Kaynaklarin gereksiz tuketilmesi oldugu icin istemem. Zaten hepimiz yildiz tozuyuz eninde sonunda yeniden yildiz tozu olucaz.

Mars'a canlıyken gidebilmek daha mantıklı, öldükten sonra azot döngüsüne katılmak daha verimli bir hareket olur.

iss gibi dünya yörüngesine koysalar fena olmaz aslında, ferah ferah. klostrofobim var benim.

beni koyumun yagmurlarinda yikasinlar. nö

“o kadar çok paraları var, harcadıkları işe bak. vizyonsuzlar.” diye düşünürüm.

Su konudan haberdar mıyız, ben ortaokuldayken bile konu idi: (bkz: Uzay çöpü)

Hayır istemem. Topraga gübre lazım. Bu alanda is yapmak istiyorsanız, saf organik pamuk kefen üretin. Cok dandikmis kumaslar.

14 yaşında liseye başlamam. O günden beri hiçbir şey iyi gitmedi.

Üniversite 3.sinifta yetişkinlige adım attığını görüyorum geçmişe bakınca. O yıl 5 - 6 tane ülke gezdim. Seks yaptığım insanların sayisini saymamaya başladım. Kendimi daha iyi tanıdım. Imkansız hayaller kurmayı bıraktım. Kendime daha net hedefler kurdum. Aradan 8 yıl gecti, daha fazla şey öğrendim ama 21 yaşımda olgunluk başladı.

Dünyanın merkezindeki adam/kadın rolünü bırakıp, dünyanın merkezindeki çocuğun annesi/babası rolüne başladığınız gün, hayatınızdaki ikinci evreye başladığınız gündür.

...Alıntı...

32 yaşında başladı.
annemin ölümüyle.

birkaç şekilde ayırabilirim aslında:
13-14 yaş öncesi mutlu ben, sonrası mutsuz ben. sebep; ergenlik ve getirdiği yeni niteliklerle ne yapacağını bilememe.
25'ten öncesi çocuk ben, sonrası yetişkin ben. sebep; bir ölüm.
28'den öncesi yaşayan ben, sonrası ölü ben. sebep; depresyon.
30'dan öncesi eski ben, sonrası yeni ben. buna sebep üretemiyorum açıkçası. geçmişle hesaplaştım, eldeki beni kabullendim ama neyin sonucunda oldu bu bilmiyorum.

illaki birini seçmem gerekirse, ilkini seçerdim. çünkü her şeyin başlangıcı oymuş gibi hissediyorum.

23 yaş. Aslında güzel bir yaştı, yeni bir döneme girmiştim ve doğru bir karar verdiğimi sanıyordum. O yanılsama kısa sürdü. Sonrasında başlayan süreç zehir zemberek, ağır buhran, pişmanlığın kaybettirdiği yıllar vs. Geleceğime dair de umutlarımı körelten bir sürecin başlangıcı.

17 yaş. hayatımı etkileyecek pek çok kararı o dönem aldım.

Henuz ayiramam bence.

21 derdim ama simdi 25 de cok sancılı geldi onu devirebilir..

07.15.2011 intihara teşebbüs edip kurtulduğum gün. Resmen level atlayıp bütün sıkıntı lari uzerimden sıyırıp attığım gün.

Artık daha mutluyum.

1. dönüm noktam Anadolu Lisesini kazanmamdı; hayatımı değiştirdi diyebilirim
2. dönüm noktam tekrar üni sınavına girmeye (2. defa) karar vermemdi, hayatımı geri aldım
3. dönüm noktam çocuk yapmak
4'e henüz gelemedim sanki

aslında ben üç evreye ayırıyorum. 2. evre 26 yaşında laylaylom takılırken g.tümün üstüne oturuşumla başladı. 3. evre ise baba oluşumla başladı.. o gün kalbim o kadar hızlı atıyordu, o kadar heyecanlıydım ki gerçek anlamda ölümden korktum çocuğumu kucağıma alamadan öleceğim diye. şimdi bir gülüşüne bile ölebilirim :)

25.yaş günüm.
babamın vefat ettiği gün.
o günden sonra çok rahat geçiremedim yaşlarımı
27nin son çeyreğindeyim.

17 yaş, evden ayrılmam

O dediğin üniversitelere sadece parayla giremezsin

Kafası çok iyi çalışan zengin çocukları gidiyor oralara. Yani türkiye'de okuyacak olsalar zaten derece yapıp en iyi okullara girerler.

edit: alttaki arkadaş girsen de mezun olamazsın demiş, harvard gibi üniversiteler boş beleş öğrenci almaz.

Girsende para ile mezun olamazsın

Zengin cocuklarinin buyuk kismi cok kucuk yaslardan itibaren sistematik bir sekilde egitim aliyor. Bizde atiyorum ygs varken en erken lise 2’de deli gibi calisilmaya baslanir konular birikir yetismez kafa almaz vs. zengin çocuklarda ise o cocuk daha ilk okuldan en iyi universitelere gidecek sekilde egitilir konular duzgun ogrenilir, ozel dersler alinir, özel ders alinan hocalar cocugun eksiklerini bilip o konulara agirlik verir.

Harvard/oxford degil ama ivy league kategorisindeki baska okullara giden tanidiklarim oldu. kasmandan part time goturuyorlar benim gordugum, 4 senelik okul 6-7 senede bir sekilde bitiyor. parasini verdigin surece ve geri zekali degilsen bitirirsin ki aralarinda zekasindan ciddi suphe ettiklerim de var :)

Aileleri genelde başarılı insanlar oluyorlar hatta senin sandığından çok daha baskıcı olabilirler.
Pratt, yale gibi okullardan mezun olan arkadaşlarım var ve donanım olarak üst düzeydeler, işlerinde başarılılar.
Ayrıca küçüklükten itibaren spor ve sanat alanında eğitim alıyorlar. Obua çalıp, yüzüyor bir yandan, lisanslı yüzüyor. Hayatı eğitimle, okulla geçiyor. Sokağa salınıp top oynamıyor. O disiplinle yetişince tabi daha farklı şeyler ortaya çıkıyor.

Cunku sen ÖSS'ye calisirken o SAT odakli bir egitim aliyor zaten. USA baz aldim.

Duvara versen 15 yil o egitimi, ne kadar beyinsiz olursa olsun kotarir bir sekilde.

proje çocuk oluyor bunlar, söylendiği gibi bebekliğinden beri tüm imkanlar sağlanıyor ve "başarılı" olmaları için tüm imkanlar seferber ediliyor. nature vs. nurture konusu için güzel bir örnektir, zengin insanlardan ortalama üstü zeka insan çıkma ihtimali zengin olduklarından dolayı muhtemeldir gibi bir yargıya varamayız; o halde zengin ailelerin çocukları neden temelde zeka isteyen şeylerde nispeten daha başarılı? çünkü zeka direkt iq puanı demek değil ve disiplinli çalışma ile normal bir insan parlak bir insana dönüşebiliyor. ufak yaştan itibaren enstrüman çalmanın beyin gelişimine katkısı malum. işin içine kaliteli beslenme, tüm sağlık olanaklarından faydalanma gibi zibilyon şey de girince ortaya bir nevi übermensch çıkıyor.

çocuğunu şımarık yetiştiren, eğitime değil de caka satmaya alıştırmış ailelerin çocuklarından bahsediyorsun sen ama onların sayısı git gide azalıyor; görgüsüz zengin ana babalar yüzünden o hale geliyorlar zaten.

edit: şunu eklemem lazım, zengin çocukları aslında zeki değil şartlardan dolayı böyle demek istemiyorum, aralarında bataklıkta yetişse bile kendi durumuna göre parlak hale gelebilecek olanları var. genel olarak şartların etkisinden bahsettim ben.

Zengin derken orta üstü sınıf esnafın zengin ama kafası çalışmayan çocuğu bina üniversitesinde. Babası gibi bakkal olacağına isletme okuyor ama hiç okumayacagina bir üniversite ortamı görsün. İngilizce seviyesi A2'ye çıkıyor en azından. Sonra bir iki kez yurt dışına çıkıyor. Yetmez ama azıcık daha kültürleniyor.

Harvard ve Oxford konusunda yukarıdakilere katılıyorum. Zengin de olsan o okullara girmek için para yeterli değil. İngiltere'de 100 yıldır kraliyet ailesinin çocuklarını yetiştiren posh okullar var. Isvicre'de dünyada ünlü yatılı okullar var. 4 yaşından alıyor çocukları ve bir kısmı bu okullara giriyor. Türkiye'de de zaman zaman unlulerin, iş insanlarının çocuklarını bunlar gibi okullara gönderdiğini duyarsın.

"Ayip olmasin diye mi reddetmiyor "

Evet

hatrına değil de, yedekte tutuyor gibi.

bence birikiyor istekleri seninki altta kaldı. tekrar istek yolla.

bende ayıp olmasın diye reddetmiyor

Lan arkadaş eskiden ev telefonunu arar sesini duymazsak kapatırdık, sesini duyarsak konuşurduk. Ev ahalisi riskli ise telefonu hemcinsi bir arkadaş ile aratır onu istetir sonra biz konuşurduk.

Gençler, konuşun lan. Valla bak, konuşmadan problem çözemezsiniz. Yok takip isteği, yok görüldü görülmedi.

Ya denk getir karşısına çık, ya da telefonunu öğren ara. Hadi aramadın whatsappdan yaz.

İşin aslını öğren sen de rahatla o da rahatlasın, sor aslanlar gibi "takip isteği gönderdim ama görmedin herhalde" diye.

Sonrası çorap söküğü

john artı sonsuz

yeni neslin problemi bu, fazla dijitalleştiniz ve her şeyi sanalda yaşıyorsunuz. çık konuş karşısına amk neyin derdindesin ki? oluru varsa olur yoksa da yoluna bakarsın aklından çıkmış olur.

Reddetse reddettiğini anlayacağınız için reddetmiyor. Bekletiyor.

Bu ülkede en yıkılmayacak tabulardan biri 'kızlar ilk adımı atmaz'' herhalde. Sayısız kız hayatlarının fırsatını sırf bu yüzden kaybediyor. Sosyal medya ne yahu, adamla 2 ay aynı iş yerinde dip dibeymişsin!

duyuruyu okudum, yorumları okudum, dehşete kapıldım

1,5 ay merhaba merhaba takıldın diye seni özel hayatına dahil etmek zorunda değil ki..
hele bir de yedekte tutuyor yorumu var ki evlere şenlikasfdghjgjh abi yedek dediğiniz bu değil ki.. bir buçuk ay flört edersin ama sonraki aşamaya geçmez hep bir bahane sunar bu yedekçilik olur.

istememiş seninle bağlantı kurmak. ayıp olmasın yüz yüze baktık reddettiğimi görmesin diye de reddetmemiş. bu kadar stalker olduğunu tahmin edememiş. takibi attı böyle kalırsa belki unutur falan diye.. kız da gayet haklıymış bence. sırf merhaba merhabanın olduğu biri için bu kadar uğraşıp fake hesaplardan denemeler falan... bence bu biraz takıntılık hali :)

Ben merak ediyorum instagramdan takip ettikten sonra ne oluyor. MEsaj mi atiyorsunuz ya da fotograflara yorum yazarak falan mi ilerliyorsunuz?
Merhabaniz varmis zaten. Merahabadan yuruyun iste instagramda niye cebellesiyorsunuz?
Kiz olsam yuzyuze surekli karsilastigimiz adam instagramdan yuruse direkt elerdim bu adam cacik diye.
Bugun merhaba diyin, sonraki gun merhaba nasilsin diyin, ilerleyin iste reelden. Olmuyorsa olmaz zaten. Telefon elinden instagrami acip kafandan yuzlerce senaryo kurmazsin en azindan.

senden hoşlansa anında kabul eder geri takip yapardı.

Fakat merhaba durumu olduğu için reddetmemek adına kabul de etmiyor.

Yedekleme de yok, o olsa zaten kabul eder kenara atardı

Doğru anlamışsın uzaklaş.

Hayır herkese yapılmıyor. Adını verirsem duyurumun silineceği birkaç kişi yapınca troll oluyor çünkü troller.

Zaten birkaç kişiler. Günde 3 tane gönül işi duyurusu açıyorlar. Gönül işi sayfaları hep onların duyurusu ile dolu. Trol olduklarını herkes biliyor. Ama arada ciddi ciddi yardım isteyenler konuşmak isteyenler de var.

Sorbe yaziyor.

Sut tuketince midem bulaniyor benim. Mcdonalds dondurmasi yiyince de midem bulanmisti. Demek ki sut var.

Yeniköy mua

magnum dondurma, kalanı (cornetto ıvır zıvır) sütlü buz.

Ne kayıp görüşmek mi görüşmemek mi?
3 kişi ile hiç iletişimim kopmadı liseden. 10 sene önce mezun oldum. Vay be 10 sene olmuş. Gaddeymit!!

görüşmüyorum. sadece yıllar önce bir arkadaşım ulaşmıştı email ile, bir kaç email ve bayram kutlaması sonrasında iletişimimiz durdu. bazı şanslı insanlar oluyor, orta lise arkadaşları ile aynı iş yerinde filan oluyorlar, hem garip geliyor hem de imreniyorum.

gorusmemek kayip

biriyle görüşüyodum, buldumcuk oldu sonradan. artık görüşmüyoruz skkdkd

Neredeyse nepsi yaşam tarzı bakımından muhafazakar dindar, gelir bakımından fakir fukara veya orta altı gelirli ailelerin başarılı ancak memurluk peşindeki vizyonsuz ve sıradan çocuklarıydı. Yüzde 90’ı da gitti öğretmen oldu. Bana bir faydası olmayacak sıkıcı insanlardı. Arada denk geliyorum da özel görüştüğüm kimse yok.

Bir kişiyle görüşüyorum. Yoğun olmazsak ayda en azından bir defa görüşmeye çalışıyoruz.
Ailem dışında yanında en rahat olduğum kişi o, hayata bakışımız çoğu zaman uyuşmuyor ama iletişimimiz iyi.

Hiçbiri yok. Sosyal medya üzerinden bir kısmı ekli ama samimiyet, yakınlık vs yok hiçbiriyle aramda. Bir tek kişi vardı yakın olduğum ve fırsat buldukça görüştüğüm, o da evlenince artık organik olarak lise ile bağıntılı kimse kalmadı. Üzen bir şey mi, bilmiyorum. Ruh halime göre değişiyor bu. Mesela etrafımda gözlemlediğim kadarıyla çoğu insan daima bir arkadaş grubuna güvenerek hareket ediyor. Sosyal ve sevgi açısından bir dayanak olarak görüyorlar. Hem lise grubu hem de üniversite arkadaş grubu olan biri iki tarafta da özgüvenli oluyor. Çünkü lise olmasa üniversite, üniversite olmasa lise arkadaş grubu var ve bu obalr için bir dayanak.

