sokakta tanımadığımız insanlara bi şeyler söyletip video çekmenin modası kaldı mı ya :( bence yapma lütfen yapma. İlgi göstermek istiyorsan sevgilinse, arkadaşlarıyla güzel bi gece organize edin. Yok sevgilin değilse o kız videoyu çeksen de çekmesen de başkasına gidecek boşver :(

Yapma bence, saha önce milyon kere yapıldığı için önem taşımaz

Sevgilim değil fakat bu doğum günü önümdeki en büyük fırsat ve yapacağım şey biraz daha farklı diğer yapılanlardan. Yani ben görmedim tanımadığı kişilere 1 kelime okutarak cümle kuranlar. Ben yine de fikirlerinize açığım yardıma ihtiyacım var biraz. Ayrıca cümle konusunda edebi yönü iyi olanlardan cevap rica ediyorum :)

fikrinin oldukça sıradan ve modası geçmiş olması bir yana, senin için bu kadar önemli biri söz konusu ve ona hazırlayacağın metin için yardım istiyorsun. yaradanın kısması değil de senin ömrü boyunca bir kitap bile okumamış bir sığır olman daha muhtemel bence.

Galiba tam anlatamadım. Ben tahmin ettiğiniz gibi okumamış sığır yobaz değilim. Çok denedim fakat ne yazarsam yazayım bir türlü aradığım kıvamı bulamadım. Eğer okuduysanız da fikirlere açığım dedim. Modası geçmiş birşey olabilir fakat benim yapıcağım biraz daha farklı olacak. Son olarak sığır nedir? Bana böyle hitap etme hakkını nereden aldınız?

Denediniz ve ortaya çıkan metin içinize sinmediyse demek ki bu sizin tarzınız bir hediye değil.
Yapmaya çalıştığınız şey onun için özendiğinizi göstererek aslında sizi yücelten bir uğraş. "Bak ne kadar yaratıcıyım, bak böyle de vakit harcadım" vs. E kızın özelliği, güzelliği, önemi nerede vurgulanıyor? Yaşınızı bilmiyorum ama benim tanıdığım kadınların aklı başında olanlarının neredeyse hiçbiri ama hiçbiri böyle gösterişlerden hoşlanmıyor. Lütfen yapmayın. Farklı da olsa yapmayın.
Bakın burada da bir sürü kişi güzel bir fikir olmadığını söylüyor.

Harf harf okutup 150 kişiyi nasıl montajlayacaksın bunu da düşündün mü?

Sopiro +1 bazilari terbiyesizce, bazilari guzelce benzer seyi soylemis; yapmayin. Karsinizdakini degil sizi yucelten bir sey +1

Aynı referans mektubunu 4 ayrı okula yollamıştım yurt dışında yüksek lisansa başvururken. Başvurduğunuz alanlar birbirinden çok ayrı şeyler değilse ve bölümle ya da okulla ilgili özel bir şey belirtilmesi gerekmiyorsa genel bir referans mektubu işinizi görecektir diye düşünüyorum.

Basvurunda karisiklik olmasin diye soyluyorum. Referans mektubu hocalardan alinan. Senin yazacagin niyet mektubu (statement of purpose).

Ben de ufak degisikliklerle ayni referans mektubunu yolladim, ama basvurdugum alanlar hep ayniydi.

Karisiklik olmasin diye ben de bir sey belirteyim,
Referans mektubu teorik olarak yazan hocadan muhurlu zarf ile teslim alinio direk muhatapina iletilir ve ilk defa muhatapi tarafindan okunur. Dolayisiyla uzerinde siz herhangi bir degisiklik yapmayi birak acip okuyamazsiniz bile.
Ama ben de yurt disinda yuksek lisansa basvururken hocam "sen yaz bana getir ben imzalarim" demisti, kendi referans mektubumu kendim yazdim yani, sonra imzalatip taratip okullara gondermistim. Kabul de aldim bir cok yerden.
Kisacasi ucunda burs yoksa ve avrupa'da yuksek lisans amacli bir referans mektubuysa cok fazla ince eleyip sik dokumuyorlar. Daha sonraki egitim kademelerinde is ciddilesebilir ama.

Karışıklık olmasın diye ben de bir şey söyleyeyim.

Yurt dışındaki birçok okul artık mektupla da değil, kendi online sistemleri üstünden referans kabul ediyor. Yani siz referansınızın email adresini veriyorsunuz, o adrese linkler vs geliyor. O kişi linkteki soruları cevaplıyor, bir mektup iliştiriyor vs. Size de sadece "X referansınız gerekli işlemi yaptı" diye bildirim geliyor. Yani olayın sizinle hiç alakası olmuyor. Çoğu zaman bu mektubu görme hakkınızı "waive" etmeniz gerekiyor, yani kişinin sizin için ne yazdığını bilemiyorsunuz, göremiyorsunuz.

Nadiren mektubu bir alternatif olarak kabul eden okullar da cıkıyor ama bunu "eğer mail ile ulaşmanın hiçbir yolu yoksa" diye tercih ettiklerini belirtiyorlar.

Ayrıca, "to whom it may concerns" değil, "to whom it may concern" şeklinde olmalı giriş cümlesi. Yazım hatası mı oldu bilemiyorum da söylemiş olalım.

Genel referans mektubu çok tercih edilmez. Sizinle ilgili spesifik anılar, anekdotlar anlatılması avantajınıza olur.

Ben genelde bu Ivy League denen okullara gidecek öğrencilerle çalışıyorum, onların sistemine aşinayım. Zira onlarda öğrenci seçimi süreci çok daha spesifik işliyor. Eğer Amerika dışında bir yere başvuru yapacaksanız, sistem farklı olabilir.

Eski pasaportu delip sana verecekler, ikisini bir arada kullanacaksın.
Vizenin geçerliliği etkilenmiyor.

ais.usvisa-info.com

ben aynı şekilde, schengen, ingiltere vizesiyle falan çok uçtum. uçuş ve havaalanı görevlileri bu prosedüre aşinalar, endişelenmeyin boşuna "acaba garip bir şey mi yapıyorum" diye. yapmıyorsunuz.

böyle ayağınıza bağladığınız şeyler özellikle sıcak havalarda biraz sıkıntı yapabiliyor. ipi kesiyor, bazen yürürken bir yeri boğuyor, bazen bağı kayıyor falan. hoş görünüyor ama denemeden almayın bence.

edit: beyazı güzel aslında.

bu tarz şeyler giyiyorsa güzel evet ama pek rahat bişeye benzemiyor.

ayrıca kadının bacaklarındaki hayvani kıllar nedir ya çoğu zaman kendisi de o şekilde dolanan elo bile şok :/

Ipsiz olanlari da olmali.
Ben tercih etmem sahsen. Ama hatun surekli giyiyorsa benzerini ve farkli rengini almak mantikli.

Boyle uzun ipli olanlardan giyiyorsa sever belki ama bunlardan giyiyor dedigin şey renkli sandaletse bu ipli modeli begenmeyebilir. Pek sevilecek bir sey degil cunku. Rahat da degil hoş da degil. Ben de tercih etmem. Renk olarak kahvesi guzel bence bir tek.

İpli ve renkli sandalet giyiyor. Arada ben de ipli sandalet giyerim, yumusak ipli olunca gayet rahat oluyor da onunkiler daha gladyator havasında oluyor.

Aquarium, benim de iclerinde en beğenmediğim renk kahve oldu mesela :/

bir erkek olarak cevap veriyorum,

görünce kaşıntı bastı beni.
bir de giyip çıkarırken sarfedilecek efor yordu :)

yani hepsi kötü ama arkadaşının zevki şimdi ben olsam direk linkini verdiğini alırdım. diğerleri solmuş gibi duruyor.

ben de böyle ayakkabıları giymeyi çok severim, ve ayakkabıyı da beğendim.
hatta kendime alacak olsam bunun mayi yeşil olanını alırdım. belki zevksizlik örneği derler ancak benim hoşuma gittiği sürece pek takılmam, belli ki arkadaşın da takılmıyor; alınabilir hoş bi hediye :)

Aradım arkadaşıma sordum, resmini gönderdim pek beğendi. Sipariş verdim ben de. İnsanlara rahatsız geliyor vs ama seviyor demek ki. En azından arkadaşımı tanıyormuşum bu da bir şey.

beyaz tshirt içine genelde koyu renk sutyen kullanıyorum ben.
işte benim stilim den böyle öğrendik :p

soruna cevap olarak bazen beyaz body, bazen beyaz iç çamaşırı giyiyorum. belli olacak kadar ince değil biraz daha kalın şifonlara bak bence.

şifon gömlek giymiyorum ama beyazın içinden ne olursa olsun belli olmamasını istiyorsanız ten rengi olmalı.

dediğiniz gibi büstiyerler de olabilir ama o da şifonun şık havasını bozar sanki.

altına siyah pantolon giyeceksem, siyah atlet giyiyorum.
atletsiz komple içi gösteriyor, çalışma ortamıma uygun olmadığından giymiyorum.

ten rengi atlet giyiyorum çok inceyse, ki çok hafif, yumuşacık olanları var m&s'de.

beyaz tshirtün altına koyu renk sütyen ok ama şifon gömlek altına yapmayın nolur :D

eğer çok ince bir kumaştan değilse direkt ten rengi sütyenle giyiyorum

beyaz ince askılı atlet mecburen :D :D

ama şifon gömleğe koyu renk sutyen olmaz. şık bişeydir diye düşünüyorum. o yüzden açık renk (beyaz/ten) giyip görünmesini umursamayacaksın.

beyaz spor gömleklerin içine koyu renk sutyen giyilir ancak.

ivana sert was here.

eger sifon gomlek cok inceyse beyaz askili guzel duruyor
ama oyle icine bisey giyilebilecek gibi degilse ten rengi giymeye gayret edip duzgun bir gorunum elde edebilirsin

Beyaz ve cok ince kumaslardan, günlük giyim icin olanlara koyu renkli, siyah olmak zorunda degil. Mesela mavi jean giyiyorsan, koyu mavi, mor, gül rengi vs. sütyen. Renk olarak degil ama tarz olarak soyle: www2.hm.com

Su tip sifon gömlek alip icine siyah giymek abes kacmaz: (git:www.google.de )

Beyaz düz sütyen ve beyaz atlet giyiyorum.

Sıcak basmaması için atlet giy bu arada, şifon kumaş tenine direkt değince daha çok terletiyor ve yakıyor resmen.

Ten rengi sutyen. Baska bisey de giymiyorum genelde.

Sifon gomlekse ama peggy+1 , ten rengi pamuklu askili/atlet giyiyorum.

Bırak sütyenin belli olsun. Transparan giyim diye bir şey var. Ayrıca çok da hoştur, hoş durur.

az görünen : www.markabul.com

normal olan : www.topukluhaber.com

www.topukluhaber.com

iphoneun default alarm sesi. Adını bilmiyorum.

alarmy diye bir uygulama var. ordaki gürültülü zil sesleri kategorisinden bir şey seçiyorum.

Hahaha adam baya playlistle uyanıyor ya. Samsung un o çirkin alarmlarından biriyle uyanıyorum ben.

Alarmsız uyanıyorum ama çok önemli bir işim olursa half life - crossfire'daki kapı kapanma sesini kuruyorum.

Sabahları 5'te iphone'un canlandırma diye bir alarm sesiyle uyanıyorum. Tam olarak neye benzediğini bilmiyorum ama çünkü çaldığı anda uyanıp kapatıyorum.

Yarım saat - kırk dakika süreyle 9-10 tane alarm kurup hepsini 4-5 kere öteliyorum. Özetle, kalmam gerekenden 1 küsur saat öncesine kuruyorum ki, kalkayım. App var ama matematik sorusunu yapıp uyuyorum ben. Aynı şey 3-5 dakikada bir tekrarlanıyor.

Uzun süre şunu kullandım. Sabah güne kahkaha atarak başlayayım diye. İşe de yaradı.
www.youtube.com

Şimdi titreşimin kendisini kullanıyorum. Uzun zamandır telefonun sesi açık değil, sadece titreşim. Müzikle arasında çok bir fark yok. Aynı kalkamıyorum.

