www.eksiduyuru.com

squat mi ki?

edit: yazmislar pardon

cocuklarin dogduklari anda ogrendikleri ilk sey aglayarak stediklerini yaptirtmak.

birakiniz aglasin efenim bunca yillik insanlik tarihinde daha hic aglamaktan olen cocuk gorumemis kayitlarda.

bi kere bastan hata etmisler agladiginda istedigi seyi apmayi. su anda geri almak cok zor ve cok sabir ister. ne kadar aglarsa aglasin istedigi seyin olmayacagini bilmeli. bak 2.5 saat aglamis sonunda elde etmis, demek ki eninde sounda yapilacagini biliyor tabi unutmaz.

ben olsam hak mahrumiyeti uygulamasi baslatrdim. agladigi anda, sahip oldugu sevdgi bisey de elinden alinacak. mesela o gun tv yok, cizgi film yok, en sevdigi oyuncak yok. ne kadar aglarsa o kadar sey kaybeder. ama istikrar cok oemli, anne-baba hem ortak hareket edecek hem de sabirli olacak. 1-2 saat dayanip ondan sonra ay ama sesi kisildi diyip tamam al ne halin varsa gor demek yok.

bu arada trt de super dadi diye bir program var. elestirenler var tabi ki ama cocuk egitiminde zaten tek bir dogru yoktur.

ben gayet basarili buluyorum programi ve taktikleri, yurtdisinda yasarken benzer uygulamalarin yapildigini da bizzat gordum.

aynı yaşta, aynı şeyleri yapan oğlum var. :)

Bu alışkanlığını 2-4 yaş arasında olan ben merkezciliği sona erince bırakacaktır. Bu süreçte denediğimiz şeyler

1. Görmezden gelmek ama bu aynı yerde bulunup görmezden gelmek manasında değil. Bu konuda bir yazı okumuştum. Psikolog kişi; "seyirci yoksa oyun da yoktur" diyordu. Ağlamaya, kendisini yerden yere vurmaya başlayınca yanından ayrılıyorduk. Bir kaç dakika sonra kimsenin olmadığını görünce susuyordu yanımıza gelip ağlamaya başlıyordu. Zaman zaman bu işe yaradı ama bir yerden sonra iş kovalamacaya döndü :)

2. Dikkatini başka yöne çekmek. Tabi bu "aa bak kuş" şeklinde olunca en fazla 1-2 defa oluyor. Daha çok ilgi duyabileceği ya da isteyebileceği başka şeylere dikkat çekmek yine yer yer işe yarıyor.

3. Mantık Tecavüzü. Bu adı ben verdim annesi sık sık uyguluyor. :) Çocuğa neden istediğini alamayacağını mantıksal olarak anlatınca bizim çocuk şöyle bir durup oyuncuklarıyla oynamaya dönüyor. Her çocukta işe yarar mı bilmiyorum.

4. Bu taktik değil ama şu yapılmamalı. Okuduğum kadarıyla aklımda kalan örnek şöyle. Anne çocuğuna hadi şu kazağı giy de dışarıya çıkalım diyor. Çocuk kazağı giymeden çıkmak istiyor. Annesi de giymezsen çıkmayacağız diyor ve çocuk inat edince çıkmıyorlar. Bir süre sonra çocuk annesinin yanına gelip "tamam anne kazağı giyeceğim hadi çıkalım" diyor. Bu durumda ebeveynlerin çoğu "işte istediğimi yaptı" diyerek dışarı çıkar ancak bu en büyük hata imiş. Çünkü sizin istediğiniz değil yine çocuğun istediği oluyor. Ve çocukta istediğim zaman istediğimi yaptırabilirim algısına sebep oluyor. Sonuç bu.

Umarım yardımcı olmuştur az da olsa.

Dayanicak baska caresi yok. Bir kere alistirilmis cunku. Cocuk da limitleri biliyor. Mesela su anda biliyor ki 2 saat aglasa istedigi olucak, onun icin vazgecmez kolay kolay aglamaktan. Cok zor evet cocugun aglamasina bagirmasina kendini parcalamasina seyirci kalmak. Ama inatlasmaya donmus is. Anne sen aglasan da hayir vermiyecegim dese de cocuk inanmayacak cunku biliyor her zaman kazanan taraf o olmus yildirmayi basarmis. Anne konusarak bir seyleri cozmeye calissa da islemez. Pratikte saatlerce aglasa da istediginin olmadigini kendi gozleriyle gormesi lazim. Cok cok zor isi celik gibi sinir ister.
Bilmiyorum dogru olur mu ama agladigi shrecte ikgilenmek yerine agliyacaksan git odanda agla sakinlesince gel konusalim seklinde yetiskinvari bir muamele ise yarar mi? Bu surecte anne de kolay yilmaz sonrasinda da oturup sakinlestiginde konusulur yaptiginin yanlis oldugu. Ama iste ilk varan aglasa da vermemek.
Baska seyle oyalamak o inattaki bir cocugu kesmez farkinda bilincli yapiyor..
Anne kadar babanin da ama isin icinde olmasi gerekir, basacikmak zor oyle bir djrumla.

bence artık çok geç.ayrıca insanlara çocuklarıyla ilgili eleştiride bulunmak da annelerin pek hoşuna gitmiyor çok yakın da olsanız.

@jamalbsf

elbette biliyorum. zaten kendileri yakındıkları için durumdan ben tavsiyede bulunmuştum yoksa haddime değil zaten çocuğum yokken öyle konuşmak. insan 'çocuk bu yapacak bir şey yok' falan diyebiliyor anca :/

istenmeyen davranışı görmezden gelecekler. çocuk isterse 2 saat ağlasın. o gerçek ağlama değil zaten, annesi babası üzülmesin ağlıyor diye. çocuk 45 dakika ağlamış çünkü ne kadar ağlarsa ağlasın sonucunda istediğinin yapılacağını biliyor ve amacına ulaşana kadar ağlıyor. kesinlikle sabretmeliler ve istediğini yapmamalılar. kararlı olduklarını belli etsinler, acır gözlerle bakmasınlar.

bu arada ağlarken başka bir şeye dikkatini çekmeye çalışmasınlar. o anda çocuğu tümden görmeden gelsinler. aksi halde çocuk bi şekilde dikkat çekmeyi başardığını biliyor.

aileye ve komşularına müthiş sabır diliyorum.

Görmezden gelme olayı mantıklı bence,başka şeylerle uğraşıp bulundugu yerden ayrılmak ve istediği şeyin yapılmayacağını belirtmek.
yani yapma etme demek değil,1 kere olmaz diyip devamında sürekli açıklamada bulunmamak.
burada kuralları ben koyarım ahbap tadında:)
1-2 kere bunu yapabilirlerse devam etmez gibi.
çocuk yetiştirmek ne zor,allah kolaylık versin arkadaşınıza.

bazı diş hekimleri birkaç seansta yapıyor kanal tedavisini. bildiğim kadarıyla ilkinde kanalı açıyor, bişiler yerleştiriyor o yerleştirdiği şey sinirleri öldürüyor haftaya sinirler ölmüş şekilde devam ediliyor.
tamamen de yanılıyor olabilirim.

benim kanal da 2 seansta yapıldı ama bence uyuşmamasının seans sayısıyla alakası yok çünkü benim hepsinde de uyuştu. narkoza karşı bağışıklı insanlar var uyuşamayan onlardan olabilir misiniz ya da doktor doğru yere mi vuruyor acaba. bir diş doktoru daha iyi yanıt verirdi.

tamamen gömülü 20'lik dişi aldırdım, o zaman uyuşma ile ilgili hiç bir sıkıntı yaşamadım. ama kanal tedavisinde kaç iğne yaparsa yapsın uyuşmadı sinirler, pause ın da dediği gibi sinir öldürücü bişey yerleştirdi bu sefer onun üzerine geçici bi dolgu yaptı, 5 gün sonra bi daha gidecez. yani acaba dişçi mi beceremiyor yoksa çok anormal bişey değil mi bu. genç tecrübesiz bir dişçi de değil ama 2 seansta sinir uyuşturamayınca şüpheye düştüm.

diş hekimi doğru yeri bulamamış olabilir. benimki de tecrübeliydi ancak ilk denemesinde tam uyuşturamayınca iki defa o geçici dolgudan yaptı sonra da bir anestezi uzmanı getirdi, o gayet başarılı bir şekilde uyuşturdu.

wii oynuyorum. canım istiyo her gün oynuyorum.

Sevmek önemli yoksa devamı gelmiyor, ben her akşam bisiklet kullanıyorum yarım saat falan..

Haftada 3 gün yüzüyorum. Başlarsan ve birkaç hafta düzenli olarak gidersen programının sürekli bir parçası oluyor ve yapmadığın zaman rahatsız oluyorsun. Ama bir bıraktın mı bir daha başlamak zor oluyor. Ben de öyle en azından.

Düzenliden biraz fazlasını yapıyorum sanırım.

Fitness. Uğraşın sonucunu gördükçe motive oluyorsun ve devam ediyorsun. Sporun sürekliliğini belirleyen şey bence çalışma koşulları.

ben sıkılıyorum ya. düzenli yapmaya çalışıyorum ama istemeyerek malesef. yaşadığım yerden dolayı evde spor yapmak zorundayım bir de dizden dolayı kısıtlı şeyler yapma iznim var (koşu falan yasak mesela). geçen bende duyuru açtım benzer:
www.eksiduyuru.com

şimdi oyalayacak şeyler hazırlıyorum kendime. dans etmeyi çok seviyorum, sevdiğim şarkıları yazıp zumba ekliyorum sonuna youtube da çıkan videolarla onlarla ısınıyorum eğlenceli oluyor. motivasyon önemli kendini motive edecek şeyler bul.

charlize theron

Rachel tabii ki. Anna kendrick'i severim oyuncu olarak da arada dağlar var. Bir de anna'nın bacaklar çarpık.

rachel +1500 çoook tatlı.

edit: bunu görünce bana hak vereceksiniz :)
www.youtube.com

Ikisi de iyiymiş bence. Ama bacak çarpıklığı önemli bir faktör.

önce about time'ı ve the vow'u izleseydin sorunun cevabının rachel olduğunu bilirdin 11111!

tabii, benim tercihim her zaman eksisozluk.com

valla ikisini de çok tanımam sadece filmlerden hatırlıyorum da anna kendrick bildiğin ''iq 20 imajı''na sahip fotoğraftan gördüğüm kadarıyla. güzel de değil. üzgünüm anna hayranları:(

diğeri biraz sempatik gibi.

Tanımıyorum ama soldaki şirin duruyor.

rachel mcadams. yorum bile yapmaya gerek yok..

new balance'a baktım ama bulamadım :/

evet.
google dns

Ben yurtdisinda girebiliyorum, ama su anda bazi ulkelerde bazi Google servislerinde sikinti var. Surada duyurusu mevcut:

plus.google.com

evet

dns siz ttnet kullaniyorum

evet...
dns ayarları değiştirilmeden... Uydunet

teşekkürler, sorun host dosyasındaymış eski pc yi açmıştım da onu silince düzeldi :)

toz aldığın ve camları sildiğin bez ayrı olmalı. hav bırakmayan türden. zaten üstünde yazar onlardan al.

mikrofiber bezlerden şaşma.

rossman'da çok güzel ve çeşitli bezler var.

camlara mikrofiber cam bezi (markasını hatırlamıyorum mavi renkte acayip güzel cam siliyor), yerlere saplı vileda, duvarlara normal bez (sarı bezler var ya meşhur onlar olabilir), genel yüzeylerde toz alırken vileda marka toz bezi satılıyor onu kullanıyorum çok iyi toz alıyor ama onu bulamazsan o sarı bezlerde olur, 8 li falan alırsan her yere ayrı ayrı kullanırsın. kalitelisini al ama. kullanımı daha rahat oluyor tüy ip bırakmıyor parçaları topluyor vb.

edit: mutfak dolapları gibi yerler için vileda marka mutfak bezi satılıyordu bir kere ondan aldım acayip memnun kaldım bir yüzeyi mikrofiber gibi diğer yüzeyi bildiğin tırtıklı bir bez bulamadım bir daha ondan, bulursan al bence.
bak şu bez resmini buldum
www.evimharika.com

edit2: sarı bez dediğimde şu
www.temsankurumsal.com

eski kullanilamaz pamuklulari pacavra halie getirip tozbezi yapiyorum, camlari da fisfislayip gazete kagidiyla siliyorum. duvar silmek de neymis? bu kadar manyakca temizlik yapmaya gerek yok.
tuyolar;
temizleme sularina bir iki damla sirke eklersen hayat dah guzel ve hijyenik olur bu arada. toz alma suyuna da camasir yumusatici yine bir iki damla, ayni yuzeye tekrar toz toplanmasi daha gec olur.

bim'de saka su tanesi 25 kuruş.

rami toptancilar
metro ve tesco gibi marketelere'de bakabilirsin

en uygunu bim ve a101 de

bim özkaynak satmıyor muydu? saka da mı satıyormuş?

bizim market diye bir zincir var toptancı onlarda markası farklı sular 17-20 kuruş civarına alınabiliyor ama 12 ve katları şeklinde alabiliyorsun.

bim şehirden şehre farklı su markası satıyor.. izmir buca'da sırma su satıyor mesela :)

benzin istasyonlarına bakın

hani böyle her bi şey satan bakkal toptancı dükkanları var ya oralarda gayet ucuz oluyor. 15 kuruşa alıyorum ben.

