Ismimin son harfini genelde anlamiyorlar onu eksik yazinca başka bir isim oluyor.

yes

Kredi kartıyla ödüyorsam evet, başka her türlü durumda hayır.

Şimdiye kadar en abarttığım isim de germen oldu.

evet çünkü hep aynı şubeden alıyorum ve bazen kart kullanıyorum. bazen ben adımı söylemeden x değil mi diye kendileri sorup yazıyolar

evet.

Evet

Buna farkli isim veren de mi varmis? Adim kotu olsaydi utanirdim belki de, simdi bir de o kisiler icin dusundum.

Evet, bu şekilde beni kesen kızlara kolaylık sağlamış oluyorum çünkü.

Evet

Evet. Bir tek yurt dışında jenerik bir ecnebi ismi sallamışlığım var, çünkü zavallı baristayı Türkçe isim yazmaya çalışırken maymun etmek istemedim.

bi arkadaşım var adı burgaç, kasiyer anlayamıyor ismini hep başka bir şey yazıyor. la oolum can de ahmet de hasan de ne kastırıyosun diyorum yok ille söyleyecek. ben kendi adımı kullanıyorum bu arada :)

Normalde kullanmadigim gobek adimi veriyorum cunlu kullandigimi yazamiyorlar, zor. Bazen bana seslendiklerini anlamak guc oluyor.

evet hatta yurtdışında bile kendi adımı veriyorum. gerekirse kodluyorum. hoşlarına bile gidiyo. enteresan =)

evet

Bazen gercek ismimi, bazen cesitli Sirp, Yunan isimleri salliyorum

evet. ama bazen osman, hüseyin falan diye salladığım olmuyor değil.

Evet.

Yurtdisinda yasiyorum ona ragmen hic baska bir isim kullanmadim.

Sürekli nişanlımla pubg. Sosyal hayatımızı bitirdi onun pubg bağımlılığı.

taksiye çıkıyorum. keşke ben de sıkılabilsem.

5 gün salon+sauna+havuz, spor sonrasında yeni teknolojilere bakmaya çalışıyorum.

ben ödev yapıyorum, genelde çeviri oluyor zaten. takıyorum kulaklığı, veriyorum ONE HOUR SOVIET COMMUNIST MUSIC'i, açıyorum sözlüğü, çay-kahve eşliğinde hoca ne vermişse dalıyorum. bir saat içinde beyin muşmulaya döndüğü için gerisinin önemi kalmıyor zaten, öyle aptal aptal takılıyorum uykum gelene kadar. ödevim yoksa veya ANARCHY IN ALTINDAĞ deyip herhangi bir sebeple ödev yapmamaya karar vermişsem de reddit'te takılırım, maç izlerim, INDIAN STREET FOOD videosu izlerim.

gerçekten hiçbir şey yoksa ve ev arkadaşım da aynı durumdaysa birlikte yürüyüşe çıkarız, pişti atarız vs.

bence zaman çok çabuk geçiyor. daha yavaş akmasını dilerdim. sabah 9'da uyanıp hiçbir şey yapmasam bile saat 13 oluyor. bir şeyler yapıyorum, 17 oluyor. "hızlı geçmiş lan dur bi şeyler yapmayayım" diyorum, 22 oluyor. sinirleniyorum. bir şey yap ya da yapma, her türlü lüzumsuz derecede hızlı geçiyor. ee öldük zaten. çok hızlı oldu.

yemek, dizi, film, puzzle, playstation, kitap, masa tenisi, havuz, alkol idi bir zamanlar. şimdi tez. keşke eski günlerime dönebilsem.

ayrıca der meister +1, çok hızlı geçiyor herşey. 5dk ara vereyim diyip 3 saat geçtiğini fark ediyourm, inanılır gibi değil.

hobi bul onunla uğraş. ben çektiğim fotoğraları düzenliyorum, enstrüman çalışıyorum. halihazırda sevdiğin şeyi yapmaktansa bir şeyleri öğrenmek, "challange" halinde olma durumu vaktin nasıl geçtiğini anlamamamı sağlıyor. biraz hırslı bir tipsen biraz zorlayıcı şeyleri yapmayı deneyebilirsin; artık seni ne zorluyorsa.

Odev, okuma, yazi vb okul isleri

pazartesi carsamba aksam meditasyona gidiyorum
sali almanca dersi
persembe aksam cuma sabah arkadaslarla meditasyon sonrasi kahvaltida yemek icin borek corek pogaca turu biseyler pisiriyorum
gecen seneden beri evde bilgisayar acmadim, dizi film seyretmedim

PlayStation oynuyorum, YouTube’da takip ettiğim kanalların yeni videolarını izliyorum, haftada en az 3 günün akşamında bir saat ağırlık antrenmanı yapıyorum. Zaman çabuk geçiyor.

1 numaraları gayet iyi ben olsam onu alırdım.

İkisi de çok güzel bence ikisini de al

tek duvarım var uygun durumda. ben de kararsız kaldım. aslında diğer modeller de çok güzel ama bir tane seçmek gerekiyor :)

ilki güzel, ikincide rahatsızlık veren çok keskin plastik çizgiler var bence. ikincinin olduğu odada tedirgin olurum.

Şart mi dur ? 2 numara biraz daha bakılası, 1 numaraya 2 gün sonra tahammül edemezdim sanırım kasvetli geliyor.

2

2

2 cunku daglar daglar <3

1. alındı. oy çokluğu ile karar verdim. teşekkür

dağlar dağlar +1

Geometric Mountains

2,5 saat boyunca efektif bir spor seansı geçiriyor olman pek mümkün değil. ya profesyonel sporcu olup bir koçla çalışman lazım ya da sayborg olman.

her sportif çalışmanın bir yenilenme dönemine ihtiyacı oluyor ayrıca, bu dönemi iyi geçirmezsen hem sakatlık riskini arttırmış oluyorsun hem de harcadığın eforun karşılığını almanı güçleştirmiş oluyorsun.

1 saat kardiyo bence çok mesela, yarım saatlik sıkı bir hiit programıyla daha efektif sonuç alırsın diye düşünüyorum. hele ki sonrasında ağırlık çalışacaksan, bi de onun üstüne pilates yapacaksan üstüne inanılmaz bir yük bindiriyorsun demektir. ya da hiçbirini hakkıyla yapmıyorsun ki hepsine gücün kalıyor.

Spor salonunda yasayan insanlar var, 2.5 saat de ne? Keske benim de o kadar zamanim ve motivasyonum olsa. Spora gittigim zamanlar zaten eve 6'da varmis oluyordum. 7'den 8:30'a kadar kalip eve gidip dinlenmek istiyordum cunku zaten sabah 7'de is basliyor. 11 gibi uykum geliyordu. 2.5 saat zamanim yoktu kisaca.

kati suretle normal değil.

hocayla / spor salonuna devam etme konusunda kararınızı tekrar gözden geçirin. zira pek iş bilen bir kuruma benzemiyorlar.

2.5 saat çalışmak fazla ama bu çalışma olayında vücudun nasıl efor sarfediyor bu önemli yani 2.5 saat boyunca kendini yüksek taakat yoruyor musun yoksa 1 saat koşup terleyip kalan 1.5 saatte dinlenmeli şekilde sadece esneme dinlenmeli çalışıyorsan kondisyonuna göre normal gelebilir. ama kalan 1.5 saatte de kendini efor harcayan hareketlerle yoruyorsan bence fazla.

@jux, aslında her hafta bazı değişiklikler yapıyor hoca. 1 hafta 20 koşu + 20 eliptik ise diğer hafta 45 dak 10 eğimde yürüme ekliyor. Benim korkum sizin dediğiniz gibi harcadığım eforun karşılığını alamamak.
Hareketlerin hepsini çok bilinçli yapıyorum, son çalışma bölgem kollar oluyor ve inanılmaz güçten düşmüş oluyorum.

@Traveler, ben sabahları 6'da uyanıyorum. Enerji verdiği için spora gitmeyi ihtimal etmiyorum ben. Ama 2,5 saat spor yapmakla bitmiyor. Yemek + duşu ekleyince günün büyük bir oranı tek bir eylem için harcanıyor. Bu rahatsız edici ve boş geliyor bir süre sonra.

@basond, 1 saat kardiyo sonrası 4-5 farklı hareket bacak çalıyorum. Ağırlıklı ve boş squat hareketleri de var bunda. Yine aynı şekilde 5 hareket karın. En düşük setler 3x15... Bu kısımdan sonrası kol ve savsaklamayla geçiyor yorgunluktan.

Fazlaysa da nereden nasıl kısmam gerektiğini bilmiyorum.

yeni başlamışsanız normal değil. 1 saati de aşmaması gerekiyor. Bence hocada sorun var.

hoca sana yazılıyor.

2.5 saat çalışmak normal değil. Ya sen çok yavaş yapıyorsun ve hoca da programını bitirmeden gitmeni istemediği için o kadar uzuyor ya da hoca dediğimiz kişi, memleketteki hoca diye geçinen %99'luk kesimden.

Sabah kardiyo, akşam ağırlık şeklinde 2+ saat olsa bile uzun vadede tükenirsin ki bu programı sen düşün.

Haftada en fazla 2-3 gün geliyorsan belki kabul edilebilir bir süre.

@skooma, ağırlık çalışmalarını haliyle hızlı yapmıyorum ve dediğim gibi dinlenme sürelerini bile mümkün olduğunca kısa tutuyorum. Benden kaynaklı bir 2,5 saat değil bu, çok fazla hareketim var. Sanırım ayrıntılı yazmalıyım:
1 saat kardio ( 20 koşu + 20 eliptik + 500 ip ya da 45 dakika rampa + 300 ip)
En azı 3x15 olmak üzere 3 farklı bacak hareketi +
4x15 boş squat, 4x15 iç bacak için squat
3x15 setten 6 farklı üst+alt karın hareketi
3x10 setten 4 farklı kol hareketi

Bant ile itmeli, çekmeli kol hareketleri + esneme falan filan. Daha bel, twister falan da var uzamasın diye yapmıyorum.

Haftada 4.

ne yiyorsun? bu enerjiyi neyle karşılıyorsun? yorgunluğunu nasıl atıyorsun?

şimdi bi işin sürdürülebilirlik kısmı var normal mi diye sorduğuna göre bi anormallik sezmiş gibisin ve rahatsızsın bu durumdan- haklı olarak gününü bitiriyor- herşeyden öte sırf bunun için bile optimum seviyeye kendinize göre çekebilirsiniz.
full body yapıyorsunuz anladığım kadarıyla, halterci falan değilseniz haftada 4 gün bacak çalışmak cidden overtraninge giriyor. muhtemelen hakkını vermiyorsunuzdur. ben bacak antremanımdan 2 gün sonra bile antreman koymuyorum.
kardiyo ağırlık antremnından sonra yapılır, sıralama şu şekilde olur, salona gidilir mobilite hareketlerinden sonra eklemler açılır sonra vücut en dinamik haldeyken ağırlık girilir.
yani cidden bacak çalıştıktan sonra ayağım falan 3 adımda bir boşa düşüyordu.
özetle ağırlık çalıştıktan sonra uzun süreli kardiyolar vücudu katabolik duruma sokuyor yani sıkılaşma dediğiniz kas gelişimi yalan oluyor bu haliyle.

size her bölge için 2şer setten toplam 10 setlik bir full body programı öneriyorum. mesela sırt omuz yok programlarınızda. sonra 20-30 dk hit kardiyo ve kapanış. haftada bir gün ise sırf kardiyoya ayırabilirsiniz.

@schudman, yulaf ezmesi, meyve, ton balıklı salata ya da tavuk ızgara (beslenmem rezalet, genelde 2 öğün), yorgunluğum spor anında oluyor. Sonrasında fazla ayakta kalmaktan sırt ağrısı dışında bir yorgunluğum olmuyor aksine enerjim yükseliyor.

