Sallama yahu.

Üzerine düşündüğün kabahat.

Çok duygusal de, geç.

olayın sana güvenmemek değil de kediye hakikaten bağlanmak olduğunu düşünüyorum. benim de yavrular elime doğduğum andan onlara çılgınca bağlıyım :) ama böyle yapmaması, daha doğrusu bu durumun seni üzeceğini düşünebilmesi konusunda haklısın.
eğer kendisi ile hemen yüzleşmek istemiyorsan, laf arasında diğer kedileri de sorabilirsin. "diğer kedicikler nasılmış? onların keyfi yerinde miymiş?" gibi sorular sorup tepkisini ölçebilirsin, ki bir bakalım sadece sana mı böyle davranıyor.

kedisine duyduğu özlemden dolayı yaşadığı duygu yoğunluğunu kediyi verdiği kişiyle paylaşması son derece doğal bence. ağlamaklı hale gelecek duygu durumuna en iyi siz empati yapabilirsiniz haliyle. bu haleti ruhiyeyi sizinle paylaşmayı tercih etmiş olabilir.

size güvensizlik içinde olup olamayacağı konusunda kesin fikir beyan etmek yanlış olacaktır pek tabii ama bu olasıdır.

lakin hayvanları barındırma isteğimizdeki temel nokta yine hayvanların iyi durumda olmasını istemekse eğer, annelikte olduğu gibi bir yavruya "sahip" olup onu yetiştirme güdüsü çıkış noktası değilse ya da öyle olmamalı diye düşünülüyorsa kedinin önceki sahibine "bu üzüntü verici durumun son bulması için kediyi geri alabilirsin" teklifi yapılabilir.

kişi bu teklife olumsuz yanıt verirse eğer uygun bir dille "o zaman lütfen benim de üzüntü duymama vesile olan bu sorgulamalarını bırak ve kedinin güvende olduğunu bil" kabilinden bir konuşma yapılabilir.

sizi tanımıyor. öğrenci olup olmamanız mühim değil. sonuçta ne şartlarda olduğunuzu bilmediği için, kedinin durumundan emin olamıyor. aynı şekilde bir kedi sahiplendirdik annem ile. annem, birkaç defa kontrol etti, kediyi özlediğimizi belirtti. kediyi sahiplendirdiğimiz kişi bizi evine davet etti fakat görürsek ayrılamayız diye hiç görmeyelim dedik. siz telefonda ona iyi baktığınızdan biraz bahsedin, mama olarak ne verdiğinizden, bugün şunu yaptı kerata vs... gibi bi olay da anlatırsanız içi rahat edecektir.

gözün tutmadıysa vermeyeceksin hayvanı bu kadar. veya çok seviyorsan yine vermeyeceksin.

verip de bir de üstüne ağlayıp zırlamanın anlamı yok. insanların üstüne düşmenin de anlamı yok.

iyi bakıldığını merak etmesine gerek olmadığını söyleyip iletişimi keserdim ben olsam.

Fazla duygusal. Benimkinin eski sahibi de çok üzülmüştü, birkaç kere fotoğraf koydum facebooka. Yastigina yatmış huzurla uyurken, tatile giderken, film izlerken vs. temalı. İçim rahat iyi ki size vermişim dedi. Sen de içinin rahat etmesini sağlayacak bir şeyler gösterirsen anlar.

tuhaf gelebilir ama insanlar "ellerine doğan" kedilerle ebeveyn-evlat ilişkisi kurabilirler. bahsettiğim yavruyu kucağa alıp sevmek değil, sütünü hazırlayıp biberonla içirmek her gün düzenli olarak çişini yaptırmak v.b. eski sahibi anladığım kadarıyla bunu yaşamış. eğer kadınsa o ufaklığı evladı gibi görebilir. o kişiyi kedinin eski sahibi değil de ebeveyni gibi düşünün...

@mellifica haklsın ama kimsenin kediyi aldığı kişinin içini rahat ettirmesi gibi bir borcu ve yükümlülüğü olmamalı. kediyi verecek kişi hissettiği bu ağır sorumluluğu düşünerek ona göre insan seçmeli. yüzüne karşı güvendildiği söylenip canlı emanet edilen kişiye sonrasında ap açık yoklama çekmek saygısızlıktır. bu kontrol, kedi verilen kişiyi rencide etmeden yapılabilir. vermiş olduğun misafirlik örneği iyi mesela.

kadınlar biraz daha duygusal oluyor bu konuda. kedinin eski sahibinin durumu o şekilde. kedinin iyi olduğundan emin olunca aramalar kesilecektir. gelsin, evde bi görsün. bizim durum biraz daha farklıydı, kedi biz verdikten sonra rahatsızlandı ve verdiğimiz kişiler deneyimsiz olduğu için bizi aradı, biz de kedinin iyileşme sürecinde bi kaç defa aradık.

kendinizi hesap veriyor gibi görmeyin. hayvanseverler arasında bu gibi şeylerin lafı olmamalı bence.

@mellifica çok sevmesini ve bu yüzden arayıp hal hatır sormasını anlayabiliyorum. ama bana ağladığını söylemesini anlamsız buluyorum.

Ağladığını söylemesi bence de düşüncesizlik olmuş.

Sana karşı bir güven sorunu yaşamıyor bence ama kediyi sahiplendirdiği için, kendisini onu terk etmiş gibi hissediyor ve bundan dolayı üzülüyor olabilir.

@trumanshow laf arasında da olsa söyleyemem öyle bişey ya. kadın gerçekten iyi niyetli, evime gelince vereceği tepkilere göre hareket edicem. yapabileceğim bişey yok.
geri vermeyi tabi ki düşünmüyorum.

Annem çok hastaydı. Kanser tüm vücuduna yayılmıştı, karaciğer dahil. Kaşıntısı da oluyordu yer yer, kedimizden olma ihtimali de vardı ve ilan açtım iki kere. İkisinde de verebileceğim insanları seçip ayırdım ama veremedim kimseye. Annem iyileşince yukarı çıkartırım diye evin bahçe katında tutup anneme yaklaştırmadım. En son hastaneye acilden giriş yaptık ve on dokuz gün yoğun bakımda kaldıktan sonra gitti anneciğim, iki ay oldu.

Yurtdışında yaşıyorum, gelirken yanımda getirmek istiyordum ancak bir kedi de burada var, ev 50m2. Taziyeye gelen bir ahbabın kızıyla gönderdim. Bir ay oldu vereli ve hemen hemen her gün keşke getirseydim diye pişmanlık duyuyorum. Kızla arada mesajlaşıyoruz, sağolsun o da şöyle yaptı böyle yaptı anlatıyor. Asla geri almayı aklımdan bile geçirmem ve ona çok iyi baktığna eminim.

Hasılı güvenmediğini zannetmiyorum ve lütfen üzülme, bişey olmaz, anlat sorduklarından. Ben bizim kızı darladığımı sanmıyorum ama senin yazdıklarını okuyunca karar verdim dikkat edeyim, çok sormayayım.

***Gerçi aynı şey olmayabilir, sizin kedi sahibiyle önceden tanışıklığınız yokmuş, bunlar bizim aile dostlarımız ve sadece kediden konuşmuyoruz.

belki etik olmaz ama ben olsam kediyi bir süreliğine de olsa bırakmazdım bu durumda. ben de bir başkasından sahiplendim ve sahiplendiğim kadın da arada yazar bana, nasıl olduğunu sorar, fotoğraf ister. bazen de o sormadan ben gönderirim çünkü fotoğraflarını görünce mutlu oluyor, sık sık da "çok iyi bakıyorsun ona belli, içim rahat." diyor. eğer o istese birkaç gün kedimin onda kalmasını, izin verirdim. bunu da bu konuda ruh hastası kıskanç şirret olmadığımı göstermek için anlattım. :D ama bu anlattığın durumda kadının gerçekten geri vermeme olasılığı var gibi geldi bana. o yüzden bence iyi ki gelip görebileceğini söylemişsin, çok istiyorsa sen varken görsün. zira olay sadece öğrenci olduğun için sana güvenmeme olsa birkaç kere konuşup kedinin iyi olduğunu gördükten sonra bu hallerinin azalması gerekirdi.
belki de kuruntu yapıyorumdur, amacı sadece bir görmektir ama iyi baktığını görmesine rağmen bu konuda bir şey söylemeyip sadece fotoğrafların video'ların onu ne kadar üzdüğünden bahsedip ağladığını söylüyorsa bu sana haksızlık bir defa.

32 bitte çalışan tüm programlar 64 bitte de çalışır.

tüm programlar demek çok doğru olmayabiliyor her zaman. şöyle ki, eğer oyunun ya da programın 64-bit exe dosyası varsa 32-bit exe dosyası 64-bit işletim sisteminde çalışmayabiliyor. Ama böyle durumlarda (özellikle yeni oyunlarda) kesin olarak 64-bit uyumlu exe dosyası da yer alır. Örn: Crysis oyunu bu şekilde olmuştu bende.

tururo'nun yazdığı yanlış. Programlar da oyunlar da 32/64 bite göre farklılık gösterebilir. Oyunlarını indirdiğin yerde 32/64 seçenekleri yoksa, senin sistem çalışabilir işletim sistemleri gibi detay bilgisinde de görünüyorsa sorun olmaz.

Peki win 7 64 bit mi yoksa win 8.1 64 bit mi tavsiye edersiniz?

7-64-ultimate

Tabi ki Win8.1

Her konuda üstün 7'ye göre. Rakamlarla konuşurum. Kılıçdaroğlu Stayla.

Zamaninda xp artik antika olmusken hala xp tavsiye edilirdi. Vista disinda windows un eski sisteminde kalmak kayiptir. Simdiye kadar kullandigim en iyi sistemdi 8.1

Teşekkürler. Peki Win 7 32 bit'e kurulu bir sistemden Win 8.1 64 Bit'e geçmek uygulamalara zarar verir mi? C'yi es geçiyorum, orası zaten silinecek fakat oyunlarım ve diğer uygulamalarım D'de kurulu durumda.

8.1'in 7'ye göre tek bir üstün özelliği dahi yoktur himmet.

Vermez cunku windows 7de gostermelik olarak bulunan uyumluluk modu hani bu xp modunda calistir olan ama hicbir ise yaramayan ozellik 8.1 de kusursuz calisiyor sen calismayan bi programini vista veya win7 uyumluluk modi ile calistir dedigin anda sorunsuz calisir hatta program calisirsa bu ayarlari da saklar hatta ve hatta sihirbazi var ugrasmana bile gerek kalmaz hangi modda calisacagini kendiso bulur zaten(ustun ozellik 1)

Yükünüz çok, metroya in çık zor olur düşüncesiyle derim ki -trafiğin yoğun olduğu saatler değilse- 251 (çift katlı) Şişli otobüsüne binin, Şişli'de inip hemen indiginiz duraktan taksim otobüsüne binin.

Düşündüğüm tren saat 19 civarı varıyor sanırım; bir alternatif de 23 civarı Pendik'e varıyor.

yol durumu nasıl oldu bilmiyorum ama geçen hafta tren her iki tarafa da 2 saat civarı gecikti varması gereken saatten kar kış yüzünden. bütün 19.40 trenleri de iptaldi zaten, o çalışıyorsa yol da düzelmiştir muhtemelen. yine de aklınızda olsun.

yük ağırsa metroya bulaşmayın bence de, aktarmalar işkence olur. geç gelirseniz otobüs/minibüs ile kadıköy pradan da dolmuşla taksime geçebilirsiniz. biraz uzun ama zahmetsiz bir yol olur..

251 çok geç saatte olmaz. Web'den kontrol etmenizde fayda var.

1)taksiyle kartal metro istasyonuna
2)ayrılıkçeşmeden marmaraya
3)yenikapıda yenikapı hacıosman metrosuna.taksimde inersin. ayrılık çeşme dışında bildiğim kadarıyla bütün istasyonlarda asansör var.

pendikten bostancıya dolmuş, bostancıdan taksime dolmuş. en rahatı bu olur herhalde.

tekstil ürünlerinde garanti yok.ancak ilk aldığında defolu ibares yoksa ve üründe defo görülürse yükümlülükleri var. bu tamamen onların inisiyatifinde olan bir konu. ama yine de tüketici hakem heyetini de düşünebilirsin.

benzer bir durumda 2 yıl önce elimde fatura olmasına rağmen ve 3. gününde aldığım yere gitmeme rağmen hiç bir şey yapmadılar. birde su geçirmez diyordu botta.

Nerden aldin yds'den mi? Benim yazlik dockerslar bile su almadi bu havalarda.

@divit yerin adını hatırlamıyorum.
karaköy de, yol üzeri, meydanda bir yerde.

ayrıca üzerine bir bardak su içeceğim anladığım kadarıyla.

yds ise bir mail döşe geri alabilirler belki. bir de ayakkabıyı giymezsen eskir ondan da su almış olablir. bakım yapman gerekiyor

o saatte normalde de trafik oluyor zaten. yılbaşı ve hava durumu eklediğimizde ben trafik olmama ihtimalini 0 görüyorum

yolluk hazırla kardeş aç kalma yollarda. en aşağı 3,5 saati gözden çıkar

şimdiden geçmiş olsun. varmanız 10'u bulur.

uçan bir araban, ya da motosikletin yoksa bence hiç çıkma yola.

saat 5 gibi çıkarsan belki tem den kapatır gidersin.

yeni yıla arabada girersin :D

Bosuna cikma gelemezsin

uçakla git en iyisi.

geri döneceksen arabayı metrobüse yakın bir yerde bırakıp metrobüsle git.

Beylikduzu'ne vardiginda varis saatini yazar misin? Merak ettim de :)) ben 9.30 10 gibi diyorum.

@merhum'un teklifi mantıklı söğütlüçeşme'deki otoparka bırakıp metrobüsle gidebilirsin. İlk duraktan bineceğiniz için oturabilirsiniz de.

çanakkale üstünden geç daha çabuk olur :))

şaka bir yana; arabayı es geç. hızlı trenle pendiğe gel. bir taksi tut kartal metro istasyonuna git. kartal kadıköy metrosuyla ayrılıkçeşme istasyonunda marmaraya aktarma yap. yenikapıda aksaray-havaalanı metrosuna geç. ataköy-şirinevler istasyonunda inip beylikdüzü metrobüsüne bin. 21:30-22:00 gibi beylikdüzünde olursun.
Mutlu yıllar :)

izmit-kurtköy 35-40dk
kurtköy-1. köprü çıkışı 1-1,5 saat minimum
devamı allah kerim. ki yağmuru ve yılbaşı trafiğini hesaba katmadım. klasik cuma trafiği bu ki yılbaşında da en az bu kadar olur

ibbceptrafik kur derim. anadolu gişelerinden çıkar çıkmaz bak ki ne taraftan daha hızlı gidebilirsin gör. servis yollarını biliyorsan onları kullan daima. ne zaman hangi şeridin aktığını gözlemle. oralardan bir kaç dakika kazana kazana gidersin işte.

