Benim kedim de böbrek hastasıydı. Nasıl Bi tedavi uyguluyorsunuz acaba?

Günlerdir serum veriliyor, mide koruyucu, bulanti kesici, tansiyon dusurucu, diuretik ilaclar var.

pegasus ile yurtdisindan geldim baktim bavulun tekerlekleri kırılmıs, hemen tutanak tutturdum. ertesi gün bir ugrayin dediler. ertesi gün havalimanındaki ofise gittim, yeni bavul verdiler.

tutanak tutulduysa oradaki numara/kod vs. ile bir yere başvurmanız lazım. Öyle bir durumda bambaşka bir havayolu(Wizz Air) bize 1 hafta içinde yeni valiz gönderdi. Fatura istemedi ama valizin tahmini değerini vs. sordu.

Pegasus bir kere Sabiha Gökçende benim gözümün önünde valizi kırılan birine hemen valiz verdi. Fakat Ajet ne yapıyor işi yokuşa mı sürüyor bilmiyorum.

Ajet bir valiz de vermiyor.

Tamir faturasi ya da yetkili firmadan tamir edilemedigine dair belge vermeliymisim.

Ne yetkili firmasi istiyorlar anlamadim. Almanya'dayim, Berlin'de bir yer buldum, sirf tekerlek degisimi bile en az iki hafta diyor. Hafta ici saat uce kadar goturmek lazimmis falan (Berlin'de yasamiyorum). burada birine is yaptirmak da zor ve pahali. 2 hafta sonra yine seyahat etmem gerekecek zaten, valiz lazim.

İki gun arka arkaya 10 saat kala ucusumu iptal ettiler, buradan gidemeyecegim herhalde deyip tren parasi filan verip daha pahali bir biletle ankara'dan geldim. Orada da valizi hirpalayip tekerini kirdilar.

Simdi geri donup iptal edilen ucuslar icin de sikayet edesim var.

Normal değil. Yönetici muhtemelen tecrübesiz, üstüne de kötü bir yönetici.

Bir yönetici "ayağını denk al" gibi bir şey söylüyorsa dangalağın tekidir. En kibar haliyle böyle söyleyebiliyorum.

Yöneticiniz işi bilmiyor demek ki. Üstelik insan yönetmeyi de bilmiyor. Ben sizin yerinizde olsam yaptığınız işin yönetime raporlanmasını en geri zekalı insanın dahi anlayabileceği bir seviyeye getirirdim. Bu sayede yöneticiniz de performans takibini düzgün yapabilmiş olur. Kim ne kadar performans veriyor ölçülmüş olur.

bayağ skandal.

Ben taşıyabildim, kimse bir şey demedi. Ancak duty freede soyleyin, kapalı poşete koysunlar (zaten koyuyor olmalılar) ve poseti acmayin.

bağlantılı uçuş olduğunu belirtin özel bir poşete koyuyorlar.

Ben ilgili bankalarin cep telefonlari ustunden banka hesaplari actim, hesap acmada bir sorun yasamamaniz lazim, ben yasamadim en azindan.

Sorun kredi karti almada, bir sekilde eskaza aldim ama normalde ikamet adresi yurt disi diye basvuru bile almiyorlar. Belki Turkiye'ye gelince ikameti Turkiye'ye alip basvurulabilir.

edevlette filan ikametim yurtdisi olarak gozukuyor.

zamaninda her bankadan hesap acmisim, onlari kullanmaya devam. kredi karti olarak teb ve enpara var. teb yurtdisinda oldugum icin artik limit arttirmiyor. enpara ise yurtici yurtdisi bakmadan bam bam bam.

cep telefonundan bir kere hsbc'de hesap acmaya calistim, oturumunuz yurtdisi oldugu icin bu yolla hesap acamazsiniz dedi

ben de hesap acamadim. son adimda net bir sekilde ikametiniz yurtdisinda oldugu icin hesap acamazsiniz gibi bir sey soyluyor.

İs Bankasi subesine gidip acabildim, kredi karti da alabildim.

Bordro veya banka dokumu gibi maasi gosterir belge istediler.

@fadetoreality mesaj attim

kendi hesapların arası dolar havalesi yapmak istiyorsan midas üzerinden kesintisiz yapabiliyorsun.

Maalesef Midas'ın ING ve HSBC'de hesabı olmadığından yine SWIFT yapmak gerekiyor sanırım.

İşbanktan irlandaya yaptım. 11k euro için 55 euro, 3.200 euro için ise 16 euro para kesti. Meblağ arttıkça miktar düşüyor sanırım.

Minimum 15 dolar civarıydı sanki

1. yurtdışında yasal oturum izni varsa harç pulu ödemezsiniz. pasaport polisi şöyle soruyor 'oturumunuz var mı ya da pul aldınız mı?'
2. ulusal vizeden kastı anlamadım ama turist vizesi ile çıktıysanız ödersiniz. yeşil pasaportla çıksanız da ödersiniz.
3. adres kaydının nerde olduğundan ziyade yurtdışında oturum izni şartı var yine. yurtdışında oturum izni ile birlikte yurtiçi adres kaydınız da olabilir, ama yine durum değişmez.

De nada.

herhangi bir ülkede Oturum kartın varsa hangi ülkeye gidiyorsan git yurtdışıharcı ödemezsin. adres kaydına bakılmaz. sadece kartın var mı diye bakılır

1- hayır
2- ulusal vize de oturum gibi bir şey galiba. yani uzun süreli kalmalı. hayır.
3- hayır vize durumuyla ilgili sadece.

Ulusal vizeden kastim Schengen olmayan, uzun sureli kalmak (calismak, okumak) icin alinan vize. Genelde bu vizeyle cikilip sonra oturuma basvuruluyor sanirim.

Hayır
Evet
Hayır

Pek bildigimden degil ama Gimp yerine Inkscape filan deneseniz?

adobe illustrator'da açar, istediğiniz butonu seçer, rengi seçer değiştirirsiniz.

@wct3 org: evet illustrator kusursuz açıyor. ancak illustrator bilgim yok :)
Layer kısmından baktım. Şöyle :
dosya.co
Layerlara çift tıklıyorum, options açılıyor. Şimdi napacağız? :)

Cevabı buldum yazayım. Hem ileride ben buraya bakarım hem birisi arar bulursa faydalanır.
EPS yi en düzgün Illustrator da açabildim. Muhtemelen AI den export edilmiş zaten. Aynı butonun farklı renklerini yapmaya çalışıyordum. Onu da bu video ile yapabildim :

www.youtube.com

How To Brighten Colors In Illustrator Globally

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.

swift en düz yolu. Birkaç ay önce YapıKredi'den İngiltere'deki üniversiteye 2000 pound depozito gönderdik, 500 küsur lira gibi bir masraf çıkmıştı.

Kesinlikle İNTERNET BANKACILIĞI ile gönderin. Şubeden yaparsan dediğin gibi yüzde alma durumları olabiliyor.

Kişiye ödeme olacaksa revolut vs. daha iyi ve ucuz yolu galiba ama hiç yapmadım.

edit: www.yapikredi.com.tr
bak internette asgari 400 azami 900 civarı değişiyor (aynı gün mü gönderilsin valörlü yani birkaç güne mi gitsin gibi seçeneklere göre de değişiyor. En hızlı şekilde gitmesini isterseniz mesai günü öğlene kadar gönderin.)
Şubeden yapılırsa 900-4000 lira arası oynuyor.

revolut mevcutsa dolardan dolara at. ben enpara'da revolut'tan eur eur yapınca sıkıntı yaşamıştım.

Bankanızdan öğreneceğiniz swift ücreti sadece bankanızın alacağı ücret oluyor ve aracı bankaların ne alacağını önceden bilemiyorsunuz diye biliyorum.

dolardan dolara atmak icin euroyu dolar yapip aldiktan sonra yine eur yapmak lazim. cok uzun is. arada fiyat degisiminden kayip da yasanabilir.

nhk’nin yokusu tesekkurler cevap icin. peki siz de pound hesabindan mi gondermistiniz?

geçen ben de eğitim için bir aylık yaptırdım. Ülkesine göre değişiyor ama sigortam.net'ten 350 Tl ödedim.

Bazı kredi kartları "yurtdışı" için
ücretsiz sağlık sigortası verir.
Bileti, oteli filan kartla alınca...

Kontrol etmenizde yarar olur.

Bir senelik sigorta ile seyahat sigortasının kapsamı farklı değil midir?

Expat sigortaları filan belki işe yarar ucuz yollu. Ama az bir fark varsa düz sigorta yaptırmak daha iyi olabilir. Ben kendim yaptırmamıştım sigortamı ve başka bir ülkedendi, doktorların anlaşması olmayınca biraz sorun yaşadım, geri ödemeyle filan uğraştım.

Sanırım sayfalar resim olarak kaydedilmiş, bir pdf dosyası yok yani. Google Chrome menüsünde Diğer Araçlar > Geliştirici Araçları'nı tıklayınca açılan yerden Kaynaklar > Sayfa sekmelerini tıklayınca, sayfaları çevirdikçe files > mobile klasöründe jpg dosyaları yükleniyor, oradan kaydedebilir ve birleştirip PDF yapabilirsiniz.

Chrome şart değil, Firefox'ta filan da geliştirici araçları var.

İller ve Belediyeler Dergisi - Sayı 83 - Eylül 1952
İndirmek için: we.tl

zaten 100 gun suresi var isten ciktiktan sonra, isten cikali 100 gun oldu mu?

Bir yıl kalıp döndüm. Şimdi işsiz kategorisinden tekrar GSS primi ödemem gerekiyor sanırım, çünkü adresim yurt içi.

abi cok dert ettiysen en yakin SG merkezine gidip sistemden baktir durumuna. isten ciktiktan ne zaman sonra gittin, ikameti geri aldiktan sonra kac gun gecti vs biraz farkli bir durum soz konusu.

android mi cihaz? eğer androidse tuş kilidine ard arda 5 kere basınca alarm çalıp 112'yi arıyor. androi ayarlarında "Acil durum SOS" olarak geçiyor. Ayarlardan kapatabilirsiniz isterseniz.

Android. Tuş kilidi dediğiniz nedir? Desen var ekran kilidi olarak, onun neresine basınca olur ki?

işte ekran kilidi. yandaki tuşa 5 kere üst üste basınca aktive oluyor SOS alarmı.

İlginç olarak, bugün saat 12.29'da ben de acil bir arama yapmışım. Ancak, alarm sesini duymadım. Duyulmayacak bir ses değil de... İşin o kısmını bilmiyorum.
Hemen ardından 12.30'da geri arandım. Açmaya yetişemedim, aslında çok uzun çalmadı.
Telefonum android, Samsung.
Böyle bir duyuruyu görünce, "tesadüfün böylesi" diye düşündüm.

Bazı telefon modellerinde var ve maalesef kapatılamıyor bu özellik. 3 kere üst üste power tuşuna basınca 112 arıyor.

1 - Veriyor, yani en azından pratikte şahsen bir sorun yaşamadım. Herhalde çok abartılı olmadığı sürece kimse bir şey demez.

2 - Yurtdışı uçuşundan İstanbul Havalimanı'na gelip, duty freeden alışveriş yapıp, yurtiçi aktarma uçuşuna pasaport kontrolü vb. sonrası sorunsuz geçip, duty free poşetini de kabine almıştım. Duty free personeli paket açılmadığı sürece sorun olmayacağını söylemişti. Ancak eğer alışveriş yurtdışı duty freeden yapılırsa ne olur bilemiyorum. Bazı havaalanları buna izin vermiyor; o yüzden biraz araştırmanız gerekebilir.

Eger devam eden ucuslariniz oldugunu soylerseniz Duty Free yetkililerine ona uygun posetleme bildigim kadariyla her yerde yapiyorlar, gidip aktarma yapmadan o poseti acmazsaniz teoride bir sey olmaz. Sivi meselesi bizim yerli uyguladigimiz bir kural degil sonucta.

Thy'nin bazı havaalanlarinda 100ml fazlasına izin verilmediği konusunda uyarısı var ve başka yerlerde de okudum, ama Türkiye'de sorun olur mu bilmediğimden sordum.

Aktarma yapacağımı söylemeden alışveriş yaptığım halde (aklıma bile gelmemişti, sorun olma ihtimalini bu soruyla fark ettim) dış hatlardan iç hatlara (İstanbul'dan Adnan Menderes'e) aktarmada duty free poşetiyle hiç sorun yaşamadım.

özellikle aktarma uçuş yapıp yapmayacağınızı soruyor duty free kasiyerleri. ama olur da sormaz ise mutlaka söyleyin. daha sonrasında sorun olacağını sanmam

Valiz var mi? Yoksa normalde yetisir ama ilk ucagin zamaninda ineceginin garantisi yok.

Valiz var da tek bilet olacak, valizi ikinci ucustan sonra alacagim.

İlk ucak gecikirse havayolu sorumlu galiba, ama pasaport kontrolü onların sucu degil.

Tek bilet varsa bağlantılı uçuştur, bu durumda ilk uçaktan inince aktarma yolcularını normal pasaporta değil farklı bir yere yönlendiriyorlar, bağlantılı uçacağın uçak aktarma yolcuları almadan gitmez, ona göre ayarlıyorlar. Diyelim ki ilk uçak rötar yaptı o zaman havayolu tekrar bir sonraki yurtiçi uçuşa alır seni.

gece farkli gündüz farkli, haftaici haftasonu farkli. 5 dakika sürmeden gectigim de oldu, ümreden gelen haci kalabalina denk geldigimde 40 dakika sürdügü de oldu.

tam bugünlerde uçuş varsa ve gündüz saatleri değilse mesela 12-19 arası; bence max 15-20 dk beklersin. ben geçen ay geldiğimde 4-5 dk bile beklemedim. genel olarak sanki artık sabiha o kadar kalabalık olmuyor. 30 dk ve üzeri beklemen çok çok düşük bir ihtimal

pasaport kontrolde otomatik turnikeler var. memurla muhatap olmadan pasaportu, parmak izini falan okutup geçiosun. çoğu kişi bilmediği için hiç sıra da olmuyor. e-pasaport yazan yerden yardırır geçersin 5 dakikada.

e-pasaport 5 dk

adresini taşıma, havalimanlarına gidip yurtdışı adres kaydına göre kullanablirsin. tr'ye ikamet alıp oy kullanamayacaksın süre geçmiş olacak. hangi havalimanında nasıl kullanacağını ysk sitesinde ya da geçmişte böyle yapan birinden öğrenebilirsin benim bilgim tam olmayabilir yanıltmak istemem

17 Mart 23:59 diye görmüştüm

Türkiye'ye döndüğümde kısa süre içinde adres kaydı yaptırmam gerekiyor. Ama galiba yurtdışı seçmen kütüğünde kayıtlı olacağım. Bu durumda gümrüklerde oy kullanılabiliyor sanırım.

portekiz icin asi karti ve health pass ile hicbiryere girememistim. konsolosluk, disislerine yazmistim cvp gelmemisti en son kendi cabalarimla green pas diye bir app bulup ordan ekledim. her yere sikintisiz girdim. muhtemelen tum ab ulkelerinde ayni scanner kullaniliyordur.