Şu başarılı imiş (Dikkat, yüksek ses)
www.youtube.com

Telefonun kendi alarm tonlarından birini kullanıyorum. Garanti olsun diye hep beş dakika sonrasına da bir alarm kurarım ama ikinci alarm çalmadan kalkmış olurum zaten. Alarm erteleme gibi bir huyum yok.

over the horizon ve morning flower caliyordu onceden. 3 alarm, 15'er dk. arayla. erteleye erteleye gec kalma noktasina kadar bekliyordum.

simdi alarmy var ^^ once lavabonun fotosu, sonra kapinin disinin fotosu, sonra matematik problem cozmece.

asıl sorunun fazla takılıyor olman gibi. neyden keyif alıyorsan onla başla bir anda mükemmel sağlıklı bir hayata geçiş olmuyor adım adım daha kolay ve etkili.

kendimden örnek vermem gerekirse: önce şekeri kahveme attığım şeker hariç 2-3 haftada bir tüketecek kadar azalttım sonra kahveye şekeri kesmeye çalıştım zorlandım laktozsuz süt daha tatlı olduğu için öyle içmeye başladım ve zamanla alıştım.

ekmek yerine koyacak şey bulmakta zorlanırken bir sürü alternatif olduğunu fark ettim. bir sürü bakliyat bulgur vs. 2 sene kıçımı kaldırmadıktan sonra en çok keyif aldığım ve en tecrübeli olduğum spor yüzme olduğu için yüzmeye başladım sonra comfort zone'umdan çıkartacak bir şey olan spor salonuna gitmeye başladım vs. yani hedeflediğim hiçbir şeyi kısa sürede başarmayı bırak, kısa sürede başlayamadım bile ama sonunda oldu, oluyor.

dört tarafımız sağlıksız ürünlerle kuşatılmış. bunca sağlıksız yiyecek arasından sağlıklı olanları seçebilmek ciddi araştırma ve irade gerektiriyor bence. zaten en sonunda yorulup pes ediyoruz. günlük koşuşturmaların arasında bir de ne yiyeceğine kafa yormak zor geliyor.
keza spor da öyle. günümüzün büyük bir bölümü işte geçerken arta kalan zamanlarda spor yapmak işkence gibi. her gün spor yapabilmek için işsiz olmak lazım bence ya da kafayı nasıl göründüğünle bozmuş olmak.
daha sağlıklı yaşayacağız diye ruh sağlığımızdan olacağız resmen. tabi iyice salalım demek istemiyorum ama gerçekçi olmak lazım. ömrünün sonuna kadar ekmek ya da şeker yemeden yaşanmaz bence. ben yaşayamam. azaltılabilir, dengelenebilir. her öğünde protein, karbonhidrat, kalsiyum, vitamin alınabilir.
spor işine gelecek olursak hava güzelse araba kullanmıyorum. gideceğim yerlere yürüyerek gitmeyi tercih ediyorum. ara sıra da tenis oynuyorum, sevdiğim bir spor.

Öncelikle sigarayı bırakmaya odaklanın.

Ben 3 hafta önce yogaya basladim ve gercekten cok kisa surede butun sirt, bel agrilarim gecti. Direkt posturu duzeltiyor, ayrica seanslar genelde 75 dakika suruyor ve hiiiiiicbir sey aklina gelmiyor, gercekten cikinca guzel bir uykudan uyanmis gibi cikiyorsun tavsiye ederim.

Spor vücudu yoruyor derken? Ee bu normal değil mi?
Sporu zayıflamaktan daha çok sonrasında salgıladığı mutluluk hormonunun verdiği o güzel his yüzünden yapıyorum.

Sanırım 4 yıldır cips ve asitli içecekleri tüketmiyorum.
Bazen şeker diyeti yapıyorum mesela 1 ay hiç paketli gıda yemedim. Şimdi mesela çok zorlamamaya çalışıyorum kendimi 1 tane hazır gıda şeklindeki şekerlerden tüketiyorum. (Mesela 1 adet pastane ekleri gibi)

Yine 4-5 senedir çayıma ve kahveme şeker atmıyorum zaten çok tüketmediğim için sorun olmuyor.

Yeşil çay içmeye çalışıyorum ama fazlası zarar o yüzden günde 1 tane içiyorum.

Onun dışında çok yorgunum diyelim spor yapamıcak kadar o zamanlar ip atlıyorum. Gidiyorum parka yanıma sadece atlama ipimi alıyorum. Öyle kapalı spor salonlarına da gitmiyorum benim bünyeye ters açık hava miss.

Ve klasik müzik dinliyorum beni çok sakinleştiriyor.

sigara içmiyorum.
çay ve kahveyi en fazla, günde iki fincanı geçmeyecek şekilde içiyorum. buna rağmen her gün tüketmemeye çalışıyorum.
kola gazoz vb içecekler tüketmiyorum.
caya çorbaya şeker atmıyorum. nutella vb yemiyorum. onun yerin e fındık ezmesi, keçiboynuzu ezmesi gibi tatlıları tercih ediyorum.

çaya kahveye şeker atmıyorum.
kola gibi asitli içecekler içmiyorum.
meyve suyu içmiyorum.
şekerli şeyler yemiyorum (pasta masta, paketli bisküvi,cips vs). Sadece bitter çikolata yiyorum. Reçel, nutella falan gibi şeyler de yemiyorum.
haftada üç gün özel bir hocayla ağırlık ve fitness çalışması yapıyorum.

çok da matah şeyler değil yani.

dostoyevski- 5+1 (beyaz geceler ile)
j. k. rowling - 6
tolstoy - 4.
sabahattin ali - 4.
murat menteş -3.


şimdi kitaplığıma baktım da en çok bunları gördüm.

6 amin maalouf
5 ihsan oktay anar(2 kitap kitaplıkta fırsat olmadı. en kısa zamanda 7 olacak diyeyim.)
5 aziz nesin
4 j.k rowling
3 ali ece(daha fazla yazsın da okuyayım diye bekliyorum)

8 tane ile paul auster

15 stephen king
5 shakespeare
4 george r. r. martin

Dostoyevski, Marquez ve Charles Dickens galiba benimkiler. En az 4-5 kitaplarını okumuşum hepsinin.

beşin üzerinde olanlar: dostoyevski, tolstoy, zweig, auster, stephen king, amin maalouf, marquiez, proust, çehov, hermann hesse, orhan pamuk, hamdi koç, nabokov, jules verne, sait faik ve poe (külliyatlarının tamamı), murathan mungan, nietzsche, oğuz atay (biri hariç külliyat)

aklıma geldikçe editlerim.

grange
tüm kitapları sayısını bilmiyorum

6 amin maalouf

Orhan Pamuk: kara kitap dışında basılmış tüm kitapları. 14 tane falan sanırım.

Jane Austen: tüm kitapları. Bu da 8 tane falan oluyor sanırım.

J.K Rowling: 9 kitap

Sayılarını bilmiyorum ama

1. Hesse'nin Türkçe'ye çevrilen bütün kitapları
2. Tolkien'in bütün kitapları (Türkçe-İngilizce)
3. Poe'nun bütün kitapları (Türkçe-İngilizce)
4. Lovecraft'ın bütün kitapları (Türkçe-İngilizce)

george orwell şu an 4. 8 olacak sanırım 5. yolda.

Sayılarını hatırlayamıyorum kitaplarım da uzakta, ancak sıralama şuna yakın
Jack London
Paulo Coelho
Franz Kafka
Sabahattin Ali
Albert Camus
Bu aralar da Marquez okuyorum.

goodreads sağolsun:
Stephen King 40
Ahmet Ümit 16
Elif Shafak 12

Hiçbiri en sevdiğim yazar olmamasına rağmen Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Chuck Palahniuk.

En çok Asimov okudum, 30'u geçmiş olmalıyım.
Agatha Christie'de de kesin 30'u geçmişimdir.
Üçüncüyü kestiremiyorum.

Zülfü livaneli - 3
Haruki murakamı - 1 (sımdılık dıgerlerıne sıra gelmedi)
Freud - 2

murakami, grange, ahmet ümit. külliyat.

Margaret Atwood
Terry Pratchett
J.K. Rowling
Jo Nesbo
Marcel Proust
Martin Amis

Stephen king 50 civarı. Alışveriş listesi yazsa okurum

Grange hepsi
Henning mankell hepsi
Hakan günday hepsi
Yaşar kemal 7
Maxime chattam hepsi
Glenn meade hepsi
Jack london 3
Dean r koontz 10
Wilbur smith 5
Sabahattin ali 3
Orhan kemal 20 civarı
Tarık buğra 2 küçük ağayı defalarca
Amin maalouf 6
Ahmet altan 3
Abdullah ziya kozanoğlu 20 civarı
Soner yalçın 5
Malesef ahmet ümitin bir kaç kitabı.bu kadar sığ heyecansız polisiye yazan birini daha bilmiyorum.
Sayamayacağım kadar çok yazarın birer ikişer kitabı.beş yıldır deli gibi polisiyeye sardım eskiden de klasiklere, tarihi mitolojik romanlara ve siyasi kitaplara sarmıştım.

zweig - tum kitaplari
robert jordan - zaman carki serisi (9.dayim, henuz bitiremedim :/ )
J. K. Rowling - 7 asil seri + cursed child =8

aklima ilk gelenler bunlar oldu.

Dostoyevski - butun yayinlanmis yazi ve kitaplari
Gogol puskin ve cehov da oldukca fazladir. Aytmatov da var oldukca

Paul Auster'ın bütün kitapları.

JK Rowling'in 7 HP, Cursed Child ve sonradan yazdığı polisiyelerle birlikte üç romanı daha, 11 yapıyor herhalde.

Jodi Taylor diye bir İngiliz yazarın zaman yolculuğu ile ilgili St Mary's Chronicles diye bir serisi var. 8 roman, 5 hikaye, artı ayrı içerikle 3 roman daha cıkardı.

jo nesbo
stephen king
jk rowling
jrr tolkien
george rr martin
george orwell
adam fawer
wilbur smith

Bu akşam zirvemiz var. Yarın sabah tiyatro kursum, akşam halamın şirketinin açılışı var. Pazar günü de bir arkadaşın doğum günü kutlamasına katılacağım.

@fragile lady yalnız baya bi yoğunmuşsun:) kolay gelsin.

kısmetse sniper elite 2 bitircem :) son bölümlerdeyim.

iş var 1-2 saatlik. "pazartesi'ye bitirmiş olalım" :( amin feryadi, iranlı şair.

koşarım herhangi bir gününün akşamında.

seksli bir haftasonu olsun herkese. muradınız neyse olsun.

Eski ev arkadaşımı ziyarete Tekirdağ'a gidecektim, arabayla Tekirdağ, Edirne turlayacaktık adamın son dakika işi çıkınca plan biraz önce yattı. Yarın bi bisiklet turu vardı Çatalca tarafında ona katılırım, Pazar da biraz evde, biraz dışarıda keyif pezevenkliği yaparım herhalde.

yapmadım. spontane takılmaca.

göl kenarı kamp, gelsin sucuklar

Sigarayı baya bi azalttım, saçma gelecek belki ama bu gece geç saate kadar sigara içip oyun falan oynarım:) üniversite yıllarındaki gibi.

Güneş doğmadan yola çıkıp başka bir şehre gidicem büyük ihtimal, geçen hafta edirne'deydim, belki bu hafta izmit Bursa yaparım bakalım.

bu akşam zirve.
diğer iki günden biri çalışma, diğeri uzun bisiklet.

@filteria bisikleti nerde kullanıyorsunuz? Güzergah neresi

bir konferansta konuşuyorum, sonra arkadaşlarla takılma, sonra anneyi kahvaltıya götürme, kitap okuma, istiklal marşı ve kapanış.

Çalışıyorum.

Antremana gidip sonra ders çalışmaca :/

akşam bira içip black mirror izleyeceğim, yarın öküz gibi uyuyacağım, sonra kiracımın sahne aldığı bara gideceğim, ertesi gün de kocaeliye düğüne gideceğim, geldiğimde de pert olacağım :)

Bozcaada koşu planım var ama olmadı maalesef:(

Cts sabah kalkış ve fitness dersi. Öğleden sonra koşu. Akşam aileyle mangal.
Pazar sabah anneler günü kahvaltısı. Sonra sahilde yürüyüş ve fotoğraf çekimi (yunusları görmeye çalışmaca). Akşam üstü spinning ve yüzme. Ve kapanış.

@wrayburn,

sık kullandığım iki rota var. biri tem-kemerburgaz-kireçburnu ve boğaz hattından geri dönüş, diğeri de çatalca içlerine uzanan farklı rotalar.
ikisinden birini seçeceğim. büyük ihtimal çatalca olur çünkü hafta sonu şehir trafiğinde bisiklet kullanmak istemiyorum.

ankara'ya kuzenleri ziyarete geldim kardeşim ile. duyurudan da buluşacağım güzel insanlar var.

Bu yılki deniz açılışını yapıcam sanırım şartlar elverişli. Bir de yine bol bol düşünücem son 7 8 aydır sürekli hayatımın bundan sonrasını şekillendirmek için düşünmem gereken dönemeçler yaşıyorum. Oturup artıları eksileri yazıp bir günümü buna ayırıp düşünüp öyle karar vermeye çalışıcam valla yıldım.

yarın öğleden sonra piknik, pazara allah kerim.

Ben evlenicem

yurt interneti kötü olduğu için nhl maçlarını izlemeye internet kafeye gidiyorum. benim için süper bir sosyal aktivite oluyor. hem yürüyüş yapmış oluyorum, hem yeni insanlar ve yüzler görmüş oluyorum jsfjskfls. mis gibi kocaman ekranda hd kalitesinde maç qeyfi. o yüzden hafta sonu planım yine aynı. gece maça giderim, sonra da uyurum. pazartesi sınavım var, ona çalışırım belki arada. there's nothing like playoff hockey be kardsm...

Kitap fuarında çalışacağım :(

Film bilemedim ama Zaman Çarkı serisini önerebilirim kitap olarak.

