Instagram'ın ortamı artık bu oldu. Senin ilgin olmasa da genel olarak trend olan içerikler var ise onları önüne getiriyor. Ben keşfet bölümüne girmiyorum. Zaten kendi ana sayfamda da 2 arkadaş gönderisi 1 reklam çıkıyor mehter takımı gibi sürekli reklam reklam reklam. Ben de yeter artık dedim. Günde 1-2 kez açıyorum. Onda da bayılıp çıkıyorum. Çünkü her şey birbirinin aynı artık.

Beğenmediklerine ilgilenmiyorum deyip görmek istediğin içeriklere de kalp bırak. Yine kesin çözülmez ama belki biraz daha normalleşir. Bende çok fazla tenis çıkıyor mesela hoşuma gidenlere kalp bıraktığım için.

Bu fotoğrafların altına alakalı alakasız en çok aratılan hashtag'leri yazıyorlar destan gibi. Yani kadın fotolarının altındaki hashtag destanının içinde Senin ilgi alanından yaptığın bir veya birkaç tag varsa hop bunun ilgi alanı diyip onları çıkarıyor. Aç bak kadın fotosunun altında #football #soccer #cars #bmw falan gibi salak salak tag'ler vardır.

1 hafta 10 günü bulur.

Cezası 427 TL'ymiş.
Ehliyetin fotoğrafını telefonunuzda hazırda tutun derim.

yeni çıkan kimliğinize ehliyeti bağladıysanız sıkıntı olmaz.

çipli kimliğinize ehliyetinizi bağlamaya nüfusa gidebilirsiniz. daha sonra da karakola gidip ehliyetinizi kaybettiğinize dair bir tutanak tutturun. bir daha ehliyet çıkarmanıza da gerek kalmaz.

not: ehliyeti bağlatırken ehliyet gerekiyor muydu emin değilim ama hayırladığım kadarıyla gerekmiyor.

Yenisini almak için başvuru yapacaksanız ehliyetiniz gelene kadar kullanmak üzere geçici belge veriyorlar.

Kayip nedeni ile başvuru sırasında geçici belge veriyorlar ama devlet daireleri kapali şimdi. Üstelik basvuru icin tekrardan sağlık raporu vs almanız gerekiyor. Riski göze alıp yola çıkmalısınız. Kontrollere yaklaşırken güneş gözlüğünüz varsa çıkarın. Camlar filmliyse açın.

Sızıntı sebebi sadece termosifonsa iptal ettirin ve güneş enerjinize rezistans taktırın.

www.rezistansmarket.com

bizim yazlıkta da elektrikli termosifon vardı ve termosifona geçmek için 2-3 vanayı kapatıp açmak gerekiyordu. Bunlar doğru yapılmazsa su taşıyordu filan. Rezistansa geçince hiç gerek kalmadı. Hava soğuk ise rezistansı açıyoruz. Direkt güneş enerjisinin içindeki su ısınıyor.

termosifonlar kapalı sistem. dışarıdan su girişi olmazsa içindeki su da akmaz, akamaz. yani vanayı kapatıp sıcak su açtığınızda bitene kadar akmaz. emniyet ventilini bilmiyorum.

ben de yukarıdaki arkadaşın tam tersini söyleyeceğim. termosifon varsa güneş ennerjisini iptal ettirin, termosifon kullanın. yazlığın tadilatı sırasında eskiyen güneş enerjisini söktürdüm, yerine de elektrikli termosifon taktırdım. eğer yılda 1-2 aydan fazla gitmiyorsanız, 3 kişiden de fazla değilseniz güneş enerjisi bedava falan değil. termosifonun kurulum fiyatıyla güneş enerjisinin kurulum fiyatı arasındaki fark ile yaklaşık 10 yıl elektrik parası ödeyebiliyorsunuz, oturdum hesapladım. her sene geldiğinizde çalışmayan güneş enerjisi için verdiğiniz tesisatçı parasını da hiç saymıyorum (her sene istisnasız... bi şamandıra bozulur, bi çekvalf bozulur, bi kollektör kırılır, her yaz ilk gelişte tesisatçı gelir, 100-200 alır gider). tabii daha uzun kalıyor ve 10 kişi yıkanıyorsanız bu hesap geçerli değil.

yeni telefona whatsapp kurun. kod gönder diyerek telefon numaranızı girin. eski telefona gelen kodu yeni telefona girdiğinizde whatsapp kurulmuş olacak.arşivi yükleme demeniz yeterli. eski telefonda da chrome dan webwhatsapp ı açın ve QR Code u tanıtın. iki telefonda da whatsapp açık olacak

yeni telefona whatsapp kurup kod gönder diyince kod niye eski telefona gelsin ki? yeni telefona gelmez mi?

farklı bir telefon numarası yok. bir tane kendi numaram var. sim kartı çıkarıp yeni telefonuma takacağım. eski telefon öyle boş boş duracak. ama açıp mesajlara, resimlere ulaşabileceğim.

kod gönder diyip yeni telefona kod alırsam eski telefondaki whatsapp kapanıyor. usul değiştirmedilerse daha birkaç yıl önce denedim onu.

nedense sim kart eski telefonda kalacak diye düşündüm ben :)

o zaman alternatif yol; yeni telefon için whatsapp a yeni bir bir mail adresi tanımlayıp yedeği o mail adresine alacaksınız.

eski verilere ulaşmak isterseniz eski telefonda whatsapp ı açıp (yeni telefondaki kapanacak) yediği geri yükle diyecekseniz (eski mail adresiniz kayıtlı)

sonrasında yeni telefonda tekrar wwhatsappı açıp (yani mail adresi tanımlı) yedeği yükle dediğinizde eski konuşmaların olmadığı bir yedek gelecek

biraz karışık oldu gibi ama mantık böyle . olay mail ve yedek ile alaklı

ben bunu yaptim. soyle oldu tam olarak. yani normalde erisilemez oluyor, cunku ekranda uyari cikiyor ve arkasina gecemiyorsun ama bir seyin silindigi yok.

1- yeni cihaza whatsappi kurdum, yedegi yuklemedim tertemiz acildi.
2- eski cihazda whatsapp erisimi tabii ki gitti yenisinde aktive edince. ona da cozum buldum.
3- yeniden eski cihazda sms aktivasyonu yaptim o ekranda cikan uyariyi takip ederek. ve internet erisimini kestim (sadece Whatsapp'in, Android'de bu mumkun, iPhone'da wifi'dan kesemiyorsun)

4- yeni cihazda yeniden etkinlestirdim ve kullanmaya devam ediyorum. eski cihazda Whatsapp internete baglanmadigi icin hala aciliyor, yani en azindan konusmalari gorebiliyorum istersem.

simdi baktim evet hala calisiyor 2 sene sonra bile.

@supergirl

eski telefonda interneti kesmek iyi fikirmiş. böylece eski telefonun, whatsapp başka nerede aktive edilmiş haberi olmaz.

fakat bunu niye iki aşamada yapıyoruz? yani doğrudan yeni telefona kod isteyip tertemiz açmadan çnce eski telefonun internetini kessek ya. yeni telefona kod gelince eski telefonun bundan hiç haberi olmaz, internete bağlayıp whatsapp açana kadar durur gibime geliyor. yani yeni telefona kod isteyip eskisinde uyarı çıkarttırmaya, sonra uyarıdaki yolu izleyip geri aktive ettikten sonra interneti kesmeye niye gerek duyuyoruz? en başta kessek?

olur tabi. ben basta akil edemedim o yuzden asama asama yazdim. direkt interneti kesin, yeni telefona kurun bitti gitti.

hatta daha iyi olur cunku whatsapp'ta sms gondermenin bir sure limiti var.

tv ünitesi. sehpa her türlü olduğu için duvarın mantığı yok. sehpa konulamayacak/fazla yer kaplayacak durumlarda kullanılması mantıklı olur.

Duvar askısı. Sağa sola da dönebiliyor istediğim yerden tam açıyla izleyebiliyorum.

Ünite hem evi kalabalıklaştırıyor hem toz tutuyor gerek duymadım hiç.

Duvara monte çünkü 60 inç, koltuğum da yüksek ve ideal göz mesafesine göre yerden yüksek olması gerekiyordu ve o kadar yüksek ünite istemedim.

tv unitesi goruntu olarak daha guzel. zorunlu bi durum olmadikca duvari tercih etmem.

Duvara monte. TV ünitesi çok yer kaplıyor, duvar daha temiz duruyor bence.

tv ünitesi kullanıyoruz. ama duvara asılıyken de tv ünitesi kullanıyorduk. oğlanın yürümeye başlamasından, eşyaları devirmeyecek olgunluğa eriştiği yaşa kadar tv duvara asılıydı, ama tv ünitesi de yerinde durdu.

turkcell tv'nin box'ı var. internete kablolu bağlandığı için mecburen modem var. fiber modemin yanındaki daha ufak kutu gibi zımbırtı var adı neyse artık. mi box var. harici harddisk var. 10 yıldır falan kullanmıyoruz, olmasa da olur ama dvd player var. teledünya, tivibu, digiturk vs. kullanan için onların box'ı var, televizyonun dahilisini beğenmeyenler için uydu alıcısı var. var oğlu var.

altı boş duvara sınca bunları nereye koyuyorsunuz? hepiniz dahili uydu alıcılı tv'ye sadece uydu kablosu takarak mı kullanıyorsunuz? yoksa bu cihazları yere mi diziyorsunuz?

modem hariç ben hepsini duvar ile tv arasına koydum, tv'nin arkasına yapıştırdım. apple tv ve birkaç ıvır zıvır daha tv ile duvar arasında asılı duruyor yani. kumanda çektiği sürece o cihazların ortada durmasına hiç gerek yok zaten. yazlıkta da hepsini koltuğun altına bi yere koydum.

hatırlıyorum da, o başlığı bulamazsın artık. taşındı o başlıkların hepsi.

Başlıklar taşındı, birleştirildi ama entry'ler duruyor.

(bkz: sars-cov-2) ve (bkz: koronavirüs) başlıklarındaki ocak 2020 tarihli entry'lerin ilkine bakın.

Mobilde editleyemedim. İlk başlık (bkz: wuhan virüsü) diye açılmıştı yanlış hatırlamıyorsam.

Kendi çalıyor, çünkü kusursuz değil, arada kaçırıyor.

Canlı çalmıyorsa bile çaldığı ritmi de kendi çalıp kaydetmiştir.

"Sana neden inanayım?" dedi adam.

Tırnak istemezseniz:
Sana neden inanayım, dedi adam.

Bozulmaz, öldürmez, midenizi de bozmaz. Ama bayatlamıştır, tadı iyi gelmez. Kafein lazımsa için :)

Valla ben içerdim.

ben içerdim. kavrulup öğütülmüş kahve çekirdeği. serin yerde saklanmışsa tadı bile bozulmamıştır.

içiyorum valla. sağolun

Belki köpürmez. Köpüklü bir kahve içemezsiniz. Ama zehirlemez, mideyi bozmaz, bir sıkıntı olmaz.

Afiyet olsun.

icilir ama tad vermez, kopurmuyor.

tadı kötü oluyor bence

O tarz köşelerde menteşe takılacak yer olmuyor genelde.. Sizinkinde var mı? Bilgi veren olabilir ama bana göre kiracıysanız hiç uğraşmayıp sürgülü ya da tekerleki raf ile idare edebilirsiniz.

Orası sağdaki kapak ile köşeden bitişik oluyor, yani öyle yapılabilir.

Şöyle: images.app.goo.gl

Şu menteşeden 3 tane alıyorsunuz . iki kapağı bunlarla birleştiriyorsunuz .
Sonrasında tam köşede bir dikme indirip normal kapak menteşelerini oraya monte ediyorsunuz.

www.hirdavatim.com.tr

kapağın ağırlığına göre ortadan yeni aldığınız menteşelerin oradan bombe yapabilir, mıknatıs veya çıt çıt plastik kilit ile sabit tutmanız lazım .

@kibritsuyu sağdaki kapak ile birleştirmiş, ben soldaki kapak ile birleştirmeni öneriyorum.

o menteşelerle olmaz, çünkü o menteşelerle olması için, menteşeleri kapağın dışına vidalamanız gerekir, dolap kapalıyken dışında menteşe görüntüsü hoş değil.

katlanır dolap kapağı menteşesi diye arayacaksınız. sol taraf sabit veya sağ taraf sabit olabilir, mutfağınızın şekline ve tercihinize göre karar verebilirsiniz.

encrypted-tbn0.gstatic.com

Demek istediğim bu şekilde. Ray mekanizması yerine, sabit durmadı için çı çıt plastik tavsiye ettim

Kapak yok, peki gövde malzemesiyle mi kapatılmış? Sunta MDF gibi, yani kapak takmadan önce bu gövde parçasını sökmek gerekecek mi?

