birleşmedi

daha var. o arada otobüs çalıştırıyorlar.

yani aksaray dan inenler taksim e geçmek için dolmuş veya otobüs kullanmaya devam edecekler?!

birlesmedi. daha bugun y1e binerek yenikapidan aksaraya geldim.

tair 11a yada helios bak bunlara adaptör(25tl) ile çok şukela kullanırsın paran cebine kalır

sadece bu ikisinden birini alacaksan 50 mm tercih ederdim 1.4'ten dolayı.

85mm 1.8g nikon'un ürettiği en iyi lenslerden biridir. kullanıyorum ve şiddetle öneririm. 50mm 1.4g değil ama 1.8g kullandım. o da çok iyiydi. ama portre için kullanacaksan 85mm öneririm. bunun iki sebebi var.

insan yüzünün bozulma olmadan fotoğraflanabilmesi için yaklaşık en az odak uzaklığı 85mm civarıdır. apsc sensör gövdelerde çarpandan dolayı 50mm=75mm, 85mm=127mm olarak işlev görmektedir. bu da 85mm'yi portre için mükemmel bir odak uzaklığı haline getiriyor. aradaki diyafram eksisini de bokeh etkisi yönünden kapatabilmektedir. çünkü bokehi etkileyen en önemli faktörlerden birisi de odak uzaklığıdır. bu nedenle de 85mm den alınacak bokeh etkisi daha iyi olacaktır. ama 1.4 diyaframın hızını tabi ki yakalayamayacaktır. yine de 1.4 diyaframı çok fazla kullanacağını da sanmıyorum.

bununla ilgili burada yüzbinlerce duyuruda yazdığım şeyi tekrar yazacağım.

almanya'da iş bulabilmeniz için iş verenin o iş için almanya'da eleman bulamadığını çalışma bakanlığına kanıtlamalı, ab üyesi diğer ülkelerde de bulunmadığını kanıtlamalı, sonra size çalışma izni çıkarabilir (halihazırda o şirketin türkiye şubesinde falan çalışmadığınızı varsayıyorum)

almanca bilginizi b2 seviyesine çıkarmanız çok da mühim değil. a2 seviyesi ve çok iyi bir ingilizceyle de bir yerde iş bulabilirsiniz.

bu iş için en garanti yol. almanya'da doktora (orada doktora bizdeki gibi sanayiden kopuk değildir) ardından da orada iş bulmak. buradan iş bakarak orada iş bulmak imkansızdan daha da öte.

türkiyede lisans eğitimi aldıktan sonra almanya da master yaptım şimdi burada işe başladım. şirketlere başvurmaktan çekinme. fırsatını bulurlarsa şirketler senin için diğer arkadaşın dediği kağıt kürek işlerini direk hallederler. çok kolay ilerler o meseleler tabi gerçekten bir şirketin dikkatini çekmen gerekir bu konuda. Almanya da almanca bilmemek çoooook büyük dezavantaj olur iş bulmak konusunda. almanlar milliyetçidir. yaptığın işin halka dönük tarafı varsa hele almancasız unut işi. para meselesine gelince brüt 3500€ alırsan eline 2000 geçer net. hayvan gibi vergi alıyorlar. evlenip çocuğun olursa falan o durumda 2500 geçer eline velhasıl kabaca bu şekilde tarif edebilirim. spesifik olarak herhangi bir sorun olursa branşa yönelik kim ilgileniyorsa mesaj atsın. bildiğim kadarıyla anlatırım.

buralardan gitmek için boşuna debelenmiyor insanlar. 200-300 yıl önce bu tip şeyleri aşmış/aşmaya başlamış toplumlar var.

aga senin olayın ne, bunu da bir açıklasan? duyuruda sürekli böyle anlamsız, provokatif saçmasapan şeyler yazarak neyi amaçlıyorsun? ekşi duyuru olarak iktidar olmak gibi bir amacımız mı varmış? "siz" derken kimi kastediyorsun, sen kimsin?

git gençlik kollarına mı giriyorsun ne halt ediyorsun orada sıvazlasın abilerin sırtını.

@der meister, ustam, adam gayet mantıklı bir soru sormuş. bu ne celal?
bence, insanların siyasi düşünceleri kalıplaşmış, herkes kendi tarafını aklayacak bahaneler buluyor. değiştirmek zor.

@the master sen çok yanlış gelmişsin kardeş.

@gadanallah; amaç ne bu soruları sormaktaki? sosyal medyayı daha efektif kullanıp oyların yörüngesinde gerçekten bir değişim yapmak mı? yoksa "çabalarınız boşa gidiyor, pes edin artık." şeklinde umut kırmak mı?

sen önce buna bir cevap ver. sonra biz senin cevaba layık olup olmadığına karar veririz.

@g7mor, abi bu adam sürekli olarak duyuruda bu tip şeyler yazıyor. tek derdi "NE YAPARSANIZ YAPIN AKP KAZANACAK OOH OH MEDYA BİZİM ELİMİZDE" minvalinde laflar ederek milletin sinirini zıplatmak.

herhangi bir siyasi görüş mü savunuyor? hayır. ideolojik bir tartışmaya girmek mi istiyor? hayır. adamın bunu yapmasının tek sebebi var, o da gayet açık. buna sinirleniyorum ben.

inandığı, savunduğu şey umrumda değil. bir fikri varsa açsın duyurusunu söylesin, ona kimsenin sözü yok. ama bu elemanın yaptığı çok ayrı.

Adam bildiğin doğru şeyler yazmış. Sadece karşıt görüşten diye dediği kabul edilmiyor. Akp ya da cemaatin çıkaracağı başka bir parti alır götürür yine.

Takdir ettim seni gadanallah, görüşünü savunanların cahil kesim ve koyunlar olduğunu itiraf etmişsin.

www.eksiduyuru.com

öncelikle şunu belirtmek isterim, yazdıklarının bir bütünlüğü yok gadanallah kardeşim. sormak istediğin şeyi soramamışsın bence.

yazılı ve görsel medyayı kullanmak ve sosyal medya kullanmak arasında ne fark var? ben sana söyleyeyim, sadece bütçe farkı. sen ise sosyal medya kullanmayı küçümsüyorsun. dolayısıyla yeterli parası olmayanı küçümsüyorsun belki farkında da olmadan. bu ülkenin solcularının, sosyalistlerinin arkasında yüklü sermayeler olmaması onların suçu değil.

bunları kullanılarak anlatılanlara gelince;

birincisi, eleştirmen gereken dini kullananlar olmasın? senin sorduğun şekliyle açıkçası cevaplamaya değer gelmez birçok kişi tarafından. çünkü bu soru soldan geldiğinde anlam bulur. yaptığını akp'nin sosyal medya takımı da çok yapıyor. solu soldan eleştirmeye çalışan sağcılar, bence dert anlatmaya çalışmak yersiz.

ikincisi, ekşi ve twitter'dan koca koca entryler yazanların sadece bunlarla yetindiğini düşünme sığlığı neden? bir insan hem sokak sokak gezip, hem de twit atabilir. bunu hiç düşünmedin mi?

üçüncüsü, biz gerçeklere inanıyoruz, doğruya güveniyoruz. pardon ama, siz?

bu adam böyle bombaları bırakıp gidiyor. geri cevap verme huyu yok. kaale alıp cevap vermeyin, lütfen.

verdiğin örnekleri incelemedim, bakmadım ama bahsettiğin şeyi anladım. bu dezenformasyoncu goygoycu kafa biyere varamaz evet de sosyal medyada sürekli goygoy yapanlar başka bişy yap(a)madığı için bunu yapıyor, bir nevi kitlesel olarak bi öfke "kontrolsüzlüğü" ya da öfke yöneltilememesinin bi sonucu bu.

ha "muhalif gözüken" medya organları da bunu çok çok iyi kullanıyo. her şey bi şov aslında ve show must go on. danışıklı dövüş.

mesela bi şu başlığa bakalım:
(bkz: tecavüzcüyü anlamak lazım)

içinde şöyle bir cümle geçiyor yazının "...Zor bir sorudur bu. Lâkin, cevap vermek için epey bir gayret sarfetmek gerektiği için değil. Sorduğunuz anda, SANKİ TECAVÜZCÜYÜ HAKLI ÇIKARTMAYA, SANKİ ONA MÜSAMAHA GÖSTERMEK İÇİN BİR YOL BULMAYA ÇALILIYORMUŞSUNUZ İNTİBAININ OLUŞMASINA sebep olabileceği için zor bir sorudur..."

şimdi bu yazıyı yazan abinin niyetini falan bilemiycim de niyet okumaya gerek yok, yazıyı irdelemedim, göz gezdirdim ama sonunda da adornoya falan atıfta bulunumuş, nazizme yaklaşımlar vs.

ama adam diyo ki "meselenin köküne inelim kökünü kazıyalım"

peki bu goygoycularda bu analizi idrak edebilcek bi basiret var mı, varsa bile vurun abalıya hesabı goygoy yapmak daha kolay değil mi? uyduruk istatistiklerle, bununla ilgili araştırmalar var sonuçları var gibi genellemelerle ego mastürbasyonları yapmak daha kolay di mi?

şimdi bu senin sözünü ettiğin tayfa için aynı islamın şartları gibi "muhalif olmanın şartları" var, mesela esad'ı ölümüne sormadan etmeden desteklemek onlardan biri. yani soru bile soramıyosun, sorduğun anda aforoz.

bu yaklaşımın benzeri solun genelinde de var, eski tüfek solculardan yakalarsan konuştur anlatır. kaba bir fanatizm, önder bellenenler ve başucu kitaplarının, sloganların oluşturduğu sistematiği karşı çıkan ya da sorguya açan, masaya yatıranlara revizyonist, oportünist gibi ithamlar ve kestirip atmalar.

ha noldu, mesela sol üzerinden gidelim yine, bolşevik-kemalist kırması akıllarıyla düşmanca ve kabaca reddettikleri anarşizm kitaplar vb. çevrilmeye başladığı andan itibaren yaklaşık 10- 15 yılda kendine adam bulmaya başladı. bi işe yaradı mı, görüldüğü kadarıyla hayır. ama o kaba reddi yapan tayfa göt oldu yani asıl mesele de o göt oluş.

sonuçta hepsi kültür endüstrisinin bi parçası oluyo, çünkü bi ontoloji oluşturulmamış, oluşturulmuyo ya da üşeniyoruz falan.

yani çünkü biz elimizdeki malzemeden habersiz aşçılar gibiyiz.
bu ülkede cuma cemaatini arkasına alan iktidar olur, darbe şakşakçısı değilsen. düşmanımın düşmanı dostumdur hesabı darbeleri alkışlayanlar da dahil buna elbette.

ne diyoduk cuma cemaati ve malzemesinden habersiz aşçılar.

elinde kırmızı mercimek varsa tarhana çorbası yapamazsın.
bahsettiğin güruh bunu ya anlamadı ya da anlamak istemiyo.
bence anlamıyolar, çünkü bu bi öfke patlaması ve herkesi delirtmiş durumda.
sağ kalanlar ise onlara göre deli. (bkz: herkesin içtiği su)

efendim sosyal medya kullanıcı profili ile geleneksel medya kullanıcı profili arasında eğitim farkı olduğu belirtilen araştırmalar var. televizyon izleyicisi profilinin cahil olduğu radyo tv'ye giriş dersinde veriliyordu yanlış hatırlamıyorsam.

o yüzden sosyal medya ile geleneksel medya çok çok ayrı araçlar.

Afedersiniz, kimsenin sinirini ziplatmak istemiyorum. Ama yani, din ile iyi bir sekilde korkutulursa, %80 i istenilen yone suruklenebilecek bir topluluga karsi ne yapmayi dusunuyorsunuz gercekten merak ediyorum.

Nihat Hatipoglu'nu istanbul belediye baskani adayi yaptigimizi dusunun, degil sarigul, ataturk bile karsisinda rakip olarak duramaz kadinlarin verecegi oylar sayesinde.

Her kanalda dini konusmalar yapan hocalar var, hepsi akp yi destekliyor konusmalarinda.

türkiye gittikçe muhafazakarlaşıyor:
www.kha.com.tr

"
Ankete katılanların yüzde 39,2’si (2011’de yüzde 33,2; 2012’de yüzde 37,3) “Kendinizi siyasi açıdan nasıl tanımlarsınız?” sorusuna ‘Muhafazakar’ olarak yanıt verirken
"

Erdogan'in hirsiz olduguna inansa bile, insanlar "basi secdeye degiyor" gibi abudik bir mantikla hala Erdogan'a oy veriyor.

”He is walking on Allah’s path. If I don’t vote for him, then Allah will hold me responsible.”
www.vocativ.com


okullar, imamhatiplere donusturulup, basbakanimiza oy verecek kitleler daha da arttiriliyor.


Demografi bu yonde degisirken, siz bu sikayetci oldugunuz partiden kurtulmak icin ne yapiyorsunuz? neler yapabiliyorsunuz? ya da buna ragmen hala nasil " orantisiz zeka, erdogan gidecek, oh yeaaaa!" diyebiliyorsunuz? Benim bilmedigim bir sey var da, ona guvendiginizden mi bu kadar iyimsersiniz, onu merak ediyorum.

Guvenceniz nedir?

@gadanallah,

tarih biliyoruz, ona güveniyoruz?

demokrat partinin akp'den daha mı az destekçisi olduğunu sanıyorsunuz?

bu toplumun her zaman böyle olduğunu mu sanıyorsunuz?

halk gericiliğe mahkum edildiği gibi, aydınlanmacılık ile ileri de taşınabilir. çok değil, otuz kırk yıl önce her sabah komünizm gelecek korkusuyla uyanan amcalarına sorabilirsin türkiye halkı ne kadar gericiymiş o zamanlar. demografi sadece sağa doğru değişmez.

ha bildiğiniz bir şey mi var sorusuna, kendi özelimde cevap verebilirim ben. güvendiğim şey bu olmasa da, bildiğim bir şey var. akp'yi iktidara taşıyanlar, erdoğan'ın adının üzerine bir çizik attı. halkın iradesi yok sayılamaz elbet, ama bu oyunun içine girdiyseniz kuralları biliyor olmanız gerek. korkacak, titreyecek ve yıkılacaklar.

@john lee hooker, demokrat parti nasil iktidardan gitti? Yine, Askeri darbe mi olacak diyorsun, ya da amerika erdogan'i gozden cikardi da onu iktidardan mi alacak diyorsun? Komplo teorilerine kalmissiniz anlasilan. Yanit icin tesekkurler.

kemal kılıçdaroğlu kürsüden hadisleri falan boşuna mı okuyor?

"tarih biliyoruz, ona güveniyoruz?

demokrat partinin akp'den daha mı az destekçisi olduğunu sanıyorsunuz? "

mala bak mala. demokrat partiyi halk gönderdi sanki. tarih biliyormuş.

batı erdoğan'ı kuvvetle muhtemel gözden çıkardı diyorum, evet. ayrıca nato üyesi hiçbir ordu, batıdan izinsiz darbe yapamaz. darbe bir müdahale yöntemidir ve bugünki koşullarda gereksizdir. ekonomik gerçekler ortadayken.

1-kılıçdaroğlu'nun abd gezisi.
2-gülen ile görüşmesi.
3-17 aralık operasyonu.
4-akp'nin tutuşması.

bence pek komplo teorisi değil. akp gidici.
akp gider ama insanlarımızın kalın kafalığı baki kalır.

Kimsenin bir şey yapmasına gerek yok. Zaten seçimler hakkaniyetle yapılmıyor bu ülkede. İstenilen kişiler bir şekilde o kotuklara oturtuluyor. O ağzınızdan düşürmediğiniz sandık var ya yalan o sandık. Zamanında Siirt'te sandık patlatanlar daha iyi bilir bu işleri.

@tescillimarka, haddini bil, kelimelerine dikkat et. terbiyesiz adam. okuduğunu biraz düşün bir de. halkın gericileşmesinden bahsediyoruz. demokrat parti dönemi yukardan inen -şimdiki gibi- gerici baskıdan sonra, yetmişlerde halkın geldiği noktadan bahsediyoruz.

