Büyük resme bakıyorum, küçük mü deseydim acaba :)
(bkz:
soluk mavi nokta)
(bkz:
baraka)
(bkz:
lıfe in a day)
(bkz:
hayvanlardan tanrılara sapiens)
doğa tarihi müzeleri... seç beğen al, yardımcı araç o kadar çok ki.
Bilimsel, teknolojik gelişmeleri izliyorum. Çok heyecan verici şeyler oluyor, öyle böyle değil çok kallavi değişimlere gebeyiz. Bu konulardaki yorumları takip ediyorum. Hem aklımı politik yalanlarla, saçmalıklarla boğmayıp gerçeklere açmış oluyorum, hem en azından mental olarak geleceğe hazırlanma olanağı buluyorum. Öyle bir zaman yaşıyoruz ki gelecek nesiller bu zaman için "dönüm noktası" diyecekler, eminim. Kaçar mı?
Gönüllü çalışmalara katkıda bulunuyorum. İçine girmeden görmek zor biliyorum, ben de bu sonuçları bekleyerek girmedim çünkü. Gönüllü çalışmak meğer sadece vermek değilmiş, almak ve vermekmiş. Fiziksel ve ruhsal sağlığıma olumlu etkilerini hissediyordum, biraz da araştırınca gördüm ki iyilik yapmak serotonin üretimini arttırıyormuş. Hani şu mutluluk hormonu dediğimiz, psikiyatrlislerin depresyon gibi olgularda geri dönüşüm inhibitörlerini dayadığı hormon. Üstelik sadece kendimiz değil, çevremiz de olumlu etkileniyor. iyilik yapan ve durumu gören herkes aynı şekilde etkileniyor. Olumlu etki göle atılan taş gibi halka halka çoğalıyor. Müthiş bişey bu.
Olumsuz hiç bir şeyi içselleştirmiyorum. Bir konu canımı sıkıyorsa, bana ters geliyorsa "ah vah" etmiyorum, çözüm bekleyen problem onlar benim için. Çözebileceklerimi çözüyorum, çözüm yoluna gidenlere katkıda bulunmaya çalışıyorum, hemen çözülemeyecek olanları zamana bırakıyorum, hiç çözülmeyecek gibi olanları olduğu gibi kabul etmeye çalışıyorum. Büyük olasılık ben göremesem ileride çözülecek onlar da diyorum.
Şimdi biz fazlaca olumsuz habere, paylaşıma maruz kalıyoruz. İçinden sağlam çıkmak zor gerçekten. Kendini kaptırma olsılığı çok fazla. Kaptırmıycan. Algı yönetimi deniyor çoğunluğu kasti yapılıyor.
Geriye dönüp bakarsak görüyoruz aslında. Ben kendi deneyimlerimi yazayım. Bir zamanlar organ mafyası haberlerinden, fw larından geçilmiyordu. kimseden bişey almayın, yemeyin, güvenmeyin, aman dikkat, şöyle olmuş böyle olmuş haberleri doluydu. İnternete her girişimde bu yönde pekçok enformasyon alıyordum. kalıntıları hala böbrek.avi şeklinde var.
sonra gıda ve kanser konusu başladı. gdo, katkı maddeleri, kansorejen kimyasalların hayatımızın her noktasına girdiği... doldu taştı. bir gün yemek yapıyorum, biberi kestim çekirdeklerini ayıklayacağım, biberde bir tane bile çekirdek yok. elimdekileri bıraktığım gibi salona kaçtım. yemek yapmak istemedim. "ben çocuklarıma ne yediriyorum, beslensinler derken onları zehirliyor olabilir miyim" endişesi yıktı geçti. geçmedi aslında, sonra hastalandım.
