Valla nedir ne değildir bilmem ama dönüşte o alkolü sınırdan içeri sokabilecek misin onu bi araştır bence. Özellikle o civardaki sınırlarda olmadık problemler çıkarılabiliyormuş. Boşuna maddi kayba uğramayasın.

Borçka pidesi ye

Sağolun

kardes Kiev'i gordum, gerisine cok bakmadim.
Guzel yer, hayat pahali degil, Turkiye'ye 1,5 saat. Daha ne olsun..

avustralya iyidir. hem normal zamanda gidilemeyecek bir yer. güneşi bol, şehirleri güzel, ingilizce konusuluyor.

beklentine bağlı ben futbol sever olarak londrayı seçerdim. nasıl bir iş ki bu?

bir haritada kiev varsa gerisi teferruattır.

çalışma saatleri aynıysa:

malezya: ucuz, uzakdoğu kültürüne ve yemeklerine meraklıysanız çevrede yakın ve uygun fiyata gezilebilecek bir çok ülke mevcut. ülkenin kendi güzellikleri apayrı.
iskoçya: ucuz değil ama büyüleyici. hayat boyu yaşanmaz ama 2 sene boyunca yaşamak istediğim yegane yerlerdne.

brezilya, arjantin, meksika, güney kore, japonya veya avustralya seçerim. para biriktirme kısmını bilmiyorum, maaşlar farklılık gösterir mi yazmamışsınız ancak normalde gidilemeyecek bir yerde yaşamak isterdim.

Buna kimse cevap veremez. Tek tek hepsinin yasam sartlarina, alacagin paranin oradaki alim gucune, yine alacagin paranin tl karsiligina vs bir suru degiskene bakarak karar vermen lazim. Sadece guzel bir ulkede yasamak deseydin cevap verilebilirdi ama ayni zamanda maks para biriktirmek diyorsun.

Kiev denmis, Kiev iyi guzel ama ne kadar maas alacagin onemli. Iyi para veriyorlarsa ben de giderdim.

Berlin

1. New york
2. Londra
3. Madrid
New york da ablam güzel yaşayıp para kazanıp biriktiyor kendisi tekstil sektöründe.
Londra da abim güzel yaşayıp para biriktiriyor hizmet sektöründe
madridde dayım güzel yaşayıp para biriktiyor savunma sanayinde.

kimse yazmamis diye yazayim :D

9-belgrad

ucuz, tr ye yakin ve en onemlisi harika kizlari var :)

maksimum para biriktirmek isterseniz cenevre veya zurih isvicreyi dusunebilirsiniz, maaslar diger avrupa ulkelerine gore daha fazla, evet hayat da pahali ama minimum butceyle de gayet yasanabiliyor. ben de cenevredeyim.
orasi olmasin derseniz amerika diyecegim. en azindan sosyal hayat acisindan zorlanmazsiniz.
hadi uzak derseniz de berlin diyecegim, benim en sevdigim sehir.

P.S: ayrica o nasi guzel bi teklif ya haritadan yer begen :D

Hamburg'u veya Viyana'yı seçerdim.

Viyana çok güzel, almanya ise ucuz diyorlar.
Fransa'dan Sarlzburg civarından almanya'ya markete gidenler var.

zürih

Çapkınlıkta para harcarken sürekli ereksiyon halindesin, evlenince girdiğin borçtan dolayı erektil disfonksiyon yaşıyorsun.

ikisinin de kendine göre avantajları var, sadece parasal yönden bakarsan haklısın ama bazen diğer faktörler para kısmını gölgeleyebiliyor. evliliği çat diye kafana estiği zaman bitiremezsin, belli bir bedeli olur, bu bile yeterli bir sebep.

olaya hiç çapkınlık maliyeti açısından bakmamıştım. bundan sonra çapkınlık yaptığımda hesapalama yapıcam ve kendime üst sınır belirleyeceğim. evlilikle bağını henüz çözemedim. konuya çok uzağım sanırım.

Ben acikliyim.

Capkinlik maliyetli evet ve evlilik degil. Ama evlilikle kiyas yaparsaniz:

100k bir dugun ortalama maliyeti.

Bununla ortalama 100 kez bulusabilirsiniz.

Buradan hareketle dusunurseniz olayin vehameti ortada. Kimse 30k bulamiyor ki askere gitmesin..

Evliliğin zıttı niye çapkınlık oluyor ki? Düzenli ilişkisi olup hem evlenmek istemeyen hem de duygusal ve cinsel ihtiyacını karşılayan erkekler de evliliklerin düşmesinin sebebi olabiliyor.

Eğer konuyu seks sayısı birim maliyetine indiriecek kadar terbiyesizleşirsem;

Evlilikteki seks sayısı başına düşen birim fiyat bekarlıktaki seks sayısı başına düşen birim fiyattan çok fazla.

insanlar genelde "seks başına ücret"ten fazlasını düşünecek kadar kompleks canlılar çünkü.

john bloor efsane bir yorumla konuyu netleştirmiş :D +1

bruce +1

sadece cinsel ihtiyaç gidermek için evlenen insanlar hayal kırıklığına uğrar, her iki yılda bir başkasıyla evlenmesi lazım :)

Sebebi maliyet değil, Türkiye'deki çarpık ilişki kültürü. Bizim millet Avrupalı zaten değil, Ortadoğulu olmasıyla da barışık değil; hem Avrupalılar gibi 30 yaşına kadar evlenmeyelim sevgililerimiz olsun istiyor hem evlilik dışı cinsellik geniş bir çevrede tabu. Erkekler yokluk içinde bu vermedi belki bu verir diye en leş kızın peşinde bile köpek oluyor. Sonuç: Yeryüzünün en kibirli, egoist, antipatik kız milleti. Bunları çekeceğime 31 çekerim diyen erkekler türemeye başladı.

ne maliyeti hacı.. 3 farklı şehirde 3 tane sevişme kankam var. hiçbirine gitmiyom hepsini sırayla evime çağırayırum. tek maliyet pre =D evlenene kdar sevgilin olmasın sadece sevişme kankan olsun.

evlenince çocuk da yapabilirsin ama. onun maliyet avantajlarını neden hesaplamıyosun. bi de evlenince kadın yemek yapıp ütünü yapıyor. bunları da maliyetten düş.

tekrar söyleyeyim :)
yenileme hızı 100 hz vs 50 hz, karşılaştırmam bile

4k bir aksiyon filmini, maçı yan yana koy fark bariz olur :)

bi akrabamda gördüm, baktım inceledim bu samsung modeli çok hoşuma gitti,
airplay2 var iphone, ipad vb cihazlardan 3 saniyede görüntü aktarıyorsun, çok hoşuma gitmişti.

Samsung daha iyi ama onu alana kadar butceni zorlayabiliyosan xf9005 al 55 inch

makinayla hepsini kısaltsan olmaz mı dökülecek nasılsa?

Medikal bir onerim yok ancak evi temizlemeye yardim edebilirsin. Boylece eviniz daha sık temizlenmis olur. Killar da sagda solda birikip gozunuze batmaz.

Eşim de bunu teklif ediyor ama çok daha çirkin bir görüntü çıkacak ortaya o yüzden pek istemiyorum bunu :)
Bir de daha kalıcı bir çözüm arıyorum. Ya da bir rahatsızlık belirtisi olup olmayacağını bilmek istiyorum. :)
Çünkü pek normal gelmiyor bu durum.

@nax yardım ediyorum zaten.
Hem zannettiğin gibi yerde günlerce birikip kıl yumağına dönüşmüyor.
Ev günlük temizleniyor.

Ahaha

Sulalenin en killi erkeki benim. O yuzden annemde ayni dertten muzdarip. Hele yazin sort vs. giyince her gun soyleniyor.

Ama ben ve killarim pek mesuduz. Kislarim sicak yazlarim serin geciyo sayelerinde <3

Bi saglik problemi yada yanlis beslenme belirtisi oldugunu sanmiyorum. En fazla testosteron fazlaligindan vs. diyerek hormonlarla iliskilendirilebilir galiba.

Herkeste dökülüyor o senlik değil.

sık banyo + kese hepinizi rahat ettirir.

düşük ihtimal şeker - insülin ayarlarında bir bozukluk olabilir.

cinko eksikligi sac dokulmesine sebep oluyor, belki oyle bir seydir. en iyisi aile hekimine gidip kan testi istemek. kabak cekirdeginde bol cinko var.

"Elimi bacağıma attığımda sekiz on tane geliyor."

hayatimda hic boyle bir sey duymadim. dokulur de o kadar dokulmez. Doktora gidilesi bir durum.

hocam kaç senedir aynı şeyleri yaşıyordum. 26 yaşındayım, göbekteki ve sırttaki kıllar yüzünden çok çekiyordum. 2 ay önce lazere başladım, yok böyle bir rahatlık. eskiden her yer kıl doluyken şimdi her yer tertemiz ve eskisi kadar terlemiyorum da. gerçekten rahatlıkmış.

dört mevsim lastikler ortalama tutuş sağlıyor. karda buzda sorun çıkarıyor. yağmurda ok ama karda ne yazıkki tırt. ben bu yaşıma kadar karda da yol tutabilen bir dört mevsim lastik görmedim.

@tears of devil Antalya’da yaşıyorum zaten pek karda kışta kullanmıcam, cezası için sordum.

dağ sembolünün içinde kar tanesi sembolü olması gerekiyor. ayrıca M + S harfleri de bulunabiliyor.

aracı ticari olarak kullanmıyorsanız zorunluluk yok. yük veya yolcu taşımada kullanıyorsanız 4 mevsim, kış lastiği yerine geçmiyor.

yukarıda söylendiği gibi şu: www.kislastigi.com amblemin bulunması gerekiyor lastikte kış lastiği olarak kabul edilmesi için.

Arabam Ford Focus. Yaklaşık dört senedir dört mevsim lastik kullanıyorum.
Konum İstanbul. Ne kışın sorun yaşadım bugüne kadar (senede 8-10 gün buzlanma olur) ne de kontrollerde bir sorun olmadı.
Al kullan hele Antalya'da en iyisi dört mevsim lastiktir.
Yağmurda çamurda kaymaz, yol tutuşu iyidir.
Yaz lastiğine göre biraz arabayı yorar, az daha yakarsin ama bence kışın ideal lastik budur.
Ha Erzurum için ideal değil tabi.

michelin 4 mevsim crossclimate ile iki yıl uludağa çıktım, bir kaç ufak tefek kayma dışında bir sorunla karşılaşmadım, haa %100 kış lastiği performansı vermeyebilir ama gayet yeterli. jandarma kaç defa baktı geçmeye izin verdi.

dört mevsimlik lastik diye bir kavram yok. ya yaz lastiği var ya kış lastiği var. olsa olsa biraz kaliteli yaz lastiği vardır ama kışın ona da güvenilmez. 2 senedir kış lastiğimi takmıyorum ben. bursa'da arabaya binilemeyecek kadar kar geçen sene sadece 2 gün oldu, onda da metro ile ulaşım sağladım.

Biri taş fırın simidi, diğeri elektrikli ya da gazlı fırın diye biliyorum. bir de "kazan simidi" var.

sokak simitleri vegan.

SOruda da belirttiğim gibi neden bu farklılık? Pastane için pişirilen yerlerde, taş fırın pişirmek zor olur diye mi ya da poğaçalarla filan ortak mı pişiyor pastane simidi, tasarruf için o şekilde mi yapılıyor?

Yabancı biri sordu farkı, açıklayamadım.

Sokak simitçilerinde çatal, açma filan da satılıyor. Yani yumurtalı şeyler de var. Büyük ihtimalle aynı fırından geliyor hepsi.

Taş fırın simidi özünde ekmek üreten, pide üreten fırıncıların daha hard fırınlarinda pişirilir.
Pastane simidi daha soft, pasta ve kurabiye, poğaça pişirmeye yarayan elektrikli fırınlarda pişirilir.
Birinci fark bu.
Ikincisi hamur çok farklı, aynı değil.
Yumurta dışında fırın simidi daha ekmeğimsidir, pastane simidinde açma-poğaca yapımında kullanılan hamura benzer bir hamur kullanılır.
Kısacası taş fırın simidi işçidir, ameledir, zor şartların adamıdır ancak pastane simidi daha naiftir, beyaz yakali plaza insanıdır. :)

Bir kisi de mi soruyu anlamaz agshdj

sokak simitinin maliyetini yükseltmemek için süt, yumurta vb koymazlar

Uzmanı değilim ama beraber mantık yürütelim;

Simit ilk üretime başlandığında sadece taş fırın ve odun ateşi kullanılıyordu doğal olarak. Zamanla fırın şekilleri değişse de taşın üstünde ve odun ateşinde pişme geleneği hiç değişmedi.

Bu teknik bildiğimiz sokak simiti pişirme tekniği.

Sanayileşme ve şehirleşmenin arttığı 20. yüzyılda pastahaneler ve evler için gazlı ve elektrikli fırınlar geliştirildi.

Sanırım bu gazlı ve elektrikli fırınlar sokak simiti dediğimiz hamur yapım tekniğindeki simiti pişirmek için yeterli değil.

Bu yüzden daha kolay pişmesi ve daha yumuşak bir hamur için süt vb ek katkılar ile farklı bir simit türü üretildi.

İnsan hiç alakası olmayan bir konuda bu kadar yazı yazar mı ya hu?

pastane simidi x satiyorsa sokak simidi 10x satiyordur. tuketim alani itibariyle daha dusuk maliyetli olanin sokakta satilmasi daha mantikli. bir de pastane simidi sokak simidinin turevi aslinda. ilk once sokak simidi vardi. zaman icin de pastane simidi turedi ama sokaktakinin yerini alamadi.

ben bakıyorum ve bence kişisel bakımına dikkat eden her kadın almalı. alan/almayan beni bağlamaz tabi yine de.

Almalı

koltuk alti degil bu arada, kollardan bahsediyorum.

erkegim.

cok asiri kurk gibi olmadigi surece bence alinmamali, dogal hali cok daha guzel geliyor bana. hormonal, Genetik bozukluk vs gibi durumlarda gerekliyse alinabilir. bunun disinda bence kadina gereksiz vakit kaybi. seni kolunda tuy var diye sevmeyecek adam sevmesin daha iyi.

Erkek. Benimkinden daha kıllıysa çok hoşuma gitmiyor açıkçası ama onun haricinde np. Kadın olsam almazdım sanırım.

ben de dikkat ediyorum.alınmasını tercih ederim.

erkek.

almasa da olur rahatsız olmam, erkek

Bakarım, almalı.

'temizlik' diyen arkadaslar, ozellikle erkekler, hakkaten cok saskinim, hic kolunu, bacagini alan erkek tanimadim, onlar pis mi ya da kadin neden pis oluyor kolunu almayinca - tekrar, koltuk alti degil - hakkaten anlamadim. nasil bagdastiriyorsunuz pislikle?

