Öğleden sonra ikide yemek yemekle gece yatmadan yemek yemenin tek farkı, gece yediğin yemek sindirime uğrayacağı için dandik bir uykuya neden olur, kiloya etki açısından bir farkı yok, kilo alıp almama konusu senin metabolik değerlerine göre tüketmen gereken kaloriyle alakalı bir durum, herhangi bir hormonal rahatsızlığın yoksa, ihtiyacının %10 fazlasıyla kalori alırsan kilo alırsın, alamıyorsan gerekli olan kaloriyi almıyorsun demektir.

Yatmadan once yersen kilo alirsin muhabbetinin hikaye oldugu ortaya cikmisti 1-2 sene onceki bir calismada. Kaynagi bulamadim simdi.

Sahsen kendim de bildim bileli gec saatte yemek yerim, karnim doymadan oldursen yataga girmem. 68-70kg agirligim var.

para beni bozmaz, 10 milyon tl harcamak için çok aşırı büyük bir para değil. ben mesela amerikada oturma izni almak isterdim, iyi kötü ufak bir daire almak isterdim.

yaşam standartlarını ve gelirini yukarı çekebilirsin bu parayla ama sosyetik mekanlar ve aktiviteler ile tüketilmeyecek bir mebla değil.

bu şekilde yaşayabilmen için sürekli gelirinin olması gerekiyor, sosyete insanlar, iş adamları gibi.

bozmaz aynı şekilde yaşamıma devam ederim.

daha iyi restorana gitmenin, daha konforlu tatil yapmanın neresi "bozmak" oluyor ki? nakit parayla götümü silip fakir arkadaşlarıma zarfta gönderiyor olsam neyse de bu hali parayı iyi değerlendirmekten başka bir şey değil benim için.

daha çok gezerim dünya'yı, mişelin yıldızlı restoranların birçoğuna gitmeye çalışırım. tabii bunun uzun soluklu olması için bir yatırım aracını ihmal etmem.

Değişir tabi. Erken rezervasyonla 5 yıldız olan ama aslında hiçte öyle olmayan tatil yeri kovalayacağıma Rixos premiumda cenneti yaşarım. Mavi yat turu yaparım. Alaçatıdaki sacma sapan lüks beachler beni sarmaz ama. Lüks ama bir yandan da sade ve rafine tatiller olur. Euro kuru çarpmadan Avrupaya giderim. Kıyafetlerim bir tık üst olur, tasarım ürünlerden bolca alabilirim. Teknolojiye ilgim var,onları yenilerim.Ohoo çok şey var. Gurme turlar yaparım. Bunları yapmak beni bozar anlamına gelmiyor. Bolca yardımı esirgemem. Darüşşafakaya özellikle çok yardım yaparım, burs veririm.

2 milyon dolarım olsun mezun olur olmaz amerika-norveç-isveç-isviçreye kapağı atarım, vatandaşlığa kadar yolu var benim açımdan.

2 milyon dolara değişmem. Ben bunu geçenlerde düşünmüştüm, 2 milyon dolar değil de bi' araba listesi çıkartmıştım takriben 16 milyona ihtiyacım olduğunu farkettim. 40 milyar dolardan altına değişmem.

geçende one tower''da yemek yerken üst kattaki dairelerin 1+1'inin 1.3 milyona satıldığını öğrendim. mesela o adam da yemeği benim yanımda yiyecek. işbu yüzden 10 milyon aslında değişmeye değecek bi' para değil.


geçende bi' köylü ile karşılaştık, daha doğrusu adamla tanıştırdılar(gösterdiler) adamın 1 tane gökdelen-apartmanı var. pidecide pide yiyordu, ben de öyle olurum herhalde. 40 milyar dolara kadar para beni bozmaz. 40 milyardan sonra tehlikeli şiir okur, dünyaya dalaşırım büyük ihtimalle, ama 2 milyon çok az.

İstanbula tasinirim. Her gece sunset e giderim. 10milyonu faize koyar 1.8 mn senelik gelir. Senelik sadece 800k yı yerim 1 milyonu altın dolar yaparım.

Benim dünyam mı küçük, bilmiyorum ama 10 milyon TL nasıl para değil Allah aşkına? Herkes kolayca mı erişiyor bu miktardaki paraya da herkes burun kıvırıyor?

Valla benim yaşama tarzımda değişiklik pek olmazdı. İstanbul şartlarında kıytırık da olsa iki ev alırdım. Sonra da Türkiye'yi gezerdim yakın arkadaşlarımla.

Ekleme: Sinirle yanlış yazmışım para miktar/birimlerini. Şimdi düzelttim.

şu an 2 milyon dolarım olsa çalışanı siksinler. parayı düzgünce hesaplayıp muhasabesini yapıp keyfime bakarım.

Gittiğim mekanlar değişmez. Rag and Bone'dan kot ceket-normal ceket falan ve kaban alsam yeter :)

İşten istifa ederim aynı yaşamıma devam ederim.

ilk iş ülkeyi değiştiririm.

yani mantik olarak cok degismem ama mecburiyetten degidirim, cunku EU icinden emlak alip oturma izni alirim. E orada gidecegim yerler de buradakinden farkli olur.

10 milyon sağlam para ona katılıyorum ama bozacak bir para olduğuna katılmıyorum.
Sağlam bir ev sağlam bir yazlık ve 1-2 sağlam arsa yatırımıyla biter.

Bu arada FIRE sistemine göre yıllık maaşınızın 25 katını biriktirince bir daha çalışmanız gerekmiyor.Buna göre 10 milyonu 25'e bölünce 400.000 TL yıllık maaşa tekabül ediyor.Böl 12'ye, 33.000 TL aylık maaş.

Kısaca 10 milyonun varsa sen 33.000 TL maaş alan adama eşdeğersin

Çalışmayı, para kazanmak için akıl ve zaman harcamayı bırakırım. Bu yüzden de hazır param bitecek korkusuyla şimdikinden daha lüks yaşamam, biter çünkü.

şöyle olur,

dolabımı falan yenilerim, çok lüks markalar olmaz, zara falan olur.

onun dışında da yemek yemeyi sevdiğim için lüks yerlere giderim ama her zaman olmaz bu. normalde de bu aktiviteyi seviyorum. onun dışında ev alırdım, yurt dışına giderdim değiştirdim yani hayatımı ama über lüks olmazdı.

10milyon liram degil de duzenli yuksek gelirim olursa degistiririm. 10 milyon TL demek 10milyon harcadiginda paran kalmayacak demek.
10milyonum olsa onemli bir degisiklik olmaz, yatirim yaparim o parayla. Oturup yemeye kalksam 1 yil gitmez o para.
Gerci direkt ulkeyi terk ederim o parayla. Gidecegim yerde krallar gibi yasatmaz ama ulkeyi terk etmeme yeter o para.

doğdum doğalı istanbuldayım ve evet yaşanmaz bir şehir. bunu sadece istanbullular söylemiyor. yaşanılabilir büyük şehirler sıralamasında ağaç fakiri olarak sondan ikinci sırada yer aldı daha geçenlerde.

Istanbulda nerede yasadiginla ilgili birsey avcilarda oturup hergun umraniye yapiyorsan evet kotu etilerde oturup bebekte calisiyorsan guzel

Abartıyorlar. İşin ve evin yakınsa gerçekten iyi. Bir de oturduğun semt eli yüzü düzgünse değme keyfine. Burdaki etkinliği,canlılığı, çeşitliliği hiç bi şehirde bulamazsın. Her bütçeye göre yapılcak şey var bence. Geçen gün emirgan sahildeydim, kimi mekanlarda bir şey içiyor.Kimi de masaları koymuş denize karşı püfür püfür takılıyor,termosunu getirmiş. Muhabbet gırla. Yeni mekanlar, yeni lezzetler keşfetmeyi çok severim,burası o açıdan cennet.

ya seveni ve memnun olanı elbet vardır ama bunların çoğunluğu gördüğüm kadarıyla doğma büyüme istanbullular. ben 18-23 yaş arasını istanbul'da geçirdim, depresyondan depresyona geçtim, tabiri caizse sığır gibi yaşadım. bir yıldır ankara'dayım ve karakter olarak 180 derece değiştiğimi hissediyorum. çok daha dirayetli, pozitif, güçlü, sağlıklı hissediyorum.

ben öğrenciydim. istanbul AŞIRI pahalı. ben boğulduğumu hissediyordum. ya ahırdan bozma 1200-1300 lira kirası olan evlere 3-4 kişi çıkacaksın ya da okula uçakla gidip gelebileceğin kadar uzak, medeniyetin uğramadığı yerlere taşınacaksın. trafik berbat. mahalleden çıkmak bir saat sürüyor. akşam metrobüse bineceksen direkt ölüyorsun zaten.

inanılmaz kalabalık. her yerden insan fırlıyor, üzerine üzerine geliyorlar. çok gezen adam değilim açıkçası ama şehrin içinde yeşil gördüğümü hatırlamıyorum. her yer bina. park, bahçe arıyorsan spesifik olarak oraya gitmen lazım; bir yerden bir yere giderken parka bahçeye rastlaman neredeyse imkânsız. "denizi yok yeaa", "gri yeaaa" dedikleri ankara bu açıdan bin basar istanbul'a. sadece benim oturduğum yere yürüyerek 5 dakika mesafede iki tane park var. ayrıca ben istanbul'da geçirdiğim 5 yılda boğaz ya da deniz kıyısında alkol aldığımı hatırlamıyorum ama gölbaşı'nda her canım sıkıldığında mogan'a inip sabaha kadar içebiliyorum mesela, kimse de bir şey demiyor. suysa su, manzaraysa manzara. kurbağalar vrak diyo, ben içiyom. mis.

ankara süper şehir demiyorum ama ben bir yılda kendimi buldum resmen. evimde hissediyorum, rahat ve mutlu hissediyorum. ankara'nın o beğenmediğiniz kekoları istanbul'un beyefendilerinden evladır. sana yemin ediyorum ben ankara'da "hayır ben özür dilerim" kavgası gördüm, kanada'da falan da değildim eminim kızılay'daydım.

her şehrin iyi ve kötü yanları var muhakkak ama ben genç bir erkek olarak istanbul'da çok bunaldım, daraldım. yaşam enerjimi sömürüyordu aq şehri. istanbul'da yaptığımın çok daha fazlasını ankara'da yapıyorum. daha ucuza ve daha kaliteli yaşıyorum. çoğu kişinin nefret ettiği aksaray-laleli taraflarını özlemiyor muyum? çok özlüyorum. eminönü-laleli arasını yürümeyi özlemiyor muyum? çok özlüyorum. gece 4'te sokağın başındaki kebapçıda yemek yiyip internet kafede buz hokeyi maçı izlemeyi özlemiyor muyum? özlüyorum. ama o bok çukurunda "yaşamayı" ve yaşadığım yerin orası olmasını sevmiyorum, özlemiyorum.

büyük konuşmak gibi olmasın ama ben türkiye'de yaşadığım sürece istanbul'a gezme haricinde dönmeyi asla düşünmüyorum. ankara'nın gözünü seveyim. büyük şehir dersen yine büyük şehir. tonla imkân ve atraksiyon var. ben gencim yabancılarla tanışıcam dersen yine bir kamyon yabancısı var, öğrencisi var expatı var. türkiye'de doğup büyümüş biri ankara'da neyi eksik buluyor, neyi beğenmiyor inan bilmiyorum.

taam turistik atraksiyonu yok, genel olarak renksiz bi şehir ama cebinde paran yoksa veya kimseyi tanımıyosan her şehir öyle ki. neblim istanbul'da yaşamak gerçekten korkunç geliyor bana şu an. çok fazla enerji gerektiriyor çünkü. ben o enerjiyi yaşamak için kullanmak istiyorum, savaşmak için değil.

doğma büyüme istanbulluyum, iyi bir gelirin varsa istanbuldan daha güzeli yok. gelir iyi değilse de gelmeyin, yakın şehirler daha iyidir.

21 yıldır İstanbul'da yaşıyorum. Gittikçe daha kaotik ve yaşanması zor bir şehir oldu gerçekten geçen bu yıllar içinde. Bir kere betonlaşma anormal bir seviyede. Bu da şehrin iklimini değiştirdi. Yazları çekilmeyecek derecede sıcak ve nemli oluyor. Özellikle şu sıralar. Eskiden sadece belli saat ve zamanlarda, belli yerlerde trafik varken artık zaman ve mekandan bağımsız neredeyse her yerde trafik sorunu mevcut. Sırf bu trafik yüzünden birileriyle buluşmak, sosyalleşmek, bir yerlere gitmek bile işkence. İnsan ve araç sayısı çok arttı ve artık kaldırmıyor bunları şehir. Kitle ve şehrin genel havası da değişti gibi. Bunun en net örneği Taksim. Eski Taksim değil artık.. Bunun yanında yaşam maliyetleri (kira, ulaşım, gıda, enerji v.b.) giderek artıyor. Fakat örneğin Kadıköy'de yaşarsanız, iş ve sosyal hayatınız da bu civarlarda olursa ve bu bölgeden pek uzaklaşma ihtiyacı hissetmezseniz, mutlu bir hayatınız da olabilir İstanbul'da. Veya Yenikapı-Hacıosman metro hattında bir yerlerde aynı şekilde bir hayat kurarsanız da bu durum geçerli. Tabi bu verdiğim son iki örnekteki yaşam maliyetlerinin de oldukça yüksek olacağını belirtmem lazım :)

abartıyorlar, istanbul'a sallamak prim yapıyor çünkü; ben doğa insanıyım, istanbul'a ihtiyacım yok, gördüm geçirdim mesajları falanlar filanlar...

kaçacak yeri olmayanlar için cehennem, benim kaçacak köyüm var; canım yeşil, temiz hava, sahil isteyince gidiyorum kalıyorum en kötü 2 gün. işim evimle 20 dakika yürüme, ikisi de istanbul'un en merkezi 2-3 noktasından birinde. metrobüse 1-2 ay hiç binmediğim oluyor, metro ve vapur ile istediğim her yere gidebiliyorum. arabam yok, istanbul trafiği böyle olduğu müddetçe almayı da düşünmüyorum. mümkün olduğunca yürüyerek mesafe kat ediyorum. bu halde 9 senedir yaşıyorum, daha da yaşayacağım görünüyor.

benim gibi yaşayacaksan yaşanır, benim için eksi yönleri artı yönlerini nötrlemeyecek kadar ama metrobüsle işe gideceksen ve günde 2-3 saatin yolda geçecekse yaşanmaz.

İstanbul iş-ev, okul-ev gibi durumları yürüyerek gidip gelebiyorsanız ya da çok kısa mesafeye ayarlayabiliyorsanız, kendinize minimal, rahat bir yaşam alanı kurabilirseniz ve birazcık da paranız varsa harika bir şehir. Konser, tiyatro, sinema, edebiyat, festivaller, fuarlar, eğlenceler hepsi İstanbul da.

nerede yaşadığın ve nerede çalıştığınla alakalı cennette olabilir cehennemde.
abartan haklı olabilir yukarıda dendiği gibi avcılarda oturup ümraniyeye gidiyosan cehennem azabı ama işine yakın düzgün bir muhitte oturuyorsan gayet cennet olabilir.

