevimlileştirilmiş, kurumsallaştırılmış sadece. Benimle çalışmayacaksınız ama benim gibi birileri varsa anti-kapitalist damarımı durduk yerde uyandırmış ve ayağa dikmiş olursunuz ama belki sizin müşteriler bu görüşten olacaktır, sizin niş alanınız belki bu görüştekilerin birbiri ile çalışmasını öngörüyordur ve hoşlarına gidecektir.

Edit: Başlıkta iç mimarlık diyormuş. Ben de bir mimarlık okudum da nereden okudum diye düşünüyordum. Sektör hakkında hiç bir fikrim yok. Yine de sloganın sertliğine hala katılıyorum.

laissez faire güzeldir, kapitalizm de güzeldir. Koyun gitsin bence. Logoya da Herbert Spencer'ı yerleştirirsiniz tam olur.

turkiyede acacak oldugunuz varsayimi ile, turkiyede kac kisi laissez faire'in anlamini bilir hatta kac kisi okunusunu bilir. bilenler de ekonomi ve mimari arasindaki alakayi da kuramayacak ustelik.

bu arada ben zaten turkcenin suyu cikmis gibi gidip de yabanci kelimelerden isim konan sirketlere gicigim. bye bye turkce!!

bence nasıl okunacağı bile belli değil birçok kişi için.

tasarımla pek bir alakası yok, üstelik atıyorum bir ahmet koysanız marka kimliği kazanma ihtimali bundan çok daha yüksek olur insanların gözünde. okuması bir dert, hatırlaması bir dert, aradığında bulması ayrı bir dert.. çok saçma bir hareket olur bence. tek avantajı yabancı kelime meraklısı insanların dikkatini çekmesi olur.

Bu isim kimine cok itici gelebilir. Bilmeyen icin ise okunusu zor. Firmama verecegim en son isimlerden biri olurdu. "L'etat ce moi" koymak gibi birsey neredeyse:)

akılda kalıcı, yakalayıcı değil. aynı zamanda okunuşu zor.

peki öneriniz var mı arkadaşlar?

Pasaport 2-3 iş günü max.
Vize de 3 hafta içinde çıkar muhtemelen.

Bilet almanız şart değil, rezervasyon sunabilirsiniz.

İş güç yoksa sıkıntı olabilir. Sağlam maddi kaynak göstermeye çalışın.
Hatta yüksek lisans ön kabul veya başvuru belgesi gibi detaylar ekleyin.

5 eylülde mi uçuyosunuz 26 eylül mü ? ilkiyse mümkünatı yok. 2.siyse yetişir.

26sı

rezervasyonla ilgili salak pegasus bize belge filan yollamadı fiyat sabitlemesi yaptım bi haftalık rez. var yani ama belge melge yok napcem o zaman

pasaport falan çıkmasını da bekleyeceğimiz için anca haftaya başvururuz vize için geç olmaz di mi

Geçen sene PAzartersi başvurmuştum, aynı hafta Cuma günü çıkmıştı Pasaport konsolosluktan. Ama öğrenciler için daha yavaş ilerelyeblir mi bilemeyeceğim.

5 eylül'de biletleri alaın. 8 Elyül'de de hemen ilk iş götürün verin evrakları, 15 iş günü var uçuş tarihine kadar. evrağınız eksik olmasın yeter ki , ona dikkat edin, tek tek inceleyin.

Öğrencysen ailenin sponsorluğu önemli, banka hesabı, taşınmaz tapusu vs.

öğrenci diilim işte yeni başvuruyorum daha kabul almadım. erkek arkadaşım hem öğrenci hem şirket sahibi. ben de artık annemi filan sponsor göstericem bir de eğer yükseğe kabul edilirsem kabul mektubu veya başvuru evrağı filan. bir de erkek arkadaşım tübitak destek başvuru kabulumu gösterirsem faydası olabilir demişti bunun bir faydası olur mu destek programı bir yıllık ve şirket kurulumu filan gerektiriyor ya sonuçta.

Yani bir şekilde burayla bağın olduğunu görmek isteyeceklerdir.

İş sahibi değilse insan, zaten turist vizesi istiyorsunuz, ona sponsor olacak kişilerin mali durumu hakkında veri istiyorlar. Ailenizin maaşı, tapuları gibi şeyler önemli. Yüksek lisansa, vb bakmazlar. Tübitak'ın da ne verdiğini, hangi şartlarla verdiğini pek anlamazlar.

ya tapuyla filan oluyo mu? bi de erkek arkadaşımı sponsor olarak gösteremiyorum galiba bağ olması gerekiyo illa annemi göstermem gerek yani onun bankasında para olması gerek. baya tapu falan var ama hepsi annemin üstüne yani o oluyosa super olur baya panik oldum ben şimdi çıkmaz diye tutturdu annem de...

aslında işsiz de değilim ama freelance çalışıyorum malum ve üç aylık maaş filan istiyolar benim öyle bi durumum yok sigortam falan da yok bir şey gösteremiyorum o yüzden tabi :/

Yahu ogrencinin sponsoru 1. dereceden yakini olur zaten. Hayattaysa da anne babadir en once.