Evdeyim saat 8.50 :)

eh 40 dk ladar hatalı ama kızılacak bir hata değil :)

kediyi arkadaşına bırak ve ilişkilerini bir iki saat gözle. kavga etmezlerse sorun yok demektir. yavru kediler bu konularda sorun çıkarmazlar. arkadaşının kedisi de küçükse oyun bile oynayabilirler.
öte yandan yine yavru kedilerin tehlike algısı çok gelişmiş değildir. kaldı ki sizin köpeğiniz saldırgan bir köpek. kediye saldırabilir ve daha fenası yavru onun tehlikeli olduğunu anlamaz ve....
heri ki şartta gerçekleşmezse kedinizi emanet edeceğiniz kedi pansiyonları var. ben kendi kedimi tatile giderken veterinerinin pansiyon hizmetine emanet etmiştim. herif geldiğimde bayağı besiliydi (kafeste kaldığı için kilo almış ama 3 gün trip attı).

kedinin evinden ayrılması, yolculuk etmesi, yabancı bir eve gitmesi, üstelik bir de bahçede köpekli bir ev olması hep kediye travma yaşatacak şeyler.

kedi evinde kalsın. ayrılmasın. evinden ayrılmasın diyeceğim ama 1 ay çok uzun süre.

siz 1 ay uzun uzun kalmak zorunda mısınız? o kadar yalnız bırakmayın kediyi.

@mea maxima culpa aslında ev arkadaşlarımın finalleri daha bitmedi. üstelik bütleri de var. ancak final döneminde yeterince ilgilenemeyeceklerini söylediler. benim de tatili burda geçirmem için bir sebebim yok. uzun süredir de bursa'ya gidemiyorum, ailem öyle kolay bırakmaz beni. ama elimden geldiğince tatili kısa kesmeyi planlıyorum zaten. kedinin ev değiştirmesi onun için zor olucak biliyorum. ancak böyle bir durumda, her ne kadar yanımda olamayacağı için içim rahat etmeyecek olsa da, arkadaşımın evine götürmek en iyi seçenek gibi gözüküyor. hem belki onun kedisiyle iyi anlaşırlar, daha iyi olur bilemiyorum.

yeterince ilgilenmek derken neyi kastediyorlar ki?

yemeğini suyunu versinler, tuvaletini temizlesinler yeter.

kediler evlerine bağlı hayvanlardır. ev değişimi onları depresyona sokabilir.

inşaat parasını kendi devleti veriyor, araziyi büyükelçiliğin bulunacağı ülke öneriyor, karşı devlet de kabul ediyor.

tabi burada devletler arası ilişkiye göre arazi belirlenirken görüşmeler yapılabilir.

büyükelçiliklerin binası ve bahçesi yabancı ülke toprağı sayılıyor. o arazinin içinde elçiliğin bulunduğu ülkenin hiç bir hükmü yok. ama yer seçimini ya iki ülke yetkilileri beraber yapıyorlar ya da elçiği kuracak ülke belirleyip diğeri de onaylıyor.

@tururo elcilik binalari yabanci ulke topragi sayilmiyor. Mesela Turkiyedeki butun elcilikler teknik olarak Turk topragi.

answers.yahoo.com

@eeqlaehuje, elçilikler tam olarak gönderen devletin toprağı sayılmazlar ancak kabul eden devletin egemen olduğu toprakla elçilik binasının bulunduğu toprak arasında rejim farkı var. reel olarak olmasa da prensip olarak gönderen devletin toprağı kabul edilebilir.

@fancy pants, bina parasını gönderen devlet verir, kabul eden devlet arazi tahsis eder ve bina çevresindeki bölgeyi korumakla yükümlüdür. 1961 Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi'nde 20. maddeden sonraki kısma bakabilirsin bi fikir edinmek için: www.tbmm.gov.tr

hangi devlet güçlüyse onun dediği oluyor.

@eeqlaehuje tekink olarak türk toprağı ama tanınan ayrıcalıklaruygulanan kanunlar ve muafiyetleri dikkate alırsan mülkiyeti bulunduğu ülkeye ait bir yabancı ülke toprağı muamelesi görüyorlar. zaten en başta hiç bir ülke hüküm alanındaki bir yerde başka bir ülke bayrağının (çeşitli özel durumlar hariç) dalgalanmasına izin vermez.

bazı kıyafetlerde ter kokusu siniyor, ne kadar yıkarsan yıka çıkmıyor.

yoo, hiç öyle bişey yaşamadım.

şöyle bişey olabilir. çamaşırı yıkamadan çok bekletip sonra yeterli yıkama yapılmazsa, iyi temizlenmezse veya çamaşırın konulduğu ortamda iyi temizlenmeden konan başka çamaşırlar varsa koku olabilir.

edit: kot pantolonla ilgili bir araştırma yapmışlardı. kirlenme durumuyla ilgili. belirli bir süreyi aşınca üzerindeki bakteriler işte nelerse artık sabit kalıyordu. yani kirlenme konusunda o tarz bi doygunluk noktası oluyormuş. (araştıranın ya da yayınlayanın yalancısıyım)

eski çmaşırlarda yıkanmayla çıkmayan bir koku yok. ama yeni çamaşırlarda olabilir 8kullanılan boyalar/kimyasal maddeler yüzünden).

kumaşın kendisi boyası vs. bozuldukça koku yapabilir. ama kumaşın kendisinde koku kalması çok olası değil. Yeni plastik türevi kumaşlar ve boyalar bozulmaya müsait olduklarından böyle sorunlar ortaya çıkabiliyor.

mesela pamuklu atletin kokması mantıklı değil mi? diyelim ki 3 4 yıldır giyiyorz

yeterli sıcaklıkta ve iyi deterjanla yıkanmazsa kirler üzerinde kalıyor.

eskilerin deyimi ile kire pişmek denilen hadise var.

pamuklu atletin kokmasını engellemek için olanak varsa kaynatın ya da makinenin en yüksek ısı ayarında yıkayın. atletin durduğu çekmece/dolap neresiyse sabunlu ve sodalı (bildiğimiz içme sodası) suyla silin. ardından da sirkeli suyla silin.
bir daha koku olmaması lazım. çekmecedeki diğer çamaşırları da yıkayın, onlar giyildikçe yıkarım demeyin hepsini bir kereliğine yıkayın.

yıkama suyuna soda atarsanız çok daha iyi olur. (soda yerine boraks da kullanabilirsiniz)

tavuk ciğer ve sakatat vs alın, haşlayıp verin. Paranız varsa dana ciğer de olur tabii. Çiğ vermeyin.

üsküdardaki kedilere hamsi attığımda spartalı savaşçılar gibi girişmişlerdi.Çiğ değillerdi ama.

peynir severler ciğer severler. mümkünse biraz pişir ver daha çok severler bence.

@sadakatsiz neden vermeyim ?

kedisine göre değişir. benim kedim balık meraklısıydı. apartmanda biri balık almaya görsün. o akşam beyefendinin tabağında balık olurdu. şuanda bahçedeki cam güzelleri balıktan pek hazzetmiyor 8tavuk tercih ediyorlar). teyzemin evindeki nine de (12 yaşında) kırmızı et seviyor.
balıkçının önündekiler balık seven sokak kedileri...

beyaz peynir, jambon vs. türü şeyler verebilirsin pişirmekle uğraşmak istemiyorsan.

beyaz peynire bayılıyorlar

Yıllar önce iki yavru kedim vardı. Ton balığına çıldırıyorlardı. Mutasyona uğramadılarsa hâlâ seviyorlardır bence.

senin önüne de altı porsiyon iskender koysalar birinciden sonrakileri o dediğin iştahla yemezsin ki.

çok aç da olmayabilirler. zira tecrübelerime dayanarak söylüyorum, keidlerin şu hayatta en sevdiği yiyecek balıktır. koca hımbıl kedimi tek bir hamsi ile iki ayağının üstüne kaldırıp uzun süre öyle durdurttum ben. ev kedisiydi üstelik, aç değil açıkta değil.

balık, peynir, yoğurt, ciğer, kırmızı et.

Bahsettiğiniz özellik, CorelDRAW Graphics Suite X5 ve öncesinde vardı. İki bit desenlerin kullanımı oldukça nadir olduğu için X6'da bu özellik kaldırıldı.

community.coreldraw.com

cgs x6da hala iki renkli pattern hazırlamak mümkün ama elinizdeki bütün patternler ilk önce cgs5 kurulup miadını doldurunca kaldırılıp yerine cgs 6 gelmiş bir bilgisayardaysa cevabınız yürek burkucu oluyor. yarın öğleye kadar bu patternleri yeni bilgisayara taşımam gerekecek demek ki...

lenovo alma çeto

dell daha iyi bence. ayrıca 1 kg daha hafif.

dell dell illaki dell mutlaka dell.

x marka alma diyenlere demek istediğim şey şu öncelikle.

eksisozluk.com

soruna gelecek olursak. markadan başka bir fark göremedim ki gayet normal markaya göre fiyatın değişmesi.

o lenovo modelinin aynısından aldım. aldığıma alacağıma pişman oldum. lenovodan uzak dur. çin malı teriminin hakkını veriyor çünkü.

Dell. Tek geçerim. 2006'da aldım, hala kullanıyorum.

kız isen ve istanbuldaysan gel

başlığa cevap: tabi ki ölmesin. hepimiz yalnızız bi yerde.

içeriğe yorum: vizyon sahibi olmakla, ufkun genişliğiyle alakalı böle şeyler. insanlar genelde kendi çevresi kadarını bildiği için çevresinde yalnız takılmayı seven, yalnız tatile giden neblin yalnız bir şeyler yapan insan bulunmayınca herkesi koloni halinde takılıyor diye düşünüyor muhtemelen. ondan demiştir öyle, sen ne dert ettin bunu bu kadar?

etrafında hiç kimsenin olmaması içinde bulunmayı sevmediğin bir kalabalıkta olmaktan çok çok daha tercih edilesi bir şey bence de. çok insan sevmiyorum hayatımda. böyle de mutluyum.

Yalniz insan beni arasin

ne çok takmışsın kafaya öyle :) alt tarafı kıytırık bir programdaki biri
veritasın dediği gibi herhangi bir şeye böyle tepki veren insanlar etrafında öyle insan görmediği için yapıyor onu. gerçek hayatta da çıkar böyle insan karşına. hazırlıklı ol diye söyledim.
madem herkes yalnız insan çağırıyor. beni de arayın anasını satiyim :)

@in vino veritas, zaten canımı sıkan ama unutmaya çalıştığım bir mesele bu. maalesef bu ülkede öyle düşünen çok insan var. bir yere yalnız gitmeyi dünyanın eeeen berbat şeyi görüyolar, boktan bir aktiviteye gideceklerle bile fellik fellik arkadaş/eşlikçi arıyolar..

herşeyi tek başıma yapmaktan alıştım sanki buna ben de. tabi ki ben de isterdim kafa dengi arkadaş veya arkadaşlarla tatile gitmeyi, işte olmuyor bazı şeyler. bizim payımıza yalnızlık düşmüş.

@dafuq bu mallardan gerçek hayatta da çok var. o yüzden yalnız bir yere gittiğimi söylemeye korkar oldum.

"eee haftasonuz naptın" diye soruyolar mesela, "sinemaya gittim" diyorum. arkasından hemen 2.soru:

-kimlerle ???

"tek" dediğim andaki bakışlar acıma dolu,"aaaa yazık, ezik " bakışı. onun için artık yalan söylüyorum "arkadaşlarla gittik."

yalan söylemek de içime sinmiyor ama napiyim. öbür türlü ezik muamelesi görmek ve acınmak daha boktan. hayır sen kimsin de bana acıyorsun, ingiltere kraliçesi misin?? yoksa abd başkanı mısın ? gel de anlat

ölmesinler tabii de güzel bir şey olmadıgı kesin. inkar etmeye gerek yok

takmayacaksın kafaya işte. kimsenin bakışını sözünü de ciddiye alıp umursama. mecburiyetten yaşanan/yaşadıkları ilişkilerde mutluymuş gibi görünen insanlar çoğunlukta malesef. seninki biraz daha cesur insan işi malum, herkesin gözünün keseceği şey değil. o da garip geliyor insanlara. "sebebi neydi ki?" diyorlardır muhtemelen :) sallaaa.

türk insanı böyle...başkalarının hayatını yargılamayı seviyor. idare edeceksin artık.

O sunucunun kendi acizliğiymiş. Dediği şeyler yalnız da yapılır, arkadaşlı da; hepsinin de tadı ayrı olur. Cafede eline kitap alıp okumanın keyfi ayrı, birileriyle laflamanın keyfi ayrı. Tatil de öyle. Ben de tek başıma gidiyorum bazı tatillere. Gayet de zevkli oluyor. Kendi kendime altını üstüne getiriyorum gittiğim yerin. Hatta orada birtakım insanlarla tanışıp hala iletişim kurmuşluğum da var.

Yalnızlık kısmına gelince, taşınma gibi durumlarda herkesin hayatında bir dönem başına gelen şeydir o. İlk birkaç gün, "Oh, kafa dinleyeyim" olan şey, bir süre sonra sıkıcılaştırmaya, kendini yaratık gibi hissetmeye neden olur. Ondan sonra da korku kaplıyor "Kimse ile hiç anlaşamayacak mıyım acaba" diye. İlk birkaç kafa dengi kişi ile geçiyor o, ama çalışırken de dışarıdan öyle insanlarla tanışmak zor.

Başıma gelen trajikomik bir şeyi anlatayım. Zamanında geçici bir çalışma için elalemin memleketine gitmiştim. Dil sorunu vardı arada, ortak dilimiz olan kişi sayısı toplamda 2 idi koca işyerinde. En son işyerinden bir kız, "İŞin yoksa akşam kahve içsek ya" dedi 1. ayın sonunda. Ben o kadar heyecanlandım ki, akşam dışarı çıkarken sanki mağaradan çıkmış gibi "Ne konuşuyorduk insanlarla" diye kafamdan ne konuşabileceğimi düşündüm, sanki sevgili ile dışarı çıkıyormuş gibi süslendim (çok heyecanlanmıştım, heyecan makyaj olarak vurdu suratıma), yolda giderken dizlerim titriyordu. İçimden "Çok ilginç, benim de herkes gibi arkadaşım olacak" demiştim. O bir aylık süre beni çıldırttı. Üstelik kızla da muhabbetimiz o kadar alakasızdı ki, iyi anlaşmamıza rağmen bir ton görüş ayrılığı nedeni ile zor geçiniyorduk. Sonra kız beni ekmeye başladı, bildiğin terk edilmiş hissetmiştim. Peşinden oranın dilini sökünce birtakım insanlarla tanışmaya başladım. Çat pat konuşmaya başlayınca da arkadaş edinip döndüm. Yine de çok edinemedim, çünkü dili sökmem çok zaman aldı. Yine de o dönemimi hatırladıkça "Yalnızlıktan ne mallaşmışım" diye kendi halime gülüyorum.

