(bkz: çünkü eşeğin zikinden dolayı)

bir kısım devlete tapıyor. diğer bir kısım ise devletin bu topluma ne yaptığının farkında. üçüncü bir kısmın da olup bitenden haberi yok, "noluyo yae" modunda. ayrıca çok denk örneklerle karşılaştırmışsınız tebrik ederim.

Bizim ülkenin sorunu bu. Güzel bir noktaya değinmişsin "Avrupada, Amerikada böyle olduğunu düşünmüyorum oradakiler daha mutlular hayatına bakıyorlar" diyerek. Ülkemize baktığından siyasi anlayış(özellike mevcut siyasi anlayış) toplumu her gün siyasetle yatırıp siyasetle kaldırmaya ayarlanmış olarak gidiyor.

Oysa, oylarımızı verdikten sonra huzurla evlerimize dönsek. Yılda birkaç kez toplumun ilgisini uyandıran olaylar yaşasak ve geriye kalan günlerde de siyasi erklerin işini usulüyle yaptığı bilinciyle bizde hayatlarımıza baksak, ne de güzel olurdu.

Çoğunlukla din ve din karşıtı bir temel üzerine kurulu siyaset anlayışı var. Ondan çok önemli.tarihte de bu görülebilir .

çok oturmamış bir sistem var, siyasi kararlar hayatımızı şekillendiriyor, iç güvenlik paketi gibi
iki partili, demokrasi kültürüne sahip ülkeler gibi değiliz daha dinamik bir siyasetimiz var
haberler ve özellikle yandaş medya sürekli siyaset pompalıyor
ülkenin yıllardır çözülemeyen problemleri var, kürt sorunu gibi
bir de çok fazla absürd söylem oluyor, akp'li gafları=gündem, artı buna siyasi mizahı ekle
buna mühadaleci söylemleri de kürtaj, kızlı-erkekli ev meselelerini de ekle.
bir de siyaset insanlar için kimlik meselesi oluyor. müslümanların akp'ye vermek zorunda hissetmesi, gezicilere yapılan yakıştırmalar falan siyaset içine çekiliyor insanlar

siyasi sistem oturmadigi icin.

onlar mutlu biz mutsuzuz, sorun bu.

Amerika'da Bush varken görecektin Amerika'yı, herkes politika konuşuyordu çünkü başlarında berbat bir başkan olduğu gibi bir sürü değişiklik yapan, hatta savaş açan başkan vardı. Türkiye'de de AKP var, anla. Yoksa burada da Akp öncesi Ecevit başbakanken bu kadar siyaset konuşulmazdı.

Avrupa'da buradaki kadar siyaset konuşulmaz çünkü zaten bizim şu an konuştuğumuz, cevap vermeye mecbur kaldığımız konuları onlar yaklaşık 50 sene önce çözüp kapattı.

Senin soru da herşey para gibi olmuş. Bunun kişisel özgürlükleri var, dünyadaki gittikçe gerileşen yerimiz var, eğitim kalitesinin düşmesi var, bir sürü şeyi var. Bence sen biraz politika ve toplum üzerindeki etkilerini öğren, o zaman sen de çok daha fazla ilgilenmeye başlarsın Türkiye'nin içler acısı halini görünce.

abd. daha az türkiye'li olması önemli bence.

argümansız cevap veriyorum üşendiğim için.
almanya

ABD. Turk olmak sikinti Almanya'da.

Almanya'da etnik kökenli olarak ön yargısal bakış hem halkın bir kesimi hem de devlet tarafından mevcut(katiyen haklı olarak).

ABD'de ise sisteme dahil olduğun sürece sıkıntı yaşamazsın.

ABD'yi seçerdim.

abd türkiye'nin makyajlı hali. aynı ekonomik sorular aynı gelir adaletsizliği orada da var. sigorta sistemleri bitik.
almanya derdim.

mülteci olarak gitmeyeceğini düşünerek usa diyorum.

güzel bir background sahibiysen iyi bir iş bulup güzel bir hayat sürebilirsin. ayrıca türklerle istediğinde takılır istemediğinde internasyonel devam edersin hayatına.

erkeksen arabaların ve benzinin ucuzluğu kadınsan bütün markaların aşırı ucuz olması cezbedici etken olarak düşünülebilir ekstrasında.

iş güç sahibi ve tahsilli biri olarak gideceksem kesinlikle almanya. amerika'nın da kendine has güzellikleri var, zaman zaman kafa olarak oraya kayıyorum ama almanya benim için ikinci vatan gibi bi' şey, çok seviyorum. bir kendi yaşadığım toprağı bir de almanya'yı korumak için ölürüm anasını satiyim. beni çeken dalganın köpürtmesi. anlayamazsınız.

almanya nasıl sevilmez yahu. almanya gibisi var mı. beni düsseldorf'a koysunlar başka hiçbi şey aramam. bi şekilde yolumu bulurum. vay anasını be. almanya be. dalga mı geçiyosunuz abi, almanya vs abd nedir. of çok duygulandım. almanya benim kanım, almanya benim canım. adeta mayamda var. benim hayatımın fon müziğiydi ramştayn be. ramştayn'la büyüdüm. almanya'ya gitmeyeyim de nereye gideyim.

www.youtube.com

@der meister, adi ustunde dussel-dorf koy yani, kim koyde yasamak ister ki :)))

buyuk hayalleriniz varsa, abd; kucuk hayalleriniz, maasim olur evim olur gerisi skimde degil derseniz, almanya. almanlar, kendilerinden olmayan adamin ilerlemesini, yukselmesini istemezler, acik ve net. hicbir zaman hakkettigin parayi vermezler, senden iki gomlek dusuk adam senden iyi durumdadir; cunku o, almandir; sen, turksun. gotune koymusum almanya'nin. 4 yil yasadim, bir daha da kalici olarak bulunmak istemem.

abd'de net bir şekilde. almanya'nın tekdüzeliği ve oturmuş türk önyargısı gerçekten insanı uzun vadede bitiriyor.

Sağlıklı bir toplumda yeri olmayan insanlar, o yüzden sevmiyorum ben. Kendilerine verdikleri zararı geçtim, çocuklarını da aynı şekilde besleyen insanlığın geleceğini tehlikeye atan tipler hepsi. Şişko bir insan gördüğümde 50 metre ötedeki markete arabasıyla giden bir insan profili oluşuyor zihnimde.

30 kg verdim. şişmanken yaşadığım sıkıntıları, insanlar tarafından yaşatılan mutsuzlukları, hüzünleri anlatsam ağlarsın. insanlar . çok acımasız ve çok cahil maalesef

şişko insan benim için 7/24 diyet yapıp gram gram ne yediğini hesaplayan, yediğinin her kalorisini yakmaya fikslenmiş obsesif kompulsiften daha iyi bir arkadaştır.

hayatımın hiçbir bölümünde kilolu insanlara şurada yapılan muameleyi yapmadım, bununla da gurur duyuyorum. kendim obez değilim, zayıf hiç değilim, ama zayıf olmadığım için bastırılan 165 boy 45 kilo dayatmasının ceremesini çektim. neyse ki ergenlikten sonra özgüvenim oturdu da 154 boy 52-55 kiloyla mutlu mesut yaşadım :)

ama obez çocukların ailelerine bakış açım baya gaddarlık düzeyinde.

İnsanların şekilciliklerinden dolayı.

Çok yakın arkadaşım oldu kilolu ve bana hiçbir olumsuz yargıyı çağrıştırmıyor. Kimse kimsenin estetik yargılarına göre olmak zorunda değil. İradeyi etken kılan güdü ne? Salt sağlık mı? Hiç sanmıyorum. Estetik olarak kabul gören genel geçer kurallar da oldukça etken. bunu kim belirliyor?

Çok şekilcisiniz harbiden. Ben de bu zihniyetten tiksiniyorum.

Yıllardır 36-38 beden aralığında değişen kadın kişisiyim. Ve bana bunu yazmak zorunda bırakan yargılara da nefret kusuyorum.

Gayet kabalık ediliyor haklısın. Nedeni öncelikle cehalet, düşünme tembelliği, ve korku. Çok sık rastlıyorum, çoğu insan şişmanların %99'unun sadece boğazlarına düşkün oldukları için şişman olduğunu düşünüyor. Bir sürü insan boğazına düşkündür, ama metabolizman genetik olarak yavaşsa, ya da hareketsizsen diğerlerinden daha fazla kilo alırsın.

Fazla yiyen insan sağlığı için kötü iş yapıyor kabul, ama insanların büyük çoğunluğu zaten sağlıklarına 100% dikkat etmiyor. Spor yapan, tamamen iyi beslenen, sigara içmeyen, alkol çok az kullanan, uyku düzenine dikkat eden...vs böyle şeylerin hepsini yapan insan zor bulursun. Düşünmüyorlar ki, "O kilo konusunda hata yapıyor, ben de bu." Kendi hatalarını yok sayıp karşıdaki kilolu insanı sorumsuz diye sevmiyorlar. Tuhaf.

Ama en önemlisi bence korku. Farkında olduklarını bile sanmıyorum. Bilinçaltında "ya ben de kilo alırsam?" korkusunun tepkisi. Yaşlılıktan korkan insanlar da yaşlıların etrafında olmayı sevmez mesela.

Şahsen tek bir şeyi kabul etmiyorum, o da çocuklar kilolu olunca. Çocuklar da sağlık problemleriyle kilolu olabilir onlar ayrı, ama ilkokulda bir arkadaşım vardı örneğin, aşırı kilolu, hala daha annesi okul çıkışı çocuğu fast food restoranlarına götürüyordu (çocuğun öyle bir isteği yoktu bile), çocuğun sosyalleşmesi için de keman dersleri aldırdılar. Oysa çocuğu spora yönlendirseler kilo verirdi, daha sağlıklı olurdu.

aşırı kilo insanın bünyesinin dengesini bozuyor hem sağlıksız oluyorlar hem de bazı yerlerde ideal kilolu olanlara engel oluyorlar. otobüste 2 koltuğu kaplıyorlar en basitinden... ( lafım hastalığı olanlar dışında yemek yemeyi alışkanlık edinen ve spora 1 dk bile harcamayan kitleye)

Genel geçer estetik anlayışına fazlasıyla takılmış olan insanların hede hödösü işte. Özgüvenlerine saygı duymak lazım şişmanlara nefret besleyenlere çünkü ekstrem bir durum olmadıkça şişman bir adam kafasına koyup zayıflayabilir ancak o özgüven bombalarının oldu da başına bir iş geldi ve kötürüm olarak kaldılar(tabii kimsenin başına böyle bir kaza gelmesin). O zaman ne hissedecekler?

Zaten toplumumuzun bu kadar nefretle nasıl ayakta kalabildiğini de anlayamıyor, hayretler içerisinde izliyorum. Dışlayınız efendim, onu dışlayın bunu dışlayın bir insanın duyguları, düşünceleri, fikirleri hiç umrunuzda olmasın o zaman sağlıklı toplum hedefimizi başarıyla gerçekleştirmiş olacağız işte. Şekil şukul toplumu.

insanlari fiziksel ozellikleriyle degerlendiren kisilerin karakter olarak zayif tipler oldugunu gozlemliyorum hep etrafimda. siskin bir egolari ama onun altinda yillar icinde biriktirdikleri eziklikleri oluyor. cogu da disaridan kendine hayran gibi gorunse de yalniz, sevgisiz, kompleksli insanlar oluyor. bir baskasini asagilayarak, kucumseyerek kendini yuceltmeye calisiyorlar. birilerinin onlari begenmemesinin acisini baskalarini begenmeyerek cikariyorlar. bu sadece kilo meselesi degil. biriyle sisko diye dalga gecen kisiyi, ay aptal, iy zevksiz, bogk tipsiz, fakir vs. derken de duyabilirsiniz rahatlikla. bunun ne kadar sig bir davranis oldugunu idrak edememeleri ise komik aslinda.

herkes kafasinda ideal ve ideal olmayan ayrimi yapar. ama bunu bahsettigim seyler uzerine kurmak, aksi bir ornege denk geldiginde apir sapir atip tutmak kotu asil. kilo konusu disinda o kadar cok ornek verilebilir ki. mesela kedi sevmiyor diye yerin dibine sokuluyor biri. kediye zarar vermis mi hayir, ama sevmiyor iste. yok ben seviyorum herkes sevmek zorunda. basortusu takiyorsa yobaz diye asagilaniyor. taniyor musun? hayir. belki dunya tatlisi bir insan. icki iciyor, ot iciyor, ise yaramaz. belki topluma senden benden faydalidir, ne biliyorsun. extrem spor yapiyor, gerizekali dusecek olecek. belki ondan keyif aliyor, gerizekalilik bunun neresinde? vs. vs. yani bu deger yargilari meselesine geliyor hep. bana benzeyen sahane, digerleri tukaka.

kilo konusu ozelinde; evet sagligi icin iyi degildir, cartdir curtdur da o gobeginin altinda beni oldurmeye calismiyorsa bana ne? bu ona kotu davranmak icin nasil sebep olabilir anlayamiyorum gercekten. fit bir adam daha cok ilgimi ceker evet ama bu estetik algisi bile sahte aslinda. diger insanlara kibirle, kucumsemeyle yaklasan insanlar kendi evlatlari icin de toplum icin de cok daha zararli kanimca.

insanların fiziksel durumlarına göre kötü davranan herkes teker teker benimkini yesin açık ve net söylüyorum gidin kafanıza sıkın, mümkünse üremeyin.