10 yıl olmuş liseden mezun olalı (oha) ve birkaç yıl öncesine kadar gerek İstanbul'da gerekse liseyi okuduğum şehirde denk gelmeye çalışır, 5-10 kişiyi bir araya toplar geyik yapardık da son bir yıldır hiçbiriyle görüşmüyorum.

Benim çevremde çok iyi yerlere gelenden mahalleye bela salana kadar geniş bir yelpaze var. Sanırım yaşla birlikte paylaşım da azalıyor, öncelikler değişiyor. Üniversite grubumdan bile en yakın olduklarımla zar zor görüşüyoruz. Evlenen, yurtdışına giden, mezun olduktan sonra sesi soluğu kesilen derken ayda yılda bir görüşünce mutlu oluyoruz.

Ben liseden 10 kişiyle düzenli görüşüyorum. 6 kişilik bir grubumuz var, aramızdan su sızmaz. Herkes farklı dünyalarda farklı işlerde güçlerde şu an ama kopmadık.

En yakın arkadaşım liseden, neredeyse her gün konuşuruz onunla. Onun dışında 5 kişilik bir grubumuz var, yurt dışında yaşayanlar olduğu için sık görüşemiyoruz ama iletişimdeyiz sürekli. Lise arkadaşlarımı çok seviyorum.

hiçbir lise arkadaşımla görüşmüyorum.
facebook'ta hemen hemen hepsi ekliydi. kimisi sonradan çıkardı, kimisi hesabını kapattı/dondurdu. kalanlarla da görüşmüyoruz, sadece ekli olarak duruyorlar :))

bence görüşmeye gerek de yok. lise çok güzeldi, geçti gitti. şimdi bir araya gelsek çok konuşamayız gibi geliyor bana. aradan geçen 10+ seneden fazla zaman içinde hepimiz çok farklı insanlar olduk. tekrar lisedeki uyum olmaz ve bu canımızı sıkacaktır.

geçmişi bırakıp yeni arkadaşlar bulmak lazım.

Aramda ülke farkı var, haliyle canlı canlı görüşmeyeli çok oldu. Bir de ben 18 sene önce mezun oldum liseden. Şimdi çoğunluğun ikinci, üçüncü çocuğu var. Bazıları bekar veya yurtdışında falan. Lise dönemim iğrenç değildi ama ta o zamandan “Üniversite başlasa da şu insanları görmek zorunda kalmasam” diye düşünürdüm. Ben de çok ergendim, o halimle bile ortam çok ergen gelirdi. Üniversiteye başlayınca çok rahatladım. Görüşmeye devam ettik ara ara, şimdi doğum günümüzü kutluyoruz Facebook üzerinden. Kayıp 0. Üniversite arkadaşlarımla görülüyorum fırsat oldukça, her geldiğimde görüşüyoruz.

orta okuldan kalma 9 kisiyiz. herkes baska sehirlerde/ulkelerde baska hayatlar kurdu (evlilik-coluk cocukvs) fakat aktif olarak gorusuyoruz. ayda bir falan da yuzyuze gorusuyoruz (ev gezmesi-disarda muhabbet-yilda bir kere herkesin geldigi kamp organizasyonu-tee kanada'dakini bile gormeye gittik 2-3 kisi)

universitede de 5imiz ayni evdeydik zaten.

herkesin sosyal arkadas cevresi var takilip gorustugu ama en nihayetinde kemik kadro hep ayni. 16 yildir boyle.

Tabudeviren +1

liseden grubumuz vardı. 5-6 kişilik bir grup. hala görüşürüz. 5 sene oldu mezun olalı

11 yıl olmuş. Iki kişiyle hala samimiyetim var, gorusuyorum. Ayrı ülkelerde yaşadığımız için iki kere falan görüşebiliyoruz yılda. Ama olan bitenlerden haberdar ediyoruz birbirimizi, ailelerini tanıyorum, yarın yazlıklarına gitsem kimse ''a buf-e kür de kimmiş, niye gelmiş?'' demez.

6 yıl oldu mezun olalı. denk geldikçe görüşüyoruz bi 10 15 kişi. aynı şehirdeyken her hafta görüşürdük.

Mezun olalı 8 yıl oluyor, hiçbir lise arkadaşımla görüşmüyorum.
Lisedeyken çok samimi 5-6 kişilik bir grubumuz vardı, hatta 4ümüz aynı üniversitenin aynı fakültesini kazandık. Muhabettimizin sonsuza kadar sürmesi için tüm şartlar oluşmuştu ama ne olduysa bir şekilde ben koptum onlardan. Yıllardır görmedim hiçbirini.

2 kisiyle görüşüyoruz. Biriyle uzaktayiz birbirimize ama ayda 2 defa telefonda görüşürüz. Diğeriyle de ayda 1 ya da 2 ayda 1 yoğunlumuza gore bulusuruz.

bir de şunu söylemek istiyorum: eğer üniversitenin ilk yıllarındaysan, üniversitede kendine iyi bir arkadaş/arkadaş grubu bulamamış ve bu yüzden lisedekileri özlemeye başlamış olabilirsin. eğer böyleyse bu ruh halinden koşarak kaç bu duygudan. yoksa üniversite hayatın berbat geçer.

sadece 1 tanesiyle görüşüyorum. 7-8 sene olacak lise biteli. çok şey paylaştık. çok ortak yönümüz var. canımı veririm o ibnetor için, o derece. ama geri kalanı ak koyun olup çıktılar. en son baktım olacak gibi değil silip engelledim hepsini.

@tabudeviren yok yahu mezun olalı 6 yıl oluyor :')

15 sene olacak mezun olalı. bir 10 kişi falan görüşürüz.

Ortak WhatsApp grubumuz var. Her gün bir şeyler yazarız.

dördüyle görüşüyorum. biriyle hemen hemen her gün telefonda ve ortalama haftada bir de yüz yüze. ikisiyle ülkeye uğradıklarında. yılda 1-2, 2 yılda 1-2 gibi sıklıklarla. onun dışında arada birbirimize e-mail ya da kartpostal atıyoruz. sonuncusuyla da saydığım ülke dışındaki arkadaşlardan biri geldiğinde görüşüyorum, onun dışında görüşmüyorum.

9 sene oldu mezun olalı.
Sadece 2 siyle 2 3 ayda denk gelirsek görüşüyorum, biri yakın arkadaşimin sevgilisi her ay görüşüyorum.
Diğer 2 yakın arkadaşim ki en yakinimdilar,tam buldumcuk oldular, son 2 3 yılda baya koptuk ve bir daha bir araya gelmeyi düşünmüyorum.

lise değil ama ilkokuldan 1, ortaokuldan 3 arkadaşımla haftada minimum 1 kere görüşüyoruz bunlar bekar olanlar, evli olan 2 tanesiyle ayda 1 kere görüşmeye çalışıyoruz. Üni hazırlıktan bir kız arkadaşımla aynı şehirlere geldikçe mutlaka görüşürüz takribi 2 ayda 1. En kısa olanı 12 en uzunu ise 22 senelik arkadaşlarım, dostluk benim için ilk sırada gelir

2 tanesiyle telefon ve mesajlasma yoluyla arada gorusuyorum. Nadiren de yuzyuze. Bu ikisi disinda yok, gorusmek isteyecegim yoktu zaten baska.

görüşüyorum sayısını bilmiyorum

genre - janra diye okunuyor. ben olsam cinrii derdim:)

choir
archive
gist

debut - dibat diye değil deebyu diye okunuyor kabaca, bir sanatçının, yazarın çıkış kitabı, albümü vs anlamında

Arkansas - arkanso diye okunuyor. Soklardan soklara kosmustum.

Ben de Illinois (Ilinoi)'yi ekleyeyim ama bu sozcukler İngilizce kökenli değil


Bonus video:youtu.be

Emergency, Titanic.

kesinlikle vehicle,hala tam anlayamadım.

Ibiza, "ibitza" diye okunuyor. Pizza, Nazi gibi kelimeler de o şekilde okunuyor.

@arame hayır

dictionary.cambridge.org
dictionary.cambridge.org
dictionary.cambridge.org

İbiza'da θ (th) sesi var

chandelier

Ibiza’nın okunuşu İngilizceden değil, İspanyolcada öyle okunmasından ve orijinal adı gibi okuma tallidinden geliyor. Amerikalılar Ibitha okuyanlarla özenti diye dalga geçiyorlar.

Arkansas’ın Arkınsoo oluşu + 1
Hikayesini şöyle anlattı bir arkadaş. Buranın adı nehrin iki yakasının bir araya geldği yer mi, iki nehrin bir araya geldiği yer mi, öyle bir “iki”, “nehir” ve “bir araya gelmek” anlamında birtakım kelimelerin yerlilerin dilindeki karşılığıymış. Sonra İngilizler gelmiş, sonra Fransızlar gelmiş ve en son Louisiana Purchase ile tekrar İngilizlere verilmiş. Arkınsoo da bir Kızılderili adının, önce İngilizleştirilip sonra Fransızlaştırılıp sonra bir kat daha İngilizceleştirilmiş hali imiş.

@aychovsky Kansas'a gelince KAENzıs diyor dengesizler

Worcestershire
Schedule

Schedule
Archive
Vowel

Shecule şecıl, şedyul falan beklerdim.

hackneyed - heknid diye okunuyor. Heknayd diyesim vardı.
segue - segwey diye okunuyor ve bunun yazılışı segway'dir diye düşünüyordum hep.

lieutenant. leftenınt şeklindeki ingiliz telaffuzu olan haline şaşırmıştım.

education

ecukeyşın şeklindeki telaffuzunu yıllar geçse de sindiremedim :)

choir +1

degisim ogrencisi olarak ilk kez yurtdisina gittigimde universitenin korosuna kaydolmustum. neyse toplanti yapilacak yeri aradim taradim bulamadim. cevredeki diger ogrencilere mekani sorarken /çoː/ diye telaffuz etmistim (chair gibi ama o ile iste) haliyle kimse anlamadi ben koro calismasina gec kaldim, hayallerim baslamadan bitti.

ufku once yariya indirip sonra 4 katina cikaran bir deneyimdi

Hiç birini bilmiyorum.

Ben de hiçbirini bilmiyorum

Reproach, Ajar, Throttle, Mawkish'i biliyormuşum.

Edit: Bu kelimelerin bir kısmını universite mezunu Amerikalılar bilir. Yani yaklaşık 20 bin kelime bilmen gerekli. Bir Amerikalinin üniversite okuması durumunda 20.yasina kadar yılda 1000 kelime öğrendiği söylenir. Kaynak: Paul National - How to learn foreign languages

4 tanesini

throttle, reproach, pittance ve botch

throttle çok duydum özellikle bilgisayar & network alanında en kolayı o herhalde içlerinde.

pittance ve reproach dizi ve filmlerden duymuşluğum var.

botch ise botched up bodies diye bi tv programı vardı ordan aklıma geldi

diğerleri zormuş yalnız ilk defa duyuyorum.

teknik oldugundan throttle'i biliyorum.
Pittance duydum ama anlamini bilmiyorum.
Digerlerini ilk kez gordum.

ajar throttle reproach pittance ve botchu biliyorum. diğer kelimelere açıp bakmadım, ama legerdemain-uxoricide-mawkish üçlemesini çoğu native speakerın da bildiğini sanmıyorum.

throttle ve reproach denk geldiğim kelimeler olduğu için biliyorum. diğer kelimeleri denk gelsem aa böyle saçma bir kelimeyi daha önce de görmüştüm derdim büyük ihtimalle ama resmen hiçbirini daha önce duymadım bile. bu kelimeleri bilmesen de olur çünkü büyük ihtimalle bunları cümle içinde kurabileceğin bir ortamda bulunmazsın bile.

edit: reproach'ı tahmin ettim ama yüzde yüz emin değildim. konuşurken aklıma gelse kullanmaktan çekinip alternatifine yönelirdim.

zor bunlar sanki bilmiyorum

Şu kadarını bildim bu kadarını bilemedim --doğru yaklaşım değil. Bu bakış açısı sınavlarda da yardımcı olmaz. Üstteki arkadaşların da belirttiği gibi çoğu "native speaker"ın da bu sözcüklerin hepsini bilebileceğinden şüpheliyim.

"Sözlüğe bakmadan okuyup geçmek" ise bu sözcüklerin anlamını bilip bilmemekle çok alakalı değil. Örneğin "uxoricide". Eşini öldürmüş birinin hikayesini okurken sadece bu kelimeyi bilmemek "allah allah adam karısına ne yapmış anlamadım şimdi?" demenize neden olmaz / olmamalı. Yazının akışından zaten anlaşılır. O yazıyı okuyup geçtikten sonra "evet uxoricide eşini öldürmek manasına geliyormuş" dersiniz, ha kalıcı olur mu -sanmam. Çünkü bunu tekraren yapmak, uxoricide kelimesine başka yerlerde de denk gelmek gerekir. Böylesi bir kelimeyi de çoğu yerde göremeyeceğiniz için -atıyorum- 2 sene sonra karşınıza gelince (böyle tekil olarak) sözlüğe bakma ihtiyacı hissedebilirsiniz. O yüzden bu sözcüklere takılmak bence doğru değil.

üniversiteyi abd’de okudum ve sadece 3’ünü biliyorum

mantıklı.

Kesinlikle sağlıklı ilişkilerde olması gereken durum bu. Isterse ev arkadaşın en yakın arkadaşın olsun. Banyonun tavanı örneğin yiprandiysa bu ikinizin ortak ödemesi gereken bir durumdur. Ev sahibi gelip bakar, örneğin 1000 liralık sorun görürse depozito şundan 500 lira kesip paylaşırsiniz. Hakkınızı aramaktan korkmayın.

Depozitodan eşit olarak kessin, sen hiç mi kirletmedin ortalığı?

peki bu arkadaş ben geldiğimde zaten böyleydi tarzı çirkefe yatarsa ne olur? kendisi epey çirkef bir insan zira.

ben de mutlaka kirletmişimdir elbet. fakat evden çıkan ben değilim, ev arkadaşım. depozitosunu da alacak olan o benim depozitom hala ev sahibinde zaten. bir de salondaki lekeleri o yaptı ben değil. en büyük problem o zaten orta yerde kıpkırmızı bir leke ve göçük var.