Bunları anlatma nedenim "Ay, neler yaşadım" değil, tam tersine iyi ki yaşamışım. Yalnızlığın bendeki karar denebilecek noktasını görmüş ve tanımış oldum. İyi ki yaşamışım, değişik bir tecrübe idi. En azından, sevgili anlamında değil ama arkadaş anlamında, kimse ile konuşmadan ne kadar yalnız kalabileceğimi ve kendi sınırlarımı öğrendim. Yalnızlığın insana öğrettiği çok şey var. Örneğin, o dönemde çok kitap, makale, vb. okumuştum; hala onların ekmeğini yediğim durumlar var. Sonra birtakım içsel, dışsal yolculuklar yapmış ve yazılar yazmıştım. Parklara oturup insanları, hayvanları izledim. En çok o dönemde film izledim. O kısımlarını özlüyorum bile artık. Hatta şu an şımardım bile, insanlar konuşunca "Aman ne çok konuştu" bile diyebiliyorum. Bu dönem de geçiyor, hem de öğrendiklerinle birlikte.

@tirt star öğrendim ben de artık :) eskiden çekinmeden tek başıma tatile filan gittiğimi söylerdim baktım garipsiyolar, artık arkadaşlarımla gittim diyorum.. napayım kendileri böyle istedi.

böylece "aa ezik" bakışının yerini yarı imrenme yarı hasetçi bakışlar aldı,o da ayrı komedi ya neyse

Ben tek başına takılamayan insanları çok garip ve eksik buluyorum. Tek başıma tatile de gittim, konsere de, haftanın 3-4 günü tek başıma bir yerlerde oturup yemeğimi yiyor işimi yapıyorum. Genelde sevgilisinin boynundan ayrılmayan kızlar bön bön bakıyorlar ama couldn't care less.

Mutluluğu başka kimselerde arayan insan hiçbir zaman mutlu olamaz. Bir insan ancak tek başınayken mutlu olabiliyorsa doğru düzgün bir insandır, olgunlaşmıştır ve o insanla bir yola çıkılabilir.

Rağmen bir aktiviteyi birileriyle yapmak için illa ki gönül bağı kurmanız gerekmiyor, herhangi bir platformdan tanıştığınız biriyle sinemaya gidebilir, oturup çay içebilir, kitap okumaları yapabilir, şehri gezebilir, yatağınızı paylaşabilirsiniz. Bunların hiçbir için sevgili olmaya gerek yok, bunları yaparken hâlen yalnız olabilir ve aktivite sonunda yine yalnız kalabilirsiniz. :)

Yalnız insanlara eksik insan muamelesi yapanların kendisi ham ve eksiktir, kaale almaya değmez.

@fapple bu ülkedeki pek çok insan abartı derecede önem veriyor arkadaşla takılmaya.

bir anımı anlatayım yeri gelmişken. bir akademik konfeans var, üniversite salonunda gidilip dinlenecek bu yani. o zamanlar arada bir takıldığım gerzek bir kız vardı, konferansa gitmek istiyor ve yanına arkadaş arıyodu !!!

sordu bana da, bir işim var ama yetişir mi bilemiyorum şu an dedim. kızın tepkisi:

- ya özlen lütfeeeen ayarla, ben bu konferansa gitmeyi çok ama çok istiyorum, tek başıma gidememmmm kiiiii. kimse olmazsa gidemem.

baya şaşırmıştım, hadi tiyatro, konser, brunch filan olsa anlicam da konferans yahu konferans !!

yalnızlık iyidir. kendini başkalarına göre kalibre etmek zorunda kalmazsın. mesela benim çevremde arkadaşım diyebileceğim 6 (altı) kişi var ve o bana yetiyor. yeni kişilerle tanışacağım diye kimseyle yüzgöz olmam da gerekmiyor.

@tururo şanslısın, keşke benim çevremde de bana yeten 6 kişi olsa.. ama yok ve kahretsin ki tüm mutsuzluk burdan çıkıyor.

oha altı(6) kişi var bana yetiyor diyo, vurun!!!

Ölmesinler bir köşe yaşasınlar kimseye zararımız yok ki:(

ya. istanbul iyidir. kadın cinsiyet zor. kolay dost bulunmuyor. Bi şeyleri değiştir. ölmesinler tabi.

@Özlen_06; çevrende mutlaka değer verebileceğin birileri vardır. bütün iş onları bulmakta. ilginçtir kendi içine çok kapanırsan da yanlızlaşırsın (ama merak etme gerçek dost olarak nitelediklerin bu durumu çok abartmadıkça (3-4 yıl aramamak gibi mesela) istediğinde arayıp konuşabileceğin insanlar zaten)

Tek basina tatile gidilmez havluyu calarlar

şunlardan bir tane alabilirsin, istediğin disk 4 vida ötede olur. www.hepsiburada.com

www.sanalmarketim.com

hepsiburada-vatan bilgisayar
not:wd al.

Arkadaşlar teşekkürler, belirtmeyi unutmuşum, istediğim taşınabilir değil, internal disk. rygard'ın dediği gibi harici alıp içinden çıkarmak bir opsiyon olabilir.

dahili diye belirtmemişsin soruda zaten de dendiği gibi içinden sökülebilir...
ama şu var, harddisk çalışırken sarsılmaya çok uygun bir parça değil aslında. hareket edecek taşınabilir bir bilgisayarın içinde en tehlikede olan parça harddisk... çok fazla şeyi dahili notebook harddiskinde tutmak çok da doğru değil. mümkünse dahili ssd+harici depolama en güvenlisi. ayrıca enerji tüketimi açısından da daha iyi...

ucan spagetticanavari'nın da dediği gibi ssd hard diskler güvenlik, enerji tüketimi ve hız açısından çok iyiler. ancak fiyatları henüz makul düzeylerde değil (2tb ssd amerika için fiyat 1570 $). alabileceğin en iyi hdd (eğer sistem kuracaksan) seagate markalı bir hibrit disk (hem ssd hem de normal sata diskleri olan hızlı açılan sata diskler bunlar), diğer amaçlar içinde normal bir hdd alabilirsin.
nereden bulabilirsin?
istanbuldaysan kadıköy yazıcıoğlu civarında sıfır parça satan exa gibi pc gold gibi (bu biraz pahalıdır) dükkanlardan (sadece bu ikisi değil benzeri 10-15 dükkan var) alabilirsin. sakın vatan dan alma aldığına alacağına pişman olursun. ya da yoramam kendimi dersen internet sitelerinden de alabilirsin.
harici alıp sökmek astarı yüzünden pahalıya gelen bir işlem.

@tururo 2tb ssd almanın anlamı yok zaten, normal sistemi kuracağı, programları yükleyeceği alan için 250 ya da maksimum 500 gb civarı olanlar yeterli olur. depolama için ssd kullanılmaz, zaten sürekli büyük boyutlu yazma yapılmaya uygun değiller.
hem içinde bekleme konumunda dahi enerji tüketimi daha yüksek harddisklerin hem de ısınma ya da darbelere karşı daha hassas. o yüzden dahili hdd yerine harici depolama+dahili küçük ssd yeterli.

taşınabilir wd my passport disklerde usb çıkışı devreye lehimli. o devreyi değiştirmeden sata çıkışı olmaz.
seagate'in goflex'lerde sata çıkışlı disk var. plastik kısımda bir adaptör ile usb oluyor. ama onlarda 9mm değil 12,5mm'lik disk oluyor.
nerede kullanacaksan ona göre iyi araştırman lazım.

Tekrar çok teşekkürler, açık açık yazmadığıma pişman oldum aslında, bu HDD'yi PS4'e takmak için istiyorum. Bunun için alacağım diskin kalınlığı 9.5mm (veya daha az) olmak zorunda. Yaptığım araştırma bu konuda en çok tercih edilen diskin şu olduğunu gösteriyor: www.amazon.com

İşte bunu veya bunun muadili hiçbir diski türkiye'de bulamıyorum. External alıp sökmek de sakat aslında, ya PS4'e uymazsa? O bakımdan bu veya bunun muadili bir diski nerede bulabileceğimi soruyorum. Yazıcıoğlu civarında bulabilir miyim?

Yoksa amazon.de üzerinden almancı akrabalarıma sipariş vericem :)

nit: ssd'yi de bu yüzden tercih etmiyorum ps4 için, ps4 için birinci öncelik kapasite. Yoksa laptoplarımda ben de ssd kullanıyorum :)

writing bölümü çok zor değil. academic için 150 kelimelik bir rapor ve 250 kelimelik bir essay yazman gerekiyor. belli kuralları var bunlara uyarsan rahatça 7 çıkarabilirsin.
aksan konusunda da hiç sıkıntın olmasın. listening kısmındaki ingilizce (çoğunlukla) aksansız.

listening konusunda içim rahatladı biraz teşekkür ederim.
ayrıca geçen ay da GRE aldım analytical writing bölümünden 6 üzerinden 3 geldi, bu sanırım batırmışım anlamına geliyor. O yüzden essay konusunda başarılı olduğumu düşünmüyorum.

essay teknikleri var. 4-5 paragraf olacak mesela.
1-giriş
2-olumlu argümanlar
3-olumsuz argümanlar
4-sonuç.
tabii her istenilen essay bu formatı gerektirmiyor. ama çoğunluğu böyle.
raporda da 1-2 grafiği grafikteki tüm verileri yorumlayarak anlatman lazım.

gre'de o bölümden herkes 3 alıyor merak etme. benim de 3 geldi, ielts'ım 7.5. listening çok basit, hiç kendini sıkma. çalışırsan rahatlıkla 7 alırsın.

ilaç içtiysen o ilacın etkisi geçene kadar kan verme (dideralın yarılanma ömrü 12 saat).

olabilir-di. demek ki yeterli/gerekli şartlar oluşmamış. "neden olmamış" sorusu doğru bir soru değil. daha ziyade "olabilir mi?" sorusunu sormak lazım.

birkaç gün önce #47102990 numaralı entry'de görmüştüm bak adam hesaplayıp şunu bulmuş:

"dünyanın evrende kapladığı alan, bir bakterinin dünyada kapladığı alandan kabaca 600 katrilyon kez daha küçüktür."

sadece güneş sistemindeki 3-5 gezegeni inceleyip kesin bir kanıya varmak sırf bu yüzden bile mümkün değil.

Diğer gezegenlerde hayat olup olmadığını bilmiyoruz, misal Andromeda Galaksisi'ndeki bir gezegende, gezegendeki şartlara uyumlu canlılar yaşıyor olabilir. Bilemiyoruz. Gidip göremeyeceğimiz, herhangi bir makine gönderip öğrenemeyeceğiz kadar uzaktalar. Mars'ta şu an hayat varmış gibi gözükmüyor ama geçmişte olup olmadığını da bilmiyoruz, zira insanlı seyahat mümkün olmadığı için gerekli araştırmalar yapılamıyor. Robotlar bir yere kadar veri gönderebiliyor o kadar. Geçmişte oranın şartlarına uygun bir hayat vardı belki de, bilemiyoruz. Ayrıca canlılık illa insan formunda olacak diye bir şey yok; bakteri bile varsa, orada hayat var demektir. Umarım bir gün hepsi keşfedilir.

abi co2 inert bi gaz. onu solumak ne işe yarar ki?
solunumun olayı elektron verici element (o2, s) ve nihai alıcı (karbon) arasındaki basamaklardan maksimum atp'yi üretmek.
bizim solunum metodumuzda o sitokrom enzimleri silsilesinde daha fazla atp üretebilmemiz imkansız. (gibi, aslında flor işin içine girerse verim maksimuma çıkabilir ama tabii floru metabolizmaya katmak mesele) (kaynak: umitkaradeli.blogcu.com)
kaynak akademik değil idare et.

her ortamda canlılık oluşmalı gibi bir önkoşul kainata bir rol biçmek ama bunlara hiç gerek yok. evrenin bir projeksiyonu yok muhtemelen.

Olup olmadığını bilmiyoruz. Şu an dünyada yaşamın en temel maddesi su ve dünyadaki su esasen dünya dışından gelmiş bir yapıtaşı.
www.youtube.com

Bu bakımdan, dünya dışı bir yerlerde yaşam olması bence çok mümkün.

hayat için gereken en önemli şart kendini kopyalayan bir molekülün varolması. böyle moleküllerin varlığını devam ettirmesi ve çoğalması belli şartlarla mümkün. soğuk gezegenlerde bunu yapacak kadar enerji bulunmaz. ha önceden ortaya çıkmış hayat oralarda evrimleşebilir ama köken o gezegenin o hali olmaz.
ikinci olarak hayatın temelindeki maddede belii bazı kimyasal özelliklerin olması gerekir. bunları karşılayan maddeler de karbon ve silisyum. ancak silisyumun karbondaki gibi kararlı bir aminoasit oluşturması için gereken sıcaklıklar o aminoasitin varolması için çok yüksek ve devamlı olarak dışarıdan desteklenmesi gereken düzeylerde. bunu sağlayan tek madde de karbon.
bu arada bitkiler zaten karbondioksitle yaşıyor.

bitkiler de oksijenle yaşıyor. beslenmeleri ototrof sadece.

Var. (Bkz: tasavvuf)

Bilirsiniz, (bkz: muhyiddin ibni arabi), bu alimin kitabinda (bkz: futuhati mekkiyye)... Yalniz agir tasavvufi kitaptir.

inscancıl koşuldan kastınız ne? Mars'ta doğru dürüst atmosfer yok, su sıvı halde değil. kendisini günesin radyasyonundan koruyacak bir manyeti alanı yok.

bizim bildiğimiz yaşam için öncelikle suyun sıvı halde bulunması gerekiyor, diğer gerekler için (bkz: goldilocks bölgesi)
jupiter'in uydusu europa gibi goldilocks bölgesinde bulunmayan ama istisnai durumundan dolayı suyun sıvı halde bulunma ihtimali bulunan yerler de var.
NASA gelecekte buraya bir sonda gönderebilir mesela.

her şeyin temeli enerji, yani enerji üretebilen canlılar yaşayabiliyor, belki evrenin bir köşesinde nükleer enerji ile yaşayan canlılar olabilir, kim bilir, ki aborjinlerin bazı zamanlar sadece güneş ışığı ile beslendiklerini bir yerde okumuştum.

kime göre neye göre hayat? sadece dünya üzerindeki hayatla sınırlandırırsanız en azından güneş sistemimizde hayat olmaması kadar doğal bir şey yok. ideal sıcaklık, güzel korunaklı bir atmosfer, zamanında çarpmış bir kuyruklu yıldızın bıraktığı organik parçalar...

organik: karbon içeren şeklinde basitçe bahsedebiliriz

evolution diye bi film vardı, silikon bazlı canlılar dünyayı sarıyolardı ve kepek şampuanı ile onları püskürtüyodu insanoğlu :)

pussy

sgadfgfgh

mutter - ohne dich

edit: mein teil - keine lust - du riechst so gut - rosenrot - hitler - america - feuer frei/ denk gelmemiş, dinlemek isteyen olur diye bunları da not etmek istedim. güzel şarkılar.

das modell, mein herz brennt, amour, stripped.