İlgili ülkenin resmi olarak kullandığı Hayat Eve Sığar benzeri uygulama ne ise onu bulup telefonunuza indirin. Ardından Health Pass ya da E Nabız'dan oluşturduğunuz aşı sertifikasındaki QR kodu o ülkenin kullandığı uygulamaya tanıtın ve onu kullanın.

İsviçre için bu yöntemi uyguladım ben ve SwissCovid uygulaması ile sorunsuz her yere girdim çıktım İsviçre'de. Muhtemelen bu yöntem Portekiz için de çalışacaktır.

Edit: Üstteki yoruma dalıp Portekiz demişim, pardon :)

Almanya'nın uygulaması CovPass'miş galiba ama Türkiye'den kurulamıyor. Fransa'nınkini denedim, sertifikaları ekleyebildim.

Anladığım kadarıyla aşı kartının bir geçerliliği yok. HealthPass'te pasaport numarası yazmasa da işe yarıyor (teoride), ama o da sorunlu galiba. Kullanabilenler olmuş, olmazsa belki başka ülkelerin uygulamaları işe yarayabilir.

Bu arada, galiba HealthPass'te sertifika eklerken artık TAN kodu denen şeyi sormuyor. QR kodu direkt okudu ekledi.

PDF ciktisini kullaniyorum/kullaniyoruz. henuz bir sikinti yasamadik. pasaport numarasini ekleyebiliyor olmaniz lazim aslinda.

@65 derece Aşı kartı mı sağlık pasasportu mu kullanıyorsunuz?

Aşı kartına pasaport numaramı ben de ekleyebildim, ama diğerinde aşı/bağışıklık/test sertifikası oluştur deyince hiçbir şey sormadan sertifikayı oluşturuyor.

ya bu mavi tabanli, hes uygulamasindan olusturdugumuz sey var ya, pasaport numarami ekledim ona, onu kullaniyorum. Hatta gecen hafta ablam onu kullanarak avusturyaya girdi.
sertifika diye geciyor sanirim. pasaport numarasi eklemek de oyle cok gerekli degil bence. adamlar sadece asi tarihlerine bakiyor ve kimlik dogrulamasi yapiyorlar. yani onu gosterirken zaten kimliginizi de ibraz ediyorsunuz.

biri bana bagirsa da anasindan dogduguna pisman olsa. boyle yonetmenin hafif yukselmeleri oluyordu ruh haline gore. yoneticisine sikayet ediyorum

calismistim. 10 yil onceydi. magaza muduru vardi milleti oyle sindirdigi herkes korkuyordu. bi gun herkesin ortasinda beni azarlayip molaya cikmami emretmisti. ben de, bas git lan cikmiyorum molaya demistim. ondan sonra herseyi rica minnet yaptirmaya calismisti. bu tipler genelde boyle karaktersiz oluyor.

üç buçuk sene kadar çalıştım, böyle ulu orta yerde bağırır çağırır, kendi ekibine laf söyleyerek iş yaptırmaya çalışırdı. alttan alta herkesin kuyusunu kazar, herkesi birbirine kırdırırdı, buna üç yıl içinde belki yüzden fazla kere şahit oldum. direkt benim yöneticim değildi o yüzden pek muhattap olmak zorunda kalmazdım ama kendi alanına dokunan benim takip ettiğim konularla ilgili çok laf sokmuştur. bu arada iş yeri kadar huzursuzluğa rağmen aşırı laçka bir iş yeriydi, yani o lafların edildiği kimselerin yüzü bile kızarmazdı geniş geniş hayatlarına devam ederlerdi. belki de bu yüzden o böyleydi, kim bilir. artı parantez: iş hayatımda hem tepeleri hem de dipleri gördüğüm, beni profesyonel hayata komple küstüren yerdir. minik bir türkiye simülasyonuydu adeta. of tüylerim diken diken oldu hatırlayınca. allah belanı versin fatih bey, inşallah rahat yüzü görmezsin.

o kadar huzursuz bir ortamda çalışıyordum ki artık işe giderken keşke bana kamyon çarpsa ama ölmesem ama kemiklerim kırılsa işe gidemesem diye dua ediyordum. psikolojim çok bozulmuştu, hayatımın en kötü dönemiydi. üç dört ay daha beklesem çok rahat edecekken (tüm yönetim komple değişecekti) bir araba parası tazminatımı yakarak üstelik de iş bulmadan işi bıraktım. biraz pişmanım çünkü bugünkü aklım olsa kendimi komple ofiste olup bitene kapar sadece işime bakardım, böyle küçük insanların neden böyle yaptıklarıyla ilgili de kendimde hata arayıp kafamı hiç yormazdım.

Evet Türkiye'de çalıştığım firmada genel profil buydu. Çok iyi bir tedarik zinciri müdürü vardı ama tarzı kötüydü. Ben onunla az çalıştım ama diger calisanlarla süper diyemem arası.

Ama fabrika müdürü vardi vallaha çocuk gibi azarlayan garip bir tipti. Ben çıkarken yurtdışına yerleştiğim için hepsine nasıl saçma bir iş ortami olduğunu anlatan bir dilekçe yazıp çıkmıştım.

Benden sonra 2 senede tedarik zincirinden totalde 10-15 kişi değişti. Fabrika müdürü de para yediği için ayrılmak zorunda kaldı.

Şu an böyle birine tarzinin bana uymadığını söylerim. Kendimde o özgüven var ama eskiden böyle değildi.

Yeni mezun olunca girdiğim dandik bir şirkette outsource olarak başka bir yere gitmiştim. İmamdan bozma IT müdürü deneyimsiz görüp istemedi (neredeyse hiç konuşmadık bile). Geri döndüğümde mahalle delikanlısı patron, önlisans mezunu arkadaşların yanında "fakülte mezunu olmakla olmuyormuş değil mi?" dedi, hiç çalışma ve kendimi gösterme fırsatımın olmadığını söylemeye çalışınca "başkasından önce kendinde hata ara" demişti. İki dakika sonra yanına gittim ve ayrılacağımı söyledim. Şimdiki özgüvenim olsa o an cevabını verir, hatta direkt kapıdan çıkıp giderdim :)

Bir süre akademide çalışıp girdiğim büyük bir şirkette karmakarışık yazılmış, açıklamasız kodları çözmekte biraz sorun yaşayıp bir şeyler sorunca "biz burada programlama öğretmiyoruz, zaten biliyor olmanı bekliyoruz" demişti. Çocukluğumdan beri kod yazan biriyim. Adamın her hali gergindi, bağırmamak için kendini zor tutar gibiydi. 1-2 yıl orada çalıştıktan sonra ayrılırken "şirket sana o kadar yatırım yaptı" diye bağırdı. Şimdiki özgüvenim olsa "ahaha saçmalama lan ne yatırımı" derdim.

Kaç yıldır kendim proje yönetiyorum. Genellikle kibarca rica eden, ekibe danışıp fikir soran ve teşekkür eden biri olmaya çalışıyorum. Her zaman çalışmasa da gereksiz hiyerarşiden kaçınmak, insanların değerli olduğunu ve bunun fark edildiğini hissettirmek önemli.

Kimse işyerinde yöneticisinin ruh hastalıklarına katlanmak zorunda değil.

Çalıştım. En küçük hatada veya kendi istediği gibi olmayan bişeyde bağıran çağıran veya pasif agresif laf sokan biriydi. Bana sadece bir kez sesini yükseltmişti, onda da kalabalıktaydık ve kendisini çok sert bir şekilde uyardım. 1 sene çalıştım, sözleşmem bitince de oradan ayrıldım. Türkiye'de bir parça üst düzeylik gören çıldırıyor.

iPhone notlar içine muhtemelen başka şeylerde yazacağınız için pek verimli olmayabilir. Google keep denenebilir.

Notion

Mesela, youtu.be

Google Keep her tür not almak için çok iyi bence. Zaman ve lokasyon hatırlatması var, ses kaydı ve entegre text to speech var, fotoğraf ekleme var...

Fanboy cevabı gibi oldu ama iyi cidden.

Benzer arayışta biri olarak ben de zamanında burada bir başlık açmıştım ve o zamandan beri Evernote kullanıyorum. İhtiyaca göre değişir tabi ama ben çok beğendim, neredeyse tüm yazılarımı da oraya taşıdım. Birazcık ayar çekince tam aradığım hale getirdim, tavsiye ederim.

Açtığım duyuru da 2 sene önceymiş, o zamandan beri yüzlerde yazı yazdım Evernote üzerinde.
www.eksiduyuru.com

@burka +1 - Evernote +1

Word dosyasını şifreleyip, Evernote uygulamasına attım. Aklıma geldikçe yazıyorum oraya. Evernote'un kendisinde metinleri şifrelemek var ama bazı durumlarda geçerli olmuyor. Sınır bozucu ama yine de Evernote tavsiye ederim.

Evernote +1

Diğerlerini kullanmadım.

Evernote premium üyelik almadan kullanışlı olur mu ki?

@bi anlatabilsem dunya degisir valla bak

Öncelikle bir deneyin. Premium paket resimden kelime tanıma, sesli notlar, detaylı şablonlar gibi daha gelişmiş özellikler sunuyor. Bunlara ihtiyacınız var mı yok mu ancak siz karar verebilirsiniz. Ancak bana sorarsanız ücretsiz sürüm tam olarak sizin aradığınız şeyleri sunuyor. Örneğin:

1. Yazılara etiket koyabiliyorsunuz.
2. Yazıları kategorize edebiliyorsunuz (galiba "kitap" olarak geçiyordu kategorizasyon)
3. Sayfa şablonları var. Farklı türde içerikler için kullanışlı olabilir.
4. Senkronize çalışıyor. Ben genelde tarayıcı üzerinden yazıyorum ama masaüstü ya da akıllı cihaz uygulamalarını kullanırsanız çevrimdışı olarak da kullanabilirsiniz. İnternete erişince otomatik olarak güncelliyor.

Ill olarak eski veri buldum ama Türkiye oecd ulkelerine göre yüksek.
www.statista.com

Sebeplerinden biri bence;
www.google.com

Fransa bakarsaniz en düşüklerden; sebebi benim gördüğüm deli gibi sportifler. Yaşadığım şehrin sponsoru Decathlon gibi. Sürekli yok dag yürüyüşü, kayakking, tenis vs. Haftasonu herkes bir sportif aktivitede. Buna ek olarak tabiki gida kalitesi cok yüksek.

Tabi böyle net bir cevap bilmiyorum ama bence Türkiye obezite orani yüksek haliyle kalp krizi fazla olmasi cok sasirtmiyor.

Konuyla direkt ilgili değil ama, az önce aşı ve kalp krizi başlığını görünce aklıma geldi. Asemptomatik covid hastalarında da kalp sorunu olabilir diye bir şey gördüm. İlginizi çekerse: www.forbes.com

Flu tv'ye bir kalp doktoru cikmisti bu sene, 2003'ten beri bu isi yapiyorum ilk kez bu kadar pihti olayi goruyorum dedi.

Asiya baglamadi zaten bu kadar asi yoktu o donemler. Korona yuzunden muhtemelen.

Sadece beslenme özelinde soruyorsanız evet vegan sadece bitkisel beslenir, vejetaryense sadece et tüketmeyip diğer hayvansal ürünleri tüketebilir. Yani bir vejetaryen yumurta yiyebilir ya da süt içebilir.

Beslenme dışında da veganlar hiçbir alanda hayvansal ürün kullanmazlar. Deri, yün gibi tekstilde kullanılan şeyler ya da kozmetikteki bazı hammaddeleri içeren ürünler mesela.

ya olay her zaman tek başına beslenme temelli olmayabilir.
bu konuların altında politik veya dini sebepler de var. yani hayvan sömürüsü olarak düşünüp veganlığı tercih edenler olduğu gibi, yumurtayı canlılığın devamı olarak gördüğü
için yemeyen vejetaryenler olabilir.
veya yün kazak giymemeyi de hayatına katan veganlar..
veya dini sebeple et ve yumurta yemeyen ama süt içen hindular..


teorik olarak evet, vejetaryenler "et" yemez. hayvansal gıda tüketir; bal, süt gibi..

Veganlık her tür hayvan kullanımından kaçınmak demek. Beslenme ve giyim ilk akla gelenler olsa da, mesela cep telefonunun ya da kontakt lensin veganı olsa o tercih edilir, ya da mecbur değilse telefon/lens kullanılmaz. Yani veganlığın ulu kitabı gibi evrensel kabul görmüş bir şey yok, herkes kendi doğrularına göre davranıyor ama temel olarak böyle. Araba lastiği vegan değilse de mecbur otobüse binilecek mesela, bazı durumlarda alternatif olmayabiliyor, o yüzden "kaçınmak" dedim. Bu konulara kafa yoran akademikler filan da var (Peter Singer, Gary Francione gibi), onların bazıları kuram geliştirmeye çalışıyorlar.

Vejetaryenlik daha çok beslenme odaklı bir kavram. Vejetaryen deyince ilk akla gelen et yememek olsa da, balık, yumurta, süt ürünleri tüketen/tüketmeyen çeşitleri var. Pesketaryen balık yeyip diğer etleri yemeyen örneğin. Ya da yumurta ve süt tüketenlere lakto-ovo-vejetaryen deniyor. Uçak menülerinde vegan yemeğe "strict vegetarian" gibi isimler de verilebiliyor.

Kozmetik dünyasında cruelty free diye bir şey var bilirsiniz. O da hayvan testleriyle ilgili. Yani içinde inek sütü olan bir kozmetik ürün tavşan üzerinde test edilmiyor diye cruelty free denebiliyor, ama vegan olmaz. Vegan olan bir şey cruelty free de olur, yani hem içerik hem test için hayvan kullanımına bakılırken, aynı zamanda bir şeyin doğrudan içinde olmayan ama yapımında kullanılan şeylerin vegan olması da önemsenir. Örneğin bira veya şarap yapımında kullanılan durultucu madde, ortaya çıkan bira/şarapta olmasa bile o ürün vegan olmuyor. Bu durultma ajanı aslında vejetaryen bile değil, balık organlarından elde edilen bir şey.

Konu üstteki arkadaşın dediği gibi etik, sağlık, hayvanseverlik, din, ekoloji gibi çeşitli taraflardan yaklaşılan bir konu, herkesin motivasyonu aynı değil, dolayısıyla pratikler de farklı olabiliyor. Örneğin veganların kuzulu konserveyle köpek beslemesi ya da ördekle kedi beslemesi bana garip geliyor, ama herkesin kendi bileceği şey tabii.

temelinde dogru. vegan, bitkisel beslenir ancak her bitkisel beslenen vegan degildir. Bir insan boyle beslenip, hermes canta aliyorsa mesela... vegan beslenme tipinden cok, yasam tarzinin adi.

pestekaryen de kendini vejetaryenden saydigi icin, vejetaryen "et yemez" olayi biraz karisik aslinda.

vejetaryen yumurta yiyebilir, yemeyebilir de. ovo ve lacto-vejetaryenler var.

