Toki odemelerine 6 ayda bir üfe-tüfe zammi geldigini biliyorsunuz di mi? islem buyuk ihtimalle alacakli bankada borc devri seklinde olacak. bankadan islem yapilacagi icin ilgili banka subesi ile gorusmek daha iyi olacaktir.

Sorularının hiçbirinin cevabını bilmiyorum, şunu demeye geldim:

Toki evleri daha yapılırken çoğunlukla kötü malzeme kullanılarak yapılıyor. İlk kullanıcısı olduğum bir binada kiracıydım ve bir sabah booommm diye bir patlama sesiyle uyandım, meğer mutfağa gelen şehir şebeke suyunun mutfak içindeki ucu olan vana çürükmüş, basınca dayanamamış patlamış. Durduk yere böyle şeyler oluyor. Şu an oturduğumuz toki evinde içerisi esebiliyor mesela, bütün pencereler kapalıyken.

Önce o evi gidip görün, eksiği gediği yapılmış mı, ne kadar yapılmış (mesela sokak kapısı ve pencerelerden acaip hava üflüyordu biz ilk geldiğimizde), tesisatı baca gideri bilmem nesi iyi durumda mı önce bunlara bakın. Ev tertemiz yapılmadıysa lütfen almayın çünkü başa çıkılmıyor gerçekten.

Bizimkiler on yıldır TOKİ evinde. Ben de aynı evde 8 sene yaşadım. Tesisat, döşeme vs gibi şeylerden hiç sorun yaşamadık. Boya kalitesizdi ama mesela, bir de kapılar ahşap değildi de sıkıştırılmış kağıt gibiydi. O kadar. Yani sanırsın devlete iş yapan müteahhit çalıyor da kendine iş yapan müteahhit en kalitelisini mi kullanıyor? Bence bu bakış açısı yanlış. Ev iyi değilse almayın tavsiyesi TOKİ özelinde değil ki sadece.


Onun dışında evin devredilebilir/satılabilir olduğuna emin olun. Ailemin evi dar gelirli sınıfındaydı ve banka üzerinden, resmi olarak satılamıyordu. Zaten tapusu da ev ödemesi bitene kadar kişi üzerinde olmuyordu ki. İnsanlar noterde sözleşme vs yapıyordu ama bu geçerli değildi. Siz evi banka üzerinden kendi üzerinize alabiliyor musunuz bu önemli. Bunu kesinleştirin.

İpotek olup olmadığı e-devletten görülüyordu diye biliyorum. Görülmüyorsa da satıcı ile birlikte tapuya giderseniz öğrenirsiniz. Tapudaki evle gösterilen evin aynı olup olmadığını anlamak da size kalmış sanıyorum.

emlakçı ile görüştüm. devir işlemini bankada yapıyormuşuz. borç bana geçiyor. taksit bitiminde de banka tapuyu veriyormuş. adama da ilanda söylediği parayı veriyormuşum. bir sorun var mıdır bunda?

Görünürde yok. Bankadan da teyit edersiniz. Hayırlı olsun.

Öncelikle sesinin sınırlarını belirlemek gerekiyor, belki pestlerde belki ortalarda belki tizlerde bir ses aralığın vardır, bunu bilmek sana yardımcı olur.

Ben klasik kemençe çalıyorum, ama si kemençe dediğine göre sen Karadeniz kemençesi çalıyorsun. Bu durumda yeni alacağın enstrümanın ne olması gerektiğine de karar vermen lazım. Karadeniz kemençesi değilse hangi tür müzikleri yapabilecek bir saz olmalı ona karar vermelisin.

Sesin hakkındaki bilgiyi de en iyisi bir müzisyenden veya bir müzik öğretmeninden al derim. Hiçbir şey olmazsa uzaktan erişim sağlayarak sana ben yardımcı olurum.

@muhayyer karadeniz kemençesi.

Saclar dusmesin diye

Kadınların saçları dökülür, saç dökülürse yere düşüp can sıkmasın ve başın terini alsın diye takıyorlar evet. Bazen de saç yağlıysa onu örtmüş oluyorlar.

amelelik yaparken de başımıza tastar (poşu, yağlık) bağlıyoruz, hem kafayı güneşten koruyor, hem de alındaki teri emiyor. aynı amaca hizmet ediyordur.

Saçlar ve ter göze girmesin diye

hamuru çiğ olarak mı istiyor canınız? ekmekte önemli bir besin yok, aç kalmış olabilirsiniz.

hamuru çiğ yeme, aklın hayaline sığmayacak acılarla dolu bir 12 saat geçirirsin karın ağrısından. bildiğin hiç bi ağrıya benzemez.

bi defa lokma yapmıştım çok iyi pişmemiş çok açtım yedim öyle yarım günüm tırtıl gibi kıvranmakla geçti.

Ben çocukken de hamur yerdim, çiğ olarak evet. Çiğ çiğ canım çekiyor, acaba bapırsaklarımdaki bazı tür bakteriler maya mı istiyor ne... teşekkürler.

Görünmeyen, açıkta durmayan, bir daha elimizin ayağımızın değmeyeceği yüzeyleri ölümüne temizlemek gereksiz bence.

Bir tozunu alırsın, çok titizsen çamaşır sulu bir suya bezi batırır sıkar siler geçersin.

Sıfır ya da ikinci el, baza ya da buzdolabı, boşken temizledin temizledin kullanmaya başladıktan sonra içindekileri boşaltıp hayatta temizlemezsin

Boşken temizlemek zor değil 3 harfli marketlerde bile uygun fiyata güzel çok amaçlı yüzey temizleyiciler var

Asperox mu ne vardı örneğin açık yeşil sarı renkli fısfıslı şişede

İlk temizliği gönlüne göre yapmak insanın içine huzur verir. Eğer temizlik hastası değilse, içine sinecek kadar temizliğe devam eder kişi. Normali budur. Ama temizlik hastalığı varsa onu yenmek gerekir çünkü temizlik hastası olmak ciddi ciddi bağışıklık düşürür, yani o temizlik insana şifa falan vermez aksine hasta eder. Dengeyi iyi kurmak lazım. Yatak bazasını aldın, ilk geldiğinde her tarafını sıkı sıkı sildin temizledin. Sonra işte mesela haftada bir veya 2 haftada bir çektin altını süpürdün sildin. Her seferinde bazanın alt yüzeyini silmene gerek yok. Alt yüzeyi temizlemek insanı hastalıktan korumaz yani. Aksine, "alt yüzeyi silmedim eyvah orası pis kaldı şimdi napıcam ya hastalık olursa" gerilimi bağışıklığı düşürür, hasta olmayı kolaylaştırır.

buzdolabı, baza ve daha niceleri sifir aliyorum ve yine detayli temizlettirip oyle koyduyoruz yerlerine, asiri temizlik degil bence olmasi gereken

Bu sefer komutları yerine getirememe anksiyetesi başlayabilir. Anksiyetede problem sadece psikolojik olmayabilir, kan değerlerin ne alemde diye baktırmıyorsan bir baktırman çok iyi olabilir.

Travma tedavisi çok iyi olabilir diye düşünüyorum. Çünkü bu anksiyete denen şey birdenbire gerilip gergin kalmış bir tel gibi olmak, gevşeyememek, normale dönememek durumu, buna mutlaka nir travma sebep olmuş olmalı, veya birkaç travma. Ayrıca, kendi iç sesini iç dünyanı dinleyip onunla iletişime geçebileceğin meditasyonlar da çok iyi olabilir diye düşünüyorum. İnsanın kendini doğru anlayabilmesi en önemli şey. Mutlaka bir cevap bulursun ve o gerginlik hali çözülmeye başlar. Çok geçmiş olsun. Kan tahliline lütfen bi baktır. Bazen en olmadık bir mineralin eksikliği bile insanı bu hale getirebiliyor. Bir arkadaşımda panik atak sebebi fosfor eksikliği çıktı.

muhayyer divan+1
siz bir dahiliyeye uğrayın ve tırnak diplerinde morarmadan bahsedin.

Tırnak diplerinde morarma ve nefes darlığının ciddi nedenleri olabilir. Göğüs hastalıkları ya da kardiyolojiye başvurun.

İki sebebi olabilir,

1. Kan değerlerinizde önemli değişimler olmuştur, mesela b vitamini eksilmiştir veya demir eksikliği vardır. Bunlar insanı huzursuz depresif alıngan yapar. Bunu araştırmak lazım.

2. İnsanın yetişkinliğinde zaman zaman çocuklukta karşılanmamış ruhsal ihtiyaçları karşısına çıkar, farkında olmayan kişi için baş etmesi çok zordur. Sizin de öyle bir döneminizdir belki. Nasıl ki bedenler minicik ve savunmasız, gelişmek üzere doğuyorsa, psikolojik yapımız da neredeyse hiç yazılmamış ve üzeri iyi şeylerle doldurulması gereken bir A4 kağıdı halinde dünyaya geliyor. Onu önce baba ve anne, onları yetiştirdikleri için de dedeler ve nineler şekillendiriyor, dolduruyor. Sonra gebeliği yaşayan bedendeki hormonal vaziyet (özellikle stres durumu) çok etkili oluyor ve bilinçaltını şekillendiriyor. Sonra da bebek doğunca babasının ve annesinin birbirlerine ve ona ve onun kardeşlerine davranışları bu psikoloji denen A4 kağıdını şekillendiriyor. Nasıl ki çocuklukta bir organımız beslenmezse veya gelişmezse yetişkinlikte de o gelişmemişlik dışarıdan belli oluyor, psikolojimizde de çocuklukta beslenmemiş, yanlış beslenmiş ihtiyaçlarımız yetişkinlikte ortada oluyor, bizi dürtüyor, aslında kendince "beni doyur, beni düzelt" diyorlar. Bunu HEPİMİZ yaşıyoruz.

Ahlakın düşmesi. Üretimi de tüketimi de ahlaki değerlerin uygulanıp uygulanmaması, nasıl uygulandığı ve denetim yönetiyor tamamen. Bugün siyaset zenginlere sırtını yaslayabilmek için bilmem ne kadar vergi borcunu silmeyi adet haline getirmiş durumda, ama öğrencinin işsizin ne kadar borcu varsa hepsine göz koymayı biliyor. Her şey ahlaki değerlerin uygulanıp uygulanmamasına, nasıl uygulandığına ve denetimine dayanıyor bence.

Kusura bakma soruna istediğin tarzda cevap veremedim ama temelde bu var.

(bkz: cari açık)
(bkz: kredibilite)
Üretimin olmaması bunlara sebep olan etmenlerden biri olabilir. Mesela turizmin ölmesi de bir sebeptir. Mesela adalete güven olmaması da bir sebeptir. Daha doğrusu turisti, yatırımcıyı, girişimciyi ülkeden uzak tutan etmenlerin çoğu sayılabilir. Her şey birbiriyle alakalı ve hepsinin düğüm noktası mevcut yönetimin zihniyeti.

Mb daha doğrusu mevcut iktidar, Yunanistan veya İzlanda gibi batmamak için TL'yi eziyor ve enflasyona izin veriyor. Bu yüzden halk fakirleşiyor. Euro'ya geçelim diyorlar ya hani, geçtiğimiz anda devlet iflas eder para basamayacağı için. Maaş alamayan memur ve emekli acından ölür veya isyan eder vs.

kedicik güzel özetlemiş. ülkeye döviz girmiyor. ihracat yapamıyoruz, yatırım alamıyoruz. döviz kalmayınca doğal olarak dövizin fiyatı ve maliyeti artıyor. ülkenin imajı dolayısıyla eskisi gibi düşük faizli kredi de alamıyoruz, riskli müşteriyiz yani, o yüzden borçlanma maliyeti de artıyor. temel sebep bu.

fakirlesmenin temel sebebi 85 milyonun 3 bin kisilik bir zumreyi beslemesi.

En az 12 milyon kisi sosyal yardim aliyor full tuketici bunlar.

5 milyon memur var bunlar da ayni. 1 milyon tane ogretmen var buna dahil.

5 milyon da suri,afgan vs var. Buna 10 milyon diyen de var.

Ulkenin gerisi de motokurye,galerici,emlakci zaten.

Aksama kadar trendyol kuryeligi yaparak ulkenin yarisini beslemeye calisiyorsun.
Ustune 10 senedir savas ekonomisi icindeyiz.

Uretim zaten tirtti ama tamamen bitirildi, su an fabrika acmak yerine git trendyola dukkan ac, komisyonculuk yap, araba al sat daha cok kazaniyorsun.

Ulkede 2 kisi yasadigini dusun 1 tane ithal araba getirdi ahmet 100bine.
30bin ustune koydu mehmete satti ertesi hafta 30 koydu ahmete satti.

X zaman sonra birbirine satarak fiyati artirdin araba 1 milyon oldu. Yeni araba getirmen icin artik 1 milyon lazim.

Su an ulke bu sekilde donuyor.

Avlanmayı öğretiyor...

Önceden kuş getirirdi ama.

