grimm. izlemedim ama dublajını yaparken baya heyecanlı geliyordu.

Grimm'i çok seviyorum. Supernatural'ın hayvanlısı. Çerez gibi başladı, şimdi çerezden öteye ilerliyor. Hastasıyık.

grimm derim love, cidden çok seviyorum, zaten fantazya benim olayım, grimm iyidir, aycho da onayladıysa ben de onayladıysam tereddüt olmamalı, keyfine bak.

grimm.

yeni bölümü daha sabah kahvaltısında seyrettim dayanamayıp.

grimm denmesıne cok şaşırdım. sadece 3 bolum gelmıs olmasına ragmen constantine diyorum.

Evet yedim. İstinyepark ta bi çin restoranından arkadaşla evde yemelik paket yaptırmıştık sırf meraktan :D ben bi tane yiyebildim. Arkadaşımda aynı şekilde. Wasabiyi de tattım. dedikleri kadar acıymış ^^ aslında hiç yemezdim ama hiç sushi yemedim demek olmasın diye şeyettim.tavsiye etmem. Türkler için pek uygun değil.

evet. mükemmel bir şey.

önceden kuruçeşmedeki restorana patron götürmüştü. en son 3 gün önce yedim. burda karfurda hazırlayıp satıyorlar 4 euroya aldım. daha pahalısı da vardı. sushi öyle olduğu gibi yutulmuyor, soya sosuna batırıp wasabi adlı çok kuvvetli bir sostan azıcık alarak yiyorsun. hepsi karışınca böyle acı tatlı garip bir his veriyor. zaten pirince falan sarılı, çiğ balık işin çeşnisi sadece. ama değişik çeşitleri var denemek görmek lazım. benim hoşuma gidiyor vallahi

ben de severim çok, olsa da yesek :/

Yedim. Kabus gibi bir şey, çok ama çok kötü (benim damak tadıma göre). Ağzımdaki ilk lokma ile suratım yeşile ve daha sonra kırmızıya döndü. Çiğnemeye çalıştım olmadı, çiğnemeden yutmaya çalıştım acıyı hafifletmek için, o da olmadı. Aşçı uzaktan beni görüyordu, halime gülmekten ölmüştü. O zaman fark ettim ki pişmiş balığı bile sevmeyen biri olarak çiğ balığı merak eden ve tadını sevmeyi uman bir maldım ben.

Türkiye'de yemedim de Japonya'dayken haftada bir kere gidiyordum. İnanılmaz lezzetli olanları vardı, damak tadıma zerre uymayan da. Kişi için doğru olanı bulmak lazım.

Bir de, suşi illaki balıkla yapılacak diye bir kaide yok. Suşi'nin üzerindeki malzeme -ki neta denir- bildiğimiz yumurta da olabilir, sebze de. Balığı kaldırmayanlar onlara yönelebilir.

bence çok lezzetli. pahalı olmasa da daha çok yesek. bir ara evde de yapmayı deneyeceğiz.
www.cukurcumatimes.com

ayrıca sesee +1 illa balık olacak diye bişey yok. yukarıdaki blog sahibi çilekli bile yapmış :)

Avrupa Yakası'nda Volkan (Ata Demirer), kız arkadaşından ayrıldığında rakı masasında ağlayarak Sertaç'a "ben onun için sushi yedim" diye anlatıyordu. Sertaç da "o ne?" diye sorduğunda, Volkan "yosuna sarılmış çiğ balık" diyordu hahah

Ben ilk yediğimde Volkan gibi düşünüyordum. Ama şimdi sushi aşerdiğim dönemler oluyor resmen. Öğrenilmiş bir tat gibi benim için. Ayrıca Türkiye'de gereksiz pahalı ve bizdeki restoranlar iyi yapamıyor. Türkiye'de balıkla olmuyor galiba bu iş.

bir tane yedim az daha kusacaktım. çiğ balık işte. deniz gibi tadı var.

Tamamen damak tadıyla alakalı.
Buradaki yorumlar üzerinden gitmeyin, deneyin derim.

wasabi sosunu pek sevmiyorum, lezzetsiz bir acı gibi geliyor bizim acıların yanında;

ama sushi için tadı neye benziyor sorusunu cevaplamak biraz güç zira kültür ikonu haline gelmesi ardından herkese pazarlanabilir hale getirmek için standart imajının çok dışında bir hayli çeşidi türedi; illa ki aralarında sevdiğin bir tip çıkabilir.

food.japan-talk.com

çok fazla çeşidini yemedim ben ama california roll'u bayağı sevmiştim bildiklerim arasından.

www.sushisama.com

sushi'yi yalnızca çiğ balık zanneden tipitiplere kanmayın. ön yargılı olmayın. çok fazla çeşidi var. kendinize uygun olanı seçin. sushi nedir, nasıl yenir biraz araştırın.

son not : zencefil turşusu candır.

dehşet güzel. somondan balinaya kadar her türlüsünü yedim. sevmediğim bir iki türü var sadece (kalamar yenmiyor mesela). eskiden avakadolularını sevmiyordum bir de şimdi onları da seviyorum. millet kurban bayramında kavurma diye sayıklarken ben sushi diye sayıklıyordum. keşke yaşadığım yerde de yapsalar da gidip yesem sürekli

aç değilim ama şimdi yemek sepetinden somonlu ve salatalıklı söyledim. hatta üstüne 2 tane çin böreği ve edamame iyi gider :)

Bişeye benzemiyor. Tadmak için yedim çeşit çeşit ama asla bir daha yemem.

Soruyu ne biçim sarmuşsun ya. Ne yapmak istiyosun sen, masterdan sonra Türkiye'ye dönüp akademiye girmek mi? Ona göre anlatayım.

Evet masterdan sonra turkiyeye donup akademiye girmek istiyorum.

O halde önünde 3 seçenek var.
Birincisi ÖYP'ye başvurmak.
İkincisi cari kadro dediğimiz ÖYP olmayan 33a ve 50d kadrolarına başvurmak. Bu kadrolar ÖYP gibi değil, yılın her zamanı açılabiliyor. 33a kadrosunda doktora bittikten sonra yar doçluk kadrosu alma şansın var, 50d de doktora bittikten sonra şutluyorlar. ÖYP'den farkı da temelde şu, mülakatla alım yapılıyor bu kadrolara.
Üçüncüsü de özel üniversite kadrolarına başvurmak. Ona başvuru şekli da cari kadroların aynısı.

Rica ederim, kafanıza takılan bir şey olursa sorabilirsiniz bana.

cosmicstring + 1
Yurtiçinde doktora yapmayın, artık bir değeri yok.

Çingene kültürünü çok bilmem ama İspanya'da Arap kültürünün etkileri muazzam seviyede görülüyor. Müzikten dile kadar.

Andalucia bölgesindeki meşhur beyaz boyalı evler, dar sokaklar aslında Arap coğrafyasında hakim olan bir görüntüdür.

Hatta siesta konusunda ise İslam'da öğlen uykusunun sünnet gibi bir durumu varmış sanırsam, net bilmiyorum. İspanyollar'da da bu siesta kültürünün Araplardan kaldığını söylüyorlar. Dilden örnek vermek gerekirse - okuduğum kaynaklara göre - ojala ifadesinin kökeninin "İnşallah"tan geldiğini (ki anlam olarak da inşallah ile birebir) ve "olé" ya da flamenkoda sıklıkla tekrarlanan "ale" gibi nidaların kökeninin aslında coşku anında söylenen "Allah" nidasından geldiğini söylüyorlar.

Dediğim gibi çok fazla bilgim yok, etimolojik olarak ne kadar doğrudur bilmiyorum ama Arapların İspanyol kültürü ve yaşamı üzerinde muazzam etkisi olmuş.

edit: şimdilik hatırladığım kaynaklar bunlar
www.idefix.com

www.idefix.com

yani eskiden değişik bi kültür vardı da şimdi asimile oldular demiyorum. kültürleri tamamen çingene kültürünün etkisi altında. ispanyol deyince akla çingenelerin kültürleri geliyor, flamenco olsun, o kıyafetler olsun. peki çingeneler gelmeden önce nasıl yaşıyordu bu adamlar? farklı olarak ne kültürleri vardı? çingeneden bağımsız olarak ispanyol kültürü nasıl bir şey? bunu merak ediyorum.

ilginç gelmedi mi size de? türkiye de çok uluslu bir yer ama türkiye'de türkler hariç büyük çoğunlukta bulunanlar kürtler. belki doğuda ve güneydoğuda kürt kültürü yaygın olsa da mesela egede bambaşka bir kültür var. karadenizin de yine kendine has bir kültürü var. balkanlar apayrı, iç anadolu bambaşka. ama çingene kültürü genel olarak tüm ispanyayı kaplamış durumda. yani onu geçtim ispanyol kıyafeti deyince akla çingene kıyafeti geliyor. hadi çingeneler ispanyaya hiç gelmemiş olsaydı ne olacaktı mesela? biraz fikir yürütelim diye soruyorum bunları, bana ilginç geldi. yoksa bir kültürü alçaltmak diğerini yükseltmek filan öyle katakulleli şeyler yok bu merakımın içinde.

Şu anki durumu özetleyen bir şeyler yazmış idim.
(bkz: ispanya ispanyollarındır/@aychovsky)

Çingene kültürü dediğimiz şey Endülüs kültürü. Madrid ile yakından uzaktan ilgisi yok. Hele ki Euskeria, Bask tarafı ile iyice ilgisi yok. Sadece onlar iyi sattığı için onlar pazarlanmış. Yani durum şu: Türkiye'de en çok pazarlanan şey sıra gecesi olsaydı, Türkiye'nin her bir yanında, atıyorum ki Sinop'ta, sıra gecesi ararlardı. Şimdi de durum farklı değil, turistler bizi belly dance ile anıyor ve Boğaz kenarında göbek dansı sunuyoruz ama bu da bizim kültürümüz değil, alakası yok. Bizim halk müziğimiz, türkülerimiz var ama onlar satmıyor. Dolayısıyla turistler için de yoklar. Kimsenin aklına Türkiye deyince Düriye'min Güğümleri, Hamsi Koydum Tavaya veya Aman da Yandım Feraye gelmiyor. Tabii ki oryantal geliyor.

Geleneksel kıyafetlere gelince, her eyaletin yöresel kıyaeti farklı. Gösterdiğin kıyafet Endülüs için. Bu da Valencia'nın yerel kıyafeti örneğin.
c1.staticflickr.com
www.google.com.tr

Ya da Bask için şöyle
garciadeiturrospe.files.wordpress.com

Galiçya için ayrı bir şey, Extremadura için ayrı bir şey bulunur.

Flamenko dinlemeyi de şöyle düşün, bizde kaç kişi günlük hayatının ne kadarında türkü dinliyor. Artık türküden çok sokaklarda arabesk-rap ile karşılaşıyoruz. Flamenko da güney İspanya kökenli bir halk müziği. Valencia'da kimse dinlemiyordu örneğin ama oranın türkülerini (halk müziklerini) dinleyenler çoğunluktaydı. Arabesk-rap yerine, yer yer %30'lara varan Latin göçmenlerinin reggaeton dinlediklerini duyabilirsin sokakta.

@aychovsky
çok açıklayıcı oldu teşekkür ederim. benim eski sevgilim de, hayatıma giren tüm ispanyol arkadaşlarım da endülüslü olduğundan ben tüm ispanyol kültürünün o şekilde olduğunu sanmışım. endülüste de oldukça fazla zaman geçirdim. oradayken de çingene ve arap etkilerini görüyordum hep. yani çingene kültürü endülüste hakimdir diyebilir miyiz o zaman?

