Dal kırılınca - jonathan kellerman. Hocam siz bir internetten konuya bakın, liseli için konusu uygunsuz olmasın. Ben pek anlamıyorum hangi yaşa ne hitap ediyor. Sonuçta polisiye olunca suç içermesi lazım da hangi suç liseliye uygun bilemiyorum:) ben lisede okumuştum bunu.

oğullar ve rencide ruhlar

Patricia Highsmith Yetenekli Bay Ripley

polisiye roman hayranı biri olarak ilk akla gelen isim jean christophe grange olur. özellikle ilk kitapları, kızıl nehirler, leyleklerin uçuşu, taş meclisi vs. hepsi iyidir. cinayet ve dedektiflik, iz sürme üzerine lise öğrencisi için sakıncası olabilir mi onu bilemedim. yine sevdiğim bir diğer yazar maxime chattam var. ikisinin de kitapları sürükleyici. dan brown da yine bilinen sürükleyici kitapları olan yazarlardan.

Benim en sevdiklerim Val McDermid'in Tony Hill- Carol Jordan serisi. İlk kitabını alabilirsiniz. Beğenirse diğerlerini de okur.

Modern bir şey olsun diyorsanız Anthony Horowitz'in yazdığı Sherlock Holmes romanları olabilir. (Orijinal Sherlock Holmes'ları kastetmiyorum.) İpek Evi ve Moriarty'e bakabilirsiniz. İpek Evi'nin konusu çok uygun düşmeyebilir öğrenciye, Moriarty süper ama.

Yine Anthony Horowitz'in kendisinin de bir karakter olarak yer aldığı Detective Daniel Hawthorne serisi olabilir.

CL Taylor çok gizemli, karışık romanlar yazıyor. Hoş olabilir.

Adrian McKinty "The Chain" diye bir roman çıkardı, bayağı ses getirdi polisiye alanında.

Benim favori modern yazarlarımdan biri David Jackson. BA Paris, Rachel Abbott başka önemli isimler.

Benim kızım aksiyon polisiye seviyor "Cherub" serisine bayılıyor. Onun öncesinde Labirent dizisini okumuştu (Pegasus yayınları). Ben de polisiye sevdiğim ve çeviri haricinde kitap okusun dil yeteneği gelişsin diye Ahmet Ümit'in kitaplarını veriyorum arada, onları da severek okuyor. Kız çocuğuysa "Ev kızı Evren" ya da "Has kız Hazal" da (Filiz Şakar) eğlendirir.

değişmez ama dışarıda bırakma

Her beklediği gün bir önceki gün gibi olmaz ama yenir. Ben bekleyen sebzeleri içine hazır çorba katkısıyla zengin çorba yapıyorum. Ya da içine et suyu karıştırıp vırrlatarak çorba yapıyorum.

flörtün hayata bakış açısına bağlı ama bence sayılır hatta woahhh bal gibi sayılır.

flört sevgili değil ki aldatılsın. ama ben karşı taraf olsam ciddi düşünüyosam iletişimi keserdim.

Yatmadan önce soruyorsan sayılır, sonra soruyorsan..

teknik olarak sayılmaz

Hayır ya ne alakası var. Aldatma falan sayılmaz.

Dalga geçmiyorum.

Eğer karşındaki kişiden gizlemek zorunda hissediyorsan sayılır.

Aldatmak Birisiyle sevgili olduğun durumda gidip başka biriyle seks yapmak gibi bir dar tanım değil bence.

Misal flört aşamasında birisine şirkette müdür olduğunu söylesen ama şirkette bulaşıkçı olsan aldatmak mıdır? Seks yok, üçüncü şahıs yok. Bence aldatmaktır. Çünkü karşındaki kişiye çaycı olduğunu söyleyemiyorsun. Gizlemek zorunda hissediyorsun.

Başkasıyla yatacağını flört ettiğin kişiye söylüyorsan bu aldatmak değildir. Ama flört ettiğin kişinin haberi olmasın diye kasıyorsan aldatıyorsun.


Ben çok eski kafalı kaldım farkındayım ama bakış açım bu.

Teknik olarak sayılmaz ama biriyle flört ederken başkalarına karşı kapatmıyor musunuz kendinizi yahu, ben yokluktan mı öyle yapıyorum acaba kendimi sorguladım şu an. Ama yok, zamanında Polonyalı bi kız bile bana "bi flörtüm var seninle görüşmem uygun olmaz" demişti.

Tek eşli bir ilişki içinde olduğunuza dair iki tarafın da mutabık olduğu bi konuşma geçmedi ise, hiç de sayılmaz. Herkesin hayatı kendine, sırf iki kahve içtik diye de kimseye bi ömür bi tek seninim sözü verdiğimi düşünmüyorum, kimseden de öyle bir şey beklemiyorum.

bu soruya sen net sekilde cevap veremedigine gore aldatmak olabilecegini dusunuyorsundur. durust bi sekilde karsi taraf yapmis olsa aldatilmis olur muydum/hisseder miydim diye kendine sordugunda evet diyorsan aldatmaktir. demiyorsan degildir. ama suphelerin olmasa bu soruyu sormazdin, bu durumda sayilir evet.

@nhk ni youkosu, polonyali kizlar gorup gorebilecegin en mutaasip ve duzgun kizlar benim kisisel tecrubelerime gore. polonyalinin boyle bir sey demesi cok normal :)

"If something feels like crap, it's crap" diye boşuna dememişler, bu hisse kapıldığınıza göre siz de muhtemelen yapılanın yanlış olduğunu hissediyorsunuz.

Bence aldatmak illa ki cinsel bir bağlamda düşünülmemeli; başkasına açık olmadan ona verdiğiniz izlenimden şaşıyorsanız bu aldatmaktır tabii. Flört ettiğiniz kişi sizin başkalarını da değerlendiren bir arayışta olduğunuzu bilmiyorsa aldatmadır. Bunun farkındaysa aldatma değildir.

Gizlemek durumunda hissediyorsanız aldatmaktır.

aklıma direkt kıbrıs'ın hayalet şehri maraş geldi. 74 harekatından sonra şehir terk ediliyor mesela. eskiden monroe'lar falan gelirmiş o derece bir şehirmiş, çok ilgimi çekmişti zamanında. link de bırakayım belki işine yarar bilemedim tam cevabı mı sorunun ama.

www.google.com

kolay gelsin.

Hangi açıdan anlatacaksın onu belirtirsen daha kolay yardımcı olunur.
Örneğin iktisadi açısındansa arz-talep üzerinden yola çıkıp anlatırsın gibi,sosyolojik mi,ekonomik mi gibi detay verirsen kolay olur.

Maraş gibi değil de daha çok zamanında şehrin merkezi ve çok canlı olan bir bölgesinin zamanla nasıl ölüleştiği ile ilgili. O yüzden Taksim demiştim, 90'larda 2000lerde canlı canlı rengarenkken şu an sadece arapların gittiği bir yer.

Yüzeysel bir anlatım istiyorum, sosyolojik, ekonomik bir proje değil sadece bölgeden bahsederken kullanmam gerek tanımları kafamda kestiremedim.

Örnekler artsın kafanızda daha iyi canlansın diye söylüyorum. Bir ilçe vardı. Bu ilçenin içerisinden 2 yıl öncesine kadar çevre yolu geçerdi. Bu yolun en canlı kavşak noktasında ise karşılıklı mağazalar, petrol ofisi, restoranlar falan filan vardı. İnsanlar bir şekilde bu mağazalara göre durur, alışveriş yapar, ilçenin o bölgesine hareket katardı. Bu kavşak noktası tam o zamanlar çok hareketliydi. Sonradan şehiriçi trafiği rahatlatmak için o kavşağın üzerine duble yol şeklinde üst geçit yapıldı. O günden sonra o kavşaktaki mağazalar iş yapamamaya başladı. Tabi ki burası sıfır olmadı. Sadece yolu kullanan yabancı insanlar bu İlçeye uğramamaya başladı. İlçe ekonomisi azaldı. Pazar belki de bir sonraki ilçeye kaydı.
Buradaki asıl neden trafiğin olmaması. Yani insanın olmaması. İnsanların o yolu kullanmaması.

Sorunuza cevap değil yazdıklarım. Örnekler artsın diye yazdım.

Ek: ipek yolu ve baharat yolunun önemini neden kaybettiğini aratırsanız belki kafanızda teknik olarakta bir şeyler canlanır.

Eski Şile İstanbul yolu olabilir. Neticede Kadıköyden Şile ve Agvaya gitmek için kullanılan köy yolu üzerinde sağlı sollu market, dinlenme tesisi, benzin istasyonu, bakkal vs varmış, hâlâ var ama metruk bir şekildeler.

"Şehrin cazibe merkezi" tanımı sıkça kullanılıyor, bir de öyle arayın bakalım.

tek bir neden yok bence.

mesela beyoğlu için bölgede demografik yapının değişmesi, belediyenin eğlence mekanları ve bölge üzerindeki uygulamaları, insanlar açısından kadıköy'ün daha iyi bir alternatif olarak gelişmesi ve oraya yönelme gibi şeyler var.

siyasete girmeden anlatmak zor gibi, kolay gelsin.

ultra zenginleri görmen için zaten onların takıldıkları mekanlara gitmen lazım ki onun için de senin de ultra zengin olman lazım.

bi kaçını büyük kulüp'te görebilirsin.

(üyelik başlangıcı 75bin tl bu arada, aidatlar da lüks site aidatından hallice)

Yahudi, ermeni cogu. Turklerde var. Ağaoğlu gibi müteahhitlikten parayi bulanlar falan. Büyük bir kısmı dededen mirasyedi zengini. Çalışarak üst düzey bir memurun oradan gayrimenkul alması imkansız zayen.

Çırağan Sarayı, Kabataş Lisesi, Mimar Sinan Üniversitesi zamanında zaten saray olarak yapılmış. Galatasaray Lisesi sadece okul olarak yapılmış. Çırağan sarayı 1910'da çıkan yangında dış mermer duvarları hariç yanıp kül olduktan sonra 90'lı yılların başında restore edildi. Bilemiyorum Kempinski sahibi midir yoksa 99 yıllığına kiraladı mı?

bırakın kendi haline, bi aksiyon almanız halinde size negatif dönebilir işin sonu. bakarsın bi yerden torpillidir ne bileyim en basitinden. ya da siz uyumsuz biri olarak görülürsünüz. kapasitesince kullanmaya çalışın, yetenek gerektirmeyen işleri paslayın vb. zamanla düzelme göstermezse zaten sizden başka diğer insanlar da farkedecektir bu durumu.

bi de o tip insanlarla samimi olmayın pek, işte başarılı olmayıp insan ilişkileriyle vb. tutunmaya çalışmayı denerler genelde.

adamın yaptığı işi siz neden düzeltiyorsunuz anlamadım. bırakın ondan çıkanlar da ortaya çıksın zaten herkes görür neyin ne olduğunu. yardım etmeyin ya da edermiş gibi yapın. kendi işinizi iyi yapın yeter.

Yöneticisi değilseniz öyleymiş gibi davranmayın+1
Düzeltmelerini yapmayın kendi çıkardığı işi kendi göndersin.

Patronunuza yansıtın. Çalışmasına son verilsin veya o bir çözüm bulsun.

Hem sizin için hem de arkadaşınız için en güzeli bu. Bu durumda ikiniz de mutsuz olacaksınız. Siz sürekli bir şeyler düzelteceksiniz, o da yaptığı iş beğenilmeyen, sürekli eleştirilen bir konumda mutsuz olacak.


.

kadın sorunlu.

3 erkeksiniz yahu. ne var bunda. elemanın eşiyle konuşması lazım.

abartı.

kadın ruh hastası ve tam bir kocişime sunumsuz yakanmadım çok şükür tayfasından gibi geldi.

Ali'nin gay olma şüphesiyle dolu sanırım Ayşe. Eşcinsellikle ilgili bastırdigı büyük bir korkusu ya da travması da olabilir. Eski erkek arkadaşı gay çıkmıştır vs. Bunun başka bir açıklamasını bulamıyorum. Ya da patolojik boyutta bir kıskançlık soz konusu. Bunlar anormal yazışmalar değil. Künefem belki biraz ahahaha yok olm, degil vallahi. Eğleniyorsunuz. Açık bu.

sizde anormal bir şey yok. kadın ruh hastası +1

ben olsam iyice üstüne giderim. elinden alacağım onu, ali benim olacak falan derim asdfghjkl aliye de bu minvalde mesajlar atarım.

kadın çok da sorunlu değil bence, erkek erkeğe sürekli öpücük atılması, balım falan denilmesi bana da tuhaf gelir, hani bi adam bi adama ayda yılda 1 kere esprisine kalp atsa komik olur belki de, fıstığım künefem nedir

kadın problemli erkek geyiğini anlamayıp saçma sapan davranıyor. arkadaşın da bir zahmet okutmasın yazışmalarınızı, eşin de olsa bir sınır olmalı insanın hayatında.

Kadının kocasının mesajlarını didiklemesi psikopatlık. Telefonu eline alıp size yazması bambaşka bir boyut.

