Herkesi öldürebilir. 27 yaşında, 24 yaşında, 33 yaşında ölenler oldu. Ve bu vakalar Türkiye’den. Buna karşın 85 yaşında, 100 küsur yaşında olduğu halde ölmeyenler oldu. Yaşlılar ve kronik hastalığı olanlarda istatistik olarak risk daha yüksek. Önleminizi alın. Sosyal mesafeyi koruyun. Dışarı çıkarmayın. Babanızla birlikte yaşayanlar da zorunluluk hali dışında dışarı çıkmasın.

stentliler de yuksek risk grubu maalesef. buradan ayrintili okuyabilirsiniz www.bhf.org.uk

Coronary heart disease, such as a past heart attack, stent, or bypass surgery (at any time)
Over 70 years old
High blood pressure (hypertension)
Pregnancy
Diabetes
Lung disease, including asthma
Chronic kidney disease
Stroke
Vascular dementia or small vessel disease in the brain
Body mass index of 40 or over (severely obese)
Smoking - because the act of smoking (putting your hand to your mouth) increases risk of catching it, and because it damages your lung health.

@free ersun yanal da öyle o zaman

@mizah seviyesi fazla olan yazar onlara bakma hocam onlarin tuzu kuru youtu.be

Su ana kadar ogrendigim kadariyla vucuda giren virus miktari cok onemli.

Sıkıntı olur mu evet olur

ben de farkettim. sanırım oyuncular ilk bölümlerde role ısınma turunda oluyorlar. sonrasında karakterle daha iyi özdeşleşme kurup ona doğru evriliyorlar. Sevdiğiniz dizilerin ilk bölümlerine bakın, benzer şeyleri görürsünüz.

Bir çok dizide fark ettim ben bunu, genelde 1-2 bölüm sonra roller ve sesler oturuyor. Sanırım oyuncu kendini izledikten sonra daha iyi şekil veriyor karaktere.

Ya da yönetmenle vs beraber karar veriyorlar buna.

en belirgini burhan altıntop

1. bölüm ile son bölüm arasında dağlar kadar fark var, yavaş yavaş oturuyor karakter.

www.youtube.com

John Bloor’un dediği gibi çoğu dizide olan bir şey. Bir örnek de ben söyleyeyim: Diriliş Ertuğrul. İlk bölümlerde Engin Altan Düzyatar normal normal konuşurken ileriki bölümlerde abarttıkça abartıyor konuşmasını.

d

a

Bir şeyi düzelteyim. Tehcir dediğiniz şey göç ettirme demektir. Yazdıklarınızdan bunu kastetmediğinizi düşündüm. Bilin diye düzeltmek istedim.

@microfi biliyorum tehcirin ne demek olduğunu. Almanya hariç diğer onca ülke soykırım yerine tehcir uygulamıştır, türkiye de dahil. Gerçi türkiye asimile etmek için ama o da tehcir etmiş sonuçta

Şıklar arasında D öne çıkıyor. Diğer şıkların da belli oranda payları var.
Belirttiğin zaman aralığı ise yaşanan olaylar neticesinde akla daha çok Almanya'yı getiriyor.

Yahudiler daha çok bulundukları yerlerde rahat durmadıklarından göç etmek zorunda bırakılmışlardır. tarihte bu nedenle yaptıkları ve yaşadıkları kaynaklarda okunabilir.
Bir çok ülkeden sürgün edilmişlerdir.
Parayı kullanmasını bilip ülke ekonomilerinde büyük oranda bir güç elde etmişlerdir.
Kuralları şudur: borç alma, borç ver. Kredi, faiz denildiğinde dünyada işin temeli bunlara dayanır.
Salgın nedeniyle imf den borç almak için sıraya giren ülkeleri görüyoruz. imf'nin yahudiden bağımsız bir kuruluş olduğunu da sanmıyorum. Hangi şartlarla bu ülkelerin borç alacağı da diğer önemli bir husus.
Almanya'da da Yahudiler bir zaman çok acılar çekti ama bu abartılan sayıda olmadı.
Son yıllara bakarsak Almanya'da diğer yabancıların can ve mallarına zarar verilip Yahudiler aleyhine hiç bir şey olmuyorsa bu Yahudilerin siyasi ve ekonomik Almanya'yı da ellerine aldığını gösterir.
Nazilerin Türkler de dahil yabancılara karşı uyguladıkları şiddet çok kereler gündeme geldi.
Ama Hitlerden sonra Yahudiler aleyhine hiç bir haber söz konusu değil nedense.
Yine araştırılırsa çeşitli yerlerde pakraduni, sebetay olarakta bilinirler.Etyopyada bile siyahi Yahudiler bulunur ve falaşalar olarak bilinirler.

Dini olarak kendilerini üstün olarak kabul etmelerinden de kaynaklanmakta. Ayrıca ezelden beri mevzulardan çok güzel sıyrılma gibi durumları var. Hoşumuza gider yada gitmez ama adamlar ticarette ve bu gibi durumlarda yetenekli.

Yoktu, kisa cevap bu. Kotu yahudi vardir, kimileri birilerini de somurmustur ama bir halki yillarca yasadigi yerden surmek ya da daha kotusu oldurmek icin gecerli sebepler midir bunlar?

Olayi biraz da tarihsel acidan dusunmek lazim; Yahudilere karsi onyargi tarihin hemen her doneminde var, bunun nedeni de cok karmasik degil aslinda. Bu kitlenin kendine ait bir devleti yok, cogunlukla baska toplumlarda azinlik olarak yasiyorlar. Bu nedenle belli isleri yapmalari belli sektorlere girmeleri yasak. Bu da onlara ticarette soz sahibi olma sansi taniyor zira hem ticarette bir engel yok, hem de diger dinlerde faiz, finans, borc vb kavramlari hos karsilanmazken yahudiler bankerlik misyonunu yerine getiriyorlar. Ha buradan hareketle de tarih boyunca her yahudi bankerdi, hepsi zengidi falan gibi anlasiliyor o da sacma tabi ki. Bir cogu esnaf, zanaatkar falan insanlar. Kendi kulturleri de baskin oldugu icin azinlik olarak yasadiklari ulkelerde asimile olmak yerine birbirlerine bagli bir cemaat halinde yasiyorlar. Eh zenofobi uzerinden siyaset kasmak dunyanin hemen her yerinde, hemen her zaman tuttugu icin de bu insanlar tarihin gunah kecileri olmuslar iste. Zira orta cag avrupasinda bir papazin da yahudi banker stereotipi yaratip "Bunlar yuzunden basimiza tas yagacak" demesi Hitlerin "Bunlar yuzunden bu haldeyiz" demesi kadar ya da bugunun benzer demecleri kadar is yapiyor.

a.

adamlar 1950'ye kadar devleti bile yok. nasil d oluyor?

Acil degilse ertele.

Acil değilse erteleyin. Doktorların dediğini aktarayım: Ölmüyorsanız gelmeyin!

bazı özel hastanelerde doktorlar evde hizmet veriyorlar. en azından doktorla durumu telefonda görüşerek, gidip gitmemen konusunda fikir edinebilirsin. biz şimdi sana gitme desek belki de önemli bi hastalığın var bilemeyiz.

rontgen odasından virüs kapmazsan hiç biyerden kapmazsın.

göğüs ağrısı ve haftada bir öksürürken hafif kan parçası gelmesi.

gidene de bakmıyorlar ki...
doktor şu an hiçbir şey yapamayız demiş ablama. Gitseniz de düzgün ilgilenilmeyebilir. Özele gidin imkanınız varsa bakmayın o hepsinin pandemi olduğu lafına özeller hala parayla hasta bakıyor.

@eksi sozlugun tatli insani:

ozel de risk daha mı düşüktür peki? şimdi devlet gelme kardeşim derken özel gel kardeşim problem yok diyor zaten.

Ben 2 kere gittim. Şimdiden böyle panik yapıyorsan gittikten sonra kendini kolonyayla komple dezenfekte edebilirsin.

@ashleybon panik değil temkin diyelim. malum, sorunum solunum organımda olunca virüsün direkt etki ettiği yer olduğu için bir kaç kere düşünüyor insan.

öksürürken kan gelmesi sebebiyle gitmenizde fayda var bence. bir şey varsa ilerlemeden önleminizi alırsınız.

polise olayı güzelce anlatır söylersen hiç bişey olmaz bence

polis şikayet edeni ifşa etmez. polis hiç ihbar kaynağını kesmek ister mi?
şikayet edin.

Valla öyle de ifşa eder ki :) İsminizi vermeyin mümkünse.

Bizim komşu apartman kapısında uyuşturucu kullananları ihbar etti, Nalan hanımın şikayeti üzerine geldik dediler aşsksşfkflşflf

%90 adın soyadınla şikayet ettiğini söylerler. genel olarak böyle oluyor çünkü.
* arabaları cadde üzerinde park ediyoruz apartman olarak. caddenin karşısında bi işyeri var. trafiğe şikayet etmiş bizim araçları. polis geldi, anons yaptı. Araçları çekmek için çıktık. İlk söylediği şey şu karşıdaki işyeri şikayet etmiş sizi, oldu. ahahahhaa

Polis şikayet edeni ifşa etmez diyenlerin mevcut uygulamadan haberi yok galiba. Polis maalesef şikayet edeni söylüyor arkadaşlar. Söylemeyebilir de ama tamamen talih işi. Öte yandan şunu da ekleyeyim: CİMER şikayetlerinizde de şikayetçinin kim olduğu bildiriliyor. Dolayısıyla bunu bilin öyle davranın.

İhbar benim işim:) Bu yıl sokaktaki 2 kavgayı şikayet ettim. Kavgadan sonra kimse ulaşmadı bana. Komşumu da ihbar ettim. Onlar ismimi sormamıştı ama ben ismimi oturduğum daireyi söyledim. Ha bir de cimer şikayetlerimi burada dediğim gibi komşumun tanıdığı zabıta amiri direkt kendisiyle paylaşmıştı.

İhbar edenin kimliği gizli kalmalı. Yukarıdaki örneklerde gördüğünüz gibi tamamen şans işi. İŞini layıkıyla yapan biriyse söylemez, söylememesi de gerekir. Arada bir alışveriş varsa zabıta örneğinde olduğu gibi dilekçelerinizden noktasına virgülüne kadar haberdar olurlar. Mesela ben bu Çankaya belediyesine bağlı zabıtayı tam 5 kez şikayet ettim ama kimin tanıdığıysa 'uyardık' bile demediler ama olsun ben yine de şikayet etmeye devam ediyorum.

Osmanlıca böyle bir şey değil. Yine de doğru, böyle tamlamalar kurulabilir.

Esrar-ı Hayat, Hayatın Sırları anlamına gelir. Tamlama olarak doğru.

esrar-ı beka, esrar-ı aşk kalıpları kullanılıyor, hatta kitap ismi. dolayısıyla bu da olur heralde

Son çıkan testlerle süreyi 15 dakikaya kadar indirdiklerini söylediler.

Edit: Özür dilerim, dikkatsiz okumuşum. Ben tanı testlerinden bahsediyorsunuz sanmıştım.

1,5 yıl kadar.

1 yıl

aile kendi arasinda bunu paylastiriyor oncelik olarak, anlasirlarsa sayet. anlasamazlarsa araci kurumlardan yardim istenebiliyor, exper talebi vb. ya da hukuki surec basliyor, hukuki tum surece guncel ictihata gore hakim degilim, ama kardeslerden biri ya da topluca basvuru yapilabiliyor, devlet mudahale ediyor, ama sistem yine ayni. experler deger biciyor, bilirkisiler mudahale ediyor.

