muhtemelen firma plastik mamül olarak ne üretiyorsa üretim hattında onları birleştireceksin. örnek plastik oyuncak üretiyorsa onun birleşimi gibi.

edit: google şuna yönlendirdi varmış zati açıklaması
meslek.kamudunyasi.com

dr.com.tr'nin bana yamuğu olmadı. en ucuz da orası.

ben ideefix'den alırım genelde eskiden beri çok iyi olduğundan değil oraya alıştığım için. çok hızlı değiller 2-3 günde kargoya veriyorlar siparişi ama bir yamuklarını görmedim şimdiye kadar.

d n r en ucuz ama kitapmetre.com u da kullan. netteki kitapların hangi sitede ne kadar onu gösteriyor.

ayrıca bitmediyse d n r da 25 tl üzeri ücretsiz kargo var.

bugüne kadar kitap aldığım yerler ve hizmet kalitesi iyiden kötüye;
1-kitap yurdu
2- d&r
3-idefix
4-hepsiburada

aslında hiçbirinde önemli bir sorun olmadı, idefix bir kaç gün geç gönderdi, hepsiburada ise güzel paket yapmıyorlar. birini tercih et telaş yapma.

kitapyurdu veya hepsiburada ya bak hangisi daha uygunsa oradan alırsın bazı kitaplarda kargo bedava kampanyaları oluyor. d&r beni çok mağdur etmişti(kurban bayramından 15 gün önce verdiğim siparişi bayramdan 10 gün sonra alabilmiştim)

D&R ve idefix iyidir.

bi keresinde anatomi hocamız erkeklerin doğum sancısını anlaması için böbrek taşı düşürmesi yeterli demişti.
ikisi de eş değer anlaşılan.

şöyle bir efsane vardır, ağrılar arasında böbrek 1 diş 2 diye...
ama bence çok görece bir kavram. kişiden kişiye çok değişebilir...

iki durumu da yaşamadım ama..

ortalıkta gezen bir doğum yazısı vardı, kadının doğum sırasında çektiği acı bilmem kaç kemik kırılmasına eşitmiş falan diye. ama burada şöyle bir şey var doğum sancısı max 48 saat sürüyor (yani iki gün içinde doğuruluyor, çoğunlukla 8-10 saat çekiyorlar diye biliyorum) ama böbrek ağrısı kişiye göre 1 ay da sürebiliyor. taş düşürüyor, kırdırıyor vs. bir daha oluşuyor tekrar atmaya çalışıyor vs. bu yüzden bence böbrek ağrısı daha kötü.

doğumun daha çok olduğu söylenir

böbrek taşı ağrısı vurdu iki kere, kendimi balkondan atacaktım, öyle diyeyim.

ikisini de çeken biri böbrek sancısı diyor...

bir de şöyle düşün, birinde amaç güzel bebeğin olacak, ötekinde ise düşmeyen bir taş...

6-7 kere çektim bu acıyı. gerçekten ağrısını düşündükçe bile midem bulanıyor.

böbrek ağrısının tek sebebi yok ki. ama en kötüsü böbrek taşı düşürme ağrısı olduğunu söyleyenler var.

herşeyin arkasında bu kadar sebep aramaya gerek yok,o klavyeyi yere bırak. at,ali,bak,top,aş,iş vs yazılması ve telaffuzu kolay gelimeler. abdurrahman bugün sultanahmete rakı içmeye gitti mi yazdırsınlar :)

el yazısı ise bir dilin gramerini ve yazımını en iyi kavrama yollarından biridir. ayrıca yazıyı güzelleştirir,ufak yaştan ne kadar çok yazarsan o kadar güzelleşir

peki madem öyle ben de bir soru sorayım. bu çocuğun hayatı boyunca, okulda veya okul harici görüp okuyacağı bütün kitap, gazete, dergi, vs yazılı materyalden hangisinde el yazısı harfleri kullanılıyor? bir çocuğa okumayı farklı, yazmayı farklı harfle öğretmenin mantığı nedir? çocuk kitapta gazetede okuduğu kelimeyi oradakinden tamamen farklı bir şekilde yazmaya çalışınca daha mı kolay öğrenmiş oluyor?

hep arapçaya kolay geçiş için olduğunu düşünmüşümdür yoksa bu saçmalığın başka bir adı yok

arapça +1

valla arapçayla bir alakası var mı bilmiyorum ben rusçadan bildiğimi aktardım :) rusçada zaten kitap gazete dışında her zaman el yazısı kullanır bende ordan çıkarım yaptım

Ay sormayin tahtaya yaziyorum anlamiyor çocuklar ne yazdiğimi kendi yazilarini okuyamyorlar. Yapilis amaci da AB ye uyum surecinde yapilan bir uygulama.

Tamamen kişiye özgü olan el yazısını da bir kural kaideye bağlama fetişi. Bizim devlet ezelden beri takıntılıdır.

sen harfleri eski usul öğretirsin, çocuk önce bi okumayı, sonra yazmayı öğrenir. ondan sonra yazmayı adam gibi öğrenen çocuk, eli de yatkınsa hızlı yazarken o harfler zaten birbirine bağlanır. zorla öğretilecek şey değildir, kendiliğinden olur. bence yapılması gereken, olması gereken budur.

arapçaya alıştırma diye şüpheyle yaklaşan arkadaşalr abartıyorlar bence, yamulmuyorsam gelişmiş dünya ülkelerinin çoğunda da el yazısı kullanılıyor günlük hayatta.

yazık ya gördüğüm tüm çocuklar bunun sıkıntısını yaşıyor, kuzenime ödev falan yaptıramıyorum yazısını okuyamıyorum. çocuğun deftere el yazısı yazmasını istiyorlar ama verdiği kitaplar hep düz yazı.

üstelik öğretmenlerde şikayetçi bu durumdan. bu yaşa kadar el yazısı bilmeyen öğretmen el yazısı öğretmeye çalışıyor.

arapçayla alakasını çözemedim
el yazısı daha hızlı yazılıyormuş, öyle diyorlar uzmanı değilim
ve evet Avrupa'da el yazısı kullanan ülkeler var. eminim onlar da bilgisayarda el yazısı yazmıyorlar
belki şunu sorgulamak lazım bu devirde hala elle yazı yazmayı öğretmek gerekli mi? okullar tümüyle bilgisayara entegre olsa daha iyi değil mi..bi 20 sene sonra öyle olur herhalde.

Kuzenim yeni sisteme göre 6. sınıfta ve alışkanlık hâlâ elyazısıyla yazıyor ve yazısı berbat..

arapça konusuna katılıyorum ama tersten katılıyorum. arapça harflerden latin harflerine geçişi kolaylaştırmak için harf devrimiyle birlikte ortaya çıktığına inanıyorum bu yazının. ilgili görsel:

upload.wikimedia.org

uzun bir süre el yazısı olarak bunu benimsemişiz ama nesiller geçip adaptasyon arttıkça artık arapçadan kopup bir avrupalı, bir amerikalı gibi standart latin harfleriyle yazmaya alışmışız. ama köhne eğitim sisteminin müfredatında bir şekilde kalmış, bir güzellik, bir gelenek olarak.

bence şu an itibariyle hiçbir amacı, işlevi yok. hatta çocuğa zararı var.

öncelikle onun adı el yazısı değil bitişik yazı.
hızlı yazmak için. ne kadar hızlı yazılırsa o kadar not tutulur. ilk başta yeterince pratik yapılırsa -bence yapılmıyor- ileride o kadar aydalı olur. bizde de lise hazırlık sınıfında hoca zorunlu tutmuştu. bunlarla birlikte daha bir sürü şey anlatmıştı. kendisi almanca hocasıydı aynı zamanda almanyada uzun yıllar görev yapmış. orada da bu öğretiliyor diyor. matbaada ayrı yazım kolay harflerin bitiştirme noktalarını başta ortada sonda için ayrı harflar gerekmiyor.

e ve l ve t türkçede en çok kullanılan harfler.
on parmak klavye de ilk başta zor öğrenilir sonra ne kadar katkı sağlar insana.
akıllı tahta tablet vesaireye karşıyım ama bu bitişik yazı öğretilmesinin arkasındayım

bir de eskiden önce cümleler sonra kelime hece ve harf öğretilirdi şimdi tam tersi. eskiden okumaya geçenler hemen 2 ayda geçen öğrenciler olurdu ama liseye başladığı halde okuma örenemeyenlerle doluydu ortalık şimdi 3-4 ayda iyi öğrenciler söküyor diğerleri ise yıl sonuna kadar söküyorlar ama herkes öğreniyor.

arapça -1

kesinlikle yeterince pratik yapmıyor çocuklar. hemen harf çizmeye başlıyorlar. oysa alıştırma kitaplarında gösterilen şekilde hepsi doğru hareketlerle tamamlanmadan harflere geçilmemesi gerekiyor. on parmaktan örnek vereyim yine önce saçma sapan harf dizileri yazarsınır sonra hece sonra kelime ve cümleler ama en başta pratikleri doğru yapmazsanız kesinlikle öğrenemezsiniz. bitişik yazı da aynen böyle.

konuyla ilgili değil ama ben yurtdışındayken brezilyalı arkadaşlarım hep el yazısıyla yazıyorlardı. Hoca bir konu başlığı veriyordu bunun hakkında görüşlerinizi yazın diyordu işte bütün sınıf yazıyordu sonra herkesin kağıdını yanındaki arkadaşıyla değiştirmesini ve arkadaşının ne yazdığını sınıfa okumasını istiyordu nedense benim yan sıra arkadaşım hep brezilyalı kişiler oluyordu ve bunların hepsi yazılarını el yazısıyla yazıyorlardı ve bende tam olarak okuyamıyordum. Neden el yazısıyla yazdıklarını sorduğumda biz lisede ve üniversitede hep böyle yazıyoruz demişlerdi. İlginç bir anımdır buda.

avrupanin hemen her ulkesinde el yazisi yazar cocuk da ogretmen de buyuk de. gunluk hayatta herkes el yazisi kullanir.

amerikada ise bizim nesildeki gibi matbaa harfleri kullanilir. muhtemelen egitim sistemimiz devletin amerikaya donmesiyle birlikte amerikanlastigi icin boyle oldu. simdi evet ab'ye uyum vs yine el yazisi. ama bunun oturmasi en az iki nesil alir. zira ailede herkesten duz yazi gormus alismis cocuk ilkokulda el yazisina gecince zorlaniyor. kardesim yazik yavrum hala bok gibi yaziyor bu yuzden.

Küçüğü çıkınca, büyüğü anında iptal oluyor ve çöpe gidiyor.

Büyük sim kartlı bir telefona geçtiğinizde büyük kart çıkartacaksınız evet.

Bu arada büyük sim kartınızı cep telefoncuda kesip telefona uygun hale getirebiliyorlar. Her telefon bu kesilme işlemini kabul etmeyebiliyor ama çoğunluğu ediyor.

ilgili operatör sana simkartın büyük hali gerekirse diye bir aparat satacaktır zaten. normalde ücretsiz yapmaları gereken iş için 5-10 tl alıyorlar, o aparatın parasıymış gibi fatura ediyorlar. çok düşünme o nedenle.

(büyük simkartı kesiyorlar istersen)

sorunu doğru anladıysam eğer şöyle: telefon küçük sim kart istiyorsa, telefoncuya kestiriyorsun. benim babam makasla kendisi kesmişti hatta asjfhsj. alet var telefoncuda, pat diye kesiyo.

sonra büyük isteyen bi telefon aldın diyelim. ama sim kart küçük, napcaksın? yine gidiyosun aparatını alıyosun, ona takıyosun kartı. aparatlı kart oluyo. o aparatlı kartı da telefona takıyosun. aynen bu şekilde 2 telefonda kullandım ben kartımı. kesik şu an

çıkartınce ne oluyor bilmiyorum ama ben kestirdim. en küçük boyunu kullanıyorum, eer başka telefona takmak istersem diye telefoncu bana iksii için de adaptör verdi. (adaptör denemese de micro boyutunda ve içi nano boşluk olan bir kart ve aynı şekilde dışı normal olan içi mikro kesilmiş olan bir kart.) böylece diğer telefonlara takmak istediğimde yerine koyup takabiliyorum.

ve aynı anda iki sim kart aktive değildir. nanao al sen, bir de telefonculara adaptör iste. verirler.