@Golgi, teşekkürler cevap için. Anormalliği her sene salon değiştirdiğimde hissediyorum. Rahatsızlığım bu spor konusunda çok çeşitli ve birbirinden bağımsız bilgi çöplüğünden de kaynaklanıyor açıkçası biraz. Vücuduma neler yaptığımdan emin olamıyorum. Sizin cevabınız da dahil her cevaptan sonra kafam daha da çok karışıyor.
Ağırlık çalışmalarının bu kadar fazla olması da beni şüphelendiriyor. Kısmam gereken nokta kardio yerine ağırlık olabilir mi? Bir de size göre haftada 1 kez bacaksa diğerinde başka bir bölge mi olmalı, bütün bölgeler eşit olarak aynı anda mı götürülmeli?

@landho amaç sıkılaşmak ve güçlenmekse sizin ilacınız ağırlık antremanı, koşu bandında yürüyerek güçlenemezsiniz ya da pilates topunun üzerinde.. o maşallah dediğimiz kalçalar hip thrustla, squatla yapılıyor. haftada bir kez bacak çalışın dememiştim aslında, protein sentezi vücutta 48 saatte tamamlanıyor yani bir kas grubunu haftada 2 kez çok rahatlıkla çalışabiliriz. şu şekil olabilir bir gün üst vücut bir gün alt vücut çalışabilirsiniz. pazartesi ön kol arka kol, 2 şer hareket.. göğüs 2 hareket, omuz 2 hareket, sırt 2 hareket.. hareketleri 3 de yapabilirsiniz. önemli olan . mesela omuz çalışacaksanız.. shoulder pres, lateral raise, front raise yapın. yani omuz kasını 3 yönüyle de çalışın. sonra hit kardiyo yapıp bitirin. karın çabuk yenilenen bir kas grubu. çalıştığınız günden bir gün sonra tekrar çalışabilirsiniz.. salı günü bacak çalışın hakkını vererek.(lunge,squat, hip thrust, leg extension, lying leg curl vs.) çarş boş gün.. perş üst vücut cuma bacak.. cmts boş.. pazar kardiyo günü pilates falan ortaya karışık olabilir.. ben olsam böyle yapardım. burda önemli olan progressive overload takibi, yani kaldırdığınız ağırlığı zamanla arttırabilmek ve hareketi full range of motion yani gerekli eklem açıklığıyla yapmak. ve ve ve çok önemlisi beslenme. programı daha detaya dökmek için soru sorabilirsiniz, ve salona her gittiğinizde. mobilite egzersizleri yapmayı unutmayın. bir kaç video vardı bununla ilgili atarım size.

bu istegin kaynagi ne?
normal degil. zaten bu duyurundan sonra buyuk ihtimalle devam etmeyeceksin. spor yapmamak icin bahaneni guclendirdik.

her gun duzenli olarak 30 dk yapsan daha saglikli ve surdurulebilir olacak. her bir gun ayri bir bolgeye calismani tavsiye ediyorum. ust vucut, karin, kollar ve bacak diye vucut calismasi falan.

sporcu degilsen normal falan degil. overtraining denilen bir olgu var. faydali olmak yerine hem sakatlik hem de kas kaybina neden olur.

kardio 30-35 dk sürsün, tempoyu artır, 1,5 saatlik kısım asıl fazla ve gereksiz zaman alıyor. daha yoğun ve ağırlıkla çalışacağın egzersizleri yap, onu da yarıya düşür, 1,5 saatte spordan çıkarsın.

Onu bilemiyorum tam, ama pozitifligi auradan sayarsak cekici geliyor bana.

Genetik ve karakter. Yoksa gezegenler o dogdugunda su pozisyondaydi, Mars'in acisi Jupiter'e dogru 43 bucuk dereceydi o nedenle sen soyle boyle bir insansin yanlis. Guzel olani evrimsel nedenlerle begeniyoruz. Karakteri de bize gore iyiyse kisiyi seviyoruz.

şeytan tüyü bazılarında oluyor evet:)

var evet.

Ben inanıyorum. Ama öyle bedenden ışıklar saçma olarak değil. Karizma olarak bakıyorum, o da gözlerde oluyor. Aura denen şey bence direkt gözlere vuruyor.

ses tonu, jest, mimik ve yaklaşımın bütünü oluyor bence aura. kimilerinin sadece fotoğrafını görmekle anlaşılmıyor çünkü, fotodan normal bir tip görünüp yanına gidince etkileyenleri de var. bu arada fotoğrafta da mimik olduğu için auramsı bişeyler anlaşılabildiği savunulabilir ama fotoğrafın yalan söyleme ihtimali var; bir insanın yanında olmanın yok.

evet var.
bazen sizin hiç beğenmeyeceğiniz bir tip, dış görünüş olarak yani size aşırı çekici gelebiliyor.
ben bunu verdiği enerjiden kaynaklı olduğunu düşünüyorum yani şöyle bir şey
mesela siz kitap okuyan bir insansınız ve çok entelektüelsiniz. karşısınızda da bi adam var normalde yüzüne bakmazsınız ama onun oturuşundan kalkışından, konuşmasından anlıyorsunuz bir birikimi olduğunu yani adam kendisindeki bu şeyleri enerjisi ile taşıyor.

siz de bu enerjiyi hissederek ona kendinizi yakın hissediyorsunuz. fark edersiniz belki ama bu aura denen şey boş beleş insanlarda pek olmuyor.

yok.

insanlarin giyiminden, davranislarindan, duymussak ses tonunundan konusmasindan, aksanindan, goz sac ten renginden, bulundugu toplum, mahalle, ulkesinden, parfumunden... vs. bir seyler cikariyoruz. bunu yapan beynimiz. biz farkinda degiliz. bizim kontrolumuzde degil. bunlara gore insanlara bir seyler biciyoruz, etiketliyoruz. cekicilik, iticilik de bu etiketlerden.

%100 pratikle edinilebilir.

kesinlikle yok. öyle olsa otobüse binince beyniniz aura çorbasından yanar. tiyatroda falan deli olursunuz. yani kalabalık ortamlarda. şeytan tüyü var o ayrı duruş, ses tonu, yaklaşımlar vs. vs.

Bazi insanlarin aurasiyla enerjisiyle digerlerini bir degisik etkiledigine inaniyorum, bazilari da karsilikli etkilesiyorlar. Ben var oldugunu dusunuyorum. Pratikle kazanilir demis arkadaslar, nasil olacak o?

dünya'ya zarar veren tek canlı türü yok. biz de yok etmeye çalışmıyoruz zaten, insan denen hayvanın doğasında bu var.
www.mnn.com
www.nytimes.com

ne demek istediğini anlıyorum ama fazlaca romantik bir bakış açısı bu. "ama insanın aklı var bunu akıl ediyor, hayvanın aklı yok ki" diyeceksin; o zaman da sorun geçersiz ve anlamsız oluyor.

Hayvanlar yiyip icgudulerini karsilamaya bakar, dogaya karismaz. Geyikleri de ortaya salinca butun otlar bitene kadar yiyorlar sonra ot kalmiyor kendileri de ölüyor. Kunduzlar baraj maraj yapip anasini aglatiyor doganin(dogal dusmani yoksa), bizle ayni sekilde dogayi degistiren bi onlar varmis.

Biz de yiyip iciyoruz doga bozuluyorsa onun sorunu.

"Seninle burada geçirdiğim süre içinde öğrendiğim bir şeyi paylaşmak istiyorum; türlerinizi sınıflandırma fikrine kapıldığım bir günümde, aslında sizin memeli olmadığınızı anlayıverdim. Bu gezegendeki her memeli içgüdüsel olarak kendilerini çevreleyen ortamla doğal bir denge oluştururlar. Ama siz insanlar bunu yapmıyorsunuz.

Siz belirli bir alana yerleşip çoğalıyorsunuz, sonunda bütün doğal kaynaklar yok olana kadar buna devam ediyorsunuz. Hayatta kalmak için yapabileceğiniz tek şey olaraksa başka bir alana yayılmak kalıyor.

Bu gezegende aynı yöntemi kullanan bir başka organizma daha var. Ne olduğunu biliyor musun? Virüs... İnsan türü bir hastalık, bu gezegende bir kansersiniz, bir tür salgın ve biz de tedaviyiz."

Imza Smith reyis

İnsan zeki bir türdür ama üstün bir medeniyet inşa edememiştir henüz. Gezegene hükmeden tür olarak gezegendeki yaşamımızı sürdürülebilir kılabilmiş değiliz. Her gün dünya kaynaklarını daha fazla tüketiyor, çevreye zarar verip geleceğimizi tehlikeye atıyoruz.

Bill Gates'in bahsettiği inek mevzusunu yanlış anlamışsın. İnekler doğada alelade yaşayıp da doğaya zarar vermiyor. Onları biz çoğaltıp yetiştirdiğimiz için zararlı hale geliyorlar. Dünyada 25 milyar kara hayvanı var çiftliklerde yetiştirilen. Bunların ürettiği metan gazı ve bunları beslemek için tükettiğimiz tarım arazisi çevreye zarar veriyor. Elimizdeki tarım arazilerinin %80'ini insanları değil çiftlik hayvanlarını beslemek için kullanıyoruz. Sera gazı etkisinde metan gazı karbondioksitten 25 kat daha etkili ayrıca. Bunu bir koyalım dedim.

An itibariyle 7 milyardan fazla insanız gezegende. Bu rakam 100 yıl önce yarısı kadar bile değildi bu sayının. Herkes bugün et yemeyi bıraksa dahi en fazla 9,5 milyar insanı besleyebilecek kadar kapasitesi var dünya kaynaklarının. Et yediğimiz için bu rakam an itibariyle 6 milyar. Dünyada 2 milyar aç, 1 milyar obez insan yaşıyor. Birileri birilerinin bir şekilde hakkını yiyor yani.

Bu nedenle herkesin bir an evvel üremeyi durdurması gerekiyor. 2 kişilik aileye maksimum 1 çocuk şeklinde sayımızı sistematik biçimde azaltmamız gerekiyor. Bir diğer sorun da sürekli olarak Afrikalıların, Arapların vb çocuk yapması. Eğitimsizler ve çocuklarına da eğitim sunamıyor bu insanlar ve sayıları katlanıyor. Avrupa ve Abd'de nüfus bu şekilde artmazken gelişmeyen toplumlarda kontrolsüz üreme var. Bu da Dünya'nın cahilleşmesine neden oluyor. Rakamlara bakabilirsiniz en hızlı üreyen ülke Nijerya mesela.

Ben konuşunca vegan zırvası oluyor ama çevreciler, veganlar, o mavi saçlı tipler haklılar. Dünyayı yaşanmaz hale getiren insanlar bu muhafazakar tipler. 2'den çok çocuğu olanlar. Et tüketenler.

Yere çöp atmak diye bir çevre koruma olayı yok. O çöp en küçük meselemiz.

Karbon(metanı da eklemeliyiz) ayak izimiz, nüfusumuz, geri dönüşüme göndermediğimiz pillerimiz, yağlarımız mesele.

Kıçımdan salladığımı düşünüyorsanız tekrar düşünün çünkü ben bu meselenin okulunu okudum üstüne AB'den denkliğini aldım, bir dönem de yüksek lisans yaptım. İşkembeden sallıyorsun diyen saatlik danışma ücretime mükabil kaynakları ile sunum alabilir bizzat benden.

bence turumuze haksizlik ediyorsun, insan dunyadaki en masum, en poncik turdur. unlem

bill gates'i yanlış anlamışsın kardeş. hayvancılıktan bahsediyor orada. önce doğru anla sonra emin olursun hangisinin daha fazla zarar verdiğine.

İnsan en salak mı bilmiyorum ama 1 buçuk yaşındaki kızım bizden zeki. Yani büyüdükçe zekada körelme mevcut.

Yazinin tamamini okumadim.
Hayir hayvanlar daha salak oldugu icin zarar ver(e)miyorlar. Insandan daha akli basinda olduklari icin degil. Bir timsah cok erdemli ya da ileri goruslu ve vizyon sahibi oldugu icin zararsiz yasamiyor, kapasitesi o kadar.