@acemi, o cevaptan beğendiğimi nasıl çıkardın yav?
çocuğu olmaktan utandığı ailesinden çeşitli sebeplerle kopamayan ama her fırsatta ailesini kötüleyen ergen genç tribinden dem vuruyorum ben, ben de bayılıyor değilim, alternatifler arasında en iyisi benim için. der meister gibi sikerler diyip gidemeyenler mızmızlanmasın diyorum yani :))))

istanbul kültür sanat etkinlikleri ve aktivite çeşitliliği açısından güzel.
fakat en büyük sıkıntı insan yoğunluğu, trafik ve son yıllardaki aşırı betonlaşma.

benim için mesela bisikleti alıp anadolu yakası sahilinde bisiklet sürmek müthiş bir aktiviteyken son birkaç yıldır hiç binesim gelmiyor. çomar istilası ile mangalköy'e dönmüş sahilde semaver ve mangal dumanında tütsüleniyorum. bir de ikide bir çocukları bisiklet yoluna çıkıyor, ikide bir duruyorsun, rezalet bir durum.

geçen dolmuşla kadıköy'e gideyim dedim. tek şeritli minibüs yolunda dura dura iki saatte kadıköy'e vardık. sıcakta piştim üstüne bir de.

fakat hepsinden önemlisi eğer istanbul'daysan evin kendine ait olmalı. evin kendine ait olursa, kira vermiyorsan kafan rahat olur bir nebze.

Birincisi, bana göre yürüyerek sahile inemiyorsanız İstanbul'da yaşıyorum demeyin. Yürüyerek sahile inilebilen bir konumda oturuyorsanız da iş veya okul ile aranız yarım saatten fazla olmasın.

Ayrıca nedir bu "İstanbul'da çok etkinlik var, buradaki tiyatro, konser, bale vs başka yerde yok" Ulan bi ben mi sığırım yoksa her hafta tiyatroya konsere filan mı gidiyorsunuz?

Doğma büyüme İstanbul'luyum, kendime ait evim de var. Ev ile işimin arası da yarım saat, ama yine fırsatını bulsam kaçarım. Maalesef kaçamıyorum çünkü yatırımlarım ve işlerim burada.

Abartiyorlar, gayet de yasanir. 30 yildir yasiyorum, baska sehre gocmeyi dusunmedim hic.
Senin yasam tarzina, beklentilerine bagli biraz da. Kimisi icin TR'de yasanacak en son yerken benim icin Istanbul'dan baska yasayacak yer yok ulkede.

Dogma buyume buraliyim.

taze bilgi
www.bbc.com

6 yılım bitti burada, üniversiteyi ankarada okudum, hatırlıyorum da en güzel zamanlarım ankarada geçmiş, istanbulda birçok insan mutsuz ama buradan da kopamıyor ilginç bir şekilde, çünkü herşey burada konserler maçlar etkinlikler ve bu yüzden de hiçbir şekilde sıkılmıyorsun ama bunlar tabi yeterli değil, ben hiçbir zaman istanbulda sürekli yaşamayı düşünmedim, burda bir aile kurmayı da düşünmüyorum, 1 ya da 2 yıla çeker giderim çünkü yaşlanıyorsun artık ve kaosa, gürültüye, strese, insana katlanamıyorsun.

o kadar övdükleri kadıköyde kiralar en sikko evlerde 2 bin liradan başlıyor, kadıköyün kendisi de çok pahalı ve çok kalabaık olmuş, orada da pek huzur yok, bilemiyorum ben istanbul hakkında artık çok da olumlu düşünmüyorum ama şu bir gerçek kendini çok geliştiriyorsun bir çok konuda.

dogma buyume buraliyim. maalesef yasanmaz bir yer. ustelik bunu pahaliligi ya da diger belli basli eksi yonlerini gozeterek soylemiyorum sadece. kaotik bir ortam olduktan sonra isterse kultur sanatin baskenti olsun benim icin bir sey ifade etmiyor. buraya yakin daha sakin ve kucuk bir sehirde yasamayi tercih ederim.

@john evet her hafta tiyatro, konser vd. sanatsal etkinliklere gitmeye calışıyoruz, festival takip ediyoruz.
yapmamak senin sorunun.

istanbul'da ancak; eli yüzü düzgün bir semtte kira verebilecek gelirin var ise ve evinle işin birbirine yakın ya da sadece bir vapur uzaklığında ise mutlu olabilirsin (bence). bunun dışı; uzun mesafeli, çarpık kentleşmeli, metrobüslü durumlar artık eziyet. yine de, 15 yıldır istanbul'da yaşayan bir çanakkaleli, hem de kendini çanakkaleliden çok istanbullu hissetmeye başlamış biri olarak bence yukarıdaki koşulları sağladığın müddetçe istanbul artıları eksilerinden daha fazla olan bir şehir. şahsen çanakkale'ye dönüp orada yaşamayı hayal dahi edemiyorum.

zamanında her gün 2 saat beylikdüzü-sirkeci arası gittim geldim 2 sene iş için. hayatımın en zorlu yıllarıydı diyebilirim ve toplu taşıma töleransımı o yıllarda doldurdum. şimdi öyle bir şeye mecbur kalsam istanbul'dan koşarak uzaklaşırım mesela.

uçları olan bir şehir yani, pek ortası yok. kendine uygun yaşam alanını sağlaman lazım ha ama şu da bir gerçek ki, o yaşam alanı dediğim semtler de yakında şehrin geri kalanında mevcut kara delikler tarafından yutulabilir, yakındır yani. hoş o tüm tğrkiye için geçerli de, neyse.

eğer kendi işin varsa başka bir şehirde, istanbul sana cidden kaos gelir.

çünkü herkes, sinema tiyatro sosyal etkinlik diyor ama kimsenin gittiği falan yok. ben bile evimden sadece kadıköye iniyorum o kadar.
he ama şöyle de bir şey istanbula alışkın bir insan da diğer illerde çok yapamıyor. mesela izmire de gittim ben ama amaaan bu muymuş izmir bi kadıköy bi beşiktaş değil nerede o yerler dedim. hemen karşılaştırmaya girdim.


nasıl bir yerde yaşamayı düşündüğüne göre değişir. ben istanbuldayım çünkü işler istanbulda.
ileride çoook ileride muğla olabilir. ama onun dışında şu yaşımda istanbul dışı yaşamam. gidersem de yurt dışına giderim.

1

1.

1

1

2.

1.

2 fazla rolex çakması gibi duruyor.

birincinin kayışının modeli kötü, kimse dikkat edip bakmamış bence. ama rengi güzel.

Böyle bezelli saatleri hiç sevmemekle birlikte iki diyorum.

1

1 diyorum.

2 ye karar verirseniz ray 2 blue ya bir bakın derim.

1

Ne batarız, ne düze çıkarız. fakir daha fakir olur zengin daha zengin, alım gücü iyice düşer, millet kredi kartı, kredi borcundan yatırım yapamaz, bir alım olmaz, ufak dükkanlar bir bir kapanır. olan yine fakir halka olur.

Ekomomik keriz olur. Neden diye sorarsan aciklamaya usendim, biktim bunlari soylemekten.

2001'deki krizden belli bir planı uygulayarak sıyrıldık. şu an öyle bir plan yok. çakılacağız. gıda krizi bile olasılık dahilinde kanımca.

@pseudologia fantastica

Orta Dogu'nun en iyi ulkesi degiliz, oncelikle en zenginu degiliz Suudi Araplar, Kuveyt, Katar, BAE var...

ben kendi adıma geri çekildim. gereksiz harcama yapmıyorum. parayı tutuyorum. ne olacağı belirsiz. keyfi harcamalar yapmıyorum. benim açımdan ülkenin durumu ileri derecede tedirginlik verici. günübirlik yok faiz artıralım yok piyasaya dolar sürelimle bu iş düzelmez. ülkede hukuk adalet yok. katma değerli üretim yok. özgürlük zaten gidip geliyor(ne istiyorsunuz da yapamıyorsunuz diyenler çıkarsa bir örnek vereyim onur yürüyüşü niye yasaklandı arkadaşım?. bir de bunları akılda tutmak için işi gücü bırakıp bununla ilgilenmek gerekiyor benim böyle bir imkanım yok. onur yürüyüşünün yasaklandığını hepimiz unuttuk bunun gibi bissürü şey oluyor unutuyoruz ben örnek olsun diye bikaç bişeyi aklımda tutuyorum böyle.)

belirsizlik içinde gerek yok. sekste yoksa topuklarına baka baka dönersin. :D

go go go hacı abi.. devam yani.

hocam dürüst ol. ben tatili senden önce ayarlamıştım de geç.kimse bundan dolayı soğumaz.

Hocam senden once ayarlamistim ben tek gidecem falan deme sakin.
Bileti iptal et kizla birlikte git. Geleceginiz mechul diye ani da mi yasamayacaksin? Git takil, gittigi yere kadar devam edersiniz. Yaslaninca bu gunleri ararsin:) Tek basina sap sap tatil yapma.

amerikalılara salak denir ya hani sürekli, hiç böyle genellemelere itibar etmezdim ancak buna cani gönülden katılıyorum artık. ben hayatımda bu kadar moron bir halk görmedim.

Ben karsilastigim insanlardan genellersem,
Sirplar bizim 90larda kalmis halimiz gibi. Tam demek istedigimi ifade edemedim ama.
Hirvatlar ise cok daha modern avrupali gibiler.
Tanidigim iranlilarsa okumuslari bizim okumus insanlarimizdan daha iyiler acik goruslu vs. Fakat cahil dincileri, bizimkilerden cok daha kotu.

Sırplar varoş

İsrailliler gamsız

Ruslar aynı biz

ukraynalılar paçoz

amerikalilar, naive insanlar; cunku egitim-ogrenim goremez cogunlugu.

almanlar, muthis bencil ve cikarci insanlardir. dedikoducudurlar, irkcilik da yaparlar; ama hicbir zaman bunu kabul etmezler. kotu almanca konusan biriyle konusmayi tercih etmezler. gayet sikici insanlardir, kal gelir.

ingilizler, gordugum en internasyonel insanlardir. rahattirlar, ingilizcen cok iyi olmasa da seninle konusurlar sohbet ederler.

ruslar, kabadirlar. erkekleri icin okuz derler, ama kadinlari cok farkli degildir. lakin, egitimlidir. operadan, muzikten anlarlar.

italyanlar, bize benzerler. erkekleri, hafiften kirodur; kadinlari, kezban. gun icinde saatlerce telefonda konusurlar.

yunanlilar, bati anadolu'da yasayan turklere benzerler. biraz tembeller, rusvet vs cok yaygin bunlarda. icmeyi, eglenmeyi severler. kafa olarak ortadoguludurlar.

bulgarlar, cingene karakterli insanlardir. turkleri sevmezler, gerekceleri ise bunlara buyuk kiliseler yaptirmamamizmis osmanli devrinde. bana gore, bulgarlarin yarisi kanunkacagi tipinde insanlar, hirsizlik vs cok yaygin.

polonlar, avrupa'nin kurtleri diyelim. bati avrupalilar bunlari sevmezler, lakin cok fazla illegal bir sey yaptiklarini gormedim, genelde erkekleri insaat sektorunde, kadinlari temizlik sektorunde calisir. ekmegenin pesinde iyi adamlardir.

ispanyollar, kapi gicirtisina oynayan insanlar diyelim. koyu dindarlar. bana kalirsa, tembellik konusunda avrupada bayrak tasirlar.

brezilyalilar, iyi insanlar. tanidiklarimin hepsi durust, isinde gucunde kimseyle dalasmayan tipler.

cinliler, pisler hem de cok. para kazanmak icin babasini dahi satarlar. tarih, siyaset vs anlamazlar, kafalari devletleri tarafindan bir guzel yikanmistir. yayilmacidirlar, hicbir yere uyum saglamazlar, gittikleri yere kulturlerini gotururler.

hintliler, genel olarak iyi insanlar. temizlik konusunda sikintililar. yakin arkadasligin yoksa, kazik yeme ihtimalin yuksektir. kendi memleketlerinden kacma yolundalar. memleketlerinde hala kast sistemi mevcut. istedikleri kisiyle evlenemezler. kizlarini, yabanci bir erkekle evlendirmek istemezler; aksi olursa, evlatliktan bile reddederler. erkekleri icin biraz daha esnekler, ama yine hintli kizlarla evlendirirler.

pakistanlilar, kendilerini bize yakin hissediyorlar. din haricinde hicbir kulturel yakinligimiz yok. hintlilere benziyorlar, biraz sahtekarlar. ingiltere'deki taksicilerin cogu pakistanlilardir. kizlari saglam kezbandir.

gurculer, bizim karadenizlilere benziyorlar. biraz garibanlik var; lakin uc kagit da bunlarda dikkat etmek lazim.

belarus ve ukraynalilar, rusya'nin biraz daha dindar ve koylu hali. daha saf ve temiz insanlar.

macarlar, cozemedim bunlari. ne balkan halklarina ne de almanlara benziyorlar.

sirplar, bize benzerler mentalite olarak; ama bunu kabul etmek istemezler. nefret ediyorlar bizden. seviyorlar vs diyen cikacaktir, ama cogunlugu turkleri, muslumanlari sevmez.

iranlilar (okumus olanlari), gayet iyi insanlar. bizim yapamadigimizi yaparlar, birbirlerine sahip cikarlar. yurtdisinda turkler genelde turklere kazik atma pesindedir. cikari olmazsa kesinlikle yardim etmez bizim millet. lakin, iranlilara cok sasirirsiniz. birbirlerine karsi cok yardimseverler, bir turk olarak bana da cok yardimlari dokunmustur. zaten iran diyince, farslar ve turkler aklima gelir. kulturleri bize cok yakin. gordugum kadariyla, bunlarin okumus kesimi bize gore daha modern ve kadin/erkek konusunda daha esitlikciler.

iclerinde yasadigim kadariyla

Hollandalilar: cok cana yakin, guler yuzlu, 1dk da arkadas olursun ama 5 yilda dost olamazsin,
Isvicreliler: mahkeme suratli, soguk mesafeli, caktirmamaya calissada icten ice irkci,

İngilizler ekseriyetle kibar ve politik insanlardır. Yani kimseyi üzmemeye çalışırlar. Herkesle konuşacak bir şeyleri vardır genelde.

İsveçliler her zaman kibar olmaya çalışırlar ama içlerinde bencil, depresif, özgüvensiz bir ergen yaşar. Çoğu gizliden gizliye ırkçıdır kendisi de farkında değildir. Mesela Somali asıllı komşusu iki dakika gürültü yapsa iki saat söylenir kendi kendine ama İsveçli komşusu parti verse gece boyu, eğlensin gençler yau diyebilirler. Kalabalıktan hoşlanmazlar, kişisel alanlarına girmek tecavüz etmek gibidir. Bir isveçliyi üzmek istiyorsan ona kişisel sorular sor, yakın dur, elini omzuna at falan çıldırsın hahaha.

Norveçliler İsveçliler'in bok gibi para görüp histeri krizine girmiş versiyonlarıdır. Hepsi çok mutludur bunların. İsveçli gibi içine kapanık değildir. Yine ırkçılık vardır gizliden.

Danimarkalılar ise çok daha şakacı, komik, hillbilly tarzıdır. Yolda hiç tanımadığı biriyle boş bir muhabbet kurup 15-20 dakika konuşabilirler şakalar eşliğinde. Bunu bir isveçli ancak karşısındaki onu üstü kapalı zorlarsa yapar sonunda afakanlar basar o isveçliyi ama Danish öyle değildir.

Amerikalılar özellikle californialı olanlar kesinlikle Avrupalılardan daha arkadaş canlısı. Daha açıktan konuşan, üstü kapalı mesajlar vermeyen böyle kaygıları olmayan insanlar. Multikültürellikten ötürü ırkçılık falan kalmamış vaziyette. Bu tip kız ya da erkekler herkesle çıkabilir herkesle düşüp kalkabilir as long as kendileri gibi liberal ve demokrat olduğunuz sürece.

Fransızlar pis. Fransız olmayıp uzun süre Fransa'da yaşayanlar da pis.

