Kağıthanede atolye furnitu'yu duydum ben gittim aldım kadife kaplamalı l koltuk. Ama henüz teslim edilmedi, ikea ürününü dönüştürmüşler.

Normod
Kedilerin tirmalamayacagi kadife kumas secenekleri de var. Showroomlarina gidip kumas parcalari da alabilirsiniz.

Belgeye gerek yok burdan giderken; İsviçre'de kaldıktan bir süre sonra oturumu yenilenecek, o süre zarfinda bu düzeyde bir belgeyi alacak kadar Almanca/Fransızca/ İtalyanca öğrenmesi gerekecek.

Yeminli tercüman için de konsolosluk yakınlarındaki tercumanlari araştırın, onlar detaylara hakimdir.

yeni kanunlar geldi belge gerekiyor deniliyor güncel mi bilginiz, emin miyiz?

www.eda.admin.ch

www.ch.ch

hocam teşekkürler ama attığınız türkçe belge 2011 yılına ait.

Yılın 2011 olması önemli değil ki; kanun değişse -ki kanun dediğim şekilde değişti zaten; eskiden yenileme için dil şartı yoktu- bu resmi belge de hemen düzenlenirdi. Bu değişiklik olalı bir seneyi geçti.

ben yeşil çaya benzettim. adaçayının yaprakları bu renk değil. melisa da daha farklı gibi.

oolong çayına benzettim. yeşil çay gibi görünüyor

yesil caya benzettim ben de.

yeşil çay

İlaç yapabilmeleri için 5 sene daha eczacılık okumaları gerekiyor hocam, zor yani. Ama eczacıyla işbirliği içinde olmaları bu durumun önüne geçer. Klinik eczacılık bu yüzden vardır, yeri gelir doktorla vizite çıkarlar. Ülkemizde çok yeni henüz.

Oranlariyla ilac yapmak farmasotik teknoloji bilgisi gerektirir. Bu egitimi de doktor degil eczaci aliyor.

"seri üretim bir ilacın olmadığı yerde oranlarıyla bir ilaç yapabilecek bilgide olması gerektiğini düşünüyor musunuz?"

Son derece gereksiz.

yalan yalanı doğurur, çok yalan felaketi.. dürüst olmak her zaman en doğrusu. ha bazı şeyleri geç söylersin onu bilemem ama, özellikle ailene yalan söylememelisin:)

Türkiye'de yaşayıp bunu yapmayan insan sayısı azdır diye düşünüyorum. Herhangi bir baskıya maruz kalmadan kendi istediğim hayatı yaşayabilmek için ilişkilerime veya genel manada özel hayatıma dair birçok şeyi sakladığım oldu, ya da durumu kurtarmak için yalan söylediğim. Önceleri kötü hissettiğim oluyordu, ama açıkçası beni bunu yapmaya iten şey yine ailemin kendisi. Böyle devam eder bu yüzden.

hayatımın %90 nından ailemin haberi yok.

Hayatımın %95 inden ailemin haberi yok.

Hic olmadi. Aninda soylemesem bile bir muddet sonra soylerim. Seffaf olmak iyi geliyor. Hayatim hafifliyor.

eğitimle ilgili hiç olmadı. ama özel hayatımı anlatmam, sakladığımdan değil de özel olduğundan. ne koşullarda çalıştığımı da üzülmesin diye anlatmıyorum :)
onun dışında şeffafız yani hiç yalan söylemem, annem de kararlarımı onaylamasa da saygı duyar. sadece "gerek yok" diye anlatmıyorum anlatmadıklarımı, zaten uzaktayız.

Üniversitede aobp dahil puanımın hariç olduğuna inandırdım. Aobp dahil burslu kazandığımı söyledim.

Halbuki burssuza yerleşmiştim. Okulun mütevelli heyetiyle görüşüp tam burs aldım. Bedava okudum. Ailem hala bilmez.

Yetti mi, yetmedi.

Okulu 3 sene uzattım. Asistan olarak devam ettiğimi söyledim. Onu da sorunsuz yediler.

bilinmeyen birkaç şey var, evet.
onlar da eğitim hayatımla değil, özel hayatımla ilgili.

yalan söylemek değil belki ama neden aileye ya da herhangi birine karşı %100 şeffaf olunsun ki?

arkadaşlar, binde bir de olsa sadece kendinize kalan şeyler olsun. bir "özel"iniz olsun.

Egitim hayatimla ilgili olmadi ama bol bol "Burculara ders calismaya" gittim. Iliskimin icinden uzak tutmaya calistim. Annem beni 40 yasinda dogurmus, aramizda cok nesil farki var. Anneme "Sevgilimle bulusuyoruz" dersem, o onu muhallebicide oturuyoruz ve en fazla elimiz ele kaza eseri degiyor olarak dusunuyordu, komsu kizlarindan biri "Muhallebici mi kaldi teyze" dedigi gunden beri pek rahat birakmiyor. Bir de "Her bulusmada cicek aliniyor mu", "Her aydonumunde hediye aliniyor mu" gibi benim hayatta ilgilenmedigim seylere cok fazla anlam yukledigi icin iyice uzak tutuyorum. Sevismem falan iyice kalp krizi sebebi.

Onun disinda da, bayagi bir seyi anlatmiyorum ama saklama gibi degil, "Ne gerek var, niye anlatayim" gibi. Iki sene once bir kiz arkadasimla Buyukada'ya gitmistik, onu soylememisim, ki bilincli falan da degil. Gecen gun arkadasimla karsilasip ondan ogrenmis, sanki bilerek saklamisim gibi arayip hesap sordu. Boyle konularda cok hassas.

Kucuk yaslardan beri hemen hemen her sey yasakti bana. Arkadasin dogum gunune diger arkadaslarim gidemezdi cunku evleri cok uzakti (yuruyerek yarim saat, otobusle 5-6 dakika). Tum arkadaslarim giderdi, ben gidemezdim; izin vermezdi. Arkadaslarim da bu yuzden benimle dalga gecerdi "Sen aslinda 5 yasindasin, evden cikamazsin, ihahaha" diye. Kucuk yasta hem annemi merak ettirmemek hem de arkadaslarin dalga gecmesini onlemek icin yalan soylemeye basladim. Yani, 30 dakika otedeki X sitesinde degil de, 10 dakika otedeki Y sitesinde oturdugunu soyledim dogum gunlerine giderken. O yuzden agirlik hissetmedim pek boyle basit konularda. Su anda da 75 yasinda zaten. Kendi dunyasinda mutlu olsun, bu yastan sonra dunyasini yikmamin anlami yok.

Olmuş olabilir. Olmamış da olabilir. Tam hatırlamıyorum şu an ama genelde bilirler.

Okulun uzadığını bir türlü söylemedim fakat yakın zamanda söyleyeceğim onun dışında ise genelde her şeyi anlatmasam da, özellikle bir şey gizlemem.

Eğitimle ilgili olmadı.
Özel hayatımla ilgili de özellikle gizlemediğim ama bilmedikleri ufak tefek şeyler vardır.

Normalde tuvalete gitsem haber veririm, ailemle paylaşırım ama birkaç şeyde haberlerinin olmadığı şeyler elbette var. Mesela üniversite okurken son iki senemi evde geçirdim. Bir tek annem bildi bunu. Sonra arkadaşlarımın bildiği ama ailemin bilse büyük ihtimalle çok çok büyük hayal kırıklığına uğrayacağı şeyler de var. İşin açıkçası yaptığım şeylerden zerre pişmanlık duymuyorum ama ailemi üzmektense bilmemeleri çok daha iyi.

bilmeleri gerekmeyen şeyleri bilmiyorlar. her şeyi bilmeleri gerekmiyor, romantizme gerek yok.

eğitim hayatımla ilgili bir şeyler gizlemedim,takdir teşekkür de aldığım oldu,10 zayıflı karne getirdiğimde,üniversitede zaten sana not,sınav soracak halimiz yok dediler, bende sene kaybetmedim gerçi ancak özel hayatımı değil de kendimi anlatmamaya başladım büyüdükçe çünkü aramızdaki uçurum baya büyüdü,onlar bana yaklaşamaz biliyorum bende onlar üzülmesin diye bazı düşüncelerimi anlatmıyorum fakat zorlanmaya başlamadım değil!

bilmeleri gerekip de gizlediğim tek şey var sanırım. onu da onların iyiliği, biraz da kendi rahatım için "şimdilik" saklıyorum. Her şeyi bilmeleri gerekmiyor zaten.

Maalesef mi demeliyim hep doğruyu söyledim. Annem çok takipçiydi zaten. Dersler kousunda da diğer konularda da. Bu sebeple lisede sadece 1,5 sene bir erkek arkadaşım oldu (bu arada birkaç yalan söylemiş olabilirim "arkadaşlarla çıktık" gibi iki başımıza çıktığımız halde. Evlenmeden önce de çok kısa bir flört dönemi yaşadım, yine baskılar yüzünde. Ben şanslıydım ki nokta atışı yapmışım. Yoksa çekilir gibi değil bu baskı. Seneler sonra (ablam bekar) ablama "isteyen yapardı" gibi bir laf söylemişti.
Nu içinde yatsın, çok özlüyorum, ama bu tartışmalarımızı değil.

Çok var ya, olması da gerek bence her şeyi niye bilsinler ki?

Bazı şeyleri sırf üzülmesinler diye söylemiyorum. Bilmemelerinin onlara veya bana bir zararı yok. Ama bilirseler ben bir sürü dırdırla, onlar da yersiz kaygılarla meşgul olacaklar.

Çok iyi bir yalancı değilim, bazılarını bilmiyormuş gibi yapıyor da olabilirler ama böyle iyi bence.

hayatımın %97sinden haberleri yok.

geri kalan %3 de onlarla geçirdiğim mecburi zamana tekabül ediyor. eylül ayında bu oranda bir artış gözleniyor tabii.

Yalan söylemek kitabımda yok.

Turk kizi mi

bi kız arkadaşım mekanda instagram isteyen kişileri zoraki takipleşiyordu, bir sonraki gün engelliyordu.

cevap yazmamak, engellemek kabaca evet fakat bazen öyle tipler çıkıyor ki kurtulmak mümkün olmuyor. benim de başıma geldi, bazen engellemesini istedim bazen yazmamak adına ben engelledim. yapacak birşey yok.

cevap vermemek kitabımda yok bu arada.

Ayıp.

Karşı taraf rahatsız edici bir şey yapmadığı sürece cevap verilmeli. Cevap verilmek istenmiyorsa medenice belirtilmeli diye düşünüyorum. En kötü kısa kesip bahaneler sunulur. Karşı taraf da bir yerden sonra anlar.

Ayıp değil.
Malesef herkes "ha istemiyomuş tamam" diyip bitirmiyor meseleyi. En azından cevap verdi, istemese hiç yazmazdı, az daha zorlayayım kafasında çoğu erkek. Bunlara önlem almak için mecbur kabalaşıyorsunuz.

Bence ayıp değil ya. Kiminle konuştuğuna göre değişir, bir iki konuşup görüşüp sonra çok da ısınamayınca salmak isteyebiliyor insan veya hayatın olağan akışı öyle gerektirebiliyor bazen. Çok da şeyapmamak lazım.

anahtar kelime, sana öyle geliyor. bana da öyle geliyor. bizim hüsamettin'e de öyle geliyor mesela. kimisine öyle gelmiyor. kimisi ise siktir ediyor. ne yapalım, insanların istediğimiz gibi davranmasını sağlayamayız. biz de onlara istedikleri gibi davranıp cevap vermeyiz olur biter

vitaminler bir işe yaramıyor. bir saat daha erken uyu. çok su iç. ekmek ve şeker tüketme.

İkisini de kullanmıştım Supra All Day daha iyi gelmişti.

bana da hamileler için verilen vitaminler iyi gelmişti. eşimden kalmış, bi içeyim dedim.

pharmaton mide yanması veya bulantı yapabiliyor, bu yapmadı.

başka birkaç pahalı vitamin denemiştim, tavuk yemi gibi kokuyordu, yuttuktan sonra da o koku ağzıma gelip 2 saat rahatsızlık veriyordu. bunda o da yok.

hamileler için verilen vitaminlerden birini siz de deneyin bi

onun yerine d vitaminine baktır. yoksa ocean damla var katkısız k2 lisi. tavsiye ederim.

İkisi de çöp.

Solgar v2000

immunace kullanıyorum çokta memnunum 6 ayda 1 kutu bitiriyorum.

Propolis i araştır derim.

silver apple +1

neden pestiliniz çıkıyor ona bakın lütfen, diğer hiçbir çözüm paranızı döktüğünüze değmeyecek. 1 hafta falan göreceksiniz etkilerini. önlemek, sonradan onarmaya göre daha mantıklıdır. ama sallamam diyorsanız diğer arkadaşların önerileri de içerik olarak iyi

Yazın vitamin kullanmayınız.

+1 whatyougetiswhatyoudid

Solgar v2000

Doğru anladıysam baba "al gülüm ver gülüm" tavrında. Senden beklentileri olmuş ve daha da olacaktır muhakkak, senin de onun parasına ihtiyacın olduğunu biliyor ve "isteklerimi yerine getirmezsen çeşmenin suyunu keserim haa" diyor.
Genel karakteri mi böyledir, antropoz gibi bi dönem mi geçiriyor bilemicem ama oyunu o açtı sen de en azından bi süreliğine masadan kalkamayacağına göre oyunu gör ve karşı atak yap. "Şimdi senin elin kuvvetli ama çok sürmeyecek benim elim de kuvvetlenecek ve bil bakalım senin elin zayıfladığında ben sana ne yapacağım" de. "Sen şimdi bana ne yaparsan ben de sana onu yapacağım" da diyebilirsin. Büyük olasılıkla hemen anlamayacak çünkü tartabilse zaten böyle yapmaz. Anlamasının bi yolunu bulmaya bak, hemen pes etme.

Anneye destek olmaya çalış, babada kadın, içki, asığım astık kestiğim kestik durumlar var, annenin desteğe ihtiyacı vardır.

edit: zaten düşünmüşsündür gerçi ama ekleyeyim dedim. oyun masasından kalkıp "gendi gendine oyna bakalım oynayabilesek misin" deyip kendi olanaklarınla devam etmek de seçeneklerin arasında.

mor bembombom; kadın veya erkek kim olsa poh poh büyütülen herkes narsizme yatkın olur :) bu konuda biz annelere de bi bakmak lazım. yaşlı ve erkek egemen bi toplumda kadınların daha akıllı olması lazım :) benim gözlemlerime göre özellikle kadının söz hakkının olmadığı ailelerde ( toplumun büyük çoğunluğu yani)kadınlar kendini oğlan annesi olmakla gerçekliyor, bindiği dalı kestiğinin farkında olmuyor. Aynı anne kızı için çaresizliği yaşarken benzer konuda oğlundan yana tavır alıyor. Garip, mantığa aykırı ve bence yapılabildiğince bişeyler yapılması gereken bir konu bu.