Özellikle siyahsa böyle erkek gibi duruyor, biraz seksapeliteyi öldürüyor açıkçası. Almalı almamalı demek bize düşmez tabii herkesin kendi bileceği iş ama bir erkek olarak bazı kadınlarda cidden dikkatimi çekiyor yani. Hoş durmuyor bence.

erkek de kadın da en azından "fazla" kıllarını almalı.
temiz ve estetik gelmiyor bana.
kadında kolunun rengini değiştirecek kadar, erkekte kabartı olacak kadar kol kılı varsa azaltılmalı, ölçümüm bu.

bakarım. kıllar siyahsa libido killer oluyor benim için. alıp almaması kendi tercihi.

meli mali diye bir sey yok. kisisel tercih meselesi bu. ben kadinim, alinik daha estetik oldugunu dusunuyorum. ayva tuyu gibi olsalar almazdim.

yalniz anlamadigim, @yedek'in yazdigina istinaden soruyorum, temizlik ile nasil bir baglantisi var acaba kol kilinin? bilmedigim bir sey mi var acaba bu konuda?

ben de almıyorum. kollarını alan arkadaşlarıma dokunuyorum sakal gibi sert sert çıkıyor.

bakarım. kıllar siyahsa libido killer oluyor benim için. alıp almaması kendi tercihi.

+1

alinik daha estetik

+1

Epey şaşırdım yorumlara yaa. Yazdım yazdım sildim. Almıyorum ben, belli de olmuyor. En azından bence. Bir de sayın erkeklere sormak lazım. Kol kılı ifşası mı başlatsak..

genelde aldırıyorum. ama bu aralar aldırmadım mesela. lazer bile yaptıracaktım ince kılı artırıyor diye yaptırmadım. ( kadınım)

öyle temizlik falan yalan bence, kol kılı seksi gelmediği için aldırılmalı diyor herkes. yoksa birinde görmek baba kılı gibi olmadığı sürece gözüme çarpmıyor.

Kıl var kıl var. Tüy ise zaten hiç gerek yok, ama kıl ise kıl kalınlığı, rengi, ten rengi ile alakaı bir durum.

Her kadın almalı diye bir şey yok, ama bazı kadınlar alsa daha güzel durur.

Kadınlarda kol bacak ve yüz kıllarının bakımlı olmasını seviyorum. Genital bölge konusunda ise tercihim tam ters yönde nedense..

Kadınım, aldırıyorum. Hemcinslerimde de dikkat ederim.

kadınım, kendimde alınmış halini daha güzel buluyorum. rengi belli olsun olmasın pürüzsüz parlak halini seviyorum. isteyen almasın

Kadınım almıyorum. Baya da var aslında bazen alsam mı diyorum belki sonra lazer yaptırırım. Sorduğum insanların hiçbiri alman lazım demedi. Bu durum karşıdaki için kriterse benim için de kriter, ben kendimi nasıl rahat hissediyorsam öyle yaparım. İsteyen alsın istemeyen almasım bize ne.

aldırılmamalı. aldırdıktan sonra çok daha kötü çıkıyor ve alınması için biraz uzaması gerekiyor bildiğim kadarıyla, o süreçte daha da çirkin duruyor. parlak bir kolda tek tük batıklı falan tüy görüntüsü daha kötü.

aşırı siyah ve bileklerde falan yoğun değilse asla düşünmezdim. benim de var normal ama aldırmıyorum. bi de onunla uğraşamam herkes işine baksın beni sinirlendirmesin :)

genç kuşakta var bu tür takıntılar, internette görsel bombardımana maruz kalmaktan oluyor. şahsen ben takmam, ister alsın ister almasın.

Ben çok yoğun olduğu için rahatsız olup erken yaşta almaya başlamıştım. Artık biraz azaldığı için de gözüme batmıyor hiç. Çıkınca da umursamıyorum pek.

Hijyenle bağlantısı olmadığı sürece böyle şeylerin dikte edilmesinden hoşlanmıyorum. Kol tüylerini almanın da hiçbir alakası olmadığına göre isteyen istediği gibi takılsın.

kadınım ve kadınlarda siyah siyah kol-bacak kılı görmek biraz midemi bulandırıyor. algılarımızı nasıl bozmuşlarsa artık...

öte yandan aşırı kıllı erkek kolu-bacağı da midemi bulandırıyor.

"Yapmalı, etmeli" gibi bir zorunluluk veya kural olduğunu düşünmüyorum ama ben alıyorum, bana böyle daha hoş geliyor. Keza erkek arkadaşım da parmaklarının her boğumuna kadar kılı olan biri olsaydı o da alsın isterdim. Gözünüze hoş gelmiyorsa, içinize sinmiyorsa alın diye düşünüyorum. Ama "kadın dediğin kolundaki kılı alacak aga" falan diyen biri olsa karşımda "tövbe allahım, cahile bak" derim içinden.

Killari alinammis kadin kolunu hayal bile etmek istemiyorum oyle soyleyeyim. Kadinin butun cekiciligi biter gozumde, huzursuz olurum kol killarini gordukce. Aman allahim..
Libido killer +1
Erkegim.

Eşim almıyor, çok belli de olmuyor zaten o yüzden abartı olmadıkça rahatsız olmam, olmuyorum.

Alinmasi taraftayim

Kadınlar için, alınıp alınmaması konusunda söz hakkının biz erkeklere düşmemesi gerektiğini düşünüyorum..

ben alıyorum ama öyle bazı kadınlarınki gibi ayva tüyü gibi değil benimkiler. belli belirsiz görünse almazdım.

belki de almak istemiyordur, bize ne?

Bireylerin, sırf belli bir küme öyle buyurdu diye ferdi seçimlerini biçimlendirmesi yanlış ve komik.

Almak istemiyorsan almak zorunda değilsindir. Kıl senin, karar senin.

Şu tarz ise kötü görünüyor malesef :/

i.hizliresim.com

İsterse aldırır, istemezse aldırmaz.

Dikkat çekecek kadar belirginse kesinlikle alınmalı. Dikkatimi çekmiyorsa problem etmem açıkçası.
Tabii ki son söz hakkı yine kadının.

siyahsa göze batıyor, en azından oksijenle felan sarartsın, tüy gibi olsun

Kadınım, bu konuda hiçbir şey düşünmüyorum. Kişi nasıl rahat ediyorsa öyle yapmalı, kimseye laf düşmez.

yani kötü duruyor bir erkek gözüyle(libido killer +1) ama vücut kiminse onun kararı.

siyah değilse boşver

"almali" degil ama ben kadin olsaydim alirdim buyuk ihtimalle.

Bana burun ameliyatı önerildi bunun için uyku düzelicek diye. Gittim septum ameliyatı oldum, hiçbi şey düzelmedi. Hala kapı gıcırtısına uyanıyorum. Psikolojik bir mevzu olduğu kanısına vardım. Gündelik yaşamda sürekli diken üstünde olmak, hafif paranoya ve anksiyetenin uyku halindeki karşılığı olarak yorumladım.

gün içinde hep yorgun oluyorsan, gergin oluyorsan üstüne git. uykunu iyi alabiliyorsan sorun olmamalı. haftada 3 defa yapılacak iyi egzersiz uyku kalitesini ve derinliğini çok arttırıyor.

normalde rem denilen derin uykuda bırak sesi birisi seni dürtse uyanamazsın. ama dediğim gibi gün içinde aşırı yorgun değilsen rem uykunu alıyorsun. fakat gece hiç uyumadığını düşüne yaşlılar gibi o aradaki hafif uyku anlarında olan sesleri fark ediyorsun.

bu yeni nesil uyku takibi bileklikleri de sana fikir verir. bir adım ötesi bir uyku kliniğine gidip uyku testi yaptırabilirsin.

Benim de cok nazik ve kalitesiz uykum var. Yukaridaki arkadas gibi bana da burun ameliyatı onerdi doktor. Ben hic komusunu açmadan doktor burnuma baktiktan sonra soylesi senin uykun cok kalotesizdor, sabahlaro zor kalkarsın dedi. Aynen oyle gercekten.

Ambalaj sesine uyanmak, - ki bana da olur bazen - kalitesiz uykunum gostergesi bence. Kaliteli uyku deliksiz uykudur zaten. Ben 750 kere uyarinirim sabaha kadar ornegin.

bir kaç gün fiziki olarak yorulmayıp, çok uyursam bana da öyle oluyor.
ama normal zamanlarda iş güç çoluk çocuk, akşam top atılsa uyanmıyorum.
demem o ki fiziki olarak fazla yorulmuyorsundur, belki bu yüzdendir.

Burun ameliyatı oldum ben bu değişmedi. Bence ruh haliyle ilgisi var. Her zaman tetikte olan, kendini salamayan, çevreden gelebilecek her şeye karşı hazırlıklı olmaya çalışan bir insansın; kafası rahat, "amaaan" diyebilen bi tip değilsin muhtemelen.

burnumda hiçbir şey yok, haftada birkaç gün spor yapıyorum. gün içinde çok yoruluyorum ve karanlık/sessiz ortamda uyuyorum. buna rağmen en küçük bi hareketlilikte ya da ışık değişiminde uyanıyorum. yolculuklarda da tüm gece uykusuz gitmiş olsam bile uyuyamam. bence yapısal, bir nedeni yok belki hayatının başka bi döneminde değişirsin, değişiriz. deliksiz uyuyabilmeyi çok isterdim.

Ben de yatılı okulda çalıştığım zamandan alışkanlıkla gece yirmi defa uyanırdım, ama ne zaman ki uyumadan önce body scan meditasyonları dinlemeye başladım, uyku kalitem arttı, daha derin uyuyorum. Ayrıca egzersiz ve akşam belirli bir saatten sonra yemek yememek de fayda sağlıyor diye düşünüyorum.
Body scan deneyin derim.

yaklaşık 2017'den beri her 3 ayda bir 1 tüp olmak üzere kullanıyorum. Domuz gibiyim bir sorun olmadı.

300.000 birim aşırı fazla yükleme dozu. Siz bir tahlil yaptırıp değerleriniz normalse arada sırada devam dozu olarak kullanabileceğiniz fıs fıslı ya da hap versiyonu olan d vitaminleri var. Onlara yönelmenizi öneririm. Dvitaminin aşırı alımı toksik olabiliyor. Bir ampülle bir şey olmaz muhtemelen ama test yaptırmanızda fayda var.

ingiltere'deyim her 2 haftada bir patlatirim bi tup. nefis

gerizekalı bir doktor benim çocuğa bol bol vermişti bundan, bir yıl sonra böbrekde kalsyum kumu oluştu. bundan mıdır değil midir bilinmiyor ama böbrek doktoru büyük ihtimal demişti.

uzun zaman oldu izleyeli. aklimda kaldigi kadariyla.
kiz evlendi cocugu da evlendigi adama onun cocugu diye yutturdu.

Bende izleyeli cok uzun zaman oldu ama o son sahnede Ada nin yanindaki kadin kötü yola düsmüs bir kadin degilmiydi? Hani fantazi sahnelerinde falan gözüküyordu.

Sanki Ada da onunla gösterilerek, gecinmek icin böyle seyler yapiyor a getirilmisti. Yada ben ölümüne salliyorum :)

kesin emin olmamakla birlikte, bunlar ayrıldı, kız 3-5 yıl yalnız takıldı sonra başkasıyla evlendi, çünkü çocuğun yaşı küçük. kötü yol vb gibi bir şey hiç hatırlamıyorum.

Herkes ne çabuk unutmuş yahu (:

Ada başka biriyle evlendi ve çocuk sahibi oldu, Alper ise yıllarca boşta takıldı durdu.

Bir de Ada'nın ona asla söylemediği bir sırrı vardı o da ondan gizli onun anne evine gittiği, yatağına yatıp onun hatırasını yaşadığına dair ve Alper'in bundan asla haberi olmayacaktı.

IT alanında çalışan bir çok tanıdığım ilk olarak amsterdam'ı tercih ediyor. ingiltere'yi tercih eden tanıdığım yok, bu yüzden bir şey söyleyemiyorum. keşke benim de hayatımda "ingiltere mi olsa hollanda mı?" gibi bir sorun olsa.
şans sizinle olsun.

yasam standardi olarak az cok ayni, hersey kazanilan paraya, calisilan sirketin verdigi imkanlara bagli.

kulturel olarak ingiltere ve hollanda iyi. cok kulturluluk ve turklere karsi on yargi almanyaya oranla daha az.

ingilizce bilen biri icin dil acisindan ingiltere ve hollanda avantajli. dolayisi ile adaptasyon da daha kolay. almanyada sosyal ortamda almanca bilmeniz zorunlu olmasa da almanca konusunda kucuk bir beklenti var. ama diger taraftan hollandada sadece ingilizce ile problem yasamazsiniz. ingiltere ise dil acisindan sizi ileriye goturur.

ingiltere avrupa'daki küçük amerika gibi. kapitalizm her yerde. ama insanlar mutlu mesut. hayatımda bu kadar çok restorantın dolu olduğunu görmemiştim.

ev gideri hariç diğer giderler normal. bi asgari ücretli tek başına bile yaşayabilir londrada, diğer şehirlerde daha kolay.

Ben ingilterede öğrenci olarak 1 yıl yaşadım, "insanları" denilen şey tam tersi çok hoşuma gitti. Seni sevmese bile kibar davranan kurallara uyan, Turkiyedeki gibi gereksiz yakınlaşma muhabbetler olmayan güzel bir ülke bence. Ayrıca kurallar onlar için de senin için de geçerli ve herkese aynı şekilde uygulanıyor gördüğüm kadarıyla. Türkiyede bulamadığım rahatlığı İngilterede bulmuştum ben. Ama ben Türkiyede de baya kuralcıyım mesela gece 4te kırmızı ışıkta bekleyen adam benim. Ona göre düşünün. :D turkiyedeki çoğu kişi kuralları yumuşatmaya çok meyilli.

Şaşırdığım şeyler de olmadı değil tabii, fenalaşan arkadaşı hastaneye taksiyle götürmek gibi. Ambulans sadece ölüm kalım meselesinde çağırılıyor mesela türkiyede sanki her an herkes kullanıyor. Sonra randevu almak uzun sürüyor sanırım benim hiç işim düşmedi ama. Sağlık sistemi daha farklı ve kötü gelebilir yani İngilizler de şikayetçiydi.

Banka işleri de daha sıkı ve manuel, Türkiye o konuda çok ileride(dijital bankacılık açısından). Ama tüm avrupa para işlerinde eski kafa sanırım.

benim tanıdığım yurtdışına giden yazılımcıların %90' ı ingiltereye gitti, x++ yazılımcılarının ilk tercihi oluyor genelde, çalışma koşulları ve kazandıkları paralar avrupanın diğer şehirlerine göre daha iyi, refah seviyesi olarak avrupada zirve sayılır. türk parasıyla gitme okuma vs dersen paran değersiz olduğu ve ülke pahalı olduğu için tercih edilmez ama IT sektöründe çalışmak için bir numara.

Londra'da epey bir IT alanında çalışan arkadaşım var. Ankara Anlaşması'yla giden de startupta çalışan da Facebook/Google/Apple'da çalışan da kiraların yüksekliğinden ve evlerin kalitesinden şikayetçi. Bunun dışında hayatlarından memnunlar.

Bir de, nereye gidilirse gidilsin öyle veya böyle oranın dilini öğrenmek gerekiyor. Çoğu yerde işinizi İngilizce ile halletseniz bile apartman girişindeki duyuru, dükkanların kapısındaki tabelalar, sık kullanılan online servisler (gideceğiniz yerin Ikeası, Amazon'u vs. neyse) veya ATMler büyük ihtimale yerel dilde olacak. En azından benim beş aylık tecrübem sonucunda düşüncem böyle.

Tesekkurler, ingiltere disindaki ulkeler hakkinda bilgim vardi ama ingiltereye gidenler sadece ankara anlasmasi oldugu icin orayi seciyorlar gibi bir dusunce olusmustu bende, cok hakli degilmisim sanirim.