Yunan: Bizden farkı yok. TV'deki dil seçeneğini değiştir diyip Türkçe-Yunanca geçiş yapmak gibi. Dincisi bizim dinciler gibi koyu, milliyetçisi bizimkiler gibi, solcusu bizimkiler gibi :)

Fransız: Kafaları çok farklı insanlar. Başkalarını rahatsız etme konusunda çok tedirginler. Kalabalık sevmezler. Pis olanına ben rastlamadım, bana kalırsa bizim toplumdan çok ama çok daha temizler. Kıl olayı toplumun bir bölümünde nedense ciddi anlamda var. Fransızlar ırkçı olur tanımı bana kalırsa yanlış. AB'nin en kozmopolit ülkesi Fransa. İngilizce bildikleri halde sizle Fransızca konuşurlar diyenler için, adamların ingilizcesi berbat. Kendi aksanlarından çekindikleri için ingilizce konuşmak istemediklerini söyleyen bir sürü Fransız tanıdım. Hatta Fransa'da vatan-millet bilinci neredeyse hiç yok. Orduyu ve askerliği hiç sevmiyorlar.

Sırplar: Bizim gibi, ben yine Türkler'i sevmeyenini görmedim. Genelde iyi insanlar, eğitimliler. 3 ay Sırbistan maceramda, istisnasız herkes yardımcı oldu. Bir defa kazıklandım. Belgrad-Budva gidiş dönüş otobüs bileti aldım. Dönüş biletinin sahte olduğunu öğrendiğimde, bilet ofisinin sahibi Boşnak müslüman ablaya verdim veriştirdim :) Özlem seyahat mi öyle bir firmaydı :)

Iran: Eğitimli kesimiyle tanıştım çoğunlukla. Adamlar okumuş ve kendilerini geliştirmiş. Severiz birbirimizi.

Alamanlar: Irkçı pezevenkler. Bunu kabul etmeseler bile size hissettirirler. AB ülkesi vatandaşlarının dahi bunları sırf bu ırkçı hissiyatlarından dolayı sevmediklerini biliyorum.

İtalya: Bizim gürültülü halimiz.
İspanya: Siesta
USA: İstisnasız mal değneği insanlar. Robot.
Caponlar ve Güney Koreliler: Tanıdığım bütün caponlar ve güney koreliler katı gelenekçi.

Almanlar bencil, cikarci, icten pazarlikli ve Türkler'e karsi inanilmaz önyargili tipler. Önyargisiz olanina denk gelirsek bal-kaymakla besleyip yanimizdan ayirmiyoruz.

Almanlar politik doğruculuk nedeniyle kamuda çok belli etmeseler de, ben büyük bir kısmının hala içten içe Nazizmi yaşadığını düşünüyorum. Ha kendilerine sorsak yok abi öyle bir şey derler ama artık genlerine mi işlemiş ne olmuş bilmiyorum ama içgüdüsel olarak verdiği doğal tepkiler hep bu yönde oluyor.

İngilizler dünyanın en şahane insanları, adamlar 1000 yıl önce karala Magna Carta'yı imzalatmışlar kimseye eyvallahları yok demokrasiyse demokrasi medeniyetse medeniyet, bazen kibarlıkla kibir arasında gidip geliyorlar ama o kadar, varoşu da tam varoş ortaları yok.

Fransızlar herkesin bildiği üzere pislik insanlar, insanlarda bi Paris manyaklığı var ama Paris her yeri çiş kokan bir şehir benim gözümde, Avrupa'nın Pakistan'ı Hindistan'ı gibi bir ülke, Fransızlar bu pislikle nasıl kolera salgınını başlatmıyorlar aklıma geldikçe şaşırıyorum.

makedonlar, bilincli milliyetci, kin gutmeyen, turkleri seven, caliskan, yardimsever, kulturlu insanlar.

Fransizlar suratsiz, keyifsiz, soguk bir de irkci.
Hollandalilar pozitif, rahat. Insanlari genel olarak harika. Erkekleri yakisikli.
Italyanlar'da bos adam cok. Erkekler keko.
Ingilizler kibar.
Ukraynali kizlar sekilci. Tutucu ve cok kiskanc ayni zamanda.
Sirp kizlari dehset'ul-vahset. Insanlar iyi.
Karadag'in insanlari cok sicak, yardimsever. Kizlar sirp kizlari gibi.
ABD yarisindan cogu TV unlulerin hayatini izleyen bos mal adamlar. Avrupa'da falan karsilasitiginiz gezmeye gelmis olan Amerikalilar en kendini gelistrimis, vizyonu genis olanlari. Geri kalani mal.

Bir de angelus'a ek olarak, Paris'te fransiz yok:) Ortalik ortadogu gibi. Ortasinda insanlarin onune gecip fotograf cektirdigi bir yuksek gerilim hatti olan sidikli gocmen sehri.

amerikalılar - sıcak kanlı, güleryüzlü, yardımsever

hollandalılar - akıllı, hareketli, güleryüzlü

kanadalılar - mesafeli, sistemli, yardımsever

fransızlar - uyuz, kendini beğenmiş, yardımsevmez

türkler - gevşek, aşırı sıcakkanlı, kavgacı

araplar - pis, sistem namına birşey yok, gevşek

almanlar - mesafeli, kendine güvenli, sistemli

yazlık parfümler, genelde, etraftaki insanları sıcakta bayıltmamak ve öldürmemek için edt olur, bir de çikolata, kahve, iris, vanilya vs gibi kokular yerine deniz-çiçek-meyve kokularına döner. bu sebepten yazlık parfümlerin %90'ı kalıcı değildir.
kalıcı parfüm arıyorsanız kışlık ya da sonbaharlık almanız lazım.
bir de parfümler tenden tene değişebilir. çok kalıcı dedikleri parfümler oldu, 20 saniye sonra kayboldu tenimde.

Edt olduğu sürece uçar gider. Edp parfüm alman lazım.

o parfümün en kalıcı olan profümo versiyonunu kullandım ben. bir gün bile kokusu kalmadı üzerimde lanet şey.

Marka modelden ziyade EDP olmasina bakacaksin +1 EDT'lerin hepsi cabuk ucar.
He bana kalsa erkek icin oyle cok yogun kokuya gerek yok, yanina yaklasildiginda hafiften hos kokuyu vermesi yeterli. Erkekte yogun koku iyi degil.

Teknoloji firmalari batmaz cunku alim gucune gore baska firmalarin urunlerini getirirler mesela asus senin icin luks olur vay aq adam da hp laptop var dersin

Vatan bugun beni arasa su fiyata soyle bir urun istiyorum dese yaptiririm valla fiyat uygun olur ama sorundan soruna kosarsin

Gibi...

Monster Bilgisayar gibi mi yani istediğimi yaptırırım derken?

Artık herkesin elinde iphone var. Bu millet Huawei'ye bile burun kıvırırken onu da alamayacak. İnsanlar mutsuz gezecek, belki de 2001'deki gibi intiharlar yaşanacak.

McDonald's yemenin lüks sayıldığı zamanlar vardı hey gidi heeey. Mahalle maçında yerde ekmek görünce 3 kere öpüp alnımıza değdirir sonra başka yere koyardık falan. youtu.be Nereden nereye geldik. Tekrar eskiye dönüyoruz sanki ekonomik olarak.

@acemi

Stok falan tutmuyor derken ne demek istedin, açar mısın?

Usulsüzlük mü yapıyorlar?

Eskiye dönüyoruz ekonomik olarak. Eskiden daha iyiydik. Alım gücümüz artmadı bu koca bir illüzyon. 25 sene önce organik olmayan karpuz kavun domates yoktu memlekette. Yine üç kuruştu, şimdi hayvan gibi pahalı organiği, bulamıyorsun bile.

McDonald's eskiden 1 hamburgeri 1 dolara mal ediyorsuysa şimdi 0,2 dolara mal ediyor, ondan alabiliyorsun dokunmuyor. Bu alım gücü değil, endüstrileşmeye bağlı halkın ulaşabilirliğinin artması.

Geçmişte cep telefonu vardı, Turkcell bile yokken vardı hatta uydu telefonu olarak. Ultra zenginler kullanabiliyordu. Şimdi senin cep telefonunun olması ile o gün olması aynı şey değil. Şimdi senin Iphone'un var ama ultra zenginlerin de başka şeyleri var bizim ulaşamayacağımız.

Teknosa hep bir ayağı çukurda ama Vatan batmaz. Küçülür mü? Küçülür ama batmaz. Samsung uhd curve tv almaz dandik vestel alır millet.

Mediamarkt zaten batmaz türk menşeli değil.

Ha benim beklediğim şey olursa hepsi abandoned olur o başka. Ben kriz değil açlık bekliyorum.

Bu ülke yıllardır ekonomisini kredi kartından döndürüyor zaten. Tatilinden, sinemasından, dışarıda yemeğinden kısar o tv’yi alır. Bence markalar daralır sadece. En son geldiğimde teknosa’nın da batayazdığını, el değiştireceği konuşuluyordu. Geriye sadece vatan kalabilir mesela.

iphone meselesine gelince. Yurtdışından getirmede yeni bir çağ açılacaktır. Veya yine dediğim gibi insanlardaki alma dürtüsü o kadar ilerdeki, birçok temel ihtiyacından vazgeçip yine gider o iphone’u alır. Ben devletin bu tip alımlara yeni vergi getireceğini düşünüyorum.

@Belchior
ya vatan CEO'su beni ararmış diyelim ;

-dddkd'cığım bana şimdi asus N580VD ayarında bir bilgisayarı kaç günde toplarsın?
+3hafta
-1000 adet kaç günde üretirsin?
+ 4 ay
- fiyatı 3000tl bandına çekebilir misin?
+ olur
- güzel de bir isim bulalım buna
+ triumph tiger serisi
- böyle biraz dizayn falan?
+ hallederiz
- almanya'da firma kurup oradan satsan bize?
+ maliyetli olur fiyat uyarsa yaparız
- tamam sen bak süre ve fiyatta anlaşalım ben sana ön ödemeyi geçerim
+ eyvallah xyz abi
- görüşürüz dddkd'cığım
+ görüşürüz abi

gibi. sende ohaannes ne güzel bilgisayar dersin. sonra ısındı, çatladı bozuldu yamuldu.

95 sonrasi dogan pic nesil babasini anasini sattirir gene aldirir. Cok agir oldu ozur dilerim.

Batmaz ne demek? Bal gibi de batarlar. Dolar firlamadan once batti zaten bbir kismi, nasil batmazmis? Yakinda gorursunuz zaten teker teker batanlari.

buyumek icin dovizli kredi kullandi cogu, doviz borcunu sigorta ettirmemis (turev piyasalardan falan) hepsi batar, kuculur ne olursa olur.

baska firmalarin urunleri olayi falan da bahane, laptoplar icin konusursak yukariya cevap: bilgisayarin icindeki butun parcalar dovizle alinan parcalar. Apple harici cogu bildik marka zaten oldukca ince marjlarla calisiyor, ayni ayarda bir bilgisayari ciddi anlamda daha ucuza maletmek mumkun degil.

hindistan'a bak, her yer yine dell hp falan dolu ama adamlar suyunu cikariyorlar tamircilik inanilmaz, youtube'da bilgisayarinizla ilgili bir tamir videosu arayin kesin bir hintlinin yaptigini goreceksiniz. bilgisayar almak yarım bir araba almak gibi bir sey oluyor, adamlar bozuldu diye yenisini alamiyor, yeni parca da takamiyor.

Veya diyelim PC topluyorsun, zaten alacagin parcalar belli, fiyatlari belli. Alamazsan alamazsin iste. Doviz yuksek, TL maasin dusuk, alim gucun dusuk... Bu sirketler eskisi kadar kar edemez demek, doviz borclarini odeyemezler demek.

Kaldi ki ekonomide genel olarak daralma oldugunda bu zincirleme reaksiyonla zaten etkilenecekler.
Bu hizla giderse maliyetler artacak, piyasada para donmemeye baslayinca firmalar alacaklarini alamayip maaslari odeyememeye baslayacak. Giderleri dusurmek icin isten cikarmalar falan. Zaten alim gucu hizla dusecegi icin millet elektronige bilmemneye para harcamayi birakmaya baslayacak, parayi zaruri ihtiyaclari icin tutmaya baslayacaklar. Her turlu satislari azalacak adamlarin. Zaten elektronikte magazacilik gunden gune kan kaybediyor, olay internete kaymaya basliyor. Bir de ekonomik daralma oldu mu tutunmalari iyice zor.
Her sektorde batiklar patir patir gelecek muhtemelen.

teknoloji dünyasinda çok firma batık. iflas ertelemeler var. bir zamanlar electroworld, darty, bimeks, gold vardı. hepsi gitti türkiye'de. laptop satan bir site vardı. uygun fiyata satiyordu. sözlükte baya populerdi. sonra birden siparişleri çıkaramaz hale geldi milletin parası kaldı. baya gündem olmuştu o zamanlar. bunun gibi 1-2 site daha vardı da şimdi isimleri aklıma gelmiyor.

teknosa zarar ediyor. arkasında sabancı olmasa o da batıktı şimdi. mediamarkt dev bir alman şirketi. onlar da gücünü oradan alıyor. kapanan mağazalar var ama. bir vatan'a şaşırıyorum, tık yok henüz, olmasın da zaten. millet işsiz kalmasın.

@robo
bir ürünün sıfır fiyatı olduğu gibi 2.el fiyatı da vardır. toptan sıfır alabileceğin gibi toptan 2.el'de alabilirsin.

amazondan 303euro = 350dolar 'a aldığın işlemcinin
www.amazon.de

ikinci elini ebay'de 185dolara bulursun
www.ebay.com

toptan alırsın daha da düşer. yani ''business'' kafasında işi çözersin 3000'e al dersin i7 laptop zortingen marka. garanti de verirsin gerekirse.

bir zamanlar yurtdışına toptan 2.el işlemci satan bir dost.

ikinci el olduktan sonra sky is the limit tabii ki. bizim bugun bildigimiz ureticiden sifir teknoloji satan teknoloji marketlerden bahsediyoruz.

hocam adamın sıfır ürün sattığı veya satacağı ne malum? laptobu alırken parçaları gözünün önünde kutudan çıkarıp mı takıyorlar?
sen şimdi vatan computer CEO'su olsan zorda olsan (şu an için diyelim) lan laptop satamıyoz ne halt yiycez desen ne yapacaksın laptop fiyatını düşürmek için? yada satmak için?

atlasan uçağa gitsen asus fabrikasına desen ki alın size NDA alın size sözleşme alın size advance payment şu parçaları kullanın şu fiyata sadece tr'ye ürün üretin. model numarası da şu olsun.

bunu yapsan ayakta alkışlamazlar mı seni vatan computer binasının önünde?

alkislamazlar, oyle is olmaz.

dunyanin herhangi bir perisan ulkesinde sifir parcalardan olustugu iddiasiyla satilan ama aslinda cikma ikinci el parcalarla yapilmis (hadi kasa haric diyelim) bilgisayarlar gosterirsen bana eyvallah bir bakarim. bugune kadar hic gormedim, asagi yukari 25 yildir bilgisayar isinin icindeyim ben de donanim agirlikli olmasa da.

teknoloji magazalari ikinci el parcalardan dr frankensteincilik oynayamaz demiyorum, gerekirse oynar. ama bunu "alin size sifir laptop zomborink ultimate marka" diye yapmaz, yapamaz. tuketici aninda uyanir ona zaten.

ha bunlari yapsa bugunku cirolari ve karlari olur mu? olmaz. bugunku borclarini odeyebilirler mi? odeyemezler.

:)))) yok ya çok güzel kokuyor erkek parfümleri. Allah bilir piyasada bir tane erkek parfümü var, herkes de onu kullanıyor.