Deger uzerinden hesaplanmiyor ki. Arsa var diyelim. Babaniz yasiyorsa kendi payini alir, kardesler kendi payini. Gayrimenkuller boylece paylasilir. Herkes tum mallardan payi oraninda hisse alir.

6 kişi tüm terekeye ortak olur. Sonrasındaki mal paylaşımı sizi ilgilendirir. Aranızda anlaşabilirsiniz. Bankada para olsa mesela veraset ilamı ile kendi payınızı başvurup alırsınız bankadan onda sorun olmaz. Evlerin hepsine ayrı ayrı 6 kişi ortak olacak. Verdiğim Bilgi yanlıs ise biri uyarsın silebilirim.

Ölümden önce bir şey yapılmadıysa, ölümden sonra resmi mirası devlet otomatikmen bölüyor mirascılara.

Dairenin tapusunda 6 çocuğun da hissesi oluyor, arsada da, banka hesabında da. Ne varsa hepsine mirascılar hissedar oluyor, baba hayattaysa o da pay sahibi elbette.

Sonra kardeşler kendi aralarında atıyorum, istanbul'daki daireyi büyük abiye, İzmirdekini büyük ablaya, arsayı küçük kardeşe, tarlayı ortanca kıza vs diye kendi aralarında anlaşırsa o mülk üzerindeki diğer 5 hissedar hisselerini tek bir kişiye devredecek.

Yani atıyorum 5 kardeş dairedeki hisselerini bir kardeşe, diğer 5 kardeş arsadaki hisselerini diğer 1 kardeşe tek tek tapu edilecek.

Dağıtımda anlaşma olmazsa izaleyi suyu davası taleple görülür. Bunun için bir avukata danışın.

Herkes bir şey yazmış ama içlerinde tek doğru Topalordek'in yazdığı. İzaleyişuyu yani ortaklığın giderilmesi davası açılması gerekiyor. Mahkeme paylaştırıyor. Aranızda anlaşırsanız bunu mahkemeye bildiriyorsunuz. Bir avukata danışmanız gerek+1.

araya kaynak yapabilir miyim? miras paylarını mesela arsa payı edevlet üstünden görülüyor mu? nereden bakılması lazım?

@not dark yet paylaşım yapılıp miras dağıtıldıysa adınıza tapu görünmeli. Tapu diye aratın çıkan sonuçlarda üzerine olan tüm mülklerin tapu kayıtlarını ve hisse bilgilerini görebilirsiniz.

Peki birde vergi olayı var. Bu paylaşım anne hayattayken eşit bir şekilde dağıtılsa vergiden muaf mı olunur? Öbür türlü ölüm yoluyla mirqz paylaşımında ciddi bir vergi yükü var sanırım. Bir de şöyle bir durum varsa, mesela anne hayattayken onun hesapları mesela kim tararından yönetiliyor bilmiyorum, örneğin kurnaz bir dayı vefat öncesi kendi hesabına diğer kardeşlere haber vermeden para aktardıysa bu geçmişe yönelik incelenebilir mi?

Bunu şundan dolayı soruyorum, bu işlem kesinlikle adil bir şekilde dağıtılarak yapılması gerekiyor,zira dayıya vs hiç bir şekilde güven malesef duyulmuyor.

Ayrıca bu bahsedilen izaleyi suyu davası kardeşlerden biri istese dahi açılır mı yoksa 6 kardeşin beraber başvurması mı gerekir?

ortaklığın giderilmesi davası bir ortak tarafından dahi açılabilir.
biz de benzer süreçten geçtik ve kalan tüm mallar 3'e bölündü. şu an bununla ilgili bir sıkıntımız yok.

değerleri farklı daireler, arsalar vs varsa aile olarak bunların satılmasını istiyorsanız satarsınız. kendi paylarınızı da satabilirsiniz. ama burada önce ortaklara önermeniz lazım unutmayın. yoksa satış iptal edilebilir.

ortaklığı giderme davası da önermiyorum haraç mezat satılır herkes zarar eder.

haklarınızı bilmeniz lazım. misal ortaklardan her biri kalan o mallardan birinde oturma hakkına sahip. ama orada oturuyor olması diğer ortaklara kira vermeyeceği anlamına gelmez.

mirasçılık bir şirket gibi düşünün. siz artık baba da varsa 7 ortaklı bir şirketsiniz. baba yoksa 6 ortaklı bir şirketsiniz. bütün kararları buna göre almalı, kira gelirleri vs paylaşmalısınız.

intikal vergisi rayiç üzerinden belirleniyor. eğer 100 daire falan kalmadıysa çok fazla vergi çıkmaz. zaten çıkan vergi de öteleniyor ve taksitlendiriliyor. ona çok kafayı takmayın o işlemleri herkesin imzasıyla bir an önce bitirin.

ortaklardan biri bile imza vermezse tapuyu da alamazsınız.

Kurnaz dayı annenin hesabından kendine para aktardıysa elbette banka kayıtlarında gözükür bu, böyle birşey olduysa dava açarsınız ve dayı o parayı ablasının ona niye gönderdiğini ispatlamak zorunda.

gitme canın sıkılıyorsa bir arkadaşınla buluş kalabalık olmayan bir yerde

yani işe gidip geliyoruz. birçok insan gidiyor. home office alanlar olmuştur muhakkak ama az. henüz öyle karantina durumlarında değiliz. italya da olmadık henüz, wuhan da. yani ne zamanki patır patır insanlar ölmeye başlar, o zaman evlere tamamen çekiliriz. ne yapalım da.

Spora gitme. En tehlikeli yer bence. Ben dondurdum bugün. Online oyun, film, kitap. Bunlara sarabilirsin. Ben de dışarı çıkmayacak ve ders çalışacak olan gruptayim. Spora gitmemek çok yıpratacak ama bir şeyler bulacağız.

Arkadaşların evine vs. Gelsin buluşmaya ya da sen git. Dışarısı harbiden problem.

Ben bugün kütüphaneye dahi gitmedim. Gidecektim. Hazırlandım evden çıkmadım. Ben de cahil gibi davranmak istemediğimden yaptım. Bir de İtalyan gençlerin yazdıkları falan Twitter'a düşüyor arada. Onları okuyunca toptan vazgeçtim.

Ben her gün "çok şükür eve attım kendimi biraz kafa dinliycem nihayet" mottosunda olduğum için benim acayip işime yaradı :D Gerçi evde de çok duran bi tip değilim ama oldum olası kalabalığa giremem, basıyolar. İsabet oldu. Aynen sen de kafa dengi bikaç kişi alıp temiz hava aktivitelerine yönelebilirsin belki.

Enfekte olunca semptomları çok hafif atlatsanız veya görünürde bir şey olmasa bile başkalarına bulaştırabilirsiniz. Virüs de ne kadar yayılırsa hastanelere kapasitelerinin üstünde hasta dolacaktır. Bu da ölümlü vakayı birden bire artıracaktır. Unutmayın, COVID-19 kısa sürede katlanarak çok hızlı yayılan bir virüs. Virüsün hızlı yayılmasını önlememiz önemli zira uzun zamana yayılmış enfekte hasta sayısı kısa zamanda patlamış hasta sayısından çok daha iyi. Önemli sayıdaki enfeksiyon kapmış hasta için yoğun bakım, önemli bir kısmı için de ciddi müdahale gerekecek. Bu yüzden biz hayatta kalsak bile virüsü yaymamak için her şeyi yapmalıyız.

Şu bir iki ay her şey normal seyrindeymiş gibi yaşama lüksümüz yok. Önceki nesiller neler neler yaşadı. İnsanların başına her gün ne felaketler geliyor. Bu kadarına katlanmak hiçbir şey.

İşe gidip geliyorum, otobüste eldiven takıyorum. Ellerimi bol bol yıkayıp dezenfekte ediyorum. Spor konusunda kararsizim.

Evde durmak benim için sıkıntı değil hatta işime gelir ama hayatın bı yönüyle normal seyrinde devam etmesi psikolojim için daha faydalı olacak.

redditte zaman cabuk geciyor

Sen bize lazımsın hocam gitme.

Oyun bence riskli, bir dolu insan kapalı bir ortamda en az bir buçuk saat süreyle dipdibe oturacak.

Üye olduğum kütüphaneden bir süre tedbir nedeniyle kapalı olacaklarına dair mesaj geldi az önce bana. Kadıköy belediyesi de tüm etkinlikleri iptal ettiğini açıkladı.

yüz defa soruldu bu soru. normal gribin aşısı var. bunun herhangi bir tedavisi/aşısı yok şu an. bu kadar panik havası ve önlem olmasaydı sayılar çok daha ciddi olabilirdi.

ölüm oranı %3,6. dünyada mesela 1 milyar insana bulaştığını düşünsene. 36 milyon insan ölebilirdi belki de. Kaldı ki durum hala ciddi. Çünkü bulaşmasını engelleyemiyorsun. Neredeyse dünyadaki bütün ülkelere yayılmış durumda.

Tek sorun ölüm değil. Ölüm istatistikleri çarşaf çarşaf ortada ama hastalığı hasarlı atlatan insan sayısını bilmiyoruz.

Tedavisi, önlemi de yok. Yani bu hastalığa özel bir tedavi yok.

Ayrıca yayılma hızı inanılmaz. Organ nakli sonrası görülen tedaviler ya da kemoterapi yüzünden bağışıklık sistemi zayıflamış bir sürü insan var. Hastalığın yayılmasını önlenemediğin sürece bunlar büyük risk altında.

ben de anlamıyorum bunu. özellikle gen. yaş gruplarının hastalığı hafif atlattığı bildiriliyor. hijyen kurallarına dikkat edip kalabalık yerlerde bulunmadıkça durumun vahim olmadığı açıkken, maske, el dezenfektanı ve gıda stoğu yapan insanları gördükçe garipsiyorum.

milletin canı tatlı ya

Derdi dünya olanın dünya kadar derdi oluyor. O nedenle fazla yapışmamak lazım

Ben de durumun vahametini idrak edemeyenleri gördükçe garipsiyorum. Öncelikle COVID-19 bir grip türü değil. Semptomları benziyor sadece. Öte yandan virüsün öldürme oranı düşük değil. Size belki az geliyor olabilir ama yüzde iki çok yüksek bir rakam. Özellikle 60 yaş üstü ve kronik rahatsızlıkları olanlar için büyük tehlike. Gençlere bir şey olmasa bile o gençler diğer yaşlılara bulaştırıyor. Çevrenizde hiç mi sevdiğiniz 60 yaş üstü insan, anneniz, babanız vb. yok? Bu yüzden gençlerin de kendilerine bulaşmamasına dikkat etmesi gerek. Ve bu çok hızlı yayılan virüsün ilacı, aşısı yok! Dünya nüfusunun yüksek çoğunluğunun bu virüsten etkilenme ihtimali var. Bu durumda yüzde ikinin ne kadar büyük bir rakam olduğunu tahayyül edebilirsiniz sanırım.

Kişinin kendisinin korkmasından çok sevdiği ,anası babası ,çocuğu zarar görecek diye korkuyor. Yoksa genç sağlıklı insanlar ve bakmakla yükümlü kimsesi olmayan insanlar kendi için daha az korkuyor olabilir.

Bir de insanların hiç risk grubundaki yakınları olmasa bile topluma karşı sorumlulukları var. Virüs ne kadar yayılırsa o kadar tehlikeli. Bu yüzden yayılmasını önlemek için ne kadar tedbir alınırsa o kadar kişi korunur. Ha bir de Çinli büyükelçinin dediği gibi o yüzde ikiler de rakam değil, can.