Gonul isterdi ki ispany'da italya'da calisalim, gunes falan hayatimi yasayalim ama issizlik diz boyu :( gunesten uzaklasmak gerekecek el mecbur.

genellikle yeşil zeytin yiyorum. biberli ya da grill seviyorum.

her zeytini diyebilirim, sadece siyah gemlik zeytinine karşı boyaydı bilmemneydi derken mesafeliyim artık

çetişte dediğimiz yeşil ham olan zeyytine karşı ayrı bi ilgim mevcut


marka falan yok, ya yerel üretici, ya tanıdık , ya da evde kurulan

piyasada satılan zeytinlerin acısı çıksın daha lezzetli olsun vs diye çeşitli kimyasal, boya gibi işlemler uygulandığına inandığımdan beri çanakkale den, egeden falan güvendiğim kişilerden kargoyla sipariş verip getirtiyorum. Adamlar kendi zeytin ağaçlarından toplayıp elleriyle yapıyorlar. Aynı şekilde zeytinyağımı da alıyorum.

sarimsakli kizartma zeytin. markasi yok

bahcemizden toplayip kurdugumuz zeytin + marmarabirlik

zertum marka cok iyidir.
Kapanmadan once real'de satilirdi. Makrocenter'larda hem acigi hem de kavanozda satiliyor.

bunu bulamadigimda

ayvalikta "ozgun" markasi vardir. Cok iyidir o da.
magaza.ozgunzeytin.com.tr

gemlik'te uretimden satis magazi olan"namli" marka vardir son olarak. Bu da cok iyidir.
www.namlishop.com

tarım kredi koop

olmamis zeytini evde yapmak cok kolay. once tuzlu su. sonra icine limon at ye. bu kadar.

marmarabirlik beyaz paket

migrosta salamura yazıyordu, çok da pahalı. kavanozu 25 lira. onu aldım. fena değil. bir dahakine evde yapcam. bir denedim olmadı. tekrar deneyim diyom.

tarımsal üretim olabilir ki belediyeler deneyecekler bunu

New York Times gazetesinin talebi üzerine Başkan Roosevelt'e hitaben yazdığı, 31 Aralık 1933 günü yayınlanan ünlü açık mektupta... "Devlet harcamalarını sakın kısmayın, tam tersine artırın ki insanların malları satın alacak gücü olsun" demişti.


Rahmetli Prof. Demir Demirgil, ekonomiye giriş dersinde bu fikri şöyle örneklemişti: "İnsanlara çukur kazdırıp ücret ödeyin ki alışveriş yapabilsinler. Sonra da başkalarını çağırıp çukuru örtün..."

valla öyle bir durumda en mantıklısı, şimdi spoiler olmasın isim vermiyim ama birkaç filmdeki gibi milleti birbirine kırdırtmak olur. zenginler izlemeye, bahse, adam satın almaya, vs para saçar. işsizler aralarında kapışır, güçlü olanlar sağ kalır. hem sayı azalmış olur hem de gen havuzumuz iyileşmiş olur. 1500 sene önce arenada kaplan boğan erkeği iş, eş, aş üçgeninde kuzuya çevirdiler zaten. bir an evvel özümüze dönmemiz lazım \_-_/

Bunun benzerleri yapılıyor zaten. Kilit diye tabir edilen kaldırım taşlarını sadece kaldırımlara değil sokaklara bile döşüyorlar. Bunları döşeyebilen makineler var ama işçiler tarafından yapılması istihdam sağlıyor. Ayrıca pamuk toplayan makineler abd'de 1950lerde yaygınlaştı. Bizde ise 2005'e kadar bu makinelerin ithalatına izin verilmedi. 10 yıl içinde beklenen oldu ve şuan elle toplama çok azaldı. Pamuktan bir örnek daha vereyim. Türkiye'dek çırçır ve prese fabrikalarının çoğu henüz otomasyona geçmedi. Biraz vizyonsuzluk biraz parasızlık diyelim. Ama otomasyona geçen her fabrikada onlarca kişi işinden oluyor. Sezonluk işçi olsalar da sonuçta gelirleri azalıyor. Hepsi de dar gelirli insanlar.

Sonuçta şöyle bir sorun ortaya çıkıyor. Teknoloji insanları işinden etmeye devam edecek. Aynı hızda iş yaratmak mümkün mü? Modern dünyanın önemli bir sorunu bu.

devlet şu an yeteri kadar boş insana maaş veriyor zaten, hem de çukur kazmadan.
aslında şahsi düşüncem mutlaka işe yarar ama bizde yaramaz, zaten devletin inanılmaz bir kamburu var, çukur adamları daha da arttırır bunu.
- bu arada şu beleşçiler devletin sırtından bir düşse işsizlerin yarısına asgari ücret verilir.

Bu uygulanıyor ki zaten. Yazın yolculuk yaparken yolların kenarında sürü halinde gezen fosforlu yelek giymiş kadınlar görmüyor musunuz hiç? Ot yolluyorlar, çiçek suçluyorlar, çöp topluyorlar. 6 aylık geçici işçi gibi bir proje midir öyle bir şey olması lazım. Ekip liderleri var, güneşin altında birkaç saat çalışıp birkaç saat de gölgede oturuyorlar, bundan ala çukur kazma projesi mi olur?

devlete ve belediyelere alınan yüzbinlerce boş beleş memurlar, işçiler..
olm bunlardan daha âlâ çukur kazıcısı mı olur.

birincisi bu yöntemle devlete doldurulan ülkenin kamburu yüzbinler var.

ikinci çukur aç/doldur yöntemi de inşaat ve mega projeler.
kanal istanbul falan bunlar hep keynesin güncel versiyonları

olması gereken hollanda, almanya gibi tarımsal ya da teknolojik üretim yapmak

e zaten sürekli "çukur kazdırma" elemanı alıp duruyorlar. bekçi, işkur uzmanı, yüksek danışma kurulu üyesi, imam falan gibi bir bok üretmeyen binlerce, milyonlarca insanı devlet istihdam ediyor.

birçok ilde vergi dairesi personel sayısı mali müşavir sayısından fazla. mali müşavirler faturaları tek tek giriyorlar, ticaret sicilden sgk'ya kadar bin tane kurumla muhataplar ve yetişiyorlar. ama kamu bir halt etmediği halde "çalışan" insanlarla dolu.

çalışıp para kazanmanın temelinde değer üretmek yatar. yani sen bir iş yapıp bir malın/hizmetin fiyatını artıracaksın ki, artırdığın değerin bir kısmı da senin olsun. bir değer üretmeden maaş almak sürdürülebilir bir hamle değil.

hele bizim gibi tüketiminin ciddi bir kısmı ithalata dayanan ülkelerde, hiç değil.

cukur kazdirmak yerine savas cikarmak daha mantikli. cukur kazan isciler yerine askerlerle degistirebilirz. ayni zamanda da medya teror korkusu yayar tum halka, boylece askerlerin maaslari vergi veren halk tarafindan gonullu bir sekilde karsilanir. boylece hem halk kendini guvende hisseder, devletine bagli hale gelir, hem issiz kalan halk asker olur para kazanir, hem de yan is alanlari acilir, silah sanayi gelisir. bir de buna ek olarak teror korkusunu kullanarak isgal edilen topraklarin kaynaklarina erisilirse bunun yaninda bonus olur.

abd, irak, libya, misir, suriye, afganistana bakinca birileri zaten cukur kaziyor, birileri o cukurun kazilmasinin ne kadar onemli oldugunu televizyonlardan bas bas bagiriyor, birileri kosa kosa o cukur kazan insanlarin maasini oduyor, birleri o cukuru kazmak icin gerekli malzemenin tedarigini yapiyor. birileri de o cukuru ortuyor. sonunda da o cukurdan petrol cikar ise ekonomi canlaniyor. cikmazsa yine canlaniyor, her turlu kazandiriyor.

yani o fikir ise yarar, yariyor da.

"kapitalizim, en aşağılık insanların, en kötü şeyleri, herkesin ortak iyiliği için yapacağına dair şaşırtıcı bir inançtır", kapitalist keynest den realist bir yaklasim. itiraf degil, gerceklesen ve modelledigi dunyayi tabir etmis.

(bkz: toplum yararına çalışma programı)
(bkz: sosyal çalışma programı)

hocam polisten başka nasıl bi cevap yazılabilir ki ? bilemedim, ara söyle polise

Hayvanları Koruma Kanunu’nun 14’üncü maddesinin yasaklar bölümü

“Pitbull Terrier, Japanese Tosa gibi tehlike arz eden hayvanları üretmek; sahiplendirilmesini, ülkemize girişini, satışını ve reklamını yapmak; takas etmek, sergilemek ve hediye etmek yasaktır

1-savcılığa şikayet edebilirsin
2-orman bakanlığının bir hattı vardı sanırım oraya şikayet edebilirsin

kiyiya vuran dildolar+1
pitbull bebeklere en iyi bakan köpektir.

şu anda onların başında olan şey eskiden dobermanların, kangalların ve rottların başındaydı.
dönem dönem katil köpek tanımı değişiyor.
bütün köpeklerde söylediğin içgüdüler var.
belli ki hayvan saldırgan değil, bugüne kadar öyle bir şey olmamış.

adama söyleyin, tasmalı dolaştırsın.
onun dışında hayvan bugüne kadar kimseye bir şey yapmamışken neden saatli bomba olsun?
parka rastgele ateş etmekle falan da aynı değil bu durum tabii ki

hayvan neden durup dururken yuvasından sahibinden ayrılsın, adam neden durup dururken sevdiği hayvandan olsun?
saldırgan pitbulllar bile gözü dönüp delirmiyor, kendine göre bir tehdit görünce saldırıyor.
adam müptezel ya da değil, neticede belli ki hayvanı dövüştüren hıyarlardan değil.
hayvan normal ev köpeği herhalde.
hatta belki yaşlı falan bile olabilir.
önce biraz araştır, endişelerinin yersiz olduğunu göreceksin.
biraz sakin.
aktif olarak dövüştürülmediği sürece pitbull da herhangi bir köpektir.

aynı zekadan bir kadın yıllar önce halka açık bir partkta pitbull' u tasmasız gezdiyordu, 3-5 ay derken bir gün çocuğun birinin nerdeyse kolunu koparıyordu.
(yıl 99 konya)

şahsi düşüncem risk mutlaka vardır, mutlaka birine saldıracaktır, belki 3 ay sonra belki 3 yıl sonra.

oncelikle ben pitbull sevdim tassaklarini siktim hic bir sey olmadi sen ne zalim bir insansin demek bir cozum degil. sorun da bu zaten. senin tassaklarini siktigin kopek bir cocuk aniden kolunu sallayinca isirabiliyor. bir cok kopegim oldu. kimisi cocuklarla cok iyi anlasirken durup dururken yoldan gecirmedigi cocuklar da oldu.

kisisel anektotlar burda gecerli olmuyor. bu kadar insan icinde sorun etmeyenler oldugu kadar tedirgin olanlar da olacak. bunlar da bilincsiz olarak pitbull icin tehlike olusturabilirler.

ustelik israrlara ragmen gerekli onlemi almayan bir kopek sahibi var burda. sanmiyorum ki direk gidip bre muptezel tasma tak demediler. usulunce ilettiler arkadasa. bu durumda bu arkadasin kopegine ve beraber yasadigi insalara saygisi olmadigi sonucunu cikariyorum.

oncelikle kopek sahibinin basina gelecek seyleri bilmesi ona gore kopegini korumasini beklerim eger gercekten kopege deger veriyorsa. inatla bunu yapmasi ise farkli. burda kopek sahibine de sorabiliriz eger biri sikayet etse de kopegin uyutulsa vicdanini etkiler mi diye?

Hayvan saatli bomba olmayabilir. Bir ırka tümüyle kötü demek gerçekten korkunç şeyler. Ama pitbull bebeklere en iyi bakan köpektir demek açık olarak yalan konuşmak. Koruma güdüsü çok üst düzey bir cins bu. Bu bebeklerle çok iyi anlaşır demek değil. Onları çok iyi korur demek olabilir belki. Pitbull savunacağım diye yalan konuşmaya gerek yok.

Hayvan saldırgan değil diyen de, köpeklerin hatta çoğu hayvanın kriz anlarını yaşamamış belli ki. Aslında tehdit olmayan durumları, tehdit gibi algılayıp saldırması çok mümkün hayvanlar bunlar. Pitbull'daki sorun, acı eşiğinin çok yüksek olması, karakterinin çok inatçı ve vazgeçmeyen bir yapıda olması ve çok güçlü olması. Golden'ın bile çenesini kitlediğinde açmak çok zorken, Pitbull'da bu az önce belirttiğim sözler yüzünden imkansızlaşıyor.

Köpeği başka insanların içinde tasmasız dolaştıran, köpeklerin kriz anlarındaki hallerini görmeyen insanlardır. Bir şey olmaz tavrının o kriz anlarında hiçbir işe yaramadığını gördü bu gözler. Elinde tuttuğu canlı saldırdığında, nasıl ayıracağını bilmeyen, hayvanları döverek ayırmaya çalışan gözler gördü. Tasmasız köpek gezdirmek, insanların arasına tasmasız bırakmak, net olarak ahmaklıktır. Pitbull da ise tasmaya ek, ağızlık da bulunmalıdır.

Araştırın diyen, bu konuda araştırmamış olunca komik oluyor.

Kişiyi uyarın. Aksi halde şikayet etmek zorunda kalacağınızı kibar bir şekilde belirtin. Şikayet etmek istemediğinizi, orta yolu ılımlı bir şekilde bulmak istediğinizi belirtin. Onun da haklı olduğunu söyleyin hatta. İletişimin gücünü kullanın kısaca.

kötüsünüz ya vallahi kötüsünüz. pes.
"kalabalıktan bir çocuğa saldırmıştı" desin diye tavsiye geliyor. bravo. fikrimi savunacağım derken kendinizi kaybediyor, haklıyken haksız duruma düşüyorsunuz.

ha; pitbulu besleyen adam da kötü bu arada. hani biri şikayet etse polisin köpeğini elinden alıp barınağa koyacağını biliyor olmalı. bu neyin özgüveni. gösteriş olsun diye yapıyor muhtemelen. benim hayvanım olsa sırf böyle tatsızlık çıkmasın diye tasma takarım. yoksa anlatılanlara bakılırsa köpeğin kimseye bir zarar vereceğini düşünmüyorum. pitbulların böyle kötü şöhrete sahip olmalarının tek sebebi onları dövüş köpeği olarak yetiştirenler.

bu durum sadece pitbullarda değil her köpekte var. örneğin chihuahua diye bir köpek var hani sinirli, ona buna car car havlayan ama boyutu nedeniyle tehlikeli bulunmayan bir köpek. o köpeği de sakin yetiştirirseniz sakin oluyor. ama mal insanlar onun bu sinirli halini komik buldukları için öyle yetiştiriyorlar.

bence adama söyleyin, tasmayla dolaştırsın. tasma takmazsan şikayet edeceğiz köpeğini elinden alacaklar diyin.

ayrıca senin gibi düşünmeyenlere tik atmaman sığlık olmuş. herkes saygı çerçevesinde fikrini belirtiyor.

Köpegi tasmasiz gezdirmesi yasak, 5199 Hayvan Haklari Kanunu oyle diyor. 5 kiloluk kopek dahi olsa bu kanun boyle.

Pitbull zararsiz olabilir ama konu o degil. Hicbir kopek sizin bahsettiginiz sekildeki bir ortamda tasmasiz ve kontrolsuz dolastirilmamali.