Son derece mantıklı ama eşit oranda kesilmesi gerek

kontrat ikimizin üstüne. geçen sene de diğer ev arkadaşım çıkarken depozitosunu aldı. üstünü ben tamamlayacaktım fakat şimdiki geldi o tamamladı. yani çıkarken depozitosunu alacak, ben tamamlayacağım kalan depozitoyu.

Her sene ev sahibin sizile böyle uğraşıyorsa iyiymiş ben uğraşmam.

kediler evcildir, yeri evdir; evini benimser ve mekan degisikliginden hoslanmaz. dolayisiyla eve tikilmak kedi icin gecerli degil.

sokakta daha sağlıklı ve az tehlikede yaşayacağını düşünüyorsan salabilirsin. tam da bahsettiğin sebepten bakıma muhtaç hayvanları sahiplenelim diyor hayvanseverler.

mutlu olma konusu tartışmalı; hayvan sağlıklı, güvende ve tok olduğu yerde mutludur. biz hayvanları evcilleştirirken onları zorla eve kapatmadık, daha kolay yemek bulup daha güvenli, konforlu bir hayat sürebildikleri için bizi tercih ettiler. özgürlük gibi bir ülküleri yok, yeter ki doğası gereği yapması gerekenleri yapabilecek alanı sağlayabil.

benimki dişi kediye kaçmıştı. sevişmek istiyormuş.
anneannem kedisini öyle böyle şımartmazdı, kedi kediliğini unutmuştu artık dile gelecek diyorduk. anneannem kısırlaştırmıştı bunu, ama yine de çiftleşmesine izin vermiyordu, dışarı çıktı mı etrafından erkek kedileri kovalıyordu (dışardaki pis kedileri yakıştıramıyormuş buna). yazık kedi fırsat buldu mu kaçıyordu. neyse. o benim imrendiğim hayata rağmen hayvan sevişmek istiyordu.
bir keresinde veterinerin telefonda bir kedi sahibine "parka bırakın çiftleşsin yarın alırsınız" dediğini duymuştum.
yani sağladığımız her imkana ilave olarak, özgürce sevişmek istiyorlar.

Valla bizim haydutlar çok mutlu eminim
Dışarıdan korkuyor zaten bir tanesi hep ağlıyor.
Bir de ikisi çok yakın arkadaşlar
Bizi sevdiklerine de eminim hiç bu kadar yavşak kedi görmemiştim. Böyle işte...

ben ve ailem sadece müşkül durumdaki, sokakta yaşamakta zorlanacak hayvanlara bakıyoruz. üç bacaklı, kör, sağır, böbrek yetmezliği hastası kedilerimiz var. böylesi benim daha çok içime siniyor.

Müstakil evde yaşıyorum. Bir kedim parmağımı şıklatınca koşup üstüme atlar diğeri de sokal çocuğu gibi.
Özet: kediden kediye değişiyor bence

Kediler köpekler değil de kuşların kafeste tutulması bana insafsizlik geliyor.

Gerçi kedilere endustriden tavuk alıp vermek de tavuklara haksızlık.

2 ay önce köpeğimizi kaybettik ve ben 2 aydır "acaba onu mutlu edebildik mi" diye düşünüp duruyorum.

İstediği zaman istediği yere gidemediği ya da koşup oynamak istediği bir anda dışarı çıkamadığı falan aklıma geldikçe hala üzülüyorum. Ama bir yandan da hayvansever gruplardaki paylaşımları görüyorum. Durup dururken beyinsiz insanın tekinden şiddet gören, açlıktan bir deri bir kemik kalan, insan görünce başını okşatmak yerine kaçmak zorunda kalan, hayata küsmüş bakışlar atan hayvanlarla dolu bu gruplar. Biz ona kendisi için küçük de olsa bir yuva vermeseydik belki o da böylece yitip giden binlerce candan biri olacaktı. Böyle düşününce de "tamamen istediği hayatı veremedik belki ama onu bu iğrenç dünyada başına gelebilecek kötülüklerden kurtarabildik en azından" diye düşünüyorum.

Umarım kısacık ömründe mutlu edebilmişizdir onu.

tekrar ayni sehire dusmeleriyle birlikte herhangi bir sevgi beslenip beslenmediginin anlasilabilecegi serin hikaye.

iki taraf da mutluysa çok sorgulama.

iki taraf da böyle iyi diyorsa fb. Bu hafta takilalim 1 ay görüşmeyelim, 3 gün takilalim 2 ay görüşmeyelim.

Taraflardan birisi bile duygusal davranirsa o zaman işler karışıyor.

Ayrıca eski defterler açılınca daha hayırlı bir sonla bitenini görmedim.

yapıstır gec burası internet

Bunlardan biri sensen bence aşık oluyorsun. İki ay sonra çıkma teklifi edeceksin evlilik hayalleri kuracaksın kadın/erkek seni terk edecek. Türklerin fuck buddy olması zor bu kafayla.

erkek neden kızı kullanıyor olsun ki? kimse kimseyi kullanmıyor, kullanıyorsa da karşılıklı. sevgi besleyen varsa söylesin, diğeri ne diyorsa ona göre ilerlensin.

Kullanıyor deyiminden hoşlanmıyorum, onu bi geç.
Ama erkek kıza eğlenmelik kız gözüyle bakmış.

Vala karşılıklı kullanma var da erkek kızı "ara sıcak" olarak görüyor bence.

Merhaba, duyuruda hayvan alimi satimi yasak. Ben simdi size kendi pet shop'umun reklamini da yapabilirim burada degil mi?

Biz kuslarin kafeste yasamasina karsi olsak da genel olarak hayvanlari satin almayi degil sahiplenmeyi destekliyoruz.

yavru olarak almanı tavsiye ederim. yavru olarak aldığında sana alışması çok daha kolay oluyor.
Olabildiğince de kafesin dışında yaşasın, çok daha mutlu oluyorlar.
Diğer sorularının cevabı ise bende yok. şimdiden mutluluklar.

merhaba @Traveller, sizinle aynı düşünceleri paylaştığımdan ötürü aşırı derece sevmeme rağmen evimde kedi/köpek beslemiyorum. Fakat muhabbet kuşları bildiğim kadarıyla serbest bırakıldığında hayatta kalamıyor. Ne yazık ki kafeste veya en azından ev içinde özgür halde yaşamaya alışmış bir tür olduğunu düşünüyorum. Beslemek isteme sebebim bu.

Bu sorulara çok cevap verildi burada. Arşivi araştırırsan bulabilirsin. Nereden alacağına karışmam ama ekstra bir sorun varsa cevaplayayım.

Yavru olarak almak lazım. Yavru olup olmadıklarını, gagalarının üstündeki etli bölümden anlayabilirsiniz. Onun dışında, bu kuşlar hava akımlarından nefre ederler ve hemen hastalanırlar. Bu sebeple, evdeki tüm camları açıp, rüzgar yaratmamak, kafesini daha korunaklı bir bölgeye koymak lazım. Kendi yeminin yanı sıra, kum ve kireç taşına da ihtiyacı vardır. Ayrıca, arada sırada, elma, marul, yumurta da (ince kıyılmış) verebilirsiniz.

Maltepe ve Ümraniye genelde iyi

geçen sene pendik şubede işlemler için sıra beklerken sadece durum belgesi almaya gelenlere evrakı direkt verip gönderiyorlardı sıraya falan sokmadan. fakat hala öyle mi ya da her şubede aynı mıdır bilmiyorum tabi.

geçen bağcılar askerlik şubesindeyken kartalda 5-10 kişi olduğunu söylüyorlardı.

Maltepedeki iyi falan değil, haberiniz olsun. Çarşamba günü gittim, 4 saat sürdü içeriye girmem. Maltepe ile kartal zaten aynı yerde birleşti. O iki şıkkı eleyebilirsiniz.
Üsküdar da bir o kadar kalabalıkmış. Diğer seçenekleri değerlendir.

İşin yoksa atla adaya git bence. Kimse yoktur, vapurda çayını içe içe gidersin.

Herkese var.

Ikincisi ulkede bu bilmeden tanimadan dusmanlik var. Eger nufusun yuzde 95'i vegan olsaydi, eminim ayni kitle hic sorgulamadan et yiyenlere saldiracakti. Kim nasil yasiyorsa herkes ayni sekilde yasasin istiyor. Kimse kendi secimlerini sorgulamiyor, daha da kotusu baskalarinin ozel yasaminda ne yaptigina, ne ictigine, hatta vegan dusmanliginda ne yemedigine karismada kendinde hak goruyor.

Aslinda umursamasak cok daha mutlu olucaz.

argümanlarında yalan - yarım bilgiye bu kadar çok yer verip de bu kadar fanatik olan herhangi bir grupla karşılaşınca bu durum genelde komiğime gider. veganlara özel bir durum değil. aynı şekilde dini tarikatlerle de dalga geçerim - ki veganların kategorik olarak farklı bir yerde olduğunu düşünmüyorum.

sozluk 10 sene evvele kadar turkiye ortalamasinin ustu bir kultur ve sosyal yapidan besleniyordu, turkiye'deki kulturel cokus sozlugu de etkiledi, 3. dunya fikirleriyle dolu sacmasapan bir yer oldu cikti, herhangi bir farkliliga karsi sozlukte makul bir tavir goremezsiniz, sadece gundemi takip etmek icin bir arac olabilir yer yer...

allağa tapar gibi vegan rolmodellerine tapıyorlar falan böyle ne derse inanıyorlar bi de çok saldırgan oluyorlar bi de fena şovmen oluyorlar.

bence işin içinde vicdan saldırganlığı da var, diğer sebeplerle birlikte. aslında kuzuları seven insanlar "madem kuzu seviyorsun niye yiyorsun, yazık değil mi kanları akıyor ağlıyorlar :((" gibi iç karartıcı şeyleri gördükçe bir yandan vicdanen huzursuz hissediyorlar ve bununla savaşmak adına kendilerini bu duruma sokanlara saldırgan yaklaşıyorlar. niye vegan olmadıkları sorusuna kendini ikna etmeye yetmeyecek yanıtları olanlar ve bu durumla yüzleşemeyecek kadar "mantıksız" olanların saldırgan tutum takındığını, olaya daha kendinden emin yaklaşanların dalga geçmeyi tercih ettiğini düşünüyorum. herkes için geçerli değil ama bu şekilde davrananlar da vardır.

Hocam neye karşı saldırganlık yok ki artık? Kimse kimseyi kabullenemiyor, her düzeyde ve her platformda kutuplaştık artık.

Karikatürize bir veganlığa karşı anladığım kadarıyla o düşmanlık. ama kötü tarafı zaten o tavra karşı savunma yapanların kendileri de karikatür.

Sözlükte değil de bizzat şunu diyen birkaç vegan ile muhatap olmuştum:

- Eti tutku da veganmış.

Şimdi bunun üzerine ciddi argümanlar kuran karikatürlere ancak düşmanlık edilir.

Diğerlerini bilemem. Ancak vegan kek vegan süt peşinde kosanlara ne denebilir bilemiyorum. Kaldı ki aşina olduğum kadarıyla endüstriyel sisteme yönelik bir tavır olarak ortaya çıkmış bir şey veganizm. Kendi piyasası ve endüstrisi, onun müşterileri falan olunca bir moda akımindan farksız oluyor.

Hal böyleyken ben de düşmanlığı anlayamıyorum, çünkü düşmanlığı bırak alay etmeye tenezzül bile etmem şahsen. Ne ugrascan yani.

Benzer düşmanlık kadınlara karşı da var. Doğrudan hakaret etmiyorlar ama x yapan kadın, y yapan kız, t'yi seven İzmirli kız diye iğrenç başlıklar var! Erkeklerle ilgili en iğrenç başlıkları sadece x seven erkek merictir seklinde. Yani erkeklere hakaret de yine kadınsı olma üzerine. Şimdi ülkenin yarisina karşı bu kadar anlayışsız olan eğitimli eğitimsiz bu cahil kesime, nefret etmeden hakaret etmeden önce bir tanışın hayatınızda kaç tane vegan gördünüz diye sorsam anlayacaklar mı? Ben umitsizim.

Kendi çocuklarına ve evcil hayvanlarına et ve süt ürünleri, hayvansal gıdalar yedirmeyip onların sağlıklarıyla ve beyin gelişimleriyle oynadıkları ve sağlıklarını tehlikeye attıkları yönünde haberler okuduktan beri benim de veganizme karşı antipatim var. İnsanların sadece kendilerini ilgilendiren her türlü düşünce davranış ve fantezilere saygım var ama eğer üçüncü kişilere zararları dokunuyorsa orada durmak gerekir. Alay ya da düşmanlık seviyesinde değil ama gözümde AKP neyse veganlık da onun bir seviye aşağısıdır. En az fanatik dindarlık kadar tehlikelidir. İnsanlığın evrimsel olarak gelişim sürecine yapılan vurulmak istenen bir darbedir abartmak gerekirse.

www.bbc.com
onedio.com

Vegan olduğu için kat von d, çocuğuna gerekli aşıları yaptırmayacakmış. Veganlık benim için bitmiştir.

Dalga geçmiyorum, hakaret de etmiyorum ama veganla konuşmak çok zor ya. Vegan arkadaşım elini kırdı, 3 ay geçti iyileşmedi, doktor bırakacaksın veganlığı, et yiyeceksin olmaz böyle dedi, hakkaten eti yedi iyileşme süreci başladı dedi doktor ve 20 günde iyileşti. başka bi arkadaşımın vitaminsizlikten kirpikleri dökülüyordu, bırakınca o da geçti hatta duygu özaslan da böyle bi sorundan bahsetmişti sanırım. Bunları söyleyince hep de o beslenmeyi bilememiştir diyorlar. :/

Neyse “cinayete ortak olmayalım” diyorlar tamam çok güzel ama “sağlık için veganlık daha iyi”, “insanların et yemesi gerektiği bir yalan”, “çocuğum aşısız da iyi olabilir tabiiki çünkü veganlık” işte bunları duyunca aşırı sinirleniyorum. Bence veganların geneli makul insanlar değil, çok uçtalar ve o uca gitmek istemiyorsun diye bi anda sana inanılmaz laflar edebiliyorlar. Hayatımda heralde anlaşamayacağım tek insan tipi olabilir.

