şimdi farkettim, biletix'te "vodafone indirimi"ni seçtiğimde fiyat kısmının hemen üstüne "Mavi Lale" yazıyor. mavi lale'yi seçtiğimde de "Mavi Lale" yazıyor, sarı lale'yi seçtiğimde "Sarı Lale" yazıyor ve diğerlerini seçtiğimde de yine seçenek ile aynı yazı çıkıyor.

acaba biletix mi bozuldu?

şair bir ergen ve "sen beni çok seviyorsun, yo yo yo" demiş.

ingilizce yazılan samimi mektupların sonuna xoxo eklenirdi eskiden. xoxo "hugs and kisses" yani kucaklama ve öpme anlamında. oradaki yazılan XO da bu mektuplardaki gibi olabilir; X kucaklama, O da öpme yani.

Oksimoron?

oksimoron / oximoron

genel olarak bilgisayar sistemleri ve operatör saatleri de aynı durumda. hükümetin verdikleri kararların nereye kadar gideceğinden haberi olsaydı keşke...

daha yapmadım öyle birşey çok çok yükseklerden denize atlıyorum yazın ama birkaç kez yandım artık yapamıyorum tırsıyorum..
yapmışım ya la editi: bu sene dalarken 1 metrelik bir balığa sıktım güzel yerden almasaydım ne olurdu bilmiyorum sörf falan yaptırırdı bana sanırım :D

kız halimle yanımda bi arkadaş varken izmitten istanbula kamyona otostop çekmekti sanırım. sonra da taksimde sabahlamıştık ki bu zamanlar reşit değildim.

şimdi alakası olmayabilir ama lisede bir iddia üzerine sıradan kalkıp koşarak tahtanın orada ders anlatan hocaya sliding tackle yapmıştım. baya kaymıştım temas yoktu ama. napıyosun lan diyince de ''kart yok hoca mehehe'' demiştim.

sliding tackle ne diyenler için;

1.bp.blogspot.com

sabah 6.30'da uyanacak olmama rağmen uyumamak.

bisikletle antrenmana diye çıkıp 1 hafta sonra eve döndüm.

Büyük Kanyon'da sarkarak poz vermiştim. Şimdi fotolara bakınca tam bi malmışım diyorum ama ordaki ruh haliyle korkuyu unutuyor insan. Değişik bi atmosfer.

hazırlık sınıfında sınavlardan korkann öğrencileri rahatlatmak için ''siz ösymlere girdiniz, bunu mu halledemeyeceksiniz, rahat olun'' diyen hocaya '' hocam asıl ösym bize girdi'' demek.

www.youtube.com

Yani, millet ne çılgınlıklar yapıyor, benimkiler onların yanında çok etkisiz kalır ama ben de sanırım reşit olmadan önce araba kaçırmak ve o arabayla yakalanmak; motor kaçırmak ve o motorla kaza yapmak; bungee jumping; yine reşit olmadan önce aileden habersiz türkiye'nin diğer ucuna gidilen tatiller; hesabı 4 katı yazan mekanın mafyatik işletmecisine herkesin ortasında ".rospu çocuğu" diye bağırmak; derste biber gazı sıkarak astımlı hocayı neredeyse öldürmek; hayatımda o ana kadar hiç kavga etmemiş ve nasıl kavga edileceğini bilmememe rağmen lisede okulun en leş kızını saniyelik bi kararla bir odaya çekip dövmek; bikaç bişey daha var da onları söyleyemem :p Bunlar benim için bugün baktığımda gerizekalılık olarak nitelendirdiğim ama o zaman için öyle saçma çılgın şeyler. Çocuğum yapsa öldürürüm. Ayrıca benden bir junkie çıkarmamayı başaran sisteme de teşekkürlerimi sunarım efendim.

protokol konvoyu geçişi sırasında yanlışlıkla sıvı azot dolu kabı patlatmak. ses bombası etkisi olması. üzerine makinalı tüfeklerle koşan abilere gülmekten durumu anlatamamak. sonra valinin araya girmesi ile olayın tatlıya bağlanması.

eksiduyu.ru

Canon 60d sahibiyim, o fiyata sifir bulutsunuz 18-135 kitlens ile birlikte. Fiyati dustu artik cunku.

bence aynasız makine al; taşıması kolay, dslr kalitesinde fotoğraf ve video konusunda da ayrıca çok iddialı olanları var piyasada.

sony a6000 kullanıyorum, hem fotoğraf hem de video art için. videoda sürekli otofokus olayı süper. www.youtube.com

2500 bütçeye 16-50 ve 55-210 tele lens ile birlikte set olarak da alabilirsin.
www.hepsiburada.com
üstüne tripod ve hafıza kartı için de 2700'e çıkarsan filtreler hariç yeterli olacaktır.

bu arada minik notlar ekliyim, belki faydası olur:
- kısa filmlerde birden fazla kameraya ihtiyacın olabileceğini unutma.
- fotoğraf makinelerinde video çekim süresinin 30dk ile limitli olduğunu da (30 dk üzeri sürekli çekim yapma gereğin olabiliyor bazen)
- iyi bir tripod da al
- ve hızlı bir hafıza kartı (class 10, aslında tercihan üstü / ben sandisk ultra serisinden kullanıyorum) www.sandisk.com
- filtrelere de ihtiyacın olacak (hobi olarak değil de sanat için alıyorsun diye ilk baştan edinmen faydalı olacaktır)

video konusunda canon iyi magic lantern falan kurup daha da kullanışlı yapabiliyorsun. tavsiyem yatırımı lense yap, bütçeyi ona göre ayarla. body'i sonradan değiştirirsin lensler kalır.

bu arada başıma birşey gelmeyecekse şahsen 60d ile 650d arasında fiyat farkına değecek bir kalite farkı olduğunu da düşünmüyorum. dolayısıyla 650d veya 700d alsan daha hesaplı olur kalan paranı lense yatırırsın.

www.youtube.com

bu arada 650d'yi stm lens ile kullanırsan fokusu da otomatik olarak sessizce kaydırabiliyorsun ordan buraya (magic lantern ile)
www.youtube.com

HERKESE TEKRAR TEŞEKKÜRLER. CANON 70D İLE MUTLU SONA ULAŞTIM.

takip.

şirket değil de kadın biliyorum bir kaç tane.

internette de bulamıyorum işin garibi. abuk subuk siteler çıkıyor karşıma, hiçbiri de güven vermiyor. ya da ben düzgün aratamadım konu cahili olduğumdan...

pirpak temizlik var ben onu çağırıyorum. her kadın aynı derecede iyi temizlemiyor ama en azından güvenilirler 2 senedir onlar geliyor

Ben iki yıl önce bir kaç defa Europak diye bir firmadan hizmet aldım. Memnun kaldım. Acıbadem'de firma. Yalnız Gürcü bayan gondermesinler yanlış anlaşılmasın ırkci değilim :) Bizim türk hatunlar gibi cillop temizlik yapamıyorlar :)

mutlubiev.com

oldukça memnun kaldım.

sevgilisiyle dışarı çıktığını gördüğün halde "neyse sizin programınız varmış galiba, başka müsait bir zamanda artık :)" diyebilirdin bence.

şu anlattığın durumdaki en masum ve mağdur kişi alt komşunun sevgilisi, orası kesin.

trollsün esin.

(bkz: fahriye abla)

"Daha önce de çağırmıştır, neler neler yapmışlardır" intibaı oluşturmuşsun.

@arnold schwarzeneger bu durumda sevgilisine guvenmesi gerekmiyor mu ?

Hahahhah efsane duyuru olmus

Ahaahah... Etraf böyle cins kadınlarla dolu yaa..
(bkz: kezban)

Çocuk yakışıklıysa yürü hatta :D

@Icha ben mi kezban ?

kiz senin uslubunda bir sey hissetmis olabilir. kiza selam vermediysen, yokmus gibi davrandiysan, istedigin sey normalde tek basina yapabilecegin birseydiyse, acil onemli degilse vs. vs. adam da hatali, sana sonra bakariz, cikmak uzereydim diyebilirdi.

@esinsin yok yaw, sen değilsin tabii...

sorun ya çocukta ya kızda, sende olmadığı kesin.

@esinsin tam olarak neye yardim etmesini istedin acaba?

Niye cocukta niye kizda @angelofdeath

@jimicik dolap cekmesine

Daha ne istiyorsun işte, abiyi müsait bulduğunda özür dilemek için bir şeyler yap. Sonrası iyilik güzellik :)

çok orjinal bir durum yaşanmış :)

bence kız haklı, her kız kıskanır bu durumda, iki yalnız yaşayan komşunun samimiyetinden şüphe etmiş olabilir.

kızılacak bir şey yok. sevgilisi kezbanmış. doğal seçilimle doğasına geri dönmüş

Kızılacak tek kişi erkek komşu değil. sende de biraz suç var. adamdan hoşlanmistin dimi itiraf et? kapıcıyi cagirabilirdin

durumu görüp adama "siz uygun değilsiniz şu an galiba, pardon" demediğin için sen hatalısın. kezbanlıkla ne alakası var. ama adam öküzmüş orası kesin. beraber çıkmak üzereyken sevgiliyi bırakıp gitmek nedir.

Sevgili olan kız hariç herkes hatalı amk. Nasıl çarpık bi ilişki çukuru bu.
Birincisi erkek olan öküz, sevgilini bırakıp başka bi kıza niye gidiyorsun.
Sen de kızla çıkacaklarını bile bile neden çağırıyorsun.

Burda kıza kezban diyenler olmuş. Yarın birgün sizin de kız arkadaşınız üst kattaki yalnız ve erkek komşunuzun gömleğini ütülemeye gitsin bakalım nasıl olacak, üstelik tam da konsere gidecekken.

stumbleupon deneyebilirsin. ilgi alanı içinde site ve sayfa öneriyor, kesin bir sürü fikir verir. benim zamanında çok güzel takip edilecek bloglar, sayfalar bulduğum bir yer...

@loveinaflipbook evet biliyorum stumble muhteşemdir. o açıdan düşünmemiştim, denerim.

sanırım reddit'te buldum güzel topicler

bu arada aklıma geldi; deviantart, behance veya ffffound gibi yerlere de göz atabilirsin arada sırada...

reference.sketchdaily.net

bu da iyiymiş

"two tone classic brogue shoes" olarak ararabilirsin. Model "brogue" diye biliyorum.

benim bildiğim bunlara tomboy da deniyor, bağyansanız tabii :)

wingtips veya spectator shoes da olabiliyormuş adı

@vecihi ile fikret, tomboy "erkek fatma"nın karşılığı. yani sadece bu tip ayakkabıları karşılamaz, erkek modellerinin bayan uyarlamalarının hepsi için söylenebilir. ayrıca erkeğim zaten.

brogue imiş esas aradığım model, oxford değilmiş. "2 tone brogue" yazınca ve "spectator shoes" diye aratınca da güzel modeller çıktı. teşekkürler!

umarım istanbul'da da ararken çok dolanmak zorunda kalmam.

şu anda trendyol'da derimod'dan satılıyor.

99.99 tl imiş

www.trendyol.com

ben empatiyle açıklamıyorum kendimdeki bu durumu. mesela birinin başına gelen kötü bir durumda da empati yapmıyorum. "ya benim/yakınımın başına gelseydi" diye aklımdan bile geçmeden, doğrudan o durumu yaşayan için üzülüyorum. utanma da bu şekilde...

kültürü oluşturan taklitsel durumlar ve ayna nöronlar falan geliyor aklıma, tabii antropoloji veya nöroloji uzmanı olmadığım için iddialı değilim.

psikolojik yönünü bilemiyorum ama bi ortamda arkadaşım dediğim kişi saçma salak bi espri yaparsa onun adına utanırım. sonuçta onun espri seviyesi dolaylı yoldan senin espri seviyen hakkında bilgi verir.

her şeyin ucu kişisel psikolojiye çıkıyor. aslında utanan sensin, başkasının yaptığı bir hareket sonucu olsa bile.

o ortamda bulunduğun için; o kişinin senin arkadaşın olması ve bu olaya şahit olan kişilerin de bunu bilmesi etkili olabilir. en basitinden, konu uluslararası bir durum ise, o kişiyle aynı ülkede yaşadığın için. yani ortak noktan olduğu durumlarda olabiliyor bu. kounya göre değişiyor. örneğin, uluslararası politik bir durumda kimileir aynı ülkeye mensup diye RTE yüzünden utanabilir, kimi türler arası bir mesele olduğunda Yulin'deki durumdan ötürü toptan insanlığından utanabilir.

empati değil durum yani bence, birinin seni dolaylı yoldan rezil etmesinden utanmak tamamen.

sözlükte dün biri açıklamıştı. "ayna nöronlar" bir incele istersen.

Çevredeki insanlarla olan samimiyet/yakinlık/resmiyetle ilgili bir durum sanki. yani insanlarin "kişisel alan"ımızla olan mesafeleri arttikça daha duyarli bir hale geliyoruz.

ayarı vardır ama ilk önce neden veri kullanımının arttığını, hangi programın daha fazla veri kullanmaya başladığını anlaman gerekiyor.

bunun denetimini yapan, sana özet geçen programlar mevcut. işletim sistemine göre aratıp bulabilirsin. mesela ben zamanında onavo kullandım, gayet memnundum.

video vs bulman zor bence ve bulsan bile uygulamalı kısımlarda çok verimsiz olur. sadece işin bilgi kısmı için kitap üzerinden gidebilirsin ama. yellow belt, green belt eğitimleri ara bir de istersen.

(bkz: up up up )

insan kaybına evet çok üzüldüm hatta kan arama ilanlarını da elimden geldiğince çokça yaydım zaten. fikirler için acaba diyorum. düşüncesi ne olursa olsun patlama yapılarak canına kast edilmesi tamamen yanlış ama barış isterken bir yandan da şehitler geliyor aklıma eşi çocuğu yanında katledilen, bombalanarak şehit edilen mehmetçiklerimiz.. onlar için bile 1 gün bile yas ilan edilmeyip Ankara daki patlamayı yüksek değerde lanse etmek dokunuyor bi yandan. kimle barış yapacaksın? türk kürt zaten kardeş pkk ise kalleş olan. beni onunla kimse barış yapmaya zorlayamaz. ben bu düşünceyi reddediyorum yoksayıyorum. pkk benim düşmanım. pkk ya yardım yataklık eden kürtler de. onun haricinde bir sürü kürt arkadaşa sahibim bir kez olsun sorun yaşamadım.

Ellerinde bayrak olması ne gibi bir acaba yaratıyor? Devletin yaptığına inanıyorsunuz, sonra o devletin "ellerinde bayraklar" olanları katletmesini meşru buluyorsunuz? Doğru mu anlamışım?