Polisi arayip tam olarak hangi birime sikayet edebileceginizi sorun. Sanirim buyuk irk oldugu icin ayni zamanda agiz maskesi de tasmasi gerekiyor. O sart da saglanmadigi icin ekstra para cezasi kesilir. Ilk olarak boyle bir uyari gelsin. Devam ederse sitedekiler ile ortak hareket edip oyle sikayet edin.

Genelleyecek olursak, bu kopeklerin sahipleri sorumsuz, kopegi agresiflestirme egiliminde olan gerizekali tipler. O tiplerle olan deneyimlerden dolayi da soruyu soranin kopegi "tehlikeli" gormus olmasi normal. Buyuk cins kopegim var, kendi kopegimi de otobuse-trene agizlik ile bindiririm. Agizliksiz dolasan pitbull dolastiran biri gorursem aninda sikayet ederim. Bu tur kopekler besleniyorsa, kuralina gore beslenecek, bu kadar basit.

Öff pitbullu savunan insanlarda ciddi bir algılama problemi var. Genetik nedir bilmeyen cahillerin yazdıklarını geçersek eğer, şikayet et ve uyutsunlar. Vicdanım zarar görme ihtimali olan masum insanlar ve çocukardan yana.

Deli köpek seviciyim, köpek de aklım gidiyor, o kadar, ne olursa olsun toplum icin de o köpek tasmalı, sahibinin yanında olacak. tasmasız dolaştırmak istiyorsan çık dağa bayıra ormana sal yavruyu, atsın taklalarını. Ya da diyelim oralaeda da insan var sabah erkenden git, insan olmayan zamanlarda. Türü falan fark etmiyor. Cocuklar, insanların yanında köpek tasmalı olacak. Insanın bile koşullar altında nasıl davranacağıni evrensellestiremedik, hayvana koşulları bilmeden "yapmaz demek" dünyanın en saçma şeyi. Ha evde yetismistir, kendi cocuģuna, bebeğe tanıdıktır, sevemesi anlasması icin koşullamışsındır, ona bir şey demiyorum. Ama yabancı başka. Bir koku bile neler yaptırabilir. Birinin bir yerine zarar gelse, insan kopek sahibi olarak vicdan aģrısindan ölür. Kaldırılamaz yani, ihmale gelmez. Cevap, site yönetimi ve güvenlik görevlileriyle konuşmak.

1. pitbullar doğaları gereği saldırgan olmayabilir. ama pitbullar doğaları gereği ısırdığını kopartan güçlü çenelere sahip. istersen bununla ilgili ikiyüzelli tane kaynak bulabilirim. bulmama da gerek yok, biliyorsundur.

2. ayrıca sadece pitbull değil, sadece köpek de değil, insan dışındaki hiçbir memelinin insan gibi muhakeme yeteneği yoktur. bu hayvanların (insan dışındaki bütün memelileri kast ediyorum) içgüdüleri, akıllarından önce gelir. bazılarının öğrenme yeteneği daha fazladır. ama en öğretilebilir olanında bile "dur lan bunu yapmayım, yok bunu böyle yapayım" şeklinde muhakeme yoktur. içgüdüleri her zaman akıllarının önündedir. öğrenme denilen şey de aslında öğrenme değil, şartlı reflekstir. bu da biyolojik bir gerçektir. kaynak istiyorsan darwin'den, pavlov'dan falan girip başlayalım.

yahu hiçbir canlı doğası gereği saldırgan değildir aslında. memeliler dedik madem, memelilerden gidelim. aslan da doğası gereği saldırgan değildir, ayı da saldırgan değildir. durup dururken saldırmaz hayvan. ne dedik, içgüdü dedik. açlıktan seni yemek olarak görür, gelip yemek istediği için saldırır. kendi alanına tecavüz ettiğin için düşman olarak beller, alanını korumak için saldırır. her hayvan (ya da her memeli) içgüdüsel olarak, düşünmeden, muhakeme etmeden saldırması gerektiği bir durum fark edip ona saldırır.

hayatında hiç kedi görmemiş bir köpek bile ilk defa kedi gördüğünde onu kovalama isteği içine giriyor. hayatında hiç köpek görmemiş bir kedi bile köpek gördüğünde "bu ne lan" demiyor, kabarıp tıslıyor. gurbanolduğum yüce rabbim öyle yaratmış işte. doğuştan bunlar kodlu geliyor hayvanlarda. birlikte yaşayanlar da birlikte yaşamayı sonradan öğreniyorlar.

o yüzden saldırgan mıdır, doğası gereği bilmemne midir diye uzun uzun yazmaya gerek yok. saldırgandır veya değildir, ama kesin olan, gerçek olan iki şey var.

1. o bir köpektir ve köpek içgüdülerine sahiptir. o içgüdüyü bızıklayacak en ufak bir harekette "dur bi dakika ben buna kızmayacak şekilde yetiştirildim, buna kızmamam lazım" diye oturup düşünmez, içgüdüsü ağır basar ve saldırır. bunun ne olduğunu da anlamazsın.

2. çok güçlü bir çenesi vardır, kaptı mı kopartır.

sadece ve sadece kendi belirlediği alanın içine girdiği için koruma içgüdüsüyle saldırabilir.

o yüzden pitbulları "saldırgan değildir" diye savunmak yerine köpeklerin (ve insan dışındaki diğer memelilerin) birer insan olmadığını, insanlar gibi muhakeme yeteneklerinin, düşünme yetilerinin olmadığını, içgüdülerinin ağır bastığını kabul etmek gerekir. her an hangi içgüdüyle neye kızıp saldıracaklarını da bilmek pek mümkün olmadığından pitbull veya golden fark etmez, tasmayla dolaştırılmaları gerekir.

''Bu gerizekalı beyinsiz ... kıt beyinli uyuşturucu müptezeli bir serseri'' diye tanımladığınız kişi sizin hakkınızda hiçbir şey düşünmüyor.
Sizi tanıdığı kadarıyla da bu seviyede şeyler söylemeycektir. Siz ise ne kadar haklı olduğunuzu yeterince gösteremiyormuşçasına karşı taraf hakkında kendi içinizi çok net yansıtan şeyler yazmışsınız.
Sözkonusu şahısla ikili iletişime girmeye çalışmadığınız belli. Bütün memleketin komşusu ile konuşmamasının sebebi bu zaten 'yaftalamak'. Siz de buraya sığınıyorsunuz şikayetvar.com yerine. ''Belki köpek korkusu taşıyan başka cahil insanlara rastlarım, bana destek çıkarlar'' diye durumu güzelce süsleyip anlatıyorsunuz. Sonra eleştiriye açık bu gönderinize verilmiş en güzel yanıtlara saldırıyorsunuz. Tek istediğiniz onaylanmak. Yoksa tavsiye alsanız da harekete geçeceğiniz yok. Bu belli bir şey. Pasif davranıp olayın kendiliğinden sona ermesini ya da başkasının çözmesini bekleyeceksiniz. Alın size sizin tarzınızda çözüm.

pitbull gibi bir hayvanın zararsız, masum olduğunu iddia edecek kafalara sahip olanlara güzel bu dünya. aynen, diktatörler de esasında demokrat adamlar. kendilerine tehdit algılamadıklarında hiçbir zararları yok kimseye.

semt pazarlarında uygun fiyatlı beyin satışına geçilmesi lazım acil.

Tıpkı sözlükte olduğu gibi burada da yaygın bir pitbull-sever terörü hakim ve ısrarla kendi argümanlarının bizim öne sürdüklerimizden daha hakkaniyetli, iyimser ve de adil olduğunu düşünüyorlar şaka gibi. Belinde AK-47 ile gezen, uzun sakallı ve sarıklı abiler de kamuya açık alanlarda ellerini kollarını sallayarak dolaşsın mesela, sonuçta onun da makul(!) bir açıklaması olacaktır.

Her neyse, değil pitbull, normal, ortalama bir köpeğin bile park gibi, cadde gibi halka açık ortamlarda sahipsiz dolaşması hiçbir medeni batı ülkesinde kabul dahi göremeyecekken bizim über düşünceli anadolu çomarları bu konuya da bir çıkış yolu bulmuşlar: "herkes pitbulları sevecek aksi taktirde parçalanırmışız sahiplerinin de desteğiyle."

eğer pitbull aşılı, karneli,çipli ve kısır ise isterseniz allah'a şikayet edin yine de hiçbir şey yapamazsınız.

eğer değilse de belediye el koyar, hayvancağız sonsuza kadar barınağa kapatılır.

buna razıysanız şikayet edin.

ek: pitbull veya japanese tosa gibi yasaklı ırklar içgüdüsel olarak saldırgan değildir. herhangi bir hayvanı saldırgan yetiştirirseniz saldırgan olur. yeleli arslanı bile evccilleştirebilirsiniz. bilip bilmeden "pitbillir diğisi giriği sildirgindir." diye atıp tutmayın.

Tarım Orman Bakanlığı'ndan yerel hayvan koruma görevlisi veterinerlik öğrencisiyim. kesin bilgidir.

Bakin anlamadiginiz ya da anlamak istemediginiz bir nokta var:

Hayvanin insanlari isirip isirmamasi, isiracak gibi olmasi, isirma ihtimalinin yuzde kac oldugu, genetiginin isirmaya meyilli olup olmamasi, yetistirenin duzgun yetistirip yetistirmemesi, oyle ya da boyle o hayvan bir sekilde isirdiktan sonra neden sonuc iliskisini cozumlememis, sucun kopekte/sahibinde/isirilan adamda olmasi falan bunlarin hepsi baska konu.
O kopek hicbir zaman isirmayacak diyelim. Ben kopekten korkan bir vatandas olarak bu kopegin beni isirmayacana dair bir teminatla karsilasmis degilim. Kopegin isirmamasi sahibini kopek birini isirana dek sucsuz kilmaz. Kopegin genetigi asiri minnos olup asla isirmayacak olabilir, bunu sen biliyorsun ben degil.
Kopek sahibinin etraftaki insanlara bu korkuyu yasatmaya hakki yok. Ayrica bir sekilde isirirsa bunun geri donusu de yok.
"Bu hayvan saldirgan degil" argumani hicbir sekilde gecerli bir savunma degil. Bu sav %100 dogru bile olsa.

Hayvan seviyor, kopeklere bayiliyor, pitbull cinsi de ozellikle sevip sempati duyuyor olabilirsiniz. Ama kendinizi baska insanlarin yerine koymaniz olaya adil bakmaniz lazim. Pitbull seviyor olabilirsiniz, bu seviginizi diger insanlarin kisisel hak ve ozgurulukleriyle cakismayacak cercevede yasamalisiniz.

ozetle @kiyiya, @blatta, tamamen haksizsiniz bu konuda.

polise ve şikayet edebileceğiniz her yere şikayet edin.ama büyük ihtimalle sonuç çıkmaz.
ağızlıkla gezmesi gerek. internetteki pitbull saldırı videolarının çoğunda pitbullar zaten tasmalı ama bir önemi yok. bi defa çenesini kitledikten sonra sahibi de o köpeği durduramaz. size tavsiyem yanınıza sustalı gibi bir bıçak alın. herhangi bir saldırı durumunda boğazına saplayın. internetteki pitbull sevicileri hayvanat bahçesine gidip timsah sevseler onun da evcil hayvan olarak beslenmesini savunur. akıl sağlığı yerinde değil bunların.

Tatavaya gerek yok şikayet et geç.

Haberlerde vardı geçen sene bu pitbullardan biri çocuğun tekinin ayağını kapmış bırakmamış. Esnaf koşmuş su dökmüşler falan ama bırakmamış tabi. Sonra esnaflardan biri bıçağı kaptığı gibi 2-3 tane sallamış köpeğe öyle bıraktırmışlar. Haberde köpeği tedavi eden veterinerle konuşuyorlardı, kadın ''O esnafı şikayet edicem'' diyordu :DD Çocuğun ayağı, canı falan hiç önemli değil tabi.

Tatava yapmadan şikayet et, eğer can güvenliğin tehlikedeyse yine tatava yapmadan o esnafın yaptığını yapmak gerek.

benzer şekilde gittiğimde ultrason çektiler, safra kesesinde taş çıktı, sonra 4 noktadan çubukla girip ufak bir ameliyatla aldılar. not. 2 yıldır zırt pırt sırt ağrısı çekmiş biri.

sizin de sirt miydi peki yani alt kisimlar bele dogru agri yok cünkü?
bir de baska belirti hic yok muydu?
gün icinde agri olmuyor gece oluyor benim..

D vitaminine baktirdiniz mi? Bir tanidigim korkunc sirt agrisi cekiyodu meger hic evden cikmadigi icin d vitamini eksikligi cekiyormus

aslinda son dönemde bayagi güneste kaldim tatildeydim filan. hatta tatil sonrasi basladi agrilar.
bugün kan testi yapildi ama icinde d vitamini var mi emin degilim. fizik terapi yazdilar bakalim..

Toyota çünkü sağlam araba.

Çıkarım senle her yola, Toyota :)

opel

opel bence
toyota otomatik vitesleri hala hoplatıp zıplatıyor, eski teknoloji.
seat' ın arıza çıkarma ihtimali çok yüksek.
hem yıl hem km avantajı astrada ama o da en düşük donanım galiba.

edit. benim dediğim şanzıman dizel olanınmış.

toyota şanzımanına laf eden arkadaşlar multidrive ın cvt şanzıman olduğu bilmeyecek kadar olaya uzak sanırım. cvt şanzımanda vites geçişi olmaz, sürekli artan sistemdir. yakıtı çok dert etmezseniz bakımdan bakıma kaputu açarsınız.

leon kullanıcı kitlesi araçların anasını ağlattığı ve dsg gibi yarı otomatik şanzımana haddinden fazla anlamlar yüklediği için garantisi yoksa yanına yaklaşmam

1.4t hastası çok (makasçılar bayılıyor), temiz araçsa elinizden çıkartması da kolay olabilir. yakıt tüketimi üzücü.

Astra diyorum, modeli daha yeni, tertemiz.

hiçbirini almazdım. tek kişi veya en fazla sevgilinle, eşinle bineceksen leon al. aileysen de auris al. opel felaket yakar, ocağına incir ağacı diker. ayrıca bakım/yedek parça masrafları da üzer.

