bence anormal bir durum yok. hukuka talep fazla, eğer baban üst düzey bir akp'liyse, ığdır hukuk'tan da mezun olsan savcı-hakim olman kolay.

diğer başka şeylere çıldırmıyorsun yani?
vakıf ya da devlet son 15 yılda açılan apartmandan bozma üniversiteler değil mi asıl sorun? işsiz hukukçunun olasının sebebi o çocukların başka (iş yapan) bir meslek yerine görece daha kolay iş bulacaklarını sandıkları hukuk tercih etmeleri ancak temelde diğer bölümleri/okulları niteliksiz (işsiz) bırakan sebep üniversiteleri donanımsızlığı.

ayrıca hukuk, bölüm kurulurken maddi açıdan masrafsız olduğu için en çok açılan bölüm.

Sorun sadece vakıf üniversiteleriyle sınırlı değil. Bir sürü niteliksiz, hocasız, taşra üniversiteleri de hukuk fakülteleriyle doldu. Onu geçtim, en eski hukuk fakültesi olan İstanbul Hukuk her yıl bin küsur öğrenci alıyor. Hukuk öyle yüzlerce kişinin üst üste bindiği amfilerde okunabilecek bir bölüm değil. Yani iş vakıflara, taşra üniversitelerine gelene kadar balık baştan kokmuş bile. Üstelik devam zorunluluğu da yok. Bunun yanında çok nitelikli hatta çoğu devlet üniversitesi hukuk fakültesinden bile nitelikli vakıf (Veya özel, ne derseniz... Ben mevcut hukuki tanımlama ve ciddi üslup prensibim gereği vakıf diyorum) üniversitesi hukuk fakültesi var.

İki şey önemli. 1- Devlet tarafından planlama yapılmaması ve doğal olarak aşırı kontenjanla piyasanın bir sürü hukuk mezunuyla dolması. 2- Herkesin girdilerden bahsetmesine rağmen çıktıların ölçülmemesi. Yani bir hukuk fakültesinden mezun olan öğrenci o eğitimin sonucunda ne hâle gelmiş, bunun ölçümü... Kobtenjanlar azaltılıp her önüne gelenin hukuk fakültesi açması engellenerek bu çıktı ölçümü yapılırsa o zaman vakıf(veya özel) üniversiteler de o kadar göze batmaz. Zira donanımsız üniversiteye başlayan bir gencin dört yıl (veya beş) sonunda donanımlanarak çıkması pekâlâ mümkün. Bu sayede fazlalıklar da elenmiş olur. Bunun yöntemlerinden biri sınav. Yahu dünyada avukat olabilmek için sınav olmayan tek memleket Türkiye. Buna da hâlâ sınav çare değil diye tepki verenler var ki çileden çıkmak işten değil.

fizik bölümüne lab falan lazım. hukuk için iki sıra bi masa bi de hoca yetiyo, masrafsız. mühendislik de bu yüzden çok var. aslında onlara da lab lazım ama çoğunda yok, idare ediyorlar. olay tamamen ticarete döndüğü için de oluyor bu. avukatlık saygın meslek, fizik mezunu en fazla hoca oluyor falan. arz talep.

insanların iş bulabileceğini düşünmesinden kaynaklanıyor. çok acı. ayrıca hakim savcı olmayı düşünüyorlar fakat ahlaka sığmayacak şekilde torpil yapılıyor.

ben mühendisim+ istanbul hukuk bitirdim.

türkiye 133. oldum. dini inancım gereği torpile hiç bulaşmadım ve alınmadım.

şu an 29 yaşında aylık 1000 tlye çalışacak yer teklif ediliyor. işsizim.

Fizik ve astronomi bölümlerinin açılmaması bu bölümlerin özel üniversitelerde pazarlanamamasından kaynaklanıyor. Özeller öğrenci çekebilecek bölüm açıyorlar. Hukuk, psikoloji, fizyoterapi, mühendislik bölümleri kolay pazarlanan bölümler. Hukuk yine o kadar fazla yok ama psikolojinin hali içler acısı durumda.

Özel üniversiteler yüzünden popüler olmayan bölümler daha kolay iş bulur oldu. Aöf mezunları bile bazı özel üniversite mezunlarına göre daha rahat iş buluyor.

Ülkedeki işsizlik ve düşük maaşların bir nedeni de özel üniversiteler.

Hay ağzına sağlık
İşsiz avukat sayısı çığ gibi artıyor.

sorun sadece hukuk fakultesinde mi sizce? yukarda soylenildigi gibi apartmani bulan universite acti; hukuk, psikoloji, diyetisyenlik, dis hekimligi gibi bolumlerden akin akin insanlar mezun oluyor ki bu bolumlerin her biri avrupada, amerikada 'saygin' kabul edilen bolumler.

her meslegi niteliksizlestirdiler, yakinda tip fakulteleri de benzer duruma duserse sasirmayacagiz hicbirimiz.

Fizik profesoru.

Ben fizikci oldugum icin mi bilmiyorum ama fizikci hocalar bana cok cool gelmiyor.
Sinir bilimciler, tibbiyenin dallari, genetik.bir de hukuk, uluslararasi iliskiler alanindaki hocalar çok cool geliyor

Nükleer Enerji

nükleer fizik

bence proflukta pek bir hava yok, bolum fark etmez. artik eski ordinaryusler falan da kalmadi zaten, malezyada boktan bir phd yapan turkiyede profluk alip takiliyor, piyasada boyle tonla vasifsiz adam var, tvlerde goruyoruz.

prof olmadan hem ozel sektorde calisip hem universitede ders vermekte hava var ama, o ayri. o kisi olmak isterdim.

Akademisyenlik hiç havalı değil kime neden havalı geliyor anlamıyorum

duygusuzromantik’in dedikleri doğru. Yoksa bir taşra üniversitesinde görevli ya da İstanbul gibi büyük bir şehirde olsa bile kasaba zihniyetli, kendini geliştirmemiş, çoğu kere badem bıyıkla özdeşleşen, üstünden bürokrasi damlayan tipler değil burada kastedilen.

(bkz: ölümlü dünya)

aile arasında

ölümlü dünya

aykut enişte

yol arkadaşım 2

Ölümlü dünya en iyisi bence, sonra aile arasında. Kara komedi için ise kelebekler.

Ölumlu Dunya

olumlu dunya

Ölümdü dünya, kara bela.

ölümlü dünya yazıldığına göre kelebekler. üstelik kel kafalı, dangalağa rağmen güzel filmdi.

city grosstan almıştık biz. baya güzeldi.

edit: nevgrosttu lan ne city grossu sorry :S

1- Evet
2- Maalesef bilmiyorum.

bayılırımmm :D duyuruyu görünce canım çekti. nevgross’tan alıyoruz biz hep çok taze oluyor çıtır çıtır.

Hayır, fikrim yok.

Güzel düşünmüşsün gerçekten.
Önemli olan bu gizi çözmek zaten şu aşamadan sonra patronluk diye tabir ettiğin iş kurma yolunda adımlarını atabilirsin. Seni tutan birşey varsa eğer emin ol servetine servet kattıklarını da o şeyler tutuyordu.

Patron dediklerin de uzaydan gelmiyor. Evet bazisi dogustan avantajli ama senin de elini kolunu tutan yok.

Kimisi arabasini evini satip kendi isyerini kuruyor.

Ben de senin gibi düşünüyorum. Ama bu yeni bir şey değil.
170 yıl önce Avrupa'da bir takım güzel insanlar da aynı senin benim gibi düşünüyorlardı. Dediler ki: "bu nedir aga, değiştirelim bu düzeni.." Sonra çok meşhur oldular..

Ben de bi iş kurabilir ve çok para kazanabilirim. Ama insan emeği sönürmek istemiyorum.

Erhan Erkut'un videolarına bir göz atın derim. Tam sizlik şeyler söylüyor.

haklısın da işte fakir kitleler kendilerinin zengin olabileceği umudu nedeniyle ses etmiyor. burada bile görüyorsun işte, gelmiş adam "sen de ol tutan mı var" diyor, lol. evet mesela ali koç ve ben aynı şartlarda büyüdüm, zengin olmamak bizim suçumuz tamamen, sonuçta zengin olabilenler var ve isteyen herkes olabilir o yüzden, di mi? zihniyet buyken ne bekliyorsun ki? yarın kalkıp devrim yapalım desen, yarı aç yarı tok yaşayan çomarlar "bizi ekmeğimizden edeceksin" diye sana saldırır ve patronunu zengin etmeye devam eder.

sen günde 8-9 saat çalışıyorsun. kazandığın paranın HER KURUŞUNU bir şekilde yine harcıyorsun. ev, araba, o yoksa işte kafede içtiğin çaydan tut da elindeki telefona kadar... özellikle türkiye gibi vasat ülkelerde insanların %80-90'ı birikim bile yapamıyor. aldığın her şeyi, normal şartlarda "insanlık hakkı" sayılabilecek şeyler için harcıyorsun. kaynak var, yok değil. sen okula gidecek, doktora gidecek, iyi bir evde yaşayacak kadar enerji sarf ediyorsun zaten ama sana 3 kuruş verip senin yaptığın iş üzerinden 33 kuruş alıyorlar. sonra sen şikayet ettiğinde de tembel, şükürsüz, nankör, madem öyle sen de zengin ol diyorlar :)

velhasıl evet üç kuruş maaşla çalışıp başkasını zengin etmek saçma ama üremekten başka bir vasfı olmayan düşük zekalı yaşam formlarının sayısı bu kadar fazlayken herhangi bir şeyin değişmesi pek mümkün görünmüyor. biraz arz-talep meselesi aslında. "ben senin kölen olayım, bana hiçbir şey vermesen de olur, ben hayatımı sana adayayım" diyen onlarca kişi olsa mesela sen de önünde sonunda "iyi lan ol madem o kadar istiyosan" dersin. kafana eserse birini gönderip diğerini alırsın. isteyen çok sonuçta.

eh, kapitalistler de günde 10 saat çalışıp altına araba çekebildi diye kendini "zengin" zanneden tipleri davar gibi güdüyor. adam böbürlene böbürlene ne kadar satış yaptığını falan anlatıyo mesela, gurur duyuyo bununla jsfjsj. çoğunluk böyle artık.

devletin cebine gitse neyse mi? gitmesin devletin cebine bir şey. beğenmiyorsan kendi işini kurarsın, o milyonlar kazanıyor dediğin insanlar da bedavaya kurmadılar o işleri.