Ekonomi balonu patladığında ben görürüm şu an akp hayranı cicişleri

200-300 yıl önceden bu yana bu sorunları öyle hakikaten aşmış toplumlar yok, ancak evet kıyasla, bizden hızlı koşan, aslana yem olmayacak toplumlar var.

bu bahsettiğin sadece türkiye 'nin sorunu değil, her kişinin 1 (yazıyla bir) oy hakkı bulunan her toplumun sorunu, zira evet atla eşek bir değil, işin fenası atla eşeği ayırt edecek, insanın oy değerini ölçecek tarafsız mekanizma kurman pek mümkün değil.

senin bahsettiğin manipulasyonu stv yapıyor, sen de yapabilirsin, ya da senin desteklediğin güç odakları da yapabilir. bu yüzden ne bileyim bir kılıçdaroğlu falan "ateizm de makul bir görüş bence" tarzı saçmalamıyor canlı yayında, herkes allah diyor, çünkü ülkenin oy tabanı allah diyor.

kendi adıma konuşayım, iktidara geleceğimi sanmıyorum, duyurunda kimi hedef almışsın onu da anlamadım açıkçası, halkım lan ben, orta direk, piyon, ne dersen de, ne iktidarı arkadaşım? ha diyorsan ki senin çıkarına daha uygun partinin (= akp olmayan, benim yaşam tarzım açısından) geleceğini nerden biliyorsun, ben de sana derim ki; gelemeyeceğini sen nerden biliyorsun? madem ikimiz de halkın manipulasyona karşı zavallılık derecesinde açık olduğunu biliyoruz, bunu bir tek akp yapabilir diye bir kaide yok.

ps: yerel seçimde akp yine pek kan kaybetmez, genel seçimi de alma ihtimalini çok yüksek görüyorum, o ayrı. bu tabii ki ürünün kalitesinden çok, rakiplerin kalitesizliği.

Yetenektir, kulaktır. Sizde var mı yok mu bilirsiniz illaki.

Bende var mesela ~~

yetenek ve kulakla alakası yok. gerizekalı değilsen disiplinli çalışmayla sen de bu kıvama gelebilirsin. "yetenek işi; ama bende var mesela" şeklinde cümle kuranlara he deyip geç.

örn; aşık veysel, karacaoğlan gibi halk ozanları nota'nın n'sinden anlamaz.

bunu bir zamanlar gitar hocam "telefonda birinin sesini tanıma"ya benzetmişti. yani bu zamanla sürekli çalışarak olabilecek bir şey. bir süre sonra kulak aşinalığı olmaya başlıyor. bu da haliyle düzenli çalışmayı gerektiriyor.

@mayeskuel Moonlight sorusunda "duyduğu herhangi bir müziği nota olmadan çalabilen arkadaşlar"'a seslenmiş, ben de böyleyim demek duyurusuna absürd kaçmıyor diye düşünüyorum. Ayrıca Moonlight bunu şu an yapabiliyor olsaydı zaten yapıyor olurdu ve bize sormazdı diye düşünüyorum.

Notaların kölesi olmak istemiyorum demiş siz gelmişsiniz disiplinli çalın demişsiniz, bu disiplinli çalışmanın uzunluğu kişiden kişiye değişir, notaların kölesi kulu haline de gelebilirsiniz uzunca bir süre.

Ayrıca bana "he" deyip geçebilir tabii problem de yok kesinlikle.

Duydugunu nota olmadan calabilmek ayri sey, duydugunun hangi nota oldugunu bilebilmek ayri sey.

Duydugunu calabilmek icin nota bilmek gerekmez, agirlikli olarak "kulak" diye tabir edilen sey gerektirir. Hatta enstruman bile bilmeden duydugunuz bir seyi islikla calabilirsiniz, eger enstruman calmayi biliyorsaniz da enstrumanla calarsiniz. Nota da biliyorsaniz entrumanla caldiktan sonra ne caldiginiza bakip notaya dokersiniz.

Duydugunun hangi nota oldugunu bilmek ise (birini sesinden tanima ornegi) (bkz: mutlak kulak) denilen seydir ve dogustan gelen bir ozelliktir. Tabi ki cok calismayla da bir yere kadar gelistirilebilir ancak eger bu konuda yetenek 0 ise ne yapilirsa yapilsin gelismez.

Soruya cevap: eger enstruman calmayi biliyorsaniz (bunun icin nota bilmek sart degil) ve kulaginiz varsa duydugunuz seyi calabilirsiniz. Kimisi duyar duymaz ilk denemede calar, kimisi 5-6 denemeden sonra parcayi cikartir, bu da yetenek+pratik kombinasyonuna bagli bir surectir.

kesinlikle müzik aleti çalmaya devam ettikçe zamanla müzik kulağı gelişiyor. en güzel örnek de benim kardeşimdir. 3 senelik bir gitar öğrenim süreci ile sıfır müzik kulağı ve sıfır sesten idare edilebilir müzik kulağı ve sese geldi. nota bilgisi sıfırın altında olmasına rağmen.

İşte bende bu var. Gerçekten var. İlkokulda falan flütle mesela, shakira parçalarını bile çalardım. Arada da kuzenlere falan eğlence olsun diye çalıyorum. Ya da elime gitar geçer, onda da öyle. Notaları biliyorum ama herhangi bi parcayi notalarina bakmadan kendim bulabiliyorum. Org vs... Profesyonel müzik aletleri sayılmazlar o kadar evet ama yine de bi çok kişinin şaşırmasına vesile olcak seviyede bulundum.

Bence doğuştan da gelen bi şey olabilir. Müzik kulağım da olabilir. Çok keskin dinliyorum vs. Dinlerken beynini konsantre etmek gerekiyor galiba şarkıya.

bazı insanlard doğuştan gelen bir yetenek bazıları sonradan çalışarak elde edebiliyor bunu.

Vanessa Carlton 2 yaşında disneyland'de duyduğu bir müziği piyanoyla birebir kopya etmiş. sonra eve dönünce annesi onu çalıştırmaya başlamış. bu tahmin edersiniz ki doğuştan gelen bir yetenek. 2 yaşına kadar çalıştı ondan öyle oldu diyemeyiz.


oda arkadaşımla bundan çok uzun seneler önce gitar kursuna başladık. ben eric clapton hayranı olmuştum o ara ve bu adam gibi blues/jazz gitar öğrenecem dedim. arkadaşım bir kurs ayarladı. ona başladık. ikimiz de elektro aldık. ben dandik bir gitar aldım. o paraya kıydı bayağı sağlam bir gitar aldı. ikimizde de gram bilgi yok müziğe karşı. o ana kadar bir yeteneğimiz de yok.

2-3 ay gittik hala haluk levent şarkılarının akorları dışında bir şey görmüyorduk. ben sıkıldım. jazz gitar öğrenmek isterken gidip akdeniz akşamları çalmak sıktı. zaten ikimizde de yetenek yok. ben bıraktım. bir bok da çalamadım zaten. haluk levent akorlarını bile doğru basamadım. o derece aşırı yeteneksiz çıktım. ama o da benden farklı değğildi. 10 yıldan sonra herifi taksimde gördüm. bir grup kurmuşlar. adam bir sololar atıyor ne olmuş bu böyle dedim.

muhabbet ettik. dedim naptın sen. dedi ki normal biri 1 yılda gitarı az çok öğrenir 3-4 yılda iyi yerlere gelir ben 8 yılda iyi yere gelebildim ama bıkmadan devam ettim.


yani işin özeti eğer istiyorsan yeteneğin olmasa bile aşırı çalışarak gelebiliyorsun o noktaya. ama burada azim önemli. benim gibi 3 ayda götü yayarsan hayal bu işler. şimdi dinlediğim müziğin türünü bile doğru düzgün seçemiyorum. müzik kulağım o seviyede.

sırf benle inatlaşmak, yazmış olmak için yazanlara söylüyorum. yetenek ve kulakla alakası yok derken ilk 2 mesajın "doğuştan gelen yetenek, kulak" ima'sına atfen yazdım. elbet yeteneği olan insan 1 ayda öğrenirken olmayan yıllarını harcar. benim söylemek istediğim, yeteneğin, kulağın yoksa imkansız algısının yanlışlığına parmak basmak.

Tüm yazanlara teşekkür ederim, diyalektiği coşturanlar arkadaşlara ayrı

"yetenek" gibi doğuştan gelen, insanın üzerinde etkisi ve kontrolü olamayan bir şeyi övmek de garip ha.

evet, bu bir yetenektir.

havalanından servis dolmuşlar gidiyor bi sürü ordan binebilirsiniz

tur şirketi gidiş dönüş ne kadar istiyor kişi başı? önce onu bir belirtin.

havaalanı çıkışında hemen otobüs de var dolmuş da ama en temizi tur servisiyle gidip dönmek. her şey organize olduğu için (özellikle dönüş) kafada yolculuk derdi olmaz.

kemer'e kendi imkanlarımla gidip gelmiştim bir keresinde (taksiyle gidiş, otobüs+taksi havaalanına dönüş) gereksiz külfet. o gün bugündür kemer, belek, side vs. nereye gitsem tur servisi, mis.

tur şirketi tertemiz.

@naelektrisan fiyat söylemek zorunda değilim de, yine de sağol.

www.imdb.com

broken english

(bkz: love actually)

duygusal filmlerin alayından nefret eden biri olarak before sunrise, before sunset, before midnight 3'lüsünü bayıla bayıla izledim, o derece enteresan filmler; öneririm. before sunrise'dan başla, zaten devamını izlemek isteyeceksin.

A walk to remember

about time

merhaba. "buzu kırmak rekoru" diyor. belki buzuki orhan rekoru diyordur bilemedim.

buzu kırmak rekoru, ıaghhı

yapbozu kırmak rekoru which means yapboz yapma rekorunu kırmak isterdim olabilir mi?

libertine ve zbrs doğru cevap buzu kırmak teşekkürler sesini siktiğimin göt karısının ne dediği çok zor anlaşılıyor ama siz ikiniz anlamışsınız sağolun

buzu kırmak rekoru diyor ama neyi kastediyor anlamadım. şu koşarak buz kıranlardan mı bahsediyor acaba.

neyse 1:25'te artist mi ne artisi artis ne arar la bazarda benzeri bir olay olmuş. çok vahim.

ben de almadım, gerek yok zaten.

Frank Sinatra ne demiş?

The best revenge is massive success!

Başarıya yoğunnaşın hocam, geçmişi geçmişte bırakın...

aldım. bi kız arkadaşım, beni bırakıp eski sevgilisine dönmüştü pat diye. aradan 1 yıl geçti tekrar birlikte oldum, ben de onu bıraktım pat diye.

Almadım, felsefeme ters.

Ya ben hep alıcam diye düşünürüm ama olay tazeyken zor olduğu için ve intikam soğuk yendiği için doğru zamanı beklerim. O zaman gelene kadar da ya aklımdan çıkar ya da "of bununla mı uğraşacağım" derim, zaten o insan da onca zamandır yoktur hayatımda.

İntikam almayı düşündüğümden değil ama hayatın bir lütfu diyeceğim, ne yaşadıysam, aynısını yaşattığım insanlar oldu elimde olmadan, planlamadan.

almadım, almam. kazık yemişsem bir daha o kişinin yüzüne bakmam.

hiç kurgu yapmadım. intikam sayılır mı bilmiyorum ama hayatımın en yakın kazınığı yediğim bir adam vardı. ama öyle böyle bir göt oluş yaşamadım. adam iş arkadaşım ve benim için 100 üzerinden 95 öneme sahip bütün hayatımı ve kariyerimi etkileyebilecek bir olay için sadece ve sadece 15 saniye zaman ayırmadı. 15 saniye amk. ayırmadı adam. kız arkadaşıyla arası açıktı kızın peşinden gitti bana zaman ayırmadı.

aradan 2 yıl geçti hiç lafını etmedim. içime attım. heriften de bir daha bir şey istemedim ki zaten çok çekingenimdir yardım istemede. annemden babamdan bile çok zor bir şey isterim. 2 yıl sonra bana işi düştü hem de aynı konu için ahahah. bu sefer aynı şey kendi başına geldi. benden 15 saniyeme muhtaç oldu. dedim ki çok yorgunum ben eve gidiyorum. 15 saniye lan hepi topu dedi. yok dedim. yalvarttım falan filan ki zaten yapacaktım istediği şeyi. amacım ne kadar küçüleceğini görmek. o bana yaptığı kazığı unutmuştu. neyse dedim sen bana yapar mıydın aynısını. yapardım dedi. sonra hatırlattım yapmadığını. bir aydınlanma yaşadı. 100 defa özür diledi. yok dedim gönderdim başımdan ama istediği şeyi de yaptım yine vicdanım el vermedi. sonradan farketti. gelip teşekkür etmedi bile lavuk. hala aynı tavırlarda.

birlikte biraz vakit geçirebilmek için elli takla attığım kız aynı gün benle birlikte başka bir elemana daha randevu vermiş

sinirim geçtikten sonra yarım günü birlikte geçirdik. günün sonunda tekrar görüşelim diye yalvardı, işim var dedim, salladım. sonraki aramalarına ve mesajlarına da da hiç dönmedim, 6 ay uğraştı, şimdi ne yapar ne yer ne içer bilmiyorum

sorun olacağını pek sanmıyorum açıkçası avrupa'da özellikle dediğin ülkelerde ekstra bir not ortalaması konusunda katı kuralları yok yazılı olarak belirtilmiş bu yüzden de sorun yaşamazsın diye düşünüyorum. almanya'da falan da bakmanı tavsiye ederim yine de oralarda da esnek şekilde kabul edebilcek üniversiteler bulursun hem dil açısından hem eğitim açısından daha iyi bi şeyler elde etmiş olursun.

almanya, isveç, hollanda, fransa gibi ülkeler genelde akademik açıdan mükemmeliyetçi ülkeler. ama genelde. çok eleman olmayan bölümlerde özellikle bu böyle. misal vomputer science alanında bir üniversite zart diye 30 doktora öğrencisine ihtiyaç var diye ilan açabiliyor ama metalurji malzeme için tahmin edersin ki durum bu kadar iyi değil. dolayısıyla senin bölümün için rekabet inanılmaz yüksek olacaktır. not ortalaman iyi değil, avrupa birliği vatandaşı değilsin, şansın giderek düşüyor.

gelelim diğer dediğin ülkelere. bu ülkelerde de sanayinin gelişmişliğine göre yüksek lisans bulma ihtimalin artar. başvuracağın ülkede otomotiv alanında ne var ne yok araştır.

supply chain ve project management çok popüler şeyler. ama bu kadar talebe göre eğitim veren eli yüzü düzgün yer çok yok (eli yüzü düzgünden kasıt akademik kalite). dolayısıyla buralara hayvanı cvler ve akademik kariyerlerle başvurular yapılıyor.

litvanya, estonya, polonya gibi yerlerden yüksek lisans için kabul alabilirsin belki. fakat bu ülkelerin burs olanakları nelerdir? estonya hadi çok modern ve yenilikçi olmaya çalışan bir ülke. belki estonya'da bulursun. fakat yurt dışından gelecek öğrencileri finanse edebilecek programlar bulman bu tarz bölümlerde çok zor.

benim sana tavsiyem. yüksek lisansını türkiye'de yap. itü'de odtü'de falan. yüksek lisans konunu ve hocanı çok iyi araştırıp iyi düşünüp seç ve doktora için almanya, ingiltere, hollanda, fransa, isviçre gibi ülkeleri hedefine al. bu ülkelerde sanayi-üniversite işbirliği inanılmaz boyutlarda. doktoranı adam gibi bir konuda ve bir şirketin projesinde yaparsan çok çok iyi yerlerde bulabilirsin kendini.

ama litvanya'da yapacağın yüksek lisansı kimseye anlatamazsın.