Marvel serileri fantastik ihtiyacını karşılar sanırım.
Bir de Pan'ın labirenti izlemediysen.

narnia

Çok iyi bir örnek için; 13th warrior

hobbit

yarın vizyona girecek olan Kral Arthur (eğer Guy Ritchie filmlerine biraz aşinalık varsa daha iyi tabii)

Neresine gideceğinize göre değişir tabii ama ben yazın büyük kısmını yine kazakla falan geçiriyorum.
Bir trençkot veya ceket iyi olur, ama sonbahar için kabanımsı bir şey giyersiniz yine.
Canınız ne isterse onu götürün, ingiltere yaz kış bir yanda şortlu ve parmak arası terlikli boynuna atkı sarmış kişinin, askılı tişört üstüne kürk giymiş biriyle yan yana yürüdüğü bir memleket.

Özellikle bir şeyin eksikliğini aramazsınız herhalde, her şeyi orada da bulursunuz. adaptör götürürsünüz onların fişlerine uyan. oradan da alabilirsiniz tabii.

koşuyorsanız falan, koşu ayakkabılarınızı götürürsünüz. Bir sürü yerde park, koşu alanı veya koşan insan görürsünüz zira.

Çantada surekli tasiyabilecegin ebatlarda bir yağmurluk tavsiye ederim. Ve su gecirmez aykkabi/bot.

Ufak tefek ihtiyaçların olursa Primark da o tip şeyler çok hesaplı. Oxford streette vardı bir tane.

Uzun süreli yurtdisinda bulunacaksam sağlık sigortası yaptırırdım.

nereye gidersen git yanında onlarca çorap ve çamaşır götür. Avrupada çorap çok pahalı. Ben "yeaaa ordan alırım çorap taşınır mı" diye 4 çift çorapla gittim, en uyduruk çorabın tanesinin 4 euro olduğunu gördüğümde oturup ağlayacaktım. Hayır bi de çorap yer kaplayan bir şey değil, niye almadım yanıma bilmiyorum. Avrupada geçen 8 ayın sonunda calzedonia'yı zengin etmiştim.

Kadınsan sürekli kullandığın ufak kozmetik ürünlerini de depolayabilirsin. Bizim burada tırt bulduğumuz beğenmediğimiz markalar bile avrupa'da aşırı pahalı.

Küçük ve kaliteli bir şemsiye ve kışlık kaban götürmeyi unutma. Sonbaharda baya soğuk olabilir tek trençkot kesmez.
Bot götür. Genel olarak layering yapabileceğin kıyafetlere yönel, hava bok gibi değişken olucak çünkü. Gündüz fırtına koparken akşamüstü terleyebilirsin. Ve birbiriyle kombinlenebilen şeyleri götür. Geçen sene giymediğin hiçbir şeyi boşuna "ya belki orada giyerim" diye yanında taşıma, giymezsin.

Birbiriyle kombin yapabileceğin şeyler götür. Valize koyduğun ayakkabı, ceket vs. en az birkaç şeyle uyumlu olsun.
Çorap-çamaşır +1

ikisinin de istediğini yapmayarak olaydan yırtabilirsin bence.

ne yemek ne alkol, minimal seviyede müzik, göbek atmak falan yok. hatta böyle üç dört kişilik bir öğrenci grubu bulursun jazz falan çalan. onlar tıngırdatsın. siz de nikahınızı yapın.

Sizin taraf alkole para vermek istemezse dugunun alkol parasini kiz tarafi versin. Boyle bi cozum olabilir.

İki tarafın da ağzını yoklayın. Uzlaşmaya meyilli bir taraf var mı bakalım?

birebir aynı olay kuzenimin başına denk geldi.
bizim aile alkolik olmakla beraber kuzenimin babası olan eniştem dini bütün ve çevresi de öyle.
kuzenimin eşi ise yedisülale bizim gibi alkolik.

şöyle bir çözüm getirdiler. nişanı kız, düğünü erkek tarafı yapar sonuçta. nişanda alkol olmadı, düğünde alkol oldu. herkes mutlu. aslında bizim enişte de eskiden içerdi ama yandaşlık, yalakalık falan filan.

parayı kim veriyorsa onun borusu öter. yani düğün içkisiz nişan içkili olacak.

yakin bir arkadasim, sadece kizin ailesi istiyor diye alkolsuz ve igrenc bir yerde dugun yapti. sadece alkolsuz oldugu icin degil ama genel olarak hayatimda gittigim en rezil dugundu. sizinki de boyle olacak diye demiyorum ancak mutlaka orta yolu bulmaya calisin. dugun olacaksa alkolsuz -bence- bir garip oluyor, ya da alismadigimizdan bilemiyorum elbette. sizin ailenin ne kadar uzlasmaci olacagi ile alakali biraz da sanirim.

ayrica alkol isteyen kimse o parasini odesin olayina katilmiyorum, bu ancak sizin davetlilerinizden kimse icmeyecekse gecerli olabilir. sonucta arkadaslariniz, umursamayan akrabalariniz icecekse sadece kiz tarafinin odemesini istemek anlamsiz bir hareket.

alkolsüz düğün mü olur ya. kaç tane alkolsüz düğüne gittiysem çok sıkıcıydı. bir şekilde halledin alkollü yapın.

krem peynir+1

alkolsüz düğün olmaz.

alkollü düğünde, istemeyenin içmeme hakkı var.
alkolsüz düğün, içki kültürü olan için işkence.
dolayısıyla, serbest bir ortamda, isteyen istediğini yapmalı.

ayrıca şu durumda alkol olmazsa, kızın ailesine karşı çok büyük ayıp.
yaşam tarzını göz önünde bulundurmak zorundasınız.

alkol alan adamlara, hayatlarının en mutlu gününde bunları içirmesek mi diye düşünmeniz bile garip. onlar sizinkilerin boğazından aşağı alkol dökmeyecek. kendileri içecek ve birlikte eğlenecekler. sizinkiler masrafı karşılamak istemezse, onu kızın ailesi ile konuşmanızda bir yanlışlık yok ama.

aynı durumu ben de yaşadım. karşı taraf bizim düğünlerimiz alkollü olmaz dedi ben de ben vereyim alkol parasını dedim. burun kıvırdılar ama sonuç olarak mekanla anlaştık şarapları ben dışardan satın aldım rakıları da mekandan aldık. şarap parasını ben vermiş oldum rakı parasını da karşı taraf. onca dırdırı edip bi de kendileri de içtiler.

masrafla alakalı bir çekince, konuşma yok zaten. yemekli düğün olayına girdikten sonra alkollü alkolsüz fiyat zaten dokunmaz. işte asıl mesele bir tarafın çok sevip bir tarafın çok sevmemesi. ama bizimkiler daha ılıman olmak durumunda herhalde erkek tarafı olarak

alkol alan insanlara saygım sonsuz olmakla beraber, herkes içmesini bilse bile içmesini bilmeyen biri ( ağızla içme eylemini gerçekleştiremeyen biri) çıkar ve saçma sapan hareketler yaparsa işte orada ailede ''bak biz haklıydık.'' demezler mi?

Alkolsüz düğün, düğün değildir.

eğer ailenin muhafazakarlığı "içki içilen ortamda bile bulunmayız" seviyesinde değilse, alkol olmalı ve isteyen içmeli diye düşünüyorum. Belki, yanlış anlaşılmaları önlemek için garsonların içkileri doldurdukları veya "ister misiniz" diye sordukları değil, kişilerin bardan veya belli bir başka bölümden kendileri aldıkları (parasını değil,servisini kastediyorum) bir sistem organize ederseniz, istemeyen hiç bulaşmaz.

alkol oluyor

Alkolsüz düğün yap daha ucuza gelir. Onun dışında alkolün ücretli olduğu düğün de yaparsan o da uygun fiyata gelebilir.

Onun dışında bakarsak işin içine maddiyat girmediğinde alkol olması taraftarıyım.

Chicago / USA

Düzeni ve insanları nedeniyle Amsterdam'ı çok beğendim

Sankt Peterburg.

Atina
çünkü çok güzel :)
gezmek, eğlenmek, deniz-kum-güneş ne ararsan var. mis gibi şehir.

Ukrayna kiev ve kharkiv.
Caddeler geniş, her yer yemyeşil, tertemiz, hava mis. Datbenin vr savaşın izlerini çok kısa surede atlatmışlar ama unutmamışlar unutturmuyolar. İnsanlar saygılı ve rahat. Kızlar super, inanmazsınız kimse mini giymiş tanımadığı kızları teşhirci diye ilan ve afişe etmiyor. İnanılmaz ucuz. Fakirler, eşek gibi çalışıyorlar ama hayattan zevk almasını biliyorlar. Yrmekler biraz ağır ama çok lezzetli. Vize yok ve yol kısa.

bath, ingiltere. italyan ve ingiliz şehri karışımı bir yer, ortaçağ'dan kalma gibi. büyüleyici güzellikte bir yerdi. yaşamak için aşırı pahalı, zaten zenginler oturuyormuş ama ingiltere'ye bir daha gidersem mutlaka görmek isteyeceğim yerlerden biri.

Bence de atina, yunanistanin her yeri harika.

Bath, demeye gelmiştim ben de.

Cambridge: sakinliği, yine de her şeyin ulaşılabilir, bulunabilir olması, parklar, kültürü vs

İzlanda. Bir yere gideceksem binaları değil de doğal güzellikleri görmeyi tercih ediyorum. İzlanda beni fazlasıyla tatmin etti bu konuda. İnsanlarını ve kültürlerini de çok sevdim.

özgür ortamı, hukukun üstünlüğü, insana saygı, ucuzluk, kolaylık, göçmen friendly olması vs vs sebebiyle abd.

italya südtirol (italyanca ismiyle alto adige). dünya cenneti hatta daha da iyisi :)

Sri Lanka tam bir cennet. Doğal yaşam parklarinda hayvan ve bitki çeşitliliği inanılmaz. Deniz ve deniz canlıları, resifler muhteşem. Çok ucuz, yemekler harika. Insanları çok güzel. Vize de yok.

Her gittiğim yerde hayran olacak şeyler çıkıyor. Çoğunda sosyal hayat beni etkiliyor, insanların alışık olduğumuzdan daha farklı olması ve daha farklı yaşaması, eleştirel şekilde söylemiyorum ama insanların genel anlamda daha saygılı olması gibi (çevreye, diğer insanlara, işe, yaşama vs.).

ilk kez isveç'te bir kasabaya gitmiştim, kasabanın hemen dışı ormanlık alandı, insanlar burada koşuyordu, tek başlarına genç kızlar, yaşlılar, sporcular, yani her yaştan ve gruptan insanlar.

japonya (osaka ve kyoto) huzur ve dinginlik; mesela trafik lambaları yayaya yeşil yandığında kuş sesli bir uyarı tonu kullanıyorlardı.
kiev +1: parklarda yağmurda parasına satranç oynayanlar vardı, metrosu, zarif kadınları.
g.kore: doğa, insanlar
hindistan: huzur(!), hayata bambaşka bir pencereden baktırıyor
kanada (toronto): düzen, herşeyin yerli yerinde oluşu, keşke burada çok para sıkıntım olmadan öğrenciliğimi geçirmiş olsaydım.

isvicre bern

Berlin ve Helsinki.
İkisinin de şehirleşme planına hayran kaldım.
Helsinki'de nüfus çok olmayınca herkesin birbirine saygılı olmasını, şehrin her karesinden cool'luk akmasını, binaların arasından metrelerce uzunlukta ağaçlar fışkırmasını, şehrin tam göbeğindeyken birden göl kenarı ormanlık bi alana geçilebilmesini sevdim. Gençlerin alabildiğine özgür olmasını kıskandım. Yaşlıların doygun ve kendine yetebilen, hayat dolu, halinden memnun haline özendim. Tek sorun bi türlü yaz gelmemesi:)
Berlin'in de yine şehirleşmesine bayıldım, uçakla inmek üzereyken bir başkentin nasıl bu kadar yeşil olabileceğine hayret ettim. Kadınların makyaj, ayakkabı, çanta diye kendini sıkmamasını takdir ettim. Erkeklerin bu kadar centilmen olabilmesine hayran kaldım. Sonra yine gençlerin özgürlüğünü kıskandım.

şehir: new york
şehir+dinlenme: nice
full dinlenme: rize

çok ilginç olmayacak ama berlin diyorum. ha turistik anlamda bir halt yok kanımca. onun haricinde şu sıralar fazla popüler olmasından dolayı özellikle yaz aylarında kalabalık olabiliyor. bu yüzden sinir bozabiliyor ancak genel olarak yaşamak için "hala" en ideal yerlerden biri bence. hem alman düzeni mevcut hem türk popülasyonunun ve çok sayıda farklı türden insanların bir araya gelmesinin etkisiyle farklı bi havası da var. kendiliğinden güzel bir denge oluşmuş. az parayla da keyif alabileceğin yerlerden biri. kendimi bu kadar rahat hissettiğim bir yer hatırlamıyorum. nitekim özgürlükler açısından da özel bir şehir olsa gerek. diğer birçok avrupa şehrinden bu yönüyle ayrılıyor biraz. bir de kadınları var ki... galiba bu şehrin insanlarındaki salaşlığı ve rahatlığı seviyorum ben. ha yeni açılan cafeleri ve cool olacak diye ortadan ikiye ayrılacak olan kasıntı hipsterları es geçiyorum tabii. yine de onlar da zararsız, güzel insanlardır gerçi. yerlisiyse oldukça bilinçli, özellikle mahallelerini koruma konusunda inatçı ve duyarlı insanlar.

avrupa disinda bir yer gezmedim malesef ama gezdiklerim icinde budapeste ve Barcelona cok guzel 2 sehirdi. ozellikle Barcelona yasamak istenecek bir sehir. kuzey avrupanin bitmek bilmez kisi ve suratsiz insanlari yok.