Cevabı bilmiyorum da bir şey imzalatmak isterlerse iyice okuyun. Ücrete itiraz etmicem gibi şeyler yazıyorlar sözleşmeye. Muayene, tedavi parasına 200 lira yazıyorlar, yatak parasına 1500 lira. Aslında sağlık bakanlığının yayınladığı fiyat listesindekinin 2 katına kadar ücret alabilirler yasal olarak ama işte yok yatak ücreti yok bilmem ne ücreti diye diye geçiriyorlar.

doğrudan o hastaneye yatırıldıysa alınabilir ama bir kamu hastanesinden yoğun bakımında yer olmadığı için sevk edilerek özel hastaneye gittiyse alınmaması gerekiyor. bazı işlemler için fark ücreti talep edilebiliyor sadece ki bu durumlarda da önceden bilgilendirme yapılıp sorulması gerekir. yoğun bakım tedavisi tamamlandıktan sonrası için yine ücret çıkabilir, bu durumda da hasta öncelikli olarak sevk edildiği kamu hastanesine geri gönderilir zaten.

özel hastanelerin sıkça yaptıkları çakallıklardandır. 184 sabim hattına ulaşarak daha net bilgi alabilirsiniz. herhangi bir ödeme yaptıysanız ya da yapacak olursanız buna dair detaylı fatura isteyin ve bu fatura ile sgk'ya başvuracağınız söyleyin mutlaka. bir katakulli varsa direkt "indirim yapalım size" moduna geçerler zaten.

Geçen yılın sonlarında annem ve babam covid nedeniyle doğrudan özel hastaneye gidip 1-2 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra odaya geçtiler. Yanlış hatırlamıyorsam yoğun bakım ücretsizdi, sadece oda için para ödedik.

Geçmiş olsun, umarım kolayca atlatırsınız.

acıbadem gibni özel artı özel bir hastane olmadıktan sonra kesinlikle alamazlar. 112'yi arayın bize ücret kabul edip etmediğimiz sorulmadan bizi buraya neden naklettiniz diyin gerekirse. 112 de koordinasyon doktoru ile görüşün att'ye anlatmayın derdiniz. özel hastande ybü'ye yatan hastadan para talep medemez kendi rızası ile hasta oraya gelmediyse.

Öncelikle çok geçmiş olsun. Umarım bir an önce sağlığına kavuşur babanız.

Kamu hastanesinde yer olmadan sevk olursa alınmaması gerekiyor. (bu diğerinde alınır anlamına gelmiyor, benim bilgim kamudan sevke yönelik).

Şuradan biliyorum kayınpederimi yoğun bakıma kaldırmak zorunda kaldılar, bulunduğu ilde dahi yoğun bakım bulamadık mayıs ayında. Bu nedenle farklı bir şehirde özel hastane buldu 112. Oraya sevki ve yatışı gerçekleşti. Genelde diyaliz fiyatları özel hastanelerde çok pahalı. Yoğun bakım durumu olmasaydı zaten sevk için hastane bakıyorduk. Normal odada kalıp diyaliz alıyor olsaydı seans başı binlerce lira istemişlerdi.

Fakat kamu hastanesinden sevkle gitmesinden dolayı özel hastanenin yoğun bakımında üç gün üst üste diyaliz almasına rağmen tek kuruş ödemedik.

Benim bildigim de yogun bakim olunca ucret olmuyor. Saglik bakanligini arayip sorun

Sen bahtsız değilsin, ürünler kalitesiz.
En büyük firmalar bile dandik ürün yapıyorlar Türkiye için.

dilimi ısırarak yazıyorum, bu konuda çok şanslıyımdır. vestel marka beyaz eşyalarımı 13-14 senedir kullanıyorum. vestel dersin bir de. bilgisayarım ve televizyonum 10 senelik. telefonum 6 sene. genel olarak hiçbir şeyim bozulmuyor. ekstrem örnek olarak, geçenlerde epilasyon aletini düşünüyordum ne kaliteli çıktı diye, annem teee ben liseye başlarken almıştı :D
telefonum hariç bunların hiçbiri tamir görmedi bir de.

Ben de böyleyim. Bilgisayar aldım. Almadan önce kesin bi sorun çıkacak diye düşündüm, sorun çıktı. Kasası yamuk mu üretilmiş, bataryası mı şişmiş, bilmiyorum. Şimdi iadeyle değişimle uğraşıyorum.

Sırf bu sorunla şu an uğraşmamak için daha ucuz modellere baktım, 1-2 yıl kullanayım da öyle çöp olsun olacaksa diye, işimi görecek bir şey bulamadım.

Pili dahili mi? Pili şişmiş olabilir ve yangın riski var o tarz bir durum varsa. Ben olsam iade ederdim kesinlikle, neden defolu mal kullanasın?

Pil dahili evet. Defo sayılıyor mu emin olamadım, ama mantıklı tabii sorun pilde de olabilir, ya da kasada eğrilik vardır, kapak içe göçünce bir şeye temas ediyor olabilir.

Üstad sen değiştir o laptopu. Özellikle pili şiştiyse başına büyük bela. İade et gitsin, parasıyla da M1 macbook alırsın, uğraşma ıvır zıvır aletlerle.

Sorularınıza cevap değil ama değerlerinize baktırdınız mı hiç mesela tiroid ile ilgili olarak?

@i think therefore i am Farklı dermatologlara gittim bunun için, kan değerlerine bakıldı, tiroide de.

1-evet, siyah renk alırsan o kadar belli olmaz ıslaklık.
2-nispeten ama çok ağır bir kou değil burnuna bastırman lazım kokuyu almak için
3-bu giysileri kullanman senin terlemeni önlemeyecek, sen terlediğinde bunlarda gayet ıslanıyor, artısı nispeten daha havadar ve pamuklu tişörte nazaran daha çabuk kuruyor. mesele pamuklu tişörtle sırılsıklam terlediğinde o tişörtü çıkartıp yenisini giymen şart, climacool-drifit olanlar ise üstünde hızlıca kuruyor. Ama misler gibi kokmuyorsun yani gene de duş almak şart oluyor.

merhabalar ben de kendimi bildim bileli çok terlerim. Yağ oranım çok düşük değil bence onunla çok alakalı, kilo verdiğim zamanlar ciddi bir şekilde terleme azalıyor. carnivore diyeti duymamıştım daha önce, araştıracağım ancak uzun süre sürdürebileceğim bir yeme biçimi değil. Ben terleme meselesini keten ve modal kıyafetlerle baya katlanılır hale getiriyorum kendi çapımda. ketenler özellikle boşluklu yapıda oldukları için kolay kuruyor ve ter izini pamuklu dokumalar kadar göstermiyorlar. Modallar da bence pamuktan çok daha iyi bu konuda. Tencel denedim, ferah evet ancak pamuklu gibi sık dokuma olanlar ter izini viskonlar gibi çok gösteriyorlar ve kuruma da uzun sürüyor. polyester vb sentetik kıyafetler hemen hemen hiç almıyorum artık, onlar tek giyişte dahi fena koku yapıyorlar. Driclor kullanmıştım bir dönem de, ciddi anlamda terlemeyi kesiyor, bir yaz kullandım ancak içindeki aluminyum sebebyile korktum ve onu da kullanmayı bıraktım.

çip yoksunluğu ve oynak döviz kurları nedeniyle stoklar sallantıdadır.
quadro kartlı profesyonel makinelere yönelebilirsiniz
piyasadaki 11. nesil i5 ler, 10. nesil i7 den güçlü değil sanırım. i7 10875H - 10870H gibi bir işlemci tercih edebilirsiniz çok işlemci ihtiyacınız varsa. (i7 11. nesiller daha iyi tabi)
mat? ips? led?

amazon usa'de istemedigin kadar var

Quadro kartlı olanlar sanırım 15.6" ve üzerinde oluyor. Ekran konusunu bilmiyorum, şimdi kullandığım IPS ekran ve bayağı iyi, eski de olsa Asus'un multimedia serisinden. Şu an en azından ayna gibi parlamasın seviyesine kadar düştüm seçenek azlığından. Yoksa soruda yazdığım özelliklerde HP'nin Brightview bilgisayarı var ve fiyatı da 12-13 civarı.

amazon.com'da da i7, 16GB+ RAM, dedicated graphics ve 13-14.9" seçince Türkiye'ye gönderilen ürün sayısı 20'ye düşüyor, bazılarında MX250 filan var. Yani pek fark yok sanki Türkiye piyasasından. Fiyatlar da yaklaşık 300 dolar gümrükle burası gibi oluyor. Ama Türkiye piyasasına uyum sağlamak için malzeme kalitesi daha kötü modeller mi geliyordur diye bir soru var aklımda.

alala hocam bu makine tam senin istedigin gibi degil mi

www.amazon.com

sen 20binlik bakiyorum dedin diye oyle dedim bu cihaz 14e geliyor. eminim trde bulsan daha pahali olur. cok acelen yoksa black friday'de muazzam cihazlar oluyor uyguna. biz arkadasa aldik trde 20ye satilan makineyi 12'ye falan cektik.

@nibba Evet bu iyiymiş, ama seçenek orada da az. Black friday denk gelse iyi olurdu. Maalesef elimdeki laptop dökülmeye başladığından biraz acil lazım.

Dünya genelinde çip kıtlığı var. Çünkü bütün üreticiler ekran kartı yapmakla meşgul.

Biz üstüne bir tane cerrahi takıyoruz sosyal ortamlarda.

evham yapmayin lutfen, koronayi hastaneye gitmeden atlattim, c vitamini yeterli. dert etmeyin.

ffp2 ile nefes almak bile zorken daha neresini kapatacaksınız?

@müptezel haklısın ama tatile gidiyorum, tatilimiz rezil olmasın amaç.

ffp2 maskelerini corona derdi ciktigindan beri yaz, kis kullaniyorum. evden calismaya gecmeden once, cok kalabalik ortamlarda kullanmak zorunda kaldim. bu vakite kadar da corona negatif olarak kaldim.

Koruyuculugundan cok memnunum. Tavsiye ederim. Hastane de doktorlar tek ffp2 ya da ffp3 ile geziyorlar.


Onemli olan, maskeyi ici cok nemlenmeye basladiginda degistirmeniz. Islanmayacak maske. Iki-uc tane yedek alip yola cikmanizda fayda var. Ben bir iki saatte bir degistiriyorum. Toplamda 7-8 saat kullaniyorum bir maskeyi. Sonra cop.

FFP2 ventilliyse başkalarına hastalık bulaştırma riski nedeniyle altına ya da üstüne cerrahi maske takmak gerekir. Zaten uçağa da almayabiliyorlar sanırım, en azından yurt dışı uçuşlarına.

Ayrıca lütfen "Ben evde atlattım, C vitamini yeterli" gibi şeyler söyleyenleri de takmayın. Herkes farklı, herkesin aldığı virüs miktarı farklı, herkesin bağışıklık sistemi, tansiyonu, şekeri, karaciğeri, böbreği, tedaviye vereceği yanıt farklı. Kuzenim yoğun bakımda yattı, annesi evde atlattı, "gencim bir şey olmaz" bile demeyin.

ben sadece hastaneye giderken fffp2 nin uzerine 2 tane 3 katli cerrahi maske takmistim. nefes alamiyo insan ama kafam rahatti en azindan :)

Üstüne cerrahi maske takıp, 2 saatte bir cerrahi maskeyi değiştirin. Çok nemlendiği zaman da ffp2 değiştirin.

1. derece akrabaya izin var sadece ölümlerde :(

Başın sağolsun. Belki de hastahaneden ölüm raporu ve e-devletten üst soy bilgini alırsan ve yolda polise falan gösterirsen anlayış gösterirler diye tahmin ediyorum.

Üstte sabit duyuruda ilgili bir madde var. Birinci derece akraba on kişiye kadar cenaze için izin çıkarabiliyor sanıyorum. Ona bir bakın. Başınız sağ olsun.

Başınız sağolsun

başınız sağolsun. birkaç gün önce arkadaşım dedesinin cenazesi için tüm ailesiyle şehirlerarası seyahat yaptı. çevirmeye girdikleri halde sıkıntı yaşanmamış.

Babamın başvurusu reddedildi, ama polis durdursa da bir şey dememiş. Ben uçak veya trenle gidebilecektim, izin belgesi almam şarttı. Gidemedim maalesef. Neyse ki başka bir cenaze varmış da o insanlar yardım etmişler.

Teşekkür ederim herkese.

etcil bir hayvan bitki ile beslenmez tabii ki.

ama insan salt etcil ya da salt otcul degil.

hayvansal protein almadan hayvansal proteinden daha fazla protein almak gayet kolay ve mumkun.

ayrica protein konusu vegan beslenmede sorun olan bir sey degil. olmasi da mumkun degil.

ben de bu protein almazsak olucez kafalarini anlamiyorum.

insanlık tarihinde, avcılık toplayıcılık zamanlarında, et ana besin kaynaklarından değildi yani diyetlerinin büyük çoğunluğunu oluşturmuyordu

etin olmazsa olmaz dair argümanlardan biri evrimsel olarak gerekli olduğu ve avcılık toplayıcılık zamanlarında insanların öyle beslendiği fakat besin kaynağı dağılımlarını araştırdığımda böyle bir şey göremedim

Bu konuyu 10 bin yıl öncesine göre değerlendirmenin pek anlamı yok, et yiyenler de mızrakla avlanmıyor. Koşup kaçabilen, kendini koruyabilen bir hayvanı avlayıp yemekle kafeste tutulan hayvanı yemek aynı şey değil. Yani evrime, türün özelliklerine ters bir şey olsaydı bile, "doğru" olarak kabul edilen şey de evrime ve türün özelliklerine ters olurdu.

Şu an Türkiye Kanada'dan mercimek ithal ediyor. Tarım yapılamıyor olsaydı, belki de bitkisel beslenmek daha zor olurdu. Ama Brezilya'dan da sığır ithal ediliyor, yani hayvansal beslenmek de daha zor olurdu.

Dünyada beslenme için kullanılan hayvan popülasyonunun bu kadar fazla olmasının sebebi bu hayvanların beslenme için üretiliyor olması. Vahşi doğada yenebilecek o kadar hayvan olmayacaktı, bu kadar nüfuslu bir dünyada herkesin avlanıp beslenmesi mümkün olmayacaktı. Yani sadece evrim değil, kültürel ve ekonomik düzen de etkili.

Protein konusu da çok yeni bir şey değil, uzun yıllar bitkisel protein yeterli mi diye düşünülmüş, araştırılmış. Geçmişte birbirini tamamlayan yiyeceklerin aynı öğünde yenmesi gerektiği söylenirken, son yıllarda gün içinde çeşitli beslenildiğinde, yeterli kalori alınarak, protein eksikliği çekmenin mümkün olmadığı söyleniyor. Şuraya bakabilirsiniz: en.wikipedia.org

Buradaki önemli nokta çeşitli beslenmek. Sadece tahıl yerseniz, yine yeterli protein almak mümkün, ancak gerekli tüm aminoasitleri yeterli düzeyde almak için yemeniz gereken miktar çok daha fazla, kalori sınırını da fazlasıyla aşarsınız. Bu nedenle tahıl, bakliyat, kuruyemiş, meyve ve sebzeleri karışık ve bol çeşitli olarak tüketmek protein sorununu çözüyor.