@godsparticle, hocam üstte yazmayı unutmuşum, doktora yapmayı düşünmüyorum. amacım akademik kariyer değil yani. Bu iş hakkında bilgi sahibi olayım, bu konuda kalifiye olduğumu belgeleyecek bir diplomam ve yurtdışında çalışma imkanım olsun yeter benim için. bu nedenle yüksek eğitim kalitesi aramadım.

burs konusuna gelince; euro bölgesi olmadığı sürece bursa ihtiyacım yok. 5-6 bin dolar harc ücretine kadar çıkabilirim. part time iş -sanırım bir çok ülke izin veriyor buna- ve aile desteğiyle günlük ihtiyaçlarımı da çıkarabilirim.

litvanya'daki yüksek lisansı da yurtiçinde kimseye anlatamayacağımı düşünmüyorum ben. neticede bu dallarda türkiye'de bile doğru dürüst yüksek lisans mezunu insan yok. ben bunu ingilizce eğitim ile almış olacağım. istanbul üniversitesi çıkışlı birine göre öne çıkarabilir bence en azından.

son olarak, bana mı yanlış geliyor bilmiyorum ama ben bahsettiğim ülkelerde kabul alma şansımın itü odtü'den yüksek olduğunu düşünüyorum açıkçası.

ben sana doğrudan işin içinden biri olarak fikir veriyorum sen kendi fikirlerini kabul ettirmeye çalışıyorsun. bu duyurudan en sevmediğim şeydir. neyse...

doktora akademik sadece akademik kariyer amacıyla yapılmaz. eğer öyle olsaydı, bmw, siemens, bosch, samsung, sony gibi adamlar doktora içi hayvani paralar harcamaz, mercedes, volvo vb. firmalar üniversitelere dünya paralar dökerek ortaklık yapmazdı. bu büyük firmalarda bir çok doktoralı eleman vardır, hatta ve hatta bu firmalar doktora için deli gibi paralar saçarlar.

litvanya'da yapacağın yüksek lisansı litvanya dışında birine anlatma imkanın yok. türkiye'de ise iş tecrübene bakacaklar. sen litvanya'da yüksek lisans yaptım dersen sallamazlar. ar-ge gibi bir iş olsa belki yüksek lisansını önemser ama türkiye ve ar-ge kelimeleri çok fazla yanyana gelmiyor. amerika'nın en kötü üniversitesinde de yüksek lisans yapmak litvanya'nın en iyi üniversitesinde yüksek lisans yapmaktan daha önemli işverenin gözünde.


burs işi şunun için önemli. orada part-time iş için belki vizen sana olanak sağlar ama part-time maaşın sana orada ne kadar yeterli olur bu bir. ikincisi litvanyanın dilini bilmeyen biri nerede part-time iş bulabilir? hangi iş veren tamamen farklı kültürden gelen ve dilini bilmeyen birine iş vermek isteyebilir?

son olarak itü ve odtü'de yüksek lisansa kabul alman çok da zor değil.

ama sen bilirsin ben sadece bilgimi düşüncemi yazdım. rica ederim bir kez daha bir şeyler yazıp kendi fikrini kabul ettirmeye çalışma.

öyle bir amacım yoktu aslında, derdim durumumu ve bakış açımı anlatmaktı. öyle göründüyse afedersin, ben de sevmem öylesini.

abd-litvanya konusunda haklısınız tabii, iş konusunu da birlikte düşününce anadili ingilizce olan bir ülke daha mantıklı. ancak abd'deki okullar çok daha pahalı diye biliyorum. yanılıyor muyum ki?

dediğim gibi eğer yüksek lisans + part time iş seçeneğini göze aldıysanız bunu türkiye'de yapmak (litvanya'da falan zor). yüksek lisans hocanızı ve konunuzu çok iyi seçmek. sonra doktora için en iyi okullar olmasa bile daha iyi bir ülke ve daha iyi bir okula gitmek. kaldı ki litvanya'da part time iş yüksek lisans türkiye'dekinden çok daha zordur.

Rusya/Sibirya - Zor olur tahminimce. Kurulu düzeni bozmaya değecek şartlar oluşmalı, aksi durumda bozma düzenini. Bence.
Maaş olarak şu an aldığının 3-4 misli değilse riske etme.
(Şu an aldığın ne, o da önemli tabi)

Hayat aynı şeyleri yapmak için çok kısa , git abicim git ya git hayatına değişiklik olur , yaşadığını hissedersin

sözlükte "pendikli oto ciragi kucuk ibo" nickli arkadaşın entryleri var sibirya ile ilgili.
isterseniz siz mail adresinizi fln verin,ben de ona msj atiym,iletişime geçin vs.
oralarda yaşamış birinden fikir almak daha doğru olur.

şahsi fikrim:sizi buraya bağlayan bir sey yoksa sırf görmüş olmak için bile
gidilir.Ayrıca burada iş anlamında ne uzar ne kısalırsınız.
Farklı deneyimler iyidir.

sibiryanın kuzeyinde 45 gün staj yapmıştım. kışın yaşam inanılmaz zor. ama hayatın boyunca hiçbir yerde göremeyeceğin şeyleri görme fırsatı yakalayabilirsin. hangi sektörde olduğunu da söylersen daha rahat yorum yapabiliriz.

bir projedeki şantiye şefim sibirya ve sakhalin'de çalışmış birisiydi. zaten klasik soğukla ilgili hayal edemeyeceğin hikayeler anlatıyor. bir de o doğrudan işçilerle iletişimde olduğu için onların ne kaypak, güvenilmez, paragöz kişiler olduğunu anlatırdı hep. fakat sonuç olarak fırsatı olan herkesin gidip denemesini tavsiye ederdi. fırsat çıksa ben de bir düşünürüm tabi ama şu askerlik sıkıntısı yüzünden giderdim herhalde.

apayrı bir macera, apayri bir tecrübe. burada her zaman iş bulabilirsin.

bu tür fırsatlar kolay kolay gelmez, geldiğinde de senin durumun hep uygun olmaz. o nedenle kovala derim.

kabul et la, hayatının macerası ölücen gidicen sibirya mı görüceksin sanki pehh düşündüğün hata

git abi git

sibirya iyidir,karda bol bol sarap sucuk yaparsın.gıt bence.

hangi şehir? sibirya çok güzel bir coğrafya. ofiste çalışacaksanız daha da rahat olur sizin için şantiyeye veya bol hareket gerektiren bir işe kıyasla. soğuğa ve iklime alışmak zaman alacaktır ama çok ekstrem koşullar yok. çocukken internetten yakutsk kameralarına falan bakardım ben, inanılmaz çekici gelirdi. krasnoyarsk ve omsk hala gidip görmeyi çok istediğim şehirler. bu yüzden, tamamen subjektif ve kişisel bir tavsiye olmakla birlikte, ben arkanıza bile bakmayın diyorum.

3000 değil de 4000 USD civarı çok makul gibi geldi bana

en kötü; süresinin şantiye olduğunu düşünerek en az 2 yıl olduğunu düşünüyorum.
24 ay 3 bin usd'den = 72 bin dolar yapar.
4 ayda bir tr'ye gelsen her geldiğinde ortalama 1500 $ yesen 6.000 USD.
yakıtın, yerin yemek masrafın yok. ayda ortalama 500 USD'de orada giderin olsa 12.000 USD. 18 harcadın (ki fazla fazla yazdığımı düşünüyorum) eline iki yılda 54.000 USD kalıyor. + diğer yorumlarda belirtildiği gibi unutulmaz bir hayat tecrübesi vs vs.
ailenle yaşamıyorsan ve istanbul'da kalırsan 3000 tl maaşla 2 yılda değil o para 10 bin lira biriktiremezsin.

yarın öğleden sonraya kadar karar vermem gerekiyor . yazdıklarınıza göre kesinlikle gitmem en uygun seçenek gibi.

sağ salim diye bir film izledim. 1. film idi.
boşluktamıyım bilmiyorum ama çok hoşuma gitti.

bir zamanlar anadolu'da

yalnızlık, umarsızlık, umursamazlık, "dünya sikime minare götüme"cilik ve türevleri olgulardan hoşlanıyorsan -ki ben çok severim- zeki demirkubuz'dan yazgı'yı izle. (yalnız 2001 yapımı)


z.d. albert camus'nun yabancı adlı eserinden uyarlamış. kitabı da okudum filmi de izledim. ikisi de muazzam.

When we leave. Karmaşık bir yapım.

vavien
dağ
mustafa hakkında her şey

tepenin ardı

çoğunluk

sonbahar.izlemediysen kesin izle derim gerçi 2007 ama

gözetleme kulesi (sırf ambiyansı için bile izlenir)

Uzun hikaye

kaybedenler kulubu

-Gelecek uzun sürer

-Çoğunluk

çoğunluk +1
karnaval www.imdb.com

Kosmos

coğunluk -1.

sonbahar
pandora'nın kutusu
Yasamin kiyisinda
soul kitchen

gözetleme külesi

vavien

www.youtube.com

www.youtube.com

listelist.com

www.facebook.com
listelist.com

inciswf.com

www.youtube.com

"gezi direnişi" ismini verdiğimiz hareket, sizin de söylediğiniz gibi çok büyüktü. tüm şehirlerde örgütlenildi, genci yaşlısı herkes sokağa döküldü. bunun sürekliliğini sağlamak, hele ki türkiye gibi insanların "protesto yasaksa yapmayacagsın kardeşim!" kafasında olduğu bir ülkede, çok zor.

gezi ayrıydı ve önemliydi ama ülkedeki her gelişmeyi de onunla ilişkilendirmemek lazım bence. böyle halk hareketleri her zaman olmaz, olamaz. yani mesele tepkisizlik, eylemsizlikten ziyade asıl patlamanın zaten gerçekleştirilmiş olması.

bence tabii. bunlar hep fikir.

gezi siyasi bir olay değildi. direniş ağaçların insanlara sorulmadan katledilmesiyle başladı. sonra oradaki insanlara karşı polisin berbat tutumuyla giderek büyüdü.

bu son zamanlardaki olaylar ise siyasi olaylar. bu olaylar türk insanını sokağa dökmez. dediğinize katılıyorum bunlar küçük olaylar değil tabii ki. ama türk insanı siyasi olaylardan dolayı sokağa çıkma alışkanlığını 80 ile yitirdi. şu anda zaten siyasetten çok daha büyük dertleri var insanların. kaldı ki "yiyor ama çalışıyor" kavramı bu ülkenin temel mottolarından biri zaten. insanların büyük çoğu bunu skandal olarak görmüyor. hepimiz sağda solda adam kayırma, torpil bulma, rüşvet verme laflarını duyuyoruz. biri bir işe torpille girdi diye en son ne zaman dava açayım gerçek ortaya çıksın lan dediniz? ya da diyen biri var mı? torpil, rüşvet olayını zaten içselleştirmiştik toplum olarak. bu ortaya çıkan şeyler çok şaşırtıcı gelmiyor. medyaya baskı hikayesi de öyle. açıkcası şu ana kadar ortaya çıkan kasetlerin hepsini zaten tahmin ediyordum.

zaten gezinin özel olması, eşsiz olması da bir anda büyüyüp türkiye'ye yayılması da siyasetten bağımsızlığıydı (kısmen). mecliste birbirine selam vermeyecek milletvekilleri orada bir aradaydılar.

bir de gezi insanların gazını aldı. söylemek isteyip söyleyemediklerini kustu insansanlar. taraftar grupları kendi dertlerini bağırdı, atanamayan öğretmenler öyle. yüzbinlerce grup kendi dertlerini bağırdı çağırdı. şu anda kimsenin gazı yok.


son olarak da güvenecekleri biri yok. sesini kim duysun? sokakta biri sana saldırsa, haksızlığa uğrasan mağdur olsan bağırırsın ki biri duysun yardım etsin. kim duysun insanlar sokağa çıkıp bağırınca? yargıya bile gücen duyulmuyor. zaten eleştirdiğin şey yürütme. yasama duysa da kimse takmıyor. bir kısım insanlar da kendi kendilerine bağırıp çağırmaktan bıktı.

Gezi direnişi kaç senede biriktirdiğimizin kontrolsüz patlamasıydı. Yakın vadede benzer kitlesellikte eylemler olacağını sanmıyorum. Belki biraz önümüzdeki 1 mayıs o kadar. Ama Gezi direnişi esnasında sokaklarda olup da 1 mayıslardan kaçınan bir sürü insan biliyorum.

gezi provokasyonlarla büyüdü de ondan, birikmiş toplumsal öfkeyi boşalttılar. "boşalmak" yani özeti bu, gezi bi mastürbasyon gibiydi, ya da biriyle para karşılığında sevişmek gibi falan, bitti ve o "boşalma" sonrası durum mevcut şu an da. bir dahaki libido/öfke yükselişine dek de (ki bunu belirleyen tonlarca etken var) hiç benzeri bişy olmaz. ayrıca yerel haklı sebepleri olsa da dış mihraklar unsurunu da kesinlikle "tamamen yalan" diye kestirip atamayız, birdenbire o kadar medya organının buraya odaklanması tesadüf olamaz.

sadece izmirde ordaki birkaç ağaçtan çok daha fazlasını ifade eden bissürü şey gezi öncesinde de vardı hala olageliyor "hadi neden duruyoruz" denebilecek, ama hiçkmse bişyin çağrısını falan yapmadığı ya da olayı iktidar kavgasına dönüştürmeyeceği için fazla umursanmıyor. kentsel dönüşüm meselesi örneğin başlı başına bir direniş sebebi, ama neden böyle bişy olmuyor. izmirde chp belediyeleri hakim ve onlar da bundan nemalanıyolar, e kendilerine karşı direnişin mi çağrısını yapacaklar?

Gezinin halk ayaklanması olmadığını anlasın sanırım. Belli güçler sana lojistik ve maddi destek sağlamasaydı gezi de olmazdı...

Başından beri Gezi'nin saf bir halk hareketi olduğunu düşünüyordum ama şimdi dönüp baktığımda saçma bulduğum komplo teorileri anlamlı gelmeye başlıyor. Evet, Gezi yılların getirdiği bir patlamaydı. Bu konuyla ilgili sosyologların da mantıklı açıklamaları var. Ama bi noktada Gezi'nin aslında planlanmış olduğunu, o kadar da saf olmadığını düşünmeden edemiyorum.
michaelsikkofield.blogspot.com.tr

@ne nicki be, ben eylemlere izmirden katıldım, kimse bana ne lojistik ne de maddi bir destek sağlamadı açıkçası. bahsettiğin başka bir şey sanırım.

@ilkot
Gezi eylemlerine katılanların yüzde 99 U senle aynı durumda idi.. Mesele o yüzde 99 U oraya sürükleyen yüzde 1 in kimler olduğu, neler yaptığıdır...

hocam burada daha hala 'dış mihraktı onlar kutu lobisiydi' diye sayıklayan adama tenezzül edip de cevap verme, adam bariz saçmalıyor yani evinde 4 duvar + televizyon izler gazete okur, en çok ben biliyorum sanar kapısına badem bıyıklılar gelince kömür alır oturur yerine tekrar, muhattap olma.

gezi bi cinnetti, akp bunu iyi gördü ve herkesin sinirini atıp yatışmasını sağladı, sonra da camiye ayakkabıyla girdiler bacımı kovaladılar filan diye diye kendi seçmenine afedersin beyin mıncıklaması geçirtti, bu adamları kurdu bıraktı onlar da başladılar efendilerinin peşinden 'lobiydi gudiydi ama bacılar koca koca hacılar' deyü.

gezi bir direniş değildi, dediğim gibi gezi bir patlamaydı, geçti bitti, iyi değerlendirilemedi ve başıboş kaldı, chpnin kirli pençelerinin içine düştüğü gün de siyasete oyuncak edildi.

daha bugün işçi partisinin bile eline oyuncak olduğunu gördüm, kaldı ki chp o iğrenç gürültücü seçim arabalarıyla neler neler haykırıyor, insanlar her seferinde bir nebze daha soğuyup köşelerine çekiliyor ve meydan kafasında zibilyon tane tabu olan, atatürk deyince gözü dönen, tencere tava çalarak ölüyü diriltmeye çalışan teyzelere kalıyor.

akp de bu teyzeleri amcaları alıyor bir güzel, 'gezi cehapenin oyunuydu' diyor, çıkıyor işin içinden.

ben bunu gördükten sonra bir daha iner miyim o meydanlara şimdi?

adliye önünden metrobüse binin zeytinburnu durağında inip havalimanınan giden metroya aktarma yapın 45 dakkada havalimanında olursunuz

avcılar yönüne giden metrobüse bineceksiniz.

merter,zeytinburnu,şirinevler,yenibosna duraklarından birinden aksaray-havalimanı metrosuna aktarma yapmanız gerekecek.

kişisel tavsiyem şirinevler'de aktarma yapmanız. şirinevler'de metrobüsten inince çıkışa doğru yüzünüzü döndüğünüzde sol tarafınızda metro kalacak. indikten sonra 150 metre yürüyeceksiniz.

oradan havalimanı yönüne giden metroya bineceksiniz.

