bu söyledikleriniz kar botu özellikte. su geçirme özellikleri yok diye biliyorum. Kuru soğuk havada sıcak tutar. Gore - Tex özellikli yani su geçirmeyen almanız lazım. New Balance seviyorsanız onun spor-outdoor karışımlı botları iyi.

Flo da lumberjack botlar 150 lira civarinda.gayet basarili.

bence ilkini alin, kolunuz bacaginiz saglam kalsin.

daha önce farklı pekçok su geçirmez bot kullandım. kimi sıcak tutarken çok ağırdı, kimi karda kaydırmazken ıslak zeminde bana takla attırdı, kimi ıslak zeminde kaymazken karda buz pateni yaptırdı.

kısaca en son bu sene flo'dan kinetix marka su geçirmez bot aldım. fiyatı 150 lira civarıydı. ilk kez bir bottan memnun kaldım. sıcak tutuyor, çok ağır değil, ıslak zeminde ve karda kaydırmıyor. tek eksisi ömrümde ilk kez bir ayakkabının tüylendiğini gördüm.

dış kaplaması su geçirmeyen, ısıyı tutan, nefes alan vs. özellikte bir kumaşmış işte o kumaş yün kazak gibi tüylendi.

kar suyu geçirmeyen bot yok varsa da direkt olarak outdoor aktivite botları olacağı için hem rahat olmaz hemde 500 den aşağı zor bulunur, zaten ayda yılda bir kere kar görüyorsanız(istanbul gibi) sırf bu özelliğe 500 gömmeyin

Kayma durumundan emin değilim ama sıcak tutma ve su geçirmeme anlamında Rubber Duck'lar çok iyi iş görüyor.

theraflu forte al reçetesiz. boğaz ağrın çoksa antibiyotik gerekir yalnız.

doktora gidin
soğun algınlığı için antibiyotik gerekmez efendim

ilaca bile gerek yok. meyve sebze yiyip(özellikle c vitamini içerenleri), sıcak şeyler için(zencefilli vs çaylar). bol bol ılık su için.

bu arada işiniz yoksa en azından 1 gün dışarı çıkmayın. %99 iyileşirsiniz.

ateşiniz falan yoksa aşırı bir boğaz ağrınız yoksa sakın doktora gitmeyin. bu sıralar hastaneler ana baba günü. daha çok mikrop kaparsınız ayrıca doktor da bunun için mi geldin 2 gün dinlenseydin geçerdi diyebilir. öyle ters insanlarla çok karşılaştım

nurofeni ilk seferde 2 adet, sonralarda her 4 saatte bir 1 tane içerseniz genel olarak soğuk algınlığı semptonlarına iyi geliyor.

burun akıntısı ve tıkanıklığı için de otrivine sprey çok işe yarıyor.

geçmiş olsun

ama gidebiliyorsanız bir doktora gitmek daha iyi tabi

yatırırsın.

vallahi aynı şeyi ben de soracaktım unuttum. hay ağzını!

ziraat'e yatırabilir miyim?

Şuanda yapıkredinin bazı bankamatkleri almıyor

Dün yapıkrediden yatırdım. Diğer bankaları bilmiyorum

carrefour'u ziyaret edip bileti buradan değiştirdim, olay şu şekilde: içeride sigara tütün vs satan kişiler milli piyango bileti de satıyor. bu gişeler onların gişesi, sadece ön tarafta alan kiralıyorlar.

gidip "ben bilet değiştirecem" derseniz kuvvetle muhtemel sizi içerideki kendi dükkanlarına yönlendirirler.

bu arada amorti bilet değiştirirken 2.5 tl fiyat farkı veriyorsunuz, bir de süper bir biçimde ağız burun kıvırıyorlar :D

Sokaktakiler değişmediler uğraştırma bizi dediler

öncelikle selamlar.

evladınızı güle güle büyütün. okurken gözlerim dolu dolu oldu.

babalık böyle bir duygu. tabi sizde özel bir durum olduğu için daha da yüksek dozda bir merak olması normal. bende de vardı, ilk zamanlar kesinlikle hiçbir şeye odaklanamıyordum. her lafın sonu mutlaka bebeğe çıkıyordu. zamanla biraz azaldı, ama kesinlikle kaybolmadı. sürekli aklımın bir köşesi bebede.

2 yaşına girdi, hala görmek için akşam olunca koşa koşa gidiyorum eve.

sakin ol, hayatına yansıyacak kadar olmaz. yakın zamanda yönetilebilir sınırlara gelecektir.

o his geçmiyor ama alışıyorsun zamanla.

öncelikle hayırlı evlat olsun, allah analı babalı büyütsün diyorum.

ikinci olarak da evlendiniz ve 9 ay sonra çocuğunuz oldu, çok çabuk.

hayırlı olsun hocam :) allah analı babalı büyütsün.

içinizde kalmasın, ya gidin ya da bi şekilde sordurtun. tahmin edebiliyorum içinizin içinizi yediğini. çok normal bu durum.

allah analı babalı büyütsün. git sor tabi abi

Hayırlı olsun, bizimkinde topuktan aldılar.

Gidip sen sorsan daha iyi olabilir. Eşin henüz hassas, belki senin bilmediğin bazı dengeleri gütmek zorundadır vs... sen gitsen daha iyi.

Hayırlı huzurlu sağlıklı uğurlu kutlu insan olsun analı babalı kardeşli büyüsün :)

Öncelikle hayırlı olsun. Siz doğrusunu yapıyorsunuz, çünkü o yavrucak candan öte can. Tabi kılı kırk yaracaksınız.

Bizimki 5 aylık olacak yakında, bizde de elinden kan almışlardı. Niye olduğunu söylemişlerdi ama şimdi unuttum.

Ayrıca sonradan topuktan da almışlardı. İkisinin amacı farklıydı.

Cok sevindim. Allah anali babali buyutsun.

Umarim cok sagliklidir.

Hayırlı olsun, çok sevindim. Sormuşlar mı bari?

ne çıktı benim bildiğim topuktan alınır?

hayırlı olsun, güle güle büyütün, güzel bir ömür sürsün.

topuktan alınması şart değil, sadece daha kolay olduğu için tercih ediliyor.

bizimkinin doğumda neresinden aldılar bilmiyorum ama 5. gün muayenesinde elini büküp elinin üstünden almışlardı. ben de o zaman "topuktan alınması gerekmiyo mu yaa" diye paniklemiştim, araştırmalarımda ikisinin deaynı kan olduğunu, topuğun sadece daha kolay olduğu için tercih edildiğini öğrenmiştim.

hayırlı olsun, Allah analı babalı büyütsün, erkekse adı Bora olsun :)

sonuç ne oldu, sormuşlar mı?

İhtiyac varsa alınır heryerden

Hayırlı olsun, yazgısı güzel olsun inşallah :) Sorun neymiş?

topuk kani ile elin üzerinden alınan kan farklıdır.

topuk kani rutin uygulamadır. hatta 1 hafta sonra saglik ocağına gittiğinizde yine alınır muhtemelen. hazırlıklı olun.

elinin üzerinden alınan kanda muhtemelen başka değerler bakılmıştır. riskli bir doğum olmuş. buna istinaden bakılan testler olabilir, sarılık olabilir...
bebekten kan alınacağı zaman elinden alınır. normaldir.

eşinizi üzmeyin.
hayırlı olsun :)

Dayanamadim, gece gittim sessizce sordum. Topugundan sabah alinmis, tekrar orayi morartmamak icin elden almislar.

Kan grubu tesbit edilmis. Onun icinmis. Benle ayni grup kizim da :)

Hayirli olsun dilekleriniz icin herkese teker teker tesekkur ederim.

Cok kiymetlisiniz. Tesekkurler.

şimdi tam olarak şöyle. önceki mesajımı biraz açayım.

ev tipi kan şekeri ölçüm cihazlarında parmağın ucu lansetle delinip bir damla kandan şeker ölçülüyor. ama hastaneye tahlile gittiğinizde koldan tiple alınıyor ya mesela.

mantık aynı. kan aynı kan. bir farkı yok. normalde rutin yenidoğan testlerinde kan şekeri ölçüm cihazı hesabı birkaç damla kan yeterli. hatta optik form gibi bir kağıdın üstüne oradaki yuvarlakları dolduracak kadar kan damlatmak yetiyor. o yüzden çocuğu zedelememek adına topuktan deliyorlar. bahsettiğim rutin yenidoğan testi şu: images.slideplayer.biz.tr oradaki dört yuvarlağı doldurmak için topuktan delinerek alınan dört damla kan yeterli.

tüple alınmayı gerektiren bir durum varsa (illa kötü bir şey olmasına gerek yok, kötü düşünmeyin. yenidoğan sarılığı vardır, bilirubin seviyesine bakarlar sarılık hangi boyutta, anne sütüyle güneş ışığıyla geçer mi, uv tedavisi yapılmalı mı falan diye. anneyle babada kan uyuşmazlığı vardır, kan grubuna bakarlar vs), yani farklı tahliller için daha fazla kan gerekli ise elinden girip tüple alırlar. e tüple aldıktan sonra da tekrar topuğunu delmezler. o alınan kandan formdaki yuvarlakları da doldururlar. o yüzden topuk yerine elden kan alınabilir.

Selam. Öncelikle güle güle büyütün.

Evet doğru. Ama ben de doktorum bana da güvenmeyebilirsiniz.

doğru.

eşinin ilk kızı kalbi delik doğmuş. takip edilmis 1 yılın sonunda kapanmış.

oğlumuzda da gebelikte kalp kapakciklarinin biri diğerinden büyüktü. normale döner dediler ama ille de pediatri kardiyalogu görsün diye de direttiler. adam iki dakika baktı, normal bu doğumdan sonra 1 yaşına kadar toparlanır dedi. hatrı sayılır bir miktar da ödeme yaptık.
doğumdan sonra yine görüşmek ister mısınız dediler, istemedik. çocuk doktoru üfürüm vb muayenesini yapıyor zaten.

oğlum şimdi 8 aylik.
hareketliliğinde büyümesinde bir sorun yok. hala götürmedim kardiyolaga.
her ay düzenli olarak çocuk doktoru muayene ediyor zaten.

Üfürüntü denen sesi duydu ise bir çocuk kardiyaloğuna görünün. Çoğu bebekte 1 yaşına kadar delikler görünüyor zamanla kapanıyor. Bizimkinde ilk kontrolde 3mm vardı, bir yaşında tekrar kontrol edildi kapanmıştı.

Korkmayin ufurum o, benim de varmis 1 yasinda gecmis.

bizimkinde de vardı, 9. ay civarı kapandı. ufak bir deliktir, zaman içinde kapanır.

1 yaşında kontrol ediyorlar, çok büyük ihtimalle geçmiş oluyor.

her bebekte olmasa da bazı bebeklerde doğuştan kalp deliği oluyor. bunların da çok büyük kısmı büyüdükçe kendiliğinden kapanıyor. 10 gün sonra tekrar bakalım dediğine göre önemli bir şey yoktur. içiniz rahat olsun.

He benim sipagettimde de vardi 6 ay kontrolunde kapanmisti. Iciniz rahat olsun.

yabancı : samsung,
yerli: beko/arçelik

samsung.
biz değiştirirsek seçimi samsungdan yana yapacağız.

Çok irdeleme, dediğin gibi aşağı yukarı aynı. ben hoover çamaşır makinesi aldım. iki sene oldu. canavar gibi kerata. önerim beyaz eşyada fazla dijital zımbırtılar olmasın. mesela samsung, lg gibi markalar çok dijital. ikinci önerim, dış yüzeyinde siyah çerçeveli bölümler olmasın. çizikler kötü görünüyor. çamaşır makinesinde kg ma dikkat et. yatak yorgan gibi şeyleri de yıkamak için iki kilo fazla al. buzdolabında önemli olan kapak. kapağın yönünün değiştirilebilir olup olmadığını sor. tek taraf basınçtan dolayı 4-5 inci yılında kırılabiliyor. menteşelerin yönünü değiştirebildiğin için ikinci bir buzdolabı almana gerek kalmıyor. (ben de başıma gelince öğrendim)

Beko/Arçelik'e +1 de benden, ürünleri aynı fabrikalardan çıkıyor zaten ve servis ağları epey iyi.

beyaz eşya ve otomobil üretim sektörünü iyi bilirim en başta belirteyim.

ben sizin bakış açınıza karşıyım. arçelik beko ve vestel çok çok iyi markalar. fiyatına göre ürünleri var. en ucuzları sandığınız kadar kötü değil.

bir çok arkadaşa benzer önerileri yaptım, ucuz alın çok özelliği olmasın sorun çıkarma riski azalacaktır. mesela elektronik göstergeli çamaşır makinesine niye ihtiyaç duyacaksınız ki? gerek yok. bazı gerekli özellikleri olsun yeter. ben yurt dışındayım, çamaşır makinem beko, kız arkadaşımın makinesi de beko, 6 senelik onun makinesi daha tık demedi en ucuz versiyonu hemde. bendeki onun daha yenisi sadece. bu makinenin aynısı olan 4-5 arkadaşım daha var herkes senelerdir kullanıyor sorunsuzca.

tr ye geldim geçen yaz geldiğim hafta buzdolabı bozuldu-12 senelik vesteldi. gittik baktık sonunda vestel aldık yine. çok memnunlar şimdiye kadar.

daha böyle çok örnek verebilirim alacaksanız az elektronik ünitesi olan versiyonları seçin(elektronik ekran, dijital düğmeler, abidik gubidik özellikler olmasın).

miele var mesela, çok çok iyi makineler ama 3-4 katı benzemuadil ürünün, beko alsanız 3-4 sene garantili miele alsanız 15 sene gitmeyecek gitse de verim kaybedecek. yatırım masrafınız apayrı zaten.

Samsung denmiş ama ben baya kötü şeyler duydum beyaz eşyaları için. Bir araştırın derim.

Siemens, bosch aynı fabrika galiba. Belli bir kalitededir. Orta direk diyelim.

Miele çok kaliteli ama anormal pahalı. Olur da bozulursa parçası da pahalı.

beyaz eşya tamamen kumar ne yazık ki. iyi çıkarsa 20 sene kullanırsın. herkesin 20 sene kullandım dediği ürün başınıza olmadık işler çıkarabilir.

ancak yaygın ve diğerlerine göre nispeten etkin servis ağı nedeniyle arçeliği tavsiye ediyorum.