3 tane müziğim var onlar çalar bittiğinde koşu programım biter sonra diğer hareketlerime geçerim.
Müzikler kısa müzikler değil. beni gaza getiren sıkmayan müzikler.

janis joplin dinliyordum sadece

spotify'ın listelerinden gaza getirici bi gym playlist'i açıyorum. fitness yapıyorum zaten 45 dakikada hemen bitiyor.

spor yaparken mesajlaşmak, set aralarında 1 dakikadan fazla dinlememek lazım. vücut ısısını korumalı yani.

gifrific.com

@douchebag
homer haklı çok sıkıcı ya :D

yue, adam çözmüş olayı :))

benim koşu playlistlerim var, koluma taktığım ipodla çok zevkli oluyor. bu arada ben koşmaya bayılırım, hiç sıkılmam, saatlerce koşabilirim.

@douchebag
haklısın koşunun öyle bir yanı var ama ben dizden ameliyat oldum iyi gelmiyor o yüzden en fazla eliptik bisiklet. yüzmeyi çok seviyorum ama o da evde olmuyor.

bisiklette kitap okuyordum.

Kendine challenge belirle. Yaptığın egzersizlerde belli hedefleri geçmeye çalış. Hep aynı yapıyorsan sıkılırsın.

ben genelde dışarıda koşarım. şehir merkezi olduğu için felaket bir trafiğin, kalablıkların arasında koşuyorum. vahşi doğa şartlarına hayatta kalmak için sürekli gözlerim açık olduğundan hiç sıkılmam :D
diğer yandan parka gidersem koşmaya, müzik dinliyorum.
müzikte sıkıyor tabi. önlemek için iyi bir playlist olması lazım.
nokia mixradio var telefonda. çevrimdışı listeleri var.
evde wifi bağlıyken telefona indir diyorum. koşarken radyo dinler gibi listeyi dinliyorum. her seferinde çok güzel yeni parçalar çıkıyor karşıma. ya da nostaljik parçalar. sürpriz oluyor, eğleniyorum :D

spor yaparken sikiliyorsan sporu bir zorunluluk olarak goruyorsundur.

motivasyon almak icin muzik dinlersin o ayri, ama sikilmamak icin tv izlemek, kitap okumak mantiksiz isler.

@bigl0rd
doğru diyorsun da sıkılıyorum ne yapayım mecbur yapmayınca olmuyor.

sevdiğim grubun/şarkıcının youtube'dan konserini bulup izliyorum. acayip gaz veriyor. :)

kendime küçük sürprizler khazırlıyorum.

kanka spor yaparken sıkılmak nasıl oluyor onu çözemedim ben. sıkılıyorsam o sporu/hareketi yapmam ben. atıyorum -sıkılıyorsam- bisiklete binmem de koşmaya çıkarım gibi. ikisi de kardiyo netice itibariyle.
sporu çok seviyorum. spor yaparken müzik dışında hiçbir şey tercih etmiyorum. müzikler de hardcore oluyor biraz. metal, hard rock, dubstep gibi.

-Youtube`a yaptığım sporun adını yazıp sonuna "Motivation" ekliyorum. Güzel videolar çıkıyor. Mesela erkeksen ve fitness benzeri bir şey yapıyorsan Marc fitt diye bir oğlan var muazzam vücut yapmış. Kıskanıyor yani insan. Onu izleyip gaza gelebilirsin.
-Türkçe dublajı mükemmel olan filmler var. Animasyon filmler mesela. Madagaskar falan favorimdir. Asterix ve obirix görevimiz kleopatra benzeri bi film vardı, erkan can falan bir sürü kişi geyiğine seslendirmişler. Ortaya eğlenceli bir şey çıkmış. Bu tarz filmleri izleyebilirsin. Dövüş kulübünün türkçesi de fena değildir.
-Sevmediğin birisi varsa onu dövdüğümü hayal ediyorum. Önce kendi kendine dövüşmek çok malca geliyor ama emin ol çok işe yarıyor. Geçen müdürün ağzını burnunu kırcam diye bir yardırmışım sorma gitsin. Ter içinde kaldım.

Genellikle bunlar işte. Umarım yardımcı olabilmişimdir.

bana çok çirkin geliyor.

Bence de hic olmuyor.

çirkin

ne alaka ya!!!
ben yazlık yerlerde sürekli bu ayakkabıları giyerim. hava alır, ayaklarım hiç terlemez.
terlik giymeyi sevmediğim için iyidir. iyi de görünür ayrıca!!!

ayakkabısına göre değişiyor bazıları kaba duruyor bazıları güzel. pumanın faas 300 ü var mesela bende iyi duruyor.

bence artık bu takıntıları bırakmak lazım.

gayet de estetik güzel koşu ayakkabıları var. üstüne başına duruşuna uydurursan son derece tarz da olabilirsin. istediğini giy.

etrafımızdakiler için giyiniyoruz ya, gıcık oluyorum.

kötü bayağı

urun.gittigidiyor.com

vay güzel ürünmüş ama çok pahalıymış ya :(

amazonda saçı çok yıpratıyor diye yorum yapmışlar, gerçi maşadan iyidir.

şu videoda da kız saçını kaptırıyor zor çıkartıyor.
youtu.be

@yue, ben de duyurudaki videoyu izlerken aynı şeyi düşündüm. kadının yüzünde "acı" ifadesi var resmen. sanki saçı çekiyor gibi baya.

Mutluluğu yemekte arıyorsun. Alkolizm gibi bir şey seninki.

yapı meselesi bu. mutsuzken ben de soluğu buzdolabında alıyorum. ama bazıları gerçekten yemeden içmeden kesiliyor.
şöyle düşün iki seçeneğin var
1- mutsuz +kilolu
2- mutsuz +zayıf

hem mutsuz hem kilolu olmak daha kötü bu yüzden kendine hakim olmaya çalış. yemeğin değil sporun salgılattığı iyi hissetme salgılarına yapış.

Depresyondayken herhangi bir uç olabiliyor. Çok yemek ve az yemek birer uç. Aynı şekilde çok uyumak ve hiç uyuyamamak da birer uç

Spor yapıyorum aslında, ama bu dönemde her bi bokta isteksiz olduğum için onun da bi faydasını görmüyorum. Hayattan soğudum resmen.

Suya ve sigaraya ver kendini. Benim bunye de bir tuhaf. Cok mutsuzum ve ilk birkac gun bir sey girmedi bogazimdan sonra tam tersi saat basi bir seyler yeme istegi geldi. Sonra tekrar suya bile erinir haldeyim. Yataktan cikasim yok. Sadece sigara..

mutsuzlaştıkça iştahın kapanıyor zaten, kilo kaybediyorsun. en azından bende öyle oldu. zaten çok yiyemiyordum, iyiden iyiye kesildim yemeden içmeden.

mutsuzken yemezsen gayet de kilo verirsin. ya da canının abur cubur çektiği her sefer bir meyve yersen de olur bu.

benim canım nutella, çikolata çekiyordu, mandalina yiyordum gidip gelip, peynir yiyordum mesela. o an meşgul olacak bir şey arıyor insan esasında. koca bir bardak su da işe yarıyor.

bisiklete binmek için yaşıyor ve çalışıyorum.

gelecekten umudu olmayan kimse bu dünyada yaşamak istemez.

benim kız arkadaşım veriyor bana bu umudu. ufak şeylerden de mutlu olabilmeyi öğrendim.

tatmin olamıyorsun ama geçici de olsa mutlu oluyorsun. zaten dünyanın en tepesindeki adam bile hayatından memnun değildir kanımca.

Aile önemli aile. Kimse çocuğunun vazgeçmişliğini görmek istemez. Az çok onlar için çabalarsınız hiçbir şey yolunda olmasada.
Yoksa zamanı doldurmaya uğraşıyoruz zaten çokta büyük bir mesele değil.

öğrenmek için yaşıyorum resmen şu anda. öğrendikçe daha da heyecenlanıp daha da okuyup daha da gaza geliyorum.

İnsanı yaşatan şey çocukluk hayalindir bence ya da yani herhangi bir hayalin de olabilir belki de.

Yani yapmadığın bunca şey varken ölümü düşünmek yanlış bence. Yapmadığın şeyleri yapmaya çalış, orta afrikada 40bin km safariye çık, bisikletine bin önce kendi şehrini sonra Türkiyeyi gez kamp yap doğaya dön. Zamanı gelince ölecen zaten

zengin olma değil de belki kıyamet kadar büyük çaplı bir yıkım olur ve kalan son insanlardan biri olmayı başarıp doğru düzgün bir medeniyet kurarım hayliyle hayata tutunuyorum. bu medeniyet çok bürokratik ve boktan.

şu an hayatımdan hiç memnun değilim ama sebebi benim tamamen. hepsi kendimle alakalı. niye yaşıyorum? bir şeyler değişebilir. değiştirebilirim. ecelimle yaşlılıkta hastalıktan falan ölmezsem kesinlikle intihar ederim ama bunu da 30-35 yaştan önce yapmam diye tahmin ediyorum.

o zamana kadar ne olursa olsun "daha gencim lan" deyip bir şeylerin peşinde koşabilirim. ama baktım yaş olmuş 35 hiçbir şey yok, depresyondan depresyona koşuyoruz hayat ağır geliyor, o vakit çekerim emaneti. fakat o zamana kadar yaşamak için bir amaç aramadan "böcekler ne güzel" diyerek dünyada vakit geçirmeye çalışacağım.

Sevdiğim insanlar ve onlarla beraber olmanın verdiği keyif. Herkes gibi benim de çok eksiğim var hayatta, ama en azından iyi bir ailem olmasının kıymetini bilmeye çalışıyorum. Ya yaslanacağım hiç kimse olmasaydı?

spor ve et bu aralar

Bugün öğle yemeğinde üniversiteden eski bir dostumla görüşürken bu konu açıldı. Benim ve onun için akşam erken yatıp sabah erken kalkmak, bir işte çalışıp meşgul olmak bizi hayata bağlayan asıl şey. Üniversite hayatında o kadar düzensiz ve depresif zamanlar geçirdik ki şu anki halimize bile şükretmelere doyamıyoruz.

bir gün çok zengin olacağım ve dünyayı dolaşacağım. yani hayal kuruyorum bol bol. otun bokun hayalini kuruyorum ben. sihirli güçlere sahip oluyorum, uçuyorum hayvanlarla konuşabiliyorum falan. eğer bir tercih meselesi olsaydı seneler önce yaşamamayı seçmiştim zaten. ama bu durumda günü kurtarıyorum işte.

"birisi" için yaşıyordum ama sımdı yok. aradayım.

sadece sevgi ve değerli hissettirmek. ama insanlar sevgisizleştiler. kimse kimseyi sevmiyor. herkesin yüzünde umutsuzluk ve hırs var.

beklentilerini minimuma indirmeye calis bence. o baya zaman aliyor zaten. o arada yasar gidersin.

Hedeflerime ulaşabilmek için yaşıyorum, sonra bir başka hedef geliyor yerine etap etap yani.

diğer ihtimalin toprak altında sonsuz bir karanlık olması. başka bir şey değil.

Kendi ile yasar. Duz mantik hayat kurtarir

zaman zaman herkes dusunuyordur.
onemli olan cevrende olan olaylardan ders cikarabilmek, durumuna sukretmek, yapabiliyorsan insanlara maddi manevi yardim etmek.

dunyayi sen degistiremezsin ama birilerine faydan dokunabilir.

dunya adil bir yer degil.

Dünya berbat bir yer. Düşündükçe de yaşanılmaz, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. O yüzden boşvermek, bir şeyi değiştiremeyeceğini kabullenmek ve dümdüz yaşayıp gitmek gerekiyor bence. Ne demişler ignorance is bliss.

Şöyle ki dünyada yaşamanın amacı mutlu olmak değildir. Bir nebze olsun iyi bir insan olabilmektir. Herkesin mutlu olduğu dünya yaşamaya değmezdi. Önemli olan adaletsiz ortamlarda sen ne yapıyorsun. Tanrı bunu görmek istiyor. Tanrı zaten kitaplarda sonsuza kadar mutlu olacağın yerleri sana söylemiş. Bu dünyanın gelip geçici olduğunu ve senin bu süreçte neler yaptığını görmen gerek.

evet cidden hayat mutsuzluklarla dolu.

ben bu mutsuzlukta kendimi şöyle avutuyorum; "beterin beteri var, birileri bu hayatı sakat, kör, sevdiğini dün toprağa vermiş veya aç olarak geçirmeye çalışıyor en azından o durumda değilim çok şükür" diye kendimi avutuyorum. bazen yiyor bazen yemiyor ama öyle böyle geçiyor..

edit: en çokta şu yaşamak için çalışmak meselesi koyuyor bana :/ işe gidip gelmekten başka ne halta yarıyorum diye üzülüyorum.

