bunu birebir bulamazsan bir kaç çelik raf profili ile kendin yaparsın

manfrotto'nunn yemek çekimlerinde felan kullanılan tripotları var. onlara bakabilirsin.

Multi Mount bar
fotografium.com

sıradan bir masa lambası ve bir selfie çubuğu ile ucuzca yapılabilir gibime geldi.

100 liraya amazon'daki zımbırtının telefon tutacağı olmayan versiyonu var. onu alıp bir şekilde ucuna telefon tutacağı monte edeceğim. diğer seçenekler manasız derecede pahalı.

urun.n11.com

telefon için bu ürün mantıklı ama kamerayı taşır mı bilmiyorum...

akrobat tutucu alın
www.amazon.com.tr

evet halkımızda var maalesef böyle bir şey.

gurcistanin parasi bizden degerli neden gelsin ki?

Yav insanı sinirlendirmeyin. İnsanlar üniversitesini okuyup yüksek lisansını yapıp işsiz kalıyor siz karadenizde neden fındık toplamıyorlar diyorsunuz. Oldu ya okuyup okuyup amelelik yapalım iş beğenmiyor olmamak için. İşsizlik var hemde aşırı derecede işsizlik var. İşveren çalıştıracak işçi bulamıyor çünkü rezalet şartlar sağlıyor. Karadenizde fındık toplamaya iyi para verilse karadenizliler salak mı onlar kendisi toplar zaten.

harbi beğenmiyorum ben. ama kabul de ediyorum işi sonra öf pöf yaparak yapıyorum. herkes de beni bundan dolayı suratsız bilir.

Evet iş beğenmiyorum. Ben 10 yıldır otomotiv sektöründen mühendis olacak çalışıyorum. Ekip yönetmişliğim var. Bana bu saatten sonra 2-3 yıl tecrübe istenen pozisyonlar için gelen teklifleri düşünmüyorum bile. Her önüme gelen işi beğenme gibi biz zorunluluğum mu var?

Bir de fındık toplama işi denmiş. Oldu, çıkıp fabrikanın tuvaletlerini de ben temizleyeyim iş yok piyasada diye.

Asiri bir universite ve hatta yuksek lisans mezunlugu enflasyonu soz konusu. Herkes beyaz yaka olmak istiyor ve issizlikten kastimiz buysa evet herkese yetecek kadar beyaz yaka is yok.

Bir de egitim kalitesi cok tirt ve cogu okunan universitenin, alinan yuksek lisans diplomasinin bir degeri yok. Dolayisiyla birisi "benim yuksek lisansim var findik toplamam" dediginde (herkes icin gecerli degil ama azinsanamaz sayisi) aslinda layigi findik toplamaya daha yakin cunku daha komplike bir is icin kalifiye degil.

genellemek yanlış ama ne yazık ki bence de doğru bir durum.
bir mühendislik firmasında yöneticiyim. mülakata gelenlerin %90'ında müthiş bir özgüven var (bu kötü birşey değil) ama CV'ler bomboş. hadi diyorum CV boştur da belki kendisini sözlü ifade ediyordur, konuşuyorum adayın içi de boş. konuşmadan çok net algılıyorum ki adam işi de beğenmiyor ki çok net söyleyebilirim: piyasanın üstünde maaş ve çalışma şartlarına sahibiz. "yok ben seyahat etmem, yok ben ofiste oturmayı sevmem, halamın bıyıkları var ona amca derim"... iş beğenmiyorlar. kimsede kariyerime bir noktadan başlayayım da yükseleyim düşüncesi yok. herkes CEO'dan başlamak istiyor halbuki tecrübe etmek için önce CEYO'dan başlamak gerekir.

Yalan dolan.
Üç kuruş paraya köle olmayi kabul etmeyince is begenmiyor oluyoruz.
Zamaninda daha 1 ay olmuş olmamis, is bulamayinca daha alt kademe bir ise bakmistim, bir forwarderda calismak.
Ise gomlek kravat geliyorsun, asgari ücret, her gün mesai var ama mesai parasi yok, haftasonu cumartesileri calisiliyor. O an belki dedim sirf is olsun, sonra benim mentor gibi olan birini aradim, piyasanın sağlam adamlarindan, güldü telefonda, bir de s.kslermis bu ne saçma sey dedi, kabul etme sen bulursun dedi. Sonrasinda iki hafta sonra normal calisma, haftasonu yok iki is buldum 2500liradan o donem asgari 1200 falandi, birine girdim.
Kısacası ben köle gibi çalıştırilmadim diye is begenmedim oluyor.

Türkiye'de is hayati kalitesi cok düşük. Ben Avrupa'dayim ornek veriyorum (hep de bunu diyorum) carrefourda çalışan adamin sartlari;
Asgari ucret
Alisverisinde %10 indirim
Bir maas ek para
Kar payi
35 saat calisma
35 gun tatil ki daha yükseğe çıkıyor bazı eklerle
Zorunlu ek sağlık sigortasi

Bu sebepten carrefourda calisan adam mutlu, bimde çalışan kişi malesef mutsuz haliyle yüzüne gülemiyor bile.

O yüzden hayatimda duyduğum en boş şeyler bunlar. Herkesi üniversite mezunu yapip, bunla övünen ülkelerde anca olur.

dogru. is yaptiracak adam bulamiyorum, dijital sektordeyiz. herkesin beklentisi milyon dolarlar. ceplerinde 5 tl yok, babalari bakiyor, ama calismiyorlar. is yapmak istemiyorlar, surekli ulkeye lanet ediyorlar. 5 dakika calisayim 500 bin dolar kazanayim kafasinda gorustugumuz herkes. dizilerdeki hayati istiyorlar.

Boşa çalışıyoruz hissi, iş beğenmemeye yol açıyor. Verilen 3,5-4 bin tl maaşlar da bi nebzeye kadar tamam ama ( başlangıç için ) istenen şartlar insanlık dışı. Bazı yerlerde ayak işlerini yaptırıyorlar, bazı yerlerde fazla fazla çalıştırıp sızlanmamalısın diye mobbing uyguluyorlar, üniversite mezunu adam bu durumda tabii ki iş beğenmez. Aldığın 4 bin tl’nin de değeri olmayınca haliyle absürt bi durum oluşuyor. Alım gücü olan bi ülkede gayet alınabilen standart bir maaş olan 1800-2000 kazansa millet mesela başlangıçta şikayet edecek bir allahın kulu var mı ? Paranla dünyaları alabiliyorsun çünkü çalışmaya şevkin oluyor, ay sonunda belki paran birikiyor ya da hobilerine harcıyorsun. 2000 euronun getirdiği motivasyonu ve hayat standardını tr’de 13-14 bin anca getirir. Bunu verebilecek kaç işveren var ? 2000 euro gelişmiş bir ülke için halkın %80 inin alabileceği bir ücretken trde 13-14 bini halkın %5-10 u anca alıyordur ( belki almıyordur ). Ya gayet iyi olan 8 bin tl maaş alsan gram yemesen içmeden 1 yilda 96 bin tl yapar, bak hiç yemedin içmedin diyorum, 2007 model peugeot falan alabiliyorsun böyle ülke mi olur allahını seversen ?

O yüzden insanlar, yeni mezunlar türkiyede beyaz yaka olmak yerine almanya’da kasiyer olayım abi diyor. Taksicilik yaparım diyor, tr’de asla yapmayacağı mesleği yapıyor. Çünkü motivasyon var, alım gücü var. Tr’de yok, boşa çalışıyoruz hissi var.

Ben beğenmiyorum açıkçası. TR "kurumsal" yazılım sektörü leş gibi.

Devlet ihaleleri, kişisel bağlantılar vs. sayesinde patronculuk oynayan 5-10 tane aptal boomer güzel iş yaptıklarını zannedip boş zamanlarında kendilerini elliyorlar. Başka bir şey yaptıkları yok.

Altlarında gerçekten iş yapan (ama onu da kötü yapan) ölücüler var bi de. Onlar da karaktersiz oldukları için "fazla para almayalım ama kimse bizi ellemesin, aman başımız ağrımasın" diye hem piyasayı düşürüyorlar, hem de güzel iş yapılmasını engelliyorlar.

Sonuçta daha az paraya daha güzel iş yapabilmek mümkünken hem hayvan gibi paralar harcanıyor, hem de eldeki ürün çöp.

Kaçtım kurtuldum. Kalanları da allah kurtarsın.

İşler beğenilecek gibi değil. O işverenler Türkiye'nin en iyi üniversiteleri olan İTÜ, ODTÜ, Boğaziçi gibi yerlerden mezun, tecrübeli mühendis alıp haftada 45+ saate, mesai ödemesiz 4000₺'ye çalıştırmaya çalışıyorlar. bu kölelik şartlarını kabul eden olmayınca da "iş var, beğenmiyor kimse" diyorlar.

bir de "her diploma sahibi, iş bulacak, mezun olduğu alanda çalışacak değil ya" diye saçma bir bakış var. üniversite diplomasını duvara asılacak tablo sanıyorlar. aynı şekilde bunlar için iş bulamadığı için taksicilik yapan ya da tezgahtar olarak çalışan makine mühendisi "işsiz" değil mesela. aksine gidip giresun'da fındık toplamazsa "iş çok yiğenim, iş beğenmiyonuz siz" oluyor.

iş beğenmeme olayı var, şöyle var: mesela burada da arkadaşlar yazmışlar ben 5 sene ekip yönettim, şimdi jr işe girecek halim yok. adam aslında haklı, doğru söylüyor yani. ama türkiyede kalifiye insan gerektirecek yeterince iş açığı yok. yani kalifiye işçi fazlamız var, iş az adam çok. dolayısıyla kalifiye bir çok insan, aslında olmasından daha jr pozisyonlarda çalışmak zorunda kalıyor, dolayısıyla işi beğenmiyor, mutsuz oluyor. bu tamamen o diplomaları bol keseden dağıtmamızdan kaynaklanıyor maalesef. ben o yüzden bu arkadaşlara aslında olmamaları gereken bir pozisyonda olduklarını belirtmeye çalışıyorum ama bu onların suçu değil, devlet bir sürü vasıfsız gence o kadar diploma ve başarı pompaladı ki adamlar acayip bir şey olduklarını düşünüyorlar. hasbelkader 2 sene bi işte çalışınca birden ben acayipim abi ya triplerine giriliyor. yani ciddi birkaç üniversite ve bölüm dışında "ben ayak işi yapmam abi üniversite mezunuyum" denecek bi durum yok çünkü ayak işi yapmak için sırada bekleyen milyonlar bekliyor arkada. şu anda üniversite mezunu "çoğunluk" gerçekten o kadar hiç bir şey bilmiyor hiç bir şey öğrenmiyor ki, hakikaten bu adamlar fındık toplamayı öğrense memlekete daha faydalı bir iş yapmış oluruz.

mavi yaka perspektifinden bakınca da başka bir sosyolojik durum var. vasıfsız işçiler, özellikle gençler iş beğenmiyorlar, umursamıyorlar, zaten o işe girseler de, işi kaybetseler de hayatlarında çok bir şey değişmeyecek. çoğu kredi kartı borçlusu, yükselme yırtma umutları yok yani. öyle olunca sallayabildiği kadar sallıyor herkes. nolucak zengin mi olucam kafasında çoğu kişi.

sonuç olarak ben gençleri suçlamıyorum yanlış anlaşılmasın. ama herkesin ne olduğunu nerede olduğunu da net bilmesi lazım. aksi takdirde beklentiler gerçeklerle uyuşmuyor, üstüne sosyal medya etkisini de ekleyince mutsuz oluyorsunuz. burası avrupa değil yani bunu bilmek lazım, aldığınız üniversite avrupa üniversitesi eğitimi değil, iş olanakları da avrupadaki uluslararası şirketler gibi değil. burada karabük üniversitesi var, kardeşler holding var. onların sunduğu olanaklar da belli.

iş beğenmiyorum evet, konu para da değil bu arada. bak @garavel 13-14 iyi para halkın
%5-10 u alır demiş. ben o parayı hatta fazlasını alıyorum ama gene de mutsuzum. Çalışma motivasyonum sıfır çünkü insan gibi davranmıyolar, gecenin bir yarısı whatsappdan mesaj atıp maile cevap yaz demeler, pazar günü sabahın köründe arayıp hesap sormalar insanın bütün motivasyonunu yok ediyor. Üstüne de giderek fakirleşiyorum alım gücüm her geçen gün düşüyor. 2017 de aldığım para 3 bin euro ya denk geliyordu, şimdi onun yarısı bile etmiyor. Gayri resmi min %40-50 enflasyon var, devlet dalga geçer gibi %14,6 açıklıyor, patron %5 zam yapıyor. Nesini beğeneyim ben bu işin?

bütün ülkeyi üniversite mezunu yaparsan kimse iş beğenmez.
iş beğenilmeyen ortamda da kimse güvenip yein iş kolları açmaz.

bayburt üniversitesinde mühendislik okuyan adam kendini mühendis görüp, iş bğeenmiyor.
normal bir ülkede bu arkadaş meslek yüksekokulu okuyup sanayide iyi bir usta başı falan olacak halbuki.

haliyle noluyor? usta başına çırak arayan adam çırak bulamıyor, dükkan açmıyor.
kendini mühendis gören adam da, iş bulamıyor. çünk üaslında mühendis değil.

adam normalde 17 yaşında sanayide çırak olarak çalışmalıyken,
25 yaşında bayburt üniversitesinden mezun oluyor.