Bi numara için aynı anda iki kart aktif olmuyo. Diğeri kapanacaktır kullanamazsınız.

Niye yeni çıkaralım demişler anlamadım ve yeni çıkardıklarında büyük gerektiğinde napmak gerek bunun için çözümleri ne merak ettim; ancak kestirirseniz şayet dışında kalan artık kısmı büyük sim kart gerektiğinde kullanmanız için size veriyorlar. Dolayısıyla büyük gerekince tekrar çıkartmak gerekmiyo. Hem kestirmek ücretsiz, direk küçük hat çıkarttıklarında ücret talep ediyolarsa amaç ortada kestirmeyi tercih etseniz daha iyi.

Ama yeni sim için hem ücret istemezler hem de büyük gerektiğinde hemen pratik bi çözümle sunarlarsa yeni çıkarttırın.

Anladım sanırım, teşekkür ederim cvplar için

@gupon; kestirmek nerde ücretsiz, benden para istemişlerdi, bildiğin yer varsa söyle oraya gideyim kdogjkırfd

firmaların büyük bayileri ücretsiz yapıyor. (TİM, Vodafone Shop falan)

geçen eşim büyük simini götürdü turkcell shopa, zımba gibi bir alet varmış, makasla falan uğraşmadan şak diye büyük simi küçük hale getiriyorlarmış, zımbadan çıkan büyük simin kenarını da sana geri veriyormuş, kalıp gibi yerine takıp büyük sim gereken tlfona takabiliyormuşsun. ücretsiz yapmışlar.

turkcell'ler 5 tl aliyodu bir ara bunun icin. halbuki baska yerler ücretsiz yapiyor o zimba gibi aletle. turkcell ya, bunda bile para kazanma derdindesin!

Yeni kart çıkarsa eskisi iptal olur. Aparatı satın almak istemiyorsan da git telefoncuya kartı kestir, kartın dış çerçevesini de makinenin içinden söküp al gel.

bu aralar şu: 9gag.com

^-^ 9gag.com

"yerinde söz söylemesini bilen özür dilemek zorunda kalmaz"
fsm

(bkz: the dude abides)

Soğuk olan her şeyin zararı var boğaza. Sıcak içeceklerle şımart kendini. sesini makul seviyede yükselt. bağırarak konuşma.
ikinci soruya: tabii ki iyi beslenerek.

eğer işin çok konuşmayla alakalı ise (öğretmen gibi) şan dersi al. uyurken ağızdan nefes alıyorsan onunla da alakalı olabilir.

çok zor. geçen bir petshopta vardı 950 tl nakit dedi. dedim o ne. zaten sağlıksız oluyor petshoptakiler, onlara da yazık gerçi.

daha gecen haftaydi sanirim, sokaga atilmis scottish fold yavrusu buldum diye duyuru vardi yav, eminim arasaniz bulursunuz sokaktan kurtarilan scottishleri.

bu arada siz sormadan soyliyeyim, alakam olmadigi icin ne duyuruyu acani ne de tam ne zaman acildigini hatirliyorum ama resim falan vardi cok tatli birseydi, aklimda kaldi.

Sokakta bulabilirsiniz 1 yaşında mesela bizim burada var, sonra onu çifleştirip güzel güzel yavrular alabilirsiniz.

www.eksiduyuru.com

çok zor +1

baya önce bir sitede ilan görmüştüm british shorthair yavruları sahiplendiriyorum diye, diğer ilanlarda fiyat yazarken bunda fiyat kısmında ücretsiz yazıyordu. sonra adamı facebooktan ekleyip mesajlaştım yavru başına bin tl istiyorum dedi. ben ücretsiz olduğunu zannettiğimi söyleyince "hem cins kedi istiyorsun hem de bedava, git sokaktaki kedilere bak" diye azar yedim. cevap veremeden engelledi zaten.

al madem, belki hala yuvalanmamıştır;

www.patilen.com

burada bir duyuru vardı sokakta bulmuştu bakıyordu. ama evdeki kedileriyle anlaşamadığı için vermek zorundayım diyordu. yuvalanmadıysa onu bulabilirsen bir bak. bulduran olur sanırım.

bekçilik, çobanlık, kör rehberliği gibi belirli bir amaca yönelik olmadığı sürece, hayvan bakmak için tür ayrımı yapmanın satın almaktan çok da farkı yok bence.

bu insanlarin tek esli olabilecegine inaniyor musunuz gercekten? herkesin tuttugunu optugu bir alemde her sey normal.

Senin benim gibi gundiye mi bakacak miranda :) justin veledi de trilyonluk sonuçta.

@redeath, ehem Miranda bana da bakarsa artık hımm. aslında.. ilik gibi hatun ne de olsa. nasılsa erkeklerden bi fayda gördüğümüz yok :) Parası için Justinle mi olunur yav?
@sarix, tek eşli olmamaları değil konu başka biri olsa zaten hiç bişey düşünmem he der gererim. Konu Justin -en azından bana- karikatür gibi filan geliyor. 14-15 yaşında ergen kızlar etkileniyor tamam da Miranda gibi bir kadını etkilemiş ya da her neyse işte aralarındaki, çok ilginç. bence tabi o yüzden merak ettim ya.

Bana bir sopa verin Miranda'yı yerinden oynatayım.
İddia ediyorum beş dakika bizi aynı masada bırakın, beş dakika sonra ikna etmiş olurum benimle çıkmaya.
Hatta arttırıyorum, başka bir yabancı ünlü kadın ile de aynı fırsatı verirseniz onu da ikna ederim. Gerçi terk etmek zorunda kalırım hiç ilişki yaşayasım yok ama sırf @redeath'ın hatrı kırılmasın. @redeath düşünce sistemini değiştirelim senin. :)

Şunu düşündüm.

"BU DÜNYANIN ADALETİNİ ANASINI AVRADINI SİKİP MUTLULUKLAR DİLEYEM E Mİ AMINA KOYİM!"

Özür dilerim, küfürlü oldu.

"Atom fiziğine de profesörlüğe de lanet olsun!"

Birde bunlar hep reklam kokan hareketler :)

@kalemdefter hangi ünlüyle sevgili oldun cevap belli :) çünkü hepimiz fakiriz..

o değilde ben bu kadını çok severdim zevksizliği midemi bulandırdı.

Daha abeslerini de gördük.

hiç inanmadım

yalan haber. oğluna bieber fever demeyi öğretmişmiş ahsahahhah

ya her manken gibi beş para etmez bir orospu işte ne sanıyorsunuz. 2000-3000 liran varsa çok ünlü mankenleri sikebilirsin bile bir gece.

@redeath yeni gördüm yazdığını, isim verirsem reklama girer. :)

(bkz: ben smyrna)

want2die, compadrito,ermanen..... aslında gözüme çarpan birkaç kişi daha var ama şu an hatırlayamadım. bunların cevapları gayet tatmin edici.

roket adam var o da iyi.

ermanen. sadece bildiklerini cevaplamakla yetinmeyip bilmedikleri hakkında araştırma yapıp linkler veriyor filan.

eskiden assert h vardi.

en beğendiğim mi bilmiyorum ama benaaymi.
bir müsaid olsam musiki makamlarını nasıl ayırt edeceğimi öğretecek.

kibritsuyu

eskilerden ruonini gibi bir kullanıcı adına sahip arkadaşımız vardı. herkesin en çok aradığı döneminde bana 80630 davetiyesi göndermişti. sevgiler burdan ona.

(bkz: kediebesi )

oha lan kimse de beni yazmamış. biz de bilmediğimiz arıyoruz yeri geliyor. her şeyi biliyor değilim ya :)) neyse napalım ühühühüaühaü

kediebesi
kibrit suyu
blatta hiberna
female demon

edit: bi de birisi vardı beni çok güldüren ama hatırlayamadım şimdi :/

kediebesi ;) çok beğeniorum <3

(bkz: glori)

friendfeed.com

Palgrave Pivot kuruluş yıldönümünü nedeniyle 100 kitaba ücretsiz erişim sunmuş. kitaplar cuma 13.00'a kadar şuradan indirilebilir: "Palgrave Macmillan - Palgrave Pivot celebrates 100 Pivot titles" -
www.palgrave.com

oha süpermiş. çok teşekkürler. pdf olarak indirebiliyoruz kitapları.

kuru kahveci mehmet efendiyi ben seviyorum tavsiye ederim.

edit: www.mehmetefendi.com

taze kavrulmuş kahve ve bir adet en azından sözen veyahut hario değirmen. Kahve türünün önemi şahsa göre değişir. Paket kahve kullanmayın. Starbucks'tan hiç kahve almadım ama hazır paket sattıklarını düşünüyorum. Dışarıda taze çektirdiğiniz kahve de 2 saat içinde bayatlamaya başlar. Onu da hatırlatayım.

wallcan'a kesinlikle katılıyorum. Alacağınız en basitinden bir öğütücüyle taze çekip yaptığınızda dandik starbucks kahvesi bile acayip lezzetli oluyor. Bende Bosch'un basit bir öğütücüsü var, kahveyi de çekirdek alıyoruz ve hemen yapmadan önce az miktarlarda çekiyoruz, kahveyi çok sevmeyen ben bile bayılıyorum kokusuna ve tadına.

onun yerine göz yaşı damlası al bir tane. onu damlat lensin kurudukça. lens solüsyonunu mecbur kalırsan damlatabilirsin de göz yaşı damlaları varken gereği yok bence.

bio-true kullanılabiliyor.

benim solüsyon da biotrue.

Hepsi kullanılmıyor. Biotrue bayaa güzel oluyo hatta.

ben masamda solusyon ve lens kutusu tutuyorum. cok kuruyunca ya da butun gun pc basinda olacaksam lensleri cikariyorum direk. cok daha rahat oluyor.

yeni mobilya ve donanım.

tasarımcılar işini bitirip çıkabilir derdim. işin bitimine göre ayarlardım mesai günlerini ve saatlerini.

hiçbir değişiklik yapmam. sistem iyi çalışıyor. herkes özveriyle çalışıyor. bu durumu sürdürüp ilerletmek için de daha çok çalışırdım.

çalışma alanlarına su sebili. her seferinde kalkıp plazanın diğer ucundaki mutfağa gitmek anlamsız

temizlikçi tutar dezenfekte ederim. karşı daireye dil kursu da açarım.

6dan sonra kimse kalmasın derim. Yok artık 10'lara kadar çalışmak derim.
Ofisi de kompile değiştirir mümkünse taşınırdım.

sorumluluk almayıp işten kaçanları anında kovardım.

zam oranlarını düşürüp keseyi doldurmak.

kurumsallaşmak.

çalışanlara öğle uykusu imkanı sağlardım.

ekstra eleman.

mevcut elemanlarla mantıklı bir sürede yetiştiremeyeceğim işi hiç almamak, çalışma saatlerini insani bir şekilde düzenlemek.