Kuş kalmadıysa veya kuş avlamaya mecali kalmadıysa demek... doğayı gittikçe daha çok mahvediyoruz çünkü. Hayvan ne yapsın...

eğer imkanınız varsa kısırlaştırmanızı öneririm. belediyeler ücretsiz de yapıyor hem kendisi hem sokakta yaşayan bebecıkler kurtulmuş olur.

Beklemek lazım diye düşünürüm, eğer hafif geçirdiyseniz ve kendinizi iyi hissediyorsanız düşük tempodan başlayarak deneye deneye arttırın, ama bedeni çok zorlamayın derim. Bir de sporunuzu lütfen temiz havada yapın, yani kapalı ortamda spor yapmayın çünkü kanın oksijene ihtiyacı var.

Şampuanda bazı istenmeyen maddeler varsa (paraben, sls, tuz gibi) onlar şampuanın çok kullanımından dolayı saç derisini kurutacağı için deride yağlanma olur. 3 değil 2 doz yıkayın en fazla. Kısa saça 1 doz yeter zaten, ki bence zeytinyağlı sabun veya bıttım sabunu gibi doğal tercihler daha iyi olur ama seçim sizin.

Ben yerin dibine sokanlardanım. Bulunduğumuz bölgede 100 mbps fiber internet abonesi olarak 0,4 mbps gördük. Çok defa gördük. 5 ayda aboneliği bitirdik. Superonline'a geçtik, bizde de zaman zaman yavaşlamalar var ama kopma olmadı hiç.

Ben yeni geçtim, bir hafta oldu, gayet memnunum (daireye kadar fiber). Yıllardır Superonline fiber abonesiydim, o da daireye kadar fiber ve hiç sorun yaşamadım ama artık pahalı kaçmaya başlayınca turknet’i deneyeyim dedim.

Özetle bölgeye göre değişiyor, evinize fiziken farklı iki hat geliyorsa superonline’ı iptal etmeden deneyin derim. Ben öyle yaptım. Bizde biri Türk Telekom’a, diğeri superonline’a ait iki fiberoptik kablo geliyor dairelere.

3 yıldır kullanıyorum. meh işte. oooo süper de değil, bu ne amk google açamıyoruz da değil. altyapınıza bağlı daha çok aslında. problemli bir yerdeyseniz tavsiye etmem çünkü müşteri hizmetleri yavaş.

benim burası problemsiz. müşteri hizmetlik bir durumum olmadı ama aksini yaşayan arkadaşlarım uğraştılar. bana tarifemdeki hıza yakın veriyorlar (80-90 ortalam alıyorum, 100mbit) . günde 1-2 kere anlık kopmalar olabiliyor 2-3 dakika sonra geliyor ama turknetten mi benim modemden mi hattan mı bilmiyorum.

fibere bir geçiş sağlayacaksa ben olsam denerdim. baktın olmuyor geri dönersin.

Daha önce bi ay kullandım, şimdi de bi aydır kullanıyorum. İki tecrübemde de internet hızı açısından memnun(d)um. Sadece ilkinde bir ay kullandıktan sonra başka bir eve taşındık ve internet bağlantısını bir ayda taşıyamadılar. Biz de türk telekoma geçtik. Yani bence internet altyapısı, hızı vs açısından baya iyi bi firma ama taşıma gibi konularda sorunlu olduğunu yaşadım ve başkalarından duydum.

Güzelliği altyapınız ne kadar destekliyorsa o kadar hız alıyorsunuz ve fiyat sabit. 100 megabiti 100 liraya almak diğer firmalarda şu an imkansız gibi baktığım kadarıyla. Ayrıca taahhüt de yok o da büyük avantaj. İlk kurulum da gayet hızlı ve sorunsuz oluyor.

Bence de deneyin, beğenmezseniz iptal edersiniz zaten. Ayrıca davet kodu isterseniz gönderebilirim, bi ay bedava kullanırsınız :)

8 aydır problemsiz kullanıyorum. Bizim orada da süper online dan daha fazla hız vaadetmişlerdi. Vermeyi başardılar.

Taahhütü olmadığı için deneyelim görelim beğenmezsek direk çıkabiliyoruz nasılsa diye düşünmüştük. Ama beğendik biz.

4 aboneliğim var, memnunum. Zaten bir sıkıntı olsa da bu sıkıntı altyapı kaynaklıdır, alt yapı da Türk Telekoma ait.

Yani TT Net de olsa, Superonline da olsa, Turknet ya da Milenicom da olsa alt yapı Adsl ve Vdsl hatta türk telekoma ait.

Fiber de de Turknet ve Milenicom yine turk telekom alt yapısı kullanıyor, Superonline bazı yerlerde kendi fiber alt yapısı var mı onu bilemedim.

Özetle binanızda sadece ADSL-VDSL hat varsa bu hangi firmadan hizmet alırsanız alın teknik hatalar ya da bağlantı kopmaları hepsinde aynı olacaktır.

Fiber hat varsa binada kime ait olduğuna bakmak lazım herhalde, uydunet filan tamamen konumuz dışı.

kullanırken çok memnundum.
ancak ne zaman taşındım ve onların da hattı taşıması gerekti o zaman acı gerçeklerle yüzleştim. asla ve asla kimseye ulaşamadım, 3-4 hafta boyunca internet veremediler ki evden çalıştığım bir dönemdi. en sonunda superonline'a geçtim.

bence apartmanınızda kullanan varsa hattın açılışı ne kadar sürdü mutlaka sorun. ona göre karar verirsiniz.

Google'dan bakarsanız testis kanseri çıkmanız bile mümkün.
Bence fiziksel muayene ve tahlil sonuçlarına itimat edin.

Normal geldiği için önemsemediğiniz bazı şeyler sorunu belirler. Bu belirtiler birbirinden kopuk gibi geldi bana. Ama migren ihtimali aklıma gelmiyor değil.

Tuvalete gitme isteği demişsiniz, muhtemelen idrar için. Peki "bitmedi" hissi, tuvalet yaparken yanma ağrı, idrarda renk değişimi ve farklı/kötü koku var mı? Varsa böbrekte kum veya idrar yolları enfeksiyonu olabilir. Biraz bolca su içip bir miktar yürüyüş yapın. Geçmiş olsun.

@muhayyer divan, migren zaten uzun yillardir vardi ama son iki haftada 2 bas agrisi krizi biraz normalimin disinda bir durum. Bas donmesi oldukca rahatsiz edici bir seviyede. Tuvalete gitme istegi hakkinda herhangi bir renk degisimi ya da kotu koku yok sadece eskisinden daha fazla idrara cikiyorum. Eskiden daha uzun sure tutabiliyorken su siralar "gitsem daha iyi olur" dusuncesi icindeyim. Cevabiniz icin tesekkur ederim.

Yumurtlama dönemi, idrar yolları iltihabı, bel fıtığı denk gelmiş gibi geldi bana

Okumadım ama görünen köy kılavuz istemez daha 50 sene önce yazılan kitabın dilini anlamıyoruz 700 yıl önce yazılmış bi eseri nasıl anlayacaksın. Okuyacak yüzlerce eser var Mesnevi falan biraz zaman kaybı.

Şerh okumanız gerek, birçok şerh var. Şefik Can ve Abdülbaki Gölpınarlı çok sevilir çok tercih edilir. Kenarda köşede bilinmeyen kişilerin şerhleri vardır, onları bulmak lazım. Çeşitli Mevlevi dedelerinin şerhleri de olabilir. Benim bildiğim Ahmet Kayhan dede var, ulaşabilirsen onu oku.

okumak istiyorsan şefik can tavsiye ederim, pek şerh gibi değildir kısa kısa açıklamalar ile izah eder bu sayede hacmi artmamış olur. ayrıca 700 yıl olarak düşünme şefik can tercümesinin dili çok güzel ve anlatılan hikayeler genel olarak anlaşılır. eserin amacı zaten hikaye sembolizmi ile kişinin nefsinde temizlemeye yol açması.

senelerce taş dolu bir keseyle yaşadım. sıkıntı da hissettirmedi hiç. ama ileride pankreatite dönebilir denince ameliyat oldum. kapalı yaparlarsa ertesi gün taburcu ederler. bir-iki gün sıkıntı oldu. sonrası sıkıntısız. hatta ilaç vermişlerdi kullanırsın dediler. sonra sıkıntı yoksa kullanma dediler.

Öncelikle geçmiş olsun, Allah şifa versin.
Hangi doktor aldır dedi acaba, cerrah mı? Bir sıkıntı vermiyorsa, kendi kendine duruyorsa ne ameliyat olacaksın diyor doktorlar. Belki özel hastane ise aldır demiş olabilirler, bilemedim.

Safra kesesinde taş olup da sıkıntısı olmayan ilk sizi gördüm. Benim tanıdığım insanlar aylarca sebebini bilemedikleri ağrılar çekip meğer taş varmış, safra kesesini alınca sıkıntım bitti diyenler genellikle.

Ben olsam sorun yoksa beklerdim ama taş oynarsa kanalı tıkayacak kadar büyükse doğrudan ameliyat olurdum, kanal tıkanırsa sıkıntı büyük oluyor çünkü.

Aslinda bu soylediklerim ultrasonu ceken doktorlarin agzindan duyduklarim. Digerleri rapora bakarak pek konusma yanlisi degiller.

Anladogim kadari ile kucuk raslqrin kanallari tikamasi ,buyuk taslarinda duvarlara zarar vererek kanser olmasi tehlikesi mevcut.

Yani arada sizliyor evet ama beni rahatsiz edecek sekilde 2 ya da 3 tur. Onlarin oncesinde de hayvanlar gibi yemek yemisligim vardir. Mesela biri hersey dahil tatilin son gunu idi malum 7 gun boyunca sade e yedigim icin biraz da ona baglamistim. Yoksa arada yumurta filan yiyince agri degil de sizi yapar.

Aynı durumdaydım, çok alakasız biçimde endokrin uzmanı fark etti safrakesemde taş olduğunu, sonra jinekolog da ultrasonla kontrol edip doğruladı. Hangisi ne demişti artık hatırlamıyorum ama bu doktorlardan biri "hemen ameliyat yaptır, sonra çok sıkıntı olur" dedi, diğeri "sıkıntı vermiyorsa ameliyata gerek yok" dedi. Ben de genel cerraha gittim, ona sordum, "çok acelesi yok ama uygun bir zamanında gel de alalım" dedi adam. Ben de iki sene sonra gittim, safrakesemi verdim kurtuldum.

Sıradışı bir şey yoksa kapalı ameliyat yapıyorlar zaten, ertesi gün eve gönderiyorlar. Basit ameliyat, yine de ameliyattan sonra 1-2 gün yanınızda biri olması iyi olur. Ben ameliyatın gecesinde tek başıma yataktan kalkabilmiştim ama geri yatamamıştım ahahah, karnım çok acıyordu. O acı da en fazla 3 günde kabul edilebilir sınırlara iniyor.

tas safra kesende oldugu surece sorun cikarmaz ama olur da bir gun tas gider kesenin cikisini tikarsa acil ameliyata girersin ki daha riskli bir durum. Zaten artik endoskopik yapiyorlar ameliyati.

Bir arkadaşım Adnan Saracoğlu'nun bir kürüyle ameliyattan kurtuldu, bir de aynı zamanda kilo verdi. Sanırım kilo vermek de kurtardı onu.

2 ya da 3 kere rahatsizlik vermisse aldirma vakti gelmistir.

Ben aldirdim, kurtuldum. Zaten tas olusturuyorsa duzgun calismiyor demektir. 4 kez agridi bend de sadece ama lanet ettim.
Laparoskopik oluyor ameliyat, 3-4 tane cizik seklinde kesi atiyorlar. Cabuk oluyor. 1-2 gun sonra eve gidiliyor. Genel cerrah ile de konusun. Sizladigini ve ekstra olarak 2-3 kez rahatsizlik verdigini mutlaka belirtin.

doktorun diyemedigin ben diyim, kesin aldirin, safra kesesi tasliysa patlamaya hazir bombadir, doktorlar acaba beni kandiriyor mu diye dusunen halkimiz sebebiyle korukudan kesin alridin diyemiyor, benim bir cikar catismam yok o yuzden gonul rahatligiyla diyorum.

bizim baktığımız bir kedi vardı. tıpkı bunun gibi. süt kardeşler'den esinlenerek adını "yasemin" koydum.

kimyon

Gölge olsun

bence çaklıt süper
mıncır da olabilir trtde bi çizgi filmde vardı

ahahaha tipe gel ya, çok sevimli. Peki erkek mi, dişi mi?

@BuddyGuy
Erkek

ninja

Arap

hamilton

Karabas.

Pamuk olsun, tüyleri pamuk gibi, beyaz olması gerekmez.

Kırpık

Çilleri var gibi, çillim derdim :)

Tostos. Tortor (motor gibi mırlıyorsa mesela).

İnsan ismi olarak da kullanılanlardan mesela bahtiyar, benim kedimin ismi. Ya da hüsnü, güzel demek. Ya da rıfkı, okşan, şakir...