Yeri net görmek lazım, detaylı foto çekin atın ben yardımcı olurum. Tek başına bağımsız bir kapak da olabilir, köşe menteşe ile de 2 kapak birleşebilir.

Ama gövde buna müsait mi bakmak lazım.

İstanbul'da membran kapak fiyatları m2'si 450-500 TL

Türkiye'de yasal değil. Bir şey yapamazsın.

yasal olduğu ülkelerde bile öyle kafana göre gidip "ben ötenazi olmak istiyorum öldürün beni" denmiyor. öyle her intihar etmek isteyeni öldüren bir sistem değil bu.

Dünyanın hiç bir yerinde ben ötenazi olmak istiyorum diyerek kendinizi öldürtemiyorsunuz. Ötenazinin yasal olduğu ülkelerde dahi bir takım şartlar ve bir prosedür var.

Öncelikle ölümcül bir hastalığınız ya da tedavisi olmayan ve tek başınıza ihtiyaçlarınızı gidermenize engel olan yatalak olmanıza neden olan ya da sadece ağrı kesicilerle yaşamınızı devam ettirebileceğiniz bir hastalığınızın olması lazım.

Neyse bu konunun açıklaması, diğer konuya gelirsek geç olmadan bir uzmanla görüşün, hiç kimse durup dururken ötenazi olmak istiyorum demez, belli ki çözülmesi gereken sorunlarınız var.

Hocam yanlış anlama saldırmak için söylemiyorum ama ötenazi tam da senin düşüncendeki insanlar nedeniyle yasak. Yani ben hayattan tat alamıyorum o zaman öleyim gibi düşünenler nedneiyle. Ötenazi protokolüne kabul edilmek için varoluşsal kaygılardan daha fazlası gerekiyor, sen bi dışarı çıkıp kedi köpek sevsen kendine gelirsin bence. Geçmiş olsun.

depresyonda olma ihtimalin var. şu aşağıdaki kitapları okumanı tavsiye ederim. iyi bir terapiste de gidebilirsin.

-hayatı yeniden keşfedin
-iyi hissetmek

Herkes de depresyona yormuş. Belki hasta yatağından yazıyor adam. Ülke değiştirmeniz gerek. Uzun iş yine de.

merhaba. ötanazi degil ama bunu isteyecek duruma gelmenize sebep olan seyi soylerseniz belki ona cozum bulmaniza yardimci olabiliriz.

Merhaba,

Neden ötenazi olmak istiyorsunuz ?

gereksiz bir hareket olur. kısa süreli çalışmayacaksam turkcell superbox'a bakardım.

bu mereti ben de kullanmayalı uzun zaman oldu.

şunu söyleyebilirim. sadece "hız" özelinde konuşursak, telefonda turkcell hat varken vınn kullanmak son derece gereksiz bir hareket olur. telefondan interneti açarak yeteri kadar hızlı internet kullanabiliyorsunuz.

haa ama kotası nedir, kaç gb kullanılır, kaç para yazar onu bilemiyorum. telefona aldığınız internet paketleri öküz gibi pahalı ve sınırlı. mesela kendi paketiniz bittikten sonra 3 haftalık 10 gb paketine 130 lira istiyor turkcell.

vınn kullanarak daha çok interneti daha uygun fiyata veriyorsa ona bakmak lazım.

Kafasına göre derken nasıl kafasına göre mesela? Bir sabah size mail atıp "aidat şu kadar oldu" derlerse o olmaz tabii toplantı yapılır masrafların arttığını eski aidatlarla buna yetişilmediğini belgelerle ispatlarlar ve çoğunluğun oyunu alırlarsa o zaman artırabilirler.

Site ve apartman aidatları, yönetim toplantısında belirlenir ve imza altına alınır öyle kafasına göre karar alınamaz. Eğer mal sahibi iseniz arayıp benim böyle bir karardan haberim olmadı diye sorun.

@kaleci aynen mesaj attılar şu kadar oldu dediler.
@solo sorduk giderleri karşılamıyor diyor. ödemezseniz icraya veririm dedi.

aidat yetmiyorsa olağanüstü genel kurul çağrısı yapılır, gündem belirlenir, aidatlar görüşülür, oylanır, karara bağlanır.

aidatların arttırıldığı genel kurul kararını talep edin, vermezlerse istediği icraya verebileceğini söyleyin. icraya verince de borcu inkar edin, mahkemeye versin.

veya önceki kararda "yönetime gerektiğinde aidatları arttırabilme, ek aidat toplama yetkisi verilmiştir" şeklinde bir karar oylanıp kabul edilmişse o zaman da arttırım yapabilirler. ama sizin de itiraz etme, taslak bütçeyi talep etme ve usulsüz olduğuna dair karşı dava açma hakkınız vardır.

Arkadaşlar yasal tavsiyeleri vermişler ancak mal sahibiyseniz farklı bir tavsiyem olacak, aidat ödemezseniz ya da yasal yollara başvurulsun vs derseniz VE aidat gerçekten düşük olduğu için site yönetiminin nakit akışını sürdürememe riski varsa site yönetimi ile ilgili hizmetleri alamayabilirsiniz, yani en basitinden suyunuz kesilebilir mesela ve o hukuki süreçler aylarca sürüyor. Sonra suyu olmayan daireyi 2-3 sene boş tutmak zorunda kalırsınız. Haberlere çıkan batmış site olayları genellikle bu şekilde oluyor. Bence gidin efendi gibi bi konuşun, gelir gider cetvelini inceleyin herhangi yasal bir olaya girmeden önce.

Mal sahibi değilseniz ve taşınmak problem yaratmazsa o zaman yapıştırın gitsin, hiç sıkıntı yok acımayın :)

yönetim değişmediği sürece muhtemelen fahiş aidat uygulaması ve karşılığında hizmet alınamaması sorununu yaşama ihtimaliniz çok yüksek. bizim de aynı sorunumuz vardı, inşaatı yapan firma bilindik bir site yönetim firmasına yönetimi vermişti. bu arkadaşlar da yüksek aidat toplayıp hizmet vermiyorlardı. gerekli imzayı toplayıp olağan üstü genel kurul yaparak elemanları postaladık. yönetim kurulu kat maliklerinden oluşuyor, idare için yönetim firması seçme yetkisini kendilerine verdik oldu bitti. hem şişirme aidatlar düştü hem de yapılacak hizmet ve yatırımlara genel kurulda oturanlar karar veriyor.

İstanbul Bostancı’da getir kapalı saat 1’den sonra , banabi 24 saat açık. Bence de en önemli avantajları gece çalışmaları. Burada banabi kullanıyorum gece çalışan gündüz uyuyan biri olarak.

şuan bu saat değişikliğinin pandemiyle alakası yok. getir ve banabi tamamen bulunduğunuz adresteki depoya göre teslimat saatlerini kendisi belirliyor. örneğin benim adresimdeki getir ve banabi epeydir 24 saat açıktı ancak 1 hazirandan beri getir 08.00-01.00 banabi 09:30-00:30 arası çalışıyor.
bunun sebebi küçülmeye gitme, personel eksikliği veya bulunduğu konuma göre gece saatlerinde yeterli talep olmamasına bağlı.

pandemiyle alakası şu. pandemi döneminde "marketler şu şu saatler arasında hizmet verebilir" diye kurallar getirildi. hani sağlık bakanı çıkıp çıkıp açıklıyordu ya. bir ara marketlerin 19:00'da kapatıldığı bir dönem bile oldu. getir, banabi gibi kurumlar da buna dahil edildi. o kısıtlama dönemlerinde adamlar mecburen, yasa zoruyla dükkanı depoyu kapattılar. sonra da açmamak işlerine gelmiş olsa gerek.

kırkkonaklar'daydın yanlış hatırlamıyorsam. ben çankaya'nın başka bir semtinden, getir'in de banabi'nin de deposuna yürüme mesafesinde olan evimden bildireyim, burası da öyle.

@kibritsuyu:

birlik'teyim.
benim de banabi deposuyla aramda bir apartman var.
bu devirde 24 saat açık bir yer olmaması büyük eksik aslında ama demek ki özellikle getir geceleri her yerde kapalı.

Niye mikrop dedim bilmiyorum virüsü

etme süresini bilmem de kuduz alan insan/hayvan yaşama süresi 10 gün.

10 gün sonra ölmemişseniz kudur değilsinizdir.

Benim asıl merak ettiğim virüsü kaptıktan sonraki inkubasyon süresi. Yani kuduz olana kadar geçen sürenin bir üst sınırı var mıdır

Süre değişken. Hayvanın ısırdığı yerin sinir dokusuna uzaklığı, yaranın büyüklüğü, virüs miktarına, SSS yakınlığına, giysi vs olup olmamasına göre değişiyor.
İnkübasyon süresi genelde uzun 1-3 ay. 10-20 gün olanlar da var.
Araştırmalarda ise İnkübasyon süresi <7 günden 6 yıla kadar uzuyor. Bilinen en uzun süre 19 yıl.


10 günü genelde şüpheli hayvan ısırıklarında takip amaçlı ısıran hayvan için kullanıyoruz, insan için değil. Semptom sonrası 3-7 gün içinde hayvan ölüyor genelde.

Ayrıntılı bilgi için sağlık bakanlığı Kuduz profilaksi rehberi var, bakabilirsiniz. :)
hsgm.saglik.gov.tr

www.medicalpark.com.tr

@tiptansoguyantipci hocam diyelim ki mikrop alımından bu yana 2 sene geçmiş, bu insanın kanında virüsün varlığı testlerle tespit edilebiliyor mu?

19 yıl yazan araştırmayı okudum FAT kullanılmış. (Floresan antikor testi). Hatta 25 yıllık vaka raporu var. Postmortem bakılmış.

Çok teşekkürler

www.reddit.com

ingilizceniz varsa yararlı bir yazı.

nfc bilmiyorum ama temassız kredi kartı basabiliyorsunuz.

yanılmıyorsam şöyle.

hastalık deinlen şeye bakteriler veya virüsler neden oluyor. yani sırf üşünün rüzgarda kaldın diye rüzgar hasta etmiyor. vücutta zaten halihazırda bulunan, ama vücut direnci nedeniyle, bağışıklık vs nedeniyle yol bulup hasta edemeyen mikroplar, vücut azıcık üşüyüp direncini zayıflatınca kendilerine yol bulup hasta ediyor.

rüzgar esti diye hasta olmuyorsun. o rüzgar eğer senin vücut direncinin zayıflatıyorsa vücuttaki mikrop da kendine yol bulup hasta ediyor. sonuç olarak rüzgarda kalmasan hasta olmayacakken, rüzgar yüzünden vücut direnci zayıfladığı için hasta olabilirsin.

dediklerim yanlış olabilir ama benzer bir durum var, bilenler daha bilimsel açıklayabilir.

Bilimsel bir açıklaması yok deneylerle ispat edilmiş doğrulu kanıtlanmış bir şey değil, hatta bu çıkarımın bir tek Türkiye'de görüldüğünü söylemek bile mümkün. En büyük bilimsel dayanağı "aynısı kaynımda da var" olabilir.

hayat tesadüflerle güzel çünkü. bazen de kötü senin durumun gibi. geçmiş olsun.

Bu durumla dalga geçen bir doktora, yine doktor olan biri çok güzel bilimsel açıklama yapıp ayar vermişti. Hatta bir ders adından bahsedip "bu dersi iyi dinleseydin böyle yazmazdın" gibi söylemlerle bitirmişti tiviti.

Keşke bulsam şimdi o ekran görüntüsünü, ama @kibritsuyu'nun dediği gibi aşağı yukarı olay.

Rüzgarın kendisi hasta etmese de sebep oluyor, tamam hasta eden bakteri/virüs ama sebebi rüzgar/cereyan işte.

geçmiş olsun. cereyan hayatımı kararttı diyebilirim :) beni hasta eden cereyan değildi ama sert başlayıp ilerlemesinde çok rolü oldu, 2017'den beri uğraştığım akciğer / kas sorunlarım var, o yüzden at gibi bir bünyeniz yoksa hafife almayın derim.

nasıl oluyor, soğuğa maruziyet yumuşak doku ve kaslarda inflamasyon (iltihaplanma) oluşturup bağışıklık sistemi tepkisini artırıyor, bu sizi hormonal kokteyle maruz bırakıyor, b.s. aşırı tepki verirse nereden çıkacağını kestiremeyeceğiniz şeyler olabiliyor. benim okuduklarımdan ve başıma gelenlerden kendi eyyorlamam bunlar. aşağıdaki gibi araştırmalar var ama henüz bilinmeyen de çok şey var.

www.ncbi.nlm.nih.gov

doktorların direttiği falan da yok aslında, o sadece direten doktorun düşüncesi.