Sizin yaptığınızda bence bir şey yok. Kadın bayağı ağır sorunlu hem de. Arkadaşınıza da çok geçmiş olsun şimdiden. Çok kötü günler onu bekliyor

kaçın aga. arkadaşın da mutlu değildir muhtemelen. mutlaka ruh hastası o kadın.

Size en fazla sizin yolunuz yol degil diye, homofobik bir espri yapilir, baska da garip bir yaniniz yok. Var diyende homofobik bir gizli gay'dir :)

Arkadasin esi sorunlunun önde gideni, adami aldi diye sahibi oldu saniyor heralde, ona nasil hitap edeceginize karismak ne cürretine!

Ama tabii erkeklerin ya da kadinlarin cogu da böyle man kafa, normalde garipseyecekleri seyleri iliski icerisinde, cok uzun süre, hatta belki ömür boyu tolere ediyorlar. Sonra da bunun adi ask oluyor. Neyse sinirlendim bak.

böyle konuşursanız eşinin gey olacağı gibi bir korkusu var

Kadın manyak tamam da aga erkek erkeğe kalpli emojiler öpücükler canımlar cicimler baklavamlar nedir yahu.

Ateist, milliyetçi duyguları sıfır bi arkadaşımla kavga ediyoruz hep selamlasma mevzusuna, ben ülkücü selami veriyorum kafa tokusturmali(ülkücü değilim) her seferinde bu ne amk diyor, ben de her seferinde yürü git lan adam adamı öpermiymis diyorum. Hic de sevmem oyle şap sup öpmeli yılışık şeyleri.
Neyse, kadın manyak, sizin grup islak :p

bi dahakine gruba şeyinizin fotosunu atın da kadın erkeklik görsün ne diyim hahaha. ben bi daha o arkadaşımın yüzüne bakmam, değil manyak karısıyla görüşmek.

Acaba kocasının gizli gay olduğunu falan mı kurdu kafasında o geyiği görünce. Bazıları şakadan anlamıyor zira. Misal espri yapınca bile dönüp yapılan espriyi açıkladığımız insanlar var. Onlardan sanırım bu kadın.
Ama sizinki de cidden komik balım, canım vs. gerçekten komik:)

Kadın ruh hastası +11

Yazık arkadaşına üzüldüm, zor günler onu bekliyor.

Haha ben evli arkadaşlarıma gecenin köründe özledim mesajı atıyorum. Demek ki kadin kafayı yiyecek benim gibi birisi olsa haha. Kadin ruh hastası. O değil bir ara da ama evlisin şarkısını arıyordum.

Arkadaşin tam bir fino :(

Ben arkadasi gruptan atardim. Kendi sorunu.

normal değil.
kadın normal değil.
adam da normal değil.
adam yakında gizli gizli gelip ağlar size.

@Hakan1980 +1 abi :(

Everybody Lies isimli kitapta bahsedilen bir detay vardı. Kadınların Google'da arattığı "is my husband..." diye başlayan soruların çok çok büyük bir kısmı "...gay?" diye bitiyormuş. Yani big data'ya bakarsak, kadınların çok fazlası eşlerinin gay olabileceğinden "endişe ediyor". Haliyle bu kadının da böyle bir kaygısı olabilir.

Ben olsam ben de "ay ne uzatıyorlar şu saçma espriyi" diye düşünürdüm ama gidip de arkadaşlarına bir şey söylemezdim.

benim de çok samimi birkaç arkadaşımla konuşma tarzım bu. kalpli öpücük falan zaten standart oldu artık hep gönderiyoruz. homofobiklik yoksa aslında normal. yıllarınız birlikte geçtikten sonra kardeş gibi oluyorsunuz ve kardeşinize bunları söylemiş gibi sayıyorsunuz içinizde. benim eşim de sürekli bunları görüyor, duyuyor, bizde bir problem yok.

kadin ruh hastasi, arkadasiniza gecmis olsun..

ben yukarıdaki cevaplardan farklı düşünüyorum.

evet kadın anormal, çünkü bunu size değil kocasına söylemeliydi. sizi muhatap alması çok aşırı yanlış ve kocasını küçük düşürücü bir durum.

erkekler olarak da artık koskoca adam olduysanız bu yazılar ve emojilerin bu kadar çok kullanılması saçma.

yani ortamda herkes anormal.

bonus olarak aklıma black mirror striking vipers bölümü geldi. erkekler arasında bu derece yakınlık bence normal değil.

kadın gerçekten ruh hastası imiş, arkadaşın da kılıbık anlaşılan. yalnız balım, böceğim nedir arkadaşım? yarrağım ne güne duruyor? en azından biz genelde öyle hitap ederiz arkadaş arasında, lise dö sen benuğa mezunu musunuz nesiniz?

neredeyse tam olarak batlegolas+1

biz kadinlar istedigimizi yapiyoruz da erkekler neden yapamiyor? istediginiz kadar kalp emoji fln gonderebilirsinz, ne kadar guzel ki kendinizi kisitlamadiginiz bir grubunuz var.
kadin manyak, arkadasi atip baska bir grup kurun :)

Kadin agir ruh hastasi ve uranyum kadar tehlikeli. Aman diyim uzak durun, bulasmayin.
Arkadasinla araniza biraz mesafe girmek zorunda, sen istsen de istemesen de boyle olacak.
O arkadasla mesafeyi acip kaderine terk etmek zorundasiniz.

O eleman cok sikinti cekecek. Karisi watsap yazismalarini tek tek okuyor falan, zor is. Daha neler vardir onda.

Kadın ruh hastası ama eşinin homo filan olduğunu düşünmüyor, sizin kadın olma ihtimalinizden çıldırmıştır o. Bir de ne bileyim espriden, kanka muhabbetinden anlamaz, şimdi akıllı başlı adamı yolda çıkarırsınız maazallah diye şeetmiştir.
Hey Allahım, benim kocamın da böyle değişik bir grubu var, başka bir konuşmayı gösterdiğinde üst metinde vardı bu künefemsi ifadeden ben kendisiyle epey dalga geçmiştim ama aklıma gelmez orada arkadaşlarına Rotenmayerlik yapmak. Biz olsak kadınla topluca dalga geçerdik, yazık lan.

abi bizim erkek grubunda atılan fotoğrafları dönen muhabbeti bir gören olsa lgbti derneklerine helal sertifikası verir, öpücük emojisi falan hiçbiji.

birinin eşi dostu yakını gruba böyle müdahale etse veya bana bu şekilde atar yapsa afedersin de açar sallar gif yapar gruba düzenli atarım, "kocan zaten pegging seviyor bir gün bi erkek için seni terk eder diye mi bu paniğin" derim, üstüne gider çıldırtırım ağlatırım yemin ediyorum.

Özet: kadın sorunlu, arkadaşın ibiş. vatsap grubunu eşe okutmak nedir ya...

Kadın sorunlu gibi duruyor evet. Whatsapp mesajlarını okumak, bununla yetinmeyip bunu size aktarması vs problematik hareketler, hemfikiriz.

Ama ben bu erkek milletinin, hem topluca bu kadar homofobik olup da, hem de kendi aralarında "bebeğim, erkeğim, balım, kaymaklı künefem" muhabbetleri yapmasını da anlamıyorum arkadaş. Aranızdaki homoerotizm üst düzeyde vallahi. Neyse, siz mutluysanız, allah daim etsin.

kadın kesin sorunlu, kocasının bu konuda bir açıklama yapmamış olmaması onun da sorunlu olduğunu gösteriyor.

ama contexten bağımsız olarak; sizin de üç erkek arkadaş grubunda kalpler, peteğim, balım falan yazmanız (bence bir kadın olarak) çok itici. bunu gay'likle falan ilgisi olmasa da çok itici.

bugüne kadar hiç bir erkek cinsiyetindeki arkadaşıma tatlım, balım, canım künefem demedim (künefem ne ya :D ) bana böyle yazan arkadaşım da yok, o samimiyetteki arkadaşım da yazarsa aramdaki samimiyet ne kadar fazla olursa olsun rahatsız olurum ve düzeltirim.. "başkan, müdür, kanka, dostum, kardeşim vb" kelimelerin suyu mu çıktı?

eşini sizi kıskandığından değil de cıvık konuşmadan rahatsız olmuşsa demek ki..

TC'nin karışmadığı şey mi var?

takip edenlerin suç duyurusu yapması önemli diye biliyorum.

bildiğim kadarıyla orada "topluma malolma" gibi bir durum var. Sen yüklesen bir şey olmaz ama milyonların gördüğü kişi yapsa olur.

Gizlilik olayları da öyle. Seni kameraya çekemem, suç olur ama ünlü biri görünce kameramı çıkarsam daha esnek.

tabi ki suç. o zaman instagramda illegal şeylerin satışı da yapılsın devlet karışmasın.

üstteki arkadaşa cevap. kimseyi kameraya çekmek suç değil. çekilen görüntünün çıkar amaçlı yayınlanması suç. ünlü ünsüz farketmez.

bu olayda adam uçaktan video atıyordu, wcde masturbasyon yaparken ve penisi görünüyordu. pornodan ne farkı var? ceza gelmesini çok normal buluyorum.

aslında kafa karıştırıcı olan şey şu. mesela bu adam şu an amerika'da. yarın yine penisinin fotoğrafını çekti instagrama yükledi. türkiye buna nasıl ceza verebilir? türkiye sınırları içinde gerçekleşmiyor, türkiye'ye ait bir uygulama değil. hiçbir alakası yok.

Hangi ülkeden bunu yaptığı fark etmiyor. Nihayetinde TR'de yerleşik biri, mahkeme üzerinden ceza almasının sebebinin bu olduğunu düşünüyorum. Keza yurtdışında yerleşik biri olsaydı da ahlaksızlık sebebi ile erişiminin engellenmesi için TR Instagram'a talepte bulunurdu. Yurtdışında yaşayan biri zaten TR'de bir kazancı yok vs. devlet dava açmaz haliyle böyle birine.

devletin engel koymasını anlayabilirim. sonuçta ülke sınırları içinde bir düzen tutturmaya çalışıyor. ama benim ülkeyle alakası olmayan bir platformda nerede yaptığımın belli olmadığı bir olayda ceza vermeye çalışması ilginç geldi. sonuçta kerimcan uçaktaydı. ülke sınırları içinde bile değil belki. mesela ben amerika'da porno çeksem ceza mı verecek?

Abi tamam git porno çek o zaman ögrenirsin, tamam ceza verilmesin tamam ya

Adam porno sitesinde mi porno yapmakta instagramda mi farki anlayabiliyor musun

Türkiyede muzur neşriyat yasasının belirttiği hususlar veya gelenek görenek yasalarına göre yargılanabilir ve ceza alabilir bunda ne gariplik var anlamadım?

Burada ki konu hali hazırda halka açık bir şekilde teşhircilik yapmak; sen evinde kendinin çıplak halde videoya çekebilirsin, bunu arkadaşlarınla beraber oturup seyredebilirsin, ancak; halka açık şekilde izleyemezsin, yayamazsın, illaki yaymak istiyorsan muzur neşriyat yasasında belirtilen düzenlemelere uymak zorundasın, hatta uysan bile devlet bunu engelleyebilir, kerimcan durmaz dediğin kişiyi çoluk çocuk takip ediyor, seviyor, falan. dolayısı ile konu biraz çocuklara yönelik teşhirciliğe kayıyor.
@black mamba,
başka ülkelerde (nerede olduğundan bağımsız) eğer aynı eylem suç ise yine o ülkede yargılanır. Türkiye aynı suçtan dolayı tekrar yargılayabilir (kimi durumlar için böyle, hangi durum olduğunu hukukçular daha iyi bilir) ancak her suç için geçerli değildir, örn: hırsızlık pek çok yerde suç, Türkiyede hırsızlık yapan birini amerika yargılayamaz.

uçak konusu ise:, çekim uçakta yapılmış olabilir ancak paylaşım farklı bir zaman diliminde gerçekleştirilmiştir, veya uçakta suç işleyen birinin işlediği suça bağlı olarak, uçağın ait olduğu ülke (hangi şirketinse artık yani) veya kalktığı veya indiği yerin kanunları ile yargılanabilir, bununla ilgili mutlaka düzenlemeler vardır ve onlara uyulmak zorunludur.

Bu arada aynı eylemi aynı platform'da amerika'da yapması; hem amerika devlet'i, hemde platformun sahibi şirket tarafından, kullanıcı sözleşmesinin ihlali ile dava açılabilir. Türkiyede açılabilir mi onu hukukçular daha iyi bilir ama sanmıyorum, öyle olsa şahin k.'ya dava açarlardı.

Sitenin kendisi siliyor olmasi bir seyi degistirmez ki suc unsuru varsa.
Halka acik bir ortama yukluyorsun, tv den yayın yapmak gibi dusun. Mahkemeye ne sorusunun cevabi bu.

Ev almak riskli bir iş, büyük miktarlar söz konusu, hayatınızla ilgili önemli bir karar, ömrünüzün büyük kısmını işgal edecek bir mevzu. Normal yani.

Aşma kısmı, borç ödediğin süreyi kısaltmakla mümkün. Öncesinde para biriktir, bankadan daha az kredi çek.

3 yıl üzeri borç ödeyenlerin içkerindeki çocuk ölüyomuş diye duydum.