Benim bu model çocuğumun ismi Milka <3

Size ve yeni bebeğinize bol mutluluklar, yoğurulmalı masajlar ve sağlıklı bir ömür diliyorum.

erkekse chocolate feminen kalıyor. büyüyünce arkadaşları arasında alay konusu olur.

renginden ötürü toprak diyorum. sorarlarsa hem renginden hem de (2 hafta sonra son yarışta şampiyon olacak) toprak razgatlıoğlu o günlerde dünya motor sporları tarihinin en büyük başarısını yakalayan türk (wsbk 1000 cc) olmuştu ondan dersiniz.

Bir arkadaşımın aynı bu renk bir kedisi vardı ve adı Moka'ydı. Moka güzel isim.

kırpık

Mr. Brown

zifir

golge veya gece guzzel isimler

kara panter falan diye de iyice ucabilirsiniz tabiii bakalim kisiligne uygun mu :)

Ne koydun ısmini?

Gecen sene kalori hesaplayarak 10 kilo verdim. Gramajlarda hata yapiyor olabilir misin? Ben baya sabah kahvalti ara ogun ogle yemegi ara ogun aksam yemegi seklinde bir suru sey yiyordum hic de ac kalmadim.

Hesaplama siten oldukça yanlış görünüyor: porsiyonlarını, gramajlarını yanlış giriyor olabilir misin

bu işin olayı o zaten. canının her istediğini yiyip, doyma hissine ulaşana kadar yersen zaten kilo alırsın. hayat tarzın değişmiş olabilir. daha hareketsiz bir yaşama geçmiş olabilirsin veya yaşın ilerlemesiyle metabolizman yavaşlamış da olabilir.

Şeker ve un tüketimi insanın çok çabuk acıkmasına ve gittikçe de daha fazla yiyip diyabet olmasına sebep oluyor. Bunu kendim yaşadım, birkaç kez yaşadım, bu söylediğim %100 doğrudur. Diyetinden meyveler dahil şekerli yiyecekleri ve unlu gıdayı çıkarırsan, önce çok sabretmen gerekecek ama en geç 1 hafta içinde o sabır yerini tokluk ve hafifleme hissine bırakacak.

Yukarıda anlattığın düzende meyveleri günde 1 taneye indirsen, proteini çoğaltsan, doğal sağlıklı yağı (zeytinyağı ve tereyağı) biraz artırsan, atıştırmalık olarak yağlı tohumlardan (fındık fıstık badem kaju) çiğ olarak (kavrulmamış) tüketsen, 8/16 düzeninde aralıklı oruç yapsan, bol su içsen, günde yarım saat yürüyüşün olsa ve mutlaka gece uykusu (23.00'te uykuya dalmış olacağın şekilde) uyusan. Burak 3-4 kiloyu, varsa vücudundaki çoğu rahatsızlıktan da kurtulursun. Ben fibromiyalji ağrılarımdan kurtuluyorum bunu yapınca.

Hesabin yanlis gibi geldi bana da.

3. Paragrafta çok bir şey yememişsin gibi gözükse de saydıkların hep kalorili şeyler. 2000 olmasa bile 1500 kalori var en azından. Çünkü kuru yemişler, meyveler çok kalorili. Hele trabzon hurması. Akşam yemeğin ortalama 800 kalori. Küçük deme o dolma 200 kalori neredeyse. Öğlen yediklerin de diyet aldatmacası. Soyalı şeyler de kalorili. Sabah yumurtalı kahvaltı, öğlen kuru yemiş, kahve ara öğün. Akşam da senin yediklerinden bir grubu seçerdim. Mesela sadece enginar yemeği ve salata. Diyet yaparken bu yöntem bende. Akşam yemeğini 4,5 gibi yeyip ondan sonra acıkırsam kefir. Gün içi acıkırsam yine kefir, leblebi. Yeşil çay, bol su.Bu şekilde zayıflıyorum valla. Spor yapamayacak kadar tembelim.

1500 ölmeme sınırı genelde aslında çoğu kişi için, bmr deniyor. ben de bi ara 1 ay 1500 aldım . yani 1 öğünde doluyor zaten. sağlıksız zayıfladım ama. enerjim düşmedi. şimdi bu siteye göre hesapladım www.calculator.net ve 2800 civarı alıyorum.
en güzeli boyun kol bel vs ölçüp ona göre vücut ölçilerini belirlemek deniyor.

süreci biraz daha detaylandırır mısın ? mesela başlamadan önce hayvanların şamanizmde yeri gibi ön bilgi konuşma anlatı hikaye yani bağlantılı bir şey yapılıyor mu ? yoksa bilgi vermeden sadece sonunda mı insanlar gördüklerini paylaşıyor

yani oluru yok da yine de merak ettim :)

Ben o ritüelden 2-3 kez yaptım, evet gördüm. Katıldıklarım rahim şifalandırma üzerineydi (kadın hastalıkları konusunda bedeni rahatlatma amaçlı) ve o ritüellerden çok fayda da gördüm. Olması da olmaması da şart değil, o an neyse odur.

Valla çok fazla zırvalayan var malesef. Playing star again +1

şimdi mescide gidip zikir yapanların arasına girseniz onlar gibi kendinizden geçebilir misiniz? hayır. bu da aynı hesap. kimi hemen adapte olurken kimi zamanla ulaşır. belki birkaç sefer daha denedikten sonra görebilirsiniz.

buna inanmak istedikleri, görmek istedikleri için görüyorlar. siz gerçekten böyle spritüel konulara inanıyor musunuz yoksa bir deneyelimcilerden misiniz? spritüel konuların hemen hepsi reel hayattan kaçış üzerine kurulu dikkat ederseniz. görenlerin zaten gerçek hayattan kaçma niyetleri vardır muhtemelen.

ben de katılmıştım böyle bir şeye ve erk hayvanlarımı gördüm. bana verdikleri mesajlar gayet manidardı. hayvan da zaten bir sembol. şamanik yolculuğun bir amacı zaten günlük yaşam hakkında rehberlik almak. içsel rehberlik. yalnız bunlar bir günde anlaşılabilecek şeyler değil. deneyimledikçe oturuyor sanıyorum ki.

bu arada yarı trans halindeyken bilen bilir zihin durur, rüya görüyormuşsunuzcasına kareler akar gözünüzün önünden. insanlar bir taraflarından uydurmuyor yani deneyimlerini eğer yalan söylemiyorlarsa.

nerede yapılıyor hocam bu olay? merakım var katılayım.

dip balıkları suyun kirlilik seviyesine göre daha fazla zararlı madde içerebiliyorlar.

tamamen kişisel çıkarımımla yorum yapıyorum (yani bilimsel değil, yanılırsam şaşırmam); dipte yaşayan balıklardan uzak durun derim.

taze ve yüzeye yakın olanları tüketsin.
örneğin somon ve ton balıkları denizlere kurulan havuzlar/kafeslerde üretiliyor.
pembe renkli markette satılan çoğu somon fümenin içinde renk verici boyar madde var.
mezgit gibi cıva yoğun dip balıklarından uzak dursun.

mevsiminde hamsi, palamut gibi balıklar daha iyi.
bir de mantıken küçük balık protein faydası ve biriken atık düşünüldüğünde sanki daha iyi gibi.

mevsim balıkları +1

balığı kabuğuyla da yesin

dip balıkları cıva birikiminden dolayı tavsiye edilmiyor ama, mesela haftada bir (konserve) ton balığı veya somon yemenin bir zararı olmadığını gördüm araştırmalarımda. yine de her hafta somon yemek yerine bir hafta somon, bir hafta hamsi, bir hafta palamut şeklinde gitmek mantıklı, hamileliğimin 20.haftasındayım, böyle yapıyorum.

Elbette ki ortasu ve yüzeye yakın balıklar.
1.sırada Zargana , fosfor bakımından daha zengini yok bildiğim kadarı ile kızartması ağır gelebilir buğulama şeklinde tüketin, istediğiniz kadar tüketirsiniz. Uskumru,kolyos,hamsi,sardalya,

Lüfergiller'de olur ama denizde hareket eden her şeyi yediğinden pekte tavsiye olmaz eşinize.

küçük balık yiyecek büyük balık yasak. ton balıgı yasak. midye türü şeyler yasak.

Sevmediği balığı dayatmayın, babam dayatmış annem bana hamileyken, hâlâ hamsi ve küçük balık yiyemiyor annem, tiksinmiş. Dayatmak iyi bir şey değildir, sevdiği balıkları yedirin derim.

Mezgit yememeli demişti Dr bize

hamsi, istavrit

saç dermatolojinin alanına girer. dermatolojiye gidebilirsiniz.

@master of ceremonies

Evet dermatoloji ama hani saç nihayetinde güzellikle ilgili ya, beni döverler diye düşündüm onun için hastaneye gitmeyi filan reddetti zihnim. Onun için ne düşüneceğimi bilemiyorum.

İatanbuldaysanız, instagramda sosyaleczacı hesabının sahibi dermokozmetik konusunda çok bilgili bir eczacı hanımefendi ve eczanesi sahrayıcedid'de. Ben İstanbula gitsem kesin gitmek istiyorum ürün tavsiyeleri için. Bir de yeni çıkan saçlar mesela kemoterapi nedeniyle saçı dökülenlerde de ilk başta kıvırcık çıkıyor. Sonra normal haline dönüyor.

Vardır. Cihazın iç aksamında kireçlenme oluşmuşsa suyu ısıtma süresi uzar veya bir anda ısıtmaz olabilir. Bi bakım yaptırsan iyi olur.

90larda haberlerde oldukça sık geçerdi banyoda tüplü şofbenlerden sızan gazın çok kimsenin canına mal olduğu .
Yine o anlardan itibaren sanırım ilki ihlas markasıyla piyasada yaygınlık buldu. herhalde 15 yıl kadar kullandık asla tehlikeli bir durum olmadı.

30 sene şofben kullandım. Bir tehlikesi olduğunu düşünmüyorum. Ancak yine de insan güvenemiyor. Çalışırken aynı odada olmamaya özen gösterin.

Arkadaş sanırım elektrikli şofbenden bahsediyor. Teknik olarak yoktur diye biliyorum fakat verimli değil, anlık sıcaklık değişikliği çok fazla. Memnunsan devam et.

Biz de bir 20 yıl kadar İhlas ve Fakir marka ani su ısıtıcılarından kullandık. Çamaşır makinesiyle aynı anda çalıştırmayın uyarısı yapılmıştı sadece. Bir de suyu kapattıktan sonra şofbeni kapatmayı unutmayın. Açık kalırsa çok çabuk bozuluyor. Hatta hatırladığım kadarıyla önce şofben sonra suyu kapatmak gerekiyordu.

Terapi ile ilgili olarak öncelikle şunları aklınızda bulundurmanızı öneririm:

-birçok farkli terapi ekolü var.

-psikiyatri eğitiminde de psikoloji eğitiminde de üniversitede ilgili dersler verilse bile "terapi yapma dersi / eğitimi" gibi bir şey verilmiyor.

-terapi eğitimleri akredite kuruluşlar tarafından ücretli olarak veriliyor. psikiyatr ve psikologlar bu meslek hayatlarının başında veya süresinde bu eğitimlere katılıyorlar.

-terapi eğitimi de almak yeterli değil, süpervizyon almaları gerekiyor.

-dolayısıyla psikiyatr da olsa yüksek lisansını yapmış klinik psikolog da olsa mezun olduğunda aslında terapi yapmaya yeterli olmuyor. (ülkemizde bu alanda meslek yasası olmadığı için hiçbir yasal engel yok, yapan çok piyadada ama etik ve sağlıklı değil.)

-önemli olan belirli bir terapi ekolünde eğitimlerini almış, aile danışmanlığı konusunda uzmanlaşmış ve supervizyonunu da almış bir terapist bulmanız. bu psikiyatr da olsa psikolog da olsa böyle.

-daha ilk seanslardan kendi özel hayatından örnek verip sizi belirli bir konuda yönlendirmeye çalışan biri bana hiç profesyonel ve etik gelmedi.

-birbirinden habersiz psikiyatr ve psikologa aynı anda devam etmeyin. bu aynı anda iki farklı yaklaşım, tedavi demek. ruh sağlığı için çok sakıncalı olabilir.

-uzman psikolog esra yatağan'ı araştırmanızı öneririm. aile terapisi alanında uzmanlığı olan ve etik bakış açısına güvendiğim biri.

(ben psikoloji mezunuyum ancak sizin ihtiyacınız olan alanda çalışmıyorum.)

Psikiyatri için bedensel tepkiler gerekiyor, yani taraflardan birindeki ruhsal/duygusal bozukluk bedene de yansımaya başlamışsa önce bedeni iyileştirmek amacıyla psikiyatriye gönderiliyor insanlar. Onunla eşzamanlı olarak psikolog yardımı gerekiyor. İlaç etki ettikten sonra davranışlar üzerinde çalışmak en iyi sonucu veriyor. Yani ilaca ihtiyaç yoksa psikiyatrla çalışmayın derim. Ama ihtiyaç varsa da ihmal etmemek gerekiyor.

@playing star

Evet ama hem daha fazla para isterler hem olaya psikolog gözüyle değil daha çok tıp gözüyle bakarlar, bir miktar tedbirli olmak lazım diye düşünüyorum. Yani aile terapisi psikiyatrinin değil daha çok psikologların konusu diye biliyorum.