Diyebiliriz. Kökenini bilmiyorum ama oraya yerleşilmiş zamanında bir şekilde. artık o kadar hakim değil tabii ki, ama eskiden öyleymiş. Hatta, şivelerindeki değişimi bile rahatlıkla fark edebilirsin. Biraz daha Latin şivesine benzer ama daha burundan konuşmalı bir şivedir. Örneğin, más'ı Madrid'de herkes mas diye söylerken, güneyde mah, mag, mad gibi (son harfte neredeyse hiç vurgu yok, sessizmiş gibi) söylerler. Hatta, gözümde (ya da kulağımda) Latinlerden farkı bir sesin daha genizsi ve burundan olması, ve İspanya'nın geri kalanı gibi c ve z'leri th karışımı tükürme ile söylemeleri (ki bazen c ve z'leri s diye söyleyebiliyorlar, o zaman geriye sadece genizden gelen konuşma kalıyor). Kanarya taraflarına gidildikçe aksan iyice Latin'e kayıyor. tek fark o c ve z'ler kalıyor.

mesela ben madrid'de de baya zaman geçirdim, orada "paella" ya da "ella" kelimelerini paeya, eyya diye okuyorlarken endülüste paejca, ejca şeklinde okuyorlar. ilk duyduğumda çok şaşırmıştım. niye böyle diyorsunuz doğrusu paeyya değil mi demiştim. endülüslü arkadaşım durup düşünmüştü. 5-10 kere üst üste paeya paejca demişti, işin içinden çıkamamıştı :D

Castellano düşünürseniz paeyya doğrusu. Ama paella Castellano kökenli bir kelime olmayabilir. Örneğin, Endülüsler llorar için de jorar der. Tam j değil, c de değil; ikisinin arası ve Balkan dillerindeki dz harflerinin bir arada okunuşu gibi. Yo yerine de co diyebilirler. Bu da Latinlere de böyle geçmiş. Aslı, normal y değil de vurgulu bir y. Çift y gibi.

Latin Amerika'ya olan ilk göçlerde İspanyollar kimlerden utanıyorlarsa onları gemilerle oralara atmışlar. Nasıl ki ABD'yi de oluşturulanlar yeni umut arayışındaki Avrupalılar; buraya göçenler de İspanya'da tutunamayanlar ya da tutunduurlmak istemeyenler. Özellikle Endülüs Bölgesi'nden çingene diye atılanlar. Bu nedenle, Latin ağızları ile Endülüs şivesi bu açıdan benzerlik gösteriyor.

Tabii, ne kadar utandıkları adam varsa (hayat kadını, hırsız, vb.) bunları oralara göndermişler de başıboş bırakmak istememişler. Dolayısıyla da oralara bol bol rahip, papaz, vb. göndermişler onlarla ilgilenilmesi için. Bunun da şöyle bir etkisi olmuş. Normalde İspanyolca'da (Castellano'da) iki tane sen vardır. Biri resmi, biri resmi olmayan. Yani bizdeki saygı duyduğumuz, büyüğümüz olduğu için denilen "Siz" için "usted" kelimesi var. Bildiğimiz sen ise tú. Bu rahipler bol bol dua ettiği için, dua da Tanrı'ya yalvardıkları için, haliyle koskoca Tanrı'ya da saygısız ve gayriresmi sen diyemedikleri için Usted kelimesini kullanmışlar. Din adamlarının bol bol usted kullanması nedeni ile de tú kelimesinin Latin Amerika'da kullanımı körelmiş. Şu anda Usted baskın bir İspanyolca var ve telaffuz Endülüs şivesindeki harf seslenişlerine yakın. (Tabii zamanla çok çok çok değişmiş ve orada da yüzlerce şive var, o ayrı)

Her gün farklı kıyafet giysem gardrop haftayı çıkartmaz bende.

Bluzlarimi 1 kere giyerim ama pantolonu ust uste giyerim genelde.

sıcak havalarda ter sebebiyle her gün değiştiriyorum tabi, fakat kışın eğer temiz kalmışsa giyiyorum, sigara kullanmıyorum fakat bulunduğum ortamda kıyafete sindiyse doğrudan kirli sepetine ( en sevmediğim şey de bu kendi kullanmadığım bir şey yüzünden kirlenmesi )

Yazın çok sert bir "Anında sepete" diyebilirim ama kışın bütün gün giyip canını çıkardığım bir üstse o hemen sepete, birkaç saat giyip de terlemediğim bir şeyse ertesi güne bırakabiliyorum. Pantolon ve eteği birkaç gün giyerim.

2 aydir yurtdisindayim, calistigim ofiste bi adam var istinasiz her gun ayni tisort ceket ve kot pantolonu giyiyor. yanindan gecerken 1-2 kez ozellikle dikkat ettim kokmuyor da. pis kokmadiktan sonra bir sorun yok bence. burada da kimsenin bir sey dedigini, sakasini bile yaptigini duymadim, kimse takmiyor.

Tabii ki giyerim. Ama genelde haftanın tek günlerinde bir kıyafet çiftini, çift günlerde diğer kıyafet çiftini giyerim.

yazın her gün değiştiririm de. kışın 2-3 gün aynı kazağı giyerim. k

Pek yadırgamam, ayrıca aynı kıyafetten bi kaç tane de olabilir giyen kişide.

Yazın ben de bir sefer giydiğimi kirliye atarım ama kışın hak getire. Özellikle hırka ve kazakları çok sefer giyerim.

giyiyorum. kokmadıktan sonra sorun yok.

@scope aynı tişört ve pantolondan birden fazla vardır belki.

7-8 gündür aynı pantolonu giyiyorum, son 6 günün 4ünde de aynı gömleği giydim

bi kıyafete çok yüklendiğimde ruhumu ele geçiriyormuş gibi olduğundan elimden geldiğince değiştiriyorum. tatil günlerinde de gün içinde değişirim. mesela sabah çıktım öğlen döndüm akşam üstü sıfırlarım kıyafeti.

ben 3 gün giyiyorum.

Soru genel olarak yanlış mı algılanmış yoksa ben mi yanlış anladım? İki gün üst üste aynı kıyafetle işe gelen birisini görürsem "gece sevgilisinde kalmış uuu" diyorum :D Benim iki gün üst üste aynı şeyi giyip işe/okula gittiğim hiç olmadı çünkü genelde yanımda hep bir "fazla" üst bulundururum. Ha, geç uyanıp da yataktan kalktığım tişörtle işe geldiğim olmuştur ama :D Böylece iki soruyu birbirine bağladım sanırım, teşekkürler. :p

ben de bazen giyiyorum. yazın eve gelip yıkayıp assan zaten sabaha kadar kuruyor, kışında kaloriferin üstüne koyunca yine kurutabiliyorum ee bu sayede hem aynı şeyi hem de temiz olarak giyebiliyorum. zaten kışın çok aşırı terlenmediği için sorun olmuyor ama ben yine de yapı olarak çabuk terleyen bir insan olduğumdan değiştirmeye özen gösteriyorum.

yazın hergün değiştirmek mantıklı. kışın bi gün giyip ertesi gün başka sonra yine aynı şey giyilebilir bence. kıyafetlerin iki üç gündebir yıkanması taraftarı değilim çok eskiyor

ulan yukaridaki cevabi yazdigim gibi heriften mail geldi arkadaslar bugun son gunum burada diye. adasksdlfkdsf bisey demedik yahu kalsaydin sevgili "ayni kiyafeti 2 aydir giyen adam".

her gün duş alıyorum, tenime doğrudan değen her şeyi değiştiriyorum. pantolon hariç, o gider çünkü. yani olabilir.
gömlek konusunda çok haklısın. koltukaltı değiyor bir kere, olmaz o iş :)

Nasıl ayıp ettiğini anlatamam. Sağlığın yerinde mi kardeşim? Peki ya akıl sağlığın? Ufak tefek mutsuzlukların yarattığı çözülebilir sıkıntıların dışında ama çünkü onlar hepimizde var.

Geri kalanı gerçekten bahane. Çok güzel olan kız da 'gerçekten sevilebilmeye' hasret oluyor; çoğu akıldan noksan oluyor ya da başka bir şeyler oluyor. Hayatı 4/4'lük olan insan yok. İstediği her şeyi elde edebilen insan diye bir şey de yok. Ya onun istekleri seninkilerden farklıysa?

Valla yapmayın böyle şeyler. Ben de hayatımın 24 senesini kendi tipime küfrederek geçirdim. Sonra bi hasta oldum. Dedim ki güzellik/çirkinlik yalanmış. Klişe değil bunlar, allah kilodan başka dert vermesin.

Güzel ve kararlı bir programla aşamayacağınız kilo problemi yok. Zaten geri kalanı için de "bu devirde çirkin kadın olmaz" diyerek bitiriyorum. Bakımlı olmak altın kural, gerisi kendiliğinden halloluyor.

Let Your Pain Be Your Fuel

www.youtube.com

Daha önce de sürekli kilo alıp verdiğinden bahsetmişsin. Burada sorun kilo değil. Daha doğrusu, tüm sorunların anası kilo değil. Herkes dönem dönem kilo alabilir veya onları sakin sakin verebilir bir hastalığı yoksa. Bir şey o içerideki basireti bağlamadığı sürece. Önce o basireti ne bağlıyor, onu çözmek lazım. Anne-baba ayrılığı ile bir şeyler olmuş, belki de küçükken ayrıldılar ve çok etkilendiniz. O zaman çok etkilenmiş olabilirsiniz ve bu birtakım başka şeylerin de tetikleyicisi olmuş olabilir ama onlara veda etme zamanı artık. Bu yüzden de psikoloğa gidebilirsiniz, günlük tutabilirsiniz, arkadaşlarınızla konuşabilirsiniz, sizi tanıyan birilerinden kendinizi anlatmalarını isteyebilirsiniz. Belki bu sadece kilo da değildir; başka şeylere de vurmuş olabilir. Neden sürdürülebilir bir heves, vb. olmadığını da keşfedebilirsiniz arada. Yoksa diğer güzler kızlar bahane. Hepimiz anlık kıskançlıklar yaşayabiliriz güzel kadınlar karşısında ama onlar içeride ukde olarak kalmayabilir; güzel de olsanız çirkin de olsanız umrunuzda olmayabilir.

çirkin kız yoktur. hele ülkemizde hiç yoktur.

ben sevgilisiz kalan kız görmedim bu ülkede. merak etme.

şişmanlık, çirkin olmak demek değildir

sağlıksal bir probleminiz yoksa gayet zayıflayıp, istediğiniz ölçülere düşebilirsiniz. güzellik ise göreceli bir kavram sonuçta. ama bazı küçük detaylarla kendinizin beğendiği kızlara dönüşebilirsiniz.

ama bu evde oturup ben kiloluyum demekle çözülmez. biraz irade yaparak kendinizi toparlayın.

Erkekler güzel kizlari seviyor, bi tek bunda haklisin. Fakat guzel kizlarin hepsinin zayif oldugu anlamina gelmez, bknz Adele. Saglik olsun de, bosver.

önce bakış açını değiştirmeye çalış. kilo probleminin kaynağı ve suçu aile ayrılığı olarak görüyor olabiliyorsun. ancak herhangi bir sağlık problemin yoksa kilo almak nasıl ki senin iradenle alakalıysa, kilondan rahatsızsan bunu değiştirmek de senin elinde. ben de kendimi güzel bulmuyorum mesela ancak kilo problemim yok. etrafımdaki insanlardan da sempatik olduğuma dair yorumlar alıyorum. güzel miyim? bence hayır. o zaman neymiş? gerçekten herşey kafada bitiyormuş. kilo, boy, o, bu inan hepsi bir detay sadece. ben kilolu olarak görüp de çok tarz ve iyi erkeklerle birlikte olan kadınlar da tanıyorum.

nickini hatırlıyorum, diğer duyurularına bakınca emin oldum.

sporsuz kilo verme temalı duyurular hep.

evet bu sefer gerçekten gereken cevap bu: "SPOR YAP"

temelinde anne-baba ayrılığı yatmıyor, zor geldiği için, beceremediğin için bahane olarak kullanıyorsun. çünkü bir bahanen olmadığı halde, suçlayacağın birileri olmadığı halde bu halde olursan hatanın senden kaynaklandığını kabul etmen gerekecek. kendini suçlayamıyorsun...

güzellik doğal yollardan pek kendi isteğinle değiştirebileceğin bir şey değil, çirkin biri zayıf da olsa çirkindir şişman da olsa... o ayrı. ama kilo problemini çözmek bunu direkt etkileyen gerçek bir "hastalığı" olmayan insanların kendi elindedir.