Braun bt5090 kullanıyorum tavsiye ederim

philips çok memnunum.

Tam yılını hatırlamıyorum ama 7-8 yıllık bir Philips bodygroom' um var. Çok memnunum. Bozulursa yine Philips alırım.

Braun'dan sonra Philips kullanıyorum şimdi. Philips'ten daha memnunum.

Panasonic

1. uçağın kapısına kadar kullanabiliyorsunuz, kapıda sizden alıp bagaja atıyorlar. indiğiniz zaman aynı şekilde kapıda teslim ediyorlar.
2. yolculuk süresince yetecek kadar alabiliyorsunuz.

Nrmnm+1

Ayrıca uçağın kalkış ve inişi sırasında basınç bebeklerin kulağını çok rahatsız edebiliyor. Yavrucaklar acıdan basbas bağırıyorlar.

Tavsiyem uçağa binmeden az calpol veya dolven vermeniz ve kalkış ve iniş sırasında mama vermeniz. Yutkundukça kulaklarındaki basınç dengeleniyor

İç savaş zor ama artan kürt ve arap sorunu ortalığı karıştıracak. Takkeli radikal tipleri de katınca güzel gözükmüyor gelecek.

ben hala zombileri bekliyorum

Türkiye'nin geleceğini, comarlarin sekulerlerin evlerini basıp, dükkanlarını yağmalayip, kafalarını kestikleri bir gelecek olarak görüyorum.

geçen gün Konya hdp il binasını basmışlar, her şeyi kırıp dökmüşler ve kimsenin bir şey dediği yok (pkkya sokayım size bir şey olmasın, mevzu o degil). bu comarlar 15 temmuzda güçlerini gördüler. ve bunların ozendikleri hayat tam olarak Suriye'deki kafa kesiciler (Halep diye aglasmalarindaki iki yüzlülükten görebilirsiniz).

seküler bir yaşam sunup, Mustafa Kemal sayesinde kendini müslüman sanıp, gerçek Müslümanların islami kiclarindan anladığını düşünen embesil tayfa uyuyadursun. kafalarının kafalarla ezilecegi, karilarina kızlarına tecavüz edileceği günler çok uzak durmuyor bana.

kavramların içini boşaltıp sonra kafamıza göre o kavrama yeni anlamlar yükleyebilecek kadar cahil bir toplumuz. yanlış anlamayın bu durum size mahsus bir şey değil, tanzimattan beri sözde aydınlar sürekli yapmışlar, siz mi yapmayacaksınız da bi kişi de dememiş ki "iç savaş nedir aga biliyor musun" diye.

istanbulda öyle bir şey çıkmaz, çıksa da onun adı iç savaş değil sokak çatışması veya iki grup arasında çatışma olur.

iç savaşmış. te allahım

Hayır ne iç savaşı? Başka trollerden çıkmaz cumtroller uydurmuştur onu. Korku satar...

HDP binaları milyon kezdir basılıyor yeni mi uyandınız? Kuruldukları yıldan beridir taşlanır, pencereleri indirilir, içine girilip posteleri yırtılır, eşyaları dağıtılır o binaların. Halen Türkiye'den toprak kopartıp ülkeyi bölme derdindeler. PKK'yı kuran ve Suriye'deki savaş sayesinde açıktan silah vermeye de başlayan ABD sayesinde arkaları sağlam.

Kendi zevkine göre seramik kahve kupalarından birini seç hediye et gitsin. Kahve sevmek bazıları için kupa bardak fetişizmiyle başlıyor, kendimden biliyorum.

french pres her ne kadar kimyasal nescafe tadından insanı kurtarsa da temizliği problem olabiliyor. sırf temizliği yüzünden french press kullanmayan çok kişi var.

güzel bir mug veya daha da güzeli güzel bir termos bardak alabilirsiniz. çok pahalısına kaçmadan şunlar şık duruyorlar mesela:
www.tchibo.com.tr
www.tchibo.com.tr

yalnız bunlar şık görünmekle beraber içmek için üzerlerindeki kapağı açmak zorunda olduğunuzdan diğer termoslara nazaran içindeki kahveyi daha çabuk soğuturlar.

edit: veya şunlardan birini alırsa sıcak içeceğini çantasında da taşır arkadaşınız. daha işlevsel bunlar. dökülmeye karşı üçlü emniyeti var. ama sıcak tutma durumunu bilmiyorum

moka pot alın bence

kahhve.com a bakabilirsin

kahhve.com da yeni tanışanlar için french press seti var kahvesiyle birlikte. 3-4 kişiye alması için vesile oldum hepside memnun kaldı. zamanında bende almıştım.

moka pot olabilir ikea'da ucuz baya, hario v60 dripper/aeropress vs. de kolay kullanılan güzel alternatifler ama fiyat daha yüksek.

3. dalga kahvecilerden ya da internetten temin edebilirsiniz. ayrıca bu kahvecilerde genelde hediye paketleri var yeni yıl konsepti ile. içinde hem kahvesi, fincanı, potu ek şeyleri de olan.

ya da kendi hediye kutunuzu oluşturup içine bir paket kahve, french press, kış çayı vs. zevkinize göre bir şeyler ekleyebilirsiniz.

örnek: www.kronotrop.com.tr

aynen ben de nescafe alışkanlığımı bırakmak için french press aldım. başlarda çok zorlandım güzel tadı yakalamak için ve çok çirkin kahveler içtim ama son yaptığım kahveler efsane oldu ayıptır söylemesi. deneye deneye alışılıyor. bence hem arkadaşınıza hem kendinize bu iyiliği yapın :)

ikea'daki french press'lerin temizliği çok kolay çünkü her parçası sökülebilir, ve fiyatları 20 lira. bu tarz sökülebilir başka french press bulursanız da aynı işlevi görür. mesela starbucks'taki bodum marka french press'ler. ama onlar daha pahalı.

kahve olarak da daha geçen hafta yeni bir kahve aldım, istanbul'daysanız tavsiye edeyim. suadiye'deki no:7 diye bir kahveci. denedğim en iyi kahveydi. bu tarz başka bir butik kahveciden de 100 gram kahve çektirebilirsiniz. (100 gramdan fazla çektirmeyin, eğer tek kişi içecekse çabuk bayatlıyor.)

reklam olucak biraz ama olsun çok seviyorum bu firmayı; www.baristasepeti.com adresinden yöresel kahveler alınabilir. Siz sipariş verdiğinizde isteğinize göre kavurup öğütüyorlar. French press olarak bodum marka kullanıyorum ve memnunum, kahve olarak derseniz Guatemala kahvelerini tavsiye edebilirim.

keşke fotoğraf da çekseydin. sözlükte başlığı açılırdı. linçlik bir konu.

genel merkeze şikayet edin. ciddiye alıyolar

fotoğrafını çekip sağlık bakanlığına şikayet et

genel merkezi arayın ya da o mağazanın müdürünü bulup, onunla konuşun.

bence sağlık bakanlığına iletmekle tehdit edin ilk etapta.
ilgilenmezlerse sağlık bakanlığına gidersiniz.

Linçlik konu+1

İmkan varsa gidip foto çek.

Ayrıca şikayetvar.com'a yazabilirsin. Orayı her kullandığımda sorunum çözüldü.

sağlık değil tarım bakanlığı gençler

Gecen bende denk geldim gunu gecmis sut vardi. Uyardim hemen toparladilar. Hatta magaza muduru diger reyonlarin kontrol edilmesi talimatini falan verdi.

Denk gelmesi tuhaf.

migros bu konulara çok dikkat eder aslında.
muhtemelen mağaza müdürünün işgüzarlığıdır. genel müdürlüğe şikayet en temizi. ilgileneceklerdir.

Bu hangi migros, cok sasirdim

genel merkez +1

magaza mudurunun izguzarligi +1
once genel merkez +1

Urun nedir acaba? Gida maddesi mi?

geniş açıdan bir fotoğraf çek dostum. sağlık bakanlığına da bimer üzerinde bir şikayet. bak bir daha yapıyorlar mı?

genel merekeze şikayet maili attım, yarına kadar ilgilenmezlerse durumu ekşisozluk e taşıyacağımı söyledim.

@acemi, yukarda belirtmiştim. daha önce son kullanma tarihi başkayken sonradan üzerine etiket yapıştırılmış.

ürün "jacobs monarch millicano" bu arada

belki jacobs istemistir, bizim kahvemiz zaten bayat uzerine istediginizi yapistirin, zaten fabrikadan bayat cikiyor diye. :)

hahahaha zaten bayat ürün +1

olay bi yana, büyük ihtimalle orada çalışan reyon görevlilerinin tembelliğidir.

@yemrem sendeki bu azim bende olsa, dünyayı fethetmiştim hehehehe :)

merhaba arkadaşlar. ortada çok ciddi bi şeyler var anladığım kadarıyla.

yukarıda da belirttiğim gibi migros merkeze mail atmıştım. ertesi gün beni mağaza müdür yardımcısı aradı. hiçbir ürünün son tüketim tarihlerini (stt) değiştirmediklerini, kendilerine geldiği gibi raflara koyduklarını belirtti. migrosun tek suçu üretici firmanın (jacobs) kendilerine söylediği son tüketim tarihinin doğruluğunu kontrol etmeden rafa yerleştirmeleri (bir de benim sözlü uyarılarımı kulak ardı etmeleri)

bahsettiğim ürünü rafta kontrol etmişler ve stt ile oynama yapıldığını onlar da görmüşler. jacobs monarch millicano satılan tüm migroslara ürünün kontrol edilip raftan kaldırılması talimatını verdiklerini söyledi müdür yardımcısı.

şimdi bahsettiğim jacobs'un migrostaki bu ürününün orjinal ambalajı kril alfabesiyle (muhtemelen rusça) yazılmış. anladığım kadarıyla yurtdışında satılmak üzere üretilen bu ürün ellerinde kalınca ya son tüketim tarihi geçtikten sonra yada geçmesine az süre kala üzerine türkçe etiket ve değiştirilmiş bir son tüketim tarihi etiketi yapıştırılıp bize itelenmiş.

yani mevzu migros rezaleti değil, en kallavisinden jacobs rezaletiymiş.

edit: bahsettiğim stt ler de şunlar:
sonradan yapıştırılan stt:
i.hizliresim.com
bu etiketi kaldırınca orjinal tarihi görüyoruz
i.hizliresim.com

edit2: bir de aklıma şöyle bir ihtimal daha geldi (ki umarım öyledir), tüm dünyada olduğundan farklı olarak jacobs rusyada ürününün son tüketim tarihini değil de üretildiği tarihi kavanozun altına basmıştır belki.
her ne kadar türkçe yapıştırdıkları etikette ürünün son tüketim tarihi kavanozun altındadır diye yazsa da krilce olduğu için anlayamadığım orjinal ambalajında "bu ürünün üretilme tarihi kavanozun altındadır ve bu tarihten (01.08.2016) 16 ay sonra ürünün son tüketim tarihi dolmaktadır" diye bi ifade yazmışlardır belki.

çok iyimser bi bakış açısı mı oldu bu?

Sanmıyorum tett'dir o ama yine de ambalajın görselini de koyarsan belki Rusça bilen birileri tercüme edebilir.

Braun omur boyu keskinlik garantisini veriyor

Valla sakalin coksa alma. Ben aldim bi halta yaramiyor.

philips kullanan illa vardir ama o dönen basliklari saglikli bulmuyorum. her kılın kökü farklı, döne döne alıyor, diger başlık iyi. bildim bileli braun kullaniyorum. jilet de kullaniyorum arada

8 yıldır braun kullanıyorum. başlık filan da değiştirmedim.

braun da 18 ay sonra keskinliğin azalacağını söylüyor ürün özellikleri kısmında.

braun'nun elekli başlıkları zaten belirli periyotlarda degismesi lazim. omur boyu dayanabilen elekli kesici varsa soyleyin.

Daha önce başta braun ve philips makineler kullanmış biri olarak Alacaksan panasonic marka al diyorum.

10 yıldır Panasonic kullanıyorum. İlk günki gibi. Başlık değişmeye falan ihtiyaç duymadım şimdilik.

Braun kullanıyorum 3 senedir , çok memnunum.

ben phlipsin döner başlıklı olanlarından 6 ay kadar kullandım , memnun kalmadım.

haftada 1-2 gün tıraş olanlara göre değil uzayınca kesilmiyor .
jiletle 3-5 dk da tıraş olurken bu makınayla 15-20dk ya cıktı süre.
Ben tekrar jilete döndüm .

Arkadaşların dediği gibi sakalın sertse alma. İşyerinde veya kendi tarzında sinek kaydı traşı gerekliyse alma. Ama sakalını uzun , kirli falan bırakacaksan kesinlikle çok Laz'ım olur ve linkteki ömürlük kullanılır.

döner başlıkları kullanan arkadaşlarım memnun değillerdi ama bunda sabit başlığın olması da bir avantaj.

söylendiği gibi, sinekkaydı peşindeysen makineye para verme çünkü işine yaramayacak. kirli sakal veya uzattığın sakalın şekillendirilmesi ve bakımı için ise oldukça işe yarar aletler.

iki yıldır philips'in multigroom modelini kullanıyorum, bir sorun yaşamadım şu ana kadar.

gül hastalığı olabilir. doktora görünün. aile hekimi de teşhis koyabilir.

döküntüyü görmek lazım. cilt hastalıklarına görmeden tanı koymak çok zor. Bazen görünce bile zor :) Ağrılı ve içi su dolu ufak baloncuklar varsa zona olabilir.

@statik_elektrik baloncuk yok şükür, sadece kızarıklık ve sivilcemsi çıkıklar.

doktor şart ihmal etmeyin, zona şakaya gelmez, gül hastalığının pek bir çözümü olmasada göstermek gerekiyor yoksa yayılıyor, sertresli misiniz bu aralar? stresten kaçınmaya çalışın bir an önce..