Hayır. Bunu defalarca söylediler.

Kim defalarca söyledi bilmiyorum ama Dünya Sağlık Örgütü bu konuda açıklama yapmış. Böyle bir risk var ve doğrudan temastan kaçının diyor:

Coronaviruses are a large family of viruses that are common in animals. Occasionally, people get infected with these viruses which may then spread to other people. For example, SARS-CoV was associated with civet cats and MERS-CoV is transmitted by dromedary camels. Possible animal sources of COVID-19 have not yet been confirmed.

To protect yourself, such as when visiting live animal markets, avoid direct contact with animals and surfaces in contact with animals. Ensure good food safety practices at all times. Handle raw meat, milk or animal organs with care to avoid contamination of uncooked foods and avoid consuming raw or undercooked animal products.

www.who.int

Microfiction, aynı sayfadaki alt başlığa bakarsanız evcil hayvanlardan gecmedigini yazmışlar. Duyuru sahibi de kendi kopeginden bahsediyor.

Can I catch COVID-19 from my pet?

No. There is no evidence that companion animals or pets such as cats and dogs have been infected or could spread the virus that causes COVID-19.

@fraise

Haklısınız, görmemişim. İyi ki düzelttiniz. Teşekkür ederim.

Bir not düşeyim hemen: Maske virüsün size bulaşmasını önlemiyor. Eğer enfekte olduğunuzu düşünüyorsanız başkalarına bulaştırmamak için maske takmanız gerekir. Erkekseniz bıyık ve sakallarınızı kesmeniz de gerekiyor maske kullanımıyla birlikte.

napıcaksın stok yapıp? hasta mısın, yaşlı mısın, kronik hastalığın mı var, sağlık çalışanı mısın? asıl bunların takması gerekiyor ama stokçular yüzünden asıl risk grubu, taşıyıcılar ve korunması gerekenler bulamıyor maske.

Microfiction +1 demeye geldim. En koruyucu olanlar n95 ama onları da 4 5 saatte bir yenilemek gerekiyor; fiyatları da 40-45 lira arasındaydı en son. Bunun yerine hijyene dikkat etmek çok daha mantıklı.

arkadaşlar sözlükte bir arkadaş paylaşmıştı. maske takmak, takmamaya göre 5 kat daha etkili diye. filtreli olan maskelerden birini almak mantıklı. sürekli maske almakla uğraşmaya da gerek kalmaz.

abi kim uyduruyor bu maskenin sadece hastalar için olduğunu ya? BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİZ DÜŞÜKSE takabilirsiniz. bulaşmasını önlemiyormuş. bu mantığa göre el yıkamak da önlemiyor.

Sözlükte biri öyle yazmış olabilir. Siz Dünya Sağlık Örgütü'nün internet sitesindeki açıklamalara itibar edin. Tam aksine maske kullanımının enfeksiyon riskini artırma ihtimali de var. Kesin olarak beş kat daha güvenli diye bir şey söylenemez.

@ryhmer Kim mi uyduruyor? Bakın Dünya Sağlık Örgütü'nün sitesinde ne diyor:

Only wear a mask if you are ill with COVID-19 symptoms (especially coughing) or looking after someone who may have COVID-19. Disposable face mask can only be used once. If you are not ill or looking after someone who is ill then you are wasting a mask. There is a world-wide shortage of masks, so WHO urges people to use masks wisely.

WHO advises rational use of medical masks to avoid unnecessary wastage of precious resources and mis-use of masks (see Advice on the use of masks).

The most effective ways to protect yourself and others against COVID-19 are to frequently clean your hands, cover your cough with the bend of elbow or tissue and maintain a distance of at least 1 meter (3 feet) from people who are coughing or sneezing. See basic protective measures against the new coronavirus for more information.

www.who.int

Maske takmayın. Tüm uzmanlar maske takmayın derken, ekşide biri yazmış 5 kat etkiliymiş demeniz çok saçma. Maske sağlık çalışanları veya özel ihtiyacı olanlar için. Kalan nüfus için bir işe yaramadığı gibi ihtiyacı olanların ulaşmasını engelliyor..

Kendine iyi bak, sağlığına dikkat et.

10 yıl sonra bile keşke demenizi gerektirmeyecek bir yaştasınız. ne yapmak istiyorsanız yapın, herhangi bir aceleniz yok.

Özgüvensizliğini tek başına yenemiyorsan yenebilmek için psikolojik destek al. Bunu halledersen istediğin her şeyi yapmaya gücün olur.

Bir sekoya ağacını dikmek için en iyi zaman yirmi yıl öncesiydi. Bir sekoya ağacını dikmek için en iyi ikinci zaman ise şu andır.

aliskanlik edinmek icin dogru yontemleri kullanmadigindan.
gecmiste yasamayi nasil birakirsin bilmiyorum. belki bir gun bikarsin benim gibi.

Herhangi bi şeye bağımlı (insan, alkol, abur cubur, sigara vs) mısın peki bu durumundan ötürü? Öyleyse onu bırak. Herhangi bi bağımlılığın yoksa bu en güzeli zaten, çünkü geriye bi tek kabuğunu çatlatman kalıyo. Rahat hissettiğin bölgeden zorla çık yani :)

erteleme, bahane üretme, ne yapmak istiyorsan hemen yap.
bol bol gez, tek başına olsan da gez.
yerleşmiş önyargıların varsa oları yıkmak için ufak ufak adımlar at.
not: 32

Sağlığına dikkat et.
Eğer yapabiliyorsan maaşının belli bir yüzdesini kenara ayırıp birikim yap.

(bkz: Moğollar)

yaşlı erkek, baba yerine geçen. analık da var buna benzer.

Üvey baba anlamında aslında.

İhtiyar adam demek. Küçümseme iması barındırır.

moruk

Yedek, aslının yerini tutmayan, küçümseme iması. Halk dilindeki karşılığı da üvey babadır. Analık-babalık.

Imkansız.

Evet.

inanan varsa açıklasın biz de inanalım. kendisinin arkasında doğuş grubun olduğunu düşünüyorum.

O lobi, destek, arkasina almayi calisarak ediniyor zaten. Dogus Grubu ya da baska bir kisi ya da kurulus "acaba simdi kime destek olsak, cekilis yaptik Acun cikti" demiyor.

“Networking”, bağlantılar kurma, insan ilişkilerinden yararlanma da kişinin kişisel becerilerine dahil. Çalışkanlıkla bu özellikleri birleştirince pekâlâ mümkün.

Daha kariyerinin başındayken, iş saatinde kaytarıp patronunun odasında uyuyan, iş saatinde iş yerini terk edip goygoya giden adamın çalışkanlık, azim, tırnaklarıyla kazıyarak geldi hikayeleri falan hiç inandırıcı değil.

kişisel mi zekası? vallahi agam eğleniy bizimle

adamın özel bir zekası, yeteneği veya çalışkanlığı olduğunu düşünmüyorum. Gayet sorumsuz, sıradan bir insan.

Pek sanmıyorum. Ama olabilir, imkansiz degil.

Iyi yerlere gelmenin tek sarti ustun zeka falan da değil. Doğru zamanda dogru yerde olmak, dogru zamanda dogru kisilere denk gelmek, sans faktoru var.

www.youtube.com burada kendisi anlatıyor hikayesini.

Sosyal zekasi ve empati yetenegi yuksek birisi. Dogru zamanda dogru yerde bulunduysa firsati iyi degerlendirmis olabilir.

sadece çalışarak: imkansız.

Dogru zaman dogru kisiler dogru yer. Bunlari yakalamis. Bu da % 90 sansla olur

@crown açıklayıcı oldu.inandık mı hayır. bu tarz adamlar para aklama para taşımada kullanılır. bağlantı kurma çevre yapma vs bunlar tamamen desteksiz olmaz. yolda yürürken herkesin karşısından ferit şahenk gelmiyor, o kadar kolay değil o bağlantı kurmalar.

Hayir. Olay dis destek olup olmamasi degil, dis destek illa bir noktada gelecek. Dis destegin niye geldigi daha onemli. Burada zeka ve caliskanlik icin gelmedigi acik. Konusmasinda muhabirken tv sektorunde genel mudurlerle kanka olan, onlara ilk isimle hitap eden biri izlenimi veriyor. Ya insan iliskilerinin cok iyi olduguna inanacaksin. Ya da arkada anlatmadigi baska iliskileri olduguna inanacaksin.

acun'un her başarısına çalışarak ulaştığına inanabilirim ama 90'ların ortasında show tv'de nasıl işe başladı onu merak ediyorum. röportajlarda bunu 'bir gün show tv ile yolum kesişti' şeklinde anlatıyor fakat başka ayrıntı vermiyor.

Sanmıyorum türkiyede özellikle böyle büyümesi sadece kendi çabasıyla olan bişey değil. Arkada mutlaka birileri var ki bu adam TV kanalı filan aldı bir anda show da filan var mısın yapan adamdı yani..

Bir de su var, o kadar buyuk medya kurulusu batida cok guzel tutan o yarisma programi formatlarini buraya ithal etmeyi akil edemedi veya beceremedi de sadece bu lise mezunu dogru durust yabanci dili bile olmayan (o zamanlar ingilizcesi yes/no seviyesindeydi bu adamin) adam getirerek show tv'den parayi vurdu? Kesin bir sey diyemem ama pek mantikli gelmiyor.

Show TV'de yaptigi o programlarla parayi vurdu, oradan ayrildiginda alacaklarini aldi ve o parayala kanal satin aldi. Cok iyi hatirliyorum, Show TV'in Acun'a olan borcunun miktari basina yansimisti ve "ulan adam bu parayla muhtemelen yeni kanal satin alir, baska kanalda ise girmesine gerek yok artik" demistim kendi kendime, oyle de oldu.

(bkz: ottoman history podcast)

Yaratıcısı da Emrah Safa Gürkan'dır.

atilganblog.blogspot.com

Mendirek.

dalgakıran denir, amacı fırtanılı havalarda dalgaların karaya kadar ulaşıp limanda bekleyen teknelere zarar vermesini engellemektir, dalga ilk önce kayalara çarpar böylece gücünü/enerjisini yitirir.

herkese teşekkür ederiim. yeni bir bilgi. mutlu oldum.

Yok boyle nal gibi goz ciziyordu adam portre ciziyordu sadece sanirim

Mihri Müşfik Hanım?

Haa erkek ressam mı?

Erkekti ya boyle resmin yarisi gozdu sadece mihri hanim degil

Fikret Otyam demeye geldim.

o da değil hocam ya. nasıl bulamadım kafayı yiycem uyuyamadım.

alper caniguzun dili hem basit hem de akici bi anlatimi var.

Fransız yazarın Türkçe kitabı diyorsanız Jean Christophe Grangé'nin kitapları çok akıcı, kolay okunurdur.

@pide, günlük dil mi kullanıyor peki alper canıgüz? Hiç duymadığın kelime var mıdır mesela kitaplarında?

evet gunluk dil. bi kitabinin ilk sayfasini cektim simdi: i.imgyukle.com

etiler'de yeni yeni meşhur olmaya başladığında vedat milor'a başarısının sırrını uyumamak olarak açıklamıştı. sapıklık derecesinde işine bağlı bir adam. başladığı nokta ve son hali arasındaki fark buna bağlı. son halinde de para, şan - şöhret, dünya jet sosyetesine adım atmış vaziyette. hayatı kaçırdığını söylemek zor.

hayattan ne anlaşıldığına göre değişir hayatı kaçırmak. hiçbir şekilde işle ilgilenmeyip kazandığı paralarla dünyayı gezseydi hayatı yakalamış mı olacaktı? cem yılmaz paraya ihtiyacı olduğu için mi yeni film çekiyor? en tepeye oynuyorlar, hayatı yakalamak onlar için başarılı olmak olabilir.