Şu kızı takip et instagram.com
5 ayda 105ten 65e düştü tamamen kendi çabasıyla. Her gün motive edici şeyler yazıyor imla hatalarıyla dolu olsa da :)

az yiyeceksin amk. ne yiyorsan yediğinin yarısını yemeye başla gelecek öğünden itibaren. bu kadar zor mu. kilo ver çirkin bile olsan kilon normal seviyede ise her türlü gideri var kategorisine alınırsın erkekler tarafından. sonra yazarlar zaten. ilk önce göte bakar erkekler gözden önce.

erkekler güzel kızları seviyor, doğru. kendimden konuşayım zayıf kızlardan hoşlanmıyorum. balık etli hatta bir tık üstü bile olabiliyor çokçası. şu anki sevgilim de zayıf değil, balık etli.

bence buna çok takılma. bakımlı ve biraz dikkatli ol, yapamayacağın şey değil nihayetinde.

kahrolsun sıfır bedenler! yaşasın kıvrımlar!

Annenle baban ayrılalı kim bilir kaç sene olmuştur. Bunu bahane edemezsin. Kilo problemin varsa ileride sağlık sorunları yaşama riskin yükselir ve estetik kaygıları bir tarafa bırakıp sırf bu yüzden bile spor yapmalısın.

Tabi 38-40 beden olup da kendine şişman diyen kızlardansan o ayrı bir durum...

Zayıf olmaman kilo problemin olduğu, güzel olmadığın anlamına gelmez. Ben şahsen zayıflığı sevmem, çekici bulmam... Gerçekten kilo sorunun varsa, XL giyiyorsan, obezite sınırındaysan spor ve diyet yapman lazım. Hiç hareket etmeden de, az yiyerek de zayıflayamazsın. Hareket etmen lazım ki yağ yakasın. Az az sık sık ve ara öğünlerle yemen lazım ki metabolizman çalışsın.

Louie'nin ibretlik bölümlerinden birini hatırladım bu çemkirmeli duyuruyla

S4 B3 So Did the Fat Lady www.harikadizi1.com

Birisi gelip hayatını düzeltsin diye beklemekten vazgeç ve harekete geç.

Öyle belli bir puan toplanmıyor, hiç yayının olmasa bile yard. doç. olabilirsin. Tabi dil puanın ne kadar yüksekse, ne kdar çok yayının varsa o kadar iyi. Tüm yayınlar sayılıyor, master-doktora veya tez dışı fark etmiyor.

Her okulun sistemi farklı. İlk olarak YÖK'ten gelen şartlar var, sonra da ilgili üniversitenin şartları var. Bizde 40 veya 50 puandan aşağısı olamıyor örneğin. Her okulun da makale, bildiri, v.b puanları da farklı. Ayrıca, içten gelen herkesin bir 4 yıl Öğr. Gör. Dr. olarak beklemek de yazmayan bir şart. Ya da oradan atlayıp Doç. Dr. olmaya da gidilebiliyor.

Her türlü yayın sayılıyor. Yüksek lisans dahil.

mühendisler dr bitirdiginde direkt olarak yrd.doç oluyor diye biliyorum ama?

yrd. doç. okulun verdiği kadro. 5 sene öğretim üyesi doktorda kalabilirsin, bu sürede bölüm başkanı dekanlık vs aranı iyi tutarsan başlar başlamaz yrd. doç. kadrosu alabilirsin. Tamamiyle okula bağlı.

sonrası için (bkz: doçentlik sınavı )

@yatagants aslında yayın olmazsa olmuyor diye biliyorum.. tabi sizin dedikleriniz de önemlidir de yayın şart?

www.youtube.com

www.youtube.com

Arada ufak takılmalar oluyor ama canlı performans, olur öyle.

www.youtube.com Çok epik olmuş, duysam aşk şarkısı demem.
www.youtube.com

Edit: @advocatusdiaboli Seninkinden sonra, benimkileri ikinciye de atsam olur bence. Dibim düştü.

Bir de şunu da eklemek istedim.
www.youtube.com

www.youtube.com

sydney opera kadrosu ve taninmis taninmamis avustralyali sarkicilar bir araya gelip the ship song'u söylüyor.

www.youtube.com

freddi mercury söylüyor

www.youtube.com

bu da U2 dan

www.youtube.com

Epica - cry for the moon
Epica - the phantom agony

deep purple - sometimes i feel like screaming

www.youtube.com

www.youtube.com

Mobildeyim. Favoriye ekleyemedim kusura bakmayin. En kisa zamanda bu anlamsız cevabimi silecegim.formati bozmamak için ben de apocalypticanin vardi senfoni orkestrası ile bir konseri diyeyim ve gideyim.

(pavarotti - stevie wonder)
www.youtube.com

(sting - stevie wonder)
www.youtube.com

(andrea bocelli)
www.youtube.com

(şebnem ferah) :P
www.youtube.com

u2 bono'lu, az-biraz brian eno'lu one:
www.youtube.com

bjork'un royal opera house'ta verdigi konser var. guzeldir ancak konserin genelinde orkestra ana eleman degil, daha cok bir enstruman mahiyetinde. oradan bir ornek:
www.youtube.com

bunda da eslik yok, yalnizca orkestra performansi ama sevdigim bir uyarlama. onu da paylasayim:
space oddity - viyana senfoni orkestrasi
www.youtube.com

Haklısın banada aynısı oluyor.

Olmaz mı? Basit geldiğini söyleyemem de, içimdeki Grammar Nazi onu düzeltmek için ölüyor.
Mobilde yazmışsa o ayrı, çok zor yazabiliyorum telefonda da.

Bana da oluyor. Nickimi alırken antrenmanı yanlış yazmışım, o bile baktıkça uyuz ediyor beni.

(bkz: amlarına koyayım onların çok ayıp ediyorlar)

Bana olmuyor.

Bana tam tersi oluyor. Ben konuştuğum şeye çok önem verirken, karşımdaki kişi hiç önem vermiyormuş gibi hissediyorum. O yüzden ciddiye de alamıyorum öyle kişileri doğrusu.

mrb veya slmlar ile başlayan/biten iş maillerini bile kaale almıyorum genelde. seni ciddiye almayıp 3 tane tuşa basmaya üşenen adam olamaz benim gözümde

de da ve ki yi duzgun ayirmayan insanlara deli oluyorum. deli deli. hele bir de o de'yi ayirmayip uzerine sertlestiriyorlar ya. "bakipta gelicem" mesela. ozensiz geliyor oyle insanlar. hani yine cok yakin aile arkadas yapinca cok sallamiyorum, alistim artik kimler yapiyor biliyorum ve yaninda rahat hissettigin insalarla konusurken boyle seylere ozen gostermemek tahammul edilebilir bence. ama tanimadigim, yeni tanistigim insanlar yaptigi zaman buyuk bir eksi puan olarak yaziliyor hanelerine. daha 2 yasindan beri konustugu dile hakim degilse yaptigi ise nasil guvenirim ben o insanin?

ama sorsan bunu yapmayan tek bir kisi yok etrafimda sanirim. sevgilim duzgun kullanmaya gayret ediyor arada hata yapsa da. ama o da yuzyillardir kisaltarak yaziyor. koca adam oldu boyle daha az vaktimi aliyor diyor inatla kisaltarak yaziyor. gerci artik o kadar alistim ki o da gozume batmiyor.

ama bir de mesela telefonda falan yazarken edebiyat hocasi gibi yapacagim, daha sonra sana geri donecegim gibi yumusak gler falan dahil herseyiyle duzgun yazanlara da sinir oluyorum bazen. gereksiz geliyor.

isabetli tespit. ama ben senin yazına bakınca da özensizlik/basitlik gördüm. örnek; sadece ingilizce karakterler kullanılarak yazılmasını anlarım, türkçe karakterleri kullanmaya özen gösterilmesini de anlarım, ama aynı cümle içinde bi ordan bi burdan hooop olayına uyuz oluyorum.

ha, @gerard'ın dediği gibi aşırı formal bi uslupla "derhal oraya geleceğim" yazılması olmazsa olmaz değil tabii iş maili falan atmıyorsak. gelicem diye kısaltılabilir ona takılmıyorum. ayrıca konuşmada vurgu nasıl önemliyse (bkz: hitabet sanatı), yazıda da noktalamalar o kadar önemlidir bence. ona dikkat ederim.

the matrix.

cesuryürek

Tokatçı

çeşitlerine ve yıllarına göre değişir. asla bir tane değildir.

yüzüklerin efendisi
mr. nobody
truman show
little miss sunshine
eternal sunshine of the spotless mind
hannibal
cracks
hokkabaz
hachiko
into the wild bunlar başlıcaları.

blade runner

the world according to garp

@thra

senin söylediklerin ve diğer tüm filmleri izledim hepsinide çok seviyorum ama bana farklı bişeyler lazım artık:(

e ama çok sevdiğin denilince zaten çok bilindik filmler çıkıyor ortaya. yani saklı kalmış ve muhteşem dehşetengiz film bulman çok çok zor. bulursan bana da söyle :)

anayurt oteli
yazgı
kader
mahsumiyet
tabutta rövoşata
duvara karşı

There Will Be Blood
Caché
Uzak
2001:A Space Odyssey

en sevdiğim değil de en sevdiklerim var sanırım benim. star wars ve yüzüklerin efendisi serileri ile prensesin uykusu.

farklı bir şeyler arıyorsan sorunu en sevdiğiniz film yerine o yönde değiştirmen cevaplar açısından daha verimli olur bence.

propaganda

bir sahne vereyim izleyin.

www.youtube.com

the notebook

magnolia

wristcutters
sonbahar
500 days of summer

Çöpçüler Kralı

goodfellas.

goodfellas.

back to the future üçlemesi.

goodfellas.

Zor soru. En sevdiklerimden birini yazayım.

Hiçbir Gece.

Back to the Future

(bkz: north by northwest)
(bkz: irma la douce)
(bkz: breakfast at tiffany's)

beetlejuice

avseq 1 ZAAAA

şaka şaka lock stock and two smoking barrels

her şey çok güzel olacak

12 Angry Men. Kaç defa izledim sayısını bile hatırlamıyorum.

lost highway

In the mood for love.

the fall
requiem for a dream

@bass solo take one the fall+1
forrest gump

voshojdeniye
gummo
buffalo 66
salo
400 blows

In bruges
The big lebowski
The boat that rocked

Trainspotting

hastası olduğum çok film var ama biri "biri" sayesinde diğerlerinden ayrılıyor benim için.

bana göre şimdiye kadarki en iyi sinema performansı sayesinde(bkz: heath ledger)

(bkz: the dark knight)

gridlock'd

schindler'in asansoru

das boot!

vapurda ben de bazen korkuluklara (ya da ne deniyosa, en dıştaki demirler) vurup SCHNELLEEEEER! SCHNELLEEEER!! diye bağırıyom. içinde aşk, seks hatta doğru dürüst mekan bile olmayan, denizaltıda geçen ve 5 saat süren ama insanın içine işleyen bi film. benim için muazzam bir başyapıt, başlı başına bir efsane. tüm dünya alman olsun. şu sahneyi asla unutmam sanırım,

******* ŞPOYLER ALAAAARM********

www.youtube.com

******* ŞPOYLER ********

american beauty
requiem for a dream
dogville

Aynen ben de öyleyim.

Ben nesnelerin ve mekanların ruhu olduğuna inanıyorum. Bazısıyla çok iyisindir, her şey güzel gider, bazıları ise hep kötü şeyler getirir insanın hayatına, senden nefret ediyor gibidirler. Ama iyi olsun kötü olsun hayatıma giren bir şeyi, nesneyi, mekanı terk etmekte hep zorlanmışımdır. Senin dediğin gibi bağlanıp da bırakamadığım çok şey var benim de. Bilmem. Bunda romantik bir güzellik buluyorum ben. Her şey bana bağlı ve ben de her şeye bağlıymışım gibi. Yaşamımın bir noktasında denk gelip aldığım bir şeyi atmaya, elden çıkarmaya kıyamam çoklukla. Yaparsam da şimdi kimde acaba diye merak ederim, düşünürüm.