@eja bu sıralar kötü bir kaç haber aldım, ondan dolayı biraz kötüyüm. ondan olabilir.

gül ve zonanın başlıca sebepleri stress üzüntü, bende çıkarttığım için..umarım bişey çıkmaz çıkarsada strese bağlı bişey çıkmaz umarım gül ve zona fena şeyler, ilerlemeden doktora gitmeyi ihmal etmeyin

bende de birkaç ay önce benzeri olmuştu. zona olduğu ortaya çıktı. 3 hafta süründürdü beni.

herkese çok teşekkürler, en kısa zamanda doktora gidip buradan yazacağım sonucu.

zonaymış arkadaşlar.

geçmiş olsun. Allah sabır versin, umarım en kısa sürede iyileşirsiniz

@yemrem teşekkürler.

tavsiyesi olan varsa iyi olur, 2-3 hafta geçer dedi doktor bir kaç ilaç ve vitamin verdi, başka bir şeye de gerek yok galiba.

geçmiş olsun :/
gögüste çıktığını bilmiyordum sadece bel sanıyordum, kendini stresten uzak tut, doktor bana izin alabiliyormusun biraz kafanı dinle tatil yap demişti.. tabii nerdeee.. tek yaptığım sevdiğim muzikleri dinlemek sevdiğim kitapları tekrar okumak kendimi mutlu etmeye çalışmaktı.

-kendini stresten uzak tut ilaçlarını kullan
-merham vermedimi antibiyoktikli?
-b vitamini o kesinlikle bitir vitaminini
-kaşımamaya çalış
-kafanı sakin tut
-bide çok sıcak banyo yapma demişti sanki bana(tam emin olamadım)

plaji --------!-------------!--------- böyle bölüp ! olan yerlere dondurmaciyi koyun.

ikisini de ortaya koymakla aynı şey ben anlamadım bu ne boktan bir soru. bu arada micro economi sorusu

tam noktalar fark etmez ki. yani tam orta noktaya eşit uzaklıkta ve 2 farklı yönde her yer olur gibime geldi.

Ortada.

Soru neden sacma geldi anlamadim.

Saçma sapan değil bence, bkz. kuyumcular çarşısı, bankalar caddesi, barlar sokağı diye kavramlar var.

www.youtube.com

İnsanların plaja homojen dağıldığını ve plaja giriş-çıkış noktasının plajın ortasında olduğunu düşünürsek: Tüm köşelerden plajın orta noktasına en yakın ve birbirlerine en uzak olacak şekilde konumlanmalılar. Saçma gibi görünen bu soru arz-talep-konumlandırma konularında verilen iyi bi örnektir. Biraz ararsanız youtube'da bununla ilgili açıklayıcı animasyonlar var.

bence de valkin in dediği gibi olmalı.2side ortada olursa insanlarla uzaklıkları artar talep sadece ortaya yakın insanlardan gelir

Bu soruyu okuldan hatırlıyorum. Doğru cevap iki dondurmacının plajın tam ortasında yan yana durması idi.

İlk başta valkin'in cevabı mantıklı geliyor. Ancak dükkanları bu şekilde açtığımızda işletmeciler rakibin müşterilerini çalmak için ortaya doğru gitmek isteyeceklerdir. Bu yüzden eğer üçüncü bir dükkan açılmayacağını biliyorsak optimum lokasyon tam ortası oluyor.

alani iki esit parcaya bolup, alanlarin merkez noktalarina konumlandirmak

herhangi bir uçakları düşse prestij kaybedecekler zaten. Evet barcelonanın tamamının uçak kazasında yok olması, tarifeli yolcu uçağının düşmesinden daha büyük bir haber olacak, daha uzun süre gündemde kalacaktır tabii ki. Onlar da bunu düşünüp ekstra özen gösterip, ne biliyim en süpersonik pilotlarını bu işe verip kendilerince bu ihtimali düşürüyordur zaten. Olağandışı bir gelişme sonucu uçağın düşmesi ihtimalini zaten engelleyemezler. Almak zorunda oldukları bir risk o.
Bu işin bir de reklam değeri kısmı var. Evet, öyle veya böyle bir risk alınıyor ama karşılığında ne var bu riskin? Bu da risk/reward denen bir mesele.

Milyonda bir bir ihtimal sözkosuyken neden böyle bir riske girmesin ki? Yani risk bile denemez buna en nihayetinde ekstra özen gösteriliyordur uçağın bakımına kontrolüne. Ha tüm tedbirleri aldıktan sonra yine düşüyorsa düşer, yapacak bir şey yok o konuda.

Dünyanın en güvenli aracı uçak zaten. Risk o kadar az ki alınmasında hiçbir problem görülmüyor.

E ne yapsınlar? 40 kişilik takımı 20 farklı uçakla mı göndersinler?

Sigorta yaptırılıyor. Her futbolcunun sigorta bedeli farklı

messi öldükten sonra napayım sigortayı :'(

reklam kazancı karşısında kabul edilebilir bir risk bu. asıl siz thy'nin yolcuların hayatı pahasına ne riskler aldığını bilseniz dibiniz düşer. sadece ikisini söyleyeyim gerisi siz düşünün:

uçaktaki arıza giderilmeden uçmam güvenli değil, bu şartlarda uçamam diyen pilotu kızağa çekip ekstra ücret karşılığında arızalı uçağı uçurmayı kabul eden pilotla kıtalar arası uçuş yapmak

normal terifeli uçağın kargo bölümünde 5 tonluk canlı vahşi bi hayvanı taşımak.

Hiçbir futbolcu siyasetçi uçağa binmesin? Kimse uçağına almasın?

@yemrem, geçerli kaynak?

@basubadelmevt tiklememişsin ama dediğin argümanın saçmalığından haberin vardır umarım.

Neyse
@yemrem hangi 5 tonluk canlı vahşi bir hayvan uçağın kargo bölümüne sığıyor? Valla dalga amaçlı falan sormuyorum ciddi hangi hayvan merak ettim.
Bu arada bunlar için prosedürler var ve prosedüre uymayan canlılar kesinlikle alınmıyor. Yoksa at penisinden ispinoza kadar değişik ürünler taşınabiliyor.

"uçaktaki arıza giderilmeden uçmam güvenli değil, bu şartlarda uçamam diyen pilotu kızağa çekip ekstra ücret karşılığında arızalı uçağı uçurmayı kabul eden pilotla kıtalar arası uçuş yapmak" şu tabirini açarsan madalyonun diğer tarafı ile şirket mi haklı pilot mu haklı daha net bir yorum kafamda oluşur.

Çünkü bu durumda pilot da haklı olabilir şirkette haklı olabilir.

@basond
Argümanım sacma degil senin yaklasımın sacma.Tek bir futbolcunun ya da siyasetcinin ucaga binmesinden ve ölmesinden bahsetmiyoruz burda.Dünyanın en iyi takımlarından birinin tam olarak yok olmasından bahsediyoruz.Bence o ucagı ucarmak risktir.

e o zaman kimse messiyi cristiano ronaldoyu vs uçağına almaz bu mantıkla yada meşhur etkili bir siyasetçiyi.
messiyi uçağına alıp düşmesi ile barcelonayı alıp düşmesi arasında bir fark yok. Her türlü dünya gündemine oturacaktır.

Ha barcelona bu riski nasıl alıyor dersen katılırım bak ama Şirketler bazında risk az ve gayet alınabilir bence fikrin yanlış bir yaklaşım.

@kveldulv evet ölmelerini biz de istemiyoruz ama THY bu durumda risk almıyor, riski sigorta şirketleri alıyor ki bu riski de tek bir şirket almıyor bir çok şirkete bu risk paylaştırılıyor.

Bildiğim kadarıyla düşünce suçu yok. Fikrin icraate geçmediği sürece istediğini belirtrbiliyormuşsun. Başkana saydırmaktan, nazileri övmeye kadar. Avrupa'da bile yapamıyorsun bunu

nerde duymuştum tam hatırlamıyorum. bir film de olabilir başka bir yer de. birebir de hatırlamıyorum ancak anlam olarak şöyle bir şeydi. "amerika'da her şeyi eleştirebilirsin. hatta abd başkanını bile ancak onu değiştirmeye çalışırsan başın yanar."

avrupa'ya göre ifade özgürlüğü çok daha gelişmiş. hakaret de ifade özgürlüğü kapsamında ele alınır.

silah ve bazı uyuşturucular konusunda da özgürlükler var diye biliyorum, o durum nasıl?

bi söz vardı ben de kaynağını hatırlamıyorum ama paylaşayım. yaklaşık türkçe çevirisiyle şöyleydi:

"Olimpiyatlarda altın alıp abd marşını söyeyen amerikalı bir sporcudan daha amerikanvari olan tek şey o sporcunun marşı söylememe özgürlüğüdür."

aslinda dusunulen kadar ozgur bir memleket degil. ben de gelmeden once oyle dusunuyordum, ozgur bir ulkeye gidiyorum diye ama degilmis. tabi benim kastim dusunce ozgurlugu degil. ayni turkiye gibi her turlu adam kayirma, ihaleye fesat karistirma var bu ulkede. bazi yerlerde hristiyan cemaatler cok etkin. adamlar ayni bizim cemaat gibi disaridan kimseyi ise almiyor. hem ozgur olsa ne yazar, deli gibi homeless var burada. bir laf vardi adaletim olacak ki ekmegimin pesinde kosayim derler. aq mun ulkesinde adalet bile dogru duzgun islemezken adamlar bir de evsiz.

bir üniversite kampüsünde öğrencilere gerekmediği halde biber gazı sıkan polisler yüzünden milyon dolar tazminat almışlardı.

nah bu kadar özgür.

edit: link; t24.com.tr

bende hiç özgür olduğunu düşünmüyorum

en apolitik kılıklı şarkıcıların bile çıkıp
www.azlyrics.com
böyle sözleri olan bir şarkı yazıp, sağda solda bangır bangır çalabildiği, söyleyebildiği bir yer işte.
Bi tık daha özgür bizden

Bireyin ne kadar parası varsa o kadar özgür.

amerikanın en büyük özgürlüğü kısıtlamalarıdır (kanunlar).

kanunlara uyduğun sürece problem yaşamazsın. kanunlara uymaz isen sıçarsın. vatandaşlarındaki bu güven onları özgür kılıyor.

not: her sistemin kendi içinde bugları var maalesef.

sen dili kullanıldığında insanlar savunmaya geçecektir. eleştiriye açığım diyen her birey bunu gerçekten öyle olduğu için söylemez. ben dilini, önce aileye sonra topluma yaymak gerek. bu grup oluşsa dahi size olumlu bir getirisi olacağını garantileyemez.

Zaten arkadas gruplarımın hepsi öyle. Ama her insan bunu kaldırabilir diye birşey Yok.

Ben öyleyim kimsenin hosuna gitmiyo bazen en yakın arkadaslarım bi seyler sorup sen dogru söylersin falan diyolar ama onlar da genel olarak cok da haz etmiyorlar bu özelliğimden.

üstteki yorumlara ek olarak, bazı şeyleri bilmemek/duymamak lazım.

Teorik olarak güzel de pratikte imkansıza yakın . Bazı insanlarda çekememezlik hazımsızlık oluyor kendilerini sürekli karşılarındaki ile kıyaslıyorlar üstelik bunu kabul etmiyorlar ve bu yüzden karşılarındaki insana asılsız eleştiri yapıyorlar buna hayranlık deniyor. Grupta bu durum göze batar evet ama grup bence 3 kişiyi geçmemeli. Az adam olsun has adam olsun. Adam derken insanı kastediyorum.

valla ben böyle bir arkadaşım. ama www.youtube.com

insanlar bundan hoşlanmıyor galiba.

Yapma.

Ailen de dahil insanlardan gaddarsın lafını duymak hoş olmuyor.

Anlattığın gibi bi grubumuz vardı, oturup kalkma, diksiyon, kıyafet vs. kendimize çeki düzen vermemize yardımcı oldu.

Ancak ciddi ciddi konuşunca insan doğası gereği karşındaki savunmaya geçiyor. Ama işi gırgıra vurunca şaka yollu laf sokunca o savunma mekanizması daha az devreye giriyor.

Bu arada biz 18 yıllık arkadaşız.

Evlen&işe gir zaten bu ortamlarda alakalı/alakasız bir sürü insan çıkıp dış görünüşün ve kişiliğin hakkında "ama bak iyiliğin için" diyerek yorum yapacak. Bazen onu da demeyecek direkt ego savaşı üstünden yürüyüp vuracak.
Böyle bir gruba ihtiyaç duyacak kadar korumalı bir ortamda yaşıyorsanız kıymetini bilin bence. Zaten az çok herkes kendini biliyor, bir de elalemden laf işitmenin lüzumu yok.

gelin hepinize tek tek sayayım. sövebilirim de... ben hepinizi çok seviyorum. ister misiniz?

Harika olur. Ama boyle arkadasliklar yok, boyle bir samimiyet yok.
Dogruyu soyleyeni de dokuz koyden kovarlar. Her zaman her yerde boyledir. Samimiyet doesn't work.

(bkz: saga noren)

Olmaz. Bana karşı herkes yapmacık bir kibarlık içinde olsun mümkünse. Patavatsızlığı kaldırabilecek biri değilim. Kötü yönüm varsa da bunu bana söylemesin (ki büyük ihtimalle ben o kötü özelliğimin farkındayımdır zaten), benimle ilgili beğenmediği bir husus varsa direkt muhabbeti kessin.

Eleştiriden de dobralıktan da hoşlanan biri değilim. i.hizliresim.com

Black Mirror s3e1 izlesin gerçeklik arkadaşlığını destekleyenler.
Ütopik ama eğlenceli olurdu.

Yapıcı bir doğruculukla söyleyecekse güzel ama 'Lafımı soktum ve moralini bozarak kaçtım' tarzı yıkıcı gerçekliğe sahipse güzel değil bence. Bir de gerçeklikle patavatsızlık arasında ince bir çizgi de var.

Birkaç sene önce halama gitmiştik ve çok özene bezene yemek yapmıştı ama yemeğe kuşburnu koyuyorum diye bütün topak topak karabiberleri atmış. Sonuçta yemek çok acı olmadı da, tadı biraz kayık oldu. Hani, o yemeğe 'Ne güzel olmuş, ohhh' diye yalan söylemesini beklemem kimsenin ama kadının o kadar uğraştığı yemeye bir akrabamın 'Çok iğrenç olmuş, leş gibi olmuş' demesi de gerçekçilik değil, başka bir şey bence. Hoş olmayan başka bir şey; patavatsızlık olabilir, düşüncesizlik olabilir. 'Tamam, pek güzel olmamış da bu da böyle olsun artık, ne yapalım. Ellerine sağlık' demek varken, kadın senin gözünün içine bakarken, sonucu değiştiremeyecekken birini üzmenin hiçbir anlamı ve gereği yok. Öyle bir durumda arkamdan konuşulmayacaksa, yüzüme yalan söylenmesini tercih ederim. Eğer boş umut peşinde koşuyorsam veya üzülmem sonucu değiştirecekse, hayatımı kendi elimle batırıyorsam ve doğrunun söylenmesi bir şeyleri değiştirecekse, saçmalıyorsam tabii ki acı acı vursun yüzüme.