Biz kaçırmıyor muyuz asıl?

Hayatı yaşamanın sonsuz yolu var. Orhan Pamuk yaptığı işin bir odaya kapanıp yıllarca o odada çalışmak olduğunu söylüyor. Kara Kitap'ı yazmış birine hayatı kaçırıyor diyebilir miyiz? Bir odaya kapanıp okuyup yazmak da saat 6'da kalkıp bütün gün çalışıp gece 1'de yatmak da hayatı kaçırmak değil. Orhan Pamuk bütün vaktini eğlence, seks, gezip tozma vb. ile geçirseydi bu hayatı yakalamış mı olacaktı? Ona aynı hissi verecek miydi?

Velhasıl, insanların hayatı farklı yaşayışları var. Hayatı kaçırmak böyle bir şey değil. Arzu ettikleri hayatı yaşıyorlar ve bundan memnunlar.

Mesela asyalıların bir yemeği var. Yeseydim, en sevdiğin yemek o olacaktı. Ama hiç yiyemedim. Bu sebeple karnıyarık en sevdiğim yemek. Belki sonsuza kadar böyle kalacak. Bu beni üzmez. Çünkü o yemeği bilmiyorum zaten.

Bir ikincisi herkes gerçekten aynı şeyden zevk almıyor. Bu dolu restoran, kendisinden selfi objesi olarak faydalanmak isteyen insanlar; belki aklına gelen en güzel hayattan daha keyiflidir onun için. İstese yarın bırakıp hepimizin toplamından daha "süper" yaşayabilir. Yapmıyor olması, zevki bundan alıyor olmasından olamaz mı?

Adam katharsisini bulmuş her gün yeniden yaşıyor belki. Kendimiz için üzülelim.

hayat anlayışımıza bağlı bu. herkes starbucksta kahve içip arkadaşlarıyla sinamaya gidip sosyalleşmiyor. kaldıki adamın ortam tam anlamıyla jet-set. ne yapsın zibilyonluk arkadaşlarıyla kahve bardağına nesröt yazıldığını görüp instaya mı atsın adam. muhtemelen kendi teknesinde arkadaşlarını ağırlıyordur, kendi evindeki sinema salonunda arkadaşlarıyla film izliyordur, başka bir arkadaşının jetiyle 2 saatliğine italyaya gidiyordur falan filan. bizim hayat anlayışımızla onunki arasında dağlar kadar fark olması gayet doğal.

Hayati kacirmak diye bahsedilen sey sanirim dusunmeden para harcamak
Bu hayati yasamak degil

yahu ben adamın her storysini izlediğimde işte istediğim hayat diye götüm yanıyor. messinin ağzına et tıkıştıran adamdan bahsediyoruz ne hayat kaçırması:) adam dün mykonasa gitti yaz sezonu için burger açayım mı diyor. özel jetlerle dolanıyor dünyayı. her yerde vip karşılanıyor. yemek içmek spor seyahat sosyal çevre.. hepsinde a kaliteye sahip. yani czn burak falan desen hadi tiktok tayfayla takılıyor vs derdik de.. çok yanlış adamı sorguluyorsun. senin sosyal hayat dediğin ne ki? adamın dubaide mykonastaki mekanlarında hayatımızda yaklaşamayacağımız haatunlar masa üstüne çıkıp twerk yapıyor.

Bu nasıl saflıktır ya, Nusret'in ciddi ciddi saatlerce çalıştığını düşünenler var mıymış ciddem. Nusret denen arkadaş başarılı bir şeftir ama onun şansı Ferit Şahenk, restoranları açıp, 40 kişi sosyal medya ofisi kurup, sabahtan akşama kadar reklam kasıyor adamlar. Senin gibiler de Nusret öyle çalışıyor böyle çalışıyor, çok büyük şef diye düşünüyor. Sosyal medyada gördüğünüz her şeye inanmayın.

haftanın 5 günü 9 saat ceza evine girip çalışıyorum. hayatı o mu kaçırıyor ben mi?

Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin
dışına çıkmamış olanlar.
Yavaş yavaş ölürler.

a.

Holding'de

Kesme işsretinden sonra ünsüz yumuşaması aranmaz.

A şıkkı

Birincisi kesme işaretinden sonra ünsüz yumuşaması ve sertleşmesi olur. Ama burada g zaten yumuşak ünsüz olduğu için gelecek olan ek yumuşak ünsüzle başlar, Yani Sabancı Holding’de olacak. Kesme işareti söz konusu olmasa, yani özel ad olmasıydı da aynı biçimde yazılırdı: “Bahsettiğim holdingde işe başlamış.” örneğindeki gibi yani. Kısacası g’den sonra gelen ünsüz yumuşak olur. Sondaki g harfinin kullanımıyla ilgili tek istisna, Batı dillerinden girme kimi sözcüklerdeki sondaki g harfinin ünlüyle başlayan ek alınca tıpkı ser ünsüzmüş gibi yumuşak g’ye gönülmesidir. Yani Psikolog - Psikoloğu, Antropolog - Antropoloğu, Blog - Bloğu örneklerinde olduğu gibi.

Kesme işaretiyle yumuşama ve sertleşmenin alakası yok. Sert ünsüzle biten bir kelimeyse ek de sertleşmek zorunda.
Sert ünsüzler: f,s,t,k,ç,ş,h,p (Fıstıkçı Şahap)
"G" sesi bunlardan biri değil. Bu yüzden ilki doğru, sertleşmez.

Ayrıca bildiğim kadarıyla kesme işaretiyle de ayrılmaması lazım holding kelimesinin.

Holding kelimesi kesme işaretiyle ayrılmaz.

TDK'nin 2016'da yaptığı düzenlemeyle birlikte kurum ve kuruluş adlarına kesme işareti ekleme kuralı kaldırıldı, artık birleşik yazılıyor. g yumuşak ünsüz olduğu için de gelen ek sertleşmez. Bu durumda doğru cevap:

c) Sabancı Holdingde

Ya avukata para vermekten imtina eden adamlar elin işbitiricilerine bu paraları gözü kapalı veriyor. Dolandırıcı tabii. O kadar parası varsa arkadaşınızın kendisine ona göre iyi bir avukat tutsaydı. Böyle adamlar çoktur. Hukuk işinde size "Yüzde yüz hallederiz o işi" diyene inanmayın. Bu adamlar parayı alır, bütün işi avukat yapar, iş olumlu sonuçlanırsa kendilerinden bilinir, olumsuzsa da avukattan.

Ben aynı işi 10 bine yaparım söyle arkadaşına, o on bini de duyurudan öğrencilere dağıtırım sevaba bak.

Idefix’te e-kitabı satılıyor, oradan ulaşabilirsiniz: www.idefix.com

MA'ria olabilir belki.

www.wikizeroo.org

twelve stars of mary

(bkz: ave maria)

www.wikizeroo.org

Mesela Lübnan'da bir taksi şoförü sadece Türklerin böyle selamlaştığını söylemişti. Diğer ülkelerde durum ne bilmiyorum ama araplar çok kullanmıyor diye anladım.

"Benden sana/size zarar gelmez" merhaba'nın anlamı. Selamünaleyküm ise "Barış üzerinize olsun" demek.

"Selamın Aleyküm" selam/selamet üzerine olsun anlamında, Allah ismi filan yok.

"Es-Selamu Aleyküm" dersen Allah'ın selamı üzerine olsun anlamı çıkar.

Selamın Aleyküm dediğimde arapça konuşmamak için "merhaba" diyen kerizler de var, ulan ikisi de arapça :)

umman'da yaşadım. selamu aleyküm ve rahmetullah ve berakatü diye gidiyor adamların selamlaşmaları bitmiyor yoruluyordum dinlerken

@john bloor Selamün aleyküm ve esselamu aleyküm aynı şeydir ve selam üzerinize olsun demektir. Allah'ın adını anmak istersen ve rahmetullah diye Allah'ın rahmeti diye devam edersin.

Selam adı üstünde selam, selamet ve baris anlamına geliyor

@microfisction merhaba'nin öyle bir anlamı yok merhaba de selam anlamında kullanılan bir sözcük Arapçada. Hello gibi yani. Zaten merhaba'nin Arapça kelime yapısına uymaz o dediğinizin anlami.

Peygamberimizin tavsiyesi var, "aranızda selamı yayın" diye. Selam vermek ve almak sevap sayılıyor. Ancak bunun şekli önemli midir bilmiyorum. Şeklinden çok, özü önemli bence.

Apartmandaki komşunu görünce, iş yerine girince, bir dükkana girince vs: gülümse, selam de, merhaba de, günaydın de, selamün aleyküm de. ama illa bir şey de. Önemli olan o.


.

@nick dediğin;

eğer yanlış hatırlamıyorsam "es-selam" Allah'ın isimlerinden biri, iki cümle arasında fark var diye hatırlıyorum.

@john bloor Arapça'da isimler ya basina el alir ya da sonuna ün. Kelime (eğer sonuna aitlik gibi baska bir belirlilik takisi eklenmemiş ise ) baska sekilde olamaz. El ise (sonraki harf durumuna gore es olur en olur er, et eş olur) ingilzcedeki the gibidir. Eger isim sonuna ün alirsa o bir eki almis olur. Selamun bir selam, kitabün bir kitap demektir. Gelelim konuya bir kisiye selam verirken selamun (bir selam) kullanilir. Cogul kisiye bir selam olmaz o zaman da esselamü kullanilir. Çoğu kisi bilmese de bir kişiye selam verirken selamün aleyküm birden fazla kişiye verirken esselamü aleyküm deniliyor. Fark sadece bu. Umarim anlatabilmisimdir.

el takısı belirli yapar
ke: sana/size
küma: siz ikiniz
küm: sizler
aleyküm zaten çoğuldur ve kalıptır
kuran da hem es-selam hem selam aleyküm şeklinde kullanışı var

2. sorun
araplar günlük dil oluşturmuşlar kendilere, her ülkede farklı
azerice türkçe arasındaki fark gibi düşünebilirsin, konuşurken dil bilgisini takmıyorlar

kuran ise indiği zamanın arapçası ve dil bilgisiyle geliyor, arap dil bilgisi kuran'daki kurallara göre günümüze geliyor (fasih arapça)

arap çocuklar da bunu ilkokuldan itibaren öğreniyorlar
tabi bir aile çocuğunu fasih arapçayla büyütebilir bu sefer de sokak dilinde zorlanır

çok salakça bir durum, kuran dili varken farklı dillere ayrılıyorlar
aynı mezhepler gibi

@nick dedigin, Yanlış biliyormuşum, evet. Merhaba'nın şöyle bir anlamı varmış: www.nisanyansozluk.com

@microfiction ben de tam anlamını bilmiyordum, teşekkürler paylaşım için.

bunu buldum.
TCK. 56.bent MADDE 7. - (1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz.

catch'in dediği başka bişey. sizin sorduğunuz başka bişey. ama ya siz yanlış anladınız ya da kardeşiniz, hocası da yanlış anlatmış olabilir. cinayet suçtur. cinayetin yöntemi bunu suç olmaktan çıkarmaz ki.

Ortada bir yanlış anlaşılma var. Doğrusu aşağıdaki gibi, durumun ne olduğuna siz karar verebilirsiniz.