Du hast engel sonne. Ayrım yapamadım

Kucuk cocuklara soruyorlar ya anneni mi babani mi diye..

en sevdiğim defalarca dinlediğim : stirbt nicht von mir ve engel
sonra rosenrot, ohne dich

Fuhre mich

en birinci: mein herz brennt,
birinci: amour
sonra, stripped

güzel çok şaarkıları var ama
(bkz: haifisch)
bunun yeri başka.

rosenrot ve ohne dich. ayıramıyorum.

Sonne, du hast, rosenrot, ohne dich. Sıralama yok.

sehnsucht albümü komple güzel

mein herz brennt, sonne, america, engel

ich will

feuer und wasser
morgenstern
wollt ihr das bett in flammen sehen

amour

Morgenstern

sonne ve ohne dich'i aşırı seviyorum ama links 2 3 4 efsanesinin yeri ayrı :)

Zor sordun ama yine de cevap vereyim, siralama yok:
Haifisch, ich tu dir weh, rammlied, altermann, engel, mein teil, keine lust, seeman, Mein Herz Brennt, wollt ihr das bett in flammen sehen, bu gidisle hepsini yazacagim:)

Cok az kisi yazmis ilginc. Das modell en iyisidir bence.

herkes demiş ama ohne dich ve rosenrot.

keine lust'un klibini çok seviyorum. :) kendini de seviyorum ama ilk ikisi kadar değil. :)

ich will

sonne

her şarkı yazılmış ben de amerika, mutter ve feuer frei'ı ekleyeyim bari.

Fuhre mich
Nymphomaniac filminin de etkisi var tabi bundaa :)

bende var baya. kubrickler, tarkovskiler, dziga vertov, wajda, demirkubuz vs var. torrent yapmayı biri bana öğretirse paylaşabilirim 170+60 kadar filmi.

hepsi var zaten internette, neden?

lesmiserables, oyle bi guzellik yaparsan super olur.

Torrent'ten ayda bir iki tane indirebiliyorum işyerinden. Evde internet kullanmıyorum. İşyerinden indirdim bir iki tane ama patronlar çakarsa ağzıma da çakarlar.
Evde internet kullanmıyorum. Bu yüzden hard diskten aktarma yapma durumundan bahsediyorum.

@bohr atom

birazdan arşivdeki filmleri koyarım buraya görsel olarak. bulunması zor filmlerde var baya.

@les

haklisin, bazi filmlere ben de ulasamiyorum. sormasi ayip sen nereden edindin?

Torrent yapmayı öğretelim o zaman sana. Ben de indiririm.

@bohr

rapidshare'li megaupload'lu zamanlarda indirmiştim. şuan pc'dekileri görselleyeyim, o diğerleri dvdr zaten, 5-6 güne onların da listesini yaparım. ancak büyük çoğunluğu ağır sinefillerin ilgileneceği filmler.

torrent yapmayı bilen biri bana mesaj atmalı.

pcdeki liste:

imgur.com

ben attım mesaj ama o kadar filmi nasıl yapacaksın bilemiyorum. sanki sana hard diski versek sen direkt pcden atsan daha mantıklı gibi :D

@tanrı oldu

hard disk de olur ancak sadece istanbullular yararlanabilir bu durumda.

@lesmiserables; arşivine bittim.
Arşiv paylaşım zirvesi mi yapsak :)

Bu arşivi torrentten paylaşmak güzel olur ama bir izleyici gerekiyor bunu açık izleyici (open tracker) yaparsak indirenler paylaşmayabilir, yani kickass'ten yayınladığımızda her indiren paylaşmayabilir. Özel sitelerde(bitturk, arena-tr) ise yükleyici olmak gerekiyor, ve hepimizin o siteye üye olması gerekiyor, ama site yavaş uploadı sevmez o yüzden o da zor.
Yine hızlı upload gerekiyor, torrent interneti özellikle adsl'i aşırı kasan bir şey.

bazı kaliteli filmler ise sadece adsl değil kota ağlatıyor. örneğin örneğin bd-rip 1080p görüntü kayıpsız lotr serisi 77 gb. 2 mb adsl bağlatısıyla torrentten indirmek üç hafta sürdü.

@charlesbukowski

olabilir. seve seve gelirim. düzenleyelim talep olursa.

@diğerleri

isteyenler olursa torrent de yapabilirim, tabi o kişinin hemen torrenti kaldırmayıp paylaşımda bırakması kaydıyla.

paylasim yapalim. cok kalabalik olmasina gerek yok. laptop ve harici yi kapip bir starbucks'da yada bira satan bi yerde bulusalim. dosyalar kopyalanirken muhabbet edeim.

not: haftasonu istanbul avrupa yakasnda her yer uyar.

hatta haftaya cumartesi taksim tunel starbucks'da yapsak?

onar falan diyor ve açılmıyorsa format atacaksın.

koy işte format cd'sini. sonra biostan açılışta cd'yi göster de.
cd ile açtığın zaman yine bir tuşa bas diyecek.
sonra format atmaya başlayacak..tekrar onar diye bir şey gelmez.
eğer format cd'si açılıyor ve onar diye bir şey varsa da
oradan da onar desende bir şey olmaz.
format atacaksın.

ben de yeni pc topladım 2 gün önce. aynı şekilde eski işletim sistemim açılmıyor, açılırken hata verip yeniden başlıyordu. onar dediğinde de onaramıyordu. eski kasaya taktığımda yine sorunsuz açılıyordu sistem ama...
çözemedim nedenini, 32gb flashla aldım dosya yedeklerimi ben de...

bios'dan dvd-rw'ı ilk sıraya getirin öyle deneyin bir de...

aldım zaten bios'tan da birde dvd sürücüsü var ama olmuyor illa onaracak. güvenli modda bile açılmıyor. başka pc de yok evde flash bellek de yok.

edit: aha hallettim. nasıl oldu hiç sorma bir ton değişik şey denedik.

o hard diski sağlam bir desktopa ikinci hdd olarak tak. o bilgisayarın disk manage seçeneğiyle partitionları sil başka da bir şey yapma (tek bir partiiton kalsın). o şekilde bootable bir w7 dvd ile açıp partitionları ayarlayıp sistemi yükle. vatandan da alışveriş yapma.

nasıl oldu?

bios'tan hdd'yi ahci mode'dan ide'ye çevirerek.

Haberde bahsetmiyor ama bir şekilde adamı düşman bellemişler. Ardından da düşmana yapılabileceği yapmışlar.

Onu da düşündüm ama köpekleri sakinleştirmeye çalışıyor görüntülerde adam.
Yani bu adamı ilk görüşleri de değil ki? Çalıştığı yerde güvenlik görevlisi. Bizim şirkette de böyle köpekler var, hepsi ile her gün oynaşıyoruz, güvenliklerin tam yanındalar hatta. Birden neden düşman bellemiş olabilirler? Yoksa köpeklerde böyle birden saldırganlık olabiliyor mu?

adamın ilk iş günüymüş diye bir şey dedi haberin birinde. öyleyse ve gündüzden köpeklerle tanıştırmadılarsa adamı gayet normal. ortada çok büyük ihmal var.

köpeklerin hepsi illa masum olacak sadece koruyacak diye bişey yok.

bence köpekler havlarken ve seri seri adamın üzerine giderken (sürü halindeki köpekler yapar bunu) adam koşmamalıydı. koşunca köpekler kovalar, adam zaten panik, korkudan vurmaya da başladıysa o anda köpeklere köpekler de saldırmıştır.

ha bu bi teori sadece, belki köpekler sahiden çok saldırgandır.

ama nolursa olsun, sizin de aklınızda bulunsun, eğer kaçmanız garanti değilse, koşmayın. direkt olara "ava" dönüşürsünüz.

hiçbir davranış sebepsiz değildir.
Büyük ihtimalle o köpeklere yavruluklarından beri bazı duygular aşılandı. korumak, gerekirse saldırmak gibi. demek ki o duygular yanlış zamanda tetiklenip ortaya çıktı bir nedenden dolayı.

benim alman çoban köpeğim var, eve gelen yabancılara saldırıyor ama geçenlerde sevgilim geldi, ona sıcak davranmıştı ki kendisinin bir minyatür pincher'ı ve kedisi var.

durup dururken saldırmaz köpek, vardır bir şey illa ki.

Onceki cevaplari okumadim ama ac olabilirler diye dusunmustum ben. Ihmal edilmislerdir belki?

Ayrica calisanin isteki ilk gunuymus, kopekler tanimiyorlarmis. Ben de cok fena oldum izleyince. Allah sabir versin ailesine.

ben de haberlerde adamın ilk iş günüymüş diye duydum.

şimdi fabrikayı 5 tane köpekle koruyorsanız işe yeni giren adamları köpeklere tanıtmanız lazım ki dost olduğunu bilsinler.

nereden bilecek köpekler adamın o gün işe girdiğini?

yazık olmuş, çok acı bir durum. Allah rahmet eylesin.

ya ama arkadaşlar, köpekler hissetmez mi? yani ben çocukluğumdan beri köpeklerin insana dair her duyguyu hissedebildiklerini öğrenerek büyüdüm. kalkıp her yeni işe başlayan kişiyle (fabrikada çalışanlar, o ortamdan geçmek zorunda kalanlar da dahil) köpekleri tanıştırma toplantısı yapacak değiller ya?

yani izlemek zaten sinirlerimi bozdu, en sevdiğim canlılara ait bildiğim tüm şey sanki birden silindi gibi.

@dessy

tabi ki adam ile köpekleri bir araya getirip "bakın bu yeni işe girdi" demiyecekler.

köpekler yeni elemanı tanıdıkları bir insanın yanında gördüklerinde onun zararsız biri olduğunu anlar ve tanırlar.

o içeride uyuyan eleman yeni adam ile birlikte ilk devriyeyi atsaydı köpekler adamı tanımış olacaktı.

tamam, hadi onu da o mantıkla düşünelim ama neredeyse hepimiz bizi daha önceden görmemiş köpeklerin yanından bir şekilde geçiyoruz öyle veya böyle. ben hep köpeklerin hissiyatlı olduklarını düşünüyordum. zararsız olduğunu hissettikleri için bize saldırmıyorlar gibime geliyordu. bir önceki güvenlik görevlisi de ilk işe girdiğinde nasıl saldırmadılarsa, bu ölen çocuk için de aynı şey olmalıydı o mantıktan bakarsak.

bilemedim, çok üzüldüm, görüntüler çıkmıyor aklımdan :(

öncelikle kafandaki köpeklerle ilgili bazı önyargıları yıkman gerek. köpek insanın dostu filan değildir. köpek ilkel insan tarafından "öldürmek" için çakallardan türetilmiş yapay seçilim ürünü bir hayvandır. bunu yanında köpek sürü hayvanıdır. yani bunun anlamı sürü liderine itaat edeceğidir (bahsedilen köpeğin sadakati ve dostluğu da bu nedenden kaynaklanır. köpek sürü lideri olarak kabul ettiği sahibine itaat eder).
burada iki ihtimal olabilir.
1-köpekler herhangi bir nedenden ötürü o güvenlik görevlisini alfa hayvan olarak görmekten vazgeçti ve sürülerde konumunu kaybeden alfa hayvana yapıldığı gibi saldırdılar.
2-köpeklerin alfa olarak kabul ettiği başka bir görevli bu adamı köpeklerle tanıştırmadı (insan terimine göre tanıştırmak köpeğe göre ise alfa yanında başka bir insanla geliyor. köpekler yeni gelen insanı kokluyorlar ve bu insan sürüden saldırılmayacak olara kabul ediyorlar).
not: köpek sürüsündn olamayan her canlıya saldırabilir. saldıran köpeğin cinsi ve saldırılan ne olursa olsun.

Beni de etkiledi o olay. Özellikle adamın hemen kaçmaya yeltenmemesi, köpeklerle biraz iletişim kurmasına rağmen köpeklerin saldırmasına şaşırdım. Adam orada nasıl bağırıyordur kulübenin içinde uyuyan mesai arkadaşını uyandırabilmek için. Sabaha kadar nasıl uyanmadı o adam?

İş gereği bir çok fabrika ve iş yeri geziyorum. Fabrika arazisinde bekçi köpeği varsa(ki genellikle kangal veya alman kurdu olur) bunlar bir kaç çalışan ve yönetici dışında herkese saldırmaya programlı oluyor. Düzgün bir koruma eğitimi almadığı ve saldırgan yetiştirildiği için önüne gelene saldırırlar. Ben direkt köpekleri yetiştiren adamların yanında durduğum halde agresif davranıyorlar ki köpeklerle çok iyi anlaşırım ben. Yani bir tanıştırmayla da olmuyor öyle, bir süre köpeklerin alışması lazım adama.

Ayrıca eğitimli durumda bile sakıncalıyken bu haldeki köpeklerin 2 den fazla sayıda birlikte olup sürü haline gelmesi çok yanlış. İnsanlar gibi köpekler de sayıları çoğaldıkça düşünme yetisinden uzaklaşıyor, birlikte saldırmaya odaklanıyorlar. Belki irite eden bir ses, bir koku yüzünden yıllardır tanıdıkları birini de parçalayabilirlerdi.

Ben hayvan yetiştirmekten, köpekten vs hiç anlamam üstüne köpeklerden de çok korkarım ama yakınımdan bir örnek vereyim. Bu olay basına çıktıktan sonra konuşmuştuk kendi aramızda. Bir arkadaşım depo sahibi, iki tane de özel eğitimli Alman çoban köpeği var. Bununla beraber gündüz ve gece 2 tane de güvenlik görevlisi var. İşe yeni başlayan bir görevli olduğunda en az 1 hafta gece vardiyasına vermiyorlarmış ve yeni gelen göreviliyi köpekleri en uzun süredir tanıyan güvenlikle beraber bırakıyorlarmış ki hayvanlar da bildikleri adamın yanında gördükleri kişiye alışsın. Haberde yazılanlara göre kendisinin yorumu da yeni gelen görevlinin köpeklerle vakit geçirmemesinden kaynaklandığı yönünde.

windows 8 windows7 den daha performansli bir isletim sistemi. 7'ye gecersen hizlanmaz. muhtemelen senin derdin harddisk. buyuk bir ihtimal 5400rpm harddisk vardir. bi ssd taksan kendine gelir bilgisayar. islemcisi de kotuymus gerci. ama isletim sistemi degistirerek hizlandiramazsin

win8 kesinlikle yediden daha hızlı. benim harddiskim 5200 rpm di. windows 7den 8e geçince noluyor lan ssd mi taktım dedim.

masaüstüne sağ tık yapınca bekleme sorununu ben de yaşadım bu bilgisayarın genel yavaşlığından da kaynaklanmayabilir. sağ klik yapınca ek olarak gelen bi programdan olabiliyor. ki benim bilgisayarım i7 8 gb rame sahip bir bilgisayar. o sorunu bir aratın googlede sağ klik problemi falan diye çözümü var

en temizi bilgileri harici harddisk e alın temiz bir sistem kurun istediğin gibi bölün parçalayın

1- Yapma etme, Windows 8 daha hızlı 7'den. 8.1'i ısrarla kurmuyorum ama 8 güzel.
2- Rahatlıkla bölebilirsin. Tek yapman gereken disk yönetimine girip ayırmak istediğin bölümün miktarını girip adını seçmek.