Bugün daha 35 yaşında hayatında sigara içki kullanmamış 7000 tl maaş alan özel sektörde bir birimde müdür olan arkadaşımızı kanserden kaybettik.... Hayat bu kadar basit işte ..düşünmeyin çokça şeyler yaşayın gitsin..rüzgar bir yerlere savuracak nasıl olsa...

sorun şu ki mutlu olmayı çok fetişleştirdik. sanki hayattaki tek amacımız buymuş gibi. zaten "mutlu olmak" kavramı bile bize öğretiliyor. mutlu olmak için araçları hem yanlış seçiyoruz (para, güzel bir eş, araba vs., hem de bu araçları birer amaca dönüştürüyoruz.
bu konu üzerine kafa patlatmak için 3 kitap önereceğim:
www.iletisim.com.tr
www.idefix.com
www.idefix.com

Gerçektene de mutsuzluk dolu, bu söylediklerinizin var olması da bence yeterince kanıt. Ben insanın bir varoluş amacı olduğuna inanmıyorum ama bu tarz şeylere de kafayı takan bir insanım. Rahatlamak için ise şuna (htwins.net ) ve şuna (www.youtube.com )bakınca rahatlıyorum, "Amaan, zaten küçücük bir şeyim, yaşamışım ne, yaşamamışım ne." diyorum. Valla, aklım almıyor, yukarıda (aşağıda, sağda, solda) zibilyon tane gezegen, yıldız var. İnsan olsa ne, olmasa ne. Bir de o halimizle hani oturup düşünüyoruz, bir şeyler hissediyoruz, yemek falan yiyoruz ya, iyice komik geliyor. Birileri okumak için kilometrelerce karlı yollarda yürürken, başka biri milyonların içinde yaşıyor, o anda başka bir yerlerde bir yıldız patlayıp supernova oluyor. Ben isyan ediyorum, o arada dünya kadar bir göktaşı bir gezegeni parçalıyor bir yerlerde. Algılayamadığım için olay iyice karmaşık geliyor, iyice hayranlık uyandırıyor. Onu düşündükten sonra biri insanın hayatını geçtim, Dünya'nın kendi varlığı bile karınca gibi geliyor. "İnsanlık olarak olmasak ne olur? Onu geçtim, şu gezegen olmasa da ne olacak ki. Olmasa da olur" diyorum. Sonra hayranlıktan vazgeçip dünyaya dönüyorum, İstanbulkartımı basıp sağlı sollu arkalara doğru ilerliyorum. Ya da duruma göre gaz maskesi takıyorum.

hayat pek tabii ki mutsuzluklarla dolu ama bu hayata bakış açınla ilgili. şimdi sana edebiyat yapmak istemiyorum yok pozitif düşün yok bilmem ne... fakat aslında çok basit olan ama düşünmeyi unuttuğumuş bir şeyi hatırlatacağım. o da ''şükretmek''. bak beni öyle dini bir kimlik olarak görme. din ile alakam yok desem bile yeridir.her şeye rağmen hayat çok güzel. Yaşamak, nefes almak, bu serüvenin bir parçası olmak çok önemli.

Sabahları uyanırken, gözlerimizi ilk açtığımız anda sağlıkla gerinebiliyorsak eğer… işte ilk neden karşında duruyor bile. Ne dersin? Sağlıklı olmanın parayla bile ölçülemeyecek derecede önemli olduğunu hepimiz biliyoruz, öyle değil mi? Biliyoruz da hangimizin aklına bunun için şükretmek geliyor ki? Ancak hastalandığımızda, sağlığımızı kaybetmeye başladığımızda değerini anlıyoruz; ama iyileşince her şey tekrar eskiye dönüyor, rutine biniyor ne yazık ki…

Tıpkı bunun gibi bir başka örnek… market arabamızı elimizdeki listeyle doldurup eve geldiğimizde tüm alabildiğimiz nimetler için şükretmemiz gerekmez mi sizce; hele hele istediklerini, özlediklerini, onlardan da önemlisi ihtiyaçlarının çoğunu alamayanları düşününce? Peki bizler ne yapıyoruz; elimizin ağırlığından, yorgunluğumuzdan dem vuruyoruz öyle değil mi?

Bunlara benzer örnekleri çoğaltmamız mümkün elbette ama bunların pek çoğunu fark edebilmemiz için mutlaka bir şeylerin sebep olması, bize bir şekilde hatırlatılması gerekiyor. Oysaki… kendiliğinden fark edebildiğimiz, şükür edebildiğimiz ölçüde mutluluk kıvılcımları daha bir etkili olacak, denizin mavi serinliklerinin ruhumuzu dinlendirmesi gibi daha bir sarıp sarmalayacak dört bir yanımızı.

işim gereği dünyanın dört bir yanını gezme fırsatım oluyor ama kalitesiz bir ülke demek yerine kalitesiz insanların olduğu bir ülke demek daha doğru olur. bunun için de yapacak bir şey yok maalesef. örneğin; japonya'ya gidiyorum ve 2 gün kalıyorum. insanlar saygıdan artık ayaklarıma kapanacak. kasiyeridir, otel görevlileridir vs. herkes yaya geçidine geldiğinde kimse yoksa bile muhakkak durur vs.. örnekleri çoğaltmak mümkün. fakat bizim ülkemiz de böyle. yeri geliyor bende isyan ediyorum fakat gittiğim diğer ülkeler geliyor aklıma. ya kenya'da doğsa idim ? veya kırgızistan ? veya suriye ? vs. vs. o zaman da diyorum ki neyse buna da şükür...

artık yazmayı bırakmam gerekli karnım acıktı. hadi eyvallah...

Sağlık veya yiyecek ekmeğin olması bambaşka konular. İhtiyaçlar hiyerarşisinde bunlar temel basamaklar zaten. Ancak sadece bunlarla mutlu olabilmek, ölmek için yaşamak anlamına gelmiyor mu? Çok polyannacı bir bakış gibi geldi bana.

İyi insan olmak, daha doğrusu başkalarına çıkarsızca yardım eli uzatmak, evet bu gerçekten çok güzel bir şey. Ama bir sorum var, aç olan bir kediye süt verdiğinizi düşünün. Mutlu oldunuz. Ya sonra? Ya kediyi alıp beslemeniz gerekiyor, ya da bundan sonra ne olacak diye kederlenmeniz.

Dünya adaletsiz ve kokuşmuş bir yer. Ben de pek inançlı biri sayılmam ama, birkaç sene önce duyduğum bir laf hep geliyor aklıma. Bu kadar sıkıntı var olduğundan, belki de bu dünya başka bir dünyanın cehennemidir.

kullandığın autocad LT sadece xy de görebilirsin. LT lerde 3 boyut yok.
eğer LT değilse eklediğim jpg den wiev menülerini açıp istediğin şekilde bayarsın.

2. sorunu anlamadım.

imgur.com

move komutu ile çizdiğin çizgiyi taşıyabilirsin
blog.taliasoft.com

Bahsettigin gibiyse hicbir sey olmaz. Polise sikayet ederse kapiya gelir dinlerler gurultu var mi diye, varsa ceza keseler yoksa sikayet vsr lutfen sessiz olun der giderler ama sen yuksek sesli muzik yok diyorsun zaten.

Onun haricinde savciliga sikayette bulunabilir filan ama hicbir sey cikmaz. Siz de biraz daha sessiz olmaya özen gosterin.

En fazla ne olur karşılıklı keyifler kaçar. Gerek yok.

Saat olarakta gece 11 de başlar bu fazla ses çıkarmama olayı.

3m'in ses geçirmez kulaç tıkaçları var onlardan kullanabilirsin gündüzleri rahat uyumak için tavsiye ederim. şöyle şeyler;
www.hepsiburada.com

ben de öyle bir apartmanda oturuyorum, şöyle örnek veriyim, sessizken ortam, komşunun tuvaletin elektrik düğmesini kapama sesi duyuluyor, o kadar söyliyim. o saatlerde uzun süren her ses rahatsızlık veriyordur emin ol. bizde bazen ev işi yapan, bulaşık yıkayan filan oluyor, kapı çarpma sesleri, sandalye ittirme sesleri vs. kulaklıksız hakkatten uyutmuyor. baktığında kendi evi, istediğini yapar ama yine de komşuları rahatsız etmemeye özen göstermeliyiz. sonuç olarak sen de haklısın, komşun da :)

bu binaları yapan müteahitlerin hepsinin allah müstahakını verir umarım.

(bkz: ilgi orospusu)

insanlar kendilerini ifade edemiyor. sorun burada. hayatlarını anlamlandırmak için çok az yol var. sorun nadiren insandadır, ekseriya sistemdedir.

cevabı kendin vermişsin. insanlar istediklerini, paylaşmak istediklerini yazıyorlar. bu onların kendilerini ifade etme şekli. sana anlamsız geliyor ama başkası o fotoğrafları, sözleri vs. beğeniyor olabilir. demek ki aynı anlayışa sahip değilsiniz, hayatlarınızı farklı şekillerde yaşıyor ve farklı düşünüyorsunuz ki bu da son derece normal.

facebook kullanırken "ilgi çekmek için mi acaba" diyenleri de anlamıyorum açıkçası. insanların görmesini istemeseydim facebook'a değil de günlüğüme yazardım. şahsen internet ortamında yazıp çizdiğim ve yayınladığım her şeyi insanlar görsün diye paylaşıyorum.

@sumuklu asilzade bir kere yazanlar değil de her gün veya en azından 2-3 günde bir yazanları diyorum.

@der maister

Onların kendilerini ifade etme şekilleri anlamsız değil. tam olarak yanlış.

hatta bazılarının attığı tweet'ler var. "bundan banane mk" kıvamında. gerçekten abartıyorlar.

sahsen ben facebooku ilgi ceksin diye degil kendim icin kullaniyorum. duvarim bir nevi begendigim seylerin ozeti. hatta baska insanlar paylastigim seyi begenince uyuz oluyorum. sevdigim bir soz, beni cok gulduren bir karikatur ya da sarki hepsi kendim icin. daha sonra mesela soyle bir sarki vardi neydi ya diye kendi duvarimdan buluyorum. facebook bu acidan cok kullanisli kolayca paylasmak vs. blog tutmak cok zahmetli geliyor. gunluk tutmaksa apayri bir sey zaten.

insanin o anki moduna gore siyah beyazli fotograftaki soz ya da siir hosuna gitmistir veya gecmiste yasadigi bir seyi hatirlatmistir buyutmemek lazim.

Genellikle gunlerini bos gecirdikleri ve pek bir ugraslari olmadiklari icin kendi iclerine yoneliyolar, melankoliye bagliyolar.
Kafayi mesgul eden biseyleri yok cunku.

İllaki ilgi cekmek icin yapicak diye bisey yok, o anki ruh haline bagli olarak kendilerini boyle ifade etmeyi tercih ederler.

Şöyle bisey de var:
Bunlarin buyuk bir cogunlugu kadin/erkek farketmez ilgi cekmek icin yapar orasi da bir gercek.

squat tam anlamıyla bunun için yaratılmış. bu arada ne popoymuş öyle ya :O:O:O:O

ekleme: yalnız bu arkadaşın beli de bayağı ince. öyle böyle değil. o da kalçayı gözümüze sokuyor.

daha önce bana squat bacak çalıştıran hareket demişlerdi yani popoya da faydası varmış ama asıl amacı bacak çalıştırmakmış benim bacaklarım yeterince kaslı yapıya sahip olduğu için kalınlaştırmak istemiyorum. sadece popo hedefli hareketler var mı bildiğiniz?

squat. squat . squat.

Benim de idealim kendisi, evet olmasına olunuyor squata abansam böyle olurum kum saati gibi, ama quadlar da belirginleşiyor ona bi çözüm bulamadım. Bacağı kalınlaştırmadan yapması çok zor, izole bir hareket değil çünkü. (bkz: insan gerçekten hayret ediyor)

yaa o kız squat yapmıyor dostlar squat öylee olmaaaz. instagram ne kadar yalan bi dünya böyle.

pilates yaptığım zamanlarda büyümüştü biraz ama bu ablanınki çok enteresan bişey. çekiciyle itici arasındaki çizgide ama götü çizgiden büyük olduğu için biraz itici. karikatür gibi. yani otobüste yolda falan poponu milletin ağzına niye sokasın ki? bide biraz araştırdım squat yapacaksan önce bi yerlerden biraz öğrensen iyi olurmuş

iğrenç lan böyle götüm olsa ekmek almaya bile çıkmam. bide gerine gerine foto paylaşmış.

squat falan bilmem de makasla falan sıkılaşıyor işte. bu kadar olur mu bilmem. genetiktir bununki halasınınki falan da büyüktür.