Budapeşte / Macaristan

sıfır beklentisiz gittim Paris'ten güzel çıktı.

Cevap degil ama, yapma bence. Kucuk meme de guzeldir, seveni vardir. Yapay durur. Sen de demissin cok degil 1 beden diye. 1 beden icin deger mi tekrar dusun.

Ya yapay duruyor falan diyenlere inanma çoğu modelin memeleri silikon herkes dibi düşerek bakıyor :d his, iz vs bir fikrim yok.

1 bedense biraz kilo mu alsaniz ya :D
Azcik kilo alinca vurur o memeye.

ameliyat düzgün yapıldıysa his kaybının uzun süreli olmaması gerek diye biliyorum.
İzlerin geçme derecesi sizin teninize bağlı. Benim bir tanıdığım ilk yaptırdığında bayağı büyük izler uzunca bir süre kaldı tam göğüs altına denk gelen alanda. Sonra geçti ama neredeyse tamamen denecek gibi.
bir mikrop kapma vs durumu olmazsa ilk gün her koşulda "allah benim belamı versin, niye yaptırdım" diye bir acı, ağrı oluyor. Sonra kademeli olarak azalıyor. Direnlerin takılı olduğu süre boyunca tabii ki rahatsızlık var.
Masajı muhakkak ama muhakkak yapmanız gerekiyor. Aksi halde, biraz diri, içi sert gibi kalıyor.

Bunların hiçbiri benim tecrübem değil, başkalarından duyduklarım. Ben de iyi bir doktor arıyorum. Ayşegül Sivri'yi tavsiye ediyorlar ama ben pek memnun olmadım görüşmemizden, başka bir cevapta anlatmıştım. Ayrıca yaptıran herkes, üstünden biraz zaman geçince "keşke daha büyük yaptırsaydım" dediklerini söylüyorlar. Ayrıca konuştuğum hiç kimse -göğüslerini anormal büyük yaptıranlar dışında- hata ettim demiyor, herkes çok memnun.

ablam yaptırmıştı, görüntüsü çok güzel ve doğal duruyor. iz kalmıyor gibi hatırlıyorum.his kaçıncı ayda geliyor hatırlamıyorum.
ameliyatı ayşegül sivri'ye yaptırmıştı, çok memnundu.
ama bence biraz sert gibi dokununca.

Konuyla alakasızım ama göğüs bölgesinin keloid oluşumuna daha meyilli olduğunu aklında bulundur. Daha önce yara ya da sivilce izlerin keloide dönüştüyse, burada risk daha fazla.

(bkz: keloid)

meme dediğin küçük büyük orjinal olacak tahta değilsen dokunma derim.
meme mi sıkıyorsun portakal mı belli değil.

illa da şişircem diyorsan.

SONER TATLIDEDE

Hani bekar olsan neyse bir nebze anlayabilirim ama evlisin yahu :) Eşin seni öyle kabul etmiş, öyle sevmiş... Ayrıca çocuk doğurduktan sonra, yaşın da ilerledikçe istemesen de büyüyecekler :) Şu anda en iyi çözüm haftalık spor saatlerini azaltman ve dengeli beslenerek doğal yollarla hacim kazanmalarını sağlamak.

Şu haberin biraz caydırıcı etkisi olur umarım ;)

www.internethaber.com

Önyargılı olma, belki bir mucize olacak ve bildiğin bir iki soru çıkacak. Gir o sınava.

Gir ve dopdolu bi kağıt ver.
Hoca bildiklerini şaşırsın asdfgjlş

Bir öğretmen olarak yorumum; hiçbirinde "ne gururlu çocuk" demeyiz.

Umrunda bile olmazsin, girip bildiklerini yazmaya calisirsan belki en azindan denemis der

Sınava gir en azından soruları görürsün. Anılarımı hatırladım da hocalar her iki durumda da 'Ne gururlu elemanmış!1!' demiyor. Bak sana örnek cümleleri yazayım. x almışsın neyine bakacaksın, y yi bilmiyorsun daha ben ne yapayım, nasıl z olacaksın, x almışsın işte daha neyine bakıyorsun ver kağıdı...

Eğer senin elbisenle uyumlu olacak bir kravat olursa damat için güzel olur, aksi takdirde de bir sıkıntı yok bence senin içinde bir huzursuzluk yaratmıyorsa.

fotoğraf filan çektireceksiniz illaki. ben olsam imkanım varsa gider beyaz bi elbise alırdım. şart değil ama benim görüşüm.

sonradan pişman olmayacağınızı düşünüyorsanız, canınız ne isterse onu giyin bence. Ben de şimdi yine evlensem, sadece nikah yaparım ve güzel bir elbise giyerim. Elbisenin özellikle beyaz olmasına dikkat etmesem de beyazlı ve şık bir şey olmasına özen gösteririm sadece.

Fotoğraf çektirmeyecekseniz kot tişört bile olur bence. Ben istediğim renk bir elbise giyerdim. Renk uyumlu kravat nerde kaldı ayrıca:(( çok itici. Kıro konseptlere gerek yok madem odada kıyılacak. Hayırlı olsun.

niye şart olsun canım. siz beğendiğiniz ve içerisinde kendinizi mutlu hissettiğiniz sürece gerisi mühim değil

gelinlik giyecek olan birinin illa beyazlar içinde olmasına gerek yok bence.

Bi arkadaşım bebe mavisi elbise giymişti mesela

Düğün olmasa bile gelinlik giymenize gerek yok, düğünde de zaten gelinlik giyeceksiniz. O yüzden, nasıl içiniz rahat edecekse yapıverin gitsin.

şort tişört terlikle nikaha giden arkadaşım oldu. normal bence.

Sadece şunu söyleme geldim; geçen hafta erkek arkadaşımın ablası evlendi, gelinliğinin üstü islemeliydi. Koltukaltı kısmı surtunmekten yara oldu, kız bütün gece acı çekti resmen. Pazar günü gördüm, kabuk bağlamış baya. O yüzden alırken islemeli, boncuklu vs bir şey alacaksanız buna dikkat edin. O kısma ne yaparlar bilmiyorum ama bir şekilde hallederler diye düşünüyorum.

1. Düğünde hangi iç çamaşırını giyeceğini belirle ve gelinliği de o iç çamaşırıyla ya da onun aynısı olan başka bir taneyle dene. Başka bir sutyenle çok farklı durabilir.

2. 10 gün çok az bir süre. Bence en az 20-25 gün önce gelinliğin hazır olsun, her türlü aksaklık yaşanabilir, en azından bu konuda için rahat olsun.

3. Parayı sakın peşin verme. Neyse ki diktirmiyorsun, diktirseydin çakallık olasılıkları bayağı artardı.

4. Kabarık değilse neden taşıyamayasın? Ama güzel muhafaza et. İnternette illa ki önerilen yöntemler vardır bu konuda.

ve ek olarak mutluluklar dilerim.

kardeşimin düğününden biraz tecrübeliyim. 2 - 3 kere provaya gitti. gelinliği bir ay öncesinden aldı. annem gelinliği uçakla götürmüştü (kendi çantası/askısı ile kabinde, eteğini kabarık tutan telimsi şey (adını unuttum) bagajda gitti.) .

@fraise bu hayatta aklıma gelmezdi, çok teşekkürler.

@fragile lady oleg cassini gibi kurumsal yerlerde nasıl olur ödeme o halde, depozito verip gelinliği alırken tamamını vermek gibi bir şey mi öneriyorsunuz?

@krem peynir, şimdi cumartesi bu yerleri gezip, üzerine bir gece uyuyup karar vermek istiyorsum hangisini alacağımı. bu durumda hemen cumartesi etek boyu alınmaz yani, gelinliğe karar verdikten sonra ayakkabıyı alıp gitmek nasıl olur?

duvaağı ve kafanıza takacağınız diğer şeyleri çok uzun tutmayın çünkü öküz gibi ağırlık yapıyor.

Oleg Cassini'de bazen istediğiniz modelin sıfırı ellerinde olmuyor, ben alacakken 34 beden gerektiği için Amerika'dan getirtmeleri gerekiyordu. Onun için de aylar verdiler, alamadım. Aynı modeli bir terziye diktirttim, üç hafta içinde falan. Çok güzel olmuştu gerçi.

Gelinlikçilerde topuklu ayakkabılar model model oluyor zaten, orada denersiniz ama düşündüğünüzden cok da farklı yükseklikte olan bir şeyle denemeyin bari.

Sütyen kullanmak zorunda kalabilirsiniz her model için geçerli değil sütyen lazım değil olayı. Ayakkabınız kafanızda belliyse mutlaka alın yanınıza. Oleg cassini de geçerli değildir ama ben jabo weddingten almıştım indirim yaptırdık baya. Şansınızı mutlaka deneyin. Tarzları çok benziyor olegle. Benim gelinliğim de kabarık değildi uçakla kendim götürdüm. Kabin memuru sağ olsun kendi valizlerini koydukları dolaba almıştı.
Düğünden önce kuru temizleme olayına sakın ha girişmeyin. Fotoğraf çekiminde etekleri kirlense bile vermeyin. Kendiniz temizlemeye çalışın. Kuru temizlemede mahvolan o kadar çok gelinlik duydum ki.
Düğün gününüzü daha erkenmiş gibi söyleyin tadilat yurtdışından getirtme olayları olursa. Benimkinin bedeni yoktu italyadan geldi erken söyledik tarihi 25 günde gelecekken 15 gün için çözüm buldular getirdiler.

bi erkek olarak yorum yapayım :)
2-3 hafta önce nişanlıma aldık oleg cassini'den. orda ayakkabı oluyor. biz alıp gitmiştik ama 36 bedeni vardı orda, 34'ü bi iki haftaya gelir dediler. biz satın aldık. gelinlik + duvak.

haftaya provaya gideceğiz. provaya giderken duvak ve aldığımız ayakakbıyı da giyecek, ölçü alacaklar, boyunu keseceklerse kesecekler işte.

bi de oleg cassini'de bahşiş olayı oluyo mu görevli kızlara bilmiyorum ama küsüratlı bişey tutmuştu bizim 3360'lı bişey. ben 3400 verdim. kız 3400 var burda dedi, dedim evet. para üstü vermedi bende isteyemedim. heralde daha çok veriliyo bahşiş falan diye anlayamadım :)

Bende laktoz duyarlılığı olduğundan içmiyorum ama olmasa da içmezdim öyle aman aman bi faydası olan bir şey değil süt.

Bitkisel süt süt değil, sadece süte benziyor, o nedenle süt deniliyor. Yani hayvansal sütle ortak bir noktaları yok bundan başka. Avrupa'da falan yasak bunlara süt denilmesi; hayvansal süt de bildiğin süt. Farkları bu.

20 senedir içmiyorum, içemiyorum. vejetaryen değilim. yoğurt, peynir falan yerim ama süt içemiyorum.

spor yapıyorum bazen aksatsam da.

sütler lezzetsiz olduğu için içmiyorum. spor yapıyorum. bi faydası olduğunu düşünsem içerdim. su en güzeli

sütü kendi başına içmiyorum. arada latte içtiğimde veya çaya eklersem tüketiyorum sadece.

"inek sütü yararlıdır ama sadece buzağılar için" diye bir şey okumuştum zamanında. ayrıca kadınlarda karın bölgesinde yağlanma yaptığı ve genel olarak yetişkinler için hatırısayılır bir faydası olmadığından vs bahsediyorlardı. Bir de üretim şekli de pek iç açıcı değil öğrendiğim kadarıyla.

ben mümkün olduğunca az tüketilmesinde fayda olduğunu düşünüyorum. (düzenli spor yapıyorum, evet)

bi 4-5 yıldır hiç içmedim galiba. çok memnunum.

Boş karbonhidrate dır süt. özellikle günümüzde üretilen sütler. kimyasal abidik birşey. zaten yulaf ne bileyim diğer karonhidratlerı sütle almayın. süt dediğim gibi dandik bir karbonhidratdır. kalsiyum belirli bir yaştan sonra çok elzem değil ancak spor yapıyorsanız, özellikle kardio, solgar ın ''ca mg'' ürününü alın. içinde zinc de var. günde 4 yada 2 tablet sabah ve akşam olmak üzere. laktozsuz laktozlu light yaglı fark etmez sporcu için kötüdür.

Spor yapıyorum, süt içmiyorum. Hayatımdan memnunum. Sütü tatlılarda kullanıyorum veya güvendiğimiz yerden çiğ süt alıp yoğurdunu yapıyorum. Ama direkt lıkır lıkır içtiğim çok nadir. Tadını sevmiyorum çünkü. Ancak muzlu çilekli süt vs yaparsam lıkır lıkır içebiliyorum.

bi de bu sorunun, "spor yapan, beslenmesine dikkat eden ama yine de süt içen, bunun katkısı olduğunu düşünen" versiyonu var ama sanırım alışkanlık ve zamanında öğretilenler sebebiyle var olan inançlardır cevabı.

he bi de, süt içmeyip süt ürünü tüketmenin bünyede farklı etkisi olup olmadığını merak ediyorum aslında. yani süt faydalı değil ama süt ürününün sindirimi sırasında aynı etkiyi yaratıp yaratmadığı, moleküler açıdan farkı.