HDPli falan değilim, ben uyku uyuyamıyorum. Siz de uyumayın demiyorum da birazcık özen gösterin yazarken en azından.

Edit: Kürt arkadaşların varsa tamam o zaman.
Hayır hiç mi görmüyorsunuz anlamıyorum. Daha yeni ölen şehitleri devlet 24 saat almayı beceremedi de o Ankara'da ölen halk çıkardı çatışma bölgesinden. Kusura bakmayın da 10 bordo bereli telsizini kapatıp gitti hikayesi ancak facebook'ta sazan avı olur.

Ulusal yas 106 kişinin terör saldırısına kurban gitmesiyle olmazdı normalde de böyle bir hata yaptılar. Yoksa ancak Suudi kralına yas ilan edilir bu ülkede.

elinde bayrak derken barış için yapılacak ortamda neden bir tane Türk bayrağı göremezken çeşitli bayraklar gördük biz? bu canımı sıktı.

oradan geçerken ben de ölebilirdim sen de. öldürüldükleri için gerçekten huzursuzum ama bi yandan saf yerine mi konuyoruz acaba diyorum neden demeyeyim ben de insanım bişeye körü körüne bağlanamam destekleyemem eksi artı yönlerini görüp düşünmem gerekliyse bilgi alışverişi yapmam gerekir. her açıdan bakmam gerekir. bu sebepten yazdım. taşlamayalım.

Evet saf yerine koyuluyorsun. Ellerinde Türk Bayrağı hariç bayrak vardı (gerçi Türk bayraklı fotolar da dolaşıyordu ortalıkta da neyse bulamam şimdi onu), o zaman kesin bir oyun var. Barış için gitmediler, onlar kendilerine patlatacakken devlet patlattı.

Bu arada eski duyurularına da baktım, sanırım trolsün.

İyi olmuş demedim hiç bi zaman. Biraz daha netleştirmek istiyorum. Evet orada ben ya da ailemden biri olabilirdi bunu düşünerek daha fazla üzülüyorum. Ama net olamıyorum orada olan acaba pkk yandaşı mıydı e sendikalardan gidenler yoldan geçenler e pkk yandaşı olsa iyi olsun mu demeli e orada hasbelkader bulunanlar o kadar karmaşık haldeyim ki gerçekten ifade etmekte zorlanıyorum. Sidik yarısı değil tabi de devlet nasıl bunu yok sayacak kadar umursamaz insan ise doğuda katledilen şehit olanlar da insan ona bakarsak. Ona niye kimse üzülüp ses çıkarmıyo çok mu kanıksandı şehit haberleri?


Ay fena karıştım ben.

duyurucu trol değil, tanıyorum kendisini. bak canım, bu tartışmayı ben şöyle görüyorum

adı barış yürüyüşü olsa da oradaki insanlar benim kendimi bir parçası olarak gördüğüm bir hareketi temsil etmiyor, içselleştiremiyorum hiç bir siyasi oluşumu, sendikayı vs.'i (üstelik kendimi de solda tanımlayan bir insanım esasında; malum bu olaylar hep sol mitinglerde olur, nedense!) öyle olsaydı zaten ne yapar eder orada olmaya çalışırdım

ancak işin ideolojisi siyaseti şurada bir dursun, benim vicdanım var; insanlar için üzülmem, onların yasal bir yürüyüş hakkını, onu geçtim yaşama hakkını doğrudan derin devletin yahut devletin müsamaha ettiği, belki teşvik ettiği ya da en azından engelleyemediği birilerinin çaldığını görmem bunu lanetlemem de benim insani olarak ödevim, bunu da böyle görüyorum. bunu dost düşman her insan için böyle görüyorum - birilerini düşman olarak tanımlasam da bu böyle ki düşman olmak pek marifet gibi de gelmiyor ya.

türk-kürt kardeş demekle de bu iş bitmiyor, çok boş bir laf ve hiç bir faydası yok bence. zira tanıdığım çok az kürt, PKK ile arasına mesafe koyuyor. PKK bir terör örgütüdür diyebilen kürt bile çok çok azken nasıl bi kardeşlikten bahsediyoruz? bunu bir tanımlayabilir miyiz? tanıdığım en okumuş, pozitif bilim yapan, yurtdışında titr'ler almış kürt arkadaşlarımın dahi söylevi şu: "PKK sosyolojik bir olgudur, oluşumunun haklı sebepleri vardır, mücadelesi hak mücadelesidir,silahlı mücadelemiz olmasaydı TC bizi insan yerine koymuyordu..". Yine çoğu "kandırılmış" da dağa çıkarılmış zavallı, gibi bir tanım kabul etmiyor, senin terörist dediğine adam gerilla diyor, özgürlük savaşçısı diyor, büyük fedakarlık yaptığını düşünüyor. bizimkisi sorunlu, şiddet içeren, aşağılama içeren bir evliliği çocuklar var diye sürdürmek, oturup konuşalım yek diğerinin gül hatrı için tamam ama hangi kardeşlik? kardeş olsak 30 senedir bu neyin kavgası? Senin kardeşliğin ancak PKKyı terörist kabul etme ön kabulünden sonra başlıyor mesela değil mi? Oturup kürt arkadaşlarınla bu konuları konuşmuşluğun ne kadar ki? üniversite kantininde not alıp verirken, sarı bluz mu giymiş pembe mi düzeyinde dedikodu yaparken kardeş olmak kolay. ya da şöyle diyelim PKKyı düşman görüyorum ama kürtler benim kardeşim demek, ne demek? düşman kardeşleriz öyleyse :) Adam çocuğunu askere de yollasa (nasıl yollamayacak mecburi), terör yüzünden köyünden de kaçsa, senden benden daha çok bu sorundan mağdur da olsa adam Kürt, bu onun için bir onur meselesi. Çok isterdim ki bu adamlar PKKya da bes edi desin- açıkçası bu konuda hayal kırıklığım büyük...Başka türlü de bu sorun bitmeyecek.

bunları şunun için söylüyorum, PKKyı bir terör örgütü olarak görüyorum, evet. HDP ile PKK arasında çok da bir fark da göremiyorum, evet. (PKK da bir parti bu arada unutmayalım) Tüm bunlara karşın ben yine de insanların yanı başında birileri patlayıp da ölmesini reddediyorum aması yok bunun, en az zorunlu askerliği reddettiğim kadar. Gerçekten barış için müzakere edilecekse (zira ne konuştuklarını bilmiyoruz bile malum) görüşmeyi filan da reddetmiyorum, şeffaf olsun da ne olacaksa olsun, referandumsa yapılsın. Ayrılacaklarsa ayrılsınlar (olmaz da), devletin de götü başı oynamasın. 20 yaşında çocukları dağ başında kurşunlara getirip cesetlerini toplayamayan değil mi o devlet? bi mitingde dahi güvenliği sağlayamayan değil mi o devlet? devlet ne yahu? sen ben değil miyiz? biz bu kaosun içinde yaşayalım diye mi var o devlet? ben sırf türküm diye devlete kutsiyet atfedip yaptığı her boku temize çıkarmak zorunda filan değilim (bu devlet alerjim yüzündendir ki polise askere insani olarak üzülüyorum ama şehit olarak filan görmüyorum (müslümanım bu arada), üniformalılara toptan gıcığım var; yukarıda kendimi ne kadar ait hissetmiyorum dediysem buraya da kendimi o kadar ait hissetmiyorum, hatta daha fazla. bu kadar kamplaşmış bi yerde hiç bi yere ait olamamış bi garibim işte). insanlar huzur içinde yaşamayı, en başta sağ kalabilmeyi hak ediyor işte önemsediğim şey de bu ve bunun çaresi neyse onu yapmak lazım diye düşünüyorum- tam olarak çare nedir bilemesem de şu anda ondan çok uzak olduğumuz kesin.

burada insanın bakış açısı, bu yaşına kadar gelirken edindiği tecrübeleri ve kişiliği, bu tip durumlarda vereceği tepkilerini direkt etkiliyor. mesela sen yeni tanıştığın birisiyle yakışıklı/güzel diye normalden fazla ilgili gösteriyorsan, zenci/kürt diye normalin altında ilgi duyuyor veya itici buluyorsan, -bana göre- kafada bazı teller yanlış bağlanmış demek. bişeylerin özüne inebilmek biraz pratik, biraz da zaman isteyen bişey, sıfırdan o kıvama gelmek bazen çok zor, arada tabular vs var çünkü, toplum, aile gibi şeyleri de aradan çıkarabilmeyi becerebilmek lazım.

güzel yumuşak tüylü kedileri sevip, onları besleyip, gri renkli tekirleri sevmiyorsanız, aslında siz "kedi sever" değilsinizdir, sadece "güzel yumuşak tüylü kedileri" seviyorsunuzdur.

ben böyle durumlarda sadece orada o kadar insanın bir anda hayattan silinmesine üzülmüyorum. aynı zamanda bir veya birkaç insanın zamanında tek bir silahın katlettiği insan sayısından tatmin olmayıp, barut, çivi ve bilyalarla böyle düzenekler kurmayı akıl etmiş olmalarına da üzülüyorum. o düzeneği görüp de kullanmaya heveslenen kişilerin ruh hallerine de üzülüyorum. insanlığın geldiği ve gittiği yerlere üzülüyorum.

bu açıdan bakınca kimse kürt değil, kümse türk değil, kimse akp'li değil, kimse chp'li değil, kimse düşman değil...

konuyu çok özet geçmek istiyorum.

o " iyi oldu az bile yapıldı gebersinler" diyen milliyetçi ve akp'li tayfanın düşünemediği bir konu var. yahu ülkende, senin çok sevdiğin ama senden başka kimsenin sevemediği bu ülkede, hatta ülkeyi bırak, ülkenin başkentinde, hatta başkentinin merkezine kadar bomba sokuluyor, bombalar patlatılıyor ancak kalkıp bu bombalar nasıl girer kardeşim benim ülkeme diyecekleri yerde, halen iyi oldu gebersinler diyebiliyorlarsa gerzektirler demektir.

ikincisi bayrak mayrak olayına hiç girmeyelim girersek de şunu derim; insanların kutsiyet atfettikleri milli ve dini duyguları insanların yaşamlarından çok daha öteyse, kimse kusura bakmasın sokarım öyle milli ve dini duygulara. kutsiyet atfedilen şeylere bak. kendi kendine vermiş olduğun bir ırk isminden veya bir din isminden olmayan insanlar ölünce iyi olmuş gebersinler diyorsan zaten senin dininde veya ırkında bir sorun var demektir bu.

sivil toplum kuruluşlarının yaptığı bir yürüyüş ki, her sene neredeyse aynı sivil toplum kuruluşları ankarada bu yürüyüşleri yapar. bu sivil toplum kuruluşlarının pkk ile alakası veya terör ile alakası nedir. hadi bunların terörle alakası var ise chp li bir sürü genç öldü. bunlarda mı terörist. o zaman bu gebersinler diyenler akp'ye karşı olan herkesi terörist görmeye başlamış.

valilik yürüyüş yapsınlar diye teröristlere izin veriyorsa ve aynı valilik başkentinde bomba patlatılmasına "valla ki biz bilmiyorduk" diyorsa eğer vicdanlarına tüküreyim onların.

troll değil demişler ancak bu daha büyük sıkıntı.

sadakatsız & want2die + 1000

bu tip olaylara üzülmeyen her insanın idrak, empati problemleri olduğunu; zihinsel problemleri olduğunu düşünüyorum. bunu sadece mental gerilikle açıklamam mümkün değil; fiziksel defoları da olması ihtimal dahilinde.

Targus'u şiddetle tavsiye ederim.

thule, case logic, tuscano

ne için kullanacaksın konusu önemli bence

fiyat dememissin.

jansport senelerdir kullanirim, kamp, yagmur, ates gördü, üstünde yazan miktarin en az 3 kati tasindi icinde genelde. en eski cantamin yasi 8den büyüktür. ne dikisi patladi ne baska bir sey oldu. en az 4 tane cantasi var bende. 2 kücük iki koca canta var.

targus güzel ama eski kalitesi yok galiba simdilerde. gene de tas gibi tabi. ama ben cok hirpaladim kendisini, fonksiyonel sorunlari yok ancak yiprandi. görülüyor ufak ufak. 2 yildir düzenli kullandigim 15.6 inch laptop sirt cantasina sahibim.

thule öneririm, su gecirmemesi yönünden ve saglamligi yönünden.

swiss, newskin, eastpak, survival kullandim, yukarida saydiklarim haricinde. baska da gecmistir elimden de bilemiyorum su an. fikir sahibi degilim sanma, iyi kötü birkac tecrübem oldu.

harici olarak jack, north face, columbia, hatta vaude bile canta yapiyor. outdoor markalari genelde iyidir de overkill olabilir fiyat ve fonksiyon olarak. cogunu gördüm ama kullanmadim. dürüst olayim.

Case Logic. 10 senedir hala yeni gibi.

www.decathlon.com.tr
bunu kullanıyorum gayet memnunum. küçüğü de var 20 litrelik.

Targus kullanıyorum gayet iyi. Hemen hemen her fiyatta modeli var.

case logic +1

iş için kullanıyorum, her gün kullanıyorum, seyahatler de cabası. çok fonksiyonel modelleri var, oldukça rahat ve de sağlam. yaklaşık 5 yıldır taptaze. hem zaten ömür boyu garantisi de var...

Seneler once artiach'im vardi, 23 lt. herhalde bir 5-6 sene tepe tepe kullandim, cok memnundum. en deli yagmurrlarda vs, hic su gecirmedi. sirt cantasiz gezmedim.

ayni sekilde su anda north face'im var bir tane, yine 23 lt.. o da 7 yasina girdi, parasut kumasindanmis. 7 yillik gunluk kullanim sonunda tepesinde bir parca acildi, terziye goturdum tamir icin, o soyledi, ipek falan varmis kumasinda. o yuzden dayanmis deli gibi o da.

macbook air'dan daha buyuk bir laptop tasiyacaksan 23 lt kucuk kalabilir de. tablet vs. + geri kalan ivir zivirlar icin boyut olarak 23 super.

bir de bunlar biraz tuzluydu, ama senelerce tepe tepe kullandim, o ayri.

midi klavyelerin de piyano tuş hassasiyeti ve ağırlığında olanları mevcut. 88 tuşlu oluyorlar onlar da aynı zamanda. dilersen bunlara da bakabilirsin.

mesela:
Akai Pro MPK88
M-Audio Oxygen 88

bu arada hangi VST'yi kullanıyorsun? pianoteq mi?