Evet, ben bir animistim.

bir arkadasimi eşi bu yüzden terk etti. bence hakli da.

Buff+1
Etrafta başka animistler gördüm, mutluyum.

Valla ben bağlanmam hiçbir nesneye, yeniyi de eskiye her zaman tercih ederim senin yerinde ben olsam, bu halıyı at diyen ilk ben olurdum heralde. Evin çöp ev olmasa da çok gereksiz şeyler dolu olan bir ev olabilir bu gidişle, eskileri atmak iyidir ya böyle bi ferahlık gelir, bi de bu tip huylar yaşlandıkça artıyor büyük dayım böyle mesela, yengem çok eskidi diye bi halısını atmış temizlik yapılırken, ooo kıyametler koptu neymiş efenim o halı oraya tam uyuyormuş genişliği ne 1 cm fazla ne 1 cm azmış böyle mükemmel bir halı atılır mıymış, 1 ay sürdü bu muhabbet, sürekli aynı şeyi söylüyordu. kendisi şu an 80 yaşında, eskiden daha azdı işte yaşlandıkça doğrusal bir şekilde arttı gitti o yüzden bir an önce kırmaya bak bu alışkanlığını, hatta profesyonel bir yardım bile alınabilinir.

Bende de var sanırım ancak sikko nesnelerden ziyade hatırası olan nesneler. yani bazı nesneleri araç olarak görürsün, bazılarını da amaç. kupa, halı, çatal, bıçak falan benim için araç klasmanına giriyor yani. Gerçi halı'yı da zorlarsan aynı klasmana sokabilirsin. Lebowski amcamın "It (rug) really tied the room together" durumu varsa hele.

Üzerinde kaçan ve dönmeyen kedimin tırnaklayıp deldiği izler dolu yırtık bisiklet yaka tişört valizi toplarken ilk elimin gittiği giysi oluyor.
bir nal parçası bulduyduk 100 yıllık madende, kaaybedince canım sıkıldı çok.

bu mobilde niye yok edit yaa

Ben bunun sağlıksız bir şey olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar insanın eğilimi bu yönde olsa da elimden geldiğince hiçbir maddi cisme anlam yüklememeye çalışıyorum. O yüklenecek anlamı kendi içimde taşımaya çalışıyorum. Bundan 3-5 sene öncesine kadar gittiğim sinema biletlerini, ziyaret ettiğim şehirden aldığım uyduruk turist broşürlerini, uçak biletlerimi bile saklardım. Sonra baktım ki aslında güzel şeyleri hatırlamak için bunlara ihtiyacım yok. Saldım gitti.

@buff mutlu oldum :)

@iron bu yazdıklarım, bu huyumun çok ufak bir kısmı. Kupa hariç, kahve kupası önemli. Ama silgiyi atsam birkaç saniye içinde unuturum. Ama halı, kupa, masa, radyo falan önemli benim için.

Dünyanın bütün animistleri, birleşin!

Hepinizi seviyorum.

şöyle düşünsen; şimdi eski olan o şeyler de sana geldiklerinde yeniydi. yaşanmışlıklar biriktikçe eski oldu. alacağın yeni şeyler de zamanla öyle olacak.

halıyı alsan, kilimini halının üzerine sersen, bir yandan kilimin varlığını korusa ama diğer yandan yeni halıya da yavaş yavaş gözün alışsa, hem onunla da yaşanmışlığın birikse bir yandan? olabilir bence.

bu şekilde bir geçiş süreci sağlayabilirsin.

nesnelere bağlanmıyorum, çok saçma buluyorum. bağlansaydım gereksiz şeylere çok üzüleceğimi de biliyorum. atmak, hayatından çıkarabilmek en güzeli. benim için fazla duygusal.

hastalık değil de seni yoracağı aşikar.

south park bölümü:
spoylerli:
en.wikipedia.org

it'a always sunny in philadelphia da da vardı frank ve charlie bazı şahsiyetli eşyalara bağlanırken abartıp spoyler spoyler spoyler işte.

Ne kadar az eşya o kadar çok huzur aslında. Genel olarak minimal hayat güzel olsa da uç bir örnek olarak:
www.minimalstudent.com

Aslında yazdığın uzun yazıda şurası önemli "Onunla hatıralarım var çünkü.". Pek çok insan için oldukça normal bu şekilde düşünmek. Ancak halı gibi eskiyen ve bir süre sonra değiştirilmesi gerekebilecek bir eşya için hastalıklı bir hale dönüşebilir. Bir yerden sonra ayrılmak gerekebilir bu tip nesnelerden.

Ancak nesne rahatsızlık vermeyecek türden bir şeyse misal kupa, istenildiği sürece saklanabilir.

Bende de var sanırım aynısı. Hatta fazlası var, gün gelir işime yarar diye de bir sürü şeyi saklarım ben. Hani özel bir duygusal bağım falan olduğu için değil. Çok zaman dalga geçerlerdi hatta o nesnelerin bir gün işe yaramadıkları gün gelip çattığında. Çöpçüye çıkmıştı hatta adım.

Onun da şöyle bir faydası var, antin kuntin bir durumda alakasız bir nesneye ihtiyaç duyulduğunda çıkarıp o ihtiyacı giderebiliyorum. Ancak insanlar detaylarla çok ilgilenmedikleri için işin bu pozitif yanını görmüyorlar.

Pek tabii sürekli toplar, sürekli de gözünün önüne yığarsan o işin sonu çöp eve kadar gider :)

@vesna Gayet mantıklı bir çözüm önerisi :)

@sayns Yani hayatından çıkarabilmenin güzel olduğuna eminim. Ama dolabımda bir yerlerde bana geçmişi hatırlatan nesnelerin olması da iyi hissettiriyor. Aynı şekilde fotoğraflar da öyle. Veya eski parfümler. Geçmişi hatırlatıyor hep, değerli.

+1 de benden gelsin. külüstür elektronik cihazlarımı(çekmeyen telefon, mavi ekran veren bilgisayar) bile değiştiremiyorum. kıyafetlerime, takı-tokalarıma karşı da çok hassasım. 10 yıllık tişörtümü bile hala giyiyorum. sol kulağımda 7 yıldır hiç çıkarmadığım 2 adet küpem var.

ödünç alınıp da verilmeyen eşyalarımı çok özlüyorum :/ sevmişim ki almışım sonuçta. laf olsun diye almıyorum ki..

geçen gün evimde kalan biri ceketimi alıp gitmiş mesela, fiyatı önemli değil de severek almıştım içimde kaldı.

@iron Ayrılırız, çok sorun değil. Çok içime sinen bir şeye rastlarsam ayrılırım yani. Zaten "yarın öbür gün bu halımdan sıkılırsam oradaki halıyı alırım" dedim. Eheh aynen bazen bir şey yıllarca lazım olmuyor ama saklıyorsun, sonra çok acil bir zamanda ortaya çıkarabiliyorsun.

aguilas,

sen eski maaleden taşınacaanız zaman da karalar bağladıydın. nooldu son durum? hâlâ o kadar üzgün müsün?
bunun fıskolocik bi sebebi olmalı. biz bilemezik de, fıskoterapistler bilirler.

buff,

aminist ne qı? bana da görsetsene aminist olmayı. ben de istiyom ondan olmak.

liseyi dışarda okuduğumdan mütevellit annemin giderken valizime koyduğu bir yastık kılıfı vardı. kullanmasam da hala saklarım o kılıfı. 13 yıl oldu. tarak desen bir dişi kırık ama onu da 12 yıldır kullanıyorum. bir ara kaybettim gibi oldu aklım çıktı. cüzdanım; onun da bi 8-9 yılı var. sağı solu sökülüyor ufaktan. hediye olarak cüzdan geldi geçen doğum günümde öylece duruyor.

hatırası olmasına gerek yok. bir şekilde duygusal bağ kuruluyor zaman geçtikçe. şuan çalıştığım yerde ilk tuttuğum evde arkadaştan aldığım sarı bir kanepe vardı. imkanım olsa onu da götürürdüm gittiğim yere.

abartmamak lazım elbette ama güzel de bişey bir yandan. yastık kılıfına, tarağa, cüzdana bakınca mutlu oluyorum. garip bir his.

@dolaysiz tumlec Aynen ben de mutlu oluyorum.

İYİ O ZAMAN YA ANLAŞTIK, BENİM GİBİ BİR SÜRÜ İNSAN VARMIŞ.

buff ne güzel demiş. Sen de ne güzel şeyler demişsin. Herkes ne güzel şeyler demiş. Yalnız olmadığımı bilmek güzel.

Ev çöp ev değil ama uzun süre rahatlıkla kullandığım şeyleri atamıyorum. Gerekirse baştan yaptırıyorum. 2004'te bir ayakkabı almıştım. O da ucuzluk standında 10 TL'ye satılıyordu. Şimdinin olsun olsun, 30 TL'si olsun. "Kaybedeceğim ne var ki" diyerek almıştım, tipini beğenmiştim. Hala da giyiyorum bol bol. İçini değiştirdim, bağcıklarını değiştirttim, altını yapıştırttım ama hala giyiyorum. Atamıyorum, annem de son 5 senedir "At bunu" diyor. Ev o atamadıklarımla ve hala kullandığım eskilerle dolu ve biri atarsa çok sinirleniyorum.

@aychovsky Sizin bu soruya vereceğiniz cevabı çok merak ediyordum. Beklediğim bir cevap verdiniz :) ben de sinirleniyorum. Onlar için çöp olabilir ama benim için değil.

Kompleksliği hoşuma gidiyor. Her bestenin kendi matematiği var, onları anlamaya çalışmayı seviyorum. Sizin dediğinizi de yaşıyorum tabi ki, bir rock şarkısını ikinci dinleyişimde sevebilirken klasik müzikte defalarca dinledikten sonra ancak benimseyebildiğim de oluyor. Ama işte bazen de ilk dinleyişte sürüklenip gidiyorum, o da çok tatlı bir duygu.

sevmememiz mi lazımdı, ya da klasik müzik sevmek çok mu gerçeküstü, absürt bir durum sen böyle bir duyuru açtın?

bir de öyle sormuşsun ki kendi kendimize normal olarak sevmemize imkan yokmuş gibi. ya anne babamızdan ya da arkadaşlarımızdan etkilenip dinlememiz lazımmış sana göre.

ben sana soruyorum o zaman. tarih boyunca Mozart'ı beethoven'ı ve bir çok besteciyi seven milyonlarca insan var. bunların hepsi mi arkadaş etkisinde kalmış???

klasik müzik sevilmez mi? müziğin özü, esası bu. yüzyıllardır damıtıla damıtıla gelmiş. klasik müzik dururken senin pop dinlemen garip ve sorgulanması gereken şey işte.

Ailemden falan gelmiyor, annem babam dinlemez. Bestecilerin hayatlarindan falan etkilenmiyorum. Hayatlarini okumuyorum ki zaten. Besteci beni ilgilendirmiyor pek, benim isim muzikle. Su yasta piyano calmaya baslamis, su besteyi sunun icin yapmis falan da filan, bunlarla ilgilenmiyorum. Adi "klasik muzik" diye dinlemiyorum.

Cok da tarif edemiyorum neden sevdigimi, muzik beni etkiler zaten, sadece klasik muzik degil. Bir orkestrayi dinlerken kendimden gectigim oluyor, heyecananiyorum, kanim kayniyor, ates basiyor, tuylerim diken diken oluyor bazen. Klasik muzik ayri birsey. Onlarca muzik aletinin sesi birbirine girerek harika seyler hissettiriyor bana. "Ben klasik muzige bayilirim" diye birsey soyleyemem, bazisi da hic hosuma gitmiyor. Her klasik muzige de bayilmiyorum. Bazisi beni kendimden gecirirken bazisi da hicbirsey hissettirmiyor.

Dinlerken belli seyler dusunuyor ya da hicbirsey dusunmuyor degilim. Kendimi muzikten keyif almaya programliyor deglim ki.