Sütte yoğun bir şekilde laktoz bulunur, bu, sindirimde sorunlara yol açar ama süt ürünlerinde laktoz azalır, o nedenle sindirim sıkıntısı ortadan kalkar. Özellikle eski kaşar çedar ya da parmesan gibi sert peynirlerde laktoz hemen hemen hiç yok gibidir, yumuşak/yağlı peynirlerde bir miktar laktoz kalır ama o da sindirimde problem olmayacak düzeydedir.

sütler şeker ve kimyasal kaynıyor ayrıca protein oranı çok düşük.

alışkanlıktan içiyorum ama spor yaparken içmene pek gerek yok.

Çünkü mesela:
gaiadergi.com

bi tane dayak hikayesi anlatan vardi da bulmam imkansız, motordan inip dövüyolardı falan bunu mahalle arasında. efsane gülmüştüm.

Seni arkadaşıma göstericem diyerek bir cüceyi dolaba kitleyen biri vardı. Ona bayağı gülmüştüm. İlk beşe girer.

@dissendium

lsd tripleri başlığında bulunabilir

kıyafeti dökülen ama çok zengin olan biriyle ilgili bir entry vardı. adam telefonda konuştuğu kişiye "sertaççım" diyordu, bu bir zenginlik belirtisiydi vs.

ona bayağı gülmüştüm.

seyler.eksisozluk.com

ya çocuklarla girilen komik diyaloglar başlığına bayılıyorum ben. müthiş diyaloglar var. tezgaha çıkıp "baba bak ucuz atlatıcam!" diyen eleman favorim asyfhjasfka. bir tane de minibüs diyaloğu vardı, hangi başlıkta hatırlamıyorum, aşağı yukarı şöyle bi şeydi,

- yarın şeyler de tatil mi bu çocuklar falan gidiyo?
- okullar mı abi? evet tatil
- peki bu şey tayyip mayyip?
- devlet daireleri de tatil abi

açık ara:

eksisozluk.com

süfer bişi yha :D

eksisozluk.com

eksisozluk.com

@mezarkabul ahahahah sahaneymis :D

eksisozluk.com

depeyi'nin entryleri. for example eksisozluk.com

Psikotrop bir maddeyle merkezî sinir sistemi arasındaki etkileşmeden doğan ve maddenin keyif artırıcı psişik etkilerini duyumsamak ve bazen de yokluğunun vereceği huzursuzluktan sakınmak için maddeyi devamlı veya periyodik olarak alma isteği.

tdk

Tabi sözlük anlamından farklı olarak sordum. 3 gün müzik dinlemediğimde canım çekiyor resmen.

bilimsel olarak bir kanıt sunamam veya yorum yapamam. ancak benim müzik dinlemediğim hiç ama hiçbir gün yok. kulaklıklarım daima yanımda. bu bağımlılık mıdır, bilmiyorum ama.

www.youtube.com

Bence bağımlılık. Her çalışma arasında dinlenmek için müzik dinliyorum. Şu ana kadar hiçbir fikrimin olmadığı Bulgarca, Sırpça, Hırvatça gibi dillerde bile 500 tane şarkı dinlemişimdir. Bir de şarkı sözlerine bakma alışkanlığı var. Bazılarını aklımda bile tutuyorum. Bence süper bir olay.

Alışkanlık olabilir ama bağımlılık değildir bana kalırsa.

Kesinlikle evet, film izler gibi müzik dinliyorum

benim bağımlılığa hiç müsait olmayan bir hayatım/ yapım var. sigara, içki, hiçbir uyuşturucu vs kullanmam. her şeyi çok çabuk bırakabilirim. yeme, içme, kullanma vs açısından "olmazsa olmaz" dediğim hiçbir şey yok.

ayda yılda bir müzik dinlerim, dinlemezsem hiç aramam. dinlediğimde de %90 çok çabuk sıkılırım.

bilmem bir bağlantı var mıdır...

en azından benim için güzel bir bağımlılık. yani evet müzik olmadan olmuyor dolayısıyla dinlemeye bağımlıyım.

bence bağımlılık, internet pakedim yoksa ve telefonumda şarkı yoksa metroya binmeyip yolumu 1 saat uzatabiliyorum, kulaklıksız dışarı kesinlikle çıkmıyorum.

ingilizce biliyorsanız coursera'da "nutrition" konulur kurslar var, stanford üniversitesinin vs hazırladığı.

@sopiro

teşekkürler. ücretli değil, di mi? ingilizce sorun değil.

sonunda sertifika istemezseniz ücretli değil.

yapma!

Bunlar hala yapılıyor mu, çok ilginç.

Daha "özgün" şeyler denerdim.

dünyanın en klişe dövmeleri listesi yapılsa, bel üstü garip şekiller, kolda dikenli tel, omuzda tribal çizimler ile birlikte ilk dört-beşte olur herhalde. Bence çok çabuk pişman olursunuz.

bel üstüne de kelebek dövmesi yaptırman lazım bunu yapacaksan

hoşunuza gittiyse yaptırın yahu, buradakilere bakmayın, sizin bedeniniz, sizin zevkiniz.

allaşkına hollywood yıldızları yaptırınca moda oluyor, adamın zevkini millet koluna taşıyor etc.

kısaca hoşunuza gidiyorsa ki bence kesinlikle kötü değil, yaptırın.

Sıradanmış veya çok orjinalmiş vs bunlara bakma. Şimdiki popüler modeller de 10-20 sene sonra sıradan olacak. Seviyorsan, senin için anlamlı ise yaptır. Bütün bir ömür boyunca bedeninde taşıyacak olan sensin, hatta mezara bile götüreceksin:)

Ama linkteki çizimi başarısız buldum, alternatif çizimleri de araştırabilirsin.

dövme çok subjektif bir olay. öyle bir olay yaşarsın öyle bir anlamı olur ki bir şeyin senin için ne kadar sıradan olsa da önemli olmaz çünkü ne kadar sıradan olursa olsun o senin vücudunda olacak ve senin için anlamı hiç bir zaman sıradan olmayacak. ya da sen derin anlamlara gerek yok çok çok çok seversin yine yaptırırsın.

Burada kritik olan şey ani bir kararla yaptırmamak..Bir süre beklemek tartmak bu sırada desenin varyasyonlarına bakılabilir ama en önemlisi kendini test edersin belli bir süre sonra hala aklında mı hala hevesin var mı anlamı var mı? evet ise kaliteli bir desen kaliteli bir işçilikle yaptır geç..

Dövmeyi başkası görsün diye yaptırıyorsan başkalarının yorumları için yaptırıyorsan yaptırma..sıradan bir şey üzer sonra..kendin için yap.

yapma

Gayet varoş ve emo olur.

Dövmeyi neden yaptırdığınızı biliyor musunuz? Önce onu düşünmekte fayda var.

Bence aşırı sıradan olur ama bu kadar seviyorsan yaptır tabii ki.

o yasak hala sürüyor mu yahu?

Yasak ekime kadar geçerli, muhtemelen uzatılır da. Aynı yasağı İngiltere de uyguluyor.

www.skyscanner.net

Oradan buraya gelirken yok. Alabilirsin kabine.

ben de aynı şeyi geçen ay ingiltereye giderken sormuştum.
havaalanında da sordum, sadece buradan çıkan uçuşlarda var yasak. dönüşte kullanabiliyorsunu

en son bir ay kadar önce çok şiddetli bir problem yaşadım benzer bir konuda.
Doktor, vocalzone pastilini içime çekerek tüketmemi söyledi.
majezik'in boğaz spreyini verdi.
en az iki gün boyunca hiç konusmamamı söyledi, yazarak anlaşıyordum. İşim konuşma gerektirdiğinden iki gün rapor verdi hatta.
ben her konuştğumda kötü oldu açıkçası, ne zaman uzun süre zorlamadım, o zaman daha iyi oldu.
çok sıcak ve çok soğuk şeyler tüketmememi söylemişlerdi ayrıca.

çok rahatsız olduysan dekort ampülü kır, meyve suyuna karıştır. İçerken Boğazından fırlana fırlana aksın ama aheste

Dediğiniz şey "etimoloji" ama özel olarak hangi kitaptan bahsediyorsunuz bilemedim.

Özel olarak bilimsel kelimeleri açıklayan bir kitaptı. yine de bildiğiniz tüm kitapları listeleyebilirsiniz.

Etimoloji
Latince ve Yunanca ekler, kökler (prefix&suffix, roots)
Gibi konuları aratırsanız bir sürü örnek bulursunuz.
Nispeten popüler ingilizce kaynaklar için David Crystal, Mark Forsyth, Bill Bryson okuyabilirsiniz. Türkçe bilmiyorum.

www.dilbilimi.net Burada kücük bir kaynakca var. Ama sadece bilimsel kavramlarin kokenlerini aciklayan Türkce bir calismadan haberdar degilim. Malesef Türkce´de Etimoloji calismalari cok cok zayif, dogru duzgun bir sozlugun olmayisi yillardir tartisilir. Nisanyan´in online sozlugu gayet pratik bir kaynak. Ancak dedigim gibi, Türkce yapilmis, sadece bilimsel kavramlari inceleyen bir kaynak bilmiyorum.

Evet, kitap İngilizce idi zaten. Çok teşekkür ediyorum, araştıracağım hepsini.

kitap olarak değil ama şunlardan faydalanabilirsiniz:
en.wiktionary.org:English_terms_by_etymology
www.etymonline.com

Ne için kullanacaksınız? master için falansa standart bir şey kullanmak yerine çok daha öznel olması gerekir.

bi çoğu öyle yapıyor. onun ağzından, derslerinde gösterdiğin performansa ya da birlikte yaptığınız işlere dair yazabilirsin.

itü'de soru cevap şeklinde bir form vardı; öğrenciyi nereden tanıyorsunuz, derslerdeki yazılı, sözlü performansları nasıldı, size göre öne çıkan yetenekleri nelerdir vs şeklinde gidiyordu, her soru için bir paragraflık cevap yazıyordun. öyle bir format bulup, soruları silip, cevaplardan oluşan bi metin oluşturabilirsin bence.

aldığınız dersleri hangi notlarla geçtiğinizi yazın proje vb. varsa ekleyin, bi de abartın çok sınırları aşmadan, motive çalışkan akademik yönden şöyle böyle diye.

internetteki hazırları düzenleyip yapabilirsiniz.

evet yüksek lisans için olacak. ne yazabilirim öyleyse?

adamla geçmişimiz yok, alanında iyi biri ve beni uzun zamandır tanıyor. proje yapmadım onunla.

@lilyb, bi çalışma geçmişiniz yoksa adamın mektubu sana paslaması daha da normal değil mi, üşenmekten öte ne yazacağını bilememiş de olabilir. şöyle motive edeyim; kapalı zarfta içinde ne yazıldığını bilmeden enstitüye teslim edeceğin bir mektup vermesindense böylesi daha iyi, emin ol :)

bana da hocam aynısını demişti. bende başka bi hocamın yazdığından ilham alarak bi mektup yazıp göndrdim. sonra adam benim yazdığımı beğenmemiş olacak ki kendisi başka bi mektup yazıp verdi :D ashdf bu da böyle bi anım

Iki kisi midpoint vbde bile 100tlyi asmayacak sekilde zor.

suyun 20 lira olduğu mekandan bahsediyoruz değil mi?
www.google.com.tr

bi sıfır eksik yazmış olabilir misin?

@sopiro, haklısın yanlış görmüşüm. su beş lira ise nusret gibi adı çıkmış bi yer için normal.

ha cebimde 100 lira varsa nusrete mi giderdim? hayır.

Burger

@elorelia 4 adet 75lik su 20 lira deniyor ama o fotoğrafta. Bir suyun 5 lira olması hala garipsenecek bir şey olsa dahi restoranlarda görmediğimiz bir şey de değil gerçi. Üstelik diğer ürünlere bakınca da nereden baksanız 8-10 kişi yemek yemiş. Çok da garip değil mi sanki? Ha ben gidip bir restoranda sırf meshur diye antrikota 90 tl vermek istemem tabii.

soruya cevap: bilemiyorum.

adam bası 100'se menuden bir steak söyleyin 110-140 arası fiyati. rezervasyon yaptırmadan gidecekseniz erken gidin kapıda 30 kişiden aşağı olmuyor. iki kişi 100tl ise yemeksepetinden hambuger söyleyip evde yiyin.

Zor hocam virginia angus a gidip sadece hamburger yiyip iki kişi 100 liraya çıkıyoruz.
Mesele sadece yemekse angus u öneririm.
Mesele Nusrete gitmiş olmaksa bence erken biraz daha para ayarlayıp öyle gidin.
Bir de şu var gitmek istediğiniz bir yere gidiyorsunuz madem para hesabı yapmadan iyi vakit geçirmek de önemli.

toplam 100 lira ise çok güç. yiyebileceğiniz en ucuz şey hamburger o da 45 lira falandı geçen sene. (ankara'dan bahsediyorum bölgesel farklar da olabilir)

su harici bir şey içmeyin içecekler aşırı pahalı.

adam başı 100 lira ise pek çok şeyi yiyebilirsiniz. çoğu şey 70-110 lira arası zaten

Şu an nisan ayına ait bir faturada gördüğüm kadarıyla,
su 6tl, nusret burger 35tl, lokum 90tl, antrikot 90 tl, steak'ler 120tl, nusr-et 180tl, pepsi 10tl

Burger ucuz ama oraya da burger yemeye gidilmez bence.