28 aydır ödüyoruz. ailecek zorluyor. ama parayı havaya atmadığını bilmek ve birgün biteceğini bilmek rahatlatıyor. hep kiracıydık o yüzden zorluk şimdilerde tat veriyor. delirdik mi ne:)

ben bu kavrami anlayamiyorum.

"basini sokacak bir yer olsun" bu iste inanilmaz yanlis yeterli para yoksa.

hayatta cok ciddi bir sey olmazsa zaten kimse evsiz kalmiyor, zaten o cok ciddi olay olsa ev bile gidiyor zaten.

cebinize ev degerinin %50-60 ini koymadan ev almak hayati ipotek etmek gibi.

illa ev sahibi olunmasina gerek yok para yoksa. bu zorunluluk olarak görülmemeli.

bunun yaninda en büyük sacmalik ise ev alindiginda hayat boyu orada oturulacak büyük oranda, millet is degistiriyor sirf bu sacmalik yüzünden günde 1-2 saat yolda geciriyor.

imkan varsa ev alinir yoksa alinmaz, bu zorunluluk olarak görülmemeli.

her ay krediye çentik atıyorsun zevkli oluyor. korkma ödenir bir şekilde.

her ay 2.800 papel gömüyorum krediye
ama gel gör ki 1.000 lira kira versem psikolojik olarak daha çok etkilenirdim.

maaşım hep artacak ama kredi hep sabit kalacak kafası da çok tatlı.
Allah herkese ev sahibi olmayı nasip etsin diyor ve bitiriyorum.

Kredinin bir gün biteceğini bilmek, kiranın ömür boyu bitmeyeceğini bilmek.

Seni hangisi rahatsız etmeli sence?

Yapıştır gitsin, korkma. Kredi ile ev alıp da pişman olan, ya da ödeyemeyen insan sayısı yüzdelik olarak istetistik tutmaya bile değer tutarda değildir tahminim.

Ömür boyu da orada oturmak zorunda değilsin, borcu bitirince kiraya verir başka yerde kiraya çıkarsın.

Şehir bile değiştirirsin ne olacak ki? Ama eninde sonunda sana ait ve dönebileceğin bir evin olduğunu bilmek oldukça rahatlatıcı.

3 sene demiş biri, 3 sene nedir ki? 12 senelik mortgage'a girdim. Sonra ara düzenlemeyle 11 seneye düştü. İlk 2 sene çok rahatsız etti. Çocuk küçüktü, eşimin işi tepetaklak olmuştu. 750-1.000 TL kira veriyorken 2.800 mortgage'a ödüyordum. İyi ki yapmışım.
Sadece bir ara bir iş fırsatını sadece riske girmemek adına geri çevirmek zorunda kaldığım için kendimi çok yıprattım, ama şu anda o fırsattan daha iyi bir durumda olduğum için onu bile dert etmiyorum.
Oturacağınız ev için borca girmenin doğru bir karar olduğunu düşünüyorum.

ben: bunca yil krediye ipotek edemeyiz kendimizi, ya isler aksarsa odeyemezsek ne olacak?
hanim: isler tokezleyince krediyi odeyemeyen kirayi da odeyemez, ev sahibi de 1 ay sonra kapiya koyar.
ben: hmmm mantikli dedin ha. ya allah

sonuc: yarisi bitti yarisi kaldi, gelir giderinizi duzgun hesaplayip krediye girerseniz odeniyor bir sekilde. evet bazen zorluyor ama her ay verdigim kira daha cok koyuyordu. simdiki aklima olsa 2 yil kirada oturmaz direkt girerdim ama biraz garantici oldugum icin ikna olmam zaman aldi.

Geçen aya kadar ben de girilmez kredi işine diyordum.
taa ki
Geçen ay bir ev buldum 500 bin civarı
300 kusur bende vardı 180 de kredi çektim.
Aylık ödeme 4000 maaş zaten 5000 ödüm kopuyordu nasıl öderim diye.
2. hafta kiracı buldum 2200 tlye deposito falana aldım.
Acayip rahatım diğer türlü napsak bu kadar parayı g.tümüze mi soksak falan diyordum. ilk ödemeyi yaptım bu arada.
enseyi karartma çek krediyi

bende korkuyordum, hala korkuyorum işsiz kalırız ödeyemeyiz falan diye. ama bu korkudan dolayı da almamazlık edemedim, çünkü kirada kalsaydım 8 yıl sonunda elimde hiç bişey olmayacaktı. şimdi tümüyle bana ait bir ev olacak.

96 ay çektim bende. aylık 4 bin ödüyorum. şu an 93 taksit kaldı :) kendi evinde oturma hissi güzel bişeymiş. kiracıyken kiracıyız evde zaten diye bişey yapmıyoduk. şimdi kafamıza göre dekore ediyoruz, avizelerin yerini değiştirtiyoruz falan :)

1- birikmiş parayla peşin almıyorsan
2- başka evin yoksa

ev alınır, yardır.

Ya tam size göre bir yer bence çünkü annem de sürekli arkadaşlarıyla orada buluşuyor :) Salacak Filizler Köfte. Manzarası saçma güzellikte, lüks değil ve kocaman bir yer.
edit: Düşününce, Boğaz manzaralı değil, Kızkulesi ve tarihi yarımada manzaralı bir yer aslında.

orada sadece köfte vardır sanırım :) vejetaryenim da :)) olsun, elimizin altında olsun yine de :)

çengelköy, çınaraltı'na götürebilirsiniz.

tekne turu

Yoros kalesindeki cafe

çengelköy çınaraltı,

dışardan böreğinizi alın çayı çınaraltından , haftaiçi erken saatte gidin.

Anadolu hisarında seçenek çok

Merkezi yer dediğiniz için aklıma beşiktaş dürümce geldi. Yine oraya bağlı manzaralı bir kafe kısmı vardı. Hala duruyor mu emin değilim gerçi.

İş çıkışında annenizle Üsküdar'da buluşun, sonra iki adımda Beylerbeyi'ne beraber gidin. Sabancı Öğretmenevinde Boğaz manzaralı şahane oturun.
Bütçe çok kısıtlı değilse Eminönü Hamdi Restaurant'ın manzarası müthiştir.
Karaköy'deki manzaralı mekanlar akşamları eller havaya oluyor, sakin olanlar da manzarasız.

Çengelköy Çınaraltı önerilerine katılmaya geldim. Erken gitmekte fayda var.

Çıkınca da Kanlıca'ya doğru devam edebilir, Kanlıca'daki minik teknelerle Emirgan tarafına geçebilirsiniz. İstanbul boğazını daha iyi deneyimleyecek bir şey olamaz.

Emirgan Korusunda dolaşır, yukardaki köşkte manzaraya karşı bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Belediye tesisidir, fiyatlar abartı değil, lezzet ortalama. Pişmanlık vermez.

Sonra da duruma göre isterseniz sahilden Beşiktaş'a doğru gidebilirsiniz. Ya da yine aynı teknelerle Anadolu Yakasına geçebilirsiniz.

Bunu sadece tel braket vs. olarak düsünmeyin. Ortodonti uzun bir süreç. Dişleriniz nispeten düzgün olsa bile 1 seneyi buluyor sırf süreç. Tel tedavisi sonrası da malum devam ediyor süreç, dişlerin yerini koruması adına. Etti mi size 2 sene. 2 sene boyunca ortalama her ay ortodonti uzmanına görüneceksiniz. Biliyorsunuz devletin karşılamadığı her türlü tedavi özelde pahalı. Şöyle düşünebilirsiniz, 2 yıl boyunca baska bir tedavi için her ay bir hekime göründüğünüzü ve tedavi olduğunuzu düşünün ne maliyeti olur? Ortodontistin hakkı diyelim biz buna.
Tabi şimdi seffaf plaklarla yapıyorlar onların maliyeti de benzerdir fakat belki biraz daha uygundur.

diş teli büken bir makinenin yazılımını ben yaptım.
diş teli 5$ en fazla.
braket fiyatlarını bilmiyorum onlarda birkaç dolardır.
geri kalanı tamamen geçirmece.

2 senelik bir diş teli tedavisi için ortalama 3 haftada bir diş hekime gidiyorsunuz ve tel açılarını düzeltiyor sürekli. diş teli fiyatları pahalı olmasının nedeni uzun olması ve hekimden 20 ye yakın randevu almanız. istanbul açısındanda iyi araştırma yaparsınız fiyat performasın olarak en uygun diş teli fiyatları buradan bakabilirsin. www.periodent.net

İki sene önce kızıma diş teli takıldı, arkadaş tavsiyesi ve indirimi ile 12.000 TL tuttu. İlk 3 ay 2 haftada bir gittik, sonrasında her ay. Bakın neredeyse 3. sene olacak hala gidiyoruz. Her gidişimizde minimum yarım saatini ayırıyor, arada braket kırıldıysa değiştiriyor. Bu pandemi şartlarında hasta için ayrı kendisi için (her hastada değiştirdiği) hijyenik malzemeler... Valla ben takdir ediyorum. O zaman için çok pahalı gelmişti, ama çok iyi bir hizmeti hakikaten arkadaş yardımı ile aldığını düşünüyorum.

Hep almak istediğim bir kot mont ancak bu fiyatlarından ötürü alamadım bir türlü.
Bence güzel.

benim için iticiliğin ceket hali tam olarak bu linkteki şey. ısıtmasında sorun olacağını sanmıyorum içi kürklüymüş, kazakla atkıyla falan üşümezsiniz de bu paraya daha hani şık ve güzel bir şey alınabilir sanki. neyse ben bişey demiyom.

bununla kış geçer mi? bence geçmez. yani soğuk havaları atlatır ama kar veya yağmurda işe yaramaz. hani ekstra olarak alınabilir ama kış geçirmek için alınmaz.

icindeki "kurk" gercek degil ki. herhangi bir izolasyon saglayacagini dusunmuyorum.

bir kere kısa, ikincisi içi kürk bile olsa dışı kot..özellikle karlı yağmurlu bol nemli havalarda bir işe yaramaz +1

affedersin ama kışın bununla g*tün donar. ara mevsimlerde giyilir ama.

Ceket çok kötü. Nerede yaşıyorsunuz bilmiyorum ama akdeniz için bile yeterli olacağını sanmıyorum.

kar ve yağmurda iş görmez bence de. bir de bu tarz ceketler bana frank gallagher'ı hatırlatıyor ondan sevemiyorum ne erkekte ne kadında.

Yukarıda dendiği gibi, iticiliğin ceket hali diye düşünüyorum ben de. Şimdiye kadar yakışan insan da görmedim.

300 lira verilmez buna
daha iyi markaların aynı fiyat seviyesinde daha şık ve kaliteli ürünleri vardır.

1- kis kot ceketle gecmez. bilmiyorum belki antalya'da, izmir'de gecer.
2- kot ceketi cok severim bir erkek olarak, kizlara da yakistiririm ama bu bence guzel degil.

Bizim kıza ara mevsim için H&M'den aldık bunun benzerini. Kış geçmez bununla. Ben kot ceketin içi kürksüzünü severim ancak anladığım kadarı ile gençler arasında çok beğenilen bir şey. Alacağınız tek kışlık ceket buysa almayın, ama 10'lu dereceleri hava yağışlı değilse rahat geçirirsiniz. Ben de giydim 1-2 defa. Epey sıcak tutuyor.

Koton'dan falan daha uygun fiyata alirsin ici kurklu kot ceket.

Bende kadifesi var bunun mis gibi ceket ne gommusler arkadas. Levis de retrolari var onlar da cok iyi ama daha pahali 500 600 lira.

Normal gibi. Tek eksik yazmadığınız "annesi banyoya sokup yıkıyor" kalmış.

Bana biraz akli dengesi çok yerinde değil gibi geldi. Bilemedim.

youtu.be

Saksıya tükürmekte sorun göremedim. Asıl antisosyal davranış yere tükürmek. Gerçi bizimki gibi memleketlerde bu türden davranışlar norm kabul ediliyor.

Premium denyo. Sopası eksik.

Kışın palto giymeye neden karşı olunur ki? Mevsimlerin bizim nasil giyinmemiz gerektiğini belirmesine mi içerlemiş. Yemekler konusundaki tercihine bir şey diyemicem olabilir yani bol baharatlı, soslu seviyordur.
Ama genel olarak bir aykırılık var evet. Gözümde dağınık, düzensiz, biraz aylak bi tip belirdi.

delilikten çok ergenlik gibi geldi çoğu. asosyallik de var. fazla konfor alanında kalmış.

amaaan, tam dayaklık...

herkesin hayatina kimse karisamaz nasil yasiyorsa yasasin beni ilgilendirmez ama bu anlattigin tipi karsidan gorsem yolumu degistiririm en olmadi karsi kaldirima gecerim.

Spor yapmak veya kursa gitmek yerine evde durmak. Aman ne ilginç ne ilginç.
Kışın parmakarası terlik giymek hariç hepsi anlaşılır. Baharatı çok döküyormuş bak sen.

Yere tüküren kişiler sayıca çok fazla iken bu herifin saksıya tükürmek gibi aslında daha mantıklı(sessiz yapıyor demişsin) bir iş yaptığı halde onu, buraya yazacak kadar yadırgıyor olman daha ilginç.

her seyin bahanesi var da bir ay ayni kiyafetle dolasmanin yok. balgaminizi da bir zahmet peceteye mendile falan cikarin. organik atik diye saksiya sicalim mi ya?

ciddi olmamakla birlikte anne ve/veya babasi tarafindan buyumesine izin verilmemis, kimlik bunaliminda, sosyal zekasi gelismemis bir insan canlandi gozumde.