Insan tum canlilar icinde en gelismisi oldugu icin boyle.

Insanlar daha salak demek biraz sey.

Kim olursa olsun izin vermiyorum, balkona çıkmalarını rica ediyroum.

Asla izin vermem ve samimiyetten bağımsız uyarırım. İzin almadan sigara yakana da çok şaşarım.

İzin vermem. İzin almadan içmeye kimse yeltenmedi.

evde sigara içmiyoruz demek yeterli olmalı. ben de öyle oluyor .

ben kendime de içirtmiyorsam kimseye de içirtmem kendi evimde, balkonu gösteririm.

Bir kisi oldu, balkonda izin verdim.

hayır, balkonda içebileceğini söylüyorum. bunu söyleyemeyeceğim kadar samimi olmadığım biri evime hiç gelmez zaten.
ayrıca insan başka birinin evinde hiç sormadan sigara yakar mı ya? hani ev sahibi içiyordur evin içinde o zaman anlarım da, diğer türlü, sigara içmeyen birinin evinde, ne bileyim..

artik belli bir bilince sahip insanlar, bize gelen sigara icenler mutlaka balkona cikiyorlar, uzun yillardir hic kimse evin icinde sigara yakmaya yeltenmedi.

Kendim sigara içtiğim halde evimde balkon dışında bir yerde sigara içilmiyor. Evime gelen herkese de bunu söylüyorum.

izin vermiyorum.
nerede içeceğini sormadan sigara yakan olmadı bugüne kadar.

evde sigara içilmediği belli olduğundan herkes terasa çıkıp içiyor, kimse içerde içmeye yeltenmedi +1

hayır. isterse seks teklif etsin kızın biri yine hayır.

kül tablası yok, sigara içmek isteyen kül tablası soruyor; "maalesef yok, evde sigara içmiyoruz" diyorum.

sigara içilmiyor evimde diyebileceğim samimiyetim olmayan insanları evime hiç davet etmiyorum zaten.

Evde içmeyin derim herhalde ama kimse de evimde sigara içmeye kalkmadı şimdiye kadar. Herkes kendiliğinden balkona gidiyormuş şu an fark ettim :) sadece taşınırken kuzenim evde içmek istedi ev boş diye ama ona da balkonu gösterdim orada içti yine.

şubatsonrası +1
ufaktan bir devrim mi yaşanıyor acaba bu konuda, geçenlerde benim de dikkatimi çekti. eskiden kimse umursamıyordu sanki, şimdilerde ennnn kötü mutfağa geçilip öyle içiliyor. öyle çok misafir gelmez evime ama başka evlerde de gördüğüm üzere insanlar sigara içecekleri zaman bi "dışarısı" kovalıyorlar.

istisna olarak öğrenci evleri var tabii, bi de tanıdıkların yaşadığı bekar evleri diyebilirim.

Asla izin vermiyorum, balkonum da yok. Sigara içenleri genelde hayatıma almıyorum ama bu durum değişirse de şanslarına küssünler, apartmanın önüne filan çıkmaları lazım :)

hayır, evde sigara olayına kesinlikle izin vermiyorum. uyarabileceğim samimiyette olmayanları eve sokmuyorum.

15-20 yıl oldu evin içinde sigara içmeyi bırakalı. ben içmiyorsam kimse içemez. en soğuk havalarda bile balkona çıkarım. içmek isteyen de çıkacak o kadar.

Çok şaşırdım. Tüm cevaplar aynı neredeyse. Bizim evde sigara içen kimse olmamasına rağmen, arkadaş vs. biri gelince sigarasını içiyor. Ne o soruyor ne de biz söylüyoruz. Kendimi taş devrinde hissettim şu an.

petapixel.com

www.marcinryczek.com

Incendies

Biutiful

Benim en çok ağladığım filmlerden ilk aklima gelenler:
Yeşil yol
Sarhoş atlar zamanı
Soraya' yı taşlamak
Mor yıllar
Cennetin rengi

Manchester by the sea

Oldboy
(İzledikten sonra hayat anlamsız gelebilir)

Incendies çok fenadır tır çarpmışa dönersin bilgin olsun.

eşkıya

@all bunların hepsini izlemiştim halbuki

Murder in the first?
Konu siradan ama isleyiş ve oyunculuk çok iyi.

Jacob’s ladder
Mystic river
Gran torino
The road
Umut (Yılmaz Güney)
Sürü
Yol

intouchables
hachiko
shindler’s list

An American Crime

oslo 31 august

hell or high water

Gemide

Masumiyet

Empire of the sun

21 grams
Amores perros

requiem for a dream

21 grams
Masumiyet - 1997

tabutta rövaşata.

Dünyanın orta yerinde aşk için ağlıyorum dram filmdir

dear zachary a letter to a son about his father

çok fena. çok.

aşırı bilindik requiem for a dream'leri falan geçersek:
lilja 4-ever
christiane f.
rosetta
heaven knows what ilk aklıma gelenler.

beni ağlatabilen çok film yok sanırım ya. bunlar beni ağlatmadı ama en ağlağından vıcık vıcık dram hepsi. gerçi höstsonaten'deki monolog hariç beni ağlatabilen film sahnesi de yok hatırladığım kadarıyla.

bunlar haricinde gaspar noe filmleri var her biri bana travma yaşattı diyebileceğim, izlediğimde günlerce etkisinden çıkamadığım. millet utanmadan porno diye tanımlıyorduysa da love, izleyiciyi depresyona sokabilme ihtimali olan bir film. popüler gerçi, iyi ki popüler yazmayacağım dedim.

(bkz: nelyubov)
www.imdb.com

ağlak dramdan öte can sıkıcı ve iç karartıcı.

sonradan aklıma geldi, daha popüler olan room var, o da yukarıdaki tanıma uyuyor.
www.imdb.com

bimcell

Vodafone

Net bir şekilde şu operatör daha iyi diye bir cevap ne yazık ki olmayacak. Öyle zamanlar oluyor ki aynı evde sadece tek bir operatör çekerken mutfakta hepsi çekiyor. Ama muhtemelen istanbulda sorun yaşanacak bir operatör olmayacaktır. O yüzden kontratsiz bir şekilde operatör değiştirip bakmalı (ucuzdan başlayarak)
Fazlaca yurtdisi seyahati oluyorsa bu da göz önünde bulundurulmalı

Vodafone tavsiye edilir

vodafone çekmiyor. kesinlikle bimcell.

vodafone

Bimcell.

İzmir'deyim 10 yılı aşkın Vodafone kullanıyorum çekmeme 2 defa yaşadım.

Bimcell'in de altyapısını kullandığı turk telekom 3g modem kullanmıştım kısa bir süre rezalet ötesiydi.

2003'ten beri kullandığım turkcell hattımı değiştirdim, 2 aydır vodafone kullanıyorum. turkcell'in çekip de bunun çekmediği tek yer gördüm şu ana kadar, orası da burgazada'daki kalpazankaya tarafları. yanımdaki turkcell çekiyordu, benimki çekmiyordu. bunun haricinde istanbul'un merkezi noktalarında sıkıntı yaşamadım.

hangisi ucuzsa ona gec. pek fark yok.

VRed

network
fabrika

erkek mi kadın mı?
mavi jeans değil.
adl, karaca güzel

vakko
w collection
gant

Massimo dutti

massimo dutti
fred perry

mudo'nun da gomlekleri guzel

Dockers

Nautica
Lacoste
Tommy hilfiger
Massimo iyi ama cesit az

Massimo

500 tl'ye gömlek satan markaları saymazsak(çünkü hiç almadım öyle gömlek) benim hayatım boyunca giydiğim en kaliteli gömlekler hep dockers'ın oldu. bir tane 5 senelik var mesela, iş yerinde giymek için almıştım, hala giyilebilir seviyede; bir tek deodorant lekesi oluştu koltuk altlarında, o yüzden giyemiyorum.

Eşimin gömleklerine bakınca en sevdiği ve en çok giydiği gömlek Beymen Club marka olanlar, ağzı-yüzü dağılmıyor, kumaş kalitesi iy, sonra M&S Gömlekleri var, onlar da iyi.

kalite anlamında vakko apayrıdır.çoğu markayı kullandım. eski karaca çok dayanıklıydı ancak artık klasik üretimleri yok. sarar bu konuda baya iyi klasik gömlekelerde özellikle.

brooks brothers ;)

brooks brothers +1

Ailesi de olsanız sizlere pek söz düştüğünü düşünmüyorum. Keyif alarak yapıyorsa veya bu işi yapmak için onu tatmin eden maddi veya manevi nedenleri varsa dilediğini yapmalı. İşi de daha önce deneyimlemiş üstelik. Sevmiş ki kadrolu olarak yapmak istiyor. Dilediği zaman başka işe geçebilir istediği gibi gitmez ise.

Edit: Ayrıca yaratıcı bir iş tanımı. İstanbul'da Macrocenter gibi yerler bu tür atölyeler düzenleyen insanlarla çalışıyorlar. Deneyim kazanıp büyük düşünürse ileride bu işi kendine göre tanımlayabilir.

turkiye şartlarında deneyim iyidir diye dusunuyorum. bir baksın ne var ne yok zaten mutsuz oldugunda isten çıkabilme şansı var

aşçı mı olmak istiyor kardeşin?
öyleyse aşçılık biraz böyle yollardan geçmeli bir meslek. oradaki exec. şefin çevresi geniştir, bu pozisyondan başlayıp kendini gösterip yükselmek ya da exec. şefin referansıyla başka yerlere zıplamak istiyordur. 15 yaşında çocuk değil neticede, genel olarak saçma salak kararlar almasıyla meşhur biri değilse aklında bir gelecek planı bişeyi vardır. yoksa kimsenin bayıldığı için bu işi yapacağını sanmıyorum.

kendimi boyle bir iliski icerisinde goremiyorum ama yapani da cok tuhaf bulmam, tek kisiye asik olanlarin yedigi haltlari goruyoruz sonucta, uc kisinin birbirine asik olup birlikte ve mutlu yasamasi fikri alisilmisin disinda olsa da cok tuhaf, "ohaaaa"lik gelmiyor. hayirli isler deyip gecerim.

Kıskançlık kendini gösterecektir. Bu tür bir ikişki yaşanırsa üç kişinin de sıfır kıskançlığa sahip olması gerekir. İşte bizimkilerin yaptığı kuma olayını millet biraz daha değiştirip öyle gösteriyor. Kuma ne kadar mantıklıysa bu da o kadar mantıklı.

bir insanın aynı anda iki kişiye aşık olması durumu benim için bir "bozukluk" belirtisi.

aslında aşk denilen şey tam da böyle bir giriftliğe sebep olacak saçmalıkta bir kavram ama aşk aşk diye tutturanlar bunu kabul etmiyor. benim için sıkıntılı olan durum ise bir insanın aynı anda iki farklı kişiye aynı şeyleri hissedebileceğini sanacak kadar kendinden ve gerçeklikten kopuk olması. aynı anda iki farklı kişiye aşığım diyen bir insanı ciddiye alamam ben, 4. sınıfa giden bir bebe ile aynı kefededir.

bahsettiğin örneği ilk defa duydum ama böyle bir şey olacaksa olabilecek en mantıklı şekli herkesin birbirine aşık olması olurdu. kimse kimseyi kandırmıyor, herkes durumun farkında ve kendilerince mutlu. bizim gibilere bok yemek düşerdi, o yüzden olumsuz tepki vermezdim.

kendimi hayal edemiyorum.
olursa da umursamam, 3 yıl new york civarında yaşadım neler gördüm neler.

ben threesome olarak düşünüyorum ve varım diyorum.