ya kac kisi ali koc standartlarinda buyuyor? sifirdan gelip de cabalariyla cok varlikli olan insanlar var.

insanlar kendi basarisizliklarina, tembelliklerine kilif bulmaya, baskalarini suclamaya egilimliler. ama benim annem soyle, babam boyle. bana su sans verilmedi, bana bu yapilmadi... ne alaka? internette ofke sacarak, dusmanlik yaparak bir yere varilmiyor.

bir isveren olarak acikca sacmaladigini soyleyebilirim. benim alanimda oyle bir sey yok. bir kisi mi milyon dolarlari kazandiriyor. acaba baskalari da boyle mi dusunuyor merak ediyorum.

burada bu sisteme karşı çıkanlar, şirket kurup karlarını tüm işçileriyle paylaştıkları gün bunu konuşabiliriz. sözde sol partilerin cafelerinde bile insanlar sigortasız çalışıyorken, bu tartışma bana çok kofti geliyor. ayrıca isteyen gidip doğada yaşayabilir, bunun önünde bir engel yok, yapan yapıyor zaten. böylece kimseyi zengin etmezsin ve tümüyle kendi ihtiyaçların için çalışırsın.

i2.wp.com

komunizm kafasiyla ne ulkeyi ne de kendinizi kurtaramazsiniz karl'i cok mu okudunuz cok mu ornek aliyorsunuz bilmiyorum ama dunyanin en yanlis en ongorusuz filozofu olabilir.

kar etme konusunda da benim bir isci calistirabilmem icin onun bana kar ettirmesi gerekiyor!
sen 2500 maas mi aliyorsun demek ki 2600 luk is yapiyorsundur 2500 maas alip 2400 luk is yaparsan 3 ay sonra issizlik maasi alirsin.

sorun iscinin isverenden daha az kazanmasi mi? bu mu? milyon dolarlari kazandiriyorum mu saniliyor?
sanirsam isveren ne riskleri aliyor ne gibi sorumluluklari aliyor ne gibi yatirim ve para harcaniyor hic dusunmuyorsunuz? iyi sirketlerse zaten patron bile yok kurumsal olmus is kendiliginden gidiyor. patrona nefret niye. iyi ya adam ekmek kapisi acmis calisiyoruz calisiyorlar. faize yatirsa uretim yapmasa daha mi iyi?
sorunun ne oldugunu tam anlayabilsem daha guzel anlatacagim da. neden sikayetci insanlar onu anlamis degilim. maaslar calisma saatleri gibi etmenler ise bu ulke ekonomisi ile alakali patronla alakali degil.

somurmeyip varlikli olanlar gayet fazla. tabii zenginse kesin insan somuruyordur agsjj. kendi sigligina donup asla bakmaz. bir sey olsa adamlarin mallarini yagmalar kendine “insan somurduler onlar” diyerek, hic konusmaya gerek yok.

öyle 0'dan gelme arabayı evi satma filan hikaye. patronların çoğuna bakın en düşüğü orta-üst sınıftan gelir ki onun bile payı çok çok azdır. gerisi babadan zengindir. illa patronluk zenginliği değil bir sürü evi,arsası vardır vs. kimse kendini kandırmasın. patron derken 3-5 çalışanı olanları kastetmiyorum; onların durumu karışık.

0'dan gelen yüzde olarak 0,001 filandır heralde. onu da sadece çalışmayla, yetenekle, zekayla açıklayamazsınız. işin içinde şans da var. başka şeyler de olabilir. (bkz: galip öztürk)

para parayı çekiyor arkadaşlar yalan değil.

çok saçma değil çünkü dünya bu sistemin üzerine kurulu. sen kendini çok geliştirip ayda 40bin lira falan da kazanabilirsin. biz engel olmayız buna. ayrıca patron şirketi demek tüm para patronun cebine gidiyor demek değildir, devlet her şirketin %40 ortağıdır bu ülkede. üzgünüm ama gerçekler böyle..

(aç parantez) yukarda sayfa sayfa yazan arkadaş 25gün önce burada ev kirası ile ilgili sıkıntı yaşadığını yazıyordu paragraflarca, şimdi "dünyanın en şanslı %10-20'lik dilimi içerisinde" olduğunu beyan etmiş. hayat tuhaf yer vallahi.. (kapa parantez)

eyvallah sovyet tipi sosyalizm kötü de liberalizmi, serbest piyasayı da bu kadar göğe çıkarmak ne kadar doğru bilemedim.

yani olay o kadar basit değil. elinden tutan mı var vs. herkesin kendine göre şartları var.

bu arada patron olup yakınanlar da komik geliyor. e o zaman çekmeyin bu zorlukları gidin ücretli çalışın. yani para hırsı için bu iştesin işte, yok "ekmek veriyorum" yok "insan besliyorum" vs. nedir?

Patronun işçinin emeğinde işçinin de patronun sermayesinde gözü varmış gibi bir algı var anladığım kadarıyla. Bu saçmalık. Buna odaklanmayın. Birkaç yüz kişi çalıştıran şirketler var. Ben bunlardan bahsediyoeum. Yukarıda da bi arkadaşın söylediği gibi patronların bizi işe alıp maaş ödemesi ve sigorta yapması bir lütuf değil. Patrona emeği haricinde başka bir şeylerini bile verebilecek insanların söyleyebileceği türden şeyler bunlar.
Sıkıntı bu sistemde. Bu işte bi terslik var ve hep böyle gidemez. Dağa çık orada yaşa diyen arkadaşa da Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi tablosuna bakmasını tavsiye ederim. Sistemin kokuşmuşluğu nedeniyle güvenlik sorunu yaşayan insan üç tavuk bir inek alıp daha da yerleşemiyor doğaya da.

Ortam alevlenmis biraz. Bazi arkadaslar cok "kitabi cumleler" ediyor. Sanirim yaslari kucuk ya da hic calismamislar bu yaslarina kadar.

Keske dedikleri gibi olsa her sey :)

Serbest piyasa dünyasında gerçekten "tek başına" patronuna milyonlar kazandırabilen hiç kimse 3 gram aklı varsa gidip maaşlı çalışmaz. Lakin genelde çalışma dünyasına yeni atılan insanlar, patronun sermaye gücünü veya çevresini kullanarak iş yapıp, benim sayemde 3 milyonluk satış oldu demek ki tek başıma 3 milyonluk satış yapabiliyorum gibi düşünüyor. İş hayatında biraz daha ilerledikten sonra fark ediyorsun ki sen çarkın ufak bir dişlisisin aslında, ve asıl para eden şey senin emeğinden ziyade patronun "büyük resmindeki" büyük çarklar oluyor. Düzen mükemmel değil ancak olabilecek en iyi düzen, fırsat eşitliği var, dolayısıyla senin fikrin baştan sona yanlış. Hemen kanıtlamak istersen de kendi işini kurmanı önerebilirim. Bir beyaz yakalı olarak kendi işimi kurmayı hiç düşünmedim desem yeridir, böyle çok iyiyim çünkü.

@dakota ben de iş kurup çok kazanabilirim ama emek sömürmek istemiyorum demişsin. Daha ne duruyorsun? hemen kur işini, işçilerine 10 kat maaş ver ya da milyonlarını paylaş, sen idealini gerçekleştir, biz de hep birlikte görüp öğrenelim nasıl yapıldığını!

2020 tl asgari ücretle bir kişi nasıl evlenir nasıl yaşar üzerine tartışma yürüttüğüm grupla sizi tanıştırayım. Adamlar 2020 tl ile 5 yıla evlendirip yuva kurdular gözümün önünde. Şöyle ki özetle ayda 1000 tl kenara koyacakmış :) 1000 tl ile yaşamını idame ettirecekmiş.

ben de maaşlı çalışan bireyim ve bende de zaman zaman bu tür düşünceler oluşuyor. fakat bazı gerçekler var ve biz insanlar rahata alıştıkça bunları çabuk unutuyoruz.

bundan 100 sene 200 sene önce doğsaydık eğer, %99.9 ihtimalle bir çiftçinin çocuğu olarak doğup, eğer şanslıysak 40 yaşımıza kadar yaşayıp basit bir hastalıktan veya savaş sırasında ölecektik. şu anda çalıştığımızdan çok daha fazla çalışıp, akşam bi' ekmek yiyebildiğimize şükredecektik. ve yine %99.9 ihtimalle de bizden önceki yedi sülalemiz gibi bizden sonraki yedi sülalemiz de aynı kaderi paylaşacaktı yani sınıflar arası geçiş olamayacaktı.

evet şu anda zengin aileden doğanlar çok büyük avantajla başlıyor fakat "çalışan" bireyler için yaşam kalitesi milyonlarca kat yükseldi.

yanlış anlaşılmasın, kaderci değilim; şükür bil otur yerinde de demiyorum bunlar da gerçekler. birileri her zaman daha zengin olacak. önemli olan zengin olmayanların da insanca şartlarda yaşayabilmesi. avrupa bu sorunu bizden çok daha iyi çözmüş gibi görünüyor, biz de o standartlara ulaşabiliriz umarım.

Bu çok ama çok ciddi bir mesele. Seri katillerin hepsinin geçmişine bakıldığında muhakkak hayvan öldürme, hayvanlara eziyet etme hikâyeleri bulunuyor. Seri katillerin çocukluklarına dair üç ayırıcı özellikten en çok önem atfedileni de hayvanları öldürme, eziyet etme. Sevil Atasoy bu konuda farkındalık yaratmaya çalışıyordu. Twitter’dan falan ona ulaşabilirsiniz belki.

34 varsin abi sen.

30

29

Yaşlı gösteriyorsun bro, göründüğün kadar olmadığını düşünüyorum. 27 diycem ama aşağısı çıkarsa şaşırmam.

37

30

33

tahminler üzüyor ama hak veriyorum. Gülünce zaten yüzüm maalesef çok kırışıyor ve baya baya kırışıklar olmaya başladı. Göz altlarım da mor genetik, son yıllarda stresten beyazlar da çıktı baya. Normalde bazıları genç gösteriyorsun diyor ama bu fotoğrafta baya yaşlı görünüyorum galiba, 37 falan geldi...

27 yaşındayım.

Çok baristasın maşallah.ama o inş cnm ya pozu olmamış

36

Şenol abey 21 dersem beni de alamanyaya aldırır mısın

@windows95 hahah tamam pasaport yoksa sen çıkarttır ben uçak biletini alıyorum :D

31 32 gibisin ama tarz ile alakalı.