Vfs globale gir guzel bi oku.

"Başvuru sahibi öğrenciyse, kişinin ailesinde kendisine sponsor olan ebeveyninin iş evrakları ve ekonomik durumu da dosyaya mutlaka eklenmelidir. Ailesinden de masrafları karşıladığına dair bir dilekçe olmalıdır."

öğrenci değilimmmm

program koordinatörleri yapıyormuş ilk ders kayıtlarını.

Normalde kaydınızı danışman hocanız ile yapmanız gerekiyor ama henüz yeni girişli olduğunuz için bir danışmanınız yok. Bu durumda, okuldaki ilgili yüksek lisans programının koordinatörü sizin kayıt danışmanınız varsayılıyor ve kaydı onunla yapıyorsunuz. Eğer o okulda yoksa, genelde şifresini bir asistana bırakır ve onunla kayıt yapabilirsiniz.

Sonraki döneme danışman atandığında, kaydı danışmanınız ile yapacaksınız.

ayrıca maslak kampüs'e gidip sis.itu.edu.tr icin sifre almak gerekmekte - ogrenci dekanlığından değil bilgi islem dairesi'nden

sonra sisteme girince pin soracak o da 123456

Bunları öğrenene kadar epey uğraştım :)

weather.com
accuweather.com
mgm.gov.tr

yazın bakmıyorum'da, kışın seyehat edeceksem yağmur, kar vs var mı diye iphone'un kendinde olan programına bakıyorum.

www.esdem.kadikoy.bel.tr

bazı belediyeler ve hatta muhtarlıklar böyle ihtiyaç sahibi insanları tespit edip onlar için kıyafet, eşya vb topluyorlar. kendi belediyene ve mahalle muhtarına bir danış istersen, en yakın ve kolay öyle olabilir.

giysiler geri olarak en fazla toz bezine dönüşebiliyorlar, o da bence hala giyilebilir giysilere yazık. ya böyle bağışla, ya da freecycle istanbul'a falan ilan ver birileri gelip alsın.

biz muhtara vermiştik. ya da en kötü belediye alır zaten ama muhtara bi sor bence. o yönlendirir.

eski ama hala giyilebilir durumdaki elbiseler boyacıların, inşaat işçilerinin, evlere temizliğe giden ablaların vs. çok işine yarıyor, çalışırken giyiyorlar. onlara durumu anlatıp verebileceğinizi söyleyebilirsiniz.

veya ayrı bir poşetin içine koyup çöp konteynırının yanına koyabilirsiniz. çöpten kağıt-plastik toplayanlar işlerine yarayanları alabiliyorlar ama beğenmediklerini çöpe atarlar.

ben varım bana ver daha geçen açtım duyurusunu:
www.eksiduyuru.com
kalıbıma cinsiyetime uyan malın varsa gelir alırım.

@namus ninjası Boy, cinsiyet ve kilodan kaybediyorum ama çevrende varsa onlara verebilirim.

@yemrem Ben de öyle düşünmüştüm. Çalıştığım yerin temizlikçisi taşeron ve asgari ücretli. Ona doğrudan sormadım da "Eski kıyafetlerim var, faydalanmak isteyenleri tanıyorsan vereyim" dedim. O da ilk başta sevindi, getirdiğimde yeniye yakın olanları kızı için seçti, gerisine burun kıvırdı. "Ben de alıp giymediklerini vereceksin sanmıştım. Eski derken giyilmemiş, öyle dolapta duruyor sanmıştım" dedi. "Bizimkileriin temizlik sırasında ihtiyacı olur mu" dedim, "5 TL'ye t-shirt alıyoruz zaten, gerek yok" dedi.

tamam madem, şu var, bizim mahallenin camisi önünde bir sepet koymuşlar, oraya geçen bırakır. beğenen alır. ben anneme söylemiştim bakarak ol uygun şey bulursan getir dedim, bazı giysilerimi oradan temin ettim hatta. eski kıyafetler daha güzel oluyor. çorap don atlet hariç her şey farklı kişiler tarafından tekrar tekrar kullanılmalı bence.

haa bi de, itü maslak kampüsünde giysi odası vardı bak. ihtiyacı olan ücretsiz alıyor, bağış karşılığı verip burs olarak da dağıtıyorlar.

www.radikal.com.tr

İTÜ giysi odası, bu kadar eskiyenleri almıyor. Hatta, ikinci elleri pek sevmiyor. Burada doğrudan sen bağış yapıyorsun. Atıyorum Zara'dan bir şey alıp hiç giymeden "Ben bunu buraya bağışlıyorum" diyorsun.

benim hatirlamam gerekenler cok farkli indirimden sundan bundan ama genelde, saga sola not aliyorum, en cok da akilli telefonlar girdi gireli, google calendar cok temiz is cikariyor.

edit:farkli derken event mesela, yeri konusu salonu su bu derken yarim sayfalik not cikiyor, akilda tutmak cok zor. takvim uygulamari bunlari tek tek ayri ayri kaydedebiliyor.

takvime ve not defterime yazıyorum.

telefona hatırlatma giriyorum.