Su parcayi sevmeyeni kesinlikle anlayamiyorum bana sorarsan:
www.youtube.com
Zevk meselesi deyip geciyorum mecburen ama aslinda anlayabildigim birsey degil bu ve daha birsuru parcadan herhangi birinin zevk almamasi. Zaten bunlar tartisipta birinin hakli cikacagi konular degil. Anlamam icin o insanlarin icine girmem lazim, beynine girmem lazim. Simdi neden sevdigimi nasil anlatayim?

Bonus: youtu.be

Sevdiğin bestecileri keşfediyorsun. "Klasik müzik" dedik diye hepsi aynı değil sonuçta. Genelde odaklanmam gerektiğinde dinlerim. Diğer sevdiğim müzikleri neden seviyorsam ondan seviyorum. Çünkü güzel?

neden seviyorsun ne demek ya. seviyorum, hoşuma gidiyor. müzik, beste, güzel işte. bu nasıl anlatılır ki. annem babam da klasik müzik dinlemez, kendim sevdim. piyano sesine aşığım. seviyoruz işte. acayip soru olmuş. gidip birine "lahmacunu neden seviyosun arkadaşım" diye sormak gibi olmuş. seviyor çünkü tadı hoşuna gidiyor yani. öyle.

chopin'in neredeyse tüm eserlerini seviyorum. "güzelliğin" müzikteki karşılığı gibi geliyor bana onun kullandığı notaların uyumu...

coşkulu, inişleri çıkışları olan eserleri seviyorum. pictures at an exhibition gibi...

dance of the knights gibi heyecanlandıran, dance of the sugar plum fairy gibi eğlendiren eserleri seviyorum...

kısacası, dinlediğim müziğin sözlere ihtiyaç olmaksızın bir şeyler anlatabilmesini seviyorum. müziğin içine girmeyi seviyorum.

sanırım yanlış anlaşıldı. dediğim gibi tam anlatamadım aslında sorumu. kızmakta haklısınız..
ben de dinliyorum. uzun senelerdir dinliyorum hatta..
sorum size ne hissettirdiği ile ilgili. sizde yarattığı duyguları filan merak ettim. sırf piyano sesi. birden agresifleşmesi, birden yumuşaması mı?
ya da biraz dinginleşeyim kafamı rahatlatayım düşüncesi mi size bunu açtırıyor.
pekçok güzel linkler paylaşılmış. aslında linki paylaşan arkadaşlar az biraz sorumu anladı diye düşünüyorum.
vs vs

klasik müzik dediğin şey pop gibi bir tür değil. müziğin özü, kendisi. bu yüzden seviyorum. klasik müzik dinlerken ne hissediyorsun demişsin, ama hepsi aynı değil. bir sürü dönem var, hepsinin karakterleri farklı. ha çok ilgileniyorsan, ben barok ve romantik dönem severim. mozart'ı hiç sevmem mesela.(requiem hariç)
sorun çok karmaşık, ne desem bilemedim. en iyisi bir eser göndermek.
www.youtube.com
Bunu dinlerken ne hissediyorsun sen düşün.

cennetin müzigi varsa, kesinlikle bu o müzik

www.youtube.com

Sorunu anladim, tam anlamiyla cevaplamak isterdim ama olmuyor iste bilirsin:)

@nocturness
gayet anlamışsınız:) mismiş, dinledim sevdim..

@delifaruk
sanırım anlatmaya çalıştığımız şeyi anlatamamızdan da anladığımız gibi, büyülü bi dünya. merakımı az da olsa gidermiş oldum ben.
gezi direnişi sırasında bir arkadas da, otelin içinde yann tiersen'in bi eserini çalmıştı.
günlerce dnleyip durmuştum. feci kıskançlık da cabası olmuştu..

temizlik gibi geliyor beynime, felsefe hocam vardı zamanında, siz sevmeseniz bile beyniniz sever klasik müziği derdi, onun söylediği bu cümle de geliyor her dinlediğimde, temizleniyormuşum gibi geliyor, hep de dinlemem zaten

Öyle ne dinlediğimi bilmem. Müziğim adı, kime ait olduğu bilgisine vakıf olmadan dinlerim. Zamanında boxset tarzı torrentten çekip rastgele atmıştım mp3'e. Isimleri de yazmıyor zaten 01 02 mp3 adları.

Gözümü.kapattığımda herbirinde farklı şeyler geliyor aklıma. Birinde ortaçag Avrupasında fötr şapkamla geziyorum, diğerinde bişeylere sinirleniyorum ama neye belli değil. Direk insanın duygularıyla oynuyo ne menem bişeyse.

hayal kurduruyor evet. soyutluyor..

Klasik müziğin her tarafını herkesin sevmesi beklenemez. Bu yüzden, ilk başta akımlardan gireyim. (Arada atladıklarım olacak)
-Ortaçağ
-Barok
-Rokoko
-Klasisizm
-Romantizm
-Realizm
-Empresyonizm
-Ekspresyonizm
-….. (milyon tane akım var, bunlar bazı en temelleri)

Klasik müzik, aslen klasisizmin müziği iken zamanla anlam kaymasına kaymış ve bir şekilde tüm bu akımların hepsinin birden adı olmuş. Yoksa, örneğin, Bach ve Beethoven klasik müzikçi değildirler. Bach, Barok müzik akımındandır; Beethoven, Romantik dönemdendir. Ayrıca, klasik müzik dediğimiz dönem; o dönemin saray müziği. Bir nevi Divan Edebiyatı’nın Avrupa’daki müzik versiyonu.

Müziği de resim, heykel ve edebiyattan ayrı düşünmek zor. O yüzden neden zevk alıp almadığımı, bunun üzerinden açıklayacağım.

Romantik dönem çok zor, romantik dönemi bir iki istisna dışında sevmek de çok zor. Bakmayın, Ayışığı Sonatı’na, Für Elise’ye. Romantizmin asıl konusu aşk falan değil; savaşlar ve felaketler, karanlık doğa fenomeni, doğal afetler, böyle felaketlere karşı insanların çaresizliği, vb. konularını işliyor. Örneğin, birkaç romantik resim örneği göstereyim:

www.artchive.com
Bu resim Francisco de Goya’nın 3 Mayıs 1808’de İspanya’nın bir köyünde yapılan infazları resmediyor. Romantik resmin tipik örneği.

Ya da şu. 3.bp.blogspot.com
Bu da Caspar Friedrich’in karanlık doğa temalı bir romantik resmi.

Ya da Edgar Allan Poe tipik bir romantik edebiyatçıdır.

Romantik müzik de yine benzer oluyor bu temaya. Doğal afetleri anlatmaya çalışan bir parça, önce fırtına öncesi sessizliği ile bir şeyler çalar mırıl mırıl. Sonra fırtına başlar, orkestradaki ziller bol bol birbirine geçirilip durur; sanki yıldırımmış, şimşekmiş gibi sesler çıkarır. Ya da müzik savaş gibi şangır şungur ilerler. En iyi ihtimalle marş gibi olur. Piano sonatı ise yavaş yavaş sakin sakin giderken birden coşar, “Ne oluyoruz” dedirtir. İyi ki kralların bazıları neşeli müzik istemiş de, bazı parçaları neşeli neşeli yapmışlar. Parçaların arasına neşeli ve akışkan bölümler koymayı akıl etmişler. Şu anda çoğumuzun sevdikleri onlar genelde. Gerçek müzik severler, romantik müziğin o karanlık özünü seviyorlar bir şekilde. Hele ki Alman romantizmi; uzun bir piyano sonatı dinleyeceğime, Yüzyıllık Yalnızlık’ı okuyup tüm isimleri ve akrabalık ilişkilerini ezbere saymak daha kolay geliyor bana. (yapamam, o ayrı)
www.youtube.com
www.youtube.com

Ama barok müzik, felsefesi gereği daha ilkel ama daha duygu karmaşalarını konu alan cinsten. O da karanlık ama biraz daha dalgalanmalı bir karanlığı var. Resimlerde ilk defa gölge ciddi ciddi kullanılmaya başlanmış, gölge kullanımı, perspektif bir tema haline gelmiş. Binalar süslenmiş, mimarlıkta öyle göstermiş kendini.
artgaga.com
www.yuobserver.org

Karanlık ama bir yandan da şekere benzetilen bir yapısı var Barok dönem eserlerinin. Işık oyunları ilk kez sahneye çıkmış resimde; fırçayı biraz daha özgürce atmaya başlamışlar. Bu da müzikte kendini dalgalanmalar ile, özgür fırlamalıklar ile göstermiş. Şunun nakaratını sevmeyen insan azdır örneğin.
www.youtube.com
En sevdiğim www.youtube.com
Şunu tanımayan yoktur www.youtube.com
Kanımca Kış daha güzel, ona geçmek istedim o yüzden.
www.youtube.com

Barok müziğin tüm bu akımlar içindeki yeri ve önemini şöyle anlatayım. Caz için smooth jazz, metal için hair metal ne ise, barok da klasik müzik için odur. Nasıl ki smooth jazz, o kadar caz değildir ve oldukça sulandırılmış bir caz türüdür; konsantre ve öz değildir. Barok da klasik müzik için öyle, klasik müzik için asansör müziği gibi. Dolayısıyla başlangıç için en iyi nokta baroktan girip dönemlerle devam etmektir.

Sonuç, öyle her dönemi dinleyemiyorum. Sevdiklerimi dinlerken normal bir müzik dinler gibi dinliyorum ama müzikle gerçekten ilgilenenler onları dinlemiyor, çalışıyor. Her notanın üstünde çalışıyorlar ve dinlemek bir süre sonra yoruluyor bile.

@mea maxima culpa
neden pop dinleyenlere laf attın onu anlamadım. neden herhangi bir müzik türünü dinlemek garip olsun?

@aychovsky
aydınlattınız, ufkumu actınız. müteşekkirim.

schubert, vivaldi, çaykovski, beethoven, bach vs. dinliyorum. fakat sadece bunlarla sınırlı kalmıyor dinlediklerim. youtube'ye girip "classical music" yazınca uzun, saatlik videolar çıkıyor. açıyorum, arkada çalıyor.

ne için dinliyorum?
huzur veriyor, dinlendiriyor beni. özellikle bir şeyleri düşünmek istiyorsam, o konuyu çözümlemek istiyorsam salt klasik müzik açıyorum. ruhumu besliyor da diyebilirim. tınıları, geçişleri vs. harika oluyor. bir de piyanonun harikulade bir enstrüman olduğu gerçeği var tabii ki. ha, eser sahiplerinin hayatlarına hiç girmiyorum bile.

aileden mi geliyor?
hayır. babam müzik dinlemez, diğer fertlerin de klasik müzikle işi olmaz. daha çok "piyasa müzikleri" dinliyorlar sağ olsunlar.

@aychovsky
romantik dönemi bir iki istisna dışında sevmek çok zor demişsin ama amatör klasik müzik dinleyicilerinin çoğu özellikle romantik dönemi severler.

(bkz: one hit wonder)

lorde diye avustralyali kiz var ya. royals'la cok meshur oldu, sonraki sarkilarindan hic biri o kadar populer olmadi sanki. gerci daha yeni cikti bu kiz, belki surdurur populerligini.

Cranberries bayağı bayağı ünlüydü, bir sürü şarkısı listelerdeydi. Hiçbiri Zombie kadar yükselmedi, o ayrı. Los del Rio, Macarena ile çıktı, devamını görmedim hiç.

tillahı için;

www.youtube.com

ricky martin meshur oldugunda ben cok kucuktum de tek bir sarkisini hatirliyorum simdi. o da mi cabuk parlayip sondu acaba?

las ketchup - asereje

80ler synth popunun neredeyse tümü.
Ha ben full diskografilerini dinlerim o ayrı.

benim için;
Blur-Song 2

No doubt - don't speak.
Güzel şarkıları var ama en çok bu meşhur oldu.

The rasmus- in the shadows
plain white t's-hey there delilah
bi de çilekeş vardı mesela 2005-2006 donemi bi patladı sonra yok oldu.

Ram jam- black betty
Mungo jerry- in the summertime

Grup mu arıyorsun illa?

Microsoft'la popüler olan Lenka var mesela. "Everything at Once" diye bi' şarkısı vardı.

