meyve ye.

meyve

biraz sabret bitiyor o krizler. o krizler sende bir sorun olduğunun belirtisi zaten. şeker metabolizman sorunlu. kriz geldikçe meyve de yeme. fruktoz en zararlı şekerdir.

doktor değilim.

tadi igrenc bir sey yiyince kacabiliyor, denemekten zarar gelmez. tabi agzimin tadi kacti bi tatli yiyeyim diyen de var.

bir de sey iyi, tarcin.

Bu yaşadığınız klasik karbonhidrat krizi, bu ataklarla baş edip diyetinizi bozmazsanız eğer bir süre sonra, ki bu genelde 20 günü bulur, bu tip krizler yaşamazsınız bir daha. Bunu yoksunluk krizi olarak da düşünebilirsiniz; vücut şekersiz kaldığında, tıpkı uyuşturucu alınamadığında yaşanan yoksunluk krizine benzer belirtiler gösterir. Ayrıca meyve de hatrı sayılır bir şeker deposudur, fruktozla glikoz için biri diğerinden daha iyidir şeklinde bir şey söylenemez; ikisi de şekerdir en nihayetinde. O nedenle meyve yemenizi de naçizane önermem.

@angelus: uzman mısınız bilmiyorum. eğer uzmansanız en haklı sizsiniz. ben doktor olmadığımı söylemiştim. o yüzden bol bol referans vererek ve yine de konuşucam:

Sizinki klasik diyetisyen kafası. o diyetisyenler ki dünyanın en düz kafalı mesleklerini icra etmekteler. "sütün içinde kalsiyum vardır. hmm. o zaman süt kalsiyum kaynağıdır..." gibi düz bir mantıkla ilerliyorsunuz. oysa prof. dr. ahmet aydın -beslenme ve metabolizma anabilimdalı bşk. (cerrahpaşa)- der ki: "süt iyi bir kalsiyum kaynağı değildir. içindeki sodyum ve potasyum kalsiyumun emilmesini engeller. yeşil yapraklı sebzeler sütten çok daha iyi bir kalsiyum kaynağıdır."

şeker şekerdir. demeniz de aynı mantık. şeker aynı şeker değil. boşuna "nişasta bazlı şeker en pis şekerdir." demiyor bir sürü hekim. -canan karatay, ahmet aydın, kenan demirkol, yavuz dizdar aklıma gelenler- çünkü nişasta bazlı şeker dediğimiz şey fruktozdur.

fruktoz en pis şekerdir. yine referans vererek ahmet aydın dan bir alıntı yapayım:

"Früktoz, glükoza göre daha tatlı bir şeker, daha fazla bağımlılık yaratıyor. Früktoz iştahı daha çok artırıyor. Bir arştırmada 9 normal kilolu sağlıklı erişkin hastaya farlı zamanlarda glükoz, früktoz ve şeker içermeyen fizyolojik serum verilmiş ve fonksiyonel manyetik rezonans ile beyinde iştah merkezinin bulunduğu hipotalamus incelenmiş (4). Glükoz 20 dakika içinde ilgili alandaki sinirsel aktiviteyi artırmış. Früktoz ise tam tersine aynı süre içinde sinirsel aktiviteyi azaltmış. Kontrol olarak kullanılan şeker içermeyen serum fizyolojik ise hiçbir etki yapmamış. Glükoz açlık hormonu olan gherlini bastırıyor, buna karşılık tokluğu sağlayan hormon olan leptini uyarıyor. Halbuki früktoz gherline etki etmiyor ama leptini bastırarak aşırı yemenize neden oluyor."

benim bildiğim musevilerde böyle bir inanç var.

Musevilerdeki inancı biliyorum da ben bilimsel olarak bir araştırma var mı onu merak ediyorum.

yahudiler yapıyorsa doğrudur :))
hamursuz bayramı sayesinde de vebadan kurtulmuşlar.

neyse.. şimdi sütlü gıdalar daha alkali olmakta. yani teorik olarak sütün falan midede ph'ı yükseltmesi lazım. bu da etin proteinini sindirmeyi engeller düz mantıkla. çünkü protein sindirimi asidik ortamda aktifleşen pepsin enzimiyle oluyor.

bunun haricinde farklı hayvanlara ait etlerin karışması da sıkıntılı olabilir. bu karışıma ile olursa sindirim sistemi bakterilerinin sapıtabileceği de söyleniyor. bunu ciddi bir kaynaktan okumadım ama mantıklı.

sonuçta saçma sapan bir bakteri bağırsaklarda tutunup çok feci enfeksiyonlara neden olabiliyor. bunu bir nebze engelleyen şey midenin asitli ortamı.

Ben tavuk yemekten tiksindiğim için bir süredir tavuk göğsünün üstüne peynir koyup pişiriyorum, henüz bir zararını görmedim.

tr.wikipedia.org

Twitter'da şu sıralar bir takım güncellemeler var, o yüzden gelmiyor.

paganlık daha genel. ortadoğu'da oluşmuş tektanrı düşüncesine inanmayanları tanımlıyor. Şamanizm ise paganizmin içinde yer alan bir inanış.

Paganizmde Doğa inancı vardır, Doğa Ana bu anlamda tek tanrıdır ama Şamanizmde sadece Gök tanrılarına inanılır, her toplumun kendisine ait farklı tanrıları vardır. Gök Tengri de biz Türklerin tanrısıydı bu çerçevede. Bu da Paganizmi tek tanrılı (Doğa Ana) bir din yaparken Şamanizmi çok tanrılı bir din yapar. Ayrıca, Paganizmde birçok yardımcı tanrı vardır ama bu tanrılar Doğa Ana'nın tek tanrı olduğu gerçeğini değiştirmez.

paganizm eski avrupadaki çok tanrılı dinler. roma, yunan, isveç falan.

şamanizm elemanın tekinin doğa üstü güçleri olduğuna inanılması. onun etrafında ayinimsi şeyler. eski türkler, moğollar vs. kızılderililerde de var.

ikisi bam başka şeyler?

çok fazla bilgi kirliliği yayılmış. Bu sebeple bir düzeltme yapayım. Paganizm doğa inancı demek değildir. Tek tanrılı ya da doğa ana'ya tapan bir inanç da değildir. Aynı şekilde şamanizmin de gök tanrılarıyla bir nedensellik bağı yoktur. Paganizm sadece avrupa'da bulunmaz. Şamanizm de neredeyse bütün toplulukların geçtiği bir evre. Sadece orta asya'ya özgü değil.

Biraz daha açarsak, ana kavramlarımız totem, tabu ve ruh'tur. Tektanrıcılığı geçtim, tanrı kavramının bile bulunmaması gerekir bu antropolojik ögeleri açıklarken. Tanrı kavramı, şamanizm ve paganizm'de topluluk içi iktidar ilişkilerinin tekelleşmesi ve erilleşmesiyle giren bir kavramdır. Ondan önce ata-ruhlar, totem hayvanları söz konusudur. Ne zaman bahsedilen, doğa-gök-yeraltı gibi tanrılar girmişse totemden tabuya geçiş söz konusudur. Yani eşitlikçiliğin, kutsal olanın temsili lehine bozulması söz konusu olur.

Aralarındaki farka dönelim. Daha önce girdiğim entry'de sadece bir görüşü sundum. Ancak bu daha çok kabul gören bir görüş değil antropoloji'de. Genel kanı ikisinin aşağı yukarı aynı olduğu yönünde. Ancak ben antopoloji alanına dahil değilim. Kendi alanımda kültürel çalışmalar yürüttüğüm için, elimden geldiğince kavramları tekilleştirmeye çalışıyorum. Şamanizm-paganizm ayrımını, kendi aklımda meşrulaştırmak için, din adamı kabul edilen kişinin topluluk içindeki konumuna bakıyorum. Şamanizm'de bir din adamının varlığı, toplumdan ayrılma sinyalleri verebiliyor. Farklı inanışlarda(animizm vs) bu daha az bbelirgin. Bu sebeple toplamını paganizm altında topluyorum. Elbette bu metodolojik bir seçim. Üstelik antropoloji geleneğinin çoğunluğunun savunduğu bir seçim değil.

emin olmamakla beraber, soğuk suda beklet diyorum.

Buz kompresi.

Bulundugum yerde soguk dolu kap ve buz bulma imkanim yok suan... Yapacak birsey yok mu? Sabah 4:30 da jalkacagim bu halimle.

Bacaklarını havaya kaldır duvara daya bi süre takıl öyle. En geleneksel yöntem o.

Yarın gezmesi için içmek, bol sangria ve şarap. O yine ağrıyacak ama hissetmezsin :)

Ama ondan önce düşünülecek olan ağrı kesici.

Paris'teyim suanda. Tr'de de yurunur istersen:)

16 saat mi!!! :D yuh! Ben de geçen hafta 9 saat yürüdüğümde bizzat bu tarif ettiğin şeyi yaşadım. Bacaklarımı diz kapağından bırakmak istiyorum acıdan :D Sonra ağrı kesici jel bulup süreyim dedim; psikolojik olduğunu sanmam ama bikaç saatte baya hafifletti. Yani verdiğin saati geçmişiz ama bugün bi eczaneye uğrayıp böyle bişey isteyip bacaklarına sürebilirsin.

Kas gevşetici ağrı kesici içip zıbarmaya çalış

Duyuruyu 1 ay once acmisim, hala biraz uzun yuruyunce sag bacagim agrimaya basliyor o gunden beri.

Açmayın.

neden ısrar ediyor peki? aşık falan mıdır? cinsiyet bi de?

Önceden açmıyorum ama ardı ardına 15 kez arayınca başka şansım kalmıyordu. Sonra bir app'le aramalarını engelledim, şimdi ona rağmen üst üste arıyor hala, "çok kötüyüm, engeli kaldır" diye mesajlar atıyor.

Bence psikolojisi bozuk olduğu için ısrar ediyor. Takıntı gibi bir şey oldum sanırım onun için. Ben onu takmadıkça, reddettikçe küçük düşürüldüğünü hissedip hırslanıyor da olabilir. Bana açıldığı için arkadaşlığımızı kesmiştim. O erkek.

Konuşmak istemediğiniz biri 1 kere de arasa 151 kere de arasa teknik olarak bir şey fark etmiyor; açmamanız lazım. Açınca ibnelikleri tutuyor zira.

cevap verme geçer. dediği gibi "çok kötü" ise bile bu anlık bir duygudur. seni aramanın bir fayda etmediğini kısa sürede öğrenir. tamamen tepkisiz kal. ne mesajlarına ne aramalarına asla cevap verme.

açmayacaksın çok net. kafasına şimdi ancak çok kötü olursam benle iletişiyor diye kodlamıştır. 16. aramamda açacak evet falan diye düşünüyordur. Hayatından tamamen çıkartıyorsun, numarayı engelliyorsun, mesajları da engelliyorsun, whatsapp falan o tarz mecralardan da engeli basıyorsun. iletişim kurmuyorsun. Allaşkına zaten senin yardımcı olabileceğin ne olabilir ki artık yani; bunu görmesi lazım yaşayarak, acımasız ol biraz.

Geçmez, Öldürülen insanlar da yok canım daha neler diyen insanlardı. Son kez bir mesaj atın eğer bir daha ararsan savcıya giderim diye. Ararsa savcıya hidin şikayet edin. Haberler takıntılı sevgili cinayetleri ile dolu. Savcılığa verin gözü korksun.

oha ben ben 5 aydır sürdüğünü bi şekilde okumamışım tacizin çok pardon. Öyleyse @orhan tv ye katılıyorum. son bir kez savcı diyorsun uyarıyorum son kez diyorsun ve engelliyorsun. devam ederse de şikayeti basıyorsun.

Savcılığa vermeyi ya da ailesini psikolojisi hakkında uyarmayı düşündüm ama bunların onu daha çok hırslandırmasını istemiyorum. Psikolojisi gerçekten bozuk, erkek arkadaşımın twitterındaki alakasız tweetleri kendine yormuş falan. Zaten hiç arkadaşı yok, bir ara boşluktan bana sarıyor diye düşünüyordum ama bir insan neden onu istemeyen birini ısrarla rahatsız eder ki? Ben sert bir dil kullandığım zamanlar bana bağırdığı oldu, küfür ettiği oldu, sonra özür diledi falan. Kendine zarar verme ihtimali de var bence.

kendisine zarar verme ihtimali var diyorsun ama sen bu adamın akıl sağlığından sorumlu değilsin, onunla ilgilenmek, onun icin en iyisinin ne olacağını düşünmek zorunda değilsin. sen kendin için en iyisini düşünmelisin. Adam için istemeyen birinin niye peşinde koşar diyorsun, yav cevap cok acık değil mi adam sorunlu, rahatsız. sen neden bununla aman hırslanmasın aman zarar görmesin diye görüşüyorsun ki? bırak ailesi düşünsün yav. seni kim düşünecek?

kendine zarar veriyorsa versin sana ne.

savcılığa ver engele devam.

Toptan kendinizi kaybedim.bi süre sosyal mecra hesaplarınızı kapatın(sen ve erkek ark)
Telefon numaranı değiştir. Kafan rahat olur. Öbür türlü uğraşır durursun

ilginç. ben de pek hatırlamıyorum

Pilav Anadolu'da spesifik bir özelliği olmayan herhangi bir besinken İstanbul'da çok fantastik bir tatmış gibi algılanıyor sanırım, ondan olabilir.

demek ki ilginç olan geri kalan 80 ilin insanları değil, istanbul sakinleri.