İnterpals
Tinder

fake gps sonra tinder..

Okcupid de kullanıyorlar.

irish pub

St Patrick's Daylerde (17 Mart) Beşiktaş'taki, Taksim'deki falan publarda yeşil biralarını içerken bulup aralarına katılabilirsiniz.

Tesekkur ederim ankara'da yasiyorum dediginiz uygulamalara ve fakegps olayina bakacagim

100 ml olacak tanesi, toplamda 1 litre yamulmuyorsam.

kremlerde sorun çıkabilir,
mini boy şampuanlar için kutular var, eğer onlara koyarsanız sorun olmaz. makyaj malzemelerini de dert edeceklerini sanmıyorum.

allık fondöten maskara da hiç sıkıntı olmaz, diğerleri de cekilmis gayfe'nin dediği gibi.

1lt geçmiyor zaten 4tane 50ml krem var sağul gençler. Şimdi sabiha gökçen den gördüm, maskara da sıvı limitine dahilmiş. Kremler de katı olmayandan sıvı ya hatta likit rujlar da sayılıyormuş. Krem allık vs değil daha çok pudra gibi olan ürünleri almak lazım demek ki

tabii bunların hepsini güvenlikten geçerken bir plastik çantaya sığdırabilecek gibi taşımanız gerekiyor, unutmayın. çantanızdan çıkarıp sepete koyacaksınız ya, o yüzden birini bir çantaya, birini bir göze falan koymayın bence.

Hiçbir şey olmadı direk geçtim kremlerle

350 falan 4 senede

4 ay oldu 16 kitap okudum. Sene sonuna kadar 40-45 tane okurum. Yazın çok boş vaktim olacak belki daha fazlasını da okuyabilirim.

2 sene oldu 40-50 tane falan heralde.

2 senede 80 civarı okumuş olmalıyım.

2 senede 30 40. Bir kısmı basili halini okumakta zorlanacağım kalınlıkta kitaplar (600+ sayfa), kitapların yanına bir de makaleler okudum.

3 sene civari oldu, ilk sene 40 tane falan okumustumdur,gecen sene de 20 falan. bu sene 0 :(

150 falan, kindle unlimited aboneligim var, siradan okuyom

1- liseden en yakın 4 arkadaşım (5 yıldır var bu grup)
2- ev arkadaşlarım

-Lise döneminden yakın arkadaş grubu
-kuzenler (ve eşleri)
-kardeşler
-kardeşler ve anne

Bende 4 grup var. çok vard ıama çoğundan çıktım. Kalan gruplar;
-aile grubu
-mezuniyet sınıfı grubu
-dernek yönetimi grubu
-yazlık arkadaşları grubu

İş servisi
İşte aynı departmanda çalıştığım kişiler
İşteki kadınlar

13 tane var bende :)
Komşular,arkadaşlar,kuzenler,kardeşler,teyzeler vs vs

1- (Geç Buluşanlar) 3 kişilik bir arkadaş grubu
2- ... Sürücü Kursu (İşle ilgili haberleşme vs.)
3- Trafik ve Çevre Kursu (Gittiğim kursla ilgili haberleşme, soru paylaşımı vs.)
4- ... MTSK İletişim (Diğer Kurslar ve Milli Eğitim ile haberleşme)
5- Pre-Intermediate 2 (Eski İngilizce sınıfım ama arada paylaşılanlardan faydalanmak için çıkmıyorum)
6- Ekşi Psikoloji (Duyuru vasıtası ile girmiştim.)
7- Artgasm Sohbet (Duyuru vasıtası ile girmiştim.)
8- Artgasm Etkinlik (Duyuru vasıtası ile girmiştim.)

3 tane okul grubu var. 1 aile grubu, 1 arkadaş grubu, 1 ekşi müzik grubu, 1 tane de STK grubundayım. Toplam 7 yapıyor.

1. üniversiteden birkaç arkadaşın olduğu grup.

sor en son ne zaman grupta bir şey yazdın, hatırlamıyorum. o kadar eski.

ondan da çıkacağım da blue eyes white dragon gruptan ayrıldı yazısı yazacak diye çıkamıyorum.

benim de hiç grubum yok :(

1-sülale
2-aile
3-kardeşler
4-kurs
5-diğer kurs
6-diğer kurstan 2 arkadaş
7-ilkokul grubu
8-ilkokuldan 2 arkadaşla ayrı bir grup
9-iş yeri birim grubu
10-bir işin hissedarları
11-öbür işin ortakları

Aile grubu
ofisteki yakın arkadaşlar grubu
üniversite ev arkadaşı grubu
üniversite yakın okul arkadaşı grubu
memleketteki yakın arkadaşlar grubu (favori grubum )
yakın kuzenler grubu
anne tarafı teyzeli kuzenli grup
pilates kursu grubu

aktif olmadığım gruplardan çıkıyorum.

17. birkaç tanesi aynı kişilerden oluşuyor ve zamanında açmıştık hatıra olsun diye duruyor. misal yakın arkadaşın düğünü için açılan grup gibi.

aktif olan 7-8 tanesi

1- beraber çalıştığımız arkadaşlarla olan iş grubu. uzaktan yönetmek durumunda olduğumuz zaman kullanıyorum.
2- müzik grubu. playlist vs. planlıyoruz.

Benim iki uc ama aktif az :)

Buradan ingilizce tarih psikoloji gibi gruplar bulursam katilmak isterdim ben de.

1 arkadaş
1 iş

2 de telegram - duyuru grubu

şu an fark ettim, benim o kadar çok grubum varmış ki saymaya üşendim. 50yi rahat geçer. her boka grup açılırsa böyle oluyor tabi. yok ali'nin doğumgünü, ayşe'nin bebeği, osman'ın düğünü.. bu tarzların geneli önemli günleri planlamak ve sonrasında da o günlerde çekilen fotoğrafların paylaşılması için açılmış ve öyle kalmış gruplar.

bir de birsürü kişinin olduğu bir gruptakileri çekiştirmek için o gruptaki birkaç kişi olarak toplanıp açtığımız gruplardan çok var.

hiçbirinden de çıkmamışım, çoğunda tek ben kalmışım hatta.

aktif olarak kullandıklarım:
yakın arkadaşlar grubu
apartman komşularımızın toplaştığı grup (benim favorim bu grup. çok tatlı konşularımız var, sürekli birbirlerine iyilik yapmaya çabalıyorlar. yaptıkları kısırın böreğin fotoğrafını paylaşıp "canı çeken varsa daire 7ye beklerim" falan yazıyorlar ^^)
servis grubu
şirket grubu
yeğenimin fotoğraflarının paylaşıldığı bir aile grubu
başka bir arkadaş grubu
başka bir arkadaş grubu daha

- yakın arkadaş grubu (çok aktif)
- aile (aktif)
- tiyatro grubu (yarı aktif)
- gezi planlarımızı paylaştığımız bir grup (aktif)
- dil kursunun grubu (aktif)
- önemli makaleleri paylaştığımız fikir teatrisi grubu (biraz aktif)
- çocukluk arkadaşlarının olduğu grup (az aktif)
- kayak planlamaları grubu (kışın aktif)
- tatil grubu (az aktif)
- arkadaşın bebeğinin fotoğraflarını sevdiğimiz bir grup (aktif)

ve bilimum 5-6 tane ayrı buluşma grupları var zamanında kurulmuş, işlevsel olarak evrilmiş ve şu anda zaman zaman kullanılan...

Sıfır. gruplar her zaman yozlaşmaya açıktır. Facebook grupları dışında sosyal açıdan daha işlevsel başka hiçbir oluşuma inanmıyorum. En son katılıp da bir cacık olmadığını anlayıp ayrıldığım grup da burada temelleri atılmış olan sanat bla bla grubudur.

4 grubun içindeyim şu an. Biri duyurunun sanat grubu, biri aile grubu, diğer ikisi de yakın arkadaşların oluşturduğu buluşma ayarlama grupları. Eskiden daha fazla vardı, çok gereksiz geldi çıktım hepsinden.

sayısını bile bilmiyorum. x(

5 tane.
4'ü işim ve mesleğim ile ilgili fakat birisi inaktif,
1'i arkadaşlar ve kuzenlerin olduğu bir grup,

1 tane de aktif messenger grubumuz var. bu hepsinden daha aktif.

iki tane. biri iş grubu ama oradan ayrıldım sayılır, kimsenin bana bir şey söylediği yok, ben de yazmıyorum. arada yazılanları, varsa geyikleri falan okuyorum. diğeri rusça kursumuzun grubu. orada da muhabbet yok pek, nadiren soru olursa o sorulur, not varsa paylaşılır vs. genel olarak kısadır sohbet. iyi ki de öyledir. en sevmediğim şeylerden whatsapp grupları. sabah akşam bildirim üstüne bildirim. şeytan diyo git nokia 3310 kullan.

ayrıca ben neredeyse hiçbir sorumluluğum olmamasına rağmen "boş işlere çok vakit harcıyom" diye üzülürdüm, bu duyuruyu görünce rahatladım biraz. bu ne amk 35 tane whatsapp grubu ne, ciddi ciddi oturup sohbet falan mı ediyosunuz her gün bu kadar. pii.

şirkette kategori grubu, departman grubu.

bayram-seyran-iftar zamanları açılan arkadaş grupları sonrasında kapatılıyor. bir kere heves ettim öyle bir gruba daldım toplanziden, 7/24 boş muhabbet olunca kaçtım

1-bolumdekilerle toplu bi sınıf grubu
2-kız kankalarla dedikodu grubu
3-kız+erkek kankalarla grup
4-ailedekilerin oldugu grup
5-calısmayla ilgili bi motivasyon grubu
6-muzik paylasımı yapılan bi grup
7-tegv gonullulerin grubu
8-liseden kalan yakın arkadasların oldugu grup

aynı kankaların barındığı birbirinden ayrı 3 4 tane grup var:D birinde biri yok diğerinde biri falan. çoğu gereksiz.

3 adet.

aile grubu
çekirdek aile grubu
okul grubu

havalimaninda beklese en iyisi olur, bence.

Daha erken saatte gidip Taksim yakınlarında bir Starbucks bulup otursun, kitap falan okusun.

yanina bilgisayarini alip size uygun olan herhangi bir starbucksta oturup film falan izlesin. kimse elleşmez.

ay ben yazmadan yazılmış zaten. :(

Kaçta kapanıyor onlar? Beşiktaş falan istiklale göre daha nezih ve tekin değil midir?

illa taksim olacaksa espresso lab 2 ye kadar açık olmalı, direk girişte. beşiktaş daha sakin görünse de öyle starbucks dışında rahat oturacak bir yer gelmedi aklıma şu an.

Gece 12 de sinemadan çıkacak şekilde filme girebilir

IStiklal'deki Starbucks'ta beklesin. Starbucks gayet tekin.

herkesin starbucks'a ne kadar da güvendiğini böylece görmüş olduk. geçen gün yukarıda duran starbucks anketini yapan duyurucu görür umarım buraları.

bence de starbucks =) ama taksime gitmesin, taksim saçmaladı artık. beşiktaş starbucks olabilir, beşiktaş-cadde üzerinde veya kartal heykelinin oralarda herhangi bir beğendiği yer olabilir.

nişantaşı city's içindeki sinemada film izlesin bence de.

Gelmedi...

Üzdün.

Ben iki ay önce gittim, hava çok soğuktu, her yer kapalıydı o sebeple. Ayrıca kaynak eksikliği nedeniyle kapalı olan çok yer de var, bazı müzeler, restoranlar vs. "Muhakkak yapmak isterim" dediğiniz bir şey çıkarsa belki internetten vs uygulamada olup olmadığını kontrol edin bence.

Merkezde Mariott otelde kaldım, çok pahalı değildi. Yeri çok güzel. Mariott ayrıca National Theatre'ın hemen yanında. Bir gösteri falan izlemek isterseniz de uygun olur.

Herkes Rakija için diyecek. Ben hiç tavsiye etmem ama seveni çok herhalde. Çok meşhur Manufaktura diye bir restoran var, orada yemek yenebilir.

Yürüyüş turlarına katılın. Tesla Müzesi'ni Türkler çok görmek istiyormuş hep. "Sizin için özel bir anlamı mı var?" diye sormuşlardı bize.

Ha birde en önemlisi, elinizde kalan Sırp parasını havaalanında dolara veya euroya falan dönüştüremiyorsunuz. Muhakkak şehirdeyken çevirin.

istenen listede değilim maalesef ama yine de yazayım :) şu an o dönemdeyim. işsizim, bu da psikolojik olarak çok baskı yapıyor bende. egzama çıkarmaya başladım stresten. fiziksel rahatsızlığım şu an bu sadece. iş bulunca geçeceğini umuyorum. umut verici bir arayışta olan duyuru sorusuna bok gibi bir başarısızlık hikayesi oldu ^^

@pide, şuan kötü bir dönemden geçiyor musunuz diye sormuyorum aslında. Sorum hayatınızın böyle birkaç seneyi bulan bir döneminiz oldu muydu. Daha çok manen hissedip sonradan hayatı düzelenler var mı, onu öğrenmek istiyorum :)

Oldu. Bir yandan okuyup, bir yandan çalışıp, bir yandan da hastalık ile uğraştığım ve hepsinde birden çaktığım 3 yıl oldu. Sonra it gibi çalışıp 2 senede 6 dönemlik dersi toparladım. 48 saat kesintisiz çalıştığım oldu. Sonuçta geçti, ama neler öğrendim neler bu arada.