öle içeriyi falan yeniden tasarlayım ıvır zıvır dersen mali anlamda ağır ezilirsin. aynen devam et ufak çaplı değişikliklerle, ışık olur, duvar kağıdı falan olur o tarz şeyler bütçen elverdiğince düşün. mobilyaya falan girme, altından kalkamazsın.

işçiyken yapılmasını istediğin değişikliklerin çoğunu yapma çünkü artık patronsun ve vicdanını mantığınla karıştırmamak tek kuralın. daha fazla nasıl efektif kullanabileceğin bir sistem varsa onu düşün. çalışmayan kaytaran varsa duygusal davranma asla mümnkün olduğunca.

işçiyken işten kaytarmak için yaptığın her şeyi iyice düşün buna göre hareket et, eğer kaytarmayan biriysen, gözüne çarpan kaytaranları ayıkla hemen, gerekirse interneti kes, laklak kısmını engelle, cep telefonunu kitle ne yap et, buradan arta kalan zamanı toplarsan 2-3 saat edecektir. bunu gün içine yaymak yerine yarım saat öğleden önce, 1 saat öğle arası ve yarım saat öğleden sonra olmak üzere tatil şeklinde ayarlarsan gayet verimli olur, bu tatil zamanları dışında it gibi çalışsınlar. tatil olan sürede ister internette gezsinler ister sevişsinler ister uyusunlar kendi keyifleri olduğunu belirt. ama tatil olmayan zamanda maksimum performans isteğini gözlerine sok, kontrol et, bilgisayarlarını izle, senin işin bu. kontrol ve yönetim.

haftanın 1 günü(pazartesi veya salı) öğleden önce 1 saatlik bir çay-kahve molası verip, ortamı sosyalleştir, topluca kek pasta çay falan ortamı oluştur, ispanya da staj yaptığım ufak bi şirkette yapılan bi uygulamaydı ve beni feci mest ederdi. çok güzel oluyor sohbet ortamı.

kahve makinası, çay makinası koy. her çay veya kahve için bir birim belirle ve o miktarla çay kahve alabilsinler, sonra haftalık olarak biriken para birer birer tüm çalışanlara verilsin. gün gibi yani. atıyorum 50 kuruş her içtiği. haftada 70 tl mi birikti, sıra kimdeyse alsın parayı. şimdi aklıma geldi, güzel uygulama lan bence. "o hiç çay kahve içmiyor" gibi bi dedikodu duyarsan da çenesini kapa. adamın aldığı 50 lira fazla paraya göz dikmesin puştlar.

şahsen günde 10 saatlik bilgisayar başı mesaimin yaklaşık 4-5 saati kaytarmakla, işi uzatmakla, internetle, cep telefonuyla, kıvırmakla, uyuşuklukla geçiyordu, böyle bir sistem önüme sunulmuş olsa köpek gibi çalışırdım halbuki. ve ben patron olsaydım kesinlikle kendim gibi bir çalışanı işten atardım sorgusuz sualsiz. adamlar salak olduğundan değil de, kaytarma konusunda çok usta olduğumdan uzun süre dikkat çekmedim, sonra istifa ettim zati.

bide tembel adamlara biraz daha ılımlı yaklaş, emin ol tembel adamların alayı işyerindeki en bilgili usta ve donanımlı tiplerdir genelde. bill gates abimizin de dediği gibi; "ortada zor ve uğraş gerektiren bir iş varsa bunu tembel çalışanlarıma verirdim, çünkü sadece onlar en zor işlerin en kolay çözüm yollarını bilirler".

ayrıca patron düşmanı da değilim. sendenim yani. para kazanmak zorundasın. kapitalist bir dünyadasın. gönül ister her çalışanına yüksek maaş ver, güzel ofis ortamı sun, tatillerini, primlerini bol ver ama dünya gerçekleri bunlar. batarsın. net.

Tüm işyerini afilli duvarkagidi yapardim.

etkisini kaybetmeyi bırak orada hayat başlamıştır be teyzem,kullanma at gitsin senden önemli değil. şarap değil ki yıllansın :))

kavanoza yeşil çay olarak girmiş olabilir ama şu anda yeşil çay olduklarından çok emin olma derim ben.

kurutulmuş bitkilere hiçbir şey olmaz. ama saklama koşulu nasıldı, nerede sakladın bilemem.

Cevaplara çok güldüm :)
@thracian cam kavanozda mutfak dolabında duruyordu.

en fazla tadı bozulmuştur.

dene bence, tadını beğenmezsen atarsın (ama ölmezsin ona garanti veririm)

benim bildiğim 6 aydan sonra bu tür şeyler faydasını kaybediyor. yani zararlı olmuyor ama boşuna içmiş oluyorsun bir faydası da olmuyor sıvı tüketmek dışında.

"muz - penis" çağrışımı yapmak istemiş gibi geldi bana. hangisini ağzında istiyosan onu hissedersin gibisinden..

edit: ben her haliyle anlamsız buldum bu arada. böyle cinsellikle ilgili sik sok laflar edip kendini filozof sanan kekolara kıl olduğum kadar kime kıl oluyorum diye şöyle bi düşündüm, aklıma kimse gelmedi..

edit v2.0: 2 kitap okuyup bilge kesilen solcular, onlara daha çok kıl oluyorum.

babannemden duymuştum bunu. iç anadoluda, yenmesini bırakın görmenin bile zor olduğu yıllarda böyle bir rivayet dolaşırmış.
dolaylı bir anlamı yok yani.

Ne argo, ne de penise bir gönderme. Tam olarak anlatılmak istenen şu: misal, çilek yediğinizi hayal ederek muz yerseniz, muzdan çilek tadı alırsınız. Ya da şeftali, elma, portakal, armut v.s. Hangi meyveyi hayal ederseniz muzun tadı o meyveyi yiyomuşsunuz hissi verir.

Denerseniz, hak vereceksiniz.

muz yerken neden çilek yediğimi hayal edeyim ki. çilek yemek istesem çilek yerim. canım muz yemek istemiş ki muz yiyorum. yine saçma.

Argo margo diil. Compadrito'ya katiliyorum. Muz oyle degisik bi meyve ki, neyi dusunerek yersen o tadi verir. Gercekten de oyle.
@ctulhu, mesela mevsimi degildir, mesela o an erisilemiyordur o meyveye...

Karpuzla muzu karıştırınca kavun olduğu gerçeğini keşfetmiş birisi olarak katılıyorum bu söze.

ben o sözü kivi için bolca duydum. ayrıca kivi yerken denemişliğim de var, gerçekten o an canın ne çekiyorsa kivide o tadı alabiliyorsun. belki de sadece plasebo etkisidir bilemiyorum.

1. Evet
2. Evet / Ayıp değilse de çüş yani.

evet ve evet

bu kafa tıpkı bizi leyleklerin getirmesi gibi. pembe sıçıp fabulozoo osurmakla eş kafalar. bırakın pampalar bunları insanlar istediği gibi sıçıp işesin. sesli kokulu konulu olacak ya ne olacağdı.

analar babalar öpüşüp sevişmeden mi ürüyor layn.

Ben makul görürüm. Tuvalet yahu burası. Adı üzerinde "def-i hacet". Yani ihtiyaç, yani mecburi yani olmazsa olmaz. Keyiften osuran manyaklar var mı aramızda? Tuvalette gürültülü osuran birinin bunu kasti yaptığını sanmam. Ha, ben yapar mıyım? Yapmam, garip bir şekilde utanırım. Sessiz sedasız işimi halleder çıkarım genelde. 5 dakikadan uzun kalmam tuvalette. Anne baba öyle eğitti diye. Yok karikatür okuyayım yok Angry Birds oynayayım falan demedim ömrümde hiç.

nasıl evet amk ya tuvalette osurmak diyorum bu nasıl ayıp olabilir la?

ikisine de evet.

bi yerde okumuştum japonlar sahte sifon sesi yapmışlar o sesleri gizlemek için, bence bunu yaygınlaştırmak lazım.

adriana lima'nın bile osurduğu dünyada yaşıyoruz, bunlar normal şeylerdir

1. evet
2. evet

tuvalette sıçarken ses çıkıyor mu acaba diye düşünmemek aile terbiyesi almamak demek mi?
daha neler görücez bakalım.

pembe sıçan kızlar için ayıp bunlar. içimize mi ossuralım yahu?

ama başka şeye gelince löpür löpürler.

1-Evet düşünür.
2-Empati yapabilir biraz, kendini titreşime alıp osuran,sıçan duymadım hiç.

Hele devlet yurdundaysan sabahları neler neler oluyor. Özellikle biriktirip sabah sıçanların yanında diş fırçalayanlar,bi kaç metre ötede duş alanlar, bu işemeli sıçmalı olaylar sırasında sigara içenler bile var. Ortaya çıkan seslerden bahsetmek bile istemiyorum.

oha tuvalette de osuramayacaksak nerde osurcaz, illa balkona mı koşalım kışın ayazında bile. sonuçta o gaz bi şekilde çıkmalı.

yalnızlık kişinin kendine yakışanı giymesidir.

bunun çok güzel bir tanımı vardı net hatırlamıyorum ama, yalnızlık çevrende insan olmaması değil de düşüncelerini zevklerini anlatabileceğin birine yani kendi kafanda birine sahip olamamaktır gibi.

Benim için risktir.

yanlızlık seni anlayan bir kişi bile varsa yok olur bence.

Kaynak belli . Nereden çıktı şimdi bunlar diye sormayın.

Ayrıca birinci yazılanı onaylamamışsın o yüzden ayrıca kişinin kendine yakışanı da giymesidir.

why so serios?

iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii____i____iiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii

gece korku filmi falan izlersem ya da aklıma cinler-periler falan geldiğinde hafiften bir tırsma oluyorsa bende, o anda evde yalnızım demektir. ve ancak o zaman hissederim yalnız olduğumu. demek ki benim için yalnızlık, gece herhangi bir vesileyle korktuğunda, evde tek başına olmak demek. ne fazlası ne eksiği.

take a minute +1500

Yalnızlık bence annem ve babam öldüğünde başlayacak benim için. Şu an yalnız hissetmiyorum hiç.

Arkadaşların veya sevgilinin gidereceği şey yalnızlık değil, getireceği şey de yalnızlığı götürebilecek bir şey değildir bana göre. Yalnız kaldım diyebilmem için ailemi özeillikle annemi ve babamı kaybetmem gerek.

Somut bir yalnızlıktan bahsediyorsan da evde tek olmak hoşuma gidiyor yalnızlıksa, bir başkasıyla yaşamak istemiyorum hiç. Sevgili ve eş de dahil. Sevgilim yokmuş, arkadaşlarım yokmuş, aramışım işleri varmış gelememişler bunları takmayı bıraktım çoktan. Kendiliğinden oldu bu. Benim şu an bi yalnızlığım yok. Tek başıma takılmayı da dert etmem daha çok severim hatta.

Şu an keşke sırf bedenen bile olsa burda biri olsaydı dediğim nadir yerlerden biri tek yemek yemek zorunda olduğum yerlerdir. O işi hiç sevmiyorum ev dışında. Bir de çok güzel bir şey yediğim veya doğal bir olaya şahitlik ettiğim zaman, muhteşem bir manzara, yıldız kayması, gökkuşağı çıkması falan ah şu da olsaydı dediğim olur o kadar.

kalabalık savunma arasında kendini unutturmakta zorluk çekmeyen forvetin hissiyatıdır bazen.

bazen sırf yalnız olduğun için gol atıyor olabilirsin.

Çok güzel bir yazı ve yalnızlık...

www.vazgectimsenden.com

yalnızlık her ne kadar birilerinin gitmesiyle yaşanıyormuş gibi görünsede bunun aksine kendi tercihlerimiz sonucunda yaşadığımız olgudur.

Sevdiklerin arasında da yalnızlık yaşanabilir. Bu duygu senin kalbinin mantığının olmak istediği yaşamak istediği yerle ve olayla ilgilidir.

yalnızlığın yapılmış tüm tanımları eksik ve hatalıdır. yalnızlık şarkıdaki giden gelmiyor acep nedendir denilen yerdir çünkü. geri dönüp tasvirini yapacak kimse olmadı daha.

insan beyni, bilinçaltı ya da psikolojisi adına ne dersen de farketmez, çok ileri çok gelişmiş. görmek istediklerini görüp kalan herşeyi saklayabilir. kendini duruma göre düzenler, c.tesi sabahı facebook hesabını açıp candy crush oynamadan önce diğer insanların kahvaltı fotoğraflarını, fotoğrafların altındaki yorumları okur ama hiç birşey hissetmezsin anlamazsın yalnız olduğunu. senin için önemli olan candy crush daki lanet bölümü geçmektir.

yalnız olmasaydım demene izin vermez kendini korumak isteyen kişiliğin. çıkmazsın o yüzden evden aramazsın hiç mekan bilmezsin de zaten.

yalnızlık budur!

www.youtube.com

bira sisesi kapagi+1

evin sağlam olduğunu bilsen bile içerisinde depremi yaşamak çok kötü oluyor, en alt katlar için. hele bodrumu düşünemiyorum bile. güm diye depremin bütün gürültüsü alttan alttan duyuyorsun. biz bu yüzden 1. katta oturduğumuz evi değiştirmiştik, en ufak sallantıda bütün bina üstümüze çökecekmiş gibi geliyordu, psikolojimiz bozulmuştu. bir daha mümkün değil belli bir kotun aşağısında oturmam.