2 yaşımdan beri squat yaparım bu da ispatı:
apacheathlete.files.wordpress.com

poposu zaten güzelmiş üstüne squata abanmış. bu arada biraz da kalf çalışsa ya benim için biri mesaj atsın söylesin :3

bulamadım şimdi, en geç yarın akşama bir şey paylaşacağım ben de squat ve sporun bopoya faydaları konusunda.

bana biraz inanılmaz geldi acikcasi özellikle 2010 yilindaki fotosuna gore. sadece sporla bu kadar buyumez sanki.

Büyür. Oraya özel izolasyon yaparsan uzun süreler, vücut illa ki tepki verecektir.

@arnold oraya ozel izolasyon derken?

sevgili butt severler;
sanırım bu kızın poposu gerçek değilmiş, implant diyorlar :/ burnu da estetikmiş zaten, "brazilian butt implant" diye araştırınca benzer örnekler çıkıyor karşınıza.

şurada elemanlar tartışmışlar gerçekte görenler falan var, anladığım kadarıyla çoğu fake diyor:
forum.bodybuilding.com

ulan bi tane kafası çalışan adam yok şurada hakkaten.

squatla göt öyle olmaz. senin götün hiç bi zaman öyle olmaz. istersen 25 yıl boyunca squat yap. genlerinde yoksa yoktur. sporla bi şeyler katarsın da fark edilecek bir şey olmaz, en fazla küçülür götün ufacık kalır.

düz götlülere de her zaman talip vardır. üzme kendini.

pampa taam vurma ya. fotolara kandık kız 4 senede ne göt yapmış dedik affet.

sanırım bu
youtu.be

Meleklerin gelmesini geçtim, sofrada taze ota bu kadar düşkün olduğumuzu bile yeni duyuyorum. Salata severiz sevmesine de, özellikle taze ot falan...

kebapçıda roka falan gelir ya onu diyor bence :) fakat melek demesi bana hristiyanlıktaki melek anlayışını çağrıştırdı, bir türlü mantığa oturtamadım.

yok tabii ki evet roka maydanoz falan taze taze konur hemen bahçeden koparılıp ama melek olayı uydurma.

kuzukulağı :)

Kuzu kulagi, roka, yesil sogan, maydonoz, tere... Baska aklima gelmedi. Bence de sallamasyon, karnini zor doyuran bir kulturden geldik, oyle taze ot, melek hikayesi palavra. Bir kere kisin taze otu nereden bulacaklar anadoluda?

live free or die.
seni dusundukce gozlerim dolar kulaklarim mark
made in train
ikizler
cocacoine

meme mi o?

o kız bu masaya gelecek!
abi daha fazla içme istersen...
sarhoş değilim ben!
opüjem!
hıck!
o son shotı içmeyecektik...
her zamankinden...
hadi çinçin!

allahınız varsa burada önerilenleri yazmazsınız.

"ne yaptığını zannediyorsun?"
"bir daha düşün!"
"suçlu o değil, sensin!"
"kadını kadın yapan östrojendir."

ben bir defasında;

''erkek yada kadın farketmez, her göt itina ile sikilir'' diye bir yazı okumuştum bar duvarında.

iflahım şaştı hala oraya gidemiyorum

arap sen içme bokunu çıkarıyorsun

hayat tek gündür o da bugündür
carpe diem
anı yaşa
hızlı yaşa genç öl
hayat boş shotla coş - bunu ben salladım
adama bakarım adam mı diye - yok bu olmadı.

klişe olsalar da insanlar sever böyle şeyleri.

İstanbul yine neler yaptin bize, yerimizde, yurdumuzda iyiydik ya biz

arabada 5 evde 15
lezzetli çipetpet
benim adım elvan dalton, gezerim balkon balkon
barbara heralde barbara manken olan

bu kadar yazdık "in vino veritas" demedik :) selam olsun kendisine

trust me you can dance -imza vodka
life is better when you are drunk
lets get fucked up

tuttuğun altın olsun

Çişin mi var?

bitch please

When life gives you lemons, ask for tequila and salt.

Keep calm and drink shots (tequila, vodka, vs. gelebilir) - bunun posterleri var internette.

In vino veritas, in aqua sanitas.

İngilizce veya başka bir dilde olmasın da ne olursa olsun. Alayınız Avrupalı zaten şu triplere bak

müdür sen içme arap bokluyorsun ..?!*%!

allahını seven üstüme tekila atsın

tekilanın askerleriyiz
dostum bu tekila bir harika
tekila çok güzel gelsene

herkese benden tekila, şakir'e yok.

bütün parçaları olur mu bilemiyorum ama, silah modeli + blueprint diye aratabilirsiniz google'da.

grabcad.com

bu sayfadan şunu indiriyorum şimdi solidworksde bakacağım nasıl bir şey
grabcad.com

edit: indi baya ayrıntılı içinde mermi bile var :)
autocad ve solid dosyalrı render fotoğrafları var.

var ya, aşık olamıyorum

ne yapsam diğerinde aklım kalıyor. bir türlü yaptığıma konsantre olup keyif alamıyorum. ne yapacağım ben?

kodumun sirketi maaş zamlarını nisana salladı.

4 sene okul okudum işsizim ***

Var ve sil bastan filmindeki olayi yaptirmak istiyorum. Kafamdan birini tamamen silmem lazim. Keske gercek hayatta da olsaydi filmdeki olay.

bir türlü zengin olamıyorum :/

öğrencilikten bıktım. lisedeki sıra arkadaşlarım işe başladılar ben hala 3. sınıfım ve okulum kesinlikle uzadı.

inanılmaz bir konsantrasyon sıkıntım var. herhangi bir şeyle 40-50 dakika kadar ilgilenebilmeyi istiyorum. insanın tuvaletini yaparken bile canı sıkılır mı ya, "hay ananıski" diye sinirlenerek çıkar mı tuvaletten? adeta neşter vurulmuş, enfeksiyonlara heyooo diyen savunmasız bir yara gibiyim. gelmişimi skeyim ama geçmişim kalabilir.

var her şey çok düzgün gidiyor. problem yok hayatımda rahat battı.

Bitsin artık şu lanet AÖF!

sevgili bulamama sıkıntısı dışında hala bir derdim yok. amk bir çıkamadım gitti şu işin içinden

Bu soruyu sormayacaktın. :)
-işyerinde hâlâ kimseyle arkadaş olamadım. bu yüzden çok rahat takılamıyorum. zaten stajyerliğin verdiği bir acemilik var.
-aşık olamıyorum. etrafımdaki herkes senin niye sevgilin yok diye sıkıştırıp duruyor. aşık olabildiğim zamanlarda da olmuyordu gerçi. kendimi kötü hissetmeye başladım bu konuda. bir eksiklik var bende ama.
-maaşım az.
-kilo vermem lazım.
-asosyalim ve çok çekingenim. aslında öz güven eksikliği var bende. bunlardan kurtulmam lazım.
şimdilik bunlar geldi aklıma. daha da vardır. :/

askere gidiyorum 3 hafta sonra.

Benim derdimi sen iyi biliyorsun :)

dahili meddah, mesela ne?
sevisgentürk, o da bişey boşver
allstar, üzülme iyi bir iş bulursun, ümitli ol
halitkin, sen de aç konuyu?
yue,zenginlerinde sıkıntıları var, azla da mutlu olursun istersen
justinho, sen de böyle ol, herşeyde bir hayır var. canın sağolsun
der meister, doktora gittin mi?
el cancer, sevindim :)
CELL-MAN, biter ben de aöf mezunuyum, benim dönemimde çok zordu, şimdi kolaylaşmış
fransızkalan, birgün sen de aşkı bulursun, bunu kafana takma
proculianus, dert ettiği herşeyi halledersin bir şekilde, yavaş yavaş yoluna girer
teoridefeminist, platonik misin?
nathanieltroy, yap askerliği kurtul, aradan çıkar işte. şimdiden hayırlı tezkereler
dalessandro ;)

istemediğim bi gelecek için istemediğim şeyler yapıyorum. Karşı koymaya cesaretim yok ve işin kolayına kaçıyorum. Öfke kontrol bozukluğum var ve paranoya başlangıç aşamasında olabilirim. hadi bakalım

ders calismam lazim.kpss icin ama verim yerlerde. bogazim agriyo. Kardesim kimya sinavina calismak icin gec yatip sabahin 4.30 unda kalktigindan uykumun icine edildi ve uykumu tam alamadigim icin acayip sinirliyim. bir de onu goremedim son kez. cok uzucu bi haber aldigi icin apar topat geri dondu. :/ gorusemedik.

Bugun bi an once bitmeli!

konsantrasyon ve çabuk sıkılma

iphonu varsa foursquare kullanıyordur muhtemelen. bir foursquare yapılacaklar listesi hazırlayıp onunla paylaşabilirsin.

oncelikle güzel bir genel istanbul haritası olmalı. bu şart. o haritanın üstünde kişinin nerde kaldığı işaretlenmeli. daha sonra da merkesi birkaç nokta işaretlenmiş olmalı.

raylı harita sisteminin haritası bulunmalı ve kadıgı yere en yakın durak(varsa) işaretlenmeli.

gezi planın başına gezi süresince ihtiyacı olacak türkçe cümleler not edilmeli(nedense kişinin yabancı olduğunu var saydım)

ulaşım için kullanıcğı istanbul kart veya ne kullanıcaksa temin edilmeli veya nsaıl temin edileceği anlatılmalı.

belli başlı yerlerin detaylı haritaları olmalı güyük haritaya referans vererek.

daha sonra görülmesi gereken yerlerin listesini çıkarıp bunu bçlgeye göre ve ayrılması gereken zamana göre düzenle. ona göre 10 güne bunları yay.

detaylara gelinicek olursak. gidilecek yer hakkında ön bilgi, ne göreceği varsa tarihi ufak bir geçmiş. nasıl ulaşacağı, mutlaka görmesi gerekenler belirtilmeli. orda asagı yukarı ne kadar saat gecireceği ve sonrasında nerden hangi vesaiti alıp diğer göreceği yere nasıl gideceği veya eve nasıl döneceği belirtilmeli. (edit) gittiği yerden nerde yiyip içebileceği gibi seçenekler de belirtmek faydalı olucaktır, aynı zamanda hediyelik eşya vs gibi neler alabileceği nereden uyguna alabileceği gibi bilgiler. bir de kişinin özel ilgi alanına yönelik de detay verilebilir. (edit)

acil numarall yer almalı.

bence günlük pdf yapın. hepsi bir olmaktansa. 1 adet genel bilgiler pdfi olsun her an referans olarak kullanıcağı. her an işine yarıyacak bilgilerin bulunduğu.
her gün için de ayrı pdf olsun. pdf'ler içinde başka bir pdf'e link verebiliyor olmanız lazım. bu şekilde bir klasor icinde gerektiginde basit bir link ile gerekli bilgiye ulaşılabilecek bir sistem kuarbilirsiniz.

tabi interneti olsa aynı şekilde bir blog da işinizi gorur.

ben bu iş için evernote kullanıyorum ama ofline olarak notlara ulaşılmıyor ücretsiz versiyonda onun için bağlantım olduğunda gerekli notları açıyorum, sonra bağlantım olmasa da daha evel açık olduklarından görebiliyorum bilgileri.
bir de google maps offline harita hizmeti de veriyor. google maps üzerinden de işaretleme yapılabilir.

Ben bu tarz durumlarda elektroniği hala biraz garipsiyorum. Her zaman basılı bir harita ve rehberi tercih etmişimdir. Bir turizm ofisine gidip güzel bir İstanbul haritası ve rehberi edinebilirsiniz ücretsiz olarak. Atatürk ve Sabiha Gökçen Havalimanları yanı sıra, Sultanahmet, Karaköy, Sirkeci ve Taksim'de bu bürolardan var(mış).

Ayrıca illa elektronik olacaksa, Trip Advisor City Guides isimli bir Iphone uygulaması var, bu uygulamada İstanbul'un offline şehir rehberi de bulunuyor.

bence günlük olarak ayrı ayrı bilgisayarda hazırla ama renkli çıktı alıp kitap gibi ciltlettir.

hepinize teşekkürler. özellikle de nwnd!ye!

her gün her yerde patlak veriyor zaten. vasıfsız insanlarla dolu bir toplum, kendini halt sanan insanlar, en iyi ben bilirimciler. her şeyin altında eğitim var evet.

saçmalığı sana söyleyeyim.

sınıf belirli bir düzeyin altındaysa öğretmene soruşturma açılıyor.
mesela bir sınav yaptın, sınıfın düzeyi ortalama yüz üzerinden 60. gel bakayım öğretmen, niye bu çocuklar böyle deniliyor. belirli bir sınır var onu hatırlayamıyorum şimdi.

veliler desen her gün gelip not için öğretmeni tehdit ediyor.öğretmen sınıfta öğrenciyi bırakamıyor haliyle. hep beraber toplanıp öğretmene yükleniyorlar öyle olunca çünkü. bu sefer öğretmen de çocuklar iyi not alana kadar sınavı yeniliyor....ya da bol keseden not veriyor. ab'yi kandıramazsınız çünkü pisa testlerinde ülkenin durumu ortada. 65 ülke içerisinde fen bilimlerinde 44, okuduğunu anlamada yani dil bilimlerinde 41, matematikte 43. durumdayız.

işte bu sistemden çıkacak insanların da bizi dünyanın en büyük 10 ekonomisi içerisine sokacağı yalanına inanıyoruz. malız abicim toptan.