çok ergen lan piüv
"ben yarış atı değilim, ben bir bireyim"
of çok ergen
duyuruda da buna uygun 100 kişi bulursun hemen
hepsi de anasının evinde, kokuşmuş donuyla oturup oyun oynuyor harçlığı ile.
ayakları üzerinde durup, böyle denyo olan yok zaten dünyada

"onlar beni istemiyor değil, ben aslında onları istemiyorum"
savunması
istenilmediğini, kalifiye olmadığını, tercih edilebilinir olmadığını
"aslında ben istemediğimden" diye kendince tölere ediyor

ilgi çekme çabası gibi duruyor. tam dayaklık ama ha. babası olsam sanayide 1 ay çırak olarak verirdim, fabrika ayarlarına dönerdi.

Bence bir psikoloğa gitse kesin ciddi bir hastalığı olduğu ortaya çıkar.

Kışın mont giymeye karşı olmak nedir ya :O
Bir ay aynı kıyafetle dolaşmak. Bir insan temiz kıyafet giymemeye nasıl bir açıklama getirebilir acaba!
Mülakata taliban sakalıyla gitmek ve yere tükürmek, balgam çıkarmak sosyal zeka düşüklüğünün göstergesi olabilir ancak.

Organik diye bitkiye tükürmek ne :O
Öfff valla midem bulandı.

Biraz obsesif bozukluk oldugunu dusundum. Asiri ciddi bir mesele degil. Takintilari ve tuhaf huylari olan acayip biri iste. Bir de uyuz tabii.

Bana da psikolojik sıkıntıları var gibi geldi. Ayrıca içimde dayak atma isteği uyandırdı :/

Daha da arttırabiliriz yani bu arada

Trafik ile ilgili bir örnek

Bu arkadaş trafikte sinyal vermeye de karşı, "döneceğim zaman arkamdaki döneceğimi anlayabileceği şekilde araç kullanıyorum" diyor.

Starbucks ie ilgili bir örnek

Her gittiğinde dopio espresso çektirip kahveyi alırken baristadan bir shot daha rica ediyor. Ama ara sıra değil hep. Çünkü bunun baristaların inisiyatifinde olduğunu, onlara hiçbir zararı olmadığını, tek shot için koca Starbucksa ekstra para vermeyeceğini söylüyor, gerekirse baristaya trip atıyor falan.

Kişisel bir örnek

Her gün duş alıyormuş ama saçların yıkamıyormuş, gereksizmiş, saçlarını 2-3 haftada 1 yıkıyor.
Su içmeye de karşı, asla su içmiyor.

bu arada baharat kısmında konu baharatlı yemek yemesi değil aslında, yesin tabii ama konu "yemekli baharat" olunca çevredeki herkes tuhaf tuhaf bakıyor. her restoranda masaya dolu gelen tüm baharat kavanozlarını yemeğe boca edip bitiren biriyle yemek yemek de tuhaf oluyor.

yani aslında özet olarak ilk bakışta tuhaflığı zaten farkediliyor.

ama bu psikolojik bir sorun mudur, kişilik bozukluğu mudur yoksa herkesin hayatına kimse karışamaz denilip geçilecek basit değişiklikler mi işte bu noktada farklı fikirler çıkabiliyor. çevresi de sanırım farklı fikirlerde ki, kimi hiç üzerinde durmuyor, kimisi de arasına mesafe koymuş. bir tuhaf durum.

Birisinden hoşlanmiyorsaniz ondan uzak durmayi seçebilirsiniz.ergen gibi uzun uzun insanlarin yaşayiş biçimlerini eleştirmek mide bulandirici bir şey , dayaklik yazan bile var. Sorsan kendini modern bir insan olarak tanimlar. apartman teyzeni kafasini birakip kendi hayatiniza odaklanin. Ve bu igrenç zihniyetiniz karşisinda birisinin size sanane amk dedigini düşünün. Ve modern birisi olmaya çalişin.Zor ama deneyin.

bu arada ben kendi adıma eleştiriyorum veya normal buluyorum demiyorum, son derece nötr kaldım.

sadece davranışlarının başka insanlar tarafından nasıl algılanacağını merak ettim.

zira bu kişi bazı konularda benden fikir almak istedi, ilk işleri kalıcı olamadı, anlaşmazlık yaşadı çıktı, iş bulamıyor ne zamandır, ben uzun süredir çalıştığımdan yardım akıl vs rica etti.

ben eleştirmak bir yana sadece bu konuların tuhaf karşılanıp sosyal hayatta ve iş hayatında ona zorluklar çıkaracağını düşünüyorum. bu riski alıp almamak tabii yine kendisinin bileceği şey ama bu durum ona böyle anlatılmalı mı acaba yardım için ve insanlar acaba nasıl algılıyor bu önemli. işin bu noktası tartışmaya en açık yer.

maalesef çoğu şey artık iyiden iyiye bir algı yönetimine dönüşüyor.

sanırım ya oyuna girmeyeceksiniz, ya oyunun kurallarına kafa tutacak kadar güçlü zeki zengin çalışkan vs olacaksınız veya oyunun kurallarına uyacaksınız.

biz evi çizerken tuvalet ve mutfak girişe yakın olsun derlerdi hep. ellerde meyve sebze olduğundan hemen mutfağa erzakları koyabil yerleştir diye.
mimarlar daha detaylı anlatır. ben inşaatçıyım.

edit evet şu anki hali oldukça iyi.

mevcut hali mi iyi diyorsunuz yani hocam?

dümdüz insan olarak cevap veriyorum. mevcut haliyle iyi çünkü kapıya ve salona yakın. evin uyuma ve dinlenme alanından da yeterince uzak. evi çünkü ikiye bölmüşsünüz gibi görünüyor şu plana göre ki en sevdiğim şey, yaşam alanıyla dinlenme alanı ayrı duruyor. oturma odasına taşısanız mutfağı anlamsız ufaklıkta bir oda bırakmış olursunuz, hem de ne bileyim uyuma alanına çok yaklaştırmış olursunuz sanki. tüm alanlar birbirine girer.

Bu tip mutfaklar özellikle kadınları yaşam alanından uzaklaştırıyor. Kendi adıma konuşayım, o mutfakta iş yaparken ömrüm geçecek. Yemeği sofraya taşı, sofrayı mutfağa taşı. Ömür biter.
Ben olsam evye ve ocağı öbür duvara alır oturma odasını mutfakla birleştiririm. Zaten ayrı salonunuz varmış. En azından daha büyük bir alanda hep beraber (burası önemli) yaşarsınız.

Bu taslak yönler dikkate alınarak mı çizildi? Yani resme bakarken salon üstte duruyor, Çizim yaparken üst tarafı kuzey baz alırız. Tüm haritalarda da böyle kayıtlıdır zaten.

Eğer salonu kuzeye attıysanız iyi değil, ha yok salon güneye bakıyorsa ve bu çizim yönler için doğru konumda değilse mutfak kuzey cephededir.

Mutfak karanlık ve basık olmamalı mümkün mertebe, Mutfak ve salon mümkünse güney cephe olmalı, ışık almalı. Birbirlerine yakın olmalıdır.

Cephe yönlerini işaretleyip tekrar çizim yüklerseniz daha iyi fikirler veririz.

Stubborn denilebilir.

Google gorsellerde aratinca da destekliyor gibi.

Arm crossing, crossing the arms anahtar kelimeler ikinci sorunuz için.

Defensive (=savunma) diyesim var.

masanizda iri bir kase salata eksik olabilir, corba ile baslamayi deneyebilirsiniz.

aksam yemeginden sonra, bir hobi (puzzle vs..) veya yuruyusle atistirma dongusunu kirmayi deneyebilirsiniz.

ekmegi bugday, cavdar zart zurt hic birsey almayin, hayatinizdan cikarin.

muhtemelen karbohidrati bol yemekler yapip kan sekerinizi hizlica yukseltip dusuruyorsunuz, atistirmaliklara saldirmaniz bundan.

Önemli sorun karbonhidrat bağımlılığı ve abur cubur yeme alışkanlığı.

Müstakbel eşim çayı boş içmiyordu muhakkak bisküvi tuzlu tatlı birşeyler yiyordu. Ne kadar karnı tok olsa bile sırf yemek için içiyordu.

Öncelikle bunu yasakladım. Abur cubur yok çok istiyorsa leblebi maden suyu kefir başka atıştırmalık yok..

İkincisi ben hızlı yemek yiyorum cidden sorun çözümü beynime ve mideme hile yaparak çözdüm.

Çorba kasesi normalden büyük yaklaşık 1.5 kaseye denk gelecek şekilde bazen iki kase.

En önemli kural tatlı kaşığı ile çorba içmek mesela 1 kaseyi normal kaşık ile 15 kaşık da 2-3 dakikada mideye indirirken tatlı kaşığı 1.5-2 kaseyi 6-7 dakikada yiyorum :)

Ana yemek normal tabakta

Pilav makarna vb şeyler küçük tabakda oran olarak her zaman kullandığın tabağın yarısına denk gelen tabak ayarla. Yarı yarıya az yemiş olacaksın ama tabak bittiği için psikolojik olarak 1 tabak yediğin hissine kapılacaksin. Bunun yanında kepekli pirinç ve Makarna tavsiye ederim.

Son olarak hızlı yiyen bünyeler ve mide tam dolmadan mutlu olamıyorsan harika bir kurtarıcı salata hemde bol salata. Mideyi doldurmak için az kalorili mükemmel yer kaplayan yegâne şey.

Tatlı isteği en kötüsü bunu haftada bir genelde pazar günü ödül günü olarak kabul edip istediğimiz tatlı pizza yada hamburger yiyoruz. Tabi o gün en az 10 km yürüyüş yapmak kaydı ile.

Son olarak hafta sonu pis boğazlık yaptığımız için pazartesi salı tamamen vegan besleniyoruz. Kahvaltı dahil herşey vegan. Pilav makarna gibi karbonhidrat grubu yasak. Örneğin tereyağsiz sebze çorbası akşama zeytinyağlı pırasa enginar vb

İki gün vegan beslenerek güzel detoks yapıyoruz.

2 ayda 10 kilo verdim eşim 4 kilo verdi ( Abur cubur bırakamadı )

Sürekli yaparsanız faydasını göreceksiniz. Ben bu arada 8-16 aralıklı oruç yapıyorum. Hafta içi kahvaltı yapmıyorum hafta geç kahvaltı ve akşam yemeği.

bugday urunleri yemeyin. yagli salata, et hep olsun. cer cop yersen doymazsin.

Biz şöyle yapıyoruz:
* Kış vakti çorba, maalesef bundan başta ben vazgeçemiyorum, yoksa çorba dediğimiz şey de çok masum değil. En azından et suyuna sebze veya bakliyat çorbası gibi çorbaları yapıyorum, tarhana ya da unla kalınlaştırdığım çorbaları kaldırdım.
* Etli sebze yemeği. Çocuklar şükür sebzeyi seviyorlar, yoksa ne yapardım bilmem. Sıklıkla fırında yemek yapıyorum ya da düdüklü tencerede. Kızartma yok denecek kadar az.
* Kocaman salata. Haftanın bir günü pazardan aldığım yeşillikleri yıkayıp bu iş için kenarda tuttuğum eski havlulara sarıp buzdolabına koyuyorum. Bir hafta aynı çıtırlıkta kalıyor. İnsan çiğnerken doyuyor.
* Yemekten bir süre geçtikten sonra meyve derler ya, yok meyve öğünün bir parçası olmalı (metabolik balans sen çok büyüksün). Yemekten sonra hemen yiyeceksin ve sonra ağzının fermuarını kapatacaksın. Son dönemdeki kilolarımın sebebi TV önünde yuttuğum üzümlerdir. Çok fena kilo yapıyorlar.
* Ekmeğe gerek yok. Kahvaltı haricinde hiç canım çekmez, kahvaltımı da hafta içi ekmeksiz yapıyorum, hafta sonu canım çok istiyor namussuzu.

forum.mutlubebekleriz.com
forum.mutlubebekleriz.com
Bebeğimin takibi için kullandığım uygulamanın forumu burası. Sekteye uğramayan nadir görünüyor.

turkiye'de bu soruya kadinlardan dogru cevap alman imkansiz, reddit gibi sitelerde sormak daha mantikli. cinsellige hastalikli bir bakis acisi ile yetismis bir toplumuz, kadin erkek iliskilerimiz gercekten cok sagliksiz bakis acisi uzerine kurulu, herkes degersizlik hissinden muzdarip. kadinlar koca ve bebek sahibi olunca kendini gerceklestirdigine, degerli olduguna inaniyor. bu kadinin zaten eskiden daha guzeldi diye sorgulama yetisi yok.
erkekler bir tik daha acik, cunku hayatin icinde zaten daha cok varlar kucuklukten itibaren.
cok cok yakin arkadaslarimdan duydugum cinselligin kesinlikle eskisi gibi olmadigi, iki cocuklu olanlar iptal zaten. erkekler daha cok kadinin cocugu hayatinin merkezine koyarak yasamasindan muzdarip, bunun nedeni de 'adi olmayan' kadin nihayet kendine bir kimlik buluyor. ancak yine de genelleme yapmak yanlis bence, iliski emek istiyor.