çaresiz kalmak nasıl bişe o yıllarda bir kez daha yaşadım. kime güvenebilirdim ki. köylü desen bilinçli değil, ilacı basacak, her önüne gelen alabiliyor o ilaçları neticede. firmalar desen, ohoo, para için her şeyi yapabilirler. çaresiz evde sandık, kazan, saksı ne varsa terasa çıkardım, onlarca torba toprak taşıdım, günlerce bu iş nasıl yapılır araştırdım, doğal tohumlar bulup kendim yetiştirmeye başladım. terasta bu iş çok zor. arı yok bikere, nasıl verim alcan. arı çeken bitkiler bile ektim. her şeyi de ekemem, hani bunun buğdayı, mercimeği, şekeri, çayı.. sadece domates biber patlıcan yemiyoruz ki. böylece o işi de "yaşanmış bir macera olarak anılar hanesine yazıldı, öğrendiklerim yanıma kar kaldı" diyerek kapattım.
Sonra hastalandım demiştim ya; işte o hastalık benim için dönüm noktası gibi bişey oldu. aklımı başıma getirdi. çünkü bağışıklık sistemimizi öğrenmeme neden oldu. vücudumuz müthiş bir kimya fabrikası, sen ona zarar vermezsen o işini gayet güzel görüyor. yeter ki benim yaptığım gibi olumsuz düşüncelere gark olmak gibi aptal aptal işlerle dengesini kaçırma.
Hastalığım kanserdi, genetik olarak en üst düzeydeyiz, annem, babam ve birçok yakın akrabamı alan bir hastalık ve pataloji tümörümü "yüksek derece"yle onurlandırmış. 10 nımara 5 yıldız aday olarak ölümün kapısında buldum kendimi.
Beş yılı geçti, en tehlikeli dönemi atlattım. Tıbba göre riskim hala var, bana göre yok. Çünkü nasıl düşünmem gerektiğini öğrendim.
Maruz kaldığım olumsuz enformasyonlardan biri de Özgecan deyince hemen anlayacağınız tecavüz ve kadına şiddet. Üç kız annesi bir kadın olarak günlük yaşamdaki kararlarıma etki eden, yaşam kalitemi düşüren bir olgu bu. Biliyorum daha çok olumsuzluk var, trans kadının yakılması, adına iş kazaları denilen cinayetler, savaşlar, yalanlar dolanlar... say say bitmez. Çoğaldılar bir de. İstatistiki olarak çoğaldılar sadece kasti yapılan olumsuz algı operasyonu diyeceğimiz olgular değiller yani.
Öte yandan şu da bir gerçek; ben varsam benim gibiler de var ve biz hala çoğunluğuz. Hem de ezici şekilde çoğunluğuz. Artışın olması demek hepten öyle olduk demek değil.
Çünkü bizim defoult sistemimiz türkçesiyle fabrika ayarlarımız iyi. Bozmazsak, bozulmasına izin vermezsek yaşam enerjimizle gül gibi yaşar, hayatın, hiç bir şekilde geri döndüremeyeceğimiz en değerli şeyimizin zamanımızın kıymetini biliriz.
Mesela amigdala bizi korumak kollamak için orada. E sen bunu sürekli endişeye, korkuya umutsuzluğa maruz bırakırsan amigdala şiştikçe şişer. Sonra gelsin depresyonlar, bkb ları, şizofreniler bilmem neler. Ne gerek var?
Herkes haddini bilsin, vazifesini yapsın. Amigdala da öyle, hormonlar da öyle, duygular da öyle, algımızla bilip bilmeden oynayanlar da öyle, biz de öyle.
Şu minicik bedenimizle evrende bir toz tanesi bile değilken tüm yanlşların olmazların yükünü kaldırmaya çalışmak ne haddimize. O kadar kibirli olmayalım, kibir kötü bişe.
yazı uzun oldu, site serverinden de epeyce yer aldım. bu vesileyle site kurucusu ve emeği geçenlen herkese teşekkür etmek istiyorum. malum serotonin muadili işlevi çok büyük hizmet.
reklamları bu site için açık bırakın anacım.
bol iyiliklerle dolu günler hepimizle olsun.