Önüne gelen öğretmen ve polis yapıldıkça böyle sorunlar daha çok devam eder. Arkadaşınız gibilerin yetiştirdiği öğrencilerden ne çıkar ki? Adamın kendince bir ideali bile yokken nasıl ondan yeni nesiller yetiştirmesini bekleyebiliriz..

@jacque
önüne gelen derken? arkadaşınız gibiler derken? gayette bu işin okulunu okumuş birisi, sözleşmeli falan değil. kızın burada ne günahı var ben onu anlamadım?

@jacque
öğretmenin değil sistemin suçu. öğretmen arkadaşlarımdan öyle şeyler duyuyorum ki aklım almıyor. daha geçen gün Türkçe öğretmeni arkadaş anlattı; çalıştığı yerdeki ilçede garnizon komutanı mı ne bir öğrencisinin velisi oluyormuş, adam direk müdüre gidip öğretmeni şikayet etmiş, müdür öğretmeni çağırıp adamın yanında öğretmene hesap sormuş. mevzu da şu "hep doksanın üzerinde not alan çocuğu son yazılıda 80 almış. öğretmen niye düşük puan veriyormuş.." sınav kağıdını göstermiş çocuğun ama nafile yazılıyı tekrar etmek zorunda kalmış.

sistem bireyler tarafından kurulur, delinir ve alt üst edilir. kişiler varlıklarını, sistemdeki mevcudiyetlerini bu kadar kolay hiçe saymamalı. eğitim paketi için, herkese lise diploması vermek için olabildiğince hafif bir sistemle, açık lise kurumlarını kurdular ve sınavlar yapıp, türkiye ortalamasını yukarıya çektiler.
hala hazırda patlak, durum.

@eyyor
Elbette tek suçlu kişisel olarak arkadaşınız değil, onu yetiştiren sistem. Dördüncü sınıfta hala okuma yazmayı bilmiyorsa çocuklar, sınavlarda kalmalarını gerektirecek kadar hata yapıyorlarsa kusura bakmayın ama arkadaşınızda da çok fazla hata var. Mesleğini gerçekten önemsese bu kadar baştan savma iş yapmazdı diye düşünüyorum. Ne yazık ki öğretmenlerin çoğu böyle. Bir şeyleri değiştirebileceklerine dair inançları yok. Oysa öğretmenlerin toplumu şekillendirme gücü herkesten fazladır.

@jacque
o konu biraz karışık aslında. çocukların öz güveniyle, yetiştirilme tarzıyla alakası bence. her şehirde ki aynı yaşta çocuklar bir olmuyor. bana da bazen ödev sormaya gelenler oluyor mesela, çocuk liseye gidiyor, lan teker teker anlatıyorum, ama yok kafa almıyor, veya korkuyor söyleyemiyor. veya amacı öğrenmek değil, kolaya kaçıyor ödevi bana yaptırıp gitmek istiyor vs çok karışık.

sistem işi bu, sadece okul/öğretmen değil, aile, toplum hepsi birbirinin parçası, birinin iyi calisması yetmez ama yine etken. kimse sorumluluğunu diğeri üzerinden hafifletemez.

çok güzel açıklayanlar olmuş...sınıfta bırakmanın çözüm olmadığından, eğitim bilimlerine uygun hareket etmek gerektiğinden dem vurulmuş.

ben de eğitim bilimleri dersi aldım. sen "en iyi felsefe budur yea" diye yeniden kurmacılığa dönersen böyle olur. "modern" olan her zaman "iyi olan" olmuyor efendim ne yazık ki. bütün ülkelerin sorunu bu bugünlerde. ezberci felsefeden vazgeçelim, öğrenci odaklı olalım. öğretmen rehber olsun dedik, iyi de ettik, ama bunu öyle bi yaptık ki öğretmenin sınıfta hiçbir etkinliği kalmadı. vurdular ama öldürdüler de.

neyse, bu benim şahsi fikrim tabii. ama verilerle de destekleyebileceğim bir fikir. kıçımdan uydurmuyorum yani.

Annem sizlere ömür ama ince ve uzunmuş.

Su an 80 kilo boyu ise 160 kendisi bilgisayar basinda oturan biri degil hatta markete pazara yuruyerek kendi gidip geliyor. Su ara pilatese basladi mesela ama etkinlik olsun diye. Yani o kadar spor yaptim biraz dikkat edeyim dusuncesi yok. Ayni zamanda hipertansiyon tiroid ve guatr hastasi. Kendisi de kilo vernek istedigini soyluyor ama bunun icin ozel bir caba gostermiyor. Ornegin ben kendi kendime hirs yaptim 25 kilo verdim o da bana eslik edip 25 olmasa da en azindan bir 6-7 kilo verebilirdi diye dusunuyorum.
Dipnot: annem antepli yemeye ve yedirmeye baya duskun. En onemli birinci etkenin bu oldugunu dusunuyorum ikincisi de gece kalkip biskuvi cikolata yemeyi baya seviyor.

gençliğinde çok zayıfmış, 2 çcocuk doğurduktan sonra onları büyütecem diye iyice zayıflamış, küçüklük resimlerimde annem gagamit gibi, sıskalıktan kırılacak gibi. sonrasında toparlanmış şu an 62 kilo. bir ara eşitlenmiştik, sonra ben kilo verdim o zamanki kıyafetlerimi de anneme verdim, pantalonları falan hala giyiyor. hoş ben tiroidden olabilir diyorum, çok az uyuyan aşırı aktif ve sinirli bir tip, ama annem kabul etmiyor.
bilg. başında oturuyor, spor yapmıyor ama sabahları kedilere mama dağıtmaya çıkıyor. bütün gün kıçının üstüne oturmuyor, sonra akşamdan sabaha net başında takılıyor, 3-4 saat uyuyor, vücut kilo almaya zaman bulamıyor olabilir.

ben çocukken 80 küsürdü sanırım, gençliğimde 60'a düştü, sonra yine aldı ama eskisi kadar değil. ben ev silip süpüren, pazara gidip 50 kilo şey yüklenen, gün içinde yerinde oturmayan analarımızın nasıl kilo aldığını hiç anlamıyom ya neyse.

kiloyla bağlantısı var mı bilmiyorum ama tiroid rahatsızlığı vardı, onu hatırlarım bi sürekli sorun çıkaran. doktora görünmedim ama deli gibi terlediğim ve birkaç tiroid rahatsızlığı semptomuna sahip olduğum için bende de olduğu sanılıyor. takılıyorum hatta arada "ne bislik varsa bana aktarmışsın" diye. benim ekstra 5-6 kilo falan ama, seksiyim hala.

43 kilo

yaş 55. kilo da 58-60 civarı. boy da 1.58civarı filan.

aynısından birde bende var evlediğinde 34 bedenmiş şimdi tam 120 kiloluk bir obez. tv ve bilg başından kalmaz. salmış durumda tamamen. hiç bir şey yapmak istemeyen bişey oldu çıktı. zamanında çok çalışmış şimdi acısını çıkartıyor sanırm

kaputt ile kardeşmişiz sanırım. benim annem de 1.58 boyunda 58-60 kilo arasında gider gelir. universitede falan 55in üzerine çıkmazmış ama.

şu an 1.55 boy 52 kilo. evlendiğinde çok zayıfmış ama bel bildim bileli 68 kilo civarındaydı. obez değil ama kilolu duruyordu. son iki yıldır kendini spora verdi. acayip kilo verdi. birde sporun etkisiyle vücudu şekil aldı. dağcılık kuluplerine katıldı, çok uzun mesafeler 8-10km yürüyüşlere tırmanmalara falan katıldı. onun dışında tek eğlencesi facobook oyun vs.

gençken 38 bedenmiş, hep övünür (ben hiç onun kadar düzgün fizikli olmadım mesela). şimdi 40-42 beden sanırım (173 boya 60 küsür kilo, bazen 70'i zorluyor). bilgisayar başında oturuyor. özellikle akşamları bilgisayar başında meyveler, kuru yemişler, çaylar götürüldüğü için kilo almasa mucize olur bence.

kilolu diyemeyiz ama bir göbek gerçeği var. spor alışkanlığı yok gibi bir şey, partner bulursa yürür baharda yazda. onun dışında spora gel desem hep bahane.

173 boy, 54 kilo.

160 boy 55 kg, istediği zaman kilo alıp veriyor, yapıyor bişiler kafasına göre

yaş 53 - boy 165 cm - kg 69

zerre spor yapmıyor. yap diyorum, "emekli olayım yapcam zaten napayım evde." diyor. 1-2 seneye olacak.

160 sanırım boyu. kilosu da 55-60 arasına. ince/normal ama göbeği var. vücut yapısı yüzünden direk ileri çıkıyor sadece. arkadan bakınca ince yani.

vay anasını millet annesinin kilosunu dahi ezbere biliyor. respect.

annem 1.55 boyunda ve 74 kilo (hamilelik (ikiz) + 3 ameliyat).Evlenmeden önce 47 kiloymuş, spor yaptığı falan da yok çünkü dizleri ağrıyor.

annem 5 doğum yapmış kadın hamileliklerinde çılgın kilo alır 4-5er kilo tosuncuklar doğurur ama yokluki işi hastalık derken 1 seneye kalmaz 45-50 kilo aralığına dönerdi
menapozdan filan sonra ilk kez 55'in üstüne çıktı -55 kilonun üstüne çıktığı günü unutmaz.kilo alacam diyo korkar hele böyle bazı kadınların bacaklar mme altları filan pişik olur ya kilolularsa, annemin ödü kopar.
55 yaşında 55-60 kilo arasında gidip geliyor. bi de annemle ortak özelliğimiz dert-sıkıntı oldumu bikaç günde eriyoruz :( Allah göstermezin hasta bi teyzem var onu kaybedersek filan annem 50 kilo olur yine :(( ben de aynen olurum muhtemelen
spor yapmaz ama aktiftir, günü, kursu alışverişi vs hiç bitmez.

1.50 boyla 85 kilo. kamyon tekeri gibi kocakarı, allahın gücüne gitmesin. tuzu kesmiyor, tuzu kesse suyunu salsa 78'e düşer. bi defa nörolojik bi sorunu oldu, sedyede hastaneye taşıdık, sedyeden düştü (nasıl diye sormayın) kaldırıp yerine koyamadık 3 kişi. hay alllaam neden hartılattın.

50 kilo (boy 1.65). natalie wood'un ikizi. guzelligiyle ve inekligiyle meshurmus. onun yanindayken erkeklerin hala ona bakmasina sahit oluyorum. spor olarak pilates yapiyor.

şu an sordum
evlendiğinde 49 kiloymuş ben doğduktan sonra 51 ortanca kardeşimden bir sene sonra yine 50 lere düşmüş 30 yaşında küçük kardeşimi doğuruyor bu arada ortanca ve küçük de 4.5 kilo doğuyolar hamilelik sonrası kendini toparladığında 53 te kalıyor şu an 55 boyu 164
minyon bir kadın benden ve en küçük kardeşimden zayıf kendileri. herzaman yediklerine dikkat etti. bizi yedirip kendi sürekli sağlıklı beslendi yürüyüş yapar bir de masaj yaptırır düzenli. masaj annemin vücudunu 46 yaşında olmasına rağmen inanılmaz genç tutuyor kendisi de 10 yaş genç gösterir ben ve ortancayı onun çocuğu sanmazlar bir tek küçük kardeşimiz için ilk tek çocuğunuz mu derler.

annemin kıyafet konusunda muazzam bir hassasiyeti ve şıklığı vardır o yüzden dikkat ediyor. zarif kadın :(

67 kilo. Boy orta.

www.kupondunya.com şurdan bir baksana ben geçen hafta zizigodan %15 indirim kuponu buldum buradan işe yaradı.

gnçtrkcll kampanyası vardı devam ediyorsa 80 liraya 20 lira indirim yapıyordu.

donanımhaber'in kupon-hediye çek bölümünde zibilyon tane var

siyamlar aslında çok sakin ve munis kedilerdir ama, geçmişiyle ilgili bi şey olmalı. onların da yaşadıklarıyla şekillenen karakterleri var aynı insanlar gibi. veterinerle hiç konuştun mu? annemlerde de ankara kırması var bi tane onda da benzer huylar var. tıslıyor, tırmalıyor, çok sinirlenirse baya fiziksel olarak üstüne atlıyor. o da anneme fazla zarar vermiyor onu annesi bellediği için ama dediğin gibi çok sinirlenirse onu da ısırıyor. kısırlaştıktan sonra sakinleşir dedik ama değişmedi hiç, kendi haline bıraktık o yüzden, evde takılıyor bu şekilde.
belki veteriner yardımcı olabilir en azından ne yapılmalı, nasıl tepki verilmeli konusunda.

