Aslinda cok guzel insanlariz cidden ama ulkecek uzerimizde bi cenabetlik var. Ben oyle goruyorum

Sadece burada 30 derece güneşten Hamburg'da 14 dereceye indiğimde söyledim sanırım, havaya alışınca da geri aldım zaten. Yoksa ben yurt dışında unuttuğumuz içinde yeni alınmış ipad falan olan çantayı koyduğum yerde, hatta koruma altında buldum, sizinki şanssızlıkmış.
Burası kötücül insanların yaşadığı mutsuz bir ülke.
Ya da ülkenin mutsuzluğu insanları kötücül yapıyor.

valla ne insan ne bisey. taharet muslugundan baska sevilesi hicbir seyi kalmadi bu memleketin.

disarda ucuza yemek yiyebilme.. yurtdisinda da ucuza bulunur da buradaki gibi cigerciye gittiginizde mezeleri onunuze dizmiyorlar bedava :) cigerci yok lan gerci var mi ? yok diye biliyorum

bir de taharet muslugu +1 :)

valla bizim ülke muhafazakar tutucu falan diyoruz özgürlük yok diyoruz ama avrupadaki insanlarda çok rahat be arkadaş. avrupa'nın kızları yeni tanıştığı ve herhangi bir ilişki içinde olmadığı bir çok erkekle yatıp kalkıyorlar sonra arkadaş kalabiliyorlar.benim midem kaldırmadı açıkçası.

komşunun pişirdiği börekten kokmuştur diye bi tabak getirmesi. Başka ülkelerde var mı bilmiyorum ama böyle bir şey.

@kakao İşte böyle yakınlıkların diğer tarafı deli ediyor beni mesela. Kokmuştur diye yemek getiren sevimli teyze ertesi gün "senin kız da bir çocukla geziyordu" falan diye dedikoduya, muhtarlığa soyunuyor.

edit: Ayrıca insanlar arasında biraz mesafe olmasını, kimsenin başkasının hayatına burnunu sokmamasını çok seviyorum. Türkiye'nin çok sıkıcı olmasının sebeplerinden biri de (her ne kadar olumlu tarafları olsa da) mahalle kültürü ve getirdiği mahalle namusu gibi şeylerdir.

Rakı

- taharet musluğu +1
- fenerbahçe'nin türkiyede olması (takım)
- dolmuşlar
- kaliteli ve nispeten ucuz berberler

kakao +1


@Sour kalmaz olur mu efenim. Muhabbet arasinda canim sunu cekmisti gecen derim komsu duyar ertesi gun zilimizi calar yapmis kocaman tencereyle. Evde yapilan her yemekten bir tabak eve gelir mutlaka.. Ben de cok sasiriyorum ama durum bu :) belki bizimki istisnadir

Zaman zaman bu diyecegime sinir olsam da xaman zaman insan kendini iyi hissediyor,
Hastanede sira beklerken memlket rahatsizlik tavsiye iyi doktor, sifali ot, bilinen iyi orneklerin anlatilmasi iyi bise.

bir kere ptt'de sıra beklerken;başım döndü,gözüm karardı.hemen oturanlar kalktı,yer verdiler.bir adam su alayım mı size diye sordu.aç mısınız,yiyecek bişeyler alalım mı diye sordular.sıralarını vermek istediler ben hemen hallediyim işimi diye.nasıl olduğumu sordular.güzel insanlardı.ama genel anlamda bu ülkeden ve insanlarından hoşlanmıyorum.

istanbulda degil ama anadoluda her hangi bir sehirde (koylerden falan bahsediyorum) kapiyi calip tanri misafiriyim desen yeminle seni doyurup yatiya davet edip en guzel yorganlarini senin uzerine orterler.

bakkalda 5 krs olmasa abi sonra versem desen "canin sagolsun" der bir cogu.

evropada amerikada boyle degildir herhal

ben asosyal ve soğuk bir insan olduğum için insanlarla anlaşamıyorum. türk insanı da sanki biraz fazla sıcak kanlı ve girişken geliyor bana. yani 2 dk önce tanıştığımız adam hayatımla ilgili özel konular sormasın bana istiyorum ama taksici bile soruyor arkadaş tanıştığım adamı bırak. taksiye biniyorum ya maaşın ne kadar ya evli misin karın ne iş yapıyor. size ne deyince bu sefer herif dövecek gibi bakıyor. bu soğukluğum yüzünden insanlar sevmiyor beni. yurt dışında çok uzun süre kalmadığım için bir şey diyemem ama en çok gittiğim yer rusya. rusların bazıları da böyle türkler gibi. önce başta soğuklar oh diyorum benim kafadan bir adam. bir iki yemek memek derken adam yedi ceddinin sırlarını döküyor ortaya. biraz hızlı çözülüyorlar. sevmiyorum.

toplumu değerlendirmek için yeterli örnek sayısına sahip olmadığımızı düşünüyorum. birinden bahsederken "ya evimize misafir gelicek ama karısı kürt napıcaz bilmiyorum " diyen adam da tanıdım bu ülkede " porsiyonu küçük tut bunlar öğrenci ekmekle doyar zaten" diyen esnaf da tanıdım. dürüstlük tanımını biraz daha geniş tutarsak piyasada herkesin akrabalarını, tandıklarını, kendinden olanı (din,mehep,siyasi görüş ne derseniz deyin) seçtiğini biliyoruz. bu da dürüstlüğe ters değil mi? iş yerlerinde dönen türlü dolaplar, çalışanların çevirdiği oyunlar dürüstlüğe girer mi? bence biz kolay gözü boyanan insanlara sahibiz.

meyvenin sebzenin kiloyla alınabilmesi.Suyun evin içindeki çeşmeden akması.

1- Türk yemekleri( sırf yemekler için dünyanın başka hiçbir ülkesinde yaşamam)

2- Tuhaf ve iyi niyetli insanları (hepsi için geçerli değil)

3- Türk dizileri- programları ( ben seviyorum abi)

4- Yardımlaşma ( Ben Kanadadayken bir adres sorucaktım yolda insanlar beni hiç umursamadan sanki dilenciymişim gibi suratıma tip tip bakıp gidiyorlardı. Ama burada olsa böyle birşey olmazdı. Abi hemen şuradan sağa dön beyaz renkli bir bina görüceksin oranın soluna git falan tarzı cevap verirler.)

5- Komşuculuk ( illaki orta doğu ülkelerinde de vardır. Genel olarak Müslüman ülkelerde komşuculuk yaygındır. Ama avrupada Amerikada sanmıyorum böyle bir şey olabileceğini. Kanadadayken insanlar aynı katta yaşayan komşularını tanımıyordu bile)

kargolarken kırılabilecek eşya statüsünde kargolanıyor diye biliyorum uçakta öyle bir bölüm olsa gerek

el bagajina sigar yau?

normal bagaja vermek de guven meselesi. oyle seyler verilebiliyor ama belli olmaz tabi. ben olsam el bagaji olarak getirirdim.

kargoların nasıl yüklendiğine şahit oldum ve kırılmayacak eşya bile kırılabilir o kargo bölümünde ama şans işi de biraz. ben 6 tane votka şişesini kargoya vermiştim kargo kısmının bu halini bilmediğim zamanlarda ve hiçbirinde çizik bile yoktu arkadaşın laptop ekranı kırılmıştı. şans işi. ama riski almaya değmez. ben olsam parçaları söküp kendim taşırdım. daha gücenli geliyor bana.

vereceğim cevabı düşünmüşsün zaten üstad. sök-çıkar deformasyonu olacağını düşünmüyorum valla. kasayı atarsın bagaja içindekiler sende kalır

Hiç olmazsa ekran kartını çıkartmalısın. En hassas olanı o taşıma sırasında. Eğer CPU fanı vidalı değil pinli ise o da çıkmalı. Belki harddiski de çıkarmak istersiniz. Diğerleri üzerinde gidebilir bence.

Baskalarina da belki ileride yardimci olabilecegini düsündügüm icin sonucu yazayim.

Normalde el bagajina sigarmis. Check'in de ölcüleri verip soruldu. Ancakhic bir seyi sökülmeden kirilacak esya olarak kutusunda köpügü ile kargoya verildi sorun cikmadi.

çok beğendim konuşmasını.şafak pavey'i çok da severim.

Kusursuz bir konuşmadan kastınız ne? Biçim mi içerik mi, hitabet yeteneği mi?
Bence çok iyi bir konuşma ama kusursuz değil.

hangi açıdan baktığınıza bağlı eğer bir konuşmanın türkiye'yi kurtaracağını, işsizliği çözeceğini, trafiği rahatlatacağını düşünenlerdenseniz işe yaramaz. öte yandan dedikleri yalan değildi, içi doluydu, tutarlıydı, milletvekili olduktan sonra kürsüye çıkıp bir konuşma yapmamış, dokunulmazlığı olduğu halde eziliyoruz, özgürlüğümüz yok diye şikayet edip dokunulan, dövülen, öldürülen kadınlar hakkında konuşmayanlara onların " anlayamayacağı" türden bir konuşma yapmış. içerik olarak 10 üzerinden 8 diyebilirim. ama seslendiği hedef kitle sen ben olmamalıyız bu konuşmada zira bana şafak pavey'in konuşması bir şey katmadı. zaten konuşmayı dinlemeden önce de biliyordum dediği şeyleri. fakat hedef kitlesi farklı diye düşünüyorum. o hedef kitlenin de oturup şafak pavey'in laflarını dinleyeceğini, dinlese de ne demeye çalıştığını anlayacağını sanmıyorum. sonuçta şafak pavey başörtüsüne saldırdı olacak.

"öpüşmeyi atatürk'e borçlusunuz" ve sonunda ettiği "anlayana, ayıqs" lafları hariç güzel bir konuşmaydı bence. ama kusursuz değil.

çiçekli türban dar pantolona girmese ve "siz mağdursunuz" "biz aslında mağduruz" muabbetine girip siz-biz yaptınız, buna zorladınız demese kusursuz olacaktı

onun dışında %100 katılıyorum

Öncelikle Şafak Pavey "bir erkek vekil yüzünden" demisti ama mecliste pantolon düzenlemesini engelleyen Emine Ülker Tarhan imiş.

İkincisi Sn. Pavey ziyarete gittiği ve fotoğraf çektirdiği Esed'in öldürdüğü binlerce Suriyeli kadına ve çocuğa da değinseydi keşke.

Üçüncüsü Muhafazakar kadınları incitici, ötekileştirici, aşağılayıcı üslubuna rağmen Pavey'in pantalon giyebilme hakkını destekliyorum.

ne kadar doğru bilmiyorum ama en çok alkış aldığı "pantolon yasağı" ve "kirlenmek" mevzusunda referans aldığı kaynakların yanlış olduğu haber yapıldı bugün. pantolon yasağını emine ülker tarhan'ın savunduğunu ve izlemedim ama akp milletvekilinin videosunda "kirlenmekle" alakalı bir kısmın geçmediği söyleniyor. bunların yanına çiçekli dar pantolonu ve "baban kim bilemezdin" muhabbetini ekleyince bence pek tutatlı bir konuşma sayılamaz.

ama 15 yıl önce aynı meclis başörtülüyü kovarken şimdi kürsüden görüş bildiriliyor bu bile iyi bir gelişme.

son olarak akp'nin özgürlük tanımına getirdiği yorumları beğeniyle dinledim her ne kadar konuşma şeklini itici bulsam da. kişisel hayatımda da bu tarz konuşan kızlardan hoşlanmam. bu da kişisel sanırım.