Google calendar.

ajanda kullanıyorum. ajanda kullanının efenim.

task ve carrot diye iki uygulama kullanıyorum.

telefonun ajandasına kaydediyorum. masa takvimime not alıyorum sonra yıl değişince yeni takvime aktarıyorum. :)

Google Calendar. Telefondan bilgisayardan her yerden hatirlatiyor eger hatirlatma da kurarsaniz.

Ajanda kullanıyorum.

ajanda, google calendar, outlook.

Zara'da indirim var gibi şeyler olmasa da yazarım, not alırım. Eğer dışardaysam veya not defterim yanımda yoksa telefona not alırım.

soğuk suya tutulur, sabredilir, geçer.

Sir ile yaptı iseniz, suya tutmayın. Yağ ile temizleyin, sonra da yara iyileştirici kremlerden sürün.Ama ki eğer sert kıllarınız varsa, onlar kıl köküdür. En fazla biraz daralırlar, sıfır haline gelmezler. Yine de gözü rahatsız etmezler bir süre sonra. Şu anda yeni aldıysanız, daha gözenekler apaçıktır. Onların kapanması birkaç saat alır.

yarına geçer.

Malumat?

Knowledge bilgi, information bilişim olarak çevriliyor Knowledge Management terimi olarak. Örneğin, Knowledge Management Bilgi Yönetimi iken, Management Information Systems, Yönetim Bilişim Sistemleri oluyor.

Arkadaş hatunsa, dolayısıyla eşi erkekse
www.youtube.com

Arkadaş erkekse
www.youtube.com

besame mucho

the hollies-the air that I breathe

www.billboard.com

you mean everything to me

www.youtube.com

budur: www.youtube.com

eric clapton - wonderful tonight, elbette.

oha duyuruya gelen ilk cevap buymuş zaten. saygılar.

öyle umuyoruz.

Alistiktan sonra asikmis gibi hissedebiliyor insan. Dolayisiyla ne evet ne hayir.

bahsettıgım alıskanlık degıl. hanı boyle unının ılk yıllarında falan olurdu ya :) o tıp bır sey.

Kalbe kilit mi vuruluyo 30dan sonra kardeees? Mumkun tabi.
Annem 44 yasinda ve 36 yasinda bir sevgilisi var. Deli divane asiklar, su an kendisinin ask hayati benden iyi:p sevgilisi de ustune titriyor. Iki cins icin de mumkun bak.

Olabilir o zaman evet.

tebrıkler ve mutluluklar madeleıne :)

tabi ki

zaten aşk 30'dan sonra asıl oluyo asıl. 30'a kadar aklın başka yerlerde olduğu için aşk sanıyorsun ama değil, olgunlaştıktan sonra aşkın tanımı da kafanda olgunlaşıyo.

Oluyor, oluyor.

Ya dur otuza geldik moralimi bozma ben hala ümitliyim :)
Cevaba gelirsek, olur tabi neden olmasın.

50den sonra aşık olan dayım var. canlı örnek.

yaş 32, olabiliyor lakin göte giren şemsiyelerden ötürü güven problemi sıkıntı oluyor.

çok zor. hatta imkansıza yakın.

buradaki arkadaşlar nedense 30 yaşı kendilerine ulaşılmaz bir limit olarak koymuşlar. 30 yaşında hayatın bittiğini, 30 yaşındaki bireyin hayatı çözdüğünü, başarılı olduysa sonsuza kadar yükselen bir ivme sahibi olduğunu, başarısız ise sokaklarda yaşaması gerektiğini, 30 yaşına kadar okul, kariyer, işe girme, evlenme vs bütün her şeyi tamamlamaları gerektiğini. 30 yaştan sonra trenin kaçtığını düşünüyorlar.

30 yaşı beklemeyin şimdiden intihar edin.

ya da hayatın artık ortalama 80 yıl olduğunu öğrenin, bu 80 yılı insan gibi yaşamaya çalışın.

mümkün.

bence hiç alakası yok. belki de kızların hemen üstüne atlıyondur ondan kaçıyolardır. belki de doğru insanı bulamamışındır. belki de üztümüzden bir kuş geçer.

kısa boylu, kel ve göbekli seven çok kız tanıdım.
şans işte bunlar hep. o kızları bulman lazım

Türk kızlarının boy ortalaması malum kısalıktan kaybettiğini sanmıyorum.
Arada olman kötü ya zayıfla ya da kilo al.
belki de tipin iyidir de ortamın yoktur ya da muhabbetin

Yalnız olduğun için her kıza potansiyel sevgili olarak bakıyorsundur, fark etmeden öyle davranıyorsundur. Kızlar bunu fark ederler ve uzaklaşırlar.

Hepsine evli bacılarınmış gibi davran, onlar seni bulur.