üniversite kazanmaktı sanırım. aileden kurtuldum, ortamım değişti hayatım değişti.

okul sonrası önümdeki iş fırsatını(hem de her zaman bulamayacağım bir fırsat) tepip hayallerimin peşinden gittim. benim için büyük bir riskti, normalde control freak biri olarak ilk defa böyle riskli bir karar verdim hayatımda. sonunda hem hayalimi gerçekleştirdim hem de istediğimi yaptıktan sonra aynı işe girdim.

bir arkadaşla tanışmak. gerçi yaptığım bir şey değildi, denk geldik. Çok şey öğretti bana hayata ve insanlara dair. Onun sayesinde zaten mutlu ve barışık olduğum kişiliğime daha nadide özellikler ekledim. Şuan uzun zamandır görüşmüyoruz fakat hayatımca anacağım.

Üniversiteyi bitirmek ve mesleğimi elime almaktı. Bu süreç beni güzelleştirdi. Hem fiziksel hem de duygusal anlamda daha hoş bir insan oldum, kendimi sevdim saydım.

Şişkoluğa isyan edip spora ve iyi beslenmeye başlamamdı. 7 sene olmuş, her aynaya baktığımda iyi ki diyorum.

en başta ingilizce öğrenmek, cidden bana çok kapılar açtı, şu an çalıştığım iş dahil.

Budist olmak. Hayatımda verdiğim en iyi karardır.

17 yaşında üniversite için aileden ayrılmak ve öğrenci kredisi almayıp üniveristede çalışırım sonra götümde patlamasın diye harika bir karar vermek. Neticede etrafımdaki çoğu arkadaşımın bu parayı çarçur ettiğini ve mezun olduklarında bir yük ile karşılaştıkalrını gördüm, ailemin ve rehberlik hocasının bile kredi al al dediği bir zamanda 17 yaş için iyi bir vizyonmuş benimki ehehehe. 20-28 yaş arasında İngilizce öğrenmek ve yaptığım işin her gün üst düzeyde İngilizce kullanmakla alakası olması ve son olarak yaşam tarzımı ve alışkanlıklarımı değiştirerek 30 kilo vermem ve herkesin gıpta ile baktığı bir fiziğe ve sağlığa kavuşmak.

yönelimimi kabullenmek.

geçmişte üniverste için aileden ayrılmaktı benim de.

mezuniyetler, çalışma vs derken şimdi kendim için yapabileceğim en önemli şey mevcut tezimi bitirmek olacak. laten olasıca.

adam röportajında saykotik dans demiş, o olabilir belki. filmden etkilendiğin sahnenin bu olmasına valla sevindim. :( ne zor filmdi.

belli bir tür olmayabilir filme özel kareografi yapılmış

her dansçının kendi tarzı var, mesela lea (vlamos) tutting tarzına yakın bir koreografi sergiliyor. kafa kafaya verip kimi nasıl becerecklerini tartışan ağzı bozuk 2 zenci karakter hip-hop'a yakın.

genel bir dans türünden bahsedemeyiz yani. selva hariç diğer bütün dansçılar gerçek hayatta da dansçı oldukları için hepsinin kendi tarzı var ve bu arkadaşlara doğaçlama yapmaları söylenmiş, haliyle en iyi bildikleri şekilde dans etmişler. sadece genel çerçeveli bir koreografiden bahsedilebilir. ki bu durumda filmin ana koreografı hazırlayan nina mcneely'ye mesaj atıp sorabilirsin bence, en azından kafasındaki şeyi anlatır belki.
www.instagram.com

Hemşire arkadaşına faydası dokunmayan birinin sana faydası da dokunmaz zaten. Böyle kişiler bol keseden atarlar. Boş ver.

yani kusura bakma ama bu kadar büyütecek, üzerine bu kadar laf edicek bişey yok. tamam saygısızlık ama o kadar, tanımadığın etmediğin bi tip, bi daha görmeyeceksin muhtemelen. sana uyuz olmuş gider ayak kendince rahatsızlık vermek istemiş işte, dediğini ciddiye alman hata.

bu tip şeylere he diyip geçmezsen erken yaşlanırsın bi de.

ağır aptal bir insana denk gelmişsin çok takılma.
bunun gibi milyon insan var ne işler yapıyorlar. pilotu iş adamı garsonu vs her iş tipinde böyle insanlar var

muhtemelen kedi tırmığı hastalığı öngörmüş (!)
çok sinir bozucu. işini bu derecede ego tatmini aracı yapmış bir doktorla yemek masasında karşılaşmak şans yine de. hastanede gerçekten işiniz de düşebilirdi. geçmiş olsun.

hayır da sizi tanıştıran tip orda niye armut toplamış ben onu anlamadım. iki taraf da arkadaşım olsa da ben araya girip höt derim. veya o ayının dangozluğunu biliyosam -ki kesin biliyodur- o adamın masasına oturmamak için elimden geleni yaparım.

o doktor da asosyallikten masayı şettirecek konuma gelmiş, takılmayın :-) sadece acıyın.

adam malmış.

size koyduğu teşhis de kedi tırmığı hastalığı olsa gerek ki bunca yıldır kediciyim bir kere sokak kedisi tarafından tırmalanan arkadaşın başına geldi. çok yaygın bir şey değil, ev kedisinde görüleceğini zaten sanmıyorum. küstahça teşhis savurmak da neymiş sorunlu bir tip belli...

daha 2. cümledeki doktor sözcüğünü görünce çaktım durumu. türk insanının pis bir huyu bu. değişmez.

Senin yerinde olsam “lenflerim şişince sana gelmeyeceğim kesin” derdim. Şişirilmiş kişilikler daima hayal kırıklığı yaratır. Zaten ezik bir insan olmasa bu kadar böbürlenmezdi. Eziklik belirtisi. Zamanında sümüklü demişler buna. Pısırık demişler. Bundan bi cacık olmaz demişler. Bu da cacık olunca cıvıtmış işte. Napacan.

Maruz kaldigin sey tamamiyle duygusal zeka geriliginden kaynakli. Empati yetenegi olmadigi icin, karsidakinin gozunden nasil gorundugunu anlayamacak kadar bir zavalli ve duygusal gerizekali ile karsilasmissin.

Hem de doktor seklinde tanimlayarak bu bu duygusal gelisim bozuklugunu, aslinda sen de gerekli zihni gelisimi gosterememissin.

Doktorlar genelde boyle.
Doktor diye sisiriyorsunuz sonra yuruyen ego olarak dolasiyor.

kişinin karakteri bozukmus, doktor olmasıyla bir ilgisi yok.

şimdi bir sürü kişi gelip doktorlara sallayacak.

Benim tanıdığım tüm doktorlar böyle nerdeyse. Ya ego ya cehalet. Ya da ben bunun gibilerine denk geliyorum

ne sen ne hemşire adama bir şey dememişsiniz. çarpsana içtiğin şeyi adamın suratına madem. adam da tak lafı koyar çıkarım modunda hem kadınlarla yemeğini yemiş hem havasını atmış hem lafını sokmuş. şimdi bu adamın taksicilerden farkı ne maaşı ve ünvanı dışında? ama doktorlara laf söylenmesin, onlar çok kalb aslında diyenler de kusura bakmayın doktorların çoğu böyle. size karşı iyi olabilir dışarıya öyledir yine emin olun.

Bazen merak ediyorum paralel evrende mi yaşıyoruz diye. Soru sahibinin karşılaştığı gibi tipler illa ki var hatta şöyle söyleyeyim bizim dönem 400 kişiydi bi 20 tanesi falan bu şekilde maldı. Geri kalan 380 kişiyle hiç mi karşılaşmıyosunuz anlamadım ki :D ülkede bütünleştirici güç oldu resmen doktor nefreti.

Kotu bir doktora denk gelmissiniz. Ileride hastalarina da faydali olacagini sanmiyorum. Az degil bu tip doktorlar. Bakirkoy arastirma bunun gibi bir suru doktorla dolu. Iyiler cok sik denk gelmiyor. Cerrahpasada prof dr beni kapiya kadar gecirip yolculuyor. Benimle iletisim kuruyor. Boyle iyi dr gorunce de şaşırıyoruz haliyle.

@pastorizesut karsilasmiyoruz. Bence orani yanlis vermissin 380i boyle kalan 20si duzgun.

Sadece kedi konusunda hakli, kediler toksoplazma ile kör ediyor. Sonra doktorlar ugrasiyor.

m.haberturk.com

sabah ve akşam aç karna günde 2 bölümden fazla house izlemek yok diyeydin.

kelimelerden etkileniriz, doğal. adamla bir daha görüşmemek lazım.

@acemi +1

Ilk defa acemi'yle ayni fikirdeyim galiba.
Ama sadece doktorlarda degil bu. Iyi üniversitelerin iyi bölümlerinde okuyan pekcok insan mal, duygusal zekalari gelismemis, ego bombasi seklinde dolasiyorlar.

Kötü doktormuş ne diyeyim. Kedi tırmığı hastalığından bahsediyor. Antibiyotik kullanırsın geçer.

öncelikle bizim dönemimizde 10.sınıfta bölüm seçimi yapılıyordu, ilk sene bütün öğrenciler standart dersleri görüyordu. Sadece dil öğretilmiyor. Yabancı dil ağırlıklı yalnızca. 14 saat ingilizce, 4 saat almanca vardı bizim. Geri kalan da temel derslerdi.

temel dersler neler? 10, 11, 12'de öğretiliyor mu diğer dersler? 9'da hepsi aynı. aynen 10'da dil oluyorlar. hazırlıkta 1 yılda öğretiliyor. yine de 3 yıl fazla değil mi sadece dil öğretiliyorsa?

sadece yabancı dil öğretilmiyor. eğitim yabancı dil ağırlıklı oluyor. yanlış hatırlamıyorsam benim dönemimde 35 saatin 20'si ingilizce, 2'si almancaydı. diğerleri de işte türkçe, dil anlatım, matematik, kimya vs. seneye göre ne varsa.

"üniversitede bir yıl hazırlık okuyunca ingilizce öğreniliyor" kısmına gülmekle yetiniyorum. üniversitede hazırlık görmesek inanacağız. sen üniversitede bir yıl hazırlık okuyup öğrenirsin o zaman kardeş, üç sene kaybetme boşuna.

e boğaziçi hazırlık gayet iyi. bence dil bölümlerinden daha iyidir.

mat-1, kimya 1 falandır sanırım. çünkü diğerleri işlerine yaramayacak. ama onlar 9'da herkese öğretiliyor. ne gereği var tekrarın?

dille mutluluğu öğretiyorlar.

doğrudan doğruya dil öğretmekten ziyade ydt'ye hazırlık amacı taşıyor bu sınıflar zaten. ağırlıklı olarak gördükleri ingilizce dersi sayısı 11. ve 12. sınıflarda artıyor (seçmeli ingilizce dersi 10 saat, zorunlu 4 saat). 10. sınıfta çoğunluğa ya da başka koşullara bağlı olarak seçilebilir ama sadece +2 saat. 9. sınıf için de aynısı geçerli olabilir, ama olmayabilir de. emin değilim. "haftalık ders çizelgesi" diye bakabilirsiniz.

ha bu arada artık ortaöğretimde "x sınıfı" diye bir kavram da mevcut değil. sonuçta çoğunlukla yine aynı yere çıkıyor ama öğrenciler sınıf değil, ders seçimi yapıyorlar.

eğer üniversitede herhangi bir dil bölümü okumak amacı taşınıyorsa öğrenci de sayısal ağırlıklı derslerden ziyade dil derslerini seçiyor. bu kadar basit.

ne yapılıyor? grammar, vocabulary, reading, çıkmış sorular, deneme sınavları ve benzeri çalışmalar.

Boğaziçi hazırlığa dil öğrencisi gitmez. Sayısal puanla mühendisliğe alınan adam gider çünkü dersi İngilizce görecektir.
Dili o kadar olmayan adam zaten Boğaziçi'ne dil puanı ile giremez.

@windows hayır demek istediğim boğaziçi'nde 1 yılda, lisede 3 yılda öğretilen ingilizce öğretiliyorsa lisede 2 yıl kayıp var. öğrencilere

lisede o kadar hormonla 3 yılda bir şey öğrenilmesi bile büyük başarı bana kalırsa bu leş eğitim sistemiyle.