Bizim psikiyatr, şema terapi ve bilişsel davranışsal terapi üzerine uzmanlaşmış bildiğim kadarıyla. Aynı ekoller de bir psikolog bulsam mı?
Ya da psikiyatr ile psikologu iletişime sokmak gerekir mi?

Daha önce psikologa gittik ve o ilk seans eşimle beraber aldı ve sonra tek tek aldı, iki ay kadar devam ettik, psikolog aile terapisinden ziyade, bireysel olarak halletmeniz gereken sorunlar var, o yüzden tek tek yapalım demişti. Eşim baya da memnundu ama maalesef ülkemizde bu işler bol parayla dönüyor. Maddi sebeblerle terapiyi sonlandırmak zorunda kaldık. Otohipnoz ödevleri vs veriyordu ve güzeldi ama ailesel sorunlara ne kadar faydalı oldu tartışılır.

daha önceki raporu ile gidip aile hekimine yazdırsın işte?

işten çıkalı 100 gün olmadıysa sigortası devam ediyordur. yoksa da gss işlemeye başlamıştır. hiç geliri yoksa hemen gelir testine başvursun sonra gss üzerinden muayenesini olup ilaçlarını yazdırabilir ama başvuru ve testin sonuçlanması biraz vakit alacaktır. testi beklemeyeyim derse veya geliri varsa hiç gelir testiyle vakit kaybetmeden direkt primi ödeyip yine ilacını yazdırabilir.

@rose parks

Aile hekimine yazdıramamış. Kesinlikle yazmamışlar. İşsizlik sigortası da yok sanırım.

@hadsafhada

Teşekkürler, adamın durumu nedir tam bilmiyorum, ileticem bu mesajını. Sağ ol.

Bilmiyorum sadece bana anlatılanı söyleyebiliyorum. Diazem denince bi şaşırdım zaten. Galiba hipomani döneminde. Bir reçetesi elime geçti. Aynı ilacın bir 5 mg'lık bir de 15 mg'lık olanını yazmışlar. Ayrıca depakin ve diazem var. İlaç fazla bilmem ama diazem'e çok şaşırdım.

Sigortası olmasa bile hastanede ilaç yazdırabilir, gss'si olmayanlar yanılmıyorsam en son 7 lira mı bir ücret ödeyip alabiliyordu. Ben sigortam yokken böyle alıyordum ilaçlarımı. Herhangi bir devlet hastanesine gidip girişte sorsun, yönlendirirler.

bu arada yazmayı unutmuşum, yıl sonuna kadar prim borçlular da ufak bir meblağ ödeyip muayene olabiliyorlar kamu hastanelerinde. o şekilde de gelir testi veya prim ödeme vs. ile uğraşmadan hastaneye gidebilir fakat bu şekilde yapılan muayenelerdeki reçeteleri sgk ödemiyor. ilacı cepten alması gerekir bu durumda.

İşyeri tarafından işten cikarildiysa işsizlik sigortası/primi için de başvurabilir işkur üzerinden. Onun şartlarını sağlıyorsa ve alabilirse zaten en az 6 ay sigortalı olur ve GSS priminden de muaf olur

parayla alabilir. sadece bir psikiyatri kliniğine gidip 7 tl verip muayne olacak ve reçetesini yeniletecek.

Geçmiş olsun. Ölmezsin rahat ol.

sakız çiğneyerek uyursan ağzından nefes alma imkanın olur
lel

Biri demişti ki burnunun etrafına vicks sür, mentolü burnu hemen akıtıyor rahat edersin.

Alerjik nezle olduğum zaman söylendi, yaptım ama bir fark göremedim. Denemek istersen çekinme...

otrivine sık

Kolonya bozulabiliyor muymus ya nasil oluyor?

Kolonya dogaya zarar vermez ayrica.

birincisi kolonya suyu sabundan daha fazla kirletmez.
ikincisi kolonyada %80 oranlarında alkol oluyor, 20 yıl beklemiş %45 alkollü rakı içilirken %80'lik kolonya falan bozulmaz.

Kötü kokuyor kolonyalar. Belki de sahtedir bilmiyorum. Doğaya zarar vermez mi yani emin misiniz? Döküyorum?

Metal ya da borcam kapta su ile karıştırıp yakabilirsin.

Esansı bozulmuştur onun. Kokusu kötü ise pamuğa döküp evdeki telefon, çanta vs ne varsa silerek dezenfekte etmekte kullanabilirsiniz.

Duruma göre yüzleşme durumum da sonraki davranışım da değişiyor o nedenle biraz da kişinin yaptığı ayıba bağlı.

Valla sevdiğim, değer verdiğim biriyse ben açık açık yazıyorum, söylüyorum bak şurada bana ayıp ettin sana kırıldım diye. Hatasını kabule derse devam. Etmezse keserim iletişimi.

Haa sizin dediğinizi yapıp iletişimimi kestiysem demek ki hayatımda olmasa da olur birisi. Haliyle soğuk yapar, iplemem sanırım.

boş vermeli, hatta bozuşulmayacak kadar boş vermeli, o kadar önem verilmemeli.

Bence yüzleşmeli, boşverilecekse de yüzleştikten sonra boşvermeli. İçinde biriktirip çöp dağı yapmamalı.

Yüzleşirim, boşvereceksem ya olayı ya da kişiyi boşveririm. Vaziyete göre davranışım değişir.

İletişim tek taraflı değil, değer verdiğim kişiye karşı sorumlu hissederim ben kendimi ve muhakkak yüzleşirim ve aynısını beklerim herkesten.

Ben pek iletişim kesen biri değilimdir ama bu durumda kaldıysam tekrar temasa geçtiğinde o kişiyle eskisi gibi olmaya çalışırım, ha bazen olmuyor o ama en azından denerim.

Eğer samimi değilsem boşverip yoluma gidiyorum çünkü çamura bulanmaya değmez ama samimiysem ya boşverip devam ediyorum ya da çok gücüme gittiyse oturup konuşuyorum.

yüzlestigimizde ne diyecek? onu tahmin etmeye calisiyorum, sen beni kiskandim, büyütüyosun gibi cevaplar alacagimi biliyorsam, sessizce yol veriyorum.
samimiyetine inanmadiysam, hayatta temasa gecmem.

Olayı ilaçla değil de, eğer yorulmadığın bir hayat tarzın varsa yorulmayla, eğer oda ısısında veya havalandırmada problem varsa ısı ve havalandırmayı iyileştirerek veya melatonin eksiğin varsa melatonin takviyesi alarak çözmek mümkün. Hemen uyku ilacına girişmemek lazım, çoğu zaman birkaç gün sonrasında daha bile uyandırıyor o ilaçlar.

redepra 15mg

Hocam aynı sorun bende de var, tamamen aynı. Çözümünü ilaçlarda aramayın. Muhtemelen burnunuzda bir sorun var, et veya kemik var burunda, kbb uzmanına görünün. Ben şöyle bir çözüm buldum, büyük oranda işe yarıyor:

cold mix, çocukların burnu tıkandığında yakaya damlatıyorlar ya, gece yatarken damlatıyorum uyanmalarım azalıyor.

bir de sinus rinse kit ile de burnumu yıkadığım zaman rahat uyuyorum.

edit: bir de avamys diye bir burun spreyi var, o da iş görüyor ama çok sık kullanmamak gerekiyor onu.

ben saçma sapan uyanıp uyuyamazsam ya da uykuya dalmakta zorluk çekersem müthiş rahatlatıcı, içinde hiç bir gerginlik stres barındırmayan bir çizgi film ya da dizi düşünüyorum. Müziğini falan düşünüyorum, oradaki huzurlu ortamı ve olan olayları düşünüyorum. uyanık kalmama neden olan kafa doluluğumu unutup uykuya dalmamı sağlıyor. benim için bu dizi "sihirli annem" :( 29 yaşındayım.

KBB +1

Magnezyum eksikliği bile olabilirmiş. Bak youtu.be

@beni sen oldurme @pispinti kbb'ye yakin zamanda gorundum, herhangi bir sorunum yok. Sorunumun daha cok psikolojik kokenli oldugunu dusunuyorum ama aksiyon almak icin -maddi ve manevi- hazir degilim. Sadece deliksiz uyuyabilsem kafi su an

Telefonu başka bir odada bırakıp uyumayı dene. Birkaç gün sonra düzelirsin.

Dakota'nin tavsiyesini deneyin bir süre o zwmwn. Uyanınca ekran ışığına maruz kalmak uykuyu kaçırıyor çünkü.

İnsidon veya insomin hafif uyku ilaçları. Bazı eczaneler reçetesiz de veriyor bunları. ( Benim başıma geldi, iki defa aldım kimse reçete sormadı, üçüncüde öğrendim ki meğer bu ilaçlar reçeteliymiş)

Psikolojik olduğundan emin olmak lazım. Psikolojik olsa hiç uykuya dalmamaniz lazım bence. Başka bir KBB uzmanına göründünüz mü?

Evet tuzlu bikarbonatlı su ama tabi onun karışım yüzdesi vs önemli. Normal içme suyuna katıp o içinden çikan aparat sayesinde burnunuza sıkacaksıniz, müthiş işe yarıyor yılların kronik sinüzitlisi olarak söylüyorum.

50 lira çok ama aparatı tozlar bitse de kullanabilirsiniz içine tuzlu su koyup. Ya da serum fizyolojik alırsınız daha ucuza, içine biraz karbonat koyarsınız vs

Yani bilmiyorum ben bu aleti 10 yıldır falan düzenli olarak kullanıyorum. Genelde yılda bi tane alıp sonrasında kendim dolduruyorum içine. Yıl bitince de eskidiği için yenisini alıyorum.

Özellikle kronik sinüzit, geniz akıntısı, alerjik rinit gibi konularda faydalı yani :)

evet evde de yapılabilen bişey, hafif sıcak suyla bir burnundan sokup öbür burnundan suyu akıtıyorsun burun duşu mu ne diyolar. baya açıyo beynine kadar

@nundu

Yani tamam yüzdesi önemli ama, bugün hassas tartılar neredeyse her evde var, bi tuz karbonat karışımı için 50 lira vermek çok ağırıma gitti.

Bu arada ben grip diye gittim rapora kronik sinüzit yazmış ama alerjik nezle ilaçları vermiş, teşhisim nedir bilmiyorum :)

kronik sinuzit ve alerjiden muzdarip biri olarak ben de uzun zamandir kullaniyorum sinus rinse. bir kez almistim aparati icin. o zamandan beri 1 cay kasigi tuz 1 cay kasigi karbonat koyup ilik suyla kullaniyorum. tuzu abartirsaniz genziniz yaniyor yalniz ikisini esit koydugum zaman sorun yasamiyorum ben. aparata para verdiniz kalani esantiyon oldu gibi dusunun :)

activuss diye bi uygulama var ankara'da baya aktif tavsiye ederim. aktivite arkadaşı bulabiliyorsunuz veya aktivitelere katılabiliyorsunuz

Hocam Ankara insanı cidden soğuk ve yabani, İzmir'den gelip de adapte olmanız çok zor hakkaten.

Ben doğma büyüme Ankaralıyım, son 2 senedir iş harici yeni kimseyle tanışmadım herhalde. Yani öyle ara sıra denk gelip arkadaşın arkadaşı gibilerinden tanışıyorum genelde, ama başka bir sosyalleşme yöntemi bilmiyorum.

Sosyal olarak aktif bir insansanız Ankara cidden tatsız yani. Bi üniversitede yüksek lisansa başlayıp, sonra da üniversitelerin kulüplerine katılın derim. En kolay yöntem bu olur benim bildiğim.

Ankara memur şehridir, siyasetin başkentidir, insanlarının mesafeli ve şüpheci olması çok normaldir, bence bu durumu önce aynen böyle olduğu gibi kabul et ki insanlarla tanıştıkça canın sıkılmasın, bunalma. Yoksa Ankara insanı da gayet geyiktir, muhabbet canlısıdır, iyidir. Sadece kıyaslamamak lazım, kabul etmek lazım.

Bence sevdiğin ilgi alanlarınla alakalı ortamlara girip çıkmak sana yeterince çevre getirecektir. Özellikle çevre yapmaya kasma derim.

böyle senin gibi izmir'den, istanbul'dan gelen arkadaşlar var. sosyalleşmek için dans kursuna gidiyorlar.

bunca yıl x bir şehirde yaşayıp izmir'e gitseniz izmir insanı soğuk gelicekti size, eğitim öğretim hayatını bitiren bir insan için yeni çevre yapmak çok zor herhangi bir yerde. o yüzden insanlardan ziyade sizin içinde bulunduğunuz yabancılık, gurbet veya ait olmama hissindendir o soğukluk durumu diye düşünüyorum.

tavsiyeler de her yerde verilicek tavsiyeler. ilgi alanlarıyla ilgili kurslara etkinliklere gidilebilir. dans etmeyi biliyorsanız özellikle dans gecelerinde karşı cinsle hızlı kaynaşmalar yaşanabiliyor, bazı barlarda her hafta oluyor ona bi bakın. sokağa çıktım arkadaş buldum diye bir olay çok spesifik bir olayınız yoksa başınıza gelmez zaten o yüzden kurs ve dans işi kafanıza yatmadıysa çeşitli arkadaşlık uygulamalarına bakabilirsiniz, ekşi'den de yazın bira içmelik arkadaş veritabanı vs.