Çok vurmayın mı? Ben bu fotoğrafta gayet yakışıklı bir genç adam görüyorum.

Yas soylenmis zaten de ben bir sey sormak istiyorum. Gomleklerini kim utuluyor? 10 numara 5 yildiz verdim

@nax haha teşekkür ederim. Gömleklerimizi işten önce kendimiz ütülüyoruz. Yani ben ütülüyorum kendi gömleğimi :) Bunda annemin bana daha ortaokulda kendi gömleklerimi ütületmesinin de katkısı vardır haha iyi yemek de yaparım, o fotoğrafta belli olmuyor tabii :D

Artik onu da baska zaman goruruz. *alkis efekti*

Yaşınıza göre olgunsunuz ama çok sevimli görünüyorsunuz bu çok güzel bir şey

32

Sanki seni tanıyorum... tipin yüzünden vuran olursa bana söyle, vurayım.

Bro seninle sanki kadıköy de oturduk diye biliyorum.Sağlam suser arkadaşlardansın diye biliyorum

giderin var şenol abi. ;)

Yaşını bilmem de çok güvenilir bir tipin var.

Mesajlaşmayı açmıyor değiliz. Sana açmıyoruz. Sevmiyoruz seni. Sadece sana kapalı mesajlaşma. Rahat bırak bizi. Bu arada iyi bayramlar.

O başlığın pek ise yaradığını düşünmüyorum, nedeni ise şu; eksisozluk.com bu başlıktan sonra katsumoto85'e iş vaadinde bulunanlar bile sözünü tutmamış

Biz değil siz kaybedersiniz microfiction (: Adam arayan sizlersiniz sonuçta. Sana da iyi bayramlar.

austra eskiden nadiren de olsa işe yarıyordu, yani en azından benim işime yaramıştı. Zaten burada şikayet ettiğim şey götlerinin başlarının ayrı oynamasından ziyade iletişime kapalı olmalı. Tam bi garabet.

Benim de ilanına yazdığım iki “işveren” mesajlarıma dönmediler bile.Şiddetle kınıyorum kendilerini şu bayram gününde.

ben şu anki işimi sözlükten buldum ama o duyurularla değil, badilerim sayesinde. bağlantı dediğimiz şey iş bulma konusunda çok ama çok önemli, düşün ki benim bir cv'im bile yoktu ama araya güvendikleri biri girince bana şans verdiler ve oradan yürüdüm gittim. fakat iş duyuruları başlığına yazılan ilanlar bu anlamda bir şey ifade etmiyor, başka yerdeki ilanlardan farksız yani. sözlüğü bağlantı oluşturabileceğin ilişkiler kurma anlamında kullanırsan o zaman belki bir şeyler çıkar. gerçi benim bahsettiğim dönem 5 sene öncesi falandı, şimdi pek aklı başında insan da kalmadı oralarda ama yine de durum budur.

Duygusuz, konuyu çok başka yere çekmişsin ama, benim sorumun o cevapla bir alakası yok. Kaldı ki ben normalde her işini internet üzerinden halleden, bir yerlere CV vesaire tarzı şeyler bırakmayan ve isteyenle özel olarak iletişime geçip anlaşan biriyim (Türkiye'de değil tabii). Yani o bahsettiğin geleneksel metodları kullanmadım bile hiç. Ben işi değil, iş beni buldu velhasıl.

Fakat sözlükte bu bahsettiğim şeyi yapan çatlakların derdi ne ben onu çözemedim. Ayrıca ister ekşi olsun, ister başka bir mecra, internet iş bulmanın veya işe yarar birine ulaşabilmenin yegane yoludur normal şartlar altında (adamınız, dostunuz vs. yoksa elbette).

Bir de her işe herkes başvuramaz zaten, sıva ustası dediğin adam bile öyle her yerde bulunmuyor kaldı ki belli bir alanda uzmanlığı olan birisi kendisini zaten belli eder. Burada asıl problem ne istediğini bilmeyen troll işverenler ya da gerçekten birine ihtiyaç duyup, ilan bırakıp, ötesini sallamayan melunlar.

Ben beyaz yakalı değilim. Ekşide de beyaz yakalı aramayacaklarını elbette biliyorum.

kuşadalıyım burda ekmek yedirmezler çevreniz sağlam değilse.

C > A > B

yabanci diliniz nasil? nasil bir avukatlik sureci bekliyor sizi onun icin soruyorum. yani istanbul'da icra, bosanma vs. ne gelirse tarzi bir avukatlik mi yapacaksiniz, daha 'sofistike' diyelim bir alana mi yonelmeyi planliyorsunuz, sirkete mi girmeyi planliyorsunuz?

ayrica, eger bir noktada memlekete ya da kucuk sehre donecekseniz, istanbul'da vakit kaybetmenin bir anlami yok. eger istanbul'da da buro acip icra, cek senet ne gelirse diye bakinacaksaniz yine bence istanbul'da vakit kaybetmenin bir anlami yok, orada harcayacaginiz enerji ile kucuk bir ilde daha guzel tutunabilirsiniz. evet istanbul'da imkan daha fazla ama sizin de dediginiz gibi ayni pastayi yemeye calisan cok kisi var. avukatligin da kendi icinde cok cesidi var diyelim, buna gore tercih yapmaniz daha mantikli.

Meslekten hariç olarak ankarada yaşamış birisinin İstanbul da zorlanacağını pek sanmıyorum. Üç aşağı beş yukarı aynı şeyler. Ama maddi getiri olarak istanbuldan yana kullanıyorum oyumu. Hep istediğim yer diyorsun bunu gençken şimdi denemezsen bir daha ne zaman deneyeceksin? Sonuna kadar zorlarsın baktın işler sarpa sarıyor o zman dönersin geri samsuna ama en azından denedim uğraştım dersin.

ben de ankara'da okudum,4-5 ay önce hemen hemen sizin gibi bir süreçten geçerek ailemin olduğu şehri bir kenara koyup yaşamak istediğim ve çevremin az olduğu şehre geldim. antalya'dayım ve hayatımın tümünü burada yaşamak için her şeyden vazgeçebilirim. bence kalbinizin sesini dinleyin, para bi şekilde kazanılıyor.

Ne seçerseniz seçin songforsomeone ‘ın dediklerini göz önünde bulundurun. Dediği gibi avukatlığı pek çok farklı yapış biçimi var. Bunu göz önüne alarak kariyerinizi biçimlendirmeniz gerekiyor. Eğer icra, boşanma tarzı yabancı dilinizi hiç kullanmanıza gerek olmayan türden işler alarak serbest avukatlık yapacaksanız Samsun’da avukatlık yapmanız İstanbul’da yapmanızdan sizin için daha iyidir.

takipteyim:) gayrimenkul vs. geldi ama o pek niş sayılmaz zaten.

İlk örneği kendim vereyim öyleyse, belki insanlara ilham verir. Mesela kodlama bilen bir hukuk mezunu hukukla ilgili uygulama yazabilir. Hem hukuk hem kodlama bilen birisinin istikbali büyük potansiyel taşıyor.

Edit: Kendi soruma bir yanıt olduğu için kendime de tik atayım :)

Yavaş yavaş yutubırlığa kayan bir kesim var. İyi para kazandıklarını duydum.

öyle yazmışsın ki sanki her isteyen hukuk mezunu kaymakam, hakim, savcı olabiliyor.
neyse, bizim komşu ilk 3 5 yıl avukatlık yapmış. sonra nasıl olduysa basketbolcu menajerliği yapmaya başlamış. pek memnundu halinden.

Menajerlik (bkz: sedef erken)

Bağlamdan çıkarmaya bakın. Aksi durumda hiç okunmaz. Bize de ortaokuldaki İngilizce öğretmenlerimiz hep bunu önerirdi. Bu sayede kelimeleri cümle içindeki kuşlanımından, bağlamdan çıkarma kaslarınız glişecek. Zaten bilmediğiniz kelime her zaman olacak. İngilizce sözvarlığı açısından en zengin dil. Eğer bir kelime sürekli çıkıyor ve anlamını çözemiyorsanız, dahası o kelime metni anlamanız açısından olmazsa olmaz bir öneme sahipse o zaman sözlükten bakın anlamına. Bunun için de naçizane tavsiyem İngilizce-İngilizce sözlük kullanmanızdır.

Bir de yabancı dilde bir metin okumak için Kindle ve Kobo gibi e-okuyucular ya da tabletler çok ama çok işe yarıyor. E-kitapları okurken sözlük kullanmak çok pratik. Eğer İngilizce kitap okumayı yoğun olatak sürdürecekseniz bir e-okuyucu almak güzel olabilir.

En iyisi e-book veya pdf formatinda okumak,bilinmeyen kelime ile karsilasinca kelimeyi kopyalayip google translate ile otomatik çeviri yapiyorum

Kobo +1

kreatin +1500 kindlein benim icin en iyi yanı. Yalnız her kelimeyi yapmayacaksın baktın sık cikiyo öğren yoksa gelişinden anlam çıkar. Artı olarak bu kelimeleri Anki’ye kolayca atıp ezberliyorum.

(bkz: transover)

Harry Potter anadili ing. olmayanlar için bile okuması en kolay kitap (sonuçta çocuk kitabı).

Rus edebiyatı çevirilerini okumanı öneririm, bildiğin "challenge"

nedim saban

Nedim Saban. Bu arada askılı elbise giymiyor, pantolon askısı takıyordu. Askılı elbise dediğiniz şey bir kadın giysisi. :)

Sanırım tefsirsiz Kuran çevirisi İslami çevrelerde çok olumlu karşılanmayan bir durum. O yüzden bulmak zor olabilir.