özellikle
"başındaki örtüyle, herkesin içinde öpüşebiliyorsan bu özgürlüğü atatürk'e borçlusun"
dediği için evet, kusursuza yakın bir konuşma.

bana sorarsaniz su an 2 kesim var. bunlardan birini etkilemek icin "halk" kelimsini kullabilirsiniz ya da onu kastedersiniz, digerine de "millet" kelimesini kullanirsiniz ya da onu kastedersiniz. ayni sekilde ataturk ile ilgili soylemleriniz de olumlu ya da olumsuz yonde intiba birakacaginiz kesimi belirler. yani aslinda basortusu ya da turban hakkinda ne dusundugunuz degil, kullandiginiz kelimeler ve degindiginiz noktalar etkileyeceginiz kesimi ve ne yonde etkileyeceginizi belirliyor.

bu acidan beni hic etkilemedi, yani bos konustu. diger taraftan bana gore bulent arinc da bos konusuyor. cunku ben bu insanlarin konusurken bir seyler anlatma amaci tasidigina inanmiyorum. sadece kendi taraflarini tutan kisilere konusacak bir kac cumle veeiyorlar hepai bu.

içinde yalan geçen bir konuşma. hiç bir milletvekili "bir daha başımı açarak kirlenmeyeceğim" demedi. pavey yalan söyledi.

her cümlesinin sonunda gülümsemesi de melih gökçek i anımsattı.

Yillardir ayni method; 30-40 dakika uyurum, bildigin reset atiyorsun beyne.

45 dk yüzerim (havuza yakınsam), 45 dk yürürüm (havuza yakın değilsem)

kısa bir uyku

uyku
mümkünse açık ve temiz havada yürüyüş

karbonhidrat ve yağı minimuma çekersen spor yapip kilo vermemen imkansiz. (zaten fitsen o zaman degisir).

www.idefix.com

daha da ötesi

www.idefix.com

Karatay Yaşam Biçimi ile ilgili kitapların yanında Taş Devri Diyetini de bulundurarak en azından Türkçe eli yüzü düzgün bir referans oluşturabilirsin ucundan.

Aga aydinlikevler ya da kizilay olabilir.

aydınlıkevler, subayevleri iyidir. park'a da yakın tutarsın biraz. oh mis.

kocatepe/k.esat/tunalı civarı hem 700-800 civarı kira, hem de diğer kriterlerin için uygun. tek otobüsle varırsın dışkapı'ya

anıttepe

herkese teşekkür ederim. birkaç sorum daha var.

1- cebeci'den dışkapıya tek vesaitle gidilemediğini söyledi bir tanıdığım, ne kadar doğru bilmiyorum, böyle bir şey var mı?

2- doğma büyüme izmirli biri olarak ankara'ya alışmakta zorluk çekeceğim kesin. izmir'e benzeyen demek saçma olacak ama izmir'e benzeyen (kültürü, insanı v.b.) bakımından bana en uygun yer çankaya'ya bağlı olan bir yer midir? bu kıstaslara göre bakacak olursak öneriniz değişir mi?

En güzeli subayevleri emin ol.
Cebeciden tek araçla dışkapıya gidemezsin evet (dolmuş varsa belki ama yani dolmuş çilesi her gün çekilmez)
Tunalı, Çankaya tarafları da iyi ama uzak bence.
Subayevleri sakin ve güzel bi semt. 427 ile kızılay-kuğulu park gibi yerlere ulaşım kolay. 464 ile bahçeli-tandoğan-beşevler ulaşımı kolay.

Pek tabii ki. Bütün çabamız bunun için.

yaptığın yüksek lisansa bağlı.

misal matematik mühendisliği bitirip üstüne makine ya da inşaat yüksek lisansı yaparak inşaat mühendisliği ya da makine mühendisliği yapamazsın.

sokak simitçilerine bakın. iki tip simit olur. biri hafif parlak olur ama içi koftur, ondan değil de mat olanından alacaksınız.

ataköy'de sokakta simit satan bir adam var metro durağının orda, ispark'ın oralarada. sarıekin diye bir fırından alıyor simitleri. hastasıyım.

Simit en sevdigim yiyecek oldugu ve her şehirde simit yemege çalıştıgım için az çok uzmanıyım bu konunun.
Sİmitte pekmez olur, yapışmasından çok tadı için olur.
Nohut pekmezi kullanırlar eskişehirde çok iyidir mesela.

bir simit ne kadar inceyse o kadar lezzetlidir, istanbulda genelde kalın oluyor, pek sevemedim.

Yedigim en en en lezzetli simit konusunda trabzon sanırım başı çekiyor
Ankaranın kara kuru simidi de güzeldir, İstanbul sonlarda

üsküdarda, bizim mahallenin fırınında :) 1 sene önce taşındık ve o günden beri resmen her gün simit yer olduk. kıvamı pastane simidi gibi yumuşak ama lezzeti sokak simidi gibi.

tr.foursquare.com

bu arada beşiktaş simitçilerinden aldığım simitler hep berbat çıkıyor. kaç kez aldıysam hep kafa yaracak cinstendi. benim şanssızlığım mıdır yoksa başka bir şey midir bilmiyorum.

tophanede tarihi tophane fırını var oranın simitleri de iyidir.

Çukurcuma'da kumbasar fırın var. İstanbul'da yediğim en iyi simit oraya aittir.

Hayatım boyunca yediğim en iyi simit açık ara Sivas'ta, Aynalı Çarşı civarında tezgahlarda satılan çıtır simitlerdir.

ataköyde köşede simit satan amca +1

en iyisi sokak simitcisi tabii, ama sabahtan erken alacaksin, citir olacak

Çengelköy çınaraltının (yan tarafındaydı sanırım ) orda bir tas fırın simitçisi var mükemmel simitleri var normalden biraz daha küçük ama lezZeti çok güzel.
Bir de pendik sapanbağlarında 2 tane karşılıklı simitçi var bunlar da taş fırın yine , lezzetleri 2sinin de çok güzel . Tabi hepsi için altın kural sıcak yenmesi koşulu

Çengelköy'deki fırın bir numara bence..

etkisini kaybetmeyi bırak orada hayat başlamıştır be teyzem,kullanma at gitsin senden önemli değil. şarap değil ki yıllansın :))

kavanoza yeşil çay olarak girmiş olabilir ama şu anda yeşil çay olduklarından çok emin olma derim ben.

kurutulmuş bitkilere hiçbir şey olmaz. ama saklama koşulu nasıldı, nerede sakladın bilemem.

Cevaplara çok güldüm :)
@thracian cam kavanozda mutfak dolabında duruyordu.

en fazla tadı bozulmuştur.

dene bence, tadını beğenmezsen atarsın (ama ölmezsin ona garanti veririm)

benim bildiğim 6 aydan sonra bu tür şeyler faydasını kaybediyor. yani zararlı olmuyor ama boşuna içmiş oluyorsun bir faydası da olmuyor sıvı tüketmek dışında.

www.imdb.com

www.imdb.com

www.imdb.com

e kitap versek okusan

genelde kitaplar daha iyi öğrenim araçlarıdır ama illa izleyerek öğrenecem diyorsan :

mikro: archive.org

makro: education-portal.com

Yardımlar için çok teşekkürler. :) Görsel olarak öğrenebilen biriyim bu sebeple film rica etmiştim. Bir de economics for dummies diye bir kitap da bulamadım. Özellikle Michael Moore çok faydalı olur sanırım.

çok kolay olur. tek yapman gereken fonksiyon yazmak gerisi otomatik.

sanırım en zor kısmı web servis projesi oluşturmak.

basit yani.

normalde olmaz ama mevzu bahis .net ise olur. çok fazla örnek var zaten, biraz arama yapmak yeterli.

en temel düzeyde giriş için: (git: www.csharpnedir.com

bu tarz şeylerde ben bile öğrendiysem herkes öğrenir mantığını benimsiyorum. Zekamla falan alakalı değil gerizekalı muamelesi görmeden düzelteyim şu yamuk girişimi.

her boku en ince ayrıntısına kadar öğrenme takıntısı var. misal c# öğrenmeye daha yeni başladığımda ilk aklıma gelen neden public static void main ()yazıyoruz olmuştu. daha hiçbir bok bilmeyen birinin bunu öğrenmesi kolay değil tabii ondan sonra 1 haftada öğrenilecek şeyleri 3 ayda öğrenip sıkılıyordum ilerleyemiyorum diye. bırakıyordum.

sonra kafamda bir problem belirdi. bunu bir bilgisayar problemiyle çözsem nasıl olur diye düşünüp açtım visual studio'yu. şunu yapmam lazım nasıl yaparım diye google'a sora sora belki orta seviye tecrübeli bir c# programcısının 1-2 günde yazacağı programı ben yine 15 günde falan yazdım. sonra şu özellik de olsun, kullanıcıya şu seçeneği de vereyim hatta sonuçları excel'e atayım, e grafik de çizsin falan derken " arif'in manchester'a attığı golü arıyordum nerelere geldim ben lan" diyerek en son c# programı isteğe bağlı olarak grafikleri matlab'a çizdirip jpeg, eps, bmp uzantılı olarak kaydedebilecek duruma geldi. biri bana bu özellikleri en baştan anlatmaya kalksa falan anlamazdım ama bir problem varsa önünde onu çözmeye çalışarak hem algoritma yazma yeteneğini kazanıyorsun hem de dilin özelliklerini öğreniyorsun.

eğer kafadan yapmak istediğin özel bir şey varsa öğrenmen inanılmaz kolay ki zaten istediğinden çok fazlasını öğrenirsin eğer bu konuda ilgiliysen. ama yok ben öğreneyim de sonra öğrendiklerimle ne yapacağıma karar vericem diyorsan o zaman işin zor. motivasyonun belirli bir şeyi yapmak olsun. o zaman her şeyi öğrenirsin.

her türlü çekersin filmini ama efekt falan bekleme o kaliteye bence...

efekt ekleyen program olarak da adobe after effects

adobe premier kullanmıştım ben ama kaliteli ses yoksa iyi bir filmi unut. ses işini çözmeden film çekmenin amacı yok. ha diyorsan ki görüntüden ses almayacam. konuşma yok. sadece görüntü çekecem üstüne dayayacam müziği o ayrı. ama ses önemli. ses işin bel kemiği. bu arada ses önemli demiş miydim?

iphone 5 ile de çekilir niye çekilmesin de, hiçbir şey bilmediğiniz izlenimine kapıldım. Tekniği düşünmeden önce hikayenizi bulun, senaryonuzu yazın derim.

"Filmlere efekt ekleyen programlar" ?!?!? Filmin kurgusunu yapmak için Adobe Premiere, Edius, Sony Vegas gibi programlara bakabilirsiniz veya Mac kullanıyorsanız Final Cut.