kedi psikolojisi kitabını al ve oku

bu şekilde çok örnek var youtubedan filan ilgili bölümleri ve çözümleri izleyin.
(bkz: my cat from hell)

benim izlediklerimde genelde huzursuz hissettiklerinde ve bir tehilke olduğunda saldırıyorlar. bir de enerji fazlaları olduğunda. bunun için genelde en önemli iki çözüm evinizde en çok beraber oturduğunuz salon oda vs yerinde onun için bi raf hazırlayın. duvara monte filan olabilir, üzeri de yumuşak olsun tabii onun çıkıp yatmaktan zevk alacağı. onu oraya alıştırdıktan sonra evin içinde her yeri gözleyebildiği için hiç tehlikede hissetmiyor. gerçekten mucizevi bir şey ne kedileri normale döndürdü bu şekilde.

bir de hemen bir olta oyuncak alıp onu günce bir kaç kez deli gibi oynatıyorsunuz. koşuyor zıplıyor filan bütün enerjisi oraya yöneliyor..

bir de aklıma gelen eviniz alt kat mı başşka kedilerin kokusunu alması da onu delirtiyor olabilir. bu konuda bir tahmininiz var mı?

bu arada düzelmez diye düşünmeyin, düzeliyormuş.

valla benim kedim 5 yaşında. ısırma huyundan bu 1 senedir vazgeçti. yatakta sarılıp mırıl mırıl yatıyorken bile ısırıyordu.

siz ısırdığı zaman hoşlanmadığınızı ısrarla belirtin. canınızı acıttığını gösterin. umudunuzu kaybetmeyin.

kaputt +1500
gerçekten çileden çıkmış kediler o kadar uslu oluyorlar ki şaşırırsın. animal planette Türkçe yayınlanıyor tivibudan falan tekrarlarını izleyebilirsin. adamın genel taktiği;
-bol oyun, yeni oyuncaklar
-kedinin rahat edeceği sadece ona ait olan bölgeler yaratmak (yüksekçe duvarlara kedi rafı gibi şeyler yapıyorlar genelde)
-iyi bir veteriner muayenesi (böbrek, hormon ya da göz problemleri var mı diye)

bütün tavsiyeler için teker teker teşekkür ediyorum arkadaşlar, bu huyundan vazgeçirmek için gerçekten çaba sarfedeceğim. bu arada tıslayarak saldırma huyu yoktu onu belirtmeyi unutmuşum. yani direk sinirli olduğundan saldırdığını sanmıyorum başlarda.
genellikle ısırmaya oyun şeklinde başlıyor, durduk yere hafif hafif ısırıyor. sonra birden bire kendi kendini gaza getirerek dozunu arttırıyor en son burundan solumalar flan başlıyor. bu ısırma huyu yüzünden oynayamıyorum da fazla kediyle, oyuncak flan kesmiyor,en az 2 kanamalı yara garantisi oluyor 10 dk'lık oyunun.

bizim oğlanda da var benzer sıkıntı. her şeyi denedik ama anlamsızca ısırma huyundan vazgeçmedi.
son bir aydır ısırmaya niyetlendiğini anladığımızda (kulakları yatırıp gözlerini pörltettiğinde mesela:) hemen "hayır!" diye bağırıp bulunduğu yerden uzaklaşıyoruz.
bariz bir şekilde azalma var saldırılarda.

yine arada atlıyor tabi ama daha altı aylık, zamanla düzeleceğini ümit ediyoruz :)

bu arada bizim kedi de benzerdi, yaşı büyüynce de azalıyor bu durum. bir de artık bunun hata olduğunu biliyor, birkaç kez bunu yaptığında kızın korkutun. artık en azından saint marla'nın da dediği gibi kulaklar inip göz büyüyünce hemen hayır deyin o zaman duruyor, zaten 2 sn içinde unutup normal haline geçiyor.

@saint marla çok önemli bir hususa değinmiş.

olayın üzerinde fazla durmamak lazım. yani @saint marla'nın dediği gibi tepkinizi gösterip olay yerinden hemen uzaklaşmak lazım. olayın üzerinde çok durursanız, sanki evde başka bir olay yokmuş gibi davranırsanız "aha bu olay çok önemli, çok tepki aldım, tekrar yapayım ki ilgi çekeyim" diyor bunlar.

ama tınlamazsanız yavaş yavaş unutuyorlar.

bu kedi milleti siz neyin üzerinde durursanız inadına onu yapıyor.

annemler beni ziyarete geldiğinde tutturuyorlar kediler mutfağa girmesin. normalde kediler hayatta mutfağa girmez, ancak annem babam bağırdıkça bakıyorum kediler mutfaktan çıkmıyor.

pardon bir daha olmaz

köşesindeki çarpıya basarsan bi daha çıkmıyo.

her sayfayı yenilediğinde çıkıyo

sadece kıllılara çıkıyomuş.


edit: bu reklamları ekşiduyuru almıyor zaten. bu reklamlar sizin arama sonuçlarınıza göre google tarafından size gösteriliyor. yani herkeste o bölgede farklı reklam çıkabilir. misal, ben geçen gün google'da saat araması yaptım diye saat reklamı çıkıyor bana şu anda, bir de amazon.de'den iRig HD aratmıştım. bi de o çıkıyor...

o yüzden, tekrarlıyorum; sadece kıllılarda çıkıyormuş :D

Bende küçük memeli hatun var :)

ben de biscolata diyorum

turkish airlines var bende.

Doğrudur. Arama tercihlerinize göre reklamlar gelir. Ama ben hiç kıl, tüy, lazer, epilasyon vs aratmadım, bende de çıkıyor bu reklam. Ilginç.

@douchebag, bazen duyuruda verilen linklere filan tıklıyoruz, oradan bu reklamın keywordüyle benzeşen cookieler yiyoruz. muhtemelen hiç aratmasak bile çıkıyor o reklamlar.

cookielerim sıfırken girdim bana da çıktı. ama sadece giriş sayfasında. ana sayfada ingilizce kursu reklamına döndü. bence ilk başta rastgele çıkıyor onlar.

ne yalan söyliyim, üstteki mesajımı editledikten bir süre sonra bana da çıktı bikaç kere. 2 kere editlemek istemedim aynı mesajı, şimdi itiraf ediyorum :)

her reklamın cookilerle ve aratma tercihlerinizle alakası yok, her reklam hedefleme yapılarak gösterilmiyor

bende cinsel güç ilaçları çıkıyor


LAN?

ben de porsche var.

ctrl+f, kilit kelimeleri yaz.

olmadı mı?

2. sayfaya geç, tekrar aynı işlemi uygula. taki bulana kadar devam et, ama doğru kilit kelimeyi kullan

gibson cook sayfa var ama :(

autopager eklentisini kullanarak tüm sayfaları tek sayfada açabilirsin.

ayni seyi ben de defalarca dusundum.

cunku biz millet olarak cevremize sahip cikmiyoruz. estetikten yoksun bir imar anlayisimiz var bu bir.

iki gun once elemanin biri arabasiyla giderken ictigi ayranin bardagini, ictigi sigarasnin jelatinini camini acip atti gozumun onunde. simdi bu adamlari uyarmak gerek de hangibirii uyaracaksin. benim cevremde de var hem de cok yakinlarim. maalesef defalarca uyarmama ragmen aliskanliklarii degistiremedigim bir iki kisi var.ama bir cok kisiye de elndeki copu atmamasini ogrettim.

bunlar degismedikce o avrupann sokaklarindaki ahnek gibi bir hava yakalayamiz. elbet adamlarin da pislik yerleri vardir ama biz resmen bokun icindeyiz. degismez bu

zevksiziz, kafa yapımız farklı ve daha da kötüsü, millet olarak hedeflerimiz genelde gövde gösterisinden ibaret. görgüsüzüz bir de. şimdi buna karşı çıkacaklar olacaktır ama sonradan zengin olan, eline 3-5 kuruş para geçince ne yapacağını şaşıran insanları düşünmeli herkes bir anlık da olsa. mesela adama bir yalı yetmiyor, ikincisini alıp araya tüp geçit yaptırıyor. böyle böyle o kadar çok örnek var ki, ölçek çok büyük olmasa da herkes kendi gücü yettiğince yapıyor kendi görgüsüzlüğünü bizde.

bence zevk meselesi abi,biz böyle kaygıları olmayan bir milletiz,yemek yerken bile yemeğin tadına varmak yerine habur hubur bir an önce bitsin ayağına yiyen bir milletiz.

Çünkü bizim için gösteriş > estetik.

Hakikaten oyle. İsin tuhafi avrupalilar turklerin avrupada cok begendigi binalari falan gayet siradan mimari eserler olarak goruyo genelde. İstanbulda beyoglu ve nisantasi cevresindeki cogu ermeni ustalar tarafindan yapilmis harika binalar, Bagdat caddesi civarindaki eski koskler, bogaz semtlerindeki ve fatih, sultanahmet bolgesindeki bazi eski yapilar ve adalardaki evler haric malesef estetikten eser yok istanbul'da. Hele su fransiz tipi camli hepsi birbirine benzeyen uzay mekigi gibi yeni binalara hepten uyuzum.

bir de şunu unutmamak gerekiyor.

avrupa, son bir kaç yüzyılı yükseliş içerisinde geçirdi. bu nedenle uzun süre dayanabilecek estetik açıdan çok etkileyici binalar yapabildi.

osmanlı imparatorluğunda ise bu mecburen tersine işledi, yapılan evler, yoksulluk nedeni ile uzun süre dayanabilecek tarzdan olmasından ziyade günü kurtaracak, "başımızı sokacak ev" şeklindeydi. kaliteli malzeme genelde istanbul'u beslemek için kullanıldı bütün lojistik ağı buna göre hazırlandı. bunun yanı sıra bazı şehirler bildiğin 0dan yaratıldı, önemli limanlar kaybedildikten sonra geçmişte 2. planda kalan bir çok liman bir anda kıymetlendi ve çok hızlı, düzensiz büyüdü. bir ingilltere ile karşılaştırmak gerekirse, southampton bir kaç yüz sene ne ise bugün de o. ama ya antalya? izmir? bunlarin ülke için önemleri 200 sene önceye nazaran neredeyse %300-400 artmış durumda.

bu ve benzeri nedenlerden dolayi, kullanılan malzeme nedeni ile en fazla 50-60 yıl dayanabilecek durumdaydı. böylece bir estetik kültürü yerleşemedi.

hele strasbourg...

@kuja

çok haklısın, bir de bizim süregelen Müslümanlığımızın da payı var galiba. tam olarak bilmiyorum ama dünya hayatına çok bağlanmamak için böyle evle falan uğraşmamak gerekir diye hadis var sanırım. gerçi bizdeki evler tam tersi gösterişli estetikten uzak. belki de İslami olarak değerlerimizi korusaydık daha sade hoş evlerimiz olurdu bilemiyorum.

(bkz: aydınlanma çağı)
(bkz: rönesans)

sebep bu. bizde bu olmadı.

1. nüfus: adamlar bizdeki gibi en az üç çocuk yapmıyor. konut ihtiyacı artışı bizdeki gibi değil.

1'. iç göç: bütün şehirleri nispeten aynı oranda geliştiği için iç göz, haliyle belli şehirlerde durdurulamayan nüfus artışı yok.

2. şehircilik: biz bu konuda 200 yıl gerideyiz. adamlar planlayıp kurmuşlar şehirleri. bizde varsa yoksa toki.

3. tarihi yapıları koruma: bizimkiler punduna getirip tarihi binaları kaşla göz arasında yakıp yıkarken, onlarda tarihi binalar inanılmaz bir şekilde korunuyor. sırf parisin ikinci dünya savaşında şehir zarar görmesin diye almanlara teslim olduğunu hatırla.

4. hukukun üstünlüğü: adamlar kuralları belirllemişler ve takibini yapıyorlar. bizdeki gibi belediye başkanına villa yapalım bizim inşaata izin versin gibi bir durum söz konusu değil.

5. mimara saygı: müteahhit kafasıyla yapı yapılmaz.

bu sokaktan gecerken hep dusunurum keske istanbulun tu semtleri sogukcesme sokagi gibi olsaydi.

www.google.com.tr

türkler aslen göçebe kavim olduğu için şehir kültürü yoktur. anadolu coğrafyasına 1000 senedir yerleşmişiz ama ortaya adam gibi bir mimari koyamamışız. camiler külliyeler falan var ama kişisel mesken olarak mimari anlayışı sıfır. mimari estetiği kamu binaları düzeyinde kalmış. kişisel bazda 'başını sokacak ev' eşiği aşılamadığı için de her yer yarrak gibi çirkin beton binalarla dolu. parayı bulan, avrupalı gibi estetik harikası müstakil ev yapacağına gidip iğrenç bir beton yığınına upgrade ediyor. avrupalı gibi binlerce yıllık yerleşik şehir kültürü olmayan, rönesans görmeyen, estetik anlayışı gelişmemiş bir toplumdan daha başka birşey beklenemez maalesef.