Açık konuşacağım, umarım kırılmazsın. Baban haklı demiyorum.

Fakat 30 yaşında bir adamın ekonomik özgürlüğünü elde edememiş olması bana tatsız geldi. Bir an önce buna odaklan ve annene destek ol derim. Bu durumda baban sana saygı duyacak diyemem. Ama saygı görmenin ilk kuralı bağımsızlıktır.

30 yaşına gelmiş hala okuyosan az bile yapıyor.

Ev anahtari istemk haric diger tum durumlarda baba hakli. 30 yasinda da sadece 25 bursla okumak da ilginc. Hadi tam burs yada devlet olsa tamam da neyse.

Benim de hayatim var gidemem falan diyosun da 30 yasinda hala adamdan gelen parayla okula gidiyosun. Bi zahmet zaman ayirip adamin dedigini de yap.

Hem parasini alim hem de hic bi isini yapmiyim diyosan ya parani kazanacaksin tum gorusmeni kesiceksin yada bi isini de hallet yani adamin.

Ha dersenki eve kadin atmaya calisti falan o zaman yine herkesin dedigi gibi keni parani kazanip rest cekeceksin. Kusurabakma da biraz fanus da yasama durumu var sanki yine. Yok kimse kimseye kufur edemez falan. Ailesiniz abi biraz tolerans gosterin birbirinize. Ben babamin kendi firmasinda calisiyorum beraber is yapiyoruz neler neler oluyor. Sen onu o seni alttan alacak.

30 yaşında babanizdan hala para aliyorsaniz adamın sizinle ilgili endişeleri olması normal. Hiçbir baba mükemmel değil ancak ben burada onu suçlu goremedim. Ikinci üniversiteyi okuyan tek kişi siz değilsiniz hatta ben özel üni.deyim ve yaşım 29 ancak bir yandan full time işim var ve 21 yaşında üniversiteyi bitirmemden bu yana tek kuruş para istemedim. Onlar da teklif etmedi. Hatta onları ziyarete gittiğimde bir kuruş para harcamak izin vermezler. Ama yine de ben karşı çıkarım, hediyeler alırım.

Yani sağlık vb.nedenlerden dolayı okumadiysaniz bilmiyorum ama 30 yasinda bu islere kalkisarak yukarıda da dendiği gibi dünyanın her bir yerindeki babayı çileden çıkartırsınız. Zaten hangi özel üniversite yüzde 50'ye kadar burs vermiyor ki.

Yine de özel üniversite okusaniz da okumasaniz da insanlar sanki anne ve babalarıyla arkadaş olamıyor. Her durumda tartışmalar olacaktı. Fazla bağlandığınız için tartışmalara da fırsat vermişsiniz.

öncelikle iyi niyetle cevap veren @mor bembombom ve @hayat aklini konusacak bir filozof uret saygılar sevgiler şelale.

30 yaşına gelip hala okuduğum için muhtemelen sonraki cevap "nasıl bu zamana kadar çarmıha gerilmeden yaşadın sen?" olacak. o yüzden yaş-okul mevzusunu eleştirenlere istinaden şunu söyleyebilirim; herkesin hayatı sizin gibi belli bi plan doğrultusunda işlemiyor. herkesin ailesi sizin aileniz gibi de değil. yani çok fazla bu konunun üzerinde tartışmaya gerek duymuyorum çünkü asıl problemden sapıyor duyuru.

bir diğer mevzu ise "babadır ne yapsa yeridir. yeri gelir döver yeri gelir sever" düşüncesine ben katılmıyorum. herkes birbirine saygılı olmak durumunda. siz ne kadar saygı gösterirseniz karşılığında o kadar saygı görürsünüz. bunun dışında %25 burslu okumama takılma olmuş. ygs-lys ile dgs ile geçiş yaptım şimdiki üniversiteme ve hukuk okuyorum. öyle dediğiniz oranlarda bursları alabilmek için ya da devlet üniversitelerine yerleşmek için fulle yakın yapmanız lazım. o durumu da böyle açıklayayım.

son olarak da kimseyi kendi hayatınızdan farklı olduğu için ki bu kişinin yaşı, eğitimi, ne bileyim göz renginden tut saç rengine kadar(mecazen) türlü sebeplerden eleştirmeyin. herkesin şartları ve hayat akışı farklı veya herkes sizin kadar zeki de olmayabilir. bunu bi düşünün koca paragrafı okuduktan sonra sadece "30 yaşına gelmiş hala okuyosan az bile yapıyor." derken.

teşekkürler.

Dostum önce görüşlerinizi alayım demişsin. Verdiğin kısıtlı bilgilerden böyle yorumlar çıkar. Eleştiriyi ya da az bilgiyle yorum yapılmasını kabul edemiyorsan hayatında ilgili duyuru açmayacaksin. Boş yere üzülmezsin boylece.

Madem senin hayatın böyle bunu bize değil babana şöyle ne bileyim. Hem duyuru açıp hem de sana katilmayanlara laf atmalar falan hoş değil.

"aradaki %10'luk bağımız da tamamen duygusal malum okulum sürüyor henüz."

duygusal mı, ekonomik olmuyor mu burası?

30 yaşına gelmiş parasını ben veriyorum, benim açtığım eve beni sokmuyor hıyara bak. biz bi kadını eve atamıyoruz herif keyfince yaşıyor. oku oku ne bok olacaksa sanki.

gibi şeyler düşünüyor olabilir baban. o yüzden yaranman mümkün değil. ama yaranamadığın için ya da babanın zihniyeti çarpık olduğu için %100 haklı değilsin. hayat koşullarını bilemem, ama ağzıma sıçan bir ailem var ve henüz lisansı bitirmediğim için deli gibi ekonomik özgürlük bekliyorum. sen ikinci lisansında hayatını idame ettirecek bir iş için kendin çabalamıyorsan babanın da huyuna gidip he deyip geçmen lazım. atom profesörü olacak olabilirsin, gerçekten yoğun akademik çalışıyorsundur eyvallah ama ne yazık ki ekonomik olarak aileye bağımlı olmanın kuralları böyle. paranı veriyorsam dediğimi yapacaksın kazık kadar olmuşsun işine gelmiyorsa kapı orada modundalar. etik değil, hümanik değil, rezalet şeyler!!! ama durum bu. onları değiştiremezsin. senin temel bakım sorumlulukları da ortadan kalkmış, zorunda değil.

yani insanlarla fikir alisverisi istemissin ama sonra "herkesin hayati sizinki gibi degil" diye agizlarina biber surmussun.

bazi bilgileri de es gecmissin, onemli olabilecegini dusunuyorum.

baban yuksek lisansi birakmani neden istiyor de bir hele.

istemedigi alakasiz bir bolum mu? ve ustune lisanstaki derslerini mi etkiliyor okulunu mu uzatiyor? veya hukuk okuyorsun da bu meslegi yapmamayi mi dusunuyorsun? baban sana madem bu yatirimi yapiyorum bu meslegi yapman gerek vs. gibi baski mi yapiyor? nedir yani mesele?

baban okul parani odemeye razi olmus zaten, durup duruken (diger okulun olan) yuksek lisansi birak deyip ustune kufur etmesi pek aklima yatmadi, neden birakmani bu kadar istiyor bu adam? onu yazmamissin. belli ki bunun arkasinda bir is var, aranizda bir seyler gecmis.

ote yandan millete "herkesin hayati sizinki gibi degil" deyip 30 yasimda babam okul parami oduyor demen biraz ironik olmus. burada daha 18 yasina gelmeden ailesi kendisiyle butun ekonomik bagini / destegini kesmis insanlar var. onlara "benim hayatim cok zordu" edebiyati yapman ironik oluyor biraz.

30 yasinda baba destekli ozel universite okumak turkiye'deki insanlarin %99.9'unun ruyasinda bile goremeyecegi bir sey.

baban hakli demiyorum bak, sapittigi cok sey olmus, normalde bu yasta hayatina ne okuyacagina ne edecegine karisamamasi gerekir. evine kadin getirme talepleri falan cok densizce, olmayacak seyler. sana para veriyor diye goz yumacak da degilsin. ama baban sana bu parayi vermek zorunda da degil, yani bunlar bagimsiz seyler. ve bence burada babanin yuksek lisansi neden birakmani istedigi onemli, bunu atlamissin.

@robokot

hayatım zor ya da acıların çocuğuyum edebiyatı yapmıyorum yok :) öyle anlaşıldıysa da ya ben yanlış anlatmış olabilirim ya da yanlış anlaşılmış olabilirim.

şu ana kadar herkesin söylediği şey; "ben okurken aynı zamanda full time bi işte çalışıyordum, sen bi baltaya sap olamamışsın. hatayı kendinde ara" tarzı yorumlar. aynı anda hem lisans hem yüksek lisans okuyorum. iki okulun yanında ki ikisi farklı şehirlerde her ne kadar aralarında 4 saat olsa da bunların yanında full time bırak part time bile çalışma imkanım yok.

gereksiz yorumlara tik atmıyorum o yüzden onlar üzerine konuşmaya gerek yok.

babamın yüksek lisansı istememesinin ardındaki tek sebep hukuk eğitimimi aksatabileceğimi düşünmesi. önünde ardında başka bi şey yaşanmadı ve konuşulmadı. ikisini birden sürdürdüğümde iki okulumu da bitiremeyeceğimi düşünüyor. yoksa başka bi şey yok yani. farklı bi sebebi de yok :)

bunun dışında tekrar ediyorum "hayatım çok zordu böhüüü kimse beni anlamıyor" tarzında düşünmüyorum. sadece fikir alışverişi derken bunları beklemiyordum. hayat insanları belli tercihlere zorlar ve bunları yapmak zorunda kalırsın. benimkiler de bundan ibaret. ki daha öncesinde de 5 senelik bi iş geçmişim var yani orasını yazmamıştım şimdi yeri gelmişken yazayım dedim.

yani 30 yaşına gelmiş hala okuyorsun bi baltaya sap olamamışsın, az bile yapıyor gibi yorumlar acımasızca geliyor.sen çalışırken ben okumuşum bu kadar basit. sen zamanını çalışmaya ayırmışsın ben okumaya ayırmışım. bu konuyu da netleştirdiysek artık daha yapıcı yorumlar gelir diye umuyorum.

>babamın yüksek lisansı istememesinin ardındaki tek sebep hukuk eğitimimi aksatabileceğimi düşünmesi. önünde ardında başka bi şey yaşanmadı ve konuşulmadı. ikisini birden sürdürdüğümde iki okulumu da bitiremeyeceğimi düşünüyor.

tamam ben de bundan bahsediyordum. (babana gore keyfi olan) yuksek lisans egitimin, parali egitimini hic aksatti mi? derslerin nasil?

iki okulun arasinda 4 saat var farkli sehirlerde diyorsun, bu egitimini finanse eden kisi icin bence hakli bir endise konusu. daha once okul biraktin mi mesela? 30 yasina kadarki okul gecmisin okulda basari gecmisin nedir? babanin butun bu parayi bosa verme ihtimalini dusunup streslenmesini hakli kilacak bir gecmisin var mi? su anki okul performansinda endiselenmesini gerektirecek bir durum var mi?

sen bir yetiskin olarak istedigin okulu okuyabilirsin, ama egitimini finanse eden kisinin senden belli bir basari ve adanmislik isteme hakki da var. bunu babanin yaptigi diger densizliklerden bagimsiz olarak diyorum. bu kisi baban da olmayabilir, rastgele bir bagisci da olabilir, bu kisi "ben senin okul masraflarini vs. karsilarim ama 100% bu okula yogunlasmani istiyorum" diyebilir yoksa ben bu parayi vermek istemiyorum diyebilir ve hakkidir. minimum x basari istiyorum yoksa bu parayi vermem diyebilir ve hakkidir. bak "haklidir" demiyorum ama "hakkidir" diyorum. hakli olup olmayacagi duruma gore degisir ama hakki oldugu gercegini degistirmez, pek cok burs boyle calisir mesela, belli bir ortalama tutturmazsan burs kesilir ayni hesap.

yuksek lisansi ne uzerine yapiyorsun? hukuk ile alakali mi? alakasizsa, sen hukuk ile ilgili meslek yapmayacaksan bu parayi bana neden odetiyorsun diyebilir mi? bence der.

son olarak hayat giderlerini kim oduyor? iki okul arasinda farkli sehirlerde mekik dokuyorsun bunun bir masrafi olmali, bunu kim oduyor? (yuksek lisans egitiminin parasiz oldugunu varsayiyorum)

sen bu paraya muhtacsan ve alternatifin yoksa babanla iyi gecineceksin. ya bir sekilde kendini ispatayacaksin basarili olabilecegine dair, ya da o tren coktan kalktiysa bir sekilde uzlasma yoluna gideceksin. hicbiri olmazsa bagini keseceksin kendi yaginla ne kadar kavrulabilirsen o kadar kavrulacaksin.

30 yaşına geldiği halde hala üniversite okuyan insan başlıklarını bol bol yağlayan insanlar, aynı şeyi başka bir insan yazınca "hem bubanın parasını yiyon hem qonuşuyon" gibi sığır yorumlar yapmayı ihmal etmemişler. hangisi doğru peki, "ohumanın yaşşı yoktur" diyen taraf mı "babanın parasını yemeyecektin" diyen taraf mı? aslkdlaskf hadi hepsini geçtim, lisansını da geçtim, yüksek lisans yapıp çalışabilen insan çok azdır, ha becerebileni vardır, beceremeyeni de aşağılamak aptalca.

kaldı ki bu insan sizden bir fikir istemiş, aşağılamaya çalışmak, kendi hayatlarınızdan örnek vererek -gerçekliği tartışılır- karşınızdakinden üstün olduğunuz çabasına girmek, sizden de -üzgünüm- pek bir cacık olamayacağını gösteriyor. eşeklik baki kalmış anlaşılan... duyurunun klasik problemi, soru soran insana, alakasız yerlerden vurmaya çalışmak. hayır, sizin duyurularınıza baksak, çok daha büyük saçmalıklar yaşadığınız anlaşılıyor, hal böyleyken başkasına "akıl verme görünümlü aşağılama"larda bulunmanız acayip lkdlaskdlsf

gelelim yanıtıma...

öncelikle elimizde "paranı ben veriyorum, ne istersem yapacaksın" diyen bir baba yok. millet neresinden ne uydurmuş anlayamadım. evine başka bir kadın getirme olayında siz haklısınız, arkadaş, baba, akraba kim olsa kabul edilmeyecek bir şey. garsoniyer işletmiyorsun neticede.

eğitim konusuna gelirsek, yüksek lisansın ileride cv'nizde nasıl görüneceğini anlatabilirsiniz, iki bölümü bir arada götürebileceğinizin ve ikisinin de sizin yararınıza olacağının garantisini verin derim. karşılıklı bir konuşmada, sinirlerinize hakim olarak, mantık çerçevesinde anlatmanız gerekiyor. telefonla melefonla yürütemezsiniz bu konuşmayı.