çiğ köfte ulusal bir lezzetken, nohut pilav, böyle bir algıya ulaşamadı. nohut-pilav da güzel bir şey ama, yine de, pilav ve nohut işte arkadaş. niye durduk yere nohut pilav atıştırmak isteyelim ki. bence ilginç olan istanbul'da böyle yaygın olması. doğru soru:''bu olay niye istanbul'da bu kadar yaygın acaba?'' olabilir.

hatta dizilerde falan çıkıyordu, böyle offf nohut-pilav yumulalım hemen diyen karakterler. ne değişik adamlar yav bunlar, alla alla diyodum. herkesin olaya bakışı farklı demek ki. nohut pilav yemişliğim de var ama bende öyle bir çiğköfte bağımlılığı benzeri bir his oluşturmadı hiç. insanların çoğu benim gibi olabilir.

pilav unkapanında ünlüdür. unkapanı da istanbulda. olay bundan ibaret.

aynı şekilde bakarsanız 10 yıl evvel midye dolmayı belli şehirler hariç diğer yerlerde zor bulurduk fakat su an baya yaygınlaştı gibi.

zamanla pilav da gelir.

diger sehirleri bilemiyorum da en azindan ankara'da da istanbul'daki kadar yaygin diyebilirim. hatta canim cekti lan.

@willhelmwasmuss +999

Ankara ve İzmir'de de gâyet ünlüdür.
Hatta İzmir'de sadece nohutla kalmaz iş. Tavuk, ciğer, kavurma gibi ekstralarla birlikte satılır.

olm yemeyin lan onlardan. imalathanelerini gördüm diye yazdım kaç kere. köpeği koysan oraya siktir git der. yemeyin.

soruya cevap vereyim, kalabalık şehirlerde hızlı servis ve doyuruculuğu var diye.

aslinda once galba. ama ben hep sonra yapiyorum.

1gün cardio 1 gün ağırlık yapıyorum ben

aynı gün yapma amk

cevaplar süper :)

sonra

ama kaldıramazsın

Ayrı>sonra>önce

"Neden Ağırlık Çalışması Cardio’dan Önce Yapılmalıdır?

Kassal Çalışmanın 2 amacı olabilir.

1- Kasları Büyütmek
2- Diyet döneminde dengeli ve ‘yetersiz’ beslenirken kas kaybını önlemek ya da azaltmak

Birçok antrenörün, hatta bilimsel kaynağın dahi gözden kaçırdığı nokta buradadır.
‘Kassal Çalışmamı yoksa Cardio mu ilk yapılmalıdır?’ sorusunu ister Türkçe ister yabancı dilde aratın, karşınıza çıkacak kaynaklarda ‘amacınıza göre değişir’ ibaresi çıkar.
Ancak, farkına varılamayan durum şudur ki, ‘öncelikli’ amacımız yağ yakımı da olsa, kas yapımı da olsa kas tonusu ve kütlesi uzun vadede metabolizma açısından belirleyici faktördür. Bir başka deyişle sağlıklı kilo vermek ve indiğiniz (kilo değil) yağ oranında sabit kalmak istiyorsanız, kas kaybı isteyeceğiniz son şey olmalıdır.

Bkz: Ağırlık Çalışması Zayıflama İlişkisi

Kassal Antrenman Zayıflamaya İçin Engel Değil, Olmazsa Olmazdır!

İdeal Çalışma Sıralaması
6-10 dakikalık Cardio ile ısınmak
Ağırlık İdmanı
Cardio
Esneme (Stretching)
şeklindedir.



Ağırlık Antrenmanını Önce Yapmanın Avantajları:

Güç ve enerji gerektiren Kassal Antrenmandır. Bu yüzden enerji yüksekken kassal çalışmayı daha verimli yapabilirsiniz.
Kassal çalışma esnasında nabız yükselerek kandaki yağ asitlerinin seviyesini (çok fazla olmasa da) artırır. Bu sayede kassal çalışma sonrası cardio’ya geçtiğimizde yağ yakımına daha erken başlarsınız.
Cardioyu ilk yaparsanız kandaki şekeri (glikoz) yakmak için daha uzun süre çabalar ve yağ yakımına daha geç başlarsınız.
Cardio’da eğer yağ yakmak istiyorsanız ihtiyacınız olan şey güç ya da dayanıklılıktan ziyade sabırdır. Çünkü yağ yakmak için yüksek tempolu kardiyovasküler çalıma yapmanız gerekmez. Hatta tersine, yüksek şiddetli, anaerob çalışmalar yağ yakımı açısından olumsuz sonuç verirler. Yağ yakımı orta şiddetli ve uzun süreli (35-50 dakika) koşu-bisiklet-yüzme gibi cardio çalışmaları ile sağlanır.

Cardio’yu ağırlıklardan önce yapmanızı gerektirecek tek bir durum vardır. O da Kondisyon geliştirme odaklı çalışmadır. Öncelikli amacınız vücudun oksijen kullanabilme yeteneğini güçlendirmek ise, yağ yakımını ve kas yapımını umursamıyorsanız, cardio’ları daha önce yapabilirsiniz. Özellikle orta-uzun mesafe atletlerinin bu şekilde çalışmaları daha doğru olacaktır."


ben sabah kalkınca, aç karna bir bardak yeşil çay içiyorum. sonra 20-30 dakikalık(eğer o gün off günüm ise hiit antrenmanı 1 saat yapıyorum) bir hiit antrenman yapıyorum. 4-5 saat sonra spor salonuna gidiyorum. 5-6 dakika stretching yaptıktan sonra yarım saat ortalama 13km/s ile koşuyorum ve sonrasında ağırlık çalışıyorum. haftada en az beş gün yapıyorum bunu. yapıyordum diyeyim. zira yakında daha değişik bir şeyler deneyeceğim. hiit antrenmanı çıkartmadan yukarıdakini (tırnak içindeki) yapabilirim.

burada şöyle ufak bir sorun var, "antrenmanı yaptıktan sonra yarım saat kardiyo yaparsak protein tozunu ne zaman içeceğiz? çalıştırdığımız kaslar bize 'wtf!?' demez mi?" ben, protein tozumu yanıma alacağım. ağırlık antrenmanından sonra direkt hüpleteceğim. 5-10 dakika dinlendikten sonra yarım saat yüksek tempoda koşacağım. bir ihtimal ağırlık antrenmanından sonra protein tozunun 3/4'ünü hüpletip kalan 1/4'ünü kardiyodan sonra hüpletebilirim.

vücut deneme tahtası, dene, yanıl. elbet doğruyu bulacaksın.

Günü ikiye bölebiliyorsan sabah hiit akşam ağırlık. Onun dışında, hangisini uygulayınca kendini iyi hissediyorsan o şekilde yap ama 30 dakika hiit yaptıktan sonra ağırlık çalışamazsın.

Bilmiyorum, bilmiyordum. Söylediklerin ise beni inandirmaya yetmedi.

@saksı, inandırmaya mı? ben burda "allah var ama göremiyorsun" demiyorum, inanılacak bir durum yok.

100 yıldır pedofili rehabilitasyonuyla ilgili yapılmadık çalışma kalmadı ve hiçbirine elle tutulur bir sonuç alınamadı.

Sonuç alınamasi tedavi edilemez anlamına gelmiyor. Ortada veri yok birşey yok, havadan konuşuyorsun. Tıp psikoseksuel rahatsızlık demiş.

@saksı, tedavi edilemeyen şeylere tedavisi yok denir. ne dememi istiyorsun?

pedofili genetik bir bozukluk ve tedavisi yok. bir milyar kez daha yazarım ve inanıp inanmaman umurumda bile değil, çünkü ben inandırmaya değil bilgilendirmeye çalışıyorum. inandırmakla uğraşsam kitap indiririm hadi eyv.

@zaza, alzheimer ile ne alakası var olayın?

@zaza, o kadar aptal bir savunma mekanizmanız var ki, iyi ki türkiyede yaşıyorsunuz amk. çünkü burası dışında dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar ucuz demogooji ile pedofiliye tedavi yaratılamazdı.

pedofilinin tedavisi yoktur, pedofili denen sapkınlık 10 yaşında 4 yaşında çocuklarınızın sokakta güvende yaşamasını engellemektedir çünkü sokakta dolaşan pedofiliyi durduracak hiçbir şey yoktur. pedofiliye karşı bilinçlenip pedofili suçlularının fişlenmesini, yerlerinin kesin ve net sınırlarla çizilmesini ve çocuklarınızı bu sapkınların bölgelerinden uzak tutmanız gerekmektedir.

bu aptal argümanlarınızla da bi sikim sonuca asıl siz varamazsınız.
pedofili gibi, sadece hastalığa sahip olan değil bir pedofilinin bulunduğu her çevreye etki eden sapkınlık ile alzheimer gibi yalnızca kişiye ve o kişiye bakan insanlara etkisi olan bir hastalığı bir tutacak kadar ucuzlaşmanın lüzumu yok.

pedofilin tedavisi yok. pedofiliye karşı bilinçlenmeli ve en azından pedofiliye karşı çocuklarmızı koruyacak hiçbir yasanın olmadığı ülkemizde bu bilinçle adam gibi yasalar çıkarılmasına sebep olmalısınız. ama siz tutmuş burada ucuz demogoji kasıyorsunuz komik

Söylediklerini verilerle desteklemelisin diyorum sadece...
Ne yapalım öldürelim o zaman bunları? Sonuç alınamadı demek ile tedavi edilemeyeceği anlamına gelmiyor

bir ara trkiye'de kimyasal hadım tartışılmıştı pedofili suçluları için. şu haberi buldum: www.sabah.com.tr

daha önce, 2009'da da tartışıldı ve hümanistler karşı çıktı. güncel hukuk dergisinin 2009 sayılarından birinde makale vardı bu konuda. hukuk çerçevesinde tartışılıyordu bu sorunun çözümü.

belirtildiği gibi, bir kere bu suçu işleyenler tekrar işlediklerinde "hadım" iyi bir çözüm gibi görünse de bir kişinin vücudunda, üreme sisteminde onun rızası dışında geri dönüşü olmayan bir müdahalede bulunmak da etik olarak doğru değil denildi.

ben şahsen, pedofililere verilecek her türlü insanlık dışı cezayı destekliyorum. bu beni kötü biri yapıyorsa da umrumda değil. çocuklar zarar göreceğine o sapıklar zarar görsün.

@saksı, tedavisinin olmaması tedavi edilemeyecekleri anlamına geliyor.

öldürmek de bir seçenek ya da her birinin fişlenerek belirli bölgelerin dışına çıkmamalarını sağlayacak bir yasal düzenleme de getirilebilir.

burada pedofilileri alzheimerlılarla bir tutan insanların çocuklarının okul çıkışlarına pedofili birinin dadanmamasını dilerim.

tedavisi yok. daha nasıl anlatalım? sizin sefil hümanist kafalarınız yüzünden "tedavisi olmayacağı anlamına gelmez, salın topluma büütn çocuklara tecavüz etsinler" gibi bir sonuca varmayacağız. hiçbir gelişmiş ülke de varmıyor zaten.

pedofiliyi toplumda serbest bırakmak, aslanın önüne ceylan koymaktan farksızdır.
aslanın ceylanı yeme "hastalığının" tedavisi aslanın karnını doyurmak değildir, ne yapar eder yine o ceylana saldırır. bu lafı unutmayın.

Pedofili hastalık değil, sapıklık ise sapıklık nedir? (ciddi soru)

bu arada aslan örneği de rastgele verilmiş bir örnek değil.

aslanın ceylana saldırma sebebiyle, pedofilinin çocuğa saldırma sebebi birebir aynı içgüdüye dayanıyor. aslanı onlarca yıl terbiye edip onun öldürme hissini baskılayabilirsiniz ancak hepinizin de bildiği üzere, o his öyle ya da böyle tekrar ortaya çıkar ve o ceylanı paramparça eder.

nasıl ki aslanın öldürme hissinin tedavisi olmamasının "tedavi edilemeyecek" anlamına gelmemesi bir önem arz etmiyorsa, pedofilinin ne "tedavi edilemeyecek anlamına gelmiyor" olması da bir önem arz etmiyor.

@secilmis uye, aslında "sapkınlık" daha doğru kelime ama başlığı düzeltmiyorum.

Bu kadar kesin ve net hükümleri büyük bir kesime lanse edebilmek için elinde verilerin olması gerek. Havadan atıp tutmakla ancak bir linç ortamı yaratirsin ki bu da insanlığa sığmaz.

Tedavisi yok diyorsun, yazdıklarını oku.

Tedavisi yok demek ile sonuca ulaşılamadi arasındaki farkı anlamıyorsan, bu işleri bırak başka şeylerle ilgilen

@saksı,

tedavisi yok ile sonuca ulaşılamadı arasındaki fark şuanki koşullarda birebir aynı. pedofilinin tedavisi yok ve pedofili savunmasız çocukları hedef alan bir sapkınlık olduğu için toplumdan yalıtılmak zorundalar.

bu kadar. bitti gitti.

@zaza "libidolarını düşerecek" kısmına kadar okudum.

pedofili hakkında hiçbir bok bilmediğin buradan belli. kimyasal hadım sonucu bile pedofili eğilimler devam ediyor üzgünüm.

@kamera motor

Sapkınlık ve hastalığın arasındaki farkı ortaya koyabilir misiniz?

Cinayet, kıskançlık, pedofili, hırsızlık vb eğilimlerden hangileri sapkınlık, hangileri hastalık? Çünkü bildiğiniz gibi bazılarının tedavileri var.

Pedofili için zaten elden gelen yapılmıyor mu? Yüksek cezalar, toplum tarafından verilen cezalar, karşı çalışan sivil toplum kuruluşları vb vb.

Ne gibi bir çözüm öneriniz var?

atom bombasının tedavisi bulunana kadar atom bombası atmamalıyız,
pedofilinin tedavisi bulunana kadar pedofilileri toplumda tutmamalıyız.

daha da bir şey yazmayacam zaten.

aslan örneği ile pedofilinin alakası yok.

aslan ceylana saldırıyor çünkü hayatta kalmak için yemesi lazım. avlanarak ulaşıyor yiyeceğe de.

sağlıklı, normal bir insan her şeyden önce kendinden zayıf olana zarar vermemesi gerektiğini bilir ve buna göre davranır. cinsel açlığını ufak çocuklarla değil, kendi yaşıtı olan yetişkinlerle karşılıklı istek olduğu sürece giderir.

pedofili, tecavüz bilmemne bunlar sağ kalma içgüdüsüyle, aslanın ceylanı avlamasıyla ilgisiz şeyler.