Liseyi dil sınıfında okumadım ama İngilizce ağırlıklı Anadolu Lisesinde okudum ve iyi ki okumuşum çünkü iyi öğretmenlerle dili ne kadar erken öğrenirseniz o kadar faydası oluyor ve temel oluyor.
Üniversitede eğer yabancı dil ağırlıklı eğitim almayacaksanız hazırlık okuyarak arkadaş ortamı edinirsiniz başka bir faydasını göremezsiniz en azından benim gördüklerim bu şekilde

Adam anlamamakta israr ediyor.

Lisede 2 yillik dil bolumunde YDS'ye hazirlik yapilir. Ingilizce konusma ya da akademik yazi yazma gibi bir gudu icermez.

Universite, yabanci dili kullanmani ogretir. Akademik Ingilizce dersleri verir.

Her Ingilizce ayni Ingilizce degildir. Turkcede zamir konusu ile Osmanli Edebiyati nasil ayni sey degilse, lisedeki dil bolumu ile universite hazirlik ayni sey degildir.

Yazdim o kadar ama simdi cikip madem o kadar zamir gorduler, Osmanli Edebiyatini nasil anlamiyorlar demek ki liselere gerek yok diyeceksin ama :(

tekrar olacak ama... 80 sorudan oluşan bir sınav var ve içerisinde paragraf çözümleme, paragrafın anlam bütünlüğünü bozan cümleyi atma, en yakın ifadeyi içeren cümleyi bulma gibi soru türleri bulunduruyor. eğer öğrenci mütercim tercümanlık, ingilizce öğretmenliği, ingiliz dili ve edebiyatı gibi yks-dil puanıyla alan bölümlerden birine gitmek istiyorsa seçmeli ingilizce derslerini seçip buna göre çalışıyor. ağırlıklı olarak 11. ve 12. sınıf. dil öğretilmiyor, sınava hazırlık yapılıyor diyorum çünkü sınavda dört temel dil becerisinden olan listening, writing veya speaking yok.

karşı argüman nedir şimdi onu da merak ediyorum. adamlar sayısal dersleri seçip mi ydt'ye girsinler? ya da toptan mı kaldırılsın liselerden ingilizce dersleri? yok yok, merak etmiyorum.

şimdilerde nasıl oluyor bilmiyorum ama benim zamanımda eğitim neredeyse tamamen yds üzerineydi.
o zamanlar ilkokul ve ortaokulda öğretilen ingilizceden hayır gelmiyordu, o yüzden bölüm seçilen ilk senede ingilizceye neredeyse en baştan başlanıyordu. çünkü herkesin temelini aynı varsayamıyorsun.

ben bölüm seçtikten sonra 1 kere bile matematik, fizik, kimya, biyoloji dersi görmedim. ilk sene coğrafya vardı, sonraki 2 sene o da yoktu. ağırlık ingilizce, ingilizce dersleri 2'ye ayrılıyordu. biri okuma yazma, biri grammar. 2 sene almanca gördük, son sene almanca dersinde yds deneme çözüyorduk.ayrıca türkçe edebiyat ve dil bilgisi dersi vardı. tarih vardı, felsefe ve sosyoloji vardı. bi de din, vatandaşlık, beden falan oldu ara ara.

ağırlık ingilizce, sonra da türkçe edebiyat ve grammar derslerindeydi yani.
biz son senenin ilk dönemi haftada 1, ikinci dönemi de neredeyse her gün yds çözüyorduk. yani son seneye kadar öğrenme işini halletmiştik, arada derslerde abidik gubidik kimsenin kullanmadığı kelimeler, yapılar görüyorduk. ama hiçbir zaman konuşma ağırlıklı dersimiz yoktu, muhtemelen bizim ingilizce zümresindekilerin konuşma pratikleri olmamasından dolayı. tamamen yds odaklı çalıştık, 32 kişinin yarısından fazlası 80 üstü net yapmıştı, full çekenler de vardı 3-4 tane. o zamanlar 100 soru vardı tabii.

dil öğrenmenin fazlası olmaz, ingilizcesi b2 altı olan kimseye de 1 sene hazırlıkta ingilizceyi tam olarak öğretemezsin. dil öğrenmek sonu olmayan bir uğraş, nereye kadar öğrenirsen dili tam olarak bilmiş oluyorsun, burası da muallak. o yüzden kayıp değerlendirmek anlamsız çünkü ingilizce ile daha çok haşır neşir oluyorsun.

daha efektif kullanılabilir mi, evet. mesela ikinci dil genelde öylesine anlatılır okulda. çok baba bir okul değilse ya da alman, italyan, fransız lisesi değilse ikinci dil çok kenarda kalıyor.

küçük mü kaç aylık? aynısını yaşadım diyebilirim. 1 yaşına kadar çok hırçındı. sürekli tırmalıyordu, ayaklarıma saldırıyordu. bir süre sonra biraz sakinleşiyorlar. ikinci bir kedi aldık o zaman daha da sakinleşti. şuan eskiye göre epey iyi diyebilirim. ikinci kedinin etkisi çok büyük ama.

bebeklikten itibaren siz mi bakıyorsunuz? küçüklüğünde şiddet görmüş olabilir. aynı bu özelliklerde bir kedi tanıdım. sahiplendirilmeden önce kötü şeyler yaşamış.

@veritaslibertasın da dediği gibi, ikinci kedi işi çözebilir.

10 aylık. sanirim yaklaşık 2 haftalıkken sokakta bulup eve almıştım, öncesinde bir şeyler yaşadığını düşünmüyorum çünkü bulduğumda baya küçüktü, dogru düzgün yürütülüyordu bile.

ikinci bir kedi sahiplenecek durumda değilim malesef.

yürüyemiyordu*

Bana biraz sıkıntılı geldi bu durum. Her ne kadar kedileri çoook sevsem de ben sanırım böyle bi kedi ile yapamazdım umarım çözüm bulursun çok geçmeden

Benzer bir vakayı bir arkadaşım yaşadı. Hiçbir şey yokken ortalık gayet sakinken birden arkadaşımın dudağını, boynunu falan ısırıyordu. O güne kadar kedilere büyük sempati besleyen beni komple türden soğuttu. Evime almayı düşünürken şimdi uzaktan seviyorum sadece. Biz belki bir yabanilik vardır diyerek işin içinden çıktık. Kedi artık özgür.

kedi 10 aylıksa oyun oynamak istiyordur ama elinin ayarı yoktur. daha yavru sayılır. düzelir büyük ihtimalle

Sarı+beyaz karışımı kedilerde bu sorun hep var. Aşırı özgür ve yabani oluyorlar. Halamın kedisinden biliyorum. Sarman değil de sarılı beyazı olanlar.

www.google.com

işin tuhaf yanı şu; küçükken daha normaldi. en azından sadece " oyun ısırığı, oyun saldırması" yapıyordu. şimdi gerçek anlamda saldırıyor. şimdiye kadar düzelir düşüncesiyle bekledim, zaman geçtikçe daha kötü oldu.

Bazı kedilerin huyu böyle.

Ablamın kedisi, 3 aylık ya vardı ya yoktu sokaktan alınma siyah beyaz kedi. Bebeyken oyun ısırığı filandı. Büyüyünce beni resmen düşman belledi. Ablamla bile tatlış tatlış yatarken birden (ama hakikaten durup dururken) burnunu hart diye ısırabiliyor deli. Ben olsam muhtemelen bir daha öyle koyun koyuna yatmam kediyle, ablam yine iyi tahammül ediyor. Bence bu biraz da ablamın kesin "hayır" dememesinden kaynaklanıyor. Belki siz de kesin "hayır" deseniz bir geri adım atar.

kesin hayır diyorum aslında. mesela normalde birlikte uyuyorduk bir süredir bunu yapmıyoruz. ki en basından beri disiplinli olmaya çalıştım tabii ne kadar olunabilirse.

kısır mı? benim kedim de yaşı bu civardayken çok kötü ısırıyordu özellikle akşamları yataktayken. artık kısırlaştığı için mi yaşı büyüdüğü için mi 1 yaş civarında bıraktı bu huyunu. sakın kediyi "özgür bırakma"yın iki haftalıkken aldıysanız mümkün değil sokakta dayanması, ölür kısa sürede.

Annesiz büyümüş anladığım kadarıyla. Yavruluk zamanında "oyun ısırması" sandığınız şeye izin verdiyseniz o ısırma büyüyünce buna dönüşebiliyor. Mesela yavruyken annesine de yapıyor böyle ama anne sınırlarını bildirmek için bi pati atıyo kafasına. O da nerede durması gerektiğini öğreniyor. İnsanların da bunu yapması gerekebiliyor kedinin kişiliğine göre.

Bazı kedi de ne yapsan yumuşak karakterli oluyor, tamamen şans işte.

Farkında olmadan kediyi rahatsız eden şeyler yapıyor olma ihtimalin var mı?
Benim bir arkadaşım hayvanı resmen rahat bırakmıyordu mesela, nereye gitse nereyi kurcalasa sürekli bi müdahale peşindeydi. Hepsi kızmak için değil, dikkatini hep kediye veriyordu. Hayvan kendi kendine bişeyle ilgileniyor mesela, hemen yanına gidip karışıyor, dikkatini dağıtıyordu. Ya da sürekli kontrol etmeye çalışıyordu, şunu yapma bunu etme gibi, oturduğu yerden bile olsa hep bi uğraşırdı hayvanla. İzlerken ben daralıyordum.

İlla bu örnekteki gibi olmasına gerek yok, sana doğal ya da normal gelen, bi şekilde hayvanı rahatsız ettirecek bişeyler yapıyor olabilir misin onu düşün bence.

Geçen ay kedim kısırlaştırıldıktan sonra cinnet geçirmesiyle 3 hafta boyunca ben de yaşadım benzer ama daha kötü şeyleri. 3 gün arkadaşımda kaldım eve sokmadı beni. Benim veteriner bir ilaç verdi antidepresan gibi ama tamamen bitkisel özlü dedi. Zaten üzerinde davranış bozukluğu için de yiyecek takviyesi yazıyor. Tavsiyem o ilaçtan alıp 3 gün boyunca düzenli bir şekilde kullanman. Benimkini tamamen düzeltti. Ama ilaç tek başına yeterli değil kesinlikle. Gün de 2-3 saat ısırma olmayan oyunlar oynaman lazım. Top, lazer, ip gibi. Kendini güvende hissetmesi lazım.
Eğer istersen eve gidince ilacın ismini öğrenirim.

1ay boyunca kullanman. Yazım hatalrı için kusura bakmayın. Mobildeyim

cidden zarar vermek istese ayaklara kollara değil yüzüne saldırmaya çalışır diye düşünüyorum.

Zarar vermek istese o öndeki sivri dişleriyle seni öldürebilir bile. Yaptığın bazı hatalar olabilir. Mesela oyun oynarken sen istediğinde değil, o istediğinde oyunu kesmelisin. Özellikle oynarken son derece sakin olmalısın. Oynarken sempatiyle hırçın seviyorsan çok büyük yanlış yapıyorsun, oynarken sakin sakin sev. İzin verdiği zamanlarda başını öp, öpmek kedileri çok sakinleştirebiliyor. İstemediği şeyleri yapma, onun hayatına ve sınırlarına saygı duy. "Benim Belalı Kedim" diye bir program vardı TLC'de, internette tekrarlarını bulabilirsin. İzlersen belki ne yapman ya da yapmaman konusunda daha çok bilgi edinebilirsin.

" cidden zarar vermek istese" mi? zarar veriyor zaten, yazmıştım bunu.

23
27
böyle bir yaş yoktur. ne yaptığınız, ne yapmak istediğiniz ile ilgilidir.

2-22. ama kesintisiz çalışmaya başlamam 23. maddi bağım da 23 yaşında koptu.
3-25.