cok etkiledi

Başlığa cevabım evet. Nasılını da anlatayım.
Ben kadın tarafıyım. Anneyim yani.Eşimle ilişkimiz de gayet dengeliydi, iş bölümü filan çok daha hakkaniyetli idi bebek öncesi. Sonra bebek geldi. Tamamen bağımlı bir yaratık. Ki başlarda bunda bile nisbeten yükü paylaşıyorduk. İlk çocuğumuzda hele ilk 6 ay ben çocuk uyutmadım. Gün içinde ben emzirdikten sonra annem uyuturdu. Eşim işten gelince annem kendi evine gider bize çekirdek aile olarak bebeğin keyfini çıkarmak kalırdı. Akşam uykusuna da eşim yatırırdı kızımızı. Sonra benim de süt iznim bitti, mesaimin başlamasıyla hayatım kaydı diyebilirim.
Detaylara girmeyeceğim ama ilişkimiz evrim geçirdi seneler içinde. Hala daha birbirinden çok zevk alan bir çiftiz, sadece daha organize olmak, hesap yapmak gereken bir yapıya dönüşüyor evlilik. Yan odada çocuk varken salonda sinema seyrederken olayın romantizmine kapılıp uçamıyoruz artık. Ya da "bugün çok yorgunum, yemek/içmek herkes kendi başının çaresine baksın" da bir opsiyon değil. Daha mutlu değil ama daha az sorumluluk gerektiren bir hayatım vardı.

ilk başta alışma sürecinde çok fazla yalpaladık biz çünkü kızım ailemizin 23 sene sonraki ilk bebeğiydi. bir bebek nasıl büyür, nasıl uyutulur, nasıl oyalanır hiç bilmiyorduk. biraz da sorunlu süreçlerdi bizim için. 6 haftalık hamileyken işyerinde merdivenlerden yuvarlandığım için hamileliğim hep düşük riskiyle geçti. sonrasında 9.5 ay süren kolik sancıları ve buna bağlı olarak günde en az 20 saat süren ağlamalar günlük ortalama yarım saatlik uykular vs derken aşırı rahat bir hayattan cehennem azabına geçiş yaşadık resmen. bebeğe kızamadığımız için de birbirimize kızdık. ben ona ben hiç istemezken ısrarla çocuk isteyip bizi bu duruma düşürdüğü için düşman oldum, o ise bütün anneler çocuklarını sakinleştirip susturabilirken benim bunu beceremeyişime bilenip beni kötü anne olarak etiketledi. ama buna rağmen öyle kavgalı gürültülü bir evliliğe dönüşmedi bu süreç. yalnızca uzaklaştık mesafe girdi aramıza duygusal olarak.

cinsellik açısından bir şey değişmedi. öncesinde de fazlasıyla tatmin ediciydi, sonrasında da son derece keyifli devam etti. hamileliğimin son ayı ve doğum sonrası ilk 40 gün dışında ayrı kalmadık. uyumayan bebeğe rağmen fırsat yaratmayı bildik. bebek sevmeye gelen biri kapıdan girince sessizce arka odaya süzülüp hasret giderdik artık ayıpsa ayıp dedik buna da ihtiyacımız var. neyse ki her gün en kötü ihtimalle annem geliyordu ve zorluk çekmedik bu konuda.

yalnızca son istanbul depreminde kızım gündüz bakıcısıyla yakalandı ve kadın inanılmaz panik yaptığı için kızımda travmaya dönüştü bu durum. o depremden beri yalnız uyuyamıyor. şimdi daha çok zor bizim için sevişmeye zaman ayırmak çünkü zaten uykudan nefret eden bir çocuk. günde toplam uyuduğu uyku saati 6 7 saati geçmiyor. gündüz uykusu zaten yok. anne baba saatlerimiz zaten azken bir de uyurken birimizi esir almaya başlaması işleri hepten zora soktu bizim adımıza.

kızım artık 2 buçuk yaşında ama ben hala haftada en az 2 gece kafamı yastığa bile değdiremeden işe gidiyorum mesela. 4 saat deliksiz uyusam 3 gün uykusuz geçirebilecek kadar uykuyu sevmeyen biriyim ama kızım o kadar uyumuyor ki ne sabrım, ne tahammülüm kalıyor onunla ilgilenmek için. çalışan anne olmanın dramı mıdır bu, yoksa bana çocuğun böylesi mi denk geldi bilmiyorum ama hamileliğin sonuyla birlikte yaklaşık 3 senedir uykuya hasretim. deliksiz uyuduğum gecelerin sayısı 1! uyudu dediğim gecelerde en az 4 5 sefer uyanıp yanına çağırıyor odadan odaya mobilize halde geçiyor gecelerim.

çocuktan öncesi sonrası diye bakarsak öncesinde de çok dolu dolu hayatı olan biri değildim ev kuşuydum. eşimle güzel yemekler yapıp film maratonları yapalım, sabahlara kadar pes oynayalım falan tarzı aktivitelerimiz vardı. ilk 3 sene ekrandan olabildiğince uzak tutmaya çalıştığımız için hala öyle film dizi izleyemiyoruz, oyun oynayamıyoruz ama kızımızla oynamanın verdiği haz da onun eksiklerini fazlasıyla kapatıyor. dünyaya bir çocuk getirip onu iyi insan olarak yetiştirmeye çalışmanın mutluluğu bana yetiyor. eskiden başka şeylerden mutlu olurdum, şimdi başka şeylerden.

haa ama çok zor gerçekten bana kimse bunu böyle anlatmadı. eşim de ailem de çocuk yapmaya ikna etmek için hep toz pembe taraflarını anlattılar. sonrasında kendimi hep iyiye hazırladığım için aylarca lohusa depresyonundan çıkamadım kendimi öldürmemek için verdiğim mücadeleyi ben bilirim! çok şükür atlattım o günleri. ama 2.bir çocuk benim için hala kabus gibi. asla düşünemiyorum, rüyamda hamile kaldığımı görüp ağlaya ağlaya uyanan dakikalarca sakinleşemeyen biri haline geldim, gerçekten kazara falan hamile kalsam kafayı yerim sanırım. bu süreci bir daha yaşamaya gücüm kalmadı çünkü. ne kolik sancıları, ne diş çıkarma sıkıntıları, ne sendromlar, ne yalnız kalma ihtiyacını anlayamayan ve 5 dakika soluklanmak istesem "ama bebek seni istiyor annesi" diyen insanlar, sıkıntılarını anlatınca şımarıklık olarak görenler...

iyi ki yapmışım asla yeri doldurulamayacak şeye sahibim, hayatım zenginleşti duygusal anlamda. ama asla bile isteye bir daha yapmam...

Açık yürekle cevap veren herkese çok ama çok teşekkür ediyoruz. Umarım sıkıntılarınız en kısa zamanda son bulur, hayatınız normal düzenine bir an önce kavuşur.

Cocugun hayatinizi en çok aksatacagi rutinleri bozacağı zaman ilk birkaç yıl sonrasi daha kolay. Eğer aşkınızın ilişkinizin iletisiminizin bu birkaç yılı geri donulmez hasar almayacak şekilde atlatabilecek kadar güçlü olduğuna inaniyorsanız ( ki böyle olmayan zaten hiç evlenmemeli bence çocuk olmasa da bir yerde zortlar o iliski) düşünmenize bile gerek yok bence.

elbette degisecek, cunku 7/24 size bagli olan birisi olacak hayatinizda. eski hayatiniz kalmayacak... bunun da bir suru artisi var, eksisi var; her seyde oldugu gibi... cocuk evet dunyanin en guzel seyi ama ayni zamanda dunyanin en zor seyi de.

birakin iliskinizi, cinselligi; tum hayatiniz degisecek...

mesela kalça ya da pirzola gibi parçaları tencereye (tercihen düdüklüye) koyup, içine çarliston/kapya biber, domates, kekik, kimyon vb. (zevkinize göre, bol baharatla) ve biraz suyla pişirebilirsiniz.
yağa falan hiç gerek yok, tavuk kendi yağıyla pişiyor zaten.
çok da güzel oluyor.
aynı şeyi bütün piliçle de yapabilirsiniz.

domatesliden kastınız salçalıysa, düdüklüde ya da tencerede yine salçayı yağ ile kavurup aynı şekilde pişirebilirsiniz.

Az zeytinyağında soğan ve kapya biberi biraz da sarımsağı soteleyip borcama yerleştirdiğiniz tavuk butlarının üzerine döküp doğru fırına. İlk önce yağlı kağıtla üzerini örtün iyice piştikten sonra 15 dakika ızgaraya getirin. Nefis oluyor.

bir arkadaş haşlanıp didiklenmiş tavuğu körileyip kavurmuştu. tadını sevmiştim.

eklemeyi unutmuşum. aslında tavuk göğsü için soruyorum. spora başlıcam. bu yüzden sürekli yemek gerekecek. ızgara uğraştıcı oluyor ve uzun sürüyor. fırınlayabilirim belki.

Arasına kaşar loru koyup fırınlamanı öneririm.

İlginç bir soru. Marjinal birisin sanırım:) cevap veriyorum: çayı şekerli içerdim, kahveyi de. Şekeri komple bırakmadım ama az tuketirim zaten. Şekeri kullanmayıp kullanmayıp kazayla şekerli çay içince "bu ne lan? İğrenç!" Deyip tukuruyorsun. Yani "hmm, butun hucrelerim seker istiyor su an" demiyorsun. Sende nasil etkisi olur bilmem.

insanlar aslında birçok maddeye bağımlı ama seker özelinde konusursak seker insana ısı ve enerji veren bir madde. insanlığın gelisiminde yeri ayrı adeta bir su gibi. gecmis yüzyıllarda doğal katkı yollarıyla tüketildiği için şimdiki sanayi şekeri gibi beyaz ölüm gibi adlarla anılmazdı. velhasılıkelam hicbir insanın hayatına seker kullanmadan devam edecek kadar yüksek iradeye sahip olduğunu düşünmüyorum o yüzden komple bırakmak gibi uçuk düsüncelere kapılmadan sağlıklı bir şekilde tüketmek gerekli.

Valla bu konuda çok değişik yorumlar var. Bağırsaklar için mesela gluteni azaltmak değil kesmek gerekiyor. Şeker için bilemedim.

hayır. ne kadar az yersen o kadar kardır.

Ben ilk başta yalnızca çayda şekeri bırakmıştım daha sonraları kahvenin tadının sade daha güzel olduğunu farkettim sonraları işlenmiş şeker içeren gıdalardan uzak durmaya başladım şimdi ise yalnızca meyvelerden ve ekmekten şeker alıyorum sanırım.

Bir yoksunluk oluşmadı 5-6 ayda bir künefe, baklava filan yiyorum (zaten çok yiyen birisi de değilim) ve "yav bu şeker ne güzeldi" demiyorum. Sigarayı da bırakan birisi olarak ikisi çok farklı diyebilirim.

Zaten şekeri (glikozu) tamamen bırakmak da imkansız. Beyinin yakıtı sonuçta swh

Geçen bir yaşlı göz doktoruyla konuşurken o da bahsetti, onu da ekleyeyim: günümüzde glikoz şurubu olarak bilinen baklava, tatlı gibi endüstriyel gıdalarda kullanılan mısır şurubu esasen fruktoz şurubu dedi. Kendisi antepli olduğundan, baklavanın eskiden, yediğimiz şekerle yapıldığını tadının şimdikinden daha kötü olduğunu ama bu kadar zararlı olmadığını söyledi.
Sonuç olarak kendisi fruktozun (meyvenin içindeki şeker) fazlası çok daha zararlı dedi (sanırım glikoza göre).

Bir sene boyunca glisemik indeks diyeti yaptım ve kurban bayramında zorla baklava yedirdiler. bi dilim yiyeceğim diye başlayıp tabağımdaki iki dilimi de bitirmiştim dayanamayıp.

Bence her şey eskisine dönmüş olmuyor. Yedikten sonra tekrar perhiz hayatına dönüyorsun. Arada kaçamaklar olabilir. Bence önemli olan kafada tam karar vermek şekeri bırakmaya. “Ya bıraksam mı? Şunu yesem nolur ki? Bir aydır yemiyorum bi seferden bişi olmaz. “ Gibi cümlelerle iradeyi gıdıklamak bu işi zorlaştırıyor. Şu an böyle bi dönemdeyim ve benim için daha zor oluyor yemeyi reddetmesi. Ama yukarda bahsettiğim bi senelik zaman diliminde çok nettim ve de kafam da rahattı. “Yemiyorum, o kadar, bitti. “ Diyordum.

Masa her zaman kazanır

Bitmez. Etki alanı daralır. Suriyede böyle bir yeşil kuşak çalışması varken siyasal islamın bitiyor olduğunu düşünmek yanılgıdır. İrandaki protestolar fln da yanıltmasın her on senede oluyor bu tarz özgürlükçü eylemler. Ortadoğu ve Akdeniz Sosyalist Cumhuriyetler diye bir tanımlama yapmaya yakın olalım o zaman düşünürüz siyasal islam bitiyor mu diye.

islamın bitmesini en son isteyecek kişiler amerika ve ingiltere. islam sayesinde istedikleri gibi at koşturabiliyorlar. ama inanç olarak soruyorsan evet islamdan giderek uzaklaşılıyor.

bu ülke de siyasal islam bitmez. yer altına girer, yer altından çıkar ama hep var olur.