Yukarıdaki üç yazarımıza da katılıyorum. Ancak Windows 8 veya Windows 8.1 değil de, en güncel sürüm olan Windows 8.1 with Update sürümünü kurun. Bilgisayarınızın kendine geldiğini göreceksiniz.

bişey merak ettim neden ultimate ? ultimate'in araçlarını ihtiyaç duyacağınız bir sektörde mi çalışıyorsunuz acaba ?

ilk önce biosun w8 dışında bir sistemi kabul edeceğinden emin ol. bazı notebook üreticileri (lenovo gibi mesela) biosa böyle kodlar eklliyorlar ve başka bir işletim sistemi çalıştıramıyorsun. ardından da dosyalarını taşınabilir bir hddye kopyala.
sorun hdd de olabilir ve bu sorun yüzündn hiç beklemediğin bir anda elinde hdd ile kalabilirsin. çözümü şu; seagate üretimi olan seatools gibi bir programla hdd yi deep scan ile bad sector ihtimaline karşı bir tara (tahminim bir kaç tane bulacak. ardından (garantinin devam ettiğini varsayıyorum) notebooku satıcının kafasına atabilirsin (mecazi manada tabii). üçkağıtçı biri değilse en azından hdd değişecektir.
gelelim işletim sistemi olayına. w8 hiç bir şekilde w7den daha performanslı bir os değil. aralarında vista ile w7 gibi bir fark yok. üstelik w8 dokunmatik cihazlar için geliştirilip ardından pclere adapte edildiği için ciddi manada sinir bozucu özelliklere sahip. w7 kullanırsan hız kazancı yaşamazsın (hız kaybında olmaz) ama sinirlerini kurtarırsın.
hdd ikiye bölme işlemi dosyalarını başka bir yere kopyalamazsan tüm datalarını yokeder. bu işi kayıpsız yaptığını söyleyen yazılımlara kanma. en sağlam bölümleme işlemi de w7 kurulurken windowsun kendi bölümleme olayı.

Bildigim kadariyla photoshop gibi programlar icin grafik islemci en onemli unsur o yuzden daha iyi bir grafik kart alabilirsiniz ozellikle islemciden kisarak ekran kartini yukseltebilirsiniz. Sadece photoshop gibi programlar icin quadro serisi kartlar daha iyi diye biliyorum ama genel kullanim icin gtx 770 falan alabilirseniz cok daha iyi olur. Bir de psu yetersiz kalir kesinlikle ekran karti yukseldiginde 650 wattlik harici iyi bir psu almaniz daha iyi olur.

cevap icin cok tesekkurler ekran karti photoshopun son versiyonlarinda iyice onemli oldu evet. photoshop ekran kartini 3d modellemeler, filtreler vs gibi daha farkli amaclar icin kullaniyor diye biliyorum. bana lazim olan sadece liquify icin kullaniyor olabilir. kasa hakkindaki gorusunuzu de arastiricam.

Photoshop daha çok cpu kullanır. Çok yakın bir pc kullanıyorum lightroom ve ps cc 2014 için çok rahat kullanıyorum. Para varsa Dell u2713h alın derim büyük ekran ve yüksek çözünürlük çok rahat ettiriyor

ekran kartı sorun çıkarır. en az 256 bit bir ekran kartı seçmen daha iyi olacaktır.

Cpu mu yoksa gpu mu lazim gibisinden bir soruya soyle bir aciklama buldum. Net bir cevabi yokmus ihtiyaca bagli gibi durum.

photo.stackexchange.com

proletarier verdigin link icin tesekkurler. photoshop un gpu yu nelerde kullanildigi burada yaziyor forums.adobe.com bir moda fotografcisi olarak listede liquify olmasi beni uzdu ama yazdigim listedeki gpu nun simdilik idare eder umarim. Lightroom ve Capture one icin en CPU daha onemli sanirim.

bir başka tavsite de olur da bir gün hackintosh yapasın gelirse pcyi ekipmanları ona göre seçmek avantaj kazandırıyor. bazı ssd ve anakartlarla sorun çıkarabiliyor.

bir de gtx 750 ti kartına bakın derim. fiyat olarak evet baya fark ama tek başına çok uçuk değil bence. hard diski 1 tb alabilirsiniz ama yetmez derseniz ram'i şimdilik 8 gb alabilirsiniz nasıl olsa sonra kolayca alınıp takılabilir veya ssd'yi azıcık ertelersiniz ama daha az güç tüketimi ile daha çok performans veren maxwell mimarısı bir kartınız olur. 900 serisi kullanıyor şu an maxwell'i.

ben olsam ram'i şimdilik tek 8 gb alır tam yetiyor artan para ile de dediğim kartı alırdım. bir ay sonra bir 8'lik daha alırdım. sadece güç kaynağına dikkat edin kasaların içindeki dahili güç kaynakları o yazdığı gibi güç üretemiyor niyeyse tam olarak.

kusura bakmayin soylemeyi unuttum hackintosh toplatiyorum zaten, o yuzden bunlar uygun parcalardir. o yuzden cok secenegim olacagini sanmiyorum,

simdilik ekran karti ya da monitor arasindaki tercih yapmam gerekicek daha ust butcelere cikarsam, monitor daha mantikli duruyor, bildigim kadariyla ekran karti da sonradan degistirilebiliyor,listede yazdigim monitor ortahalli, daha dogru renkler veren 24 yada 27'' monitorler bakabilirim. onerisi olan varsa acigim=)

yoksa da herkese cok tesekkurler tekrar

paran varsa u2713h çok güzel. kalibrasyonsuz bariz yeşil tint veriyor ama kalibrasyondan sonra (bir yerden renk profili dosyası bulmuştum ben) çok güzel oluyor. sanalmarketim.com'dan aldım ben. ne televizyon ne monitör beğenebiliyorum artık. tepki süresi düşük ama ona da alıştım artık

windows için konuşuyorum büyük dosyalarda veya birden fazla dosya açıldığı zaman sırf ps cc'nin 6gb'a kadar ram yediğini bilirim. 8gb ram opsiyon değil o yüzden. 2tb 1tb'a düşürülebilinir ve ssd geçici olarak ertelenebilir isteğe bağlı. ssd'yi sonradan aldığınızda harddiski klonlama yazılımı çıkıyor içinden işletim sistemini cart diye ssd'ye atıp sonraki bootta oradan bootluyor. 1 2 ay geç almak çok sorun değil eğer monitör veya ekran kartına daha fazla yatırım yapacaksanız.

kanuni varislerinden birinin (tercihen oğlu) alacağı asliye mahkemesinden alacğı vekaletname ile başvurması gerekir. kira için mirastaki dağıtım oranı neyse aynısı olur.

edit: vanwarantion un yazdığını okuyunca farkettim. bahsettiğim veraset ilamıydı.
ebn babamın vefatında ilk önce mahkemeden veraset ilamı (bu sefer doğru yazdım) çıkarttım (eğer paylaşılacak taşınmaz ve çok sayıda varis varsa vukuatlı veraset ilamı çıkarın. noterden alınan mirasçı belgesi yeterli olmaz). Adliyeden belgeyi alırken 6-7 adet alın. çünkü her işte bu belge sorulacak. ardından maliyeden vergi borcu olmadığına dair ikinci bir belge daha çıkarmanız lazım. bu belgelerle tüm resmi dairelere, gsm operatörlerine, bankalara v.s. başvurup gerekli kapatma işlemlerini yaptırabilirsiniz (bilhasa bankalar ve gsm operatörleri. vefat ile hesapları dondurup hizmeti keser ama borç artırma işlemini kesmezler).

ölmüş insanın vekaletnamesi geçmez. usulsüzlük olur.

1. ölüm belgesi ile başvurup ilk önce adliye'den veraset intikal belgesi almak gerekir.
2. bu belgeyle vergi dairesine başvurup alınacak ikinci bir belge ile tek tek bankalar gezilip merhumun hesapları varisler arasında bölüştürülür.
3. Bu işlem sırasında banka hesapları kapatır.

başınız sağolsun.

Not: veraset intikal belgesi çok mühim bir belgedir. mümkün mertebe çok nüsha olması çok kullanışlı olur. zira bütün merciler bu belgenin aslını veya noter tastiklisini ister. seneler sonra lazım olabilir. bir dosyada bolca bulundurmakta fayda var.

Daha önce özel bir programla bios'la ilgili bir işlem yaparak lisansı aktive etmeyi başarmıştım. Bios'taki Slic denen bir zımbırtıyı yeniden yazmak gerekiyor. SLIC bios şeklinde aratın google'da bunun için tool'lar mevcut.

vatan bilgisayar demiştim değil mi. adamlar suratıma baka baka söylediğim sözleri ispat edemeyeceğim için tüketiciyi koruma kuruluna gitsem bile haksız çıkacağımı söylediler. sence bilgisayarı geri alırlar mı?

Ben şu anda Windows 10 Technical Preview i indiriyorum. Onunla devam etmeyi düşünüyorum. Bence bekleyip Windows 10 al.

sakın ha. sadece vaktin bol ve sinirlerin sağlamsa w8i deneyebilirsin. w7 iyidir.

dual boot yap istersen. w8.1 sahiplerine w10 ücretsiz olacak diyolladı bi ara.

he bende dual boot ama en son kaç ay önce açtım 8.1'i hatırlamıyorum bile... 7 daha kullanışlı geliyor. neticede masaüstü kullanan adamım lan dokunmatik telefon işletim sistemini niye bunda kullanayım ki?

Ben 1 ay once yukledim 8.1 gayet memnunum. Bilgisayar cok hizli aciliyor bir kere en buyuk artisi o bence. Kimi uygulamalar 8.1 de calismayabiliyor o da bir eksi. Bunlarin disinda bilgisayari cok kurcalamadigimdan kullanim kolayligi ile ilgili pek yorum yapamayacagim.

ilk çıktığı dönem win8'den nefret eden biri olarak artık yeter, bıktım bu win7'nin geç açılmasından/kapanmasından, işlem yavaşlığından diyerek win8 kurdum.

bir şey diyeyim mi? iyi ki kurmuşum kardo!

kardişler bende ssd var, win7 de bile maksımum 10 saniye acılması, sırf acılıs artısı varsa eğer gecmeye değmez gibi gorunuyor.

geçme o zaman. sen win10 bekle.

touchscreen bir alet degilse win 8'e gecmek icin hicbir sebep yok.

ilk çıktığından beri orijinal win8 ve şu an win 8.1 kullanıyorum. ondan önce de win7 yüklüydü. açıkçası 8'den memnunum, hiçbir sıkıntı yaşamadım. metro arayüz ve başlat menüsü ile işim olmuyor. ama win10 çıkacakken şu an orijinal 8 almak gereksiz. istiyorsan korsan kullan. 10 çıktığında deneme sürümü kurarsın ve beğenirsen onu alırsın, beğenmezsen 8'i alır devam edersin.

Şu anda Windows 10' dan yazıyorum. Gayet iyi :D

Windows 8'in sorunu başlat menüsü. Başlat menüsünü sık kullananlar Windows 8'e bir türlü alışamıyor. Başlat menüsünü fazla kullanmıyorsan gönül rahatlığıyla 8'e geçebilirsin.

giremeyiz. turkiye musluman bir ulke. durumu bulgaristan'dan iyi degil. hani bir fransa seviyesinde olsak belki musluman falan ama hadi alalim derler, o da yok. musluman ayrimciligi yapiyorlar anlaminda soylemiyorum fakat farkli dinlere mensup olmamiz kulturel olarak cok fark oldugu anlamina geliyor. bir onyargi var bu yuzden. zaten ab'nin kostugu sartlara uzaktan yakindan uymadigimiz da herkesin malumu..

ayrica bulgaristan ab'ye alindiginda daha baslarina ne tur felaketler geleceginin farkinda degillerdi, altin yillarini yasiyordu ab :) simdiki akillari olsa bulgaristan, yunanistan'i falan almazlardi, hatta italya'nin kurucu olmasina bile izin vermezlerdi :)

ab ülkelerinin maddi ve manevi pkk yı desteklediğini biliyoruz niye sevmedikleri bir ülkeyi ab ye alsınlar. sevselerdi zaten alırlardı ki türkiye avantajlı bir ülke çünkü.

Ben olsam ben de almam turkiyeyi. Ortadoguyla sinir mi olacak ab dedigin orgut. Yaptiklari gayet mantikli ab lan adi ustunde ortadoguyla sinir olursa avrupaliligi mi kalir.

AB halklari homojen bir topluluk degil. Her ülkede cok farkli görüsler var, mesela alman toplumunun yarisi türkiyenin AB ye üye olmasini istemiyor, diger yarisi ise bir fikir sahibi degil, ya da Türkiyenin üyeligi icin pek caba sarfetmez. Bu fransa icin de benzer. Yani kisaca AB icinde güclü bir cogunluk türkiye karsiti iken (yaklasik yariya yakini), diger yarisi ise türkiye girse de olur girmese de olur diye düsünüyor. Bu da partilerin ve politikacilarin Türkiye söylemlerini büyük ölcüde etkiliyor.

Peki bu Türkiye karsitligi neden? "Türkiyenin cogunlugu müslüman da ondan" demek kolaya kacmak. Elbette AB icinde böyle düsününen bircok insan var, ve islamafobi nedeniyle giderek artiyor. Ama bunun yaninda kültürel farkliliklar da türkiyeyi AB istememe fikrine büyük bir etken. Biz AB nin kendisi icin ideal gördügü AB vatandasi tiplemesine cok uzagiz, onlardan cok farkliyiz, özellike bizi AB de temsil eden gurbetci vatandaslarimizi baz aldiklarinda. Bunun disinda ekonomik nedenler de cok etken, gelir dagiliminda adalet saglayamadik. Fakirimiz cok fakir, zenginimiz cok zengin. Bir diger etken de nüfus, bizi AB ye almak Bulgaristani, Romanyayi, ya da Macaristani almaya benzemez 70 milyon nüfus ve eger AB girmis olsaydik topluluk icinde Almanyadan sonra en kalabalik nüfus olacaktik. Bu da Avrupa parlemantosunun icinde yüksek temsiliyet demek. Yani kisaca Almanya ve Türkiye kafa kafaya verirse istedigi gibi at oynatir demek, bu da Fransayi korkutuyor, cünkü simdi en etkin ikinci isimken konumunu kaybetmis olacak. Son olarak da sinir güvenligimiz yok, Kibis Rum kesimi ile problemlerimiz cözülmüs degil, fransadaki ermeni diasporasi, hukuk sistemimiz kevgire dönmüs bir cemaatin bir hükümetin elinde, gücler ayriligi ortadan kalkmis, tek adamciyiz, gümrük birligi ile zaten AB bizden alacagini almis. daha ne olsun, AB bizi niye alsin ki?