Leon

Toyota otomatik oldugundan bakmam.
opele cok yakiyor falan diyenler var da ondan bagimsiz leon guzel abi, adamlar kac senedir ayni arabayi uretip mukemmellestiriyorlar. o segment icinde f/p olarak en iyisidir. bakimini her kosede ucuza yaptirirsin, ortalama ustu standartlara sahip bir arabayla uygun fiyata gezersin. Fiyattan bagimsiz yukarda yazdiklarin icinde de en iyisidir bence

uzun uzun yazmadim simdi de, basitce aralarından leon cogu konuda ustun olmasina ragmen onu tercih et dememin sebebi leonun daha iyi olmasi degil, diger 2 modelin bazı konularda illa leondan bariz bir sekilde assagida kalacak olmasidir. leon cok iyi bir araba degil ama konfor olarak uzmez, kullanıslılıgı rahat, guzel vites gecisi, ekonomik sayilacak motor falan filan; yani en kotu oldugu konuda bile ortalama bir standarti var. ondan o modeli oneririm :p

Auris. Muhtemelen en kolay satılan da o olur.

kullanım karakterinize bağlı, toyota'daki cvt öyle çok spor kullanımı teşvik eden bir şanzıman değil, sakin kullanımda ise yakıt tüketimi otomatik vitesli ve atmosferik motorlu 1.6 motorlu araca göre makuldür.
içlerinde kullanıcı kitlesi en düzgün olanı auris, her türlü en az sorun çıkaracak olan da auris. bakımlarına özen gösterip donanım olarak mucizeler beklemezseniz yıllarca eşek gibi çalışır, satmak istediğinizde de asla üzmez.
leonun şanzımanı dsg çok güzel de resmen milli piyango, herkes "o eskidendi" falan diyor da değer mi binlerce liralık risk almaya? diğerlerinden "bariz" üstün olacağı konular yakıt tüketimi ve vites geçişidir, başka konularda aralarında fark yok desek yeridir. istisnasız bütün leon kullanıcıları trim sesinden falan şikayet ediyor daha yepyeni arabalarda, öyle mucizeler beklemeyin yani.
astra eğer tam otomatikse yakıt tüketimi muhtemelen toyota'dan da yüksek olacaktır, performansı fena değildir.
galiba leon için parçası ucuz olur demiş arkadaşlar da, istanbul taksicileri bu sınıfta sadece toyota almanın peşinde, corolla, o olmazsa auris. bakımları düzgün yapıldığında motor üst kapağı bile açılmadan 600 bin kilometre giden araba bu devirde zor, hele turbo stresiyle diğerleri bu dayanıklılığın hayalini bile kuramaz. konu toyota ise kilometreyi mesele etmeyin yani. bu sebeple uzun vadede bakım masrafı en az olacak olan da muhtemele toyota olur.
tipe bakarsanız subjektif olur tabii, ama ben tip olarak sırasıyla leon, sonra astra, en son da auris derim.

ailem varsa auris gençsem astra. ortada kalmışsam leon. ben hep gencim astra alırım ama benzini de düşünmek lazım.

Opel'i direkt elerim. Leon alirim.

Yukarida sanziman hakkinda konusulmus, CVT denmis de CVT oyle harika bir sanziman falan degil.

aylık ödeme ne kadar
ev kira mı
evli misin çocuk var mı

e hiç bi bilgi vermemişsin ki. çorumda tek yaşıyorsan, dededen evin varsa batık değilsini devam...

200bin/36 ay= 6500 odeme

Kira 500
Bekarim.
Ama cok daraldim ya satsam arabayi koturum gibi kalirim o derece lazim bana. Satayim mi napayim. Resmen 10k kazanip asgsri ucretle geciniyorum

arabayi sat, borcun bir kismini kapat. geri kalanini 3 yilda odersin, cok fazla parani savurmazsan aylik 2500-3000lira harcamayla rahat gecinirsin. koseye ayda biraz atarsin, o parayi da dolara baglayabilirsin. ya da bir diger oneri, -mantikli olan-, arabayi sat dolara bagla, 6 ay sonra icerisinde dolar ucar diye tahmin ediyorum. su siralar suni olarak dolari dusuruyorlar piyasadaki tl'yi cekerek. birkac hafta icinde, dolar 6.5-7.0tl arasina cikarsa hic sasirma derim. o arada kredi taksitlerini odersin.

Abi haklisin da arabayi satarsam yasadigim konfor kaybi intihara sevkeder. Gerci bu gidisle cig gibi buyuyen borc yuzunden bikac yila ayni son bekliyor.

Madem arabayı satmaya heveslisin. Sat daha alt bir model al. Yani 70ligi sat 30-40 civarı bir şey al rahatlatır seni. Maddi olarak çok rahatlatmasa bile psikolojik rahatlatır. İyi bari borcu ödemek için bir şeyler yapıyorum dedirtir adama. Böylelikle Arabadan da olmamış olursun.

200.000/36 : 6500 cıkarabiliyorsanız batın siz :) kalan 4500 nerenin asgari ücretiyse hepimiz oraya taşınalım. Satmayın arabanızı ama savurmayında artık.

Batık falan değil de muazzam para ezmişsin. Batılacak bir durum yok, yavaş yavaş ödersin işte. Aylık masrafını yazsan belki başka yorumlar da yapılabilir.

gelir 10.000. 6500 kredi ödemesi (200.000/36=5500 yapar ama sen aylık ödeme 6500 dedin diye 6500 yazdım), 500 kira, kaldı 3000 lira.

sağa sola savurarak ezmeyi bırakırsan, bekar halinle kira hariç 3000 liraya bir ayda rahat rahat geçinirsin. arabayı falan da satmana gerek yok. az kullan, benzin masrafını sınırlı tut yeter.

Bu cevap mantikli westblack


Peki 10k gelir 200bin borc ve vade kisaligi gozetilirse cok mu bokunu cikar misim? Goruntu nasil?

Kaygilaniyorum ve buna ragmen harcamalarimdan odun vermiyorum. Esas sorun bu. Bu kafayla batacagim galiba
.

yardim alin, neden elinizden fazlasini bu kadar harciyorsunuz? altinda ne yatiyor? gosteris meraki? yetersizlik hissi? yaptiklarinin sorumlulugunu almama? nedenini bulup o konuda calismaniz lazim, yoksa bu borcu odeseniz de burnunuz boktan kurtulmaz omur boyu.

Her istediğini almamaya ve yapmamaya baslarsan bayağı iyi olur.

Borç ödenir o maaşla hiç canını sıkma Yeter ki parayı tutmayı bil. Parayı tutmazsan batarsin. Kredi kartı vs. Olaylarına bir ayar çek. İhtiyacın olmayan şeyleri alma, yeme, içme. (Arada yap tabi)

@kassi
Ben bunu alamayacaksam neden calisiyorum, gencim, koy gotune dedigim icin oluyor.

Haklisin. Nasil duzeltecegim

tek başına aile geçindirme gibi bir durumun yoksa buna ben batık demem. savurgan davranmadan düzgün harcama disipliniyle geçinirsin, borcunu da ödersin. standartların 3 sene boyunca düşecek tabi.

Abi su kisacik hayatta arzularimizi gerceklestirememek izdirap degil mi

Dini terkettik diye oldu bunlar hep. Sebat etmek yok anasini satayim.

arabayı sat, araba zaten masraf. 3 yıl sık dişini, sonra da gelirine göre harcarsın.

hocam geliriniz iyi zaten, rahat rahat yasarsiniz (yasarmissiniz) 500 lira kira ile, bence siz o koy gotuneden daha fazla gaza getiriyorsunuz kendinizi :)
kredi kartlarini iptal bir secenek, elindeki parayi harcamak zorunda kalirsin, olmayan parayi degil.

Herkese tesekkur ederim guzel cevaplari icin.

Kendimi suclamaya ve kaygilanmaya baslamistim.
Onerileri dikkate alacagim, iyi bir yuzlesme oldu. Tesekkurler herkese.

dişini biraz sık. kalan para zaten yeterli her şey için ve 1 bilemedin 2 sene sonra kredi ödemen artın maaşınla daha kolay gelmeye başlayacak.

Benzer durumdayız 200 bin TL kredi borcum kaldı. Kalan taksitlerin vadesi 3 sene. Kira ödemiyorum, kendi arabam yok evliyim.

Maaş krediye gittiği için hiç bir şey alamıyorsun. Büyük harcamaları erteliyorsun vb. Can sıkıcı oluyor. Üç sene daha dişini sıkacaksın. Ekonomi bu şekilde devam ederse maaşın seneye 12,5 olacak diğer sene 15,650 TL. Şu an ödediğin kredi maaşının %65'i. İki sene sonra %43 olacak. Oransal olarak elin rahatlamış olacak. Ekonomi bir şekilde düzelirse zaten sorun yok.

Arabanı satıp başka bir araba almayı düşünüyorsan '' ohaa bu piyasaya ne olmuş dersin. 2000 model astralara 35 bin istiyotlar.

Ne borclar odedim ne paralar kazanip kaybettim. Yat kalk sabit gelirin olduguna dua et. Zaman su gibi akip gidiyor. Kafaya takma odemeye devam et borçlarını.

borc yigidin kamcisidir, bu devirde herkesin borcu var. gelirine gore odenemiyecek borc degil seninki, arabayi satma olabildigince hizli ode bitsin iste.

anladığım kadarı ile şöyle bir iş yaptın; yanlışsam düzelt.

5 sene içinde sağdan soldan borç, kredi vs. çekip yedin. sonra gittin 200 bin kredi aldın, 70 bine araba, 130 binde eski borçlarını kapatmaya harcadın.

böyle ise bence batık sayılmazsın. aylık 2500 lira ezmişsin (yaklaşık rakam) anladığım kadarı ile bu parayı ezerken sana pek katkısı olmamış, kalıcı bişi bırakmamış. (gezi, tatil, eğlence, kültür vs.) bundan dolayı duyulan bir boşluk hissi var.

finansal olarak bence batık değilsin ama psikolojik olarak batık olabilirsin. borcunu öderken geçireceğin zamanı nasıl değerlendireceğin önemli, bu da biraz çevren biraz da seninle ilgili.

CS okuyacaksan, linux ile icli disli olman muhtemel. bu durumda linux ile en az sorun cikaran Dell, lenovo gibi markalara yonelmen senin faydana olur. diger markalarda dacok sorun cikmaz ama dell ve lenovo is dunyasinda yogunlukla kullanildigi icin linux icin driver destekleri ust duzeydedir.

bunun disinda en az 16GB Ram'i olan(mumkunse artirilabilir olsun), 8. nesil i7 islemcili bir bilgisayar seni rahat rahat 3-4 yil goturur, 3 yil sonunda RAM upgrade etmen gerekebilir. gerisi senin tercihine kalmis.

8. nesil i7 + 16g ram bir bilgisayar şu an nerden baksan 8-9 binden aşağı değildir.

monster'in 5bin bandında cihazları var onlar işinizi hayli görür bence.

benzer niyetle linkteki bilgisayarı almıştım. yaklaşık 1.5 yıl önce. benzer özellikler yetecektir sanırım.
* ekstradan 8gb ram taktırdım.

www.vatanbilgisayar.com

şimdi baktım da fiyat iki katına çıkmış. 4300tl ye almıştım.

Hocam şimdi programlama var, programlama var. Eğer c/c++ ile MCU kodlayacaksan, öyle ahım şahım bir sisteme gerek yok. Ama Matlab'te görüntü işleyeceksen (çok büyük boyutlu matriksler) en az 16 GB. RAM'e ihtiyacın var. Yani biraz yapacağın şeye göre de değişiyor.

Not: Linux hakkında bir fikrim yok

linux icin cok fazla bir konfigurasyona gerek yok, windows ile karsilastirildiginda daha az kaynak tuketir genelde tum linux dagitimlari.

temel programlama icin de cok fazla ram ya da islemci gucune ihtiyac yok. 8 gb ram ve i3 veya i5 islemci rahatlikla isinizi gorur. ama ozellikle bilgisayada ssd olmasini tavsiye ederim.

ama daha once denildigi gibi goruntu isleme, buyuk data isleme gibi konularda 16gb ram iyi olur. bunun yaninda android programlama icin de 16gb ram iyi olur cunku android emulator ciddi kaynak tuketiyor.

yani ozetle fiyat/performans oraninin uygun oldugu ihtiyaca gore ram yukseltmesi yapilabilecek bir bilgisayar almakta yarar var

macbook air al takıl.

mp3 ler geçmişteki arşivden varsa yeni şarkılar yok yani?
ben spotifyı baya yıldır kullanıyorum ücretli olarak hem de ve epey memnunum. Özellikle haftalık keşif, offline dinleme, ara bul indirmeye uğraş derdi olmaması falan çok iyi. Haftalık keşiflerden hoşuma giden şarkıları eklediğim 500 600 şarkılık listem var ve insanlar beğeniyor ben bu listelerimi çaldığımda.

Netflixi sormuşsunuz ama spotify'dan da bahsedeyim dedim.
Netflix'te içerik sıkıntısı oluyor maalesef. İzlediğim birçok dizi yok. Öte yandan kalite olarak çok iyi. Bazen burada olmayan dizilerimi izleyeyim diyorum artık çok zor geliyor korsan sitede bul, kaliteli olsun, donmasın iyi yüklensin vs. baya uğraştırıyor. Reklamlardan izlenmiyor falan. Hem Netflix'te kaldığın yerleri falan görebiliyorsun hep. İndir sonra izle imkanı da var ki internet olmayacak yerlerde baya hayat kurtarıcı. Yolculuklar, şehir ve ülke dışında bulunma durumlarında yani. Ya da en basitinden metroda falan.

Özetle ikisi de güzel, ayrıca yapan sanatçıları desteklemek de iyi, korsan sitelere para kazandırmaktansa. Netflix'in tek dezavantajı her film/dizi bulunmuyor.

Bilgisayar varsa bilgisayar için gereksiz ama netflix destekleyen TV varsa oldukça iş görüyor. Öyle bol ve yüksek kaliteli dizi filme boğmuyor belki adamı ama süründürmüyor da. Hepsi bir yana içerikleri rahatça İngilizce altyazılı izleyebilmek bile başlı başına almak için sebep eğitim amaçlı.

spotify ve netflixi kullanıyorum.
ikisi birbirinden farklı tamamen.
biri müzik, biri dizi/film.

spotify bence bugüne kadar geliştirilmiş en muazzam uygulamalardan birisi. olması gerektiği gibi basit ve geniş arşivli.

netflix ise (bence) muhteşem bir arayüze sahip. arşivi fena değil ama muhteşem de değil. fakat akıllı bir tv'de çok iyi iş çıkarıyoruz. 4-5 aydır normal tv kanallarını hiç açmıyoruz desem yeridir.

pop(üler) müzik dinlemeyen biri olarak spotify bana da çok saçma geliyor, genelde classic rock, metal müzik dinlediğim için arşivim pek genişlemiyor, ara sıra itunes dan albüm satın alıp büyütüyorum.
netflix güzel, dizi ve film indiren biriyim ona rağmen netflix seviyorum.

İkisini de kullanıyorum. Çok memnunum. Spotify’da içerik yok klişeleri eskisi gibi değil. Birçok içerik eklendi. Netflix’te tüm yapımları görmek imkansız çünkü adam kendi dizisini kendi sitesine koyuyor, Netflix’e hemen vermiyor. En son Walking Dead eklendi ki bence şahane olmuş. Zaten var olan içeriği tüketmeye haftalar da yetmez.

Emekliliğimi görecek yaşa kadar yaşamayı düşünmüyorum.
Ama olur da yaşarsam çalışırım yine ama baktım çalışamıyorum torun falan gezdiririm, hiç öyle hobi gezme uğraşacak yıynette birisi değilim çünkü.

engelim olmaması için çabalıyorum, sağlıklı besenmeye çalışarak kendime yatırım yapıyorum.

evliyim, eşimi de sağlıklı besliyorum ki yanımda olsun mümkünse. çoluk çocuk yok, bence olmasa da olur ama kesin konuşmayayım. olmasa maddi anlamda daha rahat edeceğim için bu fikir çok cazip geliyor.

hayalim gezme/tozma/hobi, kattiiyen çalışmak değil. 6 ay önce istifa ettim hatta, 1dk sıkılmadım henüz :D ama elbet yeniden çalışmam gerekecek bir süre daha.

böyle 3 ülkede 4er ay geçirmeli bir emeklilik istiyorum şu anda. biri gelişmiş ülke, sağlık kontrolleri vs için, bu muhtemelen emeklilik öncesi kurulu düzenim olan ülke olur, çoluk çocuk torunum filan da varsa onlarla vakit geçiririm. kanada olabilir bu ülke. biri yazlık tatil goygoy ülkesi, ucuz olandan, tayland ya da filipinler mesela. diğeri de aile eş dost görmece fln. o da türkiye. ya da bazı yıllar 6 ay kanada 6 ay filipinler, bazı yıllar 4-4-4 eğitim sistemi. yok o başkaydı.