şu ayrımcılık sigara içenlere yapılmaz mesela. hatta sigara içenler "zararım kendime size ne?" bile der. sorun sağlık değil. o yüzden tembeller, sağlıklarını düşünmüyorlar gibi bahaneleri bir kenara atalım.

ha bir de sisman kotu cunku kendisine bakmiyor, usengec, iradesiz vs. diye birini yargiliyorsaniz, ayni sekilde iradesiz, kendisine bakmayan, sagligina ozen gostermeyen ama bir sekilde sismanlamamis insanlari da yargilamaniz gerekir degil mi? mesela gece gec saatlere kadar ayakta kalan kisileri, kilosunun 1.5 kati kadar protein almamis olanlari, her gun duzenli spor yapmayanlari, gunes kremi surmeden disari cikanlari, sigara icenleri, meyve yemeyenleri, duzenli balik tuketmeyenleri vs. vs.

ön edit: bir çoğunuzun amına koyim, nal gibi olmuş egolarınızı da köpeklere siktireyim.

kilolu bir adamım. 180 boyum var, kilom da 0.1 ton.
sağlıklıyım, en ufak bir rahatsızlığım yok. yemek yemeyi çok severim ve sevmeyenim de azdır.

ama görüyorum ki bu duyuru ahalisi gerçekten halen ergen ve bazı şeyleri aşamamış insanlar.
enteresansınız gerçekten. orada burada şekilcilik diye atar tutarsınız, ırkçılık, dini tercih falan filan dersiniz, sonra "şoşmon odomlo konoşmom". ya aferdesin de sendeki bezelye kadar beyni sikeyim ben. ne kadar hümanist sevgi kelebeğiymişsiniz siz ^_^

Ben şişmanlığın (eğer hastalıktan (obeziteyi hastalıktan saymıyorum yalnız burada), ilaçtan vb. değilse) açgözlülüğün sonucu ortaya çıkan bir durum olduğunu düşündüğüm için "şişmanlık"tan hoşlanmıyorum.

Şişman insanlara karşı bir sempatim de antipatim de yok ama açgözlü olduklarına dair önyargım var ve onları şişmanlığı tercih ettikleri için anlamakta zorlanıyorum.

Tercih olarak görüyorum çünkü kimse birdenbire şişman olmuyor, o noktaya gelene kadar minik minik kilo alıyorsun. Umursamayınca (çocuklukta anne babanın umursamaması sonucu da olabilir bu tabi) şişman oluyorsun. Bir nevi şişmanlığı tercih etmiş oluyorsun. Tembellik bir tercih.

Edit: Yalnız kime "şişman" dediğimiz de önemli. Ben bayağı sağlıksız olan şişmanlıktan bahsediyorum. Tombişlik ise güzel bir şey.

Edit 2: Ben cevabımı şöyle düzelteyim: Açgözlülükten şişmanlayanlardan hoşlanmıyorum, diğerlerine bu konuda bir şey yapmak istemiyorlarsa kızıyorum. Kalanlara sempatim de antipatim de yok. Birine şişman diye "güzel değil" dediğim hiç olmadı, ama çok zayıf diye "güzel değil" dediğim oldu.

ya bu ne kadar igrenc bi algıdır, önyargılı yaklasımdır?
kilolu insan cok yiyen iradesiz insan degildir arkadaslar. bu işin bisuru faktoru var, genetigi var, hastalıkları var, stres bile kilo yapıyor bazı insanlarda.
bir erkek arkadasım vardı, cocuk 3 yıl öncesine kadar gayet normal bi kilodaymıs ama ben onu tanıdıgımda baya obez sınırına yakındı goruntu olarak. boyu 1.85 falan, kilosu ne kadar bilmiyorum ama en asagı 120-130 vardır. cocukla yemek yerdik, benden az yerdi. baslarda cok samimi degilken, baya saglam yiyordur diye dusunuyodum yok arkadas, abur cubur da yemiyor. sonra biraz daha samimi oldukca, sordum, doktora da gitmiş, kan hormon degerlerinde hiç bi anormallik bulamamıslar. cocuk da bunu inanılmaz stres yapıyordu falan.
o yuzden insanlar hakkında yargıya varmadan biraz daha merhametli olun, bizi hayvandan ayıran özelliklerimizin farkına varın. sadece goruntuye gore insan sececeksek ne farkımız kaldı hayvandan?

Şekilci olmayın millet, insanları dış görüntüleriyle yargılamayın

bir arkadaşım söylemişti, kilolu insanlar bence tam bir salak isteseler kilo verebilirler diye. keşke o gün sırf bunu dediği için kendisiyle irtibatı kesseydim. neyse bence kötü insanlar çok var. empati kuramayan insanlar çok fazla. bir de çok şeyindeymiş gibi kendisine ve çocuklarına zarar veriyor falan diye saçmalıyorlar.

şaka yapmıyorum; tam olarak çiğ insanla olgun insanı ayırt etmek için bu konudaki fikirlerini sorabilirsiniz.

çiğ insan "çok yiyo da kilo alıyo, hepsi ölsün" gibi bir yorum yapabiliyor.

psikolojik sorunlar sebebiyle 110 kiloya dayandığım dönemde etrafımdaki insanların değişimini gördüm. insanların bu kadar su katılmamış orospu çocuğu olabileceğini tahmin edemiyordum. ama maalesef ne orospu çocukları var...

ben halen bir insanı sırf kilolu, şişko, balık etli, dombili, çiko diye sevmediğini iddia edenlerin ilgi orospusu olduğunu düşünüyorum. başka mantıklı bir açıklama yok çünkü.

Dediğin konsepte dahil değilim. Şişmanlık arkadaşlık için bir kriter değil ve nefret duygusu beslemek de saçma.

Ama şişman olduğu için tercih edilmediğinde bundan dolayı sağda solda zırlayan, hatta iradesizliğini toplum beğenisine karşı bir dik duruşmuş gibi pazarlamaya çalışan tiplemeleri dalgaya alırım.

Hele hele "çok güçlü olduğum için erkekler benden korkuyor" balık etlilerini tefe koymak ayrı bir keyif.

@arnold: aga bunun işte zayıflıkla şişmanlıkla alakası yok. bu tamamen karakter. o kadın zayıf olsa "çok güzelim ve bu sebepten hiçbi erkek bana kolay kolay yanaşamaz" diyecekti o kadın.

Tabi, şişmanlık bahanelerden biri. Demek istediğim, zaten konu şişman düşmanlığı değil.

adamlarin kendisine saygisi yok ben niye saygi duyayim ki?

Sismanlara karsi bir nefret falan oldugunu sanmiyorum. Sisman bir kadinla sevgili olmayi reddetmek de gayet normal bir sey, insan neden hoslanmadigi biriyle sevgili olsun ki?

"Arkadas dahi olmam" mevuzusuna bir fikir yurutemiyorum, sisman-zayif, uzun-kisa, sarisin-esmer herkesle arkadas olurdum. Sisman biriyle surekli takildiginda genelde yeme icme aliskanligi da sana bulasmaya basliyor, bu yuzden arkadas olmak istemiyor olabilirler.

"Kimse kimsenin estetik yargilarina uymak zorunda degil" buna zaten karsi cikacak kimsenin oldugunu sanmiyorum, genel estetik algisina pekala uymak istemeyebilirsin, o zaman da karsi cins tarafindan tercih edilmezsin, bundan da sikayetin yoksa kimse icin sikinti yok.

Sisman diye herhangi birini hor gormek, asagilamak dogru degil fakat soyle bir sey var, sismanlik da normal bir sey degil, olmamasi gerken bir sey. Buna kim karar veriyor? Bilim. Bilimle savasirsan tek taraf kazanir, bu sen olmazsin derler. Saglikli olmak zorunda da degil kimse, istediginiz fizige de sahip olabilirsiniz ama bunun normal karsilanmasi beklenmemeli. Tipki sigara kullanimi gibi dusunun, isteyen sigara icmekte ozgur, kimseye karismayiz ama bunun normal de kabul etmeyiz. Sigara icen birinin yakininda oturmak bile istemeyiz sigara kullanmiyorsak.


Ben de bir erkek olarak karsi cinsin hoslanmadigi bir vucuda sahibim ama hicbir zaman kalkip da "yahu niye olaya boyle bakiyorlar ama?" demedim. Benimle dalga gecmedikleri surece sorun yok. Kadin olsam ben de hoslanmazdim. Kendim ise sisman kadindan hoslanmiyorum.

Bir de kilolu olup da sikayet edip yakinanlara (hastalik, genetik vs. sebebiyle kilolu olanlar disinda) cok feci kiziyorum, sinir oluyorum. Sen o kiloya gelene kadar neredeydin, bir gece 100 kilo mu oldun, bir sabah yataktan bu kiloyla mi uyandin?

Sorun şu insanlar bu devirde birbirini çekemiyor.Kıskançlık duyuyor.

Karşısındaki kişinin hayatına, işine-gücüne,sevgilisine-karısına (yada kocasına) bakıyor her şekilde kensinden üstün görüyor ama illa bok atması lazım.Ne yapıyor sahte sempatiklik tavırlarını takınıp güya gülerek "biraz kilo almışız gibi" diyor ağzını büzerek.Bence karşısındaki kişinin kilosunu konu edinenlerin çoğunda çekememezlik var.

önerim sivri zekalı bir insanı başımız yapıp toplumda yerini görmediği insanları gaz odalarında öldürelim. (ilk yanıta istinaden.)

spirited away

gordos

monty python the meaning of life veya life of brian. komik ve gerçekten asla pilman olmayacağın türde iki film. ingiliz mizahı, oldukça başarılı. izle. İZLE.

www.imdb.com

geçen gün izledik, ben ağladım arkadaşım ağlamadı. ama arada güldük. tatlıydı.

sevimli ve ağlatana istinaden söylüyorum "the fall"

spirited away de sağlamdır yukarıdaki arkadaşın da önerdiği üzere.

gordos dışında hepsini izlemiş olmam <3 ama kavuniçi balık beni anlamış öle bişi arıyorum.

Hala çok sıkılıyorum :(

karekök güzel.
bir de "bile" kelimesini kullanarak insanları hor görmeyin. biri gelir öttürür sizi burda
edit: youtube'da bir sürü video var kardeşim.onları da izleyebilirsin.yaz mesela determinant konu anlatımı diye görürsün.ingilizce videolar çıkabilir,yılmayın.sesi kapatıp izleseniz bile birşeyler anlarsınız

Kitap değil ama youtube'da "patrickjmt" kanalı var. Üniversite bölümü matematik üzerine olan birisi olarak başucu kaynağımdır, kesinlikle tavsiye ederim.

Alternatif olarak "khan academy" de güzeldir. Sanırım Türkçe olarak da matematik içeriği oldukça geniş.

edit: @rakicandir oldukça haklı bir uyarıda bulundu şahsıma. lys hazırlık için patrickjmt ağır kaçabilir. senin konularını da anlatıyor tabii ama ayıklamak filan vaktini alabilir ama khan academy'e bakmanı öneririm.

Kesinlikle ekolhoca...
Sonra da Lütfi Zorlu'nun soru çözümleri...

jun misugi
otisabi
maari
turing

@senyazmasanbenyazmasam

flavius aetius

mies gözümde efsanedir, candır.

ben çaylaklıktan kurtulayım buraya hep beni yazacaklar :D

patlak fermuar
sürekli güzel entry giriyor denemez ama çok güzel entryleri ve anıları var.

pollyjean
romica
selfishgene
gogu delen adam

depeyi
peder zickler
kizil sakal
immanuel tolstoyevski
senyazmasanbenyazmasam +1
Jun misugi +1
mies +1
şimdilik aklıma gelen bunlar

oha, çok severim böyle şeyleri cevaplamayı da, okumayı da.

ortalama veriyorum:

- öncelikle yüksek lisans yapıyorum. genelde, 8-9 gibi uyanma. kahvaltı. bazen sabah yürüyüşü. okul günüyse okula gitmek. değilse evde ya da kütüphanede ders çalışmak. öğlen 2-3-4 gibi ev işleri. ev işinden sonra yemek ve ders çalışmak. akşam üzeri yoga, üzerine de dışarı çıkıp bira içmece, yürüyüş, birileriyle buluşmak ya da gezinmece filan. sonra tekrar yemek, ders çalışmak. ıvır zıvır işlerle uğraşmak. (bir şeyler çalmak, çizmek, yazı yazmak, bir şeyler üretmeye yönelik şeyler.)

- perşembe-cuma arası bara çıkma, gece epey dağıtma filan durumuna göre birisiyle takılmaca filan. yoğunsam aynı düzen devam ediyor...
- cumartesileri bir kursum var, doğayla ilgili. ona gidiyorum. akşam da mutlaka ders çalışıyorum geç vakte kadar.
- pazar sabahları mutlaka bit pazarı. üzerine biraz yürüyüş. ders çalışmaca.


ekleme: la olm ne mesaj attınız ya. sanırsın bir şey yaşıyorum. baba parası yiyorsun hayat kolay tabi diyen bile oldu. devlet kredisiyle geçiniyorum, açlıktan ölmemek için ucu ucuna yaşıyorum. parayla ne alakası var bunların?

iş...
akşam bilgisayar.
ertesi gün yine iş.
sonra akşam yine bilgisayar...
böyle...

Gündüzlerimi firmanın birine geliş fiyatından kiraya verdim, geceleri barlarda striptiz yapıyorum.
Şaka la :)
Çalışıyoruz olm işte. Boğuşuyoruz.
Günlük paragraf paragraf rutin yazanlar, bi işte çalışmak zorunda olmayanlar olacak.