Isınma sorunu olmaz ama o eski binalarda özellikle iyi bir yapı değilse çok ciddi rutubet sorunu yaşarsınız. Rutubet binanın içinden kaynaklanıyorsa çözüm bulmak kolay ama topraktan geliyorsa ki genelde topraktan gelir bunu engellemek neredeyse imkansız. Birkaç sene içerisinde ciddi sağlık problemleri yaşayabilirsiniz.

Ama yine de illa ki böyle bir evde yaşayacağım diyorsanız. Sorduğunuz her sorun için yapabileceğin tekşey yalıtım. Binalarda yalıtım binanın tümüyle birlikte yapılan birşey o yüzden tke başınıza yapamasınız.

hyundai i30 güzel bi araba ve hyundai çok gelişti (herkesin görebildiği üzere) ancak hala 55-60 lira verilecek arabalar olduğunu düşünmüyorum. ayrıca dizel olmsına rağmen fazla yakıyor.

benim tavsiyem aynı sınıfta seat leon olur. yeni kasası çok güzel ve teknoloji olarak golften geri kalmıyor.(zaten motoru ve şanzımanı aynı) fiyatı golfe göre çok daha ucuz.

onu beğenmeyen toyota auris bakabilir. yine kasası çok güzel ve kullanımı inanılmaz keyifli. yakıt olarak bi şey demeye zaten gerek yok.

şu an için dizel arabalarda golf7 dsglerden daha az yakan bir araba görmedim. arabanın kendisi de 10 numara ama fiyatı uçuk işte.

aman i30da otomatiğe bulaşmayın. 8-8.5 lt. altına düşüremedik

aurislerin şanzımanında kronik problem varmış ondan uzak dur, daha dün bi auris sahibi bolca yakındı.

polo?

citroen c4 öneririm. dizel otomatik şehiriçi 5.8 lt şehirlerarası 5.3 lt civarı yakmakta.
ek olarak 115 hp.

polo 1.2 tdi 75PS modeli az yakar. fabrika verisi şehir içi 4.6. ben 5.0 - 5.2 gördüm ama refleksleri zayıf bi araç. 1.6 tdi olanına da bakabilirsin polonun. o iyi kaçıyor. 5.5 falan yakıyor o da.

onun yerine renault clio icon 1.5dci 90hp'yi tavsiye ederim. fabrika verisi 4.0 lt. 4.0-4.5 arası gördüm bunda da. hem iyi gidiyor hem de yakışıklı araba.

auris güzele benziyor. dizellerde yakıt olayı iyi midir? otomatiğini tavsiye eder misiniz?

edit: şanzıman sıkıntısını bi araştırayım.

daha çok kullandığınız ya da yakından bildiğiniz model tavsiyesi olursa daha süper olur.

şahsen leon ve aurisi yakından bildiğim için yazdım. aurisin şanzıman problemi ile alakalı bi şey duymadım. varsa da benim ilk tavsiyem leondur zaten. gidin bi test sürüşü yapın.

para sıkıntısı ne kadar yok?

bmw 1.16d harika arabadır. onun dışında yeni astra kullanıyorum çok memnunum.

@kibritsuyu;

en önemli husus AZ YAKMASI şehiriçinde (istanbul).

Mevzu tasarruf olunca da tabi çok çok para verip de 3 kuruş benzin tasarrufu yapmak pek efektif olmuyor.

O yüzden auris-i30-leon bandındaki fiyatlar iyi gibi diyeyim.

auris'tense astrayı düşün derim. diğerleri hakkında pek fikrim yok.

son paragrafta istemediğinizi belirtmişsiniz ancak master+asistanlık (yahut öyp falan işte) bir düşünün derim.

aşçılık dediğin öyle kolay iş değil. sabah 8 akşam 5 bir işim olaydı deyu ağlarsın.

Beni anlatmışsın. Ağlayarak okudum inan.
Devlet memuru olmak zorundayız ama. Bence yapacak bir şey yok.

cruise line işlerine bak bence. dünyayı gezmiş olursun.

ayrıca bir arap şeyhinin yatında çalışan aşçı ve garsonlara bahşiş olarak birer mercedes s500 verdiğini okumuştum bir şefin kaleminden. tabi böyle bir iş için çalışkan, istekli, yetenekli ve şanslı olmak gerek. ben tembel bir konformistim kafasıyla baba parası yemekten ileriye gidilmez.

9-5 işi aşağılamışsın da bu ülkede çoğu kişi 8-19 çalışıyor haberin yok. üniversite hayatı sizi gerçek hayattan uzaklaştırmış.

ben de armut pişsin ağzıma düşsün istiyorum, ama olmuyor. hatta hiç çalışmayayım, yine de biri bana maaş ödesin istiyorum ama o da olmuyor.

bence bu düşüncelerinin hepsi hiç çalışmak zorunda kalmadığından/çalışmadığından kaynaklanıyor. bir hafta bir yerde garsonluk yap bak ikinci hafta nasıl ağlayarak gidiyorsun işe gör. saatlerce ayakta durmak zorundasın, millet keyif yaparken sen onların hizmetin koşmak zorundasın vs..

diğer saydığın meslekler içinde olumsuz bir ton şey söylenir ama bunları yinede yaşamadan anlayamayacaksın. eskiden ben de senin gibi düşünüyordum. ben zamanında bitirmiştim üniyi ama memuriyet ve akademisyenliğe burun kıvırmıştım, yüksek lisansı bile yarıda bıraktım sıkıldığım için. şimdi özelde sürünüyorum resmen keşke devam etseymişim diyorum.

ha ama kendi işini kurmak gibi bir şansın varsa onu geri tepme bak, işte onlar en güzeli bence. düzenini oturttuğun zaman memurdan da rahatsın.

olmayın olm devlet memuru falan. sonra devlette işler yürümüyor arkadaş. hangi devlet dairesine gitsem memurlar böyle bohem takılıyor, hepsinin gücü tükenmiş, yaşama hevesi kalmamış gibi. Sanki zorla çalıştırılan köleler gibi isteksizler.

gidin dünyayı falan gezin.

hiç çalışmadığın belli..
öncelikle elbette ergen kafası değil ama eksik bir şeyler var tasarında..
ömür boyu bir şekilde ailene bağlı (baban sabancı bile olsa) asalak gibi yaşamak istemiyorsan kendi hayatını idame ettirecek bir işin olmalı. bu 1.ekonomik, 2. sosyal açıdan sana lazım. ne diyorum burada? şunu; nerede yaşamak nasıl bir hayat sürmek istiyorsun?kendini doğal yaşama adayacağın güneyde bir köy veya ist.da güzel bir semtte hoş bir ev veya anadoluda bir kasaba mı? senin o istediğin yerde yaşayacak geçinecek, istediğin yiyecekleri alabilecek, istediğin seyahatleri yapabilecek, kitapları okuyabilecek, filmlere/konserlere gidebilecek, kıyafeteri giyebilecek bir paran olacak mı çalıştığın işten?
ikincisi de sosyal tarafı ; örnekse tezgahtar olarak çalışırım onun bunun aşağılaması, birlikte çalışacağı çapsız, sığ iş arkadaşları , tolum içindeki statüm falan beni bağlamaz.. ruhum nirvanaya erdi çevremde olan bitenden kendimi tamamen soyutlayabiliyorum diyorsan. no problemo.. ya da kol gibi para var bir fotoğraf stüdyosu açarım (ya da her neyse o arzu edilen iş) hem yeteneğim hem eğitim hem ilgim var illa ki başarılı olurum olamazsam da benim kararım der kimseyi sorunlu tutmam bir şekilde ayakta kalırım ben diyorsan ne ala..

bölüm ne ? (dar düşünme elbetteki birebir aynı şeyi yapmak zorunda değilsin ama bu beyaz yaka ve mutlu olacağı bir işte çalışamayacağın anlamına gelmez.)7

bir de herkese bu dönemlerde oluyor buna benzer şeyler sanırım.. geçici..

edit: unutmuşum; hostes/host, cruise gemisi personellği falan var..

Hemşerim aç bir tükkan bak keyfine. Bakkal olursun kafan da rahat olur. Arada süpermarketlere laf edersin ama 4 yıllım gofreti dayarsın müşteriye. Veresiye filan işleri sakat derler inanama, yaz deftere, arada 2 ekmek bir çuku da ekle gitsin aralara. Kralsın sonra.

Bohem olup mutlu çalışan var mı beyler?

Ya geçende de gördüm duyurunuzu, o günden beri arıyorum siteyi ama bulamadım. Böyle bir site var, ppt kargo ile gönderiyor, 2 hafta içinde onu iade edip başkasını isteyebiliyorsunuz. bilen hatırlayan velki adını diye bu defa cevap vereyim dedim.

onun dışında ben arkadaşlardan yapıyorum o işi ya da satın alıyorum.

Çok pahalıysa sahaflardan temin etmeye çalışıyorum. Bulamazsam Vikitap.com ve arkadaş çevresinden takas etmeye çalışıyorum.

Genellikle internetten araştırıp en ucuz neredeyse oradan alıyorum.

hergün kitap okuyorum.sadece kitap masrafım oluyor,o yüzden sıkıntı olmuyor.istanbul'da yaşamıyorum o yüzden kütüphane öneremem.

ben daha denemedim ama şöyle iki tane takas ortamı var.
twitter.com
twitter.com

ben satın alıyorum genelde. korsan da almam.

Bu ayki kitap masrafım yüzünden kredi kartı borcumu ödeyemedim, o derece. Bu yüzden ipodumu satıyorum görüldüğü gibi eksiduyu.ru

Yanlış tabii böylesi de.

ortalamaya vurursak ayda 2 kitaba denk geliyor bendeki sıklık. çok kategorisine girmez sanırım ama gene de yazayım dedim.
internet sitelerindeki kampanyaları yakalamaya çalışıyorum. genelde internetten satın alıyorum yani.
bir de annem çok okur. onun kitaplığa saldırıyorum "kitaba çok para gitti bu ara" diye hissedersem.
ama aslen kendim almayı severim.
2 ruj eksik alırım, o bluzu almayıveririm ama kitabımı almaya bakarım...

İlk önce sahaflara bakarım, bulamazsam d&r - idefix - kitapyurdu na bakıyorum, kart kullanma durumum yoksa ilknokta dan kapıda ödeme seçeneğiyle alıyorum o da kargo parasını arttırdığı için sepeti iyice doldurmadan siparişi vermiyorum..
Çok beğendiğim kitabı mutlaka kütüphanemde bulundururum bu sebeple takas pek tercih etmiyorum, birinde ödünç alıp beğendiğim kitabı bile daha sonra alır kitaplığa koyarım..
twitter.com şöyle bir şey var ama inceleme fırsatım olmadı, bir bakın belki işinize yarar..

bana kitap parası koymuyor çünkü iki bluz almasam iki kitap alsam yine aynı paraya geliyor. bir de kitapları o kadar hızlı okumamaya sindirerek okumaya çalışıyorum. bitti geç bitti geç 2 günde 1 kitap bitirmek bana biraz kitaba haksızlık gibi geliyor. ondan her haftanı ya da 2 haftanı bir kitaba ayırırsan bu ayda 2-3-4 kitap eder. 20 lira - 30 lira bir kitap alsan 120 tl eder maksimum. arada istisnalar olabilir. yani böyle bakıldığında çok da fazla bir bütçe gerektirmiyor. daha bir kitabı okumadan 10 kitabı aynı anda almadığın sürece sorun yok.