öyle işte, uzun sağlıklı paralı ömürlerimiz olması dileğiyle.

ben ve kızım, herhangi bi' yerde ve sadece birlikte zaman geçirerek, onu izleyerek.

emeklilik deyince benim aklıma sabah 6'da uyanıp o tatlı serinlikte ŞORTLA mahallede dolaşmak, çiçek sulamak, kedi sevmek gibi şeyler geliyor. emekliliğe dair kafamda kurabildiğim tek şey bu: güneşin parıltısı, hafif bir esinti, yeni günün başlangıcı, "negzel lan emekliyim" düşüncesi eşliğinde hiçbir sorumluluk olmaksızın öylece bahçeyle, heyvanlarla falan uğraşmak.

***

"sen ne istiyorsun?" dersen ben 70 yaşına geldiğimde alanında tanınan bir akademisyen olmanın yanı sıra çok sayıda torunum olsun isterdim sjfsfjssj. eşimle sakin sakin yaşamaya devam edeyim, okuyup yazayım, yapabiliyorsam ders vermeye/çalışmaya devam edeyim kendime fazla yüklenmeden. torunlarım akıllı, güzel çocuklar olsun; "10 sene önce gofret diye ağlıyodu, şimdi bize ders veriyo, şerefsiz" diyeyim içimden. tabii bunun için en başta yüksek lisans, doktora, 70 yaşına kadar yaşama, evlenme, çocuk sahibi olma, çocuğunun çocuk sahibi olması gibi çok sayıda aşamadan geçmek lazım. o yüzden sanmıyorum olacağını. bu şekilde devam edersem 40-45 gibi kalpten gideceğim muhtemelen, o kadar yaşarsam iyi hatta.

bahceli bir yazlik ev + dovizle alinan emekli maasi

Ben uzun zamandır emekliyim. Kısa özet geçeyim.
Çocuklar büyüsün yerlerine yerleşsin faslı, ha şu ha bu derken ancak kendime kalabildim. Yani gerçek emekliliğe yeni geçebildim diyebilirim. Yaş 59.
Dinç sayılırım ancak bi "gençlik" değil. Daha çabuk yoruluyorum, daha çok unutuyorum filan. Fakat benim çocuklardan da aktifim hani.

Şimdi artık ben içimde kalan ne varsa bir bir gerçekleştiriyorum. Ukte dolduruyorum diyorum gülümsüyorlar. Her sene hayatıma yeni bi öğrenme konusu alıyorum, bi yılda bitmezse ertesi yıl ona devam ediyorum. Eskiden beri zevk alıp vakit buldukça yaptıklarıma daha ağırlık verebiliyorum Gönüllü çalışıyorum. Kültür sanat gezmelerimi yapıyorum, arkadaşlarımla canımız her istediğinde buluşuyoruz... Hayat benim için artık daha güzel akıyor.

Ben anne babamı erken kaybettim, torunum henüz yok. Yani bu anlamda bi sorumluluğum bi bağım şimdilik yok. Arkadaşlarımdan bir kısmı anne veya babalarıyla ilgilenmek durumundalar bazıları torunlarının bakımına destek oluyorlar. Sağlık sorunları olanlar var, çocukları okuyanlar var...
Yani emekli olunca işten emekli olunuyor hayattaki sorumluluklardan emekli olamıyoruz. Hemen ohh rahata kavuştum denmeyebiliyor.
Benim bundan sonraki öz hedefim iyice yaşlandığımda çocuklarıma ağırlık olmamaya gayret etmek yani akıllı yaşlanmak. Bunu da ancak zihnen ve bedenen aktif kalarak gerçekleştirme olasılığı olduğunu biliyorum, o yolda yürüyorum. Zaten yapı olarak da başka türlü yaşayamam sanırım, boş boş oturmak hiç benlik bi durum değil.

Meslegimle baglantili yapmak istedigim bir is var, eger becerebilirsem emekliligim dunyanin istedigim ulkesinde yasayabildigim, istedigim parayi dovizle kazanabildigim ve kendim sectigim kisilerle sectigim kadar calisabilecegim bir donem olacak. Tam olarak hayalim bu, umarim gercek olur.

Emeklilikten kasıt eğer devletten maaş bağlanması ve artık çalışmamak ise herkesin iyimserliğine hayran kaldım. 60 yaş bu ülkede hiç genç değil hatta çok geç. Herhalde olursa çocuğumu yurtdışına göndermekle meşgul olurum. Kendimle ilgili bir beklentim yok maalesef. Elden ayaktan düşmemek yeterli benim için.

şehirden uzak, müstakil bir evde, bağ, bahçe, hayvanlar vs. bir de marangozluk hobim var uğraşmak istediğim.

Pazar sabahı torunla balık tutma bahanesiyle Arnavutköy sahile inip o oltayla cebelleşirken 10:30' da mümkünse 2 kutu birayı açmak.
Gerçekten bu.

Sabah erkenden tekneyle açılıp balık tutmak, yüzmek. Mis gibi deniz kokusunu içime çekmek. Kahvaltıyı teknede yapmak. Daha sonra 11-12:30 arası bahçeli ve meyve ağaçları dikili çeşitli sebzeler ektiğim evime gelip biraz kestirmek. Uyanınca deniz manzaralı verandamda hanımla şekersiz türk kahvelerimizi yudumlamak. Alanımdaki makale ve gelişmelere göz attıktan sonra kütüphaneme geçip birkaç saat kitaplarıma dalmak. Yazılarımı yazmak. Akşama doğru eşi dostu toplayıp sofrayı donatıp tuttuğum balıkları yemek. Arada biraz bahçe işleri. Gün batımında sahilde hanımla yürüyüş. İstiklal marşı, kapanış.

unsplash.com

Şu fotoğrafta bir yerde, mümkünse değirmene yakın bir yerde, büyük olmayan bir evde, müzik yaparak, ölmeyi bekleyebilirim emekliliğimde. Sevdiğim insanlarla müzik yapıyorsam iyice mutlu olurum.

doktor yazmadıysa yok. içmen gerekse doktor yazardı.

eczaneler bu konuda çok titiz ve öyle olmak zorundalar, sana 1 kutu reçetesiz antibiyotik satacak diye ceza ödeme riskini kimse almak istmez.

illa şart diyorsan, tek doktor yok türkiyede, biri yazmıyorsa ötekine gidersin.

aynı şekilde ben bir doktora muayene olup koyduğu teşhisi ya da tedavisini beğenmiyorsam ikincisine üçüncüsüne hatta geçtiğimiz sene 6.sına gitmiştim.

5 tanesi fantastik ameliyat fikirleri üretmişti istatik üzerinden, 6. olan profesör 5 uzmanı yalanlayıp, ameliyatlık bi durumun yok şöyle böyle yap geçer demişti.

gel sana antibiyotiğin neden reçeteli olduğunu anlatayım, herkes işte antibiyotik farkındalığı falan diyor, öyle değil o iş.

vakti zamanında bi gemide çalışırken bi ikinci çarkçı vardı, adam antibiyotikleri şeker gibi yiyordu, 3 günde 2 kutu antibiyotik bitirdiğini gördük.

meğerse içtiği uyuşturucuların,(işte türlü türlü hap ver extacyvari) ve içtiği alkolün etkisini kat kat arttırıyormuş.

yani bu adamlar yüksek kafa yakalamak için çatır çatır günde 5 er 6 şar antibiyotik yiyordu kıtır kıtır.

o yüzden yasakladılar asıl sebebi bu, ikinci olarak farkındalık olabilir.

doktor yazmadıysa içme
"boğazlarım" diyen bir adamın, doktordan daha bilgili olma şansı yok zaten.
doktor ne dediyse o

ne diyecekti? boğazları ağrıyor diye pipim ağrıyor diyecek hali yok ya?

doktor dediğiniz tek bir varlık değil, iyisi var kötüsü var. biri öyle der biri böyle der.

üşütme kaynaklı ise strepsils alabilirsiniz. boğazım kötü olduğunda hasta oluyorum dediğimde hep iyi geliyor bana. almazsam da hasta oluyorum bazen. reçetesiz satılıyor.

doktor size antibiyotik vermediyse 2 ihtimal var:

1) antibiyotiğe gerçekten ihtiyacınız yoktur.

2) doktor vermesi gereken azami antibiyotik sınırına yaklaşmıştır/geçmiştir. (her ay belirli bir miktar kotaları vardı en son. onu aştıklarında incelemeye düşüyorlardı) daha fazla antibiyotik yazarsa başının ağrıyabileceğini düşünüp ihtiyacınız olsa bile yazmamış olabilir. bu durumda başka bir doktora görünmelisiniz.

başka doktora git, direk antibiyotik istiyorum deme, baktın yazmadı, kibarca iste, eğer hala yazmadıysa gerçekten ihtiyacın yohtur.

google konum atabilir misiniz
eksiup acilmiyor

www.sahibinden.com

direkt ilanı atıyım ben.

3500 tl boya parası mi?

çocukluğumun bir kısmı konuma yakın yerde geçti, çocuk aklımla hafızamda güzel hatıralar kalmış fakat öte yandan kavga gürültü de hiç eksik olmazdı o zamanlar. şimdi durum ne bilmiyorum. bundan bir-iki sene önce gezmeye gittiğimde çevrenin epey değişime uğradığını görmüştüm. ama kendine has yapısını da koruyor gibi. eğer pimpirikli tiplerseniz, gece balat kendi ruhuna döner. negatif bir anlamda söylemiyorum fakat halen sıklıkla yoksul insanların yaşadığı yer diye tahmin ediyorum. bu benim için ekstra bir anlama gelmiyor fakat dediğim gibi, size bağlı, rahat edememe ihtimaliniz de var...

lakin evin fiyatı-şekli hiç hoşuma gitmedi benim, gayet boğucu değil mi yahu? 3500 tl geri ödenmeyecek badana parası da ayrıca rahatsız edici.

ortamı bilmiyorum ama o paraya değmez kesin.
Herşey için zırt pırt üst kata çık, in 2 kat çok yorucu oluyor bir zaman sonra.

Maaş müşterisinin kredi kartı aidati ödemediğini hiç duymadım.

Garanti maaş müşterisiyim bonusa aidat ödemiyorum. Akbankla çalışırken axesse ödemiyordum. Ama bu özellikli bir kart oldugu için kesin alıyorlardır ama yine de sorayım dedim.

maaş müşterisi olunca kart aidati ödememe gibi bir uygulama yok.
bu uygulama, çalıştığın iş yerin ile bankanın arasında yapılan anlaşmaya göre belirlenir. garanti bankasını arayıp öğrenebilirsin.

10 yıldır kredi kartı için hiçbir zaman aidat ödemedim. her zaman maaş müşterisi olduğum bankanın kartını kullandım.

büyük ihtimalle shop&fly olduğu için ödersin. sana atanmış bir müşteri temsilcin vardır kesin ona sorabilirsin.

10 yıldır maaş müşterisiyim (garanti, işbank, hsbc ve finansbank) hiçbir zaman kredi kartı aidatı ödemedim. çalıştığım firma banka ile bu şekilde anlaşma yapıyor çünkü.

mil kartları maaş müşterisi bilmez. aidatı ister. ama harcama bolluğuna göre iade edebilirler ya da mil verirler.

bende maaş müşterisiyim, call center' ı arayıp sordum şubeye sorun dediler, şubeye sordum call center' ı arayın dediler, sonra bastım maili, evet alınıyormuş.

dipnot: mevcutta miles&smiles platinum var ve ücret alınmıyor, bunu kapatsam onu alsam diye sordum o da yemedi.

ooo tabi ki yapar. deli gibi yapar.

gece uykundan uyandırır o derece. bi karnabahar değil tabii.

yine de egzozu göster abi bir bilene.

Feci...

nohut işte :)

Biletixte satılıyor

kaynak yapıyım müsadenle..

Twitter'dan falan biri yazabilir mi 2.parti biletler ne zaman çıkacak? 10 gün istanbul gösterisi olacak hâli yok.

Daaaan diye çıkardı ya adamlar biletleri ahah

bir önceki gösterisinde güncel espri oranı %50 idi, gösterinin tamamı yeni değildi yani, bunda da böyle olacağını düşünüyorum, çok da fazla bir şey beklememeli.

Zaten bu fiyatlarda satılıyor tüm sitelerde, marketlerde falan çok yüksek oluyor.
2,5 senedir kullanıyorum, çiçek gibi diş fırçası. Giriş seviyesidir ama işini iyi yapar. Bir kere şarjlı kullanırsanız daha normal fırçanın yüzüne bakmazsınız.

bana 20 tl de indirim kuponu vermişti 67 ye aldım aynını ordan. iyi iş görüyor. benimki eskiydi pili zayıflamıştı yenileyim dedim.

diş doktoru tavsiye etmiyor bunları.

fiyatı iyi diye alma. hepsiburada'da aynı fiyat.

www.hepsiburada.com

Güzel fena değil 8-9 aydan sonra pil performansı düşüyor ama fişe takılı kullanılacaksa sıkıntı yok. Şu an normal fırça ile fırçalamak acayip zor geliyor elime dahi almadım bunu aldığımdan beri.

Tertemiz disler icin hic dusunme hemen al.

Tükenmiş zaten de, bu fiyat ucuz değil. Geçen migrosta yedek başlıksız hali 67 liraya satılıyordu. Nişanlım kaç gündür onu kaçırdığı için ağlıyor teselli etmeye çalışıyorum.

Yakın zamanda hepsiburada dan aldim. Vitality. Bir kaç lira fazlaydı sadece, yedek başlığı vardı.

Çok zaman olmadi alalı ama memnunum. Hoşuma gitti.

8 yıldır bunu kullanıyorum ilk gün gibi olmasa da hala iyi durumda, arada sıkılıyorum 3-5 ay normal fırça da kullanıyorum, işe yarar bence.

aşırı bi indirim yok. bu pazartesiye kadar migros 67 liraya satıyordu. tekrar böyle bi indirim bekliyorum ben.

nereyi dezenfekte edeceğin önemli.

potasyum permanganat olabilir mi acaba?

klorak - bildiğin çamaşır suyu

beyaz sirke

insana zararsız beyaz sirke var. yoksa izopropil alkol iş görür. boya falan sökme riski var ama dikkatli olmak gerekiyor.

ben de izledim o tarz videolar baya ve hepsinde açık ara audiler iyiydi hatta bazılarında mercedes de vardı mercedeslerden de iyiydi audiler. hepsinin birden yalan olması pek ihtimal dahilinde değil gibi sanki.

sizin ittiğiniz aracın lastikleri yaz lastiğidir belki de ya da başka bir etmen olabilir. bilemedim.