öğle vakti uyanış + kahvaltı.
sigara.
kedilerle oynama + dışarıdaki kedilere mama verme.
sigara.
arkadaşla 1-2 saatlik bir yürüş ve sigara.
müzik + ne oldu-ne bitti-ne olacak diye düşünme + sigara
akşama kadar kitap + kahve/çay/meşrubat
sigara.
sabah izlenmediyse film.
biraz daha kitap.
yine arkadaşla sigaraya çıkış.
kapanış.

nasıl geçtiğini anlamadığım ancak yazmaya kalksam oldukça sıradan hatta sıkıcı bir rutine sahibim sanırım :)

bir süredir şu şekildeydi,

* akşamüstü 5-6 gibi uyanış, işten gelen anneyle sohbet edip kardeşlere takılış, varsa akşam yemeği yiyiş.

* hava karardıktan sonra mahallede el eşeği arama temposunda yarım saatlik yürüyüş. dışarı çıkmak istemiyorsam, sözlükte duyuruda takılış.

* eve geldikten sonra duş alış, kahve içiş.

* anne ve çocuklar yattıktan sonra sözlükte, duyuruda, 9gag'de, agar.io'da takılış. o anki ruh haline göre dizi izleyiş. (married with children, game of thrones, better call saul)

* yine o anki ruh haline göre ya internette takılmaya devam ediş ya da euro truck simulator'de alaman endüstriyel metali dinleyerek alamanya yollarında direksiyon sallayış.

* saat 03:30 veya 04:00'te nba maçı izleyiş.

* devre arasında tost yiyiş.

* sabah 8-9 gibi uyuyuş.

önümüzdeki iki hafta boyunca maalesef nba play-off'larından feragat etmek durumundayım, roland garros başlıyor. bu gece 12'de uyuyacağım. yarın 9'da kalkıp kitap okurum, bayağıdır okumuyorum özledim. 12'ye kadar mal mal takılırım öyle, ondan sonra roland garros qeyfi geceye kadar.

home-office çalışan, hiçbir düzeni olmayan ve işten başını kaldıramayan üstüne uykusu saçma sapan olan biriydim 2 aydır hayatım baya düzeldi
duyuru, herkese spor yap diyorsun ya keşke ben de daha önce yapsaymışım resmen hayatımda mucize oldu. 3-4 gün spora gidiyorum haftada, o yorgunlukla fazla bilgisayar başında oturmuyorum, mutfağı filan toplayıp uyuyorum.
erkenden kalkıyorum, çalışıyorum, çalışmasam bile bilgisayar başında oluyorum, ara verince de yemek, evişi, market alışverişi filan yapıyorum.
haftada bir gün de ailemle veya arkdaşlarla dışarıda oluyorum.

haftaiçi hergün okuldayım yüksek lisanstan dolayı. labda çalışıyorum

h.içi genelde 7-8 gibi kalkıyorum. 2 ile 5 arasında okuldan ayrıldığım oluyor.
sonrasında spora gidiyorum. 1 saat sürüyor. akşam oluyor. yemekti falan derken uyuyorum.

h.sonları geç kalkarım. spora giderim 4-5 gibi. akşam da dışarı çıkarım.

çok sıkıcıyım yazınca anladım.

06:00 uyanıyorum, kahvaltımı yapıyorum giyiniyorum duş almam gerekiyorsa alıyorum evi topluyorum.
7.10 veya 7.30 da otobüse biniyorum, buna tamamen paşa gönlüm karar veriyor
18.00'a kadar çalışıyorum.

18.00'da çıkıp spora gidiyorum.

spordan 19.30 gibi çıkıyorum;

- ya bi kutumutluluk'a gidiyorum.
- ya da freelance iş geldiyse onu yapıyorum.

gece 12 gibi uyuyorum. 24 saat çalışıyorum gibi bişi işte.

Hiçbir şey.

BAktım bi aktivitem rutinleşti hemen değiştiriyorum.
Her gün farklı caddeden yürüyorum, farklı bakkala uğramakiçin bir sokak aşağı iniyorum, alarm saatimi 15dk ileri geri yapıyorum, gece duş alıyorsam sabah almaya başlıyorum...

Rutin sıkıcıdır.

küfür ediyorum.

:)

Şu sıralar çalışmıyorum, dolayısıyla sabah 8-9 gibi uyanıp kahvaltı/veya muz filanlı kahvaltımsı sonrası spor - sporla hayatına mucize kapılarını açan o insanlardan biri de benim.

Spor sonrası gün içinde arkadaşla buluşma/alışveriş gibi planlamalar varsa onlar. Yoksa evde dergi/kitap okuyup film-dizi izlemece akşam da yine planlamaya göre, sinema veya gezinti.

Yakın zamandaki hedef: Koşuya başlamak. Buraya da yazayım da tam olsun. bıhıh.

son 1.5 aydır art arda gelen vize dönemlerinden mütevellit leş bir rutine oturdu hayatım;

11.00-12.00 >> Uyanış, kahvaltı ve kahve
12.00-14.20 >> Bilgisayar(takip edilen siteler, oyun belki dizi bu noktada sabit bir rutinim yok tamamen keyfi), o günkü dersin özel bir olayı varsa ona hazırlık(ödev, ders notları vs.)
14.20-17.00 >> Okula hazırlık, yol(yolda okumak üzere kitapların alınması*)
17.00-22.00 >> Okul
22.00-12.00 >> Yol(eve doğru)
12.00-03.00 >> Bilgisayar ve sonra da yatış

*Gün içinde yaptığım tek kayda değer aktivitem de budur.

Haftasonları da haftanın yorgunluğunu atma temalı geçiyor ve fazlasıyla hızlı geçtiğinden anlayamıyorum bile. Okul tamamen verimliliğimi öldürüyor, yazın yaptıklarıma bakınız bir de;

- yarım saat ile 1 saat arası spor, 2-3 saat python ile programlama antrenmanları-projeler vs., çizgi roman-kitap okuma, dizi-film izleme şeklinde liste uzayıp gidiyor.

Edit: Konuyla ilgili olarak aklıma geldi şimdi vaktiyle dh forumlarında açılmış bir başlık vardı ne zaman görsem beni gülmekten yerlere yatırır. Buyrun;
forum.donanimhaber.com

insan hep ölümsüzlüğe gereksinim duymuş onu aramış ve bulamamıştır. ancak dolaylı olarak ölümsüzlük tatminini elde edebilmenin yollarını bulmuştur. kimisi için bu çocuk yapmaktır kimisi için sanat icra etmektir kimisi için ün yapmaktır ve daha akla gelebilecek çeşitli yollar.

desem de sen bana tam olarak inanma, insan; tek bir cümleyle, cümlelerle, paragraflarla hatta kitaplarla bile açıklanamayacak kadar çeşitli ve her insan içinde bir evren barındırır. insanı açıklayan tüm formüllere hükmeden tek formülü bulmak-en azından günümüzde- imkansız.

Üreme içgüdüsü, toplum baskısı, soyun devamlılığı, aile ısrarı vs...

Örnekleri çoğaltmak mümkün, ancak "resmen istemeyerek yapıyorlar" yorumunuz biraz sert olmuş. Yorulmuşlardır sizin de belirttiğiniz gibi? Uykusuz geçen/geçecek birkaç ay bu işin doğasında var. Çocuk yapmayı düşünen çiftler bu ve buna benzer bir çok sıkıntıdan haberdarlardır, emin olun. Sadece bazen çok kötü bir gün geçirirler ve üstüne bir de çocuk gürültüsü bir anlığına çekilmez hâle gelebilir. Geçicidir yani, öyle düşünmeyin. Evlât dediğiniz çiftlerin her şeyi olur.

Çoğunlukla evliliği kurtarmak için. Çocuk, evli çiftler için bir meşgale oluyor; ortak bir amaç sağlıyor.

Tabi bilinçli bir şekilde yapılan, sevgiyle büyütülen ve topluma faydalı bir birey olan çocukları ve ailelerini tenzih ederim.

tabi ki sebebi bebekler tatli oldugu icin =) ted videosu vardi ama simdi bulamadim.
ah buldum, neden tatli buldugumuzu da acikliyor, aslinda tatli filan degillermis :)
altyazisi
www.ted.com

çok şey hakkında +1
Isteyerek ve severek yaptıkları için bakımı zor gelmiyor. Tahammülsüz sabırsız ve rahatına düşkün (kendimden örnek) insanlara çocuk yapmak hiç mantıklı gelmiyor. O yüzden pek anlam veremiyoruz bence.

meraktan da olabilir. sahsen ben oyle yapacagim yaparsam ^^
- bana benzeyen bir sey.
- tamamen karsiliksiz sevecegin bir sey.
- tecrube edenlerin dedigine gore, dunyadaki en guzel his.

Çocuk yapmak yaşlılık yıllarında yalnız kalmamak için alınan bir önlemdir.Yani tamamen bir sigortadır.Hayırlı evlat terimi de buna dayanır zaten.Ne kadar çok çocuk o kadar gelecek garantisi.

toplum baskısı, üreme içgüdüsünü filan bilemem.
zira bunların hiçbirisi yok sanırım üzerimde.

biz çocuk yapmaya yeğenlerimizden sonra karar verdik eşimle. yeğenlerimizi bu kadar seviyorsak, kendi çocuğumuzu nasıl severiz allah bilir diye düşündük. bakalım eylülde görecez nasıl sevecekmişiz :)

müslüm baba bu konuda tespiti net yapmış;
Farklıyız güzelim birbirimizden
Apayrı dünyanın insanlarıyız
Tek suçu doğup da yaşamak olan
"Bir anlık hevesin" kurbanlarıyız

çoğalmak için, insan nesli sürsün diye.

flash dandik başladı sonra anca anca sardı, arrow'un kendine has takipçisi dışında pek olayı yok, supergirl'ün ne olacağı meçhul; açıkçası zor görünüyor.

tutar mı bilmem ama ben izlerim. :)

dc suck

tutar. flash'ı bayılarak izleyen biri olarak heyecanla bekliyorum.

çok uyuzlar ve arrowcu abiye ayrıca gıcık oluyorum. tutmaz muhtemelen ama rory'i (arthur darvill) görünce heyecanlandım. onun için bakabilirim arada heheh

Sırf dc etiketinden ötürü bile tutar.

Normalde dc evrenini epey el üstünde tutarım ama dizileri gerçekten batmış vaziyette. Arrow'u o kadar sezon izledim onun hatrına devam ediyorum yoksa aşırı derecede boka sarmış vaziyette kendileri, Gotham epey inişli çıkışlı bir ilk sezon yaşadı ama tek umut vaadeden dizisi de budur benim nezdimde.

Kardeş bu dizi yeni gelinin tuttuğu gibi tutar ahaha :))
Yani sonuçta tutar mı, tutar.

Fiyat olarak sıkıntı yaratmaz ancak büyüklüğünden ötürü şüphe uyandırıp sıkıntı çıkabilir. Daha evvel büyük bir ürün sipariş verdiğimden de değil ancak bir forum sitesinde sıkıntı çıkardıklarını okumuştum yıllar evvel.

Amazon'dan verdiğim siparişler 1 ile 1.5 ay arasında ulaştı hep elime.

yuuuh 1-1.5 ay mı! ebayden fark yokmuş o zaman pek kargo konusunda.

boyut olarak bunlar 60 cm civarında, mini kaykaylar diyebiliriz. yine sıkıntı olur mu? ağırlığı da hafif, plastik zaten.

ama 1.5 ay olayı sıkıntı geldi yaw. türkiye ile 80 lira fark var düşünüyorum değer mi diye

80 lira için değmez bence,satış sonrası destek konusunda amazon'u da hafife almayalım ama tr'de ki gibi yüzyüze muhattap olacağın biri yok,garantisi vs. derken ben olsam tr'den alırdım.

yani şimdi şöyle bi durum var, ömür boyu garanti durumu var bu alacağım alette. türkiye de aldığım yere götürsem adam zaten bakmayacak yüzüme. adamlar tekel olduğu için 350'dan en dandik olanını satıyolar. şu an hesapladım net 100 lira karım var. alasım var ama tek sıkıntım 1.5 ay bekleme süresi :)

abi hatta şu an co.uk baktım kargo çok daha düşük (7 pound) ve 130 lira ucuza geliyor. bi soru daha sıkıştırayım, co.uk almamda bi sıkıntı çıkar mı? ya da kargoda hızlanma olur mu?

Yani hocam bekleme süresinden ziyade takılma konusunu da göz ardı etme, oldu da takılırsa o 100 tl'yi açığı kapatırlar(kapatmasa da hatrı sayılır miktarda yakınsar).

Bir de ne yazık ki ülkemin her işi gibi bunda da netlik yok elbette. Gümrükte tanıdığın olsa yine bir şekilde hallolur da tanıdık yoksa şansa kalıyorsun.

Mesela şu entryde bir arkadaş büyüklükle ilgili uyarısını yapmış;
(git: 30640478)

abi doğru diyosun ama amazonda zaten ben vergi mergi herşeyini ödüyorum. ne hakla tutabilirler ki?

Bi sıkıntı olacağını sanmıyorum ama yanlış yönlendirmekte istemem,amazon'un canlı destek şeysi çok ilgilidir,oraya da danışabilirsiniz,kargo konusunda ise ben sandisk sansa clip+ almıştım normal kargo ile 1 hafta içinde istanbul'a geldi 3-4 gün sonra da y.içi kargo manisa'ya getirip teslim etmişti,15-20 gün sürer herhalde maksimum.

aldım gitti gençler. buradan durumu yazarım :)

bende türkiyeye yollamıyoruz diyor ?

en geç 3 haftada gelir, en erken 1 hafta, ucuz kargoda boyle

(bkz: benzin)

(bkz: mein land)

Zwitter.

herzeleid albümünden herhangi bir şarkı.