İşte söylediklerimi savunma algılayan dar açıdan bakan senin gibilerin böyle hassas konularda toplumu yönlendirmeye çalışmaları oldukça tehlikeli.

@kamera motor Sorduğum soruların bir tanesine bile cevap vermedikten sonra bence de yazmayın :) Daha da kötüsü konunuza hakim değilsiniz :) Pedofililerin toplumda tutulduğunu mu sanıyorsunuz ben anlayamadım ki? :) Bir suç işlendiğinde en ağır cezayı alıyorlar benim bildiğim kadarıyla. Ha daha bilinçli ve aktif olmak istiyorsanız bir dernek veya stk kurabilirsiniz.

Pedofililerin önceden tespit edilip toplumdan uzaklaştırılmasını mı istiyorsunuz onu da anlayamadım. Milyonlarca insanı nasıl check edeceğiz? ki somut bir şey değil bu, nasıl bulacağız?

Ne hastalıkla sapkınlık farkını, ne pedofilinin benzeri eğilimlerden farkını, ne de çözüm önerisi sunabildiniz. Pedofilileri toplumdan uzaklaştıralım demek bir çözüm önerisi değil.

söylenen cümleler ve ucuz savunma mekanizması çok komik.
"pedofililer tedavi edilemiyor ama gelecekte tedavi edilebilir", mevcut pedofililerin toplumdan uzak tutulması gerektiğini, pedofilinin tedavi edilemiyor olduğuna dair halkın bilinçlendirilmesi gerektiğini (yarın bir gün, bir pedofili suçlusunu 'nasılsa cezasını çekmiş' diyerek çocuğuna yanaştırmaması açısından) değiştirmiyor.

pedofilinin tedavi edilecek olması umurumda da değil, çünkü şuan pedofili tedavi edilemediği için benim çocuklarımı korumak için bu veriye sahip olmam yeterli.

pedofiliyi çok masum bir şeymiş gibi göstermek için çoook ekstra çaba harcıyorsunuz.
parkinson gibi, alzheimer gibi "ah canım yhaa" denecek hastalıkları özellikle cümlelerinizde kullanıyorsunuz ki, burda herkes pedofililere acıyıp toplumdan yalıtmak yerine "3 aylık bi psikiyatr tedavisi sonrası topluma salınsın" hümanistliğini yapalım.

ne amaçlıyorsunuz bilmiyorum.
ama klasik ucuz muhalefetten fazlasını amaçlamadığınızı düşünüyorum.

muhtemelen buraya çıkıp "pedofili muhakkak tedavi edilebilir bir hastalıktır, lütfen onlardan korkmayın. alzheimer ve parkinsonlulardan korkumuyorsanız onlardan da korkmayın tedavi edilmelerini sağlayın" deseydim, "olur mu öyle şey" diye muhalefet edecektiniz.

yazdığınız cümlelerden o kadar bariz ki bu :)

Sen bu kafayı iki gün bi kullanma, saf suda dinlendir, tazelensin, bi açılsın şöyle. Söylediklerim kavrama merkezinden hep teğet geçiyor, boşa sıkıyoruz amk.

Bir hastalığın tedavi edilememesi neden sapıklık oluyor anlamadım. Ben bu konu hakkında çok şey söyleyebilirim ama konuyu kendi dünya görüşüne göre "Sapıklık" olarak nitelendiren insanların er veya geç "Ya senin çocuğuna aynısını yapsalar ne yapardın" sığlığına getireceği için bir şey diyemiyorum. Hayır şizofreninin de bir tedavisi yok, o hastalığın sonuçlarına göre eylemlerde bulunan insanlar var onları da sapık olarak nitelendirip Madagaskar'a sürelim. Ne bileyim, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu olanları da gaz odalarına kapatalım amına koyım. Aynı şey. Ya arkadaş bu kör cahillikle nasıl bunca sene hayatta kalabiliyorsunuz anlamıyorum ben. Evet pedofili tehlikelidir ama sizin çocuklarınız için daha tehlikeli olanı sizin gibi sığ bir dünya görüşüne sahip insanın genlerini taşımasıdır bana kalırsa.

@secilmis uye,

sapkınlık genetik bir farklılıktır, durumsaldır. hepsinden öte bir güdüdür. aradaki fark da budur zaten.

Peki daha net olmak açısından. Pedofilinin rahatsız edici bir davranış olduğu açık. Bir şekilde kontrol altına alınmalı. Toplumdan uzaklaştırılmalı dediniz. Ama nasıl?

Suç işlemiş olanlar en ağır cezayı alıyorlar. Yani onlar derhal toplumdan uzaklaştırılmış oluyorlar.

Bilimsel eleştiri toplumsal kimlerden, dogmatik ogretilerden, duygulardan, inançlardan uzak olmalı.
Havadan konuşmayla bir yere varamayiz

@secilmis uye, en ağır cezayı alsalar dahi 20 küsur yıl sonra (en geç) tahliye oluyorlar. ki geneli o kadar bile ceza almıyor ve tahliye olur olmaz bir kişinin daha hayatını mahvediyorlar.

yapılması gereken şey: ya hapisten çıkarılmayacak bir düzenleme ya da o evde bir pedofili oturduğunu belirli edecek uyarılar ve bu insanları okul çevrelerinden vs. uzak tutacak manyetik bilezik vb. uygulamalar.

basit bir hastalık değil bu. katıksız bir sapkınlık ve sadece kednni değil, saldırdığı çocuğu, o çocuğun ailesini, o çocuğun geleceğini ve o çocuğun doğuracağı çocukları da etkileyen bir sapkınlık. yalıtacaksın yani.

Kamera motor bu adamla aynı ortamda yaşar misin sen? İş yerinde çalıştırır misin? İşareti görünce neler yaparsın mesela? Öldürmek mantıklı değil mi?

Pedofili bir hastalık mı yoksa genetik olarak varolan bir sapıklık mı bilmiyorum. Fakat eylemin kendisinin ileri düzeyde sapıkça bir şey olduğu kesin. Hiç bir istisnası olamaz.

Bazı kaynaklar kişinin pedofil olmasının nedeninin, çocukken yaşadığı bir tacizden veya benzeri travmadan kaynaklanabileceğini söylüyor. Ama bununla ilgili yeterince kaynak araştırması yapmadığım için dediğim gibi net bir şey söyleyemem. Her ikisi de olabilir.

Bununla birlikte pedofili ve bu kapsamda işlenen suçlar bizim 3. sayfa haberlerinde gördüğümüzden çok daha derin ve karmaşık bir olay.

Dünyada "pedophile network" (git: www.google.com.tr ), veya "pedophile ring"(git: www.google.com.tr ) şeklinde geçen, üst düzey politikacıların ve ünlülerin de dahil olduğu mide bulandırıcı organize oluşumlar var. Hatta Unicef, BM gibi kuruluşların da parmağının olduğu söyleniyor bu network'lerde bazı kaynaklar tarafından.

Bu pedofil network'lerin içinde çocuk pornosu, cinayetler, snuff'lar var. Internetten araştırmasını yapabilirsiniz. Fakat üst düzey politikacılar, ünlüler dahil olduğundan bu pis organizasyonlara, polis ve adli makamlar tarafından da korunuyor ve gizleniyor herşey. O yüzden bir nevi komplo teorisi olarak gözüküyor bir kaç resmi soruşturma yapılan vakanın haricindekiler.

Resmi olarak soruşturulan iki örnek var benim bildiğim. Bir tanesi İngiltere'de skandala neden olan Jimmy Savile olayı (git: scgnews.com ). Diğeri de Belçika'daki Marc Dutroux (git: en.wikipedia.org ) olayı. İkisi de network'ün görünen halkaları. Eğer araştırıp da araştırmanızı derinleştirirseniz çok çok daha mide bulandırıcı iddialara/gerçeklere ulaşabilirsiniz. Bence hiç birisi komplo teorisi değil. Çünkü dünya gerçekten düşündüğümüzden çok daha kötü bir yer ve aklımızın almadığı iğrenç şeyler oluyor. Bu da onlardan birisi işte.

O yüzden pedofiliyi hafife almayın. Herhangi bir suç olarak düşünmeyin. Düşündüğümüzden çok daha yaygın ve hatta dünya genelinde organize bir şey.

Açıkcası ben ölmelerinde de bi sorun göremiyorum ama yaşayacaksalar da bi tedavi bulunana kadar tek odalı bir koğuşta oksijen tüketmeye devam etsinler mümkünse.

Bazı insanlar pedofili güdüsü duyabilir ve bundan kendi de rahatsız olup kendini dizginlemeye çalışabilir, eyleme hayatta dökmez. Şimdi sen böyle bi adamı tespit edip de hapise tıkarsan o haksızlık olur. Bu tip bi adamın sürekli rehab halinde olması mantıklı. Ama bir veya birden çok kere eyleme döküp, cocuklara zarar verdiyse kimse kimseden hümanist bi tavır beklemesin.

diyetin içine ettin desek bırakacak mısınız diyeti? aksine bugün biraz saldıysanız bu haftanın geri kalanında daha sıkı davranıcaksınız. çok az pilav az bir şey çikolata diyetinizi falan bozmaz, günde 50 kalori fazla aldınız diye bir şey olmaz yani.

Diyetisyene verdiğiniz para her şartta boşa gidiyor. Ayrıca yağ yerine su atmak ne demek tam olarak anlamadım ben, vücudunuz sizin düşündüğünüz şekilde çalışmıyor. Yani vücut yağlarının vücuttan atılması gibi bir durum söz konusu değil. Bir de 10 gün daha yolun başı bile değil, günü mahvetmişsiniz ama totalde süreklilik arz etmediği sürece sorun olmaz.

Diyet mantığı şudur: elinde geldiği kadar uy ama uyamazsan da her şeyi silip atacağına normal devam et. Bir şey olmaz.

Yağlar atılmaz yakılır bilyorum da yani geçen hafta kilomu yağdan vermiştim şimdi vücudumdan giden su olmasın diye endişe ettim zira bir kaç günr tüm prpgrama uyamıyorum. Uyamıyorum derken ara öğünlerimi filan atlamak durumunda kaldım yani bi kaç gündür. Suyu da ilk defa bugün az içtim oda 1 litre filan içtim işte. Diyetin içine ettin deseniz bırakmıycam da kendi kendime vicdan yapıp kendi canımı yakacam yani ondan.

Vicdan azabı çekmeniz iyi, bu işler vicdan azabı çekmeden olmuyor zaten. Çıktığınız bu yolda başarılar dilerim size. Devam.

10 sene önce aldığım ilk koşu bandı, bana bambaşka bir dünyanın kapısı açtı.

tatile çıkarken prezervatif.

her keresinde iyiki almışım diyorum, yazlık yerde çok pahalı oluyor.

visko yastık: her boş vaktimde yatağa koşup kafamı yastığa koyuyorum. e72 bende de var. 3 gün şarjı gidiyor canım benim.

bekar ya da öğrenci evi için mikrodalga fırın ve cattle.

çok yürüyen birisiyseniz adidas ya da nike'ın yürüyüş ayakkabıları. hepsinde var mı bilmiyorum ama özellikle hava tabanlı ve fileli olanlar ideal bence.

table mate; tek sıkıntı alt kısmı yalama olursa koltuktan birden kalkmaya yeltenince oraya çarparak açıp bilgisayarı düşürebiliyosunuz.

xbox 360 controller. büyük fırında kullanılan yağlı kağıt. jbl on tour hoparlör. bağdatın tavuk baharatı.

Lumia 525

kindle

@fucking machine in my head

Ekonomiyi abartıp BİM den alayım deme. Yırtılıyor :(

@b1019

Yürüyüş ayakkabısı olarak geçenlerde arkadaşlarda sürekli gördüğüm Kalanji Ekiden 50 isimli ayakkabıyı aldım Decathlon dan. Aldığım günden beri ayağımdan çıkarmadım. Çok rahat. Ayrıca fiyatı da o rahatlığa göre bedava. Bak bunu yazmayı unutmuşum...
Bi tane de siyahından alıcam.

iphone'un hangi modeli olursa olsun iyiki almışım diyorum çünkü benim gibi sakar bi adam için bulunmaz nimet. sağlam ve stabil

northface ürünleri: hastasıyım... hiç pişman etmediler hamd olsun.

tabiki kitaplarım. ayırmıyorum. ben öbür tarafa göçene kadar benimleler..

Isvicre cakisi, 300 liraya aldigim ama tam bir canavar olan laptopum, yillar once aldigim camdan yapilmis mousepad ve numarali gunes gozlugum

Akilli telefon. 1 yil once gecti akilli telefona. Birde columbia bot var, tas gibi hem de indirimdeydi cok uyguna almistim.

kedim.
gerçi para verip almadım ama eve aldım sonuçta. psikolojik olarak hayatımı kolaylaştırıyor, sayılır herhalde?

Macbook Pro'cuğum.

3 günlük olmasına rağmen kindle.

bilgisayar ekranını tv'ye aktarma kablosu.

yandex navigasyon

giyince atom karıncaya dönüştüğüm çok rahat spor ayakkabım ama eskidi :(
taksitle ve 2. el aldığım fotoğraf makinam.
çocukluk hayalim pisikletim.
herkes nokiaya para bayılırken aldığım lg p503.
cd girişi yok diye dalga geçilen ama +8 saat sarjı giden 1,5 kiloluk bilgisayarım.
bi de çok rahat bi sütyen var ama o konulara girmeyeyim.

-kindle
-motosikletim
-20 yıllık çamaşır makinem (bin yılın icadı çamaşır makinesi bence.)

+8 saat şarjı giden 1,5 kg pc nedir acaba ? o pc'nin ifşasını bekliyorum.

Wii : Sayesinde hem para kazandım hem de çok eğlendim hem de kendimi geliştirdim (development anlamında)
DSLR Fotoğraf makinesi : Çok anlamlı zamanlarda iğrenç kalitede fotoğraflar yeni çok güzel fotoğraflara sahip oldum.
Ipad : Pc başında oturmaktan kurtardı, her gün rutin kullanılıyor.

daha bir sürü var gerçi...

askdlfşşf arkadaş neden garipsediniz? 5 yıl önceki bilgisayarım acer aspire 3810t miydi neydi. huysuz sevgili gibi olsa da moralimin bozuk olduğunu anlayıp jet gibi çalışırdı. age off oynarken kasmazdı. hiç prize yakın masa aramadım, yanıma şarj aleti almadan dolaşırdım.
sevgilim olmasında da vizontele tuuba izlerken yarısında vizontele 1'i açmasının katkısı çoktur.