şirinevler'e ulaşım 30dk. şirinevler-havalimanı 10dk.

c'ye iner yine.

ilk durumda her iki piston da aynı seviyede olduğundan;

PV/nRT = PV/nRT

eşitliğine göre sağdaki kapta soldaki kaba göre yarısı miktarda gaz var demektir (diğer koşullar belirtilmediği için eşit kabul ediyorum).

X cismi soldaki kapta hacmi yarısına düşürüp basıncı iki katına çıkaracak kadar basınç uyguluyor. aynı basıncı diğer tarafa da uygulayacağı için yine hacim yarıya iner ve basınç iki katına çıkar. yani C seviyesi.

ben d ye iner diye çözmüştüm ama cevap c-d arası diyor.

Eksik bilgi olmasın?

Çünkü X cismini taşıyacak basıncın X'in ağırlığı kadar olması lazım.

İlk durumda sağda ve solda basınçlar eşit ise X soldaki kaba konulduğunda basınç iki katına çıkıyor. Atıyorum P ise 2P oluyor. O zaman sağdaki kapta da 2P'nin saplanması için basıncın yine iki katına çıkması lazım. Diğer koşulların aynı olması durumunda sadece hacmi yarıya indirerek basıncı iki katına çıkarabilirsiniz.

Gerçi ben en son 7 yıl önce gördüm kimya ama, aklımda kaldığı kadarıyla böyle olması lazım. Bilemedim şimdi.

ikisinin de içi gaz dolu ama gaz basınçları aynı mı ?

d'ye iner

poğaça yersen hayatta olmaz o iş. margarinle yoğrulan bir hamur sonuçta. illa hamur işi diyorsan simitle kısıtla kendini bence. çikolata da haftada bir yeter, ya da günde 1-2 diş gibi.

her gün yoruyorsa günaşırı olabilir, koşmadığın günlerde de tempolu yürüyebilirsin.

hep gidemiyorum ki parka

börek de olmaz değil mi? kır pidesi falan?

tempolu yürümeyi sokakta da yapabilirsin. atıyorum şöyle 20-30 dklık yürüme mesafesinde olan bir yere gidip dönebilirsin.

ahhah, ya bahsettiklerinin hepsinde katı yağ kullanılıyor, lezzetli ve sağlıksız olmalarını geçtim o sporla birlikte yok yere bünyeni zorlarsın. ya spor ya hamur iş, seç birini :)

benim yağ oranım çok normal (%13). ama göbegim ve basenlerim var baya. nasıl oluyor anlamadım. özellikle göbeğim çok gözüme batıyor.

bazı sabahlar kahvaltı yapamıyorum. imkan olmuyor. bir de yeni bir işe başlarsam o iş yerinde her sabah poğaça tarzı şeylerle kahvaltı yapmak zorunda kalacağim. imkan yok başka (set işçiliği)

bahsettiğin hamur işlerinin hepsinde haddinden fazla yağ var, bunları yemek ve sporla salgılanan endorfinle çok daha mutlu bir insana dönüşebilirsin ama kilo kaybı bakımından istediğin sonuçları alabileceğini pek sanmıyorum.

3

@syd yeni başladım ama henüz. birbirimize alışıyoruz.

@syd sabahlarım mı akşamları mı koşuyorsun? karışık olsa fark eder mi? yani birkaç gün sabah sonra bir gün akşam? onu da mı sisteme sokmak iyidir?

(saçma bi soru gibi görünüyor ama gerçekten düzensiz çalışıyorum)

kahvaltıyı o şekilde yapacağına evde kepek ekmeği arasına peynir salatalık falan hazırlayıp onunla işe gidebilirsin?

poğaçayı falan boşver, inanılmaz hızlı göbek yapabiliyor, sağlıksız da hem. ben de hızlı ama sağlıklı kahvaltı için tarif arayışındaydım ve istediğimi buldum sanırım. üşenmedim avokado falan aldım. bir yandan sahanda yumurta pişecek, bir yandan da tam buğday ekmeği ısıtıp, limonun suyuyla karıştırılmış avokadoyu süreceğim, onun da üstüne pişen yumurtayı ekleyip, üzerine karabiber, tuz, belki bir de izmir tulum rendelerim. 5 dakikalık bir şey şu, bence zaman bulup yapmaya çalış. lezzetli olur heralde yahu. ya da meyve ve diğer gerekli malzemeleri alıp kendin müsli olayına giriş. madem sağlık düşünüyoruz, tam düşünelim değil mi?

bu arada ben koşmuyorum. sabahları evde 15-20 dakika esneme hareketleri falan yapıyorum. bir de tam merkezde oturduğum için gitmek istediğim yerlere genelde yürüyerek gitmeye çalışıyorum. biraz düzensiz tabii yürüyüş olayım.

Ne kadar çok o kadar iyi. Her gün de koşabilirsin.

haftaiçi sabahları 2 gün 4 km, 2 gün 7 km, 1 gün 12 km koşuyorum. tempo 14-16-18 arasında değişen.

gün içinde istediğini ye, akşamları bir şey yeme, bol su iç.

ben de işte kahvaltı sıkıntısı çekiyordum. sağlıklı beslenmem imkansız bu işte çalışırken çünkü sabah 6'da evden çıkıyorum. evde kahvaltı yapıp gideyim desem 5 buçuktan da önce kalkmam lazım.

şöyle bir çözüm buldum. akşamdan yumurtayı haşlıyorum. beyaz peyniri ve zeytini hazırlayıp şurada gördüğünüz harika aletin içine atıyorum www.hepsiburada.com

sonra işe geldiğimde de bunları yiyorum.

eğer düzgün beslenirseniz koşmanız şart değil. yürüyüş yeter de artar bile. hergün 30-40dklık bir yürüyüşle müthiş ilerlemeler kaydedebilirsiniz hem de çok zorlanmadan.

ama poğaça, börek, pide derseniz o zaman işiniz hakkaten çok zor. her türlü unlu, şekerli şeyden uzaklaşmanız lazım. gün içerisinde de sağlıklı beslenmeniz lazım.

o olmaz bu olmaz diye bir kaide yok arkadaşım ne yersen ye istersen her gün 10 poğaça ye aldığından daha çok yakıyorsan zayıflarsın. yok poğaça ile olmaz yok kır pidesi falan filan bunlara takılma bu kadar.

beyaz ekmek yememekteki mantığı kavrayamamışsınız. beyaz unlu hiçbir şey yememek demek o. yani beyazlatılmış un. çünkü unun kendi beyaz değil hepsi en açık sarı renkte oluyor. siyaha kadar gideni var tahılına göre.

soruya cevap verecek olursak istenilen her şey yenir ve her gün spor yapılır.

Hicbir seyi dusunmuyorum. Canim isterse yiyorum direkt. Spor yapiyorum, kilomdan memnunum. 18/k/44 kg

Edit: Boyum 1.60 ama

Uyumaya yakın saatlerde sadece yoğurt yerim. Çocukluktan gelen alışkanlık belli bir saatten sonra yemek yemem istisnalar haricinde. Erkeğim, kilomdan memnunum.

Söz konusu yemekse gerisi teferruattır. 23/K/50kg

Ek: ye gitsin bacım, meyveden ne olucak ya. Afiyet olsun.

bazen vazgeciyorum hep degil.. nadiren vazgeciyorum aslinda
kalorisine bakmiyorum, bazen merak ediyorum bakiyorum ama
erkek, spor artik yapmiyorum, kilodan memnun degilim gobek var. ama neden var vazgecmemekten iste
meyveden bir sey olmaz ya yiyin gitsin 2 tabak yemeyecekseniz tabi

Düşünürüm. "Bu saatte bir şey yenmez ama..." derim ve kendime bi bahane bulur yine yerim. Yani düşünürüm ama pek engelleyemem kendimi. Vicdan azabı duya duya yerim yiyeceğimi.
Kadınım. Spor yapmıyorum. Kilomdan da memnun değilim. Kısacası benim yaptığımı yapma sen.

yarın spora başlıyorum, yiyebilirim. çok düşünmem. kilo problemim var ama az. 1 aya normale gelirim. kadın/29

Her istediğimde yerim diyen insanların kemiksiz 30 kilo olması kahır sebebi değil de nedir? Ben düşünürüm, yatmadan önce yemek yemem pek zira uyku kötü geçiyor. Ama meyveyi her saat yerim. Kalori saymam, mümkünse işlenmemiş şeyler yemeye çalışırım.

bakmam, yerim.

19 / E / 271

(80 kiloyum, yemeyi 3-4 saat önceden kesmeye çalışırım ama genelde kesmem. kalorisine de bakmam. kilomdan memnun değilim, 7-8 vermem lazım. alt tarafı meyveymiş, göm gitsin bence, bi şey olmaz)

az sonra patates kızartması ve sarma yiyeceğim. gece için de ekler siparişim var. hiç düşünmüyorum.
k, spor az, memnumum

zayıf olduğum için sorun olmuyor fakat paketlenmiş ürünleri yemeden önce düşünüyorum. hepsi kanserojen sonuçta. sonra diyorum 55-60'tan sonra yaşasam ne olur yaşamasam ne olur. yemeye devam ediyorum.

hazır ürünleri yemem üstteki arkadaşın dediği gibi. onun dışında canım yemek isteyecek de duracağım ı ıh olmuyor öyle yiyorum bir güzel.
kadın-yapmıyorum maalesef-memnunum.

asla düşünmem ama belli başlı yemekten hoşlanmadığım şeyler var.abur cubur ve tatlı gibi.onun dışında tam tersi gece yiyen biriyim yıllardır.sabah 4-5 gibi canım mantı bile istese yapar yerim üzerine yatarım da.spor da yapmıyorum.dans pilates yapmıştım bi ara.yaş 27/45kg

-evet, aç karna dişimi fırçalayıp uyuduğum çok olmuştur.
-ambalajlı şeyleri satın alırken ve yemeden önce hep okurum.
-Kadın, 23, memnunum. Spor yapıyorum. Yapamadığım zamanlarda elimden geldiğince hareketli yaşarım.
-oluyor ama küçük bi meyveyle kalabilceksem vazgeçmem, yerim

bacım, herkes spor yapıyormuş. kadınlar hep 44, 50 kilo falan baksana boy-kilo indeksi de muhteşem. diyeceğim o ki inanma sen bunlara, ciddiye alma.

spor sürecinde yemem. su içerim. o kadar göt veriyoruz sonuçta, uzatmaya gerek yok süreci.

Su gece yiyip
Spor yapmayan
44 kilo olanlar adres versin lan, dinamit koyucam evinize


Cok degil 3 gun kafama gore takilsam got gobek ayri canlaniyor

Genelde düşünürüm, nadiren vazgeçerim, ama çok kalorili ya da yağlı ise yemem sabaha bırakırım. Meyve filan çekerse canım hiç acımam. Özellikle gece canım kahve, cips, çikolata gibi zararlı şeyleri fazlasıyla istiyor, gidip dişlerimi fırçalıyorum yemeyeyim diye.

K/arada/normal, ama az versem iyi olur.

Düşünmem. Çok açsam illa yerim bi şeyler. Ama bazen o kadar üşeniyorum ki, "amaan yatayım sabah kahvaltı ederim" diyip yatıyorum. Sırf tembellik. Ama çok açsam da affetmem asla.

Kilomdan da gayet memnunum. Spor yapmıyorum hem de hiç. Ama çok yürüyorum, sevdiğim için. Uzun-kısa mesafe fark etmez. 23/k/51

Oha 44 kilo olanlar var lan. Ciddi misiniz? Saygıyla eğiliyorum valla. :/

ac isem o sirada saatin kac olduguna bakmadan yerim hic acimam.. kalorisine de bazen bakarim ki o da tamamen merak amacli yani..

erkek, spor yapmiyorum, memnun sayilirim kilomdan..

düşünüyorum ama senin sorduğun anlamda değil, ne yesem diye düşünüyorum :D şu saatte üşenmesem patates kızartıp yiyebilirim hatta. fizik yerinde, spor yapıyorum ama yapmasam da yerinde :)

bana pek olmuyor eğer bikini giymem yakın değilse

vazgeçerim.
bakarım.
erkek / spor yapıyorum / memnunum
oluyor. ya yemeden/içmeden yatıyorum ya da ballı yağsız süt içiyorum

dusunmem. acsam yerim ama bazen hakkaten cok uykum varsa ya da is, acele vs. varsa daha sonraya ertelerim. kalori falan alakam yok.

30, erkek, 175/63, haftada 1-2 gun kosarim.

yemeden önce düşünürüm. kalori saymam. şekerli ve unlu şeyler yemem. şekerli şey deyince sadece tatlı falan gelmesin aklına, meyvelerin şeker açısından tatlıdan bir farkı yok. meyve de çok yemem. karbonhidrat ihtiyacımı çiğ kuruyemişten karşılarım. fındık içinden falan ya da zeytinden.

akşam 7'den sonra hiçbir şey yemem içmem. arkdaşlarla 2 ayda bir dışarı çıktığımız zamanlar mecbur yerim. sadece su içerim.

erkek, yaş 29, kilo 63, boy 1.72

saat nedeniyle meyveden vazgeçmenizi de takdir ettim. doğru olanı yapmışsınız. gece gece insülini coşturmanın ne alemi var şimdi değil mi.

25 yaşına kadar düşünmezdim, sonra zıvanadan çıkıyor. Artık haftasonları dışında yemiyorum. 25 yaşından küçüksen bile dikkat et, vücut sonra intikam alır. Özellikle kadınlarda skinny fat dediğimiz vücut yapısı ve selülit hep bunların eseri. Sonra sözlükte midye tava geyiği yapan obezlere dönersin.

değişim hakkın var. çirkeflik yap gerekirse. büyük bir ihtimallede geri verilmiş bir ürün aldın

Değişim hakkım var evet ama esas soru şu: Bana inanmayıp "Sen bu parçaları kendin çıkarmış da olabilirsin, ne malum?" derlerse ne diyeceğim ben yani. İspatlanabilecek bir şey değil ki.

seri numarası sistemlerinde illa ki kayıtlıdır. iade mi tamir görmüş ürün mü teşhir ürünü mi belli olur? yani seri numarasını sistemlerinde arattır.

Gideri var mı bilmiyorum ama "o zaman tüketici mahkemesine başvuralım, bilirkişi baksın madem" diyebilirsiniz.