-herzeleid
-du reich so gud
-rammstein
gibi.

Moskau
Ich tu dir weh
Rosenrot (klipteki kırbaç sahnesi önceden izlenmeli)

mein herz brennt kesinlikle

asche zu asche
sehnsucht
waidmans heil
benzin
mann gegen mann
du riecht so gut
wollt ihr das bett in flemmen sehen

bunları indirdim.

teşekkürler hepinize.

nedense keine lust çok gaza getirir beni. reise reise de öyle

Keine Lust + 1

Alter mann
Ich tu dir weh +1

penis+1

waidmans heil
mehr
ich tu dir weh

önceki albümlerden söylenebilecekler söylenmiş bunlar da benim son albümden ekim olsun

belki bir kaç kare aldım . bazı fotoğrafları sayfalardan makasla kesip aldığım oldu . senin için bir arama yapayım. bulursam bu mesajı düzenlerim .
------------------
soruna cevap için en uygun yer : level forumu

ben alıyordum, pc gamer vardı birde, pahalı olurdu o. hey gidi.

chip, pcnet fln da vardı. hatta cd oyun diye dergi vardı galiba, evet gerçi sen de yazmışsın.

demo cd ler olurdu, hepsini kurar denerdik

doksanların sonunda alırdık öyle şeyler :( disket verirlerdi.
cCc mechwarrior cCc

birkaç kere aldım

chip alırdım. pcnet alırdım. bende cd leri duruyor hala.

Düzenli olarak alıp, biriktirmişliğim var. Asıl kadro Oyungezer'i kurduğundan beri aynı işi Oyungezer için severek yapıyorum.

Ek bilgi olarak as kadronun ayrılmasıyla Level'da gözle görülür bir kalite düşüşü vardı("gözle görülür bir kalite düşüşü" hafif bile kaldı öyle bir düşüş). O yüzden sinirlenip tüm Level dergilerimi atmıştım ama güzel zamanlardı tabii.

level ve pro gamer alırdım. pro gamer elinde olan varsa kapak fotoğraflarını çekip paylaşsa ne güzel olur :/

hayır.

gameshow alırdım , hala eski sayıları açar okurum. muhammed dabiri mektubumu yayınladığında lisemde epey popüler olmuştum.

Level de zol sauza vardı, yazar. Üslubu baya iyiydi. Okuması zevkli oluyordu. Naptin acaba ? Oyungezer de fln var mı yine ?

alanlardan alıp okurdum; '90larda birkaç kere almışlığım vardı lakin.

Dedektif sanli miydi neydi onu tam surum.vermisti. bi de istanbul zindanlari mi, laleleri mi ne vardi.. Bikac tam surum daha vermisti. 97 sonu 98 basinda cd oyun aliyodum, en ucuz oydu.

half-life tanıtımı olan sayıyı hala saklıyorum =)
ama en çok cd oyun alırdım

chip alırdım ben :/ pc'im onboard ekran kartlıydı, oyun oynayamıyordum, öss'ye hazırlanıyordum :(

Level eski sayıları DVD'de toplama işine girdiydi 2013'de. O tarihe kadarki sayıların tümünün pdf'leri toplandıydı. Evde bir yerlerde var bende de. Bi bakın istersen malum ortamlara, illâ çıkar bi' yerlerden. En sağlam oradan ulaşırsın ne vermiş bu abiler, ne vermemiş.

poster falan verirdi galiba onlar için alırdım.

Marina çevresi dışında çöp.

uyunabilir gerisi boş

marina.

Marina dan baska bir yeri yok gercekten sadece sahili var o yuzden yapilabilecek bir sey de yok gibi :)

yüzünüzü karaya dönün ve yukarı doğru yürüyün pendik çarşı kalabalık cıvıl cıvıldır..

Steam wishlistine bak vardır illa en azından bir iki şey.

ben gamer olarak dota figürü alsam hem de 300 liralık iyi bir şey, baya hoşuma giderdi yani ;) en çok oynadığı karakterleri öğren onlardan birinin figürünü al. istanbuldaysan bi ton figürcü var zaten:)

klavye ne alemde?

Ohoo sistem kaldirmaz suphedeysen azcik zorla Bi gtx 750 al. Yaziktir gunahtir.

rahat koltuk al

Kendim kullanmadım ama çok öneriyorlar, onda var mıdır onu da bilmem ama güzel bir ses kartı alabilirsin.

Internette her yerde iyi bir ses kartının güzel kulaklıklarla kullanılınca oyun keyfini katbekat arttırdığı söyleniyor.

ben olsam g13 alırdım.
gaming.logitech.com

ya da o fiyat aralığında şu da var:
gaming.logitech.com

Hayır değil. Kilo kaybederken sadece yağdan kaybetmiyorsun.

yalnız matematiğini arıyorum ben. yani şu kadar, şu kadar kalori yakılırsa yüzde 1 atar gibisinden.

Yağ oranı demek, vücudundaki yağ dokusunun vücudun toplam ağırlığına oranı demektir.

Kilon 80 yağ oranın %12 ise, vücudunda totalde 9 kilo 600 gram yağ var demektir. Bu hesaba göre, 80 kilo birisinin yağ oranını %10'a çekmesi için 1 kilo 600 gram yağ yakması gerekir. Tabii yağ oranını tek başına düşürmek bir işe yaramaz; aynı zamanda kas kütlesini de artırması gerekmektedir.

1kg yağ=7000 kcal diyor spor salonu hocaları.

Yüzde olayı kiloya mı denk derken? Elbette ki kiloya denk.

100 kiloluk bir insan, %12 yağ oranında ise, 12 kilo yağ taşıyor demektir. Eğer sen %10 yağ oranın olsun istiyorsan, 2 kilo vermek yeterli olmuyor elbette. Çünkü o zaman 98 kiloya iniyor, 10 kilo yağa iniyorsun; o da %10 olmuyor :)

1 gram yağ, 9 kalori. O mantık ile 9000 kalori yakman gerekiyor 1 kg yağ yakmak için.
Ayda 1 kilo yağ yakmak istesen, 9000 / 30; günlük 300 kalorilik bir deficit buna yol açacaktır.

En azından bu işin teorisi bu yönde.
Yani ayda 1 kg yağ kaybetmek için, gün sonunda 300 kalorilik bir deficitte olman gerekiyor.
Bunu ister cardio ile ister beslenme ile, istersen hibrit olarak yap.

Lion derim ben.

benim aklımda omni, wd, shadow shaman falan vardı, herkese göre değişiyor demek ki :P

level 92'yim ya o kadar da yeni değilim, tuşları, eşya sırasını falan unuttum sadece :)

bi shadow shaman patlatayım o zaman bakalım ne seviyedeyim :)

abartmışım sıfır derken :P

Benim favorim necro. Tank da oluyor cart da oluyor curt da oluyor sup bile oluyor heheh. Bi de phoenix var ama zor azcik.

benim favorim sky'dı ya. dın dın dın indiriyordu tepeden, şimdi noldu bilemiyorum tabi.

lion, wd ya. crystal maiden da hos.

bence crystal maiden. ama onda pozisyon alma kabiliyeti önemli hp'si çok düşük olduğu için. ulti için bir de tabii. doğru yerde olmak lazım. onun dışında kolay. ilk skill slow, ikincisi stun, üçüncüsü zaten aura, dördüncü de ultisi. uzun süre ara vermiş veya ilk kez oynayan biri için "LA NE YAPIYODUK ŞİMDİ, NE YAPICAZ HIAAA" dedirtmeden oynanabilecek bir hero.

bunun dışında benim aklıma "ne rahatmış be!" dedirten bir tane bile support gelmiyor açıkçası. lion demişler, 2vs1 gidiyorsanız falan çok rahat oynarsın lion'ı ama kombatta lion olmak kolay iş değil. kime hex atacaksın, kime impale atacaksın, ne ara mana çekeceksin, ultiyi kime ne zaman atacaksın vs. kolay iş değil. 4 aktif skill'i olan tüm hero'lar zordur benim için, işin içine eşyalar da girdiği zaman lion çok zorlayıcı olabiliyor.

cm iyidir ya. hiç denemedim ama shadow blade alınca, ultiyi atıp bastığın zaman görünmez de oluyo diyolar. daha doğrusu ulti bozulmuyo devam ediyo. low oyunlarda acayip eğlenceli olur. ulti atıyo kayboluyo karı ama hala kar yağıyo hehe. çok tatlı.

bayıldım!

Çok güzel bir çalışma yapıyorsunuz. En yakın zamanda kendi bisiklet sporu güncem aynakol.org de tanıtımını yapacağım.

çok güzel. içerik de güzel. domaini değiştirmenizi tavsiye ederim.

sade, başlıklarda kullanılan görseller gayet yerinde ve göze hitap ediyor, yazım şeklinde güzel. İçeriğin genişletildiği ve geliştirildiği takdirde sık kullanılanlara eklenebilitesi olan bir blog olmuş.

Eksi olarak; site adı pek çok kullanıcı için akılda kalıcı olmayabilir, bir de sağda ve soldaki beyaz boşluklar çok geniş bu da ister istemez odağı bozabiliyor. Ekşiduyurudaki gibi sağ ve sol yazısız kısımlarda farklı bir renk kullanırsan, takipçiler yazıları okurken odak bozulması ve hatta göz yorulması yaşamazlar.

Ellerine sağlık.

bloglovinden takipçinim.

edit: bloglovinde bulunamıyor.

Türkçe bu türde site az diye biliyorum ya da ben çok fazla araştırmadım, henüz daha yolun başlarındasın sanırım, zamanla oturur diye düşünüyorum, çünkü ilk bakışta atıştırmalıklar ile masum tatlılar arasında pek bir fark göremedim, "DIY" ne demek bilemedim İng. bir kısaltmadır belki.

EK: "Masum tatlılar" ifadesi de garip geldi aslında, çok bilgili olmayıp bu tariflerine abananın vay haline:) tarifin sofra şekeri ve beyaz un içermiyor oluşu aslında çok da masum yapmıyor o ürünü, özellikle fruktoz sebebiyle. alternatif bir adlandırma da hemen aklıma gelmedi.

Çok teşekkür ederim yorumlar için.
@secilmis uye içerikle ilgili olmadığı için mi değiştirmemi önerdiniz? Yoksa genel olarak isim mi hoş değil?

Gelen yorumlar üzerine domaini değiştirmeyi değerlendirmeye almış bulunuyorum.

ek: @sayns bloglovin'e eklemeyi tamamen unutmuşum. Hemen ekliyorum.

@adımburgerssolsun aslında bence birkaç nedeni var.

içerikle alakalı değil. (ulaşılma açısından bir sorun)
ingilizce (içerikle uyuşmuyor)
rakamlar kullanılmış (bu görsel açıdan hoş durmuyor, profesyonelliği de alıyor, yani çok amatörleştiriyor)

yani rakamlar kullanılmamış, içerikle uyuşan, türkçe bir domain daha iyi olur :)

Eline saglik, bu tarz spor, diyet konusunu eve taşıyan samimi bir blog olmuş. Bir asci olarak tariflerini yaratici buldum. Ozellikle tahin pekmezli patlamis misir harika olur.

gone girl

soruları biraz düzgün soralım ki isabetli cevaplar alalım :) bir öneri

aralarında izlenmeyecek film yok gibi, peki siz nasıl bir film izlemek istiyorsunuz bu gece, ona göre yardımcı olalım :)

aksiyon mu izlemek istiyorsunuz, yoksa temposu düşük mü, filmin atmosferi karanlık mı olsun, bilimkurgu mu, distopya mı, hem bilimkurgu hem felsefi mi, sadece iyi hissettirecek moral düzeltecek, fazla yormayacak güldürecek bir film mi yoksa üzülmek mi istiyorsunuz nerden bilelim :)

@freebird hepsi ilgimi çekiyor, ama aralarında özellikle iyi olanlar varsa onları izlemek istiyorum.

önerilerin hepsinin farklı olması da güzel adsfdsfsd

Oha tabi ki Boyhood.

lucy diyeyim ben de madem. bilimkurgu seviyorsan tabii.
:)

Marvellous veya snowpiercer

sonra gone girl

bu arada hepsini izlemişim. ne kadar boş bir adamım yahu

hiç düşünme ! GONE GIRL tabiki.