Zaz var. Türkiye'ye falan geldi de hep bizim o hayatı instagram filtresinden görüp mor etek giyen Fransız aşığı ama aynı zamanda otantik hatun ve onun kankası Berkecan tarafından sevildiği için.

Ben güzel bir müzik açıyorum. Tilkiler dans grubu olup senkronize dans ediyorlar kafamda. Şarkı bittiğinde yorulup yatakalıyorlar. Sonra istediğimle ilgileniyorum. Bir de temiz hava ve güzel bir yürüyüş de onları çarpıyor, yine sızıyorlar.

önce vücutta biriken elektriği mastürbasyon yoluyla atıyoruz. sonra pijamaları giyip bir kahve yapıp güzel,soft bir müzik açıyoruz ki bunun için spotify baya iyi. sonra da odaklanma gerektirecek konuya kendimizi veriyoruz. slowly slowly

pc başında zihnimi boşaltmam gerekirse eski bir alışkanlık olarak tetris oynarım.

uyuyoruz tabii yahu. şu an biraz uyku için ölebilirim :(

sen kürkçü dükkanı olursan tilkinin dönüp dolaşacağı yer belli dostum sektör değiştir deli olma akıllı ol mesela ;)

urla cok guzel biliyon mu

urlaya gidin denizaltı restoranda deniz kenarına oturup bir şeyler yiyip keyif yaparsınız.

seferihisar'a doğru devam edin. seferihisar şehir merkezindeki göbekten sağa sapıp sığacığa girin. tabelalarda 'dağ restoran' tabelasını takip edin. sanki bu dünyada değilmişsiniz gibi huzurlu bir yemek yiyin. balıkçı.

bence karaburun, mordoğan tarafına gidip koyları gezin. çok güzel yerler

mutantking + 1
Biraz da Sığacık Kaleiçi'ni gezin. Gerçi çok sürmez zaten.
Hava sıcaksa Akarca'ya geçip, kumsalda yürüyün.

seferihisar +1

mordoğan +1

Giyen insanlar gördüm. Kınamadım. Ben de giyeceğim yarın.

giy

dün akşam dondum. bügün dışarı çıkarsam mutalaka kaşe kaban giyicem.

ben çok ayıplarım ve kınarım. arkandan cıkcıklayıp pis pis bakarım. sorna da söylene söylene giderim.

hocam bu nasıl sorudur, kime giyecen kabanı, ayıplayan dönsün kendi götüne baksın. üşüyorsan giy tabi. ayıp oluyor olsa üşüye üşüye mi gezeceksin?

Üşüyosan giy ayak üstü kız mi tavlıycan sanki. Ben kazakla çıkıyorum ama dışarı.

Mont giydim.

nasıl ya, ben kaban giyip üstüne bereyle geziyom? insanlar o yüzden mi bakıyodu şimdi? e ama yağmur yağıyo yani napiyim donla mı çıkayım?

Dün gündüz sırılsıklam olup donunca gece çıkacakken en kalın kaban ve ayakkabımı giydim. Kalın giyin üşütme:)

millet yiyeceği yemeği, giyineceği elbiseyi duyuruya soruyor.

sonra da laf söyleyince mmc şöyle dedi, böyle dedi oluyor.

şimdi ben atletle dışarı çıkıyorum desem atlet mi giyceksin?

tükürsen havada donuyor sen kaban giysem ayıp mı olur diyorsun, acıma giy

hazır konu açılmışken ben de sorayım çok mu soğuk?
haftasonu geleceğim de şunu giysem çok mu kalın kaçar?

ecx.images-amazon.com

homoseksüel olur.

tek yumurta ikizlerinin cinsel ilişkiye girmesiyle eşdeğer bu. eğer bu ilişkiden bir çocuk doğacaksa çocukta genetik faktörlerden kaynaklanan hastalıkların görülme olasılığı artar.

bir de genel anlamda çok iğrenç olur, eklemeden geçemeyeceğim :/

anında gelen düzeltme: ahsadhf nasıl çocuk yaptım acaba aynı cinsiyetten iki insandan shfdhf. kafa gitti tabii onca çeviriyle :/

Kendi klonumuz bu yaştaki halimizden yapılmıyor, kendi genlerimiz olan bir bebek oluyor. Dolayısıyla çok fena bir suç ve iğrençlik olur.

Varsayalım ki aynımızı, şu yaştaki halimizi kopyaladılar. Hoşlanıldıysa klondan, en basitinden narsisizm olur. Narcissus'un hayalleri gerçekleşmiş olur zira.

Kan bağı desen, hem var hem yok. Ensest desen, hem en dibi hem de hiç değil. Kan zehirlenmesi desen dibine kadar. İşte, bu kısmı çok zor.

Escinsel olur. Ama Birkac yil beklemesi lazim genetik kopyasinin yasi buyumesi icin.

not klon yapay olarak yaşlandırıldı

vallahi şahane olur, kendimi yarın yokmuş gibi skerim affedersin. bu nasıl soru olm? seks olur. eşcinsel seks olur.

her klon aynı cinsiyetten olma zorunluluğu yok örnek X-23

static.comicvine.com

her klonun aynı cinsiyetten olma zorunluluğu yok diye bir şey yok, olamaz. o dna mutasyon geçirmedikten ya da o dna'nın üzerinde oynanmadıktan sonra her klon aynı cinsiyette olacaktır. bu dediğim iki olasılıkta da klon olmaktan çıkar zaten üretilen şey.

şimdi sinirden kendimi sikecem konseptini gerçekleştirmiş olursun

aklına takılan ne anlamadım, herhangi bir seksten farklı olarak ne olabileceğini düşünüyorsun, yapısal olarak parçalanmasını falan mı?

böyle bir bilgi yok maalesef elimde.

akşam yemeği sonrası 'eline sağlık, çok güzel olmuş yemekler' dedi erkek arkadaşım, o sayılır mı?

dün akşam, en son geçtiğimiz kış görüştüğüm bir arkadaş, "yok ya davul gibi şiştim zaten eskisi gibi değilim" dediğimde "yoo sen hep tatlısın" demişti. ona sevindim. ondan önce de çooook zaman geçti herhalde.

"Bugün çok güzel olmuşsun."
-Arkadaşım
Öğlen 12 civarı.

Geçen eczaneye gittim, eczacı meşguldü azıcık bekledim. Beklerken başka bi kadın daha geldi, sanırım tanıdığı biriydi eczacının. Neyse işi bitince eczacı direk kadına yöneldi, kadın da "Küçük kızımıza bakın, o benden önce geldi" dedi. Nası sevindim, nası sevdim anlatamam, ay çok sağolun falan diye triplere girdim.

"agucuk da bugucuk ne sirin seysin sen oyle."
-bebek arabasindayken gozleri net gormeyen bir teyzeden

Renkli gözlü falan değilim ama farklı kızlardan sürekli olarak gözlerimin güzel olduğu ve gerçekten çok anlamlı baktığım iltifatı geliyor. En son bir hatun kişisinden de bu gelmişti. En azından hatırladığım bu. Ha bir de geçen iş yerinde hatunun teki insanlarla ilişki tarzını çok seviyorum demişti.Dur lan geçen de biri her zamanki gibi çok şıksın demişti.Lan ne çok iltifat almışım. Daha da yazacam ama hangisi en sondu acaba.Neyse sustum. Eto bitmiş.

saçlarımın çok güzel olduğunu söylemişti annem sabah. ama anne sayılmaz galiba. aynı şeyi dünden önceki gün bi arkadaşım söylemişti en son.

seninki ne?

"türkiyede hangi okuldan mezun oldun, iyi yetiştirmişler seni"

rus mühendisle kouşurken sırf anahtar kelime olabilecek ingilizce kökenli kelimelerden ne dediğini tahmin edebildiğim için yerel çevirmenden aldım. epey götüm kalktı ne yalan söyleyim.

Dün 5 yaşlarında bi kız sen çok güzelsin dedi. Ortamda bulunan en paspal kızlardan biri olarak küçücük kız bile halime acıdı avutmak için söyledi heralde diye düşündüm sdfgsa

file not found :)

hatırlamıyorum :(

@mayaa, geçen birine bi kitap önerdim, "sen öneriyosan kesin okuycam" dedi. iltifat olarak aldım bunu ben de.

nötrüm la ben bu hayatta ne yerildim ne övüldüm.

anaconda..
edit: ex

"Iyi, temiz kalpli ve durust bir insansin" Hemen hemen herkese soylerler ama:)

Yüz hatların, mimiklerin ne kadar çok brad pitt e benziyor. Ne kadar şanslı olduğunun farkında mısın ?

"ayakkabıların çok güzel."
asdhsdhsahdf sayılır mı? üzülüyorum.
ayakkabılar da o sırada vuruyordu deli gibi.

bugün yaptığım bir iş konusunda uzun süredir görmediğim bi arkadaşla konuşurken bana "bunların hepsini sen mi yaptın" diye hayretle sorması. iltifat olmayabilir belki ama göğsüm o an kıvanç doldu.

''iyice gotik oldun sen de''

bir iki hafta önce arkadasım demisti: "burnun ne güzel lan senin"

evet ala ala burnuma iltifat aldım.

"her şeyi bırak bana gözlerin yeter"

27 Eylül

Ne kadar iradeli bir insasın senin gibi olmak isterdim

"cok tatli bi suratin gulusun dislerin var"

dün, tanımadığım bir bağyan.

Dün geceyi sabaha bağlayan saatlerde yeni tanıştığım bir arkadaşımdan.

"Sen gerçekten süper kahramansın"

Bu duymayı en çok sevdiğim ve en sık duyduğum iltifat sanırım. Hatta sözlük'te yıllar boyunca nick altımda da birkaç kere yazıldı.

1 sene önce yaşlı bir amcadan.
durakta bekliyorum, yanımda durdu, elimi işaret etti. ben de bişey mi olmuş elime diye baktım, sıkıntı yok. döndüm amcaya ne olmuş ki anlamında baktım. bana şunu dedi 'dikkat ettim de sizin gibi güzel kızların parmağında yüzük olmuyor, kimseyi beğenmiyor musunuz?' gülümseyebildim sadece. hiç böyle bişey söyleyeceğini tahmin etmedim :)

"10 sene öncekiyle bugünkü ezeriko çok farklı. çok değiştin, çok geliştin." patronum.

"güzel yanmışsın"

dün işteyken, oda arkadaşım. tatilden geldim de eheh. Allah yakmasın kardeşler.

"Anneanne, ben büyüyünce Aychovsky Teyze gibi olacağım"
20 dakika önce, servisteki bir anneanne-çocuk ikilisi ile dışarıda karşılaşmış konuşuyor iken. Gerçi söyleyenin henüz 6 yaşında bir çocuk olması düşündürmüyor değil.

"Vücudu iyi parçaladın abi"

Çok acıklı, evet.

samsonite

tchibo'dan aldım ben çok iyi çıktı.

Benetton'dan bir şemsiye aldım birkaç sene önce. O kadar sağlam ki; normalde şemsiye ters döner ya, bunda şemsiye sabit ve kararlı duruyor, ben şemsiyenin karar verdiği yöne gidiyorum. O şemsiyeyi kaybettim, yenisini aldım. Şimdi onunla düz yolda yamaç paraşütü yapıyorum, ayaklarımı yerden kesiyor.

celal birsen

united colors of benetton

@shrazad
celal birsen şemsiye üretmiyor artık.

celal kapattı ama baktım piyasada var hala. satılıyor.

erkek arkadaşımda zara'nınki vardı fırtınada dağılmamıştı ve çok büyüktü, o iyiydi valla.

ben de mango'dan almıştım o da iyi çıktı.

tchibo +1 bulabilirsen fare;

www.fare.de

akasyalar açarken- çok hareketli olmasa da.

yar saçların lüle lüle

kekliğim vak vak ufak ufak ufak bas

Karanfil Oylum Oylum

Adana!nın yolları taşlık
www.youtube.com

Bağdat yolu
www.youtube.com

Sevil de sevme
www.youtube.com

Nazende Sevgilim
www.youtube.com

seni ben ellerin olsun diye mi sevdim zalım - müslüm gürses canlı performans

trt 2 tsm programlarının tüm kapanış şarkıları. (seyirciyle söylenenler)

Öğrenciler pislik. Buldun madem yayma, bok var kadını da uzuyorsun yıllar önce yapmış olduğu bir tercihten ötürü.