Sözlükte çok sıksak "sözlükte neden veganlara karşı alaycılık ve düşmanlık var?" Diye soranlara düşman bile bulunur.

Argumanlari komik geldiginden.
Yoksa canli oldurmemesi icin omur boyu brokoli ile beslenmek buyuk erdem, buna lafimiz yok. O yonden ciddi saygim var.

çüzkü her şeye karşı bir alaycılık ve düşmanlık var. herkes kendini bir halt sanıyor.

Veganlar kendilerini en doğru, kalan herkesi düşman bellediği ve kendilerinden olmayanlara yaptıkları çağrılarda bile saldırgan bir dil kullandıkları için olabilir mi?

Menopoz teyze gibi sürekli bir gerilim hakim çok büyük bir kısmında ve çok itici geliyor bu durum bana. Muhatap olmak istemediğim için he he diyorum kapatıyorum konuyu.

Sözlük özelinde ise her şeye düşmanlık, alay var. O başka bir oturumun konusu.

Çünkü yanlış bir beslenme yöntemini tek doğru gibi savunup kalan herkese yamyam, leşçi gibi sıfatlar takmaları ve çoluk çocuk, kedi köpek vs bu saçmalığa alet etmeleri.

Oldurmek ve siddet uygulamak ya da uygulatmak, hayvani zorla hamile birakmak, yasam alanini kisitlamak ve kolelestirmek "KISISEL TERCIHIM BNM CNM" olamaz diyenlere düsmanlik var. Yani hakkin yok diyor, bu senin secimin olamaz, olmamali diyor 3 ogun tukettigin, yemek olarak gordugun "seyler" icin. Bu da rahatsiz edici oldukca.

Lifestyle veganlarin cok hedef olacagini dusunmuyorum... Cünkü onlar "benim kisisel tercihim boyle.", "sen istersen süt kuzusu ye, ben bir salata alayim bari..." deyip etliye sütlüye dokunmuyorlar. Onlarla ancak "he he he proteini az bunun." diye dalga gecilir.

Ek: Akli basinda argumanlar degil cocuk ve bebekleri ebebeynlerin "kendi isteklerine gore beslemeleri". Herkesin annesi babasi boyle yetistiriyor cocugunu. Anneannem Cerkes dedem yuzunden, onun kulturunden oyle gordugunden, bize balik yedirtmedi. Kimse kalkip anneanneme "torunlarinda omega bilmemkac eksik olur." ya da "Bu cocuklari OMEGASIZLIKTAN oldureceksin." demedi. Yemek sadece yemek degildir, sosyo-kültüreldir. Bazi seyler sofraya konmaz. Bu böyledir.

Burada sanki bicok kisi mesaji yanlis anlamis:

Veganlik neden yanlis buna oneride bulunun dememis konuyu acan.

Asil konu sozlukte neden dusmanlik var?

%81 nem var.

Az once yanlislikla tisortumu islattim. Hic soymadim su anda vantilatorun karsisina gectim. Islak tisortle inanilmaz guzel geldi.

Bana nedense 2017 sıcağı hep daha aşırı geldi o yüzden bu sene öyle aşırı rahatsız edici bir sıcaklık hissetmedim Beyoğlu gibi betonsal bir yerde ve klimasız çoğu zaman vantilatörsüz olmasına rağmen. Dışarı çıkıp gelince yarım litre sıvı kaybediyorum neredeyse o ayrı.

Çocukluğu özler gibi özledik hakiki orijinal esas kışı. 87 kışını yaşayanlar o kadar şanslıymış ki...

Katılıyorum.

sabret çarşamba bitiyor işkence.

rezalet.
bir de kışı seviyorum diye hayret ederler.
şu mevsimin sevilecek nesi var anlamıyorum.
üç ayda hayata küstüm sıcaktan resmen.

en son gece 2:30'da gittim sıcak bir duş aldım evin havası soğuk gelsin diye 3'e doğru öyle uyudum. dün gece inanılmazdı.

nem çok. (bkz: yağsa rahatlayacak)

İç anadolu da farklı değil :(( sersemledik sıcaktan

Adam size sattığı zaman size sattığı para ile yenisini alabilecek mi o da önemli bir şey. Evet doviz düştüğü zaman anında yansımıyor ancak bu insanlara gelene kadar daha kızılacak bir sürü insan var

İlginç bir şekilde IKEA, Pull and Bear, Rossmann gibi kimi yabancı markaların yapmadığına şahit olduğum durum.

Özellikle her gün takip ettim. Aynı ürün Türk mağazasında iki katına çıksa da bunlar stoktaki ürünlere zam yapmadi.

bu durum fiyatların artacağı beklentisine dayalı bir aksiyondur.

bir sonraki adım için yeterli sermaye yaratmanın en temel yolu stoktaki malların fiyatını arttırmaktır.

Tedarik zinciri bozulduğunda kopmalar başlıyor.

piyasa içerisinde duygusal davranmak zorunda değil. şartlar kötü. büyük ve yabancı firmalar için ortam çok uygun. küçük firmalar erimemek için kendilerini korumaya almalılar. ama bu işin sorumlusu ne bu yabancı ne de bu küçük işletmeler... siyaset bu kadar basit bir iş değil.

diyelim ki urunun maliyeti 0.8 liraydi. 20% kar ile 1 liraya satiyordu. enflasyon oldu kur yukseldi, 0.8 lira olan maliyet 1.4 liraya cikti. simdi bu adam elindeki mallari 1 liraya satmaya devam ederse, sattigi mali yerine koyamaz, cebinden 0.4 lira daha ustune koymasi lazim yani reelde 40% zarar etti. o yuzden stokta mali da olsa eger fiyatlarin tekrar eski haline gelecegini dusunmuyorsa zam yapmasi gayet normal. hergun kur arttikca onunla beraber zam da yapamayacagi icin bu sefer ongorebildigi kadar ileriki zamanlara gore daha fazla zam yapiyor.

Ticarette her şey mübahtır, ben yapılanın yanlış olduğunu düşünmüyorum. Adam bu zorlu dönemde hayatta kalmak için karını maksimumda tutmak zorunda. Eğer batarsa kimse aa ne güzel düşük fiyata satıyordu da battı demeyecek. O yüzden daha acımasız olmak durumundalar.

Yazılmış ama yine de örnekleyelim;

1 tl ye alıp 1.5 tl ye sattığımız 100 adet malımız olsun, dükandaki sermayemiz 100 tl (100 adet mal)

Çarşı karıştı maliyetler arttı ve öğrendik ki aynı malı yeniden alsak 1.4 tl'ye alabiliyoruz,

sizin düşündüğünüz gibi yapsak stoktaki malı eski fiyattan satsak 100 adet ürün 1.5 tl ile 150 TL toplam ciro yapar. 50 tl olan karımızı dükkan giderlerimiz ve işletme karımız olarak ayırdık/harcadık.

Kalan 100 TL ile gidip yeni mal aldık 100/1.4 = 71.4 adet.

Noldu? Dükkanda 100 adet sermayemiz vardı 71 adete düştü.

Derslerinin bir kismini saydirabilirsen, okul da seni kabul ederse, vize alirken para konusunda sponsor gosterirsen ve yeniden uzun sureli ogrenci vizesi alabilirsen uygundur.

Erasmusla gittiginiz vizeyle orada kalamazsiniz, cok ekstrem durumlarda, mesela projeniz vs. vardir kalmaniz gereken, biraz uzatilir oturum o kadar. Kalacak yerinizi kanitlayabilirseniz birkac hafta uzatabiliyorsunuz.

Donersiniz ve burada basvurursunuz ogrenci vizesi icin. Donmek zorundasiniz. Erasmus vizesi ayri, standart ogrenci vizesi ayri. Eger Kibris vatandasi degilseniz, ya da AB vatandasi, islemler boyle.

Bu durumu okul hocalariyla konusup sonra da yabanci ogrenci ofisine gitmek lazim, is artik erasmus ofisinden cikacak. (En iyi ihtimalle kabul ederler ama yine neredeyse burada bastan baslamis gibi okursunuz, cok az dersiniz sayilir. Boyle dusunuyorum cunku EU icinde bile bunu yapamadi arkadasim. Germanistik okuyordu son sinifta, Almanya´ya geldi ve ogretmenlik bolumu istedi, alan ayni kalmasina ragmen simdi bastan okuyor ayni bolumu. Ulkeler: Italya-Almanya)
O ülkedeki ders cesitliligi ve icerigi, muhtemelen cok yuksek oranlarda uyusmayacak ve okul uzayacak. Türkiye´de bile ayni bolumu baska universitede okumaya devam etmek bir ton sorun ve kagit isi demek. Bakmak lazim gercekten deger mi diye. En mantiklisi hocalardan referanslar almak ve mastera kacmak. Imkansiza yakin diyorum.

yeniden dogmus bir bebek gibi olacaksin.
dil yok
tanidik insan yok
cevreyi, dukkanlari bilmiyorsun.
sadece 2 tane valizin var yaninda getirdigin.

zor ama guzel. cok sey katabilir insana. her seyi kendin halledebildiginden o gelen ozgurluk, bagimsizlik hissi hicbir seye degisilmez. bol sans.

herkes boyle basliyor, sikinti yapma yeni hayatinin tadini cikar. tabiki zorluklar olacak

Üzerinden 10 yıl geçmiş ama bundan 10 yıl önce ben de master için İspanya'ya doğru, kırık İspanyolcamla yola çıktım (Valencia). Gittiğimde otelde kaldım ve otelde kaldığım sürede önceden belirlediğim evleri gezdim, yani görmediğim bir odayı tutmadım. Fotoğraflar aldatıcı olabiliyor gerçekten.

İspanya'da İngilizce biraz zorlu bir durum. İnsanlar ya bilmiyorlar ya da anlasalar da konuşmaya utanıyorlar. İnsan zaman içinde konuşamasa bile anlamaya başlıyor, zaman içinde konuşmaya da başlıyor. Çabalarsanız dil konusunu kolaylıkla aşarsınız.

İspanyol insanları çok yardımsever ama Barcelona çok büyük ve kalabalık bir şehir, dolandırıcılık, hırsızlık, yankesicilik en az diğer büyük şehirler kadar yaygın. Çok turist almasının da etkisi var.

Bence sizi harika bir deneyim bekliyor. Ben hayatımın 3 yılını Valencia'da geçirdim ve gerçekten hala unutamadığım günler oldu benim için. Tekrar gider misin deseler bir saniye bile düşünmem.

Sen en azindan lisans bitirmissin. Ben ilk yurt disinda yasamaya ciktigimda 21 yasindaydim, hayatimda ikinci kez ucaga binecektim. 3G bile yoktu o zamanlar (Turkiye'de yani). Tanidigim kimse yoktu, ne yemek yiecegimi, ne su icecegimi bilmiyordum ama sonra hayatimin en guzel gunlerini gecirdim. Bir miktar stres yanlislardan donmeni engelleyecektir, asiri rahatlik da iyi degil ki genelde ulkemiz insani asiri rahattir. Bence bu nedenle bile dogru yoldasin.

Bir de universite mezunu bir kisisin. Endiselenme, 1910'larda Avrupa'dan insanlar yiyecek yemekleri olmadan New York'a gocmus. Her sey cok guzel olacak.

Dili hiç bilmemek o stresin kaynağı. Genelde evler leş oluyor Barcelona´da, dediginiz gibi dolandirici da bol. Sokakta kalma tehlikesiyle bir hafta kafayi yemisti arkadasim Barcelona´da. Oluyor ve olacak aksilikler... Sehirde tanidiginiz yok ama birkac aya cevre edineceksinizdir oraya gelen yabanci ogrenci bayagi cok.

Gidince direkt üniversitenin yabanci ogrenci ofisiyle iletisime gecip, saglam bir yer bulmaya calisin.

Biraz ispanyolca öğren de öyle git. Adam ingilizce bilmek zorunda değil.

insan neyle karşılaşabileceğini bilemiyor bu gibi durumlarda ama zamanla alışıyorsun. alışamayan da dönmek için yer arıyor zaten. ha alışılınca da dönmemek için bin takla atmaya başlıyor insan. ben almanya için yaşadım dediğin şeyi. genellemelere pek katılmam ama sıcak insanlarla karşılaşma şansın almanya'dakine nazaran bir tık yüksek diyebiliriz. almanya'da tanıştığım tüm ispanyollar kadın-erkek demeden aşırı sıcaktı. yine de şans işte, bilemezsin. ama bu durum nispeten rahatlatır seni ülkeye alışma sürecinde.

master dili ingilizce olacak sanırım. ne olursa olsun direkt ciddi disiplinli biçimde ispanyolca öğrenmeye da başla elbette. dilsiz olmaz. hem kolay diyebileceğimiz bir dil ispanyolca, bizim de dilimizin rahatlıkla dönebileceği bir dil.

bu arada, odayı uzaktan kiraladım dedin de para falan ödemedin önden değil mi?

Yasadigin surec dogal ve iki sene sonra buyuk olasilikla hic donesin gelmeyecek.

Iki kurluk Ispanyolca ile Valencia'da 7 ayligina gitmistim ben de. Hayatimda bir iki minik yer ev hissi vermeye yaklasti ve Valencia'ya evim dedim. Olmek istedigim yer orasi. Su an "Burada is var, gel" deseler; isyerindeyim, evden bavulu almaya ugramadan dogrudan havaalanina giderim. Boyle de baglar insani.

Evi gitmeden once ayarlamistim (Bu arada idealista.com'dan guzel yerler bulunuyor) ve ne ev sahibi ne evdekiler Ingilizce biliyordu. Evin sadece fotograflarini gordum ve 7 ay o evde kaldim. Ancak, kontrati aylik aylik yaparsan, begenmezsen bir ay sonra baska bir yere gecebilirsin. Henuz kontrat imzalamamissindir diye dusunuyorum. Adam geldiginde aylik yapmayi ve begenirsen uzatacagini teklif et (Bunun Ispanyolcasini onceden yaz ya da soyleyeceksen hazirlan). Okullarda ev ilani cok oluyor, her yerde afisler oluyor zaten.