@robokot

aksine derslerim çok iyi ve bi önceki lisansımı da iyi derecede bitirdim. sadece sonradan uyuşmadığımı fark ettim bölümle yani o bölümün doğrultusunda bi iş yapmayı istemedim. okulu bırakmadım hiç. dediğim gibi derslerim de iyi.

şu an ki performansımda endişelenecek bi durum yok aksine dediğim gibi ortlamam 3.45 bu sene fakat bu sene yarım dönem dondurmak zorunda kaldım yüksek lisansımı, lisansta devamsızlık şartı olduğundan bundan sonraki senelerde devamsızlık kuralı da yok.

şu ana kadar istediği başarıyı veriyorum. aynı zamanda yüksek lisans üzerinden kyk alıyorum ve ondan maddi olarak çok ekstrem ihtiyaçlrım haricinde para da istemiyorum. kendi kendime geçiniyorum ama öyle ama böyle.

doğrudur hakkı var buna zaten ben sesimi çıkartmıyorum. yani ben de para versem birini finanse etsem belli bi başarı oranı isterim dediğin gibi burs durumlarında da öyledir genel geçer kural. ben de bunun garantisini veriyorum her iki okulumda da aksama olmayacak şekilde devam edeceğim diyorum ama yok asla katta kabul etmiyor. bunun yanında smmm staj başlatma sınavına girmek istedim ona da karşı çıktı. varsa hukuk yoksa hukuk. bunu bitir ne okursan oku diyor da yani yüksek lisansı en fazla 1 dönem daha dondurabilirim sonra devam etmem gerek. böyle bi açmazın içindeyim kısaca.

@nice tnetennba +1

çok güzel açıklamışsın altına imzamı atıyorum. benim sorduğum ya da yardıma ihtiyaç duyduğum konu a konusu iken ğ'nin şapkasını tartışıyoruz neden var ya da neden bu zamana kadar kullandık böyle diye :) anlam veremiyorum insanlara ama yapacak bi şey yok bununla ilgili.

evet şu ana kadar telefonla görüştük sadece. haklı olabilirsin. yüz yüze konuşmak daha iyi olabilir her ne kadar zor olsa da denemekte fayda var.

tamam o zaman basari tarihin iyiyse, okulunda da basariliysan babanin korkmasi gereken bir sey yok herhalde. belki cevresindeki kisilerin gazina geliyordur.

garanti ver babana de ki boyle boyle, okulu uzatmayacagim, su kadar da bir basari gosterecegime inaniyorum ondan suphen olmasin, eger sozumu tutmazsam da calisir butun bu parani geri oderim suphen olmasin de. atiyorum bunu baska bir anlasma da olabilir. arada mesela notlarini ortalamani falan da bilsin mesela gerekirse, haber ver.

yuksek lisans onun icin ekstra maddi yuk de degilmis.o zaman aklima yuksek lisans da yapmani engellemesi icin mantikli bir sebep gelmiyor universitede basari korkusu disinda. o konuda icini rahatlatirsan uygun bir dille o da daha sicak yaklasacaktir diye dusunuyorum.

Yorumları okudukça umutsuzluğa kapıldım. Herkes ilk lisans okuduğu bölümünden sonra hemen para kazanmak zorunda mı? Daha fazla okumak istemek, başka bir lisans bölümüne karar vermek taktir edilmesi gerekirken aşşağlanması bana çok saçma geldi. Parasını ödüyor adam ne diyorsa yapacaksın mantığı nedir? Oğlu daha mutlu olsun daha iyi bir geleceğe sahip olsun diye para veriyorsa ne dese haklı mıdır? Babanız dünyanın en kötü insanıdır diyemem aranızda geçen mevzulara yorum yapamıcam. Birine para vermek ne büyük mevzuymuş. Biri ona ekonomik yönden yardım ediyor diye yardım ettiği kişinin hiç bir saygıyı haketmediği 30 yaşında yanlış bir hayat yaşadığı yorumu nasıl yapılabiliyor anlamıyorum.

ayrıl

Evlenince ne olacak? Ya hayal ettiğin gibi değilse? Bu sefer de ayrılmak için mi sabırsızlanacaksın? Karşı taraf evliliğe hazır değilse lütfen zorlama. Ben kulaklarımı kapattım illa evlenmek istiyorum dersen de ayrıl, evliliğe çok hazır adaylar bul seçim yap derim.

@paudi güzel söylemiş.

çocuk senden küçük ayrıca da hala stajyer ve ailesi ile yaşıyor muhtemelen mezun olalı daha 2 sene falan olmuştur.

ailesinin yanında yaşayan stajyer bi avukatın çok da durumunun olduğunu zannetmiyorum. ayrıca da zaten çok az sıklıklarla görüşüyormuşsunuz. sürekli bunu dile getirirsen ilerleyen zamanlarda kapının önüne koyulabilirsin en azından ilişkinin 1.5 seneyi dolmasını bekle. ondan sonra tekrardan ağzını ararsın.

olmayacak gibiyse de ayrılmanı tavsiye ederim çünkü çocuk daha 24 yaşında küçük yani sen ise 1-2 sene sonra 28 olacaksın az buz değil neredeyse 30a yakın. evlilik hayalin varsa bunu belirt en azından bi nişan yapılsın.

Tabii ki evlilik hayalim var. Bunu neden 1,5 sene dolduğunda belirtmem gerekiyor anlamadım @buiret?

9 aylık zaman çok az bence ilişkide. 1.5 tam kararı oluyor genelde. ne tam 2 ne tam 1 tam kararında. genelde insanlar 2 sene sonrasını daha makul buluyorlar bu tarz şeylerde. benim görüşüm o.

Fark etmiyor demelerinin hastasıyım madem farketmiyor evlensin o zaman ardından para vs sebep buluyor.
Sista bunun mazereti bitmez. Çocuk eğleme hiç gerek yok en güzel zamanların.
4 saat mesefeden bu kadar az görüşüyorsanız sorun vardır. Aile maile hala kendi birey olamamış. Sen buna öğretirsin ama o olduğunda ona saygın da bitmiş olur. Ayrıl o yüzden

9 aylık ilişkide ve henüz bu yaşta nasıl yakın zamanda evlenmeyi düşünsün ki sevgiliniz? Bana çok mantıksız geldi ama farklı bir çevreden geliyorsunuz sanırım.

Doğru orantıyla 9 ayda birbirinizi 30 gün görmemişsiniz, birbirinizden uzakta yaşıyorsunuz. Bu durumda onun dedikleri değil sizin düşündükleriniz biraz garip geliyor kulağa. Sanırım etrafınızdaki insanlar bu sıralar evleniyor diye garip bir buhran yaşıyorsunuz.
Mutlu olmanız dileğiyle.

çocuğun maddi durumu ve ekonomik bağımsızlığı kötü durumda. şu anda evlenmeyi isteyerek onu daraltıyor olabilirsin. seninle evlenmek istemediğinden değil, kendini rahat hissetmediğinden evlenmek istemiyor bence. çalışmadığı ve ailesiyle kaldığı bir durumda bunu düşünmek istemiyordur. tabi çalışmadan, hatta yüzbinlerce lira kredi borcu olurken evlenenler de var. seninki bu kategoride değil ama.

edit: "En iyi ihtimalle 1,5-2 ayda 2-3 gün görüşebiliyoruz." burası çok feciymiş. ben ingilizce pratiği yaptığım yabancı arkadaşımla sizin sevgilinizle yaptığınız görüşmeden daha çok görüşüyorum :)

sen büyüksün ama çocukça davranan da sensin.

beklentilerinden vazgeçmen gerek. beklentilerinin ne olduğundan bağımsız olarak. vazgeçmek de doğru kelime değil aslında. hayatını mahveden şeyler beklentilerinin gerçekleşmemesi ve işin diğer bi yanı da beklentilerin gerçekleştiğinde bi boşluğa düşmen çok olası. çikolata isteyip de annesi hayır deyince ağlayıp sızlayan 3-5 yaşındaki çocuğun 26 yaşındaki halisin.

uzatmaya gerek yok. net şekilde haksız olan sensin.

2 ayda bir görüşme ile o ilişki sittin sene ilerlemez. onun dışında adam daha stajyer ve 24 yaşında, söylediklerinde haklı yani. kaldı ki tüm şartlar oturmuş da olsa yine de evlenmek istemeyebilir belki 35ini bekleyecek.

yani bence ayrıl. evlilik muhabbetinden bağımsız olarak uzak mesafe olduğu için ayrıl.

adam kendince haklı, sen de kendince haklısın. seviyorsan sabredecek hayattaki beklentilerini erteleyecek, onun iş bulmasını falan bekleyeceksin ki hayatlarınızı eşit koşullarda birleştirebilesiniz; ya da ben niye kendimi bu kadar gereyim kasayım diyorsan da bitireceksiniz. mevcut gidişattan memnun değilsin ama adamın da elinden fazlası gelemeyeceği için bir şey yapmıyor demek ki. senin gibi dert edinip dövündüğünü mü görmek istiyorsun? e bir şey yapamaz ki, işi yok hala, napsın yani niye söylensin durum üstüne?

beklentileriniz ertelenemeyecek gibiyse ve sizi strese sokuyorsa çevrenizde gördüğünüz şeyler, ne onu ne kendinizi gerin ayrılın. ama seviyorsanız, "yok ben pasif agresif öfke biriktirmem beklerim canım üstesinden gelirim, o da eşek değil iş bulunca bir ilerleme olur elbet" diyorsanız da size bu negatif hisleri hissettiren şeylerden aklınızı kaçıracak oyalanma yollarına bakın. evlilik kavramının sizdeki karşılığını sorgulayın. ilişki mi, o adamı mı istiyorsunuz toplumsal statünüz mü? mesela bu duyuruda mesleklerinizin içeriğinin çok bir önemi yok ama belirtiyorsunuz, bu sizin için önemli bir detay. ortak iş yapabilme ihtimalini mi düşünüyorsunuz, ya da adamın iş bulmasına yardımcı olmak?

ne bileyim ya çözüm odaklı davranın işte. adam da üzülmüyor dert etmiyor diye sinir olmayın.

malesef ayrılmanız gerekiyor.

Grup mesajlarini temizledim de.

Grupta tartışmalı bi konu vardı de

Yalana başvurmak yerine kendisine bunu açıklasan daha iyi olmaz mı? Kırılır belki ama yalan söylemiş olmazsın.

Isle alakali gruplar var :D de. illa ki vardir zaten.

senin online olduğunu gördüğüne göre demek ki o da online dı ve yazmadı, "madem konuşmak istiyorsun sen niye yazmadın keje?" diyebilirsin.

seni sallamadım, sıkıntın derdin de umrumda değil de

Aslında yalan söylemesen daha iyi ama sana çok ihtiyacı olan bir anıysa daha da içerleyebilir. Bu durumda "Webde acmistim oyle acik kalmis diye salla +1" mesela ben benzer bir durumda karşı tarafa sormadan kendime bunu söyleyip kendi kendimi sallamayı tercih ediyorum. Kalpte kırılacak yer kalmadı çünkü.

webde açıkmış +1

ben bunu cidden yaşayan biriyim, evde telefonu bir yere fırlatıp unutuyorum bilgisayarda webde açık hep ve ekran başından kalkıp geziniyorum ama hala online görünüyorum. şükür ki hayatımda bunun tribini yapacak birileri yok.

ne alaka ya. whatsapp'a her girdiğinde niye kız arkadaşına bir şey yazmak zorundasın böyle bir saçmalık mı var? bir şey demişti de ona mı cevap vermedin?

izinsiz olacağından için bir şikayete bakar. sana gıcık olan biri, kremin işe yaramadığı biri şikayet ederse?

tibbi malzeme sattigin icin, telefon kilifi satar gibi satamazsin. saglik bakanligindan izninin olmasi lazim. acemi'nin dedigi gibi ya tanidik bi eczaci bulup onunla ortak olarak yapmalisin bu isi, yada sirketlerle konusmalisin.

bana yolla kanke

Aman ya sen bunların dediģine ne bakan. Adam gümüş suyu üretip satıyor. Kimseden izin aldığı da yok. Bir sürü de müşterisi var.

Bir eczacı ile konuşacağım arkadaşlar tavsiyeleriniz için teşekkürler.

Ben denerim azcık :( ama rozam da var aynı zamanda :(

buraya yazıp ve özel mesaj atıp denemek isteyen arkadaşlar var. şuan aydın'dayım tatil sebebiyle. bayram sonrası istanbul'a geçeceğim işler güçler başlayacak yine o zaman uygun bir yer bulup buluşup denetebilirim. herkese sonsuz teşekkürler yeniden! :)

benim facebook'tan dogal icerikli bakim urunleri aldigim bir sayfa var. yag karisimlarindan nemlendirici, tonik, sac yagi, leke azaltici, aktar spreyi falan satiyorlar. onlara bazen seboreik dermatit de uretsenize diye talep geldiginde olmaz, o tedavi edici urun, o yuzden yapamayiz, iznimiz yok diyorlar.

Bir kozmetik firmasiyla görüsüp, üretim, izin islerini onlara hallettirip ürünle ilgili ortaklik gibi birsey önerebilirsin.

Eskiden bir kozmetik firmasinda calismistim, istersen özelden de yazisabiliriz.

Bende de var bu illet. Denemek isteri. :)

ahmet nezihi pekcan, yapma ilaç konusunda üstat bir eczacı kendisi, konya'da. ama seminerlerle onunla bununla falan epey şehir geziyor. kendisiyle iletişime geçin, formülün tamamını vermeyin ama fikir alışverişinde bulunun. ülkenin her yerine hazırladığı karışımları gönderiyor, birlikte iş yapabilirsiniz bu formül için.

abi niye şevk kırıyorsunuz, yerli ilk ilacımız ankaferd bloodstopper bu şekilde bulunmuştur. ben bir formül uyguluyorum faydalı oluyor bunu inceleyin diye hacettepeye götüren vatandaş sayesinde. milyon dolarlık lablardaki çalışmaya neden öncü olmasın? etnobotanik dediğimiz alan halktan az mı bilgelik topladı sanıyorsunuz?

aldırma sen kardeşim, konuş birileriyle.

Sanırım ikibinlerin başında ortaya çıktı.

Bir sözcük dile bir defa yerleştiyse yapacak bir şey yok. Kabullenmek gerekiyor. Dil yaşayan bir şey. Haliyle aynen sözcüğünü sık kullanan insanlar hakkında bir çıkarım yapmak da manasızlaşıyor.

Şimdiki gençler de sürekli "sıkıntı yok, sıkıntı yok" diyerek dolaşıyor.

bana da çok itici ve varoşça geliyor. evet veya katılıyorum demek bu kadar zor olmamalı.