17 yaşında 1500 liraya çalışmak koymazken,
25 yaşında kendini mühendis sandığı için 2500 lirayı bğeenmiyor. halbuki dünyaya bundan fazlasını da katmıyor.

ülkedeki üniveersitelerin %90'ı kapatılıp çalışma yaşı düşürülmeli artık.

Beğenmem ve seçerim tabii. Kendimi iyi hissetmediğim bir alanda çalışıyordum, başka bir alana geçtim. Yine şartlardan rahatsız olsam, yine değiştiririm. Bu değişim sürecinde de bir süre işsiz kalmayı göze alabilirim.


Eğitim ve donanınımına güvenen ve minimum finansal standartı zaten olan insanlar (birikmiş paranız olur, devlet desteği olur, aileden gelir vs...) niye nefret edecekleri işlerde çalışsınlar?

bu işverenler o kadar boş konuşuyor ki. 4 yıllık mühendislik programını bitiren her genç senin işini en fazla 2 ayda öğrenir çatır çatır yapar. hangi okul olduğu da çok önemli değil. ben avrupa'da yüksek lisans yapıyorum kimse uçup kaçmıyor. herkes işi işte öğreniyor.

bunlarınki kezban tribi. aday çok diye sömürülmeye en yatkın olanı seçmeye çalışıyorlar hepsi bu. üniversite mezunu çok diye üniversite mezununun kalitesiz olması gerekmiyor. hayır yaptığın iş ne ki? ülkede kaç tane şirket kaç tane gerçek anlamda ar-ge yapacak mühendis arıyor? gerisi boş boş işler. mühendislik pozisyonundaki işlerin çok büyük kısmını 2 yıllık makine teknikerleri bile yapabilir. mühendise kendini gösterecek bir alan yaratılmamış. mühendis adam okulda termodinamik, mukavemet dersleri alıyor senin bu adamdan en büyük beklentin excel bilmesi.

bu avam insanlar patron oluyor sonra otorite gibi çıkıp iş beğenmiyorlar diyorlar. la bi gidin allah rızası için.

mesleki anlamda iş bulmak zorlaştı bence , bulunsa bile işveren asgari ödeyince insanın çalışası gelmiyor

@bohr atom modeli +1 demeye geldim. kalbur üstü ortalama bir üniversite olduğu sürece iş kesinlikle işte öğrenilir. 5 yıl deneyimli gerçekten işini seven herkesin mezun olduğu üniden bağımsız yakın seviyelerde olacağını düşünüyorum. en azından belli bir tatmin edici standarda kadar bu böyle. müdürlük, şeflik, hatta belki ceolukta falan ise maalesef okul bir tık etiket olduğu için orada iş değişebilir ama normal çalışan için bir fark yok.

Evet insanların asgari ücretle günde 10 saat eşek gibi çalıştırılıp üstüne mobinge uğradığı ve asla saygı görmediği, kendini mutlu hissedemedigi, kendine ayıracak enerjisinin kalmadığı, hobiler edinemediği, ayda bir kitap almak için bir kez tiyatroya sinemaya gitmek için bile bütçe ayıramadığı işleri beğenmiyorum.

İnsan en alt kademede başladığı en dandik işte bile bu kadar sömürülmeyi haketmez. İnsanlar hemen cebim dolsun aman da hemen ceo olayım derdinde değil, gencecik yaşlardayız bir işe girdiğimizde bu gençliğimizde enerjimiz varken biraz hayatın tadına bakabilecek imkan istiyoruz. Kırk yılda bir tiyatroya gidince bile insan ne kadar iyi hissediyor. Bunlar ihtiyaçtır. Kitap alışverisi ihtiyaçtır.

Ama bunlara gelene kadar yeni işe girmiş asgari ücret alan bir insan bir ayda alması gereken protein miktarını bile karşılayamıyor. Haftada bir et yemek balık yemek, düzenli bir şekilde kandaki besin denğerlerini koruyabilecek kadar kuru yemiş tuketebilmek lüks değildir. Kimse bunları konuşmuyor. Bunlara lüks değil demek bile abes geliyor kulağa artık. Bu ülkede lüks anlayışı değişti insanların. İnsanlar iş beğenmiyor diyen biri o parayla ve o eforla kendisi nasıl yaşardı biraz empati yapsın.

Arkadaşın bayağı cahilmiş. Gebze'de, Tuzla'da ortalama bir fabrikada işçilere sigortasından tatiline, servisinden yemeğine kadar hak veriliyor. Adam fındık için Karadeniz'e mi gitsin yol, yemek, tatil, belki sigorta bile olmadan? Ülkede işsizlik yüksek. Çevrenizde insanlar iş beğenmiyor diyen biri varsa hayatınızdan çıkarın.

yazılanları görünce insanın içi sıkılıyor hakkaten. biz şu an teknikere 7 8k TL maaş veriyoruz ona rağmen gelip tehdit ediyor gidicem diye. biz de yolun açık olsun diyoruz. insanoğlu hep ister de serde biraz arsızlık var malum..

mavi yakadaki haklar beyaz yakada yok. bu ülkeyi sırtlanan okumuş beyaz yaka kesimdir. kimden bu kadar vergi alabiliyorlar başka? mavi yaka işi bırakırım diyince fabrikaların götü atıyor, beyaz yaka sigara molasını 2 dakika uzatsa kapının önünde.
tamamiyle sömürü üzerine konulmuş yalan titlelar varken kim neyi beğensin allah aşkına?

bu kavram çok yanlış anlaşılıyor bence.

beğenilmeyecek işi beğenyemeyeceğiz elbette. o zaman hiç iş görüşmesi olmasın vs. iş verenler artık karşı tarafın seçme şansı hiç yokmuş gibi düşünmeye başladı. siz iyi misiniz ya?
biri beğenmez öteki beğenir. nasıl ki siz kötü (?) çalışanı beğenmiyorsunuz, çalışanlar da bazı işleri beğenmiyor bazılarını beğeniyor bundan doğal ne var?

tabiiki beğenmeme hakkı var herkesin.
beğenen insanı bulup çalıştırsınlar o zaman.

fanı söküp izopropil alkol dök sonra sert bir fırçayla her yerini fırçala içine falan sokmaya çalış fırçayı. bu işi çok hızlı yap çünkü ipa zart diye buharlaşıyor.

riskli.

kış lastiği sadece kar için değil. Zaten düşük sıcaklıkta yol tutuşu çok azalır. Riski ama gidilebilir. Ana yollarda sorun olmaz. Zaten birçok araç ana yollardan geçtiği için asfalt biraz da olsa ısınmıştır. Ara yollarda dikkat.

kesinlikle riskli, bir çok bölgede buz ve kar var yerlerde. kış lastiğin yoksa çıkma.

hava on derecenin altındaysa kış lastiği kullan. kış lastiğinin karla buzla alakası yok. hava sıcaklığı düşerse kullanırsın. yoksa kuru havada da kış lastiği kullanman gerekir mesela hava 0 dereceyse.

kendinizi gectim baskalari icin bile risk, o yuzden cikmayin

yollarda en ufak bir sıkıntı bile yok.
yağmur yağarken bile daha çok şey var yollarda.

gittim geldim, sorun olmadı.
havalimanına doğru biraz kar yağışı vardı ama onda da sorun yoktu.

risk içerecek en ufak bir durum yok, herkesin bilgisine.

bu kasa baya eskidi artık, bence en eski 2015 modellere bak.

bu laptop 10 yaşında hocam farkında mısın :)

Ne yapıcağınıza bağlı. Bende şu an mid 2012 pro var ssd ve ram takviyesi yaptım. Logicte kayıt alıyorum. Photoshop lightroom da çok kalabalık işler yapmıyorsanız akıyor. Normal film izleme nette gezinme açılma hızı vs değinmiyorıum bile takılmıyor hiç.

Konudan bağımsız olarak; vay be adam 10 yıllık laptop için 3.750 tl para istiyor. ülkenin haline bak. buna oturup ağlanır be!

tabii dolar fırlayınca bunun sıfırı şu fiyata diyor, 10 yıllık laptopa bile.. neyse sinirlendim yazmayacam daha

ram değiştirlen model olması güzel ama en çok kaç ram destekliyo o önemli.

pili apple da yoktur, dışarda bulunabiliniyor mu orası da önemli ortalama 82 dolar +kdvye gelir pili.

termal macun değiştirip fanları temizlemek lazım.

bir de ssd lazım

macun 100 lira tutsa, pil 1000+ ssd 500, kargo 200, ortalama 1800 lira masrafı var daha almadan.

pili sen değiştirmezsen fan temizliği ve pil değişimi için 1500 lira çekiyor özel tamirciler.

bozulursa parça bulamazsın servis 5 seneden sonra parça tutmuyor elinde. dışarda da çıkma falan bulursun fahiş fiyattan o da bulabilirsen.

ekran kartı zaten intel 3000 benimki 5500 ona rağmen basit şeylerde bile gpu sıcaklığı fırlıyor. ayrıca soğutma sistemi de eski olduğu için pek etkili sayılmaz.

bu kadar para verip kendimi riske atmam ben mac için. mac alacaksan iyisini alman lazım ki bi işe yarasın.

bu fiyat üstüne yapacağın masrafı da ekleyince normal bir dizüstü alınabilir gibi geliyor yeni.

yılını yazmayan adamdan mac alınmaz. bu bilgisayardan bağımsız olarak söyleyeyim.

adguard çok iyi.

adguard +1

Nö

un helvası mı yapalım irmik mi?

bi şey olmaz. beni çok çarptı öyle. en fazla biraz sızlar sonra geçer. his kaybı falan yoksa oyna devam.

dokunma hissi varsa sorun yok bence

çıplak ayakla toprakta yürü

ölsen ölürmüşsün, kıl payı kaçırmışsın :) topraklan bari :)

Bence ölmeyeceksiniz. Çok geçmiş olsun.

sağolun. dediğiniz gibi aşağı inip toprağa çıplak ayaklarımı koydum bir süre. mal gibiyim, çok afalladım. kendime gelemiyorum :/ hayırlısı

Hocam o kadar kötü hissediyorsanız gidin bi acile. Sağlık işi şakaya gelmez, belki içorganlarda bi hasar oluşturmuştur bilemeyiz ki. Atlayın gidin bence.

sol işaret parmağından çarpıldım @konetsu
depolanmayan bişey olmaması rahatlattı şu an. teşekkür ederim. iç organ hasarı olup olmadığı da heralde anlaşılır bikaç saate.

hocam kizin dugmeyi actigi icin degil, elektrikle ugrasirken altin kural olan salteri kapamadigin icin carpildin. olmezsin raad ol.

K.A.R +1
Bu rölenin mevzuatta zorunluluğu yok mu acaba. Olsa ne iyi olur. Taltırın mutlaka. Çok da ucuz bişey.

Korkma ya bişey olmaz, ben sayamayacağım kadar çarpılmışımdır. O an bişey olmadıysa, bir yanık patlak olmadıysa sıkıntı olmaz.

Yanlız lamba değiştirirken çarpılmayı nasıl başardın ben onu anlamadım, elini duyun içine sokman lazım. Ben ampül değişirken anahtarı açık tutarım ki lamba yandıktan sonra çok fazla çevirip duyu veya ampülün kıçını bozmayayım.

@Ruprect;

Ne zaman başladı emin değilim ama uzun yıllardır yeni yapılan inşaatlarda KAKR mecburi, hem bina girişinde panoda yangına karşı 300 mA, hem de ev içinde insan için 30mA mecburi.

helpx.adobe.com

Audition genelde two track çalışmak üzerine tasarlanmış bir yazılımdır. Eğer video için post mix yapıyorsanız bi daw'a geçmenizi öneririm çok daha kullanışlı olacaktır özellikle time strecth, warp özellikleri ile senkronlama dev kolaylaşır.

Ses kaydından özet çıkarmak istemiştim. Elimde adobe cc lisansım var, böyle olunca audition kullanayım diye düşündüm. Yine de öneri için teşekkür ederim.

Anladım
Effects/Time and Pitch/Stretch and Pitch (proccess) hız değiştirme için bunu kullanıyorum ben adobe'de tonalite değiştirmeden değiştirmek için pitch shift'i ellemeden strech yüzdesini değiştirerek hızlandırabilirsiniz. İstediğiniz gibi çok hızlı bir işlem değil fakat oldukça başarılı bozulma minimal olacağından anlaşılırlık daha makul kalır sanıyorum.

öyle şeyleri buralardan bulamazsın bence. bir de "açıklayarak tabi ki" yazman hoş olmamış. neyse aklıma gelen şu fıkrayı yazayım. uzun zamandır hatırımda yoktu.

Bir mühendis, bir fizikçi ve bir matematikçi İskoçya’da trenin penceresinden bakarken siyah bir koyun görürler, mühendis hemen atılır:
– İskoçya’daki tüm koyunlar siyah.

Fizikçi söze karışır:
– İskoçya’daki bazı koyunlar siyah.

matematikçi son noktayı koyar:
– İskoçya’da en az bir tarafı siyah olan en az bir tane koyun vardır.