Iki kurluk Ispanyolca ile gitmistim ki daha yeni gecmis zamana baslamistik o zaman. Dolayisiyla "Bu bir ev", "Ali okula gidiyor" disindaki cumleleri anlamadan gittim. Insanlar hep uzun uzun konusuyorlardi (Ispanyollar genelde bir baslayinca bir araba laf etmeden susmuyorlar). Cevabi evet, hayir olan sorular soruyordum anlayayim diye. Evet ve hayir haric sozlukteki her kelimeyi soyluyorlardi. Ben de anlamayip yuzlerini iyi gorunce "Si, si, claro!" diyordum, kotu bir yuz gorunce "Ooo, noooo, de ninguna manera" diye olumsuz ne biliyorsam sayiyordum. Oyle oyle anlastik bir sure. Hatta bir kere kizin biri kotu suratla bir sey dedi bana, ben de baktim surati kotu, no'yu yapistirdim. Meger kizin yuzu 'resting bitch face' imis, daha da bozuldu kizin yuzu. Bir daha benimle konusmadi. Bugun hala neye no dedigimi bilmiyorum, arkamdan "Bilmiyor bu, oyle salliyor. Cok takma" benzeri beden dili hareketlerini gordum diger insanlarin ama bunun disinda hic geri tepmedi :) Iyi ki de o zaman oyle olmus, bugun gulerek hatirliyorum.

Barcelona'da o acidan sanslisin, Ingilizce konusani genclerde ve universitelerde cok Barcelona'nin ve Madrid'in; diger sehirler pek oyle degil. Bir de Barcelona Ispanya'nin en fazla yabanci bulabilecegin sehri, o yuzden Ingilizce ile biriyle anlasamazsan digeri ile anlasirsin. Hatta Ispanyolca konusursan "Katalanca konus essoglu essek" diyen birileri de cikabilir. (Ara ara oradaki arkadaslari ziyaret ediyordum, birkac kere basima geldi) Ancak, yaslilardan veya buyuklerden cok uluslu firmada is adami veya akademisyen degillerse Ingilizce bilmelerini pek bekleme. Kibarlik olsun diye "A little konusuyoruz" derler ama dedigini anlamazlar. Sen de zaten 5-6 aya derdini anlatacak kadar, 1 yila esprilerle ortami costuracak kadar ogrenirsin. Ya pasa pasa ya da ister istemez ogreniyor insan. 3. ay icinde bir zehirlenme gecirmistim ve hastayim diye laboratuvara ugramamistim. Dondugumde millet ne oldugunu sordu "Yedigim bir seyden zehirlendigimi saniyorum" diyecek kadar ogrenmistim; Ingilizce'deki which'li, that'li cumle baglamalara gelmistim. Gider yani o bir sure sonra, hic kafana takma. Okulda zaten muhtemelen bedava Ispanyolca kurslari vardir lisansustu ogrencileri icin, onlara gidersin. Laboratuvardaki kiz "Zehirlenmek Ispanyolcana iyi gelmis" demisti. Ilk giderken Ispanyolca konusma kartlari al, ihtiyacin oldugunda onlardan bakmak kolay oluyor. Gerci akilli telefon varken cok gerek olmayabilir ama cok yararlanmistim ben onlardan.

Ayrica, Barcelona'daki ortami Koc'ta, Bilkent'te bulamazsin. Ilk gidis biraz "Nereye geldim ki ben" havasi verir ama kisa surede alisirsin. Evini aramayabilirsin bile.

Dolandiricilik da sorun tabii ama ote kapkaccilik buyuk sorun. O da sundan ileri geliyor. Ispanya Avrupa'nin en cok cilek yetistiren ulkelerinden biri ve boyle dusuk statulu islerde yuksek oranda gocmen calistiriyor. 70'lerde Almanya'nin Turkleri almasi gibi zamaninda Ispanya'da Rumenleri almis cilek toplasinlar diye. Zaten ulkede adlari "gente de frase - cilekciler/cilek insanlari" olarak gecer. Cilek Mayis ayinda, yazin uretiliyor. Bu insanlar da sadece o aylarda calisiyor. Yilin geri kalan kisminda ya is bulmaya calisiyorlar ya da hirsizlikla geciniyorlar. Bu yuzden, millete Rumen dedin mi yaka silkiyor genelde. Metrolarda falan "Degerli esyalariniza dikkat ediniz" tarzi yazilar olur. Insanin da o an refleksi "Degerli esyalarim duruyor mu acaba" diye onlari kontrol etmek oluyor. O zaman kapkacci ya "Bakiniz, bu benim degerli esyam" diye yon gostermis oluyorsun. Degerli esyalarini orada burada kontrol etme.

Milletle anlamasan ya da anlasamasan bile konusmaktan cekinme. Akdeniz insani bunlar, en kotu beden diliyle anlasiliyor. Onlar da bizim gibi el kol hareketlerini cok kullaniyor. Dil olarak ne dedigini bilmesen bile bedenden anlayinca "Haaa" dersin zaten. Cem Yilmaz'in gosterisinde poncik gosterdigi an gibi konusmaktan cekinme.
www.youtube.com

Bu arada eyaletlerin kendi dilleri var, haliyle Barcelona'da da Katalanca eyalet dili. Valencia'da universitede sabah dersler Ispanyolcaydi, ogleden sonra Valensiyacaydi ayni ders. Tabii Ingilizce programlar disinda, lisans ogrencileri icin soyluyorum. Bir arkadasim UPC'de doktora yapti. tez savunmasini Ispanyolca istediler, juriden iki kisi Ingilizce konusunca anlamiyormus. Valencia'da ilk markete gittigimde kuru nane ariyordum ve ne oldugunu bilmiyordum. Birine Ingilizce sordum "Burasi Ispanya, Ispanyolca konus" dedi, yanlis bir sekilde Ispanyolca soyledim (yas nane menta, kuru nane hierba buena imis. Ben dogrudan menta'nin kuru olanlarindan istemisim), adam "Burasi Valencia, Valenciano konus" dedi, "Essegin seyi" dedim ben de Turkce. Ilk zamanlar boyle tokezlemeler oluyor ama sonradan gulerek hatirliyorsun, anlatacak bir seylerin oluyor. Birkac aya oranin agasi gibi dolasmaya baslarsin rahatlikla.

Ispanya'nin en guzel yani, gercekten konusma ve dusunme ozgurlugunun olmasi. Laboratuvarcak toplantiya girdik. Doktora ogrencileri falan var, profesorler var. Profesorun biri bir fikir onerdi, pgrencisi atlayip "Fikriniz pek b.ktan" dedi mesela. Ben orada "Hiiii, nasil ya?!?!" cekerken, millet sakin sakin oturdu fikirleri tartisti falan. Tabii boyle yapma ama Ispanya'nin en guzel yeri agzina geleni soyleyebilmen ve kimsenin bunu kisisellestirmemesi, bunun yuzunden basina bir is gelmemesi. Amerika'ya ozgurluk var derler, Ispanya'daki gibi ozgurluk yok. O yuzden hata yapmaktan ya da yanlis bir sey soylemekten cekinme. Herkes buyuk iddialarda bulunur, cok kibar da degildirler. Sokakta kufurleri noktalama isareti gibi duyarsin. Sen azicik yanlis bir sey soyledin diye basina bir is gelmez.

Basarilar simdiden. Orada az arkadasim var ama bir sorun olursa, arkadaslarima ulasirim.

yeniden doğmuş bebek +1
hayatının en güzel yılları olacak diye düşün asla unutamayacağın yıllar olacak hayatına yepyeni bir şekil vereceksin
herkes aynı şeyleri yaşıyor fazla büyütme +1

ne bu abur cubur sevdası arkadaş. yiyeceksen bir tane ye güzelinden ye. pizzanın en kötü yanı unu mu? kurabiyenin şekeri yok mu? geçiniz bunları. hayır demeyi, haftada bi tane ile yetinmeyi öğreniniz.

Soya unu değil ama karnıbahardan yapılmış tabanla yedim güzel oluyor

Tadi cok agir, hos degil. Bazen pancake tariflerinde oluyor diye aldim, bir kasiktan fazla koyunca tadi bastiriyor her aromayi. Sadece soya unuyla yapilmis pizza, kurabiye vs. de duymadim bunca yillik veganim.

Ek: Traveller yazinca, eklemede bulunmak istedim. Iyi bir baglayici, yumurta yerine kullanmistim ben de. Gorevini yerine getiriyor bu durumda.

ben de denedim, leş gibi bir şey.

Inanilmaz yapisiyor ve sekil vermek cok zor. Sadece o yuzden vazgectim. Ama ugrasirim dersen, seker yerine tatlandirici koyarsan, yag yerine yogurt benzeri seyler koyarsan hayatinin en saglikli kurabiyesini pizzasini pisirmis olursun. Ben de tadina bakmak isterdim.

direkt üzerinize vuruyorsa hasta ediyor genelde.

Hocam 18 derecede üstünüz açık uyuduysanız ve bişey olmadıysa, ya klimada problem var ya da sizde :)

Bir iki gün bekleyin bakalım, inşallah minik üşütmemiştir.

@john bloor,

bu yaz defalarca 18 derecede uyumak zorunda kaldık kızım yüzünden :) nasıl başarıyorsa o kumandayı buluyor. hadi buldu, her seferinde de 18'e ayarlıyor. çok şükür hiç hasta olmadık. inşallah yine olmayız. :)

3 gün nezle gezdim klima yuzunden beni carpiyor yetisme ile alakali olabilir

yüz felci oldum klimadan. varın siz düşünün. bence bünye ile alakalı.

Ben de ergenliğimde vantilatör son kademesinde direkt üstüme çevrilmiş şekilde yatardım, millet ona bile aman çarpmasın derdi. Antalya'dayım yaz başından beri klima devamlı açık evde, daha kimse hasta olmadı.

Gözlemlerime dayanarak tamamen pintilikten yapıyorlar, bunaldık diyorsun klima açıyorsun, "ya beni çarpar" la git işine dürüstçe söyle faturadan korkuyorum diye. Yoksa antalya sıcağında deli mi skti de klimasız duruyorsun...

aynı fikirdeyim ya. ofiste kimse klime açtırmıyor açınca da montla oturuyolar. ben evde klima karşısında yatıyorum. duş alıp ıslak ıslak klima karşısına yatıyorum.bi bizi çarpmıyor demek ki kardeş:)

vücut direnci ve alışkanlığa ek olarak 20'li yaşlarda iken pencere ve klima/vantilatör açma'cıları ben de çok ayıpladım. şimdilerde mesela yazın yattığım oda çok sıcak olduğunda dayanamayıp pencereyi 5 dk açık bıraksam üçbuçuk atıyorum. yazın arabanın klimasını sırf çalışmayı unutup küsmesin diye çalıştırıyorum.

bu biraz vücut alışkanlığı ve biraz da yetiştirme ile alakalı bence.
eğer çocukluğunuzdan beri bu durumlara alışıksanız çarpmaz.
ha yok bir damla terlediğinizde bile atletiniz değiştirildiyse çocukken vücudun direnci düşük olabilir. tabi bununla beraber, beslenme gibi etmenler de önemlidir (alerjik durumları saymıyorum).

mesela ofiste odamda balık koy bozulmaz, öyle soğuk içerisi şu an. ama girenlerin bir kısmı donuyor, bir kısmı ise sırf rahatlamaya özel olarak geliyor.

son 1-2 seneye kadar beni de gram etkilemezdi. özellikle bu yaz birkaç kez klimanın beni etkiledini net şekilde hissettim.

bünyeye göre değişiyor etkileri.

Yetiştirilme tarzı. Ben de klimanın altına geçip uyurum yıllardır. Bir bok da olmaz. 18 yaşında da değilim. 30 oluyorum gelecek ay.

Geçen duyuru açmışlardır ya toplu taşımalar yazin çok soğuk oluyor diye. Yetiştirilme tarzı işte. Yazın çocuklar akşamlar iki kat giysi ile dışarı çıkarılıyor. Sonra bu çocuklar neden hep hasta? Anneleri babaları hasta hasta büyüyüp sonra kendileri de aynı hatayı yapıyorlar, yine 40 kat giysi ile sokağa çıkarılan zayıf bünyeli çocukları oluyor.

sanırım klimanın yönü ile de alakalı. eski işimde de klima tam arkamdaydı ve her seferinde boynum tutulurdu. şimdiki işyerimde de arkamda klima ama çarpmıyor. direkt sırtıma boynuma çarpsa rahatsız ederdi.

Ben de çarpılmayanlardanım. Yaşla da alakası yok bunun bence.

Bu klima çarpar olayında çarpan bence soğukluğun kendisi değil. Klimanın pis havayı ortama vermesi bence asıl hasta eden. 18 derecede uyuyup hasta olmak garip geliyor bana. 2-3 derece değil yahu, 18 derece. Oda sıcaklığı için 21 derece denmez mi zaten?

Bünyeyle de alakalı galiba gerçekten. İnsanlar üşümeye alıştırılıyor çocuklukta, ben de böyle düşünüyorum.

beni çarpıyor valla, önünde oturmasam bile hep bi çok hafif nezle geçiriyorum.(bakımsız klima olmalarından olabilir)

ben moda diye biliyorum. bayağı bir kişide görüyorum çünkü ben de alakalı alakasız.

bayramdan kastınız lgbt onur yürüyüşüyse o haziran ayında yapılır, genelde o zaman eklenir. ağustos'ta eklediyse sebebi muhtemelen lgbt bireyi olmasıdır.

Gay olmaya gerek yok. Homofobik karşıtlığı için kullananlar da var. Okullardaki bayrak gönderine bile asıyorlar burda bazen.

Belki yakin bir arkadasi icin yapmistir. Bir de bogazi kesilerek oldurulen travesti haberi vardi gecen hafta. Bunun protestosu icin belki de.

Yukaridaki yoruma katilmiyorum, destekledigimiz her sey biz degiliz. Ornegin hayvan haklarini desteklemek icin hayvan olmaya, multecilere yardim etmek icin multeci olmaya, ayni sekilde kimseye zarari olmayan yetiskin iki bireyin ozel yasam ozgurlugunu desteklemek icin gay olmaya gerek yok.

Çözüm alıp yemek, hoşuna giderse devam edersin gitmezse bunu öğrenmiş olursun bir daha yemezsin.

Vücut eksiklik duyduğu şeyi ister. Mesela demir eksikliği olan çocuklar toprak falan yerler. Bence siz de karşı koymayın yeyin gitsin

başlığı var şöyle alalım: eksisozluk.com

Ben tavuk koydurmuyorum. Vejetaryen diyorum, zaten yarı fiyatına düşüyor.

Çin tuzu - monosodyum glutamat.

Uzak durun.


.