Diyanet işleri Başkanlığı'nın 2010 yılı basımlı Kur'an-ı Kerim Meali kitapcığı vardı. Tam tarif ettiğin gibi. Hala var mıdır, bilemem.

elbette var, internette bulabilirsiniz

Yaşar Nuri Öztürk'ün Kuran meali dediğiniz gibi. Hatta ayetlerin iniş sırasına göre basılmışı da var. Çeşitli ebatlarda, bu arada tabii cep boy olarak mevcuttu.

amerikalı ressam ve heykeltraş arkadaşım var, türkiye'de yaşıyor, eşi türk(trump iktidara gelince vize alamadı eşi ve 3 senelik evlilerdi, madem gidemiyoruz bari türk vatandaşlığı alayım dedi ressam olan, o nun için de 5 sene tr dışına adım bile atmaması gerekiyor, bunu yazıyorum çünkü öteki türlü havada kalacak olaylar.) amerikalı olmasına rağmen sırf türkiye'de yaşadığı için bile ortalama 3 kat az fiyat belirlediğini söylüyor eserlerine, satış yaptığı yerler amerika, qatar, kuwait ve dubai deki sanat galerileri ve sabit bi kaç kolleksiyoncu, yarın öbürgün kendi memleketine gittiğinde fiyatları 3 kat yukarı çekecek yani. türkiye'de sanatçı olmak amerika ve avrupanın yanında bence çok dezavantajlı. düşünsene, korsan program , dizi film, bizde çok sıradan ve adeta bunlara para verene saf gözüyle bakılıyor, dünya da türk denildiğinde belki 50 milyonda 1 kişi yüzünden, çakal türkler, uyanık türkler, türkler çalışmayı sevmez, üretmeyi sevmez tarzında bir düşünce var.

hani sen de duymuşsundur , makinaya bozuk para yerine buz atmalar, pahalı şeyin etiketini söküp ucuz olanı takıp kasadan geçirme, bin türlü hacılama operasyonu, yani bunlar çok ufak şeyler de olsa mide bulandırıyor demek ki.

bi tanıdığım var mimar sinan üniversitesinden mezun. zamanında kendini geliştirerek bi yerlere gelmeye çalışmış lakin pek olmamış. epey garip bi işte çalışıp tıbbi malzeme üreten bi firma kurmaya çalışıyodu en son. aslına bakarsan bu yalnızca heykelle ilgili bi durum da değil. sanat bu ülkede komple para etmiyo.

para eden ne diye soracak olursan trend olan şeyler para ediyo bu ülkede. kim bilir belki günün birinde heykel de bunlardan biri olur.

sorun türkiye'ye ve dolayısıyla türkiye'de üretilen sanata güven duyulmaması.

konu sanat dalları olduğunda bu tip sorular havada kalır.

mühendislik ya da tıp gibi bir şey değil bu.

az çok bilindik biriysen, istanbul ve ankara'da biraz çevre edinmişsen, ya da mesela galeriyle çalışıyorsan güzel kazanırsın.

fakat para kazanmak için yapacaksan yapma zaten. önce işini sevmen, sonra gündemi takip edip fazlasıyla okuyup iyi işler üretmen lazım. aç kaldım mühendis olayım gibi bir şey değil bu.

güncel sanatçıları takip et.

türkiye'de olmanın dezavantajı ise hem ekonomi hem de zaten piyasanın dışarıya göre dar olması. dar olmasına rağmen milyonlar kazananlar elbette var ama hacim geniş olsa en küçük galerilerle çalışan sanatçılar bile hayatını bu işten sürdürür.

Akademisyen olabilirsin. 1 yıl boyunca yaptığın çalışmaların resimlerini, eskizlerini, varsa kendine has structure'lerini vs. katalog hâline getir. GSF'lerde ekseriyetle dil şartı ve ALES aranmaz, iyi bir diploma puanın var ise alan dışı olarak da olsa YL'ye başvurabilir ve kısa sürede akademisyen olabilirsin o girdiğin fakültenin heykel departmanında. Sonra ver elini Avrupa sergileri.

Bu arada sözcüğün doğru yazılışı heykeltraş değil, heykeltıraş.

Adli tatil sebebiyle bir çok hakim 20 Temmuz Pazartesi itibari ile görevinden ayrıldı. Yerlerine az sayıda geçici hakim bakıyor. Avukatlar genelde duruşmaya girmediklerinde mazeret yollarlar. Kimisi ekine gideceği yerin bir önceki duruşma zaptını filan ekler belgelendirmek için. Kabul etmek hakimin takdiri ki asıl yetkili hakim yoksa hemen kabul eder (hatta üstü kapalı “avukat bey mazeret verseydiniz” derler :) )
Harç meselesini bilemem fakat öyle bir konudan emin olursanız avukat soruşturma bürosuna (savcılık) şikayet edin.

Aslında dediğin gibi bir durum oldu geçen ay. Ben gittiğimde hakim yok deyip bir evrak imzalattılar. Şimdi uyapa bakıyorum duruşmanın olduğunu kimsenin gelmediğini ve ertelendiğini yazmışlar.
O zaman hakim yok diye böyle bir mazeret mi verdi dersin bizim avukat? ama neden şuraya gideceğim, başka dosyam var v.s. gibi mazeret yazar? Her hakim olmadığında biz mi mazeret veririz? :)

Basitçe anlatayım.

Hakim yoksa yerine başka bir hakim girer. Önce kendi işlerini halleder sonra duruşmaya girer. Yani sizin duruşma 4-5 saat geç başlar ve ayrıca duruşmaya giren hakim dosyayı ilk defa gördüğü için dosyayı inceleyeceğim bahanesiyle duruşmayı erteler.
Siz hakim olmasa bile mazeret bildirmek zorundasınız, yoksa duruşmayı erteleyecek olan hakim;davacı davasını dakip etmediği için dosyasını müracaata bırakır yani düşürür.

Avukatlar mazeret yazarken de geçerli bir bahane bulmak zorunda, ben diğer hakimi 5 saat beklemek istemiyorum onun için duruşmaya girmeyeceğim diyemezler onun yerine başka bir duruşmaya gireceğim derler.

Avukatınız yanlış bir şey yapmamış. Aslında 1-2 ayda çözümlemesi gereken basit bir işçi alacağının yıllar sürmesi avukatınızın hatası değil.

Avukat belli bir miktar harç masrafı alabilir. Bu miktar illa UYAP’takiyle uyuşacak diye bir şey yok. Zira avukat, çıkması muhtemel masrafları önceden bilemez. Bu yüzden yaklaşık bir masraf parası alır, ilk harç dışında da gerektikçe o elindeki paradan masrafları yatırır. Aksi takdirde ikide bir sizden yok 58 lira 10 kuruş, yok 265 lira 80 kuruş masraf istemesi gerekir ki bu da hiç pratik değildir.

@microfiction peki benden 1200 TL alıp sadece 480 TL kısmını kullanmış olması? Yani daha sonra çıkacak masraf için çok erkenden baya fazla rakam almamış mı?
Bu parayı yatıralı 6 ay oldu ve ben yeni fark ediyorum.

mazeret olayi aciklanmis. oncelikle para konusunda bu “paranoyak” tutumunuzdan vazgecmenizi nacizane tavsiye ediyorum. cunku dava sonuclandiginda olmasi gerektigi gibi tum detaylariyla odeme dokumu cikarilip size izah edilecek. anlamazsaniz odediginiz parayi da soylersiniz, size aciklar.

sorunuza gelince: neden sadece harclara bakiyorsunuz? gider avanslarini da kontrol edin lutfen. tahsilat makbuzu diye gecer. ama en guzeli avukatiniza yapilan odemelerin tarafiniza da bildirilmesini soyleyin. cok basit bir is. hem boylece rahat edersiniz.

Güvenmediğin avukat ile çalışma
1.sen avukatın ücretini ödedin mi
2.sadece harç ödenekle iş bitmez gerekli giderler olur onlar için avansa da ihtiyaç var ve bunun tamamı dosyaya girmez. Dosya dışı masrafları da var avukatın
3.avukat mazeret verebilir bu en doğal hakkı, hakim yoktu ben de gelmedim yazamıyor mecburen şurda duruşmam var gelemicem yazmak zorunda
4.lütfen güvenmediğin avukatı boşuna yorma

Genelde avukatlar masraflar için bu miktarlarda bir parayı baştan alıyor. Hem masraf dediğimiz şey mahkeme harçlarından da ibaret değil. Avukatın mahkeme dışı olarak dava için yaptığı masrafları da (Bazen yüzlerce sayfa tutabilen fotokopi mesela) göz önüne alması gerek. Ayrıca bir bilirkişi ücreti 550 TL olabiliyor. Davada dosyayı mahkeme bilirkişiye gönderince ne olacak? Son gün fellik fellik size ulaşamasa ne olacak sözgelimi? Cebinden mi yatıracak bu durumda? Ben durumunuzda aykırı bir durum göremedim.

Masraf konusu aciklanmis zaten de ben avukatlik ucretini odemeden bu kadar 'titiz' davranilmasi konusuna sinir oluyorum. Siz maas almadan calisiyor musunuz? Avukat neden bilabedel calisiyr? Hakkimi alamadim diye dava acip emeginin karsiligini odememek de ayri bir olay. Ayni titizligi insanlarin emeginin karsiligini oderken de gosterin.

@kassio burada kimse kimsenin hakettiği ücrete göz dikniyor. Sistemi bilmediğim için soruyorum. Sonuç olarak tanımadığım birisi ve bana hakim yok diyip mazeret vermesi ilginç geldi. Ayrıca 3 katı olarak aldığı ücretleri de düşününce acaba kandırılıyor muyum diye düşündüm.

Ama arkadaşlar güzel güzel açıklamış ve kafamda bir soru işareti kalmamış. Burada ortalığı karıştırmak yerine diğerleri gibi mantıklı açıklamalar yapmak daha çözümleyici olur.

Masraf konusuna ek olarak işçilik alacağı baştan hesaplanamıyor genelde. Yani size avukatınız "six packsiz sen 24.354,48 TL tazminat alacaksın" diyemez. O nedenle davanızı kısmi veya belirsiz açar. Burada da asgari bir harç ödenir. Bu da gördüğünüz 480 tl. Sonra dosyanız bilirkişiye gider avukatınız sizden aldığı masrafın 350-400 TL'sini bilirkişi ücreti olarak mahkemeye yatırır. Oldu mu 830 TL. Sonrasında ise dosya bilirkişiden gelir ve avukat dava değerini arttır. Burada da dava değerini arttırdığı için ek harç ödenir. Çıkan rakamın binde 68'nin 1/4 ü. Bu da senin alacağın paraya göre değişir. Yani avukatın senden gayet makul bir harç almış. Muhtemelen senin 1200 ün yetmeyecek. Avukat cebinden 200 falan ödeyecek ama sana yansıtmayacak. Sen de bu paranoyaklığına rağmen adamın günahını aldığın için hiç pişman olmayacaksın ve yaşamına devam edeceksin. Ayrıca şimdiden seni uyarayım çünkü belli ki bu konuda sorun yaşayatacaksın avukatına. Davayı kazandığın zaman gerekçeli kararda bir vekalet ücreti yazar. "3500 ttl vekalet ücretinin davalı osman ltd şti den alınarak davacı six packsize ödenmesine" bu para avukatın parası. Senin değil. 2-3 yıllık davanın ardından adamın başını ağırtma diye şimdiden söylüyorum.