Bilgisayara tam anlamıyla bağlı kalmamak için bir piyano almak istiyorum dostum. Bir de piyano gibi duran bir piyanonun daha fazla motivasyon sağlayacağına dair bir inancım var. (:

Native Instruments'in The Giant'ını kullanıyorum ve kesinlikle tavsiye ediyorum.

söylediğin mantıklı tabii ki. ama sadece piano ile sınırlı kalmak da iyi değil bence. hem zaten kocaman klavye ile dolanacaksan etrafta, ufak bir bilgisayarı çok yadırgamazsın bence :D

bu arada pianoteq'i denemediysen bir göz atmanı şiddetle tavsiye ederim ben de.

Yok yahu piyanoyu dolaştırmam. (: Bir tane 49 tuş midim var onunla belki mobilize olabiliriz.

Pianoteq'i inceleyeceğim. Teşekkür ederim.

2000 liraya iyi bir dijital piyano alamazsın. hatta iyi bir 88 tuş midi klavyede alamazsın

cme uf80
roland a88

m-audio tavsiye etmiyorum 88 tuş olarak keystation pro 88 ve prokeys88 kullanmıştım. prokeysin tuşesi iyi fakat üstündeki switchler led lambalar çok çabuk bozulmuştu. hatta içinde pcm seslerde vardı. 8 10 tane, yamaha c7 piyano sesi vardı, 3 layerli fakat iyi değildi. keystation88 in de tuşesi idare eder ama velocity si çok kötüydü. presetlerinde bulunan her velocity curve mappingini de denedim ortasını bulamadım.

cme uf 80 kullanmıştım güzeldi, benim için daha önce kullandığım yamaha motif es8 e kalite olarak en yakın alet bu. cme nin vx serisi falanda var ama bütçe olarak karşılayabileceğini sanmıyorum.

bence güzel bi midi klavye seç 88 tuş

native instruments the grandeur (1dvd)

ve sampletekk seven seas grand piano yu dene (3dvd)


dijital piyano yada klavyeyi midi kablosu kullanarak bağlarsan latency sorunu olabilir. bunun olmaması için midi usb arabirim kullanman gerekebilir.tabii güzel bir ses kartın varsa latency problemi yaşamamanda olası.

artık midi çıkışının yanı sıra hemen her türlü alette zaten usb var.

aslında senin istediğin alet yamaha s90xs ama para olayları malum. tuşede üstüne tanımam.

Burada ustaları görmüşken ek bir soru sorayım:

Oğluma kawai piyano almıştık 3 yıl önce piyano şu: www.kawaius.com şimdi yavaş yavaş bunu bilgisayar ile birleştirip bir kaç enstrumanlı müzikler yapmak istiyor. Arkasında midi çıkışı var. Midi ile bilgisayara bağlayacağız. Ancak laptopu piyano üstüne yerleştireceğimiz bir aparat arıyoruz. Böyle bir şey var mıdır ? Teşekkürler.

@killerbee Öncelikle bu emek ve ilgi dolu cevabın için çok teşekkür ederim. Fakat dediğim gibi tamamen bilgisayara bağlı kalmak istemiyorum(bazen 1-2 hafta bilgisayar kullanmama kararı falan alıyorum)

Fakat söylediklerinin üzerine bütçe konusunda neler yapabileceğime baktım ve 3000'e kadar çıkma kararı aldım. Bir piyanist tanıdığım da Yamaha YDP162'nin çok iyi olduğunu söyledi ve 3000 liraya bir tane ikinci el buldum. Bu model hakkında ne düşünürsün? Ses kartım aslında çok aman aman bir şey değil ama bu güne kadar gitar, davul ve vokal kayıtlarında hiç üzmedi beni sağ olsun. Focusrite scarlett 2i2 modeli. Sanırım bahsettiğin midi-usb arabirimini de alırsam latency'le ilgili bir sorunla karşılaşmam gibi.

@faithless Üstat öncelikle çocuğunuzla böyle ilgilendiğiniz için beni bile sevindirdiniz. (: Kablo hakkında ben de henüz aydınlandığım için Killerbee'den alacağız sanırım en doğru cevabı. Fakat ses kartı konusunda kullandığım ses kartını öneririm. Fiyatına göre oldukça iyi. (git: www.mydukkan.com Gerekli yazılımlar konusunda da İstanbul'daysanız yardımcı olabilirim.

ses kartına bakalım

c1334.r34.cf3.rackcdn.com

üstünde midi giriş çıkışı yok. midi - usb kablo, yada midi usb converter ile usb çıkışı olmayan klavyeleri bağlayabilirsin

gelelim senin yamaha ydp 162 ye, midi çıkışı yok, yamahanın yeni sayılabilecek ürünlerinden usb çıkışı var. artık hani çeşit olur bilmiyorum, piyanoyu aldığın zaman bakıp ona göre usb kablosunı alıp bağlarsın. hali hazırda olan midi klavyeni satma, modulation pitch bender gereken durumlarda onu kullanırsın.

@killerbee
www.kawai.de
piyano'yu bu adresten görebilirsiniz.

@righteous man
İzmir'de yaşıyoum ancak çok sık istanbula geliyorum. İleride mümkün olursa sizinle tanışıp önerilerinizi almak isterim.

Teşekkürler killerbee. Yamaha YDP162 şimdilik birinci tercih o halde.

farklı, alakasız.

direkt bağlı değil ama ufak bağlantılar var. olaylar birbirinin devamı değil ama mekanlar ve zamanlar alakalı olabiliyor ufak ufak. oyuncuların çoğu aynı oluyor, kemik kadrosu var 4-5 kişi, onlar oynuyor genelde.

şöyle alakalı, bir sezondaki bazı karakterler diğer sezonlarda ortaya çıkabiliyor.

--- spoiler ---

mesela, pinhead'in bir sezonda çocukluğu anlatılıyor, diğer sezonda bu karakter ile devam ediliyor.

--- spoiler ---

oyuncuların çoğu aynı ancak sezonl konuları ve roller farklı.

hayır. sezer belki. sezercikten dolayı kulağa çok yabancı gelmiyor.

lakap gibi duruyor.

bkz ile beraber düşününce konulur evet.

bence çok saçma

Konulur aslinda ne isimler duyuyoruz da kesin dalga gecerler.

köpek ismi gibi oluyor bence

kardeşinin ismi brütüs olmayacaksa çok saçma. ayrıca nüfus müdürlüğü kabul de etmez.

ismi napolyon koymaktan farkı yok bence

Salata mı bu kardeşim ne sezarı! Çocuğu alay konusu yapmayın. Doğru düzgn bir isim koyun.

tabii konulur. neticede sezar'ın hakkı sezar'a.

ermeni bir arkadaşım var adı sezar

Bizim akrabamızın ismi sezar. kocaman adam. ailede biraz espri konusu oluyor ama tabi yüzüne söylemiyoruz. elit falan de değiller ayrıca.

oldu olacak kaezar diye koyun tam latince olsun :)

sezaryenle doğacaksa ya da doğmuşsa komiklik amaçlı konabilir.

sezer konuluyor da sezar niye konulmasın onu anlamadım. alışkın olmadığımız isimlere karşı ne garip tepkilerimiz var.
sezer kimseye komik gelmiyor mesela ama sezar geliyor
selahattin, alaaddin gayet normal ama ekmelettin çok komik

bu dünyada Sezar isimli hiçkimse olmasa hadi sorunu anlarım. mesela Befrultşzğaamn konur mu de anliyim, ama bunca Sezar isimli insan varken bu dünyada, bence konur, neden konmasın? konmaması için nasıl bir sebep olabilir ki?

kafada aşmak lazım birtakım şeyleri... aynısı alışkın olmadığı herşeyle dalga geçen insanlar için de geçerli.

konulur, neden konulmasın?

bir iki ergen dalga geçmesin diye herkes ahmet, mehmet mi koymak zorunda.

konmaz. hektor ya da diyojen gibi bu toprakların evlatlarının isimleri dururken ayıptır.

konur neden konmasın? leon var hali hazırda bildiğim. özge özberk ile hande ataizi'nin çocuklarının adı leon.

salataya konuyor çocuğa neden konmasın ?

Sikindirik Arap isimleri koyacağına Sezar koy. En güzeli.

keyser soze koysunlar daha iyi.

sezar olur , hatta çocuğumu buralardan kurtaracağım (hepimizde olan kendini kurtaramamış baba tribi) diyorsan Cesar bile koyabilirsin.

ctrl+u yapıp sayfa kaynağına giderek oralardan bulabilirsin.

kaynak kodlara girebiliyor musun?

siteyi bir de noscript eklentili bir firefox'tan açmayı deneyebilir misin?

evernote'un clearly diye bir eklentisi var. onu kurup bir bak istersen o zaman olabilme ihtimali yüksek.

sitelerdeki javascripti engelleyen herhangi bir eklenti ile cozebilirsin.
lmgtfy.com

ben adblock ile javaları engelliyorum. veya uğraşamam dediğim anlarda block java eklentisini devreye sokuyorum.

açık açık soylerim.

tepki vermiyorum, içim içimi de yemiyor, yalanın boyutuna göre iletişimi kesiyorum.

Yalanı söyleyenin kim olduğuna bağlı. Yakın biriyse söylerim. Yakınım değilse alelade biriyse uğraşmam bile

yüzüne vurmam, söylemem ve bir daha dediklerini 3 kere tartarım

Duruma göre değişir. Öyle bir şey yok, o öyle değil, Ben öyle bir şey hatırlamıyorum, olsa hatırlarım falan derim.

ben direkt yüzüne vurmam ama belli etmeden zorlarım karşımdakini, yalanını daha ne kadar sürdürebilecek diye. bir yerde sıkışıp saçmalamaya başlıyorlar. o zaman iş eğlenceli hale geliyor :)

can sıkmaya gerek yok, konuşurken yalan söylenen konuya getir sohbeti belli aralıklarla ama çaktırmadan. biraz yetenek işi çaktırmamak, pürüzsüzce konuyu oraya çekmek falan. yapabilirsen karşıdaki kişinin stresini zaten farkedersin.

photoshop gibi bir programda, layer üzerine overlay colour - kırmızı (opacity'i düşürerek) ve texture yapacaksın. bunları nasıl yapacağını hiç bilmiyorsan google'dan aratabilirsin, burada anlatmak çok uzun sürer.

Bir çok yolu vardır ama sırayla gidersek: resme göre belli açida, birbirine pararlel olan, kalınlıkları eşit iki farklı renkte çizgi eklenecek (saydamlık için renk tonu değerleri düşürülecek)
Sonra resmin tümüne etki eden kırmızının bir tonu uygulanacak

yeni bir katman açıp pattern overlay yapacaksın. tabi uygulamak istediğin pattern eğer photoshop kütüphanesinde yoksa, kendi istediğin gibi bir pattern oluşturman gekekiyor.

knikini

knittini

orkini

bikingu

knitty kitty?

knktinki

bikipipi

pipikini

britknitty spears

sandbox

(bkz: virtual pc)
(bkz: sandbox)

bahsettiğin şeyler pek de film materyali değil bence. bulabilsen de çok az bulursun. o kadar film izledim hiç aklıma gelmedi tam senin istediğin gibi bir film mesela benim.

about time

feel good movie diye arat onları izle işte.

Nebraska

2 farklı tablo yapıpı ürünleri (ID) birbirine bağlaman lazım bence. indirim tablosunda indirim tipi (günlük, saatlik, vb) olur, başlangıç günü ve saati, bitiş günü ve saati, indirimli fiyat olur (mesela yani). sayfa yüklendiğinde tabloda sorgu atarsın, ya da esas ürün tablonda indirimli? şeklinden bir boolean olur, 1 ise gider indirim tablosuna bakar. ilk anda aklıma gelenler bunlar...

eger dogru anladiysam, tek bir urun yerine birden fazla urun ayarlamaniz daha dogru olabilir. mesela normalde NORMALURUN isimli bir urun satilirken, carsamba gunleri CARSAMBAURUN isimli bir urun satilir.

10:00 - 18:00 arasi olan rezervasyonlari, 1018URUN diye satarsiniz

cok da pratik olur gibime geliyor

"cos2s2" nin fikrine katiliyorum cünkü bir ürünü 10TL den sattin, bir de indirimli zamanda 5TL den sattin. ürünün fiyatini yani 10TL yi bir tabloda tutuyorsun, indirimli fiyati diger tabloda. yarin bir gün bu üründen ne kadar kazandim dersen ve hesapla yaparsan iki tabloyu da hesaba katmalisin, isler cok karisir. En temizi indirimli ürüne farkli bir id vermek yani mevcut ürün tablosuna;

"ana_ürün", "satis_baslangic_tarih_saat", "satis_bitis_tarih_saat" gibi üc sütun eklersin.

Örnek vermek gerekirse
id | ana_ürün | ürün_ismi | satis_baslangic_tarih_saat | satis_bitis_tarih_saat
1 | 0 | kitap | 01.01.1999 00:00 | 01.01.2999 00:00
2 | 1 | kitap(indirimli) | 12.10.2015 10:00 | 12.10.2015 12:00

bu örnekte bir kitap ürünü var 1 nolu id ye sahip, satis tarihi gecmisten sonsuza (01.01.1999 00:00 - 01.01.2999 00:00) gidiyor. diger indirimli kitap ürünü ise 2 nolu id ye sahip ve ana ürün olarak 1 nolu ürünü gösteriyor. yani o ürünün aynisi ama fiyati ve satis tarihleri farkli, sadece verilen aralik icin satis yapiyor, yani sadce 12.10.2015 10:00 - 12.10.2015 12:00 tarihleri arasinda 2 saat satista. yani ürün sadece iki saat satista kalacak. Burada 1 no lu ürünün ana ürün id si 0 olmasi da gösteriyor ki o ürünün ana ürünü yok, zaten kendi ana ürün.

bu sana süper esneklik saglar hem raporlamada hem sorgularinda ekstra bir degisiklik yapman gerekmez. sadece baslangic ve bitis tarihlerini programlama dili ile hesaplayip girmen gerekli. ayrica indexleme gibi bircok durumda basitlik saglar.

Pandispanya, ben de birkaç kez benzer durumda kalmıştım. Bahsedeceğin olay başkalarının hayatlarını bir nebze de olsa kazadan, beladan veya üzüntüden, kurtaracaksa anlatmayı, böyle bir şey söz konusu olmayacaksa anlatmamaya özen göstermeye çalışıyorum çünkü herkesin yaşanmışlıkları farklı olduğu gibi, herkesin o x kişisiyle yaşadığı şeylerin geri dönüşü de farklı olacak. Bazen bir musibet bin nasihatten iyidir.