Dt. Özge Yağcı.

www.ozgeyagci.com

Biraz önce kendisinden kardeşim için randevu aldım.

Mehmet tartıcı.

hititdental.com

12-13 yıldır kendisiyle çalışıyorum. Harikadır.

Ekinoks. Bes senedir gidiyorum bir yığın işlem yaptırdım. Kendilerine güveniyorum.

www.ulubey.gov.tr

geçen gün aynı şey geldi başıma. özel hastaneye gitmiştim, pcr da yapalım dedi, yaptırmayalım dedim, tamam dedi, ben devlette yaptıracağım dedim. bir şey yok zorla yaptıramazlar sonuçta. devlette yaptırdım çıkınca.

Doktorun istediği herhangi bir testi yaptırmayabilirsiniz, bunda problem yok ama doktorun size doğru teşhis koyması için faydalanacağı bilgileri kısıtlamış olursunuz, o zaman da tedaviniz aksayabilir. Doktora açıkça söyleyin hangi testi daha önemli gördüğüne göre o belirlesin birinden vazgeçilecekse.

@mikro patlama

Evet aynen kendi halimi anlatıp ona göre test istemesini rica edeceğim. Duruma göre tomografi isteyecektir de, inşallah çok pahalı değildir o da...

İstediğin tetkiki yaptırmak elbette senin tercihin. Sgk anlaşmalı ya da devlet hastanesine gidersen daha ucuza yaptırabilirsin.

Konunun uzmanı değilim. Tamamen şahsi fikrim. Bence kullanılmasa da olur. Bu ilaç Japonya menşeili. Japonlar bile kullanmıyor.

geçmiş olsun
kullan/kullanma sana kalmış şunu çok iyi biliyorum başlayıp yarıda bırakma yan etkisi çok sert olabiliyor.

Yani ben kullandım; hafif geçirdim sadece ilacın yan etkileri biraz zorladı. Başka bir arkadaşım hiç kullanmamisti, o beşinci günden sonra ağırlaştı. Çevremdeki doktorlar hep kullanmami önermişti. Yanında d vitamini ve kan sulandırıcı da içtim. Ve bol bol suyu da hiç eksik etmedim.

Zaten bu ilaç antiviral bir ilaç; yan etkilerinin ağır olduğu söylenen sıtma ilacını vermiyorlar artık. Yine de tesadufen de böyle geçirmiş olabiliriz tabii.

Kullandıktan sonra çok ağırlaşan hastaneye yatan tanıdığım var. Sen bilirsin ama hamilelere verilmiyor mesela. Hatta dünyanın hiçbir yerindr kullanılmıyor diye de duymuştum.

semptom varsa kullanılması gerektiğini söylüyorlar.
ben covid i ağır geçirdim. favipiravir, kortizon, mide koruyucu, vitamin ve kan sulandırıcı iğne kullandım, gunde iki defa. ağır geçirmemin müsebbibi olarak ilaçları görmüyorum, akciğerimde zaten lezyon vardı. ilaç kullanmayı geciktirip çok ağırlaşan tanıdığım da var. eşim covid kliniginde de görev yapan bir hekim. o da önermişti kullanmamı.
5 ay geçti. bir zararını görmedim. hamilelere verilmemesi çok anormal bir durum değil. çoğu ilaç için böyle uygulamalar olabiliyor.
bu konular çok parametreli konular. o yüzden birinden duydugumuz şey kendimiz için geçerli olmayabilir. hekim görüşüne riayet etmek gerek diye dusunuyorum.

hamileler parol harici neredeyse hiç bi ilacı kullanamıyorlar zaten. diş çektireceklerse morfin vurduramıyorlar mesela, o zaman biz de diş çektirirken morfinden uzak duralım. demek ki zararlı diyebiliyor muyuz? yapılan kıyas çok saçma. kaldı ki doktor kullan demiş. bu ilaçların etken maddeleri yeni icat edilmedi zaten.

Doktorların söylediği şunun gibi bir şey özetle;

favipiravir içmeden de iyileşme ihtimalin var, evet. ama ya 4-5 gün sonra ağırlaşır da yoğun bakımlık olursan? o saatten sonra kullansan da faydası yok.

Şu anda dünyada bu hastalığa karşı işe yarayan tek ilaç bu sanırım, yeni bir ilaç çıkar da bunu kullanın derlerse ben o zaman onu kullanırım.

Ben bilime inanırım, genel ağırlık bu işin uzmanları bir fikirde birleşiyorsa hiç ikiletmem uyarım.

ben kullandım daha hızlı toparladım gibi hissettim, hiç bir yan etki filan da yapmadı. bu sorunun cevabı yok kardeş. tek bildiğim zararının pek olmadığı çünkü öyle olsa etraftan çokca şikayet duyardık. ilaç yüzünden şikayet eden kimseyi görmedim ben.

Hafif gecirmeme rağmen doktorların ısrarla tavsiyesi sonucu kullanmistim. Zaten grip olunca bile miligrami daha yüksek çok ilacı icmisizdir o kadar da zararlı olduğunu düşünmüyorum

hahahah aman hocam, adın çıkar fakültede :D emin olmadan hiç biri.

benim de mesela seneler sonra denk geldiğim eski öğrenciler oldu ki yaş farkı 3 falandı ama olacaksa belli eder ya da ederdi bilmiyorum.

Aynı ortamda olan bir kişiye bodoslama dalmak risk hocam. Üzülürsün sonra. Sana karşı hislerinden emin değilsin ayrıca. Seni tanımıyor.Seni tanımadığı içinde reddedecek. Ben senin yerinde olsam biraz arkadaşlığı ilerletirdim.

@komando kani var bende Aslında durum o kadar vahim değil. Bu aralar yüksek lisans mezuniyet işleri ile uğraşıyor ve işler çok yolunda gitmedi. Ben neredeyse her gün sordum işler yolunda mı diye. O da ara ara ben hiç sormadan "şöyle oldu, böyle oldu" diye yazdı. Ufak hediyeleşmeler de oldu. Ama emin değilim tabii. :)

"Seni yakından tanımak istiyorum" yaklaşımı bence hem ciddi hem samimi bir yaklaşım. Yani yüzgöz olmayı engellemiş olabilirsin. Bence iyi olur.

biraz daha beklenir ya.. belki ortak ilgi alanlarınızdan değişik sohbetler çıkar.
ama sizin yazdıklarınız pek bir ışık vermedi. gayet medeni çerçevede, ilgisiz olaylar gibi geldi.
emin olmak gerek diyenlere katılıyorum.

flört etmelisin, hafiften dalga geçmelisin, karşındakini üff çok güzzel dediğin biri olarak değil, öylesine biri olarak görmelisin, o zaman belki derim. direk hoşlanıyorum dersen damdan düşen, emri vaki yapan biri olursun.

aynı "iş yeri" ve ortamda olduğunuz için seni daha yakından tanımak istiyorum daha doğru bir yaklaşım.

benim önerim ise bunu yapmaktansa daha fazla vakit geçireceğiniz aktiviteler yapmak olur. etkinliklere davet edin, şunu hiç denedin mi beraber gidelim mi vs vs.. başbaşa olduğunuz 2-3 aktiviteden sonra senden hoşlanıyorum devamını getirelim mi diye de sorabilirsiniz.

dr eric berg'i oneririm, youtube kanalina bakabilirsiniz.

www.youtube.com

Zor bir konu. Beslenme ile tıp hala yeterince ilgilenmiyor cünkü. Alaninda cok iyi doktora gidiyorsunuz, o da beslenme hakkinda tek kelime etmeden yolluyor.

Her otoimmun hastaligi olan kisi ayni beslenme seklinden fayda görmez. Türkiye'de buna kafa yormus ve okulunu okumus Ümit Aktas var. Kendisini sevmesem de, size tavsiye edebilecegim baska bir isim yok.

Glutensiz beslenmenin iyi gelecegi, benim gördügüm ve okudugum, ayrica hastalardan duydugum kadariyla ortak nokta gibi...

Ayşegül Çoruhlu da çok iyidir, hem de komiktir, çok şaka yapar. Kitapları çok anlaşılır ve çok değerli bilgiler veriyor.

Prof. Dr. Nazan Uysal Harzadın benim bu konularda takip ettiğim ve çok faydalandığım, fonsiyonel tıp ve beslenme alanında paylaşımlar yapan bir doktor. Aktif bir instagram hesabı var.

Instagram hesapları drcanciftci, gozdearalocak, semaozpekmezci.

instagramda izmircocukdoktoru hesabı var Dr. Filiz Gökaslan'a ait ben onu takip ediyorum.

www.instagram.com

vücudda iltihabi sebebiyet verecek yiyeceklerden kaçınacaksın, glisemik index'i yükselten yiyeceklerden kaçınacaksın, antiinflamatuar yiyeceklerle beslenmeni destekleyeceksin ve tabi bunun yanında bir doktor daha iyi yardımcı olacaktır sana.

Evet seninle bir kocaman güzel gün onu çok mutlu edebilir.

Yemek, sinema/tiyatro, güzel bir çay bahçesi veya yeşillik kır vs bi yerler, kitap okumayı seviyorsa belki onun tarzına yakın bişey bulabilirsin o günde hediye etmek için vs. Çok incesin, ne güzel :)

Hediye olarak rahat bir ayakkabı alabilirsiniz bence. Gezmeyi de seviyorsa işine yarayabilir, Skechers mesela.

İstanbul içi çok güzel turlar oluyor. Onlardan birine katılabilirsiniz beraber. Merak ettiğiniz bir semti rehberle gezmek keyifli olabilir.

Robot süpürge? Annemi tahmin etmediğim kadar mutlu etmişti.

Bir iki günlüğüne yakın yer tatili olmuyor madem, onu tatil moduna sokacak güzel bir yere kahvaltıya/yemeğe götürün. Akşam açıkhava canlı müzik bir yerde serin serin takılmak da mutlu edebilir.

Pandemi nedeniyle düşünür müsünüz bilmiyorum; otellerin havuz, masaj imkanlarından günübirlik faydalanabilirsiniz.

hrvl +1 demeye geldim, guzel ve rahat bir ayakkabi ve bir yerde kahve icmek mesela

bütçe yazmamışsın ama ufak bir kaplıca tatili ya da masaj filan hediye edilebilir yorgunluğun üstüne.

Doktor kontrolünde mi içtin? Cevap hayır ise evet hipervitaminoz olabilir. Ama olmayabilir de. Zaten D vitaminini dışarıdan aldıktan sonra güneşe çıkmamak o vitamini almanın anlamı kalmıyor, öyle biliyorum. Muhakkak güneşe çıkmak gerekiyor, hipervitaminoz ihtimali azaldı yani.

www.medikalakademi.com.tr

Burada yazanlara göre senin baş dönmesi hipervitaminoz belirtisi değil. Üstelik zaten belirtilen sınırı aşmış bile olamazsın, değildir yani.

Bu kadar cevap yazdım, bir teşekkürü hak ettim, zira doktora sorman lazım bunları :/

O nasıl bir kullanım. Tahlil sonucu 27 diye anlıyorum. Bir anda aşırı yükleme olmuş. 20’nin altındaysa 50.000’lik bir haftada veriyor doktor ki onu da her doktor vermiyor.
Ayrıca d vitamini kanda kalsiyumu artırıp pth’yı da etkileyebiliyor. Yani böbrek sorunu da oluyor. Doktor değil hastayım.
Fazlasının toksik olduğunu da biliyorsunuzdur sanırım, her bünye aynı değil, doz oranı bilemem ama arka arkaya bir anda alınca toksik olma ihtimali olan bişey.

D vitamini disardan aldiktan sonra aktive olmasi icin gunese cikmaya gerek yok.

4ng/dl icin seviye icin doktor 2 hafta gunde 25 damla vermisti, sonra gunluk 8 damla takviye, oyle diyeyim. neden oyle fondip iciyorsun anlamis degilim.

hiçbiri. canon selphy cp1300 öneririm. hatta bende var boşta duruyor satabilirim istersen.

her şey dahil çıktının tanesi 3 lira civarına geliyor. kağıt kartuş vs dahil. normal foto boyutu büyük gelir dersen bir kağıda 2 foto basarsın, o zaman tanesi 1.5'a gelir. daha da ucuz olmaz zaten. cep telefonundan direkt çıktı alıyorsun, portatif olsun istersen batarya ile de çalışıyor.

Hiçbirisi,

Ceple fotoğrafı çekip netbaski veya fujibas gibi bir siteden 10x15 boyutunda bastırmak 0,95TL. Hatta arada cep telefonu galerinde olup anı olarak saklamak istediğin fotoları da bastırabilirsin :) Ben evde albümler yapıyorum öyle.