Özel öğrenci statüsünde başlasanız bile dersler bitene kadar yds vermek zorundasınız. Bu arada bazı vakıf üniversitelerinde yds puan şartı devletlerden daha yüksek olabiliyor. Her halükarda yabancı diliniz olmadan doktora tezi yazamazsınız. Bu yüzden vakıfta da yapacak olsanız devlette de, yabancı dil (en azından İngilizce) bilmek zorundasınız.

Özel üniversitede doktora yapsan da kadro bulman çok zor olur. Özeller kendi öğrencilerini bile işe almıyor.

bizim evde yap. oldukça kozmopolitizdir.

vakıf üniversitelerinde özel öğrenci statüsünde aldığın dersleri saydıramıyorsun. en azından benim okuduğum üniversitede öyleydi, tekrar alma zorunluluğu vardı.

yani kısacası devlet diyorsunuz

Özel öğrenci statüsüyle ilgili söylenen her vakıf üniversitesi için geçerli değil. Ayrıca vakıflar kendi öğrencisini işe almıyor diye bir durum yok. Onlarca aksi örneğini gördüm. Devlette de vakıf üniversitesi mezunu olup şu an dr. öğr. üyesi veya doçent olan bildiğim örnekler var.

İyi bir yayınevi yazardan para istemez, aksine kitap basıldıkça yazara telif ücretini öder.

bahsettiğin şeyi doğru anladıysam yayınevinin kitabını basmak için yazardan kaç para istediğini soruyorsun di mi? eğer öyleyse "0". iyi yayınevleri kitabı basmak için para öder para almaz, kıstası buradan koyabilirsin iyi yayınevi olup olmadığı konusunda.

Dahasını söyleyeyim: İyi yayınevini "Para vereyim kitabımı basın" diye ikna edemezsiniz. Kitabınızı beğenmedilerse basım, reklam vb. masraflarını siz karşılamayı teklif etseniz bile basmazlar.

mevzusu

Gelişine kullanıyorum ben. Ağzımdan ikisinin de çıktığı vaki.

Mevzuu demenin mantığı sözcüğün Arapçasının son harfinin ayn harfi olması. Ayn harfi Arapçada sessiz harf sayılıyor. Fakat biz Arapça değil, Türkçe yazıyor ve konuşuyoruz. Ömer Asım Aksoy yönetiminde hazırlanan Ana Yazım Kılavuzu ve Dil Derneği de mevzusu, camisi vb. demekten yana zira bu Türkçe kurallarına uygun olan kullanımı. Bir de öbür türlü kullanım insanların aklını karıştırıyor. “Camiye gittim” yazacağıma “Camiiye gittim” yazan insanlar var. Ya da “Bu mevzuda ne düşünüyorsun?” yerine “Bu mevzuuda ne düşünüyorsun?” yazanlar... Dolayısıyla ben uzmanların da görüşlerine uyarak Türkçe kullanıma uygun olan mevzusu, camisi vb. kullanımları tercih ediyorum.

ayni sekilde “mensei bilmemneresi” cok karisiyor insanlarda. kelimenin koku mense. mensesi demek daha iyi.

Kim olduğu tahmin edilemesin ve birden çok kişi aynı rumuzu almasın diye.

açık (tesettürlü olmayan) bir kadının kolları bile sansürlendi daha ne olsun,pornoya,erotiğe kalana kadar.evlilik dışı seks zaten olur mut'a nikahı.

pornografi belirli yönetmeliklere uyulduğu sürece dağıtımı serbest, üretimi her şekilde yasak ancak anal ve oral seks içeren metaryallerin dağıtılması mahkemece yasak. (üretim yerinden bağımsız)

ikilem:
hükümetin direk yasa ile yasakladığı şeyler olmasa ile birlikte fısıltı ile yasakladığı şeyler olabilir. yani doğum kontrol hapı yasal olarak yasak değildir ama ithalatçı yada üretici firmaya bak kulağını çekerim haa demiş ise buna yasak demeli miyiz? dememeli miyiz? (örnek verdim sadece, böyle bir şey var demiyorum yani)

@senolll güzel bir noktaya değinmiş, yasa/yönetmelikle ilgili bir sıkıntı yok ama mahkeme kararı ile erişim "engellenmesi" yasak sayılır mı?

vikipedi türkiye'de hala yasak mı bilmiyorum ama sitenin tamamı yasak değilken penis, vajina gibi sayfalar resimli açıklamalar içeriyorlardı ve yasaklardı.

agah özgüç'ün türk sinemasında cinsellik isminde kitapları var. mükemmel bir araştırmacı kendisi. kitabın satır aralarında bu tip yasaklarla ilgili anekdotlar veriyor. 'vay be neler olmuş eskiden' denilecek arşiv kayıtları var.

akif poroy'un kitapları da aynı şekilde.

www.babil.com

Turkiye'de uzlasma deniyor artik ama? Tesviye olabilir mi? Ecnebilerin settling dedigi sey...

arabulucu ?

Sulh

Sulh olmak

Yok bunlar değil, eni sonu hatırıma gelince editleyeceğim bunu :(

İstismar aslen tecavüzden daha ağır bir durumu tanımlar. “Kadına tecavuz-çocuğa istismar” gibi düşünün, tecavüzdeki saldırı fiiline korunmasız olandan faydalanma/sömürü anlamı da katıyor. Hukuken de bu şekilde kullanılır. Ama dediğiniz şey doğru da, tartışması yapılmış bir konudur bu. Toplumsal nedenlerini tartışmadan sorumlu trafik canavarı demek gibi, algıyı değiştirmek gibi, bir yönetiş, politik bir araç olarak dil...

tck den terimleri alıp kullanıyorlar tahminimce nitekim yeni tck da gasp diye bir suç yok ama haberler gasp diye haber dolu adı yağma mesela onun. tecavüz diye suçta yok tck da

Ceza Kanunu'nda tecavüz için "nitelikli cinsel saldırı" ve "çocukların cinsel istismarı" ifadeleri kullanıldığı için buna paralel olarak haberlerde de aynı ifadelere yer verildiğini düşünüyordum. Ancak sanırım yavaş yavaş olayın vahşetinin "istismar" kelimesi ile hafiften gizlendiği fikrine kapılmaya başlıyorum. Hukuken "iş kazası"nı "iş cinayeti" olarak haberlere yansıtan medya "istismar" yerine açık açık "tecavüz" de kullanabilir. @1'in dediği gibi istismar daha ağır bir fiili ifade ediyor ancak kamuoyunda bu anlam farkı henüz tam oturmadığı tam aksi bir sonuç yaratıyor sanki.

Istismar basit bir suistimal intibası uyandırıyor. Soruyu soran arkadaşa katılıyorum tecavüz yahut iğfal kulllanılmalı. Istismar yanlış, Hukukta da iğfal diye geçiyordur.

TCK’da çocuklara karşı işlenen cinsel suç çocuklarım cinsel istismarı olarak geçiyor. Haberciler de cahilliklerinden yetişkinlere karşı işlenen suçlar için de bu terimi kullanıyor. Yanlış! Doğrusu suçuna göre cinsel saldırı veya cinsel taciz olmalı. Cinsel istismar suçu çocuklar için söz konusu.

Türk Ceza Kanunu'nda geçtiği üzere "cinsel saldırı" söz öbeğinin kullanılması gerekmektedir. Cinsel saldırı suçu mağdurun 18 yaşını tamamlamış olduğu vakalar için kullanılır. Mağdurun 18 yaşını tamamlamamış olduğu durumlarda ise cinsel istismar veya reşit olmayanla cinsel ilişki suçu söz konusu olur.
Kaynak: (git: av-saimincekas.com)

(bkz: telif hakları)

sizin işiniz patent ile değil.

patent değil telif almalısın. o da noterden oluyor. ama masraflı bir iştir söyliyim. kitabın çıktısını kendi adresine postayla gönderip zarfı açmamanın bir çözüm olduğunu söylerler ihtilaf durumlarında. ne kadar doğru bilmiyorum. ayrıca yayınevleri böyle riskler almazlar, kitabını başka isimle basıp sana para vermemeleri falan çok düşük ihtimal. zaten olur da bir yayınevi kitabını basmayı kabul ederse önerecekleri ücrete şaşıracaksın. bu kadar para için hiçbir şirket dolandırıcılık yapmaz merak etme.

bu arada kitap yazan birinin telifle patenti karıştırması biraz tuhaf geldi.

telif hakları noter ile tescil edilmez. noter ile tescil edilen ancak o an elinde o dökümanın olduğudur.

eserlerde telif hakkı koruması için tescil, kültür bakanlığı tarafından yapılır. Detaylı bilgi için FSEK 13'ü okuyabilirsiniz.

www.telifhaklari.gov.tr

p.s. bilmediğimiz konularda lütfen yanıltıcı olmayalım.

yazarodasi.blogspot.com

salla başkan. adamlar zülfü livaneli kitabını kopyala yapıştır yapıyor. karakter adlarını ctrl h tümünü değiştir deyip tekrar sürüyor piyasaya. sonra pişkin pişkin esinlenme olabilir ama o kitapta benim emeğim var falan diyorlar. zülfü livaneli ye bunu yapanlar sana bana ne yapmaz.

Saçmalık bir fiyat bence. Aynı şeyin çok daha ucuza yapıldığı yerler var

şimdi gördüm. eğer bu ürünleri gerçekten alan insanlar varsa, sağlam keriz silkeliyorlar. eğer iyi bir araştırma yaparsanız bu hizmeti bedavaya getirebilirsiniz.

toastmasters var benzeri, 2013 yılında yıllık 250 lira mıydı neydi, aylık mıydı yoksa bilemedim.

Toastmasters bir yabancı dil kulübü değil. Topluluk karşısında konuşma yapmak amaçlı bir oluşum. Burada sorulan başka bir şey.

Varsa Kablonet

uzunzamandır superonline kullanıcısıyım. başka sağlayıcıdan geçince uygun kampanyalar oluyor. bulursanız hemen geçin.