Kokuyor. Yürüyünce geride bir koku bulutu bırakma olayı erkeklere oranla daha fazla olabiliyor kadınlarda, çantada taşıyıp gün içinde tazeleyebilme imkanları var.
Kendi kokunuzu almamanızın sebebi de burnunuz alışmasıyla veya parfümün kalıcılığıyla alakalıdır.

bana da aldığım kokular öyle belirgin kokmuyormuş gibi geliyor, erkek parfümlerinin etki alanı biraz daha az sanırım.

ben haftada tanımadığım 4-5 kadından övgü alıyorum, yayılımı güzel bir koku bulursanız devam edin :)

"Kendi kokunuzu almamanızın sebebi de burnunuz alışmasıyla veya parfümün kalıcılığıyla alakalıdır"
pike +1

kullandığın parfüm kalıcı değildir. +1

rochas man sürdüğümde evden çıktığımda bir daha kokusunu almıyorum.
hermes terre d'hermes sürdüğümde t-shirt yıkanana kadar kokusu geliyor

kalıcılıktan şikayet eden erkek parfümü kullanıcısı olarak +1 diyorum.

calvin klein intense euphoria var kokusunu çok beğenerek aldım fakat sıktıktan 15 dakika içerisinde kokusu kayboluyor. sıkıp hemen çıktığım anlar haricinde kimse kokusunu almıyor.

Kokuyor kesin bilgi. Birkac kadindan ovgu aldim parfum secimim konusunda cunku.

Kadin parfumleri hem daha yogun hem de aksama kadar 750 kere sikiyorlar parfumu. O yuzden 10 metre otenden gecerken kokuyu aliyotsun buram buram. Sen bir sabah cikarken sikiyorsun tamam.

hermes terre d'hermes bende de var kokmuyor mesela, bir de erkekler araya girmese kadınlar yorum yapsada bir sonuca varsak.

aynı duyguyu ben de chanel de bleu edp parfümünde yaşıyorum, o kadar para verdik orjinalini almaya çalıştık ama bazen sanki boşuna sıkıyor gibi hissediyorum ama hermes öyle değil, hermes sıktığım gibi etkisini hissettiriyor her yerde.

Banka, ya da devlet dairesine gidecegim en temizi

Dişçi randevum var de.

tiyatroya gidicem saati erkenmiş de

+ dişçi

Bir isim var diyip izin istiyorum ben. Oyle yapsan olmuyor mu?

eğer iş görüşmesi filan değilse doğrusu nese onu söylemek en güzeli.
sonradan başın da ağırmaz hem.

akşam eve usta/servis gelecekti. aradılar erken geleceklermiş, acil çıkmam lazım.

sağlık ocağında ilaç yazdırıcam.

Biz hadi gorusuruz yarin diyoruz.

here map avrupada en güveniliri bence. google haritalar yanıltıyor.

Here +1

Offline harita indirip internetsiz takılabilirsiniz.

Telefona Telenor'dan internet alip kullanin yeterli. Offline gps falan da ugrasmayin atla deve degil internetli simcard. Araca gps alirsaniz pahaliya gelir ayrica.

arac kiralamadan gps kiralamak hic mantikli degil. o paraya kendiniz sifir gps aleti bile alabilirsiniz. ben simdiye kadar hep Google Maps kullandim(italya dahil) hic sikinti yasamadim. asina oldugunuz herhangi bir navigasyon uygulamasini kullanabilirsiniz. avrupa'da hepsi gayet iyi calisiyor. offline destegi olan bir uygulama kullanirsaniz internet almaniza da gerek kalmaz.

hiç yabancı hatla uğraşma turkcellin günlük yurtışı kullanımı 25 tl 5.5euro mantıklı bence tüm burdaki tarifen geçerli.

here.

@mikahakkinen gunluk 5.5 euro cok pahali bir tarife. 10 euro aylik 1gb prepaid kartlar almak mumlun. bu da seni en az 1 hafta idare ettirir.

en son yaptığım yunanistan turunda, kullanmadığım bir telefonuma here maps ve offline haritalarını indirdim. muazzam rahat ettim.

@crucio bana bedava 5.5 euro. 1gb internetle gps açık halde bitirirsin 2 gün demez. sora pre paid ödersin gelince bi bakarsın 50 euro. çok biliyorsun ya.

@mikahakkinen hakkikaten fikir sahibi olmadan yorum sahibi olmanin ornegisin. gps'in data kullanmadigini bile bilmiyorsun gelmis biryerlerinden salliyorsun. 4 yildir avrupada yasayan biri olarak ve ayda bir baska ulkelere yolculuk yapan biri olarak musaade edersen senden daha iyi bileyim

@crucio kardeşim sen avrupanın şartlarından heryeri avrupa gibi sanıyorsun. çevrimdışı harita indirdiğinde internet olmadığında google haritalar yol çizmiyor, here mapde genel olarak tam tutarlı olmuyor. geçen sene normandiya gezimde ve bu seneki ingiltere gezimde bizzat denedim. haklısın istanbul avrupa yakasından anadolunun içine seyahatlerin mevcut. kardeşim narşistmisin sürekli bir kendini övme çabası şöleyim böyleyim tamam öyleysen öylesin biz söylüyormuyuz her yaptığımızı.

here kullandım çok rahat ettim
canlı olarak hız sınırları ve dahi radarları da gösteriyor

doktor, mühendis, avukat üçlüsünden en kolay olunanı avukat. belki ondandır.

Belki çevreniz idealisttir. “Ülkeyi bu şekilde biraz daha doğrudan düzeltmeye katkım olur” diye düşünüyorlardır.

burty'ye katılmamakla birlikte, bir stj av olarak, piyasanın berbat oldugunu ve genclerin isteginin sebebini çözemediğimi ben de söyleyebilirim. sınava bugun girsem tercih etmeyebilirdim.

bizim zamanımızda tıp sayısal için neyse hukuk da tm için oydu. muhtemelen hala öyledir.

ayrıca ben tercih yapan çocukların (büyük çoğunluğunun) yazdıkları bölüm hakkında pratik bilgi sahibi olduklarını düşünmüyorum.

inşaat mühendisliği yazan adam hayatında inşaat görmemiş. gıda yazan fabrika görmemiş. bilgisayar yazan tek satır kod bilmiyor vs.

hukukta da durum öyle. en azından söylediğim gibi bizim zamanımızda öyleydi. ben o adamların adliye gördüğünü sanmıyorum.

kolaydan avukat, hakim olmak. Burada da görürsün. Açıktan adalet okuyup dgs ile özel hukuka geçmek isteyen çok. Emeksiz meslek edinmek istiyorlar. Ben eşek gibi çalışıp mezun oldum. Benim zamanimda hakimlik sınavı da zordu, baraj da vardi. Şimdi baraj yok, arkan sağlamsa direkt hakim olabilirsin. Kolaydan hakim oluyor bundan güzeli var mi ?
Meslekte 5 yılı devirdim, çocuğum olsa asla hukuk yazmasını istemem, ele ayağa düşürüldü bu meslek.

Iyi para var diye.

günün birinde iyi para kazanma potansiyeli ve işsiz kalma ihtimalinin yok gibi bir şey olması sebep olabilir.

Bana kalırsa onlar da bilmiyor. Bunca insan okuyorsa mutlaka vardır bir bildikleri deyip yazıyorlar işte.

Hukuk okuyanların hepsi zaten şöyle diyor; hukuk okuyalım da ülke 2 dk. muasır medeniyetler seviyesine çıksın. :D

Eşit ağırlık seçen çocuklar sınavda iyi bir derece elde ettiklerinde seçebilecekleri bölüm sayısı sınırlı bence. Yani sayısalcı birisinin seçebileceği çeşitli bölümler var ama eşit ağırlıkta çok fazla seçenek yok. Öyle olunca da arasından en iyisini seçmek gerekiyor.

- havali bolum
- parasi fena degil
- issiz kalma ihtimali dusuk

bunlar cok cazip maddeler. garantide hissettiriyor. insanlar da garantide olmayi cok severler.

ancak hukuk okumayi dusunen arkadaslar icin bir onerim var: okumayin.
yapay zeka hukuk sektorundeki isleri yapabilme seviyesine gelecek. 2030 gibi bunlari gormeye baslayacagiz. yani hukuk sektorunun gelecegi yok.

şimdi barajı genişletmişler belki o etkili olabilir ama ben bu sene geçen senelere göre biraz düşüş bekliyorum hukukta. insanlar daha çok yurt dışı imkanı sağlayan bölümleri tercih edecekler gibi. iyi okulların işletme-iktisatları revaçta olabilir.

-anne-baba, arkadaş, okul, dershane-rehberlikçi etkisiyle seçiyorlar
-mezun olduktan sonra direkt bi meslek vermesi
-dr. vsye göre sınavsız ve sadece 1 yıllık stajla avukat olunup ünvan alınabilmesi
-hukukta iş garantisi olduğunu düşünüyorlar ama tıp hariç hiç bi bölümde yok

gerçekten hukukçu olmak isteyen az insan vardır, çoğu öyle istediğini zannediyor ama değil

bu senin ruh sagligin, mutlulugun, hayata bakisin ve kisiliginle ilgili. Insanlar alkole (ve uyusturucu maddelere de) bu yuzden farkli farkli tepki verirler. Basit bir formulasyon yanlis olur. Ilerleyen zamanda, baska bir yerde, baska bir sosyal cevrede farkli hissedebilirsin.
Bende bahsettigin gibi olmuyor.

(bkz: bad trip)

bende alkolle olmuyor. aksine neşeli oluyorum, o halim devam ediyor.

Simdi yazdim.. alkol anksiyeteyi tetikliyor diye okudum. Kitap f**k anxiety

Olmuyor. Sadece eskisi gibi keyif vermiyor ama ic sikintisi falan olmuyor.

Hepimiz erdoğanız demek işte. Ne olacağdı

Hepimiz Erdogan'iz demek degil ki.. #WeAreAllErdogan olsa ok ama degil, baska bir sey olmali. Sadece bugun de cikmadi bu yani secim gunu falan da vardi. Oyle bir kalip var desen yok yani. "We All Bilmemne" gibi bir kullanim da hayatimda gormedim.

Yanlis yaziyorlar bence

bana da oyle geliyor ama boyle grafik dizaynlar falan parti icinden falan yapiyorlar paylasiyorlar, aralarinda ingilizce bilen birileri vardir herhalde?

ben kendim yanlis biliyorum boyle bir kalip var diye supheye dustum acikcasi, eksi sozlukte basligi bile yok mesela herkese normal geliyor demek ki? yoksa muhalefet boyle seyleri dalga konusu yapmakta gecikmez. ben bunu bir kac aydir goruyorum yani.

pbs.twimg.com

pbs.twimg.com

pbs.twimg.com

bunlar ne ola ki?

Tony montananın you all a bunch of fuckin assholes lafı vardı scarface’de.

konusma dilinde var tabii oyle seyler, yutulan kelimeler vs. ama bir pankart hazirliyorsan oyle yazmazsin yani esprili olsun diye yapmiyorsan.

konuşma dilinde var, hatta you all yerine y'all da var ama bunların konuşma dilleri bu değil :D

ben de oyumu ingilizce bilmemekten, hatadan kullanıyorum. işin kötüsü, dediğin gibi ne muhalif ne destekçi kimse farketmemiş herhalde.

yani mesela memur-sen'de de biri çıkmamış bu pankarta da itiraz edecek;
s1.eksiup.com

demek istedikleri hepimiz erdoğanız. demek istedikleri anlaşılıyorsa demek ki istedikleri mesajı öylede böylede veriyorlar.

Ingilizcen iyi oldugu icin anlamiyorsun belki de. Hepimiz erdogniz demek eksik de yazilmis olsa. O amacla yazilmis.

Mevzu şu aslında 100 ışık yılı bir yerde olduğunu ve elinde kusursuz bir teleskop olduğunu düşün. Bu sayede dünyayı görebiliyorsun. İşte bu durumda göreceğin şey dünyanın 100 yıl öncesidir. Çünkü 100 yıl önce ışık yola çıkmış ve senin olduğun yere yeni ulaşmıştır. Burdaki mantıkta buna benzer sanırım. Sallamış da olabilirim bilemedim şimdi.

atmosfere bir futbol topu attığını (tercihen rövaşata şeklinde:) düşün. sonra bedeninin de o futbol topundan daha hızlı bir şekilde yukarı doğru uçtuğunu düşün.

ne olacak. önce topla eşitleneceksin, sonra geçeceksin. bir süre sonru topu yukarıdan izleyebilir kıvama geleceksin.

kabaca beyle.

Zamanda geriye giden parçacıklar mevcut.
(bkz: gecikmis seçim deneyi)


Işıktan daha hızlı hareket edersek ne olur? Teorik olarak geçmişe gideriz.

Şöyle diyelim; 4 ışık yılı uzaklıktaki alfa centauri yıldızına instantly(anında) gittiğimizi varsayalım. Yani 4 yılda değil de 4 saniyede gidelim hadi. Hızlıyız ışıktan ya.

Gittik, açtık düşünsel teleskopumuzu, bakıyoruz. Trump daha kazanmamış seçimi, iphone 6 çıkmamış daha falan.

Dönüyoruz dünyaya aynı hızla. Ne oldu? 4 yıl geçmişe gittik.

El de sıkarsın, pandik de atarsın.

Peki hangisi gerçek olacak böyle bir durumda kendi geçmişini gözlemleyip öldüren birisi için?

İşte buna paradoks diyoruz. Bu nedenle evrenin buna izin vermeyeceğini düşünüyoruz. Zamanda geçmişe gidilebiliyor olsa birileri gelirdi çoktan dimi?

Atomaltı parçacıklarsa ise bu durum geçerli değil. Onlar için zaman kavramı mevcut değil çünkü ışık hızında hareket ediyorlar halihazırda. Geçmişe gidip geleceği değiştirebiliyorlar, yukarıdaki bakınızda açıklaması mevcut.

Edit: mobildeyim editleyemiyorum geçmişten geçmişe gideceğimiz için 8 yıldan 8 dakika eksik biçimde geçmişe gitmiş oluruz seyahatlerin sonunda yanılmıyorsam.

Bir diğer mesele de şu; (bkz: dolanıklık) (bkz: qbit) (bkz: kuantum bilgisayarı)

Dolanıklık sayesinde ışıktan hızlı bilgi aktarmak mümkün. An itibariyle yapılabiliyor fakat işlevsel miktarda değil.

İlerleyen zamanlarda eğer işlevsel hale getirebilir ve üstüne ışık hızına yakın hızlarda seyahat ettirebilirsek mikroçipleri güneş yelkenleriyle falan. Geçmişle iletişim kurmak teorik olarak mümkün hale gelebilir.

peki ya zaman, lineer bir doğru olmasaydı da bir sarmal, çembersel bir döngü olsaydı?

Ya elmalar kırmızı değillerse, ya da portakal mavi.

Ben malım. Şurada yazılanları okuyorum. Net yani.

'teorik olarak' ışık hızından hızlı gidersen zamanda geriye gidersin gibi bir durum yok. zaten zamanın bükülmesi ile ilgili teori özel görelilik. bu teoriye göre hiçbir şey ışık hızından daha hızlı hareket edemez. kütlesi olan hiçbir şey de ışık hızına ulaşamaz. teori zaten böyle diyor. teorik olarak ışık hızını geçersen gibi bir öngörü mevcut değil.

geçmişi gözlemlemek ancak şu an bulunduğun konumda teleskop ile gözlem yapmak ile mümkün olur. yani dünyadan 100 ışık yılı uzağa gidip 1918 yılını gözlemlemek mümkün değil. zaten 1918 yılının görüntüleri ışık hızında hareket ediyor. senin o mesafeye gitmen 100 yıldan fazla süreceği için vardığında gözlemlediğin şey 1918 yılı olamaz.

ancak şu olabilir. atıyorum ışık hızında değil de, epey bir yüksek hızda hareket edebiliyorsun.

2018 yılında dünyadan ayrılıp 100 ışık yılı mesafeye gittin. buraya da 200 yılda vardın diyelim. gözlemlediğin yıl 2218 değil, daha öncesi olur. yani sen gittiğin yerde geçmişi gözlemlersin ancak bu geçmiş 2018 ile 2218 yılları arasında bir yer olur.