@queen of the damned: gocebe kulturu 16. yuzyil itibari ile yavas yavas terk edildi yalniz, 17. yuzyil'da ise neredeyse tamamen arinilmisti, en azindan etkisel olarak. istanbul'da yerlesmis mimarinin cok guzel ornekleri var, sadece adalar ve sogukcesmeden de bahsetmiyorum. murat belge'nin "istanbul gezi rehberi" isimli kitabi ile, veya "strolling through Istanbul" kitabi ile gezmeyi tavsiye ederim.

fakat ben "basini sokacak ev" mantalitesini yukarida belirttigim gibi tamamen yoksulluga bagliyorum. ayni sekilde istanbul'un inanilmaz buyumesi de, osmanli doneminde kaybedilen topraklar ve bunun sonucu kaybedilen anahtar sehirlerin yerini alan yeni sehirler olarak goruyorum. butun dunyada endustriyel buyume sonucu buyuk sehirlere bir goc gerceklesti, fakat bu ulkelerin toprak buyuklugu ve butunlugu uzun sure muhafaza edilmis oldugundan hali hazirda yuzyillardir gelismis olan, mimari kulturu oturmus olan sehirlere goc, olmasi gerektigi gibi gerceklesti.

ama turkiye, hem yoksulluk, hem de toprak kaybi gibi nedenlerden dolayi boyle bir gelisme yasayamadi.

rönesansa gelince ise, rönesansın gerçekleşme şartlarını zamanın osmanlısına uygulamak pek mümkün değil. kaçan bir tren göstermek gerekir ise, ben sanayi devrimini gösteririm (buna yol acan etkenlerden biri olarak ronesansi gosterirseniz, haklisiniz orada). bununla zenginleşen ve üreten bir avrupa ve karşısında üretemeyen, fakir bir turkiye.

eğer karakteristik mimariyi günümüze taşıyamadıysak sebebi ulus devletlerin yükselişi (hiç bir avantajından yararlanamama durumumuz), hızlı toprak kaybı, gelismis hub'lari birer birer kaybetmemiz, ve tabii özellikle anadoluda yaşanan çok ciddi fakirlik...yani en klise tabiri ile geri kalmislik. fakirlik demek kulturu dagitamamak demen, materyali dagitamamak demek, hele bir de toprak buyuklugu dusunuldugunde, lojistik teknolojisini kacan devrimler nedeni ile kendi kuramama durumu dusunuldugunde durum daha da ortaya cikiyor.

unutmamak gerekir ki her ne kadar baklava gibi kesilmiş düzenli bir şehir yapımız oluşmamışsa da, osmanli'nin koy/kasaba yapısı da kendince karakteristiktir ve kabul gören bir yapıdır. günümüz karadenizli müteahit mantalitesi ile yargılanamaz.

rönesans gibi muhteşem bir düşünce akımı geçirmiş topraklarla arap etkisinden hiç kurtulamamış toprakların karşılaştırması bu :) biz arap mimarisine de benzeyemedik batıya da. göt gibi sanatta da diğer alanlarda olduğu gibi kaosun içindeyiz. her şeyden biraz var ama hiçbir şey tam değil.

pilavi cig midyenin icine koyup koca koca tencerelerde pisiriyorlar. midye hayvani pisince cekme yapiyor, siki kapanmis illuzyonu oluyor.

denizden çıktıktan sonra pilav yapılarak kabuk içinde konup piişiriliyor. o pişirilme sırasında kabuklar birbirine yapışıyormuş ısının etkisi ile.

midyeleri haşlıyorlar önce kabuklarının açılması için, sonra iç pilav yapıp doldurup tekrar pişiriyorlar. o esnada tekrar kapanıyor.

ne güzel şeymiş bana hep nasıl "piştiğini görsen asla yemezsin" diyorlardı, bu yüzden merak etmek istememiştim. niye bu kadar kötülüyorlar anlamıyorum. tadı çok güzel halbuki. ağzımın suları aktı ya.

bizim arkadaş çekti.güzel bi çalışma

www.youtube.com

çıktığı yer görülse tabi yenmez. ben çanakkale'de çok yedim yapılışını da gördüm. afedersin bok gibi kokuyor ortam ve tabii ki pis de. çingeneler yapıyor zaten temizlik beklememek lazım. hepsini geçtim ne kadar temiz yapılırsa yapılsın midye denen şeyin içindeki biriken metalleri bir bilseniz...

enee ben tam tersi bilirdim mesela üzüm çekirdeği çok faydalı derler ama bilimsel olarak kaynağım yok tabii.

benim doktor arkadaşım elmayı bile çekirdekli yiyo,
sadece sapı kalıyo elinde.

zararlı olsa yemezdi sanırım sadece şeyi duymuştum taze çekirdeklerde aflatoksin içeriği fazla olma ihtimali varmış.

ama taze fındık ve taze bademde bile nispeten yüksekmiş sağlıklı insanda sorun olmaz bence.

edit şimdi baktım sadece kuruyemişte varmış bu olay meyve çekirdeği kurutulmuş değilse yokmuş.

basur olanlar zeytin çekirdeği yutar genelde. güney illerimizde sık sık yaparlar acı çok yendiğinden. zeytini ele listeden.

limon çekirdeği de apandisit yapma ihtimali olduğundan yutulmaz ama çiğneyerek yenilebilir.

elma armut kabak bunları yiyebilirsin.

nar mesela çekirdekleri çok faydalı yumul.

belki zararlı olan şey çok aşırı yenmesi olabilir çekirdeklerin. azı karar çoğu zarar demiş hülya avşar.

Vermez. Ama elma, ayva, kayısı vs gibi meyvelerin çekirdiklerinde potasyum siyanür bulunur. Potasyum siyanür de bildiğiniz gibi öncelikli intihar yöntemlerinden biridir zehirle kendini öldürenler için.

Fakat bunun için bir fincan çekirdek ezilip ya da ne yapılıyorsa ondan yapılıp yenmesi gerekir. O da zaten mümkün değil, ayrıca midede sindirilebildiklerini sanmıyorum yapılarından ötürü.

Limonun falan bir numarası yok yutsan da.

limon çekirdeği apandistten dolayı zararlı. gerisi hakkında kötü bişey duymadım

Acı yani siyanür miktarı yüksek olan kayısı zerdali v.s. çekirdeği yiyip ölen bissürü çocuk var. Çocuklara tıkkat!!!

Niye acı? Yeme diye!

şeftalinin çekirdeği zehirli diye duymuştum.

elma çekirdeğindeki madde de zehir etkisi yapıyor. amigdalin maddesi var içinde. çekirdeğin dış katmanı bunun dışarı çıkmasını önlüyor tabii ama çiğnersek etkiye maruz kalıyoruz. çok düşük miktarda olduğu için zehirlenmiyoruz tabii ama fazla miktarda olursa zehirlenebiliriz.

(bkz: amigdalin)

taksiyle çok pahalı olur 35 km gibi bir şey çünkü belek.
havalanının önündeki ana yoldan belek otobüsleri geçiyor. max 40dk. arayla geçmesi lazım. otogardan kalkıp gele araçlar çünkü. belek girişinde inersin içine girmiyorsa, dolmuşa binersin. ne zaman gideceksin bilmiyorum ama yazın eşyalarla falan çekilmez sıcakta yürümek.
şöyle firmalar var uygun fiyatlı ara konuş bence;
www.viarentacar.com
www.isikototransfer.com

Taksi çok pahalıdır, zaten turistik yörelerde taksimetre olayı yok. Havaalanından hangi mevkiye ne kadar tutar yazar fikstir ücret.

Hava Alanı transfer sitelerinden birinden transfer hizmeti alın otele kadar götürsünler.

Ben 2 yıl önce havalimanından belek için 50 tl vermiştim transfere. dönüşte de otelden almışlardı bir 50 de dönüşe vermiştim.

Pintiysen ne işin var belekte..

Bende 2-3 ay önce belekteydim, önce belediye otobüsüyle merkeze gidip dolaştım biraz sonra otogara gittim, oradan da serik ilçe otobüslerine (direk yok zaten) serikten de beleğe gittim :) çok ucuz yolla beleğe gitmiştim; ama antalya turu da yapmıştım :)

Belekte yürürsün ne olacak 1km.

Rezervasyonunuzu yaptırdığınız otel ile iletişime geçerseniz size muhtemelen öncelikle transfer satmaya deneyecekler, yanaşmazsanız nasıl ulaşabileceğinizi anlatacaklardır.

kendimden biliyorum, ben genelde öyle yapıyorum.

Not: otelciyim.

sevmek-sevilmek/evlilik-uyku

Evlilik çok abartılıyor cidden.

sevmek-sevilmek ve evlilik.

evlilik

gündemi, olan biteni takip etmek tabiki. bunun sağlıklı yaşam sürmekle ne alakası var anlayamadım? aksine sağlıklı yaşam sürmemeye ön ayak bence. hem fiziksel hemde ruhsal olumsuzluklar yaratabilir yani. o 100 yaşına kadar yaşamış nene/dedelerimizin çoğu bırak gündemi takip etmeyi, okuma yazma bile bilmiyor. ama o saydıklarının hepsini en iyi şekilde yaşamışlar zamanında. mesela tarlaya gidiyorlar, al sana spor. uyku mesela, bizimki gibi düzensiz değil, yatış kalkış saatleri belli. evliliğe gelince, evlilik bence eskiye göre anlamını kaybetti. seks zaten meaşallah hepsinde en az 10 çocuk var, o konuda geri kalmamışlar. sosyal yaşamında en iyisini yaşamışlar bence, neden? çünkü internet belası yoktu o zamanlar.

kafam dalgın, soruyu yanlış anladıysam eğer unutun yazdıklarımı.

@tonoto

derbi maçlar = spor
üniversite kazanmak = sosyal yaşam

üniversite ortamı sosyal yaşantıya dahil değil galiba oralarda.

@now im back; spor gündemi değil, spor ayrıydı, spor yapmak olarak.

@eyyor; orada kararsızlık yaşadım esasında. yani gündem yazdım önce, sonra bildiğimiz ülke gündemi anlaşılır diye düşündüm, olan biteni takip etmek diye de ekledim garip bir şekilde. söylemek istediğim etrafında neler olup bitiyor, yaşadığın gezegende neler oluyor, sicim kuramı da neymiş, neler oluyor yahu böyle, gibi. yani yaşamının içerisinde etkin rol almak gibi de düşünülebilir. tek kelimeye indirgeyemedim bunu, ne yapsak ki?

@sadece ce; lütfen kendimiz madde eklemeyelim. sevgiler.

tekrar @eyyor, tekrar okudum da aslında demek istediğimi anlamışsın yahu kusura bakma. haklı olabilirsin evet.

tekrar @sadecece;

buralarda derbi maçlar spor olarak değerlendirilmiyor. spor yapmak olarak düşünürsek daha doğru olacaktır.

sosyal yaşamı ise, daha genel değerlendirmeni beklerdim. sadece üniversite kazanmak dediğinde, ülkemizin ender görülen eğitim sistemine atıfta bulunduğunu düşündüm, doğal olarak.

Evlilik..

sosyal yaşam. özellikle şu sosyal ağlarla birleşmelerinden sonra öyle abartıldı ki midem bulanıyor. tamam insan sosyal bir varlık, yalnızlık ruh sağlığına harika bir etki yapmıyor ama bu kadarı da fazla.

evlilik stresine tanık olmuş biri olarak çok abartıldığını düşünüyorum. oha derecesinde.

evlilik +15000

ev araba tatil, köleyiz ya biz amınakoyayım.

evlilik +50000

amaç çok iyi bir ekleme olmuş, atlamışız onu.

cep telefonu

valla hocam, buhar kazanlı ütü müthiş kolaylık, geçenlerde homend marka aldık, çok çok memnunuz, özellikleri falan 1000 tl lik philipslerle aynı 300 tl ye aldık, kesinlikle tavsiye edilir. müşteri hizmetleri falan da dört dörtlük, kesinlikle tefalden uzak dur derim...

Philips bu işin uzmanıdır

arçelik buharlı kazanlı aldık aşırı memnunuz

buharlı kazanlı tefal +1

Philips +1
azur özellikle kullananlar çok memnun.

kesinlikle buhar kazanlı ütü alın.bizimki breyton diye bir markaymış,mediamarkt'ın ürünüymüş.Teyzem anneme almıştı,her seferinde oh be dünya varmış diyerek ütü yapıyor.

F/P en yüksek olan, buhar kazanlı Türk malı. Simtel gibi bi marka. Ütüye teflon taban taktırmayı unutmayın.

ütüyse en iyisi philips demişlerdi geçen ay alacakken.
üstte bir arkadaş demiş de aklıma geldi, homend garanti, müşteri hizmetleri vs çok iyi kalitesi de fena değil diye biliyorum.

kesinlikle philips.

gündelikçilere sigorta yapma zorunluluğu yeni çıkmadı. hep vardı. şükrü kızılot gündeme getirip panikletti.

şükrü kızılot'un hürriyet'teki yazılarını (sanırım eylül sonu ekim başı civarı) bulursanız anlatıyor kendisi.

gidip sgk dan kayıt açtıracaksın, kullanıcı adı şifre alacaksın. sonra en düşük (asgari ücret/30)*çalıştığı gün sayısı üzerinden primini ödeyeceksin, bunun için de sgk'ın sistemine bordro yu gireceksin ve ceza yememek için aylık olarak vaktini geçirtmeyeceksin.

kolay gelsin.

haftada bir bile gelse düzenli olarak geldiği için sigortalatmak zorunlu. yanlış yönlendirmeyin.

Evet haftada 1 de gelse, ayda 1 de gelse sigorta gerekiyor kanuni olarak. Ama bana sorarsan sırf öyle bir kanun var diye yaptırma da devlet 3-5 kuruş daha sömürmesin. Hiç bir şekilde denetlemesini yapamazlar bunun. Eve gelen kişiye iyilik yapmak istiyorsan sigorta primini ona ver. Hem devlete haraç vermemiş olursun, hem sen daha az ödemiş olursun, hem de çalışan daha çok kazanmış olur.

edit: evet başına bir kaza gelirse, siz suçlu çıkabilirsiniz. size kalmış açıkçası, cam falan sildiriyorsanız bilemicem. ben yaptırmam.

ama tembel sinefi'nin belirttiği durumda kadının başına senin evinde bir şey gelse veremezsin hesabını.

@tembel sinefil in fikri güzel gibi görünse de fazla para verdiğin çalışan sen bir gün onu işten çıkarttığında, şikayet ederse çok güzel bir ceza ödersin misli misli. veya allah korusun gelen kişinin başına en ufak birşey gelse senin başın yanar.

olmaz deme dünyanın bin türlü hali var, hem artık eve gelenler de bu durumları biliyor ve koz olarak kullanıyor.

ben de size bir tüyo vereyim. olur da "beni gündelikçi olarak çalıştırdı, sigortamı yapmadı" derse, siz de diyin ki temizlik hizmeti almak için çağırdım, temizlik yaptı, parasını aldı, fiş fatura falan vermedi.

sigorta yaptırmak süreklilik arz eden işler için geçerli. kanun aynen bu kelimeyi kullanıyor, "süreklilik". sürekliliğin ne olduğunu yazmamış. ama haftada bir sürekli olarak almak da süreklilik, her gün sürekli almak da süreklilik. ama tek seferliğine veya iki seferliğine çağırarak iş yaptırıyorsanız bu süreklilik değil. sigorta falan gerekmez. tam tersine hanım ablanın parayı alıp fatura kesmesi, sigoertasını da bağkur (4b) olarak kendi yatırması gerekir. sürekli olup olmadığının hanım abla tanık getirmezse herhangi bir kanıtı olması zor. siz de aynı kozu kendisine karşı kullanabilirsiniz.

hizmet işlerinde usul, hizmeti yapanın parayı alıp fatura kesmesidir. bütün hizmet işlerinde böyledir bu. gündelikçilere niyeyse ayrı icat çıkardılar. eve getirdiğim elektrikçi, tesisatçı, lağımcı, badanacı falan hep para alıp fatura kesiyor. sigorta falan da yapmıyoruz. temizlikçiyi niye sigorta etmemiz gerektiğini şükrü kızılot dahi açıklayamadı. en kabadayısı "çünkü kanun öyle yazıyor"dan öteye gidemedi.

kibritsuyu+1

@kibritsuyu nun haklı olduğu yerler var ama sürekli veya daha doğru tabirle düzenli bir iş yaptırıyorsan, bu işin planı programı var ise ve karışındaki kişi fatura kesebileceğini tebliğ etmediyse o kişiyi işe alıp sigortalaman gerekiyor.

yoksa hiç resmi çalışanı olmayan çalışan herkesin şahıs işletmesi olup patronundan fatura karşılığı parasını aldığı şirketler kurabilirsiniz, bu mümkün ki prodiksiyon şirketleri gibi hizmet alımı yapan şirketler bir çok çalışanı ile böyle çalışır. Ancak önemli olan karşındakilerin fatura kesebilecek bir işletmeye sahip olmaları gerekmektedir. eğer bu yoksa ya gider pusulası düzenleyeceksin, ki süreklilik olduğu için bu da kabul edilmez, ya da sigorta yaptıracaksın.

işin özü temizlikçiyi bir temizlik şirketinden çağırmıyorsanız ve geleceği günleri ve ücreti de konuşuyorsanız, ki bu sözlü iş sözleşmesine girer, sigorta yaptırmanız gerekir.

@cursor: işte onu anlamıyorum. ben niye temizlik şirketinden çağırmazsam süreklilik arz ettiği için sigorta ettiriyorum? bu hanım ayrıca sadece benim evimde çalışmıyor ki, her gün başka yere iş yapmaya gidiyor. fatura kesecek işletmesinin olması gerekirse buyursun tek dilekçeyle şahıs işletmesi kurulabiliyor, kursun? bunun için önceden konuşmma falan gerek yok. bir maliyeci haftanın her günü farklı bir barda gitar çalıp şarkı söyleyen adamı yakaladığında bar sahiplerine gidip "niye sigorta ettirmedin" demiyor. şahıs işletmesi kurdurup bara fatura, serbest meslek makbuzu falan kestiriyor. keza ben bir mali müşavirim. bürom var, serbest çalışıyorum. ama vergi mükellefiyim ve sigortamı kendim ödüyorum. kimse de gidip mükelleflerime "mali müşavirini sigorta ettir" demiyor. temizlikçi kadınla aramda kanunen bir fark göremiyorum. onun yaptığı işin gelir vergisi kanunu'na göre ticari kazanç, benim ise serbest meslek kazancı olmam dışında bir farkımız yok. bu farkın da işletme kurmak/iş sahibi tarafından sigorta ettirilmek gibi bir fark yaratacağını düşünmüyorum. temizlikçi kadın da bunu bir meslek olarak yapıyor ve para karşılığı temizlik hizmeti veriyorsa pekala işletme kurup fatura kesebilir. yapmıyorsa da maliye tepesine binebilir.

başına bir kaza gelirse, sigortası olsa dahi sorumlu siz olursunuz. yani sigortayı yaptırdım kafam rahat felan diye düşünmeyin. hatta sigorta yaptırırsanız direk olarak evdeki kazalardan iş veren olarak sorumlu olursunuz.(çünkü kayıtlısınız kaçarınız yok)

@kibritsuyu sonuna kadar haklısın evet yapabilir ama yapmayanını işe alıyorsan bu deveyi güdeceksin, ya da alacağın temizlikçiye önce vergi levhanı görelim diyeceksin. durmadan bir yerde çıkan müzisyenler, aktörler ve mankenler gerek menajerlik şirketleri üzerinden gerekse kendi şahıs şirketleri üzerinden dediğin gibi fatura ile çalışıyorlar. muhasebecilerin durumu ayrı zaten biliyorsundur. :)

yani vergi levhası olan temizlikçi bulun başınız ağrımasın :D

@nuisance haklısın ama sigortasız olursa, sigorta cezası haricinde bütün masraflar da sizden isteniyor misli misli, iş güvenliği ile ilgili kısımdan kayıtlı olmasanız da kaçış yok.

Bu sene piyango yine hükümetin..

ben almadım. şansa da inanmıyorum çıkacağına da. canlı çekilmiyorsa almayın abi basit. ülkede ne açıkça yapılıyor ki mk

ben almadım ama noter falan olmuyor mu ya yapmazlar bence normalde almayan onca kişi bilet alıyor

edit: zaten düşününce yılbaşında almak pek mantıklı değil, normal çekilişlere oranla çıkma şansı daha düşük.

ben de merak ediyorum bunu. yılbaşında kesin bana çıkıcak. nasıl alacağım paramı.. swh

fransa'ya giderdim oradan ingiltere sonra amerika üzerinden mısır'a geçer en son da senegal'e uğrardım. malum belki takip eden var.

valla normal normal çıkar, bir notere gider bileti üzerime kayıt ettiririm. sonra bir bankaya gider hesap açtırırım, en son da eve yakın milli piyango idaresinin kadıköy binası var, panpa benim paraları atın şu hesaba derim. aklım bu kadarına yetti. hadi inşallah.

Ben banka müdürünü yollayacağım vekalet verdim, ama devlet %40 vergi alacağı için faize yatıracağım hemen çekmeyeceğim, dengelesin kendini :)

@alice practice

noterde biletin üzerine yatma durumları oluyormuş galiba bu yüzden polisle birlikte gidiyormuş bazı talihliler. ama bence polise de güven olmaz :D

bu konuda duyuruda açılmış sorular vardı. bazı arkadaşlar çok güzel bir şekilde adım adım neler yapılması gerektiğini anlatmışlardı.

altta ki duyuruya bak,birkaç mantıklı cevap var.
eksiduyu.ru

@redeath
açıklanan rakamlar vergiden düşülmüş hali diye biliyorum ben. yeni kanun öyleymiş ama kesin bilgi değil araştırmak lazım :)

çıkan paraya vergi vurmuyor.
paranın tamamı senin.

1 yıl içinde alırsan parayı vergi vuruyor diye biliyorum, çıktı da devletle bölüşmesi kaldı :)

milli piyangoda zaten vergi önceden alınmış durumda.
yani bilet satışından gelen paranın zaten yarısı falan dağıtılıyor.
çeyrek bilet aldığıma göre bana düşecek meblağ 62500 adet 200 tl oluyor. e onu da bi banka müdürüyle alırım, adamlar çelik kasayla alıyorlar herhalde
ondan sonra yatış.

son rakam 7 olacak bu arada, bari biletinizi kurtarın :)

la dubai'ye niye gideyim aynı olay burada da oluyor.
şimdiye kadar kaç milli piyango talihlisi gördün?
bankaya gidiyor, oraya noter geliyor, bilet üzerinize kaydediliyor, banka müdürü adınıza gidip alıyor.

ben her zaman zeytinyağı ile yapıyorum. ilk başta garip gelebilir ama tadı kötü değil.

çok dökme tabi. 2-3 damla yeter, tavaya yay.

öyle yapmana gerek yok ya, çok azcık damlat zeytinyağını, tavayı sağa sola yatırarak yayılmasını sağla biraz. çok yağa gerek yok zaten teflon tavada, ben yağsız bile yapıyorum bazen.

yağsız yap.

cidden güzel olacak göreceksin ama yakmamaya dikkat et

ben de her zaman zeytin yağı ile yapıyorum. 1 yumurtaya 1 çay kaşığı yeterli.

aa zeytinyagli yumurta harika olur, zeytinyagini fazla bile koyabilirsiniz.
ancak ben zeytinyaginda yumurtayi hep taze yumurta ve endustriyel olmayan zeytinyagiyla ve celik tavada yedim.

Bol zeytinyağlı süper olur.

komşudan azcık tereyağı iste bence

ben evde sadece zeytinyağı kullanıyorum ve çok seviyorum. kızartma dışında her şeye gönül rahatlığıyla kullanabilirsin.

ben de hemen her şeyi zeytinyağı ile yapıyorum.

bol zeytinyağı ile de güzel olur ama alışkın değilsen bir kaç damla yeterli.

Ben de bol zeytinyağıyla yapıyorum, üstüne de pul biber, kekik, tuz, kimyon, nane gibi baharatlar eşliğinde ekmekle banarak tüketiyorum, zeytinyağını çok yediğimdenmidir nedir zeytinyağında herhangi bir ağır koku hissetmiyorum.

arkadaş sen nerelisin?
ben Bursa'lıyım. Bu civarlarda, Ege ve Akdeniz'de zeytinyağını çok kullanırlar.
Ben içerim o ayrı :D

Yap, hemde bol yağlı yap. Ekmeği bandıra bandıra ye!

Les Choristes

Taare Zameen Par

(bkz: jumanji) tabiki.

Ve bu www.imdb.com

city of ember

www.imdb.com

Alis harikalar diyarinda
Hook
Narnia günlükleri: Aslan, cadi ve dolap
Spiderwick günceleri
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com

(bkz: stardust)

www.youtube.com
bunların arasına bi bak bakalım. var mı?

passenger let her go ?
www.youtube.com

Takılır.

olmaz.

takılır.

evet takılır :)

takılır, konu kapanmıştır.

yeeaaani.....
düz, desensiz takılır.

her türlü takılır. muhtemelen hafif desenli, gri bir kravat takılabilir; ancak ayakkabı, pantolon ve gömleğin üzerine giyeceğiniz şeyin rengine göre belirleyin tabii.

takılır.

takılır

genelde düz, desensiz gömlekten başkasına olmaz yargısı var ama %99u takılır diyen bi ülkede saygı göstermek lazım heralde :S