Efektten kastınız ne bilmiyorum ve şu cümleyi yazan birinin(hiçbir fikri olmayan anlamında diyorum) bu programı kullanabilmesi-mantığı anlaması baya vakit alır fakat Adobe After Effects.

godsparticle +1000
iyi bir filmi belirleyen en önemli şeylerden biri ses. Işık ve renk kullanımı(kamera ne olursa olsun) da çok önemli bence. Ama ses için Rode Ntg2 yanında kayıt için Zoom H4N ses kayıt cihazı kiraladınız diyelim, madem öyle kameraya da yatırım yapın bi Dslr bulun-kiralayın derim.

edit:
iphone 4s ile çekilmiş bir kısa: vimeo.com

Eğer tek başına hiç bilginiz yokken, sıfırdan bir koltuk takımını üretebilecek beceri ve sabıra ve en önemlisi ekipmanları bulacak bütçeye veya çevreye sahip değilseniz sıfırdan bir kısa film de çekemezsiniz.

Koltuk takımı üretmeyi, ev yapımı motorsiklet olarak da düşünebilirsiniz, hatta klasik araba da. zorluk düzeyi kafanızdaki "iyi bir film"e yakınlığı ölçebilir.

Ha yok, bugüne kadar en fazla ev ekonomisi dersinde kontrplak kestiydim o yarım kaldı derseniz, bu entry'den 5 yıl sonra "ben bi ara kısa film çekecektim dayıoğlu" diye anlatırsınız en fazla.

olmuyor, yalan onlar. ha tabi ilişkiye yaklaşımını karşısındakinin burcuna göre ayarlayan salaklardan dolayı dolaylı olarak bir etki olabilir.

sene olmuş 2013...

Sacma ve mantik disi.

eğer ben bir insanın doğum gününü bilmeden burcunu bir şekilde doğru tahmin ediyosam böyle birşey var.
burç uyumları da doğru ama illa öyle olmak zorunda değil. ancak belli bir yere kadar etkiliyor.
bunlar tamamen benim fikirlerim tabi.

bir tane nerede bulduğumu ve neden okuduğumu hatırlamıyorum ama astroliji kitabında yay burcu ateş burcu olduğu için suyla ilgili burçlarla "yengeç, akrep ve balık diye aklımda kalmış" anlaşamadığı yazıyordu.
ilişki olarak değil ama hakikatten arkadaşlarımla ilişkilerime baktığım zaman "bu kesin üçünden biridir" dediklerim, hep öyle çıktı, hakikatten de anlaşamayız pek.

ben tecrübe ettiğim için inanıyorum ama burcuna bakıp ona göre davranmam kimseye.

(git: 656869)

cevap veriyor muyuz ne yapıyoruz?

işlem tamam herhalde?

cevap verin verin. anket yapıp en sevilen muse şarkısını bulmaya çalışıyormuşum mesela (mod yerse).

Stockholm Syndrome
Time is Running Out
Hysteria

Supermassive Black Hole

bliss ile time is running out.

Unintended, Supremacle, Love is forever

Hysteria
Uprising

Muscle museum

Animals

medici ailesi.
sadece bununla sınırlamak yanlış tabii ama etkileri büyük, başlıktaki rönesansla ilgili entryler fikir verebilir.

olay italyanlarla sınırlı değil ki ruslar da senin dediğin gibi harika adamlar çıkardılar. almanlar da çıkardılar. italyanlara has bir özel durumun olduğunu sanmıyorum bunun.

tabanı buna karşı ondandır.

akp oylarını arttırsın diye.

chp'yi yönetenler malesef ki temsil etmeye çalıştıkları halkın birkaç sene gerisinden gidiyor.

sebeplerinin çok geçerli olmadığını bilmeden türbana karşı çıkan bir çoğunluk vardı eskiden ve adamlar hala bu hedef kitleye oynuyor. artık bu kitle türbanın altındaki insanı da görmeye başladı. türban politikası üzerinden "siyaset" ediyorlar.

asıl acı olan şey, chp'nin "aydın" diye nitelendirilen seçmeninin çoğunluğu'nun karşı oldukları kesimden entellektüel olarak pek fazla üstünlüğü olmaması.

Daha önce insanlara sevimli görüneyim diye çarşaflılara rozet takma şovu, her mahallede kuran kursu teklifi yapmışlardı ebelerininkini tersten gördüler. kendi tabanına sırtını çevirip akp tabanından oy alarak güçleneceklerini sanmışlardı. ha şu heliyle de yine vermem ben chp'ye oy. önce küskünlerin oy vermesini sağlayacak bir çizgiye çekmeleri gerekir partiyi.

türban kişisel özgürlüğe girmez. mecliste sadece türban yasak değil. rahibe kıyafeti de yasak. budist kıyafeti de yasak. yıldızlı bere de yasak. şort da yasak, çıplak gitmek zaten yasak. takke de yasak, suudi arabistanda kafalara takılan bezler de yasak. kilisenin papazı milletvekili olursa üstünü cıkarır öyle girer. kimse kimseye propaganda yapamaz.

bu biraz şeye benziyor aslında. kişisel özgürlükler ve din vicdan hürriyetini artıralım. her yere türbanlı girilsin. imamlara para ödensin. camilerden elektrik su vs. hiçbir fatura alınmasın.

AMA bunun yanında kilise cemevi ve diğer dini kurumlardan sonuna kadar üç kuruşun hesabı sorulsun. hiçbir maaş bağlanmasın. + meclise veya başka yerlere rahibe kıyafeti veya peder papaz kıyafetiyle de giremesinler. aleviler alnında kızıl bantlarla meclise giremesinler vs. vs.

bu bakış açısında olan adamlar kişisel özgürlüklerden bahsedebilir mi?

edemez.

şort, havlu, tamam. kafana, ayağına bi şeyler gerekiyorsa, oradan verirler. uzun şort derken, normal dar kesim deniz şortu alırsın, dizüstü, gayet de şık durur.

sağlık sorununa gelince, bunu kimse temin edemez sana. gittiğin yer kaliteliyse, suyu devir daim yapıyordur, ilaçları eksik olmuyordur. kafaya pek takma o açıdan.

su altında gözlerini açamıyorsan gözlük de lazım.
havuz öncesi ve sonrası duş için ayrı havlu alırsan iyi olur.
kesinlikle su yutma. ıykk

1) terlik, bone, mayon, havlu(lar)ın, ve duşta kullacağın şeyler.

2) gideceğin havuza bağlı. bazıları hoş bakmıyor slip mayolara. :) diz üstü hafifçe dar olanlar gayet rahat bence. sen bilirsin yine de.

3) terlik zaten çoğundan koruyor saçma da olsa. duştan sonra kurulanma olayına önem göster, benim saçım uzun tam kurulayamıyorum sürekli hasta oluyorum. mecburen çıkışta 1 saat oturuyorum içerdeki cafede.

1- havlu, bone, gözlük, havlu, şampuan, terlik.
2- arkadaşlarında dediği gibi boxer gibi olanlardan al. ben hatırlıyorum daha 10-11 yaşlarında iken amatör yarışmalara katılıyorum hocam antremanlarda slip giydiriyordu. çok utanıyordum o yaşlarda. gerçi şimdide giymem.
3- lens falan kullanıyorsan havuza girmeden çıkart. aklıma başka birşey gelmedi.

eğer slip mayo şartı olmayan bir havuzsa gitme. Hijyen bekleme öyle bir yerden. Deniz şortuyla girilebilen havuzlarda ciddi hijyen sıkıntıları oluyor.

Slip mayo illa ki bacak kısmı açık olacak diye bir şey yok. Bunun çeşitleri var. Eğer amacın performanssa (sürekli yüzdüm mesafeyi ve süremi iyileştirmek istiyorum diyorsan) parana kıy performans mayolarından al. nasıl bir şey bu dersen www.wigglestatic.com

gözlük al. Antifog olanından alırsan rahat olursun. Speedonun antifog spreyleri de var ama güzel bir speedo gözlük alırsan yıllarca kafan rahat olur.

Hafif bir havlu al. Havuz havluları var, çok ince, çabuk kuruyorlar. Bir de Duştan sonra kullanmak için iyi bir havlun olsun. 2 tane havlu iyidir.

Bir adet terliğin olsun. bu terlik başka bir yerde giyeceğin terliklerden olmasın. Sadece havuzda kullan.

Son söz tekrar söylüyorum deniz şortuyla girilebilen havuzlardan (mümkünse) uzak dur. Hijyen sorunları oluyor.

valla hacı,
bir kere sağlıkla ilgili testleri isteyen bir yere git.
bone ve gözlük şart.
havluydu blmem neydi onları ince ince yazmaya gerek yok.
nasıl şort beğeniyorsan öyle bir şort al hacı.

1. gözlük ve boneyi unutma sakın, gerisi söylenmiş zaten.

3. havuzdan 1 saat önce bir şey yememiş ol, yoksa istifra etme riskin var.

Öncelikle apartman kural defterinde hayvan beslenmez gibi bir madde varsa başınızı ağrıtabilirler. Önceden ev sahibinizle ve yöneticiyle, hatta apartmandakilerle konuşmadan girişmeyin derim. Çok havlamaz denen cins köpek bile gece gündüz havlayabilir, karakter meselesi sonuçta, bayağı değişken.

king charles'ım var ve havlamak nedir bilmiyor desem yeridir. ama her king charles böyle olacak diye bir kaide yok tabii. hepsinin ayrı huyu, karakteri var.

ama bence king charles'ları gerçekten seviyorsan apartman için ideal olabilir.

edit: bu arada eklemek isterim ki king charles'ların da çeşitli sağlık problemlerine yatkın bir genetikleri var. önce iyice araştırıp sonra karar vermekte fayda olur.

shih tzu! havlasa bile oyuncak gibi havliyor.

French Bulldog besleyenler genelde apartmanda beslemekte sorun yaşamadıklarını söylüyorlar fakat küçükten kastın ne kadar küçük bilemedim. Onun dışında sıcak iklimde yaşıyorsan yazın çok ciddi nefes problemleri çekebilir french bulldog. klimalı odadan çıkmıyordu benim gördüğüm.

Bi ara yavru beagle bakmıştım, havlasa da çıkmıyordu sesi.

Şimdi bi goldenım var, havlama gibi bir huyu yok ama havladığı zaman 13 kat yerinden inliyor. Petarkadas.com'a bazen geliyor ilanlar oradan bulabilirsin eğer petshop düşünmüyorsan.

tembellik,erteleme,asosyallik,azim,hırs olmaması,hayalcilik ben de de var.düzelmiyo bunlar.kekemelik ve özgüvensizlik için doktor şart.

bir linki doğrultamadım öehh. gece gece kafa güzel.

özetle : "Başlayamamak" hakkında konuşalım mı? diye bir başlık var:

www.eksiduyuru.com

öleni değil de geçen hafta kör olanı gördüm. Nasıl gitmemiş doktora köt olana kadar anlamadım ama dağ gibi adam kör olmuş. Okumuş etmiş adam lan. Çok üzüldüm.

tip1 yani genç yaşta başlayan için böyle bir risk var.
hiç de az değil.

tip2 yani ileri yaşta başlayanlar biraz daha şanslı, az da olsa inüsilin üretiliyor çünkü. ülkede diyabeti olan ve teşhis konmayan çok çok fazla insan var zaten.

bobrek yetmezligi ve diyaliz
korluk
kalb krizi
ayak parmaklarinin gangren olmasi (kangren degil evet, gangren)
beyin felci (yani yatalak hale gelmek)

hastaligin seyri boyle...