@mandalina kokusu,
Yaşım 40'ı geçti, ben hiç aynen sözcüğünü insanların ota b.ka böyle pervasızca kullandığını duymadım son birkaç yıla kadar. Birisine birşeyler anlatıyorsun, her cümle bitiminde aynen, aynen, aaaaayneen deyip duruyor. Eskiden evet, evet, çok haklısın, valla öyle gibi şeyler denirdi. Aynen aynen aynen valla gına geldi artık.

Demek istediğini anladım aslında ama "oha falan oldum" tarzi ifadeler gibi belli bir ortaya çıkışı yok. Arapça kökenli bir sözcük, hep vardı ama Türkçedeki "sivrilişi" ne zamana denk gelir bilmiyorum. Buradaki sorun da kelime değil zaten. Aynen yerine başka kelime de kullanılsa, karşınızdaki kişinin sizin soylediklerinize antitez çıkaramamasi veya soylediklerinize katılsa da üstüne bilgi ekleyip cevaplamamasi ve hee hee deyip geçmesi asıl sorun, can sıkıcı meseledir.

aynı şeyi "asla" için merak ediyorum. normal anlamında kullanımı değil ama. yani bunu daha çok niyet belirten veya geçmişe yönelik tamamlanmış süreçler için kullanırdık şu anda şimdiki zaman kipiyle çok kullanılıyor. "fotoğrafta asla güzel çıkmıyorum" gibi. bilmiyorum bi benim mi gözüme battı ama kullanımı arttı sanki

Bizim üniversitedeki Türkçe hocamız buna şiddetle karşı çıkardı. "Ayn" kelimesi Arapça'da "göz" anlamına gelir ve "-en" eki de zarf yapan bir ektir; dolayısıyla, "-en" ekiyle zarf olur. Yani, Türkçe'deki kullanımı da aslında hatalıdır. Aynen demek, "gözümle" gibi bir anlama gelmektedir ve sadece "aynen" demek eksik/hatalı kullanım oluyor. Örn: Karşınızdakinin sorusuna, cevap olarak "ilaveten" deyip bırakmak gibi bir şey. İlaveten ne?

2010-2011 gibi yaygınlaşmıştı ama nereden geldi hatırlamıyorum. Dizi veya film olabilir.

Anlatabildim sanıyorum.

(bkz: hilmi cem)

kazak, özbek vs olmasın? korece mi konuşuyorlar?

@cedex
Doğru söyledin kazak ve özbekte olabilir ama öyle olsa bile kim bu insanlar? Niye dolaşıyorlar?

Dogru soyluyorsun. Ben de Istanbul'da gezinen 15 milyon insan goruyorum. Acaba Turkler mi?

@Traveller

Gördüğüm insanlar yabancı, türk vatandaşı değiller.

Ogrenciler aslinda ama belki mezun falan olup kalmislardir desem de diyemem cunku onlar geri donuyorlar ulkelerine ve ayrica misyonerlik yapiyorlar burada ogrenciyken. Koreli olmama ihtimalleri var ama olabilirler de.

Ogrenci olmadiklarina emin misin?

Yahu içlerinde koca koca adamlar da var, öğrenci olma ihtimalleri yok. Hiç mi Ankara'da denk gelmediniz?

Denk geldim de onlarin da koreli olmadiklari cok barizdi

Demirtepe, Tandoğan tarafında parklarda gördükleriniz Koreli misyonerler genelde. Onun dışında Ankara, Türk dünyasından en çok öğrencinin olduğu şehir.

Istanbul'da cok var bazi semtlerde. Ozbek falan onlar.

Yorumlardan anlaşıldığı üzere işleri falan yok sanırım volta atmaya gelmişler.

Her cekigi koreli sanmayarak baslayabilirsin kanka.

istanbul'da aynısını düşündüm geçen gün. 5er kişi falan parça parça gördüm ama turistik bir semt değil kesinlikle, beylikdüzünden hallice.

bayilirim sesine. cok guzel bir enstruman bence. baslangic icin kiz ney onerilir. benim var, internetten almistim. fiyati oyle ucuk degil. kurs icin de yarim donem ismek'e gittim. baslamak icin cesarete gerek yok, istek yeterli. devam etmek icin de discipline ve sabra ihtiyac var sadece. bir sure ses cikaramayabilirsiniz cunku. bakimi icin de yag ve bir boruya ihtiyac var sadece.

Denedim. Çok denedim. Beceremedim.

Kudsi Erguner'in mensup olduğu ekol neyi daha kavalımsı sound ve tekniklerle icra ediyor. Niyazi Sayın'ın mensubu olduğu ekol ise daha "ezilen" sesler şeklinde tanınmlayabileceğim bir soundla; tabiri caizse neyi başka üflemelilerin tonuna yaklaştırmak yerine kendine özgü bir lezzetle icra ediyor.

Ney başlangıç için çok fazla masraf isteyen bir enstruman değil. Denemekten bir zarar gelmez. Ancak şunu unutmayın, gitar gibi gelişkin enstrumanlar bile bir ömür vakfetmeyi gerektirirken(pop gitar metdou gitaristlerini dahil etmiyorum buna), ney gibi oldukça primitif bir enstruman için ciddi sabır, azim gerekiyor. Yeri gelecek saçınızı başınızı yolacaksınız yani.

Diğer taraftan ney, arkasında müziği aşan, bütünsel bir kültürü ve yaklaşımı da beraberinde getiren bir enstruman. İçinde yitip gidebileceğiniz bir dünya.

Ney çeşitlerine gelirsek; kız, şah, davud, süpürde, mansur gibi isimlerle anılan çeşitli boy ve düzenlerde neyler bulunmaktadır. Bunlar farklı boylarda ve dolayısıyla farklı akordlarda olurlar. Neyle ciddi uğraşırsanız zamanla, her çeşit neyden elinizde en az bir adet birikecektir. Örneğin mızıka da böyledir. Bu sazların akordları sabit olduğu için aynı enstruman farklı seslere çekilemez. Dolayısıyla başka seslere ihtiyaç duyunca başka enstrumana geçilir. Çalacağınız esere, eşlik edeceğiniz sazların düzenine göre ney tercih edersiniz.

Hangi enstruman olursa olsun, o yolda ilerlemenin anahtarı kararlılık. Her türlü moral bozukluğuna, hüsrana göğüs gerip yine de o aleti elinize alıp uğraşmaya devam ederseniz oluyor. Başka türlü olmuyor.

Kesinlikle denemeniz gereken bir enstrüman. Bazıları çok yetenekli oluyor. İlk denemede ses çıkaran tanıdıklarım var.

kız ney alarak başlamıştım. birkaç denemeden sonra ses çıkarabilmiştim. ama benim bırakma sebebim parmaklarımın kısa oluşundan delikleri tam kapatamamam. kramp girip kasılıp kalıyordum neredeyse. sonra da hevesim kaçtı bıraktım. ama çok huzur verici bir enstrumandır. becerebilirsen ne mutlu.

Türlerini bilmiyorum ama dinlemeyi çok severim. Bayağıdır dinlemiyorum.

Kendi neyini yapmak en güzeli. Canından bir parça gibi oluyormuş. Çok istediğim bir şey bu.

canlı dinleyince çok üzüyor beni ama kayıttan açıp dinlemem. 3 sene çaldım, kız neyle başladım mansurdayken bıraktım. parmak da zamanla esner, ciğer de açılır. hevesiniz varsa hiç durmayın. neyiniz de zamanla nefesinizle yanacak daha çok keyif alacaksınız. ama 200-300 dolaylarındaydı kaliteli bir ney benim zamanımda. hatay civarındaki kamışlardan, güzel olanlar. yine de benim neyim dandik unkapanı neyiydi detone oluyordu ona rağmen hevesle ilerlemiştim, anlamıyordum başta.

hava, su, gıda, sağlık, sevgi... en çok da sevgi...

mutluluğa.

ihtiyaç: giderildiğinde haz veren; giderilmediğinde elem, keder ve acılara yol açan istekler bütünüdür.

bu tanımlamaya göre, mutluluk tek başına yeterli geliyor. Zaten diğerleri de mutluluğa ulaşmak için gereken araçlar.

Azalmaya ve sürdürülebilir yaşamaya. Yoksa yakın zamanda dramatik biçimde bir çoğu yok olacak.

Umuda

maslow'un piramidindeki şeyler malum. ama en önemlisi huzur bence.

cinsel segs

küvette seks

önce saygıya.

saygı, anlayış, sevgi

üretmek. insan olduğunu hissedebilecek eylemlerle haşır neşir olmak. insan olduğunu hissettirecek insani ilişkiler kurmak. biraz da ego tatmini.

Ortalama insanın en çok eğlenmeye ve uyuşturulmaya ihtiyacı var. En büyük emek ve zamanı bunun için harcıyorlar.
İdeal şartlarda en çok kişilik sahibi olmaya ve üretmeye ihtiyacımız var.

insanoğlunun bence öncelikle sevilmeye ve sevmeye, güvenmeye ve güvenilmeye, saygıya, adalete ihtiyacı var. diğer tüm ihtiyaçlar sonrasında kendiliğinden karşılanır teker teker.

inanmaya

umit

benim her şeye siyasetin katılmadığı ve siyasetin her şeye katılmadığı, kutuplaşmamış bir topluma ihtiyacım var. sonra gerisi gelir diye düşünüyorum.

sarılmaya.

Amonyak.

tuz diyolla
www.si.com

amonyak tuzu. NFL'de çok yoğun olarak kullanılıyor.

amonyak iğrenç kokuyor, burun deliklerine aniden iki çubuk sokmuşsun gibi hissettiriyor. neden onu kokluyorlar?

Stimulan özelliği var.

www.espn.com

şöyle anlatmışlar.

Pure beauty cc krem var 30 faktorlu. Ivory tonunu deneyebilirsiniz ben de oksitlenme falan yapmadı.

Selam, gecen gun bir arkadasimla yuz yikama jelimi paylasmam sonucu kendisi renkli nemlendiricisini kullanmami teklif etti. Denedim, bayagi basarili buldum.

Urun galiba suydu: www.bioderma.com.tr

30 faktörden sonrası bir anlam ifade etmiyor, la roche bioderma gibi markaların ürünlerin arasında fondötenli olanlar vardı, kullananlar memnundu genelde. biodermanın turuncu duran bi tanesi var ama durmayanı da var, dikkatli almak lazım.

Öyleyim allah kahretsin

değilim, arayıştayım.

Gözüme kestirdiğime yapışanlardanım.

oyleyim, geldi buldu sagolsun :)

evet. daha doğrusu hayatın akışı içerisinde karşılaşmayı sevenlerdenim. bugüne kadar kimseye internetten, tanışmak için yazmadım mesela.

kaçıncı sıçrayıştan sıçışa geçeceğiz bilemiyorum, oraya kadar evet.

Evet. Sonuna kadar. Bir şeyler için uğraşmak dna’mda yok. Hayatın her alanında böyleyim. Keşke böyle olmasaydım ama. Tuttuğunu koparan, hırslı biri olsaydım şu an her şey çok daha farklı olurdu benim için.

Babadan zengin degilsen calismak gerekiyor pnp. hayat kisa modundayim.

Evet, sonuna kadar.

yok değilim ama aktif arayış içerisine de girmem. nasıl desem kendime yatırım yapmaya, gözümü açık tutmaya, kendimi dışa kapatmamaya çalışırım. "o bulsun" da demem, "dur lan bulayım" da demem. ortada bir yerde.

gelip seni bulmuyor mudur. biraz caba sarf etmek de gerekiyor, onu anladim. olacak bir sekilde, umutluyum.

Asla değilim. Kendimle övünebileceğim ender konulardan biri. Tuttuğunu her zaman koparabilen biri değilim. Ramak kala kaçmışsa da bunu kayıp olarak görmem. İstediğime sahip olabileceğimi, bunun için yeterli olduğumu kendime kanıtlayabilmek o şeye sahip olmaktan daha kıymetli benim için.

ara ara öyle oluyorum.uğraşmak da bi yere kadar.

Gelsin bulsun bi zahmet. :)

değilim.

birisi beni bulsun diye hareketsiz kalanlardan değilim ve işin öteki yanında da birisini bulayım diye hareket edenlerden de değilim.

bir ara uğraştım durdum. sikerler dedim bıraktım. sonra birisi beni buldu. 1.5 sene kadar birlikte olduk. ayrıldık.

olay aranıp bırakmakta.

karılar öyle

Öyleyim.

@rakicandir +1

Pardon ben konuyu biraz yanlış anlamışım :) biri de çıkıp dememiş ki aga sen ne anlatıyon

Bende öyle, ne arıyorum ne aranıyorum :/

evet

Öyle acizlerden değilim

eöö doktor değilim ama modiodal dedigin gibi tam tersi etki...

Acaba adam sana şaka falan mı yapmak istedi?

Tam tersi. Sabah kalkınca al böylece gün boyu uyanık kalırsın akşam gider yatarsın demiş olabilir mi? Reçete elle mi yazılı? Sabah hastaneyi ara, doktoru isteyip ona sor durumu. Bir yerde yanlışlık var.

teyit ettirmenizde fayda var. doktor değilim, eczacılık öğrencisiyim. stajımda bu ilacı kullanan kimsenin bu şekilde kullandığını görmedim.

muhtemelen yanlış reçete. ama buradan hekim arkadaşımın yanlış anamnez aldığını ima etmek istemiyorum. yanlış anlaşılma oldu muhtemelen. gerekirse tekrardan aynı psikiyatriste gidip "hocam ben uyuyamyorum diye geldim siz bana modafinil yazmışsınız, emin olamadım başlamak konusunda diye" söyleyin.

çünkü bu ilaç narkolepsi için kullanılan bir ila.

açık açık anlatmıştım aslında. hatta kendi tavsiyesi de; bu ilaçtan uyumadan önce bir tane al esneyince hemen yat olmuştu. sabah arayayım bari, zaten bugün de uyuyamayacağım sanırım.

muhtemelen sizi gun boyu uyanık tutup gece de uykunuz geldiğiniz an yatırarak uyku hijyeninizi sağlamaya çalışıyor.

bir narkolepsi hastasıve ilacı kullanmış biri olarak sadece tahmindir.

doktorunuza danışın.

reçete yanlış değil modiodal uyumadan hemen önce alındığında uykuyu hafifletici ve uyanmayı kolaylaştırıcı özelliğe de sahip.

ama uyku saatinden 2 saat önce alırsan ve uyumaya direnirsen evet tam tersi o geceyi ayakta geçirebilirsin. bu yüzden iyice uykun geldiğinde uyumadan hemen önce içmelisin.

bilgiler için teşekkürler arkadaşlar, sabah doktoru arayıp konuşacağım. bu arada son 36 saatte sadece2 saat uyuyabilmiş biri olarak ilacı 22.30 civarı içtim ve esneyerek yatağa gittim. 2 saat sonra çenemde titremeler ve diş gıcırtmalar başladı, yaklaşık 3 saat sürdü. şimdi ise hiç uykum yok.