Bitmez, başka formlara evrilir.
Radikal olanlar yeraltına çekilir. Ama bitmesi ne içerideki ne de dışarıdaki güç odaklarının işine gelmez.

Eşya zıddıyla kaimdir.
Tek başına kemalizm kürtçülük ve islamcı siyaseti doğurmaya yetti/yeter.

Ben almıştım. Tırnaklarıma fazla bastırdım herhalde biraz zarar gördüler. Ayaklarım için daha memnun kaldığımı söyleyebilirim. Şimdiki aklım olsa almazdım.

parana yazık bu kadar ziyan ürün görmedim, yatıyor kenarda zaten çok güçsüz

Parlak kan az olunca belki kaka zorlamıştır diyebilirim ama resimde kaka çok koyu renk çıkmış. Acaba bir veterinere danışsanız.

çocuk kabız olmuş diye düşündüm ben de, ikinci bir ihtimal de parazit olabilir. her halükarda veteriner hekiminize danışmanız gerekiyor, aman atlamayın.

Ben kendi soyadıma eşimin soyadını ekledim. Sadece evlilik başvurusunu yaparken bir dilekçe vermek yetiyor.

Evlilik sonrası sadece kendi soyadını kullanmayı başaran 2 kadın var sanırım, onlar da burada değildir muhtemelen, biri benim bildiğim Aylin Kotil. O da ismim benim markam oldu vs gibi gerekçelerle kabul ettirmişti ama bu da çok saçma tabii insan hakları dolayısıyla değil de bu nedenle kabul edilmiş olması sıradan bir kadının bu talebinin kabul görmeyeceği anlamına geliyor. Ayrıca 2015'te açılan o dava sonucunda "kadınlar kendi soyadını kullanabilir" kararı değil de "kadınlar kendi soyadını kullanmak için dava açabilir" kararı çıkmıştı, zira öncesinde bu konuyla ilgili dava da açılamıyordu ama takip eden hukukçu arkadaşlar daha iyi bilgilendirebilir bu dava hakkında.

@SiyamkedisiZorro ben sadece kendi soyadımı kullanmak istiyorum

30 09 2015 den önce kesinlikle dava bile kabul edilmiyormuş, ama bu tarihte verilen bir karar ile kadınlara bu konuda dava açma hakkı verilmiş.

Kısa bir aramayla şöyle bir cevaba ulaştım;

"Ancak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30 Eylül 2015 tarihinde vermiş olduğu karar ile evli kadının sadece bekârlık soyadını kullanabilmesinin yolu açıldı"

eksisozluk.com bu baslikta yapanlar vardi

Camia?

Değil, birleşip tasarruf alıp kurtaracağız Ekşi Duyuru'yu öyle düşünün.

Diaspora?

entelejansiya

vakıf?

Sosyete, varyete, komite, konsey, klik, koloni, lonca, lobi

Mecra

cunta?

Kumpanya @#$%

konsey?

Hegemonya?

sendika

Bir dergâh kalmış söylenmeyen.

community

kooperatif

Zümre
Kökeni arapça mı yoksa ingilizce falan mı?

komünite?

şüreka

yazilmayan galiba bir "meritokrasi" kalmış : )

Klon?

hiç biri mi değil allah aşkına, milleti mi trollüyorsunuz anlamadım ki

fan club?

Fırka?

heyet dendi mi?

Tribute gibisine mi?

Klan ?

Borsa

Penetrasyon ajitasyon atmasyon.

Hortlatayım başlığı, adam bizi trolledi galiba neymiş hatırlayamadığın kelime onu da yazsaydın bari.

Trollemedim. Bulamadım aradığımı. Vaktinizi aldım, kusura bakmayın.

Teşekkürler herkese yine de.

Şura

Kedi, eğer gece kudurmuyorsa hasta mı acaba denir hep:)

evet de bu kudurma başka türlü, zaten bizim kedi tam miyavlıyamıyor da. masanın üstünde ne bulursa atıyor yere. seveyim diyorum sakinleşir gibi oluyor sonra odanın en yüksek yerine çıkıp yarım miyavlıyor.

halka sesleniş konuşması yapacak sanki pezevenk :D

kiler gibi bi oda var, mamasını tuvaletini oraya koyup görmezden gelmeye çalışıyoruz böyle kudurdugunda ama üzülüyorum cünkü yanımızda durmasını istiyoruz :/

Küçükken daha çoktu. Kısırlaştırdıktan ve 1 yaşını geçtikten sonra zamanla sakinleşti. Gerçi hala bazı geceler cosuyorlar.

yediği mama rahatsizlik veriyordur belki de.

Yirim, oğlan değil mi?
Azıyor, delikanlı çünkü. Kısırlaştırana kadar böyle maalesef...

sizi uyutmaması ayrı da dışarı çıkıyorsa kedinin kızgınlığa girdiyse kaçma, kovalanma, bir dişinin peşinden uzaklaşma, başına bir iş gelme ihtimali de bayağı artıyor. 1 yaşına kadar kısırlaştırmama meselesini tartışıyorduk, erkek kediler için yurtdışında 1 yaşı beklemiyorlar. 6 ay standart gibi.
bence kesin karar vermeden önce internetten biraz araştırın. linkleri gönderebilirim isterseniz.

@siyamkedisizorro

Evet erkek.

@not dark yet

galiba bir süre dışarı salmayarak durumu gözlemleyip sonra kısırlaştırmaya götüreceğim.

@proteus

Mamadan oldugunu sanmiyorum ya.en azindan vet mamasi cok kaliteli sanirim cok saglikli gorunuyor dedi, mamasi felicia kitten bu arada belki de n&d denemek lazim.

@baal

Sanirim erken kisirlastiracagim.


Peki odaya kapatmak, disari cikmama cezasi vermek dogru bir cozum mu sizce?

Kapattığınız yerde yeri göğü inletmiyorsa madalya filan takın, patilerinin altını öpün. Ablam kedisini öyle çok azdığı zamanlarda kontrol altına alabilmek için odaya kapatırdı. O da iyi huylu bir kediydi, oda içinde azardı garibim. 8 aylıkken kısırlaştırdı, dertler bitti.

Odaya kapatmak bence kapılara takıntılı hale gelmesine sebep olur. Cezadan anlamazlar.

Ani tepkilerden anlarlar. Yüksek sesle kendinden uzağa itip, hayır diye bağırmak tadında bir davranışa alıştırmak lazım. Sen bunu yaptığında o yanlış bir şey yaptığını anlamalı.

6 aydir her gun sokaga cikmasina izin verdiginiz kediyi birden bire bir odaya kilitleyemezsiniz, bu hayvana eziyettir.
belli ki kizginliga girmis. en kısa zamanda hem kendi iyiliği, hem sokaktaki diger hayvanların iyiliği icin kisirlastirin.

tinyurl.com

Hayatım değişti diyemem fakat birkaç gündür kullandığım yeni yastığın boynumu desteklediğini hissediyorum. Rahat ediyorum.

urun.gittigidiyor.com

Yan yatan birisi olarak bunu önerebilirim: www.ikea.com.tr

Visko kırpıntı yastık iyidir.

IKEA isim yapmış kabul ediyorum ama yastıkları çok dandik.. geçen ay MADAM COCO'dan 2 yeni yastık aldım, resmen bayıldım.. ikea'dan aldıklarım bunların yanında oyuncak gibi kaldı!

www.amazon.com.tr

Evet bir yastık aldım hayat kalitem iyileşti:

yatsan.com

senin gibi düşünüyorum. yazan saçmalamış. adam clockwork orange'dan örnek vermiş ama clockwork orange'ın bir kitap olduğundan ve yazarının ingiliz olduğundan bile bihaber.

cinayete felsefi anlam yüklemek sanatta sık görülen bir fenomendir. işlediği cinayetlere felsefi anlam yükleyen insan entelektüel bir insandır. entelektüel bir insan da klasik müzik dinler. bu kadar basit ve düz bir mantığı var aslında.

Bence böyle bir şey olabilir. Neden kötü karakterler (genellikle) ingiliz aksanıyla konuşur? Var öyle bir Hollywood komplosu.

İlk Hitchcock, Kubrick falan yapmış, sonra o ona selam, bu buna selam yollaya yollaya klişe olmuştur Allah bilir:)

Redditden bilmem nereden destekli sağlam bir metinden aşırdıysa bilemem, orjinalini görmek lazım ama bu haliyle dünya düzcüler komplosu gibi duruyor.

Geçen ben de Şabanoğlu Şaban'dan bir inceleme okudum, bayağı güldüm: seyler.eksisozluk.com ramazan bir yer de "başka iş yok zaten. ekmek aslanın ağzında." demiş burdan o dönem ekonomisinin iyi olmadığını anlıyormuşuz, ulan yeşilçamda böyle lafların olmadığı film mi var? Gazinoda eğlenen halk çöküş dönemi psikolojisini yansıtıyormuş falan:)

tariş

Bogazici memnunum ben.

eyüp sabri tuncer kullanıyorum 20 yıldır.

Valla özellikle kolonya almam pek ama almam gerektiğinde önceliğim Eyüp Sabri Tuncer oluyor.

Ya pereja ya da duru alıyorum ben

selin

En ucuz hangisiyse ya da bimde hangisi varsa onu alan ekip henüz damlamadı mı?
+ ben

Paşabahçe nin güzel çeşitleri var.

Eyup sabri tuncer- ayvalık zeytin çiçeği

Rebul portakal aromalı.

derecesi önemli diyolar.
paşabahçe'dekileri seviyorum.

en iyi limon pereja bence.

Selin'in ardıçlısını da seviyorum, baymıyor ağır değil paşabahçedekilere nazaran.

Geçen senelerde atelier rebul- lemongrass&honey kullanırdım ama çok pahalandı. Şimdi işte gratisten aldığım fısfıslı eyup sabri tuncer mandalina var.

Tariş lavanta kolonyası
Rebul yeşilçay kolonyası
Rebul yasemin kolonyası

saf etanol al.
boş kolonya şişesine koy.
aptal saptal kimyasal ve parfüm koyuyorlar kolonyaya

Aro maması kullanmadım ama benim kedim de kendi markasına alıştıktan sonra başka bir şey yemiyordu (yaş mama hariç). Sanırım kedilerin böyle bir olayı var, neye alışırlarsa sadece onu yiyorlar.

mamayı bilmiyorum fakat muhtemelen epey kötü. aroması azdır. mamayı yenebilir yapan şey aroma, kedi buna geliyor. belki sokak kedisi yiyordur ama, sizin kendi kedinize verdiğiniz mama daha kaliteli ve yüksek aromalı bir mamaysa bu ucuz mama kötü gelmiştir ona ve yiyememiştir.

Sokaktaki kedileri önce süt peynir yoğurta beslerken, bir süre sonra haşlanmış tavuk vs. verdik.. Sonra tavuk yerine arada tekrar yoğurt verince yememişlerdi :) O geldi aklıma..

Tamam market mamaları çok başarılı değiller ama yenmeyecek kadar kötü bir durumda olduklarını sanmıyorum.

Bende elimde olan ekmek, poğaca vs. normalde yemeyecekleri şeylere hayvanlar sulanınca veriyorum yemeyince çok kızıyorum keratalara.

Ilk zamanlar aro kullandım hep kedime bir sıkıntı yaşamadık. Sonra parayı bulunca nd ye geçtik ama ara ara aro karıştırıyorum mamasına yiyor hala. Bir sıkıntısı da yok.

Ayrıca metro marketin kumunu da kullanıyoruz tavsiye ederim.

Evet kumunu ben de çok beğeniyorum.

Eski pasaportu da gotureceksin. Bu cok normal bir senaryo.

yani elinizde bir eski pasaport (vizenin olduğu) birde bomboş ama yeni olan bir pasaport var öyle mi? ve amerika'ya böyle gideceksiniz?
1- ilk pasaportun tarihi ne zaman bitiyor?
2- amerika'da ne kadar süre kalacaksınız?

eski pasaportu götüreceğim zaten yasal süreci biliyorum sadece kapıda bu yüzden kıllık yapma ihtimallerini merak ediyorum.

@heroespower

1- nisan 2020 ve ben ocak 2020'de gidiyorum (exp date'e 6 aydan kısa bir süre kalmış olacak yani ilk pasaport için)

2- min 6 ay.

Eski pasaportta diyelim boşmuş o durumda na oluyor acaba

boş olup olmamasının bir esprisi yok. geçerli olan vize hangi pasaporttaysa o pasaportu ve güncel pasaportu götürmeniz lazım. örneğin amerikan vizesi aldınız (10 yıl veriyorlar) ama pasaportunuz 5 yıllık. hiç abd'ye gitmemiş olsanız da (ilk pasaport boş, sadece vize var) 5 yıl sonra 2 pasaportunuzu da götürmeniz gerekiyor. çünkü vize eski pasaportta.