Aynı şey deil ama bende ordan hd almıştım eve geldim pc ye bi taktım içinde başkasının resimleri var benimkini hemen değiştirdiler

sana bir promotör yaptıysa satışı eğer stok falan siklemeden teşhir ürününü vermiş olabilir, primini almak için. bu tarz durumlar hassas olduğundan sorun çıkarmadan iade ya da değişim yaparlar genelde. yapmazlarsa prosedürü bilemedim.

git problem çıkarırlarsa cıngar çıkar. şikayet ederim de, sağa sola yazarım de. hallolur.

böyle durumlarda pislik ve çirkeflik yapmayı öneren tek toplumuz, yıl 2014.

media markt'ın müşteri hizmetleri çok iyi. geçen sene bir elektrik süpürgesi aldım. bir hafta kadar kullandık, çalışmazken bile halıya takıldığı için süpürmek eziyet oldu. mediamarkt'a götürdük iade için, yani bozuk değil, kusurlu değil. biz memnun kalmadığımız için iade ettik, geri alıp paramızı verdiler.

sonra o süpürgeyi teşhir mi yaptılar ne yaptılar bilmiyorum ama.

ha bir de onu iade edip yine aynısından istiyorsanız niye pislik yapsınlar ki. daha doğrusu siz niye böyle bir şey yapasınız ki "sen kirletmişsin" desinler. yani hangi insan evladı sıfır ürünü parmak izi ile kirletip sonra da iade edip aynısından almak istesin ki? "kullanılmış çıktı, iade alın paramı verin" desen "beğenmedi, işini gördü iade ediyor çakal" derler ama aynısından geri isteyince ortada sizin bir art niyetiniz olmadığı çok açık. bunu onlar da biliyor.

aynısı teknosada başıma geldi, gidip bana kullanılmış mouse vermişsiniz desem görevli iplemeyecekti biliyorum, şöyle yaptım:

teknosaya gittim, mağaza müdüryle görüşmek istiyorum dedim. mağaza müdürü (mm), ben (b). biraz bekledim mm geldi

mm:buyrun
b: kullanılmış ikinci el ürün arıyorum, satıyor musunuz?
mm: hayır efendim öyle bir hizmetimiz yok
b: peki bana ne diye kullanılmış mouse sattınız
mm: nasıl yani?
b: bak maousen şurasına burasına, parmak izleriniz, tabanına yapışmış küçük iplik parçalarını vs. görüyor musun?
mm: çok özür dileriz efendim, oğlum beyefendi ile ilgilenin iade işlenlerini hemen yapın.
b: teşekkür ederim

en yetkili kişiyi üslubuyla tuzağa çekin, kendi ayakları ile tuzağa girsin, kaçacak yeri kalmasın.

ayrıca media markt müşteri hizmetleri konusunda bana gore türkiyenin en iyisi.

electroworld'de başıma benzer bir olay gelmişti.

zamanında e-sata bağlantısı olan bir harici disk almıştım.

kablosu takılmıyordu alete. kablo takılacak yer içeri göçmüş resmen. neyse normal usb bağlantısıyla bağladım. daha önce kullanılmış. bir iki klasör falan oluşturulmuş hatta içinde.

hemen aldım electroworld'e götürdüm. orada çalışan kişilerden biri baktı. bu bunun kablosu değil bize başka kablo getirmişsiniz dedi. benim başka e-sata kablom yok karışma ihtimali yok. dedim saçmalamayın benim tek e-sata kablom bu. velhasıl kelam bunlar bana yalancı gibi davrandılar. dedim ürünün içinde de bir ton klasör falan oluşturulmuş. muhtemelen kabloyu da önceki müşteriniz değiştirmiştir. normalde kablosu siyah olmalıymış bendeki kırmızıydı.

olmaz öyle şey dediler. tüketici hakem heyeti işlerine daldım. 2-3 hafta sonra aradılar. şikayetinizi çekin size aynı üründen verelim diye teklifle geldiler bir de. daha da sinirlendim lan dedim zaten aynı ürünü sike sike vereceksiniz. bir de lütufmuş gibi sunuyorlar. gerizekalı yerine koyuyorlar adamı. velhasıl kelam. sonra mağaza müdürü bir kez daha aradı. özür hediyesi olarak bir de su ısıtıcısı verdiler. çektim şikayeti geri.

işin özü: mağazada yeni ürünü vermek zorundalar. vermezlerse tüketici mahkemesi lafını duyunca renkleri değişecek. illa ki verecekler. kaçışları yok.

www.turktelekomarena.com.tr

@himmet dayi yanii?

yanii oradan bak işte nasıl görünüyor falan. ben hiç gitmedim elimden gelen bu kadar.

seyir zevkinden kastın ne anlamadım.

Yani oyunculari karınca gibi gormeyeyim onu diyorum :)

Güney üst dediğin yer bayağı geniş bir yer. Üst kısmın üst sıralarında muhtemelen oyuncuları karınca gibi görürsün.

ama ilk 5 sıra falan daha iyidir ama hem kale arkası hem üst tribün oyuncuları küçük görürsün illa ki. Tabii ki hangi oyuncu olduğunu ayırt edemeyecek kadar ya da nou camp'ın en üstünden maç izlemek kadar kötü bir durum değil. ama beklentinizin ne olduğunu bilemediğim için çok da yorum yapamıyorum.

valla elinde bu tribünün bileti varsa hemen sat.

olacak gibi değil orası.

Yani birinden satin alicam almayayayim mi anlamadım?

(bkz: charles petzold)

eğer nesne yönelimli programlama konusunda bilgi düzeyiniz iyiyse sıkıcı gelebilir belki ama ben çok bir bok bilmeden başladığım için bana iyi gelen kitap

www.amazon.com

türkçe kaynak konusunda bir fikrim yok fakat eğer türkçe kaynak bulamazsanız buna göz atmanızda fayda var.

not: GUI için faydalı fakat MFC'den uzak olması isteğinizi karşılamayabilir.

@luzumsuzadam bro Visual c++ ile ilgili kitap arıyorum c# değil. charles petzold'ın kitapları charp üzerine hep.


@godsparticle bahsettiğin kitabı inceledim. içindekilere bakarken tam istediğim kitap diyordum ki mfc'yi görene kadar :(( nasip araştırmaya devam.

charles petzold'un klasik kitabı programming windows senin aradığın

benim anne tarafım da abhaz ama bu ne saçmalıktır yav?
orada adamlar düğün yapmıyorlar ki, olimpiyat yapıyorlar,
sporun ve olimpiyatın ruhu ne güzel birleştirmeye, barışa yöneliktir, güzel birşey yapıyorlar.

hacı abi iyi hoş da soykırımı yapan adamla olimpiyatı yapanların, olimpiyatta yarışanların ne alakası var?

soykırım sonrası olimpiyat komitesine mi girdi bu herfiler?

bi' bitmediniz arkadaş. dünyanın hiçbir yerinde etkinlik düzenlenmesin o zaman. soykırımın olmadığı, kanın dökülmediği toprak parçası var sanki dünyada.

Neden engellensin ki? O zaman Almanya'da da olimpiyat yapılmasın, Amerika'da da yapılmasın, Avustralya'da da, hiçbir yerde yapılmasın.
Bence sosyal sorumluluk şeylerinden bahsedecekseniz olimpiyatların engellenmesi üzerinden gitmeyin.
Site de malware uyarısı çıkarıyor.

olayın olimpiyatların kendisiyle alakası olmadığını özellikle belirttim halbuki. burada kimse olimpiyat özelinde hoşnutsuz değil, rahatsızlık yaratan durum barışçıl ve birleştirici bir olayın savaşçıl ve ayrıştırıcı bir tarihe sahip yerde yaşatılması. dünyanın en büyük kara alanına sahip ülkelerden birinin olimpiyat düzenlemek için geçmişinde soykırım yaşanan bir bölgeyi seçmesi Size ne kadar barışçıl ve birleştirici geliyor bilmiyorum ama benim atalarımın yaşadığı onca şey hala inkar ediliyorken bir de üzerinde olimpiyat düzenlemeye çalışmak asla barışçıl ve birleştirici bir eylem olarak görülmz benim tarafımdan.

Madem engelleyemiyoruz diye yola çıktıktan sonra olimpiyatlarla ilgili değil demek anlamlı değil. Hassasiyetinizi anlıyorum ama söyleminiz insanları itiyor. "Sochi aslında neresidir biliyor musunuz?" benzeri bir şekilde gelebilirdiniz. Ayrıca Sochi seçileli ne kadar oldu, neden oyunlar başlamadan önce ki? Aday olduğunda bunu yapsaydınız olimpiyat komitesine bişi deme olayı olurdu insanların.
Zaten Rusya da altyapının berbatlığıyla acayip rezil olmuş durumda uluslararası olarak.

olimpiyatların yarattığı ilgi kullanılarak soykırımın bilinirliğini artıracak stratejiler üretilebilirdi. geçti

olayın olimpiyatlarla alakası yoksa olimpiyatlar yapılmasın orada demeyeceksin o zaman. Sochi'de düğün de yapılmasın, insanlar eğlenmesin konser de olmasın. Almanya'da da olmasın.

Hatta ermeniler de diyecekler ki türkiyede biz soykırıma uğradık knowtürkiye orada etkinlik olmasın.

e tarih zaten böyle olaylarla dolu. Sapla samanı ayırmak lazım.

eğer sochi'de katliam olduysa ve bunun bilinirliğini arttırmak istiyorsan linki verirsin şöyle dersin, " sochi'nin tarihinde böyle böyle bir katliam olmuştu". o zaman merak eder okurum olayları.

ama sochi'de olimpiyat olmasın dersen zannetmiyorum ki aklı başında biri sizi ciddiye alsın.

soçi'de yapılmasının engellenmesinden bahsettim, kaldı ki belirttim düzenlensin diye. bir insan niye olimpiyatlara karşı olsun ki hem, burada bahsetmek istediğim Rusya'nın bölgesel anlamını iyice yitirmesini sağlamak istediği için özellikle Soçi'yi seçmesi. ve adaylık başlangıcından beri söyleniyordu bu ancak komitenin umrunda bile olmadı.

soçi bence bu olaydan bağımsız olarak rusya'nın olimpiyat için en uygun şehriydi. avrupa'ya nispeten yakın, çok sert bir iklimi yok. bunu gidip urallarda, ebesinin örekesinde yapamazlardı sanırım.

kendi üzerimden anlatayım. kursa gittim. excelde kullanmadığım özellikleri işime yaramayan formülleri yapmayı aklımda tutamıyorum. ama excelde bişey yapmak istediğimde yapılabilitesi var mı yok mu biliyorum ve ona göre araştırıyorum ve nasıl yapıldığını buluyorum bu açıdan faydasını gördüm kursun. kurs önerebilirim o yüzden.

bence google bu tarz şeyler için yeterli. özellikle ingilizceniz ve öğrenme azminiz varsa yeter de artar bile.

ama öncelikle ne öğrenmek istediğinizi ve ne yapmak istediğinizi bilmelisiniz.

ne istediğini bilmekten kasıt:

ya elimde bir amaç fonksiyonu ve 5 adet değişken var. şimdi ben bunu nasıl optimize etsem acaba?

hemen google yardımıyla bir iki tane yazı okuyup kendi istediğimiz amaç fonskiyonuna uyguluyoruz. ta taaa. 2-3 saat içinde bir konuyu bitirdik bile. sonra bunu değiştiriyoruz. bir adım ileriye taşıyoruz.


ya da makro yazacaksanız bununla ilgili yazılarla başlayabilirsiniz.

ama eğer ne yapmak ne öğrenmek istediğinizi hiç bilmiyorsanız o zaman kitap değil kurs lazım size. iyi bir kurs ayarlarsınız bir de referans olması açısından güzel bir excel kitabı alırsınız çok kolay ilerlersiniz.

icinden gelmesi lazim. kilonun getirdigi su hastaliktan kurtulmak, saglikli olmak istiyorum ya da birileri beni begensin istiyorum ya da sevgilimin yaninda hos durmak istiyorum vs vs gibi, icinden gercekten gelen bir sebebi olmasi lazim. bu sebeplerin de bir hayat surecek bir ugrasin icine girebilecek kadar etkili olmasi lazim. yoksa bos. kilon varsa ve hastaligin, begenilme gibi bir telasin vs yoksa olmuyor.

sana nasihat lazım değil. birinin sana ne kadar çirkin olduğunu söylemesi lazım. şişman insanlar iğrenç oluyor. gıdılı falan bide. hıss hıss nefes alıyolar amk. allah cezanızı versin.

(bkz: bir musibet bin nasihatten iyidir derler )

canan karatay'ın kitabını oku. bayağı ikna edici. kilo fazlam yok ama sağlıksız bir şey yersem vicdan azabından ölecek gibi oluyorum. sağlıklı beslenince kilo veriyorsunuz zaten. işkenceye aç kalmaya da gerek kalmıyor.

ben de zayıflamak istediğim dönemde herkes bana kolayı bırak ekmek yeme falan diyordu. lan tamam da niye? misal yemek yemesem sadece gün boyu azcık kola azcık ekmek ile idare etsem aldığım kalori az olacak neden kilo alayım diyordum. böyle böyle salak salak bir ton düşüncem vardı. herkes kalori kalori kalori diye beynime işlediği için light ürünlerle zayıflanır sanıyordum.

kitabı okuyunca derin bir " hasssiiikkktiiiirrr" çektim. bildiğim her şey yanlıştı. gerçi şimdi çok dramatize ettim. o kadar şaşırtıcı değildi kitap çünkü zaten orada yazanların çoğunu beslenme ile ilgili yayın yapan bilimsel uluslararası dergilerden falan öğrenmiştim. bir iki de yabancı kitap okumuştum (lepton hormonuyla ilgili). ama yine de kitabın dili oldukça ikna edici olmuştu. o gün bugündür kalori hesabı falan yapmam. aç kalmam. fitim. 10 kilodan fazla verdim. geri de almadım. çünkü sağlıklı beslenmeye devam ediyorum. kendi isteğimle irademle. arada bozduğum oluyor. iş arkadaşlarımızla meyhane tarzı bir yere gidince " ev yapımı ayran ve yanına bulgur pilavı alayım ben" demek olmuyor. ne olduğunu bilmediğim bir ton şey yediğim oluyor alkolle.

Ben de evlensem alan olur mu acep?

sadece para odulu veya madalya oluyor baska cok bir getirisi yok. yani 3.5 ustu almakla birinci olmak arasinda ego tatmini disinda bir fark yok -yurtdisi dahil-.

imza: hem lisans (odtu) hem master (abd) birinciniz

iş görüşmelerinde yardımı olur, net.

master doktora başvurusunda artısı büyüktür. iş görüşmelerinde de avantaj sağlar.

heralde bazi ulkelerde latin seysi veriyorlar ama o da birinciye mi yoksa belli bir ortalamayi gecene mi bilmiyorum
magna cum laude summa cum laude vs. onlari diyorum

hangi okulda hangi bölümde olduğunuz da önemli tabii ama:

akademik açıdan bakarsak okul birincisi olmak bir etikettir. fakat şu da bir gerçek ki 4.00 ile mezun olan adam ile 3.90 ile mezun olan adam arasında ayrım yapabilmek çok zor. yani biri okul birincisi ama diğeri değil diye birine önceden artı puan vermek zor.

yurt dışı başvuru işinde ise şöyle bir durum var. 4.00 veya artık kaç ortalamayla mezun olunduysa o ortalama iyi okullardan kabul almak için bir şart (amerikan üniversiteleri için). tabii eğer üstün başka akademik başarılarınız yoksa. lisanstayken çok iyi dergilerde 4 tane makale yayınlatmış bir adama da " ama cınım sen okul birincisi değilmişsin ortalaman düşük" demezler.

fakat başka bir konu da artık akademide inanılmaz bir rekabet var. yani takdir edersiniz ki iyi üniversitelere başvuranların çok büyük çoğunluğu zaten okulunun birincileri.

çin'de hindistan'da singapur'da tayvan'da okul birincisi olan adamlar hep amerikada şimdi. dolayısıyla iyi üniversitelerde herkes okul birincisi (abarttım tabii herkes değil).

burs olayında ise ingilizce bilip bilmemeniz de önemli bir belirleyici. toefl puanınız düşükse burs vermek istemeyebilirler (teaching assistant olmak düşük toefl puanıyla zaten zor).

iş görüşmelerinde ise bence iyi bir artıdır. yani işverenler genelde bunu bir ön puan olarak hanenize yazarlar. iki tane eleman arasında kalındığında okul birincisini almak isterler genelde (her şeyin eşit olduğunu varsaydım).

fullbright bursu için başvurabilirsiniz. ben başvurmadığım için şartları nelerdir bilmiyorum ama akademik başarı istediklerini duymuştum. fullbright bursu almak size amerika'nın kapılarını açabilir.

divit+1

bi de kocası buna dil okulu açtı alakasız bi şekilde ljdslfLKFjSDF

LAME.

divit+1

bi de kocası buna dil okulu açtı alakasız bi şekilde ljdslfLKFjSDF

LAME.

eğer yeni seçtiğin bölüm hayalindeki meslekse, her şartta doğru olan peşinden gitmek. Ama eğer öylesine 4 yıllık olsun diye geçeceksen, saçmalıktan ibaret. iş tecrübesi diplomadan çok daha geçerli bir şey.

hayalimdeki meslek değil ama şimdiki çalıştığım işle bir ömür geçiremeyecekmişim gibi geliyor.

hayatın boyunca sevmediğin bir işi yapmak kendine yapacağın en büyük işkence. yeni seçtiğin bölümde de aynı durum olacaksa, ben başka bölümlere yönelmeni öneririm. sevdiğin bölümden mezun olman da daha kolay, hevesli olduğundan çalışman da daha kolay.