Mucize bekleme, hayatını düzene sokup köpek gibi uğraş içinden çıkmak icin. Hayatını düzene sok ve tırmala. Hersey sonunda yoluna girecektir...

şu an tam da o dönemdeyim. 31 k.
aylardır iş bulamıyorum. ilişkilerim berbat gidiyor. adam gibi arkadaşım bile olmadığını düşünüyorum. mutsuzum ve umudum da tükenmek üzere. hiç bir şeyden keyif alamıyorum. hobi mi edinsem, spor mu yapsam, bunun gibi pek çok şey denedim ama tatmin olamadım. hep bişeyler eksik. nasıl düzeldi diye sormuşsun ama bende onun cevabı yok. olursa yazarım buraya ;) bi mucize olmasını bekliyorum. ben de isterdim böyle böyle bişey oldu da düzeldi demek ama şu an değil.
ha bak yazarken aklıma geldi. bundan 3 yıl önce yine böyle bi dönemdeydim. yeni işe girmiştim. sevgili gibi bişeyim vardı o sıra hiçbişi demeden bırakıp gitmişti. evimi yeni değiştirmiştim. işe gireli 1 hafta olmuşken su çiçeği çıkardım ben. malum 10 gün yatış. zar zor buldugum işten de çıkarıverdiler beni. yani işsiz, evine adapte olmaya çalışan, terkedilmiş ve hastaydım.
eve tıkıldığım için internete sardım. bi çocukla konuşuyodum da samimi değildim. su çiçeği izlerim tam geçmemişti ve onu görüşmeye çağırdım sahile jhadkj otururuz dedim. tanışma o tanışma. 2 küsür yıl süren bi ilişkim oldu onunla. bikaç ay sonra da severek yaptığım bi iş buldum. o işte de 1 buçuk yıl calıstım. güzel günlerdi o dönemler. tekrar oyle bi mucize bekliyorum açıkcası :)

Finansal anlamda ağır battığım bir dönem olmuştu.

Sebep, savurganlık, gereksiz harcamalar, her türlü öderim kafasıyla girilen kredi kartı borçları vs.

Eşşek gibi çalışarak düzelttim. Gündüz ofis, gece bar, hafta sonu etkinliklerde çalışıp, supplement vs. satarak bir yandan. Gece tehdit alan bir iş adamının fabrikasını beklerken, molalarda oturup din ve bilim ilişkisi üzerine yazılmış bir makale çevirdiğim bile oldu.

Uyanık olduğum süre boyunca ayı gibi yediğim ve çok da az uyuduğum için bildiğin hayvan gibi kilo almıştım. Yine aynı şartlar altındayken verdim ama.

28 yasindayim işsiz mutsuz sacma sapan seyler yaşadığım 1 yil gecirmistim 3-4 sene once. Ayni donemde fiziksel olarak lenf bezlerim sismisti ve aylarca inmemisti sebebi de bulunamamisti sürekli tekrarlayan bademcik iltihabi yasayip duruyodum bunlara bagli panik atak baslamisti bi de ekstra olaylar cikip duruyodu bikac ay sonunda ölücem artik herhalde falan derken lenflerin disimdeki curukten sistigi ortaya cikmisti o duzelince tonsilit gecmisti is bulamasam da iyi bi okuldan yuksek lisansa kabul almistim su anki sevgilimle tanismistim falan derken normale donmustu her sey.

Benim oldu. Burada bir kaç soruya yanıt olarak bahsettiğim de oldu hatta aynı olaylardan. Kısa bir süre içinde iş değişikliği, boşanma, ölümler kayıplar, şehir değiştirme, çok fazla stres vs ile uğraştım.

İş yüzünden yaşadığım stres anksiyete, depresyon gibi sıkıntılar bir cilt hastalığı olarak kendini gösterdi.
Ölümler, "bir gün gelecek ve öleceğiz. Yok olup gideceğiz, imdat" şeklinde varoluşsal sorgulamaları getirdi.
Boşanmaya yol açan olaylar ve sonrasında yürümeyen romantik arayışlar ilişkileri, beklentileri sorgulamama neden oldu.

Açıkçası, benim yaptığım en önemli hareket bilinçli bir şekilde "yenilmeme" tavrı içine girmekti. Bir nevi "hit me with your best shot" yaklaşımı. "Ben bunu da atlatırım" dedim her şey için, buna inandım.

İlgilendiğim alanlarda çokça kitap okudum. Bunların içinde "yas nasıl tutulur" içeriği olan da vardı, "evlilik nasıl bitirilir" de vardı, "zihnen güçlü insanlar ne yapar, ne yapmaz" gibi şeyler de vardı. Hani Einstein mı demişti "bir problemi onu yaratan zihniyetle çözemezsiniz" diye, ben de bu okumaları başka bir yönden bakmamı sağlayan kaynaklar olarak gördüm.

Bunu yazmasak olmaz herhalde ama spor yaptım düzenli olarak. Hayatımda verdiğim en önemli karardı.

Başkalarını memnun etmeye çok meraklı bir insandım ben. Bir kitapta okuduğum bazı şeylerden sonra, vakit harcamak istemediğim şeyleri netleştirdim kafamda (Örneğin kimseyle din tartışmamak, çocuk tartışmamak, bazı insanları yok kabul etmek vs). Daha çok hayır demeye başladım. (Nasıl hayır denir konusunda da okudum, zor oldu biraz ama mümkün.)

Sonra yavaş yavaş kendimi, hayatımı bir sevmeye başladım ki sormayın. Çünkü iş gereği yapmak zorunda olduğum şeyleri saymazsak, her şey kendi istediğim için, bana iyi geldiği için yaptığım şeyler oldu. Kararlarım, prensiplerim daha net oldu.

Yaşım 33.

27 yaşındayım.

öyle dönemleri çoğu insanın yaşadığını düşünüyorum. tabii ki ben de yaşadım. hayatım dışarıdan bakıldığında acayip yolunda görünüyordu ama ben tam bu dediğin moddaydım. genelde evdeydim, zaten tek başıma kalıyordum. yalnızdım, pek insan içine çıkmazdım. okula ya da işe gidip gelir, evde dizi-film falan izlerdim, oyun oynardım. bence o dönemlerde ben yaşamıyordum, sadece hayatımı devam ettiriyordum. ve en ilginç kısmı da, -şu an dönüp bakınca fark ediyorum ki- normal olanın bu olduğunu düşünüyordum! çünkü ters giden bir şey yoktu aslında, param, sağlığım vs yerindeydi. bu yüzden bir sorunum da olmamalıydı.

2 sene önce hiç planlamadığım şekilde gelişmeye başladı her şey. bir iki dışarı çıktım (kendimi zorladım), arkadaşlarla birlikte zaman geçirmenin ne kadar keyifli olduğunu hatırladım, bunu fark ettikten sonra bir daha eve girsesim gelmedi. deli gibi takipçisi olduğum amerikan dizilerinin ne kadar zaman kaybı olduğunu fark ettim. onlara harcadığım zamanlara hala üzülürüm.

sonra bu arkadaş ortamları ve evden çıkmalar sonucunda, yanında tam anlamıyla huzur bulacağım bir sevgilim oldu. vakit buldukça kendimizi şehirden doğaya atmak, kamp yapmak, kafamızın iyi olması, saçma sapan konuşup her şeye gülmek, ve -burda bizbizeyiz diye söylüyorum - düzenli ve iyi bir seks hayatı çok iyi geldi.

he bir de 1 aydır yogaya gidiyorum. yoga yapmak hiç aklımda yokken, hatta yogayı baya gereksiz bulurken biraz şansa başladım. ve çok uzun zamandır bir şeyi böyle hevesle yapmamıştım. o kadar iyi geldi ki vücudum için iyi bir şey yapıyor olma hissi.

daha atlayamadığım ama üzerinde çalıştığım bir level daha var. insanları olduğu gibi kabullenmeye çalışıyorum. onu pek beceremiyordum eskiden, herkesi kendi doğrularıma göre yargılıyordum. ama şu an herkese karşı önyargısız yaklaşıyorum. bunun sebebi de, "hayatta yapmam" dediğim her şeyin en kralını yaptığımı fark ettim ve dönüp bakınca hepsini iyi ki de yapmışım dedim. şu an beni ben yapan şeylerin çoğu geçmişte yaptığım hatalar çünkü. bu yüzden insanların da bana göre hatalı olan şeyleri yaptıklarını gördüğümde yargılamıyorum. her işte bir hayır vardır :)

çok uzattım, ama sanırım benim felsefem artık "boşvermek ve maksimum keyif almaya çalışmak" oldu. çünkü her şey olacağına varıyor. bu bir şeylerin olacağına varma sürecinde de, insan evde oturup dizi izlemeyi de seçebilir, şehirden uzaklaşıp doğaya dönerek vücuduna ve zihnine iyi gelecek bir aktivite yapmayı da. tabi bunlar sadece örnek, herkesin keyif alacağı şey farklı. onu bulmak gerekiyor. böyle oldukça yıpranmıyorsun, tadını kaçıracak bir şey olmuyor. karşına bir sorun çıktığında ve bunu çözemediğinde de "amaan napalım yani o da olmayıversin" diyebiliyorsun. bu iyi hissetme hali sağlığına da yansıyor. çok uzun zamandır, belki 2 senedir falan herhangi bir hastalık geçirmedim. hatta başım bile ağrımaz.

sevgiler.

maddi ve manevi anlamda fiziksel rahatsızlık harici böyle bir dönemden geçtim.

hala daha tamamen düzeltebilmiş olmasam da geçmişe göre maddi olarak toparlayabildiğimi söyleyebilirim.

ancak manevi kısmı aynı şekilde yükseltemedim. bunun sıkıntılarını günden güne artarak hissediyorum.

yaşadıklarım işsiz kalma ile bağlantılı maddi sıkıntılar ve doğru sevgiliyi edinememeye bağlı manevi buhranlar.

askere gittim geldim. düzenli geliri olan bir işe girdim. kendimi işe güce verdim. maddiyat düzelirse her şey düzelir gözüyle baktım hayata. ama maddiyata bu kadar ağırlık verince maneviyatı sallamaz oldum.

yaş 31 oldu. şimdi de maneviyata yüklenecek enerjim yok. eksikliği de hayatın tadını tam olarak çıkartmaya engel oluyor.

bir aychovsky olamasam da eyorlamam bu.

mutluluk zaten anlık bişi değil mi? sürekli mutlu olmak gibi bişi mümkün mü :-/

23 yaşında çalışmak için tek başıma İstanbul'a gitmiştim. 24 yaşında yıllarımı geçirdiğim sevgilimden ayrıldım. O dönem bir yandan yalnızlık, bir yandan parasızlık, bir yandan sürekli beni hasta eden kötü bir evde yaşadım. Eski sevgiliden bir türlü kopamamıştım, görüşmeyi ayrıldıktan 1 yıl sonra kesebildim. Derken depresyona girdim. 25-26 yaşlarımla ilgili dişe dokunur bir hatıram olmamasıyla birlikte, hep duygusal çalkantılar içerisinde geçti. İstanbul da beni çok yormuştu ve artık hayatımı değiştirmem gerektiğini düşünüyordum. Hali hazırda işim var, düzenim var diye bir türlü cesaret edemedim. Bununla birlikte yaşamak benim için anlamsızlaşmıştı. 27 yaşında hayatıma birinin girmesiyle tekrar hayattan zevk almaya başlamıştım. Ama çok sürmeyince yeniden İstanbul'dan gitme isteğim oluştu. 28 yaşına geldiğimde fırsatını bulup bir Anadolu şehrine kaçtım. Ama işler beklediğim gibi değildi. Yeni bir şehir ve kimseyi tanımamamın üstüne maaşımı da zamanında ve tam alamamak eklendi. 3 ay sonra şansım yaver gitti ve Ege'de yeni bir iş buldum. Ama sonrasında yine birkaç şanssızlık yaşadım. Sonuç olarak 2016'da, 3 ay bir yerde, 2 ay bir yerde ve yine 2 ay başka bir yerde çalışmış, sonrasında ise işsiz kalmıştım. İşsiz kaldıktan birkaç gün sonra şimdiki sevgilimle tanıştım. İşsiz kalmayı, önceleri isteyip olanak bulamadığım yüksek lisansa başlayabilmek için bir fırsat olarak gördüm. Sonunda, 29 yaşıma gelmiş oldum ve yüksek lisansa başladım :)

Yeniden düşebilirim, yine hayatım yolunda gitmeyebilir bunu da biliyorum kabullenmek istemesem de, çünkü hayat durağan değil, iniyoruz ve çıkıyoruz. Bu da geçer, bunu da aşarım ben diyebilmek lazım, önemli olan o.