ıcınde ıkı ızlemedıgım fılm var. ama yardımcı olabilirmiyim bilmiyorum ama kişisel listem sudur:

1) boyhood! hem proje olarak hem de film olarak oldukca ıyı.
oscarda epey aday alacak gıbı duruyor.
2) only lovers left alive (favorilerimden biri bu listede, özellikle hem mekan muzık baglantısı hem de entellektüel varoluşcu karakterler nedeniyle)
3) gone girl (ıyı bır uyarlama)
4) silver linings playbook (hep ask kazanır, delı olan delı kalır tadında fılm!)
4) ergen ama olsun dersen: the fault in our stars

iki kere söylenen boyhood, gone girl ve snowpiercer var, onlarla başlayayım :) ardından da coherence ilgimi daha çok çekti gibi.

teşekkürler herkese :)

gone girl bayağı iyi. sinematografik olarak da, oyunculuk olarak da, senaryo olarak da sağlam.

boyhood ve i origins'i yüksek beklentiyle izleyip büyük hayal kırıklığına uğradığımı söylemek istiyorum. boyhood deneysel olduğu için ilginç ama sinematografik olarak zayıf. senaryo desen birinin aile dramı işte. aman aman bir konusu yok. mesaj vermek için kasıyor.

i origins de öyle. mesaj vermek için kasıyor. bu yüzden sevmedim ikisini de.

chef tam çerezlik bir film, eğlenceli bir seyirlik.

only lovers left alive tilda swinton için izlenmey hak ediyor. hoş, değişik ama tekrar izlenecek bir film değil.

the fault in our stars genç yetişkin filmi. romantik komediyle dramın karışımı. teması kanser olduğu için çok merak edip kitabı okumuştum. üzerine de filmi izleyip iyi vakit geçirmiştim. hüzünlü bir film yani. sinema şahseri değil o da.

warm bodies tatlı bir zombi filmi. o da iyi vakit geçirmek için ideal.

diğerlerini seyretmedim.

edit: pardon, atlamışım silver linings playbook'u. onu da seviyorum bayağı. o da feel good filmi, ama karakterler çok enteresan.

biraz yavaş ama another earth, ardından silver linings... diyorum.

boyhood direk hayal kırıklığı bana göre.

aralarından en iyisi mr nobody ve gone girl.

only lowers left alive da tercih edilebilir.

mr nobody

gone girl
coherence
i origins

bunlar listenin en iyileri. bunların dışında plase olarak da another earth diyorum.

boyhood'dan nefret ediyorum, epey overrated bir film. bakma sen, bu aralar popüler olduğuna.

lucy ve the fault in our stars'ın yakınından bile geçme derim vaktin değerliyse.
edit: mr. nobody'i gözden kaçırmışım ben. onu da ıskalama tabii ki

mr. nobody şahanedir.

Borc harc yuzunden intaar etsin.

@delifaruk adam genc tek basina yasiyo.aslinda cok gercekci:d ama hoca ilginc surprizli bisey istiyo

Adam belli bi yasa geldiğinde intihar etmeyi kafasına koymus, kendine yasam suresi belirlemis ve o yuzden intaar etmiş olsun. Olmaz mi?

ic-gun
adam eski bir subaydir. jitem de gorevlidir. zamaninda dogu ve gdoguda istemeye istemeye de olsa iskence ve cinayet olaylarina bi sekilde mudahil olmustur. ama vicdani el vermemektedir. hatta oyle ki vicdan azabindan beyni tepki olarak hafiza kaybi yasatir. hafiza kayiplari sik sik olmaya baslayinca da ailesi endiselenir ve psikiyatri klinigine yatirmakta bulur cozumu. ancak hastanede gordugu bazi objeler, insanlar, tv deki haberler bir sekilde cagrisim yapar ve yaptigi seyler saniyelik de olsa gozunun onune gelir ve bunun siddeti giderek artar. ve intihar eder.

dis-gun
cenaze namazinda cemaat saf tutmustur hoca helallik ister. herkes helal olsun derken cemaatin arkalarinda kara gozluklu kisa boylu bir adam goruruz. adam cemaatle beraber camiden ayrilir arabasina biner giderken gozluklerini cikartir son kez cenazeye dogru bakar. ve adamin aslinda olmedigini anlariz.

flashback ic-gece
adam sinir krizi gecirir nobetci hastabakici gelir yanina. adam kusar gibi hareketler yapmaktadir beraber lavaboya giderler. en son adamin hastabakiciyi oldurdugunu goruruz. nobetci dr un yanina gider ve is tamam dercesine kafasini sallar. ve dr un olum raporuna imza atisini goruruz (bu burokratik islemler nasilsa oyle hallederler yani) savci gelir savci da dr un elini sikar ve o da tutanagi intihar diye imzalar. en son olen hastabakiciyi morga, adamin isminin yaziil oldugu ceset torbasiyla koyarlar.
not: kabaca yazdim sen zenginlestirebilirsin eksik yerleri de doldurursun vs
bi de anlasilmadiysa adam bir suru insanin canina kiydigi icin intikam almalarindan korkuyor ve hayatina yeni bi kimlikle devam edecek. aslinda hasta vs de degil. domuz gibi pic.

İniternete intihar videosu kaydeden birinin yaptığı eyleme özenip yapmış olabilir. Özenmesinin nedeni çok anlamsız da olabilir, aylardır içinden çıkamadığı bunalımdan kurtulmanın tek yolu intihar olduğu için de olabilir. İlk başta hiç hatırlamaz neden intihar ettiğini. Sonra bir gün gazeteyi açınca benzer(internete video koymalı) bir intihar vakası görünce kafasında canlanır nasıl intihar ettiği.

Ya rizzoli and isles 4 sezon 4 bölüm izler misin? Tek tek anlatamam diye bölümü yolluyorum belki ilham olur

Killer in High heels

çift karakterli birisi olsun adam.birinci karakter akıllı,zeki ve rasyonel davranan biri.ikincisi ise melankolik,şüpheci ve aşırı uçlarda yaşayan.bu durumun farkında değil.
koltuğunda uyandığında pencerenin açık olduğunu görür.koltuğun baş ucunda bir yazı vardır.adamın çok sevdiği sevgilisinden:"umarım beni çok bekletmezsin".pencereden aşağı bakar yerde kan birikintisi görür.eşinin öldüğünü düşünür.melankolik ve aşırı uçlarda yaşayan kişi kısmı eşiyle birlikte ölüme gitmesi gerektiğini söylerken birinci kişi karısıyla yaşadığı son şeyleri hatırlamaya çalışır.gittikleri yemekten sonra tartışmışlar ve adam kadına birşeylerden dolayı kızmış,hiddetlenmiştir.bunun üzerine kadının kalbini çok kırdığını dolayısıyla da kadının kendisini öldürdüğünü düşünür.o da cama tırmanır ve kendini boşluğa bırakmadan önce karısının kapıyı açtığını görür.
adam karısıyla yemeğe çıkmak için hazırdır ve kadın kocasına onu hayatında ilk kez bekletmediği için teşekkür eder.

Üretken davranabildiği tek konu "yıkım". Kimileri mutlu edebilmek konusunda çok yetenekli veya azimliyken bu adamın tek becerisi "iyi" olan bir durumu, bir şeyi daha kötü hale getirebilmek. "Özünde iyi" denir ya, bu adam özünde kötü. Ama ilginç şekilde kötülüğün dışavurumunu engelleyen bi mekanizması var. Aileden gelme bir alışkanlık olabilir, kaynağı belli ya da belirsiz bir öğreti olabilir, sokakta çarpıştığı adamın söylediği bir şey olabilir vs. herhangi bir şey olabilir. Ya da mantıklı bulmuyordur. Kendi çıkarını düşününce iyi olan durumu, şeyi kötü hale getirmenin lehine olmayacağını düşünüyordur. Gerçi krizi fırsata dönüştürmek diye bir şey var ama konunun dışında tutuyorum bunu.

İntihara sebep olarak şunları gösterebilirsin:

1- Kötülüğün dışavurumunu engelleyen mekanizması, yaşamaması gerektiğine karar vermiştir. (x davranışı diyeyim buna)

2- Yıkım konusunda üretken olabiliyor madem, hem x davranışına ters düşmesin hem de yeteneğini sergileyebilsin bu intihar fikri.

3- Ölmek için mantıklı bir neden bulsun. Nasıl bir mantık bilmiyorum. Neyse bu iyi olmadı galiba eheh :)

adam gülemiyor olm daha nolsun? gülemediği için intihar ediyor. gülemiyorsa niye yaşıyor?

Kendisiyle birlikte birini/birilerini daha götürmek istediğinden olabilir.

Öldürdüğü kişi/kişiler, karakterimiz ve sebepleriyle hikayeyi donatırsın.

Çocuğumuz bir bilim adamı veya o tarz bir şey olsun.
Uzaylılar, biyolojik silahlar veya başka güçlerin eline geçmesi istenmeyen ancak çocuğumuzun değer verdiği bir şeyin yok edilmesi gereksin.
Çocuk köşeye sıkışsın, ülkesini, örgütünü, teşkilatını korumak için bu nadir şeyi yok etsin.
Gelecek nesillerin bu şeyden sağlayabileceği, öğrenebileceklerini düşününce vicdan azabına dayanamayarak intihar etsin.
Bu teşkilat da bu değerli beyni öldürmek yerine ona bir yeni bir kimlik verip hafızasını silmiş olsun.

Bu çok değerli tarihi antik bir mekan, kitap vs. de olabilir.

Bu saatte bu kadar oluyor.

Adam neden intihar ettiğini trajik bir olay yaşadığı ve bunun sonucunda ölmek istediği için hatırlayamıyor olsun. Hafızamız trajik bir olayın travmasından ötürü bloke olabiliyormuş ya kısmen. Belli bir yere kadar hatırlayabiliyormuşuz ya, böyle bir çözüm olabilir.

Niye intihar ettiğini, ne yaşadığını sen hayal ediver.

Başkalarının o yaşadığı trajedi sebebiyle adama acıyışı sonucunda adam o trajediyi yeniden hatırlayıp yeniden aynı sebeple intihar edebilir.

En mantıklısı bence bu. Ben olsam böyle yazardım.

Dediginiz herseyi dusunerek.Soyle bisey yapmaya karar vermistim.lutfen cok mantiksiz ve basitse soyleyin.adam nicin intihar ettigini bulmaya calisirken hayatini didik didik ediyo biraz dunyayi gozlemliyo.sonra intihar etmekte hakli olduguna karar veriyo.yine ayni yere cikiyo sen Burada intihar etmistin dedikleri yere.Adam oraya cikinca hatirliyo o gun platonik asik oldugu kadindan ilk kez karsilik aliyo iciyolar birlikte falan.adam hicbiyerden atlamiyo sarhos oldugu icin dusuyo o gun hayatinin en mutlu gunu gibi aslinda.bunu hatirliyo ama olmayan intihar sebebini ararken mutsuzlugu o kadar kesfediyo ki yine atliyo bu sefer bilerek.sahne ayni hastane odasinda adamin ayni sekilde 2.Kez gozlerini acmasiyla bitiyo.

Boyle de cocuk hikayesi gibi yaptim iste :(

Yarim cikmis yazdiklarim dediginiz herseyi dusunerek oyle bisey yapmaya karar vermedim:d onu eskiden dusunmustum simdi yazdiklarinizla yeni biseyler dusunucem cok guzel seyler var Cok tesekkurler :)

niye intihar ettiğini hatırlayabilmek için intihar etsin bence. yani kısır döngü gibi. şöyle bak:

-bilinmeyen bir sebepten 1.intiharını ediyor. bu sırada hafızasını kaybediyor, adamı küvette filan buluyorlar.
-hastanede uyanınca intihar ettiğini öğreniyor.
-daha sonra belki aynı şeyleri yaparsam hatırlarım diye normal bir gün yaşıyor fakat 1.intiharındaki sebepler yavaş yavaş önüne gelince bu sefer harbiden intihar ediyor ölüyor.

aklıma çokm saçma bir şey geldi:

adam 4 seviye kanser olsun, ötenazi istesin, yasalar izin vermediği için yaptıramasın. sonra ötenazinin yapılabileceği ülkelere gitsin, ama adam o kadar hayat dolu olsun ki bir yandan, kimsenin gönlü razı gelemesin -aslında yapılması gerekir ama yapamasınlar- ondan sonra da kiralık katil tutsun kendine, kiralık katil buna aşık olsun, yapamasın. kimi tutsa katil olarak, kimi çağırsa bir terslik olsun. kendisini öldürmek için binlerce düzenek hazırlasın, hiçbiri çalışmasın mesela hatta. ama eliyle tetiği çekemeyecek ya da kendini atamayacak kadar bir binadan, hayat dolu ve neşeli olmaya devam etsin. intiharının iki sebebi var: kanser yüzünden kendinin ve ailesinin çektiği acılar ve maddiyat. en son intihara kalkışsın, kurtarsınlar. sonra tekrar kanser olduğunu hatırlasın, intihar etsin. falan.

çok basit oldu ama idare et, gece gece aç karnına bu kadar. bu arada ben bunu favladım yaa, süper başlık olmuş! okur okur "vay beeeeee!" derim :D

not: ha bu arada dini sebeplerden kendini atamasın ya da öldüremesin, falan.

adam zaman makinesi icat etmiştir. başlarda eğlenceli gelen zamanda yolculuk artık beraberinde felaketleri de getirmeye başlamıştır. geçmişe gittiği bir gün kazara çok büyük bir hata yapmıştır. çok sevdiği birinin ölümüne sebep olmak gibi. bunun üzerine bunalıma girer ve kendisini sevdiği insanı öldürmeden önce öldürmeye karar verir. yanına aldığı silahıyla tekrar geçmişe gider ve kendini vurur. o anda bilincini kaybeder ve yere yığılır. kendini öldürmeyi başaramamıştır. adamın hem geçmişteki hem gelecekten gelen hali yerde yaralı yatmaktadır. Komşuları gelir ve yerde ikisini de yaralı bir şekilde görürler. Allahtan adamın ikizi vardır ve o sırada başka bir ülkede yaşamaktadır. Komşuları adamın ikizi zannettikleri kendisini de alıp hastaneye yetiştirirler. Biri uyandığında hafızasını kaybetmiştir. Diğeri ise o sırada aslında aynı hastanede başka bir odada yatmakta ve her şeyi hatırlamaktadır.

bu saatte aşırı aptalca bişey olabilir ama yine de yazayım. adamın çok sevdiği bii vardır organ nakli gerekiyordur. bu organ da böbrek gibi yedekli değil kalp vb bi organ olsun. adamın dokular uygun olsun ama yaşadığı için nakil olamayacağı için ölü olması gerekecek.işte intihar etsin bu sebeple vs vs.

çift kişilik güzel ben oradan yürüyeyim.