26 nisan günü babamın hiçbir şeyi yoktu, sapasağlam şekilde özel şoförle bodrum'a tatile gönderdim. aynı gece yoğun nefes darlığı ile ambulans çağırmış, hastaneye kaldırmışlar. teşhis: pnömoni. sağ ciğerin yarısını tutmuş. yatarak tedaviye başlandı. doktor dedi ki "arabayla gelirken klima mı açtılar acaba, camı açtılar rüzgar da mı kaldı?". doktor sordu bunu. bir gün önce sapasağlam iken bir anda zatürre olmasının sebebini araştırırken arabanın klimasını, penceresini sordu. göğüs hastalıkları uzmanı.

tam tedavi oldu iyileşiyor derken, bir gece yine nefes darlığı, daha hastanedeyiz taburcu olmamışız. film çekildi, sol ciğer de gitmiş. daha 2 gün önce taburcu olacaksınız hafta sonu geçsin derlerken pazar günü öteki ciğerde tekrarlıyor. doktor da duruma şaşırıyor, gelip diyor ki "gece pencere açık mı uyudu acaba?" aynı göğüs hastalıkları doktoru bunu diyen.

neyse tedavi uzuyor, bodrum'da olmayacağını anlayıp ankara'ya nakil oluyoruz. geldiğimiz hastanede karşılayan göğüs hastalıkları doktoru anamnezi alırken ilk sorduğu yine "acaba giderken arabada klima mı çarptı". bunu soranlar komşu teyze değil, göğüs hastalıkları uzmanı doktorlar.

yani doktorların bunu inkar ettiği falan yok.

soğuk su içince boğazın şişmesi de yalan değil. abi bu tamamen senin vücudunun sıcağa soğuğa verdiği tepki. nasıl ki sıcak bir şeye dokununca elin yanıyor, soğukta da yanıyor.

rizeli adamın önüne kaynar çay koyarsın, kafaya diker. ben aynı çaya dilimi değince dilim kabarıyor. şimdi "sıcak ağzı yakmaz" diyebilir misin? ben yaz kış buzlu su içerim. soğuk değil buzlu su. bir halt olmaz. bu yüzden hiç hasta olmadım. ama kayınpeder biraz soğuk su içsin, boğazu şişiyor, sesi kısılıyor. onun vücudu soğuğa karşı hassas demek ki, tepki veriyor. bana da bir şey olmuyor. bunu genelleyip "soğuk hasta eder" veya "soğuk bi halt etmez" diyemezsin. o tamamen senin vücudunun direnci ile alakalı.

yazın terliyken yenilen soğuk rüzgar garanti ağır hasta ediyor
bir de hava değişimine denk geliyor sanırım
o da direnç düşürücü

soruyu tam anlamadim ama belki ise yarar.

yazdirmaya tersten basla gibi bir secenek varsa isinizi gorur. normalde office programlarinda var ama sizi ciktigi gonderdiginiz programi bilemiyorum.

"print reverse order"

soruyu tam anlamak için yevmiye defteri denen şeyin ne menem bir zıkkım olduğunu bilmeniz gerekiyor. açıklamaya çalıştım ama tam anlatamamışım.

elimde 1-200 arası numaralandırılmış ve noter tarafından mühürlenip onaylanmış boş sayfalar var. yılbaşında notere onaylatılıyor ve yıl bitince de muhasebe kayıtları bu mühürlü sayfalara yazdırılıyor. muhasebe kayıtları tam 200 sayfa değil, yılbaşında boş olarak onaylatıldığı için, o yıl ne kadar kayıt olacak, kaç sayfa tutacak bilemiyoruz ve tahmini olarak yaklaşık sayıda sayfa onaylatıyoruz, biraz da toleranslı yapıyoruz fazla olursa diye. ben 200 sayfa onaylatmışım, 70 sayfalık kayıt yapmışız. 200 sayfalık deftere 70 sayfa yazdırılacak, gerisi boş kalacak.

yani elimde 1-200 arası onaylanmış boş sayfa var. bunları yazıcıya koyup, 1-70 arasındaki mühürlü sayfalara çıktı almam gerekiyor. 71-200 arası boş kalacak.

elimdeki tomarı 1. sayfa en üstte olacak şekilde yazıcının kasedine koyduğum zaman, en üstteki 1 numaralı sayfayı altını üstüne getirerek çekiyor, mühürlü yüzün tersine yazıyı yazdırıp çıkarıyor.

elimdeki tomarı ters koyayım, çıktıyı da reverse order yapayım desem, bu sefer 70. sayfaya yazması gereken bilgiyi 200. sayfaya yazarak başlıyor, 131. sayfada bitiyor, defterin 1-130 sayfaları boş kalıyor.

nasıl olsa 70 sayfa yazacak, 71-200 sayfalarını makineye hiç koymayayım, 1-70 arasını ters koyup reverse order yapayım desem düzgün başlıyor. ama bir sayfa sıkışırsa sıçtın, çünkü sona (yani defterin ilk sayfasına) yazdıracak boş sayfa kalmayacak, defterin ilk sayfasını yazdıramayacağız (düz sıradan gitsek sonra fazladan 130 sayfamız daha olacaktı).

bunun tek yolu 200 sayfayı elle tek tek 200 üstte, 1 altta kalacak şekilde sıralayıp, 1. sayfanın tersi yazının en üstüne gelecek şekilde koymak. böylece yazıcı 1. sayfayı çekip ters çevirdiğinde mühürlü sayfa üstte kalacak.

benim aradığım da bunun başka bir yolu.

Eğer doğru tarafına bassaydı, dolayısıyla sen 1den başlayabiliyor olsaydın, kağıt sıkışınca ne yapacaktın? Mesela 5 numaralı kağıt sıkışınca 5e yazman gerekeni 6ya yazıp, 70e yazman gerekeni 71e mi yazacaktın?

@kanepeee

evet aynen 5 numaralı sayfayı üzerine çapraz şekilde İPTAL yazarak iptal ediyorsun, 5. sayfaya yazman gerekeni 6. sayfaya yazarak devam ediyorsun. çıktı da 70 değil, 71. sayfada bitiyor.

Ben olsam hızlıca 200 sayfayı ters çeviririm. 1-2 dakika falan sürer. En üstteki kağıdı alıp yönünü çevirmeden yana koyacaksın. 5000 sayfa olsa alternatif yolları düşünürdüm, çift taraflı yazıcı almak gibi. Veya yevmiye defterini ters numaralı yaptırıp o şekilde mühürletmek gibi.

Bu arada soruna cevap vereyim, otomatik olarak yapabileceğin bir şey yok. 75ten başlayıp, 5 tanesini sonradan iptal edebilirsin, sıkışsa da sıkışmasa da.

isin sadece tutuldugu yere dogru ilerliyor bu yuzden yere tutmazlar diye dusunuyorlar. Risk almayip her yere yaptirmak lazim.
Daha once boyle bir olay haber olmustu.
www.memurlar.net

Hastanelerde olabilir onlarin rontgen odalari biraz daha sekilli

• Taban;
Kat beton kalınlığı 15 cm ise: Zırhlama
yeterli. Düşük ise hasta masasının atına
kenarlarından 30’ar cm taşacak şekilde 1 mm
kurşun levha

• Tavan;
Kat beton kalınlığı 15 cm ise zırhlama
yeterli. Düşük ise yavana 1.0 mm kurşun levha

Bir üniversitenin konuyla ilgili pdf'sinden aldım yukarıdaki bilgiyi.

Demek ki 15 cm beton yeterli oluyormuş, bu yüzden tavan ve tabana kullanılmıyor kurşun sanırım.

direkt ışının tutulduğu yön ise bu cihaz yatay eksende çalışıyor. hasta ayakta durup bir şey ısırıyor, cihaz da hastanın kafasının etrafında 180 derece dönüyor. yani ışın hiçbir zaman yere ve tavana doğrulmuyor.

Lastik bunlar niye sorun olsun ki?

@synesthesia

ne bilim adam yaralayıcı vs bir şey olarak görürler mi sorunsalı :)

Adam yaralama niyetin olduktan sonra valizin kendisiyle de adam yaralarsın. Kafasına geçirdin mi tekeriyle oraya yığılır. Ama bu lastiklerle uçağı kaçıramazsın.

gençler öyle diyorsunuz da, dandirik şerit metreyi almıyorlar mesela kabine. yani valizi kaldırıp tekeriyle kafasına geçirmekten daha tehlikeli görünmüyor benim gözüme. şerit metreyle ne yapılabilir ki? boğazına dolayıp boğma teli mi yapacaksın? yoga bandıyla da yaparsın onu 3-5 tur çevirirsen.

ben uçağa binerken böyle soruları garip bulmuyorum. ama sırf şerit metre metal diye sorun oluyorken, yağlı darağacı urganı koy, onunla geçersin. direnç bandıyla da geçersin. sipsivri uçlu dolmakalemle de binersin. yanında götürdüğünü almazlar ama içeride aldığın cam şişeyle de binersin. ama şerit metre yasak.

@kibritsuyu

aynen, şerit metre de muhtemelen kesici diye almamışlardır:) bu gibi saçma bahaneler çıkar mı acaba belki yaşamış olanınız vardır tadında yazdım

@himmetdayi

haklısın dayı:)

Boş plastik şişeyi kabine almamışlardı. Ne yapacakları belli olmaz.

Civic eğer yeni kasa ise kesinlikle civic.
Efsane bir araba olmuş çok güzel gözüküyor.

Chr aksine ufak ve bana göre güzel de gözükmüyor.

Hybrid motorun lpgden ucuz olacağını sanmam.

Evet yeni civic i ben de çok beğendim, arka farları biraz demode olmuş sadece. Chr daha tasarruflu olabilir ama.

corolla hybrid kullanıyorum. sanırım motorları aynı, o yüzden 1-2 kelam etmeyi kendimde hak görüyorum.

şu anki fiyatlarla hybrid, lpg'den daha ucuz olmayabilir, ama daha pahalı da değil, kafa kafaya gidiyorlar. şu anda 2001 model renault clio 1.4 motoruyla 100 kilometrede 9 litre lpg yakıyor. hybrid araç da (kullanınca alışıyorsunuz bu değerlere geliyor) şu anda benim arabamın göstergesi 4.2 litre gösteriyor, 5 litreyi bulmuyor, şehir içi dışı karışık. güncel fiyatla çarpın bakın. lpg'ye zam geldiği anda bütün avantajınız kayboluyor.

honda civic eco ile ilgili bir bilgim yok.

eğer konu ekonomi ise, ben hybrit tercih ederdim.

Ben bir kadin olarak toyota chr demeye geldim

Eco Executive Plus bulabiliyorsanız civic.

Bulamıyorsanız C-HR.

Bagaj önemliyse de civic bu arada.

Yakıt konusunda da zam gelsin gelmesin bence lpg her türlü avantajlı olur gibi geliyor. Hibrit modeller uzun yolda daha çok yakıyor diye biliyorum. Hibrit devreye girmiyor çünkü belli bir hızdan sonra. Ve 1.8 motor olduğu için güzel de yakar yani.

1.8 atmosferik motor. şöyle bir bakınca çok yakar gibi geliyor ama teknik birtakım mevzulardan dolayı çok yakmıyor. uzun yolda söylendiği gibi eğer basıyorsanız hybrid'in pek bir avantajı yok. ama çok da yakmıyor, yani 1.4 tsi benzinli passat'tan daha az yakıyor.

tek dezavantajı 1.8 motor ve türkiye'deki gerzek vergi sistemi yüzünden yüksek motorlu taşıt vergisi. 1.6 motor bmw'den daha çok vergisi çıkıyor.

10 kusur senedir lpg kullaniyorum tarihinde 1 kere benzine karsi avantajini kaybetti, o da 1 ay kadar surdu.

Lpg su an benzini ve dizeli her turlu dover ama hayatinda hibrid arac kullanmisligim yok. Ne tuketir bilmiyorum.
Lpg su an sehir ici 1 tl yakiyor kilometrede.

hybrid için bilgi amaçlı güncelleme: depoyu doldurup ortalamayı ve kilometreyi sıfırlayarak uzun yola çıkan (ankara-aksaray yolu, dümdüz yol) eşimden an itibariyle gelen görüntü: i.imgur.com

tüketimle ilgili bilginiz olsun diye eklemek istedim.

En basitinden ovaleks kullanılıyor. Diyemeyiz.

Edit: (bkz: #127918376) burada dendiği üzere bence de ovaleks kullanımında sorun yok ama sonuç olarak pastane ürünlerinde koruyucu katkı maddesi var.

olmaz mı? pastane ürünlerindeki katkı çoğu üründe yok. ancak bu işi butik yapanlar daha dikkatli.

katkı var, katkı var.