- hayırdır ne ayaksın oğlum sen...
+ pandül ayak.

bunun da neresini aciklayayim bilmiyorum.

xkcd.com

Matematikle alakam yoktur bir ara geometri dersinde "konik bir şey varsa söyleyin hep beraber çizelim" demiştim. O zaman komikti ;)) bu arada bi karikatür dergisinden arak bu şaka. Kim bilcek sallayın gitsin

Dokumacilarda dimi esprisi vardır, "di mi ? "manasında

Dimi dokuma çeşididir.

klasik müzik camiasında "viyolacı" esprileri vardır.

aynı orkestrada aynı rahlede (sehpa) çalan iki viyolacı arasında ne fark vardır?
cevap: 1 ölçü.

aynı orkestrada önlü arkalı rahlelerde çalan iki viyolacı arasında ne fark vardır?
cevap: 1 ton.

açıklama: orkestrada, enstruman gruplarında aynı şeyi aynı anda çalması gerekliliği elzemken, viyola grubunda bunun ne denli imkansız olduğuna dem vurur.bir şey çalarken biri 1 ölçü geridedir, veya başka tondan çalıyordur vb.)


bir viyolacı ile bir hayat kadını arasında ne fark vardır?
cevap: hayat kadını daha çok pozisyon bilir.

açıklama: yaylı enstrumanların da pozisyon diye tabit edilen sol el tutma pozisyonları vardır.(1. poz. 2. 3 4 5 6 7 8) bu sayede siyah renkli tuşe içerisinde ileri geri hareket ettirerek parmaklarla ehr yere basabilme yetisine sahip olursunuz. viyolacılar genelde aynı pozisyonda çalarlar, pozisyon bilmezler (şakaya göre)

bir viyolacı her gün orkestraya gelip, provaya başlamadan önce kutusundan bir kağıt çıkartıp ona bakıp ondan sonra başlıyormuş çalmaya. bir gün orkestra arkadaşları çok merak edip o görmeden kutusundan bu kağıdı alıp bakmışlar. kutuda şu yazıyormuş: sol el viyola, sağ el arşe (yay)
açıklama: (gerek var mı bilmiorum ama) viyolacıların zekalarına dem vuruyor.


bunlar ilk aklıma gelenlerdi..

egoist - toreler aldi
ayna - ceylan, karakolda ayna var
emre altug veya erkin koray - saskin
haluk levent - kagizmana ismarladim nargele, gulendam
sibel tüzün - yine yalnizim
athena - tarlaya ektim sogan
Edip Akbayram - eskiya dunyaya hukumdar olmaz
murat kekilli - bu aksam olurum albumunun TAMAMI

barış manço - dereboyu kavaklar, dönence, cacık, little darling (we'll be kissing)
cem karaca - tamirci çırağı, deniz üstü köpürür, ceviz ağacı, kerkük zindanı
erkin koray - öyle bir geçer zaman ki, ankara sokakları
üç hürel - bir sevmek bin defa ölmek demekmiş
fikret kızılok - gün ola devran döne albümünün tamamı
honorable mention: yavuz çetin - yaşamak istemem (naçizane kendi görüşüm)

barış manço'nun kurtalan ekspresi ile yaptığı üç albümü: 2023, sakla samanı gelir zamanı, yeni bir gün.

içerseniz perişan olursunuz, iki lokma da olsa atıştırmaya çalışın. augmentin zaten mideyi kötü etkileyen bir ilaç.

miden sağlamsa içilir. ben içtim çok defa sorun yaşamadım. ama midem çok sağlamdır.

ama şöyle bir durum var: ilacın sindirimi gecikebiliyormuş.

Midene bağlı bence de :) Ben hep aç karınla içiyorum hiçbir yan etkisini görmedim. Ama çoğu kişinin midesini bulandırıyor.

yanında bi tane puaça, sandviç falan bulundur. ilaçtan önce birkaç lokma atıştır. bence aç karnına içme

ben bir kere termosifon için servis çağırmıştım, içini açıp temizlemişlerdi, taş haline gelmiş kireç parçaları çıkmıştı aletten. içinde o tür bir kireçlenme ya da korozyon vesaire bir şeyler olmuş olabilir. bence hangi markaysa servisini bir arayın.

Bizde de buna benzer bir durum olduktan kisa bir sure sonra termosifon patlamisti. Yenisini almistik, siz bir servis cagirin bence de.

kireçlenme +1
ilave olarak mevsim itibariyle şebeke suyu soguk olduğu için depodaki sıcak suyu hızlıca soğutuyordur. ısıtmaya vakit yetmiyor yani. musluğu çok açmadan kullanmaya gayret edin.

Patlama durumu korkunçmuş. Söyleyim ev sahibine. Su baya kireçli burada.

tankin icinde kirec birikiyor zamanla, dibe cokuyor ve taslasiyor.
Termosifon 10 yasini gectiyse kapasitesi bayagi dusmustur, buyuk ihtimal yeni tank lazim.

önümüz kuraklık. "uzun uzun gayet rahat buharlı duş" ifadesini görünce içim acıdı.

anladığım kadarıyla sıcak ve soğuk suyu karıştırıyorsun. sıcaklığı düşürüp sadece sıcak tarafı kullanmayı denedin mi?

evet RCA. Ama orada sanırım phono in yazıyor yani oraya ancak phono çıkışlı bir pikap bağlayabilirsin. öteki türlü işini görmez.

adam gibi okunaklı bir fotoğraf koyarsan neyin ne olduğunu anlatalım.

aslında fotoğraf büyüktü, upload sitesi küçütmüş.i.ibb.co Peki midi-3,5 mm stereo kablo alsam olur mu?

Bağlantı tipinden çok amplifikasyon sıkıntısı var (line girmek istedğinizden ötürü) phono girişler çok düşük sinyal beklediklerinden dolayı oldukça sıcak girişlerdir line girişe uygun değil 3,5 jack > rca kablo alsanız girersiniz hatta ses de alırsınız ama yapmasanız daha iyi.

vinylrestart.com

~sağ tarafta gözken DIN soket (rec/pb yazan) nasıl bir input yahut outputtur bi fikrim yok.

www.amazon.com

bu üstteki kablonun aynısını karaköy'e git derdini anlat bulursun.

ne yapıyorsan yap karnını kasmalısın. nefesini karnına doldur ve karın kaslarını sıkabildiğin kadar sık. beton gibi durmalısın ki belin ağrımasın.

1,5 kg dumbelldan 5 kg a geçişte ciddi bir stress binmemesi gerekiyor. hangi hareketleri yaptığınızı yazmamışsınız. eğer 2 haftadan uzun süredir ağrılarınız devam ediyorsa tekniğinizde bozulma olmuştur muhtemelen. tekrar sayılarını azaltabilirsiniz. kendinizi videoya çekin, izleyin 1,5 ile 5 kg arasında formunuz değişiyor mu bakın. squat gibi teknik gereken hareketleri birçok insan yanlış yapıyor. dizin içe dönmesinden vücut senk bozulmasından vs. göz kanatan formlar kaynıyor instagramda. önce tesptit etmeye çalışın, kesinlikle bırakmayın.

Ağırlığı 3 katından fazlaya çıkarmışsın bir anda. Formun bozulmuş olabilir. Ara bir ağırlık alabilirsin.

okulun sana verdiği edu.tr uzantılı mail'den mi bahsediyorsun? her okulun muhtemelen kendi smtp ve imap server'ları vardır. itü'de var en azından.

@alperz evet hocam ondan bahsediyorum. Her öğrencinin Microsoft Office'i ücretsiz bir şekilde kullanıp kullanamadığını merak ettiğim için sormuştum.

öyle diyorsan itü'de office365 var evet.

Bazı okullar google altyapısı kullanıyor.

Ve evet ben marmara mailimle bile office’i bedava indirememiştim sadece online kullanıma izin veriyordu ki o herkese bedava sanıyorum.

link'i buraya koysana ben de deneyeyim bakalım.

translate.google.com.tr

Mikrofon butonuna bastığımda dediğim uyarıyı alıyorum.

Bu arada bu sorun aynı sitede chrome'da olmuyor.

e altta yazıyor mikrofona basınca "voice input isn't supported on this browser" diye. safari'de yapamamışlar. hatta bu özellik sadece chrome'da varmış. sonra microsoft'a tekel diyorlardı. al sana tekelin kralı. karaktersiz köpekler.

support.google.com

Silme, havalandır bekle. Zamanla geçecektir.

Ayrıca balığı sadece tereyağında kızartırsan koku yok denecek kadar azalıyor.

Afiyetler olsun.
Havalandırinca geçer ama febrez alıp migrostan onu da hoca edebilirsiniz.
Tabi sirke karbinattgibi çözümler de var ama febrezi alın hoca edin yarın saat sonra her yeri açın yarım saat bekkeyin (böylece zaten vakit de geçmiş olur :)l

kucuk bir yanmaz kap ile ocakta bir miktar su-camasir yumusaticisi kaynat 25-30 dk, mis gibi kokar her taraf.

Çamaşır yumuşatıcı kaynatıp da zehir solumayın.
Lütfen.
Yani siz yine istiyorsanız yapın da,
Çocuğunuz, hayvanınız varsa onlara solutmayın.

sirkeli su kaynatın ocakta düşük ateşte. ilk aşamada biraz sirke kokuyor ama sonra balık kokusu tamamen geçiyor. alternatif olarak adaçayını yakıp gezdirebilirsiniz evde. yine ocakta lavanta kaynatmak da güzel oluyor.

Sirkeli su kaynatın ya da suya biraz kahve koyup kaynatın. Evde tütsü ya da kokulu mum varsa onu da deneyebilirsiniz. Ayrıca buzdolabı kokusunu çekmek için süt ya da karbonat kullanılıyor. Düz mantıkla belki bir kaba süt yada karbonat koymak da kokuyu çekebilir

arkalı önlü açtım camları bütün gün. şimdi koku kalmadı galiba.

Kuru bir kaç kaba karbonat koyun, faydası olur.

yenilebilen-yenemeyen
aslında yenebilen-yenemeyen olması lazım ama emin olamadım.

Yenilen, yenilmeyen

yi diye bir kök yok sanırım

Yenebilen - yenilebilen
Yenemeyen - yenilemeyen

hepsi doğru kullanım diye biliyorum.

1. fiilin kendisi yemek
2. edilgen hale gelmesi için sonuna -n koyduk. yenmek(güreşteki yenmek var birde ama o bu değil. ona da geleceğim)
3. bunun da sonuna yeterlilik fiili eklersin. ye-n-e-bilmek olur. bir elmanın yenebilmesi için kırmızı olmasına gerek yoktur.

ek: yenilebilmek fiilini yine ayırırsan: yen-il-e-bilmek olduğunu görürsün. o da güreşteki yenilmek olur. ben hayatımda yenilemeyen boksör görmedim.

yenilebilmek ben şöyle hecelerdim
-ye +yemek ye
-ye -nil +bu yemek yenilsin
-ye -nil -e + bu yemek derhal yenile
-ye -nil -e -bilmek +bu yemeğin yenilebilitesi sorgulanmalıdır.

Ben bi ara her gun 12de uyuyup 5te uyanmayi denedim. Aynen senin dedigin gibi saat11den aksama kadar basimda agriyordu. Bundan dolayi bir hafta sonra uyanma saatini 6ya cektim. Agri bicak gibi kesildi. Cok daha dinctim gun icerisinde.

Uyku saatleri 1,5 ve katları şeklinde olmalıymış. Cevaptaki durum da bunu kanıtlıyor sanırım, 5 saat uyumak yerine 6 saate çıkarınca iyi gelmiş.
Bunun için bir sleeptime gibi bir site vardı, yatış saatine göre uyanmanız gereken saati veriyordu.

Özetle 4,5 veya 6 ya da 7,5 saat uyku sonunda uyanmalısınız. Sürekli az bünyeye zarar vereceği için en az 6 ideal sanırım.

@epitaf lisede uniye hazirlanirken 1 sene boyunca 00-05 arasi gunde 5 saat uyudum. Hic bir sorun yasamadim. Algilarim son derece acikti. Oyleki lise sonun basinda matematik-turkcede temelim bile yokken sinavda ilk 2000e girdim.

Gene o duzeni yakalamak istedim ama bas agrisi cekilecek gibi degildi. Bir dongu oldugu kesin ama herkes icin bunun 2,5 saat olmasi bana mantikli gelmiyor.

6 saat uyku az. 8'e yaklaştır. dolayısıyla erken yatacaksın.

8 saatten az uyumak sağlıksız. Az uyuyorsun

www.umitbisiklet.com.tr

carraro 704 aldım. çok memnunum.

Marka model onerisi haric; “paranizin yettigi en hafif bisikleti aliniz” demeye geldim. Agir bisiklet yeni baslayan birini kisa surede sogutabilir. Bilginize.