Biraz durumsal bir soru, daha doğrusu cevabı durumsal olarak değişebilir ama yaşadım tabii.

Anlık mutluluklar, iyi günler illa ki oluyor; en kötü zamanlarda bile. Ayrıca, insanın sürekli Pollyanna/Ayşecik gibi hissetmesi de normal bir durum değil. Hani, insan neşeli ya da mutlu olur da, manyak gibi Prozac'ı aşırı doz alıp kafa güzelmiş gibi dolaşmanın da anlamı yok.

Böyle bir dönem oldu. Artık hissizlikten bir şey hissetmediğim, ağlayamadığım ve sadece arpacı kumrusu gibi aynı şeyi üst üste düşünüp bir çıkış yolu bulamadığım uzun yıllar oldu. Psikoloğa gidebilmeyi çok istedim ama finansal problemler de o dönemin problemlerinden biriydi, 15'inde aldığım maaştan 17'sine negatife iniyordum; o yüzden onu da beceremedim. Finansal ise orta halli dertlerimden biriydi ve benim suçum değildi. Kendimden utanmıyordum ama yaşadığımı kimseye de anlatamıyordum. İnsanları sıkmamak için bir arkadaşıma bir parça, öbür arkadaşıma başka bir parça anlatıyordum ve haliyle arkadaşlar da büyük resmi göremediği için yardımcı olamıyorlardı. Haliyle, böyle birilerine doya doya anlatıp rahatlama, destek alma umudum da yoktu. Yaklaşık bir 5-6 yıl geçti böyle ama 5-6 yılın sonunda üzgün, mutsuz, vb. değildim. Çünkü birkaç yıldan sonra üç şey oldu. İlki ömrümün bu şekilde geçtiği kafama dank etti. Bir çıkış yolu yoksa, çıkamayacaksam ömrüm ya da en azından uzun bir süre böyle geçecek demekti; ki geçti de. Mutlu olabilmek için o günü beklersem, görebilecek miyim, göremeyecek miyim belli değil; yanmışım demektir. Doğrudan 'Ohooo, kim bekleyecek o günü. O zaman dans, renk!' diye takılmaya başladım. İkincisi de daha komik bir şey oldu, ben mutsuzluktan çok sıkıldım. Valla, bildiğin üç saatinde toplam 5 kelime konuşulan Fransız filmi gibi sıkıldım. Yani, tamam, üzülüyorum, bunalımda olayım da, nereye kadar. Çevreye bakıyorum gri gri, 'Ay bana fenalıklar geldi' oldum. Tam olarak şundaki gibi oldum, ne eksik ne fazla :)
www.imgim.com
Zaten çocukluğumdan beri ne zaman uzun süre bunalımlı olsam canım sıkılır. 'Tamam, bunalım köşede beklesin azıcık. Nasıl olsa döndüğümde orada olacak' diye takılırım. Dışarıda duran hayat beni içine çekiyor ne kadar kötü olursam olayım.
Üçüncüsü, tam da o dönemde yaz geldi. Yani, bu çok anlamlı mıdır bilmiyorum ama benim için anlamı büyük. Güneşin varlığı beni etkiliyor.

Tabii, bir savunma mekanizması olması ve bu şekilde idare etmesi normal de, insanın yaşadığı kötü ise onu da hissetmesi gerekiyor. İnsanı insan yapan şeylerden biri bu.

Bununla başa çıkmak için minik bir şeyi keşfetmek yetiyor. Benim için bu güneşin çıkışı ve ağaçların çiçeklenmesi, laleler, vb. oldu. Gerçekten, bir ağaçta bir çiçek görünce 'Demek ki hayatta güzel şeyler de oluyor' diyerek içim huzurla doluyor. Sen de yardımsever insansın, eminim yardım ettiğinde için huzurla doluyordur ama bir de kendin için ve seni bencil bir şekilde mutlu edecek bir şeyleri keşfetmen gerekiyor olabilir. Bencil derken, başkalarına zarar veren değil de, sadece kendin için olan, kendi ritüelin olan bir şey demek istedim.

Bu arada, para varsa psikolog da iyidir. Neyin ne olduğunu, ne olmadığını gösterir belki. Ben parayı toparlayınca psikoloğa gittim de, artık kötü bir şey hissetmiyordum parayı toparlayıp psikoloğa gittiğimde. Hatta bayağı iyi hissediyordum ve 'Niye üzülmüyorum ben kardeş. Delirdim mi, bir kontrol etsek' diye gittim. En son konuşmamızda eteğin altına çorap giymiştim. İçeri girince 'Ne güzel giyinmişsin böyle' dedi psikolog. Ben de çorabı, eteği nereden aldığımı falan anlattım. 1 saatin 20-30 dakikasını Mango, Zara muhabbeti yapmaya ayırdım. 40 yıllık arkadaş gibi lafladık, zaten psikolog da neredeyse yaşıtım bir kızdı. Sonra bana yine bir dank etti, 'Arkadaşlarımla yaptığım muhabbet için şurada sağlam para bayılıyorum, durayım da dertleneyim' diye ama içimden gelmedi. Zorla da olsa kötü hissedemedim. Kadın da 'Seni iyi gördüm, iyi gibisin' dedi. Ben de 'Yoo, iyi değilim, kötü hissetmekten çok sıkıldım. Aslında kötüyüm de, şimdi kötü olasım gelmedi' dedim. Kadın bunun iyileşme sürecinin bir parçası olduğunu, hissettiklerimin normal olduğumu ve aslında üzülmemin ya da sevinmemin dert edecek bir yanı olmadığını bilmemkaç seansta içime sindirtti! Tavsiye ederim ama Zara muhabbetine girme. O konuyu biz konuşalım birlikte, onun için para dökme.

Skechersta görmüştüm

Aynı o şekilde skecherstan aldım, 300küsüre.

www.flo.com.tr

www.skechers.com.tr

2. defa bunu aldım. çok rahat ve dümdüz ayakkabı.

Acımaz; yeni deldirdiğinde bırak 20 günü, 2 saat takmasan bile kapanır kıkırdaktaki delik; erkeğe gider mi gitmez miden çok yakışan var yakışmayan var, böyle değerlendirmek lazım.

acımaz.
deldirdikten sonra ilk hafta çıkardığında bi gecede filan kapanır.
ama 3 5 ay sonra aralarda bi kaç gün takmasan bişey olmaz da 20 gün bilemedim. kapanma ihtimali var.
erkeğe gider, ben yakıştırıyorum.

halka takarsanız acımaz herhalde, ama bende iki ucu toplu değnek var, onun topları kulağıma denk gelince üstüne uzun süre yatarsam falan bazen acıyor. Ama öyle dayanılmaz bir acı değil, hemen geçiyor.

galiba kıkırdaktaki delik kapanmıyormuş da deri kapanıyormuş, benim yaptırdığım yerde öyle demişlerdi. pek hatırlayamıyorum, yaklaşık 20 sene oldu.

gider.

Acımaz, kapanır ve gider

Acımaz, 20 gün takmazsan kapanır, ilk 15 gün hiç çıkarmayacaksın zati. Her erkekte güzel durmuyor amma velakin bence bu senin kararın.

Benimki 2 3 ay süresince canı sıkıldıkça acıdı sonra birden acımamaya başladı sonra yine acıdı falan derken şindi hiç acımıyor, yok gibi.

Albatros pek hoş değil. Kız olsa Gülşen olabilir.

@gotic öyle karar vermişler

öykü

Zumrud-u anka kusu olsun oglanin adi da. Ne sikimsonik isimdir o.

ebabil.

Kumru.

kız da pelikan olsun.

edit: şaka yapmadım.

ya ciddi ciddi çocuğa albatros ismini koymak büyük gerizekalılık. getir yüzlerine de söyleyeyim. albatros nedir ya? bu çocuk büyüyecek o evden çıkacak, iş ve okul hayatı olacak. bu ne biçim bi düşüncesizlik. kıza da alcatraz koysunlar tam olsun.

@elo annesi çok karizmatik bulmuş bu ismi, bana da ilk başta değişik gelse de kulağım alışınca hoşuma gitmeye başladı.

ya söylemesi bile zor. allahım. yazık bu yeni nesile. orjinal olucaz diye nerde skimsonik isim var uyudurup koyuyolar.

Doğa.

batlamyus

@cutie pie annesi 1-0 önde başlayacağını düşünüyor hahah

www.nhptv.org

Annesi su kusun ismini koydugunun farkinda mi acaba??


Neyse. Kizin adi ece olsun

yorum yada yankı

Martınur olabilir

resmiye olsun, rahmetli babannemin adı.

Ülgen-Erlik (bunu her isim şeysine yazmazsam olmaz)

Halikarnas koysun kiza da

kız: yasemin
erkek: çınar

@gneral
ahıahıa martınur'a gülüyorum yarım saattir asdhgasd

Deniz olsun bari,evin Albatros isimli oğlunu dengeler sakinleştirir zira o isimle hayatı zor olur.

mavi

kardeş albatros nedir? değişik olacağız diye de çocuğa mal bir kuşun ismi verilir mi?
arkadaşınla konuş, kuşun tipini falan göster. onların kulağına güzel gelmiş olabilir ama "pelikan" koysanız aynı ciddiyet derecesinde olur söyleyeyim.

Ali baran koysunlar bari, biraz yaklaşık.

tayfun - yıldız

---------------

albatros kötü bir isim, kıza da saka mı koyacaksınız yani?

kumru, marti, suna gibi kus isimlerinden devam edebilirler.

albatros diye erkek adi var, eskiden meshur bir spor spikeri vardi, "albatros sulus". cok da gocunmaya gerek yok. ama turkiye'de bu ad "gavur musun?" filan gibi sorulari, sorgulamalari getirebilir tabii.

bence fena isim değil ya albatros, kendisi en uzun süre dinlenmeden uçabilen ve en büyük kanat açıklığına sahip kuş, dünyada en karizma bulduğum hayvanlardan. kendine şarkı olarak da www.youtube.com bunu seçer xd

kıza eftelya ismini versin, dünyada en sevdiğim kız ismi anlamı da denizkızı erkeğin adı deniz kuşu kızınki de deniz kızı olur anlamlı bence

Müzeyyen

albatros ne ya balık restorantı ismi gibi asdfgh
deniz ve derya koysunlar gitsin ikisi de unisex isimler karıştırılsalar bile bişey olmaz.

Puhu

khalesi koysunlar.

Albatros cok kötü +1
Kıza da hüma koysunlar, zümrudüanka kuşu manasında.

albatros korkunc bır fıkır, yazık ya cocugun ıtıraz hakkı da yok.

devekuşu.
kırlangıç.

albatros ne ya, millet kafayı yedi iyice.

açelya ismi üstünde duruyorlarmış
albatros-açelya

Ancient Mariner olabilir, hem edebiyat biliyoruz biz, enteliz diye hava atarlar.

Albatros çok kötü isim demeye geldim ben, önerim yok.

madem kıza da krizantem falan koysunlar, açelya çok sıradan olmuş :D

lütfen arkadaşınızı ikna edin. çocuğun hayatıyla oynamasın. albatros ne yahu?

flamingo +1

albatros demeye geldim ama erkek olana koymuşlar :)))

kız için bi fikrim yok.

Albatros cidden kötü, söylemem lazım.

Kızın ismi "alçin" olabilir (bence bu da kötü ama uyumlu diye söylüyorum:p), kırmızı renkli bir çalı kuşunun ismiymiş.

yav ne abarttınız şu albatros ismini? bana da ilk başta garip gelse de şu an oldukça karizmatik geliyor kulağıma. doğan, şahin, kartal, serçe, kumru vs. koyuyorlar da albatros neden olmasın. ben çocukla dalga falan geçileceğini sanmıyorum, o yaştaki çocuklar dalga geçmek istiyorlarsa her şeyler geçerler.
illa ahmet, mehmet, hüseyin mi olmalı?
açelya da hoşuma gitti benim. gerçi ç'li olmasa iyiymiş.
@peggy çinli çunlu isim sevmediklerini söylemişlerdi. alçin isimli birini ben de tanıyorum

Bana kötü geldi valla:) nickname gibi veya ne bileyim otel ismi gibi, öyle bir izlenim verdi yoksa tabii ki herkes çocuğuna istediği ismi koysun:)

Tuna nasıl? tuna ismini severim, hem balık ismi hem de nehir.

Ülgen'i de sorun :(

ayşe.

ben de isime bu kadar takılmasına uyuz aldım açıkçası, klişe isimler mi versin herkes. mesela ben de bi çocuğua mehmet ayşe fatma hüseyin gibi isimler verilmesine uyuzum. babam öyle bi ad verse bana "lan bunlar da beni hiç sevmeden yapmışlar herhalde, doğru düzgün isim bile düşünmemişler mehmet diyip geçmişler" diye düşünürdüm belli bi yaşa gelince.

bu duyuruya ciddi örnek verilen isimlerden çoğundan daha güzel bi isim bence albatros.

güntülü. gündüz düşü demek, bence çok tatlı bir isim.

erkek olanınkine bir şey diyemiyorum. yapmasın etmesin. belki ilerde karizmatik durur ama garibimin okul hayatını düşünmek istemiyorum. çocuklar çok acımasız oluyor. bunu bir düşünsün gerçekten.