Bir de acı bir gerçeği söyleyince, onu sindirdiğin anda o arkadaşın yanında olmak gerek. Örneğin, sınavdan kalacak bir kişiye 'Sen bu sınavdan kalırsın' demek %3-5 olan geçme olasılığını da moralini bozarak engellemek ve potansiyelini kullanmasını engellemek demek. Ya da kısa boylu ve basketbolcu olmak isteyen birine 'Sen basketbolcu olamazsın' demek, basketbolcu olmasa bile moralini bozarak sevdiği hobisini elinden almak demek. Birisi söylemişti 'Kanada'da kendi ülkesinin yasadışı göçmenini ihbar eden iki ülke vatandaşları var: Yunanistan ve Türkiye' diye, gerçekten kültürümüzde gerçeklik ile birini al aşağı etme arasındaki ince çizgiyi geçmek bol bol var. 'Hayatta yapamaz'lar, ciddiye almamalar kültürün parçası ve genelde gerçeklik adı altında 'Ben senin iyiliğin için söylüyorum' kisvesinde bu var bol bol. Tabii ki bu kısa boylu arkadaşımıza 'Çalışırsan basketbolcu olabilirsin' diyerek boş umut peşinde geçirmesine neden olmamak gerek ama aynı zamanda insanı hobisinden de etmemek gerek. 'Sen basketbolcu olamazsın' deyip gitmek yıkıcı bir gerçeklik; eğer gerçekten arkadaşsan bunun peşinden ya bir alternatif önerilir ya da bu sorunu nasıl çözeceği söylenebilir. 'İstatistikler şunu şunu gösteriyor; 1.60 boyunda şu var basketbolcu olan. Bu asla olamayacağın anlamına gelmez ama gerçekten zor, bu eforu göstermeye şu şu zorluklara rağmen hazır olup olmadığını bir düşün. Çalışırsan basketbolcu olamasan bile bir takımın koçu olabilirsin" deyip bir yandan işin zorluklarını ve neden olamayacağını göstermesi ve yapabiliyorsa alternatif önermesi, o da olmazsa moral bozuyorsa bunun önemli ve gerekli bir nedeninin olması önemli. Karşımızdakini 'He anam he' diyerek aptal yerine koymaya ve içinde bulunduğu yalanla vakit geçirmesine izin vermemek ne kadar önemliyse, motivasyonunu yıkıyorsak bunun bir nedeni olması da önemli. 'Kendi kafanda kurduğun bir gerçekle yaşıyorsun, kendine gel' deyip tokatlamak var, insanın potansiyeline çelme takmak var.

İnsanın yıkıcı gerçekliğe ihtiyacı olduğu anlar veya dönemler de oluyor, ara ara moral bozulmasına ihtiyaç var ki hayatımıza devam edip başka seçenekleri keşfedelim ama bunun arkadaşlığın en önemli tabanına tek başına ve yıkıcı şekilde oturması güzel değil bence.

erkekler arasındaki ilişki temelde böyle zaten.
eğer bir duyuru leydisi değilseniz, arkadaşlarınızda sorun var demektir.

yapsak böyle bir buluşma gelecek kimler olur? ama o kadar eleştiriye açık olmalı ki böyle bir buluşmada olanlar sanki 3. bir göz ile ortamdalarmışçasına izlemeleri gerekir.
İlk tanışmadan itibaren rahat ve yalansız ne olduğunu ortaya koymaktan kimler korkmaz acaba?

@aychovsky +1

gerçeklik kisvesi altında sadece yıkıcı konuşan kişiler dürüst değil, acımasız, engelleyici ve kırıcı.

dürüstlüğün her zaman sınırları vardır. bir insanın dürüst olabilmesi için ilk önce kendine dürüst olması gerekir ve kimse kendine %100 dürüst olamaz. kimse başkasına da %100 dürüst davranamaz, insan doğasına aykırı bu. ama dürüstlük, gerçeklik yüksek dozlarda iyidir ve her zaman yapıcıdır.

yüksek dozda gerçek olabildiğim ve onun bana gerçek olabildiği bir arkadaşım var. böyle bir arkadaşlığın olması için iki tarafında birbirinin düşüncesine, fikirlerine değer vermesi gerekiyor öncelikle. yoldan geçen, hayatı boyunca az ve yüzeysel düşünmüş adamın gerçekliğine ben gerçeklik demem, o bana dürüst yaklaştığını söylese de onun hakkımdaki fikirlerini yanlış bulurum. çünkü basit bir yerden bakar kendine göre dürüsttür ama bu gerçeklik değildir. bu arkadaşlıkta iki tarafın da gerçek olması gerekiyor. çünkü gerçek davranılmadığını düşünen bir kişi uzun vadede gerçek davranamaz. en önemlisi bu arkadaşlıkta iki tarafın da birbirini sevmesi ve değer vermesi gerekli. çünkü önemsediğin kişinin daha iyi olmasını istersin, onun yaşadıklarını daha çok özümsersin. onun daha iyi olması için ona gerçek davranırsın, onun iyiliği için.

Ben olduğunu duşunmuyorum açıkcasi. Özellikle de iyi üniversitelerde.

koç, sabancı falan değil ya. İyi sayılma yani

yok olmuyor, ben de özelden mezunum ; 3,09 ortalama ile mezun oldum mühendislikten, üstüne çift anadal bile yaptım. Hangi üniversite bilmiyorum; ama kardeşiniz biraz çalışsa yapar.
Not: Mühendislikte şuana kadar bir dersten kalmış, matematik, fizik ve türev dersleri AA ile bitirmiş biri olarak söylüyorum. Üstelik hocalarımız, galatasaray ve odtü mezunları idi. Kısacası iş kardeşinizde bitiyor.

olmuyor

Hocanın kazancı ne oluyor ki ? Cebine para girmez herhalde

sarı çizmeli mehmet ağa. sırf ankarada 10 tane özel üniversite var, sen hangisini sorduğunu söylesen daha net şeyler söylenebilir.

Kardesim ozel universitede okuyor. Ingilizcesi iyi,hazirlik okumak istemedigi ve gereksiz olacagi icin ingilizce sinavina girdi. Sinav cok guzel gecmis. Gel gor ki sonuc aciklandiginda biz sok.
Ilk derse girdiginde de hoca sormus zaten sinava girmedin mi ne gerek var senin ingilizce hazirlik okumana diye, bizimki durumu anlatmis.tabi hoca burslu oldugunu ogrenince "hmm simdi senin durum anlasildi" diyip gulumsemis biladere

burslu öğrenciye ekstradan öyle kolay kolay yük bindirebileceklerini sanmıyorum. bu tip bir adaletsizlik ya da farklı muamele, öğrenciler arasında çok dikkat çeker.

okulla bölümün adını verirsen daha net cevaplar alabilirsin.

Burslu okudum, bilerek bırakma diye bir şey görmedim.

imkansiz, adlari cikarsa is kapanmaya kadar gidebilir.
ben de ozelde okudum. ihtimal vermiyorum.

Tam tersine, özel üniversite gibi bir rahatlık yok. Ben devlete geçtiğimde hocaların kalitesizliği, kafa yapıları, eğitim kalitesi sudan çıkmış balığa çevirdi beni.

Eğer özelde yapamıyorsa devlette hiç yapamaz.

Bunlar şehir efsanesi. Vakıf üniversitesi mezunuyum belki de öğrencilere en fazla yükleneninden. Hoca zorluyorsa (bundan kastım ödev, proje, sunum, araştırma vb. faaliyetler) bil ki kardeşinin faydasına olacaktır. Mantık dışı şeylerden kastın nedir, açarsan daha sağlıklı yorum yapabiliriz.

burslu okudum. oluyor. öğrencilerin belli kısmı, özellikle okulun büyükbaş yöneticileriyle arası iyi olan hocaların derslerinde kasten bırakılıyor.

Üniversite öğrencisini sen okuldan alamazsın mantıksız mantıksız yazma. "Veli" gibi bir kavram yok üniversitede. "Çocuk pert olmadan," ne demek yahu? Yarın öbür gün işi zor geldi aldık işten mi diyeceksin? Bırak ne yapıyosa yapsın. Abisine/ablasına gelir dert yanar; he gülüm he der geçersin. Bu kadar duygusal kasmaya gerek yok okul zormuş diye.

valla ben üniversiteye girerken neler diyorlardı, hocalar bırakıyorlarmış yok zenginler bursluları eziyormuş falan... girdim hiçbirini yaşamadım tam tersi çok güzel bir dönem geçirdim.

yoğunluk belki idealistliktendir, iyi bir üniversite-bölüm ise. Ha ticarethaneyse belki bırakıyorlardır bilemiyorum (üstte birkaç arkadaş öyle demiş) ama ben çevremden hiç duymadım.

Hatta şunu söyleyeyim, iyi üniversitelerde zaten hocalar böyle şeyleri yapmaz (yönetim istese bile ki istemez). Kötü saçma üniversite desen, öğrenciler pek parlak olmuyor ve hocaların aralarında yaptığı-benim duyduğum muhabbet hep "şunu mezun edip kurtulalım bi" oluyor. Bıraksalar okul para kazanabilir ama hocaların başına dert.

edit: mesela bir arkadaş demiş burslu olduğu için hazırlık okuttular geçemedi diye.(ki aslında bedava olur ama kalma ihtimalini mi düşünüyorlar ki anlamadım onu tam) Mesela benim durumumda ben hazırlık okumasam okuldan 4 yıl burs (para) alacaktım, hazırlık okudum 5 yıl para verdiler bana :D üniversiteden üniversiteye değişiyor olabilir işte ya.

özel üniversitede bilerek bırakıyorlarmış, ya da tam tersi çok kolaymış soruları veriyorlarmış tarzı spekülasyonlar genelde özel üniversitenin önünden geçmemiş kişiler tarafından kulaktan dolma şekilde çıkarılan şehir efsaneleri tıpkı burslularla köpekler giremez, bursluları dışlıyorlarmış eziyorlarmış vs. gibi. Tam tersi özel üniversitede burslular genelde el üstünden tutulur gıptayla bakılır, kimse de kimsnein burslu olup olmadığını bilmez, hocalar da arkadaşlar da. Tabii özel var, özel var. Şimdi dershane gibi her yere açılanı da var ama onlarda bile öyle olacağını zannetmiyorum yoksa o okul batar.
Tipik öğrenci şikayeti liseden sonra zor gelmiştir.Alışır. @mrtkrt'nin dediğini tam anlamadım burslu adama neden hazırlık okuutup hem 1 yıl bedava okutsunlar hem de üstüne 9 ay boyunca ekstradan cep harçlığı burs versinler bu anlamda rodrigues+1

silerek.
önce bilgisayara at tabi.

google photos ile senkronize yapıp telefondakileri siliyorum

Hepsini bilgisayara aktarıyorum. Aktarma bitince telefondakileri siliyorum.

Bilgisayarda 13.000 fotoğrafın gereksiz olanlarını eleyip atıyorum 6000 e indiriyorum. Sonra onlara dönemine göre klasör yapıyorum. 2016 Yaz ya da Kar Tatili vs gibi. Sonra o klasörü yıla göre mesela 2015 ya da 2016 diye daha önceden açtığım ana klasöre sürüklüyorum. Onu da hard diske kaydediyorum.

Evet 1-2 saatlik bir iş ve henüz fotoğraflar tazeyken çok da değerli bir şeymiş gibi gelmiyor. Ama daha dün eşimle 7 sene önce çekildiğimiz ve yine aynı şekilde klasörlediğim fotoğraflara baktım ve dedim ki iyi ki o dönem üşenmeyip yapmışım. Yıllar geçince ne hangi yıldı ne ne zamandı bilemiyor insan. Yaşlanınca bunlara bakacağız değil mi? :) Fotoğraf kronolojisi yapmayı seviyorum ben. Bir nevi digital albüm benim hard diskim.

1 tb'lık harici bellek aldım ona atıyorum. ama yine de telefondaki fotoğrafları silemiyorum. yedekte olduklarını bildiğim halde kıyamıyorum

google photos +1 kendi kendine video gif fln yapıyor, eğlenceli oluyor.

Bilgisayara atıp ACDSee adlı fotoğraf ayıklamak programıyla düzenliyorum sonra mega'ya yedekliyorum fotoğrafları

64gb'lık hafıza kartımın 50gb'ı dolduğunda harici diske atıyorum. Harici diskte yer açmam gerekirse sadece gereksiz videoları siliyorum 1080p videolar hayvan gibi yer kaplıyor.

Harddisk güvenilir gelmiyor bana. Bi ara kaybeder gibi oldum bilgilerimi, kafayı yedim. Bulut hizmeti daha güvenli sanki. Bastıran yok mu ya hiç?

aynen 4 hafta hakkın var. 5. kez yaparsan kalırsın.

sizin okulu bilemiyorum ama bizde devamsızlıktan kalırsan (dz) sonraki sefer yine devam zorunluluğu oluyor. ama kötü nottan dolayı kalırsan devam zorunluluğu olmuyor sonraki sefer.

cakisinca okulun uzuyor

bir eklemede ben yapayım soruya; bu devamsızlıktan bıraktığımız ders tek derse kalsa alma şansımız olur mu? yani diğer tüm dersleri verdik ama bir tek bu devamsızlıktan bıraktığımız ders kaldı, tek ders sınavıyla alabilir miyiz o dersi?

tavsiye istememişsin ama bence gir yoklamaya at imzanı. sonra ister uyu arkada, ister telefondan dizi izle sesini kısıp. 7 senede bitirdim üniversiteyi devamsızlıktan kala kala. o süreçte hayatım "pause" tuşuna basılmış gibiydi ve hiç eğlenceli değildi.

devam hakkın için mattiadestro doğru yazmış.