Alakasi yok. Her sey kafanda bitiyor. Eh simdi erkek olarak ben bunu diyecegim nolur kizlar mesaj atip saldirmasin bana. Bir kiz akilli akli basinda ve gercekten sevecek adami cok zor bulur bu bir. İkincisi de aslinda bulmak da mesele degil. Senin gibi adamlarin kilolu gobekli falan olmasinin sebebi aslinda o cabaya degecek birsey bulamaman suan. O yuzden aslinda bir hatun seni bulsa veya sen onu bulsan tum gobeginden falan kurtulacaksin yani sana dert olan seylerden. Boy da sorun 176 boyumla 184 kizla ciktim ve disaridaki insanlarin bakislari disinda gocundugum yetersiz hissettigim bir nojta olmadi. Boyle durumlarda ignorance is bless yersen.
Ama simdi bizim kizlarimiz degecegine karar vermeden bir islenmemis odunu alip ugrasmak istemiyor. Risk almiyorlar xogu zaman da kolaya kaciyorlar
Boya yapacak bir sey yok da sen o gibegi kasarsan iki uc ayda eritirsin aslanim. Bir de niyetini hemen belli etmeyip karsidan bi isaret beklersen tamamsin.

Gobek tabii ki sorun. Cunku senin miskinliginin gostergesi. Boy sorun diil. Konusma tarzi, mimikler, fitlik, cekici surat hatlari falan boydan daha onemli. Yardir.

bence herşey kafa ve çenede bitiyor hacı. senin boylarında hatta daha kısa ve obez birisinin incecik bir kızla cıktığını biliyorum. kendisi arkadaşım. biraz böyle piç ve ortamcı tiplerdendir kendisi. ama hatunu yaptı çenesi ve konuşmasıyla. aşırı ekstrem bir durumun yoksa fiziksel görünüşün pek önemi yok.

kelli çirkinliği anlıyorum da, göbeğim var napıyım diye sormuyomusunuz gıcık oluyorum. sanki doğuştan gelen bişi göbek ve değiştiremezmişsin gibi. elenme kafalardan. spor yap aga, az ye çok mu zor. yıllardır yalnızım qızlar beni böyle qabul edin.

sonra sözlükte türk kızı yatakta bilmemnede kütük gibi de diye yazıyolar. erkekte tahrik edici bişi yoksa kızın nası tahrik olmasını bekliyosunuz ki.

imza: eski şişko

Fiziksel özellikler ilk intibada etkili ancak seni sen yapan diğer özelliklerin halin tavrın hayata bakışın vs ler o gözlerdeki intibanı alıp öyle yerlere koyuyor ki tahmin edemezsin,ben hep ilk gördüğümde etkilenmediğim çarpılmadığım kızlara aşık oldum, aura diye bir şey var arkadaşım

kelsin dimi bi de. itiraf et, hadi :)

boy için üzülme, boyunu uzatamazsın da kısaltamazsın da. ama göbek erir merak etme. dış görünüş insanı etkiler ama önemli olan karakterdir. bir de insanlar gözlemlerime göre yüzü güzel olanı değil, fiziği güzel olanı güzel/ yakışıklı buluyorlar. tipin fena değilmiş, göbek erirse 10 numara olursun, rakiplerinin önüne geçersin. tipe bakan yok, acı ama gerçek. welcome to real world

cevapları okumadım da, "aşk başkadır bunlardan" demeye geldim.
tek bir kere aşık oldum ve o kişi de göbekli ve kısa boylu idi. karşılık da alamadım üstelik :)
ki ben de beğenirim sağlıklı görüntüyü. fitliği. ama aşk, çekim, arzu bunlar başka bir şeyler. benim için böyle en azından.
kendinize güvenin. "kafadan eleniyorum" düşünceniz yüzünden kaybediyor olabilirsiniz.
göbeği kendiniz ve geleceğiniz için eritin. yoksa göbek gider ama kızlar yine gelmez, şaşar kalırsınız :)

eksisozluk.com

Alakası yok. Türk kızlarının ortalama boyu çalışmalara göre 162-165 arasında, medyan da o civarda. Bu da demektir ki kızların yarısından fazlasından uzunsun.

Ayrıca göbek de hatundan hatuna değişiyor. Bazıları sever, bazıları sevmez. Yani bunları birleştirirsek, kızların bir kısmı göbek ve boy nedeniyle istemeyen kız oranı o kadar da fazla değildir.

Standartlar yüksektir belki. Onları sağlayan kız oranını tutturamıyorsunuzdur.

dostum dürüst olayım. kellikle göbekle alakası yok huyu suyu önemli diyenler çok optimist geliyor bana. yani bunu diyenlerle farklı yerlerde takılıyoruz sanırım ben böyle bir dünya görmedim. görünüş olayın %50'sidir. konuşmadan bir bakışla falan kızın ilk dikkatini çekmen lazım. sonrasında da birbirinizi tanıma prosesine giriyorsunuz. kızın hoşlanmasa bile konuşmaya niyetli olması lazım sana bakıp. olayın kalan %30'i ekonomik durumun,refah düzeyin,hayatının rahatlığıyla ilgili.%15 senin iyi biri olman kalan %5 de ıvır zıvır işte.

boyun 170 den az değilse göbeğin sorun olmaz. göbek candır :) kısaca sorun göbekte değil, sende.