Zaman kavrami hakkindaki varsayimlarin yanlis oncelikle. Gunumuzde bilim dunyasinda kabul goren zaman kavrami ile senin varsayimin uyusmuyor, "dinazorlar artik yok" soz konusu degil.
Natgeo'nun belgesellrini oneririm, fikir verir.

Boyle seyler soyleniyor olabilir ama nefes alan hic kimse isik hizini asarsan ne olur meselesi hakkinda en ufak bir fikre sahip degil.

olabilir demiyorum. o kadarcık bile bir ihtimalle olabilir deseydim müslüman olurdum.

yani kurgu gibi geliyor bana çünkü. insanın en büyük korkusunun tesellisinin dinde yatması da en büyük kanıtı.

hayir. dusunceme gore tanri yok.

yani insani bilincli olarak yaratan bir varlik yok.

yüzde 0.000000000000001 de olsa "olabilir." demiyorum.

tanri ile ilgili anlatilanlar bana mantikli gelmiyor. inanmak istemiyor, bilmek istiyorum.

Ateistin sözlük anlamına bakmak gerekiyor bence. Varlığı bilimsel olarak kanıtlanana kadar reddetmeyi tercih eden kişi.. "Yohh öyle bisi yhaa" diyen arkadaşlara başka bir şey deniyor.

elbetteki yok ve olamaz diyorum, sebeplerini sormamissin, sorsaydin onu da anlatirdim

Agnostik ve deizm ile ateizm farklı.

Ateist kişi yok diyor, yok olduğunu düşünüyor.

Agnostik kişi bunu biz bilemeyiz diyor.

Deist kişi ise tanrı var ben inanıyorum ama dinleri o göndermedi, dinler safsata diyor.

Ben agnostiğim. Var mı tanrı? Bilmiyorum, nerden bilim aq. İnanıyor muyum? Müslüman veya hristiyanların inandığı biçimde kesinlikle hayır. Bir tanrı varsa bile kendisini sevmezdim. Muhtemelen de yok bana göre. Yarın bigün melaba ben tanrı beni sormuşsun derse de suç kendisinde. Saçma sapan ortadoğu kültürü üstünden kendi varlığını empoze ettirecek kadar vizyonsuz bir varlıksa tanrı cidden söverim.

var olduğuna inanmıyorum, eğer varsa da bu olan bitenin hesabının ondan sorulması gerektiğini düşünüyorum.

katil, tecavüzcü, hırsız, psikopat birsürü adam yaşarken dört yaşında çocuğa tecavüz edilip öldürülüyor. tanrı olsaydı heralde buna müsade etmezdi diye düşünüyorum.
kesinlikle tanrı yok bence.

1- hayır.
2- evet.
3- hayır.
4- kendisini ve hiçbir izini görmediğim, onun olduğu iddia edilen gerçeğe uygun bir kitap bulamadığım için.

tanrının yoktan var olduğuna inanıyorsun da, evrenin yoktan varolduğuna neden inanmıyorsun? tanrı evreni yarattığına göre, evrenden daha karmaşık değil mi?

görüyorum ki bazıları hala 10 yaş mantığı ile yaklaşıyor olaylara.

ben tanrıyı değil dini reddedenlerdenim. tanrı konusuna gelince de hiç emin değilim var mı yok mu.

Soruya cevap degil ama ben de tanrinin neden eger varsa hirsizlara tecavuzculere um kotuluklere mudahale etmesi gerektigini anlamiyorum. Bu on kabulun kaynagi nedir? Neden kotuluk olduguna gore tanri yok diyoruz? Tanrinin kotulukleri engeleyecegi sozunu kim verdi?

Maddi değil de manevi imkânlar oluşursa Japonya'ya yerleşirim. En azından bir ev alıp yılda 6 ay takılabilirim.

köyüme.
ege taraflarında...

urla, foça izmir ilçeleri çeşme hariç daha az el deydiği için yaşanılabilinir.

Köydeki fındık bahçesine.

Sakarya.

İnterlaken hayatımda gördüğüm en güzel yerlerden.

@Boris +1 Bir de turist olarak gelen 100 binlerce paki hintli olmasa..

İzmir Seferihisar

guernsey adası

Slovenya ya da Montana-ABD

Maldivler bahamalar gibi tropik adalar kesinlikle.

Amsterdam, ozledim yine :'(

Torino.

doğu karadeniz de kendi yaylama.

kanada

NYC falan muhtemelen. Doganin icinde yasamam, sadece gezmeye rahatlamaya giderim arada.

youtu.be

Her orkestra ve her kondüktör değişik değişik bir organizasyona sahip.

www.youtube.com

Orkestrayı bir araba kabul edersek Kondüktör genelde şofördür.

Televizyona bakınca yan koltuğu görmüyor musun sen? Bakmıyorlar ama görüyorlar endişe etme.

ben bir yıldan fazla bir süre koroda şarkı söyledim. hem notayı hem şefi rahatlıkla görebiliyordum.

orkestralarda çalan insanlar (daha erken değilse) liseden beri hem notayı hem şefi görmeye alışıklar. genellikle parçaya gözlerini bağlasanız da çalabilecek kadar hakim oluyorlar. şefe de ne zaman bakmaları gerektiğini biliyorlar.

o insanlar ilk defa orada çalmıyor onu, öncesinde onlarca defa çalmış oluyor her biri.

Ritim veriyor diye biliyorum ben sef. Ama Cem Yilmaz'in seyirci cekmeten baska bi bok yaptigi yoktur orada.

Beğendiğim bir söz vardı: İyi çalışmış bir orkestra şefsiz de konser verebilir. Ancak o orkestra şef olmadan iyi çalışamaz.

Şef her şeyden önce ritmi takip eder, tansiyonu ayarlar. Enstrümanistler gerektiği zaman şefi takip ederler, onun dışında notalarına bakarlar. Bazen her ikisini de aynı anda yapabilirler.

Cem Yılmaz'ın olayında tabii ki bu bir "show business" ve Borusan Filarmoni iyi bir orkestra olarak durumu idare edebilecek kalitede.

Cem Yılmaz özelinde cevap vereyim. Borusan filarmoni bin kurucusu şef Gürer Aykal 1 ay boyunca çok yoğun bir eğitim verdi kendisine. Tabii ki orkestranın profesyonelliği çok yardımcı oldu ama kendisi de tamamen şuursuzca elini kolunu sallamiyordu yani.

teorik olarak bunu yapmanın önünde bir engel yok. sadece eğer sorarlarsa mantıklı yanıtlar vermen gerekiyor.

zaten kötü niyetli olarak bunu yapmak istesen. önce polonyaya girer oradan pasaport kontrolünden geçmeden fransaya gidebilirdin.

Yani eğer bir durum olursa aktarma ve Polonya ile ilgili diğer belgeleri göstermek yeterli olur o zaman. Teşekkür ediyorum.

Ben baska ulkeden giris hic yapmadim ama bircok arkadasim yapti ve hicbiri sorun yasamadi. Adam seni almayabilir ama boyle bir sey yapmiyorlar kolay kolay.

Edit: aktarmali ucus icin soruyorsan hicbir sikinti olmaz.

Sorunu tam anlamadım. Ukrayna aktarmalı Polonya'ya gitmek ile, İstanbul'dan direk uçmak arasında bir fark yok. Schengen bölgesine Polonya'dan girmiş oluyorsun. Polonya vizesiyle ilk girişi örneğin Hollanda'ya yapmaya kalkmak (ve Polonya'ya aktarma biletin olmaması) problem yaratabilir.

Ben İtalya'ya giderken Lufthansa'dan bilet almıştım ve Frankfurt aktarmalı gitmiştim, 1-2 saat havalimanında bekleyip gittim yani. Pasaport kontrolü esnasında giriş-çıkış biletlerimi gösterdim, Almanya'ya giriş yapmayacağımı, İtalya'ya gideceğimi belirttim, herhangi bir problem yaşamadım ancak orada kağıt üstünde Schengen bölgesine Almanya'dan girmiş oldum, pasaportuma Almanya giriş damgasını vurdular. Sonrası zaten iç hat uçuşu gibi oluyor, aktarmalı İtalya'ya geçtim.

Evet, Ukrayna aktarmalı da var fakat ben örneğin Fransa aktarmalılardan bahsediyordum. Direk uçmak ve aktarmalı uçmak arasında da bayağı bir fiyat farkı oluyor o sebeple sormuştum zaten yanıtınız da yeterince açıklayıcı oldu tam olarak sorduğum şeydi. Benim, soruya Ukrayna'yı da eklemem kafa karıştırıcı oldu sanırım.

Teşekkür ederim. :)

Ben aktarma değil direkt almanya üzerinden Polonya'ya trenle geçtim. Almanya'ya indigim zaman pasaport görevlisi söylendi biraz, "burada Polonya vizen var sen Almanya'da hayırdır napiyorsun?" der gibi. Ilginçtir ingilizce konuştu. "Ben de öğrenciyim biletler daha ucuzdu buradan geçeceğim." dedim. Almanca bir seyler söyledi sonra bastı damgayı geçtik.

Direkt bana atarlarsa -ki genelde samimi olmadığım insanlar bana böyle şeyler atmaz- 1-2 kelime yazarım muhtemelen cevap vermiş olayım diye ama yakın olduğum insanlardan oluşan 2 whatsapp grubu hariç diğer bütün gruplarda ölü taklidi yapıyorum genel olarak. Özellikle de böyle saçma sapan ve telefonumun zaten az olan hafızasını zorlayan bir şeylerse.

gruba atildiysa

1- yakin arkadaslarimla beraber oldugum insansa hunharca tepki veririm
2- samimi olmadigim insansa ve acayip komik/merak ettigim bir sey olmadigi surece sessiz kalirim
3- direkt bana atan olmadi hic, bazen yasca buyukler atiyor. onlara da cevap vermiyorum, beklemiyorlar zaten

Gulucuk atiyorum direkt bana atildiysa.

Shirin shirinam benim en en en cok sevdiğim şarkılardan.
Sonrasında da:
Ey sareban
Nobahari
Ve Cennetin rengi için yaptığı beste favorim.

sarkilarin isimleri yanlis olabilir ama en cok dinlediklerim su sekilde;
dele zaram
nobahari
zolf
vava leyli
haftat
maryam
toranj
khan baji
yar mara ghar mara
shekveh
che guevara

Morghe sheyda

Direkt Toranj derim.

Gezilir de 1200tl cok Berlin'e.

Berlin'de gezilecek yerler arası mesafeler çok uzun. Bir yere gidiyorduk, birkaç foto çekip metroya binip diğerine gidiyorduk. Zamanımızın çoğu metroda geçti. Hiç yürümememize rağmen 5 günde bile bitiremedik önemli yerleri öyle diyeyim.

boyle boyle sureklilik sagliyorlar. her seyi bir arada verirlerse 2 sene sonra ne satacaklar kankato. birden o bataryalar 10 bin mah olur, eger bataryada devrim ayagina satis patlatmak istedikleri zaman.

Cok cok uzun sarj suresini saglayacak teknoloji yok su an. Su an elektrikli otomobil olup elektrikli ucak olmamasinin sebebi de ayni mesela. (elektrikli ucak var demeyin, onlar emekleme asamasinda)
Batarya teknolojisinin gelismesini bekleyecegiz.

Olmazdım.

Yok

18 kız 30 erkek bile 17 kız 19 erkekten yeğdir Türkiye söz konusu olunca.

www.cumhuriyet.com.tr

Kız çocuktan para isterse vermezsen şikayet ederim derse napacaksiniz? Direkt kadının dediği doğru kabul gördüğünden hapse bile girer hatta kız rizam var benim arkadasim bile derse cocuk sayildigindan ailesi surindirebilir. Özetle uzak dursun.

arkadasin "biraz dusunmeye ihtiyacim var" desin, bir kac ay dusunsun. problem kendiliginden cozulur.

nasıl yani? 17 yaşındaki kız sırf 17 yaşında diye sevgili edinemicek mi? 17-22 yaş ikilisi gayet normal bence.

18 yaş üstü, reşit olmuş insan mı kalmamış? dışardan 17 gibi durmaması bir şeyi değiştirmez, bu kılıf bulmaya çalışmaktır, bahanedir. reşit olmuş bir insan, reşit olmamış biriyle birlikte olamaz, olmamalı.

@karjalainen

bu ve bunun gibi haktan hukuktan, yasadan bihaber insanlar anca "yeaaaa nesi varmış:ssss" derler. cahil misiniz, numara mı yapıyorsunuz, şu olayı savunabilmek için gerçekten beyinsiz olmak lazım.

Olmam. Sacma sapan is yapmasin arkadasin.

ben olmazdım. arkadaş çok hevesli ise 1 sene beklesin.

siyah giyen adam + 1, arttiriyorum, karsilikli rizaya dayali 18-70 bile 17-19'dan daha az sikintili.
Arkadasin da 17 yasinda olsa sorun olmazdi da, birinin hukuken cocuk sayilmasi ileride sikinti yarayabilir. Ailesi sikayet etse pedofiliden sayarlar.

Seri sonu ve ucuz olmasi (normalde). Turkiye’de genelde levhada kaliyor bu.

Sezon gecmis indirimli urunlerin satildigi magazalar. Bir an once elden cikarilmak istenen urunlerin indirim uygulanarak hizlica satildigi magazalar da diyebiliriz.

sezon sonu elde kalanlar, çok satmayanlar ve numuneler outlete gidiyor bizde.

teşekkürler.

yazarı ve özeti önemli
tabi etrafımda okuyan kişilerin yorumları ilk etkileyen şeyler.
tv de çıkmış d&r da vitrine koymuş falan asla etkilenmem bunlardan.

Bende bir sonraki kitabı yüzde 80-90 okuduğum kitap belirliyor. Tavsiye üzerine kitap alip okuduğum çok çok nadirdir. Roman okuyunca zaten o yazarin diğer kitaplari ya da o yazarla benzer akimdan/ dönemden/ coğrafyadan olan başka bir yazari ben buluyorum. Kuram kitaplarinda ise dipnotlarda yer alan kitapalari not aliyorum. Yazar başka bir kitaptan iyi bir alinti yapmışsa zaten alıntı yaptigi kitap siradaki kitabim oluyor .

Eğer özel olarak takip ettiğim bi yazarsa zaten alıp okuyorum, onun dışında eski kitapları okumaktan yeni çıkan kitaplara pek zaman ayıramıyorum, açıkçası çok da bana hitap etmiyor. Hele Basond'un dediği gibi Tv reklamı yapılmış rafta en güzel yere konularak satışa sunulmuş kitaplar genelde en leş kitaplar oluyor, onlara da bulaşmıyorum.

Bu konuda hicbir otorite kabul etmiyorum. Kendim bakiyorum. Genelde internette karsima cikiyor. Bir kitap bakarken altta onerilenler oluyor, onarldan birine bakina baska onerilenler cikiyor falan o sekilde genelde. Bazen de magazada raflari gezerek, bazen spesifik konuda anahtar kelime iler aratarak.
Yazari pek onemli degil, takip ettigim bir yazar yok cunku.

kitap aldığım kitapçıda rafları gezip inceleyerek. bunun dışında internetten veya dostlarımdan öneri alıp beğendiklerimi okuduğum da olur. kitaplar arasında pek etkileşim olmaz genelde.

okuduğum kitap: mithat cemal kuntay- üç istanbul
okuyacağım kitap: değişim sürecinde türkiye- dr.mahfi eğilmez

Genelde denk geldiğim birkaç cümlelik alıntılar belirleyici oluyor. Hatta bir cümle için tüm kitabı okuyorum bile diyebilirim.