Öncelikle şunu bilin, kanunda yazılı eylemler 'suç' teşkil eder. Ancak bu eylemlerin kanunda tek tek yazılı olması gibi bir durum yoktur.

Örneğin kanun 'kolunu mıncırmak', 'karnına bıçak batırmak', 'gözüne çubuk sokmak' vs gibi milyonlarca şeyi tek tek saymaz. Kanun 'yaralama' der. Ve bu yaralama fiilini; "Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olmak" şeklinde tanımlar.

Gördüğün gibi, bu cümle ile 'yaralama' denilebilecek tüm eylemler kapsam dahiline alınmıştır.

Bir başka örnek, kanuna göre 'silah' dediğimiz şey şöyledir; "Ateşli silahlar, 2. Patlayıcı maddeler, 3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet, 4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler, 5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik
maddeler". Gördüğün gibi, tek tek sopa, falçata, jilet vs saymasına gerek yok. Eğer kasıtlı olarak bir kişiyi arabanla ezersen, bu durumda araban silah sayılır mesela.

Tanımlar üzerinden yürür iş.

Gelelim, kanunda yazılı olmayan şeyin suç sayılamayacağına. Evet, kanunsuz suç ve ceza olmaz. Yani bir eylemin 'suç' olduğunu söyleyeceksek; mutlaka kanunda yer verilmiş bir fiil olması gerekir.

Örneğin, birini yaraladığında ceza alırsın. Çünkü kanunda 'yaralarsan şu cezayı alırsın' yazar. Ama mesela kaldırımda yürümediğin için hapis cezası almazsın. Çünkü kanunda 'kaldırımda yürümeyeni cezalandırın' yazmıyor.

Hocanızın cinayet üzerinden yaptığı tarif tam olarak anlattığınız gibi ise, isabetsiz olmuş. Yani doğru bir şeyleri kendi anladığı şekilde anlatmaya çalışmış anladığım kadarıyla. Ama maalesef isabetsiz.

“Sormak istediğim bu her suçun yazıldığı kitap ne kitabı ve çok çok kalın bir kitap olması gerekmez mi.”

Bu sorunuza yanıt olarak yazıyorum. Diğer hususları yukarıda liswh izah etmiş zaten. Suçların yazılı olduğu temel kanun Türk Ceza Kanunu’dur. Ama bu kanun suç ve ceza öngören tek kanun değildir. Başka kimi özel kanunlarda da öngörülmüş suç ve cezalar mevcuttur.

Öte yandan yukarıda izah edilene şu ufak eklemeyi de yapayım. Suçların ve cezaların kanuniliği ilkesi diye bir ilke vardır. Her suç ve bu suça karşılık gelen ceza kanunda açıkça yazmak zorundadır. Yani kanundan suçun ve cezanın ne olduğunun açıkça anlaşılması gerekir. Ama mesela kasten öldürme suçu gibi serbest hareketli suçlar mevcuttur. Kanun diyor ki kasten insan öldüren ceza alır. Bu öldürmenin hangi yolla yapılacağı yazmamıştır, gerek de yoktur. Herhangi bir hareketle kasten insan öldürüldüğünde suçun bütün unsurları tamsa ceza alınır.

Reşat Çiğiltepe

Reşat Çiğiltepe demeye gelmiştim ben de, Türk tarihindeki en meşhur örnek odur herhalde. Aslında onunki tam başarısızlıktan değil de verdiği sözü tam zamanında yerine getirememekten kaynaklı bir intihar. Çiğiltepe’yi yarım saatte ele geçirmek için söz veriyor, zamanında ele geçiremeyince canına kıyıyor. Lakin Çiğiltepe yine de onun komutasındaki birlik tarafından ele geçirilmiştir.

Normal gibi. Tek eksik yazmadığınız "annesi banyoya sokup yıkıyor" kalmış.

Bana biraz akli dengesi çok yerinde değil gibi geldi. Bilemedim.

youtu.be

Saksıya tükürmekte sorun göremedim. Asıl antisosyal davranış yere tükürmek. Gerçi bizimki gibi memleketlerde bu türden davranışlar norm kabul ediliyor.

Premium denyo. Sopası eksik.

Kışın palto giymeye neden karşı olunur ki? Mevsimlerin bizim nasil giyinmemiz gerektiğini belirmesine mi içerlemiş. Yemekler konusundaki tercihine bir şey diyemicem olabilir yani bol baharatlı, soslu seviyordur.
Ama genel olarak bir aykırılık var evet. Gözümde dağınık, düzensiz, biraz aylak bi tip belirdi.

delilikten çok ergenlik gibi geldi çoğu. asosyallik de var. fazla konfor alanında kalmış.

amaaan, tam dayaklık...

herkesin hayatina kimse karisamaz nasil yasiyorsa yasasin beni ilgilendirmez ama bu anlattigin tipi karsidan gorsem yolumu degistiririm en olmadi karsi kaldirima gecerim.

Spor yapmak veya kursa gitmek yerine evde durmak. Aman ne ilginç ne ilginç.
Kışın parmakarası terlik giymek hariç hepsi anlaşılır. Baharatı çok döküyormuş bak sen.

Yere tüküren kişiler sayıca çok fazla iken bu herifin saksıya tükürmek gibi aslında daha mantıklı(sessiz yapıyor demişsin) bir iş yaptığı halde onu, buraya yazacak kadar yadırgıyor olman daha ilginç.

her seyin bahanesi var da bir ay ayni kiyafetle dolasmanin yok. balgaminizi da bir zahmet peceteye mendile falan cikarin. organik atik diye saksiya sicalim mi ya?

ciddi olmamakla birlikte anne ve/veya babasi tarafindan buyumesine izin verilmemis, kimlik bunaliminda, sosyal zekasi gelismemis bir insan canlandi gozumde.

çok ergen lan piüv
"ben yarış atı değilim, ben bir bireyim"
of çok ergen
duyuruda da buna uygun 100 kişi bulursun hemen
hepsi de anasının evinde, kokuşmuş donuyla oturup oyun oynuyor harçlığı ile.
ayakları üzerinde durup, böyle denyo olan yok zaten dünyada

"onlar beni istemiyor değil, ben aslında onları istemiyorum"
savunması
istenilmediğini, kalifiye olmadığını, tercih edilebilinir olmadığını
"aslında ben istemediğimden" diye kendince tölere ediyor

ilgi çekme çabası gibi duruyor. tam dayaklık ama ha. babası olsam sanayide 1 ay çırak olarak verirdim, fabrika ayarlarına dönerdi.

Bence bir psikoloğa gitse kesin ciddi bir hastalığı olduğu ortaya çıkar.

Kışın mont giymeye karşı olmak nedir ya :O
Bir ay aynı kıyafetle dolaşmak. Bir insan temiz kıyafet giymemeye nasıl bir açıklama getirebilir acaba!
Mülakata taliban sakalıyla gitmek ve yere tükürmek, balgam çıkarmak sosyal zeka düşüklüğünün göstergesi olabilir ancak.

Organik diye bitkiye tükürmek ne :O
Öfff valla midem bulandı.

Biraz obsesif bozukluk oldugunu dusundum. Asiri ciddi bir mesele degil. Takintilari ve tuhaf huylari olan acayip biri iste. Bir de uyuz tabii.

Bana da psikolojik sıkıntıları var gibi geldi. Ayrıca içimde dayak atma isteği uyandırdı :/

Daha da arttırabiliriz yani bu arada

Trafik ile ilgili bir örnek

Bu arkadaş trafikte sinyal vermeye de karşı, "döneceğim zaman arkamdaki döneceğimi anlayabileceği şekilde araç kullanıyorum" diyor.

Starbucks ie ilgili bir örnek

Her gittiğinde dopio espresso çektirip kahveyi alırken baristadan bir shot daha rica ediyor. Ama ara sıra değil hep. Çünkü bunun baristaların inisiyatifinde olduğunu, onlara hiçbir zararı olmadığını, tek shot için koca Starbucksa ekstra para vermeyeceğini söylüyor, gerekirse baristaya trip atıyor falan.

Kişisel bir örnek

Her gün duş alıyormuş ama saçların yıkamıyormuş, gereksizmiş, saçlarını 2-3 haftada 1 yıkıyor.
Su içmeye de karşı, asla su içmiyor.

bu arada baharat kısmında konu baharatlı yemek yemesi değil aslında, yesin tabii ama konu "yemekli baharat" olunca çevredeki herkes tuhaf tuhaf bakıyor. her restoranda masaya dolu gelen tüm baharat kavanozlarını yemeğe boca edip bitiren biriyle yemek yemek de tuhaf oluyor.

yani aslında özet olarak ilk bakışta tuhaflığı zaten farkediliyor.

ama bu psikolojik bir sorun mudur, kişilik bozukluğu mudur yoksa herkesin hayatına kimse karışamaz denilip geçilecek basit değişiklikler mi işte bu noktada farklı fikirler çıkabiliyor. çevresi de sanırım farklı fikirlerde ki, kimi hiç üzerinde durmuyor, kimisi de arasına mesafe koymuş. bir tuhaf durum.

Birisinden hoşlanmiyorsaniz ondan uzak durmayi seçebilirsiniz.ergen gibi uzun uzun insanlarin yaşayiş biçimlerini eleştirmek mide bulandirici bir şey , dayaklik yazan bile var. Sorsan kendini modern bir insan olarak tanimlar. apartman teyzeni kafasini birakip kendi hayatiniza odaklanin. Ve bu igrenç zihniyetiniz karşisinda birisinin size sanane amk dedigini düşünün. Ve modern birisi olmaya çalişin.Zor ama deneyin.

bu arada ben kendi adıma eleştiriyorum veya normal buluyorum demiyorum, son derece nötr kaldım.

sadece davranışlarının başka insanlar tarafından nasıl algılanacağını merak ettim.

zira bu kişi bazı konularda benden fikir almak istedi, ilk işleri kalıcı olamadı, anlaşmazlık yaşadı çıktı, iş bulamıyor ne zamandır, ben uzun süredir çalıştığımdan yardım akıl vs rica etti.

ben eleştirmak bir yana sadece bu konuların tuhaf karşılanıp sosyal hayatta ve iş hayatında ona zorluklar çıkaracağını düşünüyorum. bu riski alıp almamak tabii yine kendisinin bileceği şey ama bu durum ona böyle anlatılmalı mı acaba yardım için ve insanlar acaba nasıl algılıyor bu önemli. işin bu noktası tartışmaya en açık yer.

maalesef çoğu şey artık iyiden iyiye bir algı yönetimine dönüşüyor.

sanırım ya oyuna girmeyeceksiniz, ya oyunun kurallarına kafa tutacak kadar güçlü zeki zengin çalışkan vs olacaksınız veya oyunun kurallarına uyacaksınız.

biri türkçe diğeri ingilizce olabilir mi?

Titr, TDK sözlüğünde San olarak geçiyor. Kesinlikle söylediğin gibi 'pozisyon'a karşılık değil. Titr'in 'Bir konu hakkında söz söyleme yetkinliği veriyor' olma özelliği var diye düşünüyorum.

Titr diye bir şey hayatımda duymadım. Muhtemelen sadece Türkiye'de, plaza dili ve edebiyatı mezunları tarafından kullanılan bir kelimedir.

titr, arapça kökenli "unvan" için kullanılan fransızca kökenli bir sözcük değil mi?.
öyle yeni bir şey değil, plazacadan önce de kullanılıyordu.