Bridget Jones's Diary
Notting Hill

Romantik film insanı olmayan benim dayanabildiğim az sayıda filmden en sevdiğim He's Just Not That Into You oldu. Hatta bir son 5-10 dakika hariç beğendim bile.

Ben opuyorum hep. Kafasini kaciriyo sonra ama bisey demiyo. Bir tek bazen elektrik carpiyorum o zaman kiziyo.

Annemlerin kedisine yaptım aynı şeyi. Tırmık attı eşek. Ama ıskaladı.

Bizimkilerin birisi kafasını çeviriyor, öbürü bişey yapmıyor, suratına bakıyor.

ben öpmüyorum. yüzümü iyice yaklaştırıyorum o benim burnumu yalıyor.
öpmeye kalkarsam o önce davranıp yalar, hoş olmaz :p

ben hep öpüyom benimkileri. bazen gıklarını çıkarmıyolar :) ama onun da bi eşref saati var tabi. her an öptürmez öyle

ben parmağımla burnunun ucuna hafifçe ard arda pıt pıt pıt yapardım hapşırtırdım.

her kedinin bazı hassas noktaları olabilir. kasık içi, kuyruk sokumu, burun, kulak ucu ve benzeri noktalardan dellenen sayısız kediyle sevişmişliğim var benim.
ayrıca kediye yüzü yaklaştırmak çok tehlikeli, tavsiye etmiyorum. gerçekten. aynı şey tavuklara da yapılmamalı. göz bebeği çapı değiştiğinde gözün bebeğine gaga yemek son derece mümkün.

benimki genelde benim burnumu yalıyor. bir kere ben onunkini yaladım "deli midir ne?" bakışı attı.

Bi kedim çok seviyo, burnunu öpeyim diye kendisi uzatır hep. Yirim onu ben :)
Diğeri de katiyen öptürmez, ama o da burnunun okşanmasını seviyo.

benimki yüzünü silkeliyo ama aşırı tepki vermese de sevmiyor evet :)

yanağından, burnundan falan öpecek kadar yaklaşınca yalamaya kalkıyor benimki. beni sanırım yeni ayrıldığı kardeşi yerine koyuyor :(

biz bol bol öbüşüyoruz 14 yıldır:)

Kafasını geriye çekiyor, hafifçe tutunca kıpırdamıyor ama.

benim kedi genelde öpülmeyi seviyor.

www.youtube.com

tr.foursquare.com Beşiktaş

Beşiktaş Alkım'ın üst katına bir bakın.

Osmanbey-Pangaltı Douwe Egberts'e bayılıyorum (Radisson'un altı), tam birileriyle oturup konuşmalık veya kitap okumalık. Sessiz sakin.

Bir o kadar süper yer, Şişli'deki Çaykovski. Tam o amaca hizmet edecek bir yer orası da.

Tatlı da yemek isterseniz, Nişantaşı Galata Muhallebicisi olabilir. Orada yemekler de var ama oturup çay-kahve de içebiliyorsun.

tr.foursquare.com

Evkur gibi yerlerden senetle istediğiniz taksitle alabiliyorsunuz,fakat fiyatı katlıyorlar bayaa ..

fiyat değil de model önemli benim için. evkur'daki modeller pek zevkime hitap etmiyor ne yazık ki.

Evkur'dan çok şikayet var zaten. Daha dün biri evkurmagdurlari.com'mu öyle bir site göndermişti. Hiç oralara uğramayın.

aychovsky oradan uzak durmaya çalışıyorum zaten kesinlikle. diğer mobilya markalarını merak ediyorum ben :)

doğtaş'tan 2 yıl önce kredi kartıyla 10 taksitle salon takımı aldık. Kredi kartı dışında da bir seçenekleri olduğunu sanmıyorum.

eksisozluk.com

eksisozluk.com

genelde kredi kartına taksit yapılıyor ama bazı mağazaların kendi kredi taksit imkanı oluyor. yani sizin adınıza kredi mi ne çekip taksit yapıyorlar.

sevmem

Gıcık
sevmem
Bayık

arabeskçi

Bir iki şarkısı dışında şarkılarını hiç sevemedim, hep çok baydı. Bir de ne dediğini hiç anlayamadım. Bir şarkıcı olarak neden Minik Serçe'miz olduğunu hiçbir zaman anlayamadım. O duygulu şarkı sözleri bana hiç hitap etmedi.

Şarkıları ile ilgilenmeyince, kalan kısmı ile de ilgilenmedim. Ne yapar, ne der, ne düşünür, hiç haberim yok.

(bkz: turkishmusic.org'daki sezen aksu tartışması)

sevmem. seveni de sevmem.

çok severim, şarkılarını hiç eksik etmem.
ona olan sevgime, saygıma da müziği dışında hiçbir unsuru katmam.

Sizi kiniyorum ve size laflar hazirladim.

birkaç şarkısı dışında pek sevmem. bir de çıkarcı olduğunu düşünmüşümdür hep.