üniversitedeyken kütüphaneden alıyordum, artık öyle bir şey yapmıyorum bence kitap paraları el yakmıyor. internette bazen indirimli satıyor idefix veya pandora. onları takip edebilirsin. bi tane de kredi kartın olsun 10 tllik kitabı utanmadan 6 ve üstü taksitle alırsın. bazen öyle yapıyorum.

genelde ayda ortalama 2-3 kitap bitiriyorum. çok büyük bir rakam olmadığı için bütçemi pek sarsmıyor, ya da durumum olmadığında almak istediğim kitabı gelecek aya erteliyorum mecbur. gerçi aylık minumum 80 tl desen, yıllığa vurunca 960tl yapıyor az gibi gözükse de.

ben hep internetten alıyorum, yaşadığım yer küçük bir yer korsan bulma imkanı yok. büyükşehirde yaşayanlar bu konuda daha şanslı, ister korsan, ister kütüphane isterse de ikinci elden daha uygun fiyatlara ulaşılabiliniyor. ben de genelde D&R, kitapyurdu, idefix, hepsiburada'dan kargo bedava vs indirimlerini takip etmeye çalışıyorum. Eğer kafayı taktığım 30 tl üzeri bir kitap varsa düzenli aralıklarla takip edip indirime girmesini bekliyorum.

giyim, yeme içme, yol parası gibi şeylerden kısıp biriktirerek alıyorum.
genelde kitabın zorluğuna göre (meslek hayatında yardımcı olabilecek türde şeyler okumaya gayret gösterdiğim için) ayda bir veya iki ayda bir kitap bitirebiliyorum. bazen de iki kitabı eş zamanlı okuyorum (mesleki kitap+roman)
aldığım kitaplar bende kalsın istiyorum bu yüzden takas olayına hiç girmedim. ileride duvarı boydan boya kaplayan bir kitaplığım olsun istiyorum.

ben de kendi çapımda kitap okumyaya çalışırım. bunun içinde biraz bütçemi aşıyor haliyle . genelde bu sorundan kurtulmak için nadirkitap.com'dan aratırım kitapları . zira orada kitaplar durumuna göre (eski-yeni) fiyatlandırılıyor. genelde çok pahalı olan bir kitabı biraz kusur yüzünden cüzi fiyatlara bırakıyorlar . oraya da bakmanızı tavsiye ederim

her gün işe gider gelirken okurum. bazen evdeyken okduğum da olur. haftada ortalama 10 saatimi kitap okumaya ayırırım. biri biter diğerine başlarım.

kindle var. kitapları amazon'dan temin ediyorum. bazen denemek için korsan indiririm, beğenirsem satın alır oradan devam ederim.

ayrıca her gün kitap okuğunu söyleyen kişinin "hergün" yazması da komik olmuş.

Ayda ortalama 6-7 edebiyat türünde kitap okuyorum, okul kütüphanesinden alma imkanım var ancak sararmış sayfalar, solmuş yazılar gözlerimi çok yoruyor, baş ağrısı yapıyor, ayrıca eski kitaplar tozlu okuyor, alerjin olduğu için rahatsız ediyor

o yüzden mecbur yeni kitap alıyorum. Ayda kitap dergi için ortalama 150-200 lira harcıyorum, indirimli ve,çeşidi çok olduğu için internetten alıyorum

Onlar espresso aletine bağlı olan ve sıcak hava üfleyen bir aksesuarla köpürtüyorlar. Daha pro bir yöntem olduğu için daha yoğun olabilir. Sütü sıcakken mi soğukken mi köpürtüyorsunuz?

sut ilikken daha iyi kopurur.

bir de cafelerde profesyonel buharli kopurtuculer vardir ki onlarla kopurtulen sut beton gibi olur ve sabir bir sekilde olur. whooise dogru demis

www.reneka.com reneka mesela o bicim makinedir. bunun kopuguyle es tutulmaz

@whoosie, @exlibris
sütü kaynamasına yakın alıyorum ocaktan, yani kaynamıyor ama sıcak. ılıktan kastınız iyice soğumaya yakın olması mı? o zaman içerken kötü olmaz mı :) aslında bu haliyle de bayağı köpük oluyor ama işte 10dk dursun hepsi sönmüş oluyor, herhalde dediğiniz pro aletlerin farkı.

süte biraz su ekle ve yukarı,aşağı yöntemiyle yüzeyde yapmaya çalış köpüğü

edit: ayrıca sütü hiç kaynatma direk soğuk sütü köpürt zaten buhardan ısınıp köpürecektir

@GibsonRules
bendeki köpürtücü buharlı falan değil, ucunda bir tel var düğmesine basınca dönerek sütü çırpıyor, böylece köpük oluşuyor. buharıyla ısınır dedin ya ondan dedim, ben mi yanlış anladım acaba.

Kahve dükkanlarındakinin farkı, basınçlı sıcak buhar ile sütü soğukken köpürtmeleridir.
Sizdeki sistemde ayran köpürtür gibi çırparak köpürtmesinden dolayı köpüğün çabuk sönmesi kaçınılmaz.

Evde uzun zamandır Delonghi Espresso-Cappuccino makinası kullanıyorum. Kendinden köpürtmesi var ve basınçlı buhar ile köpürtme yapıyorum. Şimdiye kadar köpüğün sönmesi gibi bir sorunla karşılaşmadım.

kopurmus sutun ideal sicakliginin 65-70 derece olmasi lazim. bunu nasil olcucem derseniz bilemiyorum. ama kesinlikle kaynama kontasina yakin olmamasi lazim. sutun uzerinden buhar cikmaya basladiktan sonra yarim dakika kadar daha atesin uzerinde tutun. sutun kokusunu almamaniz lazim. o zaman sut "yanmis" oluyo ve o guzel sut kopurmez.
sutu kopurttukten sonra cezve (ya da ne kullaniyosaniz) onu cezvenin kendisiyle cevirin, yani cezveyle daireler cizin sonra iki uc defa tezgaha vurun (arada kalmis kopuklerin yuzeye cikmasi icin) sonra biraz daha cevirin ve kahvenin uzerine oyle koyun.
en iyi sonuca boyle yaklasirsiniz ama hic bi zaman buharli kopurtucuyle yapilmis gibi olmaz.

yalayıp yutarlar :) yoğurtlu ekmeğin ekmeğini az tut bi de ekmeği çok küçük parçalara ayırarak karıştır. ben öyle veriyorum.

yerler... sokak kedileri beğenmezse de sokak köpekleri yerler.

aslında sokaktaki hayvanları beslemek biraz iki ucu pisli değnek meselesi;

kuru mama (en dandiği bile olsa) vitamin ve mineral dengesi açısından ev yemeğinden daha fazla yarıyor hayvancıklara. ancak yanında bol su içip içmediğinin takibi yapılmazsa başka hastalıklara sebep oluyor. üstelik kuru mamaya alışan hayvan diğer yemeklere burun kıvırıyor. hem hazıra hem de mamaya alışan hayvan bu sefer yemek bulmaya çıkmıyor, siz beslemediğinizde başının çaresine bakmakta zorlanıyor.
e kuru mama ile beslenmezse keseye daha faydalı oluyor. onun yerine evden bi rşeyler vermek ya da günlük olarak örneğin süt ekmek verseniz daha uyguna gelebiliyor. hem farklı şeyler yiyip her türlü tada alışkın oluyor ama bu sefer de vitamin, mineral desteği ve diş bakımı açısından eksik kalıyor.

öyle işte. ben her ikisini de yapıyorum elimden geldiğince. kimi zaman evden veriyorum, kimi zaman mama alıp geliyor az az onu veriyorum.

valla ben de aslında şuan evde kedi beslemesem de kuru mama alıp zaman zaman koyuveriyorum. evde kap kacak yoksa yemek vermek için kolaylık oluyor. bi de mahalleli bazen huysuzluk yapıyor kuru mama o yüzden iyi oluyor akarı kokarı yok diye.
evde de ton balığı yağında makarna, köfte, sütlü pilav gibi şeyler veriyorum bayağı da mutlu oluyorlar :)

Şık bir saat alınabilir klasik veya hoş bir bere hazır kış kapıda hatta örebilirseniz çokta güzel olur.

17 yaşında mı 30 yaşında mı? nelerden hoşlanır, bütçe maksimum ne kadar?

ha bence cross kalem al bir tane. 80 - 100 tl'ye var.

50-100 tl arası bi atkı. bi de parfümünü sık üstüne. tamam işte.

28 yaşına girecek 50 yi geçmesin yææ :D zaten işsizim :((

sevdiği spesifik bişi yok ben ne alırsam razı o :D

Ne kıskandım ya... sevgiliyle ilk doğumgunu... pfff. Ben apartmanın 11. katında zaten duman olmaz diyerek levrek kızartmıştım mangal ateşinde, bi de şarap almıştım teee eski sevdiceğe..

yaşlanıyoruz lem :'( fırk..

soruya cevap: mangalda pişmiş levrek.

niye kıskandın ki Yæææ
bulalım sana da bi tane pampaa

seveceğini düşündüğün veya senin sevdiğin ve onun da okumasını istediğin bir kitap alıyorsun, içine de güzel bir not yazıyorsun. mis gibi hediye.

veya sevdiği bir sanatçının albümünü alıyorsun, dinledikçe beni düşün filan gibisinden bir iki tatlı cümle yazıp veriyorsun.

ikisi de 50 lirayı geçmez ayrıca şık, ağırbaşlı hediye de olur.

atkı iyiymiş ya ben de sevdim bu fikri ama başka fikirlere de açığız teşekkürler

kış geliyor pofuduk bir ev terliği al bence.

zippo

bir de duyuruda kız olduğunu belirtmeseydin anladık zaten duygumsu kardæææææææææşım :))) :DDDDD

onu daha önce gitmediğiniz bir yere götür. kafe, restoran, brewery olabilir, salaş da olsa ilk kez gideceğiniz için güzel olur. senin tanıttığın bir yer olur.

at almalısın katılıyorum.

paran yoksa ve işsizken alma. öpücük ver. o da beklemiyordur böyle bir şey zaten. ya da çiçek falan al ne bileyim.

evet erkeğe de çiçek alınabiliyor inanır mısınız?

dieselden kemer aldım ben 100 tl tutarında. bir bakabilirsin bence

abartılmadığı sürece yenmesi lazım. yararlıdır falan demiyorum, yenmesi lazım diyorum. sanırım yeterince açıklayıcıdır

doğal şeker alınmalı ki mevyede mevcut. şekerli olmayan meyve yiyin. örneğin karpuz, elma, greyfurt gibi.

çok şekerli meyveleri yememek lazım.karpuz,kavun,üzüm,incir mesela.

ikincisi fazla olmamak kaydı ile. farklı farklı diyetisyenlere gittim ve hepsi, bazı ara öğünlere meyve verdi. (tabi diyabet falan yoksa)

Muz ye en temizi,potasyum kaynagi, sekeri az.Diyetteyken bence gunde 1 tane meyva yenmeli.

elma, greyfurt, kayısı, şeftali diyet yapanlara çokça verilir diyetisyen tarafından. (normal diyet listelerinde. karatay, dukan diyetleri farklı görüşler. size hangisi mantıklı geliyorsa o görüşe göre yersiniz.)

"Doğal şeker" neden "yenmeli" olsun? Meyvelerden alacağın vitaminlerin hepsi sebzelerde de var. Bir porsiyonu geçmemen daha iyi.

diyet yapayım diye hayatından tüm şekeri çıkardığı için (meyvedeki şeker dahil) hasta olan tanıdığım var. o yüzden yenmek zorunda diye biliyorum. günde bir porsiyonu (1 küçük elma büyüklüğü) geçirme zararından çok faydası olur.

Benim de diyet programımda 2 tane meyve yemem gerektiği yazıyor.Fakat fazlası zarar dediğin gibi portakalı çok yediğinde aldığın şeker sana kilo olarak geri dönebiliyor.

Vücudun ana enerji kaynağı şeker. Hiç alınmaması durumunda kilo vermek daha kolay oluyor ama benim kendimde tecrübe ettiğim şey hiç şeker almadığım taktirde bir süre sonra ciddi miktarda şeker ihtiyacı hissediyorum. Gizli şeker veya insülin direnci problemim yok, alışkanlıktan olsa gerek. O yüzden meyve yiyorum ki tatlı yemeyeyim. Bence sırf bu etkisinden ötürü alınması gerekiyor ama "İradem güçlü, yemem ben tatlı" diyorsanız siz bilirsiniz.

Bir dünya diyetisyen ve doktor anne tavsiyesiydi bu.

şu andaki durumunda kedinin gözüne bir şey yapamazsınız.
daha doğrusu veteriner bir şey demeden yapamazsınız.