Burdab sorsanız biz de bakalım

Kahir ekseriyet +1

birden fazla ölenin olduğu durumda, "sadece" kelimesi yerine "tek" kelimesinin kullanılması ile oluşan cümle. Birden fazla ölenin olduğu durumda adamımız sadece ahmet'in öldüğünü biliyor.

a-)tek ahmet'in öldüğünü biliyorum
b-)ahmet'in öldüğünü tek biliyorum

hangisi doğrudur?

b'yi söyleyen kişi, yeni volvo s60'taki tek motor seçeneğinin 2.0litre motor olduğunu söylerken de

"yeni s60 da 2.0 motor tek varmış" diyordu.

b sikki kulagi epey tirmaliyor, sacma bir kullanim gibi duruyor. a sikki dogru gibi duruyor, hatta tek'ten sonra biraz duraksarsin soylerken, yazarken de tek'ten sonra virgul getirilebilir.

A şıkkı doğru. Hatta b şıkkında Ahmet’in öldüğünü bilen tek kişi cümleyi kuranmış gibi de bir durum oluşuyor.

A şıkkı doğru. B şıkkında farklı anlam ifade ediyor. "Tek bildiğim Ahmet in öldüğü " gibi.

Kelimenin yerinin değişmesi cümledeki vurguyu değiştirir. İkisi de doğru olabilir verilmek istenen anlama göre, yalnız ikincisi bence de kulak tırmalıyor. Tek yerine bir tek kullanılsa o gazı biraz alır. “Yalnızca” Koyarak da denenebilir. Vurgunun yalnızca/sadece/tek gibi bi kelimeye verilmesi biraz saçma geliyor, çünkü “tek bildiğim şey bu” anlamına kaydırıyor ikinci cümleyi.

A +1 diyorum. B'de vurgu tek kısmına geliyor sanki. Ahmet'in öldüğünü TEK biliyorum gibi. O zaman da sadece ben biliyorum gibi bir karmaşa yaşanabilir.

ikisi de yanlış. tek öyle kullanılmıyor. orada sadece kullanılır.

"sadece ahmet'in öldüğünü biliyorum." dersen ahmet'ten başka ölen yok demek oluyor. "sadece, ahmet'in öldüğünü biliyorum." dersen bildiğin tek şeyin "ahmet'in öldüğü" olduğunu söylersin.

Buradaki tek aslında BİR TEK edatının kısaltılmış hali. Edatlar kendinden önceki ve sonraki kelimenin anlamını pekiştirdiği için B deki haliyle bilme fiilini etkiliyor. Tek bildiğim anlamı katıyor. A daha doğru geldi bana.

Tek kelimesini koyduğunuz yere sadece kelimesini koyduğunuzda hangi anlam sizin vermek istediğiniz anlamı veriyorsa doğru olan odur.

A) Sadece Ahmet’in öldüğünü biliyorum
B) Ahmet’in öldüğünü sadece biliyorum (başka da bi şey bilmiyorum gibi bir şey)

Bu durumda a. Ama konuşurken ya da yazarken “tek” kelimesini sizin kurduğunuz cümle gibi cümlelerde tek başına kullanmıyoruz tabii bence bu durumda iki cümle de kulak tırmalayıcı, o ayrı.

İkisi de doğru değil. Kuralsız günlük konuşma dili olsa a diyebiliriz, o da çok zorlarsak.

konusu açılmışken sorayım.

bu "tek" kelimesinin zarf olarak "sadece" kelimesinin yerine kullanıldığını sadece anadili kürtçe olan insanlarda gördüm. acaba kürtçe ile bir ilgisi olabilir mi? yoksa bana mı öyle denk gelmiş?

İkisi de doğru değil +1. Bu sonradan konuşma dilinde ortaya çıkmış bir kullanım. Oraya tek yerine sadece gelecek. Ya da bağlama göre tek yerine bir tek gelebilir.

doğrusunu yanlışını bilmiyorum ama ifadeleri "yeni s60 da 2.0 motor tek varmış" şeklinde kuran birisiyle anlaşmaya çalışırken uyuz olmaktan yorulurum ve sürekli uyarırım, kavgaya kadar gider.

ikisi de doğru değil +1. b'yi zaten geçiyorum da, a şıkkındaki gibi bir kullanım olsa da anlamı belirttiğiniz şekilde olmuyor. tek bir ölen olmuş ve o kişi de ahmet adlı kişiymiş şeklinde anlaşılıyor.

"ölenlerden tek ahmet'i biliyorum" şeklinde ölen sayısının aslında birden fazla olduğunu vurgulamadan, tek kelimesiyle doğru ifade yakalanamaz gibi geliyor.

brena yine de "ölenlerden tek ahmet'i biliyorum" denmez. ya "bir tek" ya da "sadece" denir.

@alperz, evet bence de öyle olmalı, haklısınız. ölen sayısını vurgulamak üzerinde durduğumdan onu es geçmişim. başına bir kelimesi eklenmeksizin tek ifadesi hiçbir şekilde doğru gelmiyor.

Bağlanabiliyor. Hdmi type-c dönüstürücü kullanmak gerekiyor sadece 2. monitör için.

m1 işlemcili mac mini'lerde iki monitör kullanımında bir sorunlar var diye duymuştum. araştır bence. onun bence en faideli ve en kullanışlı setup şöyle olur:

monitör 1 - hdmi ile doğrudan bağlı
monitör 2 - bir thunderbolt 3 hub üzerindeki hdmi'a bağlı

böylelikle thunderbolt 3 üzerindeki bir ton giriş ve çıkışı da kullanabilisin.

mac mini dediğin şey ultra küçük bir kasa bilgisayar aslında. klavyeni mouse'unu bağla tamamdır.

Hem iki monitör bağlayıp hem oyun oynarsanız alev alır makina.

2018 Mac Minispor.

mek kullanıyorum. var.

Yeni güncellemeyle geldi. ayrıca imleci arama çubuğuna odakladığınızda sağ tarafta da çıkıyor. kullanmak istemezseniz chrome://flags üzerinden "Enable sharing page via QR Code"u kapatabilirsiniz.

var. şimdi fark ettim. çok mantıklı.

Dilbilimci degilim fakat bildigim kadariyla tane insanlar icin kullanilmiyor.

tane=adet

"iki adet vatandas dilekce verdi" olmuyor. bu cumlede sayi sifati zaten 'iki'. adet (veya tane) cumlenin anlamini degistirmiyor / pekistirmiyor.

tane ölçü birimidir. yani mesela yemek tarifinde kullanılır.

"iki tane elmayı soyup kabuklarını kaynatın."

Bir zamanlar bir Türkçe öğretmenim "koyun mu sayıyorsunuz, ne demek tane" demişti. Bir daha insanları taneyle saymaya kalkışmadım :)

Dilbilimcilerin çoğu insan sayarken “tane” kelimesinin kullanılmasına karşıdır, çünkü eşyaları saymak için kullanılan bir kelime ve insanla eşya ayrıdır derler. Biz günlük hayatta konuşurken kullanıyoruz, bu bir sorun değil ancak özellikle yazarken, hem estetik durmuyor hem de “tane” kelimesinin verdiğin örneklerdeki gibi cümlelerden çıkması bir anlam kaybı yaratmıyor. Bu yüzden kullanılmaması daha doğru. Ancak özellikle vurgu yapılmak isteniyorsa kullanılır istisnai olarak.

Cevaplar için teşekkürler. Ben de bir yerde kullanmış bulundum. Türkçe öğrenen yabancı arkadaşım beni uyardı. Düşününce kişiler için kullanılmaması doğru geldi. Utandım biraz.

@r evolution
zeplin mi demek istedin? zembil sepet demek.


@tavish11 yazmışlar zaten tane cansız varlıkları nitelemek için kullanılır.
aynı anlam için "kadının biri" diyebilirsin. veya "oyuncuların çoğu" gibi sayabilirsin.

youtu.be

www.youtube.com

soundcloud.app.goo.gl

Evdeki diğer sebzelerle karıştırıp (havuç, patates, soğan gibi) çorba yapabilirsiniz

Yemek için çok az. İnce ince doğrayıp yağda kavurup üzerine çırpılmış yumurtayla güzel omlet olur.

Soğanla kavur ye üzerine dilediğin baharatları serp, varsa lavaşa dürüm yap en basiti bu :)

Bu da ilerisi için belki ufkunu açar :)
youtu.be

İnce ince doğrayıp kavurun, biraz soya sosu. Hazır indomie noodle'lardan yapıp içine kavurduğunuz pırasayı karıştırın mhmmhıımh.

pırasalı omlet yanına da süzme yoğurt.

Ben pırasayı nohutlu yaparım.

Pırasalı börek yap

Isparta. İklim daha ılıman. Antalya yakın.

her türlü ısparta. soğuğu sivası çok aratmaz ama ısparta be abi...

sivas'ta 6 ay kadar çalıştım, ne beklediğine bağlı ama benim için "evlerden ırak".

fikox +1

ikisine de gitmedim ama kesinlikle isparta

Isparta tabiiki antalya ve muğlaya yakın.

Sivas cevabı için sanırım sivaslı birilerine denk gelmek lazım :D
ısparta.

Sivas yaşanacak yer olsa istanbulda bu kadar sivaslı olmazdı. İstanbulda kaç ıspartalı gördünüz kaç sivaslı gördünüz, oran orantısını yapmayı izleyicilere bırakıyorum.

Sivaslıların bile Isparta diyeceğini düşünüyorum.

sivaslı biri olarak ısparta diyorum.
ikisinde de yaşamadım.
denize yakınlık süper.
ama maaş farkı varsa değerlendirilebilir.

Isparta'da soğuk oluyormuş bildiğim kadarıyla ama sivas kadar değildir herhalde.
Sivas'a 1 kez gittim ama Isparta'dan çok geçtim.
O yollardaki güllerin insanın içini ferahlatması adına ısparta diyorum.
kaldı ki antalya hemen ayağının altında.

sivaslıyım, ısparta.

Isparta +23132132113

@armagan abanuz, kurum meb hocam.

sadece ikisi arasındaysa ısparta. iki şehirde de uzun süre bulunmuş biri olarak yazıyorum.

ısparta. nedenine gelince, diğer seçenek sivas çünkü.

hayret kimse ısparta dememiş
ben ısparta diyorum

ısparta

antalya yakın, denizli yakın, izmir de yakın. sosyal anlamda ısparta bayağı iyidir. Yani öğrencilere yönelik iyi. Acayip cafe ıvır zıvır var. her türlü ısparta.

kışın davraz'da kayarsın. Yazın antalyada yüzersin.

İkisi de birbirinden kötü hocam, öncelikle bunu bilin. Kötünün iyisi olarak ısparta.

İyi uyku iyi telefondan iyidir:)

Telefonunuz çok eski ve bence günümüzde en önemli ihtiyaçlardan biri, illa iPhone almak zorunda değilsiniz ama yeni telefon almak zorundasınız. Orta seviye Android telefon ve yatak alabilirsiniz iPhone 12 için vereceğiniz parayla

geliriniz ne bilmiyorum ama illa 10bin liralık telefon almak zorunda değilsiniz. ama elinizdeki ihtiyacınızı karşılamıyorsa telefon almalısınız.

ama şu durumda yatak öncelik olmalı bence. bir de yatak daha ucuz. yani önce telefon sonra yatak derseniz yatak için daha fazla ay bekleyeceksiniz. ama önce yatak alırsanız telefonun bekleme süresi daha az olacak. (taksitle aldığınızı varsaydım)

Bu kadar düşündüğüne göre o cihaz sana pahalı geliyor demektir.

yok alacaksam ya se alırım ya 12 mini. parası mühim değil. ben elimde çalışan ve işimi gören bir telefon varken sadece çok eskidi diye parayı oraya gömmek istemiyorum. mesela yatağı değiştirsem konforum artabilir. ama yine telefon almak için kaşınabilirim. kardeşime yardım edeyim ben en iyisi. kardeş iyidir. öyle gaza getireyim kendimi haha

parası önemli değilse al gitsin hocam ya, üç günlük dünya yani heves etmişsin :) sıkılırsan satarsın.

İstediğinizin tam aksi olacak ama alabiliyorsanız bence alın. Çünkü bu telefon fiyatları ileride ucuzlamayacak, telefonunuz oldukça eski, farkınızda olmadan size yaşattığı yavaşlık ve gecikmeler oldukça sinir bozucu.(kendimden biliyorum yakın zamanda iPhone 6’dan 12’ye geçtim, gram pişman değilim) Telefonları elimizden düşürmüyoruz, en çok kullandığımız şey. İmkanınız varsa alın.

carrefour dan alıyordum ama şu sıralar biraz fazla yağlı olduğu için almıyorum.

Güvendiğimiz bir kasaptan, orta yağlı çektiriyorum. 70 liraya yakın kilosu.

süpermarketlerden (karfur, migros, çağdaş gibi) alıyorum, değişiyor hangisi olduğu. ama orta yağlı kuşbaşından çektiriyorum hep. fiyatı genelde 50 lira civarı oluyor. bazen de kasaptan bütün kuzu kol aldığımda yarısını kuşbaşı doğrattırdıktan sonra yarısını yağsız dana ile karıştırıp kıyma yaptırıyorum. ankara'da karfur'un orta yağlı eti üzmedi hiç kıyma konusunda.
kuşbaşını dediğim gibi kuzu kol aldığımda yaptırıyorum onun dışında almıyorum. onun yerine güzel antrikot falan görürsem o tarz şeyler tercih ediyorum.

migros kıyma 40-45 arası kilosu, kuşbaşı da 70 civarı.