Evet ölebilir. Ya komaya girer ki oğu zaman teşhis böyle konur, ya da komplikasyonlar gelişir.

bu sorun bende var ve çoğu zaman çözemiyorum. sanırım iradesizim ve artık ideallerim yok. çünkü kafasına koyduğunu ve istediğini ne olursa olsun yapan insanlar tanıyorum. hepsi de kendine söz dinletebilen kişiler ve hayata dair istedikleri net ve amaçları, idealleri var. bendeki gibi oluruna bırakma, aman hayat bakalım nereye götürecek zırvaları yok bu insanlarda. bunu aşmak için uyguladığım ilk yol yumurtanın dayanma evresi ki bu çok stresli tavsiye edilmez. diğer yol ise başlamam gereken işi yaptığımda olacakları ve yapmadığımda/ertelediğimde olacakları, bana kazandıracağı ve kaybettireceği şeyleri bir yere yazmak ve devamlı okumak. kesin bir çözüm olmasa da kısa süreliğine gaza getiriyor ve en azından işin yarısı olan başlama sürecine girmiş oluyorum.

benim kendime guvenim yok. Cabuk yoruluyorum, miz mizim, gecen gun 30 days squat challenge'a basladim, ilk gunden oturup agladim yapamiyorum diye, 50 tanenin 9.sunda tikandim cunku. ve motivasyonumu dusurdu bu durum, bugun yine baslayacagim, bakalim ne olacak.
Bu arada, bu soruyu da ben sormustum bir arkadasima: ask.fm

cevap faydali olabilir

devami da bu: ask.fm

procrastination denen şey bende de var ya da kısmen vardı diyeyim çünkü kısmen çözmeyi başardım. Ha hayatım mükemmel disiplinli japon mühendis havasında değil. Fakat son güne bırakma oranım oldukça azaldı.

Bunun için şöyle yap böyle yap diye tavsiye veremem çünkü bu genel geçer bir durum mu bilmiyorum. ama ben kendi durumumu anlatayım. Yapılması gereken dandik bir işi son güne bırakmamın en önemli sebebi genelde yapmam gereken işi yapabilir miyim bilmememdi.

Örnek: biri (üstüm,amirim vs.) bir iş veriyor. İşin teslimi 14 gün sonra. Şimdi adam konunun uzmanı değil. Sorunu çözmesi gereken kişi benim. O sonuçla ilgileniyor. Sorabileceğim kimse yok. Zaten asosyalim. Olsa da sormam muhtemelen. O yüzden yapamam lan ben bunu off ne yapacam nasıl yapsam diyerek 13. güne geliyorum. 13 gün boyunca kalp sıkışmaları, gece zor uyumalar hatta bazı ciddi görevlerde mide yanması falan. Ciddi bir kendinden tiksinme duygusu. 13. gün sabahtan akşama uğraşıyorum hatta sabahlıyorum da ve sonunda istenen görevi yapıyorum. Teslim ediyorum. Bir daha böyle bir görev gelene kadar kısır döngü. Her yeni görevde aynı şey. 13 gün boyunca bazen ne yapacam ben ya diye geziyorum bazen de alakasız saçma şeyler çok önemliymiş gibi alakasız şeyleri önce yapıyorum.

Neyse bu tabii yaklaşık 5 yıldır böyleydi. 5 yıl boyunca her görev aldığımda (ayda en az 25-26 günüm) uykusuz gecelerim oluyordu. Artık bunun böyle olmayacağını farkettim. Bir defa, sadece bir defa bütün dikkatimi topladım ve görev verildiği anda oturdum çalışmaya başladım. 13 gün boyunca her gün toplasan %5'lik kısmını falan yapıyordum ama son güne sadece %35 kalıyordu. artık işin tamamını son güne bırakmaz olmuştum. Ama bu da yetmedi. Çünkü artık hayatım da hoşuma gitmeye başlamıştı.

Bir müddet sonra bunu bir adım daha ileriye taşımaya başladım. Şöyle ki teslim 14 gün sonraysa erken bitirdiğim her gün için kendime bir ödül koydum. Eğer 14 değil de 13. günde bitirir teslim edersem sinemaya gidecem (sinemaya gitmeyi çok severim işi 13. günde bitirirsem sinemaya gidecem bitirmezsem gidemeyecem düşüncesi beni kamçıladı) eğer 12. günde bitirirsem gidip kendime yeni bir kitap alacam vs. Ama tabii ben dediğim gibi çok disiplinli biri değilim. Misal işi son güne bırakıp yine sinemaya da gidebilirim. Yani hem başarısız olup hem ödülü kendime verebilirim. Böyle iradesiz biriyim bu konuda. Ama şöyle bir çözüm buldum düşünüp. Eşime dedim ki " eğer bu işi 13. günde bitirirsem beraber sinemaya gidecez eğer bitiremezsem yok gitmeyecez". Bunu yapmamın iki sebebi var. Birincisi: eşime hiç yalan söylemedim. Söylersem de zaten muhtemelen tipimden kaşımdan gözümden anlar. Dolayısıyla işi bitirmediğim halde bitirdim demem zor. İkinci Sebep: Hadi diyelim ki muhteşem yalan söyledim stresle birlikte. O zaman da 14. gün sinemaya gideceğimiz için (gidiş-sinema-sinema sonrası yemek-dönüş) 5-6 saatim kaybolacak ve çalışamayacağım. O zaman işi son günde yetiştirme şansım da ortadan kalkacak. İşi bitiremeyeceğim. Bunun için de mutlaka sinemaya gitmem için tek çıkış yolum işi 13. günde bitirmek.

Bu şekilde sürekli kendi kendime ödüller koyarak başlarda motivasyonumu sürekli yükselttim. Arada 14. günde zar zor bitirdiğim yine oldu. O zaman sorumluluğum arttı. Eşime " ya ben yine yetiştiremedim" dediğimde tabii ki " ne hayvan adamsın tembel sen anca göt büyüt " demedi. " o zaman sen çalış" dedi sadece. Ben çalışırken sinemaya gitti kardeşiyle falan. Motivasyonum daha da arttı.

Uzun süre sonra artık ödüle de ihtiyaç duymuyorum. İşimin son güne kalınca hayatımın boktan gittiğinin farkındayım iyice. Ha iş 14 günlük bir işse artık 6. 7. günde bitiriyorum ama 14. güne kadar teslim etmiyorum. Erken işi bitirdim diye boş durmayayım diye yeni işi dayıyorlar anında çünkü :)

(bkz: procrastination) caresi: celiklesmis irade!

aveaya geçme ben vadafone geçtim aveadan kurtuldum,dünya varmış diyorum.

Avea evin içinde çekmıyordu.Balkona çıkıp telefonla konuşmaktan ebem ağladı

Turkcell den aveaya geçtim ve memnun kalmadım. Mesela bugün 3mb internet için 18tl aldılar. Evde çekmemesi de cabası.önermiyorum.

Geçme sakın!!!

avea bokum gibi hele 3G yi açınca allah belasını veriyor, hiç çekmiyor ya da sürekli internet kopuyor.

turkcell'den avea'ya geçtim. yukarıda yazılanları okuyunca sana kötü örnek olmak istemem ama 2 yıl oldu internet biraz daha yavaş sanki turkcell'den ama onun dışında bir problemim olmadı hiç. her yerde çekti. turkcell'deyken akıllı telefonum yoktu dolayısıyla internetleri karşılaştıramıyorum. turkcell her daim 3g midir? interneti daha hızlı gibi ama arkadaşlarımda gördüğüm kadarıyla. tabii benim telefon samsung galaxy s2 arkadaşınki htc one.

interneti aktif kullanıyorsan, tcell can'dır. geçme biyere

Suphede kalacağınıza degistirin kilidi, kolay bir is zaten

kopyalamış olabilirler hakkaten çok da basit bir iş. bu riski almaya değmez. yapmanız gereken kilidin göbeğini değiştirmek sadece (3-4dk bile sürmez). bir anahtarcıya gidin, kilidinize uygun bir göbek alın (kale kilit iyidir) sonrası zaten 3-4 dk. aklınız rahat olur.

Ooo ben kaç kere unuttum bir şey olmadı.

kardeşim aradan saatler geçmiş. üstelik geceyi de oracıkta geçirmiş anahtar. risk almaya değmez değiştir bence.

sadece yemek ve içmek fiyatını soruyorsan eğer yemek masrafları yaklaşık kişi başı (kalitesine göre 10-30 tl arası) kişi başı içki de yaklaşık olarak 14-15 tl. bu durumda min: 12.000 TL max 22.500 TL. Tabii yemekten kastın nedir bilmiyorum ama benim bahsettiğim meze+sıcak+pasta

nerede yaptığına bağlı. adam başı 50 dolar isteyen yerler de var. 500 kişi nedir aşiret misiniz?

iphone 5c veya S4 mini

nokia lumia 925

Git LG Nexus al.

s3 s4 iyidir doğru düşünüyorsun. s2 kullanıcısı olarak değiştirme ihtiyacı hissetmiyorum gayet iyi telefonlar.

lg g2

@eindaclub
abimde s2 var. gayet güzel ama son zamanlarda wifi yüzünden şarjın çok gittiğini söylüyor. 4.1.2 güncellemesi ile böyle olmuş.

@zibidigibi
g2 de düşündüklerim arasında ama hafızanın artırılamaması kötü geldi bana.

donanım gereği htc o telefonu daha fazla destekleyemezdi.

lg g2

@aşksız prens

evo 3d donanım olarak s2'ye eş bir cihaz hemen hemen. s2 4.1.2 yi almış durumda. 4.2 alacağı söyleniyordu ama arayüz yüzünden vazgeçilmiş de olabilir.

tek sıkıntının 3D olduğunu düşünüyorum ama madem böyle bir cihaz üretiyorsun o zaman bunları göze alacaksın.

acele ise lg g2 bekleyecek isen nexus 5

htc desire 500 yeni çıkardı bu urunu 800 tl civarı 4 cekirdek samsung s4 le kapısır dıyorum bak o derece..

evet

@der meister, mutsuzum da, anadoluda olsam istanbula gelirdim anlamında dedim. sakarya'ya ya da bayburt'a gitmem yoksa burdan.

Ben 2 kere ulke degistirdim.