Kartallar yüksek uçar +1
Aklıma ilk gelen çin tuzu oldu.
Mesela cips yemek bu isteğini bastırıyor mu?

mono sodyum glutamat demisler zaten. ha buna ek hayban gibi yagli et kullanilir ki yag her zman adama cazip gelir bilmezsen eger

yedikten sona çok pişman oluyorum uzun süredir yemiyorum.
cips hiç yemiyorum.
yağlı olması hoşuma gidiyor tat olarak.

@ziyade oha :D

canım çekti benim de şimdi bi donas olaydı turşulu murşulu :(

bence de git ye nolcak en kötü yarım bırakırsın kedilere falan verirsin

(bkz: açlık)
(bkz: görmemişlik)
(bkz: garibanlık)
(bkz: yokluk)
(bkz: ezilmişlik)

mavi yakayla çalışıp bu kavramlara uzak olmak enteresan, biraz daha iyi gözlemle bence onları. mavi yaka dediğimiz kesim toplumun çoğunluğunu oluşturuyor, onları tanımak içinde bulunduğun toplumu da tanımak demek; ufkunu daha da açar.

adamların haklı olduğu tek husus, 5 dk geç çıkmışlarsa 5 dk geç gelmeleri sanırım. adamların yarattığı artı değer zaten kat kat fazla. o yüzden bu normal olanı aslında.

olayı mavi yakaya indirmişsin ama seni şöyle bir her şey dahil otele alayım. bak bakalım insanlar nasıl yemek alıp yiyorlar. işyerinde salata barda takılan berkecan nasıl tepeleme dolduruyor, ay ben çok yiyemem diyen pelinsu nasıl da götürüyor yemekleri aklın şaşar. beyaz yakalılar birbirinden utandığı için böyle davranmıyor ama mavi yakada bu utanılacak değil övünç duyulacak şey.

yemeği hızlı ve çok yemesi tamamen beden yoğun iş olması nedeniyle. eskiden patronlar çalışan seçerken hızlı yiyeni seçermiş zaten.
ha yiyeceği kadar insan gibi alsalar daha iyi tabi ama dediğim gibi herhangi bir herşey dahil otelde de benzer manzaraları görebilirsin. sadece oteldeki kitle hızlı yemiyor.

Ben de Kazak bir iş arkadaşımda görmustum. Evinde örneğin tuvalet kağıdı bitince iş yerinin tuvaletine gidip tuvaletten yarışı kullanılmış bir top alıp evine götürüyordu. Bir de gurur duyuyordu bu yaptığıyla.

Benim iş yerimde de mavi yaka çalışanlar var. Bahsettiğiniz davranışların bir tekini bile görmedim.
Sizin şirkette 'gelenek' olmuştur belki bu tarz şeyler. Mesela Ramazan ayında birkaç kişi fazla fazla içecek aldıysa diğerleri "Ben enayi miyim?" diye düşünmüştür. Bizim toplumumuzda böyle bir anlayış var nedense.

Fakirlik içine işlemiş demek ki, mavi yaka olmayıp böyle olana da bizzat rastladigim oldu. İyi kazanmak bunu telafi etmez, bir de tek tek bilmek mümkün değil ama işin borç kısmı da olabilir, iyi maaşları ama yarısını ev kredisi çocuğunun yurt okul parasına falan vermeleri sozkonusuysa sonuç yine böyle oluyor olabilir.

Mavi yaka, rus vs ayrımına girmek yerine aç gözlü insanlar diyelim. Bedava olan birşeyden daha fazla alabilecekken eksik almayı enayilik olarak algılıyorlar. Bu zihniyet aslında herkesin aleyhine işliyor. Çünkü ben işletme olsam herkes kaliteli gıda yesin isterim, ama yarısı çöpe gidip israf olacaksa en ucuz en dandik ne varsa onu koyarım. Devletin, belediyelerin, firmaların bedava veya sınırlamasız verebileceği birçok hizmet vs. var ama bunlar gerçekleşemiyor, çünkü kötüye kullanım olacağı biliniyor. Hep birlikte kaybediyoruz.

neresiymiş orası ya ben de gelip çalışayım.
ne kadar kazandıkları ve işyerinin bonkör olması mevzu değil. açgözlü olmalarından kaynaklanıyor.

Merak ettim ne kadar maaş alıyorlar? Bunun cevabı öyle 6-7 bin tl değilse hiç de öyle aç değiller demeyin. Gayet de açlardır. Telefona arabaya bakma sen borçtan kafayı kaldıramaz gariban takımı aldıklarından sonra. Tasarruf her şeydir.

Ayrıca üç kuruşluk yiyecek içecek için gelip başlık açıyorsun. Bırak çalışsın, yesin, evine de götürsün. 5 dk geç çıkmasın, çıkarsa da geç gelsin.

Bizde giriş çıkış flexible sistem var mesela. Biriken + dakikalar 8 saati bulunca izin yapıyorsun bir gün. Olması gereken de bu zaten.

Bazı yazdıkların şaşırtmasa da bazıları bildiğin suç.
Temizlik ürünlerinin kalanını eve götürmek bildiğin hırsızlık. Ramazan'da bir çok işyeri oruç tutmayanların maaşına ek olarak yemek miktarını ekliyor. Bunu alıp bir de üzerine meyve suyu alıyorlarsa bu da bildiğin hırsızlık.

5 dakika konusunda iş yeri ile mutabakat varsa normal. Yoksa fazladan çalıştığı 5 dakika için mesai talep etmeli, kafasına göre geç gelmek olmaz.

Fazla yemek alıp bunu yiyip bitiriyorsa diyecek bir şey yok. Bedenen çalışan insanlardan bahsediyoruz. Ama "nasıl olsa bedava" kafasıyla alıp yarısı yenmeden çöpe gidiyorsa bu hem terbiyesizlik hem de sorumsuzluk.
Millet olarak çok israfçıyız.

Benzer şeyler beyaz yakalılarda da oluyor. Bu zihniyet ve kültür. Evde doğalgaz faturası çok gelmesin diye kombiyi yakmıyorlar, iş yerinde bütün ısıtıcıları kökleyip, sıcak diye pencere açıyorlar, akşam da öyle bırakıp gidiyorlar.

İşletmenin de uyarabileceği yerler olabilir diye düşünüyorum sizin durumunuzda. Örneğin kişi başı alınabilecek mevye suyu sınırı gibi. daha da doğrusu yiyeceklerin yemekhane dışına çıkarılmaması olabilir. Eğer gerçekten 4-5 tane içecekse içsin, ama eve götürmek ayrı bir hırsızlık bana kalırsa.

Benim gözümde hırsızlığın küçüğü büyüğü olmaz. Devlet yönetimindeki adamın gücü milyonları götürmeye yetiyor, başkasınınki mevye suyu çalıyor. O adam devlet yöneticisi olsa o da milyonlar götürecek.

İyi de bu kokuşmuşlar her yerde.
Ufak hesaplar peşindeler. Asla iyi bir hayat sahibi olamayacak insanlar.
Sürekli tırmalayacak ancak başaramayacaklar.

Bu insanlardan uzak dur. Ellerine geçen ilk fırsatta arkadaşlarını bile satar ufacık menfaat için

Sırf buma cevap yazmak için login oldum.

Tamamen sürü psikolojisi. İlk önce biri bunu yapmıştır, diğeri de neden ben yapmıyorum diyerek devam etmiştir. Ta ki bir gün biri onları uyarana kadar yapacaklar. Hatta başka iş yerine giderlerse orda da yapmaya başlayıp diğerleri yapmıyorsa onun da yapmasını sağlayacaklar

yok artık, ne sorunu çıkacak?
saatli bomba mı bu?

afiyet olsun.

Stt yanlış anlaşılıyor tavsiye edilen tüketim tarihi olacak o süt değil veya sosis kısaca "gömün"

Bu tarihten önce yerseniz taze tadı alamazsınız gibi bir uyarı o. Her zaman skt bozulma tarihi olmuyor. Ben çok az umursarim. Zaman zaman skt'den önce bozuluyor zaman zaman iki ay sonra.

bizdeki son kullanma tarihi olan kalıp yurt dışında Best Before olarak geçiyor. oradan yola çık. Gönül rahatlığı ile yiyebilirsin.

Öncelikle botanikçi veya plant scientist değilim. Sadece çok palmiyeli bir yerde yaşayan biri olarak cevaplıyorum.

Bazen dökülen dalları, gövde parçaları düştüğü yerde -tabi hemen kaldırılmazsa- çimlerin veya diğer bitkilerin oluşumunu engelleyebilir. Aynı zamanda yanındaki dibindeki canlıların üzerine güneş düşmesini engelleyebilir. Fakat bu asla kesilmesi için sebep değildir. Sizin yerinizde olsam asla kestirmezdim. Mesela bizim yazlığın bahçesindeki palmiyeler olmazsa o evde oturulamaz çünkü sabah sıcağını vs gölgesiyle yaşanabilir kılıyor. Tabi çok uzadıkça bakımı için uzman yardımı almanız gerekecek -10 metrelik palmiyeler mesela- o da 2 senede bir.

çağır hocam belediyeyi taşısın bir yere. bizim komşuda da vardı söktürdüler.

turk insani ne kustah yahu. keser misiniz bile dememisler, neredeyse kesecegiz haberiniz olsun olmus yuh. igrendim bir kez daha. yarin bir gun kopeginiz havliyordu oldurduk sorun olmaz herhalde falan der bunlar.

Budanmasi icin belediye yardimci olabiliyor ucretsiz olarak, belki bilmiyorlardir.

Metro, Koçtaş gibi büyük marketlerde çok büyük saksılar var. 100 liraya falan satılıyor. İçine 90 kiloluk bir adam fetus şeklinde sığar. Ağacı ona ekin. Yeni evde balkonunuza götürün.

Birakin kalsin, ne guzel palmiye <3

Biizm yazlikta var dev gibi, hic kimseden bir sikayet duymadim.

Palmiye değil hurmadır o^^ belediye yardımcı olur budamaya ücretsiz fakaat... düşen yapraklar asidik sıvı barındırdığı için düştüğü yerdeki çimleri ve diğer bitkileri öldürüyor. Bu yüzden bizde pek sevilmez. Halbuki ger altına bir ağ olsun bitsin. Bir balıkçıya gidip ağ alabilirsiniz.

bu konuda sorulabilecek en zor sorular neler bir örnek verir misin?

aynı zamanda present simple olarak bahsedildiği doğru mu?

Turkcedeki Genis Zaman ile bire bir ayni midir ki?

"If it fits I sits" dilbilgisi açısından doğru olmasada kullanılan bir cümle öbeği

present simple
evet bu şekilde de kullanılıyor

Turkcedeki Genis Zaman ile bire bir ayni midir ki?

Aynı olan tarafları var ama olmayan yönleride var

Adının simple olmasına rağmen çocuklar neden anlamakta zorluk çekmektedir? Zorsa neden simple denmiştir?

Evet adında simple lık var :) Present tense ler içinde en çok kullanılanlarından

Simple Present Tense detaylı anlatımı ingilizcebankasi.com

Aldım, kullanıyorum bunu yemeklerde. Suyla birleşince 3 katına kadar hacmi artıyor. Paket 200 gram olsa da baya bereketli yani. Yalnız ben aldığımda 17 tl civarı bir şeydi, buna da zam gelmiş :/

Nötr bir tadı ve lifli bir yapısı var. Mesela bugün kabak yemeği yaptım ve içine de bundan 1 kahve fincanı koydum; baya güzel oldu.

Bezelye zaten proteini yüksek bir besin olduğu için ve bu da kurutulmuş bezelye olduğu için muhtemelen protein oranı taze bezelyeden fazladır.

Annem bununla içli köfte yaptı. Yüzde yüz vegan oldu ve 60 yaşındaki halam vegan olduğunu anlayamadı. Eğer baharatını, yağını iyi ayarlayabilirsen tat olarak farkı olmuyor.

Ben iki gün önce mercimek yemeği yaptım içine bundan da koydum bolca. Sarımsaklı falan da olunca sucuklu mercimek gibi oldu. Şimdi aklımda aynı şekilde kuru fasulye yapmak var.

Önemli olan protein miktarı değil, önemli olan biyoyararlılık, yani ürün içindeki proteinin yüzde kaçı kullanılabiliyor bunu bilmek lazım. Misal yumurtada 6-7 gram protein var, bunun %100'ü kullanılıyor, kırmızı etin %90'ı balığın %70'i, bitkisel proteinin biyoyararlılık skorunu bilirsen, o 60 gram proteinin sadece küçük bir kısmının sentezlendiğini fark edersin. Yani 60 gram protein vardır ama %40'ı işlenebiliyordur, öyle düşünmek lazım. Anahtar kelime biyoyararlılık.

Yaptığım makarna içine soya kıyması haşlayıp üzerine sıcak su döktüğüm bu bezelye proteiniyle birleştip koymuştum bir keresinde. Ve sos tabi. Bayağı lezzetliydi.

Acikcasi yeni bir is basvurusunda bulundum. Persembe cuma konferans dolayisi ile izin istedim. Onda bile yerine bakacak kimse yok dediler, bir de Mart Nisan gibi ben 21 gun yokum demek istemiyorum. Yasal olarak bana izin vermek zorundalar cumhurbaskanimizin sozu dogrultusunda, buna karsi cikamazlar ama hic belli olmaz, performans dusuklugu(?), beklendtileri karsilayamama(?) gibi yoruma asiri acik konular nedeniyle isten cikarilabilirim. Tecilim 2023'e kadar devam ediyor. Belki basvurmam 15 bin liram da bana kalir.

Ben askerlik yaptim ama 21 gun nedir allahaskina? 6 ay ya da 1 sene yapmak var 21 gun yapmak var.
Veririm parasını 21 gunde atlatirim. 21 gun bana tecavüz de etseler kabul ederim.

Bence abartılıyo. Ben de para, bolluk içinde gitmedim askere. Ha, yedek subaydım, 2,5 ay sonrasında maaş almaya başladım ama er olsam da yine yapacaktım zaten.

Fazla mı konfora alışmış insanlar, ya da planlamaları mı berbat bilmiyorum. Gelişigüzel yaşarsan olacağı bu. Askerlik yük gibi olur.

Ben bedelli askerliğe karşıyım. Uzun-kısa dönem ayrımına da karşıyım. Birine 4 bin lira, diğerine 300 lira maaş vermelerine de karşıyım. Bana 2500 ver, ona da 1500 ver. Er diye niye harçlık kadar bile para vermezsin ki?

Yalnız bu 21 gün olayı çok verimsiz ve saçma bi olay. Tamamen boş iş. Madem çıkarıyosun, kışlaya hiç almadan 20 bin iste adamdan. 21 günde hiçbir şey öğretemezsin ki. Saçma kere saçma.