Beğendiğim yazarları takip ediyorum. Ara sıra da beğendiğim kitapları çıkaran yayınevinin kataloğuna göz gezdiriyorum. Twitter'da yayınevleri yeni çıkan kitapların reklamını yapıyorlar zaten.

kitap seçmek bir serüven
okudukça ilgili alıntılar, eleştiriler, benzer dönem yazarları şeklinde ilerliyorsunuz
en olmadı, falancanın tavsiye ettiği kitaplar diye listeler var
bazen kitapçıda 1-2 saat geçirip bazı kitaplara da şans verdiğim oluyor

Ustteki cevaplara ilaveten eeger yeni bir kitap/yazar bakiyorsam bu konuda remzi kitapevini seviyorum. Daha once okuyup sevdigim yazarlari, tarzi soyluyorum sunlara bakabilirsiniz diye tavsiye ediyorlar.

ekşi sözlükte " iz bırakan kitap cümleleri " başlığını takip ediyorum . sağolsun arkadaşlar mükemmel kitapları ve yazarları paylaşıp biraz alıntı yapıyorlar .
oradan görüp sevdiğim ve bütün kitaplarını okuduğum çok yazar oldu

ABD'de var ama aktorler degisik. Bunlar Rus, komunist vb seyler var.

Internette konustugum Yunanlardan Yunan medyasinda Turkiye ile ilgili haberlerin surekli gosterildigini duydum kac kere. Surekli bir Turkiye korkusu pompalaniyormus, bu kardak meselesi falan (eskisi degil de en sonuncusu bu yaz olan) 2-3 ay her turlu haberde acik oturumda konu olmus, iste Turkiye'nin Ege ihlalleri, bu adamlar ne yapmaya calisiyor vs. vs. Ekonomik olarak falan da kotu durumdalar ya medya Turkiye haberleriylse hedef saptiriyormus orada da. Ne kadar dogru bilmiyorum ama bu konuyu farkli zamanlarda 4-5 farkli Yunan vatandasina sordum hepsinden benzer cevaplar aldim. Turkiye'de Yunanistan ile iliskilerin pek haber konusu olmadigini soyledigimde baya sasirdilar.

Evrensel olaylari Amerika uzerinden yorumlama var genel anlamda.

Ama “soganin fiyati artti amerihanin oyunu bunlar hep” tarzinda yaslilar haricinde pek rastgelmedim.

Evet var, cunku her ne kadar kahvehaneperde tr ekonomisi buyuyor muhabbeti yapan kesimin agzinda dolasan bir arguman olsa da amerikanin oyunu muhabbetinin gerceklik payi var. Tr ozelinde de degil. Haliyle dünyada da bu muhabbet dönüyor. Bu muhabbet Amerika icerisinde de var.

Allahin Nikaragua'sindaki gerillalari silahlandiran, Kuveytli ilkokul cocuguna kamera karsisinda "irakli askerler geldi bebekleri tek tek oldurdu" dedirten bir ulkeden bahsediyoruz.

muhtemelen çoğu ülke yakınıyordur çünkü böyle bir şey var. tamam biz komplo teorilerini biraz abartıyoruz ama tamamen uydurulmuş bir olay değil bu.

çünkü adamlar güney amerika'dan, asya, oradan ortadoğu, avrupa, afrika her yere karışıyorlar kısacası. her yerde olayları var. dünyanın şerifi olarak görüyorlar kendilerini.

buna da bir ad veriyorlar da şimdi aklımda değil. kutsal misyon mu öyle bir şey.

1999 da İngiltere'ye gittğimde homoseksüellik yaşı 16 indirilsin mi falan diye tartışıyorlardı , bilemedim :)

çiğ köfte + ayran

Big dürüm diye bir yer açmışlar. Big chefs adı altında. 10 tl ve altında menüleri var.Tavuk sis dürüm menü mesela.Baya lezzetliydi. Oraya bakabilirsin yakında varsa. Simit ayran da olabilir.

esnaf lokantası gibi yerler. örneğin
scontent-frx5-1.xx.fbcdn.net
burada çorba+nohut+pilav+cacık net 10 lira. mekan bakırköy

Şemdinli'de döner + ayran 8 TL.
Geçen gün de Tatvan'da gördüm nohut pilav 5 TL

Pilavcidan pilav + ayran

macdonalds ya da burger king'de bu skalada tavuk burger menü vardı sanırım. 9,90 falan: www.burgerking.com.tr

Ekmeksiz çiğ köfte artı salata, ucuz ve saglikli

(bkz: balkan lokantası )

salon express
balkan

wish i?

damn nigga, couldn't you wait a little bit more? damn.

Wish bana biraz büyük tibi geliyor ya. Böyle olmasını dilerdim...... gibi. Daha böyle türkçedeki gibi çok da şey değil ama böyle olsa daha iyiydi fibi ama laf sokuyor gibi olmadan çünkü it would better falan laf sokuyor gibi ya da bana mı öyle geliyor?

Ya da ben türkçede de keşke yi yanlış mı kullanıyorum acaba ya akflalöga

Gece gece soruyu ve cevapları okuyunca biraz beynim yandı ama I wish tir o.

Soruda keşke yarın gitseydin diyerek biraz kafa karışıklığo olmuş. Keşke sonuçta geçmiş zamanda olmuş ve pişmanlık/üzüntü duyulan şeyler için kullanılır.

İngilizce de, mesela siz bir partiye katılamadınız ve arkadaşlarınız o partiden bahsediyor somraki günlerde, I wish I was there. Keşke orada olsaydım. I wish normalde gelecek içinken, sonrasında gelen past tense li cümleler keşke anlamı veriyor.

I couldn't come to your party
I wish you could.

Keşke gelebilseydin.

Bu kafa yanıklığıyla yanlış şeyler söylemiyorumdur umarım. Sabah bakıcam tekrar :D

Bir de ek, yanlışım varsa biri düzeltsin.

Som örnekte, I wished you could denirse, parti gerçekleşirken senin gelmiş olmanı diledim gibi bir anlamı olabilir.

Genellikle wish kullanılır fakat çok içerlediğin güçlü durumlar için if only kalıbı da kullandıkları olur. Bunca yıldır her gün İngilizce konuşuyorum ama ben hiç kullanmadım şahsen.

If only you joined me.

I wish kullanıyorum. sandığınız gibi büyük dilek anlamına gelmiyor. kalıp gibi düşünebilirsiniz.

I wish ve if only

Floor plan creator

Yanlış başlık mobildeyim pardon

Olayın iç yüzünü bilmiyoruz elbette ama madem öyle 'tipler', numarasını silip bir daha böyle tiplerle muhatap olmazsan sorunu kökünden çözersin.

Mal değilsin olur öyle, yaşam tam da bu tür şeyler işte.

"bir kızın benden hoşlanmadığını anlayabilmem için ne yapmam gerekiyor" degil de "boyle kizlardan niye hoslaniyom amk" diye dusunmen lazim bence. bununla nisanlanan ya sen olsaydin?

Yedekte tutma durumu bence de maalesef olmuş. Yazmamayı bırak, numarayı silmek daha dogru gibi. Hayat kısa, bir an önce önüne bakmak lazim.

Eğer ki aranızda bir flört durumu olduğunu düşünüyorsan sitemle durumu sorabilirsin sonra da bir daha konuşma ama

aramızda kesinlikle bir flört olayı oldu ama kızın hayata bakışı ile benimki çok farklı olduğu birde üstüne yakın akraba olmasından dolayı ben duygularımı net bir şekilde dile getirmedim , aslında oyaladım ve onun yanına gidene kadar onunla bir kez daha baş başa zaman geçirene kadarda oyalama planım vardı tutmadı , sonuçta muhafazakar ve ben değilim, iş ciddileşirse sonuca gitmek zorundasın aile baskısı vs, bende bi iki kere gördüğüm kıza km lerce uzaktayken açılamazdım, gerçi oyalama deil bu sonuçta güzel muhabbet ediyorduk , her mesaja cevap verip nişan günü basit bir napıosuna cevap vermemek ne bilim, bir daha hangi yüzle bana yazacak yada yüz yüze bakacağız, sonuçta kopmadık bilmiom çok basit düşünüo bu kızlar bazı şeyleri

Eğer kız sizin gibi tatlısu müslümanı değilse ateist olduğunuzu öğrendiği an evlilik mevzuu onun için kapanmıştır, ama inancını yaşamayan biriyse sizden fazlaca hoşlansaydı plansızlık vs takmaz ilginize cevap verirdi. Muhtemelen başka bir talibi çıktı, ölçtü biçti onu seçti, aşık olduğundan değil. Eğer aranızda ciddi evlilik mevzusu geçmiş sizin de ilginizden eminse bu olanlar nedir diye sorabilirsiniz, kimi aptal yerine koyuyor yani? Cevabı aldıktan sonra da engeli basın bitsin. Size umursuz bir yanıt verirse de tiksinirsiniz belki.

Aslında karşımızdaki kişinin istemeyişini kabullenemiyoruz, kendimizce sorunlar,engeller üretiyoruz mesela; işte mesafe olmasaydı olurdu ya da ben açılamadım ondan olmadı gibisinden oysaki olacak bir şeyin önünde hiçbir engel duramaz.

ben olmasın istiyorum zaten, sadece onun ilgisi benim ona ilgime verdiği tepkiler vs benim hoşuma gidiyordu, şuan üzgün ve yıkılmış değilim sadece onun bana hissettirdiği duyguyu kaybedişime isyanım , bir kez daha uzun uzun görüşsek gerçek hayatta aynı havayı solusak daha farklı olur ilerisi için onunla olur mu sorusuna cevabımı alırdım , aralığa kadar sürmedi işte biri çıktı karşısında , yada biri ile hep görüşüyordu ona rağmen benimle o şekilde yazışıyordu o sıkıntı yaratıyor kafamda , insanoğlu bencil işte bende kendi duygularımın refahı için yaşıyorum , benim yerime başkası olsa kızın o paslarına " kızım ben senden hoşlanıyorum" derdi , ben demedim korktum, haklı bir korkuydu , bahisimi duygusallığa değil rasyonalliğe oynadım ama kazandım mı kazanmadım mı bilmiyorum, belki de aralıkta berline kuzenin yanına giderken bunun da yanına uğrarım bir delilik yapıp.

limonlu kola güzel cevap

@robokot+1

ekmek çıkar diyorsan yaz yoksa uğraşma.

"bir sabah mesajıma bakmadı görüldü oldu yazmadı"
"ben şu süreçte kesinlikle yazmayım mı ?"
Yani ne diyeyim:)

sen ilgilendiğini belli edecek ataklar yaptın mı ? kızdan bu ataklara ne yanıt geldi ? kızın bana ilgisi olmadığını nasıl anlarım diyorsun. çok basit doğru zamanda tepkilerini ölçerek. seni ne kadar özlediği, önemsediği, merak ettiğine bakarak. ve gene doğru zamanda yaklaşmayı denersin bu fiziksel olur sözle niyetini belli etmek olur. bu durumda yakınlaşmıyor, olayı sürüncemeye sokuyor ise sana ilgisi yoktur. bu kadar basit.

Kızın çok büyük ihtimalle Türkiye'ye gelmeden de görüştüğü kişiler vardı ya da buraya geldiğinde senden başka da görüştüğü kişiler oldu. Kız sana bir şans vermiş, muhtemelen olur mu diye de düşündü. Senin dışındaki diğer ihtimal daha cazip gelmiş. Nişan olayından %100 eminsen hiç bulaşma artık. Kız nişanlanmış daha neyin peşinden gideceksin. Olur da kız yazarsa direkt konuyu aç, açıkça sor ne düşündüğünü. Neticede çat diye evlenme teklifi edecek değilsin. Bunun dışında bu kızla senin dünya görüşleriniz çok farklıydı sanırım, olmadığı da hayrına belki. Kafana çok takma.

baya yedekte tutulmuşsun.. kıza hislerini söylemişsin sonuçta "aaa bilmiyordum" gibi bir durum söz konusu olmaz. Yoluna bakacaksın hocam, sil numarasını gitsin, başkalarını ara derim. Zaten sen ateistim diyorsun kızın başı kapalı bi yerde patlardınız öyle ya da böyle...

Ben farkli bi noktayla ilgili bir sey soyleyecegim; nişan günü kimin mesaj attiginin bir önemi yok. O kosturmacada, yaninda nisanlanacagin kisi ve onun ya da kendi yakinlarin varken, belki telefonu devamli birine emanet edip duruyorken, mesaja yogunlasmak hele ki eskaza huzur kacirma ihtimali olan bir mesaji görmek, en en basta da oturup “birinci sirada olmayan” bir erkege mesaj atmak nisanlanan birinin derdi olmaz saniyorum. Yani nisan var diye yazmadi gibi bir “cirkinlik” oldgunu düşünüp o günku tavra ozel ofkelenmeyin, nisan gününe ozel bi durum degil bu.

Bu muhafazakar çevrelerde evlenmek, fabrikasyon bi iş gibidir. Ben önceki duyuruda da bunları düşündüm ama şimdi ortaya koyuyorum artık.
Kızı seninle görüştürdükleri süreçte muhtemelen 5-10 kadar kişiyle buluşturdular. Her gün biriyle oturdu yedi içti vakit geçirdi. Pazardan meyve seçer gibi.
Zaten muhafazakar ailesi olan bi kızın, çat diye seninle bütün günü birlikte geçirmesi, bi anda bu kadar vakit ayırabilmesi saçma değil mi? Normalde o tarz insanları yemeğe götürmek bile meseledir, her şeyi kasar, 2-3 yemekten sonra da evlenmenizi beklerler. Burada ailesi planladığı için kız hemen tamam olur diye atlatabiliyor, sonra da akşam gelip her erkekle ilgili tek tek rapor veriyor aileye. Çok çirkin işler :(
O buluştuklarından biri muhtemelen daha zengin çıktı, ailesi daha çok onayladı, bu da ailem onu seçtiyse benim için o daha doğru olacaktır dedi(zaten bu parolayla yola çıkmıştı) ve kapanış.

Seninle mesajlaşması ve gerçekleri anlatmayıp oyalaması da sen gerçekleri öğrenene kadar muhabbetinden faydalanmak istemesi. İyi muhabbetiniz varmış yani... ama bence bu o*o*p*luğu yüzüne vuran bi mesaj atmalısın, çünkü ararsan açmaz direkt engeller bunlar. Mesajı okur sonra engeller.

Ben bunu aradığımda annesi odaya girdiğinde telefonu kapatıp sonra aradığında yanlış anlarlar biliosun demişti , annelerimiz kuzen , hayır akraba olarak görüyorsa zaten daha rahat yazması gerekirdi komple görüldü yapıp 1 hafta yazmamak ne bilim böylesi daha iyi oldu

Ayda yılda bir ise sorun yok. Sürekli ise soğuma sebebi.

Karşıdaki kişi sabırsız ve dakik biri ise soğuma sebebi olabilir. Bende çok beklemişimdir ama soğuma sebebi diyemem. Gerçi ben soğumadım orası ayrı mesele :) Ama bekletmek bazı kızların hoşuna gidiyor.