55 tl falan kuşbaşı, az yağlı. süpermarket. yunus market, alnıaçıklar.

köfte yapacaksam bol yağlı tercih ediyorum ama. o da 50-55 tl civarı.

kırmızı eti uzun bir süredir migros'tan alıyorum.

en son beş altı sene önce falan kasaptan almışımdır. kıyma almıştım leş gibi kokuyordu, sözde dana kıyma ama beyaz renkte acayip bir şeydi. tadı da iğrençti. en son o oldu.

Migros +1

karfur

kasaptan sırf kuzu
kilosu 140

Gidebiliyorsanız kesinlikle metro nun kıyması ve hatta bütün etleri çoğu kasaba bin basar.

Kuzu tadı/kokusuna duyarlılığınız yoksa metro da günlük kuzu&dana karışık kıyma çekiliyor taze. Streçli paketlerde, kilosu 48 tl gibiydi en son. Hayatımda yediğim en lezzetli kıyma bu.
Sebze yemeklerine en basit karnabahara lahanaya falan bile ekleyince yemeği uçuruyor resmen.

Metroyaayda yılda bir bile gitseniz, üç beş kilo alıp evde 250 gramlık paketler yapıp dondurucuya koyarsınız, aylarca götürür sizi.

Yani olduğun hale çok kıymet verme.
Onun da bir sonu var.
Üstelik nereye gidip neye dönüşeceğini de bilemezsin.
Reenkarnasyona değil de aynı yaşam içinde bile büyük dönüşümlerin olabildiğini anlatıyor.
Malına güvenme bir kıvılcım yeter, derler ya. Onun gibi sanki.

padişah da olsan sonun toprak. güzelin yanağındaki ben ise bir kusur olsa gerek. mor menekşe ise güzel bir şey. yani iyi de olsan kötü de olsan sonun toprak.

Kızıl lale nadir bir tür. Menekşe ise yaygın.

Güzelliği nadirlikte arama. Onlar için ne canlar gider de asıl güzellik gözünün önündedir, demek istemiş de olabilir.

madem nadir neden "her kızıl lale" diyor? "şu kızıl lale" falan demesi gerekmez mi?

Güç(padişah) de güzellik(güzel) de geçici.

Başka bir yerde de şöyle geçmiş

Kırlarda açılan kızıl laleler
Çok hükümdarların kanı, teniydi
Yerlerde gördüğün mor menekşeler
Sevgili yüzlerin nazlı beniydi.

Bence padişahlar için fethettikleri yerler sevgilileri gibiydi. Yerlerdeki çiçekleri de sevgilisine güzellik katan minik bene benzetmiş

kurgu yapmıyosan üzmez.

Hafızası kesinlikle üzer. En azından 256 gb olan bir model tercih edin veya yükseltilebilen bir modelse aldıktan sonra yükseltin. 256 gb model için yazıyorum: İnternet tarayıcı, film, müzik, tablo/belge/sunum ile uğraşacaksanız üzmez. Fotoğraf düzenleme, video kurgu, 3d modelleme, mobil ve masaüstü geliştirmede üzer.

Çok net söylüyorum. Bu bilgisayara bu kadar para verilmez.

www.pt.com.tr

2.300 lira fazla ver M1 işlemcili yeni nesil olanından al. Bu iki bilgisayar arasında 5 yıl falan fark var teknoloji olarak. Abartılı biraz tabii ama senin gönderdiğin mac'i 5 yıl kullanırsın maksimum, bunu 10 yıl. Hatta bence daha fazla.

himmet dayı'ya katılıyorum. m1 işlemcili macbook pro'yu kırıp dökmedikçe çok uzun zaman rahat rahat kullanırsın.

bu modelin aynısını kullaniyorum. bundan öncede 2008 model bir macbook pro kullanmistim. 10 sene çalıştı. ki hala açıldığında 10 sene önceki windows tabanlı bir makineyi döver (linux'ü kapsam dışı tutuyorum).

bilgisayarla yaptıklarım.

1. profesyonel olarak bt sistem yoneticiliği
2. qgis ile harita cizimi
3. navigasyon programları ile veri aktarımı
4. rapor-kırtasiye işleri standart + video-müzik dinleme/izleme

Bu bilgisayarı üç senedir kullanıyorum. şuan baktim ~13 GB'dan civari boş yer var. Cihazı bu süreçte hiç formatlamadığımı ad belirtteyim. Yüklediğim ama kaldırmadığım gereksiz programlar olması yüksek ihtimal.

gelelim notlara:

1. ben yedekleme için icloud kullanıyorum. yani dosyalarımın %99'u icloudda yer aliyor. illa apple para vermek istemeyen için de bir sürü alternatif var. diske yedek almaya calismak yerine bence en etkin yöntem bu.

2. yazılımcı arkadaşlar bu tip sabit disk kapasitesi düşük cihazlarla problem yaşıyorlar. onlara genelde 256 bile yetmeyip 512'lik kullanıyorlar.

3. fiyatın için bir şey diyemiyorum. o sizin bütçeniz ile alakalı.

4. M1 tabi ki yeni bir teknoloji + ve - lerini görücez. yeni ürün almak her daim bir risk içerir.

dayanıklılığı ve uzun ömürlü olması konusunda yapılan yorumlara katılmakla birlikte,
bu saatten sonra bu bilgisayar alınmaz. ekranı çok dandik. eski model. üzerine biraz daha koyup m1 işlemcili giriş seviyesi air almaya çalış. ukrayna'ya falan gidip alabilirsin hatta. daha ucuza gelir.

akıl var mantık var, 5-6 yıl öncesinin güçsüz bir işlemcisi, 1400x900 ekran, tuhaf çerçeveler ve 7200 tl. şu bilgisayar halen neden satılır anlamıyorum. macbook alacaksanız m1'li olandan alın ama pc tarafında da iyi seçenekler olduğunu unutmayın bu paraya.

@himmet dayi +1

Geçen sene 128 GB bi mac pro almıştım, valla kurtarmadı yani kafayı yedim, 1 sene geçmeden onu satıp 1 TB bişey aldım. Cloud kullanmıyorum.

bu seri biteli yıllar oluyor. en düşük m1 işlemcili bir cihaz al derim. bu çok ciddi şekilde geride kalmış bir cihaz şu anda.

Pek karşılamasa da zincirleme olabilir.

silsile

Üçleme, üçlem, üçlü seri, üçlü dizi

sen combo'yu değil, consecutive'i tanımlamışsın.

bunun işin -peşisıra ya da -ardışık kullanılabilir.

sinek kral arti 1.

turkcesi de arka arkaya, art arda, ust uste :D

öncelikle combo kelimesinin informal bir kelime olduğunu belirterek sözlerime başlayayım.

sen combo'nun anlamını yanlış biliyorsun. combo, combination'ın kısa ve informal hali. mesela "bugün akşam yemeğinde salata ve makarna kombosu vardı."

@sinek kral, @baldur2 ve @alperz, teşekkürler panpalar. doğru evet combo aslında combination'dan geliyor. ve bu haliyle informal da olsa bir yer edinmiş durumda günlük kullanımda (İngilizcede). Özellikle bilgisayar oyunlarında çokca görülür malum. bu arada, sizin söylediğiniz Türkçe karşılıklar "sıfat" karşılıkları. Oysa soru başlığına bakarsanız ben "isim" olarak ne olabilir diye sormuştum. Oyunlardaki kullanımı da isim şeklindedir. Örnek, "chain combo, hyper combo, vs."

teşekkürler.

ne desen sakil duracak. kombo de geç.

2012 macbook air alma. süründürür seni. şöyle diyeyim bende ssd'li 2011 macbook pro var o bile tat vermiyor.

m1 işlemcili macbook air al. müthiş bir alet.

macbook'un bir ömrü var 5 yıl falan. 5 yıl sonra standart bilgisayar oluyor. takılmalar ısınmalar falan.

o sebeple standart bir şekilde kullanmayı düşünüyorsan alma.

Ne amaçla kullanacağınız önemli. 2 sene önceye kadar 2012 pro kullanıyordum, ekran çözünürlüğü çok düşük. Websitelerinin bile bir kısmı desteklememeye başlamış olabilir. Yani işletim sistemi program şu bu değil web'de gezmek bile çok konforlu olmaz muhtemelen.

OS olarak bildiğim kadarıyla Catalina destekliyor, yani son güncellemeyi almadı, bundan sonrakileri de alamayacak. Apple'ın geriye dönük desteği çok iyi değil, yine kullanım şeklinize bağlı tabi ama 1-2 yıl sonra bir sürü uyumsuzluk sorunuyla karşılaşabilirsiniz.

Yanisi, ben olsam almam.

early 2015 var bende.

pil ömrü gözle görülür bir şekilde azalması dışında hiçbir sıkınıtısı yok.çalıştırmasını beklediğin her şeyi çalıştırıyor ve beklediğin performansta kullanıyorsun.

en azından fikir olsun diye söylüyorum 2012 için bişi diyemem biraz eski gibi.

eğer air ile işim çözülecek olsaydı 11binlira bana bedava gelirdi, ne yazık ki apple bilgisayar konusunda 47binden aşağı düşemedim fiyat konusunda.

10 senelik makinaya hiç bişey olmasa pil lazm olur, servise gidersin bulamazsın, özel servise gidersin 1500 lira isterler. kendin alsan taksan da 1000 lira tutar.

ayrıca 5 seneden gün almış her bilgisayar her an gidici durumdadır, apple 5 seneden sonra yedek parça tamir desteği garantisi vermiyor, ellerinde varsa yaparlar, kol gibi de geçirirler, yoksa alet çöp olur, zira bak 2015 model çıkma macbook fanları 500 liradan satılıyor orjinali kaç paradır allah bilir.

11 bin lira vermek manyaklık değil telefon parası neredeyse, gayet mantıklı. 6-7 sene çok rahat kullanırsın. 2012 model almak biraz parayı sokağa atmak demek şu anda, üstüne pili değişir bi ton para ödersin, arızalanır anakartı değişir bi ton para ödersin. gerek yok.

2012 model almak çok mantıklı olmayabilir. gerçi ben mesela bu cevabı 2011 macbook air'den yazıyorum. hala işimi gayet iyi görüyor, fakat mesela geçtiğimiz yıl pilini değiştirmek zorunda kaldım (ki geç bile değiştirdim, çok uzun zaman "service battery" uyarısı ile çalıştı). şimdi de işim için kullanırken (yani mesela toplantı programları falan kullanırken) yavaşlıyor, ısınıyor çok. artık iş için götürmeyince yenisini almak durumunda kaldım.

gündelik ağır olmayan işlerde (web'de gezinmek, word'de bi şey yazmak gibi) hala rahat kullanılıyor ama birkaç programı (office gibi basit programlar da olsalar) aynı anda kullanacağınız işler yapacaksanız eğer, tavsiye etmem. biraz daha yeni bir model bakın derim. pluton'un dediği gibi işletim sistemi kaynaklı uyumsuzluk mevzuları da canınızı sıkabilir.

Herkese çok teşekkürler. Müthiş yardımcı oldunuz. Buz gibi soğudum 2012 modelinden ^^ O zaman ben en iyisi 5 sene kullanbileceğim bir laptop bakayım çok daha uygun ücretlere. Sonuçta ben bunu prestijli gözüksün diye değil performans beklediğim için alacaktım.. 9 yaşında bir cihazdan da hakikaten performans beklemek çok mantıklı olmadı..

usta, kıy paraya m1'li air'i al. kesin. ram'inin 8gb olmasına falan aldırma. bu yeni bir işlemci yapısı. iphone'larda nasıl az ram'le çok iş oluyorsa artık mac'lerde de az ram'le çok iş yapılabiliyor.

"ohaaa bu ne laan?" diyeceksin.

maskesiz.

ben de bilmiyorum. vaktimin o kadar değeri yok demek ki.

Birilerine akıl vermek hoşuma gidiyor, fikirlerimin ortalama bir insandan daha faydalı olduğunu düşünüyorum çünkü. Egomu tatmin ederken insanlara da fayda sağlıyorum; bence win-win.

digital oyun oynamak gibi.
ana sorun modern insanın aslında çok boş vakti olması ama değerlendircek ciddi bir amacının olmaması.

jux+1 telefonlara ilgiliyim mesela veya bilgisayar donanımlarına. fikir almak isteyenlere yardımcı oluyorum.
bilmediğim konularda da duyuru açıp yardım alıyorum .

Emin olduğum konularda yanıt yazıyorum. Yararlı olmak için.
Ayrıca okuduklarımdan ben de bir şeyler öğreniyorum.

Benim için üçü de ayrı ayrı geçerli

Bilgiyi yayarsam insanlara daha faydalı olduğunu düşünüyorum. Seninkinin tam tersi egolu insan bunu yapmaz.