"koruyucu" katı başka şey. pastane ürünlerinde koruyucu katkı olduğunu sanmıyorum. koruyucu katkı, ürünler daha uzun dayansın, daha geç bozulsun diye konuluyor. taze, hatta günlük satılan ürünlere konacağını sanmam.

ovaleks denilen şey hamur işlerinin kabarmasını sağlayan bir katkı, koruyucu özelliği yok. biskin yağı mesela. kalitesiz bir margarin. evde sana yağı ile yaptığınız poğaçaların pastane poğaçası gibi olmamasının sebebi. ama onun da koruyucu bir özelliği yok.

hazır çorbanın içindeki monosodyum glutamat da epey tartışmalı bir katkı maddesi, ama onun da koruyucu özelliği yok. adma hazır çorbanın üstüne "koruyucu katkı içermez" yazıyor, içine de msg koyuyor. sen katkısız sanıyorsun, ama o aslında "koruyucu" katkısız.

zarar kısmı hakkında yorum yapamam, tartışmalı bir konu.

Teneke margarin ustune tenekeyle glikoz surubu dokuyorlar, koruyucu yok ama koruyucudan daha beter malzemeler var.

Koruyucu da koyarlar ama ihtiyac yok zaten ayni gun satiyor adam.

Şerit değişiminde öncelik tanımlanmış bir durum yok, mantıken olamaz da zaten. Örneğin sağ şeritte giden birinin önündeki kişi aniden yavaşladıysa ve orta şerite geçmesi gerektiyse, ve atıyorum soldan sağa geçişte öncelik olduğu farazi bir kural olduğunu düşünürsek ortaya sorun çıkıyor.

Şerit değişimi kuralları zaten böyle sorunların oluşmasını önlemek için var. Şerit değiştirirken sinyalinizi verip geçeceğiniz şeridi ve çevrenizi aynalarla kontrol edip öyle geçmelisiniz. Sadece diğer şeritte değil, arkanızdan gelen araç da hızlanıp sizle aynı şeride geçiyor olabilir.

Sorun olmadığını anladığınızda bir anda değil yavaşça şerit değiştirmelisiniz.

Bütün bunları yaparken araçlar birbirlerine göre hızlanıp yavaşlayarak pozisyonlarını ayarlıyor zaten.

Vallahi mükemmel soru. 25 yıldır araba/motosiklet sürerim, böyle bir soruyla da, bunun cevabı olacak kuralla da karşılaşmadım.

Yani aynı anda hem en sol, hem en sağdaki sinyal verip orta şeride geçmek istiyorsa, sıra/hak kimindir?

Kuralı kanunu bilmem, ama mantığım şunu diyor;

En sol şerit sollama şeridi olduğundan, soldaki araç orta şerittekini geçip sollamasını bitirdiğinde orta şeride geçmesi gerektiğinden, soldaki aracın önceliği en sağdakine göre daha üstündür herhalde.

Net bilgi şu: soldaki şeritler sollama şeritleridir, sollama bitince en sağa şeride geçmek, önde yavaş araç gelene kadar da orada kalmak gerekiyor.

bu bilgiden yola çıkarak sonuca ulaşmak kolay. bizim ülkemizde sol şerit bmw sağ şerit tır şeridi olarak bilindiği için böyle çorba durumlar oluşuyor. 2 araç aynı şeride girmek istiyor; en soldaki araç daha hızlı ki en sola geçmiş, onun ortaya geçişi beklenip sonra sollamaya çıkılmalı.

ben bu şekilde bir geçiş önceliği olduğunu daha önce hiç duymadım. ama soruyu ilk okuduğumda benim de aklıma mantık olarak, sol şerit geçiş şeridi olduğu için, orada bulunan aracın geçişini tamamlayıp şeridi boşaltması gerektiği için öncelikli olduğunu düşünebiliriz.

ama bu da kurtarmaz. eğer arabalar santimi santimine aynı hizada değillerse, daha önce olan aracın üstünlüğü olduğunu düşünürüm. çünkü daha arkada olan araç, orta şeride geçmek isteyenin sinyalini doğrudan görüş açısı içinde görebilir. daha öndeki araç, iki yan şeritte arkadan gelen aracın sinyalini aynadan da göremez, ayna orayı göstermez. illa kafasını çevirip bakması lazım.

ama bire bir yan yana gidiyorlarsa sol şerittekinin orta şeride geçmesi cevabı mantıklı.

Aklıma konuyla alakalı bir kazayı getirdi, bu kazada haklı kim, haksız kim mesela ?

www.youtube.com

bu denemeyi son yaptığımda aynı diyebileceğim kadar doğru sonuç veriyordu. araç toyota corolla hybrid.

benzin ışığı yanar yanmaz benzin alıyorum, 32-33 litre benzin alıyor.

tekrar benzin ışığı yanana kadar kullanıyorum (yani 32 litrenin tamamını kullandığımı varsayıyorum), araç 580 kilometre yol gidiyor, ekranda gözüken ortalama tüketim rakamı 5.4, 5.6 arasında değişiyor.

32/580x100 = 5.51

demek ki tutuyor diyebiliriz. şimdi ortalamayı 4'lü rakamlara kadar düşürdüm, ama gelen benzin zamları depoyu ışık yanana kadar kullanıp fullememe izin vermiyor, zam haberi gelince ışık yanmadan doldurup duruyorum, o yüzden tekrar ölçemiyorum.

Benimki de tutuyor.

Opel astra araba.

geçen hafta test ettim, birebir tuttu. araç: Nissan micra 2021

Tekrar deneyeyim dedim ama depo fullersem 1600tl tutuyor vazgectim.

marketten alınan paketli kahveyi demlemekle taze çekilmiş kahveyi demlemek arasında çok ciddi fark var.

1- taze oluyor.
2- paketteki kahvenin kalitesi belli değil. genelde çekirdek alırken biraz daha özenme şansınız oluyor.

ancak kahvecide taze çekilmiş kahveyi demlemek ile evde hemen o anda çektiğiniz kahveyi demlemek arasında çok ciddi fark olmuyor. (kahve çekildikten sonra iyi kötü 2-3 hafta içinde demlediğinizi varsayarak)

nitelikli kahve ve kahve ekipmanları satan bir firmada çalışıyorum. şey gibi düşünebilirsin, toz hazır çorba ile gerçek tarhanadan yapılan çorba arasındaki farka benzer. tabii kahve öğütüldükten hemen sonra bayatlamaya başlayan bir gıda olduğu için sizin çektirdiğiniz yarım kiloluğun kullanım ömrü en azından 2 haftaya kadar kendini korur. tavsiyem öğütücü alıp kendiniz öğütmeniz.

üçüncü nesil kahveciden aldığım 250 gram çekirdek 110 lira (en son 3 ay önce 110 liraydı, şimdi kimbilir kaç olmuştur), daha dün market rafından aldığım tchibo gold filtre kahve 49 lira (jacobs, mehmet efendi ve benzeri paketli filtre kahveler de aynı fiyat. kimi 48, kimi 52).

yani sırf gurmelik yapıcaz diye iki katından fazla veririm diyorsanız çekirdek alın, bi de değirmen alın, kendiniz çekin.

niyet eeah işte kahve içmek ise hiç fark etmez.

aradaki fark da knorr hazır çorbayla ev tarhanası gibi olmaz. olsa olsa sabah aldığın ekmeği akşam yemeğinde yemek ile, akşam yemeğine fırından yeni çıkmış ekmek almak kadar olur. sabah aldığın ekmek de akşama yenmeyecek hale gelmez. çıtır çıtır olmaz ama taze, yumuşak bir kıvamda olur. aradaki keyif farkını ancak böyle açıklayabilirim.

bence damaklı bir gurme değilseniz bu keyfe 2 katından fazla para vermeye değmez.

Normalde taze cekilmis kahve her turlu daha iyi ama french presse iyi cekilmis alet lazim yoksa cok tortulu olur ve farkli tatlar cikar ortaya.

Yine daha iyi olur bu arada ama biraz da farkli olur demek istiyorum.

Ben el degirmeniyle ogutuyorum orta kalite bile degil belki ama hazir cekilmisten cok farkli oluyor.

edit: damak tadı kullandıkça gelişen bir şey çoğu kişi için. o yüzden çok da bi olayı yok diyenler olacaktır illa ki.

Kibritsuyu +1

2 3 defa heves edip fiyatını göz ardı ederek çekirdek kahve alacaksınız sonra bir gün lazım olacak ve en uygun hazır çekilmiş kahveyi alıp eve gideceksiniz. Verdiğim paraya yazık oldu hem öğütücüye hem de çekirdek kahvelere diyip öğütülmüş kahveyle yaptığınız kahveden bir yudum alacaksınız.

hazır öğütülmüş yarım kiloluk taze kahveyi bir iki hafta içerisinde tüketmeyeceksen çekirdek alıp içeceğin kadarını öğütmen lazım her demlemede (her fincan için 17-21 gr aralığı tavsiye edilir.) çünkü kahve öğütüldükten kısa bir süre sonra bayatlıyor. çekirdek kahvenin ömrü daha uzun. tabii uygun saklama koşullarında...

budur, başka bir esprisi yok.

aslında ben yanlış anlatmışım. benim aldığım da market kahvesi, gidip çektirmiyorum.

yurtdışındayım ve hesaplarıma göre çekirdeğin kilosu 12-15 birim, şu anda aldığımın ise 9-10 birime denk geliyor.

yanıtlar için teşekkür ederim!

Evet, bahsettiğiniz çocuk Mesut Can Tomay değil.
Hamdi Alkan'ın "En iyi arkadaşım" adlı dizisindeki Namert Mert karakterini canlandıran Fırat Yalçın.

s01.diziler.com

gafam yanıyo diyen çocuk bu ikisi de değil bu arada, mesut can tomay'la da, fırat yalçın'la da ilgisi yok. kendi kendine webcam ile video çeken anonim bir çocuk.

@kibritsuyu nasil ya? Gafam yaniyo'yu yapan cocuk yapan Mesut can degil mi?

İşin uzmanı değilim. Ancak ilk olarak uydudan gelen sinyalin kalitesi ve çekim gücünün uygun olduğunu varsayıyorum.

www.samsung.com

şu siteden televizyonunun modeline uygun ayarları bulup otomatik kurulum yapınca kanalları listelemesi lazım. Bir ihtimal TV'nin hafızasındaki uydu seçenekleri güncel olmayabilir. Böyle bir durumda (yukarıdaki linktek anlatılanı yaptıktan sonra hala yayın gelmiyor ise) güncel Türksat ayarlarını bulup ona göre yeni uydu eklemen gerekebilir. Bazı kanallarda frekans listesinde yer almayan frekanslara sahip olabilir. Bu durumda "güncel uydu frekansları" diye aratırsan onlar da çıkar.

Tüm bunlara rağmen hiç olmazsa en temizi bir uyducu çağırıp 100-150 lira ateşleyeceksin. O zaten elinde bi cihazla gelip frekansını vs. ayarlıyor direkt.

link çok yardımcı oldu. buradaki şekilde yapınca türksat'taki bütün kanalları ekledi. ama tabii korktuğum da oldu, bütün kanallar karman çorman. tabii buna televizyonun yapacağı bir şey yok, tarama yaparken hangi sırada denk geldiyse o sırada kaydetmiş.

kanal listesini usb'ye atıp bilgisayardan düzenleyebileceğim bir program buldum. bakalım biraz uğraştıracak belki ama sıraya sokmaya çalışacağım.

Ayarlara gir, ilk kurulum gibi bir şeyler olması lazım, hani yv eve yeni geldi ilk defa kuruyoruz gibi.

Oralarda kurcala, uydu kurulumu vs bişeyler var, smart tv ise işler daha da kolay. Ama yok smart değil de dahili uydu alıcılı normal tv ise uydu ayarlarından diseq - 22 khz vs bazı ayarları açıp kapatıp sinyal gücüne bakıp antenden gelen sinyali görmen lazım.

Merkezi sistemden sinyal geldiği için bazen işler zorlaşabiliyor.

Ama emin ol kurcaladıkca çözersin, yeter ki kabloda sinyal olsun.

Edit: Sayfayı açık bırakıp cevabı sonra girmenin sonuçları, ben yazana kadar halletmişsim bile.

Kanal sıralamasını yine ayarlardan kanal taşıyarak, en çok izlediğin kanalları ilk sıralara taşırsın, gerisi karışık dursun zarar yok.

Ya o ürünlerde toptancının yaptığı bir kampanya vardır, ya da o ürünleri daha eski fiyatlı almışlardır.
Zaten farklı boyları olan 1000 kalem ürün varsa bu yüzden en fazla 20 tanesinde böyle saçmalıklar oluyor.

Marketin elinde 6'lı havlu kağıt şişmiştir. Herkes 12'li alıyordur. 12'li olanı 45 lira yapmak yerine 65 yapınca kapış kapış 6'lı gidiyordur.

Market 6'lıyı bol almıştır, elinde eski stok vardır. 12li bittiği için, yeni fiyattan almış ve fiyat geçişi yapmıştır.