@hjarteblod, niye lan, mutsuz musun burda? :(

şahsi cevabım, "duruma göre" olacak. şu an burada hem okuldan hem işten hem de genel olarak yaşantımdan, düzenimden memnunum. başka bir şehre gitmek için hiçbir nedenim yok, yurtdışı olmadığı sürece. orta avrupa, efendime söyleyeyim italya, rusya falan "gel" dese arkama bile bakmam ama türkiye içinde ne değiştircem, bana ne.

iş bulamıyom izmirde ya kafayı yiycem herhalde ben yetersiz biriyim

herkes değiştiriyor. istanbul da en çok gelinen şehir.

sırf istanbulda iş aramak için istanbula taşındım

@facebook sonuç?

istanbul'dan kaçmak için doktora sonrası çaycılık falan yapmayı bile düşünüyorum. kaçayım da gerisi mühim değil ilk aşamada.

niçin @godsparticle

olm istanbul yaşancak bir şehir değil. 30 dakikalık yolu 2 saatte gidiyorsun. güvenli değil, saçma sapan insanlar, hayat çok yoğun ve hızlı yaşanıyor. hep bir telaş, gerginlik. trafikte millet kafayı yeme noktasında artık. günün her saati trafik olur mu? günün her saatinde metrobüs ağzına kadar dolu olur mu bi şehirde? yeşil alan yok lan koca şehirde. her yer inşaat, ya şu şehire artık ev yapılmasına izin veren herkesin götüne koyayım ben, amına koyayım böyle şehrin ben ya.

iyi o zaman aç aç evde oturayım amk. hayret bir şey ya. bir soru sorduk millet istanbulu yerin dibine sokmaya başladı konuyla alakalı olsun lütfen

olm gerçekleri söylüyoruz. gerçekler bunlar. sana gelme demiyoruz. iş bulursun rahat bulursun ama yıllardır istanbul'da yaşayan insanlar bırak da istanbul'u kötülesin. hayatında istanbul'a hiç gelmemiş insan için tabii ki istanbul muhteşem bir şehirdir.

ben hayatımda ilk defa istanbula gelmiycem canım, gençliğimde yıldızda yaşadım, şişlide, göztepede, caddebostanda yaşadım. neyse konu bu değil ben zaten şehri örnek olarak verdim. insanların iş icabı şehir değiştirmesi ile alakalı düşüncelerini merak ettiğim için başlık açtım. hadi şehir istanbul olmasın kastamonu olsun.

zaten şehir değiştirenlerin çoğu iş sebebiyle yapıyor bunu diye biliyorum; ve evet değiştiririm, keza değiştiriyorum da büyük ihtimalle (istanbul'dan antalya'ya geçiyorum).

ayrıca iş için şehir değiştirebilmek biraz da maddiyatı değiştirebilme gücüne bağlı bence. mesela aylık 300 500 lira için yapılacak şey değil bana göre. aylık cebinde kalacak miktarda ciddi artış varsa yapılır.

ya adam işsizse

@sivrisinek, sektörel olarak aradığım iş yok burada. ayrıca kendimde de sorun arıyorum

ee işsizse de değiştirilir tabii, ama kesin bir iş bulmak kaydıyla. yeni gideceğin şehirde de iş bulamama ihtimalin var çünkü (o zaman nakliye, kira depozito falan tam olarak cortlama yaşamak mümkün).

geçenlerde bir arkadaşım yaptı aynısını; istanbul'daki yerlere başvuruyordu internetten(bursa'da yaşıyordu), iş görüşmelerine çağrıldı. bir iki gel git yaptı istanbul'a görüştü şirketlerle falan, bir yer ile anlaştı (tabi taşınması gerektiği, 2 hafta sonra işbaşı yapabileceği hususunda anlaşarak) ve kalktı geldi işte.

iş kesin olarak ayarlandıktan sonra bence her yere gidilir. korkmamak, pozitif bakmak lazım. (:

sana demiyorum genel olarak konuştum canım.

çok kötü şartlar altında yaşıcaksam değiştirmezdim. ne bilim maaşın yarısı kiraya falan gidiyorsa gelmezdim. diğer türlü işsizlikten iyidir tabii ki bir işte çalışmak.

başvuruyorum istanbuldaki işlere de, bir süre yanında idare edebileceğim dostlarım var en azından deneme sürelerini atlatana kadar falan filan... bilmiyorum kafam karışık

3 kere kıta değiştirdim. Normeldir.

değiştirdim. mutluyum diyemem.

evet yaptım.

hayal

hayalden daha öte

Açığı yakalarsan anca. Bir arkadaşım kimya dan mezun olup -almancası var- almanyada görece ufsk bir şehirde olup sürekli kimyager arıyan bir şirkete başvurdu ve kabul aldı.

başarılı biriysen hayal değil

ssg lise mezunuyken, microsoft iş teklif ediyo. üni. mezunu olmadığını annayınca "pardon!" diyo. bir zaman sonra, lise mezunu olduğunu bilmesine rağmen, bu defa adam ya da ekip geliyo ssg'ye iş teklifinde bulunmakiçün ve alıp Seattle'a götürüyo.

Uç bi adamsanız oluyo yani...

ayni dediginiz gibi mezun olduktan sonra almanya'ya kabul edilip mercedes'te calismaya baslayan arkadasim var. oturma izni, calisma iznini halletmesi icin 6 ay ugrasti ve bu sure boyunca beklediler bir de.

benim de var gittigi ulkeninin dilini beginner seviyesinde bilen, ama ingilizceyi yalamis yutmus, efendime soyliyim uzatmali mezun olmus, hatta ogretmenlik mezunuyken muhendis kadrosunda bilim adamligi taslayan bir arkadasim.
olacagi varsa oluyor sanirim..

law

doğru söyleyen insan azdır

congratulations açık ara önde. insanlıktan çıkıyorum söylüycem diye. Ha oluyo ama lezzetli olmuyo.

@sforza +1

bu arada ne topçuydu sforza ya. eskiden çok severdim.

cucumber ve sforza+1 vi de advertisement var.

"doğru telaffuzu zor olan" derseniz there derim. hiçbir zaman amerikalılar gibi telaffuz edemiyorum. diyer gibi bir şey söylüyorlar.

Supercalifragilisticexpialidocious

ayrıca en.wikipedia.org

masaşusets (yazımı da zor yahu)

thought.. herkes taught gibi okur. aslinda o kadar zor degil dili disler arasinda sikistirip soylemek gerekiyor

zorluğundan değil de bi amerigalılar gibi carolina diyemedim.

congratulations +1 ingilizce kursunda herkese tek tek doğru telaffuz edene kadar söyletiyorlar. :)

sew

susceptibility

thorught

refrigerator
handkerchief/s

entrepreneurship varken gerisi hikaye.

Miscellaneous der susarım.

Library

ak göt kara göt bu kelimeyi söylerken ortaya çıkar

Haa, bi de Türkler için, V ile başlayan bütün kelimeler ve advanced gibi içinde V geçen kelimeler...

zor değil ama bilinmez pek, colonel körnıl okunur. bi de amk yıllardır soo diye okudugumuz "saw"u at bilmemneleri sor diye okuyo ya. ay sor it diyo piç.

congratulations+1500

adeta bir şemsipasapajaşı

Water

kablolu yayini hd teledünya ile degistirin o zmn tam randiman alirsiniz. baktiniz olmuyor bana gönderin ben kullanirim =)

bu gereksiz şeyden 2014 dünya kupası öncesi ben de alacam öyle deme. 55 iyi ya. baban iyi yapmış kimseye sormadan alırken. takdir ettim. ev tam olarak nerde sizin?

Aga alet güzel de, kıç kadar odaya olmaz bu yav. Ayrıca bizimkiler ne maç izler, ne sinema. Ya magazin haberi izlerler ya da nat geo'da çiftleşen hayvanları... Bir de böyle düşünün... 5000 TL yav, boru değil.

dvb-c (kablo) dvb-t(karasal) tuneri ve ci modül yuvası olan tvler ile sadece modül +kart ile dijital kablolu yayın (teledünya) izlemek mümkün(yani kablo tv de dijital yayın da var). 2015 den itibaren karasal yayınlar da mecburen dijitale geçecek, şu saatten sonra alınacak televizyonlarda dvb-t dvb-c tuner olmalı.

dvb-c varsa eğer conax modül alacaksınız. teledünya'ya başvurup sadece kart isteyeceksiniz. kartı modüle, modülü tvye takıp rahatınıza bakacaksınız.

hd kutuyla falan uğraşmayın.

Ben bu dediklerinize çok yabancıyım. Şimdi bu kart ve modül bu televizyonda full hd yayın izleyebilmek için mi lazım? Bunlar olmadan full hd izlenemiyor mu?

@sutlu nescafe +1500
kutu derdi de yok hem. evde 60 ve üstü yaşlarda insan yaşıyorsa, kutu büyük bir problem olabiliyor.

eğer apartmanda oturuyorsanız ve ortak çanak anten varsa, dijital uydu alıcısı içinde geliyor bu aletlerin. direk bir anten kablosu cektirirsiniz, ücretsiz olarak uydu yayınlarını izlersiniz. herhangi bir aboneliğe de gerek kalmamış olur boylece (lig tv falan hariç tabi). ha çanak anten yoksa da bir elektrikçiden alıp taktırırsınız yine ödediğiniz tek ücret, çanak ve kablo ücreti olur.

edit: cihazın içinde gelen hd uydu alıcısı olduğundan uyduda sağlanan hd yayınları da izleyebilirsiniz. (atv hd, trt hd, ahaber hd falan sanırım.)

izlenemez. çünkü kablo tvde hd yayın yok.
teledünyaya abone olmak şart.

@eofor

Apartmanda ortak anten var evet. Eve de çekilmiş durumda zannediyorum fakat bugüne kadar hiç kullanmadık.

tamamdır direk televizyona bağlıyorsunuz kabloyu sonrasında otomatik arama vs. ayar yaparak butun kanallara ulasıyorsunuz. ayrıca samsung televizyonların kuruluma gelecek servislerde bir usb flash disk bulunur. bu flashdisk içinde direkt olarak kanalların otomatik olarak kaydedildiği bir profil bulunuyor. yani ayar bile yapmanıza gerek kalmıyor. adamları çağırıp uydudan kanal tanımlaması yapmak istediğinizi soylerseniz yardımcı olurlar.

bu dosyayı internette bulup kendiniz de bi flashdisk ile yapılandırabilirsiniz sanıyorum.

gerçekten merak ediyosan bence sevan nişanyan'a sor. biliyosa o biliyodur :)

yakamoz olduğuna dair bir haber çıkmıştı eskilerde. ey gidi günler. yaşlandık tabii. bir de volongoto diye bir afrika dili miydi neydi o dillerden birinden kelime vardı.

arsiv.ntvmsnbc.com

ben neden bunu en güzel kelime diye okudum bilmiyorum ama silmek istermedim bu salak cevabımı. ibreti alem olarak tutuyorum.

not: başlığı türkçedeki en güzel kelime olarak okuduydum. kafa güzel tabii.

su
ekmek
anne
baba


bunlardan biriydi galiba

orhun kitabeleri en eski yazılı kaynak. bildiklerim; kim, türk, kişi, su, olmak, vesaire. (bozulmadan günümüze ulaşanlar) kün > gün, kündüz > gündüz onları gözardı ettim.

am ve sik de oldukca eski sozcuklerdir. ciddiyim bu konuda.

www.youtube.com

videoyu koyan dallama yuzunden herkesten ozur diliyorum. herifin buradan aldigi tek sey canli yayinda kufredildi olmus.

ek olarak en eski atasozlerinden biri olarak dag daga kavusmaz insan insana kavusur (Tag tagka kavuşmas, kişi kişike kavuşur) ornek gosterilebilir. orhun kitabelerinden alintidir bu atasozu de.

prototype

watch dogs

F.A.H.R.E.N.H.E.I.T

kapişonlu değil şapkalı desen kesin watch dogs derdim ama bilemedim.

sağolun arkadaşlar... kapişonlu diye hatırlıyorum ama şapkalıymış.. doğru cevap: watch dogs...

ama hala çıkmadı sanırım?

tşkler tekrar.

diğer koşullar aynıysa tabi ki masters.

kariyer planını değiştirecek bir şeyse fiyat çok cazip diye mba yapma derim. ha yok zaten ben de istiyodum diyosan da niye duyuru açtın?