Dertleşmek veya açılmak ise amaç, sen de insansın, paylaş derim. Ama bunu yapmak istersem başkalarının görüşlerini etkileyebilecek insanlarla değil, nötr insanlarla paylaşmayı tercih ederdim ben.

Kendi hayat çizgini aşmamayı enayilik olarak görme derim naçizane.

açıkçası bana karşı ihtiyatlı davranıp sağda solda "devo çok rererö"ymüş demedikleri sürece tepki göstermem, ha baktım kontrolüm dışında hakkımda teraneler dönüyor, Uğur Dündar gibi "işte gerçekler" diyerek hepsini ortaya dökerim, sonra o "uğur abi o böcek afrika'dan gemi ile muz kasasıyla buraya gelmiş valla" diyen adama döner.

hem şöyle de bir şey mevcut, seni bilen bilir, bu daha önemli. "pandispanya öyle dememiştir/yapmamıştır, bir de ondan dinleyelim" diyecek insanlar etrafında olmalı, gıybet yapanlar değil.

Bir kişiyle münasebetini ne kadar kötü kesmiş olursan ol, aranızda yaşananları kendine saklamak gerek. Ama bu durum karşı tarafça aleyhine kullanılıyor, seni haksız gösteriyor ya da zor duruma sokuyorsa hala susmak enayilik tabii ki. Ya da haklı olduğuna yeterince güvenmeme hali de olabilir.

atıyorum sen bana bir şey anlattın. o meselenin, ben birine söylemezsem duyulma ihtimali yoksa, ne yapmış olursan ol o meseleyi kimseye söylemem. bu enayilik değil bana göre, olması gerekendir. arnold +1 ama.

Eğer anlattıklarım, başka insanların bana gelen zarardan korunmalarını sağlayacaksa evet anlatırım. Hatta anlatmazsam kötülük yapmış gibi hissedebilirim.
Atıyorum bir insan benden borç aldı, bunu kimseyle paylaşmam normalde. başka bir insanın zor durumunu malzeme yapmam.
ancaaak, diyelim paramı geri vermedi, vermeye de niyeti yok. gidip kendine yeni telefon alıyor ama benim paramı vermiyor diyelim. O zaman başka insanlara anlatırım ki onlar da iyi niyet gösterip benim gibi zor durumda kalmasın.

Haklı olduğuma inanmadığım bir durum yok aslında. Son durumu size anlatayım o zaman. Bu şekilde konu çok havada kaldı.

Kuzenim, onunla tanıştırdığım aile dostumuzun oğluyla tanıştıkları ilk günün ardından ekstra erotik mevzulara giriyor ve laf arasında devamlı "pandispanya sence güzel mi, o mu daha güzel ben mi, onunla yakın olma kıskanıyorum, al bak bu da benim bikinili fotoğraflarım, çok yakışıklısın banyoda seni düşündüm" gibi cümleler kuruyor. Ulan, o çocuk benim çocukluk arkadaşım; bütün aileni tanıyor; ben nişanlıyım, beni böyle saçma salak kıyaslamalara neden sokuyorsun; sen bir yandan aileni, bir yandan beni temsil ediyorsun; dünyada erkek mi kalmadı da bir yandan beni satıp, diğer yandan kendini bu şekilde pazarlayıp benim en yakınlarıma olan güvenimi böyle sarsıyorsun? Bu konuşmayı görünce ben kendisini hayatımdan sessizce çıkarma kararı aldım. Ama bu sebebi bilmedikleri için tüm aile beni "akrabalığın değerini bilmemekle", "içinde sevgi kırıntısı olmamakla" filan suçlayacaklar :D Şu durumda akrabalığın/arkadaşlığın değerini bilmeyen ben miyim? Ama bunu nasıl anlatayım? Ayıp...

Bu kuzenim kişisinin bana bu şekildeki ilk kazığı da değil. Daha önce benim evimde abisinin "kardeşim", babasınınsa "oğlum" dediği yine eski bir arkadaşımızla yatmışlığı; bunun üzerine benim elemanı gecenin bir yarısı döverek evden atmam üzerine (çünkü kız reşit değildi ve eleman da ondan 10 yaş büyüktü), beni aileme karşı da satmışlığı var. Sanki o hiçbir b.k yememiş de ben durduk yere celallenmişim, sorun çıkarmışım gibi. Ben bu durumda bile onun yaptığı hiçbir şeyden hiçbir kimseye bahsetmedim, bana söylenen her şeyi sineye çektim "aman o küçük düşmesin, böyle bir şeyden bahsedersem babası keser zaten" diyerek. Ama ben hala daha onu korumaya çalışırken, onun benim arkamdan benim tanıdığım insanlarla böyle konuşmalara girebilmesi; aileye karşı kendisini ekstra iyi ve tatlış göstermeye devam etmesi, beni gaddar bir insan gibi lanse etmesi de ne oluyor? Ortada bir haksızlık var ama çözemiyorum.

sil gitsin hayatından, bunu düşünmek için beyninin yakacağı şekere yazık. uğraşmam ben.

sana da senin onlara davrandığın şekilde davranıyorlarsa aynen devam et. aksi halde karşı atak zaten gerekli ve etiktir bana göre.

benim bayağı başıma gelmişliği var. sadece en yakınlarıma anlatıyorum, o da zamanı geldiğinde, konusu açıldığında veya anlatılması gereken bir durum oluştuğunda. gerisi de çok enterese etmiyor, hakkımda ne düşündüklerini önemsediğim insanlar gerçekleri bildiği sürece. zaten o taraflara da kafa yorarsan işin içinden çıkamazsın hiç, bir yere kadar yetebiliyorsun.

yani özetle tavsiyem, yakın çevrenden insanlar sorduğunda, laf çıkmayacağını da biliyorsan, objektif olarak anlat ne olduysa. bilsinler senin içindekileri de, böylesi arkadaşlıklar, dostluklar için daha perçinleyici de olur. senin olmadığın ortamlarda da seni savunurlar gerektiğinde böylece.

pandispanya, hani dizilerde filmlerde iyi karakterler vardır, kimsenin kötü yanını açık etmezler, herkes bunlara kötülük yapsa da herkese iyilik yapmaya çalışırlar ama hep iftiraya uğrarlar, incinirler. başkaları hakkında kötü konuşmuş olmamak için kendilerini bile savunmazlar falan.
İşte ben onlardan nefret ediyorum. Lütfen onlardan biri olma.

Çünkü kuzenin gibi insanlar, yaptıklarını açık etmedikçe, onları tolere ettikçe, yaptıkları yanlarına kalıyor diye gitgide azıtırlar. Sonra o iyi, sen kötü olursun.
Bunun olmasına izin verme derim ben.

ortalığı velveleye verirsen her iki tarafta kötü olur. dediğin gibi belki seni bile suçlu ilan edenler çıkar. o masumcuk pisicik kedicik olur sense onu kötülemeye çalışan azman kuzen.
bence mesafe koy araya. böyle durumları tecrübe etmişsin işte ona göre tedbir al kendine.

sadece bir kere birinin bana anlattıklarını kötü olduktan sonra başkasına anlatmıştım. çok çok çok sinirlenmiştim ama. şimdi uzun ve detaylı bi olay niye sinirlendiğim ama benim sevgilim varken onun sevgilisinin peşindeymişim gibi bi duruma düşmüştüm. bunun üzerine ben de onunla ilgili bildiğim 1-2 şeyi erkek arkadaşının da olduğu bi ortamda anlatmıştım. 1 hafta sonra ayrıldılar. ha benim anlatmamın bi etkisi olmamıştır, çok önemli bişey değildi çünkü, zaten birbirlerine uygun değillerdi ve kız tarafı tam bir ergenustu.

pişman mıyım? değilim.
bu tarz bi durum olmadıkça da insanların bana anlattıklarını paylaşmam

senin durumda direkt söylerim. olay doğrudan sen, senin nişanlın, aile dostunuzun oğlunu etkiliyor. senin ciddi ilişkin bu sebepten zarar görebilir

Normalde iki kisinin arasinda gecen bir seyi zarar gorecekse kimseye anlatmam ama bu durumdan zarar görecek baska biri varsa anlatmam gerektigini dusunuyorsam, anlatirim.

Zamaninda kuzenim nisanliyken eski sevgilisiyle hala gorusuyordu, nisanlisina sirf maddi durumu iyi diye katlaniyordu. Uzun sure msnde konustuklarina ben şahit oldum. Nişanlısı da o kadar iyi biriydi ki diger kuzenim ve teyzem bana çok sorunca onlara ve anneme anlattım durumu. Baska kimse bilmez ama en azindan bilmesi gereken kisiler öğrendi, kuzenimle konuşup edip bir şekilde akillanmasini sağladılar.

Demem o ki kuzeninle olan durumdan başka biri zarar goruyorsa ( sen de dahil) sorduklarinda olaya mudahale edebilecek ve yaygara koparmayacak insanlara anlatabilirsin. Böylelikle belki duzelir. Sen de hayatin boyunca bu kizla mesafeni koru derim, belli ki icten ice sana karsi kiskanclik besliyor.

İlk önce kuzenini karşına alıp da tüm bunları onunla konuşmalısın, muhtemelen anlamayacaktır hatta ve hatta inkar edecektir ancak bilmesi, birinin ona bunları söylemesi gerekiyor.

Sen bunu yaptıktan sonra iki şey olabilir, ya utanacak ve sana karşı olan davranışlarını düzeltecek; ya da ki bu daha büyük ihtimal (senin ağzından bir şey çıkmayacağını düşündüğü bildiği için) akrabalar arasında sana laf çarpan tavırlar sergilemeye başlayacak.

Kısacası ya sineye çekecek ve sessizce hayatından çıkaracak - kötü insan - olacaksın.
Ya da konuşup meramını anlatacaksın. (Haklı insanların genelde yüzsüz insanlar tarafından haksız çıkarılma durumları vardır ya hani, haklılığını bir türlü anlatamaz. Ha işte, o duruma düşebilirsin de karşı tarafın çirkeflik ve çocukluk derecesine göre. Bu bir risk.)

Ben ilk onunla konuştuktan sonra yakın bir kuzene anlatırdım sanırım. Böylelikle sana destek çıkabilecek bir insan olayı tüm şeffaflığı ile gözlemlemiş olurdu.

Bazı insanlar tabiri caiz ise, ağızlarına edilmeyi hak ederler, bunun agresiflikle, kavgacılık ile alakası yoktur. Böyle anlarlar. Onlara o şekilde davranmak gerekir. İyiliklerini, sağlıklarını, hoşluklarını, itibarlarını düşünmeyeceksin.

Ne yapmaya karar verirsen ver, öncesinde kendine sakinleyecek, düşünüp tartacak zaman tanı. Bırak gerekirse olay soğusun. Vermek istediğin gerçek tepkiyi ancak o zaman doğruca tartarsın.

aşırı derecede ketumum. herşeyi anlatırım ama sırları asla ve asla anlatmam kimseye, ölene dek bende kalır.

aynı dertten ben de müzdaripim. ara ara oturduğum koltuğu değiştiriyorum şirketteki boş koltuklardan birini alarak. farklı koltuk olunca oturma pozisyonum da değişiyor en azından sürekli aylarca aynı pozisyonda oturmuyorum.
bi de sırtıma fileli şeylerden koymuştum ama beni terletiyor o yüzden alışamadım onlara.

sırf bunun için isg çatısı altında ofis ergonomisi diye bir alt dal var. oturduğun koltuğun kolçaklarından, bel desteğine kadar, yükseklik ayarından yatırılabilmesine ve hatta masa düzenin, sürekli eriştiğin eşyaların sana ne kadar yakın durduğuna kadar bir sürü detaya dikkat edilip o şekilde kullanılması gerekiyor.

bir araştırırsan detaylı bilgilee ulaşabilirsin.

teşekkür ederim kavramın ismini öğrenmem iyi oldu, bir iki makale bulup hareketleri denedim de çok zor geldi doğru oturmak.

nasıl bu hale gelmiş ki bu? garantiden değiştirirler gibime geliyor. Aldığınız yere götürme şansınız var mı?

bu normal bir durum değil. ya bir şey ile delinmiş ya da sigara ile yakılmış gibi geldi bana. iki türlü de kullanıcı hatası oluyor ve değiştirmezler.

o file benzeri bir file bulabileceğini sanmıyorum ama en iyisi sadece o delikli kısmı değil de, alttan bütün fileye denk gelecek şekilde bir parça yapıştırtman olur bence.

önce alttan bir yama yap, sonra üstten bir çizgi film karakteri ya da ona benzer bir yama yap.

Yeni aldiysaniz aldığınız yere götürüp değişim talep edin önce. Olmazsa lostra ya verin.en iyi sonucu ordan alırsınız.

bu modellerde çok rastlanıyor. ayakkabıcı da uğraşmak istememiştir çünkü yama yapılarak ancak düzeltilir o da çok belli olur. bu file ayakkabıların sorunu bu zaten. silikonla veya herhangi bir şeyle yapıştırırsanız daha da berbat edersiniz ayakkabıyı. en iyi ihtimalle aynı renk bir kumaşı altına koyup dikin.

siz yine de aldığınız yere bir götürün.

Valla bu ayakkabı eskisi gibi olmaz. Ama tuhafiyeciye gidin. aplikelerden alın, kumaş yapıştırıcısıyla yapıştırın. Belli olacak, ama ayakkabımı süsledim diyebilirsiniz.