Bekara karı boşamak kolay minvalinden akıl verecekler olacaktır.

Peşinen söyleyeyim, yapma. En azından ekonomik bağımsızlığını kazanana, kalıcı bir evin olana kadar ailenle ters düşme. Hayırlısı neyse o olsun de geç. Ne kadar zor olduğunu tahmin edemiyorum böyle bir şeyi yaşamadığım için; ama en fazla birkaç ay daha dayanacaksın ve şu seçim gündemi tamamen bitecek. Birkaç ay için babanla 20 yıl küs kalmaya, onun nazını, işkencesini çekmeye değer mi?

Haddimi aşmak istemem; ama zaten bu kesim insanların genel davranışı bu şekilde. Kendileri gibi olmayana tahammülleri yok. Hani sadece kayıtsız kalmak da değil, onu yok etmek istiyorlar. O yüzden olayları alevlendirmemekte fayda var bence.

Önce evden ayril sonra ne istiyorsan yap. Şu an için idare etmen daha mantıklı.

Soyleyeceksen hak verecegi bir damari bulabilirsin. "Denge lazim", "artik yoruldular", "baskan reis ama parti xyz", "ekonomi kotu" gibi ona yakin gelebilecek basit bir sey. Anahtar nokta kendine guven. Cekinerek soylersen daha cok ustune gelir. Son olarak aile faciasi cikarmana gerek yok. Kolay gelsin.

2 paralık siyasetçiler için evinin huzurunu bozmaya değer mi kardeşim? Bak evinin diyorum, sadece kendi huzurun değil evinin huzuru bozulacak o salak tartışmalar yüzünden. Bencil olma.
Sen büyüdükçe zaten şekilleneceksin ve insanlar seni konuşmalarından tartıp anlayacaklar. Mantıklı bi insan, aile "reisi" öyle dedi diye herkesin o partiye oy verdiğini düşünmez zaten. Bireyleri teker teker değerlendirir mantıklı insanlar.
Sen sessiz kal, boşver. Ben siyasi kimliğimi üniversite bitene kadar kaçamak cevaplarla gizledim. O aşamada herkes sessiz kalmamdan, olayları(siyasi olmayan olaylar dahil) yorumlayış şeklimden benim ne tarz düşündüğümü anladılar. Problem oldu mu? Hayır. Kimsenin huzurunu bozmadım, kimsenin kalbi kırılmadı, annemin tansiyonunu da yükseltmedim ve huzurluyum.
Yaşın genç, bekleyeceksin, sabredeceksin seni sayacakları yaşa ve itibara sahip olana kadar.

Bunun korkak davranmakla alakasi olmamasi lazim.babanin kime ne soyleyecegini de onemi yok.aoylesede kime ne.evet evet haklisin baba sen cok yasa de istedigin yere at oyunu.su an size hukmedebildigi icin istedigini yapmaya zorluyor,ekonomik ozgurlugunu kazanana kadar sabretmeni oneririm.

@megalomaniac
Haklısınız ama mevzu zaten siyasetçiler değil. Düşüncemi saklamak zorunda kalmak sinirimi bozuyor. Geçen sene bana hain dediği zaman yaşadığım şoku halen unutamadım.

ya Allah aşkına kıçıkırık bir siyaset meselesi için anne babayı kaybetmeye değer mi? hee akp'ye verdim de gitsin, öteki türlü babanı kaybedeceğini, iyi ihtimalle aranızın açılacağını söylüyorsun. tüm samimiyetimle söylüyorum akp'si de aynı chp'si mhp'si de, ortada babanı karşına alacağın bir dava yok emin olabilirsin.

baban da bizim milletin %80'i gibi fena halde doldurulmuş işte. sağlıklı düşünemiyor olabilir, he deyip geçmek bi şey kaybettirmez sana. yine istediğin partiye ver oyunu, ama git, milli iradeye sahip çıktım baba büyük oyunu bozdum de, siyasilerin ülkeye kattığı bi şey yok, bari baban mutlu olsun gözleri parlasın.

korkakça değil akıllıca davranmış olursun bu şekilde.

hayatta herkese gider yapamazsın. bazı şeyleri alttan almak, politik dsvranmak gerekiyor. senin durumuna da korkaklık diyemeyiz. sen şu an durum itibariyle avantajlı konumda değilsin. o yüzden politik davran. bu korkaklık olmaz. he he, de senin dediğine oy veeceğim de sonra git istediğine ver oyunu. kafaya takılacak konu değil, salla.

Neill +1

hayatta kimi insanlar vardır bunlara laf anlatmak zordur. zihinlerinin önüne bir set çekmişlerdir sen ne dersen de en bir gerçek doğru onlarınkidir. abi tavsiyesi böyle insanlarla tartışma sakın. he de, tamam sensin de geç. zaten seni burada rahatsız eden şey birey olarak kendini ifade edememen. acelesi yok. ekonomik özgürlüğünü eline al ondan sonra ben buyum de. hiç bir şey kaybetmezsin. babanın davranışlarına da gül geç, çocukça davranıyor çünkü. sen olgun olan taraf ol.

playing star again + 1
Seni evden atması sorun değil de, anneni üzecekse bu yüzden söyleme. Sadece ortalığı karıştırıp, onu başını yakıp gitmiş olacaksın.

Annene kızmasa “İstediğini yap” tarafına geçerdim de, şu haliyle bencillik olur.

Aynı benim aile ortamı, benim eski sorunlar. Ben yavaş yavaş aşar oldum. Çok iyi anlıyorum seni. İnsan belli bir yaştan sonra kendi kimliğini yaşayabilmeli.
Öncelikle alevli tartışmalara , düşüncemi söyleyeceğim diye ateşli konuşmalara hiç girme. Baştan kötü olur. Siyasi muhabbet açıldığında yorum yapma. Ne rte’ciymiş gibi görün, kendini rahatsız et ne de muhalifliğini belli edip aileni karşına al. Aşama aşama hep bunlar.

İleride akp’ye oy veren biri olarak anılmak istemiyorum yazmışsın, çok doğru. Dediğim gibi kademe kademe, samimi olduğun akrabalarına, ortamda muhalif olduğunu çıtlatabilirsin, bizimkilere söyleyemiyorum üzülmesinler diye falan dersin. Zamanla bu hareketlerinden baban da şüphelenir, muhalif olduğunu düşünmeye başlar. Fakat sen açık açık tartışmaya da girmediğin için olay alevlenmez, bir şey diyemez.

Bende mesela ablamlar, birçok yakın akraba biliyor görüşümü. Babamla tartışmasak da biliyor artık, bildiğini biliyorum. Alıştı. Annem çok sorun eder, onunla da açık açık tartışmaya girmiyorum, hissediyor zaten bir yerden sonra, anlıyor o taraklarda bezim olmadığını.

Yani diyeceğim o ki, ne eğil ne de hararetli tartışmalara gir. Birkaç seçime kalmadan rayına girer.

Cesur ol, içten içe sana daha saygın yaklaşacaktır. Seni kazanmaya çalışacaktır. Daha kötü davranacağını falan sanmıyorum. Bilincinde de bir kırılma yaşatacaksın ona.

Anneni üzmeye degmez... kim ne isterse dusunsun...

Benim babam da böyle. Kardeşine küsmesi, biz hata yaptığımızda hep anneme yüklenmesi falan çok benzer karakterler olduğunu düşünüyorum. Babamın bu huyları yüzünden onunla asla bu konulara girmedim. O anlattı durdu, çoğuna cevap bile vermedim. Çünkü ne onu ikna edebilirim ne de o benim söylediklerime kulak asar. Hiç kendimi yormadım. Çünkü sonu mutlaka kavgayla biterdi biliyorum. Başka konularda öyle oldu kavga ettik, küstü, konuşmadı, sonra zamanla düzelttik.
Senin yaptığın da korkaklık değil, uzlaşamayacağın insanla neden münakaşaya giripte kendini yorasın. Ne olursa olsun baban işte. Yaşlandıkça sana ihtiyacı olacak, şu an çok kızıyorsun ama araya ölüm girerse bu kırgınlıklar pişmanlığa dönüşecek. Bizim yine de çok mükemmel bir ilişkimiz yok babamla. O yüzden huzurunu bozmaya değmez.

ailemde akp'li yok çok şükür. birinci derece akrabalarım içerisinde de akp'ye oy verecek yok. ilk dönemlerinde oy verenler oldu ama onlar da sonradan vazgeçti. mhp'ye oy verdiriyordum bizimkilere, bu seçim akşener'e verecekler. ince ikinci tura kalırsa cehape'ye oy verdirebilir miyim bilmiyorum :)

birkaç arkadaşımla muhabbeti kestim bu sebepten. bir partiye oy verdikleri için değil, o akp olsa da, hakkı tutup söylemedikleri için. zaten esasında uyuşmamamızın sebebi de bu.

aile; anne baba işin içine girince iş değişir. keşke babana bir şeyler anlatabilsen, fikirleri değişebilse ama bu çok mümkün değil gibi. bir tarafta süper kahraman, süper müslümanlar; diğer tarafta da hainlerin olduğu bir bakış kolay değişmez. sürekli bir arada olmaktan dolayı kaçmak zor olsa da, sen yine de çok muhabbete girme bence.

cesaret ve korkaklık diye tanımlama bu durumu. sen kendini biliyorsun ve biz seni biliyoruz artık. hiç kimseye, hiçbir şeyi kanıtlamak zorunda değilsin.

anne babanı karşına alacak şeylerden kaçın, sadece babanı karşına aldığında da olan sana ve daha çok annene olacak. her şeyi konuşmana, her şeyi bilmelerine gerek yok.

sıkma canını. az kaldı inşallah. kurtulacağız.

Boşver ya korkak olarak görme kendini.
Böyle meseleler yüzünden aile ortamını germeye gerek yok bence. He de geç.
Kendi düzenini kurduğunda daha rahat davranabilirsin bu konuda.
Az da olsa anlayışlı ve konuşunca kendi dönmese bile en azından sana hak verebilecek biri değilse ki öyle görünüyor anlattıklarından kendini yok yere yorar ve gerersin. Hiç lüzum yok.

boşuna babanla tartışmaya girme. ileride zaten kimse ben vermedim diyecek. hatta en önde o götünü yırtanlar diyecek bunu emin ol!!!

Benim babam da benzer modeli seninkinin. Gezi sirasinda ne laflar ettik birbirimize. Ama ben babami seviyorum. Babam da beni seviyor. O yuzden beraberken bu konulari hic acmiyoruz. Oturduk konustuk. Gelip gecici siyasiler yuzunden birbirimizi kirmayalim, biz baba-kiziz, goruslerimiz farkli ve birbirimizi ne kadar kirsak da asla ayni goruste bulusmayacagiz o yuzden bu konulari kapatalim artik dedik.

O zamandan beri huzurluyuz, iliskimiz duzeldi. Babam etrafta “benim cok protest bi kizim var eheh” diye dolaniyomus soranlar oldugunda filan :D
Diyecegim odur ki, babani seviyorsan eger bu yuzden onu kirma, konus onunla. Sevmiyosan baska tabi, o zaman belki kopruleri yakabilirsin.

siyaset için arayı bozmaya gerek yok he de geç gitsin.

Oy konusunda kararsız olduğunu soyle ve akpnin basiretsiz davrandığı konulardan ilerleyip suphelerin olduğundan gelecegin hakkinda karamsar olduğundan sık sık sikayet et, hatta o kadar dramatik hale getir ve sık yap ki bunu baban da senin geleceğin hakkinda kaygıya kapılsın. Bakarsın kendi oyunu açıklamaya cesaret edemezken babani da yanina cekersin. Annene karsi da kendini cok acik etme ki o da seni açık etmesin. Mesele politika sen de politik ol. Bu söylediklerim de farazi degil gercekte de gençlerin geleceği sıkıntılı.

Çok benzer bir durumdayım, yaş da aynı. Yapma.

günde 4 sefer 500 mg parasetamol alabilirsiniz ancak biraz daha beklemenizde yarar var, benical cold alabilirsiniz.

bizim petshoplarin da bok yemesi bu durum biraz, oyle dursun diyor yem tavsiyesi veriyor...

bu hayvanlar oyle cam fanusta yasamaz, dendigi gibi iskencedir. belki pet shoptan alip eve getirinceye kadar tutulabilir oyle bir ortamda, anca o kadar.

soyle dusunun: bir kedi "aldiniz", size her tarafi kapali hava deligi olmayan seffaf bir kutuda verdiler. siz o kutuyu aylardir acmayip kutunun icine yem atiyorsunuz. 3-4 gunde bir de kutunun tepesini acip havalandiriyorsunuz. ayni hesap.

çocukluğumda balık bakıyorduk. balıklar düz yüzememeye başladığında hava kesesi patlamış derlerdi. bildiğim kadarıyla tedavisi yok :(

biz de çocukluğumuzda bakardık genelde bu olaydan sonra pek yaşamıyorlardı... :/

konusma ben konusuyorum daha bitirmedim'e ek olarak akvaryum suyu haftada maksimum %30 olarak değiştirilir, fakat sizin durumda zaten su kültürü oluşmuyor.. Acilen akvaryuma geçirmeniz lazım fakat ne kadar faydası olur bilmiyorum

Suyuna biraz antiseptik eklemek, dediğiniz gibi belli bir oranda değiştirmek, ortamını düzenlemek sonucu balık Lethe şu an daha iyiymiş, diplere yüzüyormuş. Cevaplar için hepinize teşekkür ederiz.

Bence bir çocuğun hayatına dokunup ona annelik/babalık yapmak özel bir davranış, bu kararı almak için illaki kısır olmaya gerek yok. İmkanı elveren ve o sorumluluğu kaldıracağını düşünen herkes bunu bir düşünmeli :) kendi adıma konuşacak olursam “neden olmasın” diyorum.

Öncelikle belirtmeliyim ki kimseye karşı bir eleştirim yok. Toplumların bakış açısınadır bu eleştirim.

Zaten olması gerekenin 2 katı nüfusa erişmiş, üretimi tüketiminin çok çok altında kalmış, düşmanlığın dostluğa karşı ezici bir baskısı olmuş, havası, suyu, toprağı her geçen gün yaşanmaz hale getirilen bir dünyaya çocuk getirmek bence bencilce bir hareket.

Ülke genelinde düşünürsek kaliteli yaşam standardının kalmadığı, bozulmuş, her sene değiştirilen eğitim sistemi ve sonu gelmez bir başarı, iş, aşk, amaç arayışına çocuk emanet etmek de oldukça acımasız.

Sırf soyum devam etsin, ailem yaşasın kafasında düşünerek çocuk yapanlara kızmıyorum fakat düşünce yapısı bu olduğu sürece dünya maalesef daha da yaşanılmaz bir yer olacak benim bakış açımdan.