öğrenme ve öğretme iyi bir his. Bazen daha iyi bilip cevaplamak ego tatmini de sağlıyor bence(birine normal hayatta da niye fikir veririz ki zaten? iyi olmasını istediğimiz için de olabilir ama duyuruda bu geçerli mi emin değilim)

bu arada daha önce duyurudan biri fiziksel olarak bir yere gidip benim için bir yere bakmıştı. Sonra ben de yurtdışındayken buradan birinin Türkiye'de bulamadığı kitabı bulup kargolamıştım (o da bana dvd hediye etmişti benzer fiyatlı) o şekilde borcumu ödedim sanki. İlginç bir histi.

edit: genel olarak burası yalıtılmış ve az çok kafa dengi insanların olduğu bir yer o yüzden de bağımlılık yapıyor bence.

bilmem, takılıyorum işte ^^

yardımlaşmanın ve toplum olmanın anlamına inandığım için burada bir şeyler yazıyorum. ayrıca evrimsel süreçte topluluk olarak hareket eden canlılar haline geldiğimizden yardımlaşmak beni iyi hissettiriyor.

yirmili yaşlarımın başında sözlük hesabımla aktif olarak kullanıyordum duyuruyu. o zamanlar ego tatmini yapmak için cevaplıyordum. çok bildiğimi düşündüğüm için burada da ahkam kesmekten geri kalmayım hesabı:) sonra uçuruldum sözlük sağ olsun. eksikliğini hissetmemiştim ta ki pandemi yüzünden asosyal olana kadar.
şimdi evden çalıştığım için boş vakitten tekrar takılmaya başladım. alanımla ilgili sorulan bir şey varsa yazmak işe yarar hissettiriyor.

bir de nhk ni youkosu +1. daha kafa dengi insan var burada. duyurudan birisine daha önyargısız yaklaşabiliyorum.

Ben seviyorum. Samimi de buluyorum ayrıca diğer tüm sosyal medya uygulamalarına nazaran. Hatta aktif olarak kullandığım, derdimi ya da fikrimi paylaştığım tek mecra.

canım sıkılıyor

Bende 1 yumurta var, sende 1 yumurta var.
Ben sana 1 yumurta versem, sen bana bir yumurta versen, bende 1 yumurta sende 1 yumurta olur.
Bende 1 bilgi var, sende 1 bilgi var.
Ben sana 1 bilgi versem, sen bana 1 bilgi versen, bende 2 bilgi, sende de 2 bilgi olur.

-Konfüçyüs

Facebook köşe yazarlığını bir kenara bırakırsak da, can sıkıntısı, sosyalleşme, zaman geçirme diyebilirim. Bilgi alıp verirken de mutlu oluyorum ayrıca. Veya farklı hikayeleri dinlerken. Hem ananiyim* bir şeyler sormak keyifli ^^

Yoğun dönemlerde unutuyorum ama burayı. Bazen sıkıcı da geldiği oluyor.

Çünkü yalnızım. Burası ekşi sozluk'e kıyasla daha samimi ve nezih bir ortam gibi geliyor bana.

Egomu tatmin ediyor

valla bende özel bir sebep yok sadece iletişimde olmak hoşuma gidiyor

İşsizim ve bir şekilde iletişim kurmuş oluyorum. Hemde bildiğim bir konuda yardımcı oluyorsam bu beni mutlu ediyor

"Bilgi paylaştıkça çoğalır" mottosuna inanıyorum, bildiğim bir şeyi bilmeyene söylemek (öğretmek haddime değil) tatmin ediyor sanırım.

Bazen de özel mesajla "Allah razı olsun" mesajı alıyorum ki duble sevinç oluyor, hiç belli olmaz belki de buradan bir Allah razı olsun ile öbür tarafta günahlarımızdan biri bağışlanır :)

Gazetelerdeki kare bulmacaları çözmenin değişik bir versiyonu bu.

Sorulan bir şeyin cevabını biliyor olmak haz veriyor insana.

Bildiğini paylaşırken yeni bir şeyler öğreniyor olmak da cabası.

Boş vakit değerlendirmenin güzel bir yolu.

İphone se 64 GB. 4800 ver en az beş sene kullan

Note 10 lite kullanıyorum pişmanım ama pişmanlığım yüz tanıma ve parmak izi okuması berbat olmasından dolayı.
Telefonda kalemle not alınıyorsa Samsung note serisi alınmalı. Alınıyorsa da Samsung note alınmamalı:)

Senin aradığın telefon grid+1

Uzun süre böyle bir duyuru açmazsın eğer onu dinlersen.
Başka bişey alıp macera arama.

iphone se alacaksan biraz daha ver 128gb al derim. 4-5 yıl sonra 64 gb yetmeyebilir.

(ben amazondan 5350 liraya almıştım, sonra başka yerlerde 5200'lere düştüğünü de gördüm. Şimdi kaç bilmiyorum)

edit: note 10 lite yerine s10+ gibi bişeye de bakabilirsin fakat benim iphone tercihimin arkasında "ileride satmak" var. s10+'ı atıyorum ileride 1500 liraya satabileceksen aynı paraya aldığın iphone'u 2500 liraya satabileceksin. Genel durum bu.

bu iphone se bu kadar iyi mi ya? 2gb ram yazıyor özelliklerinde. bu yetersiz gelmiyor mu? yapmayın etmeyin abiler. benim gibi ömür boyu iphone kullanıcılarını şekilci görüp küçümsemiş bir kardeşinize iphone aldırtmayın şimdi :)

dostum benim mottom "ülkece fakirleştik, o yüzden artık iphone almalıyım" :D

dur açıklayayım.

Galaxy S7'yi yıllarca keyifle kullandım. Huawei ban yemese huawei'ye geçmeyi düşünüyordum, sonrasında da yine s10 plus veya s20 alsam mı diye düşündüm fakat işlem gücü ve kamera(benim için önemli) olarak İphonelar yeterli iyilikte. Androidlerde 3 kamera olsa bile çeşitli kısıtlamalar var, foto kaliteleri (s serisi) iphonedan iyi sayılabilir ama video kalitesinde iphone kesinlikle daha ileri.(benim için önemliydi)

şimdi geldik ekonomi kısmına. S7'yi 3 yıl kullandım, pilini değiştirip anneme verdim hala çalışıyor bence süper telefondu. Fakat satsam 700 liraya falan alıyorlar. Değişim kampanyasında para etmiyor. Her seferinde sıfırdan para vermek istemiyorum artık. Aynı dönem çıkan iphone 7 32gb ise 2000 liraya satılıyor. Yani alacağın telefonu -2000tl ile alıyorsun.

Özellik dersen, içindeki işlemci geçen yılın en iyisi.(iphone 11'lerin) Ram yeterli bi sıkıntısı yok fakat arkaya bir sürü uygulama açıp birbirine geçersen baştan başlatabilir. Ben yaşamadım ama çok şey açık bırakanlarda oluyordur, orada gb önemli. Ama ios daha optimize onu bil.

iphone se 2020 biraz böyle "alayım kafam rahat olsun, illa en yeni full ekrana ihtiyacım yok, kamera da tek olsun iyi olsun" kafası.

Pil ömrü çok iyi değil, bazılarına çok az geliyor ama bence "farklı." Mesela android daha uzun gidiyor olabilir ama beklediği yerde de enerji tüketiyordu benim kullandıklarım. Ios'un durduğu yerde enerji yeme olayı çok az. Ayrıca android/chrome'da pil daha hızlı giderken, ios'ta safari kullanırsan pil baya iyi gidiyor. Fakat dümdüz telefonla görüşme, video görüşme gibi şeylerde daha hızlı bitiyor evet.

Şekilcilikle ne alakası var, iyi şey iyidir kötü şey kötüdür bu kadar basit. RAM in çok olması android sisteminde geçerli bir durum. İos sadece iphone a özgü bir eko sistem olduğundan 2 gb yetiyor hatta androidler 5000 7000 gibi bataryalar kullanırken iphonelar 2000-3000 bataryalar kullanıyorlar.

Sen anlattığın gibi bir kullanıcıysan al kullan 6 ay sonra konuşalım bakalım şekilcilik miymiş kolaylık mı :)

iphone se hem tasarım hem de donanım olarak 3-4 sene öncesinin telefonu. Bu kadar dandik bir telefona 5 bin TL vermek akıl işi değil.

Şu anda alınacak en iyi telefon Xiaomi Mi 10T veya Mi 10T Pro.

Xiaomi'ye yaptırım falan da gelmez.

@nhk: "alayım kafam rahat olsun, illa en yeni full ekrana ihtiyacım yok, kamera da tek olsun iyi olsun" tam benim beklentimi yansıtıyor aslında. stabil çalıştığı sürece bana yeter. bütün hayatını telefonla geçiren biri değilim.

@infernal: kardeş ne kızıyorsun ya, tamam bi daha demem öyle :)

iphone se al geç.

arch iyidir kurması biraz uğraştırabilir ama wikisi baya başarıldıır ne ararsanız bulursunuz.de olarak da xfce kurdunuz mu süper.
yok uğraşmam derseniz manjaro xfce kurabilirsiniz biraz daha şişiktir ama.

Bu arada büyük ihtimalle sizi bir ssd paklar

Linux mint xfce, 3 yıldır kullanıyorum.

benim de i3 4gb sony vaio'm var 11 yaşında. 8gb ram ve ssd upgrade ile hâlâ kullanıyorum. maddi imkan varsa upgrade yapınız.

onu bunu bilmem ben debian'ciyim arkadas

bilgisayar hızlı çalışsın istiyorsan ilk yapman gereken şey ssd almak. playing star again'in yaptığı gibi browser'da çok sekmek açıyorsan ram'i de artırman gerek. yoksa hangi linux'u kursan fark etmez.

ondan sonra linux mint xfce kur geç. bebek gibi çalışır.

manjaro kurdum. şimdilik birkaç eksiklik dışında fena değil. mpchc yi arıyorum ama vlc ile idare edicez bakalım. güzel şimdilik :)

merhaba, konu başlığı olarak inceleyebileceğiniz bir önerim yok maalesef ancak molchat doma üzerinden gidecek olursak tahminim şu yönde:

bu grubun etkilendiği dönem soviet ve post-soviet era dediğimiz döneme tekabül ediyor. vikipedi'den alıntılayacak olursam "...Molchat Doma have stated that they were influenced by 1980s Russian rock music from the Perestroika era..." yani sovyetlerin çöküşünün başladığı zamanların müziğinden etkilenmişler. sovyetler döneminin mimarisi komünizmin etkisiyle çoğu zaman tek tip olduğu için bence bunu çok güzel yansıtan bir kapak olmuş. keza kapaktaki arabalar da yanlış görmüyorsam o dönemden kalma sovyet arabaları.

diğer gruplardan kast ettiğiniz hangileridir tahminlerim var ancak benim de bu tarz konularda özel bir ilgim veya uzmanlığım olmadığı için vikipedi'de soviet architecture başlığına bakmanızı önerebilirim.

molchat doma zaten evde sessizce durmak demek. stalin dönemi falan aklıma geldi bak şimdi.

ben de amugochi'nin dediklerine benzer bir şey diyeceğim. fehlfarben grubunun monarchie und alltag albüm kapağında da bina konseptini görebilirsiniz. bunun yanında joy division'ın albüm kapaklarında yeri olmasa da bu tarz binaların çağrıştırdıklarının izlerini müziklerinde görmek mümkün. grubun çıktığı yer ucuz işçi çalıştıran fabrikalarla dolu bir bölgeydi yanlış hatırlamıyorsam. almanya ve doğu avrupa ülkeleri sscb etkisinde baskı görürken avrupa'nın öbür yanı ise sanayileşme ve insan gücünün ucuza kullanılmasıyla eziliyordu. o dönemlerde hem sscb'de hem de avrupa'nın bazı ülkelerinde toplu (sosyal) konut projeleri vardı. bu konutların yönetimi bildiğim kadarıyla devlete bağlı oluyor. yani burada yaşayan kiracılar kiralarını şahıslara değil devlete ödüyor. buralarda kiralar ucuz olduğu için fakir insanlar yaşıyordu. sosyalizm de kapitalizm de fakir insanları daha çok vuruyor ve bu insanların temel ihtiyaçları dışında bir şey yapmalarını pek mümkün kılmıyordu. yani olay mimari stilden ziyade bu yapıların yansıttığı ekonomik ve sosyolojik durumlar. sözün özü o binalar, aynılığı (belki de aynılaştırmayı), sıkışmışlığı, fakirliği ve kapalı fikirliliği temsil ediyor.

inceleyebileceğiniz konu başlıkları için şunları önerebilirim:
sanayileşme
avrupa ve ucuz işçi gücü
sosyal konutlar

aklıma da başka bir şey gelmiyor ama bahsettiklerimden yola çıkarak başka konu başlıklarına da bakabilirsiniz tabi ki.

bazen sadece o günlük bazen 2-3 günlük değişiyor. dün çorba yapmıştım mesela 3 gün yeter. ama çoğunlukla tek seferlik.
fasulye, patates, tavuk, bezelye, pilav, makarna vs.

yok be hergün yemek yapılır mı.
ben tek yaşarken bir tane ev yemeği yapan yer bulmuştum arada ordan yiyordum. arada da evde kahvaltılık şeyler yiyordum. arada da yemeksepetinden söylüyordum. yani araya karışık.

hem yalnız yaşayan hem de düzenli spor yapan biri olarak cevaplayayım. çok nadir de olsa pazar günleri birden fazla çeşit hazırladığım oluyor, ama onun dışında bir iki tencere yemek yapıp diğer günlerde de yeme olayını sevmiyorum. zaten artık tencere yemeği yiyemez oldum, salça sebze soğan karışımını düşünmek bile fenalık getiriyor.

o yüzden sebze yiyeceksem haşlama/ızgara/fırında yapıyorum, yine etimi de benzer şekillerde hazırlıyorum, salata zaten klasik ve kolay, anlık. karbonhidrat olarak genelde makarna, bulgur, karabuğday tüketiyorum. eh onu da günlük hazırlaması çok kolay. bakliyatı da haşlayıp salataya katarak yemeyi sevdiğimden ve onu da önceden haşlayıp buzluğa parça parça kaldırdığımdan yine tüketeceğim gün çıkarmış oluyorum. yalnızca meze tarzı şeyler hazırlamak istediğimde, örneğin nohuttan humus veya patlıcan közleme yapacağımda birkaç günlük hazırlıyorum, çünkü onu üst üste yemek baymıyor.

edit: sebze-et-karbonhidrat üçlüsü bakımından somut örnekler de vereyim dedim: mesela bir gün haşlanmış brokoli, yoğurt, makarna ve ızgara tavuk. bir başka gün közlenmiş patlıcan, köfte, bulgur, salata. veya ızgara veya fırında kabak+havuç+patates, yanına herhangi bir et çeşidi, pilav. kıymalı makarna ve bol yeşil salata. haşlanmış mercimek/nohut/maş veya siyah fasulyeli, bol lorlu salata, bu bazen tek başına bile yeter, ama isterseniz bir de çorba vs.