Zaten Yunanistan krizi ve bunun yaninda Bulgaristan,Macaristan ve Romanyanin is gücü ve ekonomik olarak AB nin hicbir derdine merhem olmadigi düsünülürse AB eski AB degil ve Türkiyenin üyeligi icin yogurdu üfleyerek yerler. Türkiye de artik eskisi gibi AB üyeligi konusunda eski iradeyi sergilemiyor, önceden AB devlet politikasiydi, simdi hükümet politikasi bile degil. Bundan sonra AB cok zor gözüküyor

zor. çünkü nüfus çok fazla. ab şu anda almanya-fransa arasıdaki dengeyle devam ediyor. türkiye girdiği anda parlamentoda almanyaya yakın sayıda vekil gönderecek. yani mesele kontrolün kimde olacağı meselesi.

kesinlikle giremeyiz. nüfus fazla, müslümanız vs. çok etken var. herşeyi geçtim 1.5 milyon suriyeli var yahu.

ortadogu cukuruna komsu bir ulkenin ab'ye girmesi cok zor cook/

Bulgaristan kontrol edilmesi çok zor olmayan bir ülke zaten rüşvet toplumun herkesiminde normal hale gelmiş birde nüfusu bizden az.Bugün sınırı açsan ülkenin %10 u avrupaya geçse çalışma,okuma vs. avrupa bunu kaldıramaz hali hazırda almanya,ingiltere ve fransada hatrı sayılır bir türk nüfusu var.

1- Nüfus çok fazla: kırsal kesimde yaşayan adam İstanbul'a göç ediyor. AB üye olursak bu adamlar free movement, settlement ayağına Londra'yı, Münih'i, Roma'yı bildiğin istila ederler. Bingöl'de, Artvin'de, Kocaeli'nde yaşayan adam asgari ücrete Türkiye'de sürüneceğime basarım Avrupa'ya en azından Londra'da sürünürüm der. Kaliteli, eğitimli adamı zaten bağlasan tutamazsın. Barzosu, fakiri, zengini, eğitimlisi hepsi AB'ye akar. Bulgaristan ve Romanya'nın bu senenin başında çalışma izni sınırlaması kalkmıştı, kopan yaygarayı Avrupa medyasını takip eden herkes bilir. Adamlar gelecek küsüratı bile hesaplayıp tedirgin oluyordu, kitlesel göç gelirse naparız, sağlık, eğitim sistemi çöker vs. diye. Bir de bu adamlar mülteciden zaten bıkmışlar. İtalya, Fransa, Yunanistan Afrikalı mültecilerle başa çıkamıyor. Her taraf afrikalı, işsiz güçsüz suça eğilimli adam kaynıyor oralarda, afrikadan bota atlayıp ne pahasına olursa olsun ab'ye girmeye çalışıyor.

2- İnsan kalitemiz çok düşük: Nüfusumuz problem fakat en büyük problem insanımız. Cahilimiz, abazanımız, aşırı dincimiz, hırsızımız, suçlumuz çok fazla. Yoksa hiç bir ülke eğitimli, kaliteli göçmene hayır demez. Hatta vasıfsız göçmene bile hayır demez; şayet göçmen uyumlu, çalışkan ve entegrasyonu sağlayabilecekse. Adamların zaten gurbetçilerden ağzı yanmış. Ab ülkesine göç eden türk topluma entegre olup dil öğrenecek, topluma entegre mi olacak tabii ki hayır. Gidecek gene türk mahallesine türkle yaşayacak. Maximum kebapçılık, dönercilik, bakkallık yapacak. sosyal yardımlar, işsizlik yardımı alacak, karısını, kızını eve kapayıp, avrupalının karısını kızını rahatsız edecek.

3- Ortadoğu belası. Sınırlarımız zaten tam geçirgen. Giren çıkan belli değil. AB'ye girince kimlikle seyahat ediliyor. Herhalde tüm Ortadoğu bizim sınırlara hücum eder, 20-30 milyon kişi girer artık, Türkiye=Avrupa demek olunca. Atıyorum Işid dur lan ses getirecek eylem yapayım der: girer bizim ülkeye. sahte kimlik falan ayarlar, diğer ab ülkelerine akarlar direk. Londra'da, Berlin'de intihar eylemcilerinin önünü alamazlar

Bulgaristan falan küçük ülke. Bunlar bize işgücü sağlasın, Rusya'nın yanına kaymasınlar, kendilerini Avrupalı hissetsinler diye alınan ülkeler. Mesela South stream enerji hattı yapımı var. AB, Bulgaristan'a diyor ki AB'nin enerji politikasına aykırı bu anlaşma falan diye Bulgaristan'a müdahale edebiliyor. Gazprom, AB, Bulgaristan kaç aydır müzakerede bulunuyor. Bulgaristan'ı AB'ye almasalardı, tamamen Rusya'nın güdümüne girecekti mesela.

2300 tl verecekseniz 106cm ile yetinmeyin. çözünürlük 2160 olacağına 1080 olsun, smart tv yada 3d olacağına düz led tv olsun ama daha büyük bir ekran tercih edin.

3d beklentim yok aslinda. ama cozunurlugu.hosuma gitti

1 hafta önce bunu aldım, memnunum.

urun.gittigidiyor.com

tv de usb üzerinden film izlemek gibi bir fikrin varsa samsung (en fazla formatı tanıyan o).

combofix

combofix +1 bunları temizledikten sonra da boş bırakma bilgisayarı nod32 güzeldir izin vermez virüslere

1-chrome kaldırılacak
2-combofix ile bilgisayar taranacak
3-paralı antivirüs olarak nod32 (firewall olan versiyonu), freeware antivirüs olarak comodo (ikisinden biri-ben comodo internet security kullanıyorum) kurulup güncellendikten sonra bilgisayar bir kez daha taranacak.

combofix windows 8 de çalışmıyor yalnız. Malwarebytes anti-malware ve Ccleaner kullanıyorum ben. bleepingcomputer.com'un sitesinde bazı programlar var spesifik olarak yazılmış combofix yerine onlarla da destekleyici bir tedavi uygulanabilir. AdwCleaner mesela işe yarıyor tavsiye ederim. şuradan en çok indirlenlere bir bakın www.bleepingcomputer.com

bu konuda yıllardır mücadele vermiş türlü badirelerin üstesinden gelmiş biri olarak söylüyorum hiç uğraşmayın. Formatlayın pc yi. Gıcır işletim sisteminizin üstüne para vermek istemiyorsanız avira antivir kurun. para verecekseniz de yine avira yada nod 32 kurun. Sistemin güvenlik güncelleştirmelerini ve antivirüs programının güncellemelerini düzenli olarak almasını sağlayın ki bu önemli. Sadece şu yukarıdaki anlattığım düzen ile tertemiz kullanmayı başarabilirsiniz.

Eğer profesyonel bir kullanıcıysanız spybot s&d pasif koruması , comodo firewall ve avira antivir üçlüsü ile pc'yi virüsün cennetine soksanız dahi virüs,trojan malware gibi yazılımların bulaşmasını önlemeniz mümkün. Kendimden biliyorum. Bu iş %80 kullanıcıda %20 de güvenlik yazılımlarında bitiyor.

alıştırmak iyi bir fikir ya da sizin aşılayabileceğiniz bir şey değil.

bence hiç zorlamayın.

köpeklerden korkmam kesinlikle korkan kişileri de anlamak lazım bence.

yavru köpekle başlamak lazım işe...

ben de köpekten aşırı korkuyordum. bir kere bir tanıdığımız sokakta köpek bulmuş eve getirmiş, onlara gittik. başta çekingen durdum, yaklaşamadım. sürekli etrafımda dolaşıyor. yavaş yavaş dokunmaya başladım. yürüyüşe çıkardım, elimden yemek yedi. artık hiç korkmuyorum. geçen gün de birkaç günlüğüne evimize misafir köpek geldi. hep ben ilgilendim. sakin bir köpek de değildi, böyle atlıyor, zıplıyor, ısırıyor (tabii amaç saldırma değil oyun yapıyor). kolumu, bacağımı dişledi ama hiç korkmadım. yani özetle cesur olsun, korktuğunda daha çok dikkatini çekiyor köpeğin.

sokak köpeği ısırır. nişanlınız köpekten korkmakta haklı. ayrıca eğer durum bir fobi ise hiç bir şey yapamazsınız. öyle kabul etmeniz gerekir (lediden korkan bir arkadaşpamuk helva kıvamındaki bir kediyle bile aynı odada bulunmuyor. fobi).

deli gibi korkardım ben de köpekten daha önce.

bi gün sarhoşken arkadaşlar dışarı çıkarmıştı beni. her gördüğüm köpeğin kafasını tutup okşamış kucağıma almışım. o günden sonra korku falan kalmadı.

o da kopegi isirsin :)

orumcegin isirma ihtimali de yok ama fobi iste, disari bile cikasim gelmedigi oluyor onlar yuzunden :)

fobileri yenmek icin bir terapi yontemi duydum ama adini hatirlamiyorum. guya korkunun ilk basladigi ana goturuyorlarmis seni ve neden korktugunu anladiktan sonra artik korkmuyormussun.

bir de barinaktan annesi olmus yavru bir kopek almayi dusunebilirsiniz, yavruyken alismasi daha kolay oluyor. bir de muhtac oldugunu bildigi icin nisanlinizin annelik ic guduleri devreye girebilir bilmiyorum nisanliniz kac yasinda gerci..

Sokak köpeği ısırır diye genellemek de güzel kafaymış. Yanlış yetiştirilmiş, korkutulmuş veya koruması gereken bir şey olmayan evcilleştirilebilir hiçbir canlı durduk yere saldirmaz.

Fazla hareketli olmayan bir yetişkin evcil köpek veya yavru uslu köpekler ile temas kurabilir yavaşça. Direkt sokak köpeği veya sahipli bir tanımadığınız köpekle oynatmaya veyahut temas kurmasını saglamaya çalışmayın. Öncelikle sevgiliniz durumu gozlemleyip kendini rahat hissetmeli, ısırmayacağına veya ona zarar gelmeyecegine ınanıyorum ama yaklasmak istemiyorum demeli önce. Temas bundan sonraki aşama. Çabucak olacak bir şey değil, yerleşmiş bir korkusu vardır.

mahallede boyle saldirgan birini gordugu zaman ustune atlayan bir kopek varsa cikartin karsi karsiya guressinler.
denendi % 100 calisiyor.

www.pcdepo.com
www.n11.com
www.sadecenotebook.com

kart kampanyası haftasonu indirimi ile bu modelleri takip edin mutlaka bulursunuz

dell veya lenovo dan bütçene uyanı al.

lenovo alma. bir de vatan bilgisayar bedava notebook verse hiç bir marka alma.

www.bimeks.com.tr (1250 tl)
www.teknosa.com (1299 tl)
www.hepsiburada.com (1499 tl)

Bu üç mağaza da şu sıralar hediye çeki veriyor. Sanırım uygulama Ekim sonuna kadar sürecek, değerlendirilesi.

geçmiş olsun. 1 yaşına kadar sürüyor. sonra bir anda sakinleşiyor. gün içerisinde iyice oyun oynayıp yorun. yoksa gecenin 3'ünde oyanıp çok acayip şeyler yapar :)

oyun oynatıp yorun iyice, bir de tırmalama kütüğü alın.

o bir yavru kedi. biblo değil.

doğası gereği hiperaktif olacak 1-1,5 yaşına kadar. her tarafı keşfetmesi, oynamasıi karıştırması çok normal. 1 sene sonra durulacak.

biraz sabredeceksiniz. ona oyuncak verin, oyunca yapın, oynayın.

dişleri kaşındığı için sizi ısırıyor gibi yapabilir artık henüz tırnaklarını geri çekmeyi öğrenmediği için tırnakları ile size ve eşyalara zarar verebilir. tırnaklarını keserek bunu minimuma indirebilirsiniz.

oda içinde çok deli gibi koşturuyorsa ara ara koridora filan bırakın, kapıyı kapatın. siz odada dinlenin.

eğer bunları bilmez ve kabul etmezseniz kedi yetiştiremezsiniz.

unutmayın ki bir çocuk o. kedi bile olsa çocuk çocuktur. oyun oynayacak. çözüm diğer arkadaşlarında dediği gibi bu veleti yormak. o zaman sakin sakin uyur. tırnaklarını da kesmeyin onları kullanmayı öğrenmesi lazım. tırnaklar kesildiği anda tamamen savunmasız kalır.

öncelikle kediciğe tırmala tahtası alın, tırnaklarını törpülesin onla ve rahatlasın.
ona alışınca eşyaları bırakır.

bir de o yaşlarda gece 3 te ağzıyla oyuncağını getirip yatağınızda dibinizde bitip sizinle oynamak isteyebilir çok normal o daha minnoş bi yavru.

bol bol oynatın, sevin ve asla sokağa bırakmayın <3

@mea'ya ekleme yapmak istedim, madem hiç kedi deneyiminiz yok, en iyisi tırnakları şimdi kesmeye kalkmayın, biraz büyüsün.

kesecek olursanız asla tırnağın içindeki pembe kısımlara denk getirmeyin, keseceğiniz yer bembeyaz olmalı. patisinin yumuşak yerine bastırınca tırnaklar dışarı çıkar o zaman görebilirsiniz. uçları beyaz dipleri pembedir. hatta yavru kedide daha komple pembe olabilir tırnak. keserseniz çok canı yanar.

söylemesem içim rahat etmezdi, neme lazım.

arkadaşlar kedilerin tırnaklarını kesmek gayet normal. sonuçta ev kedisi bu. jungle da ava çıkacak panter yetiştirmiyorsunuz.

asıl çözüm ikinci bir kedi. benim de yavru kedim var. ortanca kedimle alt alta üst üste güreşip duruyorlar. sonra ikisi de memnun yorgun yorgun yatıyorlar.

:)

tırnak kesmek tabii normal, ben de kesiyorum.
arkadaş deneyimsiz olduğu için bilmeden girişmesin diye yazdım.

Dost olmalarını ben temin edemem sanırım, aynı evin içi olsaydı belki.