@kafadanbacakli Cevabınız için teşekkür ederim ama şu haliyle sadece "Varsa Kablonet" cevabı hiç yardımcı olmuyor. Neden Kablonet? Niçin onu tercih etmeliyim? Gerekçeleriniz neler?

sanırım 3-4 senedir kablonet kullanıyorum, daha fazla da olabilir. bu süre boyunca toplasam 10 kez internet gitmemiştir ve gittiğinde de en fazla yarım saat içinde geri gelmiştir.

amma velakin, kablonet'in kalitesi lokasyona göre çok değişiyor. mümkünse internetten araştır ya da kablonet kullanan kolu komşuya danış.

ek olarak; bu aralar kablonet modemini kablonet temin edemediği için sıkıntı çeken insanlar oluyor.

Did you miss me dersen gecmiste olup bitmistir. Boyle bir senaryo da mumkun. Dun olmustur uzak kalma ve ozleme mesela.

www.quora.com

olur olur.

i am wanting de var mesela ingilizce'de.

Hangi sekilde soylersen soyle, hic sikinti olmaz, her turlu anlasilir, You miss me? bile desen yeter. americada americalilar nasil konusuyor bir gorseniz, bu kadar kasmazsiniz

"o gün beni özledin mi?" gibi bir cümlede gayet olabilir, neden olmasın ki?

informal kullanim. gundelik tabirlerde daha da yaygin bu tip. turkce mantigiyla dusunmekle alakasi yok cunku have you missed me dogru. her seye de ukala bilmis atlamasak.

maria popova'nın blogu.

www.brainpickings.org

oggito.com

lithub

Üstaddan bençe.

üstat diye yazılır.

TDK'ya göre "üstad" diye bir kelime olmadığı için "üstat"ın olduğu seçenek doğru.

Ekleme: Yalnız ünsüz yumuşamasına uğruyor, "üstadı" şeklinde.

Üstat + sertleşme= üstattan

Sadece TDK değil, Ana Yazım Kılavuzu da üstat der. Üstat ve Üstattan. Üstada diye yumuşaya uğruyor ünlü harf gelince yanına.

Polat Alemdar, Memati ve Ahsen TV muhabiri gönderilerek yapılan gizli operasyonlarla faiz lobisi baronları çökertildi. O günden bugüne faiz lobisi bir şey yapamıyor. Haliyle Reis’in bir şey söylemesine de gerek kalmıyor.

Çünkü nispeten de olsa doları durdurun sebeplerden biri de bu oldu.

Dolarla bas edemedi ve dolarin yukselisi cok tepki cekti. Olumu gorup sitmaya razi oldu bi yerde.

Faiz lobisi bi sure rafa kalkti yani.

Simdi sirada imf ile yapilan anlasmayi halka anlatmak kaldi ki tahminim secimden sonra baska bi isim altinda aciklanacak. (Bu kisisel tahminimdir)

Faizler dusukken ileri geri konuşup doları 7 liraya çıkarttılar.
Dij güçler dolar getirip bozdu.
Dolar düştü.
Sonra faizleri yükselttiler, dij güçler ellerindeki tl yi yüksek faizden bankaya koydu.
Bildiğin operasyon çektiler.

Faizleri emlak sektörüne destek olmak için düşük tutmaya çalışıyorlardi. Baktilar ki olmayacak yukarda bahsettiğim operasyonu çektiler.

@herhaltibiliyoring'e ek olarak simdi de tlnin degerini yukseltip ellerindeki tlyi dolara cevirecekler. Dolarin son zamanlarda dusmesinin sebebi de bu.

Sonra katladiklari dolarlari artik kendi ülkelerine cekince bizde dolar yukselecek. Yillardan beri olan senaryo bu. Ulan yoksa dis gucler dis gucler diyor hakli olmasin bu adam?

ben de duolingo ile öğrenmeye çalışıyorum. fena değil sivuple

(bkz: lingvist)

içilmez. türkiye'de içmişsin gibi yargılanırsın.

genelde fark etmez, etseler de ses etmezler. ama takacakları tutarsa epey uğraştırırlar.

konsolosluklar, bulundukları ulkenin degi, adına gorev ifa ettikleri ulkenin "topragi" sayilirlar.
o nedenle eger t.c. sinirlarinda suc olan bir eylemi, herhangi bir t.c. konsoloslugu sinirlari icinde yaparsaniz, o eylem de suc sayilir.

Bisey olmaz. Konsolosluklar ulke topragi sayilmiyor. Sadece gelenek olarak oyleymis gibi davraniliyor. Yani sen diyorsun ki ben seni rahatsiz etmeyim elcilikte, sen de beni etme.
Sen benimkine dalarsan ben de sana dalarim.

Kanun soyle,
Suç;


a) Türk kara ve hava sahaları ile Türk karasularında,

b) Açık denizde ve bunun üzerindeki hava sahasında, Türk deniz ve hava araçlarında veya bu araçlarla,

c) Türk deniz ve hava savaş araçlarında veya bu araçlarla,

d) Türkiye'nin kıt'a sahanlığında veya münhasır ekonomik bölgesinde tesis edilmiş sabit platformlarda veya bunlara karşı,

İşlendiğinde Türkiye'de işlenmiş sayılır.

Zaten oyle sayilsa bile adam senin ulkene gelmiyorsa yine ceza veremiyorsun. Tosuncuk sucu ulkede isledigi halde orada takiliyor.

benim bildiğim ülke toprağı sayılıyor. Tr'de yapmış gibi yargılanırsın. Dışişleri çağrı merkezini arayıp sorabilirsin.

Uruguay Konsolosluğu Uruguay toprağı değildir. Konsoloslukların o ülkenin toprağı sayılması bir hukuki şehir efsanesi. Tıpkı "Abi hırsızı yatak odasında öldürürsen suç değilmiş ama salonda öldürürsen suçmuş" gibi bir şey. Uluslararası Hukuk ve Konsolosluk Hukuku açısından hiçbir karşılığı yok. Öyle olsa Cemal Kaşıkçı cinayetinde Cumhuriyet Savcılığı soruşturma bile açamazdı.

Konsoloslukların adli durumlarda bağlı olduğu ülke toprağı sayılmadığı sadece politik nezaket neticesinde ekstra bir durum olmadığı sürece özerkliklerinin olduğu bilgisini kabul edelim. Bu durumda orada içmenin adli suç olup olmadığı neye göre belirlenecek? Yani gelip Türkiye'nin '' hey sigara içtin cezalısın'' diyeceği bir durum değil sonuçta ama biri de şikayet etti ve polis geldi diyelim konsolosluk kapısına ve dedi ki '' ihbar aldık bahçede ot içiliyormuş'' dese ne olur?

Iste polis gelmiyor nezaket cercevesi kapsaminda.
Adamlar cinayet isledi yine de basmadik 1 hafta izin bekledi bizim polisler.
Beklemek zorunda degiller ama oyle yapiliyor.

Bir de diplomatik dokunulmazlik var, bi elcinin karisi ortakoyde motorcuyu bicti. Elini kolu sallayarak ulkesine gitti.

@Tesla01, en fazla Türk büyükelçiliği hakkında rapor mapor tutar, Türkiye'ye geldiğinde ne olacaksa olur. Elçiliklerin kapısında bekleyen polisler bulunduğu ülkenin polisi, onlar bir şey yapamaz. İçeride ne olursa olur. Bir güzel dövüp, biz bir şey yapmadık da diyebilirler.

Ek olarak, ülkemizdeki elçiliklerde bir suç işlendiğinde, ya da elçilik çalışanını şikayet ettiğiniz. Yurtdışında birini şikayet etmiş gibi oluyorsunuz. Ödeyeceğiniz harçlar buna göre belirleniyor. Diyelim alacaklısınız, mahkeme sonuçlandı, paranızı almanıza karar verdi ancak dokunulmazlıkları olduğu için direkt icraya gidemiyorlar. Haberlerde aratıp benzer şeyleri bulabilirsiniz. f16 pilotumuzu dövmüştü bir elçilik çalışanı hiçbir şey yapamadılar.

Dipnot: Bizim ülkemizde bulunan elçiliklerde çalışanların çoğu, Türkler yani, gelir vergisi ödemiyor. Türk çalşanların dokunulmazlığı yok ancak maliye gelip denetleme yapacam diyemiyor. Elçilik kapıyı ister açar ister açmaz.

uluslararasihukukcalismalari.wordpress.com
Başın belaya girerse diplomatik sığınma talep edersin;
uluslararasihukukcalismalari.wordpress.com

nezaket gereği diye bir şey yok, viyana sözleşmesi var:

www.hurriyet.com.tr

1. misyon binalari dokunulmazligi haizdir. kabul eden devlet yetkilileri misyon sefinin rizazi olmadikça bu binalara giremezler.

yani polis gelip içeriye izin olmadan giremez, ayrıca suçu işleyenin diplomatik pasaportu varsa dokunulmazlığı da oluyor.

Öğrenciysen okulunun mail hesabı yoluyla alabiliyorsun. Açıköğretimle almıştım ben.

products.office.com

Legal yoldan mı

öğrenci maili ile bilgisayara indiremiyorsun ama.

Öğrenci hesabıyla gayet bilgisayara indiriliyor.

Ogrenci mailim yok arkadaslar:(

Open office gibi alternatifi var.

(bkz: libreoffice)

Ben de libre office demeye geldim, hemen hemen hiç farklılık yaşamazsın. Bazı özel kodlarda ufak değişiklikler yapmak gerekebiliyor makrolar için. Onu da internette dakikasında bulursun.

kesinlikle gonullu olarak bir yerde calismak. kendi ilgi alaniniza vicdaniniza gore bir yer secin, sokak cocuklari olabilir. sakat hayvanlar olabilir, annesiz kedilere annelik olabilir. cesit cok...
mesleginizle, hobinizle alakali bir konu da secebilirsinz. misal cevre ile ilgiliyseniz, cop toplama etkinliklerinde birine katilirsiniz, sonra duzenli hale getirirsiniz. secenek cok...

satranç olabilir. sinirine hakim insanları yeterince uğraştırabilir.

İnternet, bir şeyler öğrenmek için harika bir kaynak haline geldi. Ücret ödemeden Duolingo, Lingvist gibi mecralardan dil öğrenebilirsiniz. Ya da Coursera, EdX, Udemy gibi platformlardan dünyaca ünlü, saygın üniversitelerin derslerini alabilir hatta öğrenci olduğunuzu belirterek ücretsiz sertifika alabilirsiniz.

Halk eğitim merkezi kurslarına gittim. Sonrasında yabancı dil öğreniyorum internet üzerinden. Bir de tamir videoları seyrediyorum bazen. Televizyon seyredip karşısında vakit öldürmekten iyidir.