Aslında bazı geleneksel yemekler bir şekilde (belki de tesadüftür) protein tamamlayacak şekilde hazırlanıyor. Örneğin kuru fasülye veya nohut yemeği yanında pilav veya ekmek yiyoruz. Humus ve ekmek, burrito gibi farklı kültürlerde bulunan geleneksel yemekler de buna uygun.

Bitkisel besleniyorsanız ve günlük kalori ihtiyacı normal seviyede olan bir insansanız, çeşitli beslendiğiniz sürece çok kafa yormaya gerek kalmıyor. Ama sporcuysanız, günde 5-10 bin kalori almanız gerekiyorsa da araştırıp sporcuların nasıl bitkisel beslendiğini öğrenebilirsiniz.

Etçil hayvanlar rastgele bitkilerle, sadece brokoliyle beslenemez tabii. Ama vegan kedi ve köpek mamaları var.

Hayvansal gıdalardan gelen proteinle bitkiselden gelenin aynı kalitede olabileceği fikrine gerçekten inanarak katılabiliyor musunuz anlamıyorum. Bakın bu bir yorum ya da görüş değildir bu bilimsel bir veridir: Bitkisel proteinler eksik aminoasit barındırır, yani tüm amoniasitleri içermezler, haliyle tamamlanması için birkaç farklı kaynağı birlikte tüketmek gerekir çünkü senetezlenip kullanılabilmesi için havuzda tüm aminoasitlerin olması gerekir. Ayrıca yararlılık oranı, yani vücudun kullanma oranı %50-55 civarıdır. Yani sen bitkiselden 20 gram protein aldığını zannederken 10 gram alıyorsun aslında, onu da başka bitkisel kaynaklarla almazsan kullanamıyorsun bile. Halbuki hayvansal proteinler tüm aminoasitleri barındırır sisteme girdiği an sentezlenir, kullanılabilirlik oranı da %90 civarıdır. Hatta yumurta %100 oranında kullanılır, elde böyle somut veriler varken ikisini aynı kefeye koymak çok anlamsız vegan arkadaşlar hiç bu bilimsel veriler üzerine konuşmak istemezler. Tamam ahlaki olarak etik olarak ben tüketmiyorum de geç, bu saygı duyulacak bir karar ama "ikisi de aynı abi bak şöyle şöyle makaleler var" demek bilimle örtüşen bir durum değil. Adamlar 150 sene önce bitkisel proteinle hayvansal proteinin aynı kalitede olmadığını bulmuşlar zaten hala niye yok yok aynı hatta daha iyi deniliyor anlamak mümkün değil.

NEJM'den makale paylaşan birine "vegan arkadaşlar hiç bu bilimsel veriler üzerine konuşmak istemezler." demek de...

Derginin impact factorı 2019'da 74,7.

Favicovir kullandım ben. Kan sulandırıcımı hala içiyorum.

Covid içinse, hastalığın kendisi pıhtılaşmaya sebep olabiliyor, o yüzden kan sulandırıcı veriyorlar. Ayrıca ilaçlar için de veriliyor olabilir belki, bilmiyorum.

Tabii kafaya göre kan sulandırıcı kullanmak da tehlikeli, doktorun sözünü dinlemek lazım.

hasan cihat örter gitarist, bayağı iyi bir müzik insanıdır aslında, klasik gitar ve piyano çalar, perdesiz gitar çalar.

hasan cihat örter'in çok fantastik videoları vardı bi zamanlar youtube kanalında.

mesela ilk bu olaylar sahnede gitar kırmaya çalışıp kayıp düşmesiyle başladı.

kanalına yorum yazan insanlara sayıp söven videolar yayınlıyordu sürekli, silmiş olabilir.

www.youtube.com

www.youtube.com

alttakini izlemedim ama küfürlü yerleri var sana fikir vermeye yeter.

Aslında dalga geçme - aşırı tepki verme döngüsünden çıkabilse, o dalga geçenlerin saygısını kazanabilecek kadar iyi bir gitarist büyük ihtimalle. Adamın uğradığı şey bullying, ama kim başlattı ve kim devam ettiriyor bilmiyorum.

Aynı şeyi adını buradan söyleyemeyeceğim kişi için de düşünüyorum. "Ne var be sanki siz osurmuyo musunuz" dese, kendi hayatı daha kolaylaşır.

çenesini kapatıp işini yapsaydı hak ettiğinden de fazla değer görecekti ama ciddi derecede problemli bir tip. narsist-sosyopat eğilimler çok net.

ciddiye alınacak bir insan değil aslında. meczubun, delinin teki der geçersin. kolay hedef olduğu için herkes saldırıyor bu kadar.

Internetin olmadigi yillarda efsaneydi. Iyi gitar calar. Sarkilari bilenler tarafindan dinlenirdi.

Erkan ogur ayarindaydi gozumde. (Internet yokken).

Sonra internet cikinca ulasilabilir oldu. Ne tip bi narsist oldugu gun yuzune cikti, kisiligi sanatinin cok cok onune gecince de insanlar yaptigi muzikle degil kendisiyle ilgilenmeye basladi. Belki de istedigi buydu bilemiyorum.

Sonrasi malum iste, sahnede gitar kirmalar, kufurler, yalanlar vs.

Bu yonuyle internet cok ise yarar bi icat. Oncesinde adnan oktar'i da herkes cok ulvi bi hoca falan saniyordu :) (harun yahya donemi)

Ben aylar önce duydum böyle bir şey. 60 yaş üstü bir tanıdığın annesi hastalanınca siz bakacaksınız dediler. Kadıncağıza yatak bulunamamış, epey bekletilmiş. Sonra da ölmüş zaten. Yer Konya.

Benim dayim verilen ilaclardan dolayi dengesini yitirip gece dusup kafasini gozunu kirmis... beyin kanamasi gecirdi sonrasinda bir suru is cikti.
Refakatci kalinmasi iyi olur. Bakicilar her zaman yetisemiyor.
Bu arada dayima bakmaya giden annem tum onlemlere karsi virusu kapti. Hemen ona da ilac tedavisi basladilar. Hafif atlatti.
Ilaclar delirium denilen bir yan etki yapabiliyormus. Sonuclari kotu olabiliyor.

Evet böyle, iki hafta önce biz de aynısını yaşadık. Dedem yoğun bakımdan servise indirildi, "hastane çok yoğun olduğu ve bakacak kimse olmadığı için" "covid + refakatçi bulmamız gerektiği" söylendi.

Evet, bizde yogun bakimdan odaya cikinca cagirdilar ama bizimkinin durumu agirdi, yaninda birinin bulunmasi sartti zira 2 ay YB surecinden sonra kaslari calismiyordu, devlettede yakinimin anlattigi kadari ile hemsire durumu agir olmayana sabah 1 kere gelip ates tansiyon olcuyor, diger tum islemleri kapidan hallediyorlarmis

bahsettiğin şeye benzer mi bilmem ama euphoria dizisinin başrolü trans

My Summer of Love
Carol
The Celluloid Closet

parada. sırp filmi bu, türkçe altyazısı sanırım yoktur ama ingilizce vardı.

Weekend'i çok sevmiştim. 2011 yapımı olması lazım

Beni Adınla Çağır'a dair en güzel şey bence Sufjan Stevens'ın şarkısı.

Beautiful Thing diye bir film vardı epey eski, onda da The Mamas & the Papas şarkıları filan vardı, Londra'nın fakir bölgelerinde yaşayan kişilerin sıradan hayatları ve güzel müzikler.

Pride
C.R.A.Z.Y
Portrait of a lady on fire
Milk
Call me by your name
Weekend

blue is the warmest colour

youtu.be

www.imdb.com

C.r.a.z.y
Hoje eu quero voltar sozinho

Müzikleriyle aklımda yer eden filmler ikisi de.

%100 tanisi yok migrenin aslina bakilirsa. mr cekilecek evet, 2-3 belli hap var bu konuda, onlardan vericek, hangisi iyi gelirse duzenli devam edilecek yavas yavas doz dusulup seyre bakilacak.

Migren icin baska sebeplere bakilir, onlar elenip geriye bi sey kalmayinca migren denilebilir sadece.
Ozel bi ilaci da yok.
Doktor sakinlestirici bile al diyebilir.
Migrenim tuttu duramiyorum diye acile gidince gereken ilaclari iceren serum da alabilirsin boyle durumlarda. Agri kesici sakinlestirici koyuyorlar.
Ayrica covid hastasi kabul etmeyen, test icin bile hasta almayan ozel hastaneler var onlara gidebilirsiniz rahatlikla, markete gitmekten veya metroya binmekten farksiz

Her zaman MR filan isterler mi bilmiyorum, ama bazen teşhis için de ilaç verip takip edebiliyorlar, yani tekrar gitmeniz gerekebilir. Ben ağrımın olduğu dönem boyunca (3-4 ay) sık sık gitmek zorunda kaldım, ağrı günlüğü tuttum, sonuçta da kesin bir teşhis konamadı. Benim ağrılarım birkaç yıl kaybolup sonra birkaç aylığına tekrar ortaya çıkıyor, tekrarladığında yine aynı doktor ziyareti silsilesine başlayacağım galiba.

Kabaca fikir verebilecek bir test var şurada: ouchuk.org

Bende oküler migren var. Yani migren başlamadan önce görme kaybı oluyor. Bana da mr ve doppler yapıldı. Bunlar temiz çıktı ama tarif ettiklerime bakarak atipik oküler migren teşhisi kondu. Atipik olması görme kaybının birkaç gün sürmesi ama ağrının kısa sürmesi nedeniyle. Yani kısacası semptomlar tanı koymak için yeterli oluyor.

Migren ilaçlarına çok ümit bağlamayın. Çoğu işe yaramıyor. Bende yan etkileri çok fazla oldu o yüzden normal ağrı kesicilerle idare ediyorum.

Migren tanısı belli kriterlerle konur. Zaten MR'ın normal olması gerekir.
Migrene özel ilaçlar var ancak bazı kişilere basit ilaçlar yeterken, kimileri zamanında ilaç almazsa 72 saat seriliyor.
Bir nöroloji uzmanına gidin.

öncelikle doktor görmeden sakın migren ilacı içmeyin. bu ilaçlar ciddi yan etkileri olan ve migreni olmayan insanlarda migrene sebep olabiliyorlar. verilecek ilaç öncelikli olarak migren sıklığını azaltacak bir ilaç olacaktır.
doktor o mr ı kullanabilir ya da kendisi bazı tetkikler isteyebilir. gideceğiniz doktor covid-19 ile alakasız bir uzman (nöroloji) olacak.
geçmiş olsun.
not: tecrübeli bir migren hastası.

"Öylece bırak" deyince ne oluyor? Ekstre USD olarak mı geliyor?

Hemen TL'ye çevirse bile banka kendi kurundan çevireceği için ücret farklı olmaz mı? Sanki Netflix'in TL cinsinden ödeme alması lazım, aldığını da iddia ediyor, ama bankaya USD olarak yansıyor.

Netflix'e VPN üzerinden falan mı üye oldun? Benden TL çekiyor.

"Öylece bırak" deyince ne oluyor? Ekstre USD olarak mı geliyor?

- Eğer USD hesabı varsa kredi kartının evet USD ekstre ayrı geliyor.

VPN üzerinden üye olmadım. Hatta Netflix'in ödeme sayfasında KDV dahil 29,99TL yazıyor. Netflix'in canlı yardımındaki arkadaş da o sayfayı gösterip biz TL çekiyoruz, bankayla görüş dedi. Banka da tabii ki bizden USD çekilmiş diyor.

Kartımın USD ekstresi yok, hatta ING'de öyle bir seçenek de yok sanırım. HSBC'de TL ödemeler TL, USD ödemeler USD ekstreme geliyor, hatta yurt dışında Euro ödemesi yaptığımda postan seçilebiliyordu.

Yıllar önce Spotify aynısını bana yaptı ama sonra geri ödedi. Bence başka kartla deneyin yine aynı sorun olursa sorun Netflix’tedir ama sorun tekrar yaşanmazsa sorun bankadadır.

Last.fm için de aynı şey olmuştu ama galiba o zaman PayPal ile ödeme yapmaya çalışıyordum. Tarih öncesi zamanlar.

Teşekkürler herkese...

Geçmiş olsun. Madem SGK'si var, Ankara'da eski adıyla Göz Bankası, yeni adıyla Ankara Üniversitesi Vehbi Koç Göz Hastanesi'ne bir gitmiyorsunuz? Çok iyi doktorlar var. Türkiye'nin her yerinden ameliyat için hasta geliyor.

@malheiros Teşekkür ederim. İlk muayeneye gideceğimde "Ankara'da X, İstanbul'da Y" diye iki tavsiye almıştım. İstanbul'da yaşadığımdan Y ile devam ettim 5 yıldır. Ameliyat gerekirse tekrar araştırırım veya üniversite hastanesinden randevu almaya da çalışabilirim belki ama hiçbir şey yapamazsam bu durumda nasıl bir hesap çıkar bir önbilgim olsun diye sordum. Dediğiniz hastaneye de bakacağım. Tekrar teşekkür ederim.

Ben geçen sene basit bir glokom ameliyatı için fiyat aldım, 20 bin lira dediler. Basit deme sebebim ameliyat 15 dk sürer, yürüyerek çıkar gidersin falan demesiydi doktorun.

Moralinizi bozmak istemem ama biraz pahalı olabilir yani. Bahsettiğim hastane de öyle çok iyi bir yer değil, zincir bir hastaneydi.

durumlar normal. uçaklar dolu. maske+ siperlik takıp elinizi de sık sık temizleyin.

Geçen ay yurtdışına çıktım, aktarmalı gidip aktarmalı döndüm. Bu ay başında da yurtiçi seyahat ettim.

Önlemler had safhada, çok endişe edilecek bir durum yok gibi.

Her yerde maske zorunlu ama 45 dakikalık uçuşta bi şey içmezse ölecek hastalığından muzdarip kişiler için içecek satışı yapılıyor.

Ben bir kez bindim sizinki gibi bir nedenle, şansıma yan koltuklar boştu. Onun dışındaki her şey hemen hemen aynı.

Herkeste güya maske var ama sürekli takıp çıkarıp duruyorlar, o maskelerin de ne faydası var kim bilir. Mesafe zaten yalan.

Gidince ailenizin yanında maskesiz durmayın bir süre. Ben onlarla birlikte yemek yemedim. Aslında daha çok dikkat etmem gerekiyordu ama neyse ki kimseye bir şey bulaştırmadım.

Kendi evime dışarıdan gelince temizleniyorum kafam rahat oluyor. Orada kaynak benim düşüncesi nedeniyle maskemi çıkardığım yerler, yemek yediğim kap kacak kirli diye düşünmeye çalıştım. Ama zor oluyor.