Düşünme bile, düzenli çalış ve kazan.
30lu yaşlarda yeni bir işe başlamak asla gözünü korkutmasın. 30lu yaşlarda ne var ki? Hatta bence kendine uygun işi bulmak, seçmek için tam vakti.

ekonometri mezunu bir arkadaşım gayet iyi paraya çalıştığı fakat sevmediği işinden ayrılıp 30 küsur yaşında iken bir bankaya callcenter görevlisi olarak tam sıfırdan başladı. şindi çok mutlu.

Şüphesiz başla.

@cosmicstring askerlik sorun değil bi şekilde giderimde, işe başlarken 30 lu yaşlarda olacağım için belirttim onu

Yaşı düşünmeyin bence, geç diye bir şey yok. Zararın neresinden dönülse kar. Yakınlarımda da çok 35-40'tan sonra yeni işe başlayan, hayatını tamamen değiştiren.

geçen gün bunu düşündüm. ben o kadar büyük değilim ama kesinlikle yapılabilir bir şey olduğuna karar verdim. hatta bu sene ben de sınava girmeyi düşünüyorum.

klavyemin tuşları silindi yaza yaza...

55 yaşında tıp fakültesi bitiren, 60 yaşında tıp fakültesine giden insanlar gördüm ben...

etmeyin, eylemeyin, bööle şeylere takılmayın. takın kafaya bişey ve onu olun!

sizin durumunuza benzer bir öğrencim olmuştu. iyi bir üniversitenin iyi bir bölümünde okuyor şimdi. bir kadın. boşanmış. 2 çocuğu var. büyük olanı kronik hasta sürekli hastaneye götürülüyor. kocasından nafaka falan istememiş bütün bağını koparmış. 40 yaşındaydı benim dersine girdiğim zamanda. bu kadın çocuklarını okutabilmek için bu bölümü bitirmek zorunda olduğunu düşünüyordu. temizlikçilik falan yapıyor kadın okula gelmediği zamanlarda. haftasonlarında. ev yemeği yapıp kaçak kaçak satıyor. muhtemelen okulu da bitirmiştir.


ama eğer bu kadar kuvvetli bir motivasyonunuz yoksa kurulu düzeni bozup risk almaya değmez diye düşünüyorum. hayalimdeki meslek değil demişsiniz. bir şeyde başarılı olmak için aklıma gelen 3 temel şey var. ya doğuştan o konuda yetenekli olmalısınız (ilkokulda otomasyon programı yazan veletler gibi), ya o konuya karşı inanılmaz bir öğrenme isteği duymalısınız (bölüm dersleri başlayana kadar vasat olan ama bölüm dersleriyle birlikte ortalaması tavan yapan öğrenciler gibi) ya da bu konuda başarılı olmak sizin için ölüm kalım meselesi haline dönmüş olmalı ( bahsettiğim kadın gibi ). şimdi bence siz kendi kendinize düşünüp gerçekçi karar vermelisiniz. sizi sizden daha iyi kimse tanıyamaz. romantik fikirler yerine biraz daha gerçekçi düşünmeyi başarabilirseniz bence en doğru kararı verirsiniz.

amerika'da yüksek lisans yapıp iş aramalısın sonrasında da. yoksa çok zor.

hevesini kurmak gibi olmasin, 1000 lira ile zor be hocam.

Amerikan ortaklı Türk şirketleri (nato müteahhitleri vs) var. Yapı işletmesinde yüksek vs yapıp kapağı atabilirsin. Genelde etikete bakarlar.

En garanti yol ise söylenmiş zaten. Amerika'da YL yapıp iş bulacaksın. O da paraya bakar hacı.

artırırım mezun olana kadar. etiket dediğin iyi bi üniversite mezunu olmak falan mı trixi?

Ayyynen öyle. ODTÜ-BOĞAZİÇİ(Aslında İTÜ hepsini ziker) mezunu olursan, şöyle takım elbise, saçlar jöleli, ağzın laf yapan)-kızsan mini etek vs(dalga geçmiyorum) gibi şekil yaparsan, bir de üzerine ABD'de, İngiltere'de mastır, ya da online sözleşme mühendisliği diploması tarzı şeyler ekledin mi tadından yenmez.

amerika'da turk insaat sirketleri de var, oralarda sansini deneyebilirsin. abddeki y lisansin artisi sana 1-2 yil opt denen calisma iznini sagliyor olmasi.

bir de amerika'daki turk insaat sirketleri hakkinda konusayim: hicbiri odtu, itu, bogazici umursamiyor. zaten amerikali sirketler o okullarin ne olduklarini bile bilmiyorlar o yuzden turkiye'de mezun oldugun okulun cok bir onemi yok.

türkiye'de mezun olduğun okulun önemi yok önermesine katılmıyorum. eğer kötü bir ortalaman yoksa iyi bir okuldan mezunsan amerikada yüksek lisans yapman zor değil. eğer çok yüksek akademik başarın varsa yüksek lisansın için burs da bulabilirsin.

amerikada çalışabilmen için en olası yol orada yüksek lisans yapman.

yapı işletmesini tavsiye etmiyorum. structure her zaman en büyük alan.
structure açısından da en yağlı yer petrol şirketleri. exxon'a falan girebilirsin. tanıdığım türk yapı mühendisleri var amerikada çalışan.


bunun dışında amerika açısından en iyi ikinci tercih benim kanaatimce zemin olur.

bu ikisinden birinden yüksek lisans yaparsan şansın yüksek olur.

onun dışında burada lisans okuyup amerika'da inşaat mühendisliği yapman için lisans sırasında akademik makaleler yazmış, uluslararası bir iki mühendislik yarışmasını kazanmış falan olan lazım. öyle değilsen yüksek lisans için üniversite aramaya başla derim.

evet yuksek lisansin en dogru yol olduguna katiliyorum ancak yuksek lisansa girmek icin en iyi okuldan mezun olman gerektigine katilmiyorum. burada karsilastigim turk insaat muhendislerinin pek de ic acici gecmisleri yok. amerika'daki en iyi insaat muh master programina girmek icin lisanstaki okulun bir onemi olur elbet ama onun disindaki daha "mediocre" programlar icin o kadar da gerek yok. buradaki masterinin sonundaki opt senin icin kapiyi acan sey olacak.

bunlari niye yazdim: eger su an o etiket sahibi okullardan birinde degilsen uzulme, pes etme diye.

edit:ben nereden boyle dusunuyorum yazmak istedim: mimarim zaten. 7 yillik bir amerika deneyimim var. en yakin arkadasim insaat muhendisi ve turk sirketlerin birinde calisiyor. onun arkadaslari ve patronlariyla tanistim, bakis acilarini diger turk sirketleri biliyorum. o yuzden boyle yazdim. amerikan sirketlerinin o etiket okullarini tanimadigini da kendi deneyimimden bilyorum. odtu deyince mal mal yuzume bakiyorlar. ayni sey okulda da (princeton dahil) oldu. kimse odtu falan bilmiyor oyle.

godsparticle'a da hak veriyorum bir yandan. Amerika'da çalışmış veya çalışan 4 arkadaşım var. biri zeminci, ikisi zemin yapı etkileşiminde, biri yapı işletmesinde mastır yaptı.

ariston

hotpoint ariston var bende 2 yıl oldu herhalde çok memnunum. linktekine benziyor ama rengi ve özellikleri farklı. 1400 devirde gayet sessiz sayılacak bir şekilde sıkma yapıyor.

www.hepsiburada.com

edit: ben o zaman hepsiburada kampanyasıyla almıştım 1100 tlye gelmişti 100tl de hediye çeki vermişti. direk bendekini bulamadım dijital panel, 9 kg-1400 devir.

edit2: hotpoint düşünürsen bir bayisinin sitesi vardı, oradan buzdolabı almıştık piyasanın 200tl falan altına gelmişti taksitle birlikte. yanlış anlaşılmasın spot falan değil, adam fabrikadan direk sıfır kutusuyla alıp bize yollamıştı. şimdi adını hatırlayamadım sitelerinin de eşime sorar akşama yazarım buraya.

çamaşır makinesinin sol alt köşesinde sigara paketi büyüklüğünde bir kapak var mı? Varsa eğer ne zaman ki sıkmaya geldiğinde bu kapağa yumruğunla vur, bu yöntemin eski arçelik çamaşır makinelerinde çok kullandım, eski bir otel çamaşırhanecesi olarak

www.tebaservisi.com

Bosch tr montaj mı? Garanti süreleri fark ediyor.

bosch - 7 kg'lık olanını aldık geçen sene.
tabi her 5-6 ayda modeller revize oluyor galiba. teknik detay veremiyorum.
tüm beyaz eşyalarımız bosch.

@seferyan: Ben de bu adamları aradım sabah zaten. Onlarda açık açık söylüyor yetkii servis yok, biz kendimiz hizmet veriyoruz diyerek.

aynen teba makinem aynı şekilde bitmişti zamanında. servisi o zaman da yoktu tabii. bir tane arçelik servisi geldi. 300tl masrafı var bunun dedi. 200 tl'ye hurdacıya satıp samsung aldım.

samsung güzel çıktı hiç sıkıntım olmadı.

www.samsung.com

1000 tl civarı bu makina

bunun 8 kg olanı da 200-300 tl daha pahalı.

A+++

C ronaldo. Hayatımda yaptığı işe bu kadar saygı duyan, bu kadar sıkı çalışıp hayallerine ulaşmak için canını dişine takan adam görmedim.

Not: bence messi daha iyi topçu.

Zaman zaman herkesin bir özelliğine hayran olabiliyorum ama toplamda hayran olduğum kişi Nikola Tesla.

Ciddili bir şekilde Cem Uzan.

Zekasına ve girişimciligine hayranım.

Aynı şekilde Karamehmet.

c ronaldo +1
profesyonellik, fit otesi vucut, yanindaki kadinlar

apaciligini de seviyorum bir sekilde.

ablam.

üniversiteden mezun olana kadar hiç ingilizcesi olmayan kız, üniversite sonrası çalışarak özel okullarda ingilizce ders vermeye başladı. manyağın teki. aynı zamanda arkeolog, öğretim üyesi. aklına koyduğu bir şeyi asla yapamama ihtimali yok.

küçükken, ben daha tıfıl bir çocukken, benim daha da tıfıl erkek kardeşime bi çocuk vurmuştu evin arkasındaki parkta. ablam o zaman 12 yaşlarında, gelip çocuğun iki elinden tutup göğsünün ortasına tekmeyi yapıştırmıştı. çocuk yattığı yerden uzun bir süre kalkamadı. ablacım benim.

avustralya'da 2 yüksek lisans bitirmiş olan kuzenime hayranım.
kobe bryant
ilber ortaylı
mirsad türkcan

çok sevdiğim bir radyocu var. onun gibi olabilmeyi çok isterdim. çok esprili, çok iyi kalpli, çok güçlü. ortamlarda aşırı rahat, eğlenceli, vicdanlı, samimi, küfürbaz, kavgacı (kavga ve küfürü komik oluyor ama), açıksözlü, süper bir kadın. kadın dediğin onun gibi olur. en büyük hayalim onunla radyo programı yapmak :)

Lady Gaga.
Deliliğinde samimi olduğunu düşünüyorum.

(bkz: carl sagan)

maalesef hayatta değil.

Atatürk. 100 yıl sonra bile bazılarının götünde ayı bağırttırabiliyor ya, hayranım yaptığı işlere.

Nedenleri de hep bildiğimiz edenler. Hızlı karar verebilmesi. O an için sonu kötü bile olsa uzun vadede yarar sağlayacak şeyleri yapması. Analitik düşünmesi. Duygularıyla hareket etmek yerine genel çıkarları düşünerek karar alması.

Çalmaması, kaçmaması, halkını aptal yerine koymaması, bazı görüşlerin ve uygulamaların anlamsızlığını açıkça ifade edebilmesi, kadınlara ve doğaya önem vermesi. tarımı canlandırmak için yaptığı hamleler. her ne kadar ölümü ile başlayan yıkım ülkenin hep zarara uğramasına neden olduysa da başarılı hamleleri sayesinde şu an yazılanları latin harfleriyle okuyup yazıyoruz ve metrik sistemi kullanıyoruz. bunun için bile hayran olunabilir.

ama şahsi kanaatim İsmet İnönü'ye fazla güvenmeyecekti.

atatürk iyidir yerinde ben olsam topuklarıma vura vura kaçardım..

@thracian ATATÜRK + 1 MİLYON

@douchebag ABLAN hakikaten hayranlık uyandırıyor dinleyince bile hayata böyle tatlar lazım :))

(bkz: Ertuğrul Eriş)
Hayata bakış açısı, sosyal problemlere bile mantık çerçevesinde yaklaşış şekli.
Keşke bende, tüm insanlar da ona biraz benzeyebilse.

zekeriya er razi, giordano bruno, zamanların din otoritelerine karşı gelebilen iki insan. fikir olarak karşı geldikleri dincilerden daha ilerideydiler ama biri sürgün diğeri yakılma ile cezalandırıldı.

ihsan ketin, türkiye yerbilimlerinin tarihinde kendi kendine düşünerek geçmişin mirasını bir kalemde reddedip yerine kendi kuramını kuran ilk büyük bilim adamıdır.

john snow, 1800ler ingilteresinde bir işçi ailesinden çıkmış bir doktor, zenginlerin aile doktorluğunu yapmak gibi konforlu bir iş yerine ingiliz varoşlarında canını ortaya koyarak kolera salgınını araştırmış, zamanın çarpık bilim görüşünü reddedip salgının sebeplerini dedektif gibi araştırmış.

marie curie, dünya tarihindeki en mükemmel kadın. kafasındaki bazı tahtalar eksik. solvay konferansındaki biricik hanfendi. (git: upload.wikimedia.org ) daha ne olsun?

salvador allende: (dik dur eğilme) (git: iconicphotos.files.wordpress.com )

victor jara: bir üstteki abiyle aynı darbede öldürülen bir diğer kıymetli abi.

çok var böyle ya. bunlar ilk akla gelenler.

var, üniversite hazırlıktayken aramın çok iyi olduğu bir arkadaşım vardı. adama resmen hayranım. dar gelirli bir aileden geliyor. adam boğaziçi ekonomi öğrencisi, galatasaray mezunu. daha 1. sınıftan itibaren özel ders vererek ayda 3000 tl'ye yakın gelir elde etti. neredeyse tüm kalantor adamların çocuklarına ders verdi meşhur oldu. kendi biriktirdiği paralarla eve çıktı, kendine motosiklet aldı. o bitti, çok iyi bir finans kuruluşunda kendine uzun dönem staj ayarladı. müdürleri falan çok seviyor bizimkini. adamun ortalaması da 2,5 üstü ve yelken takımında baş üyelerden biri. yani dişiyle tırnağıyla bir yere gelmenin açıklaması bu adamdır, çok saygı duyarım kendisine.

Stanislav Petrov. Hiç bir şey yapmayarak dünyayı yıkımın eşiğinden kurtardı.

kate upton. olm çok güzel ve çok sempatik oturulup içilip muhabbet edilicek bi kadın resmen

Pablo Escobar

eskobar'ın olduğu listede selçuk parsadan, kenan şeranoğlu ve cevher özden olmazsa olmaz.

hey hey hey hey hey hey şak şak şak şak şak

ben.

bu adam: www.youtube.com

videolarini izlerseniz nasil bir hayvan sever oldugunu anlarsiniz. "hayvan severim" diye gecinen face book geri zekalilarindan nefret ettiriyor, kendinden utandiriyor insani.

demi lovato.
kuzenim çok seviyo.

(bkz: paul dirac)
(bkz: bjarne stroustrup)
(bkz: linus torvalds)
(bkz: galileo galilei)

(bkz: james hetfield)
(bkz: charlie chaplin)
(bkz: johann wolfgang von goethe)
(bkz: henri charrière)

Taare Zameen Par filminde ki çocuğun hastalığından olmasın? Lütfen araştırır mısın?

o "yapacak bi şey yok, idare edecez" diyen hocaların ta...

bu çocuğu bu durumda 9.sınıfa kadar nasıl/neden getirmişler?

(bkz: türkiye'deki öğretmenlerin kalitesizliği)

benimde aklıma direk taare zameen par filmi geldi. acaba bu durumda olmasının sanılanın aksine bir nedeni var mı?