Arkadaşlar bilip bilmeden akıl yürütmeyelim lütfen, en iyi ihtimalle yaşınızın pek genç olduğunu düşündürtüyor insana. Titr sözcüğünün plazacayla alakası yok. Onlarca yıldan beri kullanılıyor. Title pozisyonu belirten İngilizce bir kelime. Titr ise san demek. Mesela profesörlük titri, avukatlık titri vb.

Şampiyon sakin ol. On yıllarca kullanılıp kullanılmaması önemli değil, hayatımda duymadım demişim. Ardından da "muhtemelen" diye kendi fikrimi belirtmişim. Yüksek lisansını ad hominem anabilim dalı üzerine mi yaptın nedir yaşımın çok genç olduğunu düşündürtüyormuş ne alakaysa.

Cambridge, Oxford vb. sözlüklerde Titr diye bir kelime yok. Dolayısıyla Türk-ilizce bir şey çıkartılmış. Ben de yıllardır farklı ülkelerde yaşadığımı göz önüne alarak ve bu hemen meeting set-up edip immediate action alması gereken ablaların da en popüler yerinin plazalar olduğunu varsayarsak tahminde bulundum. Manavlar Yüksek Kurulu tarafından kullanılıyor mu demeliydim nedir?

İş Bankası kulelerinden misin nesin anlamadım ki.

Oxford, Cambridge sözlüklerine bakan arkadaşlar o zamana kadar Türkçe sözlüğe baksaydı keşke. Kelimenin Türkilizce ve hatta İngilizceyle alakası yok. Fransızcadan Türkçeye geçme. Nişanyan Sözlük’e göre Türkçedeki en eski yazılı kullanımı 1937 yılına ait. Dolayısıyla, “dolayısıyla Türkilizce bir şey çıkartılmış” diye bir şey söz konusu değil.

microfiction +1

@ microfiction
"O arkadaşlar bu arkadaşlar" diye yazmana gerek yok. Direkt adıma hitaben yazabilirsin. Öyle yazınca 17 kişilik yuvarlak masada birbirine bakmadan laf sokmaya çalışan tipler gibi komik oluyor. İngilizcede şu bu demek dedikleri için haliyle o dildeki anlamına baktım ve bulamadım. Şimdi sen söyleyince TDK'ya bakınca gördüm. Hoş hala ne demek olduğunu ve pratikteki kullanımını bilmiyorum. Teşekkürler, daha da irdeleyerek bakacağım.

Bu plaza hassaslığını tekrardan bi' gözden geçir. Bol şans.

Savaşa hazırlık sünnettir düsturundan hareketle boks, tekvando, judo, kung fu vs sporlara yönlendiriyorlar. Cemaatçilerin ne işi olur basketle falan?

bizim lisans sınıfında adı sümeyye olan kapalı kız da wushu yapıyordu. kıyafetleri her zaman tüm bedeni sardığı için olabilir mi acaba?

Türkiye'ye wushu ( çin boksunu ) getiren adam mütedeyyin bir adam ismini unuttum. Erbakan'ın koruma grubu Adapazarı grubu hep wushu'cu idi.

Uzakdoğu sporları bizim insan için biraz macera biraz da genetikten gelen bir olay. Avrupalı gibi tiyatro müzik heykel resim yapamayan İslami kesim tek uğraş spor kalıyor futbol basketbol bir yere kadar ama Uzakdoğu sporları devamlılığı olan hemde güçlü olma hevesi var.

16 yaşından beri tekvando wushu boks ve jujutsu yapan biri olarak her kesim bu sporlara ilgi gösteriyor zengin fakir fark etmiyor. Yaşı 35'i geçmiş insanlar aikido'ya gidiyor temelinde hep güç ve kafa dinlendirme var.

refah partisiyle birlikte camilerde çocuklar, gençler için karete kursları olayı başlıyor oradan gelen bir şey.

Çünkü dünyayı Darülharb ve Darülislam'dan ibaret görüyorlar. Cihada hazırlık.

koreli dizileri izlemek, koreli müzikleri takip etmek kpop denilen. bence türk-anadolu insanına özgü bi şey, seviyor türkler uzak doğuluları.

Cebimdeki yabancı var ilk aklima gelen birebir aynisi. Orijinali Perfetti sconosciuti

Şener Şen’in oynadığı Kırmızılı Kadın aslında bir Amerikan filminden uyarlama.

Türk sinema tarihi yabancı eserlerden çalma çırpma esinlenme remake tarihidir (: ancak bizden alıp uyarlama yapıldı mı diyince bir düşündüm pek birşey aklıma gelmedi araştırmak lazım.

Mesela Chaplin filmleri resmen yağmalanmıştır...

Neredeyse çoğu Yeşilçam filmi. Kemal Sunal'ın çoğu zevzek filmi Charlie coplin'den. Garip, en büyük Şaban...
Ferdi Tayfur filmlerinin tamamı Hint sineması özellikle Avare.
Ama aşırı derecede çok.

Ozcan denizin bi filmi remake'mis. Oteki taraf- hidden face (ispanyol)

Bi de charlie c., kemal sunal +1
Ben de bunu gecen sene ogrenmistim, cok sasirmistim, bircok film charlie chaplin filmlerinden alinmaymis

Atif yılmaz filmleri. Neredeyse tamami

Bir yildiz doguyor

edit: yeni bir yildiz'mis turk filminin ismi.

Some Like it Hot filmi çekilmişti. Fıstık Gibi Maşallah

Niye Essen?

O sacma geldi. Danismanlik firmasiysa danismanlik diyebilirsiniz ya da basharflerle kisaltma yapabilirsiniz.

Essen almanca yemek fiili ayni zamanda tencere tava markasi sanirim. Bana cagristirdigi sey %100 bu.

Danışmanlık hizmeti için portföyünüz yabancı mı olacak Türk mü?

Essen'in kelime anlamını bilmiyorum ama bana da tencere tava markası gibi geldi. Eskiden esse mağazaları vardı züccaciye, belki de o yüzden.

Yerli portföyünüz varsa consultancy yerine Türkçe bir isim bulup xyz danışmanlık demeniz daha uygun olur sanki.
Portföyünüz yabancı ise bulduğunuz ismin hitap ettiğiniz ülkeye anlam açısından uygun olup olmadığı da önemli.

Yalnız Türkiye’de kuracaksanız şirketi söyleyeyim: Türkiye’de hukuk danışmanlığını Avukatlık Kanunu’na göre yalnızca avukatlar verebilir. Hukuk bürosu değilseniz ticari şirket olarak hukuk danışmanlığı veremezsiniz. Şirketinizde istediğiniz kadar avukat çalıştırmanız da bunu değiştirmez.

kişisel veri korunması istanbul barosu komisyon başkanı bile içinde avukatı olmayan çakma şirketle hukuk danışmanlığı yaptırıyor. google arasan yüzlerce bu şekilde firma kaynıyor. bence bunlar hikaye. ayrıca ortağın biri avukat.

@yeahbutso Peki, siz bilirsiniz. Benden söylemesi. O yüzlerce şirketten büyük balıklar ağı yırtıp geçiyor. Küçükleri avukatlar denk geldikçe şikayet ediyorlar. Bu arada bahsettiğiniz şirketin adını yazabilir veya mesajla gönderebilir misiniz? Belki o şirket hakkında da birileri şikayette bulunur, kim bilir...

Kesin oturup okurum diyorsan al. Anlamadigin terim konsept olursa da internetten bakarsin. Giris seviye ders kitabi gibi geldi bana.

Tabi giris seviye neuroscience ogrenecek internetten baska kaynak (online class vs) de bulabilirsin.

Ted'de bir doktor içinde "nöro" geçen tüm kavramlar pazarlama tuzağı uzak durun diyordu.

alma.

ders kitabı diyor, muhtemelen ağır bir dille yazılmıştır. biyoloji pedagoji için lisans ders kitabıymış. Çok bir şey anlamazsın. Başka kitaplara yönel.

Ders kitabıdır bu. Ağır kaçar. Fiyatı da ağırdır o yüzden. Başka temel kitaplar edinirseniz daha yararlı olur. Bu arada başında nöro- olan bazı kavramların pazarlama tuzağı olduğu doğruysa da bunu diyenlere önce bir neuroscience nedir diye Wikipedia'dan bakmalarını öneririm. Zira bu "İçinde kuantum geçen her şey zırva" deyip (Daha doğrusu bir Ted kobuşmacısı zamanında böyle demişti, deyip) Kuantum Fiziğine Giriş kitabını kötülemeye benziyor.

Taksim Atatürk Kitaplığı

klasik

sürekli şarj etmek zorunda kalacağınız bir saat bence kullanışsız. o yüzden akıllı saat tercih edecekseniz pil ömrünün uzun olmasına dikkat edin.

Akıllı saatin ömrümün klasik saatten daha kısa olduğunu düşünüyorum. Bir klasik saati ömür boyu kullanabilirsiniz ama akıllı saat teknolojideki gelişmeler, yazılım güncellemeleri vb. yüzünden daha çabuk eskiyecektir.

akıllı saat + klasik saat.

ama gerçek bir akıllı saatten bahsediyorum. o da samsung watch. diğerleri saat gibi görünen şeyler. 1500 den başlıyor iyi bir akıllı saat. ama 500 liraya normal saat bulabilirsin. bir insan bu işlere ilgiliyse 2-3 saati olmalı.

akıllı saat kullanışlıdır ama çok çabuk eskir. kullanışlılığı çok kısa sürer.

klasik saat kullanışlılık açısından zayıf olsa bile asksesuar olarak kullanılır. ayrıca dayanıklı bir şeyse çoluk çocuğa miras bırakılabilir. pahalı bir şeyse değer kaybetmek yerine değer kazanabilir.

ayrıca ikisinin arası da mümkün. casio eqb serisi klasik gibi görünür ama kendini telefondan gelen bilgi ile güncel tutar. güneş enerjilidir. pili bitmez.

Bu saatten ne beklediğinizle alakalıdır. Şahsen ben asla akıllı saat filan takmam. Onun yerine ruhu olan bir otomatik saat alır yıllarca kullanırım.

Klasik saat

Akıllı ssat de neymiş klasik varken

Bozkurt var. Türkçe çevirisi mevcut. Tavsiye ederim, ben de şu an çeviriden okuyorum.

Kitap 1930 gibi yasaklanıyor, ancak Atatürk’ün anılarının aktarıldığı bazı kaynaklardan, örneğin Kılıç Ali’den, bu kitabı Atatürk’ün yasaklatmak istemediğini hatta Türkçe çevirisinin olmasını istediğini öğreniyoruz. Sonrasında yazılan tabii ki çok yazı var, bu gün hala eleştirel yazı üretiliyor. Bozkurt, yazıldığı vakitte özel bir kitap.

Bozkurtlar rıza nurlar gayet taraflı ve atatürkün kişiliğine getirilen eleştirilerle doku, ben daha inkılap ve cumhuriyet eleştirisi arıyorum, atatün politikalarındaki yanlışlıklar gibi

Sevan Nişanyan - Yanlış Cumhuriyet

Çok güzel öneriler, varolun.

Atatürkün şahsına yönelik değil ama kemalizm eleştirisi istiyorsan ibrahim kaypakkaya okumalısın.

Sağolun önerilerin hepsine açığım.

(bkz: gayriresmi tarih okuma listesi)

(bkz: american samurai)

üni yazsanız niye yazmıyorsunuz ki üni. üninizin yönetmeliğini okuyunuz.

Üniversitenizin sitesinde bilgi vardır. Biz bilemeyiz, üniversiteden üniversiteye değişir.

başıma geldi doğru...

bir avukat dolandırdı bu sebep yüzünden.

o yüzden hukuk a hiçbir saygım kalmadı. artık işlerimi hamurabi kanunları ile yürütüyorum. toplumun o son dönemdeki vahşileştirdiklerdenim.