Hızlı tren yoğun ama bazı koltuklara bilet satılmıyor.

Uçakta yanım boştu, iyi yere denk geldim sanırım.

ben de itü için öyle birşey gördüm, ki olursa süper olur. ama en iyisini enstitü bilir sanıyorum. enstitünü ararsan daha doğru bilgi alabilirsin. hatta ben de arayayım birazdan iyi hatırlattın :)

Ben başkası için soruyorum. Ben dondurmamıştım, nolur nolmaz diye ek süre başvurusu yaptım ve onaylandı.

Şimdi bazı üniversitelerde kayıt donduranlar ek süreden yararlanamaz deniyormuş, ama ikisi farklı şey bunların. En azından bir dönem ek süre hakkından yararlanılabilmesi gerekiyor.

İtü'den aldığınız cevabı paylaşırsanız sevinirim.

ya ben itü fbe'yi aradım, ben de geçen dönem covid nedeniyle izin almıştım, bu dönem de alabilir miyim diye sordum, zaten öyle bir hakkınız normalde de var dediler, o yüzden hocamla görüşüp almayı düşünüyorum tekrar. bir yarım dönem izin zaten veriyorlarmış. ama yine de arkadaşın kendi enstitüsüne sorsun, çünkü bazen genel uygulama diyorsun, üniversite kafasına göre değiştiriyor, falan. bazen de tam tersi "bizim yönetmeliğimiz böyle" deyollaa, ama bir bakıyorsun meğersem yök zaten öyle demiş. saçma sapan işler işte.

Ben İÜC'de ek süre istedim, onaylandı ama bu kayıt dondurmak gibi değil, süre hakkına bir dönem daha eklenecek dediler. Sanırım sadece tez dönemindekilere ek süre veriliyor ve bu arada ilerleme raporu filan da veriliyor.

YÖK'ün yönetmeliğine göre, pandeminin devam etmesi durumunda bir başvuru hakkımız daha var aslında. Sorun ODTÜ'nün ve belki başka üniversitelerin geçen dönem kayıt donduranların bundan yararlanamayacağını söylemesi. Ek süre hakkı kayıt dondurma hakkından sonra verildi. Kayıt donduranların da en azından bir dönem ek süreden yararlanabilmesi lazım. Yani zaten enstitünün söylediği şeyin yanlış olduğunu düşündüğüm için başka üniversitelerdeki durumu öğrenmeye çalışıyorum.

İTÜ'nün "izin" dediği sanırım kayıt dondurmak, yani dönem kaydı yapılmamış oluyor, değil mi? Eğer öyleyse size söyledikleri yine bu ek süre hakkı değil. Eğer donduranlar da ek süreden yararlanabiliyorsa sizin de daha fazla süreniz olabilir.

Bir şey ilan ediyorlar, ama herkes farklı yorumluyor ve uyguluyor. Bir şey nasıl yapılmamalı, hep bunun örneğini görüyoruz.

Sabah sabah kafam yerinde olmadığı için parça parça alıp öyle cevap vereceğim.

"Ben İÜC'de ek süre istedim, onaylandı ama bu kayıt dondurmak gibi değil, süre hakkına bir dönem daha eklenecek dediler. Sanırım sadece tez dönemindekilere ek süre veriliyor ve bu arada ilerleme raporu filan da veriliyor1." İTÜ'de tüm öğrencilere (lisans ve lisans üstü) covid nedeniyle izin verdiler, ama bu okulu dondurma şeklinde değil, yani "süreden sayılmayan izin" şeklinde. şöyle ki, diyelim ki tezin son savunma dönemi bahar 2022, ama bu şekilde izin alınca yarım dönem daha hakkın oluyor, yani bahar 2022'de bitirme zorunluluğun güz 2022'ye atılıyor. dondurmadan farklı bu. ek olarak tez ilerleme raporu verme, evet üniversiteye göre değişiyor, mesela covid izin döneminde İTÜ'de rapor vermiyorsun izinli olduğun için, ama Marmara'da veriyormuşsun -en azından ULİ'de-.

"YÖK'ün yönetmeliğine göre, pandeminin devam etmesi durumunda bir başvuru hakkımız daha var aslında. Sorun ODTÜ'nün ve belki başka üniversitelerin geçen dönem kayıt donduranların bundan yararlanamayacağını söylemesi. Ek süre hakkı kayıt dondurma hakkından sonra verildi. Kayıt donduranların da en azından bir dönem ek süreden yararlanabilmesi lazım. Yani zaten enstitünün söylediği şeyin yanlış olduğunu düşündüğüm için başka üniversitelerdeki durumu öğrenmeye çalışıyorum." Senin dediğin mantıklı, bence de kayıt dondurulsa da ek süre hakkının yine verilmesi gerekir. yalnız burada şöyle bir durum var, dondurduğun zaman istediğin kadar dondurabilirsin diye biliyorum, yani tez döneminde ise dondurduğun sürede yine gider okulda tezini falan yaparsın. ama tabi ders döneminde isen dediğin gibi sıkıntı olur.

"İTÜ'nün "izin" dediği sanırım kayıt dondurmak, yani dönem kaydı yapılmamış oluyor, değil mi? Eğer öyleyse size söyledikleri yine bu ek süre hakkı değil. Eğer donduranlar da ek süreden yararlanabiliyorsa sizin de daha fazla süreniz olabilir." yok, öyle değil. hatta şöyle diyeyim, ben ultra gerizekalı bir unutkan olduğum için, dönem kaydımı teee mart ayında covid vakaları ülkeye gelmeden ama yurtdışında arttığı dönemde yaptırabildim -evet yuh- sonra hocama dedim ki hocam ben bir b.k yedim şalsdkiakdaia kadın da bıktı benden. neyse, ikimiz de enstitüye dilekçe verdik vs enstitü onay verdi ama pat o arada yasaklar başladı, okula kimse gitmiyor, kurul toplandı mı bilmiyorum, arıyorum kimse yok, kurul onay verecek ki kaydım olacak. neyse kaydım oldu mart sonu gibi sanırım, pat o arada covid izni diye birşey geldi, dedim neymiş ki bu? enstitüyü aradım hocamı aradım, hocam direkt al hiç uğraşma bu dönem dedi, haliyle şu anda izinliyim. ha okulda normalleşme süreci başladı ama ben hem iş yoğunluğu hem de yeni evlilerin tatlı telaşı blabla derken yine gidemedim okula. tezi bitirmem lazım nasıl yapacağım bilmiyorum :( kısacası ben dondurmadım, izinli sayıldım. zaten İTÜ'nün e-fbe sayfasında da izinli olarak görülüyorum.

"Bir şey ilan ediyorlar, ama herkes farklı yorumluyor ve uyguluyor. Bir şey nasıl yapılmamalı, hep bunun örneğini görüyoruz." Kesinlikle aynı fikirdeyim.

bugün şöyle birşey gördüm, belki başkalarının da ihtiyacı olur diye buraya bırakıyorum, itü e-fbe sayfasında var:

ibb.co

Teşekkürler.

Her şey birbirine karışmış durumda. Eskiden de kayıt dondurma diye bir şey vardı. Pandemi nedeniyle tekrar kayıt dondurma hakkı verildi. İTÜ bu arada sizin ve başka arkadaşlarımın dediğine göre "izin" diye bir şey yapmış. Sonra YÖK ek süre verdi, onu da her üniversite kafasına göre uyguluyor.

Bazılarının görevi sadece zorluk çıkarmak.

İTÜ birçok yere göre iyi, orada bile mezun belgemde yanlış yazılan bölüm adını düzelttirmem 2 yıl aldı. Halbuki doğru kişiye ulaşabilince tık diye çözüldü.

Umarım tezlerimizi hemen yazıp bitirebiliriz :)

valla ben inançsız biri olarak şu anda var olan tüm kutsal varlıklara, ruhlara, tanrılara falan yalvarıyorum tez bir an önce bitsin diye (düşen uçakta, acillerde, bir de tez bitirme döneminde ateist olmazaşslaikldşidssa) itü ile ilgili zor olan şey lisans okumakmış gördüğüm kadarıyla, yüksek lisans ve doktorada çok sorun çıktığını görmedim, ama tabi lisans öğrencisinin çokluğundan kaynaklanan bir durum bu, yoksa bir tek yüksek lisans diplomamı alırken biraz zorlandım, onda da zaten geçici mezuniyet belgesini hemen verdikleri için doktoraya başvururken sıkıntı çıkmadı. ama cidden bazıları zorluk çıkarmak için özel olarak maaş hatta prim bile alıyor olabilirler :( kolay gelsin tüm öğrencilere ne diyim? :/

95 bin liraya 700 lira veriyor

mevduat faiz oranları her banka için farklılık gösteriyor. mevcut durumda 400.000 - 450.000 tl birikiminiz olsa aylık 3000 tl faiz geliriniz olabilir.

400 bin tl gibi bir şey lazım. tabi enflasyonu aradan çıkarırsak.

3 bin TL faiz getirisi değil faiz in paranı koruması demek o paraya daire alsan hem dairenin fiyatı artar hemde kirasını yersin ama faiz yenirse o para değer kaybeder. Enflasyon yüksek faiz düşük gelir beklenemez

aslinda para kazanmis olmuyorsun faizde paranin degerinu korumus oluyorsun enflasyon oraninda. atiyorum bankada 1 milyon paran var. ilk bes yil faizini yedin sonraki 5 yilda kalan anaparanin faizi sana yetmez. cunku aslinda anapara degerini kaybetmistir.

(bkz: reel faiz)

teşekkürler arkadaşlar. bir yandan da garanti bankasının faiz oranlarına bakmıştım. aylık yüzde 3.5 yazıyordu. ona göre 100 bin tl yetiyor ayda 3000 kazanmak için. garip. orada ya bir hile var, sözünü etmedikleri. ya da benim kafam basmıyor bu mevzulara.

yok öyle hesaplanmıyor, mevduat faizi hesaplama siteleri var. onlara bakın.

%3,5 yıllık faiz oranı. 100 bin TL'ye bu orandan aylık faiz getirisi 248 TL.

100000*3,5/100/12*0,85 diye hesaplayabilirsiniz.

Genellikle internet şubesinden açtığınız hesaplara daha yüksek faiz veriyorlar. Bazı bankalar günlük %8,5 faiz veriyor şu an. Bu oranla 500 bin liraya 30 günde yaklaşık 3 bin lira faiz gelir.

gelip kuruyolar 150tl, yer istanbulsa tabi
bilgisayarservisi.net

windows iso'sunu indirip rufus ile usb diske yazdırın. gerisini de youtube'dan bakarak yapabilirsiniz. 1000 lira güzel paraymış ama.

Windows satın almayacaksanız ve korsan kullanmayacaksanız, bir Linux dağıtımı indirip flash diskle direkt kullanmaya başlayabilir ve kurabilirsiniz.

Ubuntu deneyin isterseniz, başka bir bilgisayarla Rufus filan kullanarak flash disk hazırlamanız gerekiyor sadece.

www.microsoft.com

bu linkten yükleme aracını indiriyorsunuz, yanılmıyorsam en az 8gb olan flash belleği takıp windows10 iso'sunu kuruyorsunuz flash belleğe. araç nasıl olacağını anlatıyor zaten çok kolay.

sonra yeni laptop'a flash belleği takıp kurulum yapıyorsunuz. orada yapmanız gereken de laptop açılırken bios'a girip boot seçeneğini flash bellek seçmek, sonra tekrar başlatınca zaten kurulum ekranı çıkacak. youtube'da binlerce video vardır büyük olasılıkla.

sonra da n11, gittigidiyor gibi sitelerde 5-10-15-20 tl'ye satılan windows 10 key'i bulup alıyorsunuz bunu sistemin içindeki cd-key kısmına giriyorsunuz.

iban'ı mesajla gönderiyorum, 1000 tl'yi aktarırsınız :)

600 tl'ye satılan orijinal windowsu demiştir o, ev içinse n11'den alacağınız 15 liralık lisans işinizi görür. (şirketse almayın)

signore +1

70 liraya yaptirdim bi bilgisayarcida ben (1 ay once. Yer istanbul)

kimse esitlik istemiyor ki, herkes ayrimcilik istiyor.
zenciler de ateistler de veganlar da asyalilar da lezbiyenler de feministler de komunistler de.

ala09'un dediği gibi olay üstencilik. "kadınlarımız" vs. ile başlayan hemen hemen her cümle "kadınlar adına konuşuyorum"a geliyor hep. yani livaneli konusunda olay aslında kadınların ya da feministlerin (evet erkek feministler de var) "şu kadınlar ADINA konuşmayı, düşünmeyi, yazmayı, çizmeyi bir bırakın, onlar zaten kendi adına bunları yapıyor ve yapar." serzenişi. livaneli'ye tepki gösterilmesinin sebebi sanırım "okumuşu böyleyse cahili ne yapmaz" olayı. madem kitap yazıp edebiyatçıyım diyorsun, böyle dil ile ilgili mevzuları bileceksin. zira kadınlar hakkında doğru söylenmek istenip yanlış söylenen her şey dilde, söylemde bitiyor.

feministlerin büyük kısmı erkekler bizi savunmasın demez ayrıca. erkekler genelde "korumacı" yapısıyla üstenciliğe yeltendiği için tepki görüyorlar. bir nevi mahalle abiliğine, namus-ahlak bekçiliğine soyunuyorlar ister istemez.

Bu mevzular benim de çok kafamı karıştırıyor. Sanırım asıl öfke, bu tarz açıklamaların bir kadının canice öldürülmesinden sonra bir erkek tarafından yapıldığı için geliyor. Haluk Levent'in dedikleri mesela. Adamın söylediklerinde bir artniyet görmedim ben. Değindiği nokta çok yanlış gelmiyor. Kadınların kendilerini erkeklerden korumak zorunda hissetmesinin bile çok üzücü olduğunun farkındayım. Ama yarın hemen kadın cinayetlerinin bitmeyeceğini herkes biliyor. Bu yüzden kadın olarak kendimizi korumak zorundayız, inkar edilecek ya da karşı durulacak bir konu yok bence pratikte. Gündüz bile yürürken biri bizi takip ediyor mu diye bakıyoruz, taksiye binince telefonda ailemizden birinin numarası açık oluyor, gece geç saatlerde dışarıda olsak hep endişeyle duruyoruz aslında. Bunlar problem ve bunlar için önlemler alıyoruz ister istemez.

Twitterda farklı fikirleri herhangi bir bilimsel temellendirmede bulunmadan, sırf canları öyle istiyor diye biraz süsleyerek cinsiyet, LGBT gibi konularda hassas olan insanlara çok rahat pazarlayan bir kitle var. Toplumun yüzde doksan dokuzunun bu konuda bilgisi varsa o da sosyal medya paylaşımlarından ibaret. Haluk Levent de mesela zaten bu konuda bilgili olduğunu iddia eden bir adam değil. Bilgisizse konuşmasın diyorsanız da haklısınız. Adam bence orada tamamen iyi niyetinden, toplumsal bir konuya duyarsız kalmamak için bir şeyler söyledi.