"Maddi bağı koparmak = aileden para almamaya başlamak" diye yorumlayarak cevap veriyorum:
19
23
Para kazanmaya başlar başlamaz (bunu geciktirmemek lazım tabi, okul bitince diyeyim)

1. 23
2. 23
3. beklenen, meslek sahibi oluncadır. yaş 18 de olabilir 28 de.

20-21
2.üniversitede part time işler+ güzel burslar. yüksekle beraber çalışmaya başladım.
3.hastalık veya ekstrem başka bişeyler yoksa 24 diyorum. 25ten büyük, harçlık alan ya da çalıştığı halde aileyle yaşayan "bireyleri" anlayamıyorum. atanamamak/iş bulamamak/hayalindeki işi yapamamak başka şeydir; iş gücüne katılmamak başka şey.
ya iş bulabileceğin bir meslek sahibi olmak için öğrenciyken uğraşacaksın; ya da hayalindeki iş yerinden cevap alana kadar/tutkun olan meslekle uğraşacak imkanı bulana kadar kendi paranı/hayatını kazanacaksın diye düşünüyorum.

1- 19
2- 19
3- 24 (okul bitince aslında bitmeden)

1-)Ailemle maddi bağımı koparmadım, ben bakıyorum.
2-)12-13 yaş gibi
3-)Benim için maddi duruma göre değişir, benim durumumda ölene kadar bakmak mecburiyetindeyim, babam yaşıyor olsaydı veya maddi durumu iyi bir aileye sahip olsaydım herhalde ölene kadar çalışmazdım.

1-) 24
2-) 24
3-) Erkek 25 / Kadın 30

1) 22
2) 22
3) Fazla uzatmadan en geç 25 yaş gibi ekonomik özgürlüğün kazanılmasının iyi olacağını düşünüyorum. Her iki cins için de.

25

ve 3. sorunun cevabı yok

1) 18, burslarla okudum çalışmadım.

2) 22, 3 kuruş veriyorlardı onda da ama burstan daha iyiydi.

3) yaş ile alakalı değil bence, çalışmaya başladıktan sonra para istemenmeli ama.

18
20
aileye göre değişir, zibilyon zengini olsaydık 25'e kadar para kazanmaya çalışmazdım ama her aile de bunu kabul etmez. yine de üniversite bitip artı 1 sene gap year yapıp çalışmaya başlamak bana en ideali geliyor.

22
22
22

21 yaşında kopardım.
bence üst sınır 25

1) 23
2) 23
3) erkek için 24 belki 25 kadınlar için bir şey diyemiyorum

25

2) Part time, yazlik isleri sayarsak 12 yasindan beri.

3) 25 diyorum ben. Benim gec kalma sebebim de yüksek lisans yaparken alanimin, ders disindaki zamanimi ve para kazanmayi kisitlamasiydi.

Insan üniversiteden mezun olunca aileden para almayi kesmeli.

1-) 16
2-) 16
3-) 25

1-) 22
2-) 22
3-)bence bir sınır yok burada tek önemli faktör ailenin maddi durumu.

Carrefour gurme'de satılan fena değil, markasını unuttum. Orijinalinin tadını biliyorsan çok mutlu etmez ama hepten de iğrenç bişey değil.

@jux carrefourdakini denedim de beğenmedim:( orijinalin tadını biliyorum, en yakını bulursam süper olur...

Macrocenterlara bakabilirsiniz.

A b ve c dereceleri var. kullaniminiza uygun olani secmeniz lazim. Tadini begenmemeniz onla alakali olabilir.
Kahveye badem surubu seviyorum, amaretto likoru de yakisiyor.

popup nişantaşına bakın

@oscar bakıcam aklıma gelmemişti, teşekkürler!

Bu parayı aynasız maynasız olmayan, lensi değişmeyen kompakt bir makineye vermek istediğinizden emin misiniz?

İkinci el düşünmüyor musun? Bu fiyata daha büyük sensörlü(apsc-haliyle daha iyi fotoğraf çeken) ve değiştirebilir lensli(daha çok alternatifle iyi fotoğraf) çeken aynasız makineler bulabilirsin. İkinci el temiz bir Sony a6000'i 2100 seviyelerine bulabilirsin mesela, bundan daha iyi bir makine.

Bu makine kompakt sınıfın en iyilerinden ama bahsettiğin gibi eski model, bu parayı buna vermek gereksiz olur. A6000'in sıfırını bile üzerine biraz koyarak alabiliyorsun.

fotoğraf makinaları amiral gemisi modellerde her sene, ufak modellerde de neredeyse 3 ayda bir yeni ürün şeklinde piyasaya sürülüyor.

bu makinayı go prodan bi tık daha kaliteli görüntü almak için youtuberler kullanıyordu yokluk zamanında. artık bunun da bin tane alternatifi ve dolayısıyla iyisi ve ucuzu çıktı.

yani ilk zamanlar compact ve gymbala takılabilen 4k çekebilen bir model olduğu için tercih ediliyordu. aynasızlar henüz kendini ispat edememişti, lensleri üretilmemişti, fiyatları çok çok yüksek geliyordu millete henüz kendini ispat edemediği için.

şimdi 4k ile video ile işim yok deyip bunu almak bence parayı çöpe atmak olur.

Aslında en başta olympus em-d em10 mark iii niyetim vardı ama sonra vazgetim. Fotoğraf makinesinden en büyük beklentim taşınabilir olması. Evden çıkaren cebime atıp çıkmak, günlük olarak girip çıktığım yerlerdeki ufak güzellikleri yakalamak, sık sık yanımda taşımak istiyorum. Aynasız makineler oldukça küçük olmasına rağmen hala bu kadar taşınabilir değiller. İnsanlar çoğu zaman fotoğraf makinelerini bir heves alıp sırf taşıyamadıkları için iki ay sonra kenara atıyorlar. Ben akşam arkadaşlarımla buluşmaya giderken yanımda görüntü alabileceğim bir makine olsun istiyorum. Aynasızı taşıyacak yerim yok.
bit.ly

Aynasız makine alırsam da muhtemelen üzerinde gelecek olan kalitesiz kit lensle kullanmaya devam edeceğim. Hiçbir ek lens olmayacak. Farklı farklı lensler alayım, değişik filtreler takayım gibi bir amacım yok. Millete bakıyorum, lensi değişiyor diye makine alıyor, ne lens aldım diyorum, almadım diyor :)

Amacım anı biriktirmek ve bunu fotoğraf kalitesi iyi olan, hızlı bir şekilde çekimi gerçekleştirebileceğim, manuel ayarlarından da faydalanabileceğim bir cihazla yapmak istiyorum. Rx100 gibi lens kalitesi çok iyi olan premium kompakt sınıftaki bu tarz makineler işimi fazlasyla görecektir.

RX100M3'e eski deyip A6000 önermişsiniz ama o da rx100 ile aynı sene, 2014 yılında çıkmış bir cihaz. Fotoğraf kalitelerine baktığım zaman mutlaka a6000 almalıyım dedirtecek bir fark görmedim.

Güncel makinelerin neredeyse hepsinin fiyatı bütçemi aşıyor. 3000TL'yi geçmek istemiyorum. Biraz eski bir cihaza yönelmem kaçınılmaz.

A6000 ile arasındaki farkı göremediysen tartışmaya gerek yok o halde, rx al geç.

senin karsilastirmayi a6000'le degil, kaliteli bi telefonla yapman gerek hocam. senin olayin portable olmasi.

ac iphone x, samsung s9 fotolarini karsilastir rx100'le. eger bariz fark goruyorsan al.

Fark görmüyorum demedim. Taşınabilirlikten vazgeçip bahsettiğim kullanım senaryosu için mutlaka A6000 almalıyım diyeceğim bir fark görmüyorum dedim. Ek olarak yabancı forumlarda da A6000'i kit lens ile kullanacağınıza rx100 alın demiş çoğu kişi. Gidip bir de a6000'ine IS'i olan ayrı bir lens satın almak istemiyorum.

Muhtemelen rx100m3 ya da muadili bir kompakt ile devam edeceğim.

Teşekkürler.

A6000 de taşınabilir bir makine, kit lensinde is var kit lensiyle mont cebine sığıyor mesela. Aralarındaki 3 santim fark a6000'i daha az taşınabilir yapmıyor, taşınabilirlikten vazgeçmek diye bir şey yok eğer rx'i göt cebinde taşımaktan başka çaren yoksa. İkisi de küçük çantaya sığar, ikisi de boyunda ağır hissettirmez. Hadi a7 serisiyle karşılaştırsan neyse de a6 serisinin gövdesi göt cebi hariç hiçbir senaryo için taşınamaz yapmıyor makineyi . Dediğimi anlamak için iki makineyi de eline alman lazım.

Bu kadar az boyut farkı için gidip de küçük sensör makine alma diyoruz hepimiz. Rx a6'dan iyi bir fotoğraf performansı sunamaz çünkü sensörü küçük, segmentleri farklı. Fotoğrafta her şey sensör büyüklüğüdür ve a6 serisi üst segment. O parayı da üst segmente ver diyoruz ki düşük ışıkta daha iyi performans al, dinamik aralığı daha iyi olsun fotoğrafların. Fazladan eklenecek 3 santim kalınlık karşısında alacakların karşılaştırılamaz bile. Buna ihtiyacın olmadığını düşünmen ise saçma çünkü amacın iyi fotoğraf çekmese iyi çeken makineyi önermemiz en doğal olan şey. Bunu vurgulamak istedim, yoksa ne istiyorsan al tabii ki, en nihayetinde bana ne, a6000 alınca para mı kazanacağım.

Aslında evet göt cebimde, montumun cebinde taşımak istiyorum olay bu :) Aynı sınıfta bile değil iki makine, iyi bir lens ile a6000 tabii ki her türlü ezecektir. Ama yaz günü şortla dışarı çıktığımda o 3cm fazlalığı nereme soksam diye düşünmek istemiyorum. Diğer türlü süper fotoğraf çeken ama evde yatan bir makineye sahip olacağım.

j.mp

ediyor. içini açmışken fanları da temizlersen çok fark eder.

15 dereceye kadar eder. noctua nt-1 tavsiye ederim

Fan ve plakalar kötüyse çok farketmez. Mesela o bakır borular patlaksa değiştirmek gerekir. Fan bozuksa, devri düşük çalışıyor hızlanmıyorsa gürültü yapmıyorsa değişmek gerekir.

Alüminyum plaka>bakır borular>fan>termal macun önem sırası tecrübeme göre.

benim fan bozulmuştu. yeni fan aldım ve termal macun sürdüm aşırı fark etti. laptop nerdeyse hiç ısınmıyor. yeni aldığımda bile daha çok ısınıyordu. ama seninki pat diye kapanıyorsa fan aşırı tozlanmıştır diye tahmin ediyorum. laptop 5.5 senelik bu arada.

Açılış dans sahnesi dışındaki çoğu sahne doğaçlama imiş. Benim bilgim bitti bu kadardı.

Oyuncular profesyonel oyuncu değil selva hariç, hepsi dansçı. Imdb'den trivia'lara bak, ilgini çeken bilgiler bulursun.

Noe filmlerine bir tek bir diğer noe filmi benzer, diğer filmlerini izle. Vuruculuk istiyorsan L. V. Trier filmlerine de bak. Son filmi the house that jack built gayet vurucu bir film mesela.

Gaspar noe'nin tüm filmlerini izlemiş biri olarak bu kadar tepkili olmanıza şaşırdım, gerçi climax ı henüz izlemedim, bugün izlicem=) ben de Trier demeye gelmiştim, fakat onun da bazı filmleri mide ister, özellikle Antichrist.

@mslny yanlış anlaşılmışım, filmi acayip beğendim, tepkiden çok takdir etmek istemiştim. :)

Eğitim. Tasmayı gergin tut, senin önünde yürümesin. Sağa sola gitmeye çalışırsa tasmayı sertçe çek, eğitim sürecinde böyle yaparsan alışır. Tabii köpüşün cinsine de bağlı, itaatkar ve uyumlu cinsler daha kolay öğrenir. Mesela bir french bulldog'a ne kadar eğitim verirsen ver dikkatini çeken bir şey olursa koşar gider. İlgisi dağılınca gelir yanına ama sürekli yanında yürümesi zor.