Adam çift kişilikli ve tamamen farklı hayatlar sürüyor. İki farklı evi iki farklı yaşam tarzı çevresi vs. olsun. Hatta bunlardan biri cross-dresser travesti (B) vs. olsun.

Bir gün yanlış evde uyansın. Örneğin vir gün (B)'nin evinde (A) olarak uyansın. Nasıl geldiğini falan hatırlamadığı için kaçırıldığını ya da sarhoş kafa ile akşam tanıştığı kadının evine geldiğini düşünsün. Kimseyi bulamayınca etrafı arasın bir ipucu bulmak için. Sonra kapıya gitsin, açılmayınca panik olup anahtar arasın. Bu sırada etrafı dağıtsın. Anahtarı bulunca kapıyı açtığı gibi kaçsın.

Daha sonra tekrar (B) olduğunda evine gelsin. Evin kapısının açık olduğunu görsün. Hırsız girdi diye düşünsün. İçeride eşyalar dağınık. Ev talan edilmiş ama takı, para, eşya vs. çalışlnmamış olduğunu görüp hırsızlık olmadığını anlasın. Mesela cinsel yönelim ve tercihleri yüzünden onu tehdit edenlerden birinin yaptığını düşünsün. Ona göre korkup tuzak kursun.

O evde tekrar (A) olarak uyanınca o tuzak ile (intihara teşebbüs olarak bir şey gelmedi aklıma. O yüzden ne bileyim açıktaki suya ilaç ya da evde gaz vs. gibi saçma şeyler geldi aklıma) ölümden dönsün.

Ya da evine girilen (B) tuzak kurmasın. (A) kendisini buraya kitleyip duran hastalıklı ev sahibi kişiye tuzak kursun bak bu daha mantıklı. Bu sefer içeceğe zehir vs. de mantıklı hem. Sonra yine kaçıp (bu sefer anahtarın yerini bildiği için etrafı dağıtmadan) (B) olarak dönsün. Tuzak ile ölümden dönsün.

Uyku tutmayınca saçmaladım bunu. Önce başka fikirler geldi ama sonra baktım ki filmlerde yapılmış onlar.

1-) (A), (B)'yi öldürmek için tutulan kiralık katil olsun

ya da

2-) (A), (B)'nin de kendisi olduğunu öğrensin ve onu durdurmak için intihar etsin gibi.

Tabii bu ikisinde (B) ilk paragraftaki kişi değil. Mesela ikinci maddedeki (B) seri katil ya da terörist olabilir.

bitirdim 1 kere ama alternative ending de var.. wiki'den okudum tekrar oynamadim.. heycanlan ikincisini bekliyorum

buzzlightyear +1

alternatif sonu olduğunu bilmiyordum.

bitirdim, ara ara açıp hala oynuyorum. boss'lar çok zorlamıştı beni. müzikleride şahanedir.

bazi bolumleri 20 denemede gecmisimdir.

Bazı bölümleri defalarca deneyerek bitirdim,alternatif sonu için tekrar oynamaya yemedi. 2.'yi bekliyorum.

The witcher 2: Assassins of Kings

ps1'de atlantis, pc'de half-life, android'de triple town.

giants citizen kabuto

medieval total war.

strateji oyunu manyağıyım da.

bilgisayar oyunu olarak dota 2, skyrim, max payne serisi, dirt 3 belki

telefon oyunu olarak bad land olabilir

Toplamda bir sürü vardır da bu son nesilde The Last of Us.

diablo ii

knight online. lise yillarimda internet cafenin acilisini beklerdim oyunu oynayabilmek icin daha neler neler

Silkroad Online, bozmadan önce...

dungeons and dragons online, özellikle 2. ila 7. yıl arası.
ikinci sırada da half life gelir.

İhaleli batak.

Her türün ayrı güzel oyunu vardır. Heroes of might and magic 3 turn based icin, half life fps için, wow mmorpg icin, fifa 99 futbol icin, sanitarium adventure icin, fallout 2 rpg icin, red alert 2 strateji icin, gta5 de aksiyon tps icin.

Valla hiç belli etmem ama : Quake 2
Hayatımı yedi meret..

Pokemon gold

Half Life. Okuldan kalan zamanlarda arkadaşlarla toplaşıp internet cafede half life oynarken yaşadığım haz duygusu, bir insanın yaşayabileceği en büyük zevktir bence.

Dishonored çok güzeldi. Oynanış dandikti ama atmosfer süferdi. Sonra Valiant Hearts ta güzel, hüzünlü ve dramatik. Bi de ONI vardı efsaneydi o da.

Half life'ı da unutursak haksızkık ederiz tabii. Çocukken elimde sözlükle senaryoyu anlamaya çalışmam, o askerler bizi kurtarmaya geldi sanarken birden bize saldırmaya başlamaları, sonra olayların ortaya çıkması, o şok, g-man falan. O sözlük karıştırarak oyun oynayan çocuk bugün bildiğim ingilizcenin temelini atmıştır.

ms-dos oyunlarından wolfied ve dangerous dave,

yeni nesil bilgisayar oyunlarından machinarium,

android oyunlarından da badland ve osmos hd. bir de duet.

sonunda çok duygulandım,yakın zamanda bitirmemin de etkisi var tabi,cevabım "Transıstor"

max payne

Monkey island 2 ve indiana jones and the fate of atlantis

kesinlikle, Mafia: The City of Lost Heaven

Angry Birds Star Wars android.

Beni çeken şey o ışın kılıcıyla lazerlerin geri gönderilmesi, force ile kasaları ittirmek..

ANLAYAMAZSINIZ..

GTA san andreas. GTA v pc ye çıktığında o olacak.

Devil May Cry 3

medal of honor: allied assault

Metal gear solid

Pc need for speed porsche.

Mobil badland.

bir kuzey italya ve ortaçağ-rönesans aşığı olarak assassin's creed II diyorum.

commandos 2 men of courage.
suyun altına dalınca, o adadaki müzik ne kadar güzeldi.

Dune 2. Çünkü çocuktum.

rome total war
age of mythology

DC, The New 52 serisi ile evreni sıfırladı. Evreni sıfırlamasının sebebi de yeni başlayacak olanların işini kolaylaştırmak diyelim.

The New 52'den Batman'i öneririm. Baykuşlar Divanı(The Court of Owls) ile başlayıp devam edebilirsin. Hali hazırda dilmize çevrilmiş 2 cildi var, orjinal dilinde 5 cildi bulunmakta. Gayet keyifli bir seri halinde gidiyor.

Calve.

sarelle!

polmak gold krem fıstık

polmak muhteşem ama çoook zararlı bildiğim kadarıyla. pek doğal bir ürün değil. ama tadı müthiş. bir kavanoz yediğimi bilirim. korkunç güzel. hatırlatmayın plz tşk

Başka bir marka denememiş birisi olarak "en beğendiğim"den ziyade "beğendiğim" fıstık ezmesi olan Gold'u önerebilirim.

Keza ilk tattığımda tadı oldukça değişik gelmişti hatta ağzımın tadını bile bozdu diyebilirim ama ikinci sefer ve sonralarında tadı gerçekten güzel geldi.

Fiskobirlik

%100 fistik ezmesi ola, icinde katki maddesi, seker vb olmayan cogu fistik ezmesini seviyorum. Yedigim en boktan fistik ezmesi Kraft'in fistik ezmesi. Bir de smooth degil, crunchy olacak.

fortisvita peki hangisi? şekersiz, katkısız olanı tercih ederim elbette.

fıstık ezmesi yerine ceviz badem fındık yoğurt karıştırıp yesek şeker ve gereksiz katkı maddeleri almasak.

Ben kanada'dayim :/ bir secenek, mutfak robotu varsa fistik alip kendin cekmek olabilir.

ev yapımı gayet iyi, katkısız

önce evde yapmayı deneyeyim bakalım, nasıl olacak. herkese teşekkürler.

www.mistikfistik.com bunu tavsiye ve tercih ederim.

mantar, nohut, mercimek.

edit: mantar karbonhidrat, soydum ve yağ açısından fakirdir, en zengin besin değeri proteindir, bol miktarda potasyum ve lif içerir, body yapanların kullanması için supplement desteği niteliğindedir, metabolizmayı dengeler, yağ yakımını kolaylaştırır.

not: 100 gram kültür mantarında 3 gram civarı protein vardır fakat mantarın %90ı sudan oluşur zaten.

Az yağlı ise aradığınız : Lor peyniri, ton balığı, tavuk göğsü.

Soya. Çökelek, lor peyniri.

mantar'da protein yok.

mercimek ve nohut gorece karbonhidrat bakimindan zengin, ama kotunun iyisi iste.

bildiğim kadarıyla böcek takımı proteinden çok zengin. ama "ben yemem" dersen. sonuna kadar anlarım seni :)

kabak cekirdegi.

edit: 100 gramda 19g protein vardir.

bigfishar +1

Fıstık ezmesinde de gayet güzel protein var.

tabi bitkisel protein ve hayvansal protein farkını da bilmen gerekiyor.

Lor peyniri, mantar, kuruyemişler.

ogrenir. ne ogrenmek istedigine bagli gerci. bol bol referans edilen kitaplar var, onlar yardimci olur.

hangi dil odagin? var mi aklinda once sundan mi baslasam diye? eger sadece mobil uygulama varsa aklinda:
python (isinma turu ve opsiyonel olarak) > c (programlamanin temel ilkelerini ogrenmek icin) > java/object-c (ana andorid ve ios program gelistirme dilleri)

ögrenirsin, herkes sifirdan ögreniyor. ilk kriter ingilizce. khanacademy, coursera bu isin temelini ögrenmek icin cok iyi kaynak ama bunlar iyi bir temel vermek istedikleri icin cok yavas gelisiyor hersey. üretmek zaman aliyor. Kendine bictigin zamana bagli.

Bir yerden kurs alirsan da söyle bir durum var, iyi bir kurs ise isin mantigini da ögretir ama bircok kurs kisa zamanda birsey ürettigini hissettrirmek icin hizli bir sekilde copy/paste kod yazdiriyor, neyi neden yaptigini bilmesende birsey ortaya cikartabiliyorsun.

En iyi ögrenme yöntemi ise kendinle alakali, kimi kitaptan iyi ögreniyor, kimi deneyerek. En iyisi mümkün oldugunca hepsini denemek, internetten video ile, kitaplari karistirarak, bir taraftan kücük uygulamalar gelistirerek. Önce Java (Android icin) veya Objective C (iOS icin) ögren, bununla birlikte Yazilim mühendisligi metodolojileri, Algoritmalar, Design Pattern ler, Frameworkler, dil kütüphaneleri ve gelistirme araclari (IDE, versiyonlama sistemleri vs.) ögrenmen gerekecek.

baslangic icin bu kitaplari tavsiye ederim:
www.amazon.com
www.amazon.com
www.amazon.com
www.amazon.com
www.amazon.de
www.amazon.com

İngilizcen varsa, yeteri kadar üstüne düşersen pek tabii ki aklındaki projeleri gerçekleştirebilecek kadar yazılım bilgisine erişebilirsin. Yazılım hususunda ne yazık ki kaynak bakımından dilimiz hala yetersiz, o yüzden ingilizce bilgisi bir zorunluluk halini alıyor.

Eğitime para vermek yerine internet üzerinden epey bir verim elde edebilirsin. Tavsiyem Youtube üzerinden C derslerine bakman olacaktır. Türkçe olarak hazırlanmış video listeleri başlangıç olarak sana yeterli bilgiyi verecek ve mantığını kavratacaktır.

Bunun dışında Codecademy, Codemonkey gibi oyunla programlama öğreten siteler var, oralara da bakabilirsin. Bu başlangıç bilgileriyle programlamaya oldukça güzel bir giriş yapmış olacaksın.

Daha da ilerlemeden önce elindeki verilerle bir takım algoritmalar kurmanı tavsiye ederim. Çeşitli sorunlar oluşturup(örneğin, 1-100 arası asal sayıların toplamını veren program), bu sorunları çözmek adına algoritma kur. Algoritmalarla içli dışlı olmalısın, algoritma kurma becerisi bir yazılımcı için her şeydir.

Sürekli olarak algoritma kurma ile uğraşırken eş zamanlı olarak üzerine yönelmek istediğin proje için çalışmalara başlayabilirsin. iOS üzerine çalışmak istiyorsan Objective-C veya yeni çıkmış ve ileride bu sistem üzerinde mutlak hakimiyeti kuracak olan Swift; Android sistemi içinse Java öğrenmelisin.

cevaplar için çok çok teşekkürler.

algoritma demişsiniz (haklı olarak). bu konuda kendimi nasıl geliştirebilirim?

arada coursera'da cikiyor algoritma dersleri. yarari vardir epey.

ama programlamanin temeli olmadan algoritma bisey ifade eder mi ki?
belki matematiginiz kuvvetliyse eder.

gerçekten sıfırsanız oop'un mantığını anlamak için şuradan başlayın
www.playcodemonkey.com

bence türkçe bir algoritma kitabı alıp başlamalısınız.Daha sonra hangi dili seçersiniz ne yaparsınız o size kalmış.Kitaptan sonra malum illegal p2p paylaşım alanlarında algorithm yazıp arayın baya video dersleri var gigabytelarca.İngilizceniz yeterliyse bu da iş görür

O saat tam köprü trafiği saati. Ağlatır o trafik. 60 dakika imkansız. Cevizlibağ'a belki Deniz otobüsü ile Kabataş + Tramvay ile Cevizlibağ'a ulaşmanız daha rahat olabilir, Cevizlibağ'dan Teknopark'a servis kalkıyor zaten ama deniz otobüsü biraz pahalı. Maaşınıza değerse bu da güzel bir alternatif.