çözüm olarak da gönüllü olarak sınıf öğretmenliği okuyan üniversite öğrencisi sanki okuma yazma öğretebilir. veya istekli öğretebileceğini düşünen bir üni öğrencisi olabilir. ben istanbulda olsaydım ben öğretebilirdim. ama tüm bunlardan önce çocuğun başka bir sorunu olmadığını öğrenmek lazım. kesin olarak.

Idare edeceğiz diyen hocalar orospu çocukluğu yapmış var mı böyle bir dünya nasıl bir sigirlik bu . Ulan böyle memur zihniyetli egitimcilerden nefret ediyorum çoğu üniversitede bile var bunlardan

disleksi geldi benim de aklıma aynen. www.google.com.tr

royal +1 (idare edecez diyen öğretmen için özellikle)

@karsinin aksisi-tuborg yesili, filme şimdi biraz göz attım, ailesinden şiddet gören bir çocuk var galiba? benim bildiğim böyle bi durumu yok çocuğun ama araştırırım birkez daha.

@royal, 9. sınıfa kadar nasıl geldiğini ben de bilmiyorum. 60-70 kişilik sınıflardan geliyorlar.

@snowflake, özel bi kurumda test derken, nasıl bi yer var bunu yaptırabileceğimiz? devletin yaptığı şey ram'a yollamak. onlar da "kritik dönemde öğrenememiş, çocukta başka bir problem yok" dediler. (mesela zeka geriliği yokmuş, öyle olan öğrencileri ayrıca sınav yapıp seviyesine göre soruyoruz.)

@dini butun kedi, kuzenine durumdan bahsedip mümkünse cep numarasını yollayabilir misin?

taare zameen par filminde ailesinden şiddet gören bir çocuk değil, çocukta disleksi hastalığı var ve öğrenme güçlüğü çekiyor. bunu da ne ailesi ne öğretmenleri fark edemiyor vs vs bu işleniyor ana tema olarak. sizin öğrencinizin de benzer bir sorunu olabilir.

@dini butun kedi, telefonla görüşmek istemiştim tam olarak sorunu nasıl çözdüğünü öğrenmek için.

bol okuma ve yazma alistirmasi yapsin. buyk ihtimalle icine de kapanmistir.
boyle meslektaslarimi opuyorum idare et nedir yaa... ramlarda kalite olsa piiii!

takip eden varsa bilgilendiriyim:

bizzat ram'a gittim ve "bize öyle bir öğrenci gelmedi" cevabını aldım. yani yukarıda yazan "ben çocuğu rehberliğe yönlendirdim, onlar da rehberlik araştırma merkezine gönderdiler. ram'dan kritik dönemde yazmayı öğrenememiş diyip geri yolladılar." bölümü yalanmış meğer.

rehber hocasına "ee, kritik dönemde öğrenememiş diye kim söyledi o zaman?" diye sorduğumda "o benim yorumumdu" diyerek konuyu geçiştirdi.

şu an ram'ın öğrenciye vereceği randevuyu bekliyoruz.

benimde böyle bir öğrencim var disleksi hastası. birçok doktora götürmüş ailesi, şu anda ilaç kullanıyor. çok yavaş yazıyor sürekli geç kalıyor ama yazıyor yine de. sayısal dersleri daha iyi. annesi evde ödevlerini yetiştirebilmek için saatlerce uğraştığını söylüyor ama başarıyor az çok. yani çaresi yok değil, mutlaka bir uzmana götürsünler.

ram, öğrencinin tembel olduğunu, raporluk bir durumunun olmadığını belirtti.

okula cevap yollayacaklarmış. gelince itiraz edeceğim. şu an için yapabileceğim bir şey yok, bekliyorum.

idare edicez diyen hocalara herkes sövmüş de şunu söylemek istedim. Öğretmen çocuğu olduğum için ağrıma gitti. Çünkü idare edicez diyen öğretmenin hakkaten yapacak bir şeyi yok. Milli Eğitim Bakanlığı süzme gerizekalı olsa da herkesi liseden mezun edin diyor. Baskı yapıyor. Annemin okulunda liseden yazı yazamadan mezun olan adam vardı. Mezun etmek zo-run-da-sın. Tespit edilemeyecek bir şey değil takdir edersiniz ki. Her kademede öğretmenler çocuğun zeka seviyesinin çok düşük olduğunu bildiği halde geçirme zo-run-da. Sınıfta bırakma diye milli eğitim bakanlığı baskı yapıyor.

Sorunun cevabına gelince çocuk yazmak istemiyor mu yoksa yazmıyor mu bunu öğrenmek lazım diye düşünüyorum. Size yazamıyorum demesi çok bir şey ifade etmez çocuk yazmak istemiyor da olabilir. Okuyabiliyorsa harfleri tanıyor olmalı. Tek tek harfleri falan yazdırın. Ama birbirne yakın harfleri. Misal b yaz diyin yazsın sonra d yaz diyin. Harfleri düzgün yazabiliyor mu bu önemli.

Bu arada duyuru ve nick uyumu da çok güzel olmamış mı?

bu arada bende de disleksi var ama kimseye çaktırmamaya çalıştığım için (gerizekalı olduğumu sanıyordum utanıyordum) üniversiteye kadar teşhis edilmedi.

nörolojiye gitsin. anlattığınız şey disgrafiye benziyor. bu nörolojinin alanına giriyor.

nörolojik bir sorun gibi gözüküyor.

@godsparticle, çocuk yazmak istiyor. yazamadığı için çok utanıyor. yani yazmak istemiyor gibi bir durum yok (diye düşünüyorum).

ram'a yollarken form doldurdum. o sırada bütün harfleri yazdırdım, bi sıkıntı yoktu. derste defterlerine bir şey yazdırıyorsam, arkadaşından bakarak yazabiliyor. yazılı kağıtları bomboş zaten. bi sorun olduğu kesin de, sonuç ne olacak bilemiyorum.

bisiklete binmek için yaşıyor ve çalışıyorum.

gelecekten umudu olmayan kimse bu dünyada yaşamak istemez.

benim kız arkadaşım veriyor bana bu umudu. ufak şeylerden de mutlu olabilmeyi öğrendim.

tatmin olamıyorsun ama geçici de olsa mutlu oluyorsun. zaten dünyanın en tepesindeki adam bile hayatından memnun değildir kanımca.

Aile önemli aile. Kimse çocuğunun vazgeçmişliğini görmek istemez. Az çok onlar için çabalarsınız hiçbir şey yolunda olmasada.
Yoksa zamanı doldurmaya uğraşıyoruz zaten çokta büyük bir mesele değil.

öğrenmek için yaşıyorum resmen şu anda. öğrendikçe daha da heyecenlanıp daha da okuyup daha da gaza geliyorum.

İnsanı yaşatan şey çocukluk hayalindir bence ya da yani herhangi bir hayalin de olabilir belki de.

Yani yapmadığın bunca şey varken ölümü düşünmek yanlış bence. Yapmadığın şeyleri yapmaya çalış, orta afrikada 40bin km safariye çık, bisikletine bin önce kendi şehrini sonra Türkiyeyi gez kamp yap doğaya dön. Zamanı gelince ölecen zaten

zengin olma değil de belki kıyamet kadar büyük çaplı bir yıkım olur ve kalan son insanlardan biri olmayı başarıp doğru düzgün bir medeniyet kurarım hayliyle hayata tutunuyorum. bu medeniyet çok bürokratik ve boktan.

şu an hayatımdan hiç memnun değilim ama sebebi benim tamamen. hepsi kendimle alakalı. niye yaşıyorum? bir şeyler değişebilir. değiştirebilirim. ecelimle yaşlılıkta hastalıktan falan ölmezsem kesinlikle intihar ederim ama bunu da 30-35 yaştan önce yapmam diye tahmin ediyorum.

o zamana kadar ne olursa olsun "daha gencim lan" deyip bir şeylerin peşinde koşabilirim. ama baktım yaş olmuş 35 hiçbir şey yok, depresyondan depresyona koşuyoruz hayat ağır geliyor, o vakit çekerim emaneti. fakat o zamana kadar yaşamak için bir amaç aramadan "böcekler ne güzel" diyerek dünyada vakit geçirmeye çalışacağım.

Sevdiğim insanlar ve onlarla beraber olmanın verdiği keyif. Herkes gibi benim de çok eksiğim var hayatta, ama en azından iyi bir ailem olmasının kıymetini bilmeye çalışıyorum. Ya yaslanacağım hiç kimse olmasaydı?

spor ve et bu aralar

Bugün öğle yemeğinde üniversiteden eski bir dostumla görüşürken bu konu açıldı. Benim ve onun için akşam erken yatıp sabah erken kalkmak, bir işte çalışıp meşgul olmak bizi hayata bağlayan asıl şey. Üniversite hayatında o kadar düzensiz ve depresif zamanlar geçirdik ki şu anki halimize bile şükretmelere doyamıyoruz.

bir gün çok zengin olacağım ve dünyayı dolaşacağım. yani hayal kuruyorum bol bol. otun bokun hayalini kuruyorum ben. sihirli güçlere sahip oluyorum, uçuyorum hayvanlarla konuşabiliyorum falan. eğer bir tercih meselesi olsaydı seneler önce yaşamamayı seçmiştim zaten. ama bu durumda günü kurtarıyorum işte.

"birisi" için yaşıyordum ama sımdı yok. aradayım.

sadece sevgi ve değerli hissettirmek. ama insanlar sevgisizleştiler. kimse kimseyi sevmiyor. herkesin yüzünde umutsuzluk ve hırs var.

beklentilerini minimuma indirmeye calis bence. o baya zaman aliyor zaten. o arada yasar gidersin.

Hedeflerime ulaşabilmek için yaşıyorum, sonra bir başka hedef geliyor yerine etap etap yani.

diğer ihtimalin toprak altında sonsuz bir karanlık olması. başka bir şey değil.

Kendi ile yasar. Duz mantik hayat kurtarir

hoca da okuyabilir asistan da. hocanin insiyatifine kalmis. ama genelde hoca bi cevap kagidi cikartir, asistanlar da ona gore kagitlari degerlendirir.

benim asistan bir arkadaşım var. PDR bölümünde. anahtar kelimelere bakıyorum, yazmışsa tam puan verip geçiyorum demişti.

dersin asistanı varsa büyük ihtimal kağıtları o okuyordur.
bazı kelimelerin bire bir istendiği doğru, ama bunlar rastgele kelimeler değil daha çok derste işlenen temel kavramlardır. o kavramları kağıtta görmek isterler.

çok kötü geldiyse asistan okumuştur.

Kaliteli hoca kendi okur kimseye güvenmez, işini de yıkmaz asistana ama amcaoğlunu torpille akademisyen yapan hocalar asistana okutur.

normalde sorumluluk hocaya aittir.

fakat soruları asistana hazırlatan bir hoca sınavı da ona okutabilir.

Sınav okunurken isterseniz 938475395 sayfa yazı yazın önemli olan soruya doğru cevabı vermektir. nicelik önemsiz.

örnek vereyim:

bir dersin sorusunda bir öğrenci kazılan toprağın hacmini hesaplıyor ve negatif buluyor. Bayağı bildiğin hesaplar yapmış uzun uzun. tabii ki hiç puan alamadı. Kazı toprağının hacminin negatif olamayacağını bilmesi lazım 3. sınıf bir üniversite öğrencisinin.

bir başka örnek. binada oturmayı 145 metre bulan biri vardı ben lisanstayken. bina 5 katlı en fazla 15-18 metre arası bir yüksekliği vardır. 145 metre oturma bulmak bunu da doğru cevap budur diye cevap kağıdına yazmak o konuda hiçbir şey bilmediğinizi gösterir dolayısıyla hiç puan alamazsınız.


hocalar (eğer çok kıl değilse) genelde sınav kağıtlarını gösterirler gidip sorarsanız. şimdiye kadarki tecrübelerime dayanarak diyebilirim ki gelen öğrencilerin %95'i " ama ben bunu böyle yapmamıştım" diyor. sanki ben oturup yeni baştan yazıyorum cevap kağıtlarını.

çok absürd cevaptan kasıtınızı ise anlamadım.

Egitim sisteminin sorunlari yalnizca sinavdan dusuk aldiginda aklina geliyorsa ogrencinin, o ogrencinin tayyipten ne farki olur.

Hoca Nasil isterse oyle okur, not verir. Hocanin karakterine gore degisir

Değişir. Hocasına göre hepsini kendi de okuyabilir, hepsini asistana da verebilir. Soruyu kendi hazırladıysa kendi okuyabilir, asistan hazırladıysa ona da okutabilir.

ben hocayım kardeşim,
kağıtlarımı (test ve klasik) kendim okurum. testleri makinede 1-2 defa okutmaya kalktım hatalı okudu makine. öğrenci hakkından tırsan bir insan olduğumdan testleri de elimde kendim okuyorum.
cevap anahtarlarımı genelde twitterdan yayınlarım. bunun dışında kağıdını kontrol etmek isteyene hayır demem. oturur kontrol ederim. bu şekilde hata yaptığım 1-2 öğrencinin notunun yükseldiğine şahit oldum. cevap anahtarı talebin reddedilemez. ancak dilekçe ver diyerek yokuşa sürülebilir. endişe edeceğin bir durum yoksa (hoca vicdanlı ve takmayacak bir tipse) zaten sana anahtarı verir. ancak diğeri dilekçe de versen işi daima yokuşa sürer diye düşünüyorum.
absürd yanıtlardan iyi not verdiğim olmadı. ama sınavda artislik yapıp da (örneğin yerini değiştirmeye çalıştığım ama değiştirmemek için direnen gibi) dersimden iyi bir notla geçeni bilirim. bu nedenle ne kimseye kafa takarım ne de öyle Einstein buraya gelmiş diye ellerimi çırparım. neticede herkesi aynı sorulara verilen aynı veya benzer yanıtlardan test etmek zorunluluğu var. risk budur gibi bir yanıta ise, zaten soru müsait olduğundan verilecek yanıta göre puanlaman mümkün olabilir. ama ben bunu yapmam nesnelliği bozabilir kaygısı taşırım.
asistanlar cevap kağıtlarını iki türlü değerlendirir. misal benim eski asistanım başka bir hocanı kağıtlarını okurken, hoca buna cevap anahtarı hazırlatıyor sorularına göre. sonra cevap anahtarını kontrol ediyor. onay verdiğinde asistan o kağıt üzerinden okuma yapıyor. bu durum genelde inisiyatife biraz daha açık olabiliyor.
bir de hoca kendisi kağıdı hazırlar ve asistana verebilir. bu durumda asistan sadece elindeki şablona göre değerlendirme yapar.
çok istisnai olarak saldım çayıracı hocalar, asistana sınav soruları dahil olmak üzere her işi yıkar. asistan da kafasına göre soru, cevap her işi yapar. ha sorsan, asistanı yetiştirmek için felan yapılır bu işler. ama asistan yayın çıkarmakla mükellef değildir düşüncesi egemen. bir yayın çıkacak olsa da hoca ilk isim olur vs. koy g.tüne türk akademisinin diycem de demiyeyim. bol şans...