Genç köpeklerin dikkatini çeken şeyler daha çok oluyor, yaşlandıkça daha sakin hale geliyorlar.

Yukarıdaki hicbir kelimeye, egitim disinda, katılmıyorum. Ogrenmedigi hareketi yapmadigi icin hayvani cezalandırmak nedir?

Genc kopek daha hizli ve etkin egitilir. Yanlis.

Yaninizda yüremesi icin, tasma ile degil bedenine oturan, sırtına gecirilen gogus tasmasi almaniz gerek. Bu tasma ve en az 5 metrelik egitim halatı alacaksınız, 7 m. ya da 10 m. daha idealdir baslangic icin.

Kopegi cagirma trainingi de gerekecek. Yere dogru egilip elde ödül mamasını tutun, size geldiginde hep aynı kelimeyi söyleyin. Baslangıcta sadece mamayı alırken o kelimeyi soyleyin. Sonra evde deneyin, otomatik geliyor mu diye ölcün. Yavas yavas uzak mesafeden cagırmaya baslarsınız.


Bos bir araziye gidecekseniz, haftada en az 2 kez. Tüm halatı yere atacaksınız, ucunu tutacaksınız sadece. Yürümeye, yön degistirmeye baslayacaksiniz, kopek yokmus gibi. Kopek sizi takip edecek, baktınız bir yerde takıldı, konsantre degil, bir iki kez cekeceksiniz halatı. Yanınızda, direkt arkanızda yürümeye basladiginda ödül maması alacak. Cok uzatmayın training 30 dakikadan uzun sürmesin, o dogru yapabilirken, sıkıntıdan catlamamısken siz noktayı koyun. Bu training ile kopek tasmasız gezmeyi ve sizde kalmayı ögrenir.

Yasla ilgisi yok. Kopek bunu ögrenmemis, sabirla ogretmeniz gerekecek. Öyle tasmaya asilmakla olmaz. Her kopek ögrenebilir. Bazısı daha hızlı ögrenir, o ayrı. Ben büyük cins bir terrier egitebildiysem, ki terrierler soz dinlememek ve kendi kafalarına gore hareket etmekle unludur, hepsinde mumkundur.

Eger egitmen ile calisma imkanınız yoksa, youtube videolarını izleyin, icerik cok.

Dur tahmin edeyim. Bu kadar duyarlısın ama android telefon kullanıyorsun.

o öyle olmuyor işte. lükslerinden feraget etmeden zor. facebook kullanmıyorsun, peki ya whatsapp, instagram? hatta bunları kullanmasan bile yakın çevren kullansa gene senin hakkında bilgi toplayabiliyorlar.
son popüler yazılardan biri bunun hakkında: qz.com

videoda soylenenlerin yarisi abarti/yanlis. evet neredeyse her uygulama Facebook SDK(Software Development Kit) kullanir. bu SDK'ler uygulamalara Facebook ile login olmani, arkadaslarini gormeni vs saglar. ama sen izin vermeden hicbir uygulama senin konun bilgini alamaz, dolayisiyla FB ile de paylasamaz. uygulama icinde yaptigin aktiviteleri takip edebilirler. bunu %99 butun uygulamalar yapiyor. yapmayan uygulama, yanlis yapiyordur. bu bilgiler genelde FB ile paylasilmaz ama eger FB'un data tracking SDK'ini kullaniyorlarsa o zaman gider. eger telefonunda FB yoksa, yada uygulamaya FB ile giris yapmadiysan, bu bilgiler seninle eslesemez. anonim olarak kalir. eger datalarinin sirketler tarafindan kullanilmasini istemiyorsan, hicbir uygulamayi kullanmayacaksin, telefonunu/bilgisayarini internet olmadan kullanacaksin. ucuza bir tane 3310 al.

@catch the arrow: zannediyor musun ki ios farkli calisiyor?

arrow, tahminin yanlis.

denek hayatim, maalesef haklisin.

crucio, simdilik cozum, dedigin gibi mis gibi 3310. ama bir baska cozum daha var. birkac aylik, solid.inrupt.com denen bir proje. web'in tanrisi berners-lee'nin projesi. amaci sanirim tam istedigim gibi. datalar benim ve nereye ne gidecegini ben kontrol ederim, sirketler degil mantiginda calisan data merkezisizlestirme projesi. daha yeni oldugundan bir seyler yok. ama gelecekte herhalde simdikinden daha bi gonul rahatligiyla internet kullanabilirim.

data sirketleri arasinda en cok facebook'a gicik oluyorum. evet apple da google da veri topluyor ama facebook kadar degil. facebook topladgi her turlu veriyi, caninin istedigi her yoldan tikir tikir nakite donsturuyor, diger iki okuz bunun kadar aktif degil.

facebook'tan kurtulabileceğini sandığın için facebook sana daha öcü geliyor, kişisel verileir toplama ve paraya dönüştürme konusunda kimse google'ın eline kimse su dökemez. tabii google'dan kurtulmak imkansız, o yüzden bilinçaltımızda hala baskılıyoruz. google ise bundan faydalanıp gittikçe agresifleşiyor, yakında evil corp'a dönüşecek bilinçli insanlar arasında.

neyse ne, sen kendince önlemini al tabii. şunu hatırlatmak istedim sadece, instagram ve whatsapp da zuckerberg'ün elinde; onları da iptal etmen lazım.

solid projesini duymamistim, simdi baktim ama o da senin derdine derman olmayacak. cunkubir uygulamayi kullaniyorsan o uygulama senin uygulama icinde yaptigin herseyi kaydedebilirim ve bunu engellemenin hicbir yolu yok. sadece uygulamayi yazan kisi hangi datalari toplayacagina karar verebilir.

roma'ya tek gün asla yetmez.

ben olsam söyle yapardim

roma 3, floransa 1/2, venedik 1

ama tabi yapmak istediklerinizle ve zevklerinizle de alakali olarak degisir bu sayilar.
romanin bir gününü komple bisikletle gecirebilirsiniz kiralayarak, cok keyifli bu. ama tabii bol yürüyebilirsiniz de.
zaten girdiginiz her sokak bile ayri sanat kokuyor.


edit:
işbu cevap, 4-5 günlük bir turla gideceginiz varsayilarak yazilmistir. eger cok cok daha uzun günleriniz varsa, bu günleri 1,5la, 2yle, 3le carpabilirsiniz : )

3 2 2 bence. bir gün bana hiç yeterliymiş gibi gelmiyor bir yeri gezmek için

minimum 3-1-1
ideal 4-2-2
müzelere gitmeden önce bilet alın yoksa zamanınız kuyruklarda geçer.

ideal roma 4 floransa 2 venedik 2. romada yürümeli mesafeli mekanlar daha fazla. floransada pisa siena dersen 1 gün daha koy. müzeleri koyarsan günleri arttır. venedik eziyet.

3-2/3-1. ancak ne yapmak istediğinizle alakalı. müze gezmem diyorsanız süre kısalabilir.
müze gezecekseniz önden bilet alın. 2-3 saati bulabiliyor bilet almak.

roma 4 floransa 4 venedik 3

roma'da 1 ay yaşasan her gün yapacak farklı bişey bulursun. floransa için aynısı 15 günde geçerli. dolu dolu geçen günlerden bahsediyorum. o yüzden toplam gün kısıtı koy bize, daha net konuşalım. ben floransa'ya 2 farklı gidişimde 9 gün kaldım, hala gidip görmek istediğim yerler var.

3-1-2

Venedik 1
Floransa 2, duruma gore 3
Roma 3 veya fazla.

a) kız yırtık kelimesini hafifmeşrep olarak algılamış ona bozulmuş.

b) dolaylı olarak kızın mesleği üzerinden karakterini küçümsemişsin ona bozulmuş.

bu memlekette bi tohtor bi avkat, gördün mü kaç :D
onlar kendi aralarında takılmalı bence.

Tolkien+1

Ayrıca ben söylediğinizde bi sorun göremedim. Yırtık kelimesini ağzı laf yapan hakkını yedirmeyen sinik kalmayan anlamında kullanmışsınız gayet de doğru. Espri olsun sohbet olsun diye söylenmiş bir şey neden bu kadar takılmış anlamadım. Ben de olsam tolkien gibi kız size saydırdıktan sonra cevabını verirdim resmen size aptal demiş. Ama üzerinden zaman geçtiyse bir şey demeye gerek yok yol verin gitsin bence asla da yazmayın.

Yirtik demek net cirkef, cingene demek hocam. Kiz da alinmis normal olarak. O sinirle de size de giydirmis cunku teorik olarak ilk siz ona giydirmis oluyorsunuz.

Ilk adim atilacaksa siz atlalisiniz cunku kiz hakli.

yırtık demek pasif olmayan, atılgan , girişken olan demek. çirkef değil

Yaptığın muhabbet çok klasik her avukata söylenen bir şey. O da bunu basit ve sıkıcı buluyor olabilir genel olarak problemli bir avukat algısı var herkeste. O yüzden sohbet etmek istiyosan bu tarz şeylere pek girme.

Konuşma becerisi, atılganlık vs gerektiren çoğu meslek için genelde kullanılan bir kelime,kendisine de eminim ilk kez söylenmemiştir. Hoşuna gitmemiş olabilir bu tarz konuşmanız ama abartmış bence de.

"Ben böyle şeylere gülerim, boş konuşan insanları sevmem, tartışmaya dahi girmem, bırakırım aptallığıyla kalsın." Biraz kibirli geldi bana.

Bu nasıl bi kompleks, bu nasıl bir "tetikte olma" durumu. Her söylenen şeyin altında ima arayan, insan ilişkileri konusunda ilkokul seviyesinde kalmış bir insan evladıymış arkadaş.

Ben de denk geldim böyle bir tanesine, şansa o da avukattı. Avukat olmasıyla alakası yok tabii, denk gelmiş. Ama dünyanın en itici insanları bence bu her söylenene pençe gösterir tavırda olan insanlar. Bırak dağınık kalsın.

Abi sen robot falan misin? Cevaba bak "Peki"
Kizla bir amac dogrultusunda konustugun o kadar belli ki muhabbet falan laf ola beri gele gorev gibi sallamissin birkac cumle. Kiz da reaksiyon gosterince robot gibi "Peki" demis cunku olasi bir tartisma durumu bu arkadasi amaci disina saptiracak ekmeginden olacak. Cok iticisin kadinlari salak sanma bu kafayla kimseden alamazsin istedigini

Bu kelimeyi pek kullanmam ama "kezban" (Baska kelime bulamadim)

İnsanların patlama noktası oluyor. Muhtemelen "çene", "yırtık" kelimelerini ilk defa sizden duymuyordur ve o ilk söyleyecek kişiye "laflar hazırlamıştır". Bana öyle geldi en azından. İlk siz ayıbı yapmışsınız, eğer varsa niyetiniz bir kollayın bakalım, hala daha sinir yapıyor mu, yoksa lafı söyleyip geçip gitmiş mi?

Bu arada yırtık iki şekilde de kullanılır, bir aktif, saldırgan, öbürü çirkef

Art 1 windows95

Yildim bunlardan yildim.

"Kullandığım kelime hoş değildi, alaycılığından cesaret alarak o sözcüğü kullandım"

Bunu neden doğrudan onunla paylaşmıyorsunuz burada yazmak yerine?

Bence suç demeyelim de hatalı olan sizsiniz. Adım atmak da size düşer.

Adim falan atma su saatten sonra hicbir ise yaramaz, olacagi varsa da olmaz.

yırtık bence kötü bi kelime değil. ama şey durumu oluyor bazen insanlarda. mesela o kişi daha sakin biriyse avukat olduğunu öğrenince "aa sen bu sessizlikle nasıl avukatlık yapacaksın" diye tepki veren densizler oluyor. belki kızın da artık canına tak etmiştir bu tarz şeyler duymak. hemen alınganlık falan demeyin bazen gerçekten bu tarz ön yargılardan yılabiliyorsunuz.

kız fazla kibirli, sen fazla hedefe yönelik ve sıkıcısın. "peki" ne abi açıklasana kendini? allah sen koru yarabbi ya, olaylara bak aldknskjf

Kizin biri cevap olarak "peki" dese kimse kalkip "peki nedir yeaa" demez.