@112 Bir keresinde eski erkek arkadaşım Adana'dan dönüyordu ve bana şey dedi. Ben şimdi havaalanına geldim (Adana'dan bahsediyor), sen hazırlanmaya başla ben gelene kadar ancak hazırlanırsın :D Çok tuhaf hissetmiştim :D asjksjas

@perfectum aynısını bende yaptım istanbuldan Tekirdağ'a giderken yola çıktığımda hazırlanmasını söylerdim bunu söylememe rağmen gidip yarım saat beklemişliğim vardır :D bir de her seferinde klişe olan çok bekletmedim dimi lafı vardır :)

@112 Ama bazen kendimi affettirmek icin sunlardan goturuyordum, yeterince ince dusunceli degil miyim ya? alicjamann.files.wordpress.com

@perfectum ahahha kullanan biriyse eğer kendini affettirmek için güzel hediye :D yine düşünüp hediye götürüyormuşsun ben onu da hiç görmedim :D

@112 Ben icmiyorum da onun icin almistim 6'li olarak birkac tane. Kiz kabaymis :D

Ben arkadaşımdan ayrıldım bekletti diye
Valla karşı tarafa değer vermediğini gösterir üzücü bir şey

Ben zaten 'bilerek yapıyorum" diyen görmedim/duymadım. Birini bekletip bekletmemek insanın kendi elindedir. Elimde olmadan demek sadece kötü bir bahanedir. İnsan için vakitten daha değerli herhangi bir şey yoktur. Bana göre, ortada bir aksilik olmadığı takdirde, saygısızlıktır.

kız arkadaşlarım hiç bekletmedi, ama çok yakın arkadaşlarımdan biri huy olarak bekletiyordu. Huyunun sebebini de biliyorum ama söylemeyeyim. Neyse biz ona hep yerine göre 1 saat yerine göre yarım saat erken buluşacağımızı söylerdik.

Sevgililer böyle bekletse katlanmazdık, bu bekleten arkadaş bile katlanmazdı : )

Bir beklerim, ikincide takilirim imali esprilerle, ucuncude baslarim soylenmeye, sonra da kendi evimde falan bulusurum.

Haklı bir gerekçe yoksa ve/veya en az 1+ saat önceden bilgi verilmiyorsa, birisini 1 saat bekletmek en hafif tabirle terbiyesizliktir. Bugün bu kadar rahat davranan, yarın işi iyice abartır.

1-2 kez anlayışla karşılanmaya çalışılır, üçüncüde ağzının payı verilir.

3-5 dakika bir şey değil ama düzenli olarak bekletmek terbiyesizliktir. Temelde bir insanın sahip olduğu en değerli şey zamandır. İnsanları bekletmemek, buna göre plan yapmak bir medeniyet göstergesidir. Belki sert çıkıştım ama empati yapmanızı tavsiye ediyorum.

Beklemek berbat bir sey de soguma sebebi degil. Bashettigin adami bilemeyecegim ama muhtemelen bekleme olayi degil soguma sebebi onun icin de.

Normalde egoist değil de içten ve "verici" bir kişiliğe sahipsen, güzelliğin için bekletilmek çok dert değil. Ama genel olarak egoist bir karaktersen çok itici. Erkekler genelde bu tarzda konuları sessizce gözler ve seninle ilgili notlar kısmına ekler. Farkında bile olmazsın. Bir gün bir bakmışsın adam kafasında seninle ilişkisini "ciddi" görmemeye başlamış. Ne oldu da bu hale geldik, eskisi gibi değilsin dersin. O da anlatmaz bu detayları.

Büyük saygısızlık, terbiyesizlik. Kusura bakmayın ama her seferinde sizi bir saat kapıda bekleyen adamlar da zaten bunu hak ediyormuş demek ki.

Bir saat nedir ya hu? Yarım saat bile çok, 15 dk su kaldırır bir süre. Bu bile her seferinde olsa ayıp.

Yemin ediyorum bilerek yapmıyorum ya. Bu huyum yüzünden 2 kez uçak kaçırdım, okulda birkaç kez vizelere giremedim. Yapım böyle :(

elde olmayan sebeplerdense arada bir sorun degil, insanlik hali. olay cikartmam, boyle bir konuda stres yaratip olay cikaracak kisiyi de sevmem. ama insan elde olmayan sebeplerden surekli gec kalamaz zaten.

yani karsindaki kisinin zamanina deger vermedigini belli edersen o kisi ne dusunse haklidir bence.

madem boyle bir kusurun var o zaman proaktif olabilirsin. Genelde gec mi kaliyorsun? Saat 6'da isinin bitecegini mi dusunuyorsun? 6:30'da gel dersin. Eger isin uzarsa karsindakini bekletmemis olursun, uzamazsa bekleyen sen olursun. Madem huy / kusur sende, sorumlulugunu kendin almalisin o zaman. Obur turlu benim anlayacagim "vaktime kiymet vermiyor" olur yani bir saygisizlik olarak gorurum evet.

ben şu anda soğudum bile. çok fena uyuz olurum beklemeye. ben zamanında hazırlanıyorsam karşımdaki de hazırlanacak o saate uyacak.

İlişkinin başlarındaysa direk soğuyorum.
Hiç ilişkinin devamında bekletilmemişim demek ki bekletenlerden direk ayrılmışım :) ahahah

not:1 sene iyi dayanmış eleman , bira filanda hafifletmez hiç bir şey zamandan daha kıymetli değil.

erkek değilim. müsaadenizi alarak yanıtlamak istiyorum.

empati kurunca hemen anlayıveriyor insan bekletilmenin nasıl hissettirdiğini.

yapmayın bence.
sadece erkek arkadaşı değil, arkadaş, aile, iş arkadaşı, evlat. fark etmez.
bekleten insan sorumluluk almayı sevmeyen insan algısı uyandırır bende.
çoğunlukla önce kendini düşünür algısı uyandırır.
ve empati kurma yetisi açısından da soru işaretleri doğurur bende.

erkek de olsam kadın da olsam bu hisler oluşurdu kafamda.

www.dr.com.tr Bunun gibi bir yapıştırıcıyla üstünden üstünden sürüp dağıtarak yapıştırıyoruz kuruyunca olmuş oluyor

Seffaf yapiskanli jelatin alip üzerine yapistirsan dagilmamasi icin? Potluk yaptirmaman lazim tsbii.

Ben benzer ölçülerde bir mukavva alıp ters çeviriyorum, bali ile yapıştırıyorum spatula benzeri bir şeyle. Biraz kurudumu halının altına koyuyorum birkaç gün. Puzzle yapıştırıcısını sevmiyorum, kabarık duruyor sanki.

Parca sayisi coksa yapistiriciyi ustten uygulayip kurumasini bekledikten sonra arkasini cevirip koli bandiyla tek sira halinde gecip saglamlastirabilirsin.

ben satış yapınca öyle oluyorum
90 k usd lik patlattım simdi bir tane
iyiyim :D

Dun gece tuzlu kurabiye yaptım çok güzel oldu buna sevindim.
Öncesinde kendim için ve yakınlarıma hediye etmek için bez çanta boyamıştım baktıkça mutlu oluyorum.
Okuduğum dergilerdeki iki kuşe kağıdına basılmış güzel fotoğraflardan mektup zarfı yaptım. Mektup arkadaşlarım çok sevdi.
Kurutulmuş yapraklardan kitap ayraci yaptim çok tatli oldular.

Az önce yapboz bitirdim ve gururla, mutlulukla izledim. Tabii, onun üretilmişini yeniden ürettim aslında. Ancak, yapım aşaması çok büyük bir sabır testiymiş, bir daha yapacağımı sanmıyorum. Birden fazla kere yapboza yeltenmiş insanlara çok büyük saygı duyuyorum, hepiniz übermensch’siniz.

Dün de tahmin yapan bir kod ürettim, onunla oynuyorum.

yıllar önce küçüklüğümden beri kendimce programlar yazmaya çalışırdım. çalışan bir şey ortaya çıktığında aynı duyguları hissederdim, dönüp dönüp bakardım. çok büyük haz verirdi. keza onların hatalarını ayıklamak, daha da geliştirmek, yeni sürümlerini yayınlamak filan da çok büyük keyifti. hatta bi kere bi sitede yaptığım bi program haftanın en çok indirileni falan olmuştu da içim içime sığmamıştı anlatamam o hissi. özene bezene tasarlardım en ufak ayrıntısına kadar böyle baktıkça mutlu olurdum.

uzun süredir bir şey üretmemişimdir sanırım. programlamadan falan da uzaklaştım zaten, hayata dair beklentim de pek kalmadı, bir şeyden de zevk alamıyorum öyle ruh gibi geçiyor günler. şimdi bu soruyu okuyunca hatırladım o hisleri güzel de oldu.

1/10 olceginde scale model RC ucak urettim. Evet cok keyifli.

5 ayımı verip kitap üretiyorum, sayılır mı?

Az önce yeni Rav-4’ün Manifold’unu ürettik. Evet oldukça zevkli.

ben balkonda kekik, fesleğen, biberiye, adaçayı vs. yetiştiriyorum. onlar büyüdükçe bakıp mutlu oluyorum.

Her yaptigim kokteylde keyif aliyorum.ozellikle,begendiklerini dile getirdikleri zaman ^^

Kod yazdım, problem çözme hissini seviyorum.
Şarkı yapardım eskiden. 2 sene önce falan müzikle uğraşmayı bıraktım.

Benimkiler çok, işim gücüm bişeyler üretmek zati (malum anneyiz:) Denişik iki tane var onları yazayım.
Bu sene ilk kez sübye yaptım. Sübye kavun çekirdeklerinden yapılan geleneksel bi içeceğimiz. İzmir'de yapan bi aile vardı belli noktalarda satarlardı, hala yapıyorlar mı bilmiyorum. İlk denemeye göre başarılı oldu diyebilirim, kıvamı biraz daha koyu olsaymış iyiymiş ama böyle bile çok güzel oldu bence. Denemenizi tavsiye ederim, çok lezzetlidir.
ikincisi karpuz dondurması. Akşam yemeğine gelen misafirler bi karbuz getirmişler allaha emanet, ordu doyar. Bizim bitirmemize imkan yok belli çoğu atılacak. Ben de cin fikrimi çalıştırdım, 4/3'ünü püre yapıp sütle karıştırıp dondurdum. E vallahi o da çok güzel oldu, serin serin:) Yalnız o kadar çok oldu ki dondurucuda yer kalmadı, bi kısmını konu komşuya dağıtmayı düşünüyorum :)

en son kendime kalan kumaştan jile diktim.

Likör
Reçel
Tentür
Sabun
Sac kremi
Bitkisel boyama
Tohumdan çeşitli bitkiler yetistirme

geçen hafta 80 küsür model bir pinarello toplayıp sattım. yaşasın klasik bisikletler^^

Balkonda domates üretiyorum. Geçmişte hep bir şeyler ürettiğim için alışığım. Çalıştığım yerde de bir şeyler üretiyorum sürekli.

Geçen hafta 650 lira çektikleri çerçeveyi 200 liraya kendim imal ettim. şimdi duvarımda ve bundan daha kaliteli olmazdı muhtemelen.

Master tezi yazıyorum. Bittiğinde üretmiş olucam umarım

yeni bilgisayara windows ve driverlar yükledim, mükemmele yakın hale getirdim. sayılır mı?

Irish stout bira.
vişne şarabı

kelimelikte degerli bir kelime urettim en son, oyunu beraberlige tasidim.

teraryum urettim. ciceklerimden dallar kirip yeni cicekler uretiyorum.

betondan sehpa, eski kemerden saksilik, sapkadan kus yemligi falan urettim.

en son iki tane makale yazdım yolladım,

2 tane janjanlı pasta altlığı yaptım 40*50 ebatlarında

20 küsür anaokulu öğrencisine ebru yapmayı öğrettim, birlikte ebru yaptık

uzak bi yerdeki sempozyumda sanal sunum yaptım

www.wiki-zero.co
Birden fazla Captain Marvel var, bazıları kadın. DC karakteri değil, hayır.

Carol Denvers'ın güçlerini aldığı Mar-Vell bir Kree ve erkek. Captain Marvel kadın. Birden fazla olduğu doğru ama. DC'de de Marvel vardı, Marvel (yayınevi olan) Captain Marvel isim haklarını alınca, DC'deki Shazam oldu. O da erkek.

Bir de boyle eski hikayelerdeki karakterleri degistiriyorlar artik bazilarini political correctness sebebiyle. Erkek olan kadin oluyor, kimisi homoseksuel oluyor. Cinsiyet dengesini yakalamak icin. Ayni sekilde zenci yapilan karakterler var mesela.

Yani hoş bir şey değil. Destekli sütyen falan bunlar hep nitelikli dolandırıcılık.

Beni rahatsız etmiyor, delik deşik cilt görmekten iyidir.

rahatsız eder. başka özelliklere de buradan referans çıkarabiliriz hatta. kendini olduğundan farklı göstermek isteyen birisi var karşımda. diğer yandan internet ve özellikle instagram dünyası bambaşka. makyajlar ve filtreler yüzünden biz hep başkalaşmış tipleri görüyoruz. yüz yüze olay başka, zaten iki saniyede karşındaki kadının badana yaptığını anlayabiliyorsun.

Rahatsız olurum, ilgim anında kaybolur.

inanılmaz ediyor, bu yüzden makyajı sahtecilik olarak görüyorum. hepimiz sahteyiz ama ne kadar makyaj o kadar sahtecilik oluyor, en azından benden daha sahte olmasın istiyorum. makyajla dünyanın en güzel kadını da olsa o insanla birlikte olamam.

ben bu kediciğe hayrandım ta ki; tutuklandığı güne kadar. i.hizliresim.com

Kıllı ve aşırı kilolu olmadığı sürece hiçbir kadın rahatsız etmez ancak elbette kendini aşırı makyaja vuran, makyajla evrim geçiren ve instagram bağımlısı olan kadınlara güvenilmez, evlenilmez.

Duyguda sahtecilikten avrupa gönül hakları mahkemesine şikayette bulunurum.

Yani tamamen makyajsız olsun diyemeyiz, ama kara sıva üstüne önce kaba alçı sonra saten alçı en son da silikonlu boya sürer gibi makyaj yapılmasına karşıyım.

Zaten ne bulursa yüzüne sürdüğü için cildi daha çabuk yıpranacak ve daha kötü olacak, kendine de yazık.

Bu yüzden ilişkiye gerçek anlamda başlamadan önce mevsim yaz ise denize, kış ise termal otele gidip hanım arkadaşı yüzündeki kimyadan arındırın efendim :)

sabah kalkinca bu kim lan diyorsam benden gecer not alamaz.

O makyaj bitene kadar bekletiyorlar o yüzden tercihimi makyajsız olarak kullanıyorum.

Makyajdan hiç hoşlanmıyorum minimum yapılmasını tercih ederim. Çok makyaj yapanlar benim gözümde eksi puan alıyolar.

Ağır makyaj yapanlardan hoşlanamıyorum. Kimyasalların ağzıma girmesi hoşuma gitmiyor.

Öyle bir durumla da karşılaşsam bir celsede boşanırdım : )

yok kanka etmiyor. zaten önemli olan iç güzelliği.

makyajli ve makyajsiz hali arasinda cok buyuk fark varsa rahatsiz olurum.

m.haber365.com.tr

Kimisi makyaj yapinca cok degisiyor ama makyajsiz hali de guzel, oyleyse sorun yok. OBur turlu tabii rahatsiz eder ama o kadar da degil.

Makyajsız kadınları hiç beğenmiyorum

Makyajlı kadınlar şişme bebek gibi duruyor, doğal kadın candır.

Hafif dokunduran cinsten makyaj en babasıdır.

makyajlı kadınları asla beğenemiyorum makyajdan ve saç boyasından nefret ediyorum. Herşeyin doğalı en güzeli. Kadınında en doğal hali en güzeli hali. tahta göğüs olsun cildi çok düzgün olmasın önemli değil belki en falza güzel renk bir ojedir olması gereken çünkü ojenin saklayacağı bir kusur yoktur. Zaten saklanması gereken kusur olmamalı neysen o sun işte .

makyaj ya akşam alkollüyken loş barda ya da filtre de ekleyip internette/ekran karşısında işe yarıyor. onun dışında karşı karşıya olduğunda belli oluyor. resmen alçıdan maske yapmış. bir de rezil bir rimel sürüşü ile bir kilo fondöten kombosu var. hamurun üsünte göz+kirpik diye kıl ekilmiş gibi duruyor. rahatsız edici tabii o kadar makyaj.

kadınlardaki en güzel makyaj, erkeklerin çoğunun "makyajsız" sandığı o sade görüntülü olan hal. kedicik makyajı ya da düğüne giden kadın makyajı, yüzü delik deşik olmasa da yakışmıyor insanlara. bu arada destekli sutyen çok net nitelikli dolandırıcılık. bunun bir de destekli şort/pantolon/iç çamaşırı ve bacakları ince gösteren çorapları varmış. biz de şu süper kahraman kostümlerindeki gibi kas destekli gezelim o zaman. :D

şunun gibi bir şey oluyorlar sanırım:
www.aliexpress.com

bakım makyaj demek değildir. cilt kusurları eğer bir hastalık sebebi yüzünden değilse ve düzeltilmiyorsa o kadının bakımsız olduğunu düşünüyorum. kişisel bakımına dikkat eden herkes bakımlıdır.