Enteresan bi nokta, bugün sık sık tırnak biliyor, ya da aslında aynı sıklıkta da bana mı öyle geliyor? Bu arada çengel gibi olan tırnaklarını daha yeni kesmiştim, bu olay olunca direk içim yandı, belki bi tırnak atardı garip.

Ses etmeden dayak yiyen yavru kedideki o çaresizlik benim de gözümde yemek yiyen zalım kedi ve kenarda azıcık bize bırakır mı diye bekleşen sefiller şeklinde canlandı.

bölge kavgasını erkekler yapar. sizinkinin onlarla başa çıkması (yazdıklarınıza göre ergen olduğunu varsayıyorum) neredeyse imkansız. o cadılar ameliyatsızsa kızşmalarını beklemek zorundasınız (sizinki ameliyatsız erkekse tabii). diğer bütün durumlarda sizinkinin büyümesini beklemeniz gerekir. ya da son seçenek çocuk düşe kalka büyür diyeceksiniz (bu son yöntemi istemeden de olsa bende uyguladım. ortaya cüssesinin de yardımıyla mahallenin kabadayısı çıktı).

yahu salmayin kedinizi disari. bi kavgada gozu cikacak goreceksiniz sonra. otursun oturdugu yerde alisir zamanla disari cikmamaya da.

kedi. ilk geldiğinde daha bebekti (15 günlük. karga kapmış bunu. bende karganın gagasından aldım. annesini aradık ama bulamadık). eve gelirken bir petshoptan kum ve kitty milk alındı. çok küçük olduğu için yatağa da alamadık. güzel ve rahat bir kutu hazırlandı. tabandaki eski yün kazağın altına bir masa saati yerleştirildi. çişi yaptırılıp kaloriferin (soğuk bir nisan günü) yakınına yerleştirldi. 3 gün sonra süt anne bulundu zaten. süt anneden alındığında çişini yapmayı, yemeğini yemeyi öğrenmişti.

Kedi. Babasının sahibini arayıp talip olduk. O da degerlendireyim ben size dönerim dedi. Aradı, gittik aldık. Tasima kutumuz falan yoktu, piknik sepetinde getirdik. Yolda kipa'ya girdik kum ve konserve yaş mama aldık. Yoğurt falan da verdik. Yanina sıcak su koyduk. Üzerini örttük. Bizle yatmak için ağladı aldım odama ama 45 gunluktu yatarken ezilir diye yatağa almadım yere koydum sepeti. Tuvaleti gelince kendi kumunu buldu hemen ama sonraki günler hasta oldu. Ciş kaka düzeni sapıttı ortalığa bırakıyordu o da alışkanlık yaptı. Kendiliğinden düzeldi. Hasta olunca gece kalktım yedirdim icirdim, okula gitmedim kucağımda sallayıp uyuttum, ağzına zorla ilaç ve mama sıktım. Hastalık onun için büyük bir travmaydi sanırım kablo yemeye başladı. Şimdi onu da bıraktı. Mis gibi bir kedi oldu. Allah nazardan saklasin.

Kaplumbagalarimi alıp getirip önceden hazırlanmış fanusa koymustum. Ortasına da taş koymuştum. Gidip gelip yemek verirdim dev gibi olmuşlardı. Fanustan birbirlerinin üzerine çıkıp kaçarak evde dolaşıyorlardı. Birkaç yıl sonra babam saldı onları doğaya.

Balıklar, denizden önceden taşlı kum getirmiştik bir sürü.

Civciv, onlara pamuktan yatak yapmıştım, üzerini de naylonla kaplamistim. Sabah gözlerine yapışmış ve ölmuş buldum. Sıcak su torbası yapmıştım. Sobanin yakınına koymuştum. Her yolu denedim. 8 civciv falan baktım hepsi öldü. Meğer taş toprak da vermemiz lazimmış bunu yıllar sonra bugün sözlükte okuyup öğrendim.

Tavşan, babam kolide getirdi defalarca. İki üç gün bakıp ailesinin yanına geri koyduk hep. Bir hazırlık gerekmiyor.

Hamster, kesinlikle hazırlık lazım. Biz büyük bir kolide baktık yurtta. Koliyi kemirip kaçtı, bizi gürültüden uyutmadi. Sonra doğum yaptı meğer bu hamileymiş. Yavrularinin ikisini yedi, birini ağzından aldık. 5 tane falan vardı. Dediler ki talasini degistirirseniz yavruları tanımaz. Bir hafta les gibi kokan talasla oturduk. 10 liraya aldığımız hamsteri kalan üç yavruyla birlikte bedavaya verdik.

Baykuş, serçe vs. evde bakılacak varlıklar değil.

köpeğim ve kedilerim var. eve gelecek bir köpekse köpeğin cinsine göre davranışları ve özellikleriyle ilgili bilgi edinip, ona göre hazırlık yapıp eve getirin. 3 aylık bir köpek eve gelecekse her yere çiş yapma ihtimali var. mesela bunun üzerine de çiş yapmış diye köpeğinize kızmak yerine çiş yapılınca üzüleceğiniz şeyi oradan kaldırmak gerek. kedi ve köpekler yavru iken her yere tuvalet yapabilir, mama ve su kaplarını devirebilir, eşyalara zarar verebilir, sizin için özel olan bir şey onun için oyuncak olabilir... bu durumların her biri için önlem almanız gerekir. o gelmeden önce evin kurallarını belirleyin ve ona da ilk geldiği günden itibaren aktarın. unutmayın ki onlar bir kere öğrendikten sonra kurallarını değiştirmek çok zor. (bunlara hazırlıklı değilseniz eve hiç almayın.) beraber yaşamak isteyeceğiniz hayvana iyi karar verin. herkes her hayvanla yaşayamaz.

İlk kedim birinin garajına doğmuş yavrulardan biriydi ve insana alışkın değildi, çok korkaktı. Eve geldiğinde 1 hafta kadar sürekli koltukların altına, dolapların içine, bulduğu garip deliklere saklanıyordu. İlkin çok üstüne gitmedim. Bir süre sonra girebileceği yerleri gazete kağıdıyla kapattım, yavaş yavaş alıştı. Yıllar geçti, evin kralı oldu pezevenk.
İkinci kedim de bana kendisi geldi. Giriş katta oturuyordum, pencereyi açık buldukça girip mama yiyip kaçıyordu. Yavaş yavaş o da eve geldiğinde daha çok kalmaya başladı. Ben de bi gün pencereyi kapattım, eve aldım tamamen.
İki kedimde de hiç sıkıntı yaşamadım diyebilirim, özel bir şey yapmadım temel ihtiyaçlarını önceden almak dışında (mama kabı, tuvalet vs.). Biraz kedinin huyuyla alakalı oluyor sanırım. Bazı yavrular çok korkuyor alışana kadar, miyavlıyor sürekli, yanında yatmak istiyor falan, benimkilerde hiç öyle bir şey olmadı.
Bazı insanlar evlerine bir kedi daha aldıklarında mesela diğeri alışsın diye bir süre ayrı odalarda tutuyorlar. Ben onu da yapmadım, koyverdim gitsin. Azıcık sataştılar birbirlerine, sonra da alıştılar.

Hayvanlara ve çocuklara çok fazla pimpiriklenmeyi, çok üstlerine düşmeyi doğru bulmuyorum.

Kedim de köpeğim de var hepsini çok ani sahiplendik ve hiçbir hazırlık yapmadık

Köpeğimizi ilk sahiplendigimiz gün ona bir yatak yaptık ancak tabii ki bizim odamızda yattı, başka herhangi bir hazırlık yapmadık. Kötü bakılan bir köpekti, geceleri dükkana kapatılan asosyal bir hayvandı. Ne yemek yedi ne de su içti çok üzülmüştük bize güvenip açılması bir seneyi buldu, şu an ölsem onu hiçbir şeye değişmem.

kedim öldüğünde ataşehirde akutun bahçesine gömüldü. arkadaşımın kedisi de modada sahilde parkların orda bir çiçeğin yanına gömüldü :(

kaybettiginizde deyince yanlis anlasiliyor bu arada. uc kere okudum ne demek istiyor acaba diye.

ben olsaydim bahceye falan gomerdim. yakmak gereksiz. birakin dogaya karissin kendiliginden.

bahçede hep tırmandığı ağacın yanına gömdük.
park v.b. yerlere gömme. oraların ne zaman nasıl kazılacağı belli değil. bahçe daha iyi. eğer veteriner uyutmak zorunda kaldıysa orada bırak. diğer seçeneklere oranla psikolojik ağırlığı en az olan yöntem bu.

@ bohr atom modeli, kedinin kaybolması gibi anladıysanız, kedi kaybolunca kaybetmiş olmayız. seçenekleri okuyanların anlayacağını düşünmüştüm, kaybolan kediye (elimizde olmadığına göre) hiçbir şey yapılamaz diye. ayrıca, ölenler için kaybettik denmesi bayağı yaygındır.

teşekkürler görüş bildirdiğiniz için.

Apartmanımızın arka bahçesine gömdük. üzerine de gül ağacı diktik.

ben bahcemize gomdum. guzelce bezle kefenledim,üstüne de bir çam ağacı diktim.

apartmanın bahçesinde gömülü kızım :(

fahri kedi cenazecisi oldum sayılır.
evime yakın büyükçe bir yeşil alan var.
eşin dostun 3 kedisini çeşitli yerlerine gömdük.
huzur içinde yatıyorlardır umarım.

palladium d&r'da görmüştüm bir ara ama şu an bilemicem.

www.maxpuzzle.com
ucuzarakip.com

şu iki sitede var görünüyo ama.

40 tane piyon ve ortada iki göl resmi bulunan oyun kartonunda oyanan oyunu diyorsan büyük taktik adıyla arat. yabancı sitelerde de stratego adıyla bulabilirsin o oyunu.

İzmir kesinlikle.

Aynı hesaba gelecek kirasıyla gereksiz trafikli vakit kayıplarıyla.

İzmirliyseniz İzmir; değilseniz İstanbul.

izmir

İzmir 4500. Hani İzmir 3500 olsa düşünürsün de, 4500 istanbuldan daha cazip.

800 lira az para degil. istanbul diyorum.

İstanbul'a gelirsen enayi olursun. net.

800 lira az para degil, 5300 fena bi para degil, istanbulda guzel yasarsin.

izmirliyim, istanbulda calisiyorum.

Izmir. 800 lira icin hayatimi kalabalik ve stresli bir sehirde geciririm dersen istanbul.

bence direk kiraya bak. kira aynı olacaksa istanbul'u seç.

şahsen istanbul derdim. istanbul dışında bir yerde yaşarsam mutlu olamayacağımı düşünüyorum. kafanı dağıtabilmen için de binlerce alternatifin olacak.

iş için izmir de yaşayan biri olarak istanbul diyorum

Kesinlikle İzmir.
İstanbula defalarca sadece gezmeye gitmiş ve trafik sebebiyle planladiginin 1/3 unden vazgeçmiş biri olarak insanların İstanbul da yasamaya nasil vakit bulduklarına pek aklim etmiyor. 1 gün değil 2 gun degil sürekli stres hali.

Not İzmirde de gezdim ayrıca bir kaç kere 15 20 günlük misafirliklerim oldu.

Cevaplar icin tesekkurler.

Soylemeyi unuttum, istanbul'da okudum yani istanbul'a daha hakimim. Muhtemelen calistigim yere oldukca yakib bir yerde ev tutarim, ise gidis geliste trafik yasamam en azindan.

Ailem ayvalik'ta ama, izmir'e 2 saat:)

İstanbul. İstanbullu arkadaşlar burada çok sıkıntı yaşıyor hiç sevmiyorlar. Izmirliler fanatiktir, tarafsız insanlara sor.

İzmir derim. İstanbul'a göre daha yaşanılası. Ailenize yakın olması da oldukça büyük avantaj bana kalırsa.

izmir 4500

istanbuldayım. yanıt izmir
trafik yok (en azından istanbuldaki gibi değil 30 km yolu otobanda 2,5 saatte gidiyorsun), kiralar uçmamış (1+1 ev için 1000 tl istiyorlar), en önemlisi de izmirde istanbuldaki kadar stres kaynağı yok.

evet. sevgilimin şu anda elleri çizik içinde, benim de kolumdaki belli bölgeler, yavruysa daha çok oluyor(bizimki normal bir kedi değil) ama tırnak kesimi ile bu aşılıyor galiba, her an "uzat şunları da bi çizik atayım" modunda olmayacak sonuçta kedi.

ben de hiç iz kalmadı ama izin vermiyordum ben oynarken falan deli gibi dişleriyle yapışmasına. büyüyünce geçiyor. erkek kediler daha çok ısırırmış bu arada.
elim çizilmesin diyorsan kedi alma bence.

benimki her yerimi tirmaladi hep yavruyken. ama kalici iz olmadi hic. en kalici ve derin olani 6 ayda falan gecti.
tirnaklarini ben ayda bir kesiyordum, siz 2 haftada bir keserseniz uzayip cizemez mesela. evde hayvan sayisi cok olunca arka tirnaklari kesmiyoruz biz ama, fittin fittine biraz dikkat etmek lazim, arka tirnak kisa da olsa yaralayabiliyor.

sadece ellerin değil her tarafın sık sık çizilecek ve tırmık şekline göre kalıcı da olabilecek

Evet. Fazla güzenmeyeceksin yüzünü yaklaştımayacaksın oyun oynarken ya da sinirliyken. Çünkü size kendi türlerine davrandıkları gibi davranabiliyorlar. Kedilerde kürklerinden dolayı izler bellli olmuyor ama insanlarda belli oluyor.
Mesela benim elimin altında herzaman bi skartizan krem vardır. Bi ara kedim yüzümü çizdiğinde contraktubeks vermişti doktor. Şimdi küçük bir iz var. Bir de bacağımda iz var. Bunların hepsini erkek kedim yaptı. Birisi sinirli zamanında birisi de panik yaptığı zamanlarda oldu. Ve derin çizdiği iöin kanadı is kaldı. Derin olmayan sıradan çizikler iz bırakmadan iyileşiyor. Temkimli olmakta fayda var. Eğer kedinşn agresif bir yapısı varsa daha da dikkatli olunmalı

Tırnaklarını güzelce kesiyoruz, küçükten alışıyor, çizik filan olmuyor

El ne ki, benim burnumda çizik var. Geçen gün tv izlerken burnumun üzerini kaşımışım, bunu gören anormal enerjik yavru kedim de odanın diğer ucundan sinsice yaklaşıp burnumun üzerinde avlandı. iz kalmadı bu arada

yes sir. three bags full.

oyun oynarken hafif çizikler olabilir. kalıcı çizklerin olması için kediyi zorla kucağınıza almaya çalışmanız lazım mesela.

kedinin tırnaklarını düzenli keserseniz çizik de olmaz bu arada.