Evet yeni gelen düzenleme ile bu şekilde. rüşvette anlaşma ve görevin gereklerine uymayan bir fiilin mevcut olması gerekir.

(bkz: irtikap)

Vaktim olmadığı için bkz. vermekle yetinmiştim. Sadece memurun fayda sağlaması durumunda gerekli unsurlar da varsa rüşvet değil, irtikap suçu oluşabilir.

Kavramlar ya da anlamları yer değiştirmiş gibi toplum hafızasında.
Rüşvet, kamu görevlisinin 'yapmaması' gereken bir iş karşılığında aldığı bir menfaattir.
İrtikap, görevi dahilinde 'yaptığı' iş için aldığı menfaattir.

aytuğ akdoğan

@freebird o bayağı eski kalıyor ya. Benim dediğim kişi 2-3 sene önce çıktı piyasaya ve çok az kaldı gündemde. Ama aynı modelin yeni nesil versiyonu gibi bir şey.

batuhan dedde mi

maalesef o da çok büyük kalıyor :(

elemanı hatırlayan bir arkadaşımn daha çıktı. Ondan da şu bilgiler geldi, çelimsiz, kısa boylu bir çocuktu. Kitabın ön kapağında sigara içerken fotosu var, arka kapakta da bir tane kadın. Edirne'de okuyor ya da Edirneli.

www.goodreads.com

Şunu demiyor musunuz işte? Aytuğ Akdoğan. Acaba hafızanızda yanlış kalma ihtimali var mı? Zira bu tanıma uyan bir bu geliyor aklıma. Tabii zaman geçtikçe büyüdü, palazlandı, tipi değişti. O yüzden belki farklı biri olarak anımsıyor olabilirsiniz.

@microfiction hayır gerçekten o değil. Aytuğ Akdoğan'ı tanıyorum ve eğer ona edebiyat diyeceksek edebiyat tarzının benim yaptığım tanıma uyduğunu da biliyorum ama gerçekten değil.Benim bahsettiğim elemanın yanında Aytuğ bile bayağı yazar kalıyor gerçekten. Bu tip iki sene önce bir yere röportaj verdi ve bu çocukla röportaj yapmasına şaşıracağımız, ismi bilindik bir mecraydı T24 tarzı. Bu röportaj üzerine ekşide gündem oldu. Saçma sapan cümleler vardı röportajda. Bir iki gün konuşuldu. Twitter'da falan da bayağı taşak geçildi kayboldu gitti sonra.

Hatırladım. Timur Karaca. Söyleşi yaptığı site sandığım kadar önemli bir site değilmiş onu yanlış hatırlamışım. Zaten söyleşiyi de kaldırmışlar ama web archive'dan buldum. web.archive.org://www.gencyazi.com/yatagimdaki-ayna-yazari-timur-karaca-ile-soylesi/

seyler.eksisozluk.com

Microfiction'ın yolladığı listedeki kitaplar hakkında bir iki söz söyleyeyim:

- Ernst Hirsch'in anılarını pek severim. Nazilerden kaçıp Türkiye'ye gelen bir hukuk profesörünün hem mesleğine, hem de dönem Türkiye'sine bakışını çok güzel anlatan bir hatırat. Nasıl hoca olunacağını, ülkemizde uzun yıllar uygulanan temel kanunların ortaya çıkışını ve o dönemin hukuk fakültelerindeki atmosferi birinci ağızdan anlatıyor. Bence aradığınız şey bu olabilir.

- Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri: Tarih derslerinde defalarca okuduğumuz 19. ve 20. yüzyıl tarihimizi, anayasa hukuku perspektifinden değerlendiriyor. Bu bakış açısı benim ufkumu bayağı genişletmişti. Hatta Tanör Hocamın Türkiye'de Kongre İktidarları ve Anayasal Gelişme Tezleri kitapları da muhteşemdir. Şiddetle tavsiye ederim.

- Vergès'in kitabı da aslında aradığınız şey. Kitap o kadar da ağır değil. Mesela listedeki Hart ve Dworkin kitapları hukuk felsefesi kitapları olduğu için çok daha ağır kitaplar. Vergès bence çerez niteliğinde, kısa da bir kitap.

- von Schirach'ın kitapları (Suç I ve II) tam dizi bölümü kıvamında, kısa kısa ceza davalarını anlatan bir kitaptır. Hikaye kısmı hukuk kısmından çok daha öndedir. Hatta kitaplardan hukuki hiçbir şey hatırlamıyorum.

- Cemal Bâli Hoca'nın kitapları (İktidarın Üç Yüzü, Varolma Direnci ve Özerklik) birinci sınıfta okurken bana aşırı ağır gelmişti. Felsefe temelimin zayıf olmasının da bunda katkısı olmuş olabilir. Listede olmayan Modern Düşüncenin Doğuşu-İspanyol Altın Çağı kitabı tarih soslu, bugün kullandığımız temel hukuki kavramları oluşturan düşünürleri ele alan çok hoş bir kitaptır, onu tavsiye edebilirim.

- Bonus: Birkaç yıl evvel Özkan Agtaş'ın Ceza ve Adalet kitabını okuyup beğenmiştim. Devletin cezalandırma yetkisinin kökenini tartışıyordu, daha önce hiç üzerine düşünmediğim bir konuyu okumak hoşuma gitti.

- Bonus 2: Sevtap Metin-Altan Heper'in Ceza Hukuku Felsefesine Katkı-Radbruch Formülü kitabı da biraz felsefi olmakla birlikte tartıştığı konular (hukuk ve doğru olan ikiliği) bakımından keyifle okunabilir.

ajanslar gezdiriyor onları turla. kendi başına gezen de var ama azınlıktadır.
edit: ne vergisi la asdfghgfd

ne bileyim porno şirketleri var amerika'da. bu da yasal olabilir :D ne ajansı? ajans değil bence bireysel.

bak tarihleri yazmış profile

twitter.com

kurumlar vergisi ödüyorlar o yüzden böyle. mesela 25 nisanda ülkemize yabancı escort akımı oldu. neden? çünkü kurumlar vergisi beyannamesi 25 nisana kadar dolduruluyor. hemen ay sonunda da vergilerini ödeyip tahakkuklarını alıp devam ediyorlar. hazır gelmişken burada da biraz iş yapıyorlar işte.

neden dalga geçiyorsunuz? amerika'da porno sektörü var. şirket kurmuş adamlar vergisini ödüyor. neyse konu bu değil. neden bu şekilde çalışıyorlar?

Redditte sexworkers adında subreddit var orada baya baya resmi işliyor her şey. Vergi var yani

ben dalga geçmedim. benim dediğim şey şu. ajanslar. adult agency. yani yurt dışında o porno filmlere oyuncu gönderen cast ajansları var ya bu da öyle bir ajans. kadına müşteri buluyor, komisyon alıyor. kurumsal pezevenk işte.

Ufku yaşadığı ille sınırlı insanlar dalga geçiyor. Seks işçiliğinin yasal olduğu memleketler var, evet. Ve her yasal iş gibi bunun da vergisi olabiliyor arkadaşlar.

o değil de ben bu eskortların yavşaklığından tiksiniyorum ya. "is it sexy or rude to show booty like that :p :p" sktir git salak kadın. bunların hiç şöyle "alın bu da benim memem" deyip boş boş cilve yapmadan delikanlı gibi masaya vuranı yok mu ya. iki tane göd görmek için 55 tane emojiye, saçmasapan açıklamalara maruz kalıyoruz. bu kadar konuşmak ve emoji koymak zorunda mı bu eskortlar? fotoğrafı at geç işte kardeşim ne tatava yapıyosun bu kadar.

yesil pasaportu duyunca kendinden geçti adam jhfhjdhfhj

başından beri sevmezdim zaten.

perinçeke ne olduysa aynısı işte. tek bu adam üzerinden düşünme.

"money talks".

Hep böyleydi Feyzioğlu. Sonradan değişmiş falan değil. Bunu hukukçu arkadaşlar meslek örgütlerinin başındaki kişi olarak daha önceden öngörüp söylüyordu. Kahraman arayışındaki Cehape amcası/teyzesi kitle böyle adamları önce yüceltiyor, sonra gerçek yüzünü görünce sükutuhayale uğruyor. Muharrem İnce'de de böyle oldu. T. E. 'nin kendisini kaybedecek düzeyde öfkelendiği adli yıl açılışı konuşmasında da Feyzioğlu pek bir şey dememişti. Videoyu sonradan izleyince gördüm ki T.E. öfkelendiğinde de Feyzioğlu karşılık olarak bir şey demiyor.

Fazla abartıldığını düşünüyorum bu adamın yahu. Neyini gördünüz de hemen sizden taraf olduğunu düşündünüz, sahiplendiniz. Klasik ortayolcu işte

Kemalist tayfadan bekledigini bulamayinca obur tarafa kaydi zemin yokluyor. ordan oraya suruklenen bu tarz adamlardan bir cacik olmaz.

halk tv sarhoşu facebook teyzelerine garip geliyor, başka kimseye garip geldiği yok adam soyadının hakkını veriyor.

cem garipoğlunun babasının avukatlığını yapmış biri. money talks +1

Bu arada bir ekleme: Cem Garipoğlu'nun avukatlığını yapması hiçbir şey ifade etmez. Herkesin savunma hakkı var. Avukatlık illa ki "Müvekkilim sütten çıkmış ak kaşıktır" demek değildir. En adi suçlunun bile hakları vardır. Avukat bu hakları savunmak için vardır. Ceza davaları da sizin basından yalan yanlış izleyip sözümona bilgilendiğinizden çok farklı ayrıntılara sahip olabilir. Yani bir avukatın, yargıçların bile kendinden emin olmadığı şekilde, çoktan cezasını kestiğiniz birini mahkemede savunması "Money talks yeah... Siyasi görüşünü de satar bu" demek değildir. Avukatla müvekkili özdeşleştirelemez hiçbir zaman.

Feyzioğlu özelindeki görüşümüyse yukarıda önceki cevabımda yazdım.

Bu tarz ve konumdaki adamlar genelde pratik düşünür. Bu da öyle yapmış işte. Kendine giren çıkan konularda muhalif, sonrasında umurunda değildir.

Cem Garipoğlu davasını alması duruşmanın bir an önce başlaması içindi. Çünkü atanan hiç bir avukat savunmak istemedi.

www.dartmouth.edu

(bkz: learn german with jenny)

şu youtube kanalı tek başına ihtiyacınızın çok büyük bölümünü karşılayacaktır. en baştan başlıyor, sıra sıra gidiyor. her şeyi üzerine basa basa, geri döne döne anlatıyor. bu kadın parti kursa oy veririm. almanca öğretmeni olsam topuklarına sıktırırım, "senin yüzünden ekmeğimizden olduk, kimse para verip ders almıyor" derim.

Kendiniz bal gibi de öğrenirsiniz. Ben bir yıl içinde sıfırdan yds'den yetmiş küsur alacak kadar öğrendim. Üstelik yoğun çalışıyordum. Bir sonraki yıl sınava tekrar girdim sonucum on puan arttı. Şimdi yine bir başıma İspanyolca öğreniyorum.
Zaman ayirabiliyor, kaynak aramaya üşenmiyorsaniz öğrenirsiniz. Ama disiplinsizseniz, motivasyonunuz yoksa sınıf ortamı şart.
Bence en iyisi orta seviyeye geldikten sonra native hocadan ders almak.