İkisini birden yapmak hiç aklıma gelmemişti hakikaten. 3 senedir aöf'den psikoloji açılmasını bekliyorum, açmıyorlar. Sosyolojiyi de istemiyordum ama ben öncelikle şu mastera bir başvurayım, aöf işine de sonra bakarım. Teşekkürler.

@armagan kariyer planımı değiştirmek gibi bir düşünce yok, sadece bir fırsat olarak çıktı, sırf mühendislik diplomasının yanında bir işletme masterı iyi olur diye düşünüyorum.

"ben master'a başlıyorum" diyerek başlayacağınız bir okuldan size fayda geleceğini sanmıyorum. inşaat mühendisiyim. yüksek lisans yaptım. doktoramın sonlarındayım.

inşaat mühendisliğinde yüksek lisans yap derim, tezsiz işletmenin çok da faydasını görmezsin. Hiç görmedim mba lı inşaat mühendisi arayan o işler endüstricilere falan göre bence veya yüksek lisansını bitirip belirli donanıma ulaşmış artık proje emanet edilebilecek adam yapsın onu.

(bkz: cheaper by the dozen)
"sürüsüne bereket" diye çevirmişlerdi galiba, ikincisi de var hatta.

Chaos Theory

Just Friends

Juno

wriscutters. teşekkür edecesun.

yazılanları izledim wristcutters belki, diğerlerini sevmedim.

Utanç'ı okumadım ama Saramago'lar için Körlük-Görmek diyebilirim.

Körlük.

Körlük, oku ama izleme sakın.

Bugün "Görmek"i almıştım,yarın da diğerlerini alıp "Körlük"ten başlayayım o zaman. Teşekkürler herkese.

Körlük-Görmek sırasıyla oku daja sonra git Üzerinde Saramago yazan her şeyi al oku. Sonra Carlos Fuentes ile devam et (Kartal Koltuğu mesela). Sonra da... Sonrası yok. Bambaşka bir insan olup çıkacaksın.

-la 'ile' nin kısaltması yani bağlaç.

edit: edat doğrudur. türkçe'yi unuttuk mınaki.

ek kök şeklinde ayırırken edat mı diyoruz ona?

"işte" ünlem olsa gerek

türkçesever bir mühendis olarak cevap vermeye çalışayım. konunun uzmanı gelmezse belki işine yarar cevabım.

oradaki "la" edat/ilgeçtir. araç ilgisi kurar. yapılan işin (gitmek) araba aracılığıyla yaptığını bildirir.

işte sözcüğü bir ünlemdir.

'ile' 2 benzer şeyi bağlıyorsa bağlaç olur. senin örneğin için @godsparticle +1

"la" edat ama sözcükle birleşmiş ya? yine de edat mı diyoruz buna? bunu öğrenmek istiyorum. ek kök şeklinde ayırırken. araba-yla şeklinde mi ayırıyoruz? yoksa araba ile şeklinde mi? nedir?

işte, ünlem. la ile'nin ses benzeşmesine uğraması sonucu aldığı hal. ile edattır burada yani.

hayır artık edat kalmıyor kelime olarak. ama la orada edat görevi görüyor köklerine ayırırsan.

moskova gençlerde çok yaygın. dalga geçmek için yazmıyorum. harbiden yaygın.

Dublin'de pek yaygin degil gibi. Ya da ben ve cevrem pek icmedigi icin farkinda degilim ama sigara icen biriyle tanismadim sanirim.

Lakin su da var:

en.wikipedia.org

Bostonda gündüz sokakta icen, neredeyse yok gibi,
New yorkta, biraz daha yaygın, yine de türkiyenin yarısı kadar bile yoktur.
Ha ama iki yerde de gece hayatında baya icilir, ama o sayılmaz :)

Bosna'da her yerde içiliyor. Genç yaşlı herkes içiyor neredeyse.

ABD northeast: sigaranın kokusunu unutuyosun. Kaldırımda burnuna çarparsa, sinirleniyosun. Sigara çok pahalı, içen de biraz ezik hissediyo gibi, ama bundan çok emin diilim. En azından ben acıyarak bakıyorum, kışın kapı önlerinde, boku donarak sigara içennere...

korkma dostum yalnız değilsin.

her gün 10 farklı technews sitesi okuyo bu gözler.
tüm donanım bileşenlerine tüm yazılım haberlerine hastayız.

benim de var buna benzer şeyler küçükten beri otistik sanarlardı ama değilim tabii.

Yazdım olm sizi kart alcağım zaman tek tek hepinizden tavsiye alcam :P

Bu arada cevap olsun diye editliyim, seninki aynı arabaların, futbolcuların herşeyini bilenlerle aynı şey. Sadece senin alan farklı.

abi bende tam tersi var. bilgisayarın parçasından anlamam :)

sizin gibi manyaklardan bol :D adam milimetresine kadar biliyor nabıcaksa xD donanımhaber ekran kartı sevenler kulübü diye arat vardı bir sürü.

hacı haklısın. ama günde bilmem kaç hastaya bakma falan muhabbeti... çok sayıda kişiye bakmakla yükümlüler. aman neyse ya. burada da kutuplaşırlar hemen. ama bu iki örnekte sapına kadar haklısın.

doktorluk mesleği olarak değil de, birey olarak karşı çıkılmalı bence bu olaylara. şikayet edilmeli, denetim ve kontrol mekanizması güçlendirilmeli, ve insan hayatını kasten riske atanların lisansı elinden alınmalı bence.

@sen git ben geliyorum,

abi ne alakası var ya bilmem kaç hastaya bakmakla. koltuk altında beze gören bir doktor, bu adamı nyie tahlile göndermez? tahlili doktor yapmıyor ki. yani şunu diyecek "tahlil yapıp bakalım"

bu ya. cümel bu anasını sikeyim çok mu zor bir şey ya?

@icim urperiyor,

aynen öyle. artık adam gibi yasa çıkarılsın. insan hayatıyla oynayan adamın yaksınlar lisansını. yeter be insan hayatı ulan. bu mesleği kaldıramayacaksanız yapmayın. başka meslek yapın.

maalesef haklısın hayatımda tanıdım en orço insanlar hekimdi, bazısı uzmandı :(
fakat pırlanta gibi olanları da var onların hatrına küfretmiyorum yoksa gece gündüz küfrederim o kadar çok vaka yaşadım. Allah bizi iyilerle karşılaştırsın öyle bir durumdayız.

Hepsi böyle değil elbette ama çoğu böyle ne yazık ki. Babam 15-20 gün önce ensesinde çıkan kızarıklık ve zonklama için doktora gitti. Doğru dürüst muayene bile etmeden kıldönmesi teşhisi koymuş. Ama babam ağrılara dayanamadı verdiği ilaçlar da haliyle işe yaramadı ki; biz bile dedik bunun kıldönmesiyle alakası yok diye. En sonunda zona olduğu ortaya çıktı. Boşu boşuna günlerce ağrı-acı çekti. O doktor ilk günden doğru teşhis koysaydı çoktan ilaçları alıp erkenden tedavi edecektik.

her meslekte bunlardan var. doktorluğa özel değil. siz doktor doğrudan insan hayatını etkilediği için biraz fazla dikkat etmişsiniz ama bir inşaat projesinde de " e abi c30 olacaktı beton testlerde bunlar 11 mega pascal'a zor dayanıyor kurabiye gibi apartman oldu" diyorsun adam " koy götüne lan sen mi oturacan" diyor. sonra deprem olunca vay efendim tokyo depreme hazır mı?

doktorlukla alakalı değil durum. her meslekte işini yapmayan çok insan var.

ya arkadaş herkes doğru teşhis koyacak demiyoruz.

ama teşhisinde emin değilsen, başka doktora yönlendir. test iste, mr iste, röntgen iste. emin olmaya çalış ayıptır günahtır ya.

misal hastane ismi verdim, ege üniversitesi dedim. ama hakkını yemeyeceğim:
bir defa ben de zehirlenmiştim. ve o gece aşırı kusmamdan dolayı en son oldukça yoğun kan kusmuştum.

ege üniversitesine gittik. hemen, sanki ölüyormuşum gibi bir ilgi alaka vardı. bir sürü teste soktular, acı falan çektim ama helal olsun dedim. o kadar çok test yaptılar ki, o an yani herhangi bir uç durum yaşansaydı hemen farkederlerdi.

ama bu anlattığım doktorların yaptığı nedir?
bu doktorların yaptığı niçin suç değil? bir canı başından savmak ne demek ya ne demek abi ben bunu kabullenemiyorum.

@godspace, hocam onunla ilgili de sözlükte baya uzunca bir yazı yazmıştım.

ya bu insanlar nasıl bu kadar şerefsiz olabiliyor ben anlamıyorum. gerçekten yeter artık ya yeter.

bir parti çıkıp sırf şu dolaylı katillere dair yapacağı yaptırımları sıralasa ömrüm hayatım boyunca o partiye oy atarım.