Yurtdışına ilk çıkışımda amerikaya gittim ve haliyle pasaport boştu. Bahsi açılmadı bile. Sorun yok.

pasaportun bos olmasi niye sorun, dunyayi gezmek zorunda degilsin amerika'ya giderken. pasaport cipli pasaport zaten ayrica vize de elektronik vize degil mi zaten?

ben oyle girmistim yillar once, problem cikmadi. kapidaki nazinin sordugu sorulara duzgun cevaplar verdigin surece sikinti cikmaz. amerika siniri hep tersime gelmistir, bir alisamadim gitti su dazlak biyikli amcalara ahah, bana da hep oylesi denk geliyor.

Çipli pasaportun olmadığı dönemde bir ara 3 pasaport birden taşıyordum. Haliyle bazısı bomboş oluyordu. Sıkıntı olmuyor. Bazen gümrük memurlarıyla işin dalgasını geçtiğim bile oluyordu.

mis diye bir koku çeşidi yok galiba... Neyin kokusu hoşuna giderse onu alman lazım o yüzden başkasının önerisiyle koku almak saçma oluyor. zaten el kremlerinin çoğunu açıp koklamak yasak değil, o yüzden git kokla beğendiğini al.

acıbadem
zeytinyağlı
gül özlü
çay ağacı
argan yağlı
kakao - vanilya
avakado
lotus
yasemin
kiraz çiçeği
portakal çiçeği


seç beğen al

www.loccitane.com.tr
Hem kalıcı hem de mis gibi gül kokar. Bu markanın kremlerini deneyebilirsiniz. Tek eksisi tuzlu olması :/

Ben de L'occitane diyecektim. Pahalı evet ama ben bunları parfüm niyetine (ya da parfümü daha kalıcı hale getirmek için diyelim) kullanıyorum.

rituals
ben hint gulu ve kiraz cicegi kullanmistim. kiraz ciceginden de devam ediyorum.
body cream aliyorum ve minik, canta kabima dolduruyorum. ellerim cok kuru oldugu icin body cream daha guzel geliyor.

benim etrafa koku yaymada favori kremim bebak. ama en küçük boyu 15-20 ml filan sanırım, büyüklerinde o kokuyu yakalayamadım. çiçek meyve gibi değil temiz kokuyor böyle ferahlık gibi filan, tam nasıl anlatılır bilemedim ama her sürenin oldukça hoşuna gidiyor.

evet. tek önemli yetenek çevre edinebilmektir. senin kim olduğun, ne olduğun değil, kimi tanıdığın ve kime sözünü geçirebildiğin önemli.

geri kalan tüm yeteneklerin çevrenle sınırlı.

Aslında siz de haklısınız. Pek çok genç üniversiteyi bitirinceye kadar aslında sosyal bir yaşam formu olduğundan habersiz bir bireysellikte yetişiyor. Sınavlarımız, okullarımız artık hep bireysel performans başarılarının ölçüldüğü yerler. Sonra bir de bakıyorsunuz ki "takım çalışması" diye bir şey varmış. Hiç geçinemediğiniz insanlarla birlikte bile olsanız onlarla oturup bir sonuç elde etmeniz lazımmış. Gerçek hayata hoş geldiniz. Bu arada sosyallik iyidir korkmayınız. Ki ben çok sosyal bir insan değilim ama kendimi geliştiriyorum.

sosyalleşmeyi de bilmiyoruz ki. ofis ortamları veya çalışma ortamlarında hep adam tutmaca vardır. kafaya takmaya gerek yok.

sosyal olma kararı alsan da bunu mevcut iş yerinde uygulamak seni tuhaf hissettirecek.

@kan ne gibi?

aynı anlattığın gibiyim. iş hayatına yakın zamanda girmiş biri olarak kimsenin yaptığın işin ne kadar iyi olduğuna baktıkları yok diyebilirim. Bunları nasıl olsa başkası da yapar bana yalakalık lazım, işime geldiği gibi davranırım. diye düşünüyorlar bence. Kimse senin gerçekten kim olduğunla da ilgilenmiyor. Onlara güleryüz göster, yalakalık yap yeter. Sonra istersen arkalarından konuş, ister dünyanın en iğrenç insanı ol fark etmez.

Bu biraz ortamdaki kişilerle enerjinin tutması ile de ilgili.
Bigün başka bi işyerine geçersin, orada kafa dengin arkadaşların olur, aynı masada kahvaltı yaparsınız olur biter.

Bunu o kadar çoook yaşadım ki.. hatta cinnet yeri halindeki işyerinde gıcık iki kişi gidip, yerlerine iyi anlaşılabilir kişiler gelince şahane iş ortamı yakalamışlığım var 1ay içinde. Bu işler hiç belli olmuyor cidden, birden değişebiliyor her şey.

Bir de işyerinde be bileyim güzel müzikler dinle bi taraftan, yolda uykusuz vs komikli şeyler oku. Modunu yükselt. Sen iyi hissedince gözüne batmıyor eskisi kadar hiçbir şey..

Hepsi tecrübeyle sabit :)

Uzun zaman önce bir cumhuriyet balosunda yahudi bir kız ile tanışmıștım. bir süre beraber olduk ama her ne kadar iyi kazanıyor olsam da ekonomik olarak baya üst seviyedeydi - ki türkiye yahudi ve rumlarının neredeyse tamamı böyle - ailesi ve yakın çevresi ilişkimize pek sıcak bakmadı ayrıldık.

Bu insanları genel olarak kaliteli etkinliklerde görebilirsin takıldıkları yerlerse genelde yalnızca kendi cemiyetlerine mensup kimselerin olduğu lokaller.

Ermeni, rum, yahudi tanıdıklarım oldu. Genelinin sosyoekonomik durumu iyi olsa da aralarında çok zengin olmayan, ortalama hayatlar yaşayanlar da var. Genellikle çok içine kapalı bir hayatları var. Nereden bulursun bilmiyorum. Bulsan da napacaksın? Durup dururken yaklaşmaya çalışırsan “ne ayak bu adam” diye şüpheyle bakabilirler.

Haklısınız ama kötü bir niyetim yok sadece fazla meraklı ve ilgiliyim. Liseden beri Türkiye’deki azınlıklar ile ilgili çok okudum araştırdım. Fakat hiç biri ile tanışma şansım olmadı.
Sadece türkiyenin başka yüzlerinide görme tanıma istediği bendeki.
Geçen şalom gazetesinde 7 Kasım Perşembe günü İstanbul Üniversitesi Doğu Dilleri Enstitüsü Auzef Kampüsü Binasında ‘Gelin Tanış Olalım’ etkinliği kapsamında yahudi türkleri ile bir sohbet günü düzenlediğini okudum ama geç gördüm duyuruyu katılamadım.

istanbuldaysan ermeni ya da rum kiliselerine takılırsan rastlarsın.
yahudi biraz zor çünkü çok azlar ve sinagoglara genelde girilmiyor.

üniversitede Ermeni iki arkadaş tanıdım. Bildiğin bizim gibi insanlardı işte hiçbir fark göremedim. Biri kızdı ve sevgilisi Türk’tü mesela. Belki de evlenmişlerdir şimdi. Yıllar oldu.

Türkiye'deki gayrımüslim cemaatler oldukça kapalı. Üniversitede tanışmıştım ben bir kaçıyla. Müslüman bir Türk olarak ve özel bir gerekçen de yoksa rutin selam, merhaba muhabbetinin ötesinde ilişki kurmak biraz zor bence.

Eski patronum yahudiydi. Çilingir çağırırken bile çevresinden tanıdık var mı diye sorardı. İşin garibi bulmuştu da. Set çekilmiş bi çevrede yaşadıkları doğru.

Ender görülür bi bitki türüymüş gibi öğrenmek incelemek maksadıyla yaklaşamazsın tabi :) twitter'dan takibine alabilir iletişime geçebilirsin. Mantıklı olanı bu.

çok fazla musevi arkadaşım var.
ortaokulda tanıştım hepsiyle.
lisede tanıştıklarım da oldu.
çocukluktan o şekilde tanışılmazsa, cemiyet anlamında içlerine girmek biraz zor.
o yüzden nasıl tanışabilirsiniz bilmiyorum.

ermeni bir erkek arkadaşım olmuştu.
sadece anne tarafından Ermeni'ydi, yani kendi babası da ermeni değildi.
dolayısıyla bizim açımızdan bir sorun yaratmamıştı ailesi.
lisede 3-4 ermeni arkadaşım vardı, onlar son derece tutucu ve kapalıydılar mesela.

süryani tanıdıklarım da var, onlar da özellikle evlilik konusunda aşırı katılar.
ama bunlar dostluklarına falan yansıyan şeyler değil, kendi hayatlarını öyle yaşıyorlar sadece.

benim yok, ama babamın çok rum arkadaşı vardır, hepsini çok sever, çoğu zaman birlikte zaman geçirirler, yerler, içerler.

yani kadın-erkek ilişkisi açısından hâlâ bir kapalılık var çoğunda, ama dostluk anlamında ve sosyal ilişkiler açısından gayet normal ve hatta ortalama üzeri iyiler diyebilirim.
o yüzden doğru ortamı bulunca dost olmakta sorun ya da zorluk yaşamazsın.
sadece böyle izole bir topluluklarmış gibi bakmaman lazım tabii.

tamamen iyi niyetli yaklaştığınızdan şüphem yok ama otantikleştirdiğinizi düşünürlerse kötü hissederler.

üniversitede sınıf arkadaşlarım genelde azınlık mensubuydu. ermeni ve rum arkadaşlarım vardı, halen daha iletişim halindeyiz instagram ve facebook üzerinden. yahudi arkadaşım olmadı ama hiç.

muhit ve okul. cocukken arkadaslarimin arasinda bol miktarda ermeni/suryani vardi.

Yahudi ve Ermeni arkadaşlarım oldu. Aynı iş yerinde çalışıyorduk.

Bir de müslümanlaştırılmış Ermeni arkadaşlarım oldu. Hatta kendilerinden sünni Türk olduğunu söyleyen bir arkadaşımın "biz aslında Ermeni'yiz" demesiyle haberdar olmuştum. Hrant Dink Vakfı'nın bu konu hakkında çalışmaları var.

İstanbul'daysanız İstos Yayınları'nın kafesi var. Genellikle ayda bir etkinlikler düzenliyorlar. Hatta çoğu etkinlikte Aras ile beraber kitap satışı da yapıyorlar. Twitter'dan etkinliklerini takip edebilirsiniz.

Dışarıya kapalı olmaları normal. Komşum/arkadaşım dediğim insanlar her fırsatta malımı ve sevdiklerimi ganimet olarak görseydi ben de aynı şekilde davranırdım.

Muhit+okul+iş çevresi

Düşünüyorum çocukluğum Cihangir ve Bakırköy çevresinde geçtiği için arkadaşlarım, esnaf vs. bir sürü tanıdığım oldu azınlıklardan. Hepsi zengin değildir ama benim tanıdığım insanlar çok görgülü idiler. O zamanlar bunu fark etmezdim. Benim ailem de öyleydi çünkü. Ne zaman farklı farklı arkadaşlarım oldu, değişen Türkiye ile birlikte değişen aile profillerini fark etmeye başladım. O aileler (belki de çevreleri konusunda daha tutucu oldukları için) daha az değiştiler.
Nasıl tanışabilirm kısmına cevap çevre ile ilgili olacak. Bir de kim olduklarından bağımsız "aaa siz rum musunuz, bayılırım..." demeyeceğinizi düşünüyorum.

gagasını kesmeseydiniz daha mı iyiydi bilemedim ama fotoğraflarını çekip atarsanız patibuldular'a vs yükleyebiliriz, muhtemelen kaçmıştır, sahibi de onu arıyordur.

Kaçmamış da olabilir. Erenköy-Göztepe civarında papağanlar gördüm ben. Gözümle görmesem inanmazdım.

Manavgat'da bir tane muhabbet kuşu kaybolmuş. Orada yaşıyorsanız olabilir belki.

Sahibini arama bulman zor olur.

Petshopdan muhabbet kuşu için yemlerden al, suluk al bir de kemirmesi için taş.

Başlangıç için bunlar yeterli. Sonra ben buna bakmaya kararlıyım dersen detay verebilirim.

yakın zamanda kaçmıştır. muhabbet kuşları çok narin dışarıda hayatta kalmaları neredeyse imkansız diye biliyorum. hangisi hatırlamıyorum bir belediye instagramda paylaşıyordu kayıp hayvanları, belediyeye ya da matilda'nın bahsettiği hesaba falan yollayın. belki bulunur sahibi.

il bulduğunuz yeri etiketleyerek bir twit atın isterseniz.

kaybeden belki bakar.

avm'de veya yakin cevrede pet shop var miydi? varsa belki o gun kus almis birisi tasirken kacirmistir. kus yavru mu? yavruysa pet shoptan yeni alinmis olma ihtimali daha fazla.

yetiskinse belki bir ilan hazirlayip yakin cevrede agaca vs. asabilirsiniz. kusunu kaciran eger gercekten duskunse bir sure cevrede gezip arayacaktir hayvani.

arkadaşlar hepinize teşekkür ederim. hayvan yem yiyemediği ve su içemediği için işyerinde arkadaşlarla seferber olduk. yemini kahve değirmeninde çektik, sulandırıp şırınga ile verdik. hemen kendine geldi. tırnak makası ile gagasını kestik, çekilmiş yemden yemeye başladı. şimdi (4. saat) normal yem yemeye başlıyor. ötmeye hareket etmeye falan başladı, gözlerinin feri geldi hayvanın...