Öğretmenden yana gönlüm.

bir insanın hayatında yaptigi bir eylem sonucunu tüm hayatı boyunca secmesi salakçadır. insan öldürenler bile hapiste cezasını çekip cıkıyor. bunun yaptgii da erotik film.

onu okuldan kovanlar izlememiş mi hiç acaba?

öğretmen haklı.

Benim gönlüm de öğretmenden yana. İyi bir öğretmense haksızlık olmuş biraz. Öğrencilerin işgüzarlığı.

İşi tekrar teklif etmişler zaten. Saçma bence de, Madonna gelse şarkı söyleme dersi vereceğim dese kabul etmeyecekler mi erotik filmde oynadı diye? Seve seve edecekler.

"To what do you attribute your well being?" gibi bir şey olabilir. "İyi olmanı neye bağlıyorsun" gibi. Ya da "I attribute my hypothesis to an earlier study" denebilir, "Tezimi önceki bir çalışmaya dayandırıyorum" gibi.

İki anlamı var. İlk anlamı bir şeyin bir başka şeyin sonucu olduğunu söyleyerek birbirine bağlamak. Buna örnek olarak: They attribue my success at work to my close relation with the boss diyelim. Meali: Onlar benim iş yerindeki başarımı patron ile olan yakınlığıma bağlıyorlar.

İkinci anlamı ise bir insanın kalitesi veya özelliğini belirtmekte kullanılır. Bunun için de bir şey uyduramadım ama internetten böyle örnek bir cümle buldum: It is a mistake to attribute too little intelligence to one's colleagues. (İş arkadaşlarını düşük zekalı olarak görmek bir hatadır diyor)

attribute'un bu ikinci anlamı isim olarak da kullanılabiliyor. Toughness is his most known attribute (Sertlik onun en bilinen özelliğidir).

şöyle bir kullanımı da var mesela:
"if i attributed this quote to Marx no one would believe it"
yine bağlamak, dayandırmak temelli.
"credit" gibi.

@icemint, güzel örnek.

(bkz: atfetmek)
(bkz: yüklemek)

Rocco ile evlendiğim bir evren düşünemiyorum ama öyle bir evrende herhalde "Bari işten oyalanabileceğim bir şeyler getir" derdim ya da eve iş getirmediği için takdir ederdim.

Bu kafayi bulmak icin me ictin sen?

ahaha Rocco'yu görsem tanımam ki, o kadar cahilim zaten anca bu cehaletle evlenilir kendisiyle değilse nasıl mümkün olur bilemiyorum,- aynı sektöde değilsen :P.
ben "aşırı anlayıştan ölecek" hastalığına tutulduğum için bişey olmaz.

Ay evet

çok güldüm lan böyle bir tepki yok.

yemin ederim aynı bi arkadaşıma benziyor. bi de, o da motorcu. bi sorayım o muymuş diye :D

Ben de çok güldüm. Tanımıyorum, bulursam yönlendiririm.

Iyi ki varsın be devilred iyi güldüm. :)
Ondan önce çıkan çok çekmiş teyze de iyi.

hahah müthiş

gevşek :D

Feci tatlı ya.

yapmadım, yapmam heralde. yapan bi arkadaşım olursa da kınarım.
25 e

canımı sokakta bulmadım, neferkitty +1

ancak birlikte olmayacağım biriyse hakkında bir şey düşünmem. beni ilgilendiren tek şey hastalık kapma ihtimali olur o da yakınımsa. -k

Yapmadim. Arada duygusal bir bag olursa yaparim. Parayla falan olmayaz.

25 e

hiç hoş bakmıyorum ya. deli gibi aşık olsam dahi böyle bişey yaptığını bildiğim biriyle birlikte olmam sanırım.

yalnızca hastalık açısından değil bu arada, hastalığı herhangi başka partnerden de kapmış olabilir ama parayla seks öğk yani.

Lisedeyken bir arkadaş yapmıştı, gelip bize de anlatmıştı ne oldu ne bitti diye. Hadi onu aklım alıyor da... Koca koca adamlar yapıyor lan, pardon adam dedim. Neyin bağımlılığı bu? Çok düşük seviyeli bir hareket gibi geliyor bana.

erkek

sevgilim olamaz. bu arada çok üzülüyorum o kadınlara

bunu da görmek/bilmek lazım diyerekten yaptım, pişman değilim, her erkeğin şu hayatta en az bir kez görmesi lazım o ortamı ve insanları görüşündeyim (erkek).

yapmam, normal karşılıyorum.

kadın da erkek de dünyanın en rezil insanlarıdır. 20 yıl sevişmesem yine de parayla yapmam, düşününce bile midem kalktı ya. seksi parayla yapacak kadar kafaya takmak rahatsızlık, hastalık belirtisidir.

merak ettiğim bir şey, isteyerek öpüşüyorlar mı acaba? yoksa sadece mekanik bişey mi?

edit: askerde eskorta giden evli elemanlar vardı. çok normal karşılıyorlardı. gidip karına hastalık bulaştırmaya çocuğuna bulaştırmaya korkmuyor musun desem de umurlarında olmuyordu.

dünyanın en eski mesleğini eleştirmek bizemi kaldı.
ha ben üste para alırım.

Kadınım. Kafam karışık bakıyorum. İlk olarak Demirel'in "Kerhaneleri kapatalım da bizi mi ..." sözü aklıma geliyor. Bir yandan da ilk deneyim için ülkemizde önemi de çok büyük. Hatta bir kısmının da tek cinsel hayatı. Olmasalar ortalık tecavüzden kırılır herhalde.

Bir yandan da senin önüne dünyayı yığsalar yapmayacağın şeyi üç kuruşa yapmak zorunda olmak ne zor.

Geçmişinde böyle bir şey olan adama, sıklığına ve ne kadar geçmiş olduğuna göre değişir bakışım. İlk bir iki deneyimini o şekilde yaşadı ise sorun değil.

31k

Bir adet kuru kukuya tek posta için o kadar para verilmez.
E

hiç yapmadım yapmam da. normal karşılıyorum. en azından ülke şartlarında normal sanırım.

29 E

asla! / erkek

duygusal bağ olmadan yapılan sekse karşıyım.

Erkeğim. Parayla seksi ancak bir porno yıldızı ile yaparım.

Tek mantıklı yorum aychovsky den gelmiş.
Olm insanların tavukla ilişkiye girdiği bir ülkedesin.neyin kafadındasınız da iğrenç böyk diyorsunuz.
İsteyen istediğiyle yapar.ha hastalık konusunu savunanlar son derece haklı.hpv , hiv in kuluçka süresi vs bakılınca çok riskli olay !

Erkegim.

Yaparim. Yapmadim ama yaparim..

Ama kerhanede filan yapmam. Cok pisler.. Cok cok param olsa cok parali eskort(sirtindan kokain icilebilir turlerinden)

ya da mutlu sonlu masaj isterdim.


Barda bilmemnerde tanistigi insanlarla tek gecelik bir suru birliktelik yasiyor kizlar. Hani sadece tipine bakip iliskiye giriyoruz. Test mi istedik? Soru mu sorduk daha once ucretli biriyle iliskiye girdin mi diye?


Hani isin isine ucret girince mi bu kadar igrenc bakiliyor bilmiyorum. Ayni sey. para kazaniyor hic yoktan.

Kadınım, böyle bir tecrübem olmadı. Yapamam da. Yani ilk olarak para karşılığında biriyle birlikte olmanın insanı küçülttüğünü düşünüyorum, sanki kimse seninle normal şartlar altında yatmazmış da para verip vücut kiralıyorsun gibi, bunu kendime yediremem.
İkinci olarak da sağlık kısmı var. Korunmak falan geçiniz, sağlık bu riske atılmaz.

Erkeklerin %80i falan gidiyor sizde onlarla cikip beraber oluyorsunuz. Sonra ben asla beraber olmam falan hehe oluyorsunuz haberiniz yok :) milyar dolarlik sirketi olan adam bile parali sekse gidiyor hatta tek yurtdisi gezisinde 20'ye yakin kizla seks yapiyor taniyorum adami.

unutmadan divit +1 :) Türkiye'de yaşıyoruz kardeşim..

Erkek.

Yapmadım. Para karşılığı cinsel ilişkiyi "kendi açımdan" doğru bulmuyorum ancak topluma adapte olma sürecinde buna ihtiyacı olan insanların olduğunu biliyorum ve onların yapmaları gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca Süleyman Demirel'in sözünü hatırlarsınız; "kerhaneleri kapatalım da vatandaş bizi mi siksin?"

Olm cakalsiniz alayiniz,minik yalancilar sizi:)))

Kizlar birakin prenses rollerini,sevgililerinizde minik yalancilar.kendinizi kandirmayin.

kadinim. bi insanin baska bi insani sirf parasi var diye, cok afedersiniz, sikebilme hakkini kendinde gormesinden tiksiniyorum. o adamin cebinde isterse milyon dolar olsun acizi gerizeka, egosunu parasiyla tatmin eden hatta iktidarsiz bi tip oldugunu dusunurum. ekseriyetle de yanilmam.

lise 2 e gidiyordum, ilk deneyimimi eve escort çağırarak yaptım, sonrasında baya sağlam bir kız ortamı yaptım, takılacak birini buldum istediğim zaman ama para ile yapmanın keyfi de başka, 50-100 lira verip genel ev tarzı yerlerde seks yapmaya karşıyım çünkü sağlık açısından çok tehlikeli fakat param var ise 200-300 euroya 30 minute, tek seans çalışan bir sürü rus model var türkiye de, onları tercih ederim, hiç bir türk kızı onlara yaklaşamaz bile.

www.vodkaescort.com gibi sitelerden gelen kadınlar sağlık kontrolünden geçiyor sürekli ve kondom ile ilişkiye girdiğin için zaten bir şey olmaz.

aldıkları parayı düşününce, kimin kime sapladığı konusunda ikileme düşebilrisiniz :)

bırakın hayat kadınını, cinsel tecrübem fazla çok kadınla birlikte oldum erkeklerine bile şüpheli yaklaşırım. cinsel yolla bulaşılan hastalıklar önemli.

ikinci olarak; orada çalışan çaresiz kadınlar gibi, pornolardaki gibi ağır kişilik bozukluğu nedeniyle bunu isteyerek yapan kadınlar da var. o kadınlarla para karşılığı birlikte olmayı insanların sağlıksız ruh hallerinin sömürülmesi olarak görüyorum. tr de sıkça yaşanan, mental retarde insanların tecavüze uğraması gibi geliyor bana. çünkü bu kadınlarınki de bir çeşit ruh hastalığı ve tedaviye ihtiyaçları var.

edit; cinsiyet kadın.

şakirt değilim, hayat kadınına gitmedim gitmem.

sümsükler hayat kadınına gider. erkekler sevişeceği kadın bulur (kadın nasıl sevişecek erkek buluyorsa) ve sevişir.

u mad bro?

Bi adama asiktim sonra bunu yaptigini ogrendim ve o saniye tum hislerim bitti ne kisiligine duydugum saygi kaldi ne hayranlik kaldi ne cinsel istek. Bir saniyede bitti. Sirf yatmis olmak icin cok kadinla yatmis erkeklerden de soguyorum. Cinsiyet kadin.

hoş karşılamıyorum.kadın

Yorumlar çok abartılı gelmiş ya.

1) Türkiye'de yaşıyoruz. Çıkıp dürüstçe bunu sevgilisine söyleyecek erkeklerin oranı %1'se şanslıyız.
2) One night stand, hijyen açısından bana aynı leşlikte geliyor.
A) Sarhoş insanla yapılan seks kalitesizdir.
B) O insanın senden önce nasıl tiplerle ne şekilde birlikte olduğunu bilemezsin. Korunup korunamadığını da bilemezsin. Ücretli insanların en azından korunduğuna ve rutin testlerini yaptırdığına emin olabilirsin.
C) Ücretli insanla sıvı alışverişinde bulunmazsın ama ons'de buna kimsenin dikkat edeceğini sanmıyorum.
So, tek gecelik iliskiye sıcak bakan insanların, ücretli seksi yerden yere vurmasını birazcık ikiyüzlü buluyorum.
3) Hayatında daha önce denemek/bilmek/merak/arkadaş gazı/tecrübesizlik vb bi gerekçeyle ve mümkünse çok uzun zaman önce yaşamışsa sorun olmaz. Bu bir rutinse bence mental bir problemdir, boaay.