Fakat fujibas veya netbaskı tarzı siteleri kullanabilmek için renkli yazıcım olmalı, o da olmadığı için sormuştum bu soruyu...

fujibas ve netbaskı zaten baskı sitesi, basılacak fotoğraflarını yüklüyorsun 2 gün içinde kargoyla sana kalın parlak fotoğraf kağıdına basılı şekilde gönderiyorlar. yazıcıya gerek yokki

Bu olabilir mi?

www.acibadem.com.tr

kendini tamamlama gibi bir şey mi?

imposter syndrome

mükemmeliyetçi?

Tükenmişlik sendromu değil, o da var ama odaklandığım sorun o değil.

Kendini tamamlama olabilir ama tamamladığı halde bundan mutlu olmayan, içi sürekli daha fazlasını isteyen biri.

İmposter sendromu ilk defa duydum ve baktım galiba bu benim aradığım şey. Hiçbir başarı yetmiyor ama yetmemezlik de değil, ona ait değilmiş gibi, anlatamıyorum. Ama çok benziyor.

Mükemmeliyetçilik de onun en sıkı arkadaşı tabii.

Çok teşekkürler.

Unlu ve şekerli gıda seni çok yoruyor olabilir. Onları en az yarı yarıya azaltırsan çok rahatlarsın.

b ve d vitaninin eksiktir muhtemelen, kan tahili yaptır bence. bu iki eksiklik depresyondan çarpıntıya kadar bir sürü şeye neden oluyor.

Depresyon da bir olasılık.

Muhtemelen gilbert sendromu

- un-şeker ve yulaf hariç tahılı hayatından çıkar
- D vitamini ve kaliteli bir omega 3 destegini en az 3 ay kullan.

kan testleri bazı hücre içi değerleri tam göstermeyebilir. örneğin magnezyum eksikliğini bu şekilde göremezsin. bu konularla uğraşan bütüncül tıp konusunda uzman bir hekimden görüş almanda fayda var.

Kaç saat uyuyorsun?

Yukardakiler +1
Ayrıca tahlil sonuçları normal derken bizde referans aralıkları sağlıklı olmak için gereken aralıklar değil, ölmeyeceğin aralıklar.

Misal d vitamini için verilen alt sınır, raşitizm olmayacak sınır. Oysaki sağlıklı iyi hissetmen için gereken bunun çok daha üstü, avrupada 60 civarı isteniyor. Bizde de ekrana çıkan bazı doktorlar artık bunu gündeme getiriyor, hastanelerdeki referanslar yeterli değil diye.
B12 için de 200 civarıysa normal görünür ancak 500 olması gerekir.
Bunun gibi nedenler de olabilir.

demir eksikliği

youtu.be
Telefon seçimi için tek tavsiyem.

2200 liraya telefon kalmadı, orta segment telefonlar şu an 3500-4000 lira fotoğraf kaliteleri gündüz yeterli ışıkta gayet iyi, gece performansları da eh iş görür ama çok iyi değil, gece için 6000+ yı gözden çıkarmalı

@freebird, şu anki şartlar altında daha fazla ayıramıyorum maalesef.

Mobil edit:tcl telefon hakkında ne düşünüyorsunuz? Tcl 10L bütçemin üstünde ama daha az hafıza seçeneği varsa beğendim ben?

Galaxy a52 aldım çok memnunum ama 4000 liraydı (3890 mı ne öyle bişeydi).

@Erva bu işten anlıyor o görse keşke bu duyuruyu.

Bulunduğun il nemli bir yerse, çamaşır makinesini düşük devirde kullanıyorsan (yani çamaşırlar yeterince sıkılmıyorsa), sermeden önce de biraz bekliyorlarsa elbette kokarlar. Makinenin devrini yükseltin, hemen çıkarıp serin ve deterjanı değiştirip yumuşatıcı olarak beyaz sirke kullanın. Piyasadan bence yalnızca boron alın diğerleri anca marka pahası çünkü.

muhayyer divan +1
makinede çok mu bekliyor?
kuruttuğunuz yer hava akımı olmayan, rutubetli bir yer mi?

muhayyer divan -1 boron benim çamaşırlarda hep kalıntı bıraktı. ayrıca ariel üstüne tanımam, en pahalı marka olabilir ama özellikle beyaz çamaşırlarda temizliği ciddi fark yaratıyor.

kurutma pratiğinizi sorgulayın. çamaşırlar içinde barındırdığı küfü birbirine geçirip siz çekmecenize koyunca kokmaya devam edecekler. iyi kurutma için ya çok havadar güneş gören bir balkon ya da kurutma makinesi şart. çamaşırları koyduğunuz dolabın içi ya da arkasındaki duvar tarafı rutubetli olabilir. 3 yıl benzer sıkıntıyı çektim, acaba tenimde mi pis kolu var diye şüphelenmeye başladım, sonunda dolabın arkasına bakayım dedim duvar oda havasız kaldığı için yemyeşil olmuştu küften. dolayısıyla çamaşırlarım da orada hafif nemli kaldığı için komple ikinci günde kokmaya başlıyordu. şimdi kurutma makinesi ve havadar bir odada tutuyorum mis gibiler.

-evi özellikle çamaşır kuruttuğunuz odayı düzenli havalandırdığınızdan emin olun.
-odayı havalandırırken arada sırada dolap kapaklarını da açın havalansın.
-çamaşır kuruttuğunuz oda ya da genel olarak eviniz genel olarak ışık almıyorsa kesinlikle kurutma makinesi alın.

Ben öğrenciyken 1+1 sonra da hiç bir odası doğrudan dışarı bakmayan bir 2+1'de yaşadım. Çamaşır kurutmak ızdıraptı ve evin havası daima çok ağırdı. Çamaşır kurutacak ferah bir yeri olmayan ve kaloriferleri düzenli olarak köklenmiş olarak çalışmayan evlerde çamaşır kurutmayı sağlıksız buluyorum.

Makinede hiç beklemiyor aslında, fakat kurutma işini balkon veya dışarı sermek yerine evin içinde yapıyoruz. Ev küçük ve balkonda serme imkanımız olmadığı için o da.

evin içinde kurutuyorsanız balkon kapısının önünde kurutun en azından, kapıdan bol hava alsın. bir de üst üste yığmayın kuruturken.

O koku makinadan geliyor. Makinanın kendini temizleme programı varsa onu düzenli olarak çalıştırmak lazım. O yoksa çamaşır suyu ya da beyaz sirke ile boşta çalıştırmalı.

Ya ben bunun perwollden kaynaklandığını düşünmeye başladım artık. Aynısı bana da oluyor çünkü. İğrenç bir koku kalıyor özellikle siyah çamaşırlarda. Ama ben kurumadan da alıyorum bazen bu kokuyu. Makineden çıkarmadan ikinciye yıkadığım çok olmuştur. Toz deterjanla yıkadığım beyaz çamaşırlarda falan hiç başıma gelmedi. Makine aynı makine, kurutma şekli aynı. Deterjana yoruyorum o yüzden.

perwoll çok dandik bir ürün çok reklamı da olsa. ariel veya omo alın.

havalandırma konusunu söylemiş arkadaşlar zaten.

makinenizi boş olarak en yüksek derecede çalıştırın deterjan gözüne karbonat ve sirke koyun. tamburada bir tane fairy bulaşık tableti atın. temizlensin bi içi.

çamaşırlarınızı arada bir sıcakta yıkayın geçer. çamaşırın kuruma süresi de çok uzamamalı.

Deterjan kokusu da olabilir demeye gelmiştim yukarda yazılmış.
Ev dolap rutubeti yoksa kurutma süresi çok önemli. Ne kadar nemli kalırsa o kadar koku oluşur. Ayrıca bazıları çamaşırlar tam kurumadan kaldırabiliyor, durduğu yerde kurur diye ya da aceleden. Buna da dikkat etmek lazım.

Çamaşır makinası ile ilgili olabilir, yıkama sonrası kapağı ve içini iyice kurulamak lazım, bir de hiç hoşlanmamama rağmen yıkama sonrası kapağı açık bırakıyorum ben makinanın hava alabilmesi için. Kokunun sebebi çamaşırların hemen asılmaması ya da nemli ortamda kurutulması değilse bu ihtimaller de düşünülebilir.

anlamayacak bir şey şey yok.

şirketsen resmi perakende satış fiyatı olan 800 liradan alıp kullanacaksın.

ticari amaçlı kullanmıyorsan, normal bir ev kullanıcısı isen 11 liraya al kullan

(ben 30 liralık olandan aldım kullanıyorum)

Şirketleri Microsoft, son kullanıcıyı uyanıklar öpüyor.

@tavish11

Peki o rakamlar aylık mı günlük mü yıllık mı, cimri'deki bir ürünün açıklama sayfasına ulaştım ama hiçbir şey yazmıyor. Alışıldık uygulama nedir aylık fiyat uygulaması mı, yani o 11 lira aylık fiyat mı?

İyi diyemesem de temel seviyede klasik gitar çalmayı biliyorum. Bence müzik dinlemek daha zevkli. Çünkü şarkılarda birden fazla enstrüman duymak mümkün. Ama gitar çalarken sadece gitar sesi duyuyorsunuz. Şu şarkıyı dinleyesim geldi cümlesindeki şarkıda belki klarnet bile var. O klarnet sesi hem kendi başına hem de diğer enstrümanlarla birlikte şarkıya bir katkı sağlıyor, şarkının ruhunu oluşturuyor. Sadece bir enstrümanla o ruhu yakalamak zor bana göre. Ama enstrüman çalmanın farklı bir zevki var.

iyi çalanlar için her ikisi de zevklidir bence ama yeni öğrenen için öğrenmesi zulüm olduğundan dinlemek daha zevklidir. bir süre sonra sıkılıp enstrümanı bırakıyor çoğu insan bu sebepten bence.

parça bittikten sonra güzel tabi.

mesela ben bir klasik müzik parçasını 1 ayda falan bitirebiliyorum. o bir ay eziyet.

bir aydan sonrası keyif, zevk.

2 hafta çalma yine başa dönersin yani eziyet.

Dinlemenin ve çalmanın zevki farklı ikisi de zevkli

Zevk almak için çok iyi çalmak gerekmiyor kendine koyduğun hedefe ulaştıysan tatmin ediyor

@freebird5406_2 bahsettiğim şey çalarken melodiyi duyabilmek ile alakalıydı aslında. tabi ki çalıyor olmak da zevklidir ama asıl müziği duyup ondan zevk alınıyor mu?

Konservatuar okudum. Klasik kemençe çalıyorum biraz. Diyebilirim ki enstrüman çalmak zevkten çok gerilim sebebi benim için. Çünkü benim sazım birçok enstrümandan çok daha gerilim verici yapıda bir saz. Telleri tırnakla iterek çalınıyor ve ses sahası çok küçük, üstelik hafif hafif çalınamıyor yapısı gereği, bağırgan bir saz, en ufak bir hata yapmak çok çok kolayken bunun bir de kocaman bir sesle kendiliğinden ilan olunması cidden çok geriyor. Ama ezberden ve sevdiğiniz/kafadar diğer sazlarla beraber çaldığınızda muazzam bir mutluluk oluyor evet. Yine de onun içinde o gerilim oluyor. O yay vıyklaması her an olabilir.

ön bilgi: konservatuvar mezunuyum ama enstrüman mezunu değilim.

işin teknik kısmını yiyip bitirdikten sonra ancak duyguların ön plana geçebildiğini ve o bahsettiğiniz zevkin geldiğini düşünüyorum.

piyano çalıyorum. ne kadar ama ne kadar iyi çalışırsam çalışayım bir parçayı, gerçek piyanist tekniğim olmadığı için şarkının içine giremiyorum çünkü şarkıya hissi vermemi sağlayan bazı öğeler tekniğin içinde saklı. (dinleyenlerin çok güzel çalmışsın demesi bir kriter değil bence)

misal: parmak numaralarını doğru bağlayamadığın bir parçada istediğin duyguyu da veremezsin misal. ya da tuşen çok çok iyi değilse, nüansları iyi yapamıyorsan, pedal kullanımın çok iyi değilse bu karşılaştırmayı yapmak zor.

kendi adıma cevabım: o parçayı profesyonel birinden dinlediğimdeki kadar haz almıyorum. haz aldığım kısım, onu çıkarabilmek ve çalabilmek. (profesyonellerin hepsi bu tadı veriyor demiyorum... kimileri çok mekanik çalıyor. tuşesi, nüansları vs. çok önemli)

bence bu sorunun gerçek muhatabı, profesyonel enstrümanistler. burada da kaç tane vardır onlardan bilmiyorum.

ayrıca "şekil-zemin ilişkisi" konusu da bu konuyla bağlantılı okunması/araştırılması gereken bir konu diye düşündüm formasyon dönemi konularım aklıma gelince.

keman mezunu ve opera bale keman sanatcisi sözlükçü jeanluc mesela bu soruyu cevaplarsa okumayı çok isterim.


ek: şunun karıştırılmasını istemem cevabımla. bir enstrüman öğrenmek çok güzel ve çok haz veren bir şey başlı başına. ama soruyu farklı açıdan değerlendirdim.

Enstrüman çalmak şarkı söylemek gibi bişey, sevdiğin bir parçayı icra etmek elbet keyif veriyor. Ancak enstrümanın ne olduğu da önemli verdiği keyif için. Komple şarkıyı hissettirecek enstrümanları çalmanın verdiği keyif ayrı, mesela gitar. Tabii tek enstrüman asla yetmez, yanına en kötü şarkıyı söylemek lazım. Çalıp söylemek ise bambaşka bir yetenek.