Üstadım, sen mum ol ışıt. Sana benzeyenleri yanında tut. Değişme. diğerleri gibi olma. Biz seni ve senin gibileri seviyor, el üstünde tutuyoruz. Kahramanlık donla taytla olmuyor. Kahramansın. Sevgiler

çok haklısın,maalesef bir baştan savma var.bütün doktorları kastetmiyorum.çok idealist,sevgi dolu doktorlar da var.yine de bu yaşanan bir durum.bir keresinde dışarıda bir adam yerde yatıyor.etrafına insanlar toplanmış,adam alkolü fazla kaçırmış düşmüş, yere düşerken de kafasını çarpmış.ambulans çağırdık,geldiler ama çok lakayıt davrandılar.hastaneye götürmek istemediler.alkol yüzünden olan bir durum birşey yapmaz hastane dediler.yere düşerken kafasını çarpmış,acile götürmeniz lazım dedim resmen alay ettiler.gerçekten herşey çok bozuk.

tüm doktorları aynı kefeye koymamakla birlikte başımdan geçen bir olayı anlatıyorum. bizzat yaşadığım ciddi bir olay.

bogazımda şiş var vardı. doktora gittim.tomografi ıvır zıvır çekildim. sonra bu kitleyi alalım dediler. meğer o kitle lenf kanseriymiş. lenf kanserine neşter değmesi çok tehlikeliymiş. benim ameliyatta 3 kez solunumum durdu ve bir süre bir sürü tüpe bağlı olarak yoğun bakımda kaldım.

ama beni tedavi eden doktorum her şeyi ince eleyip sık dokuyan hiçbir şeyi atlamayan biriydi. diğer doktorlarla onu asla ve asla aynı kefeye koyamam.

bir örnek daha benim ameliyat olduğum hastanede dedeme aylarca mide fıtıgı var ameliyat edecez dediler dediler.ameliyat da etmediler.adama bir de en detaylı görüntüleme yöntemlerinden biri olaran pet-ct çektiler ve o pette tüm mideyi dolduran tümoru görmediler. o pet sonucunu gören başka bir doktor bu tümoru görmemek için kör olmak gerekiyordu dedi. lakin dedem için çok geçti ve adam 1-2 aya 30 kilo birden verdi.ardından da öldü tabii.

velhasıl kelam bu yaşadıklarım yüzünden şimdi doktora gitmekten korkuyorum. ha şimdi doktorlar diyeceklerdir ki bu halk kıymetimizi bilmiyor. ben doktorların kıymetini biliyorum. beni tedavi eden doktoruma da minnettarım. bu meslekle alakalı değil kişinin beceriksizliği ve vicdanıyla alakalı. bende ve dedemde görülmüş iki iğrenç örnek tabii ki herkesi kapsamıyor. lakin dediğiniz gibi yadsınamayacak ve göz ardı edilmeyecek kadar da çok.

bir de bunun devlet hastanesi olayı var ki allaha emanet.

boynumda şişlik var diye doktora gidiyorsun. diyor ki ultrason, röntgen, MR ve inci iğne biyopsisi yaptırmalısın.
sırasıyla bu işi yapan odalara gidiyorsun hastanede. tam bir kaos. MR 2 ay sonrasına randevu veriyor, ultrason 15 gün. Röntgen oldu bitti ama sonuçlarını yarın al! Biyopside de sıra var!!!
Keşke baştan morg için sıra verseler. Kolay olur.

"Özel hastaneye gitsen hepsini bir günde çıkarıyorlar" derler ya, oralarda da yeterli ve nitelikli doktor ara ki bulasın.

safra kesesi taşı için özel hastaneye gittik, babam için. 3 ayrı hastanede de ameliyat anında kalbinde rahatsızlık olursa bakacak ilgilenecek uzmanımız yok, sen en iyisi devlet hastanesine git diyorlar! Hani özeldi, güzeldi?

Of kangren olmuş herşey, neyse mesaim bitiyor, huzurumu bozamıcam!

kelimesi kelimesine katılıyorum. ben de antalya'da bir hastaneye gittim. derdimi anlattım. bir test yapıldı. doktor "bir şeyin yok. geçmiş olsun" dedi. "peki meni tahlili ile kendini belli etmeyen, belli olması için kan veya idrar tahlili gereken bir hastalık yok mu? ben %100 eminim, vücudumda normal olmayan bir şeyler var" dediğimde "ya sen üniversite öğrencisi insansın, sana bir şeyin yok diyorum anlamıyorsun. o zaman cahil insana nasıl derdimi anlatayım? bir şeyin yok, geçmiş olsun" yanıtını aldım. azar yedim yani ayak üstü. kendisinin ismi alkan özdemir. hadi devlet hastanesi, geçiştirdi işte kendince dedim ve medical park'a gittim, özel hastane. derdimi anlattım, "arkadaşım, tıpta böyle bir hastalık yok" yanıtını aldım. o zaman anadım ki iyi doktor / kötü doktor var. sonra, umutsuz bir şekilde muğla devlet hastanesi'ne gittim de doktor sağ olsun anlattıklarımdan sonra hem prostat masajı hem de idrar tahlili ile teşhisi koydu. meğersem prostatit olmuşum.

sebebi ne olursa olsun, hastalığı geçiştirmenin kabul edilir bir tarafı yok. "e ama bize çok hasta veriyorlar" vesire.. ilgilenen ilgileniyor, biraz önceki örnekte olduğu gibi.

her hastaya bakacak yeterli süre/imkan olursa hiç bir hastalık atlanmaz ama o başından savan doktorun hele üniversite hastanesinde muhakkak bekleyen bir sürü işi var veya 36 saatlik nöbetinin devamındadır veya ameliyattan çıkmıştır vs vs vs . okulda nice hümanistlerin o anki durumlarından ötürü hastalara kaba davrandıklarını gördüm kızamıyorsun doktora da bir dokunsan sabaha kadar anlatır . velhasıl doktora veya hastaya sövmeden önce sağlık sistemine sövmek gerek. sen hasta başı para verirsen her hastaya 3 4 dk ayırabilir doktor en fazla

ben sağlık sistemine sövmeden önce doktora sövüyorum.

o karşındaki insan hasta. o insanın senden başka bir çaresi yok. bir insan beyin tümörünü farkedemez, bir insan yağ bezesi mi değil mi anlayamaz.

doktor çok büyük muhteşem şeyler yapmayacak orada.
ağzından 2 kelime çıkacak "test yapalım"

bu kadar. testi de doktorlar yapmıyor zaten. doktorun şu 2 kelimeyi söylemesinin ne 36 saatlik uykusuzlukla, ne zor çalışma şartlarıyla ilgisi var. bunun adı sadece yavşaklık, alçaklık ve şerefsizliktir.

hastanelerin kuralları belli.
doktor seni teste göndermezse sen kafana göre test yaptıramazsın.
sen doktorun elindesin. o gün 200 hasta geliyorsa, 200'üne de bakacak. bakamıyorsa "bişiyin yok sapasağlamsın" demeyecek, bakamadığını anlayınca teste gönderecek.

ayıp ya. yemin ederim ayıp böyle şeylerin savunulacak yanı yoktur.
insan hayatını tehlikeye atmanın bahanesi falan olamaz.

tanımadığım birinin yaptığı bir şeyi savunmaya çalışmıyorum ancak şöyle de bir şey var. oraya gelen insanların hepsi hasta doktor için böyle dugusallıklar kalkıyor ortadan bu birincsi. ikinci olrak söylemek istediğim sgk nın ödeme planları vardır bir test istediğin zaman gerekçesini belirtmek zorundasın ve bu gerekçe ateşi var o zaman malign ateş olabilir diye bir gerekçe olamaz.
bir devlet dairesinde boş boş sıra beklerken memur oyun oynadığında bu memurların hepsi oruspu çocugu demek ne kadar saçmaysa bu doktorun farkında olup olmadan yaptıgı bu hata yüzünden oruspu çocugu doktorlar demek bir o kadar saçma. ( aynı şey değil biri insan hayatı diğeri ikametgah belgesi filan demeyiniz lütfen kast ettiğim o değil. )

@batman degil betmen gayet de aynı şey değil. biri ikamet belgeni 1 gün geç verirse ölmezsin.
doktorun farkında olmadan yaptığı hataları, sistemin dayattığı şeyleri yeterince ayırt edebiliyorum zira hayatım tıp fakültelerinde geçti, biyologum kendim de tıp fakültesinde yıllarca çalıştım vs
fakat hakketen psikopat, manyak, orço çok fazla hekim var o kadar okumuş diğer mesleklerden çok daha fazla. Transeksüel beyin tümörlü hastasını odasına kitleyip sırayla ilişkiye giren bir bölüm dolusu doktor biliyorum ben, acile soba zehirlenmesinden getirilen hastayı kimliği yok başımıza kalır diye kabul etmek istemeyenini ve daha neleri, Ankaranın orta yerinde!

türkiye'deki eğitim sistemine bağlayacağım olayı. öküz gibi ezberleyip hayvan gibi soru çözen ve sırf anne baba baskısı, itibarı ve parası için doktor olan moron bir kesim var. bunların eline hasta verilmez

türk sağlık sistemine de bağlayalım: e adama günde 1500 hasta geliyor. bu da salladıkça sallıyor.

ama konu insan sağlığı olduğu için bu denli sorumsuz davranmak şerefsizliktir. doktor olduysan işini yap.

bu olayları doktorun kişiliğine bağlayacağım ben. bir insanın kişiliğini zekası belirlemiyor. çok zeki olabilir, yüksek puanlar alabilir ama adam kişiliksizin tekidir ve bu okumakla değişmez. sonuçta katillerin çoğu zeki insanlardır ve onları tıp fakültesini koysanız çok rahat okurlar, mezun olurlar. gerçek bir olayı anlatayım. olay hacettepe tıpta geçiyor. yeni kazanan öğrenciler olarak amfide oturmuş ilk dersimizdeyiz. hoca sınıfa genel bir soru yönlendirdi, "Niye tıp seçtiniz?". Bir sürü cevap geldi, kutsal meslek, insan hayatını kurtarmak vs. ama öğrencilerden biri çıkıp dedi ki, tek amacım para kazanmak, hastaların sağlığıysa umrumda değil. bunun gibi bir sürü doktor adayı ve doktor olduğuna eminim.

o değil ama şu kitap bittiğinde bende çok şey değişti.

(git: www.google.com.tr

kişisel gelişim kitaplarıyla değil de çok kaliteli edebi eserlerle mümkün.

blog.milliyet.com.tr

@godsparticle körlük'ü okumuştum, bakıcam

@iorveth felsefeyle çok ilgilendim, bir sene felsefe bölümünden çıkmadım. ama beklediğim aydınlanma olmadı. şu an elektro-kimyasal olarak yaklaşıyorum beynime, ve kişisel gelişim (teknik kitaplar) daha iyi bir his veriyor. bu kitabı okuyorum, okudukça iyi hissediyorum ama o gelişimi yaşamıyorum sanırım

ayrı.

ya dahiyi filan geç "de" bi yer/bulunma filan belirtmiyosa ayrı yazılır.

Dahi anlamından başka bir kullanım olamaz burada.

Bende şeklinde olamaz yani.

ayrı.

dahi anlamında değilse anlamı nedir merak ettim?

Eğer dahi anlamında değilse bulunma hali olabilir. O zaman ayrı yazılmaz ama cümlenin ne anlama geleceğini düşünmek bile istemiyorum. Bende güldüm. Siz nerde güldünüz? Biz İsmail Dümbüllü'nün evinde güldük. Bu tarz bir anlam çıkıyor dahi anlamında değilse.

"Ben dahi güldüm" denirmiş eskiden. Dahi'nin a'sı kısa okunacak. Ben bile demek değil yani.

"Dahi anlamındaki de" derken, bile'yi kastetmiyoruz yani. O eski söyleyişi kastediyoruz.

nasıl dahi anlamında değil ya? basbaya dahi anlamında ve de ayrı.

"bir cümlede -de ayrı mı yazılır yoksa bitişik mi?" sorunsalını çözmenin en kolay yolunu söylüyorum not al;

eğer cümleden -de ekini çıkardığın zaman cümle hala mantıklı ve anlamlı bir cümle gibi duruyorsa ayrı yazılır. tamam?

"ben de güldüm" "ben güldüm" -de çıkmasına rağmen halâ anlamlı bir cümle. demek ki burada ayrı yazılacak. dahi anlamına geliyor mu, yoksa gelmiyor mu diye çok kasmaya gerek yok.

ayrı.

her baglac olan de dahi anlamına gelmek zorunda değil.

ya zaten bi bulunma hali olanı var, bende, cebimde, yolda, evde, televizyonda... vs vs.

bir de dahi anlamına geleni var işte.