çok severim

eskiden şarkıları iyiydi.

birde köpeğini arabada unutup sıcak, açlık ve susuzluktan ölmesine neden olmasını hâlâ unutamıyorum..

Insan olarak nasıldır bılmem ama sarkılarını cok severım. Hayatımın her donemını anlatan bı sarkısı vardır muhakkak. Ne zaman duysam bı yerlere dalıp gıderım.

gulumse albumu en sevdiklerim arasinda.

Onno Tunç, Aysel Gürel ve Sezen Aksu üçlüsünün ilk çıkardığı şarkılar efsanedir. Onno Tunç ile yaşadığı o aşkın ilk meyveleri olan ilk şarkılar muhteşemdir.
Sonrasında Minik Serçe'nin yaşadığı kayıplar hayatına, şarkılarına, büyük değişiklikler getirmiştir. Gençlerle daha fazla vakit geçirmeye, onlara şans vermeye eğilmiştir.
Sezen Aksu sayesinde Türk Pop Müziği, 70-80'lerde ki Batı Popunun taklidi olmaktan kurtulmuştur. Sırf bunun için bile her kente heykeli dikilmelidir.
Eski albümlerini hala keyifle dinliyorum. Son albümlerinden "Deniz Yıldızı"nı uzun yolculuklarda arabada dinlediğimde, arabadaki herkesi derin hüzün kaplıyor. 2,3 ve 4. şarkılar da herkes mendil arıyor nemlenen gözlerini kurulamak için.
Çok seviyorum nitekim...
Eğer hakkında merak ettikleriniz varsa, geçen ağlaya ağlaya izlediğimiz bir programı izlemenizi tavsiye ediyorum. NTV'de yayınlanan "Söz ve Müzik-Sezen Aksu". Sanırım tvyo'dan da izlenebiliyor.

edit: tr.wikipedia.org bahsettiğim şarkıların üçleme olduğunu bilmiyordum. sayenizde öğrenmiş oldum. tüylerim diken diken oldu. teşekkür ediyorum @ozymandias10, sayende!

şarkılarını seviyorum.

gerek söz yazarlığıyla, gerek sadece sesiyle hayat vermesiyle en güzel şarkılara imza atmıştır ve de he şarkısında size bir şeyler hissettirmemesi mümkün değildir. aşık olmasanız bile aşık gibi, ayrılık yaşamasanız bile ayrılmış gibi hissediyorsunuz.



tabii, siyasi bakış açısı yüzünden artık bu sanatçı "berbat"tır bazı güruhlara göre.

sevgim giderek azalıyor.

bedava konser verse gitmeyebilirim.
politik düşüncelerini sevmiyorum.. apolitik olmasını beklerdim. sanırım bunun da etkisi var.

bir de halkla çok mesafeli. sanki dudaklarını biz şişirdik.

sayısız albümü arasında birkaç tane iyi bestesi var, onun dışında başarısız bir sanatçı olduğunu düşünüyorum.

edit: siyaset ile alakasız bu yorumum.

@monrove tabi biz şişirdik. yoksa o botoksların iğnelerin parasını nereden bulacak ajhgjjkghhj

@monrove ve @air ne botoksu yahu o onun doğal dudakları... gençken de öyleydi! ayrıca hastalık muhabbeti de var!

onun cok tatli bir orospu oldugu. Ama bu kadina da orospuluk yakisiyor dogrusu. Orospu lafini kötü anlamda almayin lütfen. Kadinlarin cogunun iclerinde gizli veya acik bir orospu ruhu vardir. Ama ondaki orospuluk muhtesem ve ben onu bu orospu haliyle cok seviyorum. Sezencigim seni binlerce kere öpmek arzusuyla...

hulusi haklı

okudukça hala gülüyorum.

docs.google.com

hiç sevmem. seveni de sevmeyi isterdim ama sevmeyeni sevmek varken seveni sevmek neden? sonuçta sevmem işte.

hiç sezen aksu düşünmemiştim. düşünüp cevaplarım size.

Biraz fazla bence ama novi sad ya da niş'e gidebilirsin, hatta bosna'ya da gidip kalabilirsin.

edit: altta söylendiği gibi Makedonya da mümkün ama Üsküp hiç güzel bir yer değil. Gidecekseniz Ohrid'e gidin, orası da uzak biraz. Oraya gidene kadar Budva'ya falan bile gidebilirsiniz, biraz araştırın otobüs tren falan.

hırvatistan'a geçip kotor-budva yap direkt. zibil gibi otobüs var sırbistan'dan giden. (yollar ve otobüsler lüks değil)

9 çok çok. Bosna da katılırsa rahat olur. Bi ülke daha katsan bile olur ucu ucuna.

belgrad i iyi bi rehberle 2 gunde halledersin zaten o oadar boktan bi sehir ki niye geldim lan ben buraya bunun icin mi falan diyeceksin, o yuzden arkadaslarin dedigi gibi saraybosna yi da kat isin icine, hatta sana tavsiyem turla git. balkan turlaru yapan sirketler var sana saraybosna ve belgrad da gormen gereken her yeri rehberler esliginde gosteriyolar, ben oyle yaptim cok memnun kaldim tek basima olsam turdan ayri en az 10 gunde gezecegim yerleri adamlar 3-5 gunde gezdirdi.