Benim sesim kötü olduğu için ben grup içinde çalmayı seviyorum. Hep beraber icra edilen bir şarkı beni enstrüman çalma keyfine en yaklaştıran şey. Bunu her zaman yapamadığın için genelde bir şarkı açıp ona eşlik ederek tatmin ediyorum Bu kısmı.

Ama olay hiçbir zaman dinlerken çaldığın zevki almak değil bence. Tabii çok iyi bir çalgıcı isen iş değişir.

Bir de enstrüman çalıp kendi besteni yapma kısmı var ki en özgür hissettireni o. Ama orada da besten elle tutulur değilse biraz şevkin kırılıyor. Partisyonlar besteleyip asla bir "şarkıya" dönüştüremediğim çok olmuştur.

Enstrüman öğrenme aşamasındayken çalmak veya bir şarkıyı çıkartmaya çalışırken çalmak eziyet bence.

Zevkli tarafı; çektiğin acılar ve gösterdiğin sabır sonunda ortaya çıkan ürünü görmek/dinlemek.

Ama diyelim ki bir parçayı çıkarmak için uğraşmıyorsun, zaten bildiğin bir şeyi çalacaksın; tabii ki o müziğin içinde olmak ve bir yandan söylemek insana huzur veriyor, rahatlıyorum, kafamı boşaltıyorum, yeri geliyor stres atıyorum.

Bunu ancak deneyerek anlayabilirsin. Bir gün saksafon dene.

kendi basina degil de birileri ile beraberken daha zevk aliyorsun ya da konserde iken kesip insanlarin sana eslik edisi alkislamasi konserden sonra yanina gelmesi ne bileyim alakasiz bir yerde bi avmde aaa siz x degil misiniz demesi. bunlar hos seyler. zamanla yasayanlar iyice unlu olanlara bunlar basit geliyordur da ilk zamanlar hos oluyor.
ama bi sikintisi var. bir yerden sonra muzigi dinlemeyi kaciriyorsun. yanlis akor basacak mi ne basti. is muzikten cikiyor. muzige kapilamiyorsun. artik baslakalarinin hatalari direkt kulaginda bitiyor.
ya bir de buna en gec 15'te falan baslamak lazim 20'den 25 sonra enstrumani ele almak da afedersiniz biraz komik.

la traviata arkadaşımın dürtmesiyle gördüğüm konunuza, naçizane ben de bir kaç satır ekliyorum.. bilen bilir, bilmeyen az sonra öğrenecek; profesyonel müzisyenim (keman, orkestra şefi, besteci, aranjör) en baştaki "profesyonel" tabiri kendimi kastığım için değil, hayatımı bununla idame ettirdiğim veya daha çok hayatımı buna adadıdığım gibi bir anlamın karşılığındandır..

öncelikle şunu belirtmek isterim, müzisyenlik, belirli bir seviye bir enstrumanı icra etmeyi, ettirmeyi gerektirir. sahil gitarcılarına müzisyen denmeyişinin sebebi budur. enstrumanı hobi amaçlı çalıyorsanız ne güzel, devam edin lütfen. ama o enstrumanı çalıyor olun, ötesini bırakın biz yapalım..
çalmak ile dinlemek arasındaki haz farkına gelince, dinlerken zaten her enstruman ayrı parti biçiminde dinleyebiliyoruz. ama daha çok bu yapabilmekten öte, bir meslek hastalığı. tek tek duyuyoruz ve irdeliyoruz. sizin komple ses frekansları bütünü olarak algıladığınız şeyi, biz döküm döküm her frekans, her nota, her enstruman, her enstrumanın ayrı tınısı, her enstrumanın ayrı müzik cümlesi, akorları, kontrpuanları vb. layer layer irdeliyor, dinliyoruz. dolayısıyla biz müzisyenlerin de sıradan dinleyiciye kıyasla aldığımız haz da farklı..

bazı arkadaşlar şundan bahsetmiş; tek başına şarkısı çalınabilinen bir enstrumanı çaldığımda keyif alıyorum ama aynı anda şarkı söyleyince daha zevkli oluyor.. o iş öyle değil tabi.. istersen kilise orguyla çık karşıma, kemanda 3 nota ile senin anlattığından katbekat şey ifade edebilirim.. yani olay çok nota, polifonizm değil. öyle ki gerçek müzisyen, kendi enstrumanını çalarken, önce dinleyen müzisyendir.

bir başka arkadaşa ithafen, enstruman çalarken diğer ensturmanları duymuyorsan zaten çalmamalısın. müzik enstrumanı icra etmek, dinlemeyi gerektirir. dinlemelisin ki kendini ona göre ayarlayabilir, ona göre çalabilirsin. uyum bu şekilde oluşmaya başlar.

şimdi gelelim asıl konuya. elbette dinlerken de çalarken de aldığımız hazlar birbirinden farklı.. ama çalarken daha öznel olduğumuzdan, çaldığımız o yüzlerce yıllık eseri bile, bizden önce milyonlarca kez konserlerde çalınmış, binlerce kez albümlere kaydedilmiş, yüzlerce kez dinlenilmiş, herkesin ezbere her notasını bildiği eseri bile çalarken kendimizden bir şeyler katmayı düşünerek çalarız. zaten olması gereken de budur. müzisyenlikle operatörlük arasındaki fark gibi diyebiliriz. hatta samimiyetle şunu söyleyeyim. bazen teknik sebeplerden (sakatlık, lojistik sıkıntılar, seyahatler vb.) enstrumanımızdan uzak kaldığımız bazı zamanlarda, ya da en basidinden enstrumanımız yanımızda yokken karşımızda enstrumanımızı çalan birini gördüğümüz bir performansı izliyorsak, ve eğer o sahne iyiyse (hatta kötüyse de bile, başka nedenlerden ötürü...), parmak uçlarımız kaşınır. orada ben olsaydım keşke, ben çalsaydım'lar başlar.. o anı kıskanırız. o enerjiyi. sahnedeki meslekdaşımızın sonsuzluk denilen o kara boşluğa yolladığı notalarını kıskanırız tek tek, frekans frekans... bazen de sizi tanırlar ve sahneye çağırırlar, o enerjiyi paylaşmak için... zaten enstruman çalarken alınan haz dediğin şeyin büyük bir yüzdesi yine insandan, dinleyiciden geçen enerjidir esasında.. evet sevdiğin ensturmanı çalıyor olmaktan ve eğer iyiysen iyi olmaktan dolayı bir mutluluk vardır içinde. keza sevdiğin bir melodiyi tınlatıyor olmanın da getirdiği haz... jeneratör hesabı sürekli ürettiğin bir haz üretirsin enstrumanından ses çıkartırken. ama o ses frekansları, seyirciye saniyenin bilmem kaçta kaçı (bildiğin ses hızı işte) ulaştığında seyircinin enerjisi değişiverir. en somurtkanının kafasına soru işaretini bırakırsın, en gevezesi bi anda susuverir... aşık olanı daha aşık, bekar olan kadını kendine aşık edersin bazen.. o yüzden bu haz durumu bi farklıdır. anlatılmaz yaşanır dicem ama..

kelimeler anca böyle dökebildim..
sürçi lisan ettiysem affola, kalın sağlıcakla..

Maması çok yağlı gelmiş olabilir. Hekime telefonla sorabilirsiniz...

veterinere bir sorun, aşıdan olabilir.
belki parazit falan atıyordur.
ya da biraz üşümüştür ev serinlediyse.
gerçi anlattığınız kadarıyla evet, ishal değil gibi ama bir sorun yine de.

mamadan olsa daha önce görürdünüz.
önceden kakasının böyle olmadığından ya da değişiklik olduğundan emin misiniz?

@bltta geldiğinde daha bi kıvamlıydı sanırım, ama o zaman bu kadar araştırmadığımdan dikkat etmemişte olabilirim, bilemedim

yeme içme ve yer değişikline adaptasyonuna bağlı olarak olabilir. sahiplendiğim çoğu yavru geldiğinde bir iki hafta ishal oluyor. kan görmüyorsanız 1 hafta daha takip edin. ben mamasını da değiştirmiştim mama değişikliğini de deneyin. royal canin bebek kediler için olanını deneyebilirsiniz. 2 aylıklar 1 kilo civarı olur genelde bildiğim kadarıyla. cinsine göre değişir tabi.

Değilse de yazılım öğrencileri için şahane bir fikir.

Varsa diye kaynak yapıyorum. Hayır ben yazılım öğren3bilirsem kesinlikle bu tarz bir program yazarım kesin.

hafif temkinli bir cevap olacak ama calibre bu işi görmez mi?

dosya formatı değiştirme ve manuel olarak kitap/yazar bilgilerini değiştirme işlevini yapan en bilinen program calibre. otomatik olarak yapıyor mu emin değilim.

Sahsen inaniyorum cunku bir insanin bu kadar seyi bilmesi ve kendinden onceki peygamberler hakkinda kissalar sunmasi olanaksiz.

Bu arada basligin silinebilir modlarca.

o kıssalar bişekilde aktarılmıştır.

Zannetmiyorum. Cunku eski arap kabilelerinde hanif gelenegi bulunsa da dini etkin degildi. Yani kendilerinden once gelmis dinleri biliyor olmalari muamma.

Ama Muhammed peygamber de neticede bir mitoloji karakteri olabilirdi Gilgamis, Herakles gibi, sayet mezari olmasaydi.

Cunku gunumuzde yakin gecmiste yasamis insanlar icin bile gecerli delil ariyoruz.

İsa ve Muhammed'in yaşadığına dahi inanmıyorum. Muhammed'e ait fotoğraf ya da temsili görsel paylaşmak günah islama göre. Ama neden?

İsa'nın da yaşadığına dair bir emare yok dönemin tarihçilerinin yazılarında.

Hocam bir filozofun lafını referans vereceğim ama tam sözü hatırlamıyorum yaklaşık olarak şunu demişti; inanan için cevaba /kanıta gerek yok inanmayan için her cevap/kanıt yeni soru doğurur. boktan oldu farkındayım ama kısaca inanan zaten bir sekilde koyun gibi çok deşmeden inanıyor inanmayan da keçi gibi beynini patlatana kadar agaca tosluyor.
istedigin gibi devam et yani.

yaşamamış olabilir tabi ama ban adaha çok kanun maddeleri hazırlar gibi toplumsal yaşamı düzenleyen kurallar oluşturmuş biri gibi geliyor.

Beni supheye dusuren unsur su;

Islam fikhina dair ilk yazili eserler peygamberin olumunden 200 yil sonra ortaya cikmaya baslamis.

Bu cok ciddi bir sure.

3000 yil once yasamis Misir firavunlarinin bile gundelik hayati lahitlere kazinmis ama peygambere dair en ufak bir belge yok kur'an disinda.

twitter.com

Bence İslamiyet Arap mitolojisinin siyasi amaçlar neticesinde somutlastirilmis hali. İslam devleti kendi Tarihinin yazımında tekel oldugu için insanı şüpheye düşürecek başka bir yazılı kaynak bırakmadı. Kendilerinden önceki kisitli mevcut bilgiyi kullanip İslam dinini oluşturdular sonra da ''herhangi bir yazılı kaynaktaki bilgi Kuran'da yazmiyorsa yanlıştır yok edilmelidir, yaziyorsada Kuran'da zaten var o zman ona gerek yok ortadan kaldırılmalıdır'' anlayışıyla bütün yazılı birikimi ortadan kaldırdılar.

@himmet dayı
Fotoğraflarını paylaşmıyorlar çünkü insanlarda insana tapma eğilimi var. Müslümanlar Allah’a değil de peygamberine tapmasınlar diye engellenmeye çalışılan bir şey. İnsana tapınca şirk oluyor çünkü.

Dünyevi zaten, Allah’ın amacı bizim gibi bir beşeri dünyevi şeylerle karşılaştırıp, yaşamıyla bize rol model yapmaya çalışması değil mi?

@himmet dayi İsa’dan Hıristiyan olmayan Tacitus ve Josephus bahsediyor. Ateist Tom O'Neill de kabul ediyor İsa'nın gerçekten yaşadığını. Ya direkt bunun hakkında bir kitabı var ya da ayrıntılı olarak bir kitabında anlatıyor.

twitter.com

(inananlara saygimdan dolayi) hz muhammed'in peygamber oldugunu dusunmuyorum. aslinda kimsenin peygamber oldugunu dusunmuyorum. cok sey yazmistim, ama sildim. kendisini sevmesem de, Sevan Nisanyan'in bu konuyla ilgili konusmalari var youtube'da.

bunlar okuduklarim, sorumluluk kabul etmiyorum. kellem omuzlarim uzerinde gayet guzel.

Yaşadıkları ve yaşam biçimi dünyevi olunca Tanrıdan mesaj getirmemiş mi oluyor? Hele ki yine dünyevi yaşayışlara hitap edecek şekilde. Ne bekliyordun ki? Her soruna olağan dışı çözümler üretmesini mi? Tanrılık iddia etmesini mi? Tanrıdan peygamber, peygamberden de Tanrı olmaz.