Bir kadının böyle öldürülmesinin utancını ve üzüntüsünü hepimiz duymalıyız, bu insani bir şey. Ama bunun üzüntüsünü bir hafta sonra unutuyoruz geriye hep teorik tartışmalar kalıyor. Onları da Twitterda bilen üç beş kişi vardır, bilmeyip biliyormuş gibi satan yüzlerce kişi.

Erkeklerin bu konuda konuşmaya hakkı yok değil, gayet konuşabilirler ve konuşuyorlar da. Ancak edebiyatçı birinin kadınlar için iyelik eki içeren bir cümle kurması bence doğru değil. "Benim kadınım" dediğiniz zaman ne kadar itici oluyorsanız "kadınlarımız" dediğiniz zaman da o kadar iticisiniz demek isterdim kendisine.
Öte yandan azınlık hakları koruması sırasında zaten toplumda seslerini az duyuranların kendileri için konuşmaları ve ön plana çıkartılmaları gerekirken bir bakıyorsunuz kamera önünde adamlar kadın hakları konuşuyorlar, doğru değil. Varsa bir icraatın bunu yaparsın hatta bunun sunumunu da siyaseten bir kadın takım arkadaşına yaptırırsın LGBT hakları için de öyle.

Akpli kadınlara bakarsanız, orada ne işi varmış lafını söyleyen kemik kitlelerden biridir.

Feministler bu aşırı duyar kasma işini bırakıp 13 milyonu bulan bu kitlenin kendi cinsiyetine ait düşmanlığını kırması gerekir.

Elimden geldiğince açıklayıcı olmaya çalışacağım;

Öncelikle içselleştirilmiş ve veya normalleştirilmiş ataerk diye bir şey var. Nazım Hikmet’in eserleri de ataerkil yapının ağ babası. Ama sorsak belki o da feministti. Bu olay bunun gibi bir şey. Önemli olan öz eleştiri yapmak, sizin şu an yaptığınız gibi araştırmak sonra da değerlendirip gerekirse kendini düzeltmek. Yani erkeklerin bu konularda farkındalığı, duyarlılık kanalları, algılama ve görme biçimleri takdir edersiniz ki kadınlar gibi değil ve olamaz. Ama öğrenilebilir.


“Kadınlarımız” tıpkı “kadınlar size emanettir” diyen kutsal metinler gibi yanlış anlamaya ve yanlış rol inşaasına sevk eden birşey. Kadınlar “kadınlarımız” dese elbette bir sorun olmaz. Konu aynı şey değil. Bu iyeliği kullanmak için sağlam “ortaklıklar” “ortak değerler” gerekir. Çocuklarımız, öğrencilerimiz, sorunlarımız, bayramlarımız derkenki gibi.
“Kadınlarımız” sözündeyse -hele ki erkekler tarafından kullanıldığında “...” la yükümlü olduğumuz anlamı çıkıyor. Neden bir canlının bireysel duruşu ört pas ediliyor?


“Babam bizi güçlü yetiştirdi, erkek gibi büyüttü” söylemlerinde olduğu gibi. Bunlar ataerki yeniden üretir, pekiştirir. Belki niyet bu değil ama isteyerek veya istemeyerek buna hizmet ediyor.
Dikkat çeksin diye ileri taşıyarak başka bir örnek vereyim;
“we can do it” sloganı ve kol kasını sıkan kadın capsi gibi. Bu da benzer şekilde erkek=güç, kadın güçlü olmak istiyorsa erkek gibi olmalı anlamını yeniden üretiyor. Oysa eminim kullanan insanlar bu amaçla paylaşmıyor bu görseli.
Neyse bunları örnek olsun diye yazdım, sorunuza dönelim.

Murat övüç ve eşcinseller. Murat Övüç eşcinsel midir bilemem, ben kendi adıma sanmıyoum ama olabilir. Eşcinseller homofobik olabilir, ataerkil olabilir. Hatta öyle de bir olur ki :) özellikle eşcinsel erkekler ne demek istediğimi anlayacaktır.

Bakın ataerkil yapı çok tehlikeli ve herkes için bir tuzaktır. Farkına varması belli bir eşiğe kadar, yeterli duyarlılığı kazanana kadar zordur.

Şunun artık hakkını verelim, bebekliğinden okula işe hayatın her alanına kadar nefes alışından duygularından bedeninden tutun da düşüncelerine kadar her şeyini gizlemeye çalışarak varlığını hep bir korku üzerinden inşaa eden kadınlarla kıyaslandığında erkeklerin, “kadınlarla ilgili konularda” kadınalar için yeterli çözümler sunamaması doğaldır. Bu kötü ya da bir eksik bir durum değildir.

Ancak gerçekten samimiyetle erkekler kadınlarla ilgili bu tip konularda, şiddet, nefret içerikli olaylarda ve söylemlerde bir şeyler yapmak istiyorlarsa kendi içlerinde çözümler üretse çok çok daha etkili ve içten olur.

Zülfü Livaneli, biz erkekler diye başladığı bir açıklama yapsaydı ya da “erkeklerimiz” diyip eleştirilerde bulunsaydı çok daha faydalı olmaz mıydı?
Erkekler de kadın dayanışmasına katılsın kesinlikle bunun gerekli olduğunu düşünüyorum ancak erkekler kahvelerde, arkadaş gruplarında, Whatsapp yazışmalarında/gruplarında, iş yerlerinde toplantılarda kendi aralarında bu konuları gündemlerine alsalar ya mesela. İşte o günler gesle muhteşem olurdu.

Geçenlerde burda bi soru vardı; karısını aldattı bilinen biri var ailece görüşüyorduk şimdi ne yapmalıyım diye soruyordu bir erkek yazar. İşte böyle durumlarda bu adamlara yüz çevrildiğinde,

Hani geçenlerde davası süren bir olay oldu, bi erkek eski karısının özel fotoğraflarını erkek whatsapp grubunda paylaşmıştı. Düşünsenize adamın aşağılığını değil yalnız o grupta onca erkeğin duruma okey demesini ya da o herifin bunu yapmaya çekinmemesini.
İşte erkekler kadınlar için kendi aralarında -olumlu anlamda- örgütlenebildiğinde bir değişim olabilecek.

AKP'ye güçleri yetmediği için Livaneli gibi güçsüz insanları eften püften sebeplerle linç ederek öfkelerini dindirmeye çalışıyorlar işte. Bi de ucuz yoldan erdem sinyallemesi.

Kadin haklariyla ve kadinla ilgili konusan herkes evet erkek. Bu hep böyleydi bu kulturde, Osmanli´da kadin cemiyeti kurarlardi, kadin uyesi olmazdi cemiyetlerin. Ya da kadin dergilerinde erkekler yazardi. Kadinlarin kendilerine alan acmalari hep zaman aldi ve kendi beyanlarinda kendileri konustuktuktan sonra oldu bu.

Basbakan karsilastirmasi konudan sapmis. Sadece bir degiskenle biri iyi digeri kotu olmuyor.

Bakin kendinizi nasil da soz soyleyecek konumda hissetmissiniz:
"Kadınların nasıl davranması gerektiği, romantik ve cinsel hayatları, meslek seçimleri, giyim tarzları, etek boyu gibi birçok konuda, bizzat ben karşılaştığım birçok kadından daha açık fikirliyim"

Kadinlarin nasil davranmasi gerektigi hakkinda beyanda bulunmayin mesela. Acik fikirli oldugunuzu belirtmissiniz. Ben gelsem, "erkeklerin sort boyu konusunda bircok erkekten daha acik fikirliyim." desem olur mu? Ya hu bana mi duser? Erkegin iki gram akli yok mu ki kac cm sort giyecegine karar veremeyecek?
Bu konu, benim acik ya da konservatif fikrimi paylasmaya cüret edebilecegim bir konu mu acaba?

Beyanda bulunmak zorunda hissetmediginizde inanin kadinlar icin cok daha guzel bir dunya olacak. Kadinlar kendileri dusunebilirler, romantik hayatlarinin, cinsel hayatlarinin nasil olmasi gerektigini kendileri bilirler. Baska bir kaynaktan gelecek acik ya da kapali fikirlere luzum gormeden hem de.

Erkek egemen sistemin suclusu tek bir erkek olmadigi gibi, o sistemin bir gidim disina cikmaya calisan erkek de cezalandirilir. Ustun degerler, herkes tarafindan korunur, bazen de kadinlar bu degerlerin arkasina siginip var olmaya calisirlar. Bu uzay fizigi degil zaten, iki gozu ve kulagi olan her yetiskinin gozlemleyebildigi bir gercek. Bunun sucu kadinda mi yani? Saka mi, nereye el salliyoruz?

Konuyu bilen birinden ogrenelim, evet. Fatmagül Berktay´in Tarihin Cinsiyeti kitabini tavsiye ederim. Orada ulus-devlet ve toplumsal cinsiyet konularindan, o cam silen erkegin kucumsenmesi konusuna kadar bircok dusunce, fikir, akil yurutme bulacaksiniz.

Beyanda bulunma zorunluluğu hissetmemek +1

Ataerkil düzen dediğiniz gibi hem kadını hem erkeği mağdur ediyor. Kadınların beyinleri başka türlü yıkanıyor erkeklerin de erkeklikle ilgili başka türlü yıkanıyor. Önce ve daha doğru olanı erkeklerin ataerkil düzenin onları soktuğu “erkeklik” kavramını/algısını değiştirmek. Kadınların nasıl davranacağından öte erkeklerin kadınlara nasıl davranacağını/davranması gerektiği düşünülse, doğru biçimde değiştirilse, düzeltilse daha doğru olmaz mı? Düzeni srogular tartışırken sonuçlarından değil sebeplerinden başlanmalı. Biz de kadınlar kadar mağduruz demek, sadece mağduriyete ortak olmak; hatta kadınların mağduriyetini hafifletmek (o da mağdur bu da herkes öyle o zaman normla&)ten başka bişeye yaramaz. Kaynağını kurutmak lazım. Erkekler hem birey olarak kendilerinde hem de etrafındaki erkek arkadaşlarına karşı bu değişimi başlatsa herkese faydası olacak

Soruyu sormanız çok güzel, bir çok cevap da faydalı olmuş. değerlendirip düşünün eminim bir şeyler değilecek düşünme yönteminizde.

"Ya hu bana mi duser? Erkegin iki gram akli yok mu ki kac cm sort giyecegine karar veremeyecek?"

Benim dedigimin bundan farki nedir? Ben de bana mi duser diyorum, bana ne kim ne giyerse giysin, bemim umrumda olmadigi gibi soz hakkim da yok.

Kadinin etek boyuna karisan kadinlar varken bazi erkeklerin kendinde boyle bir hak gormedigini soylemeye calistim. Bunu soyleyebilmek icin bunu soylemem gerekiyor, ama soyledigimde beyanda bulunma diyorsunuz. Beyanda bulundugum sey kadinlarin ne giymesi gerektigi konusunda soz soyleme hakkimin olmadigi.

Ama sunu soylemis oldum tabii. Bazi kadinlar baska kadinlarin etek boyuna ve cinsel hayatina karisiyor, bence karismamali. Evet bu bir erkegin kadin haklari konusunda fikir beyan etmesi oldu.

Oyleyse sorum cevaplanmis oldu. Demek ki kadinlar uzerinde erkek egemen baskinin devam etmesini saglayan kadinlarin konusmaya hakki var, bu baskinin tumden ortadan kalkmasini isteyen erkeklerin hakki yok.

Bol sans dilerim o zaman. Umarim basarili olursunuz.

Abi bunca cevaptan bu mu anlaşıldı cidden?

Şşt durun len kavga etmeyin :p

@fadetoreality kardeşim, söylenmek istenen benim anladığım şu;
Sen iyi güzel öyle düşünüyorsundur iyi hoş, bunu kadınlar gününde açıklamana gerek yok(konuşma yaptılar demişsin ya) sen böyle düşünüyorsan bu zihniyetle mesela iyi bir erkek evlat yetiştir, erkeklere bu zihniyetle açıklamalar yap.iyi örnek ol. Ama ben daha aydınlık ve daha doğru bakıyorum diyerek(evet bence de öyle bakıyorsun) o zaman şu kadınlarla ilgili ben de konuşayım yerine git bu demeçleri erkek arkadaşlarına ver diyolla herhalde. : ))

Son bişey daha ekleyim gidiyorum :)
Ben karşılaştığım bir çok kadından daha açık fikirliyim derken yine kıyasa üstelik kadınlarla ilgili bir kıyasa düşüyorsun. (Bunu enn başta açıklamaya çalıştığım özümsenmiş ataerkil izlere veriyorum, kadın erkek hepimzde var zaten) Dediğin gibi düşünen kadınları haklı bulmuyoruz, evet zarar veriyorlar belki. Ama mesele daha doğrusunu biliyorsam onlar yerine ben konuşayım olmamalı. Mesele ben aydınlık, daha doğru değerlendiriyorum öyleyse bu iyi bakış açısını hangi platformda paylaşabilirim olmalı. Orası da denildiği gibi önce erkek, eril alanlar olmalı. Oralarda sen konuşmazsan kadınlar hiç ifade edemez kendini.

Sevgiler,
İyi günler : )

"Abi benim soyledigim seyden bir hakkim oldugunu iddia ettigim mi anlasildi cidden?" diyeyim ben de. Belli ki birbirimizi anlayamadik.

- Kadinlarin ne yapacagi hakkinda bir soz hakkim yok. Bence kimsenin baskasina karisma hakki yok.
- Sen kadinlar hakkinda fikir beyan edemezsin.
- Evet ben de bunu diyorum.
- Hayir diyemezsin, kadinlarla ilgili bir sey soylemeye hakkinin olmadigini soyleyemezsin. Fikir beyan etme sus.
- ...

Boyle devam ediyoruz su an.

Acik fikirliyim derken aslinda cok iyiyim dedigimi filan mi anladiniz? Hayir, kadinlarin etek boyu beni ilgilendirmez diye dusunuyorum diyorum, insanlarin cogunun kendinde bu hakki gormesinin aksine. Bu beni kendinde o hakki goren insanlardan daha acik fikirli yapiyor. En acik fikirliyim demiyorum ki zaten, keske oyle olabilsem. Relatively diyorum.

Kadin dedigin evinde oturur diyen kadin hic mi yok? Oyle demiyor olmak beni bir parca acik fikirli bir erkek yapmiyor mu o kadinlara kiyasla? Bunu soylemek neden kadinlarla ilgili fikir beyan etmek oluyor? Kadin haklarini sadece kadinlar mi savunabiliyor yani? Tamam o zaman sorumu cevapladiniz dedigimde "bunu mu anladin cidden?" diyorsunuz. E bunu dediginizde bunu anlarim tabii, ne anlayacaktim?

Yok diyorum. Benim kadinlarin, erkeklerin ve digerlerinin kendi hayatlarini nasil yasayacaklarina dair bir sey soylemeye hakkim yok. Bunu soyleyerek de bir hakkim oldugunu degil, olmadigini acikliyorum. Bu beni ustun bir insan da yapmiyor. Daha acik nasil ifade edebilirim bilmiyorum. Hakkimin olmadigini soyledigim icin fikir beyan ettigimi soyluyorsunuz.