Çok fazla.

Sınırsız içki, dans, müzik tarzı şeyleri katmadan söyledim. Gezebileceğin o kadar yer yok. (tarihi yer, müze perspektifinden bakıyorum)

Diyorsan sınırsız içki, dans müzik tarzı şeyler için gidiyorum. 3 bile yetmeyebilir o zaman karakterine bağlı olarak.

EVet, çok fazla. Bence 3 gün iyi. rentts'e pek katılmıyorum, ben "İstanbul gerçekten Avrupa şehri olsa, Belgrad'a benzerdi" demiştim ve çok taşınasım gelmişti. Novi Sad'a geçsen de orası da bir günlük bir yer. Bosna'ya geçilebilir oradan.

Hiç fazla değil, mükemmel bir yer Belgrad. Tabii kalkıp mükemmel eğlence, sınırsız içki, dans, müzik tarzı şeyler arıyorsan 3 gün yeter. İstanbul gibi sikindirik bir şehirden çok daha keyif alırsın. Sırf güzel restoranları 3 günde keşfedersin.

zeki müren - unutmadım seni ben

www.youtube.com

ya da zeki müren - unutamam seni

www.youtube.com

Sen Benim Her Şeyimsin.
www.youtube.com

Nakaratında "Unutmam, unutamam" diyor.

bunlar değil :(

ah bu şarkıların gözü kör olsun ?

seni ben unutmak istemedim ki mi?
www.youtube.com

aldıktan bir saat sonra gözlerini zor açık tutarsın. eğer kısa bi yola gidiyosan zararı bir hayli sersem halde uyanıp gitmen zorunda olmak.

xanax alıp napıcan. al bi tane tesbih şakır şakır çek

daha hafifi atarax vermişti annem bana da yutmamıştım ben onu da deneyebilirsin.ama en azından eczacıya falan danış bence xanax için

3.5 saat ucucam bayaa korkuyorum. Baska ilac var mi kullanabilecegim ?

Xanaxla cicek gibi olursun ama cok derin uyutur xanax, denildigi gibi sersem olursun ucaktan inerken, pasaport polisi ile muhatap olirken. Bence ilac alma cunku seni ucakta rahat ettirecek kadar kuvvetli ilaclarin tamami uyuracak seni. Cok kor kutuk olmayacak sekilde bir kac duble bisey ic, (bira degil) viski veya vodka. O rahatlatir seni.

atarax'ın şurubunu deneyebilirsin. panik zamanlarımda çok yardımcı oluyor. şurup olduğu için dozunu da ayarlayarak içersin hem.
eczacıya git böle böle derdim var de yardımcı olurlar.
ama xanax alma bana kalırsa.

Atarax aslında bir alerji ilacı, uyku getirsin de uçakta zıbar diye veriliyor. Yoksa sakinleştirici bir etkisi kesinlikle yok. Bunu bir kutu Atarax ile "Lanet olsun bu haplara" diye küfrede küfrede Kolombiya'ya gitmiş bir kişi olarak söylüyorum. Heyecanı engelliyor ama büyük korku karşısında Bonibon oluyor o haplar.

Ben Passiflora haplarından alıyorum. 2 saat önce bir tane, bir de 45 dakika önce bir tane. O zaman milleti bile rahatlatıyorum, "Siz hostes olsanıza" diyen bile oluyor. Ama dikkat etmek gerek, Passiflora Mood olmasın. O günde bir tane alınabiliyor ve hiç bir işe yaramıyor. Sakinleştirici sonrasında akşam erken uykum geliyor, o kadar. Yoksa uçakta zırnık kadar uyuyamadığım gibi, sonrasında da bir uykum gelmiyor. Ki günde 10 saat uyumadan kendime hayatta gelemem ve sabahları 3 tane alarm kuruyorum uyanabilmek için (normal zamanlarda, sakinleştirici falan olmadan - uyumaya ve uyanmamaya ne kadar meyilli olduğunu anlatmaya çalıştı şair burada) Tabii, ikimizin bünyesi farklıdır, bunlar size zarar da verebilir.

İçki sıkıntılı oluyor bende, zaten yol tutması yaşayan bir insanım. ( ki sadece merakımdan yol tutması ve uçak korkusu ilişkisini bilimsel olarak araştırmaya başladım. Sonuçları ilk burada paylaşacağım) Uçak yukarıda dönmeye kalktı mı korkunun üstüne bir de "Anam, yere düşmeden önce kusarak mı öleceğim" çilesi başlıyor. İçki ile iyice tutabiliyor ve içkinin etkisi çabuk geçiyor. Yukarıda heyecandan ve korkudan zınk diye ayılıyorum, sonra yine aynı korku. Bu sefer içtiğim için ilaç da alamıyorum, sonrası yine aynı ecel terleri.