Sevgili oradaydık ve simdi buradayiz,

Bunu bizim bilmemizin olanağı yok. Kendinizi tanıyan sizsiniz. Sizin hakkınızda hiçbir bilgimiz yok. Yazmak konusunda kendinizi geliştirmek içinse iki şeye ihtiyacınız var:

1- Okumak
2- Yazmak

Dolayısıyla bol bol yazmalı ve iyi yazan kişileri okumalısınız. Ayrıca daha önce yayımlanmış metinlerinizin olması (Buna edebiyat dergilerindeki öyküler de dahildir) işe kabul sürecinde çok önemlidir. Blog açmayı deneyebilirsiniz. Tematik bir Twitter hesabıyla geniş bir kitleye ulaşmayı başarabilirseniz bu da işe alım sürecinde artı puandır.

Ayrıca metin yazarları, editörler vb. kendilerini Türkçe konusunda çok geliştiriyorlar. İşinizi yaparken her an elinizin altında en az bir tane yazım kılavuzu olmalı ve bu TDK Yazım Kılavuzu olmamalı! Ömer Asım Aksoy'un Ana Yazım Kılavuzu ile Necmiye Alpay'ın Türkçe Sorunları Kılavuzu adlı kitaplarını şiddetle almanızı, sürekli el altında tutmanızı salık veririm. Bu kitapların başlangıç bölümlerini okumayı da ihmal etmeyin. Bu sayede neden mevcut TDK'ya güvenmemeniz gerektiğini de görmüş olursunuz.

İyi yazmak üzerine adlı kitabı okuyun. William zinsserdi galiba yazarı. Nurdan gürbilek okuyun bir de. Katkısı olur diye düşünüyorum. Bir de: Twitterdan Yalçın Armağan (@YalcinArmagn) adlı kişiye göz at: twitter.com takip ettiklerini de takip et en azından edebiyat-yazı-söylem vs gibi konularda konusulanları kaliteli yerden yakalamış olursun.

zaten bir şişe şarap ve bir adet birayla o perhiz sekteye uğramış. benim naçizane tavsiyem bu akşamlık perhizi tamamen askıya almanız. peynir iyi gider. ceviz, kuru incir, kuru üzüm vb. de olur. ben olsam şarabın ardından biraya bulaşmazdım ama bunun perhizle alakası yok. tamamen damak tadıyla ilgili. şimdiden afiyet olsun.

Tüm duyurudaşlarıma afiyette bir akşam-gece dilerim.

s3.eksiup.com

Kuru erik çok güzel gidiyor demeye gelmiştim geç kalmışız. Afiyetler :)

yoktur.

yoktur.
dayanmak
dayanarak(duvara dayanarak yürüdü)
dayanamayarak(bu acıya dayanamayarak intihar etti)

"Dayanamayip" daha yaygin degil mi?

Yanlışlık yok. -Ip da -ArAk da zarf-fiil eki. İkisi de olur. Yazı dilinde -ArAk daha çok kullanılıyor diye düşünüyorum.

"Tuzlayarak", "yaglayarak" gibi normal bu da.

Bu saçmalığa daha fazla dayanamayarak oradan ayrıldım. Al cümle içinde de kullanalım.

Tek başına yok. Ama cümle içinde kullanımında bir yanlış olup olmadığını da görmek gerek. Zira sözcükte olmadığı halde cümle içindeki kullanımında olabilir.

Teknolojiye çok hakim değilse ipad dışında bir şey düşünmeyin bence. Diğerleri zırt pırt hata verir, her uygulamayı çalıştırmaz, arayüzü karıştıktır falan. Anneler için en iyisi ipad.

Yok aslinda arasi fena degil. Lenovo tableti var ama eskidi biraz donuyor, Facebook’ta scroll exerken yavas falan. Diger markalar da olur yani.

ABD'deyseniz o bütçeye Amazon Fire tabletler çok iyi gider.

Amazon Fire’a bakacagim tesekkurler

alkol

papatya çayı
sarı kantaron

Sarı kantaron çayı.

sarı kantaronlu melisa çayı...

dermişim.

Bedensel olarak yorulman lazım.. Ilık duş + temiz hava (balkonda 5 dk dur yeter :D, üşütme!)...

++ MÜZİK VE Youtube, Bendeki diğer etkili yöntemler..

Şarap
Liptonun karışık çayları var onlar da iyi.
Ama en iyisi şarap.

Oytun Erbaş'ın dediğine göre yoğurtmuş. Anksiyeteye birebirmiş.

Alkol ama uzun vadede iyi olmaz tabii. Yürüyüş spor duş ve yatağa geçip bi şeyler okumak diyorum. Çayların etkisi değişebiliyor, yeşil çay bazen uyku açabiliyor. Melisa çayı uyutmak yerine ertesi gün uyanmayı zorlaştırıp insanı gün boyu ağırlaştırabiliyor. Yoğurt ayran filan da uykuş getirir.

Bir de bol bol su içmek ve tuzu azaltmak.

Melisa cayi
Papatya cayi

Gözükmüyor. Bir şeyleri değiştiriyolar ya da hack mevzuu

Gözüküyor? Esperanto'nun hemen üstünde.

Edit: Bende sitenin içeriği de İngilizce gözüküyor. Türkçeye nasıl çeviriyorduk bunu?

Gözükmüyor.

mobil uygulamada sorun yok

görünüyor.

eksiup.com

Giymek için ise çok kötü

tabiki giymek için

Çok kötü.

bence de kötü, aynı tarz ve uzunlukta düz bir şeyler baksanız daha güzel olur.

Sadelik iyidir, bu değil.

Yapmayın bunu kendinize.

bu ne lan. giyme böyle bir şey.

Süpermiş. Bulursan hemen al. Çabuk.

Lütfen bulma.

Leş.

:/

bijama giy çık aynısı.

Kötü demek için giriş yaptım :/

almıyorum vazgeçtim, bu kadar beğenilmeyeceğini tahmin etmemiştim.

teşekkürler fikir değiştirdim :)

anadolu aöf, öğrencilerine bedava veriyor ms office'i. 2 sene oldu mezun olalı hala da kullanıyorum macbook'ta. çevrende aöf okuyup da hakkını kullanmayan biri varsa ondan yararlanabilirsin bedavaya. edu uzantılı mailin varsa da office 365 kullanabilirsin.

Mac'in yeni ofis programları artık MS Office ile tam uyumlu. Eskisi gibi sorun çıkarmıyor. Gönül rahatlığıyla kullanabilirsiniz artık.

@sumuklurakun, size yazdım.
@nrmnm, pasif bir öğrenciliğim var aöf' te. Size de özelden yazacağım.
@microfiction, ben mi kullanmayı beceremiyorum bilmiyorum ama benimki uyumlu değil. tez yazıyorum, ms office olmayınca tablolar, yazı tipi vs hepsi değişiyor.

ne okumak istiyorsunuz tam olarak? yani avukatlarin farkli konular uzerine yazdiklari mi yoksa daha az hukuki metinler mi? butun buyuk hukuk burolari aylik makaleler yayinliyorlar ya da kendi sitelerinde cok spesifik konular icin makaleler oluyor. ama bu dediklerim eger birebir bir konu uzerinde calismiyorsaniz, ozellesmediyseniz cok havada kalir vakit kaybi olur size. bir de hangi konu ile ilgili ariyorsunuz?

Aradığım şey hukuk bürolarının teknik makaleleri gibi değil. Onlar için zaten kitaplar, içtihatlar, akademik hukuk yayınları var. Ağır teknik bilgilerden daha çok hukuk kültürüyle ilgili keyifle okuyabileceğim şeyler arıyorum.

kvuraldogan.blogspot.com
bu site fena değil, bunu beğenmediysen,
bunu oku, meltembanko.blogspot.com

Ertuğrul uzunun kişisel blogu var. Mobilden girdiğim için bakamıyorum ama twitter hesabından linki bulabilirsiniz.

Kemal gözler hocanın anayasa.gen.tr diye bir kişisel web sitesi var kesinlikle orayı da tavsiye ediyorum.

@bonisnocetquimalisoarcit Evet, Ertuğrul Uzun'un bloğu gerçekten güzel. Önceden de haberim vardı. İnsan böyle spesifik bir şey aradığı zaman Türkçe internet içeriğinin ne kadar az olduğunu görüyor maalesef. En niş konuda bile İngilizce gugıllayınca karşınızca bir sürü dolu içerik çıkıyor. İngilizce siteleri, blogları takip etmek de bir yere kadar. Zira hukuk gibi ülkeye has özellikleri önemli olan alanlarda insan yerel içerik ihtiyacı da duyuyor.

Kemal Gözler ise zaten anayasa hukukunun tek dişi kalmış canavarı. :))

böyle bir şey var. ben mezun olalı çok oluyor, hangi dersler arasında olduğunu hatırlamıyorum ama ilk defa duyduğum bir şey değil.

Böyle bir şey var. Sadece hukukta da değil. Kimi dersleri alabilmek için önceden başka dersleri almak gerekebiliyor ve buna ders seçme sisteminde kısıt konulabiliyor. Hatta ders tanımlarında açıklama da olabilir. Sebebi de sözgelimi Medeni Hukuk dersi almadan Borçlar Hukukunun içeriğinin anlaşılamayacak olması. Bu tür dersler birbiriyle bağlantılıdır.

idare hukukunu öğrenebilmen için anayaa hukukuknu bilmen lazım, derse sık sık atıf anayasaya yapılacaktır. mantıklı yani bu.

evet böyle bir şey var. bizde de ön koşul olarak geçiyor.

öncelik sonralık ilkesi derken eğer önşartlı dersi tanımlıyorsa doğru demiş.

okulunuzun ya da bölümünüzün lisans programına bakın orada önşartlı olup olmadığı yazar.

Okuldan okula yönetmelikten yönetmeliğe göre değişir.

Hukuk nosyonu dediğimiz bi kavram var. Onun gelişmesi için önce temel sonra katlar çıkılmalı. temelini inşa etmediğin binaya kat çıkmaya çalışıyorsun. Böyle düşünürsen İlk sarsıntıda birileri ölecek.

tam tarih falan mı istiyorsunuz şu sayılı genelge falan mı yoksa yaklaşık bir zaman mı? çünkü ben bildim bileli var belli bir puan alma zorunluluğu zamanla yükseldi o zorunluluk ayrı.