Genelde her gün, ama sulu yemek yapacaksam iki günlük yapıyorum. Spor yaptığım için ya et, ya da etli yemek yapıyorum.

ben tek çeşit yemekten hoşlanmayan biriyim, yani yanında illa bir meze, bir ıvır zıvır, zeytinyağlı ya da o tarz bir şey olacak.

o tip şeyleri 2-3 günlük yapıyorum.
dolapta muhakkak bir zeytinyağlı, yoğurtlu patlıcan ya da fava falan gibi bir şeyler, bir sebze yemeği tarzı ısıtılıp yenecek bir şey oluyor.
bulgur pilavı da bulundururum bazen ama bu aralar yemediğim için yapmıyorum.

böyle olunca bir et ya da köfte falan yapınca, yanında otomatikman 2-3 çeşit yemek de olmuş oluyor.
ya da zaman yoksa dolapta ısıtmaya uygun olan etli sebze/bakliyat yemeğini ısıtıp yiyorum.

yalnız mesela ben keto yapamadım bu yüzden.
bir yandan çalışırken bir yandan her öğün için özel olarak yemek hazırlamak beni çok zorladı.

bu aralar akşamları sadece çorba içiyorum, o yüzden o da işimi kolaylaştırdı.
3 günde bir falan yapıyorum, her akşam içiyorum.

yemek yapmayı sevmem. hiç uğraşmıyorum. ya dışarıdan söylüyorum ya da basit şeylerle geçiştiriyorum. basit şeyler: makarna, tavuk, hazır köfte/şinitzel/çorba, sabah akşam fark etmeksizin kahvaltı, salata vb.

genelde iki ya da üç günlük yapıyorum ben. eskiden aşırı uğraştırıcı yemekleri bir misafir gelince yapardım şimdi pandemi falan çok kişi gelmiyor diye bu güzel yemeklerden kendimi mahrum etmeyeyim dedim artık onları da yapıyorum kendime. her tarz yapıyorum yani. spor yapıyorum ama hep tavuk kırmızı et beslenmiyorum bazen sadece sebze vs. de oluyor.

şu anda ailemle yaşıyorum pandemi dolayısıyla, fakat öncesinde yaklaşık 10 sene yalnız yaşadım, hiç yemek yapmadım. Öğlenleri zaten çalıştığım şirkette, akşam da duruma göre. Bazen arkadaşlarla buluşuyorduk oturduğumuz mekanda yiyordum, onun dışında esnaf lokantasında sulu yemek, ya da eve sipariş veriyordum.

her gün yapmak ne kelime? her gün mutfak alışverişi yapıyorum. tavuk, kırmızı et, balık ve yumurtayı döndürüyorum sürekli. yanında da ya haşlanmış ya sote ya da çiğ sebze yiyorum. omad takıldığım için porsiyonum büyük tabi.

bugünkü menü şöyle: tavuk göğsü (1 kilo) kuşbaşı doğradım. sarımsak ve zeytinyağı ile soteledim. sonra karabiberi bastım üstüne. krema döktüm. bir limonun da kabuklarını soyup üstüne bıraktım. ağzı açık bir şekilde kısık ateşte pişti.

yanına da havuç ve kırmızı lahanadan oluşan salata. limonu da içine sıktım.

her öğün yapıyorum. aktif spor yaptığım için makro hesaplamak daha kolay oluyor öğünleri kendim yapınca.

sabah öğünü;
4 dilim ekmek,30 gr peynir,2 yumurta

öğle öğünü;
50 gr yulaf,1 ölc protein,150 ml süt,25 gr YF Ezmesi,120 gr muz,20 gr ceviz

akşam öğünü;
50 gr nohut,1 kaşık Zeytinyağı,200 gr pirinç,200 gr tavuk,30 gr tereyağ

yakşalık olarak 2600 kalori yapıyor bunlar. yanında yeşillik kemiriyorum ekstra olarak.

devamlı aynı yemeklerin etrafında döndüğüm için zor gelmiyor.

kapaklı dökme tavada 2 kilo tavuk ızgara brokoli mantar domates vs atıp 2 günlük yemek pişiriyorum kaplara ayırıyorum. tavuk yemekten gıdaklayacam yakında. bazen buharda sebze pişiriyorum onlar da gidiyo bi süre.

Tek yaşayan ve spor yapan biri olarak genellikle her gün yapıyorum.

Buzlukta her daim porsiyonlara ayrılmış kıyma ve tavuk oluyor. Köfte yaparsam fazladan yapıp dolapta saklıyorum. Onun dışında tavuk gibi şeylerin hazırlanması çok sürmüyor zaten. Bulgur gibi bir şey yapmışsam da iki gün yiyorum maksimum. Sebze ve bakliyat yemekleri de aynı şekilde.

yapınca 2-3 gün gidecek şekilde yapıyorum. sebze et pilav bakliyat vs canım ne isterse yapıyorum. burada kritik nokta aynı yemeği 3 gün arka arkaya yiyebilecek misiniz. sebze yemeği aslında çok zor olmuyor, basit tariflerle yapılırsa diğer yemeklerden daha çok uğraştırmıyor. bi tek hamur işi yapmıyorum, o da bana zor geliyor.

benim moduma göre değişiyor. bazen üst üste yemek yaptığım oluyor bazen de çok üşeniyorum. ama yaptıysam genelde 2 gün yetiyor. fırın yemeği yaptıysam mesela kocaman borcam tek başına o gün bitmiyor haliyle. ama özellikle birkaç gün yiyeyim diye fazla yapmıyorum, üst üste yemekten hoşlanmıyorum pek. onun dışında bazı akşamlar sırf dışardan yemeyeyim diye kahvaltı gibi geçiştiriyorum omlet çay tost falan.

ikisi de değil bence. alaycı bir yaklaşımla o gün gerçekten bayram diye bir açıklama yapma gereği hissetmiş sen onun söylediğini yanlış anladığın için. ben öyle anladım.
sadece yazdığın kısmıyla yorumluyorum, buradan ne "beni kendine aşık mı sandın", ne de "sana sinirli kalamadım" yorumu çıkar bence.

@veritaslibertas, direkt cevap olarak böyle yazmış olsa ben de açıklama derdim ama bunu son iletişimden dört gün sonra gece 2'de durup dururken yazmış olması bizi açıklama gereği duyması dışında seçeneklere götürüyor.

abla sana "12 mayıs'ta buluşamayız çünkü bayram ve muhtemelen sokağa çıkma yasağı olabilir" demiş aslında. sen uyanamışsın.

bu arada ramazan bayramında arefe olmaz. arefe kurban bayramında olur sadece.

ben de veritaslibertas gibi anladim valla. ciddi kalamadim kismi tam da durup dururken gecenin bi koru yazmasini acikliyor iste. olayi yanlis anlamissin kiz buna gulmus, hafif de alayci bi sekilde bunu sana soylemis. yazdigin iki secenege de uymuyor bence. tek yazdigi bu mu? baska seyler de yazdiysa bi adim atip atmama yonelimini belki anlariz ama tek bunu yazdiysa uzgunum umutlarin biraz bosuna gibi.

@in vino veritas ve @veritaslibertas gibi anladım ben de.

Arkadaşların bu ilişki sürecinizi daha yakından ve daha uzun süreli takip ettikleri için öyle bir anlam yüklemişler. Bizde ise sadece eldeki veriler var.

"esasen suskunluğumu bozmayacaktım ama alakasız bir şeyi o kadar yanlış anlamışsın ki kayıtsız kalamadım, kendi kendine gelin güvey olmuşsun bu konuda; bunu da bilmiş ol, kib bye" demiş bana göre. kadınım.

bence hiç cevap verilmemeli.

Bunu kendisine sorsan daha iyi olmaz mı? İletişimi onunla kur. Daha açık ve açıklayıcı şekilde cümleler kurun. Dizilerdeki gibi. Belli ki üstü kapalı diyaloglarla kendinizi yeterince doğru ifade edemeyip sorun yaşıyorsunuz.

brena +1

brena +1

"yazmayacaktım ama tepkisiz kalamadım" demek istemiş.

sizi engelleyerek sergilediği ciddi tavrı ve duruşu bozarak açıklama yapma ihtiyacı hissetmiş yani.
o yüzden "ciddi kalamadım" diye ifade etmiş.
nereden baksanız sorunlu bir ifade zaten ama bunu demek istemiş.

"sana sinirli kalamadım, güldürdün" falan anlamında yazsa böyle mahkeme dilekçesi gibi değil, en azından bir emoji, smiley falan koyardı zaten.
yıllardır bir şekilde iletişimde olduğun insanı engelliyorsan, bir espriyle (ki burada espri yapmamışsınız da, sempatik bir şey olarak algıladı diyelim) ya da kendince komik bulduğu bir şeyle o engeli açmazsın.
yıllardır bir şekilde iletişimde olduğun insanı engelleyecek raddeye geldiysen ya da bu karara bir şekilde vardıysan, dünyanın en komik şeyi de olsa gülmezsin zaten.

cevap verilmemeli.


cinsiyet: kadın.

yazıp sildiği şeyi görmediyseniz bir şey diyemiz.

belki de yanlış tuşlara bastı ya da başka mesajı size attı.

hiçbir şey çıkmaz bu bilgilerle.

"ne mesaj atıp rahatsız ediyorsun dingil" demek isteyip de pişman olup silmiş olabileceğinden şüpheleniyorum. öğrencilere karşı hata yapacak asla bir insan değil. taktım ben buna ya.

Hatasız kul olmaz.

Benim danışman (y.l.) hocam (kadın) ok aşkım yazmıştı.

Yanlışlıklar yapılabiliyor.

"ne mesaj atıp rahatsız ediyorsun dingil" demiş de olabilir. Niye takılıyorsunuz. Sonuçta görmediniz. İnsanlar içinden neler geçirip söylemiyor.

Kesin typo yapıp bi şeyleri yanlış yazmıştır, ondan silmiştir. "Ohahhah kocaman dekan yardımcısı, daha yazdığını okumadan yolluyo nihohoha" denmesin diyedir bence :)

Bu silme işi kimilerin elinde oyuncağa dönüştü. Uç boyutta olayını geçen benden yaşça küçük biriyle konuşurken yaşadım. İkimiz de çevrimiçi olarak konuşurken sildi ya. Görmeme ihtimalim yok:) Bana karşı fazla samimi bir hitapta bulundu. Silme sebebi o. İnsanoğlu garip. Şunu farkettim; bu silen tipler bağımlı gibi sürekli yapıyorlar bunu. Bence 2 msjı da sildiyse yazım hatası değil. Ama senin için olumlu olabilir. İlk başta ne yazdıysa sonra eyvallaha çevirmiş. Yazdığını saçma, gereksiz bulmuş olabilir. Veya bir şeyler sorup vazgeçmiştir. Ama en büyük tahminim şu; uzatmamak istemiştir. Çünkü dilimizdeki en kısa ve güçlü kelimedir 'eyvallah'.

bence typo yapmıştır. çok görüyorum öyle hatta ilk yazdığı mesaj "etvallah" idi bence. bahse girerim.

mesaj silme işinin boku çıktı bence de. online iken mesaj sileni ben de çok görmeye başladım.

www.thespruceeats.com

şu tarifi bulabildiğim en kaliteli malzemelerle yapıyorum. oluyor.

sarelle.

sarelle son zamanlarda cok bozmus ama yine de daha iyisi yok

fiskobirlik - NUGA

Palm yağı insan sağlığına diğer yağlardan daha fazla zararlı değil. Palm yağının üretim biçimi çevreye zararlı, o hasssiyetle başlamıştı palm yağını tüketmeme şeyi ama sonra bilgi kirliliği doldu.