Seçim sonucuna bağlı.
Büyük ihtimalle yükselir. YTD.

fed faiz artışını piyasanın çoktan fiyatladığını söylüyorlar ama bence yanılıyorlar. seçimle de birleştirirsek sene sonu 3.25'ten aşağı olacağını zannetmiyorum.

peki kısa zamanda bir değişiklik, artış olabilir mi? 1-2 hafta, belki 1 ay kadarlık bir zamanda?

hootsuite.com

@masa penisi, web üzerinden değil de, direkt masaüstünden yapabilen bir program şeklinde bildiğin var mı peki?

www.wikihow.com

burda websitesini nasıl masaüstü app haline getireceğiniz anlatılıyor. kendisinin masaüstü uygulaması yok.

onun nasıl yapılacağını biliyorum ama benim istediğim şey ön bellek verilerinin başka sitelerden ziyade benim bilgisayarımda tutulmasıydı aslında.

masaüstü yoksa da artık mecbur kaldığım noktada buna yönelicem artık, napalım. çok teşekkürler.

osx için ben yazıcam bunu 3-5 ay beklersen test ettirrim.

merhabalar, sormuş olduğunuz uygulamayı hiç duymadım. her iki taraftan da durumu yorumlamak gerekirse, dijital ortamda mümkün mertebe siteye trafik sağlama olgusu söz konusu biliyorsunuzdur. dolayısıyla bu tür schedule hizmeti sunan markalar istediğiniz uygulamayı yapmaya sıcak bakmayacaklardır en basit görüşle.

sizin tarafınızdan bakıldığında da tüm bilgilerin sizde kalmasını istediğiniz anlaşılıyor. lakin, bu tür firmalar her ne kadar hacker'lar siteleri gümletse de; sizin de bilgisayarınızın çalınabilmesi durumu söz konusu olduğu için eşit mesafede duruyorsunuz gibi görünüyor. yani her iki durumda da hesapları ve şifrelerini çaldırabilirsiniz.

ezcümle, uygulamadan ziyade amacına hizmet eden siteyi web üzerinden kullanmanız, uygulama bulamayacağınız için daha sağlıklı görünüyor.

ek bilgi: yanılmıyorsam hala web üzerinden instagram görseli çıkamıyoruz.

elindeki makine ne? ona göre belki daha somut bilgi verilebilir. öncelikle eğer dış çekim yapacaksan mekanı önceden belirle. vaktin varsa o mekana gidip günün hangi saatinde ışık nereden vuruyor onu gözlemle. güneşin çok tepede olduğu saatlerde yüzde çok gölgeler olur, onu aşmak için gündüz de olsa flaş kullanman lazım (makinenin dahili flaşı yetersiz kalır, harici flaş daha iyi sonuçlar verir)
instagramda ve facebookta düğün fotoğrafçılarının sayfalarını incele, kompozisyon bakımından fikir sahibi olursun. gelin ve damata nasıl poz verdirilir onları öğrenirsin. ucuz ve kro tarzı photoshop fantezilerinden uzak dur. çekimleri raw formatında yap mutlaka, daha sonra ışık ve renk ayarları ile fotoğrafın kalitesini bozmadan rahatlıkla oynayabilirsin, bu çok önemli.
eğer manuel çekim yapacaksan önceden prova yap. hangi değerlerde çekince daha güzel sonuçlar çıktığına önceden bak. çekim günü makinede çok güzel görünen fotoğraf bilgisayara attığında çamur gibi çıkabilir. iso değerini 800'ün üstüne çıkarma, zaten gündüz çekim yaparsan ihtiyaç kalmayacak muhtemelen ama belirtmiş olayım.
şimdilik söyleyeceklerim bunlar. aklıma gelirse daha yazarım.

fotoğrafçılık ile öneriler vermek için okumaya başladım, ama "Ayrıca x photography..." şeklinde başlayan cümleni okuduktan sonra uyarılar yapmayı daha elzem gördüm.

lütfen ve sakın, x photography, y photography şeklinde bir facebook sayfası veya site yapma. günümüzde artık herkes fotğrafçı, hepsi bu işi profesyonel olarak yapmasalar da. o yüzden çok irrite edici bir isim oldu çok uzun zamandır ve her x photography yazan müşteri bulamıyor, belki bir kısmı da bu nedenden ötürü.

her evlilik fotoğrafçısını küçümseme, her ne kadar çok ayağa düşmüş olsa da bu işi gerçekten hakkıyla yapanlar mevcut. sadece fotoğraf bilgisi yetmiyor iyi evlilik fotoğrafçısı olmaya çünkü. çiftin gergin bir günü ve o halde poz almak, güzel kare yakalamak için konuşmayı, motive etmeyi de bilmek gerekiyor. senin orda olduğunu hissetmemeliler ki doğal olsun. yoksa damat gelini belinden kavramış, ikisi de aşağıdaki bir demet güle bakıyor gibi pozlar çekmen için söylemiyorum bunları :)

herhengi bir fotoğraf alanında biraz yolunu açabilmek için bir portfolyonun olması lazım. boş zamanlarında çık gez, fotoğraf çek, onlara zaman ayır, post-edit olayını da iyi kavra. ondan sonra kendinden emin olabilirsin, ya da hata yapmış olsan bile nasıl düzelteceğini bilebilirsin.

ve elindeki makinenin modelini de yaz, evet. ama temel eğitimin yoksa ya da deneyerek öğrenemediyse bu zamana kadar. belli başlı fotoğrafçılık 101 videoları vardır youtube'da mutlaka. onları izleyebilirsin.

makineni satip paraya cevirebilirsin. bu denli sacma dusunmek yerine en azindan elindekiyle baskasina muhtac olmadan para edinmis olursun.

izleyeceginiz seyin torrent dosyasini indirip programa surukleyin.
hala aynisini yapiyorsa popcornda izleyeceginiz seyi acamadan once nerede izlemek istediginizi sorar, onda da kullandiginiz video programini secin deneyin.

vlc ile izliyorum şu an, torrenti de program üzerinden açtım, yify olması gerek. ve 24 seedli bilinen bir film (moonrise kingdom) biraz durdurup bekliyorum da, bir etkisi olur mu, buffering mantığı burada da geçerli mi?

bit zit bit diye sacma bi framerate ile atliyorsa o programdan kaynaklaniyor diye biliyorum.
o torrentin farkli bir versiyonunu da dener misiniz?
olmadi programi silip tekrar kuranlarda sorun cozuluyormus diye de okudum.

Ben çözümü vlc'de buldum. Aynı torrent'le popcornda öyle yapıyor vlc'de cayır cayır.

popcorntime ayarlar gelişmiş seçeneğinde tmp dir olarak nereyi kullanacağını gösteren bir ayar var, ben böyle çok takılan filmleri %30 unu falan indiriyorum daha sonra o dizinden direk vlc ile izliyorum rahat oluyor

yify, 24 seed ve moonrise kingdom? pek tutarlı gelmedi bana. popcorn içinde aratır mısın moonrise kingdom'u bir? senin bulduğunun yify taklidi yapan birinin dosyası olma ihtimali yüksek gibi geldi bana.

little big planet 3 olabilir mesela

yani rocket league'i futboldan saymayacağınızı düşünerek rocket league diyorum, 1vs1 de bile aşırı eğlenceli

knack (local coop olması lazım) lbp3 ve rayman. biz bunları kız arkadaşımla oynarken zevkten geberdik hep :D ayrıca bir de benim kız arkadaşım dövüş oyunlarını oynamayı da seviyor, eşiniz de severse ek olarak injustice ve mortal kombat.

1300 liralik cekleri 1000 liraya satarsaniz alici bulursunuz.yoksa insanlar kendilerine hic bir avantaji olmayan bir ceki almak icin neden ugrassin.bastirir parasini alir.
Onun haricinde takipteyim boyle kisa bir yol varsa hepimiz kazanalim :) ne kadar bi surede kazanmak gerekiyor ? Haftasonlari marketlerde calisabilirsiniz.ya da yabanci diliniz varsa fuarlarda calisabilirsiniz gunlugu 150 liraya kadar cikiyor.

@Esinsin, zaten hediye çeklerini değerine satmıyorum, daha ucuza veriyorum. 1150 TL fiyat biçmiştim, %12 indirimli oluyor.

marketlerde, fuarlarda çalışacak yaşı geçtim maalesef :\ yani ben istesem bile beni isteyeceklerini pek sanmıyorum :) (ama açıkçası bu yaşta o angarya da astarından pahalıya çıkar benim için)

Fuarlari nerden takip edebiliriz acaba?

iş fikrim yok ama nacizane tavsiye, 1300 liralık çeki 1000 liradan pahalıya satmaya çalışmayın bence. kendi açımdan düşünüyorum, 150 lira az bir para değil gibi evet ama şahsen uğraşmam, 1300 liraya gider kendim alırım mağazadan diyorum. ama 1000 liraya satsanız, o zaman cazip olur.

www.quora.com

aha biraz önce düştü mailime.

selam,

gizli müşteri olarak çalışabilirsin.
önce küçük küçük işler veriyorlar ama devamında birden fazla iş çıkabilir. tabii beklentine göre çok küçük rakamlarda getiri var. (her iş için 17-50 lira gibi bir kazanç olur; en fazla ayda 5 iş)

hiç iyi olmaz, böyle birisini ukela görürüm,

direk net rakam söyleyin bence

iyi olmaz. 0 tl lik deyip kapıyı gösteririm ben olsam :D

İlla yanıt vermemek niyetindeysen "kurumsal bir firma olduğunuzdan bu pozisyon için maaş seviyeniz bellidir. sizin bu pozisyon için öngördüğünüz ücret benim için de uygundur" diye kıvırabilirsin.

söyle istersen anın olur, anlatırsın ileride. ik'cıya şöyle çakmıştım lafı falan dersin. işe alınma ihtimalin %0.

eğer böyle söylersen karşındaki İK'cının karakterine göre yerin dibine ile itin götüne sokulmak arası bir tecrübe yaşayabilirsin. o iş görüşmesine gidiyorsan, o pozisyon için yeterince tecrüben olduğu düşünülerek İK'cı tarafından çağırıldığın içindir. tecrübesizliğinin arkasına saklanarak da işin içinden çıkamazsın. anı da sana olmaz İK'cıya olur, arkadaşları arasında bol bol konuşulursun :)

gereksiz bi çıkış olur bence. aklında bir şey vardır illaki. sen ne kadarın altında çalışmazsan o fiyatı söyle. zaten kurumsal bir yerse çok ise düşürüp öyle teklif edeceklerdir, çok düşük söylediysen de bi taban maaşları vardır başvurduğun pozisyon için onu önereceklerdir.

piyasa araştırması yap, o rakamın ya da kendi istediğin (bu iş bu kadar yapılır hacı dediğin) rakamın ya da bir önceki iş yerinde aldığın rakamın 500 ila 1000 tl fazlasını talep et. işverenin kafasındaki rakam sonrasında da ortak bi noktada buluşursunuz.

öyle soruya kapıyı gösterir çıkarken de kıçına tekmeyi basarım.

bu kadar derim.

ik'cının sorduğu soru, böyle cevap vermeni gerektiren bir soru değilki. maaş beklentini sormuş, gayet normal. sen de beklentin neyse onu söyle.

İşletme mezunuyum. Çok sevilen bir hocamız "değerinizi biliyor musunuz?" derdi.

Sen öyle ya da böyle günün en az 8 saatini geçireceğin bir yere "benden ne kadar faydalanacaksın" diye soramazsın. Kendince "ben 8 saatlik bir çalışma için ne kadar hak ediyorum?" diye sorup beklentini söylemen lazım.

Tecrübesiz olmak ayrı cehalet ayrı. Senin cümlen cahil cesareti olur biraz :)

İşi begenmediysen diyebilirsin. Yok işi almaya niyetin varsa deneme derim.

(bkz: iş mülakatlarında sorulan sinir sorulara cevaplar) basligina yazacak entryin olur iste

"senin benimle yatabilmene sebep olacak kadar cok" de.

gömdünüz ha. neyse iyi oldu yoksa derdim ben bunu valla.

samsung teknik servis sıkıntılı alma bence.
tv iyi de olsa ben tövbe ettim.

evde grundig var yani arçelik/beko

yıllarca samsung tv'leri sevdim, evde de samsung kullanıyorum, ama artık lg daha üst sırada benim için. bir sonraki televizyonumu kesin olarak lg almak istiyorum. teknik olarak da bayağı inceledim ve lg-samsung arasında kaldıysan gönül rahatlığıyla lg'yi tavsiye ederim.

smart tv özelliklerini (dlna, usb, youtube vs) sık kullanıyorsan o markalara yönelme. yazılım yönünden sıkıntılı olabiliyor. lg tavsiye ederim.

Tavisye LG, ama uygun fiyatlı birşey dersen SEG var orta karar bir cihazır. Vestel in üretimidir.

bağlamadı, arefe tam gün tatil oldu sadece.

arefe günü için yıllık izinden yarım gün düştüler.

bazı bölümler hariç tatil

full 9...

rte gider, melih gider, bahçeli apo ile kanka olur bizim işyerinde öyle bir şey olmaz.

bağlamadı.afefe içinde yıllıktan yarım gün düşüyolar.

Bizde yıllık izin yarım yarım olmuyor. gerçekten ben de şaşırdım o yıllıktan yarım güne. bizde mesela yarım gün de gitsen direk bir gün düşüyor :)) lan bizimki daha kötüymüş yahuu :))

Edit: Cevap da verseymişim iyiymiş. Bağlamadı, bağlamaz da.

bankacıyım, sikseler bağlamaz. yarım gün bizde de var bu arada, illa ben tatil yapacağım diyen olursa yarım gün izin kullanacak o gün.

Tam Zamanlı üretim yaptığımız için bağlamadılar yoksa stoğa yatar bağlatırdık. Arefe tam gün tatil ama.

bağlamadı, arefe günü de yarım gün çalışıyoruz.

ben 2 ay önceden bağlamıştım senelik iznimden kullaınıp

yıllık izinden düşüyorlar pazartesi salı'yı, arife gününün yarım gününü yanında promosyon olarak veriyorlar.
mecburi

Bugün gelen maille bağladılar

işyerinde belirsizlik var bir ekip istemediğimiz bir yere gönderilecek 14 kişiden 9 u gidecek kimler gidecek belli değil.Herhangi bir hak kaybı vs olmayacak ama gönderildiğimiz lokasyon istemediğimiz bir lokasyon. Günlerdir iç sıkıntısından ruhum daraldı,

Hayırlısı diyorum.

İş yerinde çalıştığım ekip 3 kişilik. Önümüzdeki hafta yetişmesi gereken ciddi işler ve iş yoğunluğumuz var. 1 kişi izin alıyor biliyordum. 2 gün önce öğrendim ki diğeri de izin almış.