şu anki bilgisayarım da www.teknosa.com tuşları acer kadar güzel olmasa da aratmıyor eskisini.

Hersey giderek gariplesiyor. Vizontele tuuba izlerken vizontele 1in acilmasiyla nasil sevgiki edindin allasen.

Kesinlikle silahim. Oyle sacma birseyki bi parcam oldu resmen. Hic bi boka yaramasa bile belimde kilifinda kimsenin bilmedigi gormeyecegi bir yerde olmasi her duruma karsi acayip bir guven hissi veriyor

vespa. sehir ici mesafelerde hem pratik hem hizli hem ekonomik. toplu tasimadan bile daha ucuz.

3 liralık şifreli bisiklet kilidi :)

deotak.

hayatımı değiştirdi.

Kağıt havlu: Masaya dökülen zerzevatı sil, seks sonrası partnerin üzerindeki spermi sil, nezle olunca burnunu sil.. Bunun kadar muazzam bir f/p ürünü gelmedi, gelmez.

Laptop: Bayağı para dömeldim ama şu anda açamadığım oyun ve türevleri yok, ve sanırım önümüzdeki 5 yıl boyunca da olmayacak.

Ray-ban Aviator: Gözleriniz ışığa fazla hassassa Ekim ayında bile kurtarıcınız olabilir.

Motosiklet: A noktasından B noktasına ulaşmanın en hızlı ve keyifli yolu.

Lan ne maddiyat delisiymişim :/

salomon ayakkabı. amphıbıan serısınden üzüldügüm ayakkabısı olmadı henüz.

led lenser el fenerım. p7 falan degıl en ucuz 2 AAlı serıden. zweı brüder rulez.

bısıkletım. kendım topladım kısmen. 7 yılı gectı. ne zıncırı attı ne lastıgı ındı ne de bır defa olsun yagladım sıldım. cok da hunharca kullandım yazlık bır bölgede duruyor tuz ve nem de yüksek. bır kere üzmedı benı. baska bısıkletler gördügümden anladım dag bısıkletımın kıymetını. elım ılk degdıgınde cıllop gıbı bakım yapıp arayı kapatacagım. söz valla.

ıpod. 4g cıktıgı gğnden bu yana kullanıyorum günde 24 saate kadar müzık dınledıgım zaman da oldu:D o da bır defa üzmedi. ıtunes mal olsa dahı gene de üzmedı.

brıta su fıltresı. lan burda hayvan gıbı suya para verecegıme cesmeden doldur arıt 2 dk. mıs.

harıcı hdd. western dıgıtal. passport ve elements. 3.sü ultra olacak bu ay sonuna kadar uygun denk getırebılırsem.

pons. az eskıtmedım bulamadıgım kelıme de pek olmadı. almanca türkcesı sagolsun.

masa lambası genel. aldıgım her masa lambası odaklanmama yardım ettıgı kadar genel aydınlatmam da oldu. evın ısıgından cok masa lambası acık kaldı. özle de olmaya devam edecek. sımdısı ıkeadan mımar lambası yaylı falan. eskısı florasan cubuklu beyaz ısıktı.

3m 1100 kulak tıkacı.

*17 sene once aldigim elektro gitarim. Arada sirada da calsam gene zevk veriyor.
*5 sene once aldigim nokia 5800. Neredeyse elim ayagim.
*Nereye gidersem gideyim yanimda goturdugum iliadin burun spreyim. Burnu hep tikali olanlar beni anlarlar.

muzikcalarim ve kulakliklarim: marka vermiyorum ama ust duzey cihazlar, ses epik seviyede, zevkten geberiyorum.
gaming laptop: oyunsever ancak mobil bir insan olarak oyun derdimi cozdu.
buharli pisirici: saglikli ve kolay yemek pisirimek icin
matarali blender: iki dakikada nefis saglikli kahvalti shakeleri yapmak icin
kindle: kitapsever ancak mobil bir insan olarak kitap tasima derdimi cozdu.

Vücut sıcaklığı aktivite esnasında pik yapar, onu bi şekilde düşürmek gerekir. Soğuk duş bunun en iyi yoludur.

soğuk günlerde de aynı şekilde soğuk duş mu alınmalı? kasları iyi edelim derken bronşit olmayalım:)

Aktivite esnasında pik yapan vücut sıcaklığını bir şekilde düşürmek için soğuk duş al ki, kasları da duşta bırakıp gitmiş ol.

Her şeyin normalleşe normalleşe olanı makbul, o yüzden 12 senedir şeriat gelmiyor ülkeye, çünkü her şeyin zamanı var.

Yani sen yine hava sıcaklığına göre ılık-sıcak duş al ama sonra vücudunu yavaş yavaş soğut, kaslarınla birlikte ki, durumun fizyoterapistlik olmasın.

Yok ben cengaverim diyorsan, vücudun harareti yüklemişken gir buz gibi soğuk suya, sonra seni Norveçli balıkçılar donduruya atsınlar.

Araba örneği vereyim, daha iyi anlaşılsın; hararetten su kaybattığında buz gibi suyu döküyor muyuz radyatöre? Ya da bırak buz gibiyi, normal suyu ne zaman dökeriz, su miktarını yerine koyarız?

fitness'dan sonra soğuk duş olayının doğru olduğunu sanmıyorum. öyle olsaydı, fitness'dan sonra sauna yapılmamasıyla ilgili net bir bilgi düzeyinde olurdu her fitness uğraşıcısı. ben de böyle bir bilgi yok, tam aksine, yorulmuş kasların sauna'yla toparlandığını ve terledikçe spor esnasında vücutta biriken laktik asidi dışarı atmanın verdiği ferahlamayı hissediyorum. sıcak duş demiyorum farkettiyseniz, soğuk duş alınmasınun makuliyeti üzerine eleştiri yapıyorum.

Ben insanların soğuk duş zararlıdır diyecek kadar cahilleşebileceklerini sanmazdım ama bu kadarı da oluyormuş demek ki. Geçen gün de bir başkası "Sıcak duş metabolizmayı hızlandırıyor" gibi bir şey söylemişti. Arkadaşlar bu kas dediğiniz şey soğuk suyla duş alınca eriyen bir şey değil, yani bir kasın erimesi için çok farklı parametrelerin devreye girmesi lazım, bunun için çok uğraşmanız lazım yani öyle soğuk suyla duş alınca kasları orada bırakırsınız gibi şeyler söylemeyin ne olur, vücut o sıcaklığı normale döndürmek için o esnada sizin düşünemiyeceğiniz kadar enerji harcıyor zaten, soğuk suyun buna olan etkisi düşüktür. Ayrıca araba örneği de çok saçma olmuş. Hararet yapan arabaya buzlu su atarsanız tabii ki zarar verirsiniz, zira arabanın soğumasını sağlayan bir kaynak yoktur. Yalnız insan vücudunda böyle bir durum yok; metabolizma zaten siz duşa girene kadar vücut sıcaklığını 37 dereceye çekmek için çalışıyor oluyor, öyle otomobil gibi bir şey değil yani bu. Siz buna artı bir katkı sağlıyorsunuz soğuk duşla. Yani bana bu kadar açıklama yaptırmayın gece gece. Kasları duşta bırakmak ne demek ya hu, bunu da ilk kez duyuyorum. Tereyağı mı bu öyle suyla birlikte eriyip gitsin.

"titanic dizayn edilirken batmamasi icin denizde olabilecek tum olasiliklar dusunulmus ve hemen hemen tum olasiliga karsi onlem alinmisti. mesela gemi ayni boyuttaki baska bir gemiyle kafa kafaya carpissa bile batmayacak sekilde dizayn edilmisti. yine gemi buzdagina tam karsidan veya tam yandan carpmayla da batmayacak sekildeydi. buzdagi gemiye olabilecek en kotu acidan carpmisti ve geminin alt kismindaki kompartmanlardan 6 tanesini yarip su almasini saglamisti. halbuki bu kompartmanlardan 4 tanesi su almis olsaydi gemi batmayacakti. yapilan olasilik hesaplarinda bir buzdaginin gemiye carpip 5 kompartmani birden yarma ihtimali %1 olarak hesaplanmisti cunku boyle bir sey olmasi icin geminin tam da buzdagina carptigi acidan carpmasi gerekiyordu. baska bir acidan carpilsaydi o kompartmanlarin 1-2 tanesi su alacak ve gemi kurtulacakti."

eksisozluk.com

Koc ca man gemi yaptık. Bölmelere ayırdık. Bölmenin biri delinse, su alsa bile, gemi, diğer bölmeler sayesinde yüzmeye devam eder.

Kimse tahmin edemedi ki, gemi aysberge teğet takılacak ve sürtünecek, aysberg de sırayla her bölmeyi bi güzel delecek.

İşlevinin değil boyunun önemli olduğunu düşünüyorlardı.

tanrı bile batıramaz diyolardı battı

kompartman değil kamara

Üsttekilere ilaveten; ingiliz küstahlığı

şehir efsanesi o.

titanik batmadan önce "batmaz" iddiası olmadı hiç. yapıldıktan sonra çıktı.

"The shipbuilders Harland and Wolff insist that the Titanic was never advertised as an unsinkable ship. They claim that the 'unsinkable' myth was the result of people's interpretations of articles in the Irish News and the Shipbuilder magazine. They also claim that the myth grew after the disaster."
www.historyonthenet.com

Tarihi yok ama bu gazete küpüründe anladığıma göre, geminin sahibi olan şirket, kazadan önce "unsinkable" ifadesini bizzat kullanmış.
www.lva.virginia.gov

teknolojik yetersizlikten. metallerin farklı sıcaklıklarda farklı mekanik dayanımlar göstereceğini hesaba katmamışlardı muhtemelen. buz denizinin soğuğunda gevrekleşti büyük ihtimalle geminin gövdesi, ve haliyle kırılma gösterdi.

batmasının sebebi devasa boyutuna rağmen minik kalan pervaneleri

bkz: sivilarin kaldirma kuvveti

Laktoz intoleransı olabilir bilemedim bi baktırın.

süt özellikle sindirimi zorlaştırır.

sabahları aç karna reflü için ilacı düzenli kullanman muhtemelen yeterli olacaktır.

2 yaşından sonra laktoz sindirimi yapılamıyor, bu nedenle süt içmenin bir anlamı yok. Bununla birlikte, sporla birlikte süt tüketiminiz neden arttı anlamadım. Amaç protein almaksa eğer sütte proteinden çok şeker/karbonhidrat vardır, talihsiz bir seçim olmuş sizin için.

belirtileri safra taşına bile benziyor.. ağrı varsa yani..

süt tüketimini kestim iki gündür ama bir değişme olmadı. Şimdi de geğiremiyorum öyle dokunsan patlayacak balon gibi geziyorum ortalıkta

kışın 300 den aşağı ödemiyorum

çok pahalı ,
çözüm yağlı radyatör + kedi + battaniye + sevgili + sıcak su torbası + çay'da.

kedi deyip geçmeyin sıcacık oluyolar :D

bi kere mantolama olmalı binada. ara kat olmalı. çatı katı olmamalı, eski bina hiç olmamalı :) o zaman 100-150 tl ye kadar düşer.

ben 2 ay 650 tl ödedim, 3 ay 450 civarı, çatı katı ve eski bina evim.

Aramıza hoş geldiniz lakin bu daha bir şey değil; asıl aralık ayına doğru gelen faturaya bakın siz, sürprizlerle dolu.

erzurum da geçen sene bir ay 650 civarı ödedim. yepyeni bina. mantolamalı.

Tüple kıyaslayınca doğalgaz çok ucuz.

Ev hem içten hem dıştan mantolu, ara katta. Cephe hem güney hem doğu. Yazın kimse yokken, kışın 3-4 ay sürekli oturan var evde. O zamanlar 350-400 civarı geliyor. Pahalı gerçekten.

kimse söylememiş ama en önemli şey cephe. misal evde benim odam güney cephe içerisi yaz gibi şort tişört takılıyorum mutfağa giderken kazak giyip çıkıyorum odadan. öyle işte. ayrıca en f/p ısınma yöntemi doğalgaz değil kömürdür, tabii leş orası ayrı.

merkezi sistemin mnkym ısıpay ölçer güya her merkezi sistemde olması lazım ama hayvan gibi ödüyorum mecburen. bu da böyle bir iç dökmedir.

değil. doğalgazlı şehirden doğalgazsız şehire geçtim. sadece ocağa tüp bağlatma masrafım 150 tl oldu. şofben aldık taktırdık olmadı. elektrikli termostat buldum onu takıcam. yakıt için 1500 tl istiyorlar. aylık 60 tl aidat.

En başta diyetisyenin yaptığı ölçüm doğru olmayabilir. Çünkü çoğu alet BMI üzerinden değer sallıyor. Yağ oranı için en pratik ölçüm aynadır.

Ayrıca, yine diyetisyen beslenmesi kilo vermeye yöneliktir, yağ yakmaya değil. Haftada sadece 3 gün et, geri kalan günler sebze yiyerek kas/yağ oranını istediğin seviyelere getirmen çok zor.