16d+metrobüs yapabilirsiniz Bostancı'dan. Tahmini 1 saat civarı bir sürede Cevizlibağ'da olursunuz. Cevizlibağ'dan da okulun ringini kullanarak totalde 1 saat 15 dakika gibi bir sürede okula varmanız mümkün.

ne zaman başlayacaksın yarın mı? değilse yarın sabah kalk bir deneme sürüşüne çık! şoföre sor olmadı. ama bence 60-70 dakika'da gidersin gibi geldi bana. en kötğ biraz daha erken kalkıp bineceksin. aktarmalar yorar adamı. biraz daha erken kalkıp binersin.

metrobüsü davutpaşa'ya 9'da gitmek için kullanmıştım ve hergün çekilecek şey değil demiştim,
uzunçayır durağında 7:10 gibi olsam yine balık istifi metrobüslere maruz kalır mıyım? işin zaten çok yoğun olduğunu tahmin ediyorum, bir de yorgun argın gitmek istemiyorum...

@anti-kahraman, aklımdaki tam olarak buydu, ama 5:10da tuzladan kalkıyormuş ilk otobüs ve 7 gibi bostancı'ya geliyormuş, yarın başlamayacağım ama yarın cevap vereceğim dedim :) aktarmalar yakın da olsa çok yoruyor.

olmadı yarın kafayı kırıp deneyeceğim evet.

07:55'de davutpaşa'da olması lazım normal şartlarda :)) sen en iyisi atla git yarın. ne olcak. hem bir keşif gezisi olur

mobil.iett.gov.tr

Marmaraya gelirsen , KAzlıçeşmeye gelip ordan kampüs içine giren otobüslerle gelebilirsin.

500esle ya da herhangi bir şeyle geldin diyelim. Okulun girişinde in. Çünkü teknopark içine giden servisler var, ya Cevzlibağdan kalkıyor, ya da okul girişinden. Ücretsiz bu servisler. Okula gidenle teknoparka giden servisler ayrı, okula gidenlerle de gidebilirsin ama para ödemen gerekiyor ve indikten sonra yürümen.

Cevizlibağa gelirsen köprü altında bekleyenleri göreceksin. Onlar okul servisi için bekliyorlar. Biraz daha gerideyse teknopark servisi var.

bugün başka bir şey için de vermiştim linki
www.banasikcayaz.com

bolca kalem incelemesi var

Ben de öğrenciyim hiç ihtiyacım olmadı ve yüksek ihtimal pahalı bir şey almam seneler sonra olacak ama şu www.graf-von-faber-castell.com.tr tasarım mükemmel değil mi? Aslında normal uçlusu da var :D

bende senin gibi öğrenciyim, hastası değilim ama biraz seviyorum. eh ceptede lammy alacak para pek olmuyor. ondan ben şunu kullanıyorum kartuşu doldurmayı da öğrendim ama çabuk bozuluyor ucu dikkat etmez lazım. www.dr.com.tr

Giriş için Lamy'nin Safari modeli gayet uygundur f/p ve estetik açısından. 50 TL civarına bulabilirsin, kartuşun bittikçe de 8 tl gibi bir fiyata beşli kartuş paketlerinden alabilirsin.

Yazmayı seven biriyseniz, yazmanıza bir ritüel havası katar dolma kalem. Her yönüyle şık bir olaydır.

ayrıca banasikcayaz.com'u ben de öneriyorum kesinlikle.

Dream theater - learning to live.

www.youtube.com

ibrahim tatlıses - kim çeker seni kim çeker.

şaka la şaka.

Willie Nelson - Blue Eyes Crying in the Rain. Elvis de güzel olur.
www.youtube.com

edit: link

hiçbir şeye değişmem, benim için çooook özel anlamları var.

the crüxshadows - winterborn,

www.youtube.com

hakan taşıyan - doktor

www.youtube.com

budur.
www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

Slipknot-Eyeless (çok enerjik ve gürültülü)

www.youtube.com

www.dailymotion.com

şu an en sevdiğim nedir bilmiyorum ama bir dönem en sevdiğim: Nirvana- heart-shaped box

firewater-whistling in the dark

King Crimson Starless: youtu.be

ozellikle son 1 dakikasi.

Cake-Long time

Şu sıralar en sevdiğim:
Elsiane - Ecclesia
www.youtube.com
Bundan bir önceki:
Hooverphonic With Orchestra - Mad about you
www.youtube.com

Normal şartlar altında, kendi adıma "en sevdiğim" şarkı diyebileceğim bir şarkı yoktur ama öneri mahiyetinde;

Dream Theater - Octavarium

edit: Yok yok bu şarkı da değil ki bambaşka bir şey.

bu soruyu mu bekliyormuşum ne :P

www.youtube.com

learning to live +1

www.youtube.com

www.youtube.com

Kayda değer bir indirim oluyor. Pazarlık felan da yapabiliyorsun ciddi ciddi. Ama şu otobüs otobüs gelen minik kardeşlerimizin az olabileceği bir zaman aralığında gidersen daha rahat olur. Çünkü çok kalabalık oluyor.

Ekstra bir pazarlık yapmadığın müddetçe çoğu yayınevinin kitaplarının fiyatı ne yazık ki internette bulabileceğin fiyatlarla aynı düzeyde. Bugün özellikle gezip incelediğim 15 civarı yayınevinden yalnızda birinde hatrı sayılır bir fark vardı internet fiyatıyla. Diğer yayınevlerinde +1/-1 olmak üzere oynuyor fiyatlar.

Gitmedim henüz ama netten gördüğüm kadarıyla Metis'in müthiş set indirimleri var.

egitim egitim egitim.
lakin oda gun gectikce geriye gidiyor.
lutfen egitim konusunda 20 yil once mezun olmus insanlar yorum yapmasin.
okullarin suanki hali icler acisi.
egitim sistemi boktan olmakla birlikte calisan tek kurum olan dersaneler bir partinin ve onun kumasinin kavgasi yuzunden kapaniyor.
metropal da yasayan insanlar bu imkani zar zor yakalarken kirsal kesim icin isler daha zor. Bunlar oldugu gibi konusulan tek konu saka gibi turban.

Ha bir de artik "siz onlara boyle diyorsunuz da ondan boyle olmuyor onlari ezikliyorsunuz sonra falan fismekanlara da sinir oluyorum.

benim babamda ankaranin uzak bir ilcesinde buyumus. bulukduklari yerde okul bile yokken ailesi okumanin gunah oldugunu dusunurken bir universite bitirmis su anda aciktan bir tane daha okuyan bir insan.

buyuk bir sekilde turk toplumu asimile olmus. sonumuz hayir degil.

anadolu dünyanın en yarak kürek yeri.
yüzlerce yıldır savaşın uğramadığı bölge. osmanlı kurulduğundan beri, anadolu'ya savaş geldi mi? kurtuluş savaşında bile uğramadı amk.

bütün olayın özeti bu.
kapalı toplum, kendini tarih boyunca hiç geliştiremiyor. anadoluda ne ticaret vardı ne savaş. onları geliştirecek hiçbir gelişme olmadı. ve bu 600-700 yılda da kapalı popülasyon kendini yobazlaştırdı, dışa kapattı.

sonuç bu işte.
anadolu insanının ta amk.

Sadece cehalet emin olabilirsin.
Ama bu topraklarda hemen hemen her ilde var.

benim çocukluğumda ve daha da öncesinde köylüyü/taşralıyı övmek yaygındı. siyasi eğilim bu yöndeydi. methiyeler düzülürdü, laf edemezdin, azıcık eleştirsen şehirli züppe yaftası yer aşağılanırdın. onların tüm o ilkelliği, bağnazlığı, cehaleti bile saflık olarak görülür, yavru kedi edasıyla sevilip okşanırdı. akp sonrasındaki kutuplaşma ile şimdi tam tersi bir trend oluştu. insanlar yıllardır hor görmesi, küçümsemesi tabu olarak görülen anadolu insanına yıllardır içinde biriken nefret ve kini kusuyor. tabii bunda anadolu'nun akepeleşmesinin ve cehaletle beraber gelen siyasi güç şımarıklığının payı da büyük ama bu saydığım nedenin de önemli olduğunu düşünüyorum. bu nedenle anadolu çomarı ile tam olarak neyin kastedildiğini anlamak çok güç. insanlar kendileri gibi olmayan tüm muhafazakar orta ve alt sınıfa bu lakapla hitap ederek bir nevi kendi küçük dünyalarını yüceltip tatmin oluyor.

Eğitimsizlik dışında bir de kısa yoldan köşeyi dönmek istemenin, emeksiz yemenin son 30 küsur yıldır trend olması ile birlikte oluştuğunu düşünüyorum. Aslında oluşma çok yanlış bir kelime, var olanın daha da azması diyebiliriz.

Bu kişilerin çocukluğu 80'lere denk geliyorsa, yetiştikleri kültür, topçu ve popçu patlamasının olduğu bir kültür. Aynı şekilde, televizyonların da magazin programlarının içerik değiştirmesi ve sayısının coşması ile de pompalanan bir kültür. Karşılarında okumuş adam örneğinin iki tipi var. Biri yırtınıyor ama çok kazanamıyor. Kazansa da çalıştığı ile orantılı değil, köşeyi dönmesine yetmiyor. Diğeri iyi kazanıyor ama o eğitime ulaşaca bir şartı yok ya da isteğinin ötesinde bir uğraş gerektiriyor. Bir de okumamış ama idolleri olanlar var ki 80'lerde İbrahim Tatlıses'in dediği gibi "Urfa'da Oxford vardı da biz mi okumadık" diyen; bu adam kendi gibi büyümüş, kendi içinden çıkmış ve hem kazanıyor, hem yanında en güzel kadınlar var, hayatı okuyanın hayatının tabir-i caizse eline veriyor. Kadınlar için Hülya Avşar ve Sibel Can var, güzelliğiyle ve dansıyla istediğini elde ediyor, okumasına gerek yok. Şimdi onların modası geçti tabii ki ama magazin hız kesmeden, "uğraşmadan kazanma" sendromu hız kesmeden devam ediyor başka başka adlarla. Sadece adı ve bazen şekli değişiyor. Ali Ağaoğlu gibi yontulmamış birinin parasını görüyor örneğin, onun ne kadar çalıştığı umurunda değil; gördüğü şey onun da eğitimsiz olduğu. Kendi gibi şartlardan o günlere geldiği. Çünkü magazinde oun çalışma saati sayısını ya da çalışma prensiplerini (ki bana ters olsa bile) görmüyor, yanındaki kendinden bilmemkaç yaş küçük kadını görüyor. Dolayısıyla bu adamları eğitmek isterken, bir yandan da popüler kültür ile eğitime karşı bir direnç başlıyor. Hayal ettiği tüketime ulaşmanın iki yolu var; biri kendince dışarıdan zevkli görünüyor, diğerinde ne kadar çalışsa yeteceğini düşünmüyor. Zevkli olduğunu hayal ettiği hayatı geçirmek için şark kurnazı olması gerektiğinin farkında, çünkü "Artık herkes öyle" (içinde büyüdüğü şartlar bunlar) ve bunları yapmak artık çocukluğundan beri gördüğü şeyler, onun normları; dolayısıyla bir beis görmüyor.

Aramızdaki tek fark da başka ailede doğmak, ötesi değil.

şimdi siz anadolunun nasıl bi ilçesindesiniz bilmem ama ben sinop'un durağan diye bi ilçesinde yaşıyorum. burası bırakın taşrayı, taşranın da taşrası bi yer. bakın doğu'dan bahsetmiyorum. sinop'un ilçesinden bahsediyorum ve burası ankara'ya 3 saat uzaklıkta.

ilçe merkezi görünüm itibari ile çok fakir. köyler ise vahim bi durumda. insanların geçim kaynağı yok gibi birşey. çorak topraklarda millet tarım yapacak da üç kuruş para kazanacak. ya da devlet orman işletmesi kesim yaptıracak da millet karnını doyuracak. iş imkanı yok kısaca.

insanlar çok geri kalmış. cahil, art niyetli, fesat vs... her bişey buradaki insanlarda var. ben bu konu üzerinde çok düşündüm neden acaba diye ama olayı sadece eğitime vs... vurmak çok basit ve kolaycı bi kaçış yolu.

kız çocukları hala başlık parası karşılığında satılıyor. ensest mağduru bi dünya insan var. hatta düşünün adamın çocuğu ölüyor ve iki ay sonra devletin haberi oluyor. neden haber vermedin dediğinde ise savcıya; iki yıl önce ambulans istediği için kaymakamdan bi dayak yemediği kaldığını anlatıyor vatandaş.

bunları basit bi gözleme ya da hayalgücüme dayanarak anlatmıyorum. işim orman işletme şefliği. hal öyle olunca girmediğim köy, dolaşmadığım vatandaş yok. kaymakamından en ücra köşedeki vatandaşa kadar gidiyorum. hatta düşünün ki devlet olarak ilk defa benim aracımın girdiği köyler var. hepsinde benzer hikayeler var.

vatandaş dvletten nasıl korktuysa, doksan yaşındaki amca makamıma geldiğinde tirtir titriyor ki düşünün bi kaymakamın karşısında bu adam nasıl dursun. hizmet talep edecek bi özgüven yok insanlarda. çünkü hepsi devlet tarafından korkutulmuş. yahu bi insana ambulans vermemek ne demek siz düşünün artık.

velhasılı kelam olay ne batının ahlaksızlığı, ne de doğunun aptallığı. mesele devletin vatandaşına olan yaklaşımı. metropollerdeki ensesi kalınlar sayesinde ya da doğuda insanlar terörden muzdarip bahanesi ile insanlar hep iyi hizmet görmüş en azından bi şeyler görmüş. ancak anadolunun ortasındaki, ankaranın dibinde kimi kimsesi olmayan insanlar, köylüler ise hep korkutulmuş, devletten hep azar işitmiş. şimdi siz iki dakika empati yapın ve kendinizi bu insanların yerine koyun.