Bedelli bekleyen arkadaşlarım vazgeçmedi ama. Yine yapacaklar. Ben olsam ben de vazgeçmezdim. Gelecekte ne olacağı belli değil. Gider 21 gün yapar, 15 bin lirayı da öder geçerdim. Ücreti zaten çok makul. Patron çıldırdı hesabı.

Gerçekten vazgeçilmez, işini iyi yapan adamsan seni 21 gün her patron bekler. Ama bizim bedellicilerde şu var. Bedelli çıkana kadar sürekli yok savunma sanayiinde mühendisim, yok katmadeğer üretiyorum bla bla bla. Ama ne hikmetse bu vatana millete aşırı faydalı arkadaşların 21 gün bile bekleyemeyen bi işleri oluyo. Kasiyer misiniz olum siz, yerinizi hemen doldurabiliyolar? Fordist fabrikalarda işçi misiniz? Nasıl ara veremiyosunuz 21 gün? 3 hafta lan. Yıllık izin en az 2 hafta zaten.

Lafa gelince herkes mükemmel. Mükemmelsen geridekiler de 21 gün bekler bi zahmet.

edit: ben bunları kimseyi hedef almadan yazdım bu arada. böyle konuşan insanların geneli için. yanlış anlaşılmak istemem.

starvro +1
acemi +1

15 ay yaptım hey gidi hey

Ben faydalanmayacagim. Yurtdisina yerlesecegim 2 hafta sonra. Tam orada yeni hayat kurmusum ise girmisim aradan bi kac ay gecmis hop her seyi birak 21 gun gel askerlik yap, mumkun degil. 3 yil calisip dovizli askerlik ya da bir sonraki bedelliyi kovalayacagim

18 ay askerlik yaptım, tezkereme 1 hafta kala bile bağıra bağıra yemin ediyordum "çürük raporu verseler bugün alır giderim" diye.

"21 gün yapacaksam 6 ay/12 ay da yaparım" diye düşünmeyin, tamam 21 gün olayı saçma. TSK'nın buna ihtiyacı yok, gereksiz bir yük oldu ama oldu artık.

muhtemelen luxotica'dır.

www.forbes.com

Benim en sevdigim gunes gozlugum! Ikinci rayban.

Ben de bu yaz tanıştım kendisiyle, çok memnunum.

teknik olarak zulüm görmeyen et yemenin bir sakıncası olmadığını düşünen günümüz vejetaryenleri olacaktır ancak hangi etin fabrikasyon hangisinin gerçek olduğunu ayırt etmenin çok kolaylaşması lazım, emin olurlarsa yerler. bir de tek tip vejetaryenlik yok, kimileri etin tadını kokusunu sevmiyor; onlar için fark etmeyecektir gerçek ete benzerse; yemeyeceklerdir.

megalomaniac dedikten sonra aklıma geldi; normal et yiyip lab eti yemeyenler olacaktır, normalde yemeyip lab eti yemeyenler de olacaktır. hatta lab yiyecekleri artarsa "labetiyememezcilik" de yaygınlaşacaktır. insanoğlu duygusal, her şeye f/p açısından bakmıyor.

Vejetaryenlik temelinde hayvanlara yapılan eziyeti kabul etmemeye dayansa da bunun yanında etin tadını sevmeyen bir sürü insan var. Bence et yemeyen insanlar her zaman olacak. Ayrıca lab. ortamında üretilen eti ben yemem :)

Tek nedeni hayvanlarin kesilmesi olmadigindan yok olmayacak.

Ben yurtdışında iken et yemeyi tercih etmiyorum inançsal sebeplerle. Bu tip bir etyemezcilik de olabilir.

annem bile yanımda sigara içme dediğimde tripten tribe giriyor, dışarıdaysak atarlı bi şekilde masayı terk ediyor falan :D sigara içen insanlar aşırı derecede bencilleşebiliyor. muhtemelen içmeyin dersen gıcık olup trip yapabilirler. eğer senin için önemli insanlarsa bir günlük müsade et içsinler. malesef sigara içenler halden anlamıyor, onlar için sigara dumanı rahatsız edici olmadığı için yanımda içme dediğinde uzaylıymışsın gibi davranıyorlar.

Çok büyütme bu meseleyi.
Normal davran.
Biri sigara içmeye yeltendiğinde küllük isteyecektir küllük olmadığını çünkü evinde sigara içilmediğini söyle. İçmez herhalde o da.

Aralarında dost olmak istediğin insanlar varmış o insanlara ilk gün müsaade edip de sonraki gelmelerinde bu durumu belirtirsen garip olur.
Kuralları baştan söylemek iyi olur bence.

Bende de aynı sıkntı var tek çözümü eve kimseyi davet etmemekte buldum, diğer türlü biri trip yapmasa diğeri trip yapar, bundan kaçışın yok yani muhakkak olur, o nedenle ya kimseyi davet etmeyeceksin ya da bir süre katlanacaksın. Tamam ben de sigara düşmanıyım ama sigara içen birine minimum düzeyde bi konfor sağlıyamıyorsan bu anlamda kimseyi çağırma, sen kötü olursun normal olarak.

Mutfak kapısı kapanıyorsa falan kapatıp orada içmesini söyleyebilirsin zaten bir kızartma yaptığında kalmaz kokusu. Ben de nefret ederim evde sigara içilmesinden ama bizde böyle yapılıyor. Ya da fransızdan sarkıp içsin.

Çok rahatsız olduğumdan evde sigara içilmiyor maalesef diyeceksin. Onlar da insan gibi sigara içmeyecek. Bu kadar.

Ben de bunu açıkça söylüyorum. Fransiz balkona çıksın. Kapıyı da kapatsın. Biri sigara içecek diye evimi temizlemekle uğraşamam. Zaten biri o kadar bencilse gelmesin. Arkadaşım da olmasin. Zaten sigara içen iyi bir insansa sana sorar, hatta balkona kendi çıkar.

sigara içen ev sahipleri olarak evin içinde asla sigara içmiyoruz ve misafirlerimize de içirtmiyoruz, sigara içmek isteyen terasa çıkıp içiyor, hava müsait değilse de içmiyor.
sizin balkonunuz olmadığı için mutfakta kapıyı kapatıp içmelerine izin verebilirsiniz belki ya da onu da istemiyorsanız evde içilmiyor deyin. zaten sigara içen biri içeri adımını atar atmaz evde sigara içilmediğini anlar, kimse bozulmaz merak etmeyin.

Birkaç saatlik bir davetse bırak içsinler. Sürekli sende kalacak halleri yok ya?

Ancak uzun süreli durumlarda içmelerine izin vermeyeceğini belirt, içmemelerini rica et.

Bana böyle bir şey söylense anlayışlı olurdum. İçen/içmeyenden çok kişiden kişiye değişir.

evin icinde sigara icme donemi 90larda bitti diye biliyorum ben.

tiryakiler bile evin icinde degil, balkonda iciyor artik. kimse kirilmaz boyle bisey dedin diye.

fransız balkona gidip içsinler, söyle çekinme.ilerde bu misafirlikler alışkanlığa dönüşürse senin başın ağrır. ayrıca sigara içen biri olarak ne kendimde ne de çevremdeki diğer tiryakilerde sigara içirmeme yada balkonda içirme olayına alınganlık olmadı, rahat olun.

sigara icen biriyle nasil dost oluyorsun nasil bir sorudur arkadas sdfdsfdsf

ben sigara icen bir insanim ama oyle cakmagi cikarip sigara yakmam hicbir zaman. once icebiliyor muyuz sorarim. icilmiyorsa icmeyiveririm. toplanir disari cikarlar cok istiyorlarsa.

onlar icebiliyor muyuz demeden "evimde sigara icilmiyor yalniz" demen itici olur ama. direkt yakmayacaklardir sormadan.

alkollu event ise evinizin bu bulusma icin cok elverisli olmadigini da eklemek isterim. daha cok aksam yemegi veya kahvalti icin uygun olur.

niye bu kadar stres oluyorsunuz ki, içim sıkıştı falan? ev sizin ve bu kadar kritik bir konuda böyle bir beklentiniz olabilir, normaldir. sosyal ortamlardan hassasiyetini biliyorlarsa tahmin ediyorlardır bence evinde içilmediğini.

sigara içen insanlar da bu konuda -genelde- duyarlı oluyor. sigara içecekleri zaman içebiliyor muyuz, diye -eşek değiller ise- sorarlar. o noktada balkonda içerseniz sevinirim derseniz hiç sorun olmaz(eski smoker konuşuyor). sizin sigara içmediğinizi biliyorlar ise daha da dikkatli olacaklardır zaten.

hiç içmesinler derseniz de size gıcık olmazlar bence ama yine de ortamın daha rahat olması, misafirlerin kendini daha rahat hissetmesi için bi akşam içilmesinden bi sorun olmaz diye düşünüyorum.

alkollü event konusunda da supergirl+1.

sigara içtiğimiz halde mutfak hariç içmek yasak bizde. içen misafirlerden de salonun ortasında sormadan etmeden sigara yakanını görmedim. içmek isteyen insan camdan sarkar yine içer sana da bozulmaz merak etme.

Alkollü buluşma değil, geç kahvaltı :)

Tavsiyeleriniz için teşekkür ederim.
Şöyle yapacağım; onlar yakmadan evvel mutlaka soracak tipte insanlar. Ben de evde hiç içilmedi ama hadi beraber bahçeye inelim Türk kAhvesi yapayım ben size diyeceğim. (3 kat aşağı asansörsüz, kahve sigara İçin yaparlar bence :))

Teşekkür ederim tekrar

ben camın önünde içiriyorum, içeriye pek bir duman gelmiyor ve çok nadir olduğu için de koku sinme riski yok.

Davete gelmeden önce evde sigara içilmediğini bilseler daha iyi olur sanki!

*gene sasirdim cevaplara. evinizde sigara icilmesini istemiyorsunuz alti ustu. tuvalet kullanmayin gibi bir sey degil ki bu.
*sizi seven boyle sevsin.
*evin kotu koksun istemiyorsun diye trip atacak olan kisinin karakteri ile ilgili bir takim laflarin olmali.
*ben iciyorum, salonda da icirtiyorum. biraktigim bir donem vardi, o donemde de icirttim.
*bahce iyi fikirmis. balkonda icene hayir diyemezsen ve eve koku girerse mum yak, kokuyu engelliyor.

İstemem.
Ya kendim görmek ya da onun açıklamasını isterim.

İsterim

Bilmek isterim ama başkasından duymak istemem.

kimin söylediği ne fark eder, aldatılmışım, bilmek isterim.

Neden aldattığı önemli? Seks mi hosuna gitmedi, ben neyi yapamıyorum diye düşünürüm. Bir kişi aldatiysa ilişkisinde eksik kalan bir şeyler vardır. Kendimi sorgularım.

@traveller,
Yani konudan bağımsız soruyorum. Haklı ya da haksızlığı bir kenara koyarak bir cevap arıyorum

Evet
Açık ilişkiyse bizim tarafta açık olsun

isterim ama başkasından duymak istemem. hele de aldattığı kişiden duymayı hiç istemem.

ne sekilde olursa olsun bilmek isterim.

İsterim.

Isterim.

isterim.

Bence çevrenizde aldatılan biri varsa siz de bundan eminseniz söyleyin.
Direkt söyleyemezseniz dolaylı yoldan yaklaşın.
Aldatmaya bakışı nedir, aldatılmak onu ne denli sarsar, aldatılsa ne hisseder ne yapar veya tınlamaz mı. Kendine veya başkasına zarar verme ihtimali de önemli bu tür konularda. Tedbirli şekilde bildirin. Her kişinin bunu öğrenmeye hakkı olduğunu düşünüyorum.

Aptal yerine koyulmaya devam etmek istemeyeceğim için isterim.

Evet

isterim. kanıt ya da ikna edici olması iyi olur.

Evet

eved.

j r r tolkien hayrani +1

baskasindan duymak istemem diyenler, "baskasindan duyacagima bilmesem daha iyi" mi demek istiyorsunuz? yoksa "bilmem gerekir ama ogrenince kotu olur" mu demek istiyorsunuz? bilmesem daha iyi diyorsaniz cok tuhaf yani.

evleneceksiniz falan diyelim. karsinizdaki sizi aldatiyor, aldatmaya da devam edecek. siz de baska sekilde ogrenemeyeceksiniz. bunu bilen insanlar var ama size soylemeseler daha iyi mi gercekten?

isterim tabii ki.

Ben de bilmek isterdim.

devam eden ilişkimde isterim. yani atıyorum benim şu an sevgilim var, adı da X. birisi gelip "X seni aldatıyor" desin isterim.

yok üç sene önce bitmiş bir ilişkim için birisi gelip "abi X seni aldatmıştı o zaman" desin istemem. geçmiş gitmiş, aklımda güzel kalsın boşver.

der meister+1

zor soru. yasamadan bilecegimi sanmiyorum. daha once 2 kez aldatildim. kendim yakaladim. belki daha fazla aldatildim ama soyleyen olmadi. arkadasimi aldatan oldu. soyleyemedim. ikiside birbirini aldatti, yine soyleyemedim.

isterdim.

Tabii ki, kesinlikle isterim.

Bu arada aldatildim diye kendizi sorgulayacak kadar iyi niyetli olmayin:) Cok darbe yersiniz.

Bilmiyorsam keyfimi kaçırmasın ya. Istemem ona ne ki?

jainistler kok bitki yemez cunku bitkinin kokunu yemek o bitkiyi tamamen oldurmek demektir ve bu siddete girer ve jainizim her turlu siddeti yasaklar.
hinduizm’de ise boyle bir kisitlama olmamasi lazim.

caynizm veya jainizim ile ilgili bir durum yani.

Baharata geldi mi kökünü kazıyorlar ama o nasıl oluyor?

emin miyiz, kesin bilgi mi?

hadi patatesi, soğanı geçtim, deli gibi tükettikleri zerdeçal, zencefil falan ağaçta mı yetişiyor?

cedex 'in soyledigi tum hintliler icin degil. Bazi Hintliler'in diyeti o sekilde. Kimisi sadece vejeteryan, kimisi zaten Hristiyan herseyi yiyor vs. Sadece o bahsettigi Jainistler karsi cikiyor, sadece topragin uzerindeki bitkileri yiyor. Veganligin biraz daha ileri seviyesi. Yuzlerine karsi birsey denmez tabi ama oldukca sacma.