british short hair cinsi kedim var , tırnaklarını kessem de kesmesem de o tırnakları kullanmayı bilmiyor . çok sıkıştırıp oynarsam patisinin içiyle beni ittiriyor .ne eşyalara ne de bana hiçbir tırmalama deneyimi olmadı. bence kedinin cinsi ile ilgili bir durum . daha önce arkadaşımın siyam kedisi ellerimi parçalamıştı. british short hair cinsi çok yumuşak sakin ve sevecenler. bulursan kaçırma derim

tek bi british ve tek bir siyamdan genelleme yapmak çogzel kafaymış.

ben de sokağa terk edilen bir british buldum, uzun bir süre sahiplendiremeyince kendim sahiplendim geçen sene. hatta bugün tam 1 sene oldu. benimki de patisiyle ittiriyor ama mesela tırnak bileme işini bazen üzerimde yapmaya çalışıyor. bazen de uyanayım ya da onunla ilgileneyim diye tırnak batırıyor. yani cinse göre genelleme yapmak da bence doğru değil. tekir kedilerimize göre uysal olduğu doğru ama tırnak çıkarması vb. kedinin karakteriyle, huyuyla alakalı. siyama da ne yaptınız da parçaladı kim bilir. durup dururken niye parçalasın?

koş koş durduğun hata kardeş en yakın sağlık kuruluşuna git

not uzman değilim ama bana olsa giderdim

Anladığında her şey için geç olabilir. Git ufak bi aşı acısı sızısı yok. Acilde yaparlar 3 dk sürmez bütün olay.

aman diyeyim, kırmızı noktalar çok önemlidir!

bu arada (bkz: tetanoz)

İstanbuldayım. Nerede yaptırabilirim bu saatte? Beşiktaş civarında mesela

beni duyuruda takip edin. durmadan sokakta bilmediğiniz kedilerle elleşmeyin, sırnaşmayın diye yazıyorum.

istanbuldaysan devlet hastaneleri ücretsiz kuduz aşısı/tetanoz aşısı yapıyorlar. kuduz aşısı 5 doz tetanoz aşısı tek doz yapılıyor. ve evet anladığında çok geç olur.
bir iki de rahatlatıcı nokta var. iğneden ölümüne korkan biri olarak bu aşılar normal iğnelerden de küçük iğnelerle yapılıyor ve acıtmıyorlar. tetanoz aşısı yaptıkları aşıya göre 2-5 yıl koruma sağlıyor. yanlız sana imza atan (isteyerek atmadı tabii, yavru kediler tırnak güçlerini ayarlayamaz) miniği kuduz aşısının 3. dozunu olduğun gün sağlıklı olarak görmen gerekiyor. eğer görürsen kalan 2 dozu olman gerekmez. bir de büyük ihtimal bir şeyin yok ama tabii sağlık riske edilmez. hemen gidip kaydını ve aşını ol.
not: son postu yeni gördüm. ben haydarpaşa numunede oldum. tam teşekküllü devlet hastanelerinde var bu aşıdan.

@mea maxima culpa +1 olmakla birlikte, ismi kedi tırmığı hastalığı olarak geçen olayı da bir irdeleyebilirsiniz;

(git: tr.wikipedia.org )
(git: www.saglikvakti.com )

@mea maxima culpa
Bilmediğim kedi sayılmaz, okulda bir süredir sürekli seviyordum bu kediyi, ilk defa tırnağını geçirdi.

Boğaziçi tıp merkezini arayıp sordum, aşıyı alıp gelmeniz gerekiyor dediler. Nöbetçi eczaneye gidiyorum

almanya ikinci dünya savasindan da önce zaten süper bir güctü. gerek know-how olsun gerekse her isi gerektigi gibi yapabilmeleri bilgi deneyim vs mevcuttu. en basit örnegi Otto. Nikolaus Otto bugün dünyada üretilen bütün sivi yakit kullanan motorlarin temel prensibini kullanan 4 zamanli calisma prensibini buldu. yani benzinli motoru icat etti ve gelistirdi. sene 1832. dikkatini cekerim 1932 degil..

bu örnegi su sebepten verdim.

almanya uzaktan sömürlestirebilecegin veya yönlendirebilecegin bir ülke degil. ayni japonya gibi. bunu iraga ne bileyim, türkiye'ye politikacilarini ve ekonomi politikalarini yönlendirerek(petrol kaynaklarini abd sirketleri kontrolüne vermek ) yapabilirsin.

ama bu tip ülkeler zaten akan suyun yolunu buldugu gibi 30-40 sene icinde yok edilmeden önceki hallerine dönerler.

ingiltere veya fransa almanyayi ne o zaman ne de simdi "kontrol altinda" tutabilecek seviye ülkeler degil. o yüzden onlari saymiyorum bile.

geriye bi tek abd kaliyor. onlarda zaten almanyanin nato üyesi olmasiyla
amaclarina ulastilar. abd ve almanya birbirlerinin en büyük ticaret ortaklari.

bugün dünyaya baktiginda esaret altinda tutabilecegin ülkeler yukarda yazdigim gibi %99 u orta doguda bulunan ülkeler. güney amerikada bile insanlar sosyalist partilere yöneliyorlar. cünkü serbest piyasa, abd politikalari ile yönlendirilen bir ekonominin kendilerine fayda getirmiyeceginin farkindalar.

is bu sebepten su an dünyanin en huzursuz, pastanin hala tam olarak paylasilamadigi yeri ortadogu.

abd'nin bile senato üyeleri ve silah sirketleri & cia isbirliginde yönetildigini düsünürsek. dünyada özgür diyebilecegin ülke yok gibi birsey.

özgürlükten kastin kendi kendini secme ve yönetme ise. almanya 1945'ten beri teorik olarak özgür bir ülke.

cevap çok basit

1. almanyayı sömüremezsin. sen almanya ile kenyayı bir mi tutuyorsun?

2. batı almanyanın güçlenmesi sovyetler birliği ve komünizme karşı psikolojik üstünlük için şarttı. bak sizin komünist almanyanız aç ama bizim almanyamız zengin demek istendi.

Almanyanın japonyanın her tarafı Amerikan üsleri ile dolu. Geçen yıllarda japon başbakanı bu üsleri kapatcam dedi kapatamadı istifa etmek zorunda kaldı. Ne japonlar ne almanlar dünyada söz sahibi değil o kadar büyük ekonomi ve teknolojiye sahip olmasına rağmen. Amerikanın arka bahçesi durumundalar. Abd nin istemediği askeri teknolojiyi üretemezler. Abd savaşı kazanıp tamam her şey eskisi gibi olsun demedi. Daha atom bombası için bile özür dilemediler.

üretim gücü. o düzeyde üretim gücü olan bir ülkeyi sömürmek mümkün değil. örneğin savaşın bittiği yıllarda amerikan otomotiv devlerinden biri olan chrysler şu anda daimler chrysler adıyla alman malı.

@tururo +1
mekanik konusunda uzmanlar

sömürgecilik politikalari 20. yüzyıl ile birlikte degisti. dogrudan sömürgecilik yerine nüfuz sömürgeciligi diyebilecegimiz bir yöntem izledi anglo-amerikan kanat. yani cok gerekmedikce askeri ve idari yönetimi yerel güclere birakip ekonomik ve kültürel emperyalizm üzerinden sömürgeler yarattilar.

kaldi ki almanya kontrol altinda tutulacak degil ancak dost edinebilecegin bir güc. afrika ile hindistan ile karsilastirmak yanlis olur.

@atmaca.ged +1

sömürgecilik cok sekil degistirdi. Kültürel ve ekonomik olarak sömürdükleri ülkelerde millilestirme hareketi baslamadiktan sonra cok fazla müdahale etmiyorlar. Eger millilestirme hareketi baslarsa önce uluslararasi organizasyonlardan disliyor, daha sonra ambargo ile zorluyor, en sonunda da askeri müdahale ve ihtilal ile diledikleri hükümeti atiyorlar. Eger bi problemleri olmazsa sömürüyü borsa ve büyük sirketlerdeki güclü ortakliklarla ve yaptirimlarla devam ettiriyorlar. Alman sirketleri de ortaklik bakimindan amerikan ve ingiliz sirketleri ile ic ice gecmis durumda. Askeri olarak da almanya ayni sekilde, ülkenin her yeri amerikan üssü dolu. Almanyanin askeri olarak amerika ve ingilizlerden farkli bir politika izlemesi imkansiz, sadece görüs bildirebilir.

icerenkoy baya buyuk bir yer, nezih yerleri de var les yerleri de... 1000 lira civari kiralari olan yerlerin tam sokak isimlerini biliyorsan yandex haritalarin panaromio ozelligini kullanarak gezip fikir alabilirsin
harita.yandex.com.tr

metro var 12 ye kadar. sonrası için harem gebzeler veya kartal kadıköy minübüsleri kullanılabilir. içerenköy fena yer sayılmaz. varoş falan diyen olursa ağzına kürekle vur..

ulaşımı gündüzleri bile zor. kira bütçeni biraz artırabilirsen (ev arkadaşı gibi mesela) minibüs caddesini öneririm. ulaşım olsun oturabilecek daireler olsun tercih edilir.

fındıklı taraflarına inilmediği sürece gayet güzel yer. ulaşım açısından şişli'nin olduğu kadar bir kavşak noktası değil tabi. mesai çıkış saatlerinde bostancı köprüsü civarında trafik problemi olabiliyor. metroya 10 dakika yürüme mesafesinde olursan o da sorun yaratmayabilir.

bizim şirket de normalde cumartesileri çalışmamamıza rağmen, cumartesileri izin alınmış gün olarak sayıyor. yani mesela önümüzdeki hafta cuma gününe tek gün izin aldım, ama yıllık iznimden 2 gün düştüler. cumartesiyi de düşüyorlar.

yasal bir dayanakları var heralde...

özel sektör işten adam çıkarmak için her bahaneyi kullanır. şikayet ettiğin için tekmeyi basamaz ama basacak başka bir bahane bulur. cumartesileri kendini özel sektör çalışanı zanneden kamu personel yöneticileri tarafından bile iş günü olarak kabul ediliyor. yazılı olmayan bir kural; cuma izinliysen cumartesi de izinli sayıyorlar.

özel sektör için bu tip kurnazlıklar farz gibi. yani çalışanın maaşının bir kısmını elden vermek, sigortasını düşük göstermek gibi çakallıklar mevcut.
iş arkadaşlarımdan biri bu duruma ayar olup vergi dairesine mail atmıştı. şu şu şirkette böyle böyle durumlar var diye. sonuç yaklaşık 5 yıldır vergi denetçileri düzenli olarak gelirler bizim şirkete. artık patron ne kadar para yedirdi bilemem. bu arada şikayet eden adamda işten çıkarılmadı. bir süre sonra kendi isteiğiyle ayrıldı. burada patronun "lan bu lavuk daha fena işler çevirmesin şimdi" korkusu olduğuna kanaat getirmiştik biz.

easeus recovery wizard ile 150 gb kadar geri getirdim ben. yalnız hemen başla ne kadar çok işlem yaparsan başarı yüzden o kadar çok düşer.

diskin üzerine bir şey ekleme/yazma.

ilk önce o diskin usb ve enerji kablolarını çıkar. sonra iyi bir data kurtarma programını indir (ben ontrack easy recovery kullanıyorum). ardından içinde 1 tb boş yer bulunan bir desktop bilgisayar bul ve programı o bilgisayara kur. o kabloların söktüğün hddyi bu kasaya bağla. bilgisayarı çalıştırdıktan sonra (bu arada bilgisayardaki antivirüs v.b. açılışta çalışmayacak şekilde ayarlamalısın) ilk iş olarak o data kurtarma programını çalıştır. kurtardıklarını da deskopdaki boş yere kopyalayacak şekilde ayarla
not: data kurtarma işlemi arkadaşlarında dediği gibi sadece ilk seferde işe yarar. eğer dataların önemliyse/maddi değeri varsa profesyonel bir data kurtarma şirketine başvur.
geçmiş olsun.

silinen dosya değil harddisk bölümüydü. dolayısıyla recovery değil easeus partition master kullandım. yarım saat tarama yaptı akabinde kaybolan iki part da geri geldi. tam olarak eski haline çevirdim.

geldiyse mesele yok. kayıpsız atlattın demektir.

dramatic cat olur bu

kahverengi havana gibi duruyor ama tüyleri uzun. kırma olma ihtimali yüksek.

wtf cat olabilir.

Hayir.

patrona göre değişir.

öğleden sonra resmi tatil. çalıştıramazlar..

biz çalışıyoruz. bayramda da çalışıyoruz hatta.

biz 12'de çıktık.

antibiyotikler bir hafta sonra ancak etkili olur. iltihap olmus. iltihap da 10 dakikada gecen bir sey degil. biraz sabir.

Antibiyotigin yaninda agri kesici de almak gerekir. Gecmis olsun.

Ağrı kesici de var tahminen ne zaman etki gösteriyor

ağrı kesicinin ne zaman etki göstereceği reçetesinde de yazar. ama yarım saat içinde etkisini göstermesi lazımdı. eğer diş çok iltihaplı falansa ağrı kesici fayda etmiyor ama yanlış bilmiyorsam.

eğer hiç dayanamıyorsan dişinol al.

ilk gün hiç bir şey bekleme. ilk önce kandaki antibiyotiğin belli bir yoğunluğa ulaşması lazım. ardından da iltihabı dağıtmaya başlayacak. tahminen 3. haptan sonra ağrı azalacaktır (12 saatte bir içilen antibiyotik olduğunu varsayıyorum).

ben anestol sürüyorum ağrı kesici olrak aynı sorun var suan bende de

Eczaneden jetokain ampul alıp pamuğa dökerek onu da dişinin üzerine koyabilirsin. Lokal anesteziktir. Acile diş ağrısı ile gelenlere öyle yapıyorum.

olmuşu var. çok da güzel olur.

eeh, olur tabi.

belli şartlar altında evet:

1) belli çekimsel / fiziksel şartlar altında (atıyorum bu sigarada olabilir yada erkeğin hatunu çekici bulmamasıda olabilir)

2) belli medeni durum şartlarında (evlilik vb. her zaman değil ama bazen özellikle ofiste işte şartlar buna zorlar. netekim buna toplumsal baskıyıda ekleyelim)

3) belli maddi / eğitimsel şartlarda

4) belli dini şartlarda (mezhepsel)

not: yukardakilerin olması doğrudur yada yanlıştır demiyor sadece durum tespiti yapıyorum.

diger soru:
cekici bulmadiginiz kizlarla arkadas bile olmuyo musunuz? Ben olmuyorum diyen varmi?

ikisinden en az biri çekiciyse zor :/
ama iyi ki de zor :)

ikinci soruna cevaben: arkadaş oluyorum. özellikle belli bir kariyer üstü / eğitim üstü olanlarla hem konuşacak çok şeyin oluyor, hemde karşılıklı işin düşebiliyor. hatta en gerçek dostluk o oluyor. nazarımda; erkek arkadaşlarımın bile üzerinde diyebilirim öle arkadaşlarım.