8 gün çok fazla. kesinlikle novi sad'a ve hatta bence saraybosnaya da geçmelisin. tarih ilgini çekiyorsa özellikle saraybosna

sözlüğe yazdığım kısa notları paylaşıyorum:

- gitmeden önce biraz matematik çalışın. her şeyi 30'a bölmekten (30 dinar=1 tl) kafa ambale olabiliyor (bu bilginin güncellenmesi gerek. malum, tl'nin düşen değeri..)
- şehir içi otobüslere para vermeyin.
- taksicilere çok sövülmüş. belki havalimanı taksicileri öyledir ama şehir içindekiler normal. pink, lux, gold gibi şirketlere ait taksiler var. şirket taksilerine binin, diğerleri kazıklıyormuş.
- koca şehre bir tane avm dikmişler (usce). onun dışında bol bol park, bahçe, bisiklet yolu var. caddeler geniş, nüfus az, gürültü yok. ortadoğululuktan uzaklaşmak insanı feci rahatlıyor.
- manufaktura'da balkan yemekleri, bokato'da pizza yiyin. red bread'de kahvaltı yapın. arnavut kaldırımlı bir barlar sokağı var (skadarlija), içecekseniz orada için. çay-kahve için koffein güzel. black turtle'da ilginç meyveli biralar var.
- türk düşmanı falan değiller. hatta türk olduğunuzu söyleyince hemen çat pat türkçe konuşmaya başlıyorlar. çok fazla ortak kelime var, şaşırmayın (kaldrma=kaldırım, burek=börek, megdan=meydan, corba=çorba vs).
- trafik biraz sorunlu. kırmızıda durmayan arabalar oluyor, karşıdan karşıya dikkatli geçin.
- su içecekseniz rosa için. en iyisi o.
- zemun'a gittik ama park dışında bir şey göremedik ya da merkezini bulamadık, bilemiyorum.
- her yerde frikom göreceksiniz. ülkede dondurma yemek yasakmış da yeni serbest kalmış gibi herkes hazır dondurma yiyor. bu nasıl bir sevgi, çözemedim.
- muhabbet açmak için kullanabileceğiniz ünlü isimler: novak cokoviç, obradovic, bogdanovic. tito'yu seviyorlar mı sevmiyorlar mı hala emin değilim. sırpski film demeyin sakın.
- kalemegdan'a çıkıp oradan tuna'ya bakın, manzarası güzel. hayvanat bahçesi'ne falan da gitmeyin, biraz vicdan.

ayrıca sekiz gün bence de çok fazla. küçük bir şehir. iki günde bitirirsin.

Deneyimlerimi paylasyim: 8 gun cok cok fazla. Ozel bir nedeniniz varsa baska da normal gezip tozmak icin 8 gun way too much...
Free walking tourlar var onlara katil, pub crawl yap, eglence mekanlarina git.

belgerad'ı tanımak heryerini gezmek için 8 gün güzel bence. street art olarak inanılmaz şeyler var. onları bile gezmeniz fotoğraflamanız 2 gün alabilir. sanat anlamında gençleri çok dinamik. her türlü free street tur'a katılmanızı öneririm. aralıkta biraz soğuk olabilir.

et yiyorsanız seviyorsanız belgrade cennet! Walter sarajevski ćevap bizim en sevdiğimiz yerdi. çok güzel caz barları coctail barları var.

güzelli bir akşam yemeği bizim Stara Kolibayı tavsiye ederim. yazın daha güzel tabi çünkü sava ile tunanın karıştığı yerde köşede ve çok tatlı bahçesi var. belki hava çok kararmadan gidebilirsiniz. rezarvasyon gerekebilir.

sanata meraklıysanız ele geçirilmiş bir fabrika var. bizi belgradelı biri götürmüştü baya otobüsle 30 dk falangitmiştik. ama harikaydı. yazın parti yeriymiş zaten orası. içeride popart, object art, street art her şey vardı. güzel bir deneyimdi. ordaki barda çok tatlıydı.

bence airbnb yapın bu arada. Kneza Mihaia caddesi istiklal caddesi gibi (yoğunluk anlamında değil merkez anlamında)
kahvaltı için burası tatlıydı: smokvica, re bread falan zaten çok popüler modadaki kahvaltıcı lar gibi.
Blaznavac güzel ve deneysel bir yer.
savamala'da çok tatlı sanat galerileri var yine.

yani gezmek için çok şey var bir şehri yaşamak isteyen belgrade'nin hikayesini dinlemek isteyen için 8 gün çok çok sıkıcı değil ama bütün bunlar 5 güne de yapılabilir ilginizi çektiği ölçüde ve novisad'a gidebilirsinz.

belgrad güzel şehir 15 gün önce ordaydım, tabi 8 gün fazla ama bu size kalmış bir olay gayet güzel 8 gün geçirilebilir, ben sadece 1 gün kalabilmiştim haliyle çok gezemedim, 1.5 saat uzaklıktaki novi sada da uğrayabilirsiniz, novi sad çok güzel şehir, genel olarak soğuk bir yapıları var ama yardımseverler, hostel olarak hostel bongo çok iyiydi.

Novi sad+1 (belgradedan daha güzel bi şehir hatta)

Bir de çok soğuk olur o tarihlerde, içlik giyin.

Belgradeda hırsızlık çook yaygın, özellikle tramvaylarda dikkatli olun arka cep sırt çantası vs. Sikinti. Arkadaş çaldırdı hiç fark etmedik üç kişi, kız yunandı hemen geçici pasaport/kimlik kartı ayarladık konsolosluktan ama Türklerin daha uzun sürüyormuş dedi karakoldaki polisler.

@kullanıcıadımbuolsun, ben Belgrad'da pasaportumu çaldırmadım ama kaybettim. Polise gidip tutanak yazdırdım, sonra o tutanakla Türk konsolosluğuna gittim 5dkda pembe renkli geçici pasaport verdiler, onunla geri döndüm.
Ha sonra pasaportumu çantamın bir gözünde buldum, ayrı mesele haha.

@sbryldrm, fotoğraf çekmeyi seviyorsan bir sürü malzeme var. Eski yıkık dökük binaları çok hoşuma gitti yani farklı bir yaşanmışlık havası var şehrin. Ayrıca Nato tarafından bombalanan binaları çok etkileyiciydi, aynı şekilde duruyorlar, onları da gör derim.
Lovac diye bir restoran var, orada geyik eti yiyin, avlanmış geyik eti servis etiyorlar. Restoran lüks olmasına rağmen bize göre fiyatlar uygundu.
Ben Nisan ayında gitmiştim, soğuktu hava. Aralık'ta iyice soğuk olur, kalın giysiler götürün.

otobüslere bilet almayın demişler ama denetime yakalarsanız canınız sıkılır, hem de otobüstekilere rencide olursunuz. etik olarak da doğru değil zaten. peak saatlerde mutlaka denetim oluyor.

akşamları bohemian quarters hareketli oluyor. zemun'a bakın, novi-sad'a gidin. kalemeydan ille gidersiniz. vakit kalır mutlaka sarajevo'ya da bence geçin para varsa.

"ortak zevkler"
Ne onlar mesela? Örneğin alışverişse ve spesifik olarak belli bir markanın belli bir reyonuysa siz oraya bakarken oradaki diğer kadınlarla konuşabilirsiniz. Kıyafetten söz açıp okul/iş naptıkları vs.
Müzik, dans, başka aktiviteler. Dansa giderseniz mesela erkek olduğu bir sürü de kadınla tanışırsınız, hatta çekiştirmelik erkekler de hazır, hoca da olabilir.

Aşçılıkla ilgili kurslara gidebilirsiniz, moda tasarım kursları olabilir. Daha çok kadınların ilgi gösterdiği ve sizin de ilgili olduğunuz her ne varsa işte.

Bir cafede starbucksta vs yine yalnız kadınlarla tanışabilirsiniz belki. Hemcins olduğunuz için yandaki boş koltuğa oturma talebiniz de garip karşılanmaz.

Çeşitli stk, gönüllülük çalışmaları v.b. yerlerden. Ortak bir duyarlılık paydası olan insanlar genellikle benzer yaşam görüşlerine, tarzlarına sahip oluyor.

Duyuruda kiz gruplari var bir suru, rica edip o watsap gruplarindan birine gir. Biri almazsa biri mutlaka alir.

yok, hiçbir zaman olmadı. hiç yalnız hissetmiyorum

var. karakter olarak duyurucuların bildiği üzere olabildiğince detay vermeye, kendini anlatmaya gayret eden biriyim. haliyle hayatımda yer edinen insanlar zaten genelde nasıl hissettiğimi, nasıl biri olduğumu bilir. ne hissettiğimi ve dediklerimi anlayabilecek, anlamasa bile anlamaya çalışabilecek ve yargılamayacak insanlar da var. birden fazla. bu konuda genellikle yapıldığını düşündüğüm bir hata var: çok özel, erişilmez bağlar kurmaya çalışıyoruz. beni çok iyi anladığını ve yargılamadığını düşündüğüm insanlar yakın arkadaşım bile sayılmaz aslında. bana çok anlatıyorsun vikvik diyorlar da anlatmazsanız, korkarsanız hiçbir zaman "her anlattığınızı anlayacak" birini bulamazsınız. yoldan geçene hayat hikayenizi anlatın demiyorum ama korkmayın. kendinizi ifade etmekten, anlatmaktan, tanıtmaktan çekinmeyin. sevmeyeceklerse en azından sizi olduğunuz şey yüzünden sevmesinler. şu yaşıma kadar böyle yaşamaya gayret ettim, bence gayet de iyi yaptım. anlatmazsanız anlamazlar. "anlatmak istemiyorum" derseniz sizin tercihiniz elbette ama anlaşılmak istiyorsanız anlatmak zorundasınız, denemek zorundasınız.

***

bir insan bence tamamen anlaşılamaz çünkü insan genelde kendini bile tam olarak anlayamıyor. zaten bence buna gerek de yok. birini anlamaya çalışmak, sınava çalışırken kitaptaki her kelimenin altını çizmeye benziyor. buna gerek yok. etkisiz, verimsiz, faydasız, şerefsiz. konuyla ilgili olarak mustafa topaloğlu'nun çok sevdiğim bir sözü var, kendimce düstur edindim,


"Wear it like an armor and it can never be used to hurt you."

Var. Her tür saçma şeyi söyleyebilirim, beni yargılamaz.

yok maalesef
hissediyorum
-onunla alakalı olabilir ama tamamen bi kişiye de bağlamıyorum.31 yıllık hayatımın sonucu.
-bu sorunun cevabı net olamaz, sonuçta başka hayatları yaşıyoruz, çok kolay bişey değil tamamen anlaşılmak.gerçi ben artık sonuçta hormanlar,kimyasal reaksiyonların yönlerdirdiği yaratıklarız diyip pek sallamıyorum da

Yok. anlayabilen, paylaştığım, anlayacağını tahmin ettiğim birileri olsa da bahsettiğin "tamamen"in içini doldurabilen kimse yok bu aralar.

Var, çok şükür.

Kisisel olmayan soruya kisisel cevabim anlasilmanin benim icin sevmek veya sevilmekten daha da onemli oldugu. Bir kisinin beni %100 anlamasini ya da %100 yargilamamasini beklemem, ben kendimi %100 anlamiyorum, kim beni %100 anlasin. Bir kisiden boyle bir sey beklemem ama bir durumda en az bir kisi tarafindan anlasilmayi beklerim. Anlasilmayi iletisimin temel yapitasi olarak goruyorum. Anlasilmadigim kisiler duvara konusuyormusum hissi veriyor. Anlasildiktan sonra yargilanabilirim; hic guzel bir his degil, olmasa daha da tercih sebebi ama yargilanmak daha katlanilabilir ve geri bildirimi olan bir sey. Anlasilmamak tam bir kabusun icinde olmak gibi. Boyle kabus gordugunde bagirmak istersin de sesin cikmaz ya, anlasilmamak oyle bir sey benim icin. "E ben kendimi yirtiyorum, beni neden duymuyorsun" hissi. Belirli bir miktar anlasilmadan karsindaki ile bir baglanti kurmak mumkun olmuyor.

Bir de bugun beni anlamayan yarin anlayabilir, bugun anlamayan yarin da anlayabilir. Ayni sekilde ben de onlari zamana bagli olarak anlayabilirim, anlamayabilirim. Bugun basima gelen kotu bir durumda neden agir tepki verdigimi anlamayan biri, aynisi basina gelince beni anlayabilir, uc gun sonra acisi gecince yeniden anlamayabilir. Ben kotu bir sey yapsam, bugun anlayis gosterebilir ama ayni kotu durum kendisine yapilinca anlamayabilir. Ruh esine inanmak gibi bir sey bence, her an her konuda her durumda anlasilmayi ve de ustune yargilanmamayi beklemek. Anlamanin kolay oldugu durumlar ve zamanlar da oluyor, anlamak icin aktif caba gerektiren durumlar da. Onemli olan da o gayreti gosterebilmek.

Kisisel olan soruya cevabim ise her seyimi rahat rahat anlayabilecek kisiler var ama her zaman onlara yigilmam, her zaman onlara yigilirsam o da yorulur. Ayni sekilde her zaman kendime yigilirsam ben de yorulurum. Bu dayanisma her sekilde lazim geliyor, hatta bazen senin kafanda bir fikir varken bile birinin kendini sana anlatmasi bile lazim geliyor. Bazen kendinin anlamadigini baskasi anliyor. Dunyada nerede durdugunu bilmek ve bu sosyal labirenti bir miktar da olsa cozumlemek onemli geliyor bana.

Birkac hafta once bir durum oldu ornegin, o kisilere anlattim ve duygularimi da paylastim, hatta bol bol sarildik ve karsilikli biraz aglastik da ama icim hala sis sis kaldi. E simdi ayni kisiye civatasi bozuk musluk suyu gibi tum duyguyu yigip biraksam, hem ona fenalik gelir, hem ben ona kiyamam. Dolayisiyla havuz problemi gibi sisen ici bir musluk acarak bosaltmak lazim gelir bana, onu da genelde bircok durumu anlayabilme potasiyeli gordugum kisiyle yaparim. Gelip Duyuru'ya duygu kusmuslugum da coktur mesela.

köpeğim var. başka sanmıyorum.

Öyle birisine ihtiyaç duymuyorum çünkü komplike, anlaşılması zor bir insan değilim.

var, kardeşim. psikolog zaten herif. yani her şeyimi anlamasa bile anlamak için çaba gösterir, yargılamaz çoğu zaman.

bir insan tamamen anlaşılabilir mi? kusura bakma ama çok boş ve soyut bir soru bu. insan kendisini bile tamamen tanıyamazken bir başkası onu nasıl her şeyiyle anlayabilir? ayrıca insan çok katmanlı ve çok yüzlü bir varlıktır. kimisi senin bir yanını anlayabilirken, bir diğeri o yanına hiç anlam veremez.

yok sen anlamadın ile pardon ben anlatamadım insanları denk gelir hep hayatta.