Almasını bilmeyen ama öğrenebilecek olanlara gönderilmiş bir peygamberdir. Evet inanırım kendisine ve çok da severim. Almasını asla öğrenemeyecek olanlar ise zaten birer hayvan ve bitkiden farksız yaşıyorlar. Gelişmeleri beklenmez, tek fonksiyonları canlılığın devamına hizmet etmek, çeşit olmak, kelebek etkisi oluşturmak.

ben hic kimsenin peygamber olduguna ve olabilegine inanmiyorum, seytan ve meleklerede, onlari gonderdigi iddia edilen varligada.. 2019 yilinda olupta, okuma yazma biecek tahsili olan ve inananlari da gercekten ama gercekten anlamiyorum..

Üstteki yazar 2019 da kalmış .


Adı güzel kendi guzel.

Neler vadedildi ama redetti. Biraz okusanız görürsünüz.

dindar biriyken oturup turkce kuran okumustum. kuran'in fanatik bir arap tarafindan yazildigini dusundugum icin hepsinin arap uydurmasi oldugunu dusunuyorum.

dini inancim yok ama inanc meselelerinin akil mantikla izah edilmesinin akıldısı oldugunu düsünüyorum. baskasini inanmaya zorlamadikca isteyenin istedigine inanmasi gerektigine inaniyorum.

Inanmiyorum.

Dunyevilik konusuna gelince: Bence sorun dunyevilik degil. Verdigi mesaj ve getirdigi kural sisteminin evrensel ve zamandan bagimsiz olma iddiasina ragmen sadece kendi zamani ve cografyasina uygun olusu. Ayrica mesajin acik ve secik olma iddiasina (NAHL89, RUM58, NUR34, HAC16 vs vs...) ragmen sikinti verecek sayi ve cesitlilikte yorumu olmasi. Yanlis yorumda potansiyel cezanin ebediyen yanmak olmasi.

Buraya daha da dokulurdum de sirf dokulmekte yeterince rahat olamamam bile birseyleri gosteriyor bence.

hayır inanmıyorum. etrafındakilerin de inandıklarını düşünmüyorum

yukarıda aksini söyleyenlerin argümanlarına cevap veririm ama modlar tetiklenmesin diye yazmıyorum :)

inanıyorum.

Yukarıda tepkili bir şekilde inanmadığını, sevmediğini söyleyen kişilere saygı duymakla beraber geleneksel islam anlaşıyışının birer çıktıları olduğunu düşünüyorum.

Elbette siyer(Peygamberin hayatı) bilgisi, ona atfedilen sözler (hadisler) vefatından çok sonra kaleme alınmış ve haklı olarak doğrulukları tartışılabilir.
Fakat referans kaynak olarak Kur'an ele alındığında doğru açıdan bakan gözler için gerçekler güneş gibi parlıyor. bu konuda son zamanlarda beslendiğim kaynak olarak süleymanie vakfı mealini tavsiye edebilirim.

Hz. Muhammed'in yaşam biçiminin ve söylemlerinin: cinsiyetçi, türcü, ırkçı, sınıf ayrımcı, güce tapıcı yani kısaca adaletsiz olmasından kaynaklı olarak peygamber olmadığı şüphesine kapılmak doğru değil bence. Bu Allah'ın adalet anlayışını sorgulamak olur.

Hz. Muhammed’in bir peygamber, daha fazlası bir ‘ermiş’ olduğuna inanıyorum.

İsa, Musa, Zülkarneyn, Budha isimler değişebilir. Genel manada ermiş insanlara inanıyorum ve onları yararlı buluyorum.

‘Peygamberlik’ bir insan icadıysa dahi önemli.

Zira genel manada bedevi arap toplumundan; günde beş vakit temizlik yapan bir kitle çıkarma arzusu bile gözümde önemli.

Zira esas mesele bir peygambere, bir filozofa, bir bilgeye inanmaktan daha ziyade;

İnsan kendini herhangi bir yolla müşfik, ahlaklı, iyi ve erdemli bir insan olmaya götürebiliyor mu bu önemlidir.

ustun insan kavramina suphe ve sorgu ile yaklasirim.

neden baska birinin bilgisi ile sinirlar cizdigi yasami yasayayim? buna yasamak diyebilir miyim? sorgulamayan, suphe etmeyen, soru sormayan bir beyin yasiyor mudur?

çağındaki insanlardan daha yüksek ıqsu olan bir adam, söyledikleri genişletilerek bu günlere gelmiş ancak artık bu çağda söylemler yetersiz kalıyor. zamanla her gelen eklemiş eklemiş buraya kadar gelmiş. belki çok normal bir insandı.

Web arabirimini denediniz mi?

Okulun verdiği hesabı Gmail üzerinden kullanmak ne demek?
Gmail uzantılı bir hesap mı verdi?

Şimdi, normalde şunu yapabilirsiniz,
Gerçek mailiniz gm
Okulun maili om oksun
Om üzerinden gm ye izin veriyorsunuz ve hiç om yi açmadan gm üzerinden hem om maillerinizi görüyor hem de om den mail atıyor gibi atabiliyorsunuz.
Böyle bir ayar vardı. İki maili bağlamak vs diye aratin. Ben yıllardır o şekilde kullanıyorum üç ayrı mail hesabımı.

@boray eris

Telefondaki internet tarayıcıları üzerinden girmeye de çalıltım ve uygulama ne yaptıysa tarayıcılarda da aynısı oldu.

@kisa

İşin tuhafı, daha önce böyle bir ayar yoktu ama bu maili kullanıyordum. Pandemiden beri kullanamıyorum ne hikmetse. Uzaktan eğitime geçildiğinden beri yani.

Mail hesabım temsilen şu: [email protected]

Gmail'e de bu mail adresiyle ve önce bize verilen şifreyle girip sonra bizim istediğimiz şifreyle değiştirip o şifreyle giriyoruz. Yani gm üzerinde om açıyoruz. Yani om'ni başka hiçbir platformda (okulun sitesi dahil) açamıyoruz, yer yok. Sadece gmail kullanıyoruz. Ve durduk yere gmail benim okul mailime erişimimi engelliyor bir şekilde. Bana garezi olduğunu sanmıyorum. Telefonumda ilgili bir ayar da bulamadım. Okulun bilgi işlemcisi de bilmiyor... napıcam şaşırdım.

Hİç tepki falan vermeyin en güzelini yapmışsınız zaten odanıza geçerek.
Onlar gidene kadar odanda takıl. Dersim, işim var rahatsız etmeyin diyin.

Mevzu başka da kardesimler değil kardeşlerim diyeydim eyiydi

Bence muhattabın bu durumda kardeşin olmalı. Durumu onunla konuş ve çözüm üretmesini iste.

Büyüklerimizi kırmayalım, sessiz kalmak en büyük güzellik.

Duyuruda okuduğum en anormal olaylardan biri. Ablam evli ben aile evinde iken ablamın çocuğu ile gelip kalması bile zorluyordu beni kaldı ki bir de kaynanasini getirecek... Hani kimse de demiyor sanırım ağa bu nasil saçma bir iş diye. Git kardeşinle konuş.

Ayrıca konuyu okumadan başlığı görünce aile işine karisilmaz, kardeşinle ne yaşarsa yaşasın sen kaynanasına laf etme diyecektim ama şu durumda olaydan doğrudan etkilenen bir insan olarak kaynanaya laf söyleme hakkın bile var. Ayrıca ben olsam anne sen saf misin diye onu da dolduruşa getirirdim. Herkesi memnun etmek için alemin enayisi olmaya gerek yok, kavga ise kavga.

Tüm bunlara sebep olan şey, kardeşinin çocuk bakıcısına veya otele para ayırmak yerine ev alması. Geri kalan saçmalıkları değerlendirmeye gerek bile yok.

başta kaynananın gelmesini kabul etmemeniz gerekirdi kaç artı kaç bu ev 10 kişi yaşıyor böyle iyi herkes birbirinin gırtlağına yapışmamış. aşırı gıcık oldum kadına ama burda kardeşin eve niye kendi ailesi yetmiyo gibi kaynanasını getiriyo. tadilat bitmesini bekleseymiş beklemediyse kaynanasını da alıp otele gitseymiş. muhatap olma bence.

ben de yaşlıların ağzına ne gelirse söylemesi olayına kılım ama %100 de haklı olsan o yaşlı olduğu için kabak senin başına patlar muhtemelen.

ruhen hastayim ben +1

Kardeş böyle çok içine yaşamların dezavantajı bunlar. Yaşlı insanlar, komün halinde yaşamanın zorlukları, vb. vb...

ben yasli masli dinlemem lafimi sokardim. yaşa hurmet etmem, her yasliya saygi gosterecek olsak ohoo... hak etsin once. olk basta saygili davranirsin ama baktin terbiyesiz cikti, hiic yasina masina bakma.

küserse küssün, aglarsa aglasin, laf ettirirse ettirsin.

ben olsam kumandayi da alir saklarim. veya tv acikken telefonla bagira bagira konusurum.

az bile demissin.

onun istedigi yemegi de yapmam, yaptirmam. cocugu da onun elinden alirim gel teyzecim/halacim diye. ne goturuyorsun cocugu derse de hiic cevap bile vermem.

herkese anladigi dilden konusacaksin.

kardesime de derdim ki kaynanani da al git.

misafir gibi misafir olsa basimizin ustunde yeri var, bu bildigin utanmaz biri.

hayir oyle cok yasli da degil, 60 ne ki? benim 80 yasinda rahmetli ananem her isini kendi yapiyordu. asla bir sey buyurmazdi, suyunu bile kendi alirdi. ah canim ananem, ne kadar melekmis.

Hani rüyalarda olan absürt olaylar kalabalık evler ve olaylar olur ya, aynı öyle geldi okurken. Bütün bunların sebebi kardeşin. Umarım evleri olunca da her gün size çocuk baktırmaya ve yemeğe gelip yıkılmaya devam etmezler.
Anne ve baban da bu kadar ezdirmesin kendini, bizimkiler de öyle “aman huzursuzluk çıkmasın” diye diye kendilerini kullandırıyolar sinir oluyorum. Ama ezilen insan bunu kendisi yapıyor işte, genelde şikayetçi olmuyorlar hallerinden... sorun bundan kaynaklanıyor zaten. Kardeşin düşüncesiz ve bencil, annen ve baban da eziklenmeyi hürmet etmeyi seviyor. Kayınvalide de tam aradığını bulmuş cazgır ve aaygısız ruhuyla.
Sen bunca olayın içinde sırf “pervane mi takıyım” diyerek hiçbir şekilde ayıp etmedin için rahat olsun.
Ruhen hastayım +1

Ben olsam evden kovardım. Siz yine iyi dayanmışsınız.

Mümkün olduğunca farklı odalarda takılın bence

kesinlikle sabir. sonra pisman olunabiliyor. alti ustu bir hafta.
ancak overallda bu kadinin yetistirecegi cocukta da ruhsal hasar kacinilmaz.

Yaşın kaç? Bana biraz komik geldi bütün anlatılanlar. Odana geç bir hafta. Sınavım var de.

Annene hayretler ettim vallahi. Ben de olsam dolduruşa getiririm annemi, hatta buna dolduruş denmez direkt savaş açarım. Benim evimde bana o şekilde davranamaz o. Yaşlı falan da değil bi kere, 60 yaş nedir arkadaşım emekliliği anca gelir 60 yaşın.

Aaayyyy olduğum yerde bunaldım vallahi ya. O ne biçim kadın öyle ya? Kardeşinin karakteri nasıldır bilmiyorum ama eşi de anasına çekmiş bana kalırsa. Kaynana ne alaka sizde ne işi var yahu??

Minimum iletişim en güzeli.

Kardesinle konus, kaynanasina ayar versin. Insan gibi oturamiyorlarsa da cekip gitsinler. En sevmedigim sey yasli kibiri. Zamaninda dangalak gibi yasayan insanlar bir anda yaslaninca otomatikman saygi bekliyorlar :/

Öldürüp göm bence. ama maske eldiven tak barmak izin kalmasın.

Kardeşin baya sizi harcamış. Geçmiş olsun. Aynen muhatabın kardeşin onunla konuşun.

siveno kullanıyorum.

buradan seneler önce aldığım öneri, hiç şaşmaz cevabım aynı "karbonat". banyo sonrası temiz koltuk altına biraz (1 tatlı kaşığı kadar falan) alıp suyla macun gibi yapıp sürüyorum, peçeteyle de fazlasını alıyorum ve terlememi engellemeyip, kokuyu yok ediyor.

İnstagram'da acelyadogal ve hayraalameturetimevi hesaplarına bi bakın.

www.watsons.com.tr içeriği temiz, çok memnunum

Market urunu onericem. Emotion deo kullaniyorum. Ben ki babe falan kullanmis biri olarak cok begeniyorum.

Celenes adında bir ürün aldım, İsveç malıymış oldukça iyi henüz koku yapmadı, hatta hoş bir kokusu var tavsiye ederim. Sivenodan daha etkili olduğunu düşünüyorum