Şu başlıkları oku;
(bkz: ketojenik diyet)
(bkz: intermittent fasting)
(bkz: high intensity training)
(bkz: hiit)

yüzme derim.
yağsız tavuk, bonfile gibi az yağlı kırmızı et.

resme çok güldüm ondan geldim :D

vücuda aldığın her şey depolamak için yağa dönüştürülür. yani yoğun karbonhidrat alsan bile 24 saat içinde onu yak ki yağa dönüşmesin. gün içinde harcasan daha güzel olur tabi de yine de ertesi gün bile olsa geçti artık deme.

spor neyimden pek anlamıyorum ama insanların beyaz ve kırmızı kasları aynı oranda değilken aynı tip egzersiz yapmaları saçma geliyor. koşu ama hangi hızla kaç km? yüzme ama hangi stil kaç tur?

deneme yanılmayla da bi tarafını incitme ihtimalin var. o yüzden yorum yapamıyom oralara.

ek olarak kilonu tam bilmiyorum ama spor yaparken kendini zorlaman kalbinin eline verebilir. ne yaparsan yap ama kendini zorlama. 2 gramı da yarın verirsin. tansiyonuna dikkat et. nabız neyim ölçen bileklik gibi cihazlar var ya ondan al kontrol et. geçmemen gereken sınırları ben araştırırım istersen.

ya aletli maletli spor yaptığımı yazdım onu görmediniz mi de yüzme diyosunuz onu anlamadım.

diyetisyenin dediği 3 gün et sonra sebze değil. 3 gün hem öğlen hem akşam et, diğer günler bir öğün sebze bir öğün et. o yanlış anlaşılmayı gidereyim. yazıda da düzelttim.

Söylenebilecek her şey söylenmiş lakin ben de gözüme takılan olumsuzlukları söyleyeyim size:

Neden haftada 3 gün spor? Spor mesainizi artırın; minimum 6 gün olsun. Çok çalışmadan zarar gelmez.

Neden haftanın 3 günü et de diğer günleri sebze, diyetisyeninize sordunuz mu? Sormadıysanız eğer ben nenden böyle bir şey yaptığını söyleyeyim: Haftanın 3 günü spor yapıyorsunuz diye, diyetisyeniniz kaslarınızın sadece haftanın 3 günü proteine ihtiyaç duyuyor zannettiği için haftanın 3 günü et yediriyor. Böyle insanlara paranızı dökmeyin yazıktır günahtır. Kaslarımızın haftanın her günü proteine ihtiyaç duyar. Kaslarımız da bedenimizin geri kalanı gibi canlı bir sistemdir, onun besini de proteindir. Protein tüketmezseniz kas hacminiz yükselmez. Haftanın 7 günü protein tüketin.

Günlük 2.5 saat çalışma size fazla. Evet o 2.5 saatin tamamını çalışarak geçirmiyorsunuzdur, zaten dinlenme falan derken büyük kısmı çalışmadan gidiyordur ama bu benim öngörüm tabii, hatalı da olabilir. Deli gibi spor yapıyorsanız eğer vücudunuz bir noktadan sonra kortizol salgılamaya başlar. Kortizol salınımı demek aminoasitlerin kana karışması demektir. Aminoasitlerin kana karışması da kas kaybı demektir. Çalışma sisteminizi 3 günle sınırlayıp 2.5 saat çalışmayın; 6 güne yayıp günlük çalışma sürenizi düşürün. Kaslarınızın gelişmemesi için bir neden daha.


Yağ tüketimi? "Hiç yağ tüketmeyeyim mi" diye sorduğunuza göre şu an tüketmiyorsunuz sanırım? Yağ tüketin, mümkünse günlük 150 grama kadar zeytinyağı tereyağı gibi yağlar tüketin. Yağ tüketmezseniz yağ yakamazsınız, en sağlıklı enerji kaynağı yağlardır. Hücre zarlarınız yenilenmez, bağışıklık sisteminiz güçsüzleşir, A D E K vitaminlerinin sentezi olmaz, Omega-3 gibi esansiyel yağ asitlerinin sentezi olmaz. Ayrıca, yağlar kolesterol içerir ve kolesterol kas hacminin artmasına neden olan en büyük maddedir. Bu sistem kadında da erkekte de aynı şekilde işler.

Hiç mi karbonhidrat tüketmeyeyim? Karbonhidrat tüketiyorsunuz zaten. Yediğiniz sebzeler en sağlıklı karbonhidrat kaynağıdır ve bu kaynakların dışında başka karb. kaynaklarına yönelmeniz son derece gereksizdir.


Gördüğünüz gibi, size kas hacminizin düşük olmasına neden olan birkaç problem sıraladım, naçizane önerim bunları dikkate almanız yönünde. Şimdiden başarılar dilerim.

Edit: Haftanın 3 günü öğle akşam, geri kalanında sadece bir öğünde protein almak aynı şekilde yine mantıksızdır. Haftanın belirli günlerine göre protein miktarı azalıp artmaz; bu miktar stabildir ve değişmez. Ha siz haftanın 3 günü iki öğünde 100 gram protein alıp kalan günlerde aynı protein miktarını tek öğünde alıyorsanız onun için bir şey diyemem ama zannetmiyorum böyle bir şey olduğunu, aldığınız protein miktarı muhtemelen düşüyordur, ki son derece gereksiz bir durum bu.

angelus yazınca hatırladım sana yağ yemekten çekinme diyecektim unutmuşum :D hem tok tutuyo iyi oluyo. ama hdl ldl değerlerin de önemli. hdl düşükse sadece egzersiz ile yükseltebilirsin. ldl'yi düşürmek için de omega3 içeren yiyecekler yemelisin. yani soğuk su balıkları, kanola ve soya yağı. bi de güneş ışığı çok güzel bişey, arada cam neyim olmadan her fırsatta güneşlen.

izotonik ve izometrik egzersizleri de biraz araştır istersen. belki aradığın cevabı bulursun. ben üşendim şimdi bakmaya.

ama ne olursa olsun tansiyonuna dikkat et!

s1e01

1 lokma ile sınırlı kalmayacak asla bu yüzden yeme.

yersen pataklarız seni :/

yeme hepsinin içine sinek attım ben.

bence ye. şuan kendine eziyet edip, strese giriyorsun. biraz yesen bir şey olmaz.

(bkz: einmal ist keinmal)

şeker alışkanlığının mindtrickleri bunlar
o kavanozu alırsan bitecek sonuçta
ayrıca olayı sadece şeker değil onun, kaşık kaşık yağ resmen.

Yiyeceksen bari normalinden ye de günaha girdiğine değsin :)
Boşver şekersiz olanlarını filan. Tadını çıkar yediğin şeyin.

yersen ölürsün tombiş, o yüzden yeme!

@lily briscoe: aynen yaa.. içindekileri okudum yağdan hiç esirgememiş adamlar :( ağzımın tadı geri gelir coşarım diye de korkuyorum..


not: fiyatı da nerdeyse diğerlerinin 2 katı.. bok atıyorum almamak için :) almıcam galiba.. kudurmam işala

ye gitsin, hayat kısa.

Başlığı görünce tadını merak ettin de, domuz pirzolası falan yemek istiyorsun, dinsel kaygılarla tedirginsin zannettim.

Ye gitsin ne olacak. Kendine eziyet etmeye ne gerek var? Şimdi 1 kaşığı esirgersin kendinden, sonra bir gün gözün döner bir oturuşta kavanozun altından girer üstünden çıkarsın. Asıl o zaman kötü işte.

bence ye. ama her istediğinde bunu yapma. seviyorsan 15 günde bir yap bunu. kendini çok bunaltma.

caiz değil ama yağ tulumu gibi değilsen ye.

yeme. o tatlandiricilar zararli gercekten. daha yeni fare deneylerinde obeziteye sebep oldugu ortaya cikti. tabi insanlarda da boyle midir bilinmez ama o riski almaya degmez bence. bu olmasa baska bir zarari vardir kesin.

sekerlisini de yeme. o kadar cok sekerin bir anda vucuduna girmesi bildigin zehir. onun yerine canin tatli, seker cektiginde meyve yemeye alistir kendini. canin meyve ceksin yani. onlar da sekerli ama marketten alacagin cikolata sekere kiyasla kat kat saglikli.

ama yine haftada 1 falan istedigin bir cikolata, seker, kek, pasta, bir dilim, bir cubuk birsey ye. yoksa canin ceker ceker bir noktada patlarsin saglikli duzeninden cikarsin.

bir de hedefin kilo vermek degil saglikli beslenmek olsun. diyet yapma adini yani, saglikli yasam yap. psikolojik olarak ne kadar az baski altinda olursan basari oranin o kadar yuksek olur.

sorudan biraz fazlasina cevap verdim sanirim ama idare ediver artik :)

saolun arkadaşlar.. tek tek okudum hepsini..

tam diyet sayılmaz yaptığım ama dikkat etmek lazım diyerek şekerli şeylerden uzak durmaya çalışıyorum.. sağlık olarak da daha rahat hissediyor insan..

kavanozdaki o tatlı şeyi almam ama belki evde kendimce bişiler yapabilirim.. ya da arada küçük bitterler ile süpriz yaparım kendime:))

Sizin kurduğunuz cümle, şişkoluğa girişte kurulan geleneksel ilk cümledir. "Ye bir şey olmaz" diyenlere aldırma, onlar genelde dombili insanlardır ve herkesin kendileri gibi olmalarını isterler. Ayrıca şekersiz denilen ürünlerde daha kötü olan tatlandırıcı vardır, şekersiz değil yani onlar. Bununla birlikte, raf ömrü uzasın diye kullanılan koruyucu kimyasallardan falan bahsetmiyorum bile.

Yeme. Hiç ile biraz arasında dağlar kadar fark var.

Yediklerinizi okuyunca benim bile midem bulandı, normal yani. Muhtemelen tavuk bozuktur.

Tavuktan şüphelenmek gerek 2-3 gune gecmezse muayene olun

fazla sigara içtiysen belki ülser, gastrit tarzı mide problemin de olmuş olabilir. Mide ile yemek borusu arasındaki kapakçık bölgesini etkilediği için sürekli bir kusma hissi verir o da.

Arapça bilmiyorum ama 2'yi 0'ı 1'i ve 5'i yan yana yazınca 2015 olmayacağını tahmin ediyorum.

tam olarak öyle yazabilirsiniz, arapçada harfler sağdan sola, rakamlar soldan sağa yazılır.

valla ben de aksine öyle oluyor idye biliyorum :) ٢٠١٥
hatta zaten şu anda kullandığımız soldan sağa tek tek rakam yazmalı sistemi zaten araplardan almışız ingilizcede adına arabic numerals diyorar -diye biliyorum.

yazılar sağdan sola ama rakamlar soldan sağa.

yeni telefonumu yere dusurdum, arkadasta ustune basti.. caminin amkondu...

Babam öldü.

90'da gol oldu tek maçtan yattım.

- annemin ölümü
-babamın ölümü

Anneannemin ölümü,
Arkadaşımın ölümü.

Dedem ve babannemin 3 gün arayla ölmesi.

terörle tanışmak.

kız kardeşimin okulunu(lise) bırakıp evlenmesi...

çocuk gelin olması.

not:türkiyenin batısında yaşıyor bizimkiler.kürt yada da yobaz da değiller.

Dusundumde cok sukur en aci olay diye birsey hatirlayamadim.

Protein tozu kullanmayın demiyorum da 3 ayda haftada 3 günde normal bence. Antrenman programı var mı ? Beslenme adam gibi değil demişsiniz o da etkileyebilir.

İlla protein tozu kullanacaksanız bütçenizi sarsmayan en ucuzu hangisiyse onu alın, spesifik olarak çok büyük farklılıklar içermiyor.

Ucuz protein tozu al ama yerli markalardan uzak dur.

Benim tavsiyem Optimum Nutrition;

www.fitbull.com

www.mudo.com.tr

tchiboya da bak derim.

esse de de arada indirimler oluyor. digerlerinden daha kaliteli.

kahve dunyası 17 lira. kuyllanıyorum tasiye ederim.

vaktinde çok araştırmıştım, kesinlikle korkmazınkini almaısın. Boynerlerde var.
www.korkmaz.com.tr

ucuzu her tarafta bulabilirsin, kaliteli olanı bulmak çok kolay sayılmaz ama hem ucuz hem kaliteli imkansız gibi.
frecn presste dikkat etmen gereken 2 tane kriter var:
1. filtresi yeterince sıkı örülmüş mü?
2. filtresi cama yeterince sıkı oturuyor mu?

bu ikisi de kahvenin en iyi biçimde filtrelenmesini sağlamak için önemli. yani filtresi kevgir gibi olmamalı ya da cama gevşek biçimde oturmamalı.
bana sorarsan starbuckslarda satılan bodum marka french pressleri öneririm. büyüklüğüne göre 30-60 lira arasında değişen fiyatlara satılıyor. kalitesi diğer yerlerde satılanlarla kıyas kabul etmez bile.

Bodum alın, Bodum almayacaksanız almayın. Starbucks'ta var.

angelus +1

bunun ucuzu alınmaz, ucuzu alınırsa preslenmiş kahvenin tadına varılmaz. kesinlikle kahve dünyasından alma derim. dedikleri gibi starbucks'ta bodum satılıyor. hatta bodum'un 'original french press'ini bulursan onu al. en sık örülmüş ve de filtresi camla bir neredeyse yakınlık bakımından.

kısacası kahve bir zevk, ucuza kaçma derim.

bodumların bazılarının filtresi çok büyük oluyor pot yapıyor kenarlarından boşluklar oluyor sonra. almadan iyice bakın derim. starbuckstaki ve essedeki bodumların %70i bu şekilde. düzgün bir tanesini bulana kadar canım çıktı. sanırım 2. kalite mal yolluyorlar türkiyeye.

Evet. Ben yaptim.

Biraz kuruyor ama oluyor, ben hep öyle yapıyorum. Sonrasında biraz zeytinyağı katarsanız o kuruluk da kalmıyor.

evet yapılıyor.. biraz uzun sürüyor sadece... delmeyi unutma

tavada bile yapılır çevire çevire.

orada elektrikli ocağın yok mu kız senin? aluminyum folyo serip doğrudan onun üstünde çevirerek yapabilirsin.

elektrikli ocak var da şu cam olalardan. su damlasa lekesi kalıyor, batırmayım adamın mutfağını.

2.

Ikisini de dusunuyorum. Bir yandan 2, ama soyle bir durum var, ben o koltugu o kadin icin bosalttigimi biliyor. Yani o cocuk tek basina metrobuse binseydi, onun icin yerimden kalkmayacaktim. Bunu bildigine gore o kadinin ya oraya oturmasi ya da rahatsiz olmayin kalkmayin deyip kabul etmemesi daha uygun olurdu.

siz zaten kadın otursun diye değil, kucağında çocukla ayakta kalmasın diye yer veriyorsunuz yani amaç hasıl olmuş oluyor. aynı yaşta çocuksuz bir kadın binse ayakta kalacaktı zaten.