"ben de güldüm" deriz, "bende güldüm" demeyiz. "yarın da çiğdemlerde gülelim o zaman" derler.

Fazla bile.

500-600 tl'ye sıfır laptop alınabiliyor artık.

Okut gitsin. İyi fiyat derim.

iyi vermişler.

para vermeleri ilginç

eyvallah beyler :D

Diana F+ alasım var benim lomography ama param yok

fiyat konusu da ulaşılabilir olmalı :))

fotoğrafçılık bilginiz tecrübeniz ne durumda bilirsek daha yardımcı olabiliriz.

abartılacak bir bilgim yok,öyle kursa falan da gitmedim.Ama güzel anları yakalamamı sağlaması yeterli

o zaman size tavsiyem DSLR makine almamanız. DSLR makinenin avantajı lenslerini değiştirmeniz olacak. Ama fotoğraf çekmek için özel olarak yürüyüşler, geziler, tatil planları yapıp, çantanızda bir tane 10-20 mm bir tane 18-135mm (muhtemelen bu makineye takılı olacaktır zaten) bir tane sabit 50 mm bir tane 70-300 mm lens taşımayı göze alıyorsanız DSLR almanızı tavsiye ederim. Belki de fotoğrafçılığı öğrenmeyi isteyeceksiniz, sonra hayatınızın bir parçası olmasını isteyeceksiniz. genelde böyle olur.

ama tamamen dediklerinizden yola çıkarak, fiyat aralığı belirtmediğiniz için aşağıdaki bir iki makineyi size tavsiye edebilirim.

Pahalı sınıf:

1) www.amazon.com

2)www.amazon.com

3) www.amazon.com

Daha Hesaplı:

1) www.amazon.com

2) www.amazon.com

3) www.amazon.com

kolonya
çikolata
havlu

hasta genç birisi ise kitap-dergi olabilir.

kolonya da götürebilirsin. hasta ziyaretlerinin demirbaşıdır. rebul marka çok güzel kolonyalar var.

meyve suyu da var seçenekler arasında.

muz tabiki :D

kitap-dergi-gazete

uzun süreli bekleyişlerin kurtarıcısıdırlar. hem refakatçi(ler) hem de hastanın yararlanabileceği bir şey.

kitap tabii ki hastanın ya da refakatçinin hoşuna gidecek ilgisini çekecek bir şey olmalı. onu seçmek çok zor olabilir orası ayrı.

akmayan kokmayan tatlı-tuzlu kurupasta tarzı şeyler götürün. Arada acıkınca atıştırırlar, hem de gelenlere falan verirler.

hastanin yasini ve hastaligini bilmeden,

cikolata olmaz,
dergi kitap olmaz refakatciye tabii ki cok iyi olur!
meyve suyu olmaz
muz olmaz
tatli tuzlu kuru pasta olmaz

Rebul lavanta olur

Hastane odasından bildiriyorum; meyve candır. Yatan hastanın bağırsak sorunlarına çok iyi gelir. İki armut iki muz filan abartı olmayacak kadar.

Dergi de olur.

astrolog varsa eğer harita çıkartacak o. harita da çok ayrıntılı olur. yükselen burç haritanın içindeki yüzlerce ayrıntıdan sadece birisi.

ayrıca ne sorduğunuzu anlamadım?

yükselen burcu nedir dedik,çünkü sitelerde farklı şeyler çıkıyor,
bir de analiz sonucu üç aşagı beş yukarı ne olur?ikizler ve yükselen kombinasyonu.haritalar kişiden kişiye değişiyor sanırsam

Boyle saçma bir uygulama olabilir mi hiç ya ?

Ah keşke bana denk gelse :)

varmış işte,hem de çok büyük bir şirket

O şirketin İK yetkilisi her kim ise şöyle sert bi kahve içip kendine gelsin bence. Astrologla çalışmak ne be, bi yaşıma daha girdim.

baktım kova görünüyor.

İK müdürü değil de ,şirketin sahibi bu konular da takıntılı sanırım,çalışanların uyumuna,işe uygunluğuna filan dikkat ediyormuş

astro.com'dan bedava bir hesap alarak haritanızı çıkartın. uyduruk sitelerle uğraşmayın.

@mirataurus şirket adamların, keyif adamların. istedikleri kritere göre seçebilirler. gayet de akıllıca bence. eğer gerçekten rasyonel kriterleri takip ediyorlarsa.

genelde dış görünüşe göre seçim yapılır, torpile göre seçim yapılır. keşke astrolojiye göre yapılsa.

hangi sirket acaba .p

Ben arkadaş / sevgili seçimini burca göre yapanlara kıldım, bi de eleman seçimi çıktı başımıza. "Sizinle burçlarımız uyuşmuyormuş şekerim yhaa, yoksa sevdim sizi ama işte astroloji böyle diyor, hadi size iyi günneeer .s.s"

boyle abuk isler pesinde olan hicbir sirket piyasadaki pahasi ne olursa olsun "buyuk sirket" olarak anilamaz. en azindan calisanlarin uyumu icin is yonetiminden(business administration) ziyade boyle uyduruk seylere bel baglayanlarin yetkili mevkilere gelebilecekleri sirketlere hic denilemez. calisanlar arasindaki uyuma bu kadar kastiklarina gore uyumsuz olan insanlari bir arada tutabilecek otoriteyi ve hiyerarsiyi kuramamislar galiba, bu da "cok buyuk sirketlere" yakismayan bir durum.

yıl olmuş 2013... tey tey tey...

cep telefonu faturası olmuyor mu?

Ben 6 ay sonra gitmiştim nüfusa. Adama abi unuttum ya işte taşınma telaşı falan dedim e iyi hadi öyle olsun deyip para almadı benden.

su faturası

olur.daha ilginç isimler de var.bu nedir ki?

çocuğun sizi mahkemeye verip ismini değiştirmeyle sonuçlanır.

keşke bu kadarla kalsa, size ömür boyu uyuz olacaktır.

çocuklarınıza güzel isim koymak bir görevdir.

Kardeşi olunca adını "Niki" koyarsın. Efsane olur.

(bkz: jimmy ve nicky)

"Koskoca" Jimi'yi Cimi yapacaksın ve dalga geçilecek bi isim olmayacak. çok iyimsersin canım.

ceday düşünüyorum ben mesela oğluma. Dalga geçene layt seybırla dalacaz(diğer oğlum)

olmaz. çocuğun hayatını zehretme.

kaç git. tüm şansını dene. almanca öğren. hiç olmadı geri dönersin bi dilin olur fazladan.

varsa oralara yerleşme şansın git yerleş. yerleşemicek olsan da git

durma git.

git, beni de al.

@mula avusturyayla karistirmis :)

baldur, sozum sana. ne duruyorsun halen? kos.

imkanım olsa 1 dakika düşünmem.

kaç kurtar kendini:) zor gelecek belki ama ileride kıymetini anlarsın bence.

Yas guzel yas, memleket hasretini cok cekmem ben yilda bi gelsem yeter dersen kop git. Hasret cekerim ben gardas anadolu cocuguyum dersen aya git daha yakin. Umarim vize konusunda sorun cikmaz zira 2 kere turist vizesi vermeyi reddettiler bana. Elim yuzum de duzgundur aslinda. Bol sans.

git tabii ki durduğun hata! avustralya ile yeni zelanda arasındaki mütekabiliyet ilişkisi de süper zaten, istersen gidip orada da çalışabilirsin diye biliyorum ben.. sanırsam gözüme toz kaçtı /:

koşarak git alırlarsa. benzin olmuş 5TL, toplu taşıma desen malum ne yapıcan buralarda. kaç kurtar kendini

git lan git git git. benim facebookta avustralyalı bi paramedik var, adam her allahın günü bahçesindeki farklı bi hayvanın fotoğrafını çekiyor, evi şahane, manzarası kral. her tarafta kanguru var lan. daha ne?

arkana bakmadan git.

sv1.piclect.com

kaç kurtar kendini amk

yaşın gençken şansını dene. olursa iyi olur, olmazsa "en azından denedim" dersin.
30 yaşından sonra çok arayacaksın bu fırsatları.

git, yüksek lisans yap. o arada iş ara, baktın iş yok sana gurbetçi olarak dönersin mis gibi yüksek lisansınla. ama tabi ki oraya alışıp dönmeyeceksin. yine de b planı olarak yazdım

beni tanıdılar sen kaç...
ben de gelim hatta :D

Cevaplara bak, sanki 2020 yilinda sormusum soruyu;)

yalnız sana ta o zamandan cevap vermişim yıllar sonra ben de gidip 1,5 yıl kaldım döndüm sdkjfs

böyle bir yanıt verdiğimi hiç hatırlamıyordum. hortlattığın için sağ ol :D

@baldur, son durum nedir. nasıl bir tecrübe oldu?

benim bildiğim en iyisi bu var.

www.google.com.tr

"işini sevmiyorsan, ayrıl."

30 yaşın altındaki biri için mantıklı. Türkiye'de yaşamıyorsa.

türkiyede kesin vardır.

lisedeyken din dersleri de veren bi tane fizik hocamız vardı. dindar bi adamdı o böyleydi.

türkiye'de evrim teorisini anlatan kaç tane biyoloji bölümü var sence?

Türkiyeyi geç, ABDde dahi bayağı var.

yaratılış teorisini açıklamaya çalışan "intelligent design" teorisini papazlar değil moleküler biyologlar oluşturduğundan sayıları az değildir.

"aahahah ne yani maymundan mı geldik" diyen adam da "ahahha ne yani adem ve havva'dan mı olduk" diyen adam arasında çok fark yok bence.

özel yurtlar alır diye düşünüyorum.
google yaz şişli özel kız yurdu , beşiktaş özel kız yurdu dene hepsini bulursun sonra ara sor.

meb öğrenci olmayanların yurtta kalmasını yasakladı. çünkü bu yurt, hotel falan değil. vergileri daha düşük. dolayısıyla çok ciddi bir suçtur. bizim yurtta (özel) böyle bir olay olmuştu. odama bir herifi vermişlerdi 35 yaşında. gittim yönetmeliği yazıcıdan çıkartıp müdürün masasına koydum. dedim ki ya bu adamı yurttan çıkarırsın ya da dilekçe yazıp şikayet edecem. 1 saat sonra odamdaki adamı yollamışlardı. dediğim gibi çok ciddi bir suçtur. bunu yapmayı götü yiyen bir yurt varsa da tebrik ederim. bu riski almak mallıktan başka bir şey değildir.

baktım öyle aramadım ama istenen belgeler arasında öğrenci belgesi var. oyüzden almadıklarını düşündüm.

peki adı yurt olmayan pansiyon falan olan ama yurt görevi yapan yerler var mı?

özel yurtlar muhtemelen alır.

emlak sitelerinde denk gelebilirsin, yurt olmayan ama yurt tipi yerlere. ilan koyuyorlar genelde.

aöf'ye girin. öğrenci belgesini öyle halledersiniz. 4 yıllık bir üniv mezunu iseniz sınavsız olarak aöf'ye kayıt yaptırabiliyorsunuz.