Bakanlık çok sıkı denetliyor ve giriş faturasına bakıp, çok fazla zam geçerseniz hemen ceza yazıyor. Bu yüzden marketler, yeni mal almadan zam geçişi yapamıyor.


.

abiler güzel diyorsunuz da, bu daha dün fark ettiğim bir şey değil. 2-3 aydır durum böyle. ayrıca son kullanma tarihi son derece kısıtlı olan salam gibi bir üründe de durum aylardır böyle. yani adamın 50 gramlık salamı stoklayıp ucuza bitirmeye çalışıyor olması demek, benim kurtlu salam alıyor olmam demek. söylediğiniz şey belki kağıt havluda çalışır da salamda çalışmaz ki. kağıt havluda bile 3 aylık stoğu olup da bitirmeye çalıştığını sanmıyorum.

dün paketini 8 liraya aldığım 50 gramlık salamın son tüketim tarihi 6 eylül. yani salamın raf ömrü 3 ay desek, 6 haziran'da üretilmiş, 2 hafta önce. e ama mart'ta nisan'da da salamın fiyatı byleydi. rakamı hatırlamıyorum ama 50 gramlıktan 3 tane aldığında 150 gramlıktan epey ucuza geliyordu.

Metrelerine de bakman lazım, sadece adet değil, kimisinde daha az metre oluyor 12 li paket ama metresi kısa gibi, içerik o içeriklerin de kendi içinde özellikleri var.

aynı markanın aynı model ürününün 6'lı paketlenen rulosunun metrajının farklı olabileceği hiç aklıma gelmemişti. gittiğimde bakayım.

salam için de şöyle bir durum var, 150 gramlık olanın dilimlerinin çapı daha büyük. 50 gramlık pakette 6 dilim varsa, 150 gramlık pakette 18 dilim değil, 15 dilim var mesela, çapı büyük büyük daha az dilim. ama neticede gramaj olarak tam 3 katı. yani boy takıntısı olan, "benim salamım büyük büyük olsun" diyen için bu fiyat farkı bir anlam ifade eder ama yenilen salam miktarı olarak bakacaksak anlamsız. zira hamuru aynı.

Kanda yağlanma dediği kolesterolü trigliseridi vs. lipid değerleri yüksek çıkmış. Yükseklik değerine göre sadece diyet veya diyet+ilaç verebilir.

Kanda iltihap var demeyi de çok sever doktorlar. Muhtemelen crp sınır değerin üstünde çıkmıştır. Çok yüksekse zaten araştırırlar ama en ufak şeyde çıkar zaten. Üst sınır 5 iken 10 çıktıysa dert edilecek bir şey değildir.

çankaya belediyesi ahlatlıbel tesisleri.

+1 ahlatlı, çansera da benzer ancak biraz değişik olmuş son zamanlarda. Gelen kitleden biraz çekinir olduk

Bilkent mayfest

30 ağustos parkı. henüz pek bilen yok sanırım. söğütözü'nde. yer olarak aşti'nin tam arkasında kalıyor. girişi ise külliye tarafından.

en son geçen sene gittim, sandalyeni atıp bira içebiliyordun. karışan anfa'lar falan yoktu. bu sene bir şeyler değişti mi bilmiyorum.

Kesin sahtedir ya da gerçektir diyemem, ama farklı yıllarda basılmış dolarların görünüşlerinin farklı olduğunu biliyorum.

üstteki yeni, alttaki eski dolar. İkisi de geçiyor, bankalar hala ikisini de veriyor veya kabul ediyor. (eski dediğim de 90'lar 2000'lerin başı falan. Bakarsan üstlerinde basım yılı yazar zaten-2009 ve 2006'ymış seninkiler)

Ben hep alttaki gibi sanırdım geçen yıllarda üssteki yeni halini görünce afallamıştım. Eskisi hep filmlerden bildiğimiz yeşil dolar işte.

evet eski ile yeni. ikisi de kullanılıyor. bir fark yok yani.

usttekini cesitli ulkelerde kabul etmezler, asya, guney amerika'daki bazi yerler. ekonomisi tam entegre yerlerde ikisinin de gecerliligi vardir.


duzeltme; bazi ulkelerde kabul etmedikleri eski olani, ustumu altimi karistirmisim...

Alttaki eski versiyon. 3-4 sene önce bile bazı bankamatikler kabul etmiyordu onu. İşin garibi sen para çekerken eskisini veriyor, para yatıracağın zaman ise sadece yenisini kabul ediyordu. TEB bankamatikleri çok yapardı bu pisliği

ikisi de geçerli. fakat döviz büroları eskisini bozarken bıdı bıdı yapıyor ben bunu başkasına satamam diye. düşük fiyata bozmayı teklif eden bile var. kurtulmaya bakın, biraz yıpranıp para sayma makinesinden de geçmezse, ne kadar geçerli ve tedavülde olursa olsun kimseye veremiyorsunuz, bozamıyorsunuz, bankadaki dolar hesabınıza bile yatıramıyorsunuz.

Banka üzerinden benim bildiğim mümkün değil ama cep telefonuna falan para gönderiliyor orada gerek yok diye biliyorum.

Göndermek istediğiniz iban numarasının ait olduğu bankada hesabı olan bir arkadaşınıza verin ibanı.mobil şubeden Havale yapmaya çalışsın. O sırada muhtemelen yarım olarak ünvan gözükecek. Oradan çıkarım yapmaya çalışın.

ufak bir ihtimal ismi kopyala yapıştır şeklinde mi giriyorsunuz?

yönetici qr kod gönderme işinden anlıyorsa bir de öyle deneyin.

Arkadaşlar insan ismi değil apartman ismi ve yönetim diyor, onlarca kombinasyon denedim bir şey gözden kaçırmış olmayayım diye, ziraat bankasının ipucu işe yaramıyor. Garanti hesabı var mı yardımcı olabilecek?

paparadan onaylı hesap varsa , ziraat bankasına direkt ıban' a gönderebiliyorsun. isim falan hiç bir şey sormuyor. .

şu teknoloji çağında bunu çözemiyor olmaları enteresan. yani yazılımdan anlamayan döt kafama göre bu bana basit bir algoritmayla çözülebilir gibi geliyor.

ben de yöneticiyim ve aynı şikayeti bizim maliklerden de aldım.

gelen ipucu: 50** yı** iş*** yö**

olabilecek alternatifler:

50. yıl işhanı yönetimi
50.yıl işhanı yönetimi (noktadan sonra boşluk yok)
50 yıl işhanı yönetimi (nokta yok)
50. yıl iş hanı yönetimi
50. yıl işhanı yöneticiliği
50. yıl işhanı yönetimi

ve bilumum kombinasyonları. hesabı ilk açan avel hangisini uygun gördüyse tutturmaya çalışıyorsunuz. bunların herhangi birini yazınca doğru sonuca ulaşılabilmesi gerekli şu devirde.

Daha geçen en isim girmeden enpara ismi kendi doldurdu. Enparadan denediniz mi

Enpara hiç kullanmadım. Yalnız duyuru bu konuda yardımcı olur diye düşünüyorum çok karşılaşılan bir sorun. Buradaki bir arkadaş yardımcı oldu garanti üstünden ipuçlarına baktığımızda bir de apartman yöneticisinin isminin eklendiğini gördüm hesaba. Ziraat ipuçlarında da gözükmüyordu. benim eski dekontlarda bana gönder dedikleri hesap adında da yok. Her neyse gönderdim bu sefer yazarken görmeden yazdığım için, satırda kaybolmuştu, adamın adında bir harfe iki kere basmışım. Onu farkettim. Yalnız para da gitmiş görünüyordu. Bekledim geri dönsün diye falan neyse dönmeyince bankayı aradım. Bankadakiler inisiyatif kullanmışlardır paranız yatmış şeklinde cevap geldi. Böyle yani. Ama bezdim ve
Çok sıkıldım. Bu kadar zor olmamalı.

sebebi ne olursa olsun şifreyi vermeniz yanlış. onun istemesi de yanlış.

Hiçbir şifre, hiçbir şartta, bir başkasına verilmez.
Vermiyorum neden demedinin ki?

saçmalık. doğrulama kodu ile kolayca kontrol edilebiliyor zaten. kötü niyetli değildir muhtemelen ama beceriksiz biriymiş demek ki.

kredi kartı harcamalarında pin girme olayı ilk çıktığında da esnaf şifreyi soruyordu çıldırıyordum. uzatın cihazı ben girerim diyince bozuluyorlardı bir de.

şifre verilmez,istenmez de.

www.youtube.com

Vasat, beceriksiz memur işte. Kafasında ne dönmüş o anda bilinmez. Keşke vermeseydiniz ama geçmiş olsun artık. Şifreyi değiştirirsiniz bir şey olmaz. O vasat adam sizin şifrenizle de bir şey yapmayı beceremez ya... Neyse.

Hadi o istedi de senin vermen daha büyük sorun bence bu hareketinin üzerine düşünmen lazım insanlara nasıl hayır diyebilirim vs gibi

bunun bir benzerini sağlık verilerine ulaşmak için THY iş alımda yapıyordu. dava açanlar oldu. bu uygulamayı kaldırdılar. hiçbir şekilde şifrenizi vermeyin.

@mg39
Normalde çok zıtlaşan bir insanımdır, prosedür uygun olsa dahi aklıma yatmadıysa yokuşa sürerim ama aklımda hep “ulan zaten hergün kişisel verilerimizi çaldırıyorlar, çok önemi yok” diye düşünüyorum. Bir de bilse de hayatımı etkileyecek bir şey yapması mümkün değil bu platformdan. En fazla bazı bilgilerime ulaşabilir. Onları da beyan ediyorum zaten kuruma.
Özetle önemsemedim, şifreyi de değiştirebilme opsiyonu olduğu için.

Ben hiç vermedim ama yaşlı insanların defalarca şifrelerini verip işlem yaptırdığını gördüm.

Böyle durumlar memurlardaki "şifre istenmez" presibine hasar veriyor ister istemez. Durum çok olağan, sıradan bir hale geliyor zamanla.

Yaşlı insanlar için oryantasyon programları düzenlenmeli aslında, evet hepsi öğrenip benimseyemez ama faydası olacaktır.

Sonuç olarak evet, özellikle vergi, nüfus dairesindeki memurların ayarı bozulmuş halde. Şifrenizi vermeyin ama, barkodu okutun deyin. Biz böyle yapıyoruz bu işi derse şifre istenmesinin yasak olduğunu, haliyle bu işi yapması için mantıken başka bir yol olması gerektiğini hatırlatıp ikaz edin.

evet şifre kimseye verilmez, belki sizin durumunuzda vermeye gerek olmadan da çözülebilirdi, ama öyle durumlar oluyor ki vermek zorunda kalabilirsiniz. burada da suçlu ne sizsiniz, ne de şifreyi isteyen. tamamen sistemi kodlayan kişilerin gerizekalılığı.

mesela iki yıl önce pandemide kısa çalışma ödeneği çıktığında, işverenler için bu kısa çalışma ödeneği başvuruları nereden yapıldı biliyor musunuz? şirket yetkilisinin e-devlet'i üzerinden. peki kim yapacak bu işlemi? uzmanlık gerektiren bir başvuru olduğu için mali müşavir yapacak.

e buyur ne olacak şimdi? adama diyorum senin e-devletinden yapılacak, gir yap, ben ne bileyim nasıl yapayım diyor. e ver şifreni girip ben yapayım diyorum vermiyor. nasıl yapacağız? yani illa kendi bilgisayarımdan yapabileceğim iş için adamın ayağına gitmem gerekiyor. sıkıntı nerede? mali müşavir şifresi ile girebileceğim on tane sistem varken o başvuruyu e-devlet'e koyan gerizekalıda. koysana sgk işveren sistemine, e-bildirge sistemine, kendi şifremle gireyim.

gerçek faydalanıcı formu diye bir şey çıkardı maliye. nereden yapılıyor, yine e-devlet. kim yapacak, mali müşavir. yine aynı muhabbet. koysana herhangi bir beyannamenin ekine (sonradan koydular). ya da koysana beyanname verdiğim sisteme, oradan gireyim. niye e-devlet?

valla mecbur istedim bütün mükelleflerden. vermeyeni de son güne kadar süründürdüm, gitmedim ayağına. çok isteyene telefonda tarif ettim, umarım başarabilmiştir. benim sorunum değil. benim yapacağım işi benim şifremle gireceğim yere değil de yetkilinin e-devlet'ine koyan gerizekalının sorunu.

O memur katiksız gerizekalıymış. Belge dogrulamak için e devlette zaten barkod okuma var sıradan bir kişi dahi yapabilir.

Barkodlu belge adı üzerinde, durum tam olarak ne kadar acil bilmiyorum ama vermeseydiniz o memur bir sekilde dogrulama yapacaktı.