Tek başıma eşşek gibi çalışıcam. Bir de dalga geçer gibi "ay çok yoğunuz" "ay şu hafta bitmeden şunu da bitirelim mi" diye bana iş paslıyorlar. Hakikaten deliricem.

dün dışarıda sıcaktan leş gibi terledim, gece de eve saat 2 gibi gelebildiğim için dayanamayıp yatağa devrildim. sabah kalktım duş almak için, baktım su buz gibi akıyor. dedim heralde hava basıncı düştü, ayarladım onu kapalı gözlerle. ama su hala buz. tekrar gittim kombiye, bu sefer ekrandaki hata mesajını gördüm; F.28 / gaz gelmiyor. allah allah dedim ne alaka. sonra ev arkadaşım dedi ya dün gaz saatini değiştirmişler, kapıya kağıt bırakmışlar, ondandır belki. gittim baktım hakkaten vanayı kapatmışlar. açtım vanayı, geri geldim kombinin yanına, kapadım açtım kombiyi, yine aynı. sonra o kağıda baktım, arkasında ilk gaz açılırken ne yapılması gerektiği talimatı varmış. ocağı, açıcaz, bi yakıcaz, havadan dolayı ilk bi sönecek, sonra tekrar yakıcaz vs vs. anlatıldığı gibi yaptım aynen. tamam dedim artık duşa, servise geç kalıcam yoksa (daha köpeği çıkarmam gerek). gittim kombinin yanına, kapadım açtım tekrar, lan yine aynı. kapa-aç, kapa-aç, kapa-aç, düzelmiyor. sonra saate bir baktım, servisin gelmesine 3 dk kalmış zaten, yarım saati heba etmişim... küfürler ederek vazgeçtim. gittim deodorant ve parfüm bastım üzerime, giyindim, köpeği bi çıkardım 2-3dk, sonra çıktım servise. araca bindiğimde 10dk gecikmiştim, allahtan bekliyorlar, bırakıp gitmemişler.

bir telekonferans vardı bugün saat 11-12 arası. başka bir acil durumla uğraşırken o toplantının 30dksını kaçırdığımı farkettim. acil durum da kafa yoran cinsten bişeydi, neyse allahtan sadece 30dk telekonferans çekip çıkacağım diye avuttum kendimi. o telekonferans da 50 dk uzadı, 12:50'de çıktım beynim akmış bir vaziyette. hala kendime gelemedim...

şu anda insanlardan kaçmaya çalışıyorum. akşam olsun eve gidince şu gaz sorununu çözüp bir duş alacağım ilk önce.

evde yatıyorum :)

canını sıkma diyen psikolog gibi olacak ama küçük şeylerle mutlu olmayı denemek lazım. haftaya evden çok uzaklaşmazsınız, alışveriş yaparsınız, tembellik yaparsınız moraliniz düzelir.

Simdi tum bunlar sana cok can sikici geliyor ve kafana takiyosun, icin icini kemiriyo. Kim gelicek basima, neden boyle oldu falan. Emin ol ki gereksiz ne kadar ayrinti varsa ben de takiyorum. Ayni senin gibi. Ust komsuyla karsilasiyorum kapida, cocugun tipini begenmiyorum, ay diyorum bu cok hoppa zippa bisey, ses yapar falan, ona takiyorum. Halbuki ne belli. Tatil biraz handikap olmus evet. Ama ozel sektor, avantajlari kadar dezavantajlari da var. Hicbiri moral bozucak, uzucek seyler degil. Takma lutfen. Bosuna uzuldugumuzle kaliyoruz.

dertler dertler..
allah sağlık sıhhat versin gerisi boş

her resmi tatilde, her cumartesi çalışıyorum,eşim tail. akşam sekizde eve gidiyorum, eşim altıda geliyor.
sürekli birşeyler yapmaya yetiştirmeye yetişmeye çalışıyorum. hersaniye birşeylr yapıp yetiştirmek ten çok sıkıldım. bu iş temposu yuzunden kötü enerjmi herkese yansıtıyorum. kaşlarımı aldırıcam mesela ama ben çıkınca kuaförler kapalı oluyo . nasıl olayım işte. böyle şeyler.

hevesli. o kadar.

sözlükte neden beğenilmemiş bilmiyorum ama ben amatör bir izleyici olarak gayet başarılı buluyorum. ha kötüleyenler james cameron'la falan kıyaslıyor sanırım.

Bütün numarası iyi bir ekiple çalışması. Zaten o da ortalama seyirciye hitap etmesini sağlıyor. Ne zamanki çektiği filmin her şeyi olmayı bırakıp sadece yönetmenlik yapar, o zaman sorunuzun cevabı ortaya çıkar. Şimdiki hali ile sadece kendi isteklerini tatmin ediyor.

www.zaytung.com

hevesli +1
işlerini ekip danışmanlığı üzerinden yürütüyor, "hadi şimdi şunu çekelim, şöyle olsun" diye bir gaza geliyor, ekip diyor ki "aman abi bu ışıkla, bu saatte onu çekemeyiz, istediğin şeyi vermez, biz onu şöyle şöyle yapalım iyisi mi"...

eğitimini almadığı için bu tip şeyler normal, ama yönetmenliğe soyunuyorsan ortaya paradan daha fazla şey koymak gerekiyor bence, ki titrin hakkıyla "yönetmen" olsun.

mahsun k. bir şey yapmıyor ki. kamera arkalarını izlemiştim, her şeyi görüntü yönetmeni ve yardımcıları yapıyor. çünkü işinin ehli adamlar. mahsun k. işin tekniğine, teorisine ve uygulamasına dair hiçbir şey bilmediği için "bu sahneyi şuradan çekelim." demekten ileriye gidemiyor.

yoldan geçen adama bütçe ver iki görüntü yönetmeni tutup onlara direktif vererek gayet yönetmenlik yapabilir. tabi kağıt üzerinde yönetmenlik olur bana göre hiçbir şey ifade etmez. mahsun'un filmleri de bir şey ifade etmiyor zaten.

beğeniyorum, nispeten cesur filmler çekiyor bence. ha işin tekniğini bilmiyordur şudur budur, olabilir doğrudur inanırım ama adamın senaryoları güzel iyi de işliyor bazı filmleri basit kalmış ama yine de beğeniyorum.

bana 70/80 lerde çekilen filmleri hatırlatıyor bir şekilde, mandra filozofu vs. ile vakit geçirmekten iyidir mahsun filmleri bana göre.

şarkıcılığından ve besteciliğinden daha iyi buluyorum.

şarkılarını dinlemeye tahammül edemezken filmlerini izleyebiliyorum.

Seri çekim yapılıp photoshop veya benzeri bir programla birleştirilmiş.

cik cik cik diye arka arkaya hizli bir sekilde cekilmis (saniyede x kare) sonra birlestirilmis +1

motion shot denilen bir teknik bu. seri çekip photoshop gibi bir programda da birleştirilebiliyor, direkt bu şekilde çekebilme özelliği olan bazı fotoğraf makineleri de mevcut.

görüntü gopro gibi bir aksiyon kamerasıyla çekilmiş. muhtemelen seri çekim yaparak, fotoğrafları üst üste koyma olayıyla photoshop'da düzenlenmiştir. en azından ben böyle yapardım.

video olsa duramazsın, fotoğraftır o. :)

arkadaşların dediği gibi seri çekim sonrası birleştirilmiş olabilir. yani bu şekilde de yapılabilir.

fakat spesifik olarak bu foto için konuşursak gopro ile çekilip gopronun kendi uygulaması ile bu hale getirilmiş. yapılan şey aynı, sadece gopro ile daha kolay.

Gopro kullanıcısıyım. 3 saniye de 30 fotoğraf özelliği kullanarak fotoğrafları çekebiliyorum. Birleştirmek için gopro studio kullanmayı denedim fakat daha basit bir yöntemi ya da yapılma şekli var mıdır diye merak ettim. Adını da bilmiyordumç Motion Shot olduğunu öğrendiğim iyi oldu. Teşekkür ederim cevaplar için.

photoshop. fotoraf makinesi sabit kalacak sekilde arka arkaya fotoraf cekme yontemiyle yapılıyor.basit aslında.

evet photoshop'ta her bir fotoyu ayrı layer olarak açıp kolaylıkla üst üste bindirilebilir diye düşünüyorum.

www.tineye.com

daha büyük yok sanırım.

1075x890
40.media.tumblr.com

sahsi tecrubem yok ama insanlar hep logitech'le iletisime gecmis, oldukca da ilgililer ve memnuniyeti sagliyorlar. ben de farenin usb'sinin yenisini isticektim o zaman okumustum.

yan boşluğuna bişey kaçmıştır belki, temizlemeyi denedin mi?

@loveinaflipbook

e ben bunu açsam garantisi bitmiş olmaz mı? denemedim o yüzden.

yok açıp değil de, belki iğneyle falan tekerin yan boşluğuna girip oraları bi yoklayabilirsin.

önce aldığın yere sor olmadı logiteche mail at. yenisini gönderirler büyük ihtimalle.

Benim klavyeye çay dökülmüştü, aradım tuşların bazıları çalışmıyor filan dedim, neyse işin sonunda o seriden kalmadığı için daha üst model ile değiştirdiler :)
Unutmadan garantisi filanda çoktan bitmişti.

@loveinaflipbook

yokladım şimdi, değişen bi şey olmadı.

Logitech garanti konusunda gayet iyi bir firmadır. Sorunu anlatınca aynı ürünü evine sorgusuz sualsiz kargoladığına şahit oldum. Bence Logitech ile iletişime geç.

en kısa zamanda kendilerine bir mail at. sana iletişim için dönecekler. derdini güzel bir dille anlattığında problemini kesinlikle çözecekler. çok anlayışlılar kesinlikle. bir kaç kez işim düştü. o konuda inanılmaz memnunum kendilerinden.

bu mail at dediğiniz destek sistemi üzerinden belirtilen arıza kaydı mı olmakta acaba? başka bir mail adresi bulamadım çünkü.

aramamız için verilen telefon numaraları kullanılmamakta, türkiye siteleri bakımda. hadi bakalım nasıl bitecek bu iş.

videoyu çekerken arkadan müziği hızlandırarak veriyorlar ve sanatçı şarkıyı o hızlı şekilde okuyor. yavaşlatınca da dudaklar normal hızda söylüyormuş gözüküyor.

madem ilgini çekiyor, daha ilgincini söyleyeyim, iyice yansın devreler.

zuhal olcay'ın güller ve dudaklar isimli klibini izle.

www.youtube.com

Fotoğrafı ekleyip silmiştir. Cache'deki görüntüyü beğenmeye çalışıyor olabilirsin. Ya da internet bağlantında sıkıntı var.

peki beni bloklamış olsa hesabını göremem ama dimi daha ilk başta?

Hesabı görürsün ama boş gelir.

ben de araştırmıştım. italya'da çektiğim fotoğrafları bellekten silip bilgisayara kopyalamıştım peşinden çökmüştü. pornografik paralar istediler. ben de harddiskin fotoğraflarını çekip italya diye bi klasör oluşturarak ortamlarda paylaşmıştım :/

ucuz yollu bir şeyi yok yani bu işin.

yanlışlıkla silinme mi yoksa fiziksel hasar mı?
silinme ise 'recover my files' diye bir program var, güncelleniyor mu hala bilmiyorum ama eski hali bile iyi iş yapar. 30-40 usd diye hatırlıyorum lisansını.

ontrack easy recovery
veya
easeus data recovery wizard

kendin yapabilirsin, programların kullanımı oldukça basit; önce taratıyorsun, sonra kurtarmak istediklerini seçip bir klasöre ya da önceden oldukları yerlere aktarıyorsun.

ama, fiziksel bir hasar nedeniyle veriler gittiyse o zaman üzgünüm :(

"Bad sector" neyse oymuş bozulma sebebi. Ben bir şey silmedim yani. Şimdi bilgisayardaki eski hard diski çıkarıp, yerine yenisini takıp, eskisini de öyle elime verecekler :D

tamam, bad sektörse, sadece o bad sektör alanın üstünü kapatıp, o kadarlık alandaki verileri kaybedersin. dosya yapısını yeniden inşa etmesi gerekecek programın, normalde uzun sürebilir. ama bence kurtarırsın yani.

bu arada harddiski bilgisayara USB üzerinden bağlayabileceğin bir adaptör alman da gerekebilir, dışarıdan bağlayabilmek için yani...

bir dene bakalım, sonuca göre başka şeyler de deneriz :)

Omg. Bilişim teknolojisi işine giriyorum. Yihu. Tamam ben yapıcam bu işi :D

"MaxBlast yazılımı iso kalıbında olup, cd ya da usb belleğe yazdırabilirsiniz. Bilgisayarın gerekli bios ayarlarını yaparak Usb ya da Cd üzerinden başlatıp hataları onarmasını sağlayabilirsiniz. Bad sector onarımı MaxBlast yazılımında uzun sürmektedir. Yaklaşık olarak birkaç gün, tabii bu hard disk ve bilgisayara göre değişim gösterebilmektedir. Hard disk içerisindeki herşeyi siler ve hataları %90 oranda onarma yapar."

bence bilmediğiniz şeye bulaşmayın. harddisk zaten çalışırken işletim sistemi üzerinden tarayan programlara güvenmeyin. bu araba ilerlerken altında tamircinin çalışması gibi bir şey :) eyvallah harddiski bir nebze onarabilirsiniz ama kurtarmak istediğiniz verileri kaybedebilirsiniz.

@uuth üzerinde işletim sistemi koşarken yapılacak iş değil, zaten o yüzden USB üzerinden bağlanması gerekiyor. yukarıda da belirttiğim gibi, bir adaptör aracılığıyla bağlayıp yapabilir, external harddis gibi çalışacak nihayetinde. bu şekilde çokça veri kurtarmış birisi olarak konuşuyorum, tecrübelerimden yola çıkarak yani.

hard diski cikar, sakin kullanma ki kalan verilerin uzerine bir seyler yazilmasin.
bir kac yontem var ama kas yaparken goz cikarabilirsin.
bad sectorde isin zor ama belki fotolari yarim yarim kurtarabilirsin yukaridaki programlarla.

ilerde şişmanlamazsan bir şey olmaz.

hem de ne. %18 yağ oranı için normalin üstü sanki. 300-400 kaloriden daha fazla alıyorsun gibime geldi anlattığın şeylere göre de ayrıca.

bence azaltmaya bak. önce çaya kahveye şekeri kes, sonra gerisi gelir.

Şekerin etkileri arasında kilo çok da önemli bir yer tutmuyor. Şeker=IGF 1=Kanser. Çözüm azaltmak değil tamamen bırakmak. Onun dışında kalp damar hastalıkları şeker hastalığı felç vs. Birçok problem sayılabilir. Bunların bir kısmı aşırı kiloyla bağlantılı bir kısmının kiloyla hiç ilgisi yok.

kanserin kankasıdır şeker.

yav arkadaş sağdan soldan duyduklarınızı karatay triplerini gelip buraya satmayın. eğer kilolu değilseniz ve her gün oturup 2 porsiyon baklava yemiyorsanız şekerin bir zararı olmaz. şeker kansermiş de bilmem neymiş. bir kere her gün belli miktarda şeker alması gerekir vücudun. enerjiyi şekerden alırsınız. önemli olan dengeli beslenmektir. şeker zararlı, yağ zararlı, protein zararlı diye bir durum yok.

he şu var. şu anda yüksek kalorili beslenirsiniz, yaşınız genç olduğu için kilo almazsınız ama ilerki yaşlarda metabolizma yavaşlayacağı için aynı miktarda kalori kilo almanıza neden olabilir. beslenme alışkanlığı kolay değiştirilebilen bir şey değil.