İyilik kötülük değil ki biri arkadan itişli bir araba, karda zorlanması normal.
Kış lastiğinin olup olmaması da kar performansını etkiler. Audi 4 mevsim, Hyundai kış lastiği kullanıyor olabilir.

gerçek. bmw mercedes grubunun kar performansı iyi değil. Audi, Subaru, Volvo kar performansı efsane markalar.

arazi araçlarını demiyorum, otomobil karşılaştırması.

antipatinaj sistemi (ASR) ve elektronik denge programı (ESP) kapamayı bilmiyordur sürücü. bu ikisi açık olduğunda araç patinajda kaldığında gitmez, ıkınmaz. hemen bırakır kendisini. benim aracım da hyundai, daha hiçbir yokuşta kalmadım. patinaj çeke çeke de olsa çıkıyor bi şekilde. ayrıca hafif ve düşük torklu. benim arabam yokuşu yavaş yavaş çıkan 70 kilo cılız bir adamsa, o audi ise yokuşu koşarak çıkmaya çalışan 90 kiloluk kaslı bir adam. fark burada. umarım anlatabilmişimdir.

valla benim mazda ile geçen sene uludağa çıktım, patinaj için zorluyorum, bir şeyler devreye giriyor, olmuyor, azcık kaydırıyım diyorum, ışıklar yanıyor araba bi şeyler yapıyor topluyor, merso ve bmw pek inandırıcı gelmedi, ya da bu sistemler kapalı.

ps. 2015 - mazda 3

Aradaki fark tamamen kar lastiğinden kaynaklı. Yoksa üç aşağı beş yukarı Quattro, 4matic ve xdrive benzer sistemler.

en onemli faktor lastik. lastigin kac yil kullanildigi, yasi, boyutlari, ve basinc degeri hepsi aracin kar ve buzdaki performansini etkileyen faktorler. Quattro, 4matic ve xdrive gibi sistemler onemli olsa da aractaki lastik en iyi seviyede degilse tirmanmak icin yeterli olmayacaktir.

ama Quattro, 4matic ve xdrive ozellikle bol karda arac kara saplandiginda cok one cikiyor cunku iki teker saplansa da diger tekerler ile arac kendini kurtarabiliyor. buzda 4 tekerde kaygan zemine geldiginde, bu sistemler aracta mevcut da olsa, arac lastikle zemine tutunuyor.

Yalan dolan ya. Kullanan herif audiyi adam gibi kullanırken mersoyla bmwyi kötü kullanıyo.

videodaki bmwlerin cogunda dort mevsim yada yaz lastigi var gibi.

"ama" duzgun kis lastikleriyle audi butun markalari kafalar, tecrube ile sabit.

BMW Mercedes yasadigim yerde(kutup dairesine 300km) pek tutulan arabalar degil. 2 sebebi var.
1. Dedigin gibi kar performansi kotu bunlarin.
2. Paslaniyor dayanmiyor iklim ve tuzlanmadan oturu. Gerci Audi de paslaniyor bu konuda Alman otolari kotu. Hatta acikcasi tek iyi marka Volvo paslanma konusunda.

Her arabanin gidecegi yol farklidir. BMW Mercedes gibi araclarin binek modellerinin olayi o autobahnda hiz yapmak. Reno Toros ile ciktigin yolu bile cikamayabilirler olabilir nitekim o arabanin amaci zorlu kosullar degil.

Evlenir evlenmez çocuğum oldu. Hani 1 hafta geç yapmış olsaydım, onsuz geçecek o bir hafta için bir ömür hayıflanırmışım. Bu dediğim şu an absürt gelecek ve evet klişe olacak ama bu hissiyatı çocuğunuz olduğunda haklı bulacaksınız.

Şuan için kesinlikle istemiyorum hatta şuan evlenmek istemiyorum. ama 5 yıl sonra tüm fikirlerim değişebilir. Milletin ne dediği düşündüğü 1 gram umrumda değil.

Bahoho + 1... Çok kişisel bir şey. Şahsen ben dünyadaki fazladan bir çocuğun, soyumun devam etmesinin, bir çocuğum olması, baba olma hissiyetı vb. gibi şeyler konusunda bir ilgi hissetmiyorum.

akilfikir.net

hiçbir zaman istemedim. ileride de isteyeceğimi düşünmüyorum.

istiyorum ama bu halkın hiçbir mensubu ile evlenmem. ben değerli roma dölümü slav-yunan bakire kızlarından birine aktaracağım.

Ben de senin gibi düşünüyorum. En çok da çaresiz bir hastalığa yakalanırsa ona bu acıyı ben yaşatmış olduğum için çok üzülürüm. Bazı insanlar facebookta hamile pozu paylaşmak için çocuk sahibi oluyor galiba, her yerde göbek resmi:/.

çocuğum olsun istiyorum:)

27 yaşına kadar evlilik ve çocuk aklımın ucunda yoktu, hele çocuk sevmişliğim bile yoktur.
30 a doğru evlilik ve çocuk istemeye başladım, evlendim 2 çocuğum var, şu an 40 yaşındayım ve keşke 20 yaşında isteseydim diyorum. çocuğun olduktan sonra ilk 3-5 ay hariç pek pişman olacağını sanmıyorum, onun sebebi de yorgunluk ve uykusuzluktur.

avrupada yaşasaydım belki düşünürdüm de.. bu ülkede asla düşünmüyorum..

çocuk dediğin şey büyük sorumluluk.. ayrıca ne ekersen onu biçersin durumu da var..
sen ne kadar aklı başında modern bir insan olsan da topluma karışmadan da olmuyor..
haliyle daha anaokulunda başlıyor sorunlar..
bir de zorunlu DİN öğretmeye çalışıyorlar sanki başka sorunumuz yokmuş gibi..
eğitim sistemimiz zaten kocaman bir fiyasko.. sağlık sistemi de öyle..
kimse kusura bakmasın ama şansa yaşıyoruz bu ülkede..

Ben istiyorum ya, isimleri bile buldum. Kiz olursa Alçin, erkek olursa Teoman.

ben sosyal şartlanma olduğunu düşünüyorum. eğitimli insanlar çocuk sahibi olmayı erteliyorlar, üzerinde çok düşünüp öyle karar veriyorlar. eğitimsizlerin evlenir evlenmez hemen çocuğu oluyor, bakıyorsun 18 yaşında çocuk denilecek kızın kucağında bebe var ve 25ine kadar iki tane daha eklenecek buna falan.

asla mükemmel, kusursuz, harika bir insan olduğumu düşünmüyorum ama tek bir hayatım olduğunu biliyorum. düşündüğün zaman hepimizin atası ilk insana çıkıyor... ne bileyim bundan 1600 hatta 3600 sene önce birileri bizim büyük büyükbabamız, büyük büyükannemizdi. onca zaman, onca badire atlatıp bugünlere ulaştık. evet günümüzde bencilce olduğunun farkındayım ama ben bu tip olayları çok etkileyici bulan bir insan olarak aşık olduğum kadından 2-3 tane bebe isterdim. bi' nevi "görev" belliyorum bunu. düşünsene insanlık var olduğundan bu yana gelmiş soyum. onca sene sonra ben kesiyorum. ayıp olur ya.

ha şu da var: çocuk yapmak için pek iyi zamanlar değil. ben sorumluluk sahibi bir adam değilim. şu yaşıma kadar (83) bana 1 yıldan fazla katlanabilen bir kadın görmedim. parayı tutma konusunda berbat biriyim, çocuklarım aç kalabilir. o yüzden önümüzdeki 8-10 yıl içerisinde çocuk sahibi olmak gibi bir planım asla yok. gerçi 10 sene sonra 34 oluyorum aq, ölmüşüz çoktan piii. neyse 7-8 sene sonra bakarım. evlenmişsem, eşim ilginç bi şekilde beni hala seviyosa falan sorarım belki yapak mı 1-2 tane diye.

güzel bi şey çocuk/bebek. ben çok seviyorum. hem muazzam canlılar hem de kendi çocuğunsa eğer senin ve sevdiğin insanın ortak ürünü oluyo jfjj süper bi şey. o yüzden isterdim ama dediğim gibi çok fazla sorumluluk, hazırlık, emek gerektiren bir iş. belki çocuk sahibi olmam o yüzden. çok değerli, kaliteli, "büyük" insanların çocuk yapmaması rahatlatıyo beni biraz, "bunlar yapmıyosa bi bildikleri vardır, sçayım genine sanki onlardan daha önemlisin" dedirtiyo.

Hayatta yapmayacağıma emin olduğum tek şey çocuk diyebilirim.

Tamamen maddi gerekçeler ile yanaşmıyoruz. Farklı bir ülkede ya da farklı bir refah seviyesinde olabilirdi ama "çocuğu veren Allah rızkını verir" mantığı realitede pek çalışmıyor, malum.

Tamamen sosyal şartlanma.

Bi ara yaparız ya. O duyguyu tatmadan ölmek istemiyorum. Ölmezsek tabii

28 oldum. Bir kez bile cocugum olsun istemedim. Ailemden ya da yakin cevremden hic bu konuda baski gormedim.

Ne istedigimi ben de cogu zaman net soyleyemem. Ama neyi istemedigimi iyi bilirim. Mesela cocuk istemiyorum hayatimda.

kesinlikle çocuk istemiyorum.
hem şu koşullarda çocuğa kötülük yapmış olurum. sonra yaşlılığımda da hastalığımla vs uğraşmasın, üzülmesin.
hem de bencilim ben. hayatımı çocuğa adayamam. o kadar fedakarlık yapamam. çok büyük bir sorumluluk, o sorumluluğu istemiyorum. bir de doğum yapmak çok korkunç geliyor bana. kendime bunu yap(tır)mak istemiyorum.

Üstünde düşünülecek, karar verilecek birşey olarak görmüyorum.
Evlenirsin neden, sosyal olarak kabul görmek rahatça bazı şeyleri yaşamak istersin. İşe girersin neden, para kazanman gerekir yine sosyal olarak kabul edilmek için, ipsiz sapsız görülmemek için. Çocuk da toplumsal yaşam seviyelerinden biri işte. Tam olarak kabul görmek istiyorsan yapacaksın. Kaç tane yaparsın nasıl yetiştirirsin üzerinde düsünülebilecek konular ama eylemin kendisi değil. Kiminle nasıl evleneceğini, nerede hangi işte çalışacağını seçmek gibi. Çalışmak, evlenmek, doğurmak fiilleri sabit, geri kalan ayrıntılar değişken.
"Ay o an gelince hissediyorsuuaannn" türü pembe düşünceler bana göre değil. Toplumun bir parçası olduğun/olmaya çalıştığın için o akışla gitmek zorundasın.

allah kurtarsın aynısı kaynıma oldu zor kurtardık.

çekirdeğe falan sarmıştı en son

kokteyl iç

Likör iç.

cakirkeyf olmak icin alkoldan daha efektif ve daha saglikli maddeler var. onlari kullan

baileys , meyve şarabı bunları deneyebilirsiniz.

cider bulursan, çok şekerli ama güzel de

rom iç. mis gibi rom.

olmadı kahve likörü iç, vişne likörü iç, baileys iç. tatlı içkileri tercih edersen daha rahat edersin.

votka diğerlerine göre daha tatsızdır, limon, vişne ile karıştırınca pek bir acılığı kalmıyor. ya da şirince şarabı felan meyve suyu gibi.

kokteyl ya da baileys tarzi karisimlar.

votka gibi yuksek yuzdeli seylerden ziyade %15-18’i gecme.

beluga gibi iyi bir rus votkası al, buzluğa at, aşırı soğusun. Sonra sek olarak birkaç shot at. Hem yağ gibi kayar boğazından, hem de kısa sürede etki eder.

sigara iç ;)

kahlualı kokteyller dene.

yerim etiğini, git değiştir.

Eski faturanla gitseydin dahi aradaki farkı iade ederlerdi yüksek ihtimal, hiç bir sorun yok ortada etik olabilecek bence.

degis.

Degistir etik sorun olmaz ama kutuya dikkat barkod vardir.

burada etik olmayan tek şey, markanın fiyatı 1 ay içinde yarı yarıya düşürmesidir.

Aldığım fiyatı unutmadım ama fişi attım sanıyordum.fiş kutunun içinden çıktı

İkinci kez alma sebebim kaliteli deri bir ayakkabı. Tanesi 150/2 ye gelmiş olur diye kendimi ikna ederek aldım.

Etik değil.

Etik değil. Memnun olduğunu ayakkabıyı neden değiştiriyorsun? Mağaza ayıplı mal satmamış sana. Aldıkları gibi çöpe atacaklar o ayakkabıyı sana da para verecekler. Neden ne kusur işlemişler?

yalniz aradaki su farka dikkat cekmem lazim, o aradaki bir ay da siz ayakkabiyi kullandiniz yani bilseniz de bilmeseniz de 1 ay sonra indirimli alan adam onu bir ay kullanmamis oluyor, misal sezonun basinda bir kiyafet almak ile ortasinda sonunda almak ayni sey degil, her gunun bir kiymeti var, bence ilk basta dusundugunuz sekilde ayakkabilari 75er dolara almis gibi dusunun. boylece kimsenin hakkini yememis olursunuz, cunku boyle sark kurnazliklarini turkler yapiyor sonra da tabi gavur diyarlarda adimiz cikiyor, bence uc kurus icin degmez, sonucta kimse size yalan soylememis, kaziklamamis, ayipli urun satmamis, belki bu indirimin olacagini ongorup bekleyen bir insan gozunuzde canlandirsaniz daha iyi anlarsiniz, o insan sizin kullandiginiz sure ayakkabiyi kullanmaktan mahrum kaldi, ama sonucta istedigi indirimli ayakkabiyi aldi, simdi esit durumda degilsiniz degil mi?

ne zaman boyle sark kurnazligi yapmaya kalksam baska yerden cikiyor o yuzden ben olsam yapmam. adamlarin yaptiginda etik olmayan birsey yok, pabuc indirime girmis. senin yaptigin etik olmaz.

Yaparsan kutuyu değiştir mutlaka. Ama giymişsen anlama ihtimalleri yüksek

Bir grup insana sordum. "Onların yaptığı etik mi" başlığında birleşildi, gruptaki kimselerin %90'ı geri götürmeni söyledi :D

sordugun etik degil. eski ayakkabiyi, eski fis ile goturup iade etmek etik.

Firmanın zararı yok. Kullanılmamış ayakkabıyı tekrar satabilecekler. 90 gün iade hakkı da tanıyor.

ayakkabının fiyatını 3 gün sonra yarıya düşürmek de etik değil

Yeni ayakkabıyı eski fiş ile götür iade et, madem 50 dolara da para kazanıyorlardı niye 100'e sattılar? Çok kazanmak için, yapıştır.

şimdi markaların belirli dönemlerde indirimleri oluyor bunu hepimiz biliyoruz. bu indirimi beklemeden neden alışveriş yaparım? 1- ya bedeni/numarası kalmazsa? düşüncesiyle daha sonra ucuzlayacağını bile bile alırım. 2- çok acil ihtiyacım vardır. "o" an/gün almak zorundayımdır. diğer durumlarda indirimi bekleyebilirim.

ama ben aynı durumda olsam (-ki bir kaç kez benimde başıma geldi. sonrasında çok üzüldüm.) değiştirme/iade imkanım varsa kullanırım. etikle alakası yok bunun bence.

Cevaplayanların yarısı anlamamış adam eski fiş ile yeni ayakkabıyı iade edecek, kullanılmış ayakkabı zaten iade edilmez. Bu durumda kullandığı ayakkabıyı yeni fiyat ile alış olacak, aradaki süre evet uzun ama ben haksız görmedim. Türkiye'de mediamarkt bile 15 gün içindeki fiyat düşüşünü çek ile telafi ediyor.

sıfır ayakkabıyı size sattıkları fiyattan iade edeceksiniz.
gayet etik.

önce markalar adam ...meyi bıraksınlar, daha sonra biz etik tartışması yapalım.
100 dolardan 50 dolara düşüyorsa sana 50 dolar fazla kitlemişler demektir ve bunu yaparken etik olup olmadığını düşündüklerini sanmıyorum.