(bkz: les quatre cents coups)

Sivas
A monster calls

orphan

Leon.

empire of the sun'daki christian bale olabilir.

E.t. cocuk cast cekimini izle.
Basrol cocugu secerken elemanin yaptigi rolu kimse yapamaz.

Hayat güzeldir

kimi sevsem çıkmazı isimli kısa filmde, baş rolde oynayan çocuğun performansı çok iyiydi. Gerçi çocuk sayılmayabilir teenager diyelim.

what's eating gilbert grape filmindeki leonardo dicaprio performansı çok övülür. ben izlemedim.

Canım Kardeşim. Sinemadan ve oyunculuktan anlamam ama valla oradaki ufak kardeşi oynayan abimizi çok iyi bulurum.

www.imdb.com

benim unutmadıklarım sıralı tam liste:

sezercik/yumurcak filmleri,
leon - natalie portman bu filmden sonra aldı yürüdü,
harry potter 1'deki velet oyuncular,
havuç emre'nin veletlik zamanları,
son zamanlarda da the end of the fucking world'deki veletler.

the fall.

lilja 4-ever, leon, the fall aklima gelenler

komikten kastımız komik görünmesi mi yoksa komedi olması mı?
komedi anlamadım ben çünkü örnek filmlere komedi diyemeyiz, o yüzden anladığım kadarıyla yazayım, yanlışsam düzeltirim.
www.imdb.com
www.imdb.com
www.imdb.com

edit: doğruymuşum, öneriler geçerli.

komikten kastım aslen komedi olmayan ama imkansızlıklar ve kötü yönetmenlik/oyunculuk yüzünden komik gelen, arkadaşlarla gülüp eğlenilebilecek, kişiye sürekli "ne izliyorum lan ben" dedirtecek filmler.

The Human Centipede

human centipede 1-2-3 izledim. bana eski film lazım. 80'ler ve öncesi.

Godfrey Ho filmleri var 80ler.

sc-images.sfo2.cdn.digitaloceanspaces.com

buna da bir bak :)

Senin ihtiyacın o kağıdı aynı anda yapışkan hale getirecek şey.
Duvar kağıdı gibi demişsin, duvar kağıdı yapıştırıcıları var, tozu suya döküyorsun(ve bişeyler), öyle hazır oluyor. Onu bir kapta yapar, küçük bir boya fırçası ile kağıda sürersen hallolur. Yalnız kağıt ince ise buruşabilir, mümkünse kalın hale getir arkasına biraz daha kağıt yapıştırırarak. Kat kat olsun yani.

Duvar kagidi yapistiricisi fazla koyu, benim isimi gormeyecektir. Benimki biraz daha hassas is cunku. DUvar kagidi kaplama da yaptim bizzat, oradan biliyorum.

Diş macunu.

ne olduğunun çok bir önemi yok, o kısma odaklanma. o 4 çikolatayı al komşuna götür. ya da bana getir. evet bu daha iyi bir fikir.

Yoksunluk sendromuna girmişsin.


Ek olarak: nick ve soru uyumu...

diyetisyen kontrolünde değilsen, bünye telaşa kapılmış olabilir

Clever
Telasla neyi kastettin?

yoksunluk belirtileri gibi geldi bana, kontrolsüz diyetlerde vucut illa ki birşeyleri eksik alıyor, muhtemelen onu tamamlamaya çalışıyor çikolata ile

@tolkien

:(
Browni, cokonat gibi paket cikolar.

Üzdün iyice.

pms olabilir mi :(

yoksunluk sendromu +1.

ya hep ya hiç tarzı bir fikirle başladıysanız öyle oluyor. bu yüzden yıllarca birden kilo alıp veriyordum. en son yeme bozukluğum olduğunu kabul edip psikologa başvurdum.

pms ben de aynı durumdayım. ve işin kötüsü bir kee yiyince insan kendini durduramıyor. hiç başlamamak lazım.

Vücut kontrolsüzce kilo verdiğinde geri almak için çok uğraşıyor. Bence cheat day yapma ihtiyacınız var. Diyetinizde dikkat edebilirsiniz bu duruma. Haftada bir almanız gereken kaloriden fazla kalori alın.
Kendinizi de üzmeyin bu konu ile alakalı. Etrafınızdaki çikolatalar bitince sağlıksız şeyler almayın tekrar, hayatınıza devam edin. Ölüm değil yani.

Not: diyetisyen değilim. Yalnızca bu konuları araştırmıştım.

Çit dey falan salla. Şekerden vücudunu arındıracak şekilde beslenmeyi öğren.

göz damlası lsd idi, ablamız eski kulağı kesiklerden olduğu için bana mısın demedi ve lsd ile devam etme kararı aldı.

çocuğun ölme sebebi elektrikle alakalıydı sanıyorum, elektrikler gidince karakterlerden biri çocuğun öldüğünü ima eder bir şey söylemişti yanlış hatırlamıyorsam.

damla değil lsd. meğerse sangria'nın içine lsd damlatan oymuş, bunu seyircinin "gözüne sokmak" istedi yönetmen.
çocuk elektrikten dolayı öldü, panonun açılmış halde olduğunu gördük filmin sonunda.

cocuk iceride bortu bocek oldugunu gorunce deliriyor, sonrasinda da muhtemelen elektrik carpiyor, cunku kontrol(yuksek gerilim) unitesi o odada..

Honey sweet olanı kullanıyorum 1 senedir düzenli. Whisky maple'ı beğenmedim, belki yağlı etle denenebilir ama honey sweet hem kırmızı ete hem de sandviçe çok yakışıyor bence.

Ama öyle heinz, tat bbq soslarla alakası yok; daha yoğun daha şekersiz, keskin.

Yüzyıllık yalnızlık

(bkz: eternal sunshine of the spotless mind) uzun bi kere.
(bkz: the talented mr. ripley) bu filmin adı da hep değişik gelmiştir. değil belki ama öyle geliyor.

Yürek Söken
Gönülçelen

black holes and revelations

Lock, Stock and Two Smoking Barrels

Şişko'dan pokerde kazandığım adayı da yeğenime bırakıyorum

orj: And To My Nephew Albert I Leave The Island What I Won Off Fatty Hagan In A Poker Game

en orijinali: taxidermia
en komiği: how to get the man's foot outta your ass

(bkz: Do androids dream of electric sheep)
(bkz: Saatleri ayarlama enstitüsü)
(bkz: Thinking, fast and slow)
(bkz: The divine comedy)

"Sana gül bahçesi vaadetmedim." Sırf adı için okudum.

Kadından Kentler
Benim Hüzünlü Orospularım

Medarı Maişet Motoru

extremely loud and incredibly close

her kalp kendi şarkısını söyler ve Yalnızca Diğer yarımız o sesi duyar

kitap: "sana gül bahçesi vadetmedim" demeye gelmiştim.
film: we need to talk about kevin

kitap: at çalmaya gidiyoruz
film: no one knows about persian cats

(bkz: kim korkar hain kurttan)
(bkz: who is afraid of virginia woolf)

Bir sanat eseri olarak
Yaşayan birinin zihninde ölümün fiziki imkansızlığı

Gözyaşı entelektüel bir şeydir.

eksiup.com

oyuncak müzesini gezin.

Işıklar da ya da Atatürk Parkında deniz kenarında vakit geçirebilirsiniz.

Her işi rast giden olur mu? Öyle biri olduğunu sanmıyorum. Bazıları öyleymiş gibi yapıyorlar sadece.

şeyim şeyime denk. pek bi zorluğum yok, kendini kandırma :P

hergunbirkarikatur.blogspot.com

Arkadaşlarımdan var böyle. Ama şımarıklıktan göremiyorlar. Tabi her istedikleri olmuyor ama gayet dertsiz tasasız hayatları var. Arada hatırlatınca elde edemedikleri şeyleri söylüyorlar. Bir süre sonra istediklerinin bir kısmını daha elde ediyorlar ve yine memnun değiller. Oscar abimiz haklı elde etsen de etmesen de trajedi oluyor.

ben.
anlatsam cebimde tavşan bacağı taşıyorum sanırsın. en olmayacak durumlarda bile şansım yaver gitmiş ve bir çıkış yolu bulmuşumdur.

Ben de varım. Umarım kendi kendimi nazar etmem.
Hep şanslı görmüşümdür kendimi hayatım boyunca.

hey corc versene borc

+1

imtihan falan cok ortadogu konseptleri

Sağlık sorunlarıda mı yok bunların?

abi bu ne arabesk bir tondur. onlar torpilli o yuzden saglik sorunu yasamiyorlar diyene kadar rahatlamayacaksin sanirim.

herkesin esit oranda saglik sorunu oluyor normalde. onun haricinde de kendine bakan adamla bakmayanin durumu ayni degil tabi.

Ben arabesk bir ton olduğunu düşünmüyorum. Bilakis böyle insanların var olduğunu bilmek yaşama sevincimi arttırıyor.

Böyle bir arkadaşım var. Hatta hep "Yine mi dört ayak üstüne düştün?" diye takılırım kendisine. Çok güzel bir işi, çok iyi zekası, çok iyi bir yaşam tarzı ve çevresi var. Milletin belki de on hamlede başarabileceği bir şeyi kendisi tek, en fazla iki hamlede elde ediyor. Fiziksel olarak da iyi, gayet yakışıklı biri. Yani Allah "Yürü ya kulum" dememiş, adeta koşması için tüm güzellikleri ve kolaylıkları vermiş kendisine. :)

Hayatta kıyas yapma. yediğin yemek tabağındakidir. başkaların tabağında ne olduğuna bakman senin tabağındakileri değiştirmez o yüzden sadece kendine bak.

Bence hayır

öldürdüğü kızın babası cesedi gördü diye biliyorum. gerçi anadolu insanına çok da güvenmemek lazım.

türkiye gibi kanunun sadece çalgı olduğu bir ülkede en zengin ailelerin susturamayacağı ağız yok.

Dün aynı konuyu arkadaşlar arasında konuştuk kimse inanmıyor

En son duyuru zirvesinde adli tıpta çalışan biriyle konuşmuştuk. Kendisi gördüğünü söylüyordu.

evet

adalet sisteminde çalışan biri olarak söylüyorum. kendini hücrede astı, eğer biri kendini astıysa savcı olay yerini bozmadan gelir fotoğraf çekilir dosyası açılır. cezaevlerindeki sistem bellidir. bilmeden konuşmayınız.

yani hüküm giymiş bi mahkumken hapishaneden kaçabilmen için deredevildaki şişko mafya babası gibi bişey olman lazım bence. türkiyede olsa bile. bence ölmüştür.

milletçe paranoyaklığın zirvesindeyiz gerçekten yazılanlardan anlaşılacağı üzere. geberdi gitti herif işte kızın babası bile öldüğünü söyledi millet ona bile inanmadı savcı çıkarsa fotoğrafları gösterse fotomontaj diyecekler ülkecek çok güzel çıldırdık. :D

mikahakkinen +1, hadi tüm yetkilileri ayarladın, bizim gibi hafiye dolu bir toplumda bu olayın örtbas edilmesi için direkt tayyip'in müdahil olması lazım. o kadar da değil, o yüzden ölmüştür.

Bencesi, sencesi yok. Öldü.

ona bakarsan ahmet kaya da ölmedi,yeşil de yaşıyor...

Villada yasarken 24 yil hapis yiyorsun. Intihar etmis olmasi gayet normal geliyor.

öldüden ziyade öldürüldü/kendini öldürmesine göz yumuldu diye düşünüyorum.

ailesi güçlü ama kendini öldürdü süsü verip hapisten çıkaracak kadar değil.