Fayfim sen bu kafayla nasıl doktor oldun çok şaşırıyorum.

fayfim diplomayı bakkaldan almış :(
şekerin kanser yaptığı bir gerçek. karatay tripleri dediğin de karatay türkiyedeki en iyi doktorlardan birisidir. birileri gibi diplomasını bakkaldan almamıştır. ayrıca kadının çift uzmanlığı var hem dahiliye hem de kardiyoloji. önce bir kadını, yaptıklarını araştırın sonra karataya laf edin.

kalp damar hastalıkları yazmışsın angelus.

Yaş: Erkeklerde 45 yaşın üstü, kadınlarda 55 yaşın üstü veya erken menopoz
Cins: Erkeklerde daha sık
Aile öyküsü: Birinci derecede (anne, baba, kardeş) erkek akrabalarda 55 yaşından, birinci derecede kadın akrabalarda 65 yaşından önce kalp damar hastalığı, kalp krizi (infarktüs) veya ani ölüm bulunması
Sigara içiyor olmak
Hipertansiyon (140/90 mmHg veya daha fazla veya hipertansiyon için tedavi alıyor olmak)
İyi kolesterolün (HDL kolesterol) 40 mg/dl'den düşük olması
Total kolesterolün 200 mg/dl'den fazla olması (kötü kolesterol olan LDL-kolesterolün 130 mg/dl'den fazla olması).
Hareketsizlik: Haftada en az 3 gün ve günde en az 30 dakika egzersize zaman ayırmalısınız (tempolu yürüyüş, yüzme, bisiklet, dans, bahçe işleri vs.).
Şeker hastalığı (diabetes mellitus)
Kilo: Bu konuda en değerli kriter, vücut kitle indeksi ve bel çevresidir. Vücut kitle indeksi, kg olarak ağırlığın, metre olarak boyun karesine bölünmesiyle elde edilir (VKİ: kg/m2). Vücut kitle indeksinin 25’in üzerinde olması veya bel çevresinin erkeklerde 102 cm, kadınlarda ise 88 cm’nin üzerinde olması, yalnızca kalp damar hastalığı riskini artırmakla kalmayıp şeker hastalığı, yağ yüksekliği ve tansiyon yüksekliği riskini de artırmaktadır.
Stres: uzun bir zaman sürekli strese maruz kalma, hastalığın gelişmesini kolaylaştırmaktadır.
Depresyon: özellikle son yıllarda depresyon da kalp damar hastalıkları yönünden risk faktörü olarak kabul edilmeye başlandı.

www.ilgihastanesi.com

al sana kalp hastalıkları için risk faktörleri. var mı şeker? yok? e niye bilmediğin şeyi oradan buradan duyup sallarsın ki?

karatay eskiden değerli bir hekimdi belki ama şu anda en hafif tabirle bunamış durumda. çift uzmanlık dediğiniz şeyin bir numarası yok, eskiden kardiyoloji dahiliyenin içinde bir daldı. karatay iyi bir hekim değil, medyatik bir hekim. medyatik kalmak, para kazanmak için de bunları söylemeye macbur işte. yapacak bir şey yok. tıbbın her döneminde bu tip tüccarlar oldu, olmaya da devam edecek.

şeker lazım olabilir. koşan birisi mesela koşu sırasında aldığını koşarken zaten tüketir.

ama ani enerji gerektiren durumun yoksa diğer yediğin her şeyden enerji alıyorsun zaten.

robot değiliz, şekerli şeyler yemek hoşumuza gidiyor, bizi mutlu ediyor. sporunu düzenli yaptıktan sonra arada kaçamak yapmanın sorun olacağını düşünmüyorum.

kesinlikle azalt hatta bırak. şeker gerçekten bağımlılık. sofra şekeri neyse de hele fruktoz şurubu, yapay tatlandırıcı varsa ayrı çile ilerisi için. meyveyle değiştirmeye çalış.

şekeri biraz azalt. şimdi çıkmaz ama yaşlanınca birşeyler çıkabilir.

kek, ekmek, hamurişi ve kolayı olabildiğince azaltmaya çalış. ama hiç yemicem diye de kasma yani, öyle bir dünya yok :)

Vücudun dışarıdan şeker alması gibi bir durumu yok; vücudun glukoza ihtiyacı var fakat bunu en sağlıklı şekilde sebzeden meyveden alabildiğin gibi glikoneojenez sayesinde laktat, gliserol ve aminoasitler vasıtasıyla da üretebiliyorsunuz. Bunun için günlük protein ve yağ alımı tamamsa karbonhidrata hiç gerek yok. Laktat ve aminoasitler sayesinde glukoz; yağ oksidasyonu/gliserol sayesinde de beyin için gerekli olan keton cisimcikleri üretilebiliyor. Bu da dışarıdan glukoz alma bağımlılığını ortadan kaldırıyor. Öyle çok da şart değil yani karbonhidrat. Bunları tıp fakültesinde öğretmiyorlardır belki ama araştırıp öğrenilebilir. Kaldı ki "Vücudun şekere de ihtiyacı var" dediğiniz kişi pastadan börekten bahsediyor, şişman değilsen bunun bir zararı olmaz demek nasıl bir kafa düşünemiyorum bile. Ayrıca IGF 1 hormonu mitojenik bir hormondur, yani salgılandığı an doğası gereği "büyütür" bu büyüme kaslarda olabildiği gibi hücrelerde de olur. Hücre büyümesi de kanserdir. IGF 1 hormonu da insülin yükseldiği an yükselir. İnsülini aşırı yükselten her ürün kanser yapıcıdır. Bu çok net bir sonuç, öyle olursa olmaz böyle olursa olur gibi bir durumu yok.

Karatay'dan önce Robert Lustig vardı :P

Bu profesörün söylediklerini dinlemeni tavsiye ederim, ayrıca şeker çok açık uçlu bir kavram.

Doğal şeker mi,glikoz şurubu mu, işlenmiş gıda mı?

Robert Reis gıda üretim fabrikaları için ''Penceleri yoktur çünkü içeride ne olduğunu görmenizi istemiyorlar, görseniz yemezsiniz'' der. Hazır gıdalarda tuzlu tat bile olsa içeriğinde en fazla şeker bulunuyormuş, ben dinleyince şok olmuştum:

www.youtube.com

www.youtube.com


bir de bu gibi adamlar dünyada en fazla kar elde eden gıda şirketlerince hep çürütülmeye ve itibarsızlaştırılmaya çalışıyorlar, çünkü holdinglerin hiç işine gelecek şeyler söylemiyorlar.

Şekeri kes hocam. Her türlü zararlı.

Neferkitty; doğal şeker diye bir şey yok; doğal şeker dediğin şey bildiğin şeker pancarından üretilen Sakkaroz tipi şekerdir. Buna doğal denmesinin nedeni de muhteviyatında yarı yarıya (Fruktoz yükseldikçe risk de artar) glukoz ve fruktoz bulunmasıdır. Öyle olması daha az zararlı hale getiriyormuş gibi gözüküyor ama glikoz şurubu insülini 8 birim yükseltiyorsa "Doğal şeker" 5 birim yükseltiyor. Sonuç değişmiyor yani. Tabii bununla birlikte şeker pancarı işlenirken kullanılan kimyasallara girmiyorum bile. Sakkarozun zararsız olduğu, yani glisemik yükü en düşük olduğu ürünler bitkilerdir. Şekeri ancak buradan alırsan zararsızdır fakat bu da her bitkiyi kapsamaz. Misal patates gibi glukozun depo hali/nişasta bulunan bitkiler aynı şekilde kan şekerini çok hızlı yükseltir. Bunlar basit şeker tüketmekle aynı etkiyi gösterir. Bu şekeri sağlıklı şekilde alabileceğiniz tek yer yeşil kök bitkilerdir, onun dışında alayı insan sağlığı için risktir.

Bu @angelus geçen kola duyurusunda da bana saldırmıştı, modları göreve davet ediyorum afsdagad

Benim orda demek istediğim glisemik indeks değerleriydi mesela havuç da şekerli ona kalırsa, ama burada 300-400 kaloriden bahsedilen tatlı ile kast edilen havuç değil tabi.
İşlenmiş gıdaların daha zararlı olduğunu düşünüyorum.

bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak kötü bir şey. yazdıklarının çoğu da dediğim gibi ordan burdan duyulmuş, herhangi bir bilgi kırıntısı olmayan şeyler. hele hücre büyümesi kanser demektir falan okuyunca benim şalter malesef tamamen attı. ne yazsam boşa gidecek.

bir kez daha yazıyorum ki "şeker zararlıdır" diye bir şey yoktur. dengesiz beslenmek zararlıdır. fazla şeker yemek zararlıdır. fazla protein almak zararlıdır. fazla yağ yemek zararlıdır. olması gereken bunların hepsinin dengeli oranlarda alınmasıdır. bunun yanında yine kan şekerini birden yükselteceği için diyabet riskini artıracağından yüksek glisemik indekse sahip basit şekerleri mümkün olduğunca az yemek gerekir. bunlar da hepimizin bildiği üzere hazır gıdalar oluyor. he ama bunları da eğer şeker hastası değilseniz, hele ailenizde şeker hastalığı öyküsü de yoksa ve kilolu değilseniz ara sıra yemekten bir zarar olmaz.

kimse sadece çok şeker yedi diye kanser olmaz arkadaşlar. öyle bir şey yok. çok şeker yemek yazdığım gibi kilo almanıza neden olur, dolayısıyla eğer aile öyküsü varsa metabolik sendrom ve diyabet gelişmesine neden olur. ama kilo almıyorsanız, bel çevreniz, yağ oranınız normalse bir sıkıntı da yok demektir.

neferkitty; ne diyorsa haklı<3

fayfim; "Günde 300-400 kaloriyi tatlıdan alıyorum" diyen adama "ilerde şişmanlamazsan bir şey olmaz" diyen adama kirpim hastalansa onu emanet etmem ben. Senin gibi tipleri kim doktor yapıyor anlamıyorum ki. Sen bir ara "Diyet yapıyorum kutu meyve suyu içsem zararlı mıdır" diye de bir soru sormuştun galiba. Olaya hakimiyeti bu yönde birisin, üzülüyorum.

angelus lütfen olayı kişiselleştirmeye çalışma. yani anlıyorum insana cehaletini kabul etmek zor gelir her zaman ama uzatma istersen. ben konuyla ilgili aldığım eğitim ve edindiğim tecrübeler sonucunda edindiğim bilgileri yazdım, sen de sağdan soldan duyduklarını yazdın. isteyen istediğine inanır. yapacak bir şey yok. yok diplomanı kim verdi yok kirpimi emanet etmem falan seviyeni ortaya koyuyor. aman nolur kendini bana emanet et:( diye kapında yalvaran yok. çok merak ediyorsan gidersin bir tıp fakültesini ziyaret edersin ve görürsün beni kimlerin doktor yaptığını.

Ben mütevazi bir şekilde fikrimi söyleyecektim de, fillerin savaşı olmuş, ezilcez arada. :(

Daha düz bir yorumda bulunayım ben o zağan. %18 gayet kilolu. Böyle diyince şişman düşmanı six-packli birisi olduğum sanılmasın öss göbeği taşıyorum önümde. %20 varımdır ben de herhalde. Ama %18 "biraz" değil gayet kilolu diyebileceğimiz bir sayı.

Ayrıca 400 kalori tatlıdan ne demek usta? Tamam tatlı çok seviyorsun da biraz daha düzgün şeyler ye bari. Kimse üstüne alınmasın genel olarak konuşuyorum ama Türkiye'de "Ya o kadardan da bir şey olmaz, ölek mi amk. Sigara içmesem de egzoz kokluyorum." kafasında çok insan var. Zararlı şey zararlıdır az zarar çok zarar götüme zarar beynime zarar damarımı tıkar göbek deliğimi açar diye düşünmeye gerek yok. Zararlı amk niye inanmıyonuz lan djsfdsaf.

Fayfim; Senin kapasiten bu noktadan ilerisine yetmez zaten. Muhatap almaman senin açından daha iyi olur kanaatindeyim :)

Edit: Şeker süper bir şey bi zararı yok. Şeker <3

adam ilgi hastanesi gibi dünyanın sayılı bilim kuruluşlarından birinden link vermiş hala tartışıyorsunuz ya.

her gün tatlı yeme güzel kardeşim ne gerek var.

haftada bir ye iki ye, herkes mutlu olsun.

valla şekeri bende tüü kaka bilirdim ama geçen bbcde bir belgesel izledim. ikiz doktorlar kendi üzerinde yeme deneyi yaptı. herhangi bir sınır olmadan biri komple şeker ağırlıklı beslendi. diğeri yağ ağırlıklı beslendi.

yağ ağırlıklı dendiğine de bakma adam bildiğin yumurtadır kırmızı ettir komple öyle şeyler yedi öyle ekmeğe yağ sürüp yemedi yani. diğeri de yeşilliğinden meyvesine tatlısına yağsız şeyler yedi.

4 hafta sonra deneyler yaptılar bunlara şekerli yiyen her şeyde birinci oldu. hem kan testleri falan yaptılar hem de böyle aktivite şeklinde bisiklet falan. şeker yiyen hem zihinsel problemlerle rahat başa çıkabildi hemde bisiklette falan birinci oldu. ikisi de kilo verdi bu süre zarfında en çok kiloyu yağ yiyen kaybetti ama onun kilolar kaslardan gitmiş diğeri onun yarısı kadar kilo verdi ama yağdan kaybetti. sonra karaciğer ölçümleri yapıldı yağ yiyen şeker hastası olma ihtimali için daha yakın sonuçlar çıkardı diğerine göre. ben şok oldum bu sonuçlara.

sonucu da her şeyden dengeli beslenin öyle kafanıza göre yiyecek gurubu çıkarmayına bağladılar. anlayanlar bilimsel olarak yorumunu yapar belki.

kahvaltıda kek ve türevi mi:(
en başta zaten iyi beslenmiyorsun, beslenmeni düzeltmen lazım.

azalt tabii ki. ben de hiç kilo almıyordum, son 7 yıldır sabitti kilom, ne yersem yiyeyim fark etmiyordu. ancak yaşla birlikte metabolizma yavaşlamaya başladı ve hop 2 senede 6 kilo birden:(

idit: @sour, açık büfe diye gördüğüm her şeyden yemiyorum çok şükür:) orada bulunması yararlı olduğu anlamına gelmiyor.