şimdi burada bu insanları aşağılayan, bu insanlarla alay edip onları yok sayan orospu çocuklarına sesleniyorum. allah rızası için benimle iletişime geçin ve sizi bi kaç gün bu insnların yaşadıkları yerlerde dolaştırayım. bu insnalarla bi muhabbet ettireyim. bakın sadece bi kaç gün diyorum. merak etmeyin misafir de ederim. ancak; ben şuna kalıbımı basarım ki; bırakın o köylere gidip o insanlarla muhabbet etmeyei, bu ilçeye geldiğiniz dakika gitmenin hesabını yapacaksınız.

Konuyla ilgili söyleyebileceğim tek şey bu ülkede, böyle bir ülkede akpnin kazanması kadar doğal bir şey yok.

herhangi bekar bir karşı cinsle devletin o kağıdına imza atman demek.

sadece bu değil. eşin seks yapabildiğin iyi bir arkadaştan daha fazlası olmalı. olmazsa eğer seks yapabildiğin herkesi eşine tercih edebilir hale gelirsin. adı üstünde eş olm, ne bileyim senin diğer yarın işte. özel biri. arkadaş ve dost. ama başka bir arkadaş veya dost gibi değil. öyle bir büyüklüktür ki adı konulamaz.

isteyen evlenir isteyen evlenmez ona bir şey demiyorum ama evliliği "devlet onayı" ve "imza"ya indiren tiplerin ergen olduğunu düşünüyorum açıkçası. bir insanla hayatı paylaşmak, sorumlulukları bölüşmek, akşam aynı kaptan yemek yemek bu kadar basit bi olay değil aq. insanların hayatı gezip tozarak, dağ tepe koşarak geçmiyor. o yüzden sizin için özel olan bazı insanlarla bazı anlaşmalar yapabiliyorsunuz. ha siz istemiyorsanız yapmazsınız ama bu anarşist ayakları da komik oluyor yani. devletin de çok sikindeydi sizin imzanız.

en sade hali bu ama bazı durumlarda arkadaşlık da gerekmiyor.

edit: muhakkak beraber yaşamak da gerekmiyor lan. bu açıdan evlilik aslında süper bi şey.

hayır. evlilik bir hukuki işlem her şeyden önce. evlilikte karşılıklı olarak bazı yasal haklara sahip oluyorsun. mesela malvarlığını paylaşıyorsun. sözleşme yaparak bunu değiştirmek mümkün olabiliyor ama birbirinize mirasçı oluyorsunuz mesela.

evlilikte öyle ben senden sıkıldım/bıktım deyip kapıyı vurup, ben gidiyorum diyemiyorsun. boşanman gerekiyor. yine boşanma sebepleri sayılmış, eşinin senden boşanmasını istemiyorsan o sebepleri ona vermemen gerekiyor. sadakat yükümlülüğü var evlilikte en basitinden.

evlenmek duygusal bakımdan da ciddi bir karar. ömrünü birlikte geçirmek istediğin, birlikte yaşlanmayı düşündüğün, hastalıkta yanında olmak istediğin kişiyle evleniyorsun. bu sebeplerden değil de maddi sebeplerden evlenen de yok mu, var tabi ki.

çocuk meselesinde de, türk toplumu bakımından, evlilik dışında doğan çocuğa da ailesine de iyi gözle bakılmıyor. ileride, çocuk farklılıkları idrak edebilecek yaşa geldiğinde sıkıntı yaşanabilir, kafası karışabilir. beraber senelerce yaşayan ama çocuk sahibi olmaya karar verince evlenen çiftler de var o yüzden.

Sen yunan köyündeki kızı almadın mı hala

Edit: Pardon o arkadaş mehmetoloji miydi karıştırdım mı acaba

evlilik başkasi ile seks yapmayacagina dair yasal bir baglilik olmadan seninle birlikte ayni evde kalmak istemeyen "bir arkadasin" ile ömür boyu aynı eve hapsolmaktir. gercekten iyi bir arkadasin, senden her aksam eve gelmeni istemez.

abi evli insanların başkasıyla sevişemeyeceği ya da sevişmemesi gerektiği nerde yazıyor? evliliğin nasıl olacağına sen ve eşin birlikte karar verirsiniz, size uyuyorsa başkalarıyla sevişirsiniz evliyken. la ne garip kafalar bunlar ya.

pescador, sadakatsizlik boşanma ve tazminat sebebi evlilikte.

öyle değildir. çünkü denedim gördüm öylesi pek evlilik olmuyor. evlilik daha duygusal bir hadise. hayatında herkesten herşeyden daha önemli bir karşı cins olunca o karşı cinste sana herkes ve herşeyden fazla önem veriyorsa ve resmiyete dökülünce evlilik oluyor.

bunun dısındakiler resmiyete dökülse bile ya boşanma oluyor veya kabus..

"abi evli insanların başkasıyla sevişemeyeceği ya da sevişmemesi gerektiği nerde yazıyor?"

medeni kanun'da. sadakat yükümlülüğü var. öte yandan buna uymak zorunlu mu, hayır. eşler oturur karşılıklı, derler ki biz open marriage yapalım. dilediğimiz kişiyle beraber olalım. eyvallah. ama taraflardan biri eşinin başkalarıyla beraber olmasını istemiyorsa elinde medeni kanun var kapı gibi. :)

bence de öyledir.

yani öyle olabilse öper başıma koyarım.

daha fazlasıdır diyenler somutlaştırsınlar da anlayalım. çoğu insan ne seks yapabiliyor ne de iyi arkadaşlar eşleriyle... eminim %50'den fazladır bu insanlar. çevrenize bakın, çokça göreceksiniz bunlardan.

bu iki ölçüt çok iyi bir başlangıç. dahasını bulabilirsen zaten tadından yenmez ama bulmak bence hiç de kolay değil.

evlilik basond'la duyond'un yaşadığı şeyin adıdır. birbirini sevmenin ötesinde, birbirine saygı duymak, birbiri için fedakârlık yapmak, iyi arkadaş olmak ve kötü gün dostu olmak.

tabiki değildir. olm aşk diye bir şey var aq. daha ne olsun? başka nasıl birisiyle bıkmadan usanmadan her şeye rağmen tüm hayatını birleştirebilirsin?

Devlet gözetminde çocuk yapabilmek veya mahalle/aile baskısından kurtulmak veya sosyal olarak seviye atlamak veya kimileri tarafından bir ilişkinin ulaşabileceği en üst ciddiyet mertebesi olarak görülür.

Benim içinse devletten aldığın bir kağıttan daha fazlası değil.

Hadin.

değildir.
Belki evlisin belki değilsin belki evlendin boşandım bilemiyorum,
İnsan arkadaşı ile kavga edebilir küsebilir, sırtını dönüp gidebilir, ancak karı koca olmak bundan çok daha fazlası ve ötesidir,
Karşılıklı saygı çerçevesinden çıkmadan kavga edebilmektir, küstüğünde karşındakini dinleyebilmendir. Silip atamamandır, silip atmak istememendir.

evlilik ülke ahlaki değerlerini bozmadan sex yapabildiğin,doğum yapabildiğin, sevdiğin bir arkadaşı kaybetmeme sözleşmesini imzalamak olabilir

@pescador +1000

ps veya xbox varsa army of two

left 4 dead 2 oynayın. çok hoş oluyor.

Tabbiki Borderlands 2

Online değil ama multiplayer. Çok çok zevkli beraber oynaması.

Deadspace'e göz atabilirsin.

İstediğin türde değil ama Portal'ın multisi de oldukça zevklidir.

Bosu ball ile antrenman yapabilirsin. uygulayabileceğin bir sürü farklı egzersizi var internetten ulaşabilirsin bu egzersizlere.

Parmak ucunda durmak, ip atlamak ve tamamen mantıktan yola çıkarak söylüyorum bilimsel bir dayanağı olmayabilir ama bisiklet sürmek. Parmak ucunda durmak hareketlerine çeşitlilik katarsan bacaklarını geliştirir. İp atlamak zaten başlı başına bir kondüsyon kazandırma olayıdır ve vücudunu istediğin ölçekte, hızda kullanma becerisi katar. Aynı şekilde ip atlamaya da zamanla çeşitlilik katman gerekir.

Denge tahtalariyla

* gözlerini kapatıp yürümek, eğilip kalkmak vb hareketler.
* içi su dolu balonu atıp tutmak, balonla dönmek vb.
* engelli parkurlar oluşturup belirlediğin hareketleri engellere değmeden yapmak
* tek ayak üzerinde hareketler
* düz çizgi yürüyüşleri
...

pilates ve yogayla.

vucut kontrolunu arttirdiginda dengen artacak

ben böyle durumlarda hayatın sırrını verme iddiasındaki filmlerdense başka bir dünyayı resmeden, güzel şeyler düşündüren ve devam etme gücü veren filmleri izlemeyi tercih ediyorum, aklıma ilk gelen: a love song for bobby long

American Beauty filmini oldukça başarılı bulurum bu konuda.

Küçük bir öneri, "Best motivational movies" şeklinde arama yaparsan, burada alacağından muhtemelen daha çeşitli ve konu özetleriyle birlikte filmler bulabileceksindir.

Yani etkilenmekten kastın kendimi iyi hissetirmesiyse, Rumba.
www.imdb.com

Adams eabler.

elbette fight club.

karpuz kabuğundan gemiler yapmak
mayıs sıkıntısı
little miss sunshine
solino
soul kitchen
o da beni seviyor
sinyora enrica ile italyan olmak

The Secret Life of Walter Mitty www.imdb.com

eksisozluk.com
eksisozluk.com

being there

twitter.com

2

hepsiburada saatleri zencilerin sattığı plastik kutularda gönderiyor. :) bence verme ordana alacağın saate bu kadar para.

hiçbiri...

düzelteyim hepsiburada'dan saat aldım ve gayet orijinal kutusunda hatta bir ekstra kutuya daha konmuş şekilde gönderildi tabii hepsiburada'nın kutusunu saymıyorum yani 3 kutu iç içe. bence hiçbiri edifice serisine bak bir de casio'nun.

garezleri banaymış demek ki.

1 güzelmiş.

tabi ki hiçbiri, o paraya daha güzel modeller bulabilirsin.

3

3

3

3

taraftar çıldırdı. 3 diyor

Moda değil de hazan mevsimi geldi, o yüzdendir

Yok yahu, her mevsim boyleler. Etraf civil civil, yine ayni.

öyle deme hocam sen sağlam güçlü kişilikli biri olabilirsin de insan karmaşık canlı. özellikle gün geçtikçe hayat tarzımız o kadar ama o kadar hızlı değişiyor ki zayıf bünyeler kaldıramıyor.

Ben maas bagliyo feys diye duydum

tuzu kurular anlamaz. bu işin modası da olmaz. insanları yaflamak kötüdür.

yoo değil.

gerçekten bunalımda olabilirler. bu arkadaşlara gaz vereceğim diye helak oldum. biriniz de demiyorsunuz ki belki rock kardeşimizin de biraz gaza, motivasyona ihtiyacı vardır :(

Yok arkadas, bu kadar insanin bunalim takilmak icin gercekten sebebi olduguna inanmiyorum.
@cecilia'nin dedigi olabilir ama:)

Not: Harika bir hayati yok bu basligi acanin.

belki hüzün seviyolardır? öyle hissetmekten memnunlardır? size ne lan. mutlu olmak mecburi mi?

kaldı ki dünyada mutsuz olunabilecek şey sayısı, mutlu edebilenlerden kat kat fazla.

mevcut düzende mutlu ve sağlıklı olmak çok zor. en mutlu görünen tanıdıklarım bile iki dakika sohbet edince "abi istanbul yoruyo beni" falan demeye başlıyor. çoğumuz sığır gibi yaşıyoruz, öyle de yaşamak zorundayız. gayet normal olması gereken spor, hede kursu, hödö aktivitesi gibi etkinlikleri biz yaşamın zorluklarından uzaklaşabilmek için yapıyoruz. ki çoğumuz onları da yapmıyoruz. yediği yemeğin fotoğrafını internete yükleyen, gece yürüyüş yapmaya çıkınca yürüdüğü yolun fotoğrafını falan çeken bi canlı artık insan.

bilmiyorum, bana hapisteyim gibi geliyor sürekli. özgür ruhlu falan da olmadığım için bunalıyorum, daralıyorum. ha diğer yandan bakarsan şükür elimiz ayağımız tutuyo, başımızı sokacak evimiz var falan ama insan bundan daha fazlasını ister ve bundan daha fazlasına ihtiyaç duyar. afrika'daki aç insanla istanbul'daki sığır insanın ihtiyaçları ve mutlulukları aynı şeylere bağlı değil sonuçta.

yakında hepimiz ölücez.

@zam sampiyonu domates
Tuzu kuru olanlardan degilim. Demek istedigim baska birsey.

tırnağı kırılan antidepresan alıyor artık neredeyse. saçma bir yönelim var insanlarda, evet. ancak "moda" diyerek geçilecek kadar basit bir konu da değil.

Bos kalinca facebook keyfim vardi, o da yok artik:) Bunalim reklami hertaraf.