2006 civarı hiç yoktu. sonradan getirildi. tam o tarihi en azından yıl olarak soruyorum.

2005 yazında yaz okuluna kalmıştım. o sıralarda da birçok akademisyen kursa mursa sınava hazırlanmak için bişiler yapıyordu ingilizce için.

2005 sonrası

Arkadaşlar, ne diyorsunuz siz? Ne 2005'i, ne 2006'sı? Yabancı dil şartı neredeyse hep vardı. Fakat bu şart için olan sınavlar merkezî olarak yapılmıyor, üniversiteler kendileri yapıyordu. Hem de öyle şimdiki YDS gibi falan test usulü değildi.

ben 2006 yılında ösym'nin yaptığı hiçbir sınava girmemiş olduğum halde yüksek lisans a kabul edildim. sadece o zamanki adıyla les'e girmiştim. o zaman bu sınavlara girmiş olmak şart değildi. ya da ben İngilizce eğitim veren bir üniversiteden mezun olduğum için yırtmıştım. hatırlayamıyorum üniversite de kendi sınavını yapmış olabilir. Fakat bir yerden sonra yök, ösym'nin dil sınavlarına girmiş olma şartı istemeye başladı. ben esas bu tarihi öğrenmek istiyorum.

yuksek lisans yapmak ile akademisyen olmak ayni sey degil ki?? yuksek lisansa kabul edilmis olabilirsin ama akademisyenlik icin dil sarti hep vardi +1 yani, master ogrencisi olup kadro acilinca basvurmak isteyen dil sinav sonucunu illa ki goturuyordu diye hatirliyorum, cok uzun zamandir var ama daha az puan yetiyordu sanirim.

-yds 65-70 seviyesinde ingilizce
+ cok iyi bir ingilizceniz yok bana kalirsa. biraz pratik edinmeye calisin.

- çok temel seviyede almanca
+ ingilizce istemiyorsaniz temel seviyedeki almanca'ya odaklanin.

hangi dilden zevk alıyorsanız onu öğrenin.

2. yabancı dil zorunluluktan iş veya akademik dertlerden öğrenilmek zorunda değilse bu işin aslı budur. Çünkü kulağınıza hoş gelen, kültürüne ilgi duyduğunuz bir dil olursa hem daha kolay öğrenirsiniz hem de eğlenirsiniz.

Temel seviye Almancanız varsa Almancaya devam edin ama şu seçeneklerde en zor dil Almanca ama bence öğrenince de en güzeli. İtalyanca ve Almanca dersleri aldım hem de ülkesinde tecrübelerime göre İtalyanca belli bir yere kadar kolay geliyor ama sonra tıkanabilir. Almanca da keza öyle ama o kolay evresi çok erken bitiyor. Sonra zorlayan üzerine gidilmesi gereken bir dil. İspanyolcayla işim olmadı.

Bunların dışında orta vadede temel seviye hatta belli bir seviyeye kadar kurs önermiyorum. 2019a geldik neredeyse internetle ve özverili bir çalışmayla o kursların verebileceğinden daha fazlasını kendinize katabilirsiniz. özellikle yds 35-40 gibi bir seviye için kursa gidilmez.

son olarak ise nacizane tavsiyem yds 65 seviyesi bir ingilizceniz varsa ikinci dile ayrıcağınız asıl vakti ingilizceyi öğrenmeye ilerletmeye ayırmanızı tavsiye ederim yoksa ikisi de yarım kalacak gibi.. ama bu benim şahsi tavsiyem alıp almamak size kalmış :)

ingilizcenizi geliştirmeye yoğunlaşsanız daha iyi olur. fakyoras'ın dediği gibi ingilizceniz çok iyi durumda gözükmüyor. ingilizce olmazsa olmaz bir dil. yabancı dil bile denilemez, lingua franca. ama ingilizceden sonra öğrenceğiniz dili neden öğrenmek istediğiniz önemli. sırf keyif için öğrenecekseniz ispanyolca ve italyanca öğrenmek eğlenceli. hem ispanyolca-italyanca-fransızca latin üçlüsünden birini öğrenmek diğer ikisini öğrenmek için büyük kolaylık sağlıyor. ingilizce ve türkçe bilen birisi için italyanca veya ispanyolca öğrenmek başka bir dili öğrenmeye nazaran daha kolay ayrıca. ispanyolca dünyanın en çok konuşulan dilleri arasında. bu yüzden italyancaya göre tercih edebilirsiniz belki. öte yandan çalıştığınız alana göre almancanın akademik olarak bir katkısı olabilir. bunları da bilebilecek olan sizsiniz.

ama dediğim gibi önce ingilizcenizi yükseltmeniz gerekiyor. mükemmel bir ingilizce, yarım iki lisandan bin kat daha iyidir.

Almanca bence. Avrupa'nın genel iş dili Almanca. Avrupa ülkesi olup da Almanya ile iş yapmayan ülke yok. Bu açıdan Avrupa'da çalışma hedefi varsa Almanca direkt size 3 ülke kazandırır.

Ha zevkine öğrenilecekse İspanyolca denemişliğim var öğrenilir zevkine.

Engellemek için yapılabilecek birçok farklı şey varken ölümcül silah kullanmış oluyorsun. Ayrıca saldırının kesin tecavüz amaçlı olduğunu da ispatlaman zor. Cezası ağır olur kanımca.

Neden insanlar bilip bilmeden ahkâm kesiyor her konuda? Yok hukukta kafa şuymuş da, ağır tahrik söz konusuymuş vb. Bakın Türk Ceza Kanununda şöyle bir madde var :

"Madde 25 - (1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez."

----

Burada defetmek için yapılan eylemin o ânın hal ve koşullarıyla saldırıyı defetmeye yetecek düzeyde orantılı olması önemli. Yani adama sadece kaba güç uygulayarak veya sadece havaya ateş ederek saldırıyı engelleyebilecekseniz tutup da adamda kafanıza göre ölümcül yara açamazsınız demek.

Telefondan yazdığım için düzeltemiyorum. Söz konusu madde hükmü meşru savunmayla ilgili maddeye aittir. "ağır tahrik" vb. söz konusu olmaz böyle bir durumda. Meşru savunma sınırı aşılmadığı müddetçe ceza söz konusu olmaz.

Hayır, aynı şeyi demiyorsunuz. Öyle olsa ağır tahrikten söz etmezdiniz.

Almanca'yi B2 yap.

chitosan +1

almanca b1
fransızca a1

fransızcayı b1 yaparsan iki dili yarım bilmiş olursun.
almanca'yı b2 yap gitsin. bir dili daha iyi bilmiş olursun.

tabudeviren +1

Kitap okuma alışkanlığı var mı? Yoksa, kazandırın. Okudukça kafası dolacak ve konuşacak bişeyleri olucak, çekingenliğini de düzgün iletişim kurabildiğini görünce atacaktır.

teknoloji bagimlisi olmus olabilir. teknoloji kullanimini kisitlayin. haftasonlari belirli saatler haric eline telefon, bilgisayar vermeyin.

ve arkadas edinse acilir bence.

psikiyatriste götürmeyi gerektirecek derecede ciddi bir rahatsızlığı ya da böylesi bir rahatsızlığın başlangıcı olabilir. götürmezseniz durumu daha da ilerleyebilir. tabii belki de psikiyatrik bir hastalığı yoktur ama ayrıntıları ancak bir uzman değerlendirebilir. psikiyatriste götürmeden önce bir psikoloğa götürebilirsiniz. belki de sosyalleşme ihtiyacını internette gideriyordur ve sadece arkadaş edinmeye ihtiyacı vardır, bilemiyorum. her halükârda uzman yardımı almanız gerekiyor olabilir.

Al kendi ortamına sok 2 bira içir gülsün biraz.

Bir kan testi yaptırın belki hormonal bir şeydir.

Sosyal fobi

www.ab-ilan.com

biz dilbilgisi kısmı için şu kitabı aldık daha başlardayız ama ben beğendim kitabı
www.dr.com.tr

Ben şunu da başarılı buluyorum: www.dw.com

Duolingo ilk başlarda iyi olsa da sonraya doğru saçmalıyor. Ondan sonra bussuu'ya geçebilirsiniz, daha sistematik ve mantıklı ilerliyor. Memrise iyidir. Ayrıca pimsleur gibi dinleme serilerine de bakabilirsiniz. Ben beklenmedik şekilde podcastlarden çok verim aldığımı düşünüyorun. Bir podcast uygulaması indirip bir çok seriye başlayabilirsiniz. Radyo tiyatrosu gibi olanlar da var ama bunları İngilizce bildiğini varsayarak söylüyorum tabi.

Extra diye bir dizi var, Almanya´da hocam onermisti, icerik cok basit ama gunluk konusmaya yakinlasmak ve dogru telaffuz acisindan iyi de bir kaynak baslangicta: www.youtube.com

Bunun disinda, pretäritumu en iyi cocuk kitaplarindan, masallardan ogreneceksiniz. Bir sahafa gidip ucuz cocuk kitaplari ya da masal kitaplari var mi diye bakabilirsiniz. Varsa sehrinizde kesinlikle Goethe Enstitusu´nun kütüphanesine ugrayin, film izleyin orada, kitap okuyun. Cok iyi kaynaklar var, kesinlikle yararlanin.

dw +1. DW c1 olsaniz da iyi bir kaynak, surekli takip edebileceginiz bir yer.

ben kursuna gitmiştim, akındil yayınları da güzel. Bütçe uygunsa online veya offline derslerine de bakabilirsin.
onun dışında bol okuma yap, yabancı haber sitelerini takip edebilirsin. instagramda da hocaların yds sayfalarını takip edebilirsin anlatımlı soru çözümleri oluyor.

akındil'in sınav teknikleri ve reading words'üne çalışarak ilk sınavımda 85 almıştım. daha sonra bu ikiliye essential academic vocabulary'i ekledim. son sınavım 96:)
not: anadolu lisesi mezunuyum.

Grameri cok iyi ogren, tekniklerini ogren.
Baglaclari ogren.
Paragraf sorulari nasil cozulur diye youtubetan izle.

Akin dil +1 diyorum

Gerçekten B2-C1 arası İngilizceniz varsa YDS'den 70-80 arası puan almak için aslında çalışmanıza bile gerek yok. Bu seviyedeki birisi çok rahat 70 ve üstü alabilir. Öyle Akın Dil'e vb. kurslara, kitapkara boşuna para kaptırmayın derim.