çay banyosu genelde kedinin gözünün dışındaki çapakları temizlemek ya da çizikleri yumuşatmak vs için kullanılır.
bu göze yapılmaz.

gözü büyük ihtimalle düzelmeyebilir.
eğer düzelmezse mutlaka alınması gerekir, çünkü bu şekilde yaşaması tek gözle yaşamasından çok daha zor olur.
ayrıca enfeksiyon vs gibi tehlikelere hep açık olur.
o yüzden genelde iyileşmeyen/kullanılamaz durumdaki gözleri almayı tercih ediyorlar.

eğer gözü alırlarsa hiç panik yapmayın.
benimkilerden de birinin bir gözü alındı.
sokakta gözü enfeksiyonlu bulmuştum, düzelmedi diye aldılar.
inanın diğerlerindan çok daha hareketli, her yere de tırmanıyor, yani yaşamını etkileyen hiçbir şey olmuyor.
o yüzden panik olmamaya çalışın.

boyunluk fikri çok iyi.
keşke veteriner biraz adam olaymış da kendi taksaymış.

özelden bir mesaj yollayacağım, okursanız sevinirim.

veteriner fakültesi varsa götür elbette, ne ala.
ama sıradan veterinerler de yapabileceklerini yaparlar, yapamazlar diye bir şey yok.
uzaktan bakıp ilaç verenlerden bahsetmiyorum tabi. :)

@ryze pek tepki vermiyor, ilacını sürerken gözünü kapatmaya çalışıyor ama sanırım gördüğünden değil :(

kütahyanın simav ilçesindeyim, kütahyaya iki saat uzaklıkta ama Uşak'a bir saat :(

mesaj yolladım.


kütahya'da evet yapamazlar da, istanbul'dakiler için geçerli değil söylediğiniz.
çamaşır telinden köpeğe yürüteç yapan veteriner biliyorum.
o gözde de öyle ahım şahım bir şey yok, haftada kaç kez karşılaştığımız sorunlar bunlar.

en kötü ihtimalle alınacak, panik yaratmayın.

@ryze arkadaş bir veteriner numarası verdi, yarın onun yönlendirmesine göre gerekirse bursaya götüreceğim artık kedicik iyileşsin de, onu öyle görünce çok panik yaptım, teşekkür ederim cevaplarınız için.

Neden kendi düzeninizi kendi canınız istediği gibi kendiniz yaratmıyorsunuz? Benim fikrime göre hayat müşterektir. Kadın daha fazla para kazanıyor dahi olsa, paralar ortaya konur, ve bunların hesabı kitabı olmaz. Nereye ne için gerekiyorsa o şekilde oraya harcanır. Sevgiliyken/nişanlıyken de kimin parası varsa o alır. Ayrı gayrı olmaz, olamaz, olmamalı.

hah işte çok güzel bir yere parmak bastın.

günümüz kadınları, ben paramı kazanırım, erkek bana söz geçiremez, karışamaz diyorlar
ama iş evlilik, maddiyat gibi konulara geldiği zaman geleneksel yöntemlerle yaklaşıyorlar, her şeyi erkekten bekliyorlar, kız evi naz evidir diyorlar.

bir karar verin. modern olacaksanız modern, geleneksel olacaksanız geleneksel olun.

evli değilim ancak iki taraf da çalışıyorsa masraflar ortak yapılır diye biliyorum. kendine bir miktar cep harçlığı ayırırsın.

evlilikten önce alınmış mülklerin varsa kendine kalır, yine ev vs alırsanız ortak mülkiyetli olur. ayıp yani kadın çalışıyorken ben erkeğim diye evi üstüne yapman.

bir de herkesin kendi düzeni olur. karı koca arasında, aile içindeki şeyler gizlidir. ona buna anlatılmaz, kimse de karışmaz, karışmamalı.

ha büyüklerine bazen danışıp akıl alabilirsin o ayrı.

Ben ne karşı tarafın, ne de kendi ailemin evi dayayıp döşerken yardımda bulunmasını istemem. Dolayısıyla karşı tarafın ailesinden destek almadan her şeyi yüklenmesi bu koşulda imkansız olur, el ele vererek dayanır döşenir ev. Yani bu benim param şu senin paran demeden alınır ne alınacaksa. Ama dediğim gibi ben ailelerin elini cebine atmasına tamamen karşı olduğumdan ortaklaşa yürütmeyi seçerim. Bunu yapamayacak kadar az gelirli insanlar da zaten evlenmemeli bence en azından durumları düzlüğe çıkarana kadar.

Bence evlilik o kadar şirin bişey değil, işin içine sorumluluklar artı para sıkıntısı girdi mi insana feleğini şaşırtır. Çocuğa hiç değinmedim, bebek bezinin fiyatını bilmeden çocuk isteyen insanlar da var, Allah akıl fikir versin. O yüzden durumlar el veriyorsa her şey ortaklaşa, yoksa evlilik öbür yaza ne diyim :)

bu devirde çalışmayan, üretmeyen kadın mı olurmuş? 1980'lerde yaşamıyoruz, bir erkeğin şu sistemde tüm yükü üzerine alması hem onu hem de ilişkiyi olumsuz etkiler, adam yettiremez, yetersiz hisseder, üzülür, sonra bu da ilişkiye yansır.

Ortak ev ekonomisi oluşturulur, bunun hesabını yapmak zor olmaz zaten.

benim görüşüm ; tüm bu türk adet, gelenek ve görenekleri ilkel gelir bana, mesela kaynananın geline iç çamaşırı alması gibi şeyler en basitinden, böyle saçma bir şey görmedim ben, "evi erkek tarafı dizer" diye de bir şey olmamalı, o da çok saçma.

Benim bildiğim evliliklerde ayrı gayrı olmaz. Misal bizim evde peder bey anama direk mayışı verir. Anam maliye bakanı gibi ortak bütçeyi yönetir. Sizde de ikinizden biri bu işe bakar. Genelde kadınlar bakar çünkü daha tutumludurlar erkeklere göre. Aklı başında kadınlardan bahsediyorum hoppa yeni yetmelerden değil..

erkek olarak fikrim şöyle: kadın çalışmasın, çalışıyorsa da parasını hatta banka kartlarını bana versin, tüm gelir giderden ben sorumlu oluyum. alışverişi de ben yapıyım, faturaları da ben ödeyim, en hesaplısı nasılsa krediye girip ev de alıyım araba da..

düğünde 2 kural var
1- sadece kız tarafının bi şeyler istemeye hakkı vardır.
2- erkek tarafı kız tarafı ne isterse yapmak zorundadır

ailelere hiç iş bırakmayıp kendiniz ortak havuz oluşturup o havuzdan harcayın. sadece erkek ya da kız tarafı harcar diye bir şey yok.

çocukluğumdan beri gördüğüm kadarıyla aileler konuşup anlaşıyorlardı. şunları sen al bunları sen al diye. onu yapan ailelerde çok problem çıkmadı. fakat sadece erkek tarafına yıkılan ya da kız tarafına yıkılma durumlarında çok tartışmalar çıkabiliyor. senin zevkine benim zevkime göre alınmadı falan denebiliyor.

kaldı ki sadece erkek tarafı alsa o borcu yine ortak ödeyeceksiniz.

bizim ailede ortaktır.babam ve annem kim ne yapmış ne kadar harcamış karışmaz bir para varsa ortaktır beraberce kullanılır.ama annem mesela fatura ödeme vs. işleri babama bırakır yani ortak hesaba yatar para babam ordan yürütür işleri annem de babam da çalışıyor yani ikisinin de kazancı var belirteyim

evliyim, kadınım.
bizde durum şöyle oldu/oluyor;
evlenirken bir miktar kredi çektik, bir miktarda ailelerden aldık. eşimin ailesinin çok birikmişi vardı onlar daha çok yardım etti ama düğünden sonra altınları onlarla paylaştık. yani geri ödemiş olduk.
ikimizde çalışıyoruz, benim maaş bankamatik kartım falan hep eşimde durur. alışveriş, mutfak vs bütün fatura, ödeme işlerini o yapar. hatta harçlığımı da o verir. biz böyle anlaştık, böyle rahat ediyoruz.

arkadaslarim yeni evlendiler ve herseyi ortak yaptilar.. ev tutulmasi, ev esyalari vs. iki tarafında ailesi destek oldu ancak dügünden sonra takıları bozdurup ailelere verdiler kredi kartlarinin ödenmesi vs icin.
suan ikisi calisiyor ve bütce yapiyorlar kira kredi kartı mutfak masraflari vs gibi kalani da birlikte harciyorlar..
evlilikler de ayri gayri olmaz.. sirket kurmuyorsunuz birlikte yasam paylasiyorsunuz..

En mantiklisi ortak hesapla kira fatura alisveris vs odemeleri arti herkes kendisine bir miktar para ayirmali atiyorum kadin kuafore giderken kocasindan cocuk gibi harclik istememeli.

Aileden görülen veya onların yaptıkları bu konularda bizi nasıl etkiliyo bilemem, eğer gelenekleri sürdürme konusunda baskı yapan ebevenyler yoksa gayet de kendiniz nasıl diliyosanız yapabilirsiniz.

Ben evlenmeye karar verilirken kimseye güvenilmemesinden yanayım. Yani ben evlenmeye karar verdiysem giderler sadece beni ve sevgilimi bağlamalı diye düşünüyorum. Aileden yardım alınabilir zorda kalınırsa ama bütün giderleri aileye yıkmak bana hiç insaflı gelmiyo. Yapanlara hiç saygı duymuyorum açıkcası.
Bu doğrultuda 7 yılımızı bitirdik sevgilimle ve hala evlenmeyi düşünmüyoruz. Bunun nedeni de öğrenciyiz, çalışsak da daha bu yükün altına girecek düzeyde işlerde çalışmıyoruz doğal olarak. Ailelerimiz karşılayabilecek düzeyde ama ikimiz de kendi tırnaklarımızla kazıyarak, kendi emeğimizle bi şeyler yapmak istiyoruz. Normali de bu. Evlendiğinde de ailen bakmicak sana.

Neden aile olarak anlattığımı da söyleyeyim; erkek tarafına bırakılan geleneksel evliliklerde aile daha çok yükün altına giriyo, girmek zorunda kalıyo. 'Erkek tarafı' o oluyo çünkü.

Bide şu her fırsatta kadını kendinin bi alt türü olarak gören, bu doğrultuda sürekli saçma sapır konuşan 'erkeklik taslayan' tiplerin işlerine gelmediği bu gibi durumlarda 'ben kendim kazanıcam harcicam diyip düğünü bize yıkıyolar' diye ağlaması çok komik. Bilmiyosanız söyliyim geleneklere göre düğün erkek tarafının ama nişan da kız tarafınındır ;) geleneksel evlilik yapıcak olursanız her şey size kalmaz ağlamayın ;) -lafım sana değil kegums-

oraya gitmen gerekiyor. genelde tez yazma seviyesinde olanlar yapıyor bunu, ders almadıkları için okula gitme zorunlulukları olmuyor.

önceden dekan veya bölüm başkanı ile konuş, ben ist.da yl yapıyorum, eğer kazanırsam devam etmeme izin verir misiniz diye. olumlu cevap alırsan başvur.bu durumda 2 alternatif var.

1)eğer kabul ederlerse ders günlerinde sana akademik izin verirler, gidip derslerine girersin, dersinin olmadığı günlerde kütahyaya geri dönersin

2)sana 35. madde ile görevlendirme çıkarırlar. yl bitene kadar seni ist. üniv.in kadrosuyna atarlar. sen yl bitene kadar ist. üniv.de araştırma görevlisi olarak çalışırsın. bitince kütahyaya geri dönersin (kanunen bunu yapmak zorundalar ancak hemen hiçbir üniv. elindeki personelini geçici de olsa kaybetmemek için bunu uygulama yoluna gitmiyor)

yemrem +1

Kütahya'da çalışacaksın ama yüksek lisans dersleri için İst.'a gidip geleceksin.

Birde 39. madde ile gorevlendirme var. Mecburi hizmeti yok, sadece ders zamani 3 ayligina gidiyorsun. Derslerin bitince tekrar Kutahya'ya yani calistigin yere donuyorsun. Simdi genelde herkese 35. maddeyi kitliyorlar ama yapabilirsen 39. madde ile mecburi hizmetin olmadan gidebilirsin.