Sıfır ayakkabıyı eski fiş ile iade ettim. Aldığım paranın hepsiyle ayaklabı aldım. Arkadaşım da istedi. Yine skeçhırs kazanmış oldu. :) Ben de kazıklanmamış oldum.

Ben 93'de bindim sanirim ilk kez.
Thy karton kutuyla yiyecek biseyler verirdi.

Karton kutunun kapagininda guzel bir foto olurdu, onu kenarindan yirtinca kartpostal elde ederdin.

Koltuklar insanin agzinda degildi, hostesler asiri guzel ve kibardi. Musteriler okuz degildi. Guvenlik mevzulari bu kadar siki degildi cocuklari kokpite aliyorlardi, ya da tanidik pilota denk gelirsen kokpitte sandalyede ucabiliyordun.
Sonra onur air cikti ucuz bilet satmaya basladi, herkes pegasusu hatirliyor ama ucuzluk olayinu onur air baslatti. Ama bu kadar olucu degillerdi

thy'nin bilet satis ofisi bile acayip elit bir ortamdi.
Gerci hala duruyor bagdat caddesindeki ama epeydir icerisini gormedim.

Ucaktan cok havalimanlari cok degisti bence, harem otogari su an havalimanindan daha duzgun. Daha az kalabalik var.

İll 95te sonra da 98de bindim sanirim. İkisi de yurtdisiydi uzun yillar da hic yurticinde binmedim.
Hatirladigim yemekler guzeldi. Bi de sigarali ve sigarasiz bolum vardi. Hostesler cok hostu. Sanirim birinde thy birinde lufthansaya binmistim. Ucaklar da genisti ama ben simdi hep pegasusa biniyorum ve hep yurtici ondan da olabilir bi cok fark:)

98'de bindim ilk kez Riyad'a uçmuştuk THY ile. Midem bulanmıştı. Uçaktan rastgele birisi miydi bilmiyorum ama hostes bir doktor buldu getirdi ilgilenmişlerdi sağolsunlar. Sordular sonra ne yemek istersin diye hamburger demiştim de yapıp getirmişlerdi. Düşününce şimdi pek böyle değil:)

Alkol vardı o dönemde de Suudi Arabistan'a giden uçakta dahi vardı yani.

Perde olayı o zamanlarda da vardı bir de.

Uçak neden ve nasıl yaygınlaştı?
m.youtube.com

Ben çocukken yurtdışında olduğumuz için her sene Türkiye'ye gelip giderdik uçakla. Yani 3 yaşından itibaren sürekli kullandım uçağı.

Kokpite benim de girmişliğim var çocukken. 90'lar bu arada benim bahsettiğim yıllar. Bagaj ağırlığı fazla çıkınca insanlar birbirine yardımcı olur, bir kısmını kendine alır, inince geri verirdi. Şimdi öyle bir şey hayal edemiyorum. İsviçre Hava Yollarında çocuklara oyuncak verirlerdi. Hostesleri aşırı güzel, kibar ve nazik bulduğumu hatırlıyorum. Uçuşlarda sürekli pembe panter ve mr.bean izlediğimi anımsıyorum bir de.

Fakat havalimanları ile ilgili kalabalık ve insan profili dışında bir fark hatırlamıyorum.

arka 5-10 sıra koltukta sıra içilebiliyordu, yurtdışı kullanmıştım, içki bedavaydı. (istanbul havayolları)
ama hatıladığım uçak yine çok geniş değildi, şimdiki gibi de değildi tabi.

İlk 88'de Almanya'ya uçtum. Tam emin değilim ama sanırım uçakta sigara içilebiliyordu. Biletler aşırı pahalıydı. Hatta acaba otobüsle mi gitsem şeklinde hesap yaptığımızı hatırlıyorum. Sonra tek seyahat edecek kız çocuğu için kıyamamışlardı.
90'lı yıllarda çok sık yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerim oldu. Yurtiçi uçuşlarda alkol hatırlamıyorum. İlk 90'lı yıllarda yurtiçi uçuşlarda yemek yerine sandviç vermeye başladılar diye hatırlıyorum. Yurtdışı uçuşlarda da her defasında farklı yemek olurdu. Şimdi "çikın or pasta" ya da "meatballs or pasta" ikilisinden öte epey düzgün yemek çıkardı.
O zamanlar Delta ya da Lufthansa yerine THY tercih etmeye çalışırdım, yemekleri ve servisi daha iyiydi. Hey gidi hey...

Bir ayrıntı daha var, bagajları teslim ettikten sonra uçağa binmeden evvel uçağın yanına dizilmiş valizlerden kendinizin olanı tekrar göstermeniz gerekiyordu, ne enteresan değil mi?

Koçan gibi bilet alıyordun ve bilet fiziksel olarak yanında olmadan boarding pass alamıyordun. Kaybetmen halinde ekstra (100 euro ödediğimizi hatırlıyorum) para ödemen gerekiyordu.

Koltuklar genişti, iberia havayolları uzun yolculuklarda sigara içilmesine izin veriyordu.

Hakkaten valiz teslim etme sacmaligi vardi.
Ucagin yanina diziyorlardi aha bu benim valizim deyince iceri aliyorlardi.

Bi kere de thy ile yurtdisi ucusu yaptim 2000lerde. Host elinde 50lik smirnofla dolasiyordu.
Kac kere visne votka yaptirmistik adama, ucaktan zor indik ayakta duramiyorduk.

Tikler sabaha kalabilir, tşk.

only olanlar çok tırt bence, hiç sıcak tutmaz.
vero moda olanlardan da haki olanı beğendim, en azından bel oyuntusu var. ama hiçbiri sıcak tutacak mont değil bence.

sonuncu vero moda. malzeme de muhim de, ilk ucu baharlik bence.

içlerinde en oluru sonuncusu ama bu renk ve bu tarz herkeste var artık.

Peluş olan çok tatlı ama kış için olmaz. Sonuncusu diyorum.

110162-24417 Kapişonlu Uzun Kaban Kamuflaj. bence sitedeki bu ürün sana daha çok yakışacak.
ama bırak şimdi kafa karıştırma dersen ben de sieve sieve son ürünü seçmeni tavsiye ederim.

1-2 çok kötü
3-4 kötü
5 eh işte

En sondaki fena değil, diğerleri çok kötü bence. Mangoda bu sezon güzel modeller var, indirime de girdi. Oraya da bakabilirsin. Yün olanları sıcak tutuyor.

Kış için sıcak tutsun diye ise 1 yada 5 numara. 2 numara sıcak tutmaz bence, beğendim çok kışta giyilmez ama.

hanımlar iyi diyorsunuz ama bunlar kaban kategorisinde. kaban sıcak tutmayacaksa ne tutacak? :D

5

Pelus sicak tutmaz ayrica. O baharlik havalarda giymek icin.

@chitosan 5 kışlık mı veya başka öneri yapar mısın?

@datnet 5'i ben kalin olur, kisin sicak tutar diye düsünmüstüm. O yüzden onu önerdim zaten.

(Bkz: çemen) iki-uc gune gecer. Cemensiz pastirmalar oluyor onlardan dene.

Iyice terleyip dus alirsan gecer en hizli.

yumrta yaparken kızartınca o kadar kokmuyor.

Biz hep böyle yeriz. Daha dur. Yarın tuvalet banyo da kokmaya başlayacak.

3 gün daha sabahları duş al. Gece alıp yatınca sabah yine kokuyor.

Bir hafta sabret. Sırf bu yüzden yıllardır yiyemiyorum.

kayseri pastirmasi yemissin demek ki :P. marketlerde satilan pastirmalar maalesef sehir hayatina uygun olsun diye cok baharatli yapilmiyor, pastirmada eti pisiren sey de baharatlar oldugu icin isil islem uyguluyorlar etlere. pisirip yersen, yada yemeden once cemenini ayirirsan bu kadar kokmaz. Erman toroglunun dedigi gibi o kadar para verip pastirma almissin birak koksun :)

benim anne tarafi kayserili, ben bildim bileli sucugumuzu pastirmamizi evde kendimiz yapariz. anneannemler kayseri disina ilk kez annem universiteyi kazandiginda onu okutmak icin Istanbul'a cikmislar. Istanbul'a gidene kadar pastirmanin yedikten sonra da terden koktugunu falan bilmezlermis :)

kokan pastırma değil çemen.

çemeni sıyırıp yiyebilirsin.

borsapanda

bence panda olmasın. ayıyı çağrıştırıyor. bearish sevmez insanlar

Pintipanda'ya benziyor borsapanda.

Borsa Pandası olabilir.

Ayrıca pandalar ve ayılar dünyanin en güzel hayvanlari, teesüf ederim @dafuq -.-

borsa pandora olsun

Borsa ve Panda kelimelerini duyunca aklıma Panda A...n lakaplı şahsiyet geldi. Pek sevimsizdir kendisi, site onunmuş gibi algılanmasın.

Borsacı Panda Ayhan'ı çağrıştırıyor

panda ayhan akla geliyor, kurmasın öyle:D

Panda Ayhan olayını o da düşündü, vazgeçti bu isimden, uyarılar için çok teşekkürler arkadaşlar.

kayak.

kayak

kayak

bircok kisi tarafindan soylenen bir soz var, "kayak ogrenmesi zor uzmanlasmasi kolay, snowboard ogrenmesi kolay uzmanlasmasi zor".

kayakta orta seviyeye gelmek belki biraz zaman alir, ama orta seviyeye geldikten sonra yuksek hizlarda kayacak seviyeye ulasmak cok zaman almaz. ama snowboard da orta seviyeye gelmek kolay olsa da, yuksek hizlarda konforlu kaymak icin daha fazla pratige ihtiyac vardir.

snowboard akrobasi yonunden daha keyiflidir, kayak ise hiz ve kontrol yonunden daha keyiflidir.

snowboard pist ve bol kar icin cok amacli kullanilabilirken, kayakta pist, akrobasi ve bolkar kayaklari farkli tiptedir, o nedenle genelde pistte kullanilir.

kayak pist disinda agaclar arasinda daha fazla kontrol sagladigi icin daha keyiflidir, snowboard ise bu konuda daha fazla deneyim gerektirir.

kis sporlari tesislerinde telesiyej ve teleferikler daha cok kayakcilar icin tasarlanmistir, snowboardcular bu konuda daha fazla zorlanir. Ozellikle T barlar snowboardcular icin cok daha problemlidir.

o nedenle once kayak sonra snowboard ogrenmek cok daha pratiktir.

ayakları paytak biri olarak ben snowboard ile başladım, gayette oluyor. eskiden de paten süremezdim kaykay sürerdim.

uzman desteği alın.
edit: sanki siz düşünmediniz bunu tabii :) düşünmüşsünüzdür mutlaka ama, alın cidden. iyi bir psikoterapist bulun gidin.

O kadar tanıdık bir profil ki, bir an "isminiz şu mu" diye sorasım geldi.. Elbette, büyük ihtimalle tanıdığım biri değilsiniz, ama şunu gösteriyor: bu yaygın bir durum...

Erkeğin kurumsal hayata dönmeme (ya da dönememesinin) önemli başka nedenleri de olabilir: birincisi belki de çok iyi yapacağını düşünmüyor, ikincisi çok iyi bir teklif alamayabilir ya da alamamaktan korkuyor olabilir. Artı yaş ilerledikçe kurumsal firmaya üst düzeyden giriş olasılığı logaritmik olarak azalıyor.

Adamın küçükle monopoly oynaması çok normal. Adamlar doğru dürüst hiç büyümüyor, çok zor olgunlaşıyorlar. Eşiniz burada da normal dağılımın içinde.

Ben eşinize empati yapıyorum ve zor koşullarda kendi işini kovalamasını takdir ediyorum. Siz de takdir edin, iyi yönlerine "harikasın" deyin. Bunun ona nasıl motivasyon sağlayacağını hayal edemezsiniz. Eğer elinizde ise, anlayabiliyorsanız, işinden bahsedin, onu dinleyin. Destek olun. Emin olun kendi işini yapmak maaşlı bir yerde çalışmaktan çok daha zor. Erkek olmak toplumumuzda para kazanmak ve aile geçindirmek ile eşdeğer. Eşiniz bunu sorumluluğunu Türkiye'deki her erkek gibi (ne kadar geniş rahat olsa da insan) iliklerine kadar hissediyordur ve özgüveni olması gerekenden düşmüş olabilir. Eğer böyle ise onun özgüvenini yükseltin. Bunun sonucu hem yaptığı işe, hem de çocuklarla iletişimine pozitif yansır.

Tabii, geleceği kaba taslak planlamanız lazım. Çocuklar ne olacak, nerede okuyacaklar, 10 yıl sonra nerede yaşanacak, 50 yaşında ne yapılacak? Eğer geleceğe dair ortak bir hayaliniz varsa, evlilik güzel oluyor bence. Ortak bir başarı, edinim vs. olmayabilir bakın, ortak bir "hayal" bile yeterli... Bunları daha çok konuşmanız lazım.

Siz de şunu diyebilirsiniz: yav, bunları neden ben düşünüyorum, adam bunları neden dert etmiyor, hani hayat müşterek? Bazen böyle oluyor maalesef, birinin devreye girmesi lazım. Diğer taraf çok umursamaz olursa zaten boşanma oluyor. İnşallah sizin girişiminizle eşiniz de size ayak uydurur.

Ahh ebabil, ben bu konuları genelde aklıma bile getirmemeye çalışıyorum. O zaman gayet ahenk içinde bir hayatımız var. Birbirimize gerek işyeri konularını gerek sosyal muhabbetlerimizi anlatır, paylaşırız. Bir de hakikaten hayranım ben ona. Çok zekidir. Dediğim gibi tembel biri de değil, ama her iki yönden de sıkışmış hissediyorum. Öyle ya da böyle bilgisini satamıyor, sattığını tahsil edemiyor. Yaklaşık 20 kişilik şirketi var ancak kendini döndürüyor. Valla kendisi yazılımcı olarak işe girse patron olmaktan daha fazla kazanır. Umursamaz olduğunu sanmıyorum, ama elini taşın altına sokmamak rahat geliyor.

Lütfen şöyle düşünmeyin; olay sadece para değil, ama hem vaktinin bu kadarını o işe gömüp bundan para kazanamayıp hem de evde diğer yükümlülükleri de bana itelemesi beni sanırım çok yordu. İskelet sistemimde bir sürü sorun yaşıyorum, doktor muhakkak spor yapmamı önerdi. Bunu biliyor, ama ben spor yapacağım zaman evde çocuklarla (özellikle de bu sene büyükle ders çalışacak) duracak birimizden birinin olması lazım. Evde çocukları anneanne/teyze karşılıyor ama sorumluluk ebeveynin olmalı. Haftanın bir günü onun basket günü bir günü muhakkak toplantısı var, 3 gün kaldı. Onda da ya trafik sıkıştı (ona göre çıksa), ya server yedeklemesi oldu, hep bir bahane geç kalıyor.

anladım. vallahi ciddiye alın bu işi. birikiyor birikiyor sonra genelde kadınlar patlıyor. Kızın sınav dönemi artı stres yaratan bir durum. Sizin durumunuz anlatımınızdan hissettiğim kadarıyla kolaylıkla olumlu bir havaya dönebilir.. Bence kolay aşılabilecek şeyler. Diyalogu artırmak lazım... İyiye gitmiyorsa, psikolog düşünebilirsiniz.