Ben Nutella diyeceğim. Şu an evde Fiskobirlik nuga var ve hiç sevmedim :/ Torku daha iyiydi Fiskobirlik'ten.

Milka en iyisi ama iki kat pahalı.

Nutella tabii ki

çokokrem

Sarelle, torku, nuga hepsini denedim. Nutellaya geri dondum, zevk meselesi tabi.

Epeydir krem çikolata yemiyorum, değiştiyse bilmem ama Sarelle.

Nutella'da hala palm yağı var. %90'ını yağ oluşturuyormuş gibi bir tadı var zaten.
içerik: www.nutella.com
ve
bu da Palm yağı kısmını da içeren SSS: www.nutella.com


Sarelle>Çokokrem>Nutella>Torku

Benim sıralamam.

Torku banada şeker oranı normal ve lezzeti güzel.
Eskiden doldurma olarak alıyorduk diye hatırlıyorum hayal meyal o lezzeti bulamıyorum gerçi

Ben sarelle diyorum, yerli girişim düzgün iş yapıyorlar.

Bunlar dışında Tadıbu yu tavsiye ederim.

Torku yiyeceğime çamur yerim. Torku geri kalanlardan en kötüsünün getir götürünü bile yapamaz.

Diğer üçü ile sarelle'yi kesinlikle ayırmak lazım. Arada inanılmaz fark var, özellikle şekersizi çok iyi.

Fiskobirlik nuga
Gürsoy

Nutellanın üstüne tanımıyorum.

(bkz: #17453915)

@ himmet dayi Benimki hyperlane, hyperplane değil :D

Pardon ya. Hyperplane diye okumuşum :/

hpyerlane dediği hyperspace lane. dolayısıyla ben olsam alt uzay yolu derdim.

kullanırsın. aradığın şey "target display mode"

ama sen zaten bunu yazmışsın. alacağın gablo şu: www.amazon.com

hadi bir de manyaklık: dizüstü bilgisayarındaki hdmi girişi değil çıkışı.

"standart bir VGA to HDMI dönüştürücü"

Bunlar çalışmıyor. Kendi dönüştürücüsü, www.apple.com gerekiyor.

Belkin'e o kadar para vermene gerek yok. Ben aliexpress'ten 1,5 dolara Thunderbolt to HDMI dönüştürücü almıştım. Macbook'u HDMI girişli her yere aktarıyor.

Cevaplar için çok teşekkürler. Önerdiğiniz dönüştürücüleri araştırırken bir websitesinde okuduğum başka bir durumu farkettim, konuyu dağıtmadan bu sorunun altında paylaşayım.

www.techjunkie.com
(yazının altındaki yorumlar kısmı daha açıklayıcı oldu)

Ben PC ekranımı Imac'e yansıtmak istediğim için eğer tek yönlü kablo kullanılacaksa DP>to>HDMI değil HDMI>to>DP dönüştürücü gerekliymiş. PC'nin HDMI değil DP çıkışlı olması ve aynı zamanda Imac'in de thunderbolt değil mini display çıkışına sahip olması gerekiyormuş.
Özetle benim durumuma özelinde bu işlev mümkün değil sanıyorum. Paylaştığım linkteki yorumlardan yola çıkarak Thunderbolt çıkışı olan Imac'ler Target Display Mode'u desteklese bile, Apple ürünü olmayan bir cihazın ikincil ekranı olarak kullanılması mümkün değil anlıyorum.

senin imac serisi amma cenabet seriymiş be usta. ben de biraz bakındım çok nazlı bir modelmiş. hatta birileri demiş "apple'a yazalım yeni modelleri adam gibi yapsınlar" falan diye.

zeytini tuzladığın anda yumuşamaya başlar.

dedemden öğrendiğim yöntem: kır ya da çiz. suyunu dört beş kez her gün değiştir. acılığı azalınca yiyeceğin kadarını bir gün önceden tuz-limon-su üçlüsünde beklet. hafif acı az tuzlu kütür kütür zeytininiz hayırlı olsun.

acı sevmiyorum diyorsan suyunu daha çok kez değiştirirsin. ben o acılığı seviyorum.

hocam peki şu an ne yapılabilir? suyu dökmüş bulundum. yeniden su eklesem olur mu?

evet suda dursun. limon tuzu kullanma. turşu kurmuyoruz daha beter eritirsin zeytini. amacımız zeytini olabildiğince diri tutmak. limon zaten asitli.

hatta bir iki kere suyunu değiştir. olabildiğince tuzsuz ve limonsuz beklet zeytini.

en yakın migros'tan oradaki çalışanlar elleriyle torbalara koyup gönderiyorlar. hatta benim yanında 3m migros var son zamanlarda içeride müşteriden çok bu çalışanlar dolaşıyor. yeni yeni elemanlar işe almışlar. korono morona mevzusundan tercih etmeyi düşünüyorsanız bana pek akıllıca gelmedi.

"Migros Hemen" uygulamasıyla alırsan o yakındaki migrostan getirir.(yarım saat içinde falan) Sanalmarket öyle olmayabilir arabayla başka yerden de getiriyorlar sanırım.(ve ben eskiden baktığımda 2-3 gün sonrasına randevu veriyordu şimdi nasıl bilmiyorum)

bazı yerlerde en yakın değil de bölgenizde sanalmarket için özellikle kullanılan mağazadan getiriyorlar.

mesela bizim burada 4 tane migros var, bir gün sordum getiren kişiye; içlerinde en sakin olandan mağazadan getirdiklerini söylemişti.

ben telefonla arayıp sormuştum. en büyük marketten yolluyor sanalmarket. en yakınımızdaki marketten değil.

en yakın ve en büyük mağazadan geliyor. yakınımda 2 tane migros olmasına rağmen, görece uzak olan 3m'li mağazadan geliyor.

tek kriter en yakin olmasi degil, sanalmarkete cikis yapan magazalar var. bunlarin arasindan en yakin olanindan geliyor. urunleri secen kisiler bu konuda iyi bi egitim aliyor ve denetimden geciyor, bu yuzden eve gelen urunler ozellikle meyve sebze, iyisinden secmeye calisirlar

bana daha yakın 5m var. sipariş verdiğimde ondan değil daha uzak olan 3m mağazasından geliyor.

Duruma göre değişiyor. Ailemin yaşadığı ilçede m Migros ve Migros jet var. Doğal olarak m Migrostan geliyor. Benim yaşadığım ilçede ise dibimde m Migros var ama 8 km mesafedeki 3m migrostan geliyor.

en yakın migrostan geliyor. Ürünleri kontrol etmekte fayda var. buradada 20 tl kupon var indirimkuponum.net

avrupa'da ve amerika'da bunların standardı var. mesela ebu r128 standardı var televizyon ve radyo için. bizde yine kimse sallamıyor çünkü denetleyecek güç kimsede yok memlekette. amerika'da özellikle sağlam cezalar kesiliyor.

ya da mesela youtube diyor ki "bana ne seviyede video yüklersen yükle ben onu kendi standardıma çekerim" diyor.

Browser eklentilerinde volume diye aratın. Her site için ayrı bir ses seviyesi ayarlamanızı sağlayan eklentiler var. işe yarayabilir.

usta senin olayın kalın tabanlı çelik tencere o zaman. evin büyük değilse, havalandırman iyi değilse ve uğraşmayı sevmiyorsan zulüm.

elde de temizleniyor. aha bak şundan al: www.okcukardesler.com sonra tuz dök biraz. bununla ovala. su geçir üstünden. sonra bu işler için kaba dokulu bir iki tane bezin olsun onunla güzelce içini dışını sil. sonra ocakta iyice kuruyana ısıt. sonra biraz zeytinyağı dök. normal bir tava için bir iki çay kaşığı bile yeter. bezle ovala her yerini. bu kadar.

Staub marka bir tencere kullanıyorum, aroma kapak dediklerinden aşırı memnunum öneririm. Mantarlı ristto tarzı bir karabuğday pilav yaptım mesela, başka tencerelerde defalarca denemişimdir hiç bu kadar sulu ve güzel pişmemişti. Sıcak şarap yaptım daha önce hiç bu kadar övgü almamıştı. Buharın yemeğe geri dönmesi efsane bir şey. Şu aşağıdaki indirimde bu ara, yine de pahalılar evet ama değiyor. Temizlik de bana sorarsanız çelik tencereden kolay(wmf'in comagrenlerinden kullanıyorum çelikte)

www.enplus.com.tr

Dökme demir tencerede yemeği özellikle fırında denerseniz olumlu sonuç alınıyor. Tencerenin heryeri eşit ısındığı için pamuk gibi yemek oluyor tavsiye ederim. Tavada ise et mühürleme çok iyi. Ama eti koymadan önce bol ateşte 15 dkka ısıtmaya dikkat edin.

birçok şekil ya da tarz peşinde insan olduğu için bir şeyler mutlaka popüler oluyor. gerçekten iyi kullanananı da vardır bu tür şeylerin ve yapılan yemeğin lezzetine gerçekten olumlu etkisi vardır ama siz kullanmak istemiyorsanız istemiyorsunuzdur yani çok da şeyapmamak lazım. şrt değil bence bunları değerlendirmeye almak ve evet bence insanlar biraz abartabiliyorlar. "insanlar" dediğimiz de dünyada yaşayan 8 milyar insan içinde sosyal mecraların hayatımıza taşıdığı küçücük bir örneklem.

sizin tecrübelerinizde bir sorun olduğunu düşünmüyorum. kalın tabanlı güzel birkaç çelik tencere iyidir, tertemiz.

Yillardir le creuset kullanirim. Ben seviyorum onda pisen yemegi. İci emaye kaplama oldugu icin (ham demir degil tencerelerin bir cogu) bulasik bakinesine giriyor, celik kadar zor temizlenmiyor. Yemek yansa da icinde biraz sicak su bekletince sungerle bile temizleniyor. İsiyi ve buhari iceride tutugu icin daha lezzetli oluyor yemekler. Firinda yuksek sicakliga dayaniyor, dusuk isida yapilan zeytinyağlı cok leziz oluyor.
İci beyaz oldugu icin le creuset tercih ediyorum ben.

Ben de eskiden staub kullanıyordum. Bakımı demir döküme göre daha kolay kaplama olduğu için ve kesinlikle çok lezzetli oluyor pişen yemekler.

Tencere klasmanında iyi bir çelik tencere dışında döküm tencere de şart bence ama bazı aşçıların bakır tencerelere de özel bir önem verdiğini de unutmamak lazım ama hiç bakır olayına girmedigim için ona yorum yapamam.

Almayı düşünenler için dikkate almaları gereken birkaç husus var:

öncelikle hangi amaçlarla kullanacağınıza karar vermelisiniz. Amaç sote tarzı dah çok parçalı et ve zeytinyağli yemekler ise sığ olanları, bütün tavuk hindi ya da büyük ölçekli sulu yemekler ise geniş ve yüksek olanları tercih edilmeli.

İkinci husus ise, emaye kaplı mi yoksa ham döküm mü olacağı? Pratik olsun diyorsaniz Piyasada çoğunluğu zaten emaye kaplı olanlardan tercih edeceksiniz ve görece daha az zahmet çekeceksiniz. Yok ben en dogalini alıp seasoning gibi işlemleri ile de ilgilenip evladiyelik evlatlarıma bırakacağım anısı olacak vs. Derseniz ham döküm tercih edeceksiniz. Bir de emaye kaplı olmayıp pre-seasoning işlemi ile size gelen ürünler olabiliyor ( Ikea vardagen serisinde var mesela ben şimdi bunu düşünüyorum almayı).

Evet ağır, evet temizliği daha hassas ve makineye girmiyor (emaye kaplı olanları ara da atabilirsiniz gerçi) ve yer lazım bunlara. Tava tencere tepsi ve sahan klasmaninda Demir döküm ekipmanlara sahip birisi olarak yemeklere olumlu anlamda etkisi olduğunu düşünenlerdenim. Türkiye de bu konuda ayrıntılı çalışan ham döküm anlamında dökümcü baba var, merak edenler videolarına bakabilir. Yok bana emaye olsun fiyatı da uygun olsun derseniz kafa karıştırmadan lava markasından yürüyün derim.

Daha çok alt başlık var bence aslinda bu mutfak gereçleri ile ilgili merak eden mesaj atıp sorabilir yoksa bu soruya bu kadarı yeterlidir diye düşünüyorum.

Ben kitap diyorum.
Ya da puzzle.

Uzaktan kumandalı araba

beraber uğraşabileceğiniz bir şey mesela arduino gibi çok iyi olur. hem oğlanın geleceğine yatırım olur hem de bağlarınız güçlenir.

Hocam enstrüman alabilirsiniz.

Örneğin başlangıç seyesi bir gitar olabilir, ukulele olabilir, melodika olabilir, bağlama olabilir. Bütçe genişse org vb olabilir.

lego diyorum ben de, örneğin arabalara özel ilgisi varsa lego technic serisinden bir şeyler alınabilir. hem emek harcamalı hem de bittiğinde saklamalı bir seçenek.

Lego+1
Kitap+1

ben simdi 12 yasıma dönsem en güzel hediye tees deney seti olurdu herhalde. (veya daha modern muadilleri) şimdiki çocuklar böyle şeylere ne kadar ilgili bilmiyorum ama bir bakın derim.