4 hafta ketojenik diyet için yeterli değil ki, şeker yiyen şeker yemeye 3 ay daha devam etseydi de ondan sonra ölçselerdi. vücuda şeker basan kısa vadede tabi ki sportif aktivitelerde başarılı olur. bi de uzun mesafe koşsalardı bakalım nolacaktı.

tamamen şeker lobisinin yaptırdığı yayınlar bunlar. işlenmiş beyaz şeker = siyanür.

rafine şeker ile ilgili güzel bir video ;

(git: www.youtube.com

yue; 4 hafta sağlıklı sonuçlar almak için yeterli bir süre değil. 4 haftalık süreç en fazla yağ oranında değişiklik yapar. Ayrıca şeker metabolizması yağ metabolizmasından çok daha çabuk tepki verir. Vücudun yağ metabolizmasına adapte olması 1/1.5 ayı bulurken karbonhidratı tükettiğin an sana enerji verir. Fiziksel ve psikolojik olarak önde olmasının nedeni bu. Ayrıca yağ/protein ağırlıklı beslenmek kas kaybının önüne geçmez, protein de rahatlıkla şekere dönüşür. Özellikle bisiklet gibi aerobik sporlarda kas kaybı çok yaşanır. Bu tip deneylerde sağlıklı sonuçlar almak için minimum 6 ay gerekir. Trigliserid seviyesi arttıkça karbonhidrat ağırlıklı beslenmenin karaciğerdeki kandaki damar/kalp sistemindeki diyabet üstündeki etkileri daha rahat ortaya çıkacaktır.


Sour; Beyin enerjiyi sadece glukozdan alır fakat bunun tek kaynağı karbonhidrat değildir. Yağ oksidasyonu sırasında ortaya çıkan keton cisimcikleri beyinde glukozu taklit edip enerji ihtiyacını karşılayabiliyor. Ayrıca meyve şekeri/fruktoz vücutta %8/9 oranında metabolize oluyor. Kalanı olduğu gibi yağ sentezine katılıyor.

@sour sadece beynin değil bütün hücrelerin mazotu glikozdur. bütün vücut ve bütün hücreler enerjiyi normal şartlar altında glikozdan alır. beynin özel yanı şu ki diğer hücreler açlık durumlarında gerekirse yağ asiti veya aminoasit de yakabiliyorken beyin illa ki glikoza ihtiyaç duyar. çünkü yağ asitleri kan beyin bariyerini geçemezler. sadece uzun süreli açlık durumlarında keton cisimcikleri kullanır.

www.suaterdogan.com

eğer terminolojiye biraz hakimseniz bu linkte bütün açlık ve tokluk metabolizması güzelce açıklanmış.

Abi simdi tam anlayamadim bu fistikli sobiyeti yiyeyim mi?

@kosun lan mevzu var,

1.bp.blogspot.com

@kosun lan mevzu var ye tabii abi ya şekerden konuşuluyor burada şöbiyet zararlı diyen mi oldu?

eski hesabı kapalı olup yeni bir profil açmış olabilir mi? bi ihtimal.

profilinde iken oradaki "mesaj gönder" ibaresinden de bir deneyin.

denedim, aynı. ayrıca profilinde de "teee şu zamandan beri arkadaşınız" diyor geçen seneyi göstererek

bana da aynısı oldu hiç anlam veremedim. arkadaşım naber nasılsın filan yazmış. cevap vereyim dedim cevap veremezsin diyor ama arkadaşız, profiline bakabiliyorum filan. anlamadık biz de. aydınlatan olsa ne güzel olur.

o dedigini ben yapiyorum bazen, favorilerime eklesem de acmaya useniyorum ama yaptigim yanlis kabul ediyorum.
@love guzel aciklamis, bildirim gelmiyor asil sorun orada.
fava atinca unutulup gidiyor ama bildirimlerde yanda cikiyor hemen bi cevap gelince.
pocketa atiyorum artik, cok vurma tamam :)

takipteyim

oo kavga çıkacak. takipteyim! :P

şaka bir yana, ben yapmıyorum ama yapanlar belki şunun için yapıyorlardır; favorilere attığın duyurunun bildirimi gelmiyor ama yazdığın duyurunun geliyor ya? he işte sağ tarafta bildirimlerde hemen görebilmek için yapılan bir şey gibime geldi.

takibe yaz beni kanka.


ben bazen yapıyorum hatta bazen at fava bekle modunu kullanım kullanıcıya da mesaj atıyorum fav dayım silme diye.


takipteyim yazma sebebim mobil olunca fav a atamamak :/
masaüstüne geç sonra mobile dön işkence gibi geldiği için.

mobilde favori yok. takipteyim yazanların çoğunluğu mobilden yazıyor.

ben favorilere de atıyorum fakat takipteyim de yazdığım oluyor, çünkü muhteşem sitemizde favorilere cevap yazılıp yazılmadığını görebileceğimiz bir bildirim sistemi yok, takipteyim yazdıysam, sağda sürekli 30 dk önce cevap, 5 dk önce cevap diye bildirim geldiğinden problem solved.

niye bu kadar sinir yaptın be güzel kardeşim, genç yaşta kalp krizinden gidersin bak mazallah.

benim hiç dikkatimi bile çekmemişti.

hönkürmeniz saçma olmuş çünkü favorilere eklesek bile adam 2 dk sonra duyuruyu silebiliyor. ben de çok takip etmek istediğim bir duyuru varsa mesaj yolluyorum. duyuruyu silmeyin, takip edeceğim diyorum.

Bize bu bile cok ki.

Sorarim sana favorilerime aldigi birsürü duyurudan en az 5 tanesini sayip hatirlayabilecek var midir?

Imgurda yaygin bir laf, favoriteslara atmanin geri dönüp kullanilacagindan degil, orda ebediyen unutulacagina dair. Takipteyim diyen takip ediyor mudur gercekten acaba?

(bkz: lan mı canın sağolsun)
hönkürmek mi saçmalamak mı?? ne kadar ayıp. cevap verince, altında 'takipteyim' yazınca duyurunun silinme özelliği kalkıyor sanırım..

Mobilde favori yok.
Bildirim gelmiyor.

Yine de ben yapmıyorum. İğrenç derecede itici geliyor. Islak hortumla, budanmamış odunla, çivili sopayla dövesim geliyor yapanı.

up up up

duyuruda bütün listelemeler tarih/ saat sıralı oluyor :) buna fav listesi de cevap listesi de dahil.

telefonda facebook app kullanıyorsan adres defterini tarıyor.

telefonda kullanmıyorum. ama önerdiği öyle adamlar var ki bırak telefon defterimi zihnimden bile silinmiş. görünce "woaaaaa sahi böyle bi arkadaş vardı lan !!" deyip kalıyorum.

bazen arkadaşınız olmayan birisi facebook'unuza baktığında bir süre sonra önerilerde görünebiliyor.

ortak sayfa/grup/beğeniler varsa oralardan da öneri çıkıyor.

ayrıca seni arattıklarında, profiline girip görüntülemeye çalıştıklarında, ya da eklediğin arkadaşlarla ne özelliklerin ortaksa (okul, iş, grup, vb) oralardan başka insanları da sunuyor önüne, "bununla bu işyerinden arkadaşsa, aynı işyerinden başkalarını da sunayım" şeklinde...

facebook'a kayıt olduğunuz mail adresinizle yıllar önce yazıştığınız kişileri öneriyor olabilir.

@the silent enigma,

valla hocam hal-i hazırdaki hesabımı sözlük üzerinden tanıştığım 25-30 civarında kişi biliyor. ama bahsettiğim önerilerin onlarla alakalı olma ihtimali de pek yok gibi. gerçi o hesaba bir zamanlar telefondan giriş yapmıştım. o tek sefer bile bazı bilgileri alması için yeterli sanırım. ama yine de durumu tam açıklamıyor bana. çünkü dediğim gibi ne telefon rehberimde ne de mevcut arkadaşlarımın listesinde olmayan ama görünce "evet lan böyle de biri vardı" diyeceğim kişileri getiriyor önüme.

@binary,

aktif kullandığım mail adresimle kayıt olmadım. yalnızca facebook hesabı açmak için bir mail hesabı aldım ve oradan kimseyle yazışmıyorum. ama her ikisinin de gmail hesabı olması bir şey ifade eder mi ki acaba ?

mesela atıyorum bilmem ne lisesinden mezun oldunuz. o liseyi arama kutucuğunda arattınız. sadece aratmanız bile yeterli olabilir böyle bir durum için. başka da aklıma bir şey gelmiyor açıkçası.

farklı algoritmalar söz konusu.
facebook'ta telefon numaranız varsa bunu bir rehber gibi tutuyor ve telefon numaranız karşılıklı olarak app kullanan başka birinin telefonunda falan kayıtlıysa ortak kayıt sayısına göre karşınıza bazılarını çıkarabiliyor.

memleket, profilinizde yer alan kimi eğitim vb gibi bilgiler, paylaştığınız içeriklerin kelimelerine göre kategorilendirilmesi falan da buna sebep olabiliyor.

ikinci aldığınız gmail hesabını açarken, ilk mail hesabınızı güvenlik amaçlı -yedek olarak- yazdıysanız, belki ilintilendirmiştir ama bu da "oha" dedirtecek bir durum olurdu sanırım, bilemedim.

@uuth,

sanki beynimde biraz şimşekler çakar gibi oldu.

valla dediğim gibi o mail adresini ve o facebook hesabını yalnızca bahsini ettiğim arkadaşlarla konuşmak için kullanıyorum. ne bir paylaşım ne başka bir şey yok. yalnızca kurduğumuz bir grup vardı ona ulaşmak için kullanılıyor işte. ama sanırım profildeki bilgiye mezun olduğum liseyi doğru girmiştim.

kıldan yünden bir ortaklık çıkarıp önüne sunuyor.

hepimizin 'tamam' dediği bir özelliği var facebook'un; ''konum bilgimi kullan'' diye. şimdi bu bilgi cepte.

okuduğun okulda okuyan, yürüdüğün yoldan geçen, sıklıkla bulunduğun yerde bulunum, arkadaşının bilmemnesinden, kıldan yünden ortaklık çıkarıp önüne sürüyor. işi titizlikle yapıyor ve önüne ummadığın kişiler çıkıyor. birde seni arattıysa arama bölümünde kaçarı yok zaten banko düşüyor. ancak her çıkan seni aratmış diye de bir şey yok.

bunu ben de merak ediyorum.
kendi adıma facebook hesabım yok, çok alakasız ve kimsenin bilmediği bir eposta adresiyle alınmış ve sadece oyun oynamak ailemden bir kişi ile konuşmak için kullanıyorum. stalk bile yok valla.

telefonumda facebook uygulaması da yok.

ve @kuul'un da dediği gibi oha böyle bi adam/kadın vardı ya harbiden dedirten öneriler geliyor ki o kişiler ne telefonumda kayıtlı ne mail atmışım ne bi bağımız var yani adamı/kadını biliyorum ama 2 kelime sohbet etmişliğimiz yok, atıyorum lisede yan sınıftan biri...

twitter, periscope, tumblr, instagram vb hiçbir sitede de hesabım yok yani oralardan da bulamaz fakat bi şekilde şeyediyorlar.

Whatsapp'ı neden satın aldı sanıyorsunuz?

Benim yıllar önce sms'le yazıştığım kişiyi bile öneriyor. Onu bırak, askerde makarasına travesti arayan devremin "tanıyor olabileceği kişiler" arasında travestiler çıkıyor. :)

Benim gibi online olarak her b.ku paylasmaz, mümkün oldukca anonim takilirsaniz bunlar yasanmiyor.

Ilginc bir sey bu arkadas önermenin altinda yatan algoritma, bloglarda iddia edildigine göre, mesela hayatinin belli bir döneminde okulunun oldugu yerde yasiyordun, sonra tasindin vs diye yeni yer ekledin, benzer dönemlerde bu yer degisikligini yapmis biriyle arkadas ya da okuldas olma ihtimalini katiyormus. Ayni sekilde sana bakan birini sana önermesi var, ortak etkinlik, ilgi alani, hatta facebook üzerinden baglandigin siteleri senin gibi gezen, buzzfeedinden spotifyina her halt facebookla baglanabiliyor, insanlari birbirine önerdigi deniyor. ayni telefon uygulamalari kullananlara da benzer seyler yapiyormus. Zibilyon teknolojik alet kullanip hepsini birbirinden ve benden soyutladigim icin, benim aldigim öneriler genelde sacma oluyor.

Ama burda herkesten saklayip telefon dahi acmadigi psikiyatristini facebookta önerielrde görüp komplo teorileri üreten biri vardi. Nedeninin ise adamin bu kisiyo facebookta aratmasi üzerine, tanisiyordur bunlar diyip birbirlerine önermesi oldugu söylenmisti.

O is cetrefilli ve basarili da, iyi yatirim yapiyorlar bu ise.

vayanam serhat neler dönmüş ya !!

neyse bir tek ben şaşırmıyormuşum bunu net anladık. ama adamlardaki azmi takdir ettim resmen.

www.dropbox.com

binlerce küme oluşturuyor. okul, yaşadığın yer, gittiğin yer, etiketleyen etiketlediğin, beğenilerin, yorumların vesaire. bunu herkes için ayrı ayrı yapıyor. kesişenleri öneriyor. mesela okul kümesinde kesiştiğin birini önerdi ve tıkladın, okul kümesinde kesişen herkesi öneriyor. araya da diğer kümeleri ekliyor. yönelimlerini anlıyor, hissediyor. seni okuyor. aynı zamanda ikincil ve üçüncül kişiler üzerinden de değerlendiriyor. mesela sen ve yakın arkadaşın aynı ortamda uzun süre kaldınız. arkadaşın biriyle herhangi bir kümede kesişti, ona önerdi ve arkadaşın tıkladı. o kişiyi sana da öneriyor. 'ulan 4 sene önce kantinde süleymanı kesen kız değil mi bu' diyosun sen de. ne alaka diyosun ama alakası var işte.

günümüzün en etkili kitlesel silahıdır facebook.

bence ipad in kafayı yememeiş senin atladığın bi nokta var. kapatıp açıp hiç bişeyi güncellemeden önce ülkeyi değiştirmeyi denedin mi?

onu değiştirmeme izin vermiyor işte, yukarıda yazdım zaten. direkt kart bilgisi yanlış önce onu düzeltin diyor. kaldı öyle...

acaba serverlarda bir sıkıntı mı var? arada oluyor ya, ulaşamıyoruz appstore'a falan...

ipad ile hesabınızdan logout yapın. kart bilgilerini, ülkeyi falan ipad'den değil de bilgisayardaki itunes'dan değiştirin. sonra ipad ile tekrar login olun bakalım?