Ablam 2 gun once eczaneye sortla giderken ona bakip gulusen kadinlarin yanlis yaptigini soylemem kadinlarla ilgili fikir beyan etmek mi oluyor cidden? O kadinlara gore en azindan bu konuda acik fikirli degil miyim?

Kendimde baskalarinin hayatina dair soz soyleme hakki gordugum tek sey baska insanlarin daha baska insanlarin hayatina karisma hakkinin olmadigi. Buna kadinlarin, LGBT+ bireylerin ve diger sacma sapan ayrimciliga ugrayan herkesin haklari dahil. Hayvan haklari da dahil, vegan olmak icin inek ya da kuş olmama gerek yok mesela, haklarini savunuyorum cunku yanlis bir sey var ortada. Turkiye'de etnik azinlik degilim ama haklarini savunuyorum, siyahi degilim ama haklarini savunuyorum. Peki bu gruplarin eylemlerine katilabiliyorken kadinlarin eylemlerine neden katilamiyorum? (Burada herkes katilamazsin dememis, ama baska diyen kisiler var, o yuzden bu soruyu sordum.)

Kadinlar gununde ben konusayim da demiyorum tabii ki benim haddim degil. Ama bazi erkeklerin bazi kadinlardan daha acik fikirli olma ihtimali yok mu? Kadin yuruyusune o erkeklerin katilmasi bazi kadinlarin katilmasina gore hareketin gucu acisindan daha faydali olamaz mi?

Basbakan ornegi de hic absurt degil, benim sordugum soru oydu tam olarak, ama baska yerlere cekildi. Erkek dolu mecliste kadin haklari tartisiliyor elestirisi surekli yapiliyor, bir yerde kadin yonetici olursa bu bir kazanim olarak goruluyor, niye absurt bi ornek olsun?

Yani beyan edilen fikrin ne oldugundan bagimsiz olarak, beyan eden kisinin biyolojik cinsiyetine gore mi karar veriliyor? Teori boyle mi acikliyor bu durumu?

Teoriyle ilgili bir soru sordum ama nasil olduysa bu bile benim kullandigim dille, acik fikirli oldugumu soylememle ilgili bir seye donustu ve iki saattir nasil kimseyi kizdirmadan cevap versem diye ugrasiyorum. Benim sorum da rocket science degildi oysa.

Hepinize cevaplar icin tesekkur ederim ve iyi gunler dilerim.

Hocam ben tam olarak neyden rahatsız olduğunuzu anlayamadım. Eğer neden erkekler kadın hakları konusunda fikir beyan edemiyor demek istiyorsanız, bir feminist olarak neden etmesin ki tabii ki etmeli derim. Bu basit ifade özgürlüğü değil mi zaten. Teorik olarak örneğin diyelim bir televizyon programı yapılıyor. Katılımcıların hepsi erkek. O kadar kadın haklarıyla ilgili çalışan stk var bu konularda çalışan akademisyenler var programı yapanlar niye sadece erkekleri davet etmiş diye düşünürüm.

Bir de şöyle düşünelim. İşçi hakları konuşuluyor diyelim. Konuşmaya katılanların hepsi fabrikatör patron vs. Bu insanların destekleri tabii ki önemli. Ama patron işçinin yaşadıklarının ne kadarını anlayabilir. Burda patron-erkek işçi-kadın analojisi yapmıyorum ben yalnız. Taciz konusunda tacize uğramış bir erkeğin öne çıkması o kadar önemli ki, işçi yerine onu da koyabiliriz. Bu uğramayan erkeklerin empati kurmasını kolaylaştırır.

Murat Övüç daha fazla söz hakkına sahip değil. Yönelimi nedeniyle birinci elden bilgi verdiği için daha doğru şeyler söyleme ihtimali daha yüksek (tabii bu da patladı dünyadan bir haber dümdüz aptalca şeyler söylediği için ya da belki gey bile değil bilmiyorum). Bir örnek daha vereyim. Şimdi diyelim bir köy var buranın yakınına bir maden ocağı açılacak ya da termik santral kurulacak. Bunun yararı da zararı da en çok köylüye dokunacak. Burada köylünün daha çok söz sahibi olması gerekmez mi?

Bir de yarar konusu var. Açık fikirli erkek başbakanın bağnaz kadından daha yararlı olacağını söyleyemeyiz bence. Kukla bile olsa bir kız çocuğuna bu yapılabilir ihtimal dahilinde mesajı veriyorsa değerli olabilir. Ya da erkek başbakan ciddi anlamda durumu düzeltmek için politika üretiyor aktif çalışıyorsa daha yararlı olabilir. Ya da iş yapmıyor lafta konuşuyorsa ne kadar etkili olabilir. Bunu ölçmek zor.

Kadın hakları konusunda röportaj yapan adamın, kadınların kendini daha iyi ifade edebileceği ortamı yaratmayı çalışması, iş yerinde arkadaş çevresinde, röportaj vermekten daha yararlı. Bunun sistemi kırma ihtimali daha yüksek ve daha akılcı. Ama bence ilki de gayet iyi bir şey. Zaten bir konuda diyalog başlatmak o işi çözmenin ilk adımı değil mi. Neden kabul edilemez olsun. Ama kadın haklarını konuşanların ya da öne çıkanların %90'ı erkekse bu problemli. Niye böyle neden kadınlar öne çıkmıyor bunu sorgulamak lazım. Ama niye erkekler konuşuyor demem ben burda. Kadınlar neden konuşmuyor neden davet edilmiyor derim neden çekiniyor neden ortam yaratılmıyor derim.

Sizin durduğunuz yer toplumun %90'ından ilerde bir yer bence. Söyleyin gitsin insanlar alınır diye düşünmeyin anlatmadan anlaşamayız. Bu ve bunun gibi duyurular da inanılmaz değerli.

Soruyu sorarken rahatsız olduğum bir şey yoktu, varsayımsal bir durum için kuramsal bir cevap arıyordum.

Gelen yanıtların bazıları rahatsız etti, çünkü yapmadığımı söylediğim şeyi yapmışım gibi eleştirildim. Kadınların etek boyuyla ilgili fikir beyan etme hakkımın olmadığını söylemek kadınların etek boyuyla ilgili fikir beyan etmek olmuyor arkadaşlar. Bunu söylemem de fikir beyan etmek olmuyor. Bunu söylemem de. Sonsuza kadar aynı şeyi tırnak içine ala ala devam edebiliriz.

Ve evet, bu kadar cinayet işlenen bir coğrafyada, erkeklerin neredeyse tamamından zaten hiç ümit yokken, kadınların da bir kısmı öldürülenler için "o da kuyruk sallamasaymış" diyorken, bu şekilde düşünebilmek açık fikirli olmak oluyor. Açık fikirli olmak bir üstünlük değil, başkasına fikir dayatmak da değil, sorgulamak ve daha iyiyi aramak, bulunca da kabullenebilmek demek.

Belli ki sorgulayabilmişim, öğrenmeye çalışıyorum, gelip size danışıyorum. Benim açık veya kapalı fikrime ihtiyacınız olduğunu söylemiyorum, size fikir vermeye de çalışmıyorum. Kendi perspektifimi, dünya görüşümü açıklıyorum ki soruyu niye sorduğum, ne demeye çalıştığım anlaşılsın.

Ben sorumun cevabını insanların ağzına laf yerleştirilmeyen, sözleri çarpıtılmayan, daha akademik bir zeminde de bulabilirim, oradan yola çıkarak kendi okumamı da yaparım. Reddit'te her konuda uzman dolu, keşke en başta orada sorsaydım. CNN Türk tartışma programı seviyesinden iyi olur en azından.

Üstelik benim hakkımda da bilginiz yok, cinsel kimliğimi bilmiyorsunuz, ne bileyim tecavüze uğrayıp uğramadığımı bilmiyorsunuz, diğer politik görüşlerimi, dinlere bakışımı, nasıl bir ortamda yaşadığımı bilmiyorsunuz. Tek bildiğiniz erkek olduğum, bunun üzerine kendi varsayımlarınızla eleştirdiniz.

Belki yine biri cevap verir, bilgilendirmeye çalışır filan. Ama zahmet etmeyin, sağ olun. İyi niyetiniz için teşekkür ederim ama buranın uygun bir ortam olduğuna inanmıyorum artık. Buna rağmen öğretmek istiyorsanız da nasıl bana WhatsApp gruplarında, kahvelerde filan, eril ortamlarda çözüm üretmemi öneriyorsanız, siz de kendi içinizde bu sorunu çözün öyleyse. Bu kadar katilin arasında, sorgulamayıp kendisi cevapları bildiğini düşünen erkeklerin ve kadınların arasında, gelip bize danışan birine niye kızıyoruz diye bir düşünün.

Teorik bir soru sordum, tekrar tekrar kadınların hayatına karışan biri olmadığımı söylemek zorunda kaldım, üstelik bunu söylediğimde de tekrar başa döndük ve kadınlara karışan biri olmakla suçlandım. Döngüden çıkamadık.

Sirkeli su yeterli olur diye düşünüyorum. Bi süre beklet

Sirke virüse karşı etkili olmaz diyorlar televizyonda.

Ayrıca sirke ve karbonat birbirinin etkisini yok eder ve kapalı bir kapta karıştırırsanız patlayabilir diye okudum az önce.

Bozulacak şeyler değilse biraz balkonda filan bekletip sonra yıkasanız daha iyi olabilir. Ama buzdolabında bekleteyim madem demeyin, virüs soğukta daha uzun süre yaşayabilir.

En doğru yöntem nedir ben de bilmiyorum. Başkalarından umarım cevap gelir.

sirke virüs türlerine karşı etkili değilmiş. kullanacaksan 70 derece falan kolonya olmalı imiş.

Biz marul, maydanoz gibi ot ve sebzeleri balkona koyup, yiyeceğimiz zaman yıkayıp yiyoruz. Aldıktan sonra iki gün dokunmadık geçen hafta.

Portakal, elma, kereviz gibi meyve ve sebzeleri sabunlu suda yıkayıp, kurulayıp kaldırıyoruz.

Balkona koyup bekletin sonra normal suyla yıkayın. Sirkenin de dezenfekte edici bı etksii yok çeşme suyunun kloru bile ondan daha çok etkiliymism

Sabun kullanmayin yiyeceğiniz şeylerde.

@red g

sabun neden yok ?

meyveleri suyu leğenin içine dolduruyorum, sonra deterjan döküyorum içine.

bol köpürtüp her elmayı iyice cilalıyorum.

sonra lavobanın diğer haznesine su doldurup orada duruluyorum.

deterjan öldürmez sanırım en çok ishal yapabilir, ama iyi durulanmazsa kansere kadar yolu vardır herhal.

Virüs sirke ya da karbonatla ölmez.

deterjan konusunda ciddi değilsiniz umarım. @kulustur

1 damla deterjanı arıtabilmek için 250 litre su gerekiyor.

yani aslında bulaşık yıkadığımızda biz o deterjan kalıntılarını temizleyemiyoruz ve kanserojen.

mesela bir tava yıkadınız, tamamen arındırdığınızı düşünüyorsunuz, ocağın üstüne koyup kızdırdığınızda mutlaka yanık deterjan kokusu gelir zate ne kadar durularsanız durulayın deterjan kokar.

lütfen böyle çamaşır suyudur, deterjandır falan yiyeceklerinize bulaştırmayın. çok tehlikeli.

@hem şişko hem deli

anladım peki market ve pazardan aldığımız açıkta satılan ekmek, simit, elma, armut, ıspanak vs. nasıl steril hale getireceğiz ?

evde 65 yaşında annem var, bağışıklığı da düşük...

@kulustur, bilmiyorum, hiç bi fikrim yok açıkçası, bilim kurulu önerilerini araştırın.

benim annem de öyle, 65 yaşında, yeni ameliyat oldu ve kanser hastası, çok çekiniyorum.

annemle ilginç bir psikolojik oyun oynuyoruz, sebze falan almıyoruz, meyve de almıyoruz, bir tek portakal ile patates soğan tüketiyoruz. portakalın kabuğu kalın onu yıkasan da bişey olmaz, bir elma gibi , kabak gibi, ıspanak gibi değil yani.

patates soğan da zaten yağ içinde kavruluyor.

oynadığımız oyun şu, virüs var tırsıyoruz, canımız sebze , meyve çekiyor elbet ama çekmiyormuş gibi yapıyoruz.

Elmanın kabuğunu soyuyorsun, ıspanağı da pişirip yiyorsun zaten. Bu kadar paranoyak olmayın yahu.

elorelia

aldığınız gibi mi yiyorsunuz, pişiriyorsunuz.
poşetten çıkarınca bir yere koymuyor musunuz.
mesela simit aldınız simitçiden yediniz bu kadar mı ?

misal markette elmanın üstüne koronalı biri öksürdü.
soydunuz yediniz, elmaya dokununca size bulaşmaz mı ?
bıçağın üstünde kalacak, elmaya dokununca bir sürü yere dokunacasınız belki babanız, eşiniz oraya dokunacak....
siz de elmayı yıkamadan yediniz ? bir noktayı atlıyorum yada siz atladınız.

Yediğiniz yiyeceklere sabun filan karıştırmayın yahu; çok riskli. Aldıktan sonra iki üç gün yemeyin, sonra akan suyun altında yıkayın. Ben sirkeli suda bekletiyorum da tamamen psikolojik, etkisi yokmuş.

Bir de virüsün bulaşma süresi diye bir şey var; 2 gün geçtikten sonra virüs kalsa da sizi hasta etmez diyor doktorlar bangır bangır her yerde.

Yukarıdakilerin dediği gibi sirke tabii ki de virüslere karşı işe yaramıyor.

Doktor Jeffrey'inin anlattığına göre sabun suyla yıkayabilirsiniz. Sabun ksin çözüm olduğundan bu da kesin çözüm oluyor. www.youtube.com

Ekmegi simiti vs ateşe tutarak virusu oldurebilirsiniz. Meyve sebzeye sabun deterjan surmeyin, bekletin yikayin pisirebiliyorsaniz pisirin pismiyorsa normal yiyin.

Evet

Son iki sorudan hangisine evet?

sanırım teşekkürler kısmına evet dedi.

Başlığa evet demiş olabilir mi?

sağlık bakanlığının kılavuzuna göre, Hastaneye yatış gerekmediği düşünülen 50 yaş altı, kliniği hafif hastalar evde takip edilebiliyor. Evde takip için önerilenler listesinden;

"Ortak tuvalet, banyo kullanılıyorsa bu alanlar iyi havalandırılmalıdır. Banyo
ve tuvaletler günde en az bir kez sulandırılmış çamaşır suyuyla (1:100 normal
sulandırmada) temizlenmelidir."

"Solunum yolu sekresyonları veya vücut çıkartıları ile kontamine olması mümkün
olan tüm yüzeylerin sulandırılmış çamaşır suyuyla (1:100 normal sulandırmada) temizlenir ve belirgin şekilde kirlenme olduğunda ise (1:10 normal sulandırmada) kullanılır."