Çocuk yaparak nasıl bir insan yetiştireceğiniz sizin elinizde fakat nasıl bir insan olacağı bir süre sonra sizden çıkıyor. Bu sebeple çocuk yapıp dünya nüfusunu artırmaktansa evlat edinerek bir kişinin hayatını gerçek anlamda değiştirdiğimi görmek beni daha çok tatmin eder. Benim yaptığım çocuk tek başına dünyanın dengesini değiştirmez ama 8 milyarız ve herkes aynı şeyi düşünürse işimiz zor. Aynı kanı taşıyabilmek değil, aynı şeyleri hissedebilmektir önemli olan.

Saygılar.

olumlu yaklasiyorum, angelina ve bay pitt kadar olmazsa da ben de ilerde evlatlik edinebilirim. kendi cocuguma ek olarak :)

7. Sınıfa gidiyordum o zamandan aklıma koymuştum koruyucu ailelik ya da evlat edinmeyi. Çevremde kim varsa şimdi küçüksün büyüyünce fikrin değişir dediler. Kimlikte yeterince büyüdüm ve düşüncelerimde ilgili konuya dair olumlu gelişmeler olmaya devam etti. 2. Lisansımı okurken okulda düzenlenen panel ile daha da sıcak bakmaya başladım. Gecen hafta yasadıgım ilçenin sydv’si bir anket yaptı, 1-2 aya dönüş olacagını ilettiler. Merakla beklemedeyim.

yapılabilir, neden olmasın.

çok erdemli bir hareket ve bir yenisini dünyaya getirip nüfusu arttırmaktansa, hiç var olmayan çocuğun huzurunu kaçırmaktansa halihazırda var olanın hayatını güzelleştirmeye çabalamak neden olmasın? takdir ediyorum, ileride yapabilir miyim yapacak bir ailem olur mu bilmiyorum.

valla bu yaşıma kadar illaki olur diyordum. şimdi istiyorum olmuyor. çocuk yapmayı zorunluluk olarak görmeden hazır olup yapmak lazım.

Iyi bir toplum icinde yasiyor olsaydim bunu dusunurdum. Ilk kez Santa Barbara'da yasarken burada cocuk yetistirmek isterim dedim ve evlat edinmek cok mantikli geldi, ama vizem bitince dondum iste. Simdi tekrar aynu dusuncedeyim, cocuk bakamam cunku ne param var ne de zamanim.

Karşı değilim, hatta kendim çocuk sahibi olmaktansa evlat edinmeyi tercih ederim, fakat kendimi bir çocuğu herhangi bir şekilde büyütme sorumluluğuyla sınırlandırmak istemiyorum. Bu fikir bana korkutucu geliyor.
Dünyanın en duygusuzca laflarından biri olacak herhalde ama, düzenli bağış yapıp, burs verip, sağlık masraflarını üstlenip vs yardımcı olurken görebiliyorum kendimi şüphesiz fakat evde bir (ya da üç beş) çocuk ile yaşayabileceğimi düşünemiyorum.

Çok daha genel bir cevap vermek gerekirse şu halde evlat edinmeye çocuk yapmaktan daha sıcak bakıyorum.

Bunu yapanlara büyük saygı duyuyorum ama benim hayatta yapabileceğim son şey olabilir. İhtimal bile değil benim için.

Bu soruyu bir kere daha sormuştun diye hatırlıyorum.
Neyse, karakterini beğenmiyorlardır belki.

Edit: karakersizsin demedim ki. Varolan karakteri beğenmiyorlardır.

Amaranta@ sordum ama moderasyon ''REKLAM'' gerekçesiyle sildi............

karaktersiz değilim ama ben?

aklı başında hiç kimse troll ile ilişki yaşamak istemez.

Duzgun kizlara yuru tek kriterin seksilik olursa apaciler kapar onlari tabii

homtekten vazgeç bi mekbuk falan al.

burada hepimiz birbirimizi duyurularından, cevaplarından az çok tanıyor, olanaklarımız el verdikçe desteklemeye çalışıyoruz.

bu yüzden dost acı söyler atasözüne bir örnek verecek dostlarından biri olarak:

kusura bakma ama kültür de yok.

Sen tipsiz kızlara bakıyor musun peki?

Belki de kriterlerini biraz düşürmenin vakti gelmiştir.

esra erol'a cik diyecektim ama onun subesini kapattilar. bu sene mark zuckerberg esra erol'dan bu bayragi devraldi. facebook hesabi ac, medeni durumunu single yap ve kendini zuck'a birak. o sana bulur.

single'larin umudusun zuck.

sen efendi degilsin. kizlar efendi erkek sever. bu yok sende, gosteris meraklisi yaramaz seni.

Parayı bana ver moruk. Bende de hepsi vat para yok :)

Şükür et. En azından kültür ve para varmış. Bende bunlarla birlikte tipte yok.

şükür et.

derdinin dermanını söylüyorum: mehmet ali erbil izlemek, kadınlarla diyaloğunu örnek almak. fikrimde ısrarlıyım.

www.youtube.com

çok kültürsüz, çok parasız ve çok çirkin bir insan olarak benim de son umudum lazer yazıcı idi..

o da mı kurtarmadı ? benim de umudum yok artık o zaman..

note 8 almayı 5 aydır düşünen bi insanda para yoktur.:d özelden foto at bakalım.

ayrılalı 1-1.5 ay oldu. uzak mesafeydi artık bitirdik.

tabiki hemen tinder ve okcupid açtım. sevgiliyken tabiki bu programları kullanmıyordum. onu geçtim, kız arkadaşlarımla bile iletişimi kesmiştim. ne kadar yanlış yaptığımı hissettim.

neyse programları açtım. amacım tabiki birileriyle tanışmak ama en kötü arkadaş oluruz kafasındaydım. tinderda çok olmasa da bir ayda 10-15 eşleşme almışımdır. birkaçıyla konuştum, 1-2 tanesi eskort çıktı. birkaçı konuşmadan eşleştirmeyi kaldırdı. hiçbiriyle buluşmadım.

sonra okcupide baktım. orda fazla kullanıcı yok zaten. bi tane kız gördüm. zamanında çok sevdiğim bir kızdı. hani insanın bir sevme hakkı olurda o insana harcar ya öyle bir kızdı. biosuna "başarısız ilişkilerden sıkıldım" ve bu site üzerinden evlenecek bir insan aradığını yazmış. eşleşmemiz %90'a yakın. zaten iyi anlaşıyor gibiydik. ama neden olmadı biliyor musunuz? kız benden 1-2 cm uzundu. bundan önceki bütün ilişkileri bildiğim kadarıyla uzun kişilerdeydi ama hep sıkıntılı ilişkiler yaşamış benim gözümde. insan az çok anlayabiliyor. kızı bu durumda görünce hiç üzülmedim hatta gülesim geldi. ama tabiki tip, boy, pos önemli. karakteri siktir et gerek yok ona.

sonra bi petplay ve daddy roleplay yapmamı isteyen bir kızla tanıştım. o ayrı bir hikaye. olmadı, olmamış iyiki.

buraya kadar okuduysanız helal olsun. asıl anlatmak istediğim, über yakışıklı değilsen dışarı çık, programla falan zaman kaybetme. dışarda insanlarla iletişim içinde ol. en güzel iletişim kurabileceğin yerler kurslar, topluluklar vs. internette çok var aslında araştırma yapmak lazım.

aslında sözlük ve duyuru da tanışmak için güzel bir yer ama senin nickine troll damgası vurulduğu için işin biraz zor :) mesela sözlükten insanlarla tanışmak daha kolay çünkü insanlar genel içlerini burada dışa vuruyor. burdan ve sözlükten konuştuğum kadınlar var. yazdığım entryden bir mesaj atıyor sonra iş tanışmaya kadar gidiyor. illaki sevgili olacaksın diye birşey yok. o kadın başka bir kadının yolunu açacak belki sana bilemezsin.


neyse....

iş bir zaman sonra karakter olayına dönüyor. ben ne at hırsızları gördüm, melek gibi kızlarla çıkıyorlardı, ben ne atlar gördüm, kelek gibi kızlarla çıkıyorlardı.

bu kadar kafana takma bu konuyu lazer.

Ben kendi kendime çok konuşan bi insanim, son birkaç yildir ingilizce konuşuyorum ya da düşündüğüm şeyleri İngilizce tekrarlıyorum. Mesela yeni bi kalıp kullanmam lazımsa önce kendim kurmaya çalışıp sonra doğrusuna bakiyodum ve baya işe yariyodu

Ingilizce bir tiyatro oyununu alin, once youtubedan filan nasil oynadiklarini izleyin (vurgu ve telaffuz icin) sonra da kendiniz sesli sesli calisin.

elimde bilimsel bir veri yok elbette ama ben sürekli kendi kafasında konuşan biri olarak bunun çok faydasını gördüm. cidden çok. ingilizce ve rusça için yapıyorum. banyoya gireceksem mesela sanki birine bunu söylüyormuş gibi, işte "ben banyoya giriyorum 15 dakikaya çıkmış olurum, bu arada siz de buzdolabına falan bakın yiyecek bir şey yoksa çıkınca markete gidelim birlikte" gibi manyak manyak konuşuyorum. görenler "bu şerefsizin evladı bir ay yurtdışında kalıp da nasıl akıcı konuşabiliyor" diye soruyorlar. halbuki ben kendi kafamda da olsa günde 6-7 saat falan sapık gibi kendi kendime konuşuyorum. diller arası geçişi hızlı yapabilmek, beynin bilgileri hızlıca işlemesini sağlayabilmek adına inanılmaz faydalı olduğunu düşünüyorum.

bunu sesli konuşmayla da desteklemek gerekiyor tabii - kendi kendine konuştuğunda dili daha çabuk ve rahat sindirebilirsin ama telaffuzun sorunluysa ister istemez gerçekten konuşurken ağır kalırsın. o nedenle diğer önerilere katılıyorum: tiyatro oyunu izlenebilir, ayna karşısına geçilip konuşulabilir, hatta sesli olarak metin dahi okunabilir. nasıl ki beyne "bak şimdi ingilizce konuşacaksın, ona göre hızlı ve çabuk ol, kendini o moda al" diyorsan aynı şeyi ağza da yapmak lazım.

tüm bunları yine de skype'tan falan gerçek bir insanla konuşarak test etmek en iyisi. yani kendi kendine konuşmak iyi güzel de gerçek insanla konuşmadıktan sonra bu yaptıklarının ne kadar etkili oduğunu ölçme şansın olmuyor.

İstanbul'daysanız yabancı-türk karışık arkadaşların olduğu konuşma kulüpleri var, beşiktaş'ta ücretsiz bir tanesine katılıyorum faydalı oluyor

Antidepresan düzenli kullanılmalı.yoksa hem etkisi olmaz hem zararı olabilir ama antidepresan son çare olmalı hayatta değişiklik spor gibi denemeler yapmak lazjm

@seyyar ya hep ayni şeyleri söylemeyin antidepresanlar da aspirin gibi alıyorsun etki ediyor bırakınca geçiyor ama hep ayni ilacı ayni dozda kullansam nolur onu düşünüyorm

2 haftadan önce etkilerini göremezsin, düzenli kullanman gerekir ve bazı türevler aniden kesildiğinde zararı yararını geçer. beslenme düzeni, spor, sosyal hayat gibi alanlarda düzenlemeye gitmekte fayda var. seviyorsan motive edici müzikler, hobi vesaire.

@her gece ayağında kronik ağrı varsa ağrı kesici alınca geçer ama ağrının sebebi cozulmez. Antidepresanda duzensiz kullandığında sana kalıcı çözüm sunmaz basladugin yere ya da daha gerisine donebilirsin. Ve bırakıp başlarken yan etkisi de olur. Ama şunu dersen ben uzun süre kullandım. Sonra bıraktım şimdi yeniden ayniysa başlayacağım uzun süre kullanacağım o zaman olur tabi etki Edip etmediğini hissedersin. Bir de antidepresanların daha ileri rahatsızlıkları tetikleme ihtimali var aspirin gibi degil

Ek olarak antidepresan seni ezik buzuklukten kurtaramaz sana enerji verir ve sen o enerji ile yaşamında birseyleri değiştirirse hayatın yoluna girer sadece ilaçla aynı yere geri donersin

@cureforlove hocam kaynak?

@cure eski hale dönüyosan niye birakasin

nörotransmitterlar kimyasal maddelerdir, reseptörlerle etkileşime geçerler; hissisleşemezler.

reseptörlerin bir müddet sonra tolerans kazanması gibi bir durum söz konusudur, ancak bu da barbitürat yahut benzodiazepin türevlerinde daha sık rastlanır, her türev aynı mekanizmayla iş görmez.

9 ayrı mekanizma var en az, etkileri %100 bilinmese de bu şekilde kenara atılacak ilaçlar değil. burada söylenenlere itibar etmeyiniz, doktorunuza danışınız.

mantıklı yaklaşım. hepsinin ortalama aynı düzey olduğunu sanıyorum. bende yapıyım :)

içerikleri tam okunmuyor ama aşağı yukarı hepsi aynı amaç için gibi görünüyor. içeriklerinde geçimsiz maddeler varsa en fazla kıvam sorunu yaşardınız, ama dediğim gibi aynı amaç içinlerse aynılardır aşağı yukarı.

Aşırı sinirlenirim, ve asla ailesiyle ilişkilerim normal olmazdı sanırım. Ancak eski sevgili kişisini bu ilişkiden önce tanıyorlarsa, mesela aile dostunun kızı, komşu vs gibi , bir nebze daha sakin olabilirdim. Ama içten içe bilenirdim. evet çok kıskancım :)

benimle olan iletişimlerine göre değişir. eğer bana üvey evlat muamelesi varsa sıkıntı çıkarabilirdim.

Eski erkek arkadaşımın ailesiyle orta halli bi muhabbetim var. Kendisiyle yok ailesiyle var ve biri bu yüzden rahatsız olsun istemezdim doğrusu. (Ama herkes ben değil tabi o ayrı)

Kudururum.

Kıskanmak ne kelime. Gerisini yazamıyorum buraya

Aileyle aramdaki samimiyete bağlı değişir aslında, kıskanma hakkını kendimde görmeyebilir ama kesinlikle rahatsızlık duyardım. Dile getirmezdim herhalde.

Ben bu durumda kıskanmam, olabilir der geçerim, instagram'dan yorum, gülücük atmanın bir sakıncası yok bana göre.
Ama normal hayatta da sıklıkla görüşüyorlarsa nedenini sorgulardım.

kıskançlık değil de rahatsızlık duyarım. ailesinin yaptığı bir şey kıskançlık uyandırmaz.

kiskanirim. soylemem.

sevgilim yapsa kiskanmam ama sevgilimin annesi babasi falan oyle ergen takiliyorsa kesinlikle evlilik falan dusunmezdim oyle bir aileyle.

kıskanmak ne kelime,gerçekten çocukluğundan beri tanıdıkları,ailecek görüştükleri birinin kızıysa dahi mesafeli olsunlar isterim,aksi taktirde ben de onlara mesafe koyarım.

kıskanılmaz tabi ki .. ama gülünebilir ve saçma olduğu vurgulanabilir her yeri geldiğinde

Rusyaya.