Yer vermem.

Baya yalpalayacak savrulacak,
60 yas ustu olacak,
sıfat duzgun olacak, homur homur basimda dikilmeyecek
cok kiloluysa da uzuluyorum
baston varsa direk kalkiyorum

Bi de hastane guzergahindaysa hic oturmam, hasta insan bazen belli olmuyor, vicdanen rahatsiz oluyorum.


haricinde yer vermem, bana mi sordu coluklu cocuklu yollara duserken.
sorsa, bacim otur oturdugun yerde derdim.

1

2

1. Yer verdigime pişman olurum hatta.

1. hatta ben cocugunuz otursun diye yer vermemistim diye uyaririm

4 yaşındaki çocuğa yer veririm yoruluyorlar çok çabuk

1.

Çocuğu ben de kucağıma alırım ki "Hadi, ablanın kucağına otur" başıma sık gelen bir durum. Verdiğim yeri kadın çocuğu ile birlikte rahat etsin diye veriyorum.

Yaşlıya, sakata, yorgunluğu yüzüne yansımış herhangi bir insana yer veririm ama çocuklu...

Ne biliyim lan çocuğun sefasını çeken cefasını da çekiversin bir zahmet. Çoğu zaman da gezmeye diye çıkıyorlar üstelik. Çocuk sahibi olmak da sorumluluk gerektirir. Gelecekte nasıl bir ülkede yaşayacağımız senin çocuğunu nasıl yetiştirdiğine bağlı.

Yer versem bile direkman vermezdim. 10 durak ben oturayım, 10 durak o otursun gibi bir orta yol bulurdum.

Cevap olarak 1. şıkka daha yakınım bu arada.

4 - 5 yaşındaki çocuk kadından daha çok yer hak ediyor bence. kolay mı lan çocuk haliyle ayakta durmak? çocukluğumu düşünüyorum da hiç de kolay değildi. erişkinsen bedenin belli bir güce kavuşmuş oluyor, ama çocukken daha çabuk yoruluyorsun, daha çok zorlanıyorsun.

2.

kadın zaten ayakta duramayacak haldeyse çocukla birlikte oturur. ayakta durabilecekse, çocuğunu oturtur. yaşlılar kadar veletlere de dikkat edilmeli, metrobüs gibi bir kaos ortamında ayakta durmaları çok zor olur. kadına yer vermemin sebebi çocuk, haliyle koltuğu çocuğun almasında bence sakınca yok.

ama şu an duyuruda olduğum ve sakin kafayla, rahat düşünebildiğim için böyle yazıyorum. metrobüste böyle bir şeyle karşılaşsam "NİYE AMA YHAA :((" derdim herhalde en başta. hepimiz duyurudaki kadar rasyonel olsak oohooov. nerde o kafa.

çocuğun oturması kadına kolaylık sağlıyor sonuçta.
bu kadar ince eleyip sık dokumaya gerek yok, ben de üni çağımda böyle artislenirdim kendi çapımda, bana ne vermicem mm vermicem diye, şimdi kendi 60+ annemle otobüse bindiğimde kazık kadar adamların nasıl oturmaya devam ettiklerini görüp sinirden çatlıyorum. bir de ekşiye döktürüyor ergenler, yok şu saatte çıkmasınlarmış, alt tarafı alışverişten dönüyolarmış bilmemne. çarşıya inip alışveriş yapmak bile zor ve zaman alıyor belli bir yaştan sonra.

kısacası yer veriyorsan dönüp bakma artık, emin ol makbule geçmiştir, gerisi o kişinin tasarrufu.

Ben bir kere yer verilen kadının elindeki alışveriş çantalarını koltuğa koyup ayakta gitmeye devam ettiğini de gördüm, peki o yer veren ne yapsın. Her şeye rağmen tabii ki 2.

bazen 17 saat ayakta çalışmış (sadece toplamda 1-1.5 saat oturabilrsem o kadar) vaziyyette uykusuz bindiğim oluyor m.büse. 38 durak gidiyorum. ayakta giderken uyuyup çok dizimin bağı çözüldüğü oldu.o yuzden yer bulduğum takdirde kimse umrumda değil. koca m.büste oturan hiç kimsenin benden daha kötü durumda olabileceğini sanmıyorum çünkü.

@angelus aynisini ben de gordum:) Ayip o kadarida..

delifaruk benim gözlerim dolmuştu çocuğun o halini görünce, umarım 3 misli sevap point kazanmıştır. Bunu hak ediyor.

mallık dicem ayıp olacak
kolay yönlendiriliyorlar diyelim.

onlar ezelden beri arapkafalıdır. özleri hiç yoktur ve olmamıştır zaten.
bu konuda düşünecek pek bir şey yok zira onlara insan muamelesi yapmak yanlış.

Ya sokağa çıkıp 10 kişiyi çevirip sorsan, sekizi atalarımızın Arap olduğunu söyler. Ha tabii burada asıl sorun yine bizde; gidip Arapların dinini alırsan böyle olur; millet kendini Arap zanneder.

Göktürkler de Araplar da umurumda değil, ne bu öz hayranlığı anlamıyorum, öz de öz öz de öz. Sanki çok bir bok var özlerinde, hiçbir şey yapmamışlar şimdi biz çekiyoruz ceremesini.

cunku cuk kafalilar, cahil cuheyla ya da dini kullanan o.cocugu tayfa..insan cok merakliysa gider ogrenir, dedelerinin mezarini okumak icin oyle arapcaya yillarini vermeye gerek oldugunu dusunmuyorum. araplara karsi onyargim olmamasina ragmen, bu asiri dinci yobaz tayfanin bu tarz dusuncelerinden dolayi araplara karsi negatif dusuncelerim olmaya basliyor. bazen diyorum, araplarin ne sucu var, mallik bizimkilerde.

özü osmanlıdan ibaret sayıyorlar da ondan. geçen ay bunun üzerine kafa yordum. hiç tarih test kitaplarında osmanlı konusundan önce türkiye tarihi diye bir konunun varlığına dikkat ettiniz mi? 1071 Malazgirtle başlayan tarih. osmanlı türkiye tarihinin uzunca süren bir reklam arası oldu :)

jack jones var bir tane memnunum ama pek sik giymiyorum. birden cok alip donusumlu giymeyi tercih etmek en mantiklisi yine de bir tane alayim, omurluk olsun diyorsan wrangler tercih edilmeli.

littlebig. tavsiye ederim.

eski lee cooper sağlamdı şimdi bilmiyorum. Hepsi aşağı yukarı aynı zati al geç derim.

mustang hala var boyner de.

loft al.

Benim giydiğim en sağlam kot pantolonun markası Jack Jones idi. Yani bi 100 yıl hiçbir şey olmadan giyilebilir gibi geliyor bana oranın pantolonları.

elastan olan kotlar çabuk yırtılıyor.. 100% pamuk olmasına dikkat et.. rahat olmaz ama sağlam olur..

topshoptan fazlasıyla memnunum. tek problem siyah olanın biraz rengi açtı. güneşte rengi solmayan siyah pantolon önerilerine açığım diyede ekliyorum :)

kot giymeyin, giydirmeyin!

kotiscileri.org

jack jones kaç kot eskitti hala taşş

boyum.

hiç yok.ağlıyorum.

Bacak boyum. Boyum kisa olmasina ragmen bacaklarim uzun oldugu icin boyum da uzunmus gibi gozukuyor. Gerci bazen isyan ettigim de oluyor bu duruma da neyse.

Ellerim bir de. Hos guzeller falan oyle yani.

Bir de zayif olusum.

Kalcam bir de.

vücut hatlarım çok düzgün. spor yapıyor olsam yunan heykeli gibi bi' şey olurum. şimdi diyebilirsiniz ki spor yapsa herkes zaten heykel gibi olur... olmaz işte. spor yapan çoğu kişi fit olur, sıkı olur falan. heykel olmaz. heykel için vicud hatlarının da çok düzgün olması lazım. ama göbek daha iyi sktir et.

Bir hastalık falan olmazsa eğer saçlarım hiçbir zaman dökülmeyecek.

1. gamzeler. bi tek gözümde çıkmamışlar :p
2. kıvrımlı viicut. anama minnettarım, mucx.
3. kolay kaslanabilmem. 5 sene spor yapmasam göbeğim çıkmaz. karnımdaki, kolumdaki, sırtımdaki kaslar kaybolmaz. işte buna bayılıyorum.

Ha, bunların hepsini sıfırlayan bişey var, boyum :( 5 cm daha uzun, şöyle 1.70 olsam başka bişey istemezdim.

beynimdeki gri hücreler :)

boyum
saçlarım kıvırcık ben seviyorum.
burnum düzgün.
dudaklarım da çok seksi, kızlar beğeniyor.

Aklıma gelen yerleri her yazasım geldiğinde "oğlum sen narsist misin" diyesim geldi :D

gözlerimi severim ya, kocaman eşşek gözlüyüm. bir de tenim güzeldir.

burnum kemikli olmayaydı iyiydi.

göz

normalde ben de boyum(1,91) derdim ama türkiye'de insanlar alışkın olmadıkları için uzun boyu yadırgıyor. ''boya bak, boyun kaç'' en çok duyduğum cümleler. küçük çocuklar da bazen ''abi senin boyun niye bu kadar uzun'' diye soruyorlar. ne diyeceksin ki?

onun dışında berberim saçlarımı çok beğenir. böyle sık, değişik sarıya çalan bir rengi var. küçükken kuran kursunda hoca sen saçlarını mı boyatıyorsun diye sormuştu sfşsdlşfsşd.

bi de efsane zayıftım ben küçükken. sporla adama benzedim. o yüzden ''genetik dezavantaj yoktur, az spor yapmak vardır'' diyerek sosyal mesajımı da vermiş olayım sdsşfkşldsşfs

Saçlarım. Bonus kafaliyim.
Dudaklarim.
Ellerim.
Ince el ve ayak bileklerim.
Popom bi de boyle disa cikik biraz kilo alip bi de sporla desteklesem mikemmel olcak.

mea maxima farkettirmeden dövmüş millet hala yazıyor

öyle bir yerim yok maalesef,
belki geniş omuzlarım diyebilirim ama daha bir avantajını göremedim.

@air, dövmelik bi durum yok, herkes beyniyle övünmek zorunda değil. kaldı ki aslında fiziksel olarak dışarıdan görülebilen özellikleri sormuştum ben de zaten :)

heryerim sağlıklı memnunum genlerimden maşallah.

(bkz: bu da benim sikim hüsnü). çok kalın çok da güçlü ve güzel, estetik.

bacaklarım ve saçlarım bi de. saatlerce çok yüksek hızda koşabilirim, en ufak bir yorulma hali olmaz, halı saha maçlarında joker adamım, ileride golü atıp, kendi forvetine uzun oynayan karşı defansın topunu koşarak yakaladığım çok oluyor. saçlarım da fırça gibi.

genel olarak iyiyim. herşey düzgün aslında. düzenli spor yapabilsem çok daha iyi görünürüm.

omuzlarım geniş, belden yukarısı vücut yapmaya elverişli ve güzel duruyor.

ellerim ayaklarım çok güzel. çoğu kızdan güzeldir hatta :D

bi de dudaklarım kalın kızlar seviyor :)))

1- omuz
2- kol
3- küçük solem

Millet kendine aşıkmış meğerse :)

Burnum, dudaklarım ve ellerimle aşk yaşıyorum ben de. Onlar da bana karşı boş değiller.

göğüslerim ve ince el ayak bileklerim.

yok her yerim standart.

boyum, boynum, ellerim.

sırt nahiyesi, kol, sarı saç-kara kaş-kızıl sakal kombosu.

melezliğin iyi tarafları.

ha bi de, mizaç olarak biraz otistiklik var. bu olumsuzmuş gibi görünen karakter halinin getirisi de çok.

unutmuşum, özür dilerim dudaklarım. siz en birinci gelmeliydiniz :P kalın seksi dudaklarım puahahahadsfdjh

eller, ayaklar, tırnaklar. arkadaşlarımın ayakları 70 yaşında nine ayağı gibi :))

Burnumu cok begenirler.

Ve uzun boylu olusum olsa gerek.

Bütün ömrüm ekran karşısında geçti gözlerimde en ufak kusur yok.
Bi de kilo alsam da vücuda eşit dağılıyor. Göbek çıkmıyor pek

1 kadina gore fazlasiyla uzun olan (186) boyum ve yine 3 insan kafasi barindiran saçlarim...

burnum
dudaklarım..

boyum
omuzlarım(kendiliğinden kemik yapısı olarak geniş)
ellerim
çıkık elmacık kemiklerim
uzun parmaklarım
dudaklarım kalın(erkekte iyi duruyor mu bilmiyorum)

tabi bunlar şanslı olduklarım, kötü olanlara da girsek bir bu kadar da onlar çıkar.

beynim :P

Hım. Soğuk bakması dışında komple yüzüm ve üstünde konuşlanan organlarım hususunda ayrıyeten elhamdülillah. İyi yani. Kafamın içindeki de babamgillere çekmediği için şükür. Çalış inekle bir halt anlamıyorlar yazık ya.

Kalın ve gelişmiş uyluk bölgesiyle bisikletle terör estirmem.
Kadın olsaydım düzgün bacaklarım.
Uzun boynum.
Düzgün burun.
Geniş omuzlar.
Düzenli kegel egzersizi yapılan organ grubu.
Anne tarafına çekmiş, 3 dil konuşturan beyin.

boyum uzun. tipim ilgi çekici.

ama bir eksi var ki çok dertlendiriyor beni. saçlarım dökülüyor!