Diger secenek ise bolum baskani ile konusup ders zamaninda git-gel yapman. Biraz yorucudur, ornekleri cok...

www.proje-yardim.com

www.bibliocad.com

kan grubun 0 sa bi zararı yok diye biliyorum

@MeLKoR 0rh +

www.genetikbilimi.com asagıda kan grubu 0 olanlar diyor orayı bi oku istersen

hiç bi zararı olmaz, meyve yemek kadar sağlıklı değil o ayrı.
günde 3 öğün et yesen gut olursun bir öğünün zararı yok
(diyetisyene gidiyorum şart koştu bir öğün et yiyeceksin diye)

o iyiymiş ya o zaman bende alternatif bişeyler yemem lazım ya da yemek yemiyim diye düşünüyodum. et dürüm dönere, iskendere, bursa kebaba devam o zaman.

Reflü'ye dikkat.

(bkz: gut)

hergün bir öğün et problem değilde, eti yeme şeklin sağlıksız sanki!

cokilgincvesesgetirecekbirnickarayanadam +1

ızgara tercih et, iskender dürüm vs kilo aldırır.

@yue 1 yılda 8 kilo aldım bu şekilde. göbek bağladım.. ızgarada kilo almam mı ?

Yaninda hamur, ekmek vs yemezsen kilo almazsin

üstünde tools yazıyor ya ona tıklayacaksın kapanır

doğrusu b imiş. ne kadarının çıktığını görmek açısından. ben a yı tercih ediyorum ama. işte a durumunda hep fazla iniyor falan..

ben b şeklinde takıyorum hep.

tabi ki b. çünkü daha kolay kopuyor.

tasarruf için doğrusu b. hatta yurt dışında bir reklam varmış, b şeklinde takılan tuvalet kağıtları yüzde bilmem kaç daha uzun gidiyormuş.

doğrusu moğrusu bilmem, her halükarda a takarım, yanlışlıkla b takmışsam da değiştiririm. b de mal mal nerde lan bunun başı diye çevirirken buluyorum her defasında kendimi

ben a yönünde takılmışını görünce düzeltiyorum çünkü o şekilde koparıp alması daha zor oluyor
bu arada üstümdeki adam a b hangisi karıştırmış

b

bu çok mühim bir konu.. en.wikipedia.org

Annem sürekli B şeklinde takar ben her görmemde A şekline getiririm.. Hatta sadece evde değil misafirliğe gittiğim evlerde de gördükçe değiştiririm böyle saçma sapan bir takıntım var.. Daha kolay geliyor sanırım bilmiyorum..

a şeklinde kullananlar da mı varmış ya da böyle bir tartışma mı varmış ki?
vay be ben a şeklinde görsem yanlış takmışlar derim ama daha rast gelmedim o duruma da ,neyse hayırlısı

b

evde kedi varsa ters gibi görünse de a şeklinde takmak daha mantıklı oluyor. Bkz: browneyedgirl65.com

elbette b
öteki türlü elini biraz daha uzatman gerekiyor kağıdı yakalayabilmen için. kulağı tersten göstermek gibi bir şey.

b

b.

sinüzitsin mi?

olamdıgımı biliyorum

Sinomarin diye okyanus suyu şeysi vardi bende. Gripte nezlede bir fırt sıkınca beynime kadar açılıyordum. Bahsettiğin sıkıntı yatarken bi rahatsızlıksa manyetik burun bantları gibi şeyler var eczanelerde.

ben aslında devamlı yanımda sprey tasımaktan ziyade kesın çözum bulabılırmıyım dıyorum ama sinomarın e bakıyorum hemen, sesım bıle sankı grıp mısım gıbı cıkıyor

(bkz: sinüs rinse) diye bir şey var bide ama sende işe yarar mı bilmiyorum.

Aynı sorun bende de var. O etler ömür boyu yakılacak, kaçarı yok. senede bir, iki senede bir. Kolay gelsin bize.

Yenibosna Star City şiddetle tavsiye edilir :) Süvariden 220 TL ye aldım ordan. Outlet olur kendileri.Diğer büyük markalarıda uygun fiyata bulabilirsin.

hayrına birisi sana damat şifresini yollar ise 30 mayıs a kadar damattan 600 tl lik takımı 300 tl ye alır çıkarsın ucuz aramak derdine de düşmezsin. hemde yeni sezon takımlardan alıyorsun.
olmadı fabrika satış veya outlet mağazalarına bak hacı.
sarar, hatemoğlu, süvari bir sürü marka var. oralarda hemen hemen fiyatlar senin istediğin gibi.

damat şifresi ne:D

biz eşime ykmden sarar marka takımı 250 ye almıştık. indirimleri takip et, pek çok marka yakın fiyatlara bulunuyor.

küçük prens

öyle bir bakış mı varmış ya. daha neler duyucaz acaba. ancak belirli bir konuda uzmanlaşırken ya da çok ilgiliyken alanın önemli kitabını okumamış birine eğer yakın arkadaşın filansa öyle bakarsın.

1984 - george orwell okumasanız da en azından o tarzı ne anlattığını bilin. ama okuyun en basiti.

he bu arada küçümseme işin abartısı herhalde?

mula +1

yeryüzünde kutsal kitaplarını dahi okumayan milyonlarca insan varken yaban'ı okumayan birisine öyle bir bakış atmak da çok ilginçmiş doğrusu.

inandığın dinin kutsal kitabını okumadıysan acayip küçümserim. neye inanıdğını bilmiyorsun derim.

onun dışında küçümsemem kitap okunmadı diye.

takılmayın kardeşim böyle şeylere. ne istiyorsan, seviyorsan onu oku.

ulysses
okumayana selam vermem.

sen git ben geliyorum +1

kimseyi bir kitabı okumadı diye küçümsemem. yüzlerce kitap okuyup da bir bok olamamış insanlar da var.

merhum +1

öyle acayip bakışlar atmam ama (bkz: momo) 'yu herkes okumalı bence.

yok öyle bir şey. arkadaşınız abartmış. yabana kadar bir dolu kitap var her bireyin hayatında şahit olması gerekne sahneleri betimleyen..
lütfen.

ben yaban ı okuyanı küçümserim esas. gereksizliğin abidesi bir kitap işte. seneler önce okumuştum, harcadığım vakte acıdım.

bunun dışında çok kitap okumak değil mesele, öz ve dolu kitap okumak...

stres ya da alerji nedeniyle döküntü yaşıyor olabilirsiniz.

geçer merak etmeyin. bende de 2-3 sefer olmuştu. nedenini de merak etmedim. kendiliğinden geçti kısa bir süre sonra.

manuel takılmaktan aşındırmışsın
elazabeti biraz dinlendir

sedefe benziyor...

hacım muhtemelen alerjiden oluşmaktadır.
çok kafaya takma 2-3 güne geçer.
neira ciddimisin la:)

Ne basik parmaklarin var senin, kut kut

Eeee evet soyulma, yeni sabun kullanmisin gibin sanki. Sabununu degistir

Ama ben sana el kremi derken vazelin kullan diye bir milyon kere söyledim.Onun yerine başka krem kullanıyorsun sen.Once vazelini kullan,geçmezse dermatologa gideriz ama cildin kuru olduğu icin boyle oluyor,evet.

@neira hadi len ben 6 yaşından beri sevişiyorum bir kere!1!1!

@cecilia basık değil parmaklarım objektif şeyetmiş fotojenik değiller sadece.

@fraise vazelin bulunca süreceğim de bugün baya soyuldular parmaklara yayıldı soyulma olayı ondan sorayım dedim ama eve gidince deneyeceğim söz.

@alerji diyen herkes için gelsin, güneş alerjim var o yapar mı acep? öyle güneş altında kiremitte taşımıyorum ama.

yaz başlangıcında bende de oluyor hep.mevsimsel olabilir belki.
bi de ellerim cok kurudur,yaza doğru su kaybı da arttığı için nem ihtiyacı da artıyor cildin.
lush lemony flutter kullanmaya başlayınca toparlandı.

ben ucuz deterjanla bulaşık yıkadığım zaman oluyor böyle, özellikle bimde satılan pril çakması bir şey varya destos mu ne o yapıyor, seninde kullandığın el sabunu detarjan krem gibi bir şeyden olmuştur geçer yakında.

cameron dııl o ya

www.imdb.com

lost girl dizisinde kenzi imiş
www.google.com.tr

1

3- memnun değilim.

3

2- memnun değilim

@girl in a coma, sizinki biraz uymamış gibi. nötr, eh, idare eder gibi bir karşılığı olmalı.

2

girl in a coma verdiği cevaba göre çok bile maaş alıyor bence.

4

1.

3

5- biraz memnunum

tribute to girl in coma

2

3,5

5

3,5'tan 4

4

3

Çalışma şartlarını düşününce en azından biraz daha fazlasını hakettiğimizi düşünüyorum..

1 ay oncekı ısımde 3 ıdı yanı eh ıste guzel fılan dıyodum .. gecen ay ıs degıstırdım ıkıye katladılar maası sımdı 4 numero memnunum dıyorum.

soz verdıklerı prımlerı de aksatmazlarsa cok memnun olurum herhalde.. 1 ay sonra da 5 olur herhalde prımle bırlıkte ..

lan herhalde biliyoruz 3ün bu durumda nötr olduğunu. daha fazlası olabilir bence. o yüzden beni memnun etmiyor ama kötü de değil. dolayısıyla 3! mustafa kardeşim.

mustafa34 hahaha iyi guldum.

bu arada maaş yok harçlık artı kyk ya 4 veririm

2

normal. benim yeğen de böyle.

bırakın istediğini giysin.çocuklar bu yaşlarda biraz inat oluyolar.

şımarıklık değil demişsin ama şımarıklık bu anlattıkların. Bir kere 4 yaşındaki bir çocuk nasıl oluyor da bir pantolon yüzünden ortalığı birbirine katabiliyor ki? Bu toleransı ona siz vermişsiniz yani şımartmışsınız. Kesinlikle pedagog şart

benim kuzen de küçükken öyleydi.büyüyünce geçti.

o yaşlarda ben de sevmediğim kıyafetleri giymezdim. şimdi de boş zamanlarımda seri katillik yapmıyorum. abartmayın bence çocuğa istediği şeyleri giydirin bitsin.

Annen baban düşünüp karar verse, sen niye bu kadar sorumluluk alıyorsun ki anlamadım.

kizi goturmeyin annesini goturun. cok simartmis kiz, cocuk oldugunun farkinda degil

@rock n roll Ya öyle bişey değil. Gel sen kendin al, ne istiyorsan onu giy diyorum ona da yanaşmıyor sadece ağlıyor.

@gallipoli Sadece şımarıklık değil diye düzelteyim o zaman. Yaz gelince böyle sadece onu da söyliyim. Alerjik bi kaşıntısı var sanırım o yüzden bi hırçınlık söz konusu birazda.

@demoniclewinsky
İnşallah geçer kardeşimin ki de. Benim korkum zaten hep böyle kalması, başa çıkılıcak gibi değil

www.forumdas.net

Burada yazilanlari okudugunuzda ve biraz arastirma yaptiginizda 4 yasindaki cocuklarda boyle seylerin gozlemlenmesinin normal oldugunu gorebilirsiniz.Egitimi icin farkli acilardan yaklasmak gerekir,hangi durumda nasil davranmaniz gerektigi bircok psikologun internet sitesinde de anlatilmis,bunlardan yararlanabilirsiniz.

Ayrica 1 yasindan itibaren cocuklarin psikolojik gelisimlerini anlatan,sizin nasil davranmaniz gerektigini cok guzel orneklerle aciklayan bir suru kitap var.Bunlardan birkacini alip okumakta fayda var.

Pedagog icin de sunu soyleyebilirim;cocuk yetisrirken mutlaka bir uzmana danismalisiniz diye dusunuyorum.Maalesef Turkiye'de cogu anne-baba cocuga karsi nasil davranmasi gerektigini bilmiyor.

Kisaca bu donemki psikolojisi icinde boyle seyleri yapmasi normal,onemli olan sizin ona karsi yaklasiminiz.