Abi ulkenin nufusu 1 milyar 500 milyon! Turkiye 80 milyon insaniyla bu kadar cesitliyken Hindistan'i genellemeyin! Her Hintli, Hindu degil! Her Hintli baharat yemez, kotu kokmaz, kok bitki de yemez...

Cedex +1.

O değil de cedex gelmiş cevabı gayet güzel vermiş sonra dougsampson gelmiş önce adamı yanlislayip aynısını tekrardan yazmış. Üniversitede de vardı böyle tipler hocadan sonra söz alıp hoca ne dediyse aynısını tekrar ederlerdi kendi fikirleri gibi o hesap olmuş.

Hahahah :D cedex’i yanlışladığımı nereden çıkardın ben onu anlamadım. Yanlışlamadım katkı yapmaya çalıştım, y.dışında garsonluk yaparken bizzat tanışmışlığım var da bunlarla, burada görünce iki kelime ettim sadece.

bir erkek olarak bunun yapılmasını çok saçma buluyorum

sadece kıllarınız kürk gibi vucudunuzu sarıyorsa kabul ederim. aksi halde bence saçma

Hiç sevmiyorum. Hafif maskülen olmalı erkek. Bacak ve göğüs kıllarını almamalı bence

Hiç denk gelmedim öylesine ama hiç hoşlanmam, rahatsız olurum.
İlave: çok kıllıysa lazer +1. Düşündüm de o kadar kıllıya da denk gelmemişim.

Çok kıllı erkekler bence lazerle kurtulsunlar ama çocukları olacak onlar da kıllı olacak. Çözüm yok heralde.

erkek dediğin kıllı olur.
göğüs kılı rahatsız etmez, tam tersine beni daha çok etkiler.

ama doğal angora kazağı varmış gibi olanlar pek iyi görünmeyebiliyor.

omuz, sırt falan gibi bölgelere müdahale edilebilir.

Almıyorum. Ayı gibi olmadığı müddetçe gerek yok almaya bence, alınacaksa da jiletle almak çok saçma epilasyon varken.

Jiletle alınca kaktüs gibi oluyorsunuz.
Yatakta korkunç oluyor sürttükçe karşı tarafı çiziyor
Kılları bırak daha iyi

Sırt ve omuz ok ama gögüsü kesinlikle jiletle alma

Sırt-omuz ağdalarsın. Göğüs elleme. Ben geçen kollarını jiletle alan kılı tüyü bol bir erkek gördüm. Çok korkunç duruyordu. Diken diken böyle.

Jiletle almam cunku cok feci cikiyor jiletle alinca. Jiletle almak hicbir sey farkettirmez geyigini hic dikkate bile almiyorum cunku farkediyor. IGrenc gorunur jiletle alirsam.
En iyisi lazer.

almıyorum.alanları gördüm ve kötü göründüğünü söylemeliyim.

Makine ile sıfıra yakın kısaltılabilir, jiletle alınırsa ucları sertleşir ve karşı cinsi rahatsız eder.

Yani çok riskli bir hareket. Eğer göbeğin yoksa ve kaslıysan buyur al sporcu değilsen bulaşma bile.

Ben ortalama bir adamda hiç sevmem ama Yunan Heykeli gibi bir arkadaşta rahatsız olmadım :D

Dedigin fiyatlar gercegi yansitmiyor. Yoksa efsane bir sehir prag.

Çok dediğin biraz göreceli ama iki saat uzağındaki Viyana'ya göre oldukça ucuz. Ama doların son yükselişi ile artık bizimle aynı değiller. 2009'da Prag'da 6 ay yaşadım. 300 Euro, Türkiye'de 600 lira ediyordu. Bana her ay ogrenci olarak yetiyordu. Şimdi yine 300 Euro gerekli bu da 2100 lira ediyor.

Hayir ucuz falan degil.

4 sene once falan oyleydi. Su an TL'nin degerinin asiri dusmesi nedeniyle bunun 6 kati falan.

bana baya pahalı gelmişti.

3 gün önce oradaydım, çok beğendim.
22 liralık tren biletini bilmiyorum ama merkezi turistik bir yerde 8 euro civarına iyi pizza yedim. Çok turistik olmayan bir yerde 5.5 euroya burrito yedim o da iyiydi.
30 lira 4 eurodan biraz fazla yapıyor o civarda da yemek bulunabilir de biraz daha alt kalite mekanlarda, ucuz yemekler anca.

Bize gore artik hicbir sey ucuz degil ama ben gittigimde diger duz avrupa ulkelerine gore ger sey ucuz ve guzeldi

Şimdi hatırladım, en son kfc den aldık bir şeyler. Menüsüz twister dürüm 4 euro falandı. 4 5 euro civarıydı tek burgerlar vs, menüler de artı 1 2 euro gibiydi sanırım

Paranın değeri 0'lari binleri ile ölçülmez. 1 lira 19 Japon yeni ediyor. Japonya şimdi ucuz mu sanıyorsunuz?

çok gezenti'yi diyorsun sanırım ben de izledim çünkü bugün :) ama o çok eski bölümdü. fiyatlar için onu baz alma.

7 yıl çnce gittiğimde daha bile ucuzdu. İyi bi yerde 20 tl'ye yemek + bira yapmıştım. şimdi mümkün olduğunu sanmam.

Alakası yok ya, esnafı, bizim tatil beldelerinin esnafına rahmet okutur.
Tam bir pazarlama ürünü prag. Tam bir hype.

Ucuz falan degil. 100 kron yaklasik 4 euro o da 28 tl falan yapiyor. Ortalama 1 ogun 100-150 arasi icecek falan dersen bir 50 daha ekle. Kahve iceyim starbuckstan dersen bi 100 daha. Bi kadeh bir sey iceyim dediginde (prosecco severim ben) 75 kron. Birayi ucuza bulabilirsin.
Aksam yemegine ortalama uzeri bir yere gideyim dersen ogun ortalama 250 kron+icecek vs.
yarim saatlik metro bileti 24, 90 dklik 32 kron
(Fiyatlar turistik yer fiyati degildir)

Ama cok guzeldir :)

Gezi programlarini hic dikkate alma zaten. Gercek disi oluyor onlar. Sosyal hayat, insanlar, hemen her konuda cok alakasiz anlatiyorlar. Eskiden severdim bu programlari, sonra o anlatttiklari yerlere gidip kendim gezince cogunun sallamasyon oldugunu gordum.

Yakın değil. Minibüs trafiğe bağlı olarak 20 dk sürer. Evler ucuz ve yeni ama çok uzak bir bölge.

Maltepe'de metroya yakın, nispeten uygun fiyatlı evleri aydınevler'de bulabilirsiniz.
Fındıklı'ya göre fiyatlar nasıldır bilmiyorum, ama metroya yakın.

Peki hangi mahalleler metroya yürüme mesafesinde?

Metro E5'ten geciyor, bunun icin mahalle olarak bakmaman gerekli. Benim evim yuruyerek 15 dk uzakta ama ayni mahallede metroya 1 dk uzakta evler de var. Senin evinin konumu onemli.

Su siralar Ritim dikkatimi cekiyor, hem ekonomik hem de metroya cok yakin.

Bir uyari: E5'in kuzey kismina degil guney kismina tasin.

butun giyim eşyalarımı ayakkabı dahil zincir magazlardan alıyorum

cakal esnafa yağmurlu havada su yok

karşıdaki kasap marketlere göre daha ucuz. ondan alıyorum artık. onun haricinde aklıma gelmedi pek

Kimi zaman terziye giderim, evde dikis makinem olsa onu da yapmam aslinda.

Zaman zaman baklava gibi tatli seyler aldigim yerler oluyor.

şarküteriye ve kasaba gidiyorum. bazen terziye de işim düşüyor. susamışsam da suyu ilk gördüğüm yerden alırım, öyle bir esnaf düşmanlığım yok.

yufkacıdan yufka, mantı, yumurta alırım. meyve sebze alışverişimi manavdan yaparım. ekmeği fırından, baharat ot vs aktardan alırım. peyniri zeytini şarküteriden alırım. giyim alışverişiyle pek alakam yok ama bugün ufak bir dükkandan 5 tl'ye şort aldım.

tavuk ve et kasaptan, ekmek fırından, kedi kumu petşoptan, baharat aktardan, yapı malzemeleri hırdavatçıdan. şimdilik aklıma gelenler. market alışverişi ise her daim migros, çağdaş, bim vb. gros marketlerden yapıyoruz.

Büyük marketlerden zincirlerden olabildiğince az alışveriş yapıyorum çünkü kasabım manavım olsun sokağımda istiyorum.
Yufkacı terzi kapanmasın hırdavatçı da
Nasıl bir dünya istiyorsan ona göre alış veriş yapmalısın.
Param olsa palto da diktirirdim kendime o pahalıya geliyor maalesef
Ben küçük esnaf ölmesin istiyorum. Kahvemi de starbucks tan değil tek dükkanı olan yerlerden almayı tercih ediyorum.

Neredeyse herşeyi. Alkolü tekelden alırım büfecim sabittir halini hatrını hep sorarım, yanına nevale için bir şeyler sıkıştırır bazen.

Kıyafet için avm de dolar ile ödenen kiraya ortak olacak durumum yok maalesef, Maltepe pazarı gül gibi tişörtler satıyor 7 TL tanesi tek seferde 15-20 tane alırım senelik beni götürür uzunca bir süre. Mavi 35 liraya tişört satıyor geçen gün gördüm kafayı yicektim.

Gıda alışverişini halden, kuruyemiş alışverişini yine halden yaparız. Kayınpederim yıllardır aynı esnaftan alır, hak yemez malın kötüsünü vermez göçmen bir amca. Gramı gamına tartar mümkün değil bu samimiyeti başka yerde bulmanız.

Berberim çocukluktan beri aynıdır zaten hiç tarif dahi etmem, otururum yapar kalkarım.

Teknolojik ürünleri internet üzerinden satın alıyorum, genelde 2.el almayı tercih ederim. İnsanlar bir heves alıyor sıfıra yakın kondisyon ile satıyorlar.

Avm ve market zincirleri benim gözümde 10 liralık ürün almaya giderken 50 liralık olduğun yerler. Aklında olmayan gereksiz bir dünya ürün ile geliyor annem her seferinde.

Fırından ekmek alıyorum, bazen tekelden alkollü içecekler, terzi, tamirci.
Geri kalan her şeyi mağazalardan ve internetten alıyorum.

Gazoz, ekmek vs.

Ah zengin insanlarin problemleri!

Ne zaman benim boyle sorunlarim olacak!

@traveller hocam o kadar zengin degilim ki, bir insan ancak bu kadar zengin olmaz. Oyle diyim size.

tegv'de ya da başka bir stk'da gönüllü olabilirsin. sevdiğin bir sporu yapan gruplara katılabilirsin. iş yerinde kendine yakın zevkleri olan birisi ile samimiyeti ilerletebilirsin.

Stk aklimda ama farkli soru isaretlerim var o konuda. İsyeri secenek degil maalesef, satis ekibindeyim ve ofise birileriyle samimiyeti ilerletebilecek kadar ugramiyorum, ve hepsi 100 km uzakta yasiyor. Spor gruplarini nerden bulabilirim? O fena fikir degil aslinda.

Git merhaba de, tanis konus, birkac kez bira ismarla, kadinsa su siralar iliski istemedigini soyle yurudugunu sanmasin, erkekse kadinlardan soz et o da yurudugunu sanmasin, bolca dinle, cok ilginc seyler anlatiyorlarmis gibi dinle. Katil ama kucuk seylerde karsi cik, basit anti tezler uret = 30 dk.da nasil arkadas edinilir?

Keske sosyal zeka yerine kafam isletmeye falan calissa.

Bunlari tam olarak nerede yapiyorum? Benim standart davranis bicimim o saydiklariniz zaten, o kisim cepte. Ama nerde ve kime?

bende kocaelideyim dostum

Ben degilim :(

couchsurfing eventları?? tabi ingilizce bi seviyede ise

Kadıköy'de boks kursuna gidelim .Ben erkeğim de orada genelde kadın-kadın eleştirirler. Bir sürü boksör kız arkadaşın olur kavgada sıkıntı çekemezsin. Bu gereksiz yorumu neden yaptım bilmiyorum. Haydi iyi geceler, kendine iyi bak.

@high hopes of the sozluk ya her seye bi kulp takar pozisyona da dusmek istemiyorum ama o etkinlikler expat veya turist duduklemek amaciyla duzenlenmiyor mu genelde? :) Bi bakayim ama hic dusunmemistim, guzel bi seyler cikabilir belki, tesekkurler.

@havadakarada defne samyeli'nin formunu boksa borclu oldugunu ogrendigimden beri dusunmuyor degilim aslinda. Pahali degilse olabilir. Ciddiyim.

Yalnız değilsin bu konuda

@cansins adriana lima da öyle diye biliyorum. ben üniversitedeyken Kocaeli merkezden geliyordum, boks güzel bir şey. Aylık 150 lira ayıracaksan mesaj kutusunu aydınlatırsın yarın okur sorun varsa cevaplarım

@kleider biliyorum, biraz da onu anlamiyorum. Benimle ayni dertten muzdarip bir suru insan var, birbirimize ulasabilsek herkes mutlu olacak. Ama bu nasil olacak?

Valla proaktif davranip istanbul anadolu bacilar whatsapp grubu kurmayi filan bile dusundum, herkes tanissin kaynassin. O kadar bikmis durumdayim bu durumdan.

müziğe ilgin var mı? enstrüman çalar veya şarkı söyler misin?

Bu konuda çok güzel bir söz var

Herkes bu kadar yalnızken, nasıl herkes bu kadar yalnız

Gerçekten kafam almıyor

@havadakarada aydinlattim.

@gozyakansakiz var, eskiden klasik gitar, bir donem bas gitar, bir donem de saksofon caldim, ama 5 6 senedir elime enstruman almadim, ama calmak isterim. sarki hic soyleyemem. Oneriniz nedir?

Senin yaşında olup yalnızlık korkusundan evlenen bile vardır diye tahmin ediyorum. Hatta yazınca mantıklı geldi çoktur bence. Evlenecegin varsa evlen de, aman bu sebeple evlenme.

Para durumları sıkıntılı ise belki halk eğitim kursları işine yarar, bir meblağ talep ediyorlar ama piyasadaki muadillerine göre daha az olması lazım. Hem ilgi benzerliği üzerinden ortaklık kurabilecegin sosyal ortamı baştan sağlamış olursun.