Görevi o, bu zamana kadar sahit olmadım zaten adı üzerinde kisisel sifre

Baya düşüncelisiniz, bunu düşündüğünüzü hissetirirseniz sorun olmaz bence. Herkesin kendine ayrı vakit ayırması lazım

Herkesin kendi rahatlama alanı ve zamanı olmalı. Ama tabii tüm gün onla oynayıp eşinize ev arkadaşı gibi davranmaya başlarsanız hoş olmaz. Konsolu alın ama kendinizi çok kaptırmayın:)

Sarmak dediğinize göre başından kalkmayacaksınız. Öyleyse ayıp olur. 1 saat falansa hiç ayıp olmaz.

bunu ayni sekilde esine sor bence. muhtemelen tabii neden olmasin falan diyecek, sen de alacaksin, ama cok abartma. zaten birkac seneye cocugunuz olacak, o zaman birbirinize özel zaman ayiramayacaksiniz. ilk birkac seneyi olabildigince birlikte baş başa gecirin.

daha yeni evliyken alın, yenge de sizin huyunuza suyunuza şimdiden alışsın. saatlerce gömülüp evinizi yuvanızı ihmal etmeyin yeter.

bu kadar da ince düşünmeyin. kadınlar bu kadar ince düşünen erkekleri ezerler. 16 yıllık evliyim. incelikten düşüncelilikten yemediğim yiyemediğim her halt döndü bir tarafıma girdi.

şimdi siz ince düşüncelilikten ayıp olur diye almazsınız, 3-5 sene sonra heves edip almaya kalktığınızda onun adı "sen artık benden sıkıldın, benimle vakit geçirmek yerine oyun aldın" olur. alamazsınız, alsanız hevesle oynayamazsınız, kursağınızda kalır.

alın.

Metro grosmarketin aro marka kağıdı vardı. En son geçen yıl almıştım. F/p gayet iyiydi. Printera falan sıkışmıyordu. Copierbond baya bi düşürdü kaliteyi

Navigator bu işin kralıdır.

açılın yılda binlerce sayfa çıktı alan muhasebeci geldi.

navigator bu işin kralı gerçekten. 80 gr diye sattıkları kağıt bile diğer 80 gramlardan daha kalın. ama fiyatı da kalın.

copierbond tam bir f/p canavarı. bütün yasal defterleri copierbond'a tasdik ettirdim, yazdırırken hiç sıkışma veya yapışma problemi de yaşamadım.

ofise gidemediğim için 26 nisan'da bir topunu 75 liraya aldım. günlük kullanım için ofise ayrıca koliyle de alıyorum ama toptan alınca fiyatta pek bir fark olmuyor. x5 oluyor sadece.

Biraz pahalı olmakla birlikte şu kayıt çok şahane: www.avansas.com

müzmin bel fıtığı hastası olarak yorumlayabilirim. neticede doktor teşhisinin yerini elbette tutmaz.

www.ozcanaslan.com protrude ve bulging aşamalarında ameliyat istemezler. benimki extrude ona rağmen belli bir dönem sıkıntı çekmeme rağmen şu an ağrı sızı olmadan ama çok dikkat ederek hareket ediyorum. diğer yandan yaşa bağlı bazı deformasyonlardan da bahsedilmiş sanırım.

tekrar edeyim benimki müzmin tecrübeli hasta yorumları. son söz doktorun.

ben de müzmin, hatta ameliyat geçirmiş bel fıtığı hastası olarak 1-2 şey söylemek isterim.

öncelikle sayın radyolog raporu epey kıvırttırmış. böyle rapor mu olur? protrüzyon izlendi, bulging izlendi. yani kanalı daraltmış mı, sinire az veya çok basıyor mu bunları da yazması lazım. herniasyon (patlamış fıtık) izlendi yazmış, kanalda daralma mı yapıyor, sinire bası mı yapıyor bir şey yazmamış. yani affedersin, zaten bu mr'ı yorumlayacak olan beyin cerrahı görüntüden anlar, bu raporu, görüntü okumayı çok da bilmeyen kişilere yazıyorsun, azıcık detay versene.

velhasıl, sırf bu rapora bakarak sadece bulging (hafif tümsekleşme), protrüzyon (biraz daha fazla tümsekleşme) ve herniasyon (bir tane patlak fıtık) olduğunu söyleyebiliriz. hiçbir şey yazmamış zira. belki kopup bir parçası kanala düşmüş bile olabilir ama doktor sırf patlak olduğunu yazıp, kopmuş olup olmadığına değinmemiş olabilir.

doktorunuz bu rapora bakarak hiçbir şey söyleyemez, belki fizik muayene sonucunda bir çıkarım, bir tahmin yapabilir. illa ki görüntüye bakıp kendi yorumlayacak.

kaç tane mr çektirdim, böyle dandirik rapor görmedim.

bana da değişik bir rapor gibi geldi..
ama özünde bel düzleşmesi var egzersizlere başlamalı plates yapsın mutlaka.tabiki kilo vermesi şart.

hayır seninki o tarihe kadar tecilli oluyor.

05.03.2023 tarihi gelir, ertelemeye neden olabilecek başka bir durum da oluşmazsa, sen de gidip "benim tecil bitti, artık askere gitmem lazım" diyip sevk evraklarını almazsan bakaya kalmış olursun.

ya da o erteleme şartları sona erer, mesela okuduğun üniversiteden ayrılırsın, 05.03.2023 tarihi geçersiz olur, yine uğrayıp gitmen gereke zamanda askere gitmezsen bakaya kalmış olursun.

Yoklama yaptırmazsan yoklama kaçağı, yoklama yaptırdığın halde belirtilen sürede birliğine teslim olmadıysan bakaya oluyorsun.

öyle olmuyor o işler. şirketi tasfiyeye sokacaksınız ve en az 6 ay geçtikten sonra tasfiyeyi sonlandırıp kapanış verebilirsiniz.

vergi dairesine vergi borcu ve varsa ceza meza dışında kapanış için bir ödeme yapılmaz ama ticaret odası'nda tasfiye başlangıcı, ilanı, sonlanması falan derken epey bir masraf çıkar.

yok mu bir mali müşaviriniz yahu?

kapatmak yerine borcu harcı yoksa devredin şirket kuracak birisine çok çok daha kolay.

Evet eskiden asgari ücrete 6 ayda bir zam oluyordu.

90'lar olması lazım diye biliyorum

90'lar falan değil daha 7-8 sene öncesine kadar asgari ücret yılda 2 kere zam alıyordu. şu chp'nin 900den 1500 yapacağız dediği ve akp'nin de seçimi kaybedip tekrar seçime gittiği dönemde yapılan büyük zamdan sonra kalktı 6 aylık zam olayı.

90'lar değil, 2000'ler bile değil.

2016 yılına kadar her 6 ayda bir zam geliyordu. 2016 yılından itibaren kalktı, yılda bir oldu.

@kibritsuyu n düzeltmesi üzerine mesajı düzeltiyorum.

daha vizkoz bir yağa geçiş yaptığı için sızıntılar azalır. yakıt tüketimi artar ama aşınma azalır. ama genel olarak motor için bir sorun teşkil etmez.

daha akıcı değil, tam tersi daha viskoz biz yağa geçmiş. sayı büyüdükçe (ilk sayı kış, ikinci sayı yaz koşullarında) akışkanlık azalır. 10w40, 5w30'a göre kışın da yazın da daha az akışkan bir yağdır.

böyle olursa ne olur onu bilmiyorum, sadece bilgi düzeltmesi yapmak istedim.

Yapmamak lazim ama 25 yasinda arabaya o kadar fark etmez.
Eskiden ustalar her gordugune 10w40 koyardi zaten.

Belki icindeki bile oyledir.

Yok.

Bu tip ürünlerde vaktinin gelmesi,eksiklerinin giderilmesi gerekiyor.air fryer asagi yukarı 20 yıllık bir geçmişe sahip aynı elektronik süpürgeler gibi.sırasının gelmesi için fiyat olarak ucuzladı,daha kullanışlı hale geldi.en önemlisi insanlar az yağla kızartma,pişirme olayını benimsediler.

Elektronik süpürgenin yaşadığı trend şimdi bu üründe.

aynen öyle olacak. popüler kültür bunu dayattı herkes de böyle bir ürüne ihtiyacı olduğuna canı gönülden inandı. akıbeti dediğin ürünler gibi olacak yeni yıla bile girmeden. sonra yeni mucizevi! ürün gelir.

ben gayet kullaniyorum. gayet pratik ve surdurulebilir bir sekilde kullanima uygun bence.

robot süpürge örneği doğru.
nice dönüşümler atlatarak bugün mutfağa girdi, kolay kolay da çıkmaz aksine ucuzlar, yaygınlaşır.

bence sektör kaynaklı bi bozulma olmazsa kesinlikle mikrodalga/fırın/ketıl gibi mutfağın demirbaşları arasında olur. popüler kültürle alakası yok, 2 sene sonra da en az uğraşla yemek kek yapmak isteyeceğim.

o iş belli olmaz hocam.

90'ları hatırlayacak kadar yaşayan var mı içinizde bilmiyorum ama fritöz de mutfağın bir demirbaşıydı. her mutfakta vardı. şimdiki gibi "kızartma sağlıksız" algısı da yoktu çok fazla. insanlara içinde sürekli yağ hazır duran, düğmeyi çevirince ısınıp kızartma yapmaya hazır hale gelen bir cihaz mantıklı gelmişti. hatta çok net hatırlıyorum, arkadaşlarla konuşurken "evinde fritöz olmayan var mı" gibi bir cümle geçmişti, o derece demirbaştı.

şimdi ne oldu? kimsede yok. hatta üretilip satıldığından bile emin değilim. iki gün sonra standart bir fırının da aslında aynısını yapabildiğini fark ettiğimizde, en azından evinde fırın olanlar düşer.fırını olmayanlar için mantıklı hale gelir.

mesela benim evimde kettle da yok. çaydanlığa cezveye koyup ısıtıyorum.

mikrodalga fırınım da yok. zaten mikrodalga fırının buzluktan çıkardığım eti eritmek dışında ne iş yaptığını da bilmiyorum. annemin evinde vardı, sadece donmuş gıda eritirdik. yemek de ısıtırdık ama hemen soğurdu, aletin içi de leş gibi batardı. yani ufak bi sahana bir porsiyon yemek koyup ocakta ısıtmaktan artısını çözemedim. 5 dakika fark ediyor. 16 yıllık evliyim, daha mikrodalgamız olsa bak şu da ne kolay olurdu demedim.

fırınım da var, airfryer ile yapılan her şeyi fırınla yapıyorum. tek avantajı, 3 parça tavuk için koca fırını çalıştırıp elektrik harcamamak olabilir belki.

o yüzden bir mutfak demirbaşı kadar kendine yer bulabileceğini sanmıyorum. modası geçince unutulacak.

popüler kültür dayatması falan değil, gayet kullanışlı bir şey.
yaptığım en iyi alışverişlerden biri.
hem fırından çok daha hızlı, hem de etin kendi yağını da aşağı akıttığı için etler ve tavuklar vıcık vıcık olmuyor.

ayrıca çılgınlarca yağsız biber falan kızartmak için muhteşem.
eğer öyle şeyler seviyorsanız düzenli kullanırsınız.
çok da pratik.

popüler kültür dayatması olduğu bir gerçek. ancak bu tarz ürünleri istikrarlı kullananlar da oluyor. misal robot süpürge de aynı şekilde popüler kültür dayatmasıydı bence ama biz aldık ve çok da memnunuz. alıp aylardır çalıştırmayan arkadaşlarım da var.

mesela airfryer benzeri olan actifry var bizde. 10 yıldır filan kullanıyoruz. gayet de memnunuz. bozulana kadar da kullanırız sanırım. o da bir modaydı mesela.

Ben aktif olarak haftada bir civari kullaniyorum, bu sekil kullanan baskalarini da biliyorum.

Ekmek makinasi gibi olmaz ama satisinin yavaslayacagini dusunebiliriz.

güncel kasalarda var.

benim 2 önceki arabam 2012 puntoydu. dolu paketti ama adını falan hatırlamıyorum o kadar. vardı isofix.

Benim 2011 grandede yok,multiair loungeda vardır muhtemelen.Ama yine de bakıp emin olmak lazım.Fiat türkiye , tahtakale esnafı gibi parti parti araba sokmuş türkiyeye.Birinde olan diğerinde olmayabiliyor.

var.

oto.net(105)/bilgi

evet varmış :)

teşekkürler herkese

öğrenmişsiniz ama bilgi olarak yazayım. isofix denen şey öyle multi bir teknoloji değil. arka koltuğun kıç koyma ve sırt dayama yerinin arasında, çocuk koltuğunu koyacağınız yerin bir tane sağında, bir tane solunda bulunan iki adet demirden sabit halka.

yani elinizi koltuğun arasına sokup orada demirden halka gibi bir şey var mı diye yoklayarak bulabilirsiniz. isofix'li çocuk koltuğunun arkasındaki mahmuzlar bu halkalara lak diye kilitleniyor, bütün olayı bu.