@duygusuzromantik, hocam 13 yıldır dil öğrencisi olan birisi olarak ne kastettiğinizi çok iyi anlıyorum. ben türkçeyi bile C2 seviyesinde konuşabildiğimi düşünmüyorum açıkçası. dönüp dolaşıp 100 kelime kullanıyorum, kompleks cümle kurarken beynim yanıyor ama dili sıfırdan öğrenen birisi için yds'den yüksek puan almak bence gayet olumlu bir durum. 20-25 yaşında oturup kendi başına öğrenen birinin iki senede sizin seviyenize erişmek gibi bir beklentisi zaten yoktur ama kendi başına çok sağlam bir almanca temeli atmak ve sonrasında bunun üzerine koyarak 5-6 senede çok iyi seviyeye erişmek bence mümkün. almancam zayıf ama ingilizcem iyidir, üç yıldır da grameri almancadan daha zor olan bir dili öğreniyorum. bence ingilizcesi iyi olan birisi disiplinliyse, yüksek motivasyona sahipse kendi başına almancayı öğrenebilir.

almancada en çok zorlayan şey genelde ismin hallerinin kullanımı oluyor. ingilizce bilen biri zaten otomatik olarak almancanın temelini kavrama konusunda ciddi avantaj elde ediyor. eh ismin halleri de türkçeden alışık olduğumuz bir konu her ne kadar almancadaki kullanımı farklılık gösterse de... yani bir ingiliz, der mann/den mann yahut im kino/ins kino ayrımını anlarken akla karayı seçiyor ama bir türk için bu konsept yabancı değil. biz de adam/adamı veya sinemada/sinemaya diyoruz. evet kullanım bununla sınırlı değil ama ingilizce bilen bir türk o altyapısıyla dilin genel mantığını, türkçe bilgisiyle de ismin hallerini en azından konsept olarak kendi zihninde oturtabiliyor, "burası neden dem oldu şimdi?" diye sormuyor.

öğretmen bence bu tarz sorunların çözümü için lazım. yoksa kişi bunları kendi çözebildiği sürece kendi başına yol almaya devam edebilir zaten. sonuçta kimse kafamıza vurarak dil öğretmiyor. biz çabalamazsak, farklı yapılar görmezsek, oturup almanca okumazsak zamanla köreliyoruz. öğretmen istediği kadar anlatsın, o farkı cümle içinde görmedikten sonra işe yaramıyor.

dediğim gibi, ben sizin neyi kastettiğinizi çok iyi anladım ama o seviyeye erişmek zaten bence anlamsız bir hedef açıkçası. sizin bahsettiğiniz düzeyler belki 20-25 yılda erişilecek cinsten. almanca öğrenmeye başlayan birinin önceliği neyin nasıl kullanıldığını, dilin genel mantığını anlamak ve kelime öğrenmek olur. o da bence yapılabilir. yalnız altını çizerek söylüyorum, duyuru sahibi ingilizce bildiği için yazdım bunu. yoksa evet, ilk yabancı dili bilgisayar karşısına geçip de not alarak öğrenmek bence de çok zor. ha onu da yapan var ama çok çok zordur herhalde. temel sağlam oturmayabilir.

ben 13 yıldır ingilizceyi neredeyse her gün kullandığım halde hâlâ b1'mişim gibi hissediyorum, tek bir kelimeyi hatırlayamasam kötü hissediyorum, "çok iyi ingilizcem var" demekten çekiniyorum ama birisi bana gelip "sen ingilizce bilmiyorsun, aldığın puanların bir anlamı yok" derse de gülerim açıkçası, o kadar değil.

@duygusuzromantik alfabesi aynı, telaffuz problemi olmayan, internette zibilyon kaynak bulunan bir dilde kişi kendi çalışmasıyla b1-b2 seviyesine çok rahat gelir ve geliyor. şunu tırnak içine alayım: "Bence en iyisi orta seviyeye geldikten sonra native hocadan ders almak." çünkü orta seviyeye geldikten sonra kelimelerin farklı anlamlarda kullanımları, yöresel farklılıklar, particlelar...işin içine giriyor ve ilerleyemiyorsunuz. ben sorularıma cevapları gramer kitaplarında ya da stackexchange, reddit, wordreference gibi forumlarda aradım. ama karşımda bir native olsa çok çok rahat ederdim.
okuma konusuna gelince... almanca öğrenmeye başladığımdan beri kitap, dergi, gazete, çizgi roman, manga... elime ne geçerse okudum. keşke bizim gazetelerimiz de alman gazeteleri (bild'i saymıyorum) kadar kaliteli ve dolu dolu olsa. okumadan, dinlemeden, izlemeden kısaca dile maruz kalmadan dil öğrenilebileceğini düşünmüyorum. olsa olsa gramer kitabı ve kalıp ezberlemiş olursunuz.
cevher görmek istiyorsanız r/languagelearning'de bir dolaşın. insanlar hobi olarak özbekçe öğreniyorlar.
ek: yds okuma becerisini ve kelime bilgisini ölçen bir sınavdır. sadece gramer kuralı ezberleyerek iyi bir not alamazsınız.
ek2: meister'rın cevabını yeni okudum. ben hiçbir yerde iki senede c2 seviyesine geldim ya da almanca benim için bitmiştir demedim. sadece bir önceki seneye göre daha iyi bir puan aldım yani kendimi geliştirebildim, yerimde saymadım. bildiğiniz üzere öğrenmenin de farklı düzeyleri var.

m.dw.com DW'nin sitesi A1'den başlayıp C2'ye kadar götürüyor. İnsanlar çok tavsiye ediyor. Üstelik mobil uygulaması da var. Ben de Almanca çalışmaya başlarken bu site/uygulamayı kullanmayı düşünüyorum.

www.kitapyurdu.com

Demin yanlış link yapıştırmışım. Kusura bakmayın. Romandır. Kurgudışı değildir.

kendi uygulamasi. alisinca en iyi o. sans ver.

Ben de ibooks kullanıyorum. Okurken gece moduna aldığımda çok yormuyor.

Bluefire reader.

Pekiştirme amaçlı yazıyorum. Kendi uygulaması +1.

14" avukat için küçük ğarda$ım dilekçe yazarken kör olabilir.

İ3 bile yeter, gayet guzel. Ama freedos, dikkatinizi çekerim...

benimki 13,3 inç ve işimi görüyor. 14 inç de fazlasıyla yeterli, daha büyüğünü evrak çantasında taşıması zor olur, şarjı az gider ve ağır olur. bence 14 bile fazla.

bunun özellikleri güzel ama fotolardaki klavye ingilizce, ona dikkat edin.
bir de ben çok seyehat ediyorum, bilgisayarı masada değil hep dizimde kullanıyorum. benimkini alalı 5 yıldan fazla oldu, hiçbir sorun yaşamadım. eğer bunu da avukat kullanacaksa, kasaya dikkat edin, menteşeler gevşeyince insan soğuyor bilgisayardan. alüminyum kasa, sağlam birşey olsun. uyap-office vs işler için bu bilgisayar fazlasıyla yeterli ama kasa dandikse 2 yıl sonra elinizde kalabilir.
bende de asus var, alırken kasaya özellikle dikkat etmiştim, bugünün parasıyla 200 tl civarı fazla güzel kasalıyı almıştım, iyi ki öyle yapmışım.

macbook air alın

Bütçe el veriyorsa ben de Macbook Air derim. Şimdi artık UYAP, UYAP Editörü vb. programlar Mac OSX'de de çalışıyor. Avukat için ideal bilgisayardır.

Ürün fotoğrafında klavye ingilizce +1, belki de fotolar temsilidir. Özellikle satıcıya sorun klavyeyi.

Elinizde bir işletim sistemi yoksa edinmeniz lazım haberiniz olsun, freedos geliyor cihaz. İçi boş yani windows filan yüklü değil, netten windows indirip ürün anahtarı satın alabilirsiniz

İtalyanca a1-a2 için kursa gittim. Şimdi kendim çalışıyorum. Kursa gitmenin büyük faydasını görüyorum diyebilirim. Gitmeseydim kendi kendime çalışırken birtakım taşlar yerine tam oturmayacak, dediğiniz gibi temel sağlam olmayacaktı.

kurs temeli atma konusunda daha çok yardımcı olur. italyancayı belli bir seviyede öğrendikten sonra zaten kursa gitmenize gerek kalmayacak ki, pratik yaparak ve mevcut italyancanızla ulaşabileceğiniz materyalleri kullanarak zaten ilerleyebileceksiniz. insan dil öğrenirken rehbere, dış desteğe en başta ihtiyaç duyuyor. dilin mantığı, sizi zorlayabilecek kısımları gibi pek çok konu rehber eşliğinde daha rahat anlaşılıyor.

ben vakti ve parası olan herkese gidebildikleri kadar uzun süre kursa gitmelerini tavsiye ediyorum bir yabancı dil öğrencisi olarak (12-13 yıldır birden fazla dili okulda öğrendim, kursta öğrendim, hazırlıkta öğrendim, kendi çabalarımla öğrendim vs. her türlü çabayı sarf etmiş oldum yani) çünkü mental açıdan daha kolay oluyor. bazen hiçbir kitapta bulamadığınız cevapları, asla anlamlandıramadığınız yapıları hocanızın iki cümlesiyle tak diye anlayabiliyorsunuz.

o yüzden ben kesinlikle A1-A2 ve hatta sonrasında imkân varsa B1-B2 için de kursa gidilmesini öneririm. şöyle düşünün: kursa giderken, aynı zamanda kendi programınızı da uygulayabilirsiniz. zaten "kursa gidiyorum, kendi kendime bir şey yapmama gerek yok" diye bir durum söz konusu değil... her halükarda çalışmak, emek vermek zorundasınız. bunu en azından ilk aşamada işi iyi bilen bir uzmanla pekiştirmek, kursa giderek disipline olmak daha faydalı olmaz mı?

bence direkt kursa basla. mukemmel disiplinli ve yatkinligi olan biri degilsen kendi calisma isinin yalan olmasi kacinilmaz.

hukuk özelinde farklı bir durum varsa bilemiyorum ama ltd tek kişiyle kurulabilir. faaliyet alanındaki her konu da istihdam sağlayıp hizmet verebilirsin.

@scudman1'in dediği gibi tek kişi zorunluluğu yok. en az tek kişiyle kurulabilir.

hukuk şirketi kuramazsınız ltd statülü. avukat ortaklıgı kurmak durumundasınız. ortaklar da avukat olmak durumunda. farklı bir bilgi edinirseniz beni de haberdar ederseniz memnun olurum:)

selamlar,

avukatlık kanuna aykırılık sebebiyle kurulamıyor.

Hukuk limited şirketi diye bir şey yok. Böyle bir şeyin kurulması mümkün değil. Hukuk mesleğiyle ilgili kurulabilecek olan tek şirket tipi avukatlık ortaklığıdır. Buna da yalnızca avukatlar ortak olabilir. Hukuk mezunu olmak bile yetmez, bir baroya kayıtlı olarak faaliyet göstermeniz gerekir. Ayrıca Avukatlık Kanunu’na göre avukatların dışındaki kimselerin hukuki danışmanlık hizmeti vermesi yasaktır. Daha bunları bile bilmeden hiç alakanız olmayan alanlarda kendinizde girişimcilik yapmaya kalkmamanızı öneririm. Avukatlık, hukuki danışmanlık dediğiniz şeyler öyle çocuk oyuncağı değil. Hukuk Limited Şirketi! Hah! Kusura bakmayın ama bir sen eksiktin derler adama.