Sorun sınavdan düşük almakta değil, yanlış cevap vermişsem iyi bir puan almayı beklemiyorum, ki hukuk okuyorum şu dönemde hukukun nasıl ayaklar altına alındığı aşikar.

beni bu soruyu sormaya iten sınavımız ise, pratik yapılan bir sınavdı pratik sınavda olaya konu olan hukuki sorunu tanımlarsın, şartlarını ve çeşitli olasılıklarını yazarsın, olasıklıkları değerlendirip olayı çözümlersin bu şekilde cevaplamamıza rağmen sınava giren öğrencilerden yarısı kaldı sonra söylentiler başlatı şu şu asistan okumuş notu çok kıtmış bıdı bıdıları bizse cevap anahtarı istediğimizde geçiştirildi hatta bir hoca gelip 'kalabilirsinz kaldınız diye asistanı niçin meşgul ediyorsunuz, bizim zamanımızda daha çok kalan vardı' diyerek tabiri caizse bizi koydu. Oysa yalnızca bütünlemeye girmeden önce cevap anahtarını görmek istemiştik ki aynı hataları yapmayalım

Absürt cevaptan kastım risk budur gibi cevaplardı, absürt yalnış bir tabir olmuş ama yaratıcı desem olmazdı.

o zaman tekrar söyleyelim. liselerde, milli egitimde, her ne kadar pratikte uygulanmiyorsa da, ögretmenlerin bir cevap kagidi hazirlamasi ve müfettis istediginde getirip göstermesi zorunlulugu vardir. ama üniversitede böyle bir olay yok. sinav kagidini ve cevap anahtarini görmek istediginde, bunun tek resmi yolu, bölüm baskanligina dilekce vererek kagidin gösterilmesini ve incelenmesini istemektir. bölüm baskanligi ve dekanlik bir degerlendirme kurulu belirler ve sinavi yapan hocadan degerlendirme kriterlerini bildirmesini ister. eger sayisal bir ders ise iş kolay ama sözel derslerin sinavlarinda, hoca sadece genel cerceveyi muglak bir bicimde belirtmekle yetinir. su su su noktalara deginiyor olmasi yeterlidir der ve takdir hakkini kullandigini bildirir. bu takdir hakki, öyle bir haktir ki, karsidakilar, o zaman bize bok yemek düser diyerek hocayi hakli bulur.

işte üniversite böyle bir yerdir.

petrol

akp= arap ve kürt partisi

sanırım bu herşeyi açıklıyor.

bi bitmediniz.

onlar zaten hep ölüyordu. güneydoğu da karadenizde köylerde vs. yoksulluktan, soğuktan ölenler artık fazla prim yapmıyor.

suriye'deki çocuktan bahsedince dünya lideri oluyorsun tayyorex gibi. bir kere müslüman çocukları düşünmüş oluyorsun. bu çok önemli halkımız için.

ahahah bak yukarıda dediğim şeyi şimdi facebook'a girer girmez gördüm:))
imgim.com

bunu diyen adamlar kendi vatanının çocuklarını biber gazıyla, plastik mermiyle, sopalarla hunharca dövüp öldürdü.

Olum ne alakası var ya. Allahallaa

burada da yanlış bir mantık var ama. en azından öyle hisettiriyor. Türk çocuğu Arap'tan daha kıymetli olmalıymış da değil diye sitem edilmiş gibi.

hepsinin değeri aynı, hepsi çocuk. hiçbiri ölmeyi haketmiyor. ama politikayı orospu çocuğuymuş gibi yapan liderler olduğu sürece biz de böyle kıyaslamalar yapıyoruz işte. manipüle ediliyoruz, Arap çocuğuna belki de içten içe kin duymaya başlıyoruz. olmaması gerek tabi.

çocuk çocuktur. evrensel korunması gereken bir varlıktır. milliyetler üstü.

daha bunu anlayamadıysan, söze gerek yok!!!!

öyle deme nusayrileri ya da süryanileri de pek sevmeyiz mesela devlet olarak.

en hafif ifadeyle söylüyorum bak! çocukları argüman yapıp bunu söyleyebilen birinin insanlığının haysiyetinin vicdanının şerefinin içine tüküreyim

@dezember ve @pain of liberation +1500.

suriye'de ölen çocuğun sebebi sen değilsen o zaman onların öldüğünü söylemende sorun yok. istediğin kadar bağırır çağırırsın suriye'de ölen çocuklar vaaaar diye. sen suçlu değilsin.

fakat türkiye'de ölen çocuğun sebebi sensen o zaman ölmemişler gibi yaparsın. iyi öldüler falan dersin en fazla.

bu türkiye'ye özgü bir durum değildir muhtemelen.

soruyu bu şekilde sorduğunuz ya da bu haliyle yanıtlanmaya değer bulduğunuz sürece tayyibiyen yönetim size müstahak. mısırda ordu adamı takır takır tarıyor. filistinde israil vatandaşı ile diğer her canlı arasında muazzam fark var. esad bir diktatör. daha fazla uzatmak gereksiz. ırkçı zekanızla varacağınız sadece daha fazla nefret olacak.

biçimsel olarak nasıl yazılacağını merak ediyorsanız türkçe seçeneği de olan ve sizin için metni kendisi biçimlendiren bir program var: celtx www.celtx.com

Kitap diyorsan kesinlikle şunu ALMA. Ben aldım başkası almasın. Berbat bir şey. k.kitapyurdu.com

www.idefix.com

www.idefix.com

bu kitapların ikisini okuyabilirseniz eğer senaryo dediğiniz şey sinema yazarlığıysa.

kartı gönderen bankayı ara ve kartını hemen iptal ettir kart aidatı falan çıkarırlar bunlar her boku yerler.

Kesilmez, ama yine de bankayı arayıp kapattırsan garanti olur. Ama aidat kesemezler.

telefon açıp iptal edin demek çok mu zor? bu durumda genelde almıyorlar ama ya alırlarsa daha fazla uğraşacaksınız hatırlatayım.

daha dün başıma geldi.az sonra gidiyorum bankaya.editlerim buraya durumu.

www.eksiduyuru.com

alabilirler. almamaları lazım ama alabilirler. annemin maaş hesabı başka bir bankaya geçtiğinde anneme banka kartının yanında istemediği halde kredi kartı yollamışlardı. annem de gelen kuryeden kartı teslim almadı.

sonra maaş hesabından para kesildiğini farketti birkaç yıl sonra. işte bu maaş hesabım bundan hesap işletim ücreti kesmemeniz lazım diye uğraştık. sonra adamlar dediler ki biz bu hesabınızın değil kredi kartınızın ücretini kesiyoruz diye. dedik kredi kartını teslim almadık bile. ama iptal ettirmemişsiniz dediler. sonra uğraştık biraz. ailede avukat çok olunca kısa süre içinde olay hukuki boyuta taşındı. sonra uğraştık ettik de kestikleri paraları de geri ödediler lütfedip.

aynı olay aynı işyerinde çalışan başka bir kadının başına daha geldi. ama onun hesabında para olmayınca hesabı esnek limit mi ne boksa ondan para kesmişler. haziclik oldu kadın öyle öğrendi. sonra o da bayağı avukatla mahkemeyle uğraştı da kurtardı durumunu.

demem o ki ilk işiniz kartı iptal ettirmek olsun. uğraşmamak için. yoksa para keserlerse illa ki geri alırsınız paranızı ama o kadar sinir savaşına gerek yok.

kartlar genelde ilk sene ücretsiz olur. Direk iptal edin.


Ayrıca kartı siz teslim almadığınız için eğer olur da aidat falan keserlerse bddk ya şikayet edin. Biraz canı sıkılsın o bankanın.

olur da iptal edecek olursanız kartı imha ettiğinizi söyleyin. çünkü diyecekler ki "kullanmazsanız hiçbir zararı yok". bi şekilde kandırıyolar ve kullanıyosunuz öyle kenarda durmuyor.

başkasına teslim ettikleri için de her türlü üste çıkma hakkınız var zaten.

Fake. 40 tl kargo fiyati mi olur.

Uzun süredir adsl müşterisiyim diye %10 indirim bile yapmıyorlar, 800 liralık kulaklık mı gönderecekler? Fake elbette.

40lira kargo mu olur?
direkt fabrikadan mı postalıyorlar acaba?
öyleyse 40tl normal... tee japonya'dan ya da çinden gelecek muhtemelen :)

abi şu numaraya güvenilip de he denir mi hiç? allah bilir kargocu diye de kendi gelir 40 lirayı alır senden.

hangi internet sağlayıcıyı kullandığımı, doğum yerimi falan sorayım madem kadına. Madem uzun süredir müşterisi olduğumu biliyorlar, bakalım ne şekilde kaçacak. Akşam arayın dedim zaten toplantıdayım deyip, arasın da konuşalım bakalım. Yalnız r harfini aşırı baskılıyordu konuşurken, rusları mı çalıştırıyorlar acaba :-)

@cemiyetin unlu siması

Yok zaten işkillenince markayı alabilir miyim dedim, şimdi toplantıdayım akşam ararsanız konuşalım dedim :-)

ingiltereden 7 kitaplık setin kargosu 8 pound tuttu. mars'tan kargolamış olacaklar ki 40tl kargo istemişler.

kesinlikle bulaşma... neden sorma bulaşma...

bulaş ne olacak ben premium üyeyim ve lig tv var, sıkıntı yok..

izlediğin sürece sorun yok iptal aşamasında çirkefleşiyorlar.

abartmayalım lütfen. 2 yıldır kullanıyorum digiturk play. birkaç maçta sıkıntı çıkardı, onun dışında bir şey yok. İptal ettirmek isteyen adam ettirir.

internetteki şikayetleri biraz araştırırsan başına neler gelebileceğini az çok anlayabilirsin. abartı falan katmıyorum bak. sadece bir iki link vericem. sen kendin oku.

eksisozluk.com


www.alosikayet.com

www.itusozluk.com

www.sikayetvar.com

www.r10.net

www.chip.com.tr

yazarkafe.hurriyet.com.tr

www.sikayetim.com

www.sikayetce.com

www.aytaccici.com

www.sikayetmatik.com

www.hukukevi.net

www.fullmmo.net

forum.donanimhaber.com

www.facebook.com

www.sikayetyolla.com

birsikayetimvar1.blogspot.com.tr

www.sikayetle.com

ve daha yüzlerce şikayeti google'dan bulabilir fikir sahibi olabilirsin.

Digitürk içinse evet sıkıntı; ama digiplay sıkıntı yapmadı bana.

sayelerinde kredi kartı bilgilerim çalınmış.
yurtdışı kaynaklı bir siteden alışveriş yapılmış (3000tl kadar)
bankamın uyarısı sonucu kurtuldum...
adamlara ilettiğimde hiç ilgilenmediler, normal karşıladılar.
bulaşmayın derim

Hakkında şikayet olmayan bir marka söyleyebilir misiniz? Varsa öyle bir marka tüm servetimi yatıracam oraya.

Digiturk hakkında diğer firmalara göre fazla şikayet var, evet. Ama konu 1 tl'lik üyelik iken "sakın bulaşma, elini verek kolunu kaptırır" demek abartmanın dik alasıdır.

ne yazık ki pkk yapınca faşistlik olmuyor bu ülkede

hrant dink'in ölümü daha çok ses getirdi. onu anmak daha "cool" gözüküyor. insan doğasının bişeysinin bişeyi işte.

laubali yorum gibi gözükebilir ama samimiyim en azından. saygım sonsuz.

siz de serap eser'in ölümü konusunda duyarlı insanlarla bir araya gelip onu anabilirsiniz. eğer önünüze bir engel çıkarsa o zaman burda gelip "bu samimiyetsizlik değil mi" diye sorabilirsiniz.

hrant dink'in ölümü bence de çok önemli ve vahim bir olaydır. gereken önem gösteriliyor o kadar.

bazi nedenlerle cok hoslanmadigim bir yazi olsa da sorulariniza bir nebze olsun isik tutabiliyor saniyorum: eksisozluk.com

solcuların samimiyeti işte sen düşün. solculuk değil türk düşmanlarının milliyetçiliğini yapıyorlar.

Ermeni cemiyeti altyapısını kurmuş ve bu konuyu her yıl gündeme getiriyor. Ben de isterdim Uğur Mumcu, Onat Kutlar falan aynı şekilde anılsın ama bu kişilerin çevreleri bu işin unutulmasını sağladılarsa bu Hrant Dink'in ya da Ermeni cemiyetinin suçu değil. Artık internet var, sosyal medya elimiz ayağımız. Bir tane adam gibi bu isimler için yürüyüş düzenleyen çıktı mı? Çıkmadı. Türk olan Türk'e sahip çıkmıyorsa Ermeni olan kendininkine sahip çıkıyor ve insanları sahip çıkmaya yönlendiriyor diye kızamam şahsen, aferin derim anca.

peki duyarlı insanın searp eser'i anıp neşe alten'i anıp erdal eren'i anması gerekmez mi? metin göktepe'yi festus okey'i? ben buraya daha 72 milyar tane daha isim yazarım. hepimiz bu 72 milyar ismi anmıyorsak duyarsızız o zaman.

cevaplar için hepinize teşekkür ederim.

ben zaten sorumda bildirdim. dink ve anılmasıyla ilgili bir alıp veremediğim olmadığı gibi sonuna kadar da destekliyorum. bütün şehitleri tek tek anmamız pratikte tabii ki mümkün değildir ama benim dün gece owencan'ın şu entry'sinin aklıma gelmesi sonucu sordum bunu. eksisozluk.com

ben açıkçası biraz popülist buluyorum bu yaklaşımları. soruyu da o yüzden sordum. bana kalırsa benim sembol olarak bahsettiğim ve sizin de bahsettiğiniz isimlerin hiçbiri Dink'ten üstün değil, Dink de onlardan üstün değil. o yüzden böyle bi duyuru açtım ilginize teşekkür ettim.

bi de ben kesinlikle şunu demedim: "hacı onlar ermenileri anıyor biz de eksik kalmayalım" bak bunu demiyorum yanlış anlama olmasın. insansak, adaletse, vicdansa, hepsi anılır, hepsi önemsenir.

kolay bir cevabı var. hrant bu ülkede bir azınlıktı senin saydığın isimlerse bu ülkenin çoğunluğu dediğimiz resmi ideolojiyi sahiplenmiş kişilikler.

ölen binlerce insan var. öldürenlerin hiçbir nedeni haklı değil ama gel gelelim çoğunluğun ideolojisini sahiplenenlerin öldürüldüğü yerde bir şeyleri haykırmak saçma olur. ne yani binlerce kişi hükümete savunduğun resmi ideolojinin insanları ölüyor dese ne olur sence? devlet üzgünüz der bir şeyler yapmaya çalışır diyelim. peki aynı şey azınlıklardan bir insana olunca ne olur? elbette ki çoğunluk ideolojisine karşı azınlıkların da en az çoğunluklar kadar haklarının olduğunu kabul ettirmek gerekir. bunu ne yolla yaparsın eylemdir/anmadır/yürüyüştür falan. emin ol oradaki milyonlarca insan davanın mantıklı sonuçlandığı gerçekten suçluların bulunduğu bir yargılamadan sonra biner onbiner azalacaktır.

yani güzel kardeşim temel sorun azınlıklardan biri ölürse eylemler onun çoğunluk ideolojisini sahiplenen insanlar kadar haklarının olduğunu anlatmak için yapılır. eylemlerin altında başka bir şey arama bulamazsın. arıycaksan eylemlerde beyaz bere takanlarda ara ;)

"hrant bu ülkede bir azınlıktı senin saydığın isimlerse bu ülkenin çoğunluğu dediğimiz resmi ideolojiyi sahiplenmiş kişilikler."

bu cümleyi doğru mu anladım?
eğer yanlış anladıysam affet, geceleyin kafam dolu vakitte geldim cevap yazıyorum.

kim resmi ideolojiyi sahiplenmiş? Serap Eser ve Neşe Alten'in hangi ideolojiyi sahiplendiğini nereden biliyorsun? buna delilin var mı? eğer bir delilin yoksa sen bir zalimsin ve bu insanlara iftira atıyorsun. 17 yaşında bir kız ve 20'li yaşlarının başında bir öğretmen bu örnek olarak verdiklerim. elimizdeki malumata göre maaşıyla okula katkı yapan bir öğretmen bunlardan birisi. ben bu isimleri asla unutmayacağım. hiç tanımadım ama asla unutmayacağım. aynı şekilde Dink'i de unutmayacağım. yarın bir gün Dink de unutulsa başkası da unutulsa ben hatırlayacağım, hatırlatmak için de elimden geleni yapacağım ama bunu şovenist hareketlerle yapmayacağım(eksisozluk.com). ben bu zulme uğramış bütün insanların barışçı olduklarını düşünüyorum ve onların hiçbirini bir diğerinden ayrı görmüyorum. hiç kusura bakmayın ama işte fark burada. Hiçbirinin; devletmiş, terörmüş, bilmem neymiş hiçbir zalim ideoloji sahibi olduklarını düşünmüyorum.

ayrıca yazdığım soruyu da hiç anlamadığın çok belli. ben Dink katline karşı yapılan protestoları sonuna kadar desteklediğimi belirttim. protestoya değil kişilere dikkat çekmeye çalıştım.