Xanax çok çok ağır kalabilir uçak korkusu için.

Alora yazan bir ilac vardi bende, pasiflora kuru ekstresi diye... 1 tane ictim hafif uyku yapti ama ucaga binince korkudan zink diye ayildim. Icki bana da dokunur...

Alora, Passiflora haplarının aynısı gibi. Ben kullanmıştım ondan uçağa binerken. Ondan iki tane alıyorum ben ama doktor değilim, öneremiyorum. En fazla "Ben bunu yapıyorum" diyebiliyorum.

Bir tane almistim ben.. eczaci 2 demisti ama.. ben ilactan da korkarim biraz :)

hocam uçak fobimi lustral'le yendim. süper korkum vardı 5-6 yıl bir sürü fırsat kaçırdım. hayatımın en büyük sorunuydu. 6 ay önce ispanya'ya gittim erasmus için 4 saat süren bi yolculuk. uçuştan 4-5 saat önce 1 tane at hiçbir yan etkisi ya da başka bi negatifliği yok. sersemde olmuyorsun. ondan sonra 10'a yakın uçuş yaptım. benim açtığım sorulara bak göreceksin konuyu. Sakın korkma. şimdiden iyi yolculuklar.

20 tane kitap var kütüphanemde de sonrasını okumadım. Ağa adam bir de çok okudum diyor. Neyse ben başka bir şey demiyorum.

oh oh kuzular teker teker düşüyor. Canlarım benim..

ben sanırım ironiyi ve bahsettiğin şeyi anladım.

normalde ince ruhlu, kibar bir insan olduğumu düşünmeme rağmen bu tip "kibar" ortamlarda donumu indirip sallayasım, türlü türlü bayağılık yapasım geliyor. açıklaması nedir, niyedir bilmiyorum ama çok entelektüel ve kibar olabilecek konumda olmama rağmen, bunu şiddetle reddediyorum. yapmacık, aptalca geliyor.

konudaki tek yorumum bu. gerisini bilmiyom. 20'den biraz fazla kitap okudum. rispekt.

@ shyzore

Cevabın için teşekkür ederim. Daha basit olanın daha az enerji harcatması gibi birşey o da. Halen çözemediğim mükemmel olmayanın mükemmelliği gibi bir paradox var aslında .

@pescador

dudaklarından öpesim, kucaklayasım geldi seni. Aynen anlattığın gibi.

Daha iyi daha kotu olarak bakma. Sen hangi hayati yasamak istiyorsan o yonde ilerle. Enikonu her topalin bi alicisi var.

ben de anladım galiba.
entelektüelimsiler ve kibarlıktan kırılacaklar, kasım kasım kasılanlar yüzünden benzer düşüncelere sahibim. bunlar daha çok kişilikle, içten gelen şeyler ama çoğu insan olmadığı gibi davranmak için kendisi kasıp duruyor. bu kadar efor sarfetmeye gerek yok yav.
daha çok okudukça daha çok recep ivedikleşiyorum :///

@rayde

İvedik birey güçlü birey!!! :))

@nohut

***recep ivedik mode on***
Anlamadıysan neye yazıyosun birader?
***recep ivedik mode off**

Bu arada evet, nohut hakli, boyle yapacaksan sen ironi yapma. Ironi nedir anlatan kitap eksik galiba kitaplikta.

@ fever

Pardon sen kimdin?

Arkadaş harbiden recep ivedikleşmişsin. Başka bir şey yapman gerek yok. Okuduğun 20 küsür kitap da buna engel olamamış. Tebrikler

"entel olmak" boyle bir sey: www.vice.com

Boyle ici bos gerizekaliliklar yuzunden entelektuel olmak hiyarca bir sey olarak goruluyor. Haklisin.

Vallahi de anladim, serefsizim aklima geldiydi. Yani, umarim,oyleyse... Du, bir de ben deneyim mode on
(Geri kalan isaretler mobilden olmuyor)

O kadar caba harayip, cabanin sonunu goremeyince oluyor bu. Yani, 20 kitap okumussun, bakiyorsun, piiiii. Kac milyon kitap var, omur yetmiyor. Hedefin olamazsin gibi. Bir 'lack of payoff' durumu var.

Sonra Recep Ivedik gibi biri hayatina girip hayatini degistiriyor. Adamin bunlarin hicbirine ihtiyaci yok. Sen bu halinle tam degilsin ama o tastamam. Yaptiklarin gereksiz fazlalik. Hayat rahat, karmasik degil. yasiyor, mutlu falan. Senden daha guvenli. O zaman ne gerek var ki bunlara.

19 kitapla boyle oldu, o son kitabi okumayacaktim. Okumadim zati.

@aychovsky (:

@aychovsky

Ya önce allak bullak oldum kötü bişi mi sölüyosun diye, sonra tam tersinde karar kıldım.

Durumu güzel bir 37,5 derecelik açıdan ele almışsın ve dediklerin çok güzel . O kadar güzel ki söylediklerine evlenme teklif edip evimin sözcükleri yapmak istiyorum onları.

Öptüm.:)