Bu aralar ben ilgileniyorum da kardeşimle. Anca ben ikna ediyorum, edebildigim kadar.

4 yaş hırçınlık dönemi. bence bizim milletçe en büyük hatamız çocuğun aşırı üstüne düşmemiz, pantolonu giymiyorsa, yemeğini yemiyorsa saatlerce peşinden koşup mücadele etmeyin. sakin olun, hiç yüksek sesle konuşmayın. giyinmiyor hırçınlık yapıyorsa mesela (evde bakabilecek biri varsa tabii) gayet sakin ve normal şekilde, giyinmediğin için bizimle gelemiyorsun deyip gidin. ama yapın bunu tehditte bırakmayın.

bildiğim kadarıyla 3-4 yaş döneminin ergenlik gibi kendine özgü özellikleri var ve bu dönemde her şeye hayır demek gibi huylar ediniyorlar yani yaptıkları normal bir araştırın derim.

benim de 3 yaşında kardeşim var seni anlayabiliyorum. ilk olarak "annen baban düşünsün sen niye ilgileniyosun" tarzı apsal saptal sözlere aldırış etme. ben kardeşime bu durumlarda oturup açıklama yapıyorum. ağladığı sürece istediği hiçbir şeyi yapmıyorum. ağlaması bitince -illa ki bitecek unutma- anlatıyorum her şeyin sebebini. ancak kendi seçimlerini yapmasına izin verin ona zarar verecek bir sonuç doğurmayacaksa. mesela hep aynı pantolonu giymek istiyor ve ağlıyosa önce ağladığı sürece hiçbir şekilde onu dinlemeyeceğimi ve istediği kadar ağlayabileceğini söylüyorum. sonra artık başka pantolon giymesi gerektiğini çünkü diğer pantolonun kirlendiğini söylüyorum. %99 sorun çözülüyor. önemli olan ağlarken istediği şeyi yapmamak. kızmamak ve sinirlenmemek gerekiyor. çünkü onun amacı seni sinirlendirmek. ağlıyorsa hiç ona bakmayın bile. orada yokmuş gibi davranın. ayrıca her şeyin açıklamasını mutlaka yapın. çocuğa "bu pantolonu giyeceksin" demekle olmaz. neden onu giymesi gerektiğini anlatın. 4 yaşında bir çocuğun algılama kapasitesini küçümsemeyin eğer sebebiniz mantıklıysa kesinlikle hak verip anlayacaktır. önemli olan inatlaşmamak. dediğim gibi, ağlarken ilgilenmemek ve sakince sebepleri açıklamak kilit çözümler. ağlarken onunla uğraşırsanız kafayı yersiniz. bırakın ağlasın. ilginizi çekemediğini fark edince susup sizi dinleyecektir. dinlerken de makul sebepleri açıklamak sorunu çözmeye yeterli olacaktır. pedagogluk bir durum olduğunu sanmıyorum. sabır çok önemli. bu tabii ki benim fikrim.

Annen baban ilgilensin sözü neden aptal saptal olarak nitelendiriliyor anlamadım. Sadece pedagoga götürmek gibi, çocuğa nasıl davranılacağıyla ilgili temel kurallara karar verme gibi sorumlulukları anne babanın üstlenmesi, bu konuda da abi ya da ablayı bilgilendirmesi lazım.

@ack3000 bende kesinlikle ağlarken dinlemiyorum, ne dediğini anlamiyorum diyorum mecburen susuyor. Bu sefer o ikna etmeye çalışıyor beni. Benim istediği seyi yapmamam mümkün olmadigindan dolayı oluyor genelde. Sonunda da benim dediğim oluyor ama olana kadar çok uğraştıriyor sorun orda zaten.

Kendi haline bırakmak konusunda da şunu soyleyebilirim. Ben onu bıraktığım zaman o beni bırakmıyor peşimde koşup ağlıyor resmen.

Herkese ayrı ayrı teşekkür ederim. Herkese cevap veremedim ama çok yardımcı oldunuz gerçekten.

Annem babam tabiki ilgileniyor ama bende uzerime düşeni yapmaya çalışıyorum. Ben burdanda yardım almak istedim. Duyuruda muhatap benim yani :)

@snowflake uzun uzun yazmışsınız çok teşekkürler dikkate alıcam mutlaka :)

hangi birimde çalışıp hangi ölçekte çıktı alacağına bakar o. standart şudur demek yanlış olur.

ölçeğe göre değişir o, 1/1 ölçekte çiziyorsan 12 alırsın, 1/2 ölçekte çiziyorsan 6 alman gerek, gibi

@bira sisesi kapagi, @srtm

1/1 ölçekte milimetre çalışıyorum. sorun şu ki solidworks'deki antetin aynısı autocad'de oluşturmak istiyorum. solidde yazıların karakter büyüklükleri bildiğimiz word'deki gibi büyüyor küçülüyor. ama autocad'de karakterin büyüklüğünü 10 yaptığım zaman devasa büyüklükte yazı çıkıyor. sanırım 12 karakter büyüklüğü 2.5 ya da 3 e denk geliyor ama keşke karşılıklarını veren bir tablo gibi bir şey olsaydı.

deneme yanılmayla bulacaksın o vakit, çıktı alırken önizleme die birşey war ordan kendin orantılayabilirisn

kuytudur daha az rüzgar alıyodur daha sıcaktır.
muhtemelen yumurta var ya da bırakmak üzere..

bozun pişman olursunuz o yuvalar pislik yuvası evi pire bit vs sarması riski var. benim balkonumda güvercin yuvası vardı ve haftalarca elektronik aletlerimin arasından beyaz böcekler çıktı. alın bence.

Valla apartmanın içinde doğalgaz saatlerinin üstüne yaptılar ve o bile bildiğin pislik. İkisi de yokken kaldır at derim kuş doğmadan. Alışırlarsa üçer beşer gelirler. Sokak kuşları hiç sağlıklı şeyler değiller. Hele evin içinde...
Tabii hayvan düşmanı değilim, o saatlerin üzerindekini de kaldırıp atamadım ama her sene biri geliyor, diğerinin yumurtasını atıyor yuvadan, etraf pislik doluyor falan, of yani. Atın, eve her nasıl giriyorlarsa onu da engelleyin.

sabah dişisi gitti, yuvaya bir baktım ki yumurtlamış!
@whoosie eve girmelerini engellemek istemem; üç senedir böyleyiz, yani evde bahar-yaz kuşlarlayız. korkutamam, girmeyin diyemem. öte yandan bit vs haklısınız.
@yuto yumurtlamışken nasıl alayım, mümkün değil.

elim kolum bağlı kaldım.

artık mecbur o kuş yumurtadan çıkıp büyüyene kadar duracak orada, yerini değiştirirsen ya da ellersen genelde yumurtayı ya yuvadan atıyorlar ya da bir daha üzerine oturmuyorlar. çok rahatsız olmam diyorsan bırak büyüsün, çok güzel oluyor yavruyu izlemek. uçabildiği zaman gelince hepsi birlikte gidiyor zaten o zaman izin vermezsin tekrar girmelerine sorun çözülür.

e bebeğe uçmayı nerede öğretecek, evin içinde mi? kuş beyinli yaa fghsfdsh
yuvayı bozmaya vicdanın el vermeyecek sanırım, keyfini çıkar. herkese nasip olmaz böyle bir şey, benim başıma gelse ellemezdim.

peki bit sarıyormuş diyorlar allah aşkına evin içinde ben ne yapacağım, yani ne yapmam, nasıl bir önlem almam gerekir? bir de evde köpeğimiz var.

bit açısından bir şey diyemeyeceğim çünkü bizde hiç öyle bir sorun olmamıştı. biraz pisliği oluyor ama bit böcek vs. görmedik hiç. anneannemin evinde yüklüğün üzerine yuva yapmıştı. torunlarım diye seviyordu :) hatırladığım kadarıyla 20 güne falan yavrusu yumurtadan çıkıyor. biz seslerinden rahatsız olmuştuk sabahın köründe manyak gibi bağırıyorlar :)

edit: yumurtlamasaydı balkona falan taşınabilirdi ama bu saatten sonra taşınmıyor diye biliyorum. yerini değiştirmeden sadece yumurtaya dokununca bile kabul etmiyorlar. aslında köpekten korkarlar yavrusunu yiyebilir diye ama sizdekiler cesurmuş anlaşılan :D

yavrularını yumurtadan cıkarsın, ucursun, ondan sonra temizliginizi yapıp yuva yaptıkları alana oyuncak bebek vs koyun. korkululk gibi görüyorlar ve bir daha gelmiyorlar.
bizim de balkonumuza yaptılar, hiç bit böcek vs olmadı. dünya tatlısı yavruları oluyor, yazıktır kıymayın.

@maral yok kıyamam zaten, imkânı yok.

Bitler için aktardan okaliptus yaprağı alıp bulunduğu yere koyabilirsiniz...

eskiden okumazdım, çoktandır okuyorum. sadece kitabın içeriği değil, ilgili kitap/yazar/edebiyat hakkında bilgi ve fikir sahibi olmayı sağlıyor. okuma amacına göre değişir önsöz okuyup okumamak. bazı durumlarda önsözü okumadan kitabı okumak yetersiz bile kalabiliyor.

Kitabın hikayesine dair bir şeyler anlatılıyorsa önsözde okurum, bunun dışında bayrak töreninde müdürün konuşmasını dinlemek gibi ızdırap veriyor, okumuyorum.

okuyorum

bende de tam tersi okuma takıntısı var sanki kitabı eksik bırakmışım gibi hissediyorum okumayınca

önsözü muhakkak okurum..

ben genelde okumam lan.

okuduklarımın beşte dördünde hay seni yazanı diye küfrederek bitirmişimdir, ama kalan beşte biri bilgilendirici olur diye okurum.

yazarına göre okuyorum. bazısı çok güzel yazıyor. sıkıcıları okumuyorum.

benim de hoşuma gitmiyor. kitabına göre okuyorum. bazı önsöz yazarları sağolsun kitap hakkında spoiler vermekten dahi çekinmiyor. kitap düşündüğümden daha ilginç ise bazen kitabın ortasındayken önsöze geri dönüyorum, bazen de önsöz'ü kitap bittikten sonra sonsöz olarak okuyorum.

okurum kesinlikle, bazı kitaplarda önsöz süsü verilmiş prolog yazdıkları da oluyor, okumayınca eksik kalıyor hikaye.

okuyorum. adı üstünde önsöz. önsözde yazanlar kitabın içeriğine ya da geçirdiği aşamalara vakıf olmanızı sağlar.

ben ne zaman, nerede, kaç adet basıldığı sayfadan başlıyorum. bu bilginin bana faydası var mı bilmem ama kitabı daha yakından tanıdığımı hissediyorum.

Merdivenleri çamaşır suyu ile sildikçe aslında kediye yer gösteriş oluyorsunuz. Duru suyla yıkayın ve o katın merdivenlerine sıklıkla sirke dökün kediler sirke kokusunu sevmediği gibi daha önce yaptıklarının kokusunu örter ve kedi orayı tuvalet yerine kullanmaktan vazgeçer. 1 şişe sirke bimde 95 kuruş....

şu kedi kovucu spreyler, jeller falan var hani, hiç kullanmadım ama belki işe yarıyordur? tabi zararı var mı diye de öğren öncesinde. bir de kolonya kokusunu pek sevmezler.

dışarda yuva yapın yemek verin yavrularını da taşır belki hayvan yazık çaresiz, sığınıyor işte oraya, öldürmek ne demek, düşünmüş olman bile ne kötü.

Not: şöyle yapabilirsiniz, kediler kuma sıçmayı sever, kapatabilmek için ama eğer yoksa kumları size mesaj olsun diye de gözünüzün önüne sıçabilir yani, kedi beslediğimden biliyorum. kediyi bulup çıkaramıyorsanız, kömürlüğe kum ayarlayıp koyun, hayvan oraya yapar tuvaletini apartmanı da kirletmez, mutlu mesut yaşarsınız,arada yemek ve su da verin ölmesin zavallı hayvancağız. çaresizlikten orada o, sığınıyor.

genelde turuncgillerin kokusunuda sevmedikleri icin, limon suyu dokun, hatta limonlarin kendini de birakabilirsiniz.