@ matilda: gagasını kapatamadığı için yem yiyemiyordu. zaten aç kalmıştı, yiyebilmesi için mecburen biraz kestik. akşam veterinere götürüp tekrar kestireceğim.
@ SiyamkedisiZorro: hayvan baya kötü durumdaydı. pek yaşam alanında gibi değildi.
@ Sonsuzluk: Manavgat burdan 600 kilometre.
@ kablelvuku: aldım. bilgi verirsen iyi olur.
@ petekpare: zaten hayvanın mecali kalmamıştı, kaçamadı bile...
@ dedim: tivit attım.
@ jimicik: avm kapısında buldum zaten, petşopa sordum yok dediler.

çip mecburi oldu diye 2 sene önce falan bize de mecbur kıldılar. karne ise artık pasaporta döndü galiba. benden ücret almadılar ama pet passport adında bir kimlikle değiştirildi bizimki. benim esik veterinerim yoktu ama hep aynı kişiydi. artık değişti eskisini ver sen bana ben sana yenisini vericem deyip bu pet passport denilen şeyi verdi, üstünde bayağı türk bayrağı falan olan bir kimlik. ama dediğim gibi ücret vermedim, aynı veterinerden devam ettiğim için olabilir. belki yeni veterinere gitsem para alırdı.

Yasal gereklilik lafına gülmeye geldim. Etrafta zebil sokak kedisi doluyken nesi yasal zorunlulukmuş? Ha devlet çıkartmış olabilir böyle bir şey, onu anlarım ama zorunluluk denilen şeyin yaptırımı olur. Yaptırımı neymiş acaba?

benimkini kediler kirmisti, yerine kulplu bira bardagi koydum. ama isiya dayanikli olmadigi icin zamanla ince ince catlama oluyor. simdi cam caydanlik var.plastik kapak gibiyi atmadiysaniz ayni boy cam caydanlik is goruyor. maksat plastigin ortasindaki cikinti damlama yerinin ordaki yayi ittirebilsin.

Elektrolüx servisinden yedekparça ister gibi istiyorsunuz

İyiliktir. Lütfen de lütufen'den geliyor. Favor(iyilik) kelimesi gibi. Porfavor diyor ya ispanyollar. Lütuf-Lütfen ikilisine benziyor.

Dümdüz iyilik değildir.

lütuf, -tfu
isim, Arapça luṭf
Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik ve yardım, ihsan, inayet, atıfet.

lütuf kelimesi kullanildiginda eger iltifat edilmiyorsa ya ironi yapiyordur kullanan kisi ya da yalakaca bir seyler rica ediyordur.

edit: gunumuzdeki kullanimindan bahsediyorum.

Lütuf günümüzdeki kullanımında "büyük iyilik" gibi düşünülebilir. Yine günümüzde biraz "laf sokma" amacını taşıdığını da kurulan cümlelerden anlayabilirsiniz:
"Hanımefendi lutfetti de günaydın dedi".
"Bu sana yaptığım aslında büyük lütuf, sen farkında değilsin" gibi

Münih için aklıma ilk gelenler
englischer garten (bu mevsimde hava biraz sıkıntı olabilir)
BMW müzesi (araba merkalısı olduğum için çok ilgimi çekmişti eğer ilginiz varsa mutlaka gidin ben çok sevmiştim)

Ben ilgim de olduğu için Karl Valentin müzesini sevmiştim.

tarihe ilginiz varsa dachau toplama kampı hatta ilginiz yoksa bile gidip görün. Olanları okumakla canlı canlı görmek çok farklı

Uyusturucuya benzeyen bir yani yok unun da gida/tarim urunlerinde kisitlamalar olabilir. Sorarlarsa soylersin ne oldugunu.

Ben un işine girmezdim açıkçası. 15 kg da çok çok fazla.

Çıkışta bavulu teslim ettikten sonra bir kontrolden geçiyor senin bulunmadığın ortamda.
Rastgele seçiliyor bavullar ve kontrol edilenlere kağıt koyuyorlar bavulunuzu inceledik diye.

Sıkıntı olursa direkt el koyabilirler ya da sorguya alabilirler. Riske değmez bence.

1 kg olsa neyse de 15 kg un nerdeyse cuval olur. Arkadasiniz baya yuzsuzmus.

türlü yap içindeki malzemeler 3 ekik 5 fazla önemli değil patlıcan kabak s doğra hepsini yap gitsin güzel sulu yemek olur.

Mükemmel olur. Vegan falan değilseniz güzel bir kuşbaşı et de süper olur içinde. Mümkünse kuzu eti.

bulgur varsa meyhane pilavı yap

Noodle al ve sebzeli Noodle yap.

www.yemek-tarifleri.com

elimdenevarsa.com

patlican, kabak ve domatesten dolma, havustan salata olur bence:)

kıyma varsa patlıcandan karnıyarık, kabak ve havucu rendeleyip tavada biraz çevirip yoğurtlayarak yiyebilirsiniz.

bunların hepsiyle ratatuy olur.

sadece enflasyon hesabına göre 1167663 TL
(git: www3.tcmb.gov.tr)

Düzeltiyorum. Dolar kuru 11448 TL imiş. Yani 30 milyon TL yaklaşık 2.620 USD yapıyor. Şimdi kuru 5,72 alırsak 15bin TL gibi bir şey çıkar

İlaveten 1 Ocak 2005'te de paradan 6 sıfır atıldı!!! O yüzden s man chen'in hesabı doğru değil.

1.052.802,46 TL yapar

1985 6.ay
2019 9.ay

TÜFE hesabı ile rakam bu

Eğer döviz değil de altın olarak bakarsak, 1985 Kasım ayında ortalama 4985 gram altın yapıyormuş, bugün ortalama 1.385.000 eder.

Edit: İlk önce 30 milyon yerine 30 bin üzerinden hesaplamışım, özür.

Fritz-X'in hesabına güvenebilirsin.
Şöyle söyliyim: 1985'te 30 milyona istanbul'un çok güzel bir yerinde çok güzel bir daire alınabiliyordu.

Mantıklı davranan sensin.

tekrar temizlik yapılması lazım. ilk defa duyuyorum ayakkabı çıkarma işini.

giy çıkart çok yorucu olur, mecbur bir kez daha silecek yerleri.

cikartsa da toz olacak o ev yine. anlamsiz bir caba. esya girdikten sonra yine temizlenecek.

ayak kokar +1

Ayakkabılarını çıkartmaları gereksiz, zaten ev tekrar temizlenecek. Adamların işini daha da zorlaştırmanın lüzumu yok. Evi temizler havalandırırsınız biter gider. Üç kere taşındım, hiç ayakkabı çıkarttırmak aklıma gelmedi.

asansörlü taşımacılıkta böyle bir sorun olmuyor, galoş giydiriyorsunuz. içeri gir çık olmadığı için temiz oluyor.

yok asansörlü değil, girip çıkmalıysa yapacak bir şey yok, ayakkabı çıkarmazlar. talep de edemezsiniz.

sırtında çamaşır makinesi taşıyan adama ayakkabılarınızı çıkartın denilir mi ya, günah.
ayrıca ben olsam ısrar ederlerse valla vura vura taşırım o eşyaları :)
intikam <3

Olacak iş var olmayacak iş var.
Serin yere gazete kağıtlarını. İsterseniz kağıt bant alıp bir kaç yerden de bantlayin olsun bitsin.

hanimi ikna edin. kendini biraz erken yapmis temizligi.

1 ürün getirseler tamam ama tüm gün mal tasiyan adama bunu diyemezsiniz.

evin icine musamba serin.

eşya taşıma zaten ister istemez tozlu döküntülü bir olay. taşımadan sonra tekrar bir temizlik yapmadan direkt oturmayı düşünen birinin titizlik şovu yapması ilginç olmuş. Çıkartılmaz tabi. işkence olur

Çare terlik.

Adamlara dışarı terligi vereceksiniz ve eve girerken çıkaracaklar. Sırtta yük dahi olsa terlik çıkarmak kolaydır.

Adamlar sırtlarında bir sürü yük taşıyacaklar, kat inip çıkacaklar bir sürü emek bir sürü yorgunluk. Ev temizlendi diye her seferinde ayakkabı çıkartmakla uğraşmalarını beklemek büyük şımarıklık olur.

hanım dibine kadar haksız. ayrıca sırtında ağır eşya taşıyan adamı ne kadar rahatsız edersen eşyaların o kadar çizilir, o kadar yıpranır. siz o işçilere iyi davranmazsanız, işçiler ne sizin eşyalarınıza ne de evinize özen gösterir.

Plastik örtü, gazete vs olmaz. Sırtında o kadar yükle insanın ayağı kayar, düşer. Aynı sebepten dışarı terliği falan da hikaye, ayağında terlikle sırtında buzdolabı, merdivende kaydı düştü adam sonrası nolcak! O arkadaşlar eve ayakkabıyla girecek başka yolu yok, hoş siz çıkar deseniz bile şöyle bir bakar-içinden de bir okkalı küfreder- sonra aynen yürür geçer ayakkabı falan çıkartmazlar.

Son 10 senede 8 defa ev taşıdım, bu iş böyle. En son adamlar gidince viledayla bir güzel silinecek yerler o kadar, abartmaya gerek yok.

ev tutulunca temizletilir, nakliyeciler gidip yerleşildikten sonra tekrar temizletilir ya da temizlenir.
gazete falan da olmaz, yukarıda yazıldığı gibi kayar düşer adamlar.

kaldı ki, temizlikle ilgili tek sorun adamların ayakkabıları değil, koliler de tozlu ve yere falan koyuluyor.
yani adamlar ayakkabıyla girmese de evin temizlenmesi gerekecek zaten.

Nakliyeci ayakkabı mı çıkartacak her seferinde? Hiç sanmıyorum, o zaman biz kapıya bırakalım siz içeri taşıyın derler. Ayrıca eşyalardan tozlar, parçalar düşecek, ufak tefek tekrar temizlik yapılması gerekecek. Yere naylon falan sermeyin, adamlar kayıp düşebilir.

Eve girmeden önce tadilat yapılır, sonrasında temizlik yapılır sonra eşyalar taşınır sonra tekrar temizlik yapılır. Süreç böyle işliyor. Eşiniz yorulmuş belli, ama işin akışı böyle.
Sadece yere karton tarzı şeyler seriyorsunuz ki onlar da yerler kirlenmesin diye değil çizilmesin diye.

Ayakkabısını çıkaran bir nakliyeci yüzünden yerlerin simsiyah ayak izi olduğunu gördü bu gözler. Neyle kirlendiyse zor çıkardım parkeden. Keşke çamur, toz olsaydı.
Siz ısrar etmeyin, kendileri karar versin.

O koliler adamlarin ayakkabisindan daha pistir

Udemy de Excel kursları var ücretsiz falan da oluyor, bazı insanlar egosundan yapar böyle şeyleri boşver inat et, exceli daha iyi öğren ve onun yapamadığı birşeyi daha çok çok iyi öğren.

Tatlı Sert bir mücadele olsun, o sana birşeyler sormaya başlayana kadar değiştirme bence birimini :)

Kimse bana bir şey öğretmedi, kendim öğrendim. Başkası öğretecek diye beklentiye girmeyin. Her yerde kaynak var, kullanın.

çok güzel meze olur. zeytinyağı ve tuz koymayı unutmayın

İçine peynir de koyabilirsiniz

Ooo efsane oluyor tabi seven icin

sorunuzun yaniti degil, ama baska bir not:
eger alisirsaniz ve avokadonuz taze, guzel ise, avokado kasikla tek basina yenen bir meyvedir. ekstra bir seye ihtiyaciniz yok aslinda. Muzu nasil yiyorsaniz oyle..

Ben semizotu salatasının içine koyuyorum, efsane oluyor. Ama dediğiniz gibi banmalık da pek güzel olur.

olmaz banarken kasenin üstünde takılı kalır girmez avokado. gökten zeus engeller. denedim ordan biliyorum.

FO maaşları 30 bin liraya yakın şu anda. Uğraşmaya değer mi diye soruyorsanız uğraşmaya değmez.

olunur.

THY nin yetiştirilmek üzere aldığı pilot adayları, eğitimini tamamladıktan sonra f/o olarak başlıyor ve eğitim ücreti maaşlarından kesildikten sonra net kalan 30-35 bin lira arası.

Eğer daha iyi bir alternatifin yoksa uğraşmaya tabii ki değer.

30 yas bu is icin cok geç değil ancak karakter olarak laf yeme laf kaldirma ozelliklerinizin olmasi lazım
Deger mi dersen hayati zor oyle tatil falan degil yorucu ama kazancı gömüp ileride yerim dersen olabilir(bunu söyleyip yapan göremedim)

hafta sonu netflix'de "sully" filmini izledim. Tom Hanks Hudson nehrine zorunlu iniş yapan pilotu canlandırıyor. Ben kaptan pilot olma gerilimini kaldıramazdım.