Belimin çok ince olması.
Erkek arkadaşım iki eliyle boşluk kalmadan kavrayabiliyordu.
Onun dışında hiç bi yerimi beğenmiyorum.

bence sözlükte kimse fak badi aramasın, burda kendini öven "bayanlar" anlattıklarının yarısına bile sahipse orayı yıktırma kapasitesine sahipler.

canlarım benim ne kadar da alçakgönüllüler, tek kusurları mükemmel olmaları herhald..

Beğenilen şeyler sorulduğu için bunların sayılması normal. Beğenilmeyen şeyler sorunsa aynı insanlar yine bir yığın şey sayabilir heralde.

saçım abi. bazen dünyada daha iyisi yok diyorum.

Kuvvetim sanırım. Sportif adaptasyonum da çok yüksek. Soğuğa, hastalığa dayanıklılığım da.

@a d s z p, kardeş tepkin neye anlamadim? Burda kendimizde beğendiğimiz yerler sorulmuş? Beğenmediğimiz yerler sorulsa yine ona da cevap verirdik. Mesela ben uzun boyuma ragmen büyük olan ayaklarımı beğenmiyorum. Ne öyle erkek ayakları gibi kocaman. Kapiş naptığımızı anladığını sanıyorum.

eylul +1, kötü olanlar için başlık açın yazalım madem.

açıyorum ulan!

sol ayak serçe parmağım.

Saclarim. Bildigin hali gibi saclarim var. Dibini gormek mumkun degil.
Ama cok zor sekil aliyor, isyan ettiriyor yahu..

@eyl; Tamam bu çok normal, ama cevaplara bakıyorum da c6-7 omuru dışında heryerini yazmış eleman. Mesele olayından sapıp "ben dönyanın en güzel garısıyam" moduna evrilmiş.

Kimseyi çekemediğim yok, herkes güzel olsun, biz de yediğimiz önde yemediğimiz arkada makro hugh heffner'lar olarak yaşayalım hatta. Ama 2 gün önce "sırtım çok kıllı yea" diyen kızın burada kendini viktorya'nın meleği olarak lanse etmeye çalışması çok absürd geliyor.

dudaklarımın dolgun ve şekilli olması, bir de beyaz tenli olmam. istediğim ruju sürebiliyorum. bir de avantaj mıdır bilemem ama simsiyah gözlü olmak, beyaz tenle birleştiğinde orijinal duruyor.

kol, omuz, sırt. bi de bel.

abi belki kardeşini öldürmekten gitmiştik hapse :/ bi hikayesini dinleseydin

sağa sola sataşıp haraca bağlayacak değilsiniz ya. başın belaya girerse, adam lazım olursa ararsın :)

ama hakkaten hikayesini dinleseydin ya. niye yatmış içerde acaba. yine de bulaşmamakta fayda var bence.

mekanlara çökün beraber

Gazinoları kumarhaneleri haraca bağlayın.

William James gülümsemesi

douchebag'i haraca bağla.

Hemen kullanmana gerek yok, dursun kenarda. "... mertlik acisindan herkesi paramparca edecek havasi olup yine de sakin olmak" bunu anlamadim.

İleride adam dövdürmek istersen lazım olur. Ki inan lazım olur.

hem "7 yil icerideymis" diye anlayisli davranip guzel bir insanmis izlenimi yaratiyorsun,
sonra da "nasil kullanirim ben bu adami"

kimsin de kullaniyorsun adami sen? kafaya bak. adam insan gibi bi sey soylemis. minettarligini vurgulamis. pasam sark kurnazligi pesinde.

Çok lazımsa benimkileri de vereyim eski asker hem bunlar sabıkalı değil ;)

Kilona bağlı. Vücudunda yağ oranı düşükse gözle görülür fark mutlaka olur, ama kayda değerden kastın ne bilmiyorum tabii. Omuzlar ve göğüsler sağlam gelişiyor yüzmeyle. Kısacası yağ oranın düşükse hatlar belli olmaya başlar, hatta kaslar irileşir.

1,75-75 boy/kg

Şimdi birileri gelip "Omuzların genişler" diyecek ama omuzlarınız gelişmez, şimdiden söyleyeyim.

Ne olur peki Angelus

Su içmek selülite neden olan toksit maddelerin vücuttan daha kolay atılmasını sağlıyor, o nedenle önemli ama oraya gelene kadar daha önemli olan şey östrojendir. Östrojen salgıladığınız için ne yaparsanız yapın her zaman selülitiniz olacak, kaçış yok bundan ama düzgün beslenmeyle daha az yağ birikmesine neden olursanız engelleyemezsiniz ama bir süre kaçabilirsiniz.

sulandırılmış süttozu için de süt lazım.

Pastörize işlem görmüş süt benzeri sıvı.

öyle şey olur mu ya, tamam gıda sektöründe oyunlar dönüyor ama buna oyun falan denmez apayrı bi şey. net bilgim yok ama hiç ihtimal vermiyorum.

Yok yahu olur mu öyle şey. Bildiğin süt abicim. Ha vardır bi ton katkı maddesi de süt yani. proletarier'in dediği gibi. o kadarı da mümkün değil

üreticilerden topluyorlar sütleri, iç anadolunun ve egenin köylerine git mesela kamyonetlere takılmış süt depolarını görürsün, onlarla hergün (inekler akşam ve sabah sağlıyor, sabah 6'da başlıyor tankerler gezmeye) toplayıp mandıraya götürüyor.
büyük fabrikalarn büyük çiftlikleri + anlaşmalı üreticileri var.
esas büyük miktarları ise adı sanı duyulmamış mandıra şeklinde yerler topluyor (onlar da büyük markalara fason üretim yapıyor) aynı mandıradan 10 markanın adına basılmış peynir çıkıyor
doğduğum ilçe türkiyenin en geniş mandıra kapasitesine sahip yeri based on a true story

bir inek "piç" tabir edilen karadenizin filan yayalalarındaki inekse 3-5 kilo süt verirken çiftliklerdeki asağım inkeleri 25-30 kilo verir hele daha böyle fabrika üretimi yapılan yerlerde aten inekler zaten cins inek yemi suyu ölçüyle veriliyor daha iyi verim alınıyor senden benden iyi takip ediliyor gram eksilme olsa ne oldu bu ineğe diyorlar.
ha bir de devletten kredi almamış çiftçi hayvancı yok hayvanlar hep küpeli, fiziki koşullar standartlar uygun olmak durumunda

Hikâye hepsi veganların gazına gelmeyin süt için.

ineklerin doğurma vakitlerini ve sair süt verişini etkileyen şeylere dair biyoritmini bozuyorlar. mesela (ineklerin ömrünü bilmediğim için sayılar temsili) bir inek senede bir yavruluyorsa ona göre belirli bir süre süt verebilcek demektir. hormonlarını yiyecek içeriğini falan değiştirerek bunu dört ayda bir süt alabilcekleri hale geliyor ama inek de hem acılar içinde yaşıyor hem de ömrü kısalıyor.

mesela tavuklara yapılan daha bariz: güneşe göre bir biyolojik saatleri olduğu için günaşırı yumurtlayan tavuktan 12 saatte bir yumurta almak için tavuklara 12 saatlik günler varmış gibi algılatacak şeyler simüle eden bir suni ortam temin ediliyor. tavuk da daha çok yumurltluyor ama doğası biyoritmi herşeyi bozulmuş oluyor.

elbette bunlar olurken sütün ya da yumurtanın seri üretimde miktarı arttıkça tane/litre başına besin değerleri de düşüyor.

ailesi bu işi yapan ve onlarca süt ürünleri üretim tesisi görmüş birisi olarak söyleyebilirim ki kesinlikle üç kağıt yok. sağlıklı bir hayvan günde 20-25 litre süt verir ve söylenildiği gibi bu hormonlu yiyecekler falan verilmez. az aylarında ot yer kış aylarında silaj . süt verimi hayvanın cinsi ve iyi bakılması ile alakalıdır. asıl korkmanız gereken bence uht yöntemi ile işlenen sütlerin içerisine bozulmaması için konulan koruyucular olmalı.

bence hoca şart değil. niyetin yarışa katılmak falan değilse kendin de halledebilirsin. yeter ki bol bol yüz.

hocayla birkaç derste tekniği öğrensen yeter. birçok kişi kendi kendine öğreniyor ancak hocayla nefes kulaç vs teknikler işi çok kolaylaştırıyor.

"Total Immersion Swimming" isimli yüzme tekniğini araştırın, benim bildiğim, keza uyguladığım en optimal yüzme şekli bu.

hoca ile 2 3 saate yapabilecegin bir seyi bir kac ayda tek basina yapmaya gerek var mi. yok bence.hem bir kere yanlis ogrenirsen aliskanligini duzeltmek zor olur.
uygun ucrteli birini bulursan dusunme derim.
Yalniz popow ya da immersion swimming icin dersi aldim ogrendim diye bir sey yok malasef.
teknigi tam anlamiyla uygulamak icin guclu bacaklara genis akcigerlere bol antremana ihtiyacin olacak. bu da sadece zamanla gerceklesiyor.

simdiden kolay gelsin.

Kendin yapamazsin o kadar basit bir sey degil yuzme teknigi. ama tabii yarış falan düşünmüyorsan çok savsak bir teknikle yüzmüyorsan sorun olmaz.

temellerini biliyorsan zaten hoca iki yüzdürür seni oranı düzelt buranı düzelt belini düz tut falan der iki üç seferden sonra alışırsın gibime geliyor. ben de havuz bitince takla atıp dönmeyi bir türlü öğrenemedim içimde uktedir kaç senedir.

yüzme biliyorum, cocukluk yillarimda kulüp takimina da girmistim de yillardir spor yapmayinca esnekligini kaybetti vücut. tek amacim durusumu düzeltmek/sirt kaslarimi calistirmak. bir hoca bulacagim sanirim. öneriler icin tesekkürler!

durus duzeltmek ve sırt kasları calissin istiyorsan sirt üstü yüz.

mevsim değişimi nedeniyle depresyon,
kızsal durumlar,
işsizlik

o çok oluyor işte son zamanlarda. bende takmıyordum ama bi süre sonra "noluyo lan yeter artık" diyorsunuz.

bi diğer enteresan durum ise ; adamın o verdiği cevaba tik vermediğiniz de ise siliyor o cevabı. e kadar eleştiriyorsun geri neden siliyorsun be adam?!

Evet sapıyor, bikaç isim var öyle. 1 değil, 2 değil; "istisnasız her seferinde" konuları kişisel bir tartışma alanına çeviriyorlar. Ulan beğenmediysen ve fikir beyan edilmesi gereken çok toplumsal, evrensel bir konu filan değilse sus işte. Yok, illa mutsuzlukları ve olumsuzlukları akacak her duyuruya.

bazen trollük bazen stres atmak. oluyor öyle şeyler. ben duyurunun rengi olarak görüyorum. yoksa memurlar.net'ten farkı olmazdı.

ama kimi zamanda çok absürd sorular soruluyor.
mesela geçenlerde biri ''otobüste bir kadına değdirdim, zevk alıyor sandım daha da yüklendim. inerken baktığımda korkudan eli yüzü bembeyaz, ağlamak üzere olduğunu gördüm, napayım?'' şeklinde bir soru vardı.
dünde adamın biri 3 te 1 yaşında bir kıza aşık olmuş.

böyle olduğu zaman insan bir şeyler söyleme, tepki gösterme ihtiyacı hissediyor.

ben bunu yapan ''kesin'' 1 kişi tespit ettim, istisnasız herkesi azarlıyor bok atıyor filan bana göre %100 psikolojk sorunları var :D

yani bazıları cidden manyak olabilir he de geç

bazen de soruyu soran, cevap vereni azarlıyor. yakında olsan ağzını, burnunu kıracak nerdeyse. kendi derdini, sıkıntını bırakmışsın onunla uğraşıyorsun bir dayak yemediğin kalıyor. iki durum da berbat. herkeste agresiflik var, sıkıntısını buraya kusuyor.

bence bazen gerekiyor.

- google'da tek tıkla cevabı olan soruyu buraya soran var.
- "acaba kalp krizi mi geçiriyorum?" gibi aciliyet içeren hayat memat sorusuna burada cevap arıyan var.
- ilgili kuruma/kuruluşa bir telefon açsa birebir yüzyüze halledebileceği meseleyi burada dallandırıp budaklandıran var.
- gönül meselesine hanzo gibi "ya benimsin ya toprağın dedim bastım tokadı" ya da "vatsaptan 'siktir git senin amk' diye mesaj attım şimdi naapayım" diyeni var.

daha nicesi var... bunlara atarlanmakta çok da haksız değiliz bence.

eleştiri de bir cevaptır.

dikkat edersen bunu yapan kisiler belli. herkesin arada yaptigi bir sey olmaktan ziyade bir kac kisinin surekli yaptigi bir sey. tadim kaciyordu eskiden o cevaplari gorunce simdi egleniyorum okuyup, cok komikler.

Bence buna kızan insanlar, Duyuru'nun mantığını anlayamamış insanlardır. Sizin istediğiniz gibi bir şey olsa, konu daha çok Soru-Cevap şeklinde bir olaya dönüşürdü. Kaldı ki bir sorunun bazen tek bir doğru cevabı olabiliyor, sonrasında eklenen her şey, ki buna eleştiri noktası da dahil, belki duyuru sahibinin işine yaramayabilir fakat benzer konuda bilgi ararken o duyuruya gelen bir başka kişinin gayet işine yarayabilir bir durum oluşturabilmektedir. Yani burada verilen cevaplar salt duyuru sahibi için verilmiyor; benzer konuda arama yapanlar için de veriliyor. Bu küçük detayı da unutmamak lazım. Bencillik yapmaya, açılan duyuruyu namus meselesi haline getirmeye gerek yok.