Yaptım, tahminen 8-10 kere falan olmuştur. Sonrasında beraber olduğum sevgililerimle yani sevdiğim değer verdiğim kişilerle bunu yaşayınca aradaki farkı gördüm ve yıllar oldu yapmayalı. Herkes ülke şartları falan demiş ama arkadaşlar escortlar hala dünyanın en çok kazanan kadınları, cinsel özgürlüğün dibine kadar yaşandığı ülkelerde bile. Karşı değilim, pratikte tek gecelik ilişkiyle arasında bir fark görmüyorum. Sadece tek gecelik muhabbetinde belki karşı tarafından da seni istemesinin verdiği ego tatmini var. Ayrıca, öyle ucuz genelev çalışanları için değil bu söyleyeceğim ama birçok escort kız, normal kızların alayından daha temiz ve bakımlıdır.

Yapmadım ama parayı ver seksi al ilişkisinin çok daha net ve sorunsuz olduğu da aşikar.

zamanında yaptım, ama bizim ergenlikte tek şansın buydu başka şansın yoktu, o zamanlar gayette normaldi.

erkek olarak yapmadım yapmam.
ne gerek var yahu

cinsiyet k. normal karşılıyorum. kondomsuz seksi (fbuddy, one night stand, tek eşililiğe geçilmeden sevgili vb..) daha büyük risk olarak algılıyorum.
etrafındaki kişilerin vb.. çeşitli nedenlerle (aile, umursamazlık) düzenli jinekoloğa-erkekler için neyse o branşa gitmediklerini, testlerini yaptırmadıklarını, korunmadan sekis yaptıklarını biliyorum/görüyorum. hpvye etki etmiyor denebilir ama koruyuculuğu var.

hpvnin riskli çeşitleri erkeğe çok etki etmiyor zaten olan kadına oluyor. hayatında 5ten fazla korunmasız partneri olan kişinin hpv olma olasılığı %50den fazla diye biliyorum. o yüzden hayat kadını/normal kadın diye bir ayrım yapmıyorum.

kendi sevgilimin geçmişinde olsa gerekli önlemler olduğu sürece bi etki etmez duygularıma. abazalıktan ya da rutin yapmadığı sürece.
ben erkek olsam merak ederdim ama seçici olurdum çok pahalı, gündelik hayatta elde edemeyeceğim biriyle falan olurdum.

hpv'ye karşı kondom çok etkili değildir arkadaşlar çünkü kasıktan temasla bile bulaşır

@neferkitty: o zaman herkesin (erkek/kadın) hayatı boyunca sadece 1 kişiyle cinsel ilişkide bulunması gerekir sizin dediğinize kalırsa. kondomun çok büyük bir oranda hpvye karşı da koruyucu etkisi var. kondomlu hayat kadınıyla olmak mı, kondomsuz hayat kadını olmayan biriyle ilişki mi daha büyük risk?

ek: kaynak: annem (std uzmanı)

Cococum o zaman anneni bi daha ara sor, hayat kadini olsun olmasin isterse tek esli bi kisi olsun hpv ile ilgili yanlis bir bilgiyi duzeltmek icin yazdim ben.
hpvnin etkiledigi alan sadece penisten ibaret degildir dolasiyla condom %100 korumaz. Usenmeyip google a da sorabilirsin ya a aksami bekle makaleleri eklerim burdan.

Zaten erkekte de cogunlukla semptom vermez sadece condoma degil asiya da guvenmek daha mantikli cogu cinsel aktif erkek hpvli olabilir , kendisi bile bilmeyebilir, yillarca asemptomatik kalabiliyor.

Edit: mobilden uzun uzun yazamadım az önce.

demek istediğim ''zaten kondom kullanıyoruz %100 korunuyoruz risk yok'' diye bir şey yok. çok partneri olan herkes de doğal olarak riskli konumdadır.yoksa hayat kadınına spesifik bir durum değil, aynı şey her gece fuckbuddy değiştiren erkek için de geçerli. isterse kondomlu olsun %1 ihtimal bile (ki daha büyüktür bunun yüzdesi) sana gelince sende %100 olur.

hastalık neferleri erkekleri, sadece kendilerine mahkum edip istedikleri gibi trip atabilmek için korkutuyorlar. hastalığı kafaya takmayan erkeğin hayatını şenlendirecek durumdur.

Masumiyet, Ağır Roman ve Sonbahar filmlerini izledikten sonra düşünmüştüm bunu. Ben bu soruyu aşk anlamında aldım filmlerden dolayı. Belki olabilir. Sonbahar filmindeki Megi Kobaladze çok güzel hatundu. Gerçekte hiç yapmadım. İsteyen yapar, istemeyen yapmaz. Bu yaşıma kadar yapmadıysam ileride de yapmam herhalde.

duyurunun tarihi 2014, ama yine aychovsky+1 diyorum.
demek ki kafalar hep aynıydı bizde :)

yine abartıdan ölmüş millet.
erkekler yapar, ben de normal karşılarım.
nasıl karşılayayım?
şimdi kime elini atsan hpv'si var zaten.
elbette dikkat edeceksin, ama günübirlik ilişkide hastalığa denk gelme oranınla, bir escortla yaptığın seks sonucu hastalık bulaşması ihtimali aynı bence.
ki işini ciddiye alarak yapan escortlar muhtemelen birçok kadından da daha bakımlıdır ve dikkatlidir, o da var.
en azından doktora gidip kontrollerini yaptırıyordur.
işin bir de o yönünü düşünmek lazım.

kaldı ki, bu ülkede ilk deneyimini genelevde yaşayan erkek sayısı çok fazla ve bunu yapmalarında kendilerini haklı da buluyorum.
özellikle küçük yerde yaşayanları.
ata, eşeğe göz dikeceğine, bunu yapsın.
orada çalışanlara çok üzülüyorum, o ayrı.
ama bir de bu işi yapmaktan memnun olanlar var.

belli bir gelir düzeyinde ve yaşta olan adamın düzenli olarak bu tip şeyler peşinde koşması anormal olabileceği gibi, normal de olabilir.
adam evli değildir, çok çalışıyordur, bara gidip biriyle tanışacak zamanı bile yoktur ve bir escort hizmetinden yararlanır.
bu kadar basit, yani abartılacak bir şey yok.

önemli olan bağımlısı olmamak, o tehlikeli.

büyük oranda hayal kırıklığı yaşayan ve "bana göre değil, çok mekanik" diyen erkekler de var.

yani kişiden kişiye, şartlardan şartlara, ortamdan ortama değişir.
gayet normal bence.

yapmamış olan da anormal değil elbette.
biraz denk gelme meselesi belki de.

ben karşımdaki adamın haline, tavrına, bana davranışına bakarım.
geçmişte kimle ne yaptığını sorgulayıp, "asla olmaz" falan da demem.
hayat kadınıyla birlikte olmamıştır da, çok daha sapkınca ilişkileri olmuştur, onu bilemezsin.
o yüzden karşımdakinin erkekliğini ya da adamlığını bu konuyla yargılamam yani.

karşına çıkar bence. arayarak bulabileceğin bi şey değildir bence.

Ararsan bulamazsın. Aramazsan hiç bulamazsın. Yani genel olarak yüksek ihtimalle bulamazsın.

karşına çıkar, beklemediğin anda

Denk gelir.

Aşk seni bulur

kadınsan her türlü bulur. erkeksen y*rrak bulur.

İkisinin istatistiği de çok düşük.

aşk tesadüfleri sever.

guzel soruymus. Hic dusunmemistim.

Arayarak bulunmaz, o seni bulur ve çarpar.

Ararsın bulamazsın bulursun ama o aranmaz falan falannn işte. karışık olum bunlar gece gece açtırma şişeyi

bu konuda tek bir doğru yok, tamamen senin karakterin ve hayattan beklentilerinle ilgili.

karakterinde sorunlar varsa dünyanın en iyi, en doğru insanını bulsan bile. bir sebep yaratır ondan uzaklaşırsın.

Yolda yürürken kafana düşer, böyle beklemediğin bir anda küt diye.

ararsan aramaktan bulmaya vaktin kalmaz. o seni buluyor.

Aramakla bulunmaz ama bulanlar hep arayanlardir

Kıl iyice derinde olabilir, sürtünürken üstüne birtakım iltihaplar toplamış ve onlar kılı örtmüş olabilir.

çözümü uzun kilot giymek...kasık arasının etlerinin sürtünmesini engeller bunlar çıkmaz...

kıl dönmesinde kıl çıkamıyo zaten bence bu kıl dönmesi

normal sivilce bence. rahat ol.

Kıl dönmesi +1

Plot twist: Op is a female.

direkt doktora git. rahatsız ettiği için çıkartırlar.

Evet, soruya cevap olmadı ama bunu yapmalısın.

kıl kökü iltihabı

senaryoyu sen kendin yazmışsın zaten. yeni bir film çıkar bundan

@razvan rat yok mu yani böyle bir şey :(

sen "ıssız adam" ı anlatmışsın be dostum

5 yaklaşık sonuç ıssız adam
7 yaklaşık sonuç chasing to amy
21 yaklaşık sonuç the incredible hulk

Ben de 1 yaklaşık sonuç = Issız Adam demeye geldim.

Edit: namus ninjası 5 yaklaşık dedi, öyle olsun.

@panda, @namus ninjası, @aychovsky izliyim mi pardon izlesin mi arkadaşım değer mi yani :(

Onun ruh durumuna hitap ediyorsa sevebilir, benim içim bayılmıştı.

@prhn çok anlamıyorum filmlerden gerçekten. bana bunu bunu izle denmesi lazım dedi arkadaşım..

Ben coktan izlemissindir diye dusundum sonucta bir ara fena fenomendi. Izle tabi

@panda yok film izlemiyorum daha doğrusu izleyemiyorum çabuk uyuyorum izlerken :/

akşam izledim ama. evet betimlemelere çok uyuyordu teşekkürler :)

yarısına kadar don jon. sonrasını bilemeyeceğim

(bkz: yazgı)

get rich or die tryin

3 idiots.

davaro :(

The PhD Movie

her şey çok güzel olacak.

shame

ben her film izlediğimde aynı tribe giriyorum. benim için "e hepsi"

:/

titanik

dead poets society

Gelin(1973) - Ömer Lütfi Akad.

Kitap uyarlamasi the book thief

www.imdb.com

değişik bi film bence

www.imdb.com

değişik bi film bence, "die welle"

3 idiots olabilir. "Taare zameen par" olabilir.
Die Welle çok güzel filmdi, o yüzden ernesto guevera + 1

kimse dememiş ben yazayım bari (bkz: kelebeğin rüyası)

the red violin
www.imdb.com

sineklerin tanrısı

Begotten dicemde psikolojileri bozulabilir. Film evrenin yaratılışını felsefik olarak anlatıyor.

bence zaman kaybı. üç bölüm sonra aynı şeylerin tekrarı gibi gelecek. ingilizceni pekiştirmek istiyorsan ingilizce altyazılı olarak izleyebilirsin tabii :)

dünya üzerindeki yaklışık 112 milyon insan tavsiye edecektir. insan ilişkileri üzerine bir dizi. the big bang theory gibi düşünebilirsiniz. farklı farklı insanlar ve milyonlarca hikaye.hayatınızı değiştirecek bir şey beklemeyin ama güzel bir dizi işte.

Taze tartışılmışı şurada var. Daha 3-4 günlük
eksiduyu.ru

güzel dizi ya. ben de ilk on bölüm izledim, alışamadım. sonradan çok sardı. bitirince üzülmüştüm baya. şimdi yeniden başladım.

ben olsam izlemezdim.