1/100’lük çamaşır suyu hazırlanışı: 1 ölçü çamaşır suyu + 99 ölçü su (500-600 ppm
klor açığa çıkarır)
1/100’lük çamaşır suyu elde etmek için pratik olarak 10 litre su içine 1 küçük çay
bardağı çamaşır suyu konulur.

Bingo üzerinde <%5 hidrojen peroksit yazıyor, ama bu ne demek anlamadım. En az mı en fazla mı %5 acaba ve bu oran virüs için yeterli mi bilmiyorum. Kokusu kötü olmadığı için eğer hijyen için yeterliyse bundan kullanmak istiyorum.

Asıl endişem annemin Kosla Oxi Action kullanıyor olması, başka çamaşır suyu kullanmıyormuş, astımı olduğu için çamaşır suyu rahatsız ediyormuş. Bu nedenle özel olarak bu iki ürünü, genel olarak da klorsuz çamaşır suyu denen şeyleri kullanmamız uygun olur mu merak ediyorum.

1) otel rezervasyonarını saf gibi başka şehirlere yapmayın hepsi madrid olsun yeterli.
2) thy.
3) yasal değil gibi?
4) iş vizesi mi? turist olarak başvuruyorsanız vermek zorunda değilsiniz sanki. avrupa mektuba takıntılı ama dilekçeye de yazın. web sitesinde isim yazıyorsa işe yarayabilir. ayrıca bir belge olarak hazırlayın web sitesi çıktısında işaretleyerek vs.
5) mantıklı bir süre geçtiyse sıkıntı olmaz. 2 hafta sorun olmaz.
6) öyle yazıyorsa şakaları yoktur. emanete alıyorlar mı onu öğrenin. emanete alıyorlarsa sıkıntı olmaz. amerika gibi emanet dahi yoksa ona göre hazırlıklı gidin.

Otel rezervasyonlarini sadece Madrid'de degil, konferansin oldugu yerde de yapmam gerekecek. Ama Madrid'den oraya ulasim rezervasyonu yapamiyorum.

Konferans vizesine basvuruyorum.

Bende evde o belgeler olabilir. Eve gelince bakarim. Ama once Kursat'la bira icmeye gidecem.

yök kararında karar yayınlandığı tarihten itibaren dedi. yüksek lisans altı yarıyıl; yani bahar 2019'a, doktora ise on iki yarıyıl; yani bahar 2022'ye tekabül ediyor. bunun dışındaki bir tarihe zorlanırsanız, itiraz edersiniz ve kazanırsınız.

yönetmelik: www.yok.gov.tr

yürürlük tarihi: nisan 2019

"Geçiş hükümleri GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Yönetmelikle getirilmiş hükümlerin uygulaması ve belirlenmiş süreler yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihinden itibaren başlar"

YÖK daha sonra karmaşayı gidermek için 2016-2017 güz yarıyılı itibariyle sürelerin başladığını söyledi, şurada: www.akademikpersonel.org

Bunun da c maddesinden üniversitelere bırakılmış gibi anlıyorum.

Peki sebebi nedir? Parkinsonun nezleden gripten farkı ne bu konuda?

bence terliyor olma sebebiyle parkinson gibi bir hastalığın ilacını kullanmayın. ne kadar az hap kullanırsanız o kadar daha sağlıklı ve mutlu olursunuz.

bol su tüketin. gerekiyorsa koltuk altınıza botoks yaptırın. eğer mesele terlemekten ziyade koku problemiyse koltuk altına hindistan cevizi yağı sürün biraz.

terleme konusuna ne sebep oluyor o konuda biraz doktor görüşmeleri yapın. vücutta ters giden şeyler veya yanlış yaptığınız bir şeyler sonucu bu durum böyle oluyor olabilir.

bence böyle kimyasal çözümden ziyade daha farklı şekillerde durumu çözmeye çalışın. parkinson ilaçları çok ağır ilaçlardır.

terlemenin tedavisi var ?

Nedir tedavisi, paylaşır mısınız?

Defalarca doktora gittim, tiroidde bir sorun yok deyip alüminyumlu krem, rollon gibi şeyler önerdiler. Onlar da pek işe yaramıyor.

direk kolay bir tedavisi yok. Hyperhidrosis teshisi kondu mu size?

Doktorunuz hayatinizi ciddi anlamda negatif olarak etkiledigini biliyor mu? Tedavi belli ki ise yaramiyor bir sonraki adimlari atmak gerekebilir. Botox enjeksiyonuyla sanirim en cok sorun olan bolgelere lokal olarak bir kac aylik iyilesme saglanabiliyor sonra tekrar yapmak gerekiyor. Artik tamamen kontrolden ciktiysa ameliyat ile cozumu var, ter bezlerinin bir kismini aliyorlar. Bir sekilde bir iyilesme elde etmelisin ama, gunde bir kac tisort degistirmeyle yasamak istedigini giyememek, sosyal fonksiyonlarda sikinti cekmek buyuk problem. Doktorunuz care olamiyorsa baska birini bulun.

Teşhis kondu. Botoxu da ameliyatı da konuştuk farklı doktorlarla. Botox deneyebilirim belki, ama tüm vücuduma yaptırmam gerekiyor neredeyse. Ameliyat için de başka bölgede terlemenin arttığını söylüyorlar.

Dün yine Driclor denedim. Bazı insanlar bir kez sürdüm iki hafta hiç terlemedim diyorlar. Benim kol altlarımda biraz işe yaradı ama sırtım ve kafamda hiçbir fark olmadı.

Malesef dediğiniz gibi sosyal hayatımı da şu an olduğu gibi iş hayatımı da çok etkiliyor. Yani banka gibi bir yere girsem daha fazla para kazanırım ama takım elbise giyemeyeceğim için teklif gelse direkt reddederim.

Sanki içtiğim sudan daha fazla ter atıyorum. Normal insanların spor salonundaki hali benim birkaç yüz metre yürümüş halim, hatta hava biraz sıcaksa oturduğum yerde o hale geliyorum. Biraz fazla terlersem plastik veya deri koltukta bacağımın popomun izi bile çıkabilir, yani sadece kol altı filan değil problem.

Gomlegin icine atlet vb giyebilirsin, drifit olanlardan filan belki?

Drifit gömlek bulmam lazım sanırım :) Çünkü atlet belki ıslak kalmaz ama gömlek tüm teri emer yine.

Nörolojik ilaçları denemekten çekinmiştim ve gittiğim doktorlar da önermedi hiç. Yarın bir nöroloji uzmanına gidip sormodren denemek istediğimi söyleyeyim.

Terleme problemi bende de var. 18 yaşımda sadece sırt bolgemde vardı ve yaz kış çanta takarak kapatmaya çalışıyordum.Ardından tüm vucuda yayıldı. Yanımda çanta gezdiriyorum bende 20 tane selpak,ek tişortler ile geziyorum. Gün içinde cami,dükkan vs yerlerde değiştiriyorum :) 10 yıldır aynı alıştım artık. 120 kiloydum belki kilodan oluyordur dediler 80 kiloya kadar duştum ama pek fayda etmedi , doktorlar anormallik yok dedi. Psikolojikmiş vs hap aldık , işe yaramadı.Bende bir çözüm bulamadım ama aynı sizin durumu yaşıyorum , yazmak istedim. Kafa göz Allah ne verdiyse yaz kış terliyorum. Garip işler.

karbonat sürünce iyi geliyodu sanırım terlemeye. bi araştırın derim

son bir kaç yıldır bende de var. neler hissettiğini biraz anlıyorum. yazın veya kışın takım elbise giyenleri gördükçe takım elbise giymenin gerekmediği bir işte çalıştığım için şükrediyordum. yazın mesela oturduğum yerde, hiçbir şey yapmasam bile şırıl şırıl terlediğim oluyordu. şimdi ise bazen sweat giyiyorum terliyorum, tşörtle oturuyorum üşüyorum, ne yapacağımı şaşırıyorum. terleyip en ufak soğukta kalsam da hasta oluyorum sonra. bu yüzden mendille gezer oldum. benim de boyun ve kafa özellikle terlediğim bölgeler.
kendi durumum için teşhis koyamadım, bazen yediklerimin etkisi olabilir diye düşünüyorum, kesin ölçemedim ama sabahları yumurta yediğimde biraz daha çok oluyor gibiydi. çok su içip hiç içmemek arasında da bir fark göremedim. bir tanıdık vardı, kırk derecede bile takım giyip hiç terlemezdi. gün içinde çok çok az su içiyorum derdi. dediğim gibi kendimde bir fark göremedim.
yine de zayıf kalınırsa ve az yenirse vücut daha az enerji üreteceği için belki terleme azalabilir gibi bir teorim var. emin olmayarak yazıyorum; gün içindeki terlemeni azaltabilmek için belki kahvaltı ve öğle yemeklerini azaltarak bir deneme yapabilirsin? bir bak bakalım değişen bir şey oluyor mu? Gün içinde ayrıca çay kahve gibi sıcak içecekler de içmemeye çalış. giysi için %100 pamuklu giysiler giyin derler, bir de spor markalarının hava alan terlemeyi azaltan kumaştan gömlek ve tşörtleri oluyor. iş için de uygun olanları bulunabilir belki.
Geçmiş olsun.

el ve ayak terlemesi için
iyontoforezcihazi.blogspot.com.tr

koltuk altı için driclor düzenli kullandığım da işe yaradı

giysi seçimi de önemli. terleme denilince herkes pamuklu öneriyor. ama polyester ve yün gibi, nefes alan seyleri tercih edebilirsin. atlet giymek teri emmesi yönüyle iyi olsa da ikinci bi katman olarak sicaklamana neden oluyor. havalar sogukken polyester gomlek+ince yün kazak yapabilirsin. sadece gömlek giyeceksen siyah ve lacivertten baska care pek yok. bir de bazi gomlekler canvas tarzi oluyor ve teri daha gec belli ediyor ancak bi sure sonra yine ayni oluyor... bence atletsiz polyester gomlegi bi dene...

Tek renk lacivert ve siyah gömlek de sorunlu. Mecburen ekose gömlek aldım birkaç tane, ıslaklığı daha az belli edeceğini düşündüğüm renkleri seçtim.

Resmi görünmek için tek renk gömlek daha iyi sanırım, ama bununla idare edeceğim. Haftasonu epey uğraştım, 3 tane gömlek zar zor aldım.

Ve arkadaşları diye okumuştum bir yerde. Ve ark.

ve arkadaşları +1
ve ark. kısaltması.

çeviriyi teorik eğitim olarak alan arkadaşlar 1 saat filan tartışır bunu :) ama pratikte ve ark. deyip geçiyoruz.

soruya yanıt değil, ama söyleyeim yine de. "et al." şeklinde, tek noktayla yazılıyor sanırım.

şurda da konuşulmuştu.

(git: 1177694)

Bizim okul hep ve ark. yazıyor ama daha önce duyuruda sorulmuştu, vd. demişlerdi. Ve ark. yazarım ben olsam.

Nasi yav? TDK'da yaziyor iste, www.tdk.gov.tr




vd. --> Ve devamı, ve diğerleri

nasılı şöyle
Marshal and colleagues argued in their paper about DVT that ...
diye giden ifadedeki "colleagues" o adamın (iş)arkadaşları/meslaktaşları oluyor makale ise bir kişinin adıyla anılıyor.
Etik olarak diğer "insanlara" daha münasip bir ifade olduğu için et al'u biz ve ark. diye çeviriyoruz.
"ve devamı" insan için hiç yakışık alan bir ifade olmuyor ahmetin devamı mehmet.... diğerleri de sanki onlar yabancıymış gibi oluyor oysa aynı ekipteki insanlardan bahsediyoruz.

tek yaşıyorum, her sabah duş alıyorum, tüketimim toplam 4-5m3 civrında oluyor. ıvır zıvır bedeli dahil 20-30tl civarı geliyor fatura.

Metreküp olarak miktarını hatırlamıyorum ama bize İstanbul'da iki kişi 40-45 lira geliyor. Yazları her gün duş, kışları iki günde bir. Haftada ortalama 3 kez çamaşır makinesi çalışır, bulaşık makinesi yok elde yıkıyoruz. Bilemedim. Duşta çok mu kalıyorsunuz acaba?

Duşta en fazla 10 dakika filan kalıyorumdur, servise geç kalıyorum zaten her gün.

"harcamisim" derken simdi merkezi isitma ile size paylastirilan fiyat sizin tuketiminize gore mi? yoksa herkesin ortak kullandiginin binadaki daire sayisina bolunmesiyle mi bulunuyor? metrekup cinsinden tuketiminizi kontrol edin.

yer ankara

sabahtan aksama isteyim; sabah-aksam dusumu alirim, 2-3 gunde bir bulasik haftada 2-3 kere de camasir calisiyor... teras var orta boy yazin etkiliyor bu daha cok; aylik 70-80 civari geliyor...

not: temizlik icin gelen kisi ne kadar su kullaniyor bilemiyorum tabii

Gelen faturada benim tuketimim metrekup olarak yaziyor. Onu toplam tuketimi metrekareye bolerek mi buluyorlar bilmiyorum, ama faturada sayac numaralari var. Techem denen isi payolcer sistemi var sitede. Ben sitecek kaziklaniyoruz, ondan yuksek diyordum, ama diger faturalara bakip 1 metrekup sicak su ancak kullanmis olduklarini gorunce suphelendim.

Pay ölçerli yerlerde geçiriyorlar. Ben de yaşadım 2 ay bi yerde öyle. Yaz günü 70-80 lira geliyordu. Büyük eve geçtim, daha çok su harcıyorum, 20-30 lira hatta bu ay fatura bile gelmedi.

İki kişi, aylık toplam 12-14 m3 arası tüketiyoruz.

Kişi başı günlük 150 lt su tüketileceği hesaplanır. insani tüketim amaçlı sular hakkında yönetmelikte bu değer kişi başı günlük 200 lt kabul edilir. (içme ve kullanma, temizlik hepsi dahil)

siz bunun nasil hesaplandigini yoneticiyle bir konusun size aciklasin bu "sicak su faturasi" neye gore veriliyormus diye. eger butun isitma giderleriyle beraber dusunup boluyorlarsa bundan kelli sicak suyu oradan kullanmayin.

onun disinda diger faturalarda nasil ancak 1metrekup oluyormus bu sicak su? demek kullandiklari baska bir sistem var herkesin. belki elektrikli ani su isitici kullaniyorlardir mesela.

sonuc olarak 100 lira su faturasi normal degil. gerekirse siz de sicak suyu oradan kullanmayin. eve de elektrikli isitici baglarsiniz ya da kokten kurtulmak icin oradan cikabilirsiniz.

bu arada: normal su faturasi sizin adiniza geliyor degil mi? onun orani sicak suya gore hem metrekup olarak hem de fiyat olarak nasil oluyor?

Termosifon falan bağlasan 1m3 sıcak su sana kat kat ucuza gelir.