Telefon ayarlarında uygulamalardan girip ön belleği falan temizleyebilirsiniz ama pek işe yarayacağını sanmıyorum.

O dediğinizin bir yolu yok. Olsa olsa o s'li aramaları uzun süre yapmayıp, düzenli olarak s ile başlayan başka başka aramalar yapacaksınız. İnstagram da o ilk aramaları unutacak.

İnstagram arama alışkanlıklarınızı, silebileceğiniz bir yerde tutmuyor.

ustası mıdır bilmem ama var tanıdığım. gayet yeterli seviyede kullanıyor.

Kucukluk kadar olmaz ama ogrenirsin.
Bisikletin bir zorlugu yok, surmeyi bilenler ogretmeyi bilmiyor.

Ben 10 yasinda gunumun 12 saati falan bisikletle geciyordu, benim kadar ustasi olman icin o kadar saati doldurman lazim o da yetiskin halinde imkansiz zaten.

23-24 yasimdayken ogrendim.

Bir iki sene sonra da tura ciktim. Danimarka ve Isvec´i turladim.

Surekli kullaniyorum günlük hayatta da. Ustasi degilim elbette, bence kücük yastan ogrenenler cok daha iyi sürüyor.

Sürekli sürecekseniz, dogru bir training programiniz olsun. Ben ust bacak kaslarimi yeterince guclendirmedigim ve dizlere yuklendigim icin, o büyük turda dizlerimi sakatladim. Sonrasinda da bisiklet kullanmaya ve sehirler arasi yol yapmaya (günlük 35-40 km gibi) devam ettim. Yillarca kronik agrim oldu ve gecen hafta da dizimden ameliyat oldum.

Abi şöyle düşün, ben 7-8 yaşlarında öğrendim bisiklet sürmeyi çocukluk günlerimde de sürekli kullandım, bununla birlikte mesela son 20 yılda bir kere bile bisiklete binmedim ama çocukluk günlerimde beyin-motor hafızasına kodlanan bu bilgi ve kazanılan yeteneği sen yetişkinliğinde kazandığında ne kadar pratik yaparsan yap o seviyede kazanamazsın zira benim bilgilerim son 20 yıldır hep orada hiç kaybolmadan duruyor, sonrasında hiç kullanmasam da sana göre neredeyse 30 yıllık bi tecrübe avantajım var, bisiklet sürmenin de kazanılan başka yeteneklere göre böyle bir avantajı var 20 seneden sonra bugün kullansam 20 sene önce kullandığım gibi kullanabilirim nöronlarım kaslarım yine aynı şekilde çalışır aynı refleksleri gösteririm bu acayip süper bir şey. Yani sen de elbette çok iyi bisiklet sürebilirsin ama çocuklukta öğrenilen kadar olamaz. Ben de mesela araba kullanmasını 30 yaşında öğrendim, ömrümün sonuna kadar pratik yapsam 17-18 yaşında öğrenmiş biri kadar usta olamam, öyle düşün; ne kadar erken o kadar iyi :)

bisikleti sonradan ogrenmek ile cocukken ogrenmek arasinda cok bir fark yok bence.

Cocukken ben bisiklet ogrendigim zamanlari hatirliyorum, oyle bir saniyede ogrenmedim, 4 tekerlekli bisikletim vardi ilk, onun iki tekerini sokup, 2 tekerlekli yapinca dengede durmakta cok zorlaniyordum ilk zamanlar, pedal cevirmeden sadece kendimi ayaklarimi yere koyarak itiyordum o sekilde biraz dengede durmayi ogrendim, sonra yavas yavas pedal cevirerek sadece duz gittim, oyle oyle ayni bir yetiskinin ogrendigi gibi ogrendim yani.

demem o ki, yetiskin-cocuk diye cok ayirmaya gerek yok, bu bir process, bunu cocukkende yapabilirsiniz, yetiskinkende.

Mesela 28 yasima dek hic motorsiklet surmemistim, baya buyuk motorlu racing motorsikleti tek basima hic kimsenin yardimi olmadan, vitesli bir de, 28 yasimda 1 gunde ogrendim, 2. haftamda artik otobanda suruyordum, pratik yaptikca beyin ayni seyi tekrar etme konusunda hizlaniyor, bunun cocuklukla falan pek ilgili oldugunu sanmiyorum, gercekten dogru olsaydi ust mesajdaki arkadasin soyledigi, insanlara araba kullanmayi 7 yasinda ogretmeleri gerekirdi 18 yerine.

Araba kullanmayı öğrenmekten kastınız ralli yapmak olmadığı gibi, bisiklet kullanmayı öğrenmekten kastınız akrobasi yapmak değilse hangi yaşta öğrendiğinizin bir önemi yok.

Ulaşım, gezi amacıyla bisiklet sürmek çok ustalık becerisi isteyen bir durum değil. Öğrenin, hiçbir eksiklik hissetmrzsiniz.

öğrenmekten kastınız bisikletin üstünde devrilmeden ilerleyebilmek mi, yoksa cayır cayır kullanabilmek mi?

araba kullanmak, yüzmek, bisiklete binmek. bunlar omurilikten yapılan işlerdir. yaparken düşünmezsiniz, yani düşünmemeniz gerekir, kendiliğinden olur.

araba kullanırsınız, ama kullanırken devir yükselince vites büyütmem lazım, şimdi frene basıp yavaşlayınca vites küçültüp dönerken tekrar gaz vermem lazım falan diye düşüne düşüne yapıyorsanız siz araba kullanmıyorsunuz, sadece sürüyorsunuz. araba kullanmaktan kasıt ralli yapmak değil zaten, düşünmeden, beynini kullanmadan, omurilikten sürmek. omurilikten kullanan kişi fren yerine gaza basmaz mesela. basıyorsa bile 0,5 saniye içinde yanlış yaptığını fark edip toparlar. araba elinin kolunun parçası gibi olmuştur zira. panik anında düşünmeye gerek duymaz. ustalık budur, ralli yapmak değil.

yüzmek keza, şimdi kulacımı atayım, ayağımı aynı anda çırpayım, bu kolumu çekerken öbür kolumu uzatayım diyorsanız o yüzmek değil, su üzerinde hareket edebilmek. suyun üzerinde durmak için hebele hübele elleri kolları oynatıyorsanız, yüzmek değil, suda durmak bile yoruyorsa onun adı yüzmek değil, boğulmadan durabilmek. yüzme bilen kişi suyun üstünde sakince durabilir. durmak için çaba sarf etmez.

bisiklet de aynısı. ben de çocukluğumda öğrenemedim. üniversitedeyken bisiklet ile düşmeden ilerlemeyi öğrendim. hala da üstüne binip düşmeden ilerleyebiliyorum ama bisiklet kullanmayı öğrendiğim söylenemez. çünkü düşüne düşüne gidiyorum. şimdi gidonu kırayım, ama devrilmemek için frene mi basmalıyım, evet fren yapayım ama aynı anda pedalı çevirmeyeyim, freni bırakınca çevireyim vsvs. böyle olmaz. bu bisiklet kullanmak değil, düşmeden ilerlemek sadece. giderken çaba sarf etmemek gerekiyor. siz yürürken sol adımımı atayım, sonra onun üstüne basıp güç alırken sağ adımımı ileri atıp gücü ona vereyim diye düşünüyor musunuz? kendi kendine oluyor.

böyle bisiklet kullanılmaz ki. 1-2 km bisiklet sürünce insanın kolları ağrır mı? yorulursun bacakların ağrır ama benim gidonu kasmaktan kollarım ağrıyor. ne yaptıysam, ne kadar uğraştıysam da omurilikten yapamadım bu işi. ha düşmeden gidiyorum ama eziyet oluyor, keyifle süremiyorum. çocukken kullananlar bu işi omuriliğe bağlayıp düşünmeden kullanıyor.

çok çalışırsanız yetişkinlikte de o mertebeye ulaşabilirsiniz. ya da ayakta durmayı öğrenir öğrenmez omuriliğe bağlayan varsa onun da istisna olduğunu düşünüyorum.

arkadaşım 40 yaşında öğrendi. öğrenicem dedi ve öğrendi bi kaç günde

yarışlara katılıp madalya peşinde koşmayacaksanız çocukken öğrenip bu bilgelik mertebesine ulaşan, biz evrenin sahiplerinden* bir farkınız olmaz :))

tolstoy'un bisikleti

Her yaşta öğrenilir +1

20 yaşında öğrendim. 49 yaşındayım düzenli şekilde istanbul trafiğinde yol bisikleti kullanıyorum.

Cevapların çocuğuna katılmıyorum. Bisiklete binmek kompleks bir şey değil ki çocukluğundaki gibi öğrenemeyesin. Pedallara basınca hareket ediyor ve dengede duruyor. Tüm mevzu bu. Küçükken cesaret edemez insan belki o yüzden gözünde büyür. Hani ufak bir ipi koparıp kaçmayan yetişkin fil muhabbeti biraz. Küçükken kaçamadığı için kaçamayacağını sanıyor.

25 yaşındayım, 2-3 sene önce öğrendim. Tek başınıza değil de birisi yardımcı olursa daha kolay olur.

Önce birisi bisikleti tutacak, siz de ayaklarınızı havaya kaldıracaksınız sadece. Dengenin ilk aşaması.
Sonra pedallara dokunmadan kendi kendinizi yerden iterek çok kısa mesafe süreceksiniz. Yani ayakları yerden destek alıp ileriye doğru iteceksiniz kendinizi, birkaç metre ilerleyeceksiniz. Bu da dengenin bir sonraki aşaması.
Üçüncü adımda normal şekilde pedallara basarak sürmeye başlayacaksınız. Kısa kısa ilerleyeceksiniz ama zamanla mesafe artacak ve öğrenmiş olacaksınız.

Bu şekilde 22-23 yaşındayken 10-15 dakika içinde öğrendim.

Yetişkinlere bisiklet sürme eğitimi veren sonra da onlarla deneyim sürüşleri yapan gruplar var. Onları bir araştırın, insanların kaç taşında öğrenip sonra neler yaptıklarına inanamayacaksınız.

çünkü içlerinde airbag yoktu, şimdiki direksiyonları airbag ve fonksiyon butonları yüzünden o kadar ince yapmak pek mümkün değil.

upload.wikimedia.org
aslında başlarda yapmış birileri :)

bence estetik kaygılar ergonominin önüne geçtiği için öyle yapmışlardır. sonuçta o dönemin arabaları da keskin köşeleri falan olan havalı araçlar. aerodinamik, yakıt tasarrufu falan diye bir şey yok.

@orpheus +1 ısıtmalı vb özellik var artık.

Aslında bahsettiğiniz kadar da ince değiller;

images.fineartamerica.com

previews.123rf.com

wikiimg.tojsiabtv.com

Ama tabi ki günümüz araçları kadar dolu, tok ve ele oturur bir kalınlık yok.

Ama konu kesinlikle airbag ya da fonksiyon tuşları değil. Çünkü airbag ortada, fonksiyon tuşları da kenarlarda.

Çemberin içinden herhangi bir veri iletişimi, kablo vs geçmiyor. Şimdiki araçlardaki bütün veri ve elektrik iletişimi direksiyon göbeğindeki "zemberek" (airbag sargısı) üzerinden yapılıyor.

Yani istense airbagli ve fonksiyonlu bir direksiyonun da çemberi istediğimiz incelikte olabilir.

Sadece moda desek, bana göre bu eski direksiyonlar çok daha estetik ve güzel. Ama bu eski tipleri üretmek herhalde daha zor ve pahalı. Güncel direksiyonları der kaplama dik gitsin, ama bu döküm gibi kemik gibi malzemeyi üretmek çok daha zordur herhalde.

bence tamamen direksiyon sisteminin hidrolik/elektronik vs olmamasından kaynaklı. zira direksiyonu kolayca çevirebilmek için gemi dümeni gibi çapı kocaman ve kavrayıp çevirmek için daha ince, hatta tırtıklı üretiliyor olsa gerek ki koca arabayı mekanik olarak çevirmek için mümkün olduğunca az güç harcansın.

günümüzde direksiyonu parmak ucuyla çevirerek arabayı döndürebiliyorsunuz. o yüzden estetiğe, görünüşe önem verebiliyorlar.

güvenlik sebepleri ile bu şekli aldı.
küçük bir kazada bile kafanızı vurduğunuz cisim hala ahşap olsa saçma olurdu.

estetik/moda. ince ve koskoca bir cember.

o zamanlar incesi makbuldu, hatta kemik, fil disi falan olanlari falan da vardi.
sonra estetik kaygisinin onune guvenlik gecti, ele oturmasi, yumusak bir malzemeden olmasi falan onemli hale geldi.

sonra airbagler cikti, yumusakliginin da pek onemi kalmadi.

yakin zamanda 3 sene kadar ciddi kalin spor bir direksiyon ile hasir nesir olmus biri olarak direksiyon kalinlik ve kucukluk onemli, surus konforunu inanilmaz degistiriyor.

yanlışım olabilir ama gıda şoklama çok soğuk hava verilerek yapılıyor diye biliyorum, bir tanıdığın mevye işi vardı ve o anlatmıştı.

gıda endüstrisinde şoklama çok soğuk hava veren makinelerle yapılıyor ama o makineler çok büyük ve aşırı pahalı.
ev kullanıcısının alma şansı yok. alsa koycak yer bile sıkıntılı.