Böyle söyleyince olmadı. Ruslarda çok eskiden beri görülen birşey bu zaten, bize de mi geçti n'olduysa artık.

Celal Şengör bahsedendi; eğer iyi çalışırsanız karşılığını bu ülkede alırsınız diye, artık alınamıyor sebebi de artık liyakat değil biat işleri götürüyor. İşi yapabilene değil de yakın olana ''nasıl olsa bi' şekilde yapar'' mantığıyla veriyorlar. Ve bu çaycı olmak için bile gerekli görülüyor artık. Sadece siyasi değil, özel şirketlerde de fanatizmi coşturacak fanatiklerini arıyorlar.

Dostoyevski bi' romanında buna ''kokuşmuş düzen'' diyordu, gerçi o rusça diyordur ben türkçe okuyabiliyorum sadece. Biraz da ingilizcem var ama neyseki o şimdinin konusu değil.

torpil her dönemde vardı ama işin de ''Yapanı'' vardı, artık milletvekilleri bile şikayetçi adam kendi astına sözünü dinleyemiyor -akp vekili şikayet ediyor bundan- Artık torpiller çok daha üst makamdan dağılıyor bu da torpilde tekelleşmeyi doğuruyor ve biat kültürünü daha da coşturuyor. Ama biraz daha sabrederseniz düzelir bence, monarşilerde eğer yöneticinin kendisi için dünyevi sıkıntıları biterse ülkesinin bekası için ''doğru'' kararlar almaya başlıyor.

Biraz daha dişinizi sıkın derim ben, umarım şurada çok bişey kalmamıştır...

Çünkü yapılacak işler basit, kimse her gün işinde atomu parçalamıyor; o kadar bilgi gerekmiyor çoğu işe, böyle olunca daha bilgili adam daha çok para isteyeceğinden talep görmüyor. Bence nitelikli insanlar bir şekilde akademiye kaymalı ya da kaydırılmalı, günlük işlerde master, doktara gibi şeyler boş.

Pluton'un cevabına paralel ama farklı bir bakış açısı getirmek isterim naçizane.

Çünkü işveren o insanın hak ettiği ücreti vermek istemiyor. Aslında işler basit olmak zorunda değil, daha iyisini yapabilirsin ama o parayı verdiğin insanla değil. İşveren işi basit, minimum seviyede yapacak minimum maaşlı çalışanı tercih ediyor. Yoksa işini çok iyi bilen insan üretim için, verimlilik için önemlidir; en basit işi bile normalden daha kazançlı bir şekilde yapabilir ama işverenin niyeti bu değil.

Ben jw marriott ile iliskilendiriyorum bu durumu.

Mete kudur da guzel aciklamis bu ilintili iliskiyi.

çok basit.O nitelikler mevcut, bizim kapitalist sistemde işverene yeterince fayda sağlayamıyordur.Bunu derken insanların nitelikleri yetersiz demiyorum.Nitelikli insan --> nitelikli ürün--> iyi kar oranı sistematiğinde sorun var bizde.

Çünkü çok fazla eğitim almış insan çıkıyor her sene piyasaya, e bu kadar adamı çalıştıracak iş hacmimiz yok maalesef.

Aslında sorun memleketin ihtiyacı olan iş gücü ile alakalı eğitim yapılamaması. Bütün gençlik deli gibi üniversite okuyor, ama kimse bir işte ustalaşayım, zanaatkar olayım demiyor. Konu aslında yine meslek lisesi meselesi.

Bitirildiğinde bir geçerliliği olan üniversite bölümlerine lafım yok, ama insanlar okul bitince nerede iş bulacağını bilmediği sikim sonik bölümler bitiriyor.

Memlekette mesleki olarak iş bilen adam yetişmiyor uzun süredir, açığımızı suriyeliler/özbekler/afganlar kapatıyor şu sıralar.

çünkü nitelik değil nicelik önemli.

Her işi kıvıralecek, isviçre çakısı eleman arıyorlar. Bir kişiden maksimum faydayı sağlamak öncelik. Yani kurum nitelikli sonuç vermiyor ki sürecin nitelikli olmasına ihtiyaç duysun. Temel yeterlilikler sonrası iş tamamen insani becerilere, iş kotarabilmeye bakıyor seçen kişi profesyonel davranmadığı için.

Cünkü isverenler nitelikli personel alip onlara hak ettigi para ödemek istemiyor, böyle adamlari tehdit olarak görüyorlar.
Eski calistigim yerde Arge'yle ilgileniyorduk, yüksek teknoloji ürünler icin malzeme üretmekle ilgili projelerimiz vardi. Patron yillarca gelecek vaat eden elemanlari tehdit olarak gördügünden onlari cikarip yerine söz gecirebilecegi, düsük profilli adamlari almis. Üretimde her Allah'in günü hata cikiyordu. Üretim müdürü hicbir sorunu kendisi cözemiyordu ve bir ton mal cöpe gidiyordu.

Arge desen keza öyle. Arge elemanlarindan birisi uzun yillardir orada calistigi icin birgün oraya Arge müdürü olacagini zannediyordu ama elemanin Ingilizcesi yok, yükseklisansi yok, Tübitak icin proje yazilmasi lazim, literatür okuyamiyor zavallim. Sen simdi bu adam icin gecmiste olan calismalari okusun, üstüne fikir üretsin, sonra da bunu gerceklestirsin diyemiyorsun ki. Ama patron sürekli "Bana iyi Arge projeleriyle gelin, atilim yapalim, firmayi bir adim ileri tasiyalim." diyordu sürekli.

Hangi elemanla!! Ben doktorada derse gidebilmek icin izin aldigimda "Bu da bos bos islerle ugrasiyor." diyen adamlar bunlar ayni zamanda.
Not: Firma su an iflasin esiginde.

bunun cevabı en tepeden verilmişti:

-ara eleman ülkesiyiz.

Okulların 2000 senesi civarından sonraki kontenjan artışlarına ve yeni açılan üniversitelere bakarsan cevabı bulursun. Bir sürü köşe başı üniversite var, kontenjanları bazı bölümlerde 3 katına hatta daha fazlasına çıkmış.

Zçar gibi mezun verilince böyle oluyor. Spesifik işler hariç tecrübesiz ve yeni mezun adamı alıp üç kuruşa çalıştırmak daha karlı oluyor.

Antalya'ya taşındım, buranın en büyük firmalarından birisiyle görüşmeye gittim. Diğer adaylarla 15dk görüştüler, benimle 2 saat. İstediğim ücreti söyleyince "burada o maaşı 5 senedir çalışan mühendislerimiz bile almıyor" dediler...

oldu ak 1750TL ye başlayayım...

Attığın link ana sayfaya yönlendiriyor, şöyle mi oldu?

i.ytimg.com

Oraları kes ye bir şey olmaz böyleyse.

@i was made for you; böyle yeşil değil ama morumsu. düzeltip koydum fotoyu eke.

bozulmamış da, sanırım çok beklemiş ve büyümeye karar vermiş.

Zillenmiş derdi annemler. Çok fazla değilse kesilip yenilebilir ama genelde önerilmez. Diğer toprakaltı sebzelerde bu durum çok fark etmez ama patates solanum türü olduğu için biraz sıkıntılı. Bir de her yerinden olduğu için. Fotoğrafı tam açamadım mobilim ama sizinki her yerinden yeşillenmdmiş gibi duruyor

bunun ismi filizdir. filizlenmiş patatesleriniz yani evet bozulmuş.
kesip yemeyin derler ama ben yemişimdir çok sıkıntı olmadı.
ama bir yerinde bile filiz olması tüm patatesi etkiler diye söyleniyor.

www.google.com.tr

o kısımlara göz deniyor, patatesin vejetatif kısımları yani. Uygun şartlarda filiz oluşturuyor. Patates üretimi de bu şekilde yapılır, bir kaç parçaya bölünüp toprağa atılır patates.

Eğer çok fazla filizlendi ise kabuk altında yeşillenme görürsünüz, içindeki bazı kimyasallar zararlı olabilir, eğer kabuğu kalın soyarsanız bu durumu tamamen bertaraf etmiş oluyorsunuz, birikim direkt kabuk altında oluyor çünkü.

Kabuğunu soyarken o kısımları biraz daha derin al.
Eğer yeşilllik kaldı ise biraz daha derin al.
Afiyetle ye.
O kısımları kabuktan koparmadan bir parça kabuğuyla bahçeye gömer ara sıra da sularsan nur topu gibi yeni patateslerin olur.

aynı. biri sadece şeker diğeri vitamin, mineral, lif, protein, yağ ile birlikte şeker. aradaki fark bu.

Aynı değil esasında evet şeker şekerdir ama glisemik indeks denen insülin uyarma hızları farklı. Bu nedenle elma daha iyi bir tercih içerisindeki lifler aynı zamanda kana yavaş karışmasına yardımcı oluyor. Bu nedenle şeker kaynağını "whole foods" olarak almak daha iyi bir tercih.

m.youtube.com

Al doktor açıklasın.

İlla kakaolu bir şeyler yemek istiyorsan kendin yapabilirsin. Muz, kakao, yulaf ezmesi, yer fıstığı ezmesini karıştır, şekeri az gelirse bal ekle. Harika bir tatlı.

hayır, aynı değil. yani basit kimyasal olarak bakarsan aynı formüle sahip olabilir ama metabolizması farklı, kanına karışma süresi farklı olduğu için vücudunda uğradıkları işlem farklı olunca sonuç da farklı oluyor. tercihi meyvedekinden yana kullanmak gerekiyor.

aslında şeker aynı şeker de meyvenin yanında gelen vitamindir püsürdür, şekerin zararını geride bırakıyor gibi düşün. mesela meyve suyunun zararlı olmasının, meyvenin kendisini yeyin demelerinin sebebi bi bardak meyve suyunu elde etmek için misal 5 tane elma kullanıyorsun. gidip o 5 elmayı da direkt yesen yine abartmış oluyorsun.

kesmeşeker daha hızlı sindirleceği için daha hızlı kana karışacak şekeri fırlatacak. ama elma daha az agresif davranacağı için vücuda zararları aynı olmayacaktır.

Glukoz yoğunluklu ve glukoz fruktoz oranı 1:1 olan şekerler, yani ekmekten tut da makarnaya sofra şekerine kadar olan şekerler kaslardaki 2000 kalorilik rezervlerde daha sonradan yakılmak üzere depolanır, depolanacak yer yoksa yağ olarak depolanır; meyve şekeri, yani fruktozdan zengin şekerler ise kaslardaki rezevrlerde depolanmaz, direkt karaciğere gelir, burada bir takım kimyasal işlemlerden geçtikten sonra çok küçük bir kısmı glukoza çevrilir, yani 10 birim varsa 1 birimi gibi, bunlar karaciğerdeki 400 kalorilik rezeverde depolanır, kalanı komple karaciğerde yağa çevrilir. Farkları bunlar.

@angelus, böyle söyleyince meyveden alınan şeker daha zararlı gibi anlıyorum. Bi tarafın depo hacmi 2000 diğerinin 400 yanlış mı yorumluyorum?

Bir de yağa çrvrildikten sonra bu ikisi arasında bir fark var mı? Yani ben kalori açığı oluşturduğum zaman yakılacak yağ seçilirken dur önce karaciğerin oluşturduğu yağları yakayım ya da onu en en son yakarız diye bir şey yok herhalde değil mi?

Şöyle söyleyeyim: Ben halter kaldırırken yulaftan pirinçten gelen şekeri kullanabiliyorum, diğer bazal metabolizma işleride de bu şekeri kullanıyorum ama meyveden gelen şekeri kullanamıyorum, nedenle bana bir faydası yok. Tabii işin içine vitamini lifleri vs katmıyorum şeker özelinde değerlendiriyorum.

Evet kaslarda glukozdan gelen şekeri depolayan 2000 kalorilik karaciğerde de 400 kalorilik rezerv var, bunlara sadece glukoz tabanlı şekerler depo edilir.

Karaciğerde vücudun geri kalan yağ dokusundaki yağlar kadar yağ depo edilmez ama depo edilen yağ da enerji rezervi görevi görmez, enerji rezervi deri altındaki yağ dokusudur, karciğerdeki yağlanmayı organ yağlanması gibi düşünebilirsin, temiz beslendikçe egzersiz yaptıkça temizlenir.

/Angelus

Meyveden aldığın fruktoz çok fazla kana karışamıyor lifli olduğu için. Zaten meyve başına aldığın fruktoz miktarı kıyaslarsan abur cubur ile çok düşük kalır. Makarna pilav patates ekmek vb nişastalar da zaten full glikoz onda da problem yok.

Verdiğim videoda açıklaması mevcut. En zararlı şeker kaynağı abur cubur denen nutella, kola, gofret, şekerleme, çikolata vb dir çünkü bunlarda çok yüksek oranda fruktoz vardır hemen hiç lif yoktur, aldığın anda hemen emilir ve yağa dönüşür.

Meyveyi yediğin anda lifli olmasından ötürü emilimi zaman alır ve tolore etmen kolaylaşır. Çilek, elma, portakal falan yiyerek ne diyabet olursunuz ne de kilo alırsınız.

Öte yandan meyve yemek bir mecburiyet aslında. Vitamin, mineral ve lif almak için.

Vücutçuların en büyük sıkıntılarından biri kabızlıktır bu nedenle. Lifli gıda almadıkları, vitamini ekseriyetle suplementle aldıkları için.

Kronik kabızlık da kolon kanserinden başlar basüre kadar bi sürü hastalığa yol açar. Bir yeri yaparken başka yeri bozmayalım.

Boş gezenin boş ustası; Ben zaten abur cubur tarzı ürünlerin içerdiği şekeri şekerden saymıyorum, onlar tabii ki hepsinden daha zararlı neticede kimyasal işlemlerle yoğunluğu artırılmış vücut tarafından tanınmayan şekerler. O konuda hemfikiriz. Onun dışında, tabii günde 1 kilo portakal yemiyorsan meyveden kilo almazsın, ki ben de ayı gibi meyve yiyorum zaten, o konuda da bir problem yok ama soru ikisi aynı mı diye sorulduğu için bunları yazdım, yoksa meyve çok zararlı yemeyin sakın diyecek değilim sadece içerdiği şekerin glukozla olan farklarını belirtmek istedim.

podcast addict
Modern Sabahlar
Yazıhane
Socrates
Farklı Kaydet

39*53 berkem ceylan sarper günsal bisiklet.

star talk

Historical figures

SBS Italian, Spotify üzerinden dinliyorum

Haftada 2-3 bardak black coffee.