çakışma mevzusunda ise iki dersin de hocasıyla görüşüp olur verirlerse derslerden birini I. öğretimlerle diğerini II. öğretimlerle alırsın böylelikle hem iki dersi de takip etmiş olursun hem de çakışma olmaz. ancak bunun için hocalarından birinin oluru lazım.

kabul etmezlerse derslerden daha kalabalık olanı için yerine imza atacak birini ayarlarsın. illegal de olsa en azından devamsızlıktan kalmamış olursun. sınav hakkın olur.

not: üniversiteler lisenin devamı değildir, lise mantığı devam ettirilmemelidir. ancak ülkemizde hem talebeler hem de hocalar ne yazık ki lise mantığını devam ettiriyorlar. sonra da yok efendim niye bizde bilim ilerlemiyor, niye kalite düşük vs. üniversitede devam zorunluluğu nedir yaw

tek derse bırakma gibi bir olay mümkün olamayabilir.

çünkü bazı üniversitelerde kaldığınız dersler otomatik olarak yüklenir ders seçim sisteminde.

Hocasına göre değişir. Bazı kalabalık sınıflarda hoca 7 imza yeter, daha azsa bırakırım diyor. Hocaya ne kadar imzanın yettiğini sormak daha mantıklı. Böyle yüzde 70 olayları tamamen rektörlüğün zorlaması.

Bu haftasonu 10 kasim bile degil ki zaten cumhuriyet bayraminda da bir sey olmadi.

Bence cok abartiyorsunuz, sonucta insanlar ankara'da yasamaya devam ediyor.


Not: anne degilim ama istanbul'da teror tehdidi olan her yere giden biriyim. Kadikoy, taksim, sultanahmet... ataturk havalimani patlamasindan 1saat sonra ayni havalimanina inmis, darbe zamani da istanbulda bulunmus biriyim. (duzenli yasamadigimi da eklemeliyim) bir de bu tip geziler meb onayi olmadan duzenlenmiyor, zamaninda bizim lise urfa'ya gezi yapacakti, teror artti diye meb izin bile vermemisti. Oyle bir durum olsa meb yine izin vermezdi bence.

Bu annelik içgüdüsü var ya, manyak bir şey, kafamda felaket senaryoları kuruyorum. Korumacı yönüm ağır basıyor.

Oysaki yıllarca Galata'da yalnız yaşadım, bir tekmeyle açılabilecek incecik bir tahta kapısı vardı evimin. Gecenin üçünde, dördünde tek başıma Tünel'de, Galata'da yürüdüm. Hiç de korkmazdım. Şu an çok farklıyım.

ankara'da terör saldırısıyla ölme ihtimaliniz bugün işen eve dönerken trafikte ölme ihtimalinizden daha düşük.

Çocuğu göndermediniz diyelim, o gün gitmeyip başka bir şey yaparken başına bir şey gelse ne olur acaba? Böyle kuruntulara kapılmayın. Hani çok kalabalık olan özel bir gün olsa tamam da gelişigüzel bir haftasonu işte. Terör var ve sakınmaya çalışıyoruz ama hani uçlaştırmamak lazım bence, yoksa nur topu gibi baskılanmış çocuğunuz olur.

Edit: İlk cümledeki örneği verme sebebim, yakın zamanda annemler karadeniz turuna giderken bir arkadaşları son dakikada "ya yağmur mevsimi şimdi, olaylar da var, başıma bişi gelir" diye caydı, yazlığına gitmiş, denizde yüzerken kalp krizi geçirmiş ve hayatını kaybetmiş. Hayat enteresan.

Giderdim. Erkeğim.

Abartiyorsunuz

bence psikolojik tedavi alın.

Siz de yanında olacakmışsınız, gidin bence.

Babayım ve Ankara'da yaşıyorum.

@for day to break, alarım sorun değil de, 22 kişilik sınıftan sadece 7 anne gönderiyor çocuklarını, diğerleri de terörden endişeliymiş, geri kalan tüm annelerle grup terapisi alalım o zaman.

Annelik zaman zaman kafada felaket senaryoları da yazabilmektir , evrim bizi böyle kodlamış, böyle bir şey bu. ben çocuğa hissettirmiyorum zaten, endişemi belli etmiyorum ona kaygılanmasın diye.

Gideceğiz karar verdim :)

Tabi ki sizi bir seyle itham etmiyorum, edemem de ama genel olarak bakildiginda yeni nesil anneler genelde cocugu dusse kalkmasina izin vermeden kaldiran, guneste bile kat kat giydiren, sokakta toz toprakta oynamasina izin vermeyen anneler degil mi? Site icinde bile..
Bence genel olarak bi psikolojik tedavi gereksinimi var :)

Ve evet terorden bu kadar asiri korkmak da bence tedavi edilmeli :/
10 kasim olsa derdim, "yuksek risk olan bir gun, yollamayin" diye. Yani burada kimse birak cocugunu, kendini riske atmaz teror ihtimali yuksek zamanlarda olasi yerlere gidip.

Hem alelade bir gun hem de gercekten ankara'da yasayan insanlara haksizlik.

Gitmeye karar vermenize sevindim. Oradayken muhtemelen akliniza gelmeyecek bile :)

psikolojik tedavi ne ya. kafayı mı yediniz? çok normal bir soru var.

Ben olsam ben de giderdim. Anne değilim ama.

Ya zaten ben "aneeey terör var, asla gitmeyiz oğlum" demiyorum ki. Kafamdaki endişeleri biraz dağıtmak için sordum. Abartıyor muyum diye de sorguluyorum zaten kendimi, diğer anneler aklımı bulandırdı çünkü.

Neyse gidicez, rahadladım ben :)

diğer tarafta banlı olduğum için cevap verememiştim, buraya kısmetmiş :))

bence git.

ama psikolojik tedavilik bi durum yok. ne diye yüklendiniz. hepimiz korkuyoruz.

Teröristlerin artık bir şey yapmasına gerek yok, istediklerini başardılar zaten, sürekli korku içindeyiz.
Ben olsam giderdim. Zaten her gün istanbul'un en kalabalık yerlerinde oluyorum, her gün 2 kez metro kullanıyorum. Aklıma gelmiyor değil, şurada bir bomba patlasa en az 200-300 kişi ölür diye tahminler yapıyorum kafamda. Ama bu beni istediğim yerlere gitmekten alıkoymuyor. Sizi çocuğunuz düşündürüyor evet ama çocukları da korku içinde büyütmek doğru değil, özellikle Atatürk'ün izinden giden bir nesli:)
Terör tehlikesi olsa meb izin vermezdi +1, ne olursa olsun polise ve istihbarata güvenmemiz lazım.
Ki gitmeye karar vermişsiniz, iyi yolculuklar:)

tuzu kuru olanlar için, anne-baba olmayanlar için git demesi kolay.

öncelikle bu abd bilmem ne kurumu türkiye için yine uyarı vermiş vatandaşlarına. herifler ne zaman uyarı verse bi haltlar oluyor memlekette, ama bu ankara olur istanbul olur hatay olur bilemem.

sizin yerinizde olsam gitmem. bir süreliğine ertelerim.

kış mevsimi nasıl ki çeşitli zaruri önlemler almamızı gerektiriyorsa, terör de ne yazık ki artık ülkemiz için gözardı edilemez bir duruma geldi. mevzu sevdiklerimiz olunca ona göre önlem almamız gerekiyor.

ankara'da doğdum büyüdüm. ailem hala ankara'da.
terör saldırılarının olduğu yerler bizim ama güzergâhımız. eve dönerken bombanın patladığı yerden dolmuşa biniyoruz mesela.
annemler tren garındaki patlamadan da diğerinden de sadece 5 dakika farkla kurtuldu mesela.

senelerce anıtkabirin dibinde oturdum. terörden bağımsız karsi apartmanımız 2 kere silahla tarandı. mafya hesaplaşması. üstelik dibimizde polis koruması varken.
dersaneye gittim yer kızılayın tam gobegiydi. insan hakları bildirgesi heykelinin dibi. her hafta çeşitli sebeplerden miting olurdu orada. gezi olaylarından çok yıllar önce bacak kadar çocukken defalarca mitingin ortasında kaldim, gaz bombası yedim, coplardan kaçtım. sonra otobüse binip eve geldim.
evde kimse kalp krizi geçirmedi yaşadıklarımdan ötürü; normal normal oturup yemeğimizi yedik.

siz her akşam ankara metrosunda is çıkışı nasıl bir kalabalık oluyor biliyor musunuz? terör saldırısı için ideal yer ve zaman. ankaranin yarısı evine ulaşmak için metro kullanıyor çünkü.
kimse ise gidip gelmesin mi?

şimdi ben de anneyim.
annelik özen ve dikkat işi. yavrunu koruma içgüdüsünün tavan yaptığı nokta. ama koruma içgüdüsünün yerini endişelerin şekillendirdiği bir hayat alıyorsa orada problem başlıyor demektir.

@kuehles +1

başımıza ne geleceğini bilme şansımız yok. başımıza bir şey gelir endişesiyle yaşama ara verme ihtimalimiz de yok.
önemli olan dikkati elden bırakmamak, gereksiz risk almamak.
gereksiz riske ornek: saldırı uyarısı yapılmış bir yere zorunda kalmadigi halde gitmek.

anıtkabir için bir uyarı var mi? yok.
haddinden fazla kalabalık bir gün mu? değil.
ben sizin yerinizde olsam tek başıma bile olsam giderdim o geziye.

siz yanmayın, ben yanmayayım ama karanlıklar aydınlığa çıksın.
psikolog +1

ben giderdim açıkçası. ankara'yla ya da anıtkabir'le terörü pek bağdaştıramadım çünkü. zaten kontrolleri arttırdılar her yerde, anıtkabir'de de öyledir. o yüzden bence endişelenecek çok bir şey yok.

Ankara'daki 6 milyon insan nasıl yaşıyor ki o zaman, bu kadar kormaya pek lüzum yok. Terörü bırakalım, insanın başına ne gelecekse her an gelebilir, bence mesele terör değil. Nerde yaşıyorsunuz bilmiyorum ama Ankara'da yaşayan bir memur olarak gidin derim.

vallahi şu psikolog diyenleri gördükçe ağzına ağzına vurasım geldi.
bu arkadaşlar ağır travmatik vakalar oldukları için hoş görün. anca böyle rahatlıyorlar.

yaşadığınız korku doğal, sonuçta çocuk sahibisiniz. olayların sık olduğu zamanlarda dışarı çıkmaya korkuyorduk, arabaları insanları süzüyorduk, kalabalık yerlerden kaçar olmuştuk.

şimdi de kimseye gaipten mesajlar falan geldiği için değil, aman yaa bişey olmaz kafasıyla takılıyoruz işte.

Ben giderdim. Anıtkabire zaten güvenlikten geçip gidiyorsunuz. Geri kalanında kalabalık yerlerde gezmeyiverin.

psikolojik bir vaka olup olmadiginizi bilemem ama ankara ile teroru bagdastiramayan insanin da uzayda yasadigini dusunuyorum. cumhuriyet tarihinin en fazla olumlu bombali intihar saldirisinin oldugu ilden bahsediliyor. allah akil fikir versin.
simdi bunu yazip ustune gidin diyecegim zira cok alakasiz bir gunde anitkabir gezisi. gule gule gidin gelin insallah.

ülkede canlı bombanın her an nerden çıkacağı belli mi? sürekli canlı bomba korkusu taşıyorsanız içinizde hepinizin hekime gitme gününüz gelmiş. tedbir de bir yere kadar. ayrıca psikolog öcü değil, manyak, kafadan kontak, saf insanlar gitmiyor psikolağa. aklı başında kendisinin farkında olan hayatını daha yaşanılır kılmak isteyenler gidiyor. yaşanmayan olaylar için felaket senaryoları üretip sıkıntıya girenler için birebir, mesela şu cümle bana pek normal gelmedi: "evde küçük kızım var bize bir şey olursa babasıyla yalnız kalacak off."

Çocuk heveslenmiş, kırmayın gidin.

Hayatı teröre göre şekillendirmenin bir faydası yok.

Sunu sormak istiyorum: Bugun burada bu soruyu sormak Ankara'da bomba patlama ihtimalini dusurecek veya artiracak mi? Yani burada herkes abartiyorsun ne olacak dese bomba patlama olasiligi dusecek mi? Buradaki kimsenin ne zaman ne olacagini bilme gucu var mi? Hayir, yok.
O zaman cevabi siz kendiniz vereceksiniz. Korkuyorsaniz gitmeyeceksiniz. Kimse cocugunuzu sizden cok dusunemez, o yuzden git ne olacak diyebilir. Ama siz onlardan farkli dusunmek durumundasiniz.
Yine de ben kendi dusuncemi soyleyecek olursam, gidin derim. Kendi adima zerre kadar korkmuyorum bomba falan patlayacak da olecegim diye.

bi gün aksam evde iki arkadaş oturuyorduk ve sonra tepemizden f 16lar alçak uçuş yaptı tüm gece, bir km ötemizdeki meclis kendi uçaklarımız tarafından bombalandı falan. 2 gün sonra kalktık işe gittik. 10 ekimde 100+ kişi öldü ben uyuyakalmasaydım o gün oradan geçiyor olma olasılığım çok yüksekti, 13 martta hastanedeydim, etc.
tabiiki elimizi elektrik prizine sokmayacağız, ama velevki gitmediniz ve yavrunuza güvenlikle ilgili bir açıklama yaptınız,
hayatı boyunca dünyaya böyle bir bakış açısıyla bakacak bir çocuk yetiştirmek de doğru tercih midir? hep yapıyosunuzdur demiyorum ama eğer yapılıyorsa, türkiyenin başkenti, Atatürk'ün anıtmezarı bile güvenli değil çocuğun kafada oluşan algıya baksanıza.
nerde ne olacağının garantisini size kimse veremez ben hala kızılay'dan geçerken tedirgin oluyorum ama bir yandan da yaşamam gerek, normal yaşamak, güvenli dünya algısı hepimizin ihtiyacı, küçük çocukların daha fazla.
valla gitmiyorsanız da çocuğunuza terör saldırısından korktum demeyin bence, yalan malan başka bir sebep bulun. çocuklarımızın sonu ne olacak hiç bilmiyorum.

meyve suyu bazen de su kanka.

mandalin+limon sıkıyorum/ greyfurt / ayran / kefir /

edit: erken uyananlara selam olsun.

dün şalgam içtik. gitti de.

cureforlove haklidir.

soruna cevap ise genelde sade maden suyu ve/veya su.
tabi uzerine ve ya yedigim seye gore bazen cay veya meyve suyu da olabilir.

Sade meyve suyu yavan geliyorsa içine sevdiğin meyve sularından karıştırıp içebilirsin. Veya ayranı dereotu yada nane ile çeşnilendirebilirsin.

Cacik, hosaf, su.

Ben sadece su içerim yemegin yanında, hatta dunki colanin her yemeğin yanında iyi gitmesi başlığında su icin dedim diye baya atar da yedim dhhshs oysaki ben ciddiydim yaw yemegin yaninda en iyi su gidiyor tatsiz oldugu icin her yemege yakışıyor. Onun dışında sade soda olabilir başka da zararli olmayan içecek yok pek

ayran

sağlıksız evet ama makarna veya pizza yersem genelde kola içiyorum. ama normal yemeklerden bahsediyorsan soda içerim.

Hazmı zorlaştırdığından içmiyorum.

evde meyve sık

Balik haric her seyin yaninda ayran iciyorum. Balikla bir sey icmiyorum.

Soda.

sugarskull çift olun
benim favori makyajım ya
biraz popüler ama.bi de aslında sadece makyaj üzerine
kıyafetleri kendi dolabınızdan giyersiniz.

ağzınızın altına gökkuşağı çizin boynunuza kadar. snapchat filtresi olun. kız arkadaşınız da köpek kulaklı filtreden olsun.

Cadılar bayramı partisi nedir ya? Kız arkadaşın harley quinn olsun. Klonlanmış gibi gezer ortalıkta.

got

Sheldon ve amy iyiymis
www.google.co.uk

Yatak tek kisilikse Yatagi duvara dayayip cift kisilik yatak ortusunu acikta kalan kismi kapatacak sekilde ortebilirsiniz.
Ya da fazlaliklari o gun icin kapi arkasina falan ust uste koyup uzerine guzel bir sey ortebilirsiniz belki.

bana sorarsanız fırfır vb. şeyler yerine renkli kutular koyun yatağın altına. hem çıkarıp temizlemesi kolay olur, hem aradığınızı daha rahat bulursunuz (kutuların üstüne küçük notlar yazarsınız) hem de renkli renkli güzel görünür.

Şöyle bir şey alabilirsiniz aslında;

www.tchibo.com.tr

Yada bunlar gibi;

www.gittigidiyor.com

perde gibi 30 cm uzunluğunda lastikli kumaşla kapatabilirsin

1- büyük bir çarşaf örtüp bol kısmıyla aşağıyı kapatabilirsiniz.

veya

2- ölçülerini alıp bi terziye gidip (3-5 metre kumaşı da siz alırsanız daha güzel olur, terzinin elindekilere mahkum kalmazsınız) fotoğrafı gösterip aşağısı için kapatacak şekilde bir şeyler dikmesini isteyebilirsiniz. en geç ertesi gün size verir.

kumaş alıp terzıye ölçüleriyle verin bes dk da diker

yatak örtüleri kapatıyor zaten, ama ayak ucunda demir varsa olmaz tabii.

ya da hasır sepetler var, onlar güzel duruyor.

o da olmazsa terzi +1

Birebir aynisini yasiyorum. Mobbing degil is bilmezlik.

%55 değil %45 mobbing
eğer mantıklı bir açıklaman varsa işlere ayırdığın saatlere sıkıntı olmaz,
yok ben goy goy yapıyodum artık yapamıyorum mobbinge maruz kalıyorum diyosan sıkıntı.(sen için konuşmuyorum insanlarda böyle bir algı olabiliyor).

Ama sen mantıklı açıklama yapıyorsun ama karşıdaki inatla anlamıyorsa ha bu mobbingin dik alası.

Çözüm: çözüm yok..

işverenin seni daha çok çalıştırmaya, seni daha çok sömürmeye yönelik yaptığı eylemler bildiğim kadarıyla mobbing'e girmez. sindirdikçe sizden daha çok verim alacağını zanneden klasik beyinsiz patron modeli işte.

şimdi bunu ne için istediği ve ne şekilde size bildirdiği önemli.
Bunu biz de yapıyorduk eski iş yerimde. bunu yapmamızın sebebi de kendi iş alanımızdan başka işlere ne kadar vakit harcıyoruz, kendi işimize ne kadar onu görmek içindi.
mobbing olduğunu düşünmüyorum, eğer yöneticinizin üstünden böyle bir talep geldiyse.
keyfi yapıyorsa da baskı diyebilirim. mobbing diye tanımlamazdım.

uzman bir avukata danışın, bunun mobbing olduğuna dair veya bunun neresinin mobbinge çekilebileceğine dair ondan fikir alın. sonrasında çalışma arkadaşlarınızla (tek başınıza konuşmayın, göze batarsınız, iler olası bi durumda diğerleri size satış koyarlar, suçlu siz olursunuz) yöneticinizle kibarca konuşun. "bu yaptığınız belki iyi niyetli performans artırma bir çaba olsa da bir avukat arkadaşımın dediğine göre bu yaptığınız mobbing e giriyormuş. biz de bundan rahatsızız, orta yolu nasıl bulabiliriz" diye kibarca, anlayış, uzlaşmacı bir tavırla konuşun. aynı zamanda aba altından sopa da göstermiş olursunuz.

değil.

Açıkçası patronun niyeti burada önemli mobbing saymak için. mobbing bir nevi yıldırma demektir, yaptıkları çalışma performansınızı düşürüyorsa, bu şekilde yorumlanabilir ama her şeyden önce bu durumu patronunuzla konuşun.

Selamlar

Hukukcu değilim ancak konuyla ilgili yargıtay kararları mevcut. aşağıdaki gibi paylaşmak isterim. ve her konuda olduğu gibi kanıtlayabilmeniz önemli. şahitler, yazılı evraklar, doktor raporu vs. örneğin bir psikologdan alınan depresyon, travma vb rapor işinize yarayabilir.

Mobbingin meydana gelebilmesi için bir işçinin hedef alınarak, uzun bir süre ve belli aralıklarla sistematik biçimde tekrarlanan, mağdurun karşı koymasına rağmen yapılan aşağılayıcı, küçük düşürücü ve psikolojik olarak acı veren, işteki performansı engelleyen veyahut olumsuz bir çalışma ortamına sebep olan tehdit, şiddet, aşağılama, hakaret, ayrımcılık, ağır eleştiri, taciz ve çalışma şartlarını ağırlaştırma gibi eylem, tutum ve davranışların uygulanması gerekir. (22 Hukuk, 2014/15971 E.)

biraz radikal olun, atmaya alışın. sonra gelişigüzel kutulayıp tekrar taşınınca bir gruplama yapabilirsiniz.

kutula, poşetle vs topla bi şekilde. ayırmayı yeni eve yerleşme aşamasına bırak.

o kadar da irdelememek lazım ya. 100 tane tükenmez kalemi tek tek denemek nedir. taşınırken bazen bırakma noktasına geliyosun, nolacaksa olsun diyosun ama sonra yine mecbur topluyosun işte.
benden de böyle saçma sapan şeyler çıkıyor tamamen anlamsız ama atamıyorum da. mesela ben olsam o 100 kalemi bir torbaya koyup koliye atmıştım. genel olarak yaptığım şey, aynı odadaki eşyaları, ıvır zıvırları bir koliye atıp taşındıktan sonra da yine aynı şekilde çıkarıp bir yerlerde muhafaza etmeye devam etmek :) istifle gitsin bence işte.

Hayirrr kesinlikle bir koliden digerine koyma yoksa cop ev olur! Mutlaka at. Internette cok guzel siteler var az esyali yasam, nasil ev temizlenir vs. ozellikle ingilizce. Mutlaka oku onlari. Valla gelebilsem tertemiz yaparim o evi hic acimam, boyle bir arkadasin varsa yardim iste.

Teşekkürler herkese ORGANIZING IS WELL-PLANNED HOARDING isimli bir yazı buldum. Sinirim katlandı. Sanırım elime geçeni atacağım. Bunları okuyarak kendimi saat başı gaza getirip paketleme işlemlerine geçmeyi planlıyorum. Umarım işe yarar :(

taşınırken eğer eşyalar düzenli değilse onları kolilere koyarken düzenlemek gereksiz bence. her şeyi olduğu gibi kolilere, poşetlere istifle. ardından yeni taşındığın evde eşyaları yerleştirirken her şey zaten elinden teker teker geçiyor olacak. bu aşamada mümkünse yanına mantıklı bir arkadaşını alıp, biraz gaddarca eşyaları atacak ya da satılabilir durumda olanları satacaksınız. tek başına olunca insan her şeye bir kılıf uyduruyor saklamak için.

geri dönüşüm konusunda da neredesin bilmiyorum ama bulunduğun yerin belediyesini arayıp bilgi alabilirsin. söylüyorlar plastiği şuraya bırakabilirsiniz, cam atmanız için şurada kumbara var falan gibisinden.

bir de eğer toparlanma kısmı da zor geliyorsa (ben taşınırken orada çok sıkıntı yaşadım mesela, eşya toplarken yolculuğu anımsattığı için acayip midem bulanır) nakliyat şirketlerinden evi kendileri toparlayanlar da oluyor. böyle bir şirket ayarlayabilirsin. sen hiçbir şeye dokunmuyorsun, anca şu şuraya konsun, bunlar birlikte paketlensin falan diyorsun, gerisini hallediyorlar.

göndere tıklamadan son bir öneri daha vereyim. yeni evinde kolileri açıp yerleştirmek zor gelirse hemen hoop house warming party adı altında arkadaşlarımızı eve topluyoruz, kolilerin içlerindekileri kabaca yerleşecekleri yerlere kaldırtıyoruz (örneğin mutfak dolaplarına tabakları dizmezler de tabak çanak ne varsa mutfağın bir köşesine götürürler falan), sonra da eşyaların içinden beğendikleri ne olursa alabileceklerini söylüyoruz. böylelikle hem fazlalık eşyalardan kurtuluyor, hem de house warming denen hedeyi konukların iliklerine kadar yaşatıyoruz.

ben de taşınırken aynı dertle uğraştım, 2-3 senedir kullanmadığım şeyleri vermeye karr verdim. Freecycle, atmaver gibi oluşumlardan size gereksiz gelen bir çok eşya başkasının ihtiyacı olabiliyor. Hem de kapıdan gelip alıyorlar, mis.

ben evi bu yaz boyadım. hanımla beraber mikeriz bu işi deyip bir traktör dolusu eşya attık. birine lazım olur, bez olarak kullanırız, bunun bir parçasını başka elektronikte kullanırız, yeni çocuğu olana veririz diye diye biriktirmiştik. çoğu eşyanın yenisini alabileceğimizi, yedek parçaların her daim elimizin altında olduğunu kıyafetlerin de modasının geçtiğini kimseye veremeyeceğimizi birbirimize telkin ederek attık. şimdi rahatız. hiç bir şekilde aramıyoruz o eşyaları da.

bu işin özü şu soruyu sormak:

ben bu nesneyi son 6 ayda kac kez kullandim? sorunun cevabina göre atip atmamaya karar veriyorsunuz.

ben de tam bir cöpcüydüm ama her esya insanın ömründen yiyor, bunu fark ettiginizde siz de esyalarla vedalasirsiniz.

Atacağınız elektronik, metal, kağıt türü geri dönüşebilir şeylerin hepsini bir köşede biriktirin, son gün sokaktan geçen herhangi bir kağıt vs. toplayan kişiyi çağırırsanız adam hazine bulmuş gibi sevinir.

gercekten ise yarar seyleri atmak yerine dagitabilirsin. en azindan isine yarayan biri kullanir.

kullanim degeri oldugunu dusundugun fakat gozden cikarabilecegin, onemsiz esyalarini benzer diger esyalarla bir araya koy. toptan ver.

eski bir istifci olarak;
ben azaltmaya bir arkadasimin son tasindigim evime gelip boyle sakin sakin feng sui'den bahsedip, salonda ufak bir tur atip bir kac dokunus yaptiktan sonra evdeki degisimi gorunce basladim.

oncelikle bir sakinle, nefes al, su an cok mukemmel bir zamanlama bu is icin. yeni evine cop tasima. kullanmayacagin hicbir seyi goturme. yeni evinde yeniye yer olsun.

yaninda bir arkadasin olsun. bazi seyleri atmana yardimci olur, seni gaza getirir. fikir verir vs.

geri donusum guzel bir sey. ama copun yanina biraktiginda da donusum olacak emin ol. cop toplayanlar aliyor o esyalari. onlarin da isine yariyor bir sekilde. freecycleda cok simarik tipler oluyor bazen, sinirini bozuyorlar insanin. ya da senden alip satiyor mesela. o isi sona birakabilirsin. verilecegine karar verdigin esyalari bir koseye ayir, toplu foto cekip paylas. tasindigin gun adresi yaz, gelip alsin isteyen.

paketlemeye zorunlu seylerden basla. ve en cok yer kaplayanlardan. minikleri sona birak. sabrin da kalmayacagi icin atman kolaylasir.

Öncelikle geçmiş olsun; umarım bu süreç bir an önce biter ve taşınırsın.

Taşınmak çok meşakkatli bir iş. 20 defa taşınmış biri olarak söylemeliyim ki her taşındığımda psikolojim bozuluyor. Önceki evden çıkış ve yeni eve alışma süreci derken bir süre dumura uğruyorsun. Ama değişikliğin her zaman iyi geleceğini unutma. Hem bütün eşyalarını gözden geçirmiş ve temizlik yapmış da oluyorsun.

İstif konusuna gelecek olursak da bu berbat bir alışkanlık. Kesinlikle duygusal düşünmene izin vermeden 3 ay içerisinde kullanmadığın her şeyi ama her şeyi at. Düşünmeden at. Senin gözü çıkmış oyuncağının fakir bir çocuğu sevindirebileceğini unutma. Gereksiz her şeyi attığında içindeki o rahatlama hissini paha biçilmez olacak.

Bundan sonra da yeni şeyler alırken 10 defa düşün ve bir eşyan eskimeye başladığında ya da kullanılmaz hale geldiğinde ortadan kaldırmak yerine kalıcı olarak icabına bak.

1 ay önce taşınmış biri olarak yazıyorum.

eğer taşınma öncesi ayırmaya başlarsanız o iş bir türlü bitmez. her şeyi olduğu gibi kutulara koyun. en fazla kırılacakları gazeteye sarıp öyle kutulayın. yalnız kutunun üzerine içinde ne olduğunu yazın. atıyorum, "beyaz kitaplık üstten 2 raf" veya "mutfak, su bardakları, çatal-bıçak" gibi. sonrasında yeni evde çok yardımcı oluyor yerleşirken.

ayırma, sınıflandırma, atma işlerini yeni evde geniş geniş yaparsınız. taşınma süresini en kısa sürede geçemeye bakın, yoksa hem ruhen hem fiziken çok yıpratıyor insanı. yerleşme ve düzenleme işlerini yeni evde yaparsınız.

tımarhanelerde yatıyorlar.

@eksimeksi

Bilgin varsa biraz daha açıklar mısın? Ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde suç işlemiş insanlarla normal vatandaşlar birlikte mi kalıyor yani? Yoksa mahkumlar için ayrı bir tımarhane mi var?

evet beraber kalıyorlar. en son hatırladığım aynı odaya koymuşlardı birini. adam da gece kalkıp gözlerini oymuştu diğerinin. videosu bile var.

@pinman

offf. çok kötüymüş. zaten delirmişsin, oraya yatıp bir de psikopat suçluyla uğraşıyorsun. allah kurtarsın hepsini. teşekkürler.

kendine veya başkalarına zarar verme ihtimali olanları farklı serviste yatıyorlar. güvenliği, içerisinde kullanılan malzemeler, çalışanları, ziyaret koşulları vs. farklı oluyor.

pinman'ın dediği olayı biliyorum, aslı şu: elemanın biri suçtan yırtmak için deli numarası yapıyor. akli sağlığının yerinde olup olmadığının tespiti için akıl ve ruh sağlığı hastanesinin ilgili bölümüne götürüyorlar. gece olunca tetkiklere sabaha devam etmek üzere iki kişilik tecrit odasına alıyorlar bunu. ancak odada bu numara yapan adamın aksine tehlikeli gerçek bir deli var. adam uyurken bu tepesine çöküp kendini uyanık sanan elemanın gözlerini oyuyor parmaklarıyla. görevliler çok sonra, iş işten geçtikten sonra geliyorlar odaya.

çok kısa süre akıl hastanesinde yatıp salınıyorlar. Bulunduğum ilde biri bıçakla biri taşla adam öldürmesine rağmen ortalıkta dolaşan iki akıl hastası var.

her gün ilaçlarını sıraya sokup veriyorlar, üstüne su içiriyorlar ve ağızlarını açtırıp kontrol ediyorlar.
Kaldıkları odaların camlarında sımsıkı tel örgüler var, boşlukları serçe parmak çapı kadar yani o derece dar.
Diğerlerinden ayrı mı bilmiyorum ama hücre gibi tek kişilik odalarda kaldıklarını düşünüyorum. Erenköy ruh sinir hastanesinde gördüklerim bunlar.

1. elden tecrübem yok fikrimi belirticem;
bir kişinin kendisiyle evlenilir, ailesiyle evlenilir düşüncesinde olduğum için ailesini çok önemsemem. Ancak maalesef ülkede aile işin içine çok girdiği için aileler de evlenmiş gibi oluyor. Yani iki kişi anlaşıyorsa sorun olmamalı ama aileler arasında uçurum varsa bir şekilde sorun oluyor gibi. Eğer aileler çok işin içine girmezse her şey güllük gülüstanlık olabilir.
Maddi konuda da bilmem neyi kız tarafı yapar bunu erkek tarafı yapar gibi über adetler olduğu için burada da sıkıntı olabilir. Yok şurada böyle yaptılar, biz bunu yaparsak çok altta kalır gibi belki.

ilk cevapta tecrübem yok dedim ama böyle ailelerin işin içine girdiği tecrübem yok.
kültür olarak farklı olduğum biriyle çıkmıştım ama zamanında. sonradan epey farklı olduğumuzu anladım tabii. 2 arkadaşımla otururken bizim bahsettiğimiz yabancı dizileri ve şarkıcıları bilmemesi, hesabı ödemeli kafası vs vs çok farklı olduğumuz anlaşılınca birkaç ay sonra ayrılık getirdi tabii.

Hayata bakış açısında (tatil mi, konser mi, tiyatro mu o da ne? - ucuz bile olsa lügatta yok, anlaşılamıyor), temel görgü kurallarında (bıçak kullanmama, her ortamda masada ortadan saldırıp yeme/sini mantığı vs.), yakınlık-samimiyet anlayışında (köylümüź/ıdısının dıdısının bıdısı yakınimdır düğününe mutlaka gidilir/samimiyet adı altında her özel durumun sorulup konuşulması e çünkü yabancı yok herkes yakın), kadına bakış açısında (karı hizmet eder, hizmet anları dışında görünmezdir kaale alınmaz, neo-anadolu modeller aynı zamanda calışsın eve para da getirsin erkege "yük" olmasın der) vb. farklılıklar olabiliyor.
Aileleri neredeyse hiç bulaştırmamak, evlilik gibi geleneksel olaylarda orta yol bulmak (doğrudan nikah ve toplu arkadaş yemeğiyle işi çözmek gibi) gerekiyor. Çocuk konusunda neye göre nasıl yetişecek kısmı da karışık.
Çiftimiz birlikte mutluysa, köy tarafı genlerinden gelen bazı kalınlıkları kontrol altına alabiliyorsa, iki tarafın da aileleri bulaşıcı türden değilse ve iki taraf da "anam da anam babam da babam her hafta mutlaka onlar gelecek/biz gideceğiz" demiyorsa, az miktarda stresle işi götürmek mümkün.

o degil de light ne yahu? nasil arkadas o oyle? yani o arkadasin samimiyetini bir degerlendir bence. kiskaniyor olabilir mi? niye seni ezmeye calisiyor?

iliski kismina gelirsek, oyle hesapli kitapli olmaz o isler. yasadikca anlayabilecegin bir durum bu.

ayrica zenginlik ve okumusluk insani otomatik ust sinifa yerlestirmiyor. bu gozler ne kirolar gordu cift diplomali, lv cantali ama daha agzinda lokmayla konusulmamasi gerektigini bilmeyen, fesat, kotu ama maldivlerde tatil yapan insanlar.

yani aileler karakter olarak duzgunse sizin mutlulugunuzun icin her seyi yaparlar zaten.

@jimicik, cok sagol aynen ben de o lafı ettiginden beri konusmak bile istemiyorum. ki hayatının her zamanında destek oldugum, kendim asla yapmayacagım yanlıslarını kabul ettigim bi arkadas bu.

aile mevzusuna gelirsek sıkıntı işte, benim ailemde o bahsettiginiz kalınlıklar pek torpulenmemiş. daha dogrusu babamda, canı sıkılınca aşırı agresifleşen bi insan. hf zor işler.

Sıkıntı olacak.

işin doğrusu karşı taraf bunu size belli etmese de iyi kötü bir rahatsızlık duyacaktır muhtemelen. hiçbir zaman size bakıp suratlarını ekşitecek halleri yok, böyle bir şeyden bahsetmiyorum. ama muhtemelen kızlarının/oğullarının kendi sınıflarından biriyle birlikte olmasını tercih edeceklerdir. benim ablam da doğulu, arap kökenli biriyle evlendi. annemler damadını da, damadın ailesinden de birçok kişiyi seviyorlar, bir sorun yok aslında. ama zaman zaman "keşke dünürlerimiz bizimle aynı kafa yapısında, ortak zevklerde, bize benzeyen insanlar olsaydı" gibi bir düşüncede olduklarını ifade ediyorlar.

şöyle örnek vereyim: evde nişan yapıldı ve nişan sırasında herkes alkışlarken damadın ailesinden kadınlar zılgıt çektiler. tabii böyle bir şeyi hiç beklemiyorduk, korktuk bi anda bağırmaya başladıklarında hahah annem baya bi bozuldu. işte "sonuçta burası köy değil, apartmandayız, biraz uyum göstermeleri lazımdı" falan diye söylendi.

bizim yaptığımız çayı beğenmiyorlar, kaçak çay seviyorlar. ne bileyim, yemeği yerde yemek istiyorlar. böyle şeyler uyumsuzluk yaratıyor bir araya gelindiğinde. damadın annesi türkçe bilmiyor, annemle oturup konuşamıyorlar. kadın kapalı, biraz yaşlı, annem spor falan yapar, makyajlıdır vs. işte bir uyumsuzluk oluyor en nihayetinde.

ama bunlar gerçek anlamda sorun değil bence. yani eminim onlar da bizim hakkımızda farklı şeyler düşünüyordur ama ne biz onlara, ne onlar bize bir şey belli etmiyor. insan ilişkileri böyle zaten. şimdilik bir problem yok. yani bu saydıklarım da aslında herhangi bir soruna yol açmadı hiç. zaten damadın ailesi memleketinde yaşıyor, pek bir araya gelmiyoruz. önemli olan iki insanın kendi evindeki mutluluğu. dünürler hiç görüşmese bile olur.

benzerini ben yaşadım/yaşıyorum, iki çocuğumuz var şimdi. karşı tarafın ailesi çok yapıcı haklarını yemeyeyim.

neyse, size tavsiyem mümkün mertebe ailelerden uzak durmaya çalışın. onların davranışları bir yerde sana batmaya, sizinkilerin davranışları bi yerden sonra eşine batmaya başlar. ne kadar uzak o kadar iyi.

ayrıca iş ciddiye binerse eş adayınızla oturup karşılıklı konuşun. karşılıklı beklentilerinizi ve isteklerinizi açıkça söyleyin. zamanla karşı taraf değişir diye sakın düşünmeyin, ya değişmiyor yada değişirken çok çok acı veriyor. duygularınızı kenara koyup baştan anlaşın, yoksa kültür farklılıkları bir yerden sonra büyük sorunlara neden olabiliyor.

Olmaz davul dengi dengine.

senin bu konuda ne düşündüğünün zerre önemi yok. o bu konuda ne düşünüyor tek önemli olan o. eğer o sorun yapmıyorsa sen hiç yapma. o sorun yapıyorsa zaten kıçına bas tekmeyi.

Doğru anlamışsın, yalnız 4. madde değişti. Artık 2 sefer yeterlilikten geçemezsen atılıyorsun.

şimdi ona her polis bakmak istemez çünkü yarın birgün bu adamın yakalaması varmış neden sorguladın yakalandı da serbest mi bıraktın diyebilirler. yakalaması varsa kaçma şüphesi oluşturacağından yakınlarına da söylemez kimse. kavgaya karıştı diye de kimseye gözaltı yakalama çıkmaz nasıl bir kavga?

Savcı dayısı olan biriyle kavga etmiş, kavga sonunda dayım seni yakacak olm demiş. Abim yakında yurtdışına çıkacak havaalanında bir süprizle karşılaşmak istemiyor.

aranması olsaydı önce eve gelirlerdi x evde mi burda mı yaşıyor vs. diye. sorun olmaz merak etmeyin.

Bir şey olmaz. Dayısı savcı olan her lavuk adam yakalatsa tamamız zaten.
Velet: dayı, bi bebeyle kavga ettim. Şu piçi yakalatsana, gününü görsün.
Dayı- olm siktir git başımdan, ülke karışık zaten.

kavga etmenin cezası mı var, basit yaralamadan ifadesi alınır bırakılır en fazla.

yurtdışına çıkarken sürpriz yaşayacağına gitsin karakola sorsun dediğim gibi araması olsa bile ifade almak için olur. versin ifadesini ersin huzura veya delimisin olum git başımızdan ne aramsı derler.

Folik asit ilaç değil, vitamin gibi düşünün. Vücutta azalırsa yine almanız lazım.

Hayir

He modern tibbin luzumsuzlugu. Sorsan gebelik icin gerekli miktari bilmez, noral tup defektlerinden, preeklampsiden habersizdir ama modern tibbin luzumsuzlugu evet

Soz konusu kendi secimini yapamayan biri olunca sinirleniyorum. Kendine ne yapiyorsa yapsin yoksa

ablamın üç tane kızı var biri doktor ikisi de fen lisesinde okuyor. hiç ilaç kullanmamış öyle her yiyeceğe de ha deyince ulaşamazdık diyor. şimdi sabah akşam folik asit içiyorum, eşim de başka vitaminler kullanıyor, ne çocuk var ne derman var bizde. benim bu tıbba hiç aklım ermiyor. her şeye de bir kılıf uyduruyorlar. bilemiyorum altan.

ben olsam, paramin yettigini kapatirdim. nakit avans da cekmezdim.

idexo +1
paranin yettigini kapat. borcla borc kapanmaz.

az olanı kapat. artan parayla da diğer kredinin iki taksitini peşin yatır. iki ay kafan rahat gez.

ya acikcasi kafamin rahat etmesi falan degil derdim, bir an once sunlardan kurtulmak, o yuzden 100 lira 100 liradir diye bakiyorum

bir borçtan kurtulmaya calisirken başka borcunn altina girmek sıkıntılı. eğer elinizdeki paranın tamamını nakit avans çekerek 1400 tl ye yatirirsaniz diger borcun aylik ödemesini nasıl yapacaksın?

Yok gelirim hala var, bu sadece kenarda duran 1200TL, bu parayi carcur edecegime birinden kurtulayim hem de az faiz odeyeyim diyorum iste.

ben olsam paramin yettigini kapatir kalanini da kapattigim kredinin taksidini de oder gibi (yani 250-260) lira gibi yatirip erken bitirirdim. elimde kalan 250 lirayi da obur krediye yatirirdim tabi.

paranın yettiğini kapat. borç sayın azalsın.

ben olsam kapatmam.
ticaretkafasıyla düşünüyorum tabi, elimdeki hazır kullanabileceğim parayı niye gidip eylık ödeme hakkımı kullanmayıp kapatayım ki?
üstelik birinde 100 lira diğerinde 80 lira kazançlı çıkıyorsun ve 9-10 ay vade için çok az miktarlar bunlar.

Az olanı kapa, artanı kenarıya koy, diğer kredinin bitimine az süre kala son taksit ödemesinin üzerine ekleyip onu da 1-2 ay erken kapa

10 ay vadesi olan aylık 149 TL ödediğin krediden 6 taksit öde, 9 ay vadesi kalan aylık 116,85 TL ödediğin krediden 5 taksit öde...Böylelikle anapara+faiz içeren bu aylık ödemelerinden en fazla indirimi kazanmış olacağını göreceksin.

Ödeme planına bakarsan son aylarda anapara fazla faiz miktarı azdır. Yani banka zaten senden faizi önce alıyordur. her iki kredinin de ilk 5-6 taksitini ödeyerek en fazla faydayı sağlamış olacaksın.

Edit: eldeki para 1200 olduğundan 149x5 taksit; 116,85x4 taksit öde

eşin kullanacaksa güvenlik de önemli diye o fiyat aralığındaki bmw'lere bak diyecem ama yakıt üzer.

renault megane ya da clio
ford fiesta
honda cazz

Mercedes B150, başka bir şey bakma.

35.000e hyundai i20 aldım. Otomatik benzinli 2010 model ve daha 70.000km bile yapmamış.

Şimdilik memnunuz.

benzinli 2008-2010 otomatik golf alabilirsin.

www.sahibinden.com

not:ilan ile alakam yoktur örnek olarak gönderdim.

bu tip durumlarda kırılıyor genelde. hatta tekrar fayans yapılsa bile söküm yapılıyor. çünkü yüzey pürüzsüz olduğu için tutmaz sıva. en kötü ihtimalle tırtıklı olması için her tarafını küçük küçük kırmalısınız.

kırılmadan yapılmaz. eğer bir usta yaparım derse de fayansları çekiçle biraz kırsın ki fayansın üzerinde sıva güçlü durabilsin.

ama size tavsiyem kırdırarak yaptırmanız çünkü sıvanın düşme ihtimali de var.

Kırılmadan yapılır.

Fayansların kesişim noktalarına ufak vidalar çakılıyor, bu iş için olan file fayansın üzerine gerilip o vidalara sabitleniyor. Sıva filenin üzerine yapılıyor. Sıvanın tutması için gerekli olan pürüzlü alanı sağlıyor gerilen file. Ancak fiyatını bilmiyorum

bizde sizin gibi düşündük ama hangi ustaya sorduysak yapılır ama sağlıklı olmaz zamanla düşebilir dediler. mecbur kırım yaptırdık. @yemrem'in dediği gibi yapan da var direk yapıştırıcı zımbırtısı varmış onu kullanıp yapan da var.

Fayans yuzeyinde çekiçle tırtık oluşturmak suretiyle bundan 16 yıl once yaptırdık ve hala sorunsuz duruyor.

Bazı fayanslara vurduğunuzda altı boş gibi ses geliyor. Tırtık islemi o noktada cok başarılı değil demek ki.

Dikkatle tırtık yapıp, bir de file gererseniz sorunsuz olur.

alçı/seramik yapıştırıcısı (kalekim) gibi uygulanan malzeme var, mevcut fayansları çeltiklemeden direk alçı gibi uygulanıyor. diye duymuştum doğruluğu nedir acaba uygulayan var mı ??

hukukçu değilim ama senin durumunda 'kazanılmış hak' sözkonusu. dilekçeni yaz en kısa zamanda, senato gereken kararı verir. yazacağın içerik ya da dilin durumu değiştireceğini sanmıyorum, zira sana çok uç bir durum gibi görünse de illa ki senden önce bu duruma düşen biri olmuş ve senato da bu konuya vereceği cevabı hazırda tutuyordur.

yok hep önşartlıydı ama önşart ff di daha önce. diğer ders elektronik. hatta eskiden fizik FF iken elektronik alıp ondanda kalıp ikisini beraber alan kişiler bile var. daha önceden alabilmiş olduğu için.

ilk vize 16 bir de finalde nolduysa kilitlendim kaldım. hocaylada konuştum ama cevap bile vermedi.

ayrıca dilekçe fakülteye mi öğrenci işleri daire başkanlığına mı verilmeli?

Dersi ilk aldığında koşullar ne ise o devam eder. Eğer sonradan değiştirdiyseler hata etmişlerdir.

Durumu detaylı bir şekilde anlatarak dilekçe ver. Mağduriyetinin giderilmemesi durumunda idari mahkemeye gideceğini belirt.

bu kadar çok tedavi gerekiyorsa, malesef iğne kullanmak zorundadır gibime geliyo. belki iğneyi batırırken ağrıtmaması için o bölgeyi uyuşturan sıvılardan kullanılabilir.

Kendisi dişçimdi, şimdi arkadaşım oldu. Cidden. Korkularla gittiğim o mekandan ayrıldıktan kısa bir süre sonra arkadaş olduk. Önerebilirim Anadolu yakası istersen. Hatta yanına bile gelebilirim. Aynı psikolojik süreçlerden geçtiğim için :)

ben sırf o korku yüzünden istanbul'dan eskişehir'e gidip kendi hekimimde tedavi oluyordum ama sözlükte diş hekimi bir yazarla tanıştıktan sonra ona gider oldum. yeri bakırköy'de. hem eli çok hafif iğneyi bile hissetmiyorsun hem de sözlükten gelenlere özel indirim yapıyor. ayrıca çok sevecen biri, sohbet ederken tedavi bitmiş oluyor.

canım benim ya özledim şimdi şapşiği.

ilgilenirsen iletişim bilgilerini yazarım.

ben de aynı duyguları paylaşıyorum seninle.
Merter'de önerebileceğim bir dişçim var.
İlgilenirsen ben de iletişim bilgilerini verebilirim.

Annem var direkt. Kiziltoprak'ta yeri.

Su ana kadar dis hekimi kizi oldugum icin pek bir isim dusmedi ama dustugunde de hicbir sikinti cekmedim :D

10 küsür tane dolguyu iğnesiz yaptırdım. Mobilde olduğumdan bulamıyorum, cevap verdiğim eski duyurulardan birinde adresini yazmıştım. İstanbul fatihte. Ararsanız bulursunuz sanırım. Geçmiş olsun

Maltepe devlet hastanesinde 18 saat sonraya beyin mr'ı vermişlerdi. Doktorum levent diye bi adamdı.

Geçmiş olsun

mr falan artık akşam falan da çalışıyor, ben en son bir buçuk gün sonraya falan aldım etfalde.

hacı yatılır yatılmasına da camı aralık bırakmazsan terden geberirsin.
havalandırma olayına bir çözüm bul.

ben de o çözümü soruyorum :)

Pencereye yapıştırmak için sineklik satılıyor marketlerde. Ondan alıp dene.

sakın camı açmadan uyuma, uyurken oksijensizlikten ölürsün haberin bile olmaz.

yapışkanlı sineklikler en iyi çözüm gibi görünüyor

transporter'da arka koltuk varsa her türlü yatılır. yatan koltuk varsa da yatılır. 2+1 panelvan transporter ise, yere yatak atıp yatılır.

camların ikisini birden azcık açık bırak, rahat rahat uyursun. o kadarcık yerden kolay kolay böcek de girmez, bişey olmaz. ama karşılıklı en az iki cam açık olacak.

bence bu konuda ilk önce hastanenin ağzına etmek yerine bebeğe zarar gelmemesi adına nasıl önlemler alabileceğinizi, farklı bir doktordan öğrenin.

bebeğin veya annenin ne gibi risklerle karşılaşabileceğini öğrenin ve bu konularla ilgili gerekirse noter onaylı ihtarname çekin. hastanenin "asansör bozuk" deme lüksü yok. yedeği mutlaka olmalı.

hangi hastane? (olur ya varsa tanıdık) eşten dosttan bi yol yordam bulurduk belki.

hastane içerisinde hasta haklarından sorumlu bir sağlık bakanlığı personeli olmalı. her hastanede oluyor. bu personel hastaneye bağlı değil, onunla konuşup hemen şikayet kaydı oluşturun. o zaten kaydı açmadan çözme yollarını arayacaktır muhtemelen. hem o çözümleri uygulatın hem de kaydı açtırın.

Via hospital

asansörün bir süredir bozuk olduğuna ve bu yüzden taşınmadığına dair ses kaydı ve video almaya çalışın. hatta adamlarla konuşurken habersiz kaydedin. belki yasal delil olmaz ama bir noktada ikna için kullanılabilir. asansörde bozuk etiketi vs varsa foto çekin.

Asansör tamir olmadı. Eşim 2 saattir ameliyathanede bekliyor. Bebeğim 2 saattir annesinden ayrı bekletiliyor.

Şimdi de eşimi, yataktan kalkmaması gerekirken tekerlekli sandalyeye oturtup mikrop yuvası normal asansörle odasına götüreceklermiş. Odaya da hastanenin standart yatkları yerine başka uyduruk bi yatak getirdiler

Bebek anne sutunu icti mi, cunku ilk iki saat icinde almasi gerekiyor, ortaligi ayaga kaldirin, hatta es dos tanidik cagirin ortami gerin cunku bebek ve annenin ilk saatleri onemli.

büyükler bebek kuş kanadının çırpmasından bile hasta olur derler
o yüzden ince de olsa uzun şeyler giydirirler.
bence var bi bildikleri.

Kuzenimin de bebeği 20 günlük, kalın değil ama 2-3 kat ince giydiriyor, ki evleri güneş alıyor sıcak sayılır, gündüz zıbın üzerine uzun kollu pijama, uyurken üzeri zaten örtük oluyor doktoru bebeklerin vücut sıcaklıklarını bir yetişkin kadar koruyamadıklarını söylemiş. Bilimsel olarak açıklaması nedir bilmiyorum ama bence de sakınmakta fayda var.

evet onu ben de duydum ama doktoru sıcakta kısa kollu yeter dedi. bir de kollarına fln dokunuyorum soğuk değil.
üşüyüp üşümediğini nasıl anlarız?

26 dereceye kısa kollu az olur bence.

Benim bildiğim, biz ne giyiyorsak üstüne bir kat daha olması gerekiyormuş küçük bebeklerde. Çok bilimsel oldu, evet.

Ilk 3 ay ben+1. Sonra benimle aynı.

Eger ben giydiğimle terliyorsam +1 de yok.

26 derece evde çıplak da gezse bişey olmaz. Rahat ol. Nasıl alışırsa öyle gider.

ben şu anda ne giydiğimden de emin olamıyorum ki. lohusa dönemindeyim bazen sıcak basıyor bazen üşüyorum bebeği kendime göre giydirsem benim vücut da karışık:)
askılı da geziyorum 5 dk sonra üşüyüp üzerimi de örtüyorum.

Bizim bebegi biz ciplak gezdiriyoduk sicaktan gece yatarken de body. Temmuz dogumlu o da. Dr siz nasi giyinirseniz onu da o sekil giydirin dediydi.

@beriberi evin sıcaklığı nasıldı? hangi il?

Bence esinizin annesini yollayin. Bildiginiz gibi yapin annelik icgudulerinize guvenin. Kadinlarin lohusalik sendromunu her seye karisan insanlar tetikliyor.

kardeşim ameliyatlı olmasına rağmen (doğduktan 8 saat sonra ameliyata aldılar) annem çoğu zaman hiçbir şey giydirmiyordu çünkü hem evimiz güneye bakıyordu, hem de 2001 temmuz'u aşırı sıcaktı. hasta olmadı, hatta bizden daha sağlam bir bünyesi var. bizi kat kat giydirmişler de ne olmuş? rüzgar esse hasta oluyorum.

Hatta anneme sordum, bazen çok sıcaksa bezini bile açıyordum ki rahat etsin diye dedi.

inawen +1

evden çıkmak istemiyorsam abili babalı yolu seçerdim.

öncelikle tüm kiraları bankaya yatırsınlar. sakın elden vermesinler, yatırdıklarına dair ellerinde dekont olsun.

ikincisi ev sahibi aldığı kiranın vergisini vermiyorsa (ki muhtemelen vermiyordur) maliyeye şikayet etsinler veya etmekle tehdit etsinler. ancak bunu sözle belirtsinler. yazılı bir belge olmasın ortada (kısa mesaj gibi).

bu adam bizi tehdit ediyor diye savcılığa versinler. adamın gözünü korkutsunlar. savcı kim tankın önüne yatmış kim tokmakçının önüne yatmış bakmaz. herifin gözünü korkutun.

baba-abi mevzusu yedek güç olarak kalsın. düşünüyorum da, kızım büyüse ve bi yavşak kızımı tehdit etse herife ya kalıcı hasar veririm yada öldürürüm. durduk yere şimdilik ortalığı karıştırmaya gerek yok. yada var bilmiyorum.

"kural tanımazlık, hukuk tanımazlık canımı sıkıyor" demişsiniz, üstte de abi baba bi "konuşma" mı yapsa demişsiniz. ev sahibinin yaptığı ne kadar hukuksuz ise ima ettiğiniz şey de o kadar hukuksuz.
bu arada kontratta %13 yazsa dahi yasal oran üstünde artış talep edemez ev sahibi. şu an o oran daha düşük olması lazım. Siz denildiği gibi kiralarınızı zamanında ve belgeli olarak yatırın, sonraki süreçle hukuk ilgilensin.

öncelikle ses kaydını mahkemeye veremezsin.
savcılığa şikayet ederim diye tehditvari konuşun.
erkek arkadaşlardan yardım isteyin, ben abisiyim ne var lan tarraaam diye çıkışsın adama.
bir kadına o şekil küfür etmek nedir.
önüne yattığın tankın paletlerinin üstünde kaydıra kaydıra skertirim seni diye kallavi bi şekilde döşesinler.

Darbeye veya darbeye(!) karşı durup kendileri darbe yapan insanlar işte. Bu özgüvenleri patlayacktır elbet.

Yasa bildiğim kadarıyla arkadşlardan yana. Yani 1350 yatırmaya devam etseler, adam napabilece k ki. Çıkartamaz, kovamaz. Ben darbeye karşı durdum deyip polis çağırır destek bekler onlardan da o kadar da bir türkiye değil diye umuyorum.

hiç bir şey olmaz, yazmış arkadaşlar kiraları bankaya yatırsınlar, kirayı geciktirmedikleri ve evi harabeye çevirmedikleri sürece biraz zor atar. baban falan da konuşsun isterse de böyle tiplere 10 lira bile fazladan vermeyeceksin, arttırmasınlar kirayı.

işte bu zihniyet. üzüldüm ben de.

soru?

zaten bordo pasaportluymuşsunuz, sıkıntı olmaz büyük ihtimalle. sadece biraz erken gidin havalimanına.