@angelus, cevabını okuyunca, duyurumun metnindeki [kullanıcının o soruyu nasıl sorduğundan, -yok efendim- "nasıl öyle bir şey sorarmış?" ya da "sen bunu soracağına/isteyeceğine önce şöyle ol!"a kadar varan skalada çeşitli yorumlar yazıp bırakıyorlar.] kısmını okuyup da, bunun üzerine nasıl [belki duyuru sahibinin işine yaramayabilir fakat benzer konuda bilgi ararken o duyuruya gelen bir başka kişinin gayet işine yarayabilir bir durum oluşturabilmektedir] şeklinde algıladığını merak ettim ilk birkaç saniyeliğine, ama sonra farkettim ki sen zaten tam da benim bu duyuruda bahsettiğim şeyi yapıyorsun. sonra bıraktım sorgulamayı :)

hepsini s.keyim çok afedersin. böylelerine önce duyuru içinde tecavüz edip sonra s.ktir etmek lazım. 2007 den beri buradayım böyle s.çmıklar yüzünden bırakmak üzereyim. alın size kalsın g.tünüze sokarsınız diye.

ilgi çekmek isteyen or.spu çocuğu ergenler işte.

sondan başlayarak,

ilk önce filmler çekiliyor, ama aslında tüm seri george lucas'ın kafada bitirdiği bir olay.

luke seçimi ile ilgili çok yorum yapamayacağım. kanımca saflığı ve iyiliği temsil etsin diye öyle bir seçim yapılmış olabilir.

9. muhtemelen o genç anakin, darth vader'ın ölmeden hemen önce yeniden anakin skywalker karakterine yani light side'a dönüşünü vurguluyor.

8. sorunun tam cevabı star wars the clone wars 6. sezonda açık ve seçik olarak anlatılıyor.

7. soru hakkında benim de net bir fikrim/bilgim yok.

6. sithlerin ve jedilerin kullandıkları teknikler film boyunca ayrılıyor. mesele yetenekten çok karakter meselesi. misal, force choke olayı da yalnızca sith'e ait.

5. ışın kılıcı olayı tamamen kabuller üzerine kurulduğu için çok da kafa yormadım. sonuçta bu madem ışın kılıcı, neden belirli bir boyu var da sonsuza kadar uzamıyor diye düşünüyorum.

3. & 4. ses vader'ın solunum cihazından geliyor. her tarafı yandığı için o kıyafet ve maske yaşam destek ünitesi görevi görüyor. dolayısıyla maske çıkınca ölüm kaçınılmaz. ama sanırım vader dünya gözüyle oğlumu göreyim diye maskeyi çıkarmak istiyor. ama bunun dışında bir de alt metin gizliyse bilemem.

2. padme resmi olarak çocukları doğurup isimlerini koyduktan hemen sonra hayata gözlerini yumuyor. kaldı ki anakin giderken epey zarar veriyordu kendisine. bence çocukların sağlıklı bir şekilde doğması bile mucize.

1. qui gon jin ve darth maul öldükten sonra bile başkalarına fısıldamayı başarıyorsa ikiz kardeşlerin telepatik olarak anlaşabilmesi çok da büyük bir mesele sayılmaz herhalde.

9. soruya cevap veriyorum. Filmin orijinal halinde Anakin'in hayaletinin olduğu bölümde Hayden Christensen değil Sebastian Shaw vardı lakin bu görüntü filmin dvd'lerinde değiştirildiği için hepsi yaşlıyken Anakin genç gözükmektedir.

famousdude.com

10. maul ile obi wan'ın arasında jedi-sith savaşı dışında kişisel bir çekişme ve baş düşmanlık durumu var. swtcw'ta falan epey değiniliyor buna. o artist hareketler o yüzden. öte yandan obi wan ışın kılıcını force sayesinde hissetmiş olabileceği gibi tamamen orada bir yerde bi' kılıç olacaktı varsayımıyla da hareket etmiş olabilir. ha tabi bu sırada maul'un o hareketlenmeyi kaçırmış olması büyük hata.

dünyadayken, atmosferin vücuduna yaptığı basınç vücudunun kan basıncını dengeliyor. ama uzaya çıktığında sana dışarıdan uygulanan bir basınç olmadığı kan basıncından dolayı ebeninkini tersten görüyosun en kibar tabirle.

Öncelikle "uzay" çıkılabilecek bir yer değil. Atmosfer dışına çıkmaktan bahsediyorsun

Kanin fokur fokur kayniyor. Ama zaten damarlarun patliyor basincsizliktan, kaynamaya kalmadan olursun. Atmoafer basinci yok, vucut ic basincin galip geliyor. Atmosfersiz ortamdaki vakum etkisi yani. Cam sisenin icindeki havayi agzinla cektiginde dudaklarini iceri ceken vakum olayi. Atmosfer basinci azaldilca suyin kaynama sicakligi duser bu arada.

Filmlerde gördüğünüz şeyler kesinlikle olmuyor. Yani öyle patlamalar çatlamalar falan olmuyor. Misal akciğeriniz tüm oksijeni boşalttığı için hiçbir zarar görmez, hatta kulak zarınız bile yırtılmaz. Kanda oksijen olduğu sürece bilinciniz de kapanmaz. Güneş'i gören bir bölgedeyseniz yanma tehlikesi yaşarsanız ama direkt görmüyorsanız donma tehlikesi de yaşamazsınız zira oksijensiz boşlukta ısı iletkenliği çok düşük olduğu için saatler boyunca vücut sıcaklığınızı koruyabilirsiniz. Bu durumda sizi ne öldürür? Tabii ki oksijensizlik. Akciğerleriniz oksijeni boşalttıktan sonra 14/15 saniye içinde ölürsünüz, onun dışında öyle ekstrem bir olay olmuyor. Onun dışında bir de radyasyon sorunu var. Uzay boşluğunda bol miktarda radyasyon olduğu için bir şekilde oksijensizlikten ölmezseniz yoğun radyasyona maruz kalıp içorganların hasar görmesiyle ölürsunuz. Tabii bunların aynısı yeryüzünde de olabiliyor, uzay boşluğuna özel bir durum değil.

Kanın kaynaması gibi bir olay yok. Vakumda başına gelen ilk şey oksijensizlikten bilincini yitirmen bu 15-20 saniyede gerçekleşiyor bu. Daha önce uzayda vakuma maruz kalan astronotlar var. Adamlar ağızlarındaki tükürüklerin kaynadığını hissetmişler ama vücutun içindeki basınc derinin sağlamlığı ile desteklendiği için kaynama veya patlama olmuyor. Ha öldükten sonra olabilir ama ölüm sebebi başka şeyler olur.

haldamir'e katılıyorum. hatta sanırım aynı kaynaktan öğrenmişiz bu bilgileri. onu da paylaşayim en altta. sanırım deneyimlenmemiş bir şey olduğu için sadece tahmin edilebiliyor. o nedenle bu kanalın dedikleri da belki yanlıştır. şahsen insan vücudunun nasıl bu kadar dışarıya kapalı bir sistem olduğunu (basınçlandırma açısından) anlayamıyorum. o zaman koca uzay giysisine gerek yok, götümüze tıpa, başımıza kask takıp çıkalım (tamam fazla oldu ama sadece bir düşünce).

www.youtube.com

Borsaya açık şirket olmak için A.Ş. oluyorlar.
Tamamı borsaya açık değil, %50'nin üzerinde hisse halen derneğe ait.
O yüzden dernek başkanı GS başkanı oluyor.

GS'yi satın almak diye bir şey yok yani Türkiye'de.

o zaman şöyle diyim: man utd., chelsea falan nasıl satıldı? paralar nereye gitti?

Şirketin sahibi kimse ona gitti.

Sen Oymak Beyi A.Ş. kurmuşsun.
Depo satın almışsın, içinde malzemeler var.

Ben gelip sana 10tl verip satın alıyorum.

Eğer Oymak Beyi A.Ş.'nin iki ortağı varsa 5TL - 5TL paylaşıyorlar.

Bu konuları çok iyi bilmem ama dernek statüsünde olan kulüpleri zaten satın alamıyorsunuz diye biliyorum, en fazla piyasadaki hisselerini toplarsınız ama zaten piyasadaki hisseler toplam hissenin tamamı olmadığı için çok anlam ifade etmeyebilir. Avrupa'da alınıp satılan kulüpler ilk kurulduğunda bizde olduğu gibi dernek statüsünde değil de kişiler tarafından kurulmuş olup satın almak isteyen kişiler de bu kişilere para ödeyerek kulüpleri satın alma geleneğini başlatmış olabilir. Tam emin değilim ama en mantıklı açıklama bu gibi geldi bana.

@cakabo, wanttodie, angelus: ingiltere'de kişilerin kulüp kurması belki doğrudur ama bana biraz saçma geldi.

diyelim gs derneği'ne ait hisseler, 500 milyon dolar da derneğe gitti. ee? ne olacak şimdi? dernek zaten kulüp için para harcıyordu, onun için kurulmuştu ama kulüple ilişkileri kalmadı artık ve bir ton paraları var. afrika'ya mı gönderecekler paraları?

ek olarak, kulüpler ingiltere'de dükkan açar gibi açılmıyordur diye düşünüyorum. oymak aş bilmem ne. her kulübün sahibi bir kişi miydi yani? man utd. satılınca kurucunun mirasçıları mı aldı paraları (halka açık olan kısım dışındaki hisselerin parasını)? saçma geldi.

kim satarsa ona gider.
Hissesini alırsan hissenin sahibine, dernekten alırsan derneğe verirsin parayı
GS'nin sahibi çoğunluğu dernek ve bir kısmı da borsada.

İngiltere'de kurulan kulüplerin çoğu 150 sene önce kurulmuş, Chelsea kulübünü üç beş adam barda bira içerken kurmuş ayrıca, birkaç sene içinde de lige girmiş adamlar. O günleri bugünün şartlarıyla değerlendirmeyin. O dönemde futbol kulübü açmak bakkal açmak kadar kolaydı. Liverpool'un da klasik liman işçileri tarafından kurulduğu konusuna hiç girmiyorum bile. Ayrıca Galatasaray kulübü demek sade futbol takımı demek değildir, milyonlarca dolar gideri olan amatör sporlar basketbol vs. gibi alt birimler var, bunların parası Futbol AŞ'den çıkmadığına göre dernekte kalan paralar muhtemelen buraya aktarılıyordur.

@angelus: 500 milyon dolar baskete voleybola mı aktarılıyor? bir de ingiltere'de kulüpler sadece futbol kulübü olarak kuruluyor çoğu. paraların tekrardan kulüp için harcanması da saçma, o zaman alıcının cebinden hiç para çıkmamış gibi olur.

bilen yok mu?

Derneğin payını satın alamazsın.

Şöyle düşün bir işte 3 ortak var.
A: 51%
B: 29%
C: 20%

Sen bunların ortak olduğu firmayı satın almak istiyorsun.
B ve C satarım diyor, A satmam diyor.
Ne yaparsan yap, en fazla o şirketin 49%'una ortak olabilirsin.

Satın alırken ödediğin para da B ve C'ye gider.
Bu satın alma olayı A'yı hiç ilgilendirmez. Ona bir para gitmez.

İşte bu olayda GS Kulübü A oluyor. Sen ancak Sportif A.Ş. olarak geçen B ve C'nin hisselerini satın alabiliyorsun.
Onun parasını da daha önce borsada hisseleri almış olan yatırımcılara ödüyorsun.

cakabo sağol, türkiye'de kulüp satılamayacağını öğrendik ama ingiltere'de nasıl satılıyor kulüpler? onu anlamaya çalışıyorum. kimse de tahminden öteye geçemedi. net bir cevap yok.

Bak şimdi, Türkiye'deki kulüplerin dernek statüsünde olduğu için satılamadığını zaten söyledik, İngiltere'de böyle bir durum yok. Adamların futbol kulübünün Türkiye'deki herhangi bir şirketten farkı yok. Sen bir şirket kurduğunda, istediğin zaman onu satamıyor musun? Satıyorsun. E bu adamlar da istediği zaman satabiliyorlar kulübü, parasını da çatur çutur yiyorlar. Kulübü satın alan adam o parayı kulübe vermiyor, kulübün sahibine veriyor karşılığında da kulübü alıyor. Sonra cebinden tekrar para koyuyor transferler şunlar bunlar yapılıp kulübü döndürüyorlar. Olay bu.

Bir de şöyle anlatayım: Arap geliyor parayı kulübün sahibine veriyor, kulübün sahibi parayı alıp gidiyor. Yeni sahibi sonra cebinden ikinci defa para çıkarıyor, onu da satın aldığı kulüp için kullanmaya başlıyor. Yani iki defa para çıkmış oluyor cebinden. Sen galiba ilk verilen para kulübe kalıyor zannettin ama öyle bir şey yok, o ilk para kulübün eski sahibine gidiyor.

Manchester Utd'nin nasıl satın alındığı alttaki linkte anlatılıyor.

en.wikipedia.org

Adam %3'lük hisseden satın ala ala, %98'e kadar çıkmış.

Chelsea 2003'te 140M sterlin karşılığı satılmış.
en.wikipedia.org
Para Roman Abramovich'ten eski sahip Ken Bates'e gitmiş.

Kan şekerinizdeki dalgalanmadan kaynaklıdır o. Beslenmenizi birden değiştirmenin öyle yan etkileri oluyor. Geçicek ama.

1500-1800 kalorilerde kalman problem değil bence, 2000 üstü büyük kas alımları ya da direkt kilo alımı için daha uygun diye düşünüyorum. bi sıkıntı yok yani, mümkün olduğunca yürü orta hızda 50-60 dakika

yok zaten 1500 - 1800 kaloride benim de sorunum yok zaten. Sadece tuhafıma gidiyor bu durum. Biraz pimpirikli ve paranoyak bir insanım da ölüyorum imdaat diye doktora koşmak istemiyorum ( yaparım tanıyorum kendimi :D ). shejia'nın dediği gibi sanırım durum korkacak bir şey yok öyleyse. Yürüyüş yapıyorum zaten o civarda bir süre. Okulumla evim çok yakın yürüyerek gidip geliyorum imkanım oldukça en azından.

Ara öğünlerde meyve süt ve süt ürünlerinden ziyade işlenmemiş kuruyemişlerden tüketmenizi öneririm. Meyve süt ve süt ürünleri ihtiyacınız olmayan karbonhidratlar ihtiva eder ve şeker içeren diğer ürünler gibi gereksiz insülin salınımına neden olur.

evet mantıklı, bunu da göz önünde bulunduracağım teşekkürler.