0

2 günde 1 bardak kadar
amerikano

Spor günleri enerji verici olarak 1 bardak filtre kahve

sabah 1 bardak granül kahve.
öğlenden sonra 1 bardak filtre kahve

Sabah spor öncesi türk kahvesi, spor sonrası latte. Öğle arası + 3 gibi birer latte daha. Akşam türk kahvesi

haftada 3-4 bardak. gün aşırı diyebiliriz. çoğunlukla amerikano.

sabah: bir bardak sade filtre kahve
ogleden sonra: bir fincan sade turk kahvesi

0. 140journos'un bir videosunda kafecilik yapan bir eleman "3-5 sene önce nescafe 3'ü 1 arada içen millet ne ara espresso, kapicino frappucino içer hale geldi, bilmiyorum" minvalinde bir şeyler söylemişti, bu kahve furyasını aynen öyle izliyorum.

o kadar kafein ile nabzınızın sürekli 130 - 160 bandında falan olması lazım.

düzenli bir kahve içme alışkanlığım olmasa da haftada 5 - 15 bardak arasındadır şahsım adına.

Türk kahvesi ve Espresso macchiato, günde 2 kez.

1 ya da 2 bardak. Elimde olsa daha çok içerim fakat bir rahatsızlığımın semptomlarını tetiklediği için daha fazlasını içemiyorum.

0

bazen hiç içmeyip kendi kendime detoks yapıyorum.
bazen (genelde sabah 10 gibi) 1 amerikano içiyorum,
bazen de sabahki kahvenin üzerine filtre ya da işte biri hayrına yaparsa türk kahvesi içiyorum.

0
Çay içiyorum.

Günde 2-3 litre iken 5-6 bardağa kadar indirdim. Faydasını gördüm.

1 filtre 1 türk kahvesi olmak üzere her gün ikisi kesin.
Ekstra plan program varsa gittiğim yerlerde de kahve içmeyi tercih ederim, o günlerde artabiliyor.
Günde dörtten fazla içmemeye çalışıyorum.

1-2 bardak. Pratik olduğu için genelde nescafe. Onu da azaltsam fena olmaz.

hakikaten ne içiyormuşsun arkadaş sana hiç anormal gelmedi mi. ben 2 tane soda içince fazla gelir lan diyen adamım neyse :)

2 turkish coffee - 1 black

sabah - öğle - akşam olmak üzere

gündüz 1 türk kahvesi
akşam 1 filtre kahve veya türk kahvesi

730 günde 1

Maksimum 1 sütlü filtre kahve, her gün de içmiyorum.

günde ortalama 5.

bak senin bir sorunun var "tik" atmıyorsun cevaplara uzun zamandır. çözelim şu işi artık

yarım litre kadar filtre kahve.
denk gelirse 1-2 kupa da çay.

1 litre sade filtre fix

Günde en az 3 fincan türk kahvesi, sabahları en az 4 bardak nescafe, ara ara filtre. Kaslarım çoğu zaman kasılmıyor değil :(

sıfır

bazı sabahlar sütlü bir kayfe (bunu haftada 1-2'ye falan düşürdüm) ama gün içinde sabit 2 filtre kahve, bazı akşama da bir filtre kayfe.

Çok içiyormuşsunuz, sağlığınıza zararlı bu kadarı.

Günde 1 filtre, bazen +1 filtre bazen flat white bazen cappucino. Sınav haftası,dışarı çıkma sıklığıma göre değişiyor. Haftasonları sabah türk kahvesi akşamüstü filtre.

aşık olmak zayıflık değil. mutlu olmanız gerekirken kendinize acı çektirmeyin. e karşılıksız da değilmiş ne güzel. önceki travmalarınızın şimdiki ilişkinizle bir alakası yok. her insan farklı, her ilişkinin dinamikleri farklı. sürekli kıyaslayıp üzülürseniz elinizden kaçırmış olursunuz. benzer hikayeyi ben yaşadım. 1 seneye yakın önceki ilişkisinden kalma travmaları atlatamamış (ki ağır şeylermiş, katılıyorum) bir erkeğe gönlümü kaptırdım. bir türlü korkularından, travmalarından kaçamadı, benim farklı bir insan olduğumu algılayamadı. sürekli özürler diledi, gitti geldi, en sonunda ben bıraktım. durumunuz devam ederse, siz kadar karşı taraf da üzülüyor emin olun. 2 aydır kafam rahat ama kalbim kırık. kimseye yapmayın böyle şeyler.

Korkacak bir şey yok yahu. Denemek lazım. Hayat zaten başlı başına büyük bir deneme...

herhangi bir şey olmanız lazım değil, olamazsınız da zaten. siz yalnızca sizsiniz, elinizden başka ne gelebilir ki? bu kadar endişelenmekten ve kendinizi yormaktan usanıp karakterinizde, "kendiniz" için uzun vadeli değişikliklere girişebilirsiniz. ama aşık olduğunuz biri için bunu yapmak, karşınızdakini uyuşturucuya alıştırmak gibi olacaktır. ona göre şekil aldıkça, ona bunu istememesi için hiçbir sebep bırakmayacak ve git gide ödün verecek; bir anlamda karşınızdakini şımartacaksınız.

bu dediklerim strateji değil. sadece, derin bir nefes alıp ne yapmanız gerektiğini daha fazla düşünmemeniz için birer öneri. kendiniz olduğunuz için sizden hoşlandı, bunu en iyi hissedeceğiniz şekilde sürdürmeye çalışın. unutmayın ki siz kusursuz değilsiniz, çok değer verdiğiniz insanla bir müddet sonra uyuşmadığınızı fark edip bizzat soğuma gibi bir tecrübe de yaşayabilirsiniz. bu hayatta her şey mümkün.

kendinizden geçmeden güzel hislerinizin tadını çıkarmanız dileğiyle, mutluluklar.

Iliskiye daha doğrusu aşk kavramına fazla anlam yüklüyorsun. Dogal bir sonuc olarak o kişi de fazla değerleniyor gözünde, hayallerini ve olmasını istediklerini insanlara ve duygularına yükleme. Hayat bunlardan daha fazlası.

ilaç fiyatları standarttır. eczaneler kamunun belirlediği fiyatlar dışında fiyatta ilaç satamaz. fiyat listesine www.titck.gov.tr adresinden erişebilirsin.

ilaçta yapamazlar fiyatlar belli her yerde aynı da diğer şeylerde kazım kazım kazıklıyorlar. pazarlık etmek şart. şampuan alırken fark ettim. biri asla inmem dedi diğer eczane 10 lira atına verdi.

Fis vermek zorundalar. O fis mutlaka kesilir. Elinize vermediyse isteyin, sizden sonra kesip cope atiyordur. 20 tl nin icinde ne var merak ediyorsaniz eczaciniza sorabilirsiniz ayrica, kazikliyorrrr diye ayaklanmak yerine. Soylemiyorsa soylemesi gerektigini soyleyin, sonra bir dhaa da oradan almazsiniz ilaclarinizi.

Ayrica kozmetik vb elbette daha pahali, gratis'in satis fiyati eczaneye gelis fiyatindan ucuz oluyor bazen, eczaci napsin, zararina mi satsun yani? (Bu dedigim gercektir bu arada)

onlar sgk'ya verilen para. e-devletten muayene katkı payı sorgula ekranına git orada görürsün zaten. asıl kazıklayan devletin kendisi yani. o para eczaneye değil devlete gidiyor.

www.turkiye.gov.tr

Devlet de kazıklamıyor eczane de kazıklamıyor. Tamamen ücretsiz sağlık sistemi diye bir şey söz konusu olamaz. Bizdeki dünyadaki diğer örneklerle karşılaştırılınca hiç de kötü değil. Tabii bu hastalar açısından böyle, doktorlar için çok da iyi değil sistem.

Ben kredi kartıyla ödediğim için slip alıyorum ama onda da ayrıntılı bir şey yazmıyor, neye ne kadar gidiyor görmek istiyorsan göstermeleri lazım.

İlaçta geçirmeye çalıştıkları oluyor. Oracıkta ilacın adını yazıp fiyatına bakın.

Hayır kazıklamıyor. Birikmiş muayene borcunuzu da tahsil etme sorumluluğunu üstleniyor sadece. Doğrudan devlete gidiyor o sonra. Ama bazen 200 küsür liralık alılveriş yapıp bozuğum yok diyip üç beş kuruşun karını göz edenlerle uğraşamayıp "he amca he sen 10 lira ver o şampuana" diye kestirip atabiliyorlar. Otc diye tabir ettiğimiz ilaç dışı ürün ya da kozmetiklerdeki fiyatları da belli bir oran içinde belirleyip satmak eczacının yasal hakkıdır.

Hayır kazıklıyor diyen arkadaşlar neye güvenerek bunu söylüyorlar?

10 liralık bepantholü 18 liraya satmaya çalıştığına dayanarak söylüyorum. Reçetesiz.

@bass solo

tamam da bepantholun bin tane cesidi var, 10 liralik da yok ki zaten. En ucuzu eczanede gercekten 18 lira. Yani adam seni kaziklamiyor. Eczane fiyati o.

Dozu, türü neyse doğruya doğru baktık. Mesele bepanthol değil başka ilaçta da benzer kazıklanmayı bir arkadaşım yaşadı. Bu arada internette kdvsiz fiyatı yazar. Ona dikkat edin.

@bass solo

Tamam, ben de sordum eczaci tanidigima ve eczanede en ucuz bepantolun fiyatinin. 18 tl oldugunu soyledi.
Internette farkli olabilri, bepantol pek ilac gibi degil artik, her yerde rahatca bulunuyor.

Baska ilac diye bahsettiginiz nedir bilmiyorum ama bu tarz bir sey oldugunu dusundum, eger oyleyse eczane daha pahali. Cunku eczanede satis fiyati belli. Internet fiyatiyla ayni olmasini beklemek garip.

Neyse gecmis olsun.

home sweet home

Bu aralar ise Cafe maria eğer dışarı çıkacak isem

Evimde +1
Açık havada şehirden ve insanlardan uzak bir alanda yürüyüş yaparken de çok mutlu hissediyorum kendimi.
Nerede olduğum fark etmiyor aslında çevremde insan olmasın ya da istediğim insanlar olsun yeter. Orada mutluyum ben.

şuan aylardır görmediğim ve bir daha muhtemelen görmeyeceğim biriyle uzun uzun yürürken.

ev hariç her yerde. evimi sevmiyorum.

Moda sahilde.

1- Evim
2- Zorlupsm
3- Sahil

okulda köpeklerin yanında sigara içerken

30.000 ft ve üzeri irtifada.

birinden sevgilimin yanında yazmasını beklerdim ama :p

dışarda/sokakta.

ormanda

Doğada
Yatağımda
Tiyatroda

-eğer sevgilim varsa onun yanında
-yüksek ve uçurum kenarlarında
-denizin uçsuz bucaksız göründüğü yerlerde
-sahaflarda
-tanıdık insanların olmadığı şehirlerde
-evde

ormanda ve/veya evimde.

Deniz kenarında, vapurda, gökyüzünde, yaylada, derede, bisiklette, muhtemelen motorda, adada, lunaparkta, uzun yolda, odamda, aklıma gelenler bunlar.

bilgisayarımın karşısında.

denizin açıklarında inanılmaz mutlu oluyorum, çıldırıyorum. Olimpik havuzları da severim. Sevgilimin garajında bir atölyesi var, marangozluk ve bir şeyler bir şeyler yapıyor boş zamanlarında. O orada çalışırken ben de onu görebileceğim şekilde arka bahçede oturuyorsam inanılmaz bir huzur geliyor.

Ya bir de bu üstüne yatak konabilen karavanlardan vardı. Yüksek bir yerde onda yatmıştık. Yani yatakta yatıyorsun, yorgan falan var ama açık hava, kafanın üzerinde bin yıldız. Aklın çıkar. Orada çok murluydum. Hiç ayrılmak istemezdim ordan. Böyle işte.

koşarken. (yerden ziyade eylem oldu benimkisi ama mekandan bağımsız koşarken mutlu oluyorum.)

Evde genellikle mutluyum. Bisikletle güzel bir rotada ilerlerken de mutlu oluyorum. İki yıl evvel ilk kez bir bisiklet turuna çıkmıştım, 9 gün boyunca Akdeniz sahil şeridinde pedalladık, bir geceyi de Korsan Koyu'nda geçirdik. O gece özellikle anlatılmaz bir mutluluğum vardı.

Evde yalnızken

Yemekte (yemek iyi olursa)
Tatilde (tatil iyi gecerse)

köyümde, evimde, eşimin ailesinin yanında, internetin başında.

Yatakta uyku öncesi ve sabah zamanım varsa yatak keyfi yaparken
Sevgilimle ve arkadaşlarımla
Deniz kenarında
Doğada, yeşikliklerin içinde
Yürüyüş yaparken

Köyümde.

Aranız madem yok gibi diğerleriyle, bir laf edip bozun bence aynı şey yaşanınca. X de aldırmıyor size ayıp ettikleri noktasında hak vermiyorsa yanlarında bulunmamaya bakarsınız.

Yok saymak değil ki bu. Bazı insanlar diğerlerinden daha renkli olduğu için herkes onlara odaklanır. Hiçbir şey yapmam. Ben de X Hanıma diğerleri gibi laf atarım.

bi masaya oturuyorsan görgü kuralıdır, selam verirsin. ayıp ediyorlar. ben olsam @haykrs... gibi bi fırsatını bulur bozardım, biz de buradayız diye. xin yerinde de olsam seni de muhabbete dahil ederdim. o da ayıp ediyor. arkadaşın masadan sessizce kalkıp giderken hiç mi fark etmezsin?

@olutaklidi
"biz de buradayız" diyecek oldum çok defa ama bu sefer de kiskaniyo gibi algılanmaktan çekindim. kıskançlıkla ilgisi yok ama öyle algılayacaklar muhtemelen.

Belkide sıkıntı sizdedir. Soğuk ya da içine kapanık bir insansınızdır.

Mekan arkadaşlığı böyle.

X'e selam verdiklerinde 'biz de buradayız' yerine pozitif bir tepki verirsen daha iyi olur. Diğerlerini muhabbete davet edebilirsin.

Bir de sürekli aynı kişi veya kişilerle takılmaktansa olabildiğince tanışmaya açık olup, diğer insanlara selam verip uygun durumda muhabbet etsen bunlar başına gelmez. İlla kafa dengi diye bakmamak da lazım. X olmasa ne yapacaktın?

Problem daha ziyade sende gibi görünüyor. Kendini biraz sosyal olarak açık tut. 'Profesyonel' ol.

@komanda kani var bende
soğuk bi yapım var evet ama varlığınız umursanmayınca içe kapanıklık kaçınılmaz oluyor. mesela diğer arkadasımla çok rahat iletişim kurabiliyorum. kasilmiyorum. ama onlar olunca sohbete dahil olamiyorum.