Sagliga zararli olmadigina emin misin, bu konuda sektor deneyimi olan iyi bir gida muhendisine danismak lazim.

ikincisi sertifikan yoksa satmayabilirler ya da satsalar bile lab deneyimin yoksa kendini yaralayabilirsin.
Kuru buz bile tehlikeli, sen direkt azot isine giriyorsun.

hadsizliğimi bağışlayın ama bunları azotla mazotla bu kadar teknik işle şokladıktan sonra içine koyup saklayacağınız bir derin dondurucu varsa azotla tankla niye uğraşıyorsunuz?

ayrıca günlük kirası 33 lira olabilir de, 1 gün kullanmak için 33 liraya tank vermezler, günlüğü 33 liradan en az x gün kiralama şartı vardır onun. yani benim evin aylık kirası 2500 lira ama ev sahibine "1 ay oturayım çıkayım al 2500" dersen kabul etmez, yıllık kontrat yaptırır. depozitosu, bilmemnesi var.

yani milyonlarca ev kadını yanılıyor olamaz. uğur derin dondurucu'yu üreten adam da yanılıyor olamaz. meyveyi sebzeyi doğrudan derin dondurucuya koysanız da o dondursa olmuyor mu? deneysel bir amacınız varsa anlarım da, ev kullanımına kışlık meyve sebze dondurmak için bu masraf, bu çaba niye? şoklamayıp normal dondurucuya atınca çok mu bozuluyor? biz kış boyu bamyayı fasulyeyi mis gibi yedik öyle. buzluktan çıkardık demezsen anlaşılmaz derecede iyiydi.

sıvı azotu sağlığa zararlı değil. zaten havanın %78'i azot gazı. ama çok soğuk olması sebebiyle uygun eldiven ve yüz koruma aparatıyla çalışmak lazım.
birde kesinlikle açık havada çalışmak lazım çünkü kapalı ortamda sıvı azotun sıvı hacminin 700 katı hacimde azot gazına dönüşüyor buharlaşınca. buda odadaki havanın dışarı çıkmasına ve oksikjen oranının gitgide düşmesne sebep oluyor. iyi havalandırın falan diyor ama çık bahçeye yap, riske gerek yok.

linde fabrikasının şehrimdeki bayisi ile görüştüm. alacağım güvenlik önlemlerini anlattım. 150 kg tüpü vermeyi kabul ettiler. hatta tüp çok pahalı olduğu için imza sirküsü/sicil gazetesi gibi standart evraklarla bir sözleşme imzalatacaklarını söylediler. fabrikayada sordu, fabrikadan biriside verebilirsiniz dedi yanımda.


ayrıca tüpü 1 günlüğünede veriyor, özellikle sordum. zaten 1600 tl gaz ücretini ödüyorum. nakliye vinç hizmetini ödüyorum. 1 gün yada 100 gün farketmez dediler.

azotla şokladıktan sonra normal ev tipi donduruculara koyuyorsunuz. zaten olay gıdanın -5 dereceye çok hızlı ulaşması ve bu esnada buz kristallerinin büyümeye vakit bulamaması.
doğrudan ev tipi dondurucuya koyarsanız buz kristalleri hücre zarını kesiyor ve hücredeki su dışarı akıyor. o yüzden yumuşuyor ve tadı bozuluyor.

meyveleri, çileği, fındığı , marulu falan doğrudan dondurucuya koydum. hepsi iğrenç birşey oldu. yaş fındık süngerimsi birşeye dönüştü resmen. ben fındığı yaş taze seviyorum. çeri domatesi, maydonuzu, marulu kışın çıkarıp yazın olduğu gibi salata yapabilmek istiyorum. fındığı çileği 12 ay boyunca ilk topladığım günkü gibi taze yemek istiyorum. bence geldiğimiz çağda çok lüks bir talep değil ve şoklama dışında çözüm yok.

domates, bamya, yeşil fasülye falan tadı bozuluyor ama zaten bunları tencerede yemek yaptığınız için toplamda tadında birşey farketmiyor.

Kurutma fırınlarını araştırdınız mı ?
Çilekleri kasa kasa koyup fanları açıyorlar belirli nem derecesinin altına geldikten sonra soğuk hava depolarına koyuyorlar.

Tadını bozmaz diye tahmin ediyorum zaten paketli gıdalarda oksijeni ortamdan uzaklaştırmak için azot veriyorlar

kurutma fırınlarını detaylı araştırmadım.
ama çileği kurutunca orjinal taze tadı kalmazki.
amacım çileği uzun süre saklayabilmek değil.
çileği 12 ay boyunca istediğim zaman ilk günkü tazeliği ve tadında yiyebilmek.

Yok azotun kendisinden bahsetmiyorum.
Bir gidayi bu kadar sogutup yemek guvenli mi?
Azot icine nufuz ediyor mu bunu arastirdin mi?

Bu kadar soguk gidayi buzluga koyunca buzlugun dengesi bozulmayacak mi?
Eksi 30'a ortama bir anda eksi 100 koyacaksin buzluk bununla nasil basa cikacak.

www.food-safety.com

bu sayfaya göre FDA sıvı nitrogen toxic değil demiş.

sıvı azot konusunda epey araştırma yaptım ama bu konuda bir uyarıya denk gelmedim.
gıda endüstrisinde kullanılan şoklama makinelerinin bazıları sıvı azotla çalışıyor zaten. sıvı azotun içine sokmuyorlar gıdayı ama sıvı azottan buharlaşan soğuk azot gazını fanlarla gıdanın üstüne üflüyorlar. makinenin içerisi -81 derece oluyordu bir videoda. bazı makineler içeride 36 km/saat hızında rüzgar oluşturuyor.

-81 zarar vermiyorsa -200'de zarar vermez gibi. ayrıca doğrudan sıvı azot içine batıran birçok video var. bu videolarda bir sürü güvenlik uyarısı yapılmış ama dediğiniz ihtimalden bahsedilmemiş.

dondurucuya 2-3 saat içinde 20-30 kilo sıvı azotla dondurulmuş ürün konacak dediğiniz gibi. en fazla dondurucu 3-4 gün hiç çalışmaz. eğer dondurucu bozulursa bir sonrakinde gıdaları önce 200 tl'ye alacağım bozuk buzdolabının içine koyup yavaşca ısınmasını beklerim.
-30 olunca dondurucuya aktarırım.

tamam işin doğrudan dondurucuya koymak ile şoklamak arasındaki farkını anladım. istediğiniz şey mantıklı.

peki bunun için bu kadar harcama yapmaya, tank kiralamaya, azot ve tank hortumunu satın almaya, bu kadar emek ve para harcamaya gerek var mı?

yani şu kadarcık yazıdan gördüğüm kadarıyla 3200+1650+270 = 5200 liraya yakın para harcayacak, bir o kadar da uğraşacaksınız. 150 kg. gıda dondurmak için.

şehrinizdeki gıda üretici ve toptancılarının bulunduğu siteye gidip (ankara için gimat mesela) dondurulmuş gıda üreten bir fabrikaya şu paranın yarısını verseniz, gıdanızı şoklayıp verir. yani endüstriyel gaz üreticilerini bu kadar kolay bağlayabilecek yeteneğiniz varken, azot tankı bağlamak yerine gıdacıyı bağlamak hem daha ucuza, hem de daha pratiğe gelir bence. 200 lira da frigorifik kamyonetin şoförüne ateşleseniz dondurucunuza kadar da soğuk zinciri bozmadan getirirler.

donuk gıda üreten 2 firmayla görüştüm.
ikisininde kullandığı makineler-40 dereceye biri 1 saatte diğeri 2 saatte getirebiliyor. biz denedik çileğin tadı bozuldu dediler.
daha hızlı soğutan donanım çok pahalı olduğundan muhtemelen superfresh gibi ulusal şirketlerde var. kurumsal şirketlerde ücret karşılığı ürününüzü dondurmaz. güvenlikten geçip görüşemezsiniz bile.
kiloyla sıvı azot firmayla bugün görüştüm, güğümle 5-10 kilo sıvı azot veririrz sıkıntı yok dediler denemek için. 15-20 değişik gıdadan tadımlık koyup sıvı azotta dondurcam.
eğer tadı bozulmazsa 150 kg sıvı azot alcam.

Düveroğlu

Yıldırım Aspava Tandoğan

Germeç Piliç

düveroğlu!

düveroğlu +1

düveroğlu, düveroğlunun aşağısındaki kokoreççiler

renault da öyle sanırım

Aynen renault aracım. Maliyetten kısmak mı yani mantığı ne saçma ya. Arkadakş Diğer lamba ne işe yarıypr o zaman?

polo'da da öyle

yeni nesil araçların hepsinde böyle. dörtlüyle karıştırılmaması için sanırım tek taraflı yanıyordu.

bazı arabalarda tasarruf kaynaklı tek geri vites lambası oluyor. mesela astra j'lerin bir bölümünde var, bir bölümünde yok. bu arada benim son zamanlarda en çok şaşırdığım şey insignia b enjoy paketlerde arkada silecek yok, excellence'larda var.

hyundai aracımda da öyleydi.

google şöyle diyor; "Arka sis farı yalnızca aracın sol tarafında bulunmaktadır. Bazı otomotiv üreticileri ise farlarda simetrik olması amacıyla sağ farda arka sis farının simetriğindeki yere geri lambalarını yerleştirmiştir. Bu yüzden bazı araçlarda geri vites lambaları tektir."

bazı araçlarda geri vites lambası tek taraflı oluyor. örneğin toyota corolla.

diğer tarafta aynı yerde de arka sis farı var.

micralar da böyle. tek bir lamba var zaten, biri yanıyor biri yanmıyor diyebileceğimiz bir durum değil.

Stop lambası (grup olarak) çok büyük değilse, yerden tasarruf için sağa geri vites, sola da sis lambası konuyor.

Standartlar için bu yetiyor zaten, ama geniş stop dizaynı olan araçlarda iki tarafta da sis ve geri vites olabiliyor.

Yanlız şöyle de bir saçmalık da oluyor bazen, mesela bir çok Renault modelinde solda da geri vites lambası için yuva var ama kablo çekip duy koymamışlar mesela.

Ya hu bir ampül kaç cent? Bu neyin tasarrufu?

reno tasarruf arabası en fullünde istetme bile paralı.

Sayın @zeke;

bahsettiğiniz şey stop lambasında yer olmayan araçlar için geçerli bir yöntem.

Ama mesela şu aracın arkasına bakalım;

n11scdn.akamaized.net

Sağda da, solda da geri vites lambası için yuva var.

Sağda da, solda da geri sis lambası için yuva var.

Ama solda geri vites yuvasında lamba/duy/kablo yok, Aynı durum R19 Europa'da da vardı.

çoğu arabada sadece sağda geri vites lambası. gayet mantıklı bu şekilde olması. neyi problem yaptın ki?

otomatik ve kurmali ifadesini goremedim
otomatik saati ilk basta kullanmak icin kurman gerekiyor. kurmak da crown'u ceviriyorsun
eger belirli bir sure takmazsan saatin enerjisi biter. cunku senin kol hareketlerinle enerjisini yeniliyor. bu durumda da kurman gerekecek.
linkteki saat otomatik

kurmali saatlerde ise sen ne kadar kurarsan o kadar gider enerjisi. otomatik gibi kol hareketlerinden yararlanmaz. ben sahsen tercih etmem kurmali saat. ugrasilmaz :))

Otomatik saatler de kurmalıdır zaten temelde. Sadece siz kurmazsınız, kol hareketiyle o kendi kendini kurar. Kabaca tek tarafında ağırlık olan dengesiz bir dişli var. Kolunuzu oynattıkça ağırlık yerçekimiyle aşağı gelmek için dişliyi çeviriyor, dişli de saati kuruyor.

Kurmalı diye nerede yazıyor göremedim. Ama öyle deniyorsa bile "pilli değil" anlamında deniyordur. Kurmalı ama otomatik.

gün sayısı eksik değilse, "eksik gün nedeni" sütununda herhangi bir kod yazmıyorsa, yani kısacası gün sayısında ve yatan primde bir eksiklik yoksa o ibareyi dikkate almayın.