Buyuk bi hastanenin kadin dogumuna gitsin. Oradaki doktora danissin ne olur ne olmaz. Bunu da ailesi ogrenemez ya. Gorurlerse de adet duzensizligi icin, hormonlar icin kullaniyorum diyebilir. Bu amacla da kullniliyor diye biliyorum o haplar.

doktora gitmeli.

poehh. yasmin mi en iyi. qlairista denen hapı bir araştırsın bence.

sadece yasmin değil pıhtılaşma bozukluğu yapan. tüm türevleri yapıyor. farklı metodlar içim doktora danışsın. bana kalırsa oral konraseptifleri sadece korunmak için kullanmak sağlıklı değil.

teşekkür ederiz cevaplar için. zaten hapı kullanma konusunda ısrarcı olan oydu, ben sağlık tarafından yaklaşıyorum. uygun bir doktor bulana kadar geri çekilme yöntemiyle devam edicez.
şaka tabii kondomla devam edicez :D

keyfe gore dogum kontrol hapi mi alinir? lutfen, ya...

Yasmin hapı genellikle ilişkiye girmeyenlere tedavi amacıyla tavsiye edilen bir hap. Bunun dışında son yıllarda çıkan doğum kotrol hapları, öncekilere göre çok daha az yan etki içermesine rağmen koruyuculuğu eski haplarla aynı seviyede. Tabii onlarında kendi içlerinde çeşitleri var. Alternatif olarak miranova drajeyi araştırabilirsiniz, hormon derecesi az olmasına rağmen koruyuculuğu yüksek, ancak bünyeye göre değişip, yan etki yapabiliyor ( ara kanama..vs) Ama bahsettiğin pıhtılaşma yanetkisi zaten tüm doğum kontrol haplarında var. Buna rağmen bazı doğum kontrol hapları bazı bünyelerde adet kanamasını azalttığı için anemi üzerinde de olumlu bir etkisi var. Bu noktada doğru avantaj dezavantaj değerlendirmesini yapabilecek tek kişi hekimlerdir. Hekime danışmadan bir ilaç kullanımına başlamamak gerek, zira halihazırda karaciğer, safrakesesi gibi organlarda bulunan kistler için de çok ciddi yan etkileri var.

şöyle bir cevap geldi. hemen copy-paste:

"merhaba cigerdelen, ben bahsi geçen kız arkadaş. etrafa nefret içerikli yargılarınızı savurmadan önce biraz kendinize baksa idiniz dünya pek hoş bir yer oldur idi doğrusu.. sanırım hayatınızda hiç kondom prospektüsü okumamışsınız, kondomun da bir çok yan etkisi var. üzerinde bulundurduğu kremler ve dokusu nedeniyle üretranın tahriş olması ve sistit gibi. ve ben maalesef aylardır bunları yaşıyorum. üstelik kondom tabii ki sadece erkeğin değil kadının aldığı zevki de minimalize ediyor. birbirimize karşı gayet adiliz yani sakin. seks benim için bi zevk değil acı unsuru olucaksa neden seks yapiyim demediiiiim ve tabii ki doğum kontrol hapı kullanmaya karar verdim. bünyede yaratacağı şeylerden haberdar olmadığımdan değil. kendi isteğim ve arzularım doğrultusunda artıları eksileri ölçtüm biçtim bu yolu tercih ettim. saatlerce yaptığım okumalar sonucu da yasmine karar verir gibi olmuştum ki anemi sorunuyla karşılaştım. ve bi kez daha gözden geçirdikten sonra uygun bi doktor bulup gitmeden bu işe kalkışmamanın yerinde olacağına karar verdim. ilber ortaylılara filan girmeden önce bi nebze sempatiktiniz. bu yüzden neşeli günler diler, öperim"

yasmin kanda pıhtılaşma yapar ifadesi doğru değil. emboli denen yağ pıhtısıyla ilişkili risk var. kullanacak kadının risk grubununda olup olmadığının değerlendirilmesi için doktora başvurulması gerekli. kulaktan dolma bilgilerle hareket etmemenizi öneririm. aile doktorları dışında gidebileceği bir sürü kadın doğum uzmanı var. bahane değil o dediğiniz.

doktora gitsin mutlaka yasmin benim saçlarımı dökmüştü çılgın gibi sakın kendi kendine karar vermesin.

"merhaba merena bi süreliğine küçük bi şehirdeyim, doktora gideceğimden ailemin haberi olmadığı için de param olmicak muhtemelen bu yüzden özel hastaneler direk seçenek dışı, devlet hastanesini de şimdilik açıklamaya gerek duymadığım sebeplerden ötürü düşünmüyorum, zaten buralarda doktor filan vardır diye öyle bi yazmıştık, doktora gidene kadarki süreçte bişi yapabilir miyiz diye. ama şimdi kafam net ankaraya geri döndüğümde ilk iş doktora gidicem"

buralarda doktor elbet var da hastayı görmeden yorum yapmak doğru olmaz. kullan ya da kullanma diyen olabilir tabii. ama güvenmemek lazım.

ciğerdelen'in yazdıkları neredeyse baştan aşağı yanlış.

onun haricinde hapları güvenle kullanabilir kafanızda herhangi bir tereddüt oluşmasın. son derece güvenli bir metottur. kansızlıkla da herhangi bir alakası yoktur. pıhtılaşma bozuklukları yaptığı doğru ama risk grubu 35-40 yaş üstü sigara içen kadınlar. gençler değil. adetin ilk günü içmeye başlayacak.

Onun haricinde muhafazakar aile doktoru olayını çözemedim. doktorun muhafazakarı mı olur yahu? hasta hekim gizliliği diye bir şey var.

doğum kontrol hapları ruhsal dengenizi bozar, iştah açar, değişik bi insan olursunuz. bu elbette kişiden kişiye değişecek bi durum ama burada sorduğunuza göre bizim fikirlerimizi ve deneyimlerimizi merak ediyorsunuz bu yüzden cigerdelen'e saldırma hakkınız doğmuyor. doktor kontrolüne gitmeden kullanmamalı bu hapları kesinlikle çünkü çarpıntıdan tut şeker hastalığına kadar çeşitli birbirini tetikleyen durumlar var. gidecek ve doktorla konuşacaksınız, sonra gidip eczaneden alacaksınız.

ps: 4 yıldır kullanıyorum bu hapları.

5 yıldır yasmin kullanıyorum korunma amaçlı. geçen sene kan bağışında yapılan kan sayımım 14. 5 yılda aldığım kilo 4. depresyonum, pms im vs yok. ara kanamam yok. ağrım-sızım yok. regl olduğumu hissetmiyorum bile. sigara kullanmamak gerekiyormuş bu ilaçlarla ama kullanıyorum maalesef. telafi amaçlı bol bol yürüyorum, bisiklet biniyorum. oldukça sağlıklıyım. mutluyum. bana kadın doğum doktorum tavsiye etti ama neyi göz önünde bulundurup bulundurmadığını açıksası bilmiyorum. yiyip yiyip yan gelip yatıp kilo almaları, hayata bakış açısı nedeniye depresyondan depresyona sürüklenmeleri, sinirleri-tripleri tek bir ilaca bağlamak bana yanlış geliyor. "hallerim var" bahanesi eskimedi mi artık?

hocam diplomayı almıyorlar ki eğer okuduğunuz yerden almak için üşeniyorsanız o başka veya okunuduğunuz yerden ögrenci belgesiyle halledilemez mi ? ıslak imza mühür falan yemiyor mu memur, asker ?

Almıyorlar. Bakıp o anda geri veriyorlar.

bosuna asli gibidir yaptirma noterden falan.. asliyla birlikte fotokopilerini goturuyosun (4 tane gotur garanti olsun), onlar orda basiyor asli gibidir damgasini ve onlari aliyorlar, orijinaline bakiyorlar sadece..

arkalı önlü mü çektireyim arkada kimlik bilgilerim var.

Arkasını da mutlaka çektir. 6 tane filan çektir, kaç tane istedikleri belli olmuyor.

Noter yerine kendileri bakıp onaylıyorlar fotokopileri genellikle. Enteresan bir şekilde mantıksız denilen ordu bu konuda Türkiye'de tek mantıklı kuruluş.

Seat ibiza, ford fiesta'dan daha büyük olması gerekiyor. Her ikisinin de içine binince bir fark hissettin mi? Fazladan büyüklük önemli mi senin için?

@burfak 1.84 biri için ikisi de yeterli geldi bana. Sadece ibizanın bagaj hacmi 20 lt daha fazla.

ibiza'nın içi çok düz geliyor bana. yani klasik vw tasarımı zaten.

fiesta daha hareketli, daha hoş.

1.0 ecoboost'u kullanmadım (1.4 benzinlisi var bende) ama yorumlar hep güzel.

bir de bence ibiza'nın iç malzeme kalitesi fiesta'ya göre yarım-bir tık daha düşük.

"Hayalinizdeki üniversite bölümlerini okumak imkansız değil. Türkiye'deki özel üniversite fiyatları gözünüzü korkutuyorsa adresiniz uluslararası üniversitelerin yeni çekim merkezi Makedonya olmalı..."

türkiye'deki olacak başka yok.

fiyat değil ücret olacak. üniversiteyi alsaydık fiyat olurdu ama eğitim hizmeti aldığımız için ücret olması gerek.

"Hayalinizdeki üniversite bölümünü okumak imkansız değil. Türkiye'deki özel üniversite ücretleri gözünüzü korkutuyorsa adresiniz, uluslararası üniversitelerin yeni çekim merkezi Makedonya olmalı..."

aynı anda birden fazla bölüm okumak? sanmıyorum.

"varmıdır" da bile yazım hatası var.
(bkz: var mıdır)

Sondaki üç nokta çok kıl bence. Nokta veya ünlem işareti daha iyi olur. Cümle pek yarım kalmadığından üç nokta gereksiz, belki de hatalı.
Bir de "uluslararası üniversitelerin yeni çekim merkezi Makedonya" ne demek tam olarak anlaşılmıyor.

Makedonya, üniversiteleri mi çekiyor? Yoksa üniversitelileri mi?

Bölümlerini değil bölümlerinde olacak.

Kimse dikkat etmemiş ama cümlenin sonunda nokta olmalı çünkü yüklemi var. Üç nokta keyfe dayalı bir noktalama işareti değil. Sadece eksik cümlelerde kullanılır.

istediğiniz şekilde olmuyor benim bildiğim. iki ayrı tek yön bilet alacaksınız.

Oluyor, ancak internetten alırken oluyor mu bilmiyorum.

Ben acenta'dan bilet alırken İstanbul aktarmalı Stuttgart-Antalya uçtum, dönüşte İstanbul'da iki hafta kalıp Stuttgart'a döndüm. Hatta fiyat aynı gün iki uçuşla aynıydı.

Ama dediğim gibi internetten nasıl oluyor bilmiyorum.

İnternetten almak her daim sıkıntı.

Tek bacağı açabilirsin sadece, yani ya giderken ya dönerken stopover yapabilirsin.

Acente, çağrı merkezi veya bilet satış ofisinden dene.

çoklu uçuş seçeneği ile internetten alabilirsiniz problem olmaz.

Bir yandan da çiftçiyi korumak amaç.

Bir üründen piyasada çok olursa fiyatı düşer, sonuç olarak üretici maliyetini çıkartamaz.

piyasa fiyatları zamanla dengeler. ihracat gibi imkanların d bol olduğu günümüz koşullarında, sebebin ekonomik olmadığını kestirmek zor değil.

burfak'ın bahsettiği yönü var o doğru. Bir de bir takım siyasi oyunlar var. Türkiye'nin mercimek üretimi ve haşhaş üretimi inanılmaz düşürülmüş durumda mesela. bu alanlardaki dünya talebini eskiden Türkiye sırtlarken şimdi başka ülkelere kaptırdı bayrağı. Dolayısıyla gelir kaybı ve işsizlik artışına köyden kente göçlere sebep olan bir zincire dönüştü bu olay.

Ancak fiyatı düşürmemek için kota koymak da çok sağlıklı bir yol değil. Pazarı genişletmek daha iyidir. Yeni ülkelere yeni coğrafyalara ürünlerini satmaya başlarsanız talep edilen ürün miktarı artacağı için kotaya ihtiyacınız kalmaz ve hem fazla ürün üretir burada istihtam sağlar hem de ürün satışından gelir elde edersiniz. Tabi yeni pazarlara açılmayı kolaylaştıran/zorlaştıran pek çok faktör vardır mutlaka.

Şeker pancarına da kota getirilmiş sanırım.

İstanbul işgali yıllarında ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında da zeytinliklerin ve ceviz ağaçlarının yakıldığını biliyoruz... kolay yetişen ve meyve veren ağaçlar olmadığı için de böyle de üretime ket vurulabiliyor.

Bol bol değerli ağaç ekmeli...

Değerli ağaç ekmek age of empires daki kadar kolay olmuyor. Devlet sübvanse etmezse bu ağacı ekenler her yıl en az bi 3 - 4 bin tl ye yakın bir masraf ödüyorlar ve ağaçlar verimli yaşlarına gelene kadar karşılığında ağaçlardan herhangi bi gelir elde edemiyorlar. Ağaçların meyve vermesi kimi zaman 10 küsür yılı bulabiliyor.Bu süre içerisinde harcanan ve hayati derecede önemli olan iş gücünü saymıyorum bile.

Sonra bu ağaçlar meyve veriyor meyvesinin satışından elde edilen para ilaçlama sulama işçilik gübreleme toprağını işleme yabancı otlarla mücadele gibi pek çok masraflı işlem çıkarılıcınca bir hiç e dönüyor veya zarar ettiğinizi fark ediyorsunuz. Çiftçinin köyden kente göçüşününün sebebi budur. Adam niye ağaç eksin 10 sene sürekli para harcasın gözüne baksın sonra tam meyve aldığı sırada da meyveyi ucuza satıp zarar etsin.

Devletin sübvanse etmesi gerekiyor nitekim böyle birşey yok. Bu çiftçilerin mazot giderlerinin kesinlikle düşürülmesi ilaçların ucuzlatılması, gübrenin ucuzlatılması, sulamanın ucuzlatılması lazım. Traktör ve traktör parçaları gibi tarım aletleri çiftçiye faizsiz uzun dönem taksitli kredilerle verilebilmesi lazım ki çiftçi bunları ufak ufak taksitlerle alabilsin kullanabilsin. Bir traktör günümüzde 500 bin tl olmuş hangi köylüde o para var da alacak. Hadi aldı ona mazot da alabilecek mi kullanabilecek mi şüpheli. Tek gideri o değil çünkü. Bu adamlar da çocuk okutuyor ailesine bakıyor vs. Şehirdeki adam zor geçiniyorum diyor. Köydekinin durumu daha fena. Adamın her sene para gömmesi gereken bir tarlası bağı bahçesi var ve herşey o kadar pahalı ki çok ciddi rakamlarda para tüketmesi lazım o bağa bahçeye ve hasat zamanı ürün alabilecek mi alacağı ürünün fiyatı harcamalarını çıkarabilecek mi dahası evi geçindirmeye yetecek mi meçhul. Hasattan önce bir dolu yağıyor tarlaya. Ne var ne yok indiriyor. Bu sene örneğin türkiyenin çok büyük kısmını don vurdu. Bahçelerde meyve yok. Full zarar.

kayseride üniversitede öğrenciydim temmuz ayındaki yapacağım staja hazırlanıyordum.

üniversitedeydim bol bol staj, bol bol amelelik yapıyordum.

ben de 20 yaşında başladım 1 sene de hazırlık derken en erken 25 yaşında mezun olacağım.

22'de üniversitedeydim ve kelimenin tam anlamıyla itlik, serserilik yapıyordum.

üniversiteden yeni mezun olmuştum. bir kaç ay tatil sonra askerlik.

1. sınıftım, 3 ay sonra 23 olucam hala 1. sınıf :/

22 yasında dört tane müessesem işliyordu benim(lokanta). Bide soğan ekmistim bi yağmur yağdı 2000 dönüm soğanım heder olmuştu. Sonra bi daha soğan ekmedim.

6 önce mezun olmuştum. yurtdışına gitmeye hazırlanıyordum.
bu arada 22 veya 24'te mezun olmak bişey değiştirmeyecek en kötü 60 yaşına kadar çalışacaksın daha 35 sene var :)

Üniversiteden mezun olmuş, İzmir'de yüksek lisanstaydım.

şuan olduğum durumdan daha iyiydim eğitim anlamında :) yurtdışına gitmek için yırtınıyordum.

diplomamı 30'da aldım, gayet iyi bir işim var. ne yaparsan yap, iyi yaparsan bir önemi yok yaşının.

üniversite son sınıftı, iki arkadaşla birlikte kendi şirketimizi kurma planları yapıyorduk. sonraki süreçte kurduk ve ardından battık, güzeldi ama.

Neye baslamak??basladin zaten 22 sene once.
3.siniftaydim.

En çok kilometre yaptığm seneydi.
3 ülke gördüm, yurtiçi de gezdim bol bol.
Ve okulumun uzamasına sebep olan seneydi, hala öğrenciyim, yine olsa yine yaparım.

22 yaşımdayım 1. sınıfım bi ünivrsite bıraktım bi tane 2 yıllık biticek açıktan önümüzdeki ay. örgünden 2 tane daha üniversiteye devam ediyorum (koşut diploma gsü-sorbonne) ancak hala 1. sınıf olduğum için benim de canım çok sıkkın bu meseleye çünkü yüksek vs yapmadan para kazanabileceğim bi bölüm değil. felsefe okuyorum. para kazanmam 30'umu bulacak. O yüzden önlisans kpss'ye girip memur olmayı düşünüyorum okurken önümüzdeki sene.

Üniversitedeki son uzayan senemi yaşıyordum ve yaz okuluna doğru gidiyordum..

22 yaşında stajyer mühendis diye çalışıyordum, 23 olamamışken çalışmaya başladım.

konuyu özetlersek tünelin ucu bombok bir yere çıktı.

diyen demiş zaten ha 22 ha 24 çalışma hayatı uzun, tadını çıkar üniversitenin.

şu an 22'yim ve mezuniyet bekliyorum ^^

22 yasindayken, odtu'de ucuncu siniftaydim. bir aerodynamics bir yandan propulsion gibi derslere kafayi gomup hayatimi zehir etmekle mesguldum. okulum saolsun, asosyal yaridepresif bir hayat yasiyordum.

Üniversitede Cuma günü yapılacak partilerin organizasyonu ile uğraşıyordum o yaşta :D

üniversitede 4. sınıftım. topluluk başkanı olmuştum. 5 milyon başkan var hani bizim memlekette onlardan birisiydim. o sene dergi çıkardık, gezi düzenledik, tiyatro düzenledik ve oynadım, konferans organize ettim, hocalarla didiştim falan. ha bir de kız mevzusu vardı. çok az kalmıştı işi tamamına erdirmeye.

üniversite derslerden belimi düzeltmek üzereydim. Mezuniyetime daha 5 sene vardı. 22 yaşımda dalış brövemi aldım, hayatım değişti, çok güzel oldu. Öncesinde mutsuzdum. Şimdi çok şükür.

22 yaşımı cezaevinde geçirdim. sonra askerlik. sonra üniversite. ama şimdi neredeyim ?
bütün duyurularını okudum. çok kafaya takıyorsun her şeyi. hayatını yaşasana kankacım, bırak şu toplumun normlarını, insanları önemseme. (:

üniversite ikinci sınıfı dördüncü kez okuyordum.

22 yaşındayken şimdi senin olduğun yerde, çocuklukla huysuz bir ergenlik safhasında sızlanıyordum. aferim sen de yap. herkes saçmalarsa ben daha iyi hissederim kendimi.

18 metreye kadar inersiniz de, ilk sefer olduğu için 15 metreye indirirler. İnerken sürekli eşitleme yapman lazım.

Normal değil. Sağlıklı bir kulak ve dalış sırasında sağlıklı bir kulak eşitlemeden sonra dalıştan çıktıktan sonra hiç dalmamış halinle bir fark olmamalı.

Eşitlemeyi düzgün yapabiliyorsan (bu hem eşitleme hareketini doğru yapmanla, hem de o anki sağlık durumunla alakalı) kaç metreye indiğinin kulak açısından bir önemi yok. Eşitleme yapamıyorsan 18 metre olmuş, 40 metre olmuş bir farkı yok.

Eğer suya girip kulağını eşitlediyse ve suyun altında halen basınç hissediyorsan demek ki tam eşitleyememişsin.
Eşitleme yapamamış olmanın dediğim gibi hareketi tam yapmaman dışında da sebepleri olabilir. Örneğin üşütmüşsündür, rüzgar yemişsindir, östaki borunu tam açamıyorsundur.

Sana tavsiyem açık bir şekilde eğitmeninle konuş. Tavsiye edeceği şeyler olacaktır. Bunun dışında kendini iyi koru. Yüzme gibi düşünme, dalıştan önce ve sonra şapka, kapişonlu bir şeyler, hatta havanın durumuna göre bereyi ihmal etme. Başkalarının "bu havada bu giyilir mi?" gibi triplerine kulak asma. Kulaklarını ve başını iyi koru.

-18 derecede de +40 derecede de dalışa gittim ama şimdiye kadar kulak problemleri yüzünden dalışı iptal etmedim.

Türkiye'de dalış konusunda bilgi ve özen eksikliği var bence. Bu tür kulak problemleri de teknelerde olağan bir şeymiş, dalışın bir parçasıymış gibi bir hava vardır ama bu yanlış. Bence bilgisizlikten ve bu maço tavırdan kaynaklanıyor (bu havada bere mi takılır?). Sonra sorup durmaz kimse kendine "neden benim kulağım ağrıyor, neden eşitleyemiyorum" diye.

o tür arabaları olması değil yürütmesi zordur. ikinci araç olarak hobi amaçlı kullanmaya daha müsaittirler.
Yazdığınız 4 model içinde temizini bulduğunuzu alın, c3 yerine poloya bakın

Arkadaşın dediği gibi hobi olarak alabilirseniz alırsınız sadece, işinizi görmez onlar.
20 Bin Lira'ya Opel Astra G Kasa 2000-2003 arası alabilirsiniz. Efsane kasa olarak bilinir.

benden birkaç nacizane tavsiye. ilk araban olacaksa motorun temiz olmasına dikkat edeceksin. çakalın birisi gider sana motoru bitmiş arabayı satar sonra her arıza çıkardığında hayattan soğursun.

-arabayı almadan önce motor ustasına götür iyice baktır.

-eğer ben yıllarca kullanmam 4-5 sene sonra satarım diyorsan 2. elde gidecek bi araba bak: reno symbol, toyota corolla, vw gibi.

-ekonomik durumun ne bilmiyorum ama jeep'lerin yedek parçası pahalıdır ve vergisi yüksektir.

-yılda 1-2 defa tatile gideceksin uzun yola çıkacaksın demek. onun için konforlu ve yolda bırakmayacak bi araba alman demektir. yani japon arabası

nissan almera güzeldir. bak ekşi sözlük yazarları neler yazmış.

(bkz: nissan almera)

özetle iyi düşün araştırma yap.

Yolda görebileceğin en çok yakan arabaları bulmuşsun :)

Vergisi ve yakıt gideri çok yüksek olacaktır bunların.

hep misli cumleler.misle, musla hak aranmaz.

ben de vefat eden isci sayisinin en 500'lerde oldugunu dusunuyorum ama elde veri, fotograf, dokuman olmadan sallamak bosuna.

Çok büyük bir oranda doğrudur, buna şu an sadece inanabiliyorum ama kulaktan kulağa geçerken az bir miktar şişmiş de olabilir. Maalesef gerçekte ne olduğunu bilemeyeceğiz bile.

orada yandaş olduğu kadar muhalif basın ve insan ordusu da var.evet sayının biraz daha fazla olması da muhtemel de 800 1600 ne.yok akp'nin hissesi, yok sigortasız -mış -muş biraz abartı geldi.

googl arkadaşıma katılıyorum.

mişli, muşlu izahlarla olmaz. muhalefet partileri bu işin sonunu bırakmamalı ve gerçek neyse onu ortaya çıkarmalıdırlar.

En son gezide tayyip millete portakal gazı sıkıyormuş, eylemler 24 saat sürerse hükümet düşüyormuş tarzı mış muş haberlerine güvenim yok.

Madem o kadar soğuk hava depoları dolu, fotoğraf çekecek tek bir gazeteci yok mu, eğer hepsi korunuyorsa koruma altındayken çekip ölüler 2 depoya sığıyorken 5 tane depo niye dolu diye fotoğrafla 5 deponun korunduğunu ispat edecek kişi yok mu?

hakkaten, tribe girmeyin iki dakika ya.
ikinci saatten itibaren milyon tane insan vardı o madenin başında. 1000 kişi nere 300 kişi nere.

Size kaç lazım? Ulan ne duygusuz ne duyarsız ne garip bir millet olduk.
Haklısın saklanan gizlenen şeyler var ama bu kadar kayıp bu milletin neyine yetmiyor!!!..
Avrupada herhangi bi ülkede bırak 245'i ihmalden ötürü 2, 4 ya da 5 kişi ölse ülke ayaga kalkar hukumet ıstıfa eder bizde 245 istifa sınırının altında diye daha fazla rakam bulmaya ugrasıyoruz. Kaç lazım soyleyın?
ben sana gerçek sayıyı soyleyeyım en az 5000!!!
evet en az 5000 can gitti somada. Ölenler cocukları eşleri anne ve babaları...
sen sanıyor musun vefat eden maden işçilerinin yakınları şuan yaşıyor. sen sanıyor musun onlar 3 yıl 5 yıl sonra devam edecekler hayatlarına...
Maalesef hayır. bedenen ölenlerin yanında ruhen ve beynen hayatta olmayan ölüler dolaşıyor somada!!!
Titreyin ve kendinize gelin artık.. Saymayın artık.. Yiten canlar için sesinizi çıkartın!!..

çok net çocuk kandırmacası ,
tayyip efendinin camde basörtülü bajımın anasını ziktiler acıklaması kadar cocuk kandırmacası.
tayyip in kandırmacasına sağ götün kılları hüloğğlar katılmıştı..

gelmeyin böyle dolduruşlara
sol göt lobunun kılı olmayın

Tam sayıya ben de güvenmiyorum ama 280 küsür az mı geldi isyan etmek için?

500 olmasını mı bekliyorsunuz tepki vermek için?

İnsan hayatı 500 çarpılınca mı kıymetli bir şey ediyor?

Bana böyle haberler AKP'liler tarafından yayılıyor gibi geliyor. 1000 tane ölü varmış haberini yalanlarlar, sonra insanlarda "yalnızca 280'miş, abertmışlar, yalan söylemişler, o kadar da kötü değilmiş" algısı yaratılıyor sanki. Böyle bir yazıyla nereye ulaşmaya çalışıyorlar başka? Bunu okuduk diye %100 inanıp peşinden mi gidelim?

renkli hazırlanabilir bence. Örneğin siyahın yanında lacivert gibi renkle kullanılabilir.
Kırmızı ise ben kesinlikle kullanmazdım.

Bir de renkli de olsa, siyah beyaz basıldığında silik gözükmemesine ve bütünlüğün kaybolmamasına dikkat etmelisin bence.

bende kötü izlenim bırakır. başlıklar öne çıksın istiyorsan bold yap, altını çiz ya da kutu içine al. renkli yapma ama.

Kırmızı ben hiç görmedim sanırım ama mavide sorun olmaz. Europass formatına bakarsanız o da masmavi.

CV'yi Europass'ın web sayfasında europass.cedefop.europa.eu hazırlayabilirsiniz. Renklidir ayrıca. About.com vb. sitelerde bulacağınız CV şablonları da hep renklidir. Siyah beyaz CV dediğin nane renkli yazıcıların yaygın olmadığı dönemden kalma bir alışkanlık sadece. Ama kafana göre rengarenk bir şey yapma. Hazır şablonları kullan.

Kendi universitemin cv templateini kullaniyorum kirmizi basliklar ve mavi cizgiler var soluk renkte ve gayet hos. Aknti olmaz daha bile iyi olur bence

Paydos vardı ama bahsettiğin yıllardan daha eski olabilir.

Ama hep satılıyor marketlerde? İlla o markayı mı istediğinizi anlamadım sanırım.

@burdak, paydos değil.

@pandispanya, markayı hatırlamaya çalışıyorum bilinen bi markanın ürünüydü. ve o dönem çok satılmıştı.

Uno mu?

sene 1995-96, ilkokul 5. siniftayken yerdik. guzel, beyaz bir paketi vardi, cikolatalisi vardi onu yerdik en cok.

hatirlarsan markasini paylas. merak ettim, takipteyim.

*uno olamaz, o zamanlar uno yoktu sanirim.

@jemjum, uno da değil.

@no christ requires, sanırım asla hatırlayamıcam :/

şu an piyasada bu var sadece söyliyim dedim. www.tugceselseyler.com

@proletarier aller lander vereinigt euch, bien'den kat kat lezzetliydi bahsettiğim.

1-oksijen oranı azalır
2-ne kadar yaşayacağın daha detaylı bi hesaplama gerektirir.

1) oran azalir tabiki de.
2) bu oran da herkes icin farkli olabilir. zira oksijen odaya homojen dagilmis olacak ama odadaki insan yeterli oksijeni alamamaya baslayinca oksijen yetersizliginden bayilacak. bu oran kisiden kisiye degisebilir. tipki 1 litre icilen alkollu ickinin farkli kilolardaki insanlarin kaninda yarattigi promil miktarinin farkli olmasi gibi.

digerleri hakli da son sorunun cevabi hesaplanamaz, sadece öznellikten dolayi da degil, senin oksijenini kesersem senin vücudun adapte olamaz, gidersin, ama ben yilda birlik oranda indirirsem rekor kirar yapilmayan yasanmayan seviyelere kadar inersin. bir de oksijen yetersiliginden sinir sisteminin cökmesi yasanabilir gene de, öyle bir durumda görüsün falan gidebilir rahatca. karisik mevzular. kisacasi 5in altina düserse cortlarsin gibi bir sey denemez. bir de oksijen yogunlugunu düsürmekle kalmayip karbondioksit yogunlugunu da arttiriyorsun ki bu da seni götürmek konusunda gayet israrci bir materyaldir, tamam zehirli falan degil ama kaninin asiditesi artiyor vs vs. karisik kisacasi. net cevap vermem.

Azalır da ne kadr azalır yani %15-16 mı şeklinde mi yoksa %20.89999 miktarda mı
Ne kadar Yaşar derken gün veremeyiz tabi ki ama tahminde bulunabilirsiniz

(bkz: sismanlarin havayi daha fazla kirletmesi)

bu yazıdaki hesaptan hareketle başka hesaplar yaparak, bi tahminde bulunabilirsiniz belki.

insandan insana degismekle birlikte eger football manager falan oynayacaksaniz, ki bazi dengesizlerin yapmisligi var bir kac gun, pek bir sorun teskil etmiyor. netekim kapiyi kapatsaniz da hava giriyor bir sekilde. havalandirmayi tamamen kesmek icin kapi araliklarini falan kapatmaniz gerekiyor.

eger bunu da becerip kapattiysaniz oksijen azligindan degil karbondioksit zehirlenmesinden olursunuz. bu da aktivite durumunuza gore 4 gunle bir hafta arasinda surer.

Su seviyesinde olduğunuzu düşünürek, O2 oranı %16'nın altına düştüğü zaman vücudun ortamdaki oksijeni kullanamaz. bu sırada co2'nin yaklaşık %5 oranına gelmesi demek ki, o zaman kadar çoktan bayılırsın diye düşünüyorum.

Ama odada böyle bir duruma gelmek için çok iyi bir yalıtım yapman gerekir ki, genelde tuğlaların arasından bile mutlaka bir miktar hava geçişi olur. Engellemek çok zor babında diyorum.

Türk otomotivciler, Japonya'da otomobil fabrikası geziyolarmış. Japonlara izolasyon sorusu sormuşlar. Japonlar da demiş ki, ''Arabanın içine bir kedi koyuyoruz ve bir gece geçmesini bekliyoruz. Sabaha kedi ölmüşse, aracın izolasyonunun iyi olduğunu anlıyoruz. Siz nası yapıyosunuz?'' Türkler de demiş ki, ''Bizde de kedi testi var. Kediyi koyuyoruz akşamdan. Sabah hâlâ arabanın içindeyse, izolasyon iyi olmuş diyoruz''.

yeşil çay iyi geliyo..
ama 3-4 bardaktan sonra etkisini gösterir. uyku açar.

ne yaparsan yap abartma. Kahveyi de yemeği de abartma. Daha kötü olur.

Bir de erteleme, hemen başla. Mesela Duyuru'yu kapat, hatta çalışırken ihtiyacın yoksa bilgisayarı kapat.

Bende 10 gun icinde 15 sinava girdim. Bu sure icinde 2ser 3er sinavlara calistim. Normal beslendim. Dikkatimi toplamasi icin bir kupa 2 adet 3u1 arada ictim. Sadece gunde 1 bardak. Fazlasi zarar.

Birsey dinleme. Ama ses olmadan calisamiyorum diosan youtubedan cizgi filmleri playlist yap. Altta oynasin :)

lan :( gene uykusuzluktan kafam guzellesti mal mal kahkaha atiyorum kendi kendime. soguk su mu carpsam yuzume. ne kadar salagim allahim

o sınavdan hayır bekleme, o kadar söylüyorum.
kahveye vur kendini desem, miden delinir.

bir de en zor sinavlar yav. sictim sanirim panpalar

cikmis soru yok ozet yok yesil cay yok. ders slaytlari var 36 tane pdf hepsi 30sar sayfa.. son 70 sayfa kaldi ama ben bittim

1 kase yoğurdun içine,yulaf+muz+ kat ve inanılmaz enerji verecek.

@blmnrvs tesekkurler ama onlarin hic biri yok evde. market de coook uzakta

zinciri var onun tıpayı kaldıran o şeyapmış olabilir. birazcık zorlayıp aralayıp bakın içine. basma tuşuyla da oynayın, bastırın çekin falan.

fotoğrafını çekin paylaşın. ne tipte olduğuna göre bilen biri tarif edebilir nereden müdahale edilebileceğini.

Veri kısmında filtre var onunla boş satırları seçebilirsin sonra da silebilirsin.
Veya yine filtresine à da. Z ye sırala boş sütunlar altta veya üstte kalır

Tabloya baştan filtre at.
Filtrede boşu seç
kalan satırları sil.

makro ile uğraşmana gerek yok. en üst satıra gelip veri filtrele dersin, sonra tüm sütünlar için boş olanları seçersin. sonra tümünü seçip tek seferde silersin.

filtrele dediğinde boşluklardan dolayı filtreleme düzgün olmayabilir. f sutununa 1.satırdan 5800. satıra kadar gelişi güzel birşeyler yazın. mesela "1". sonra f1 hücresine bir kere tıklayım filtre koyun. daha sonra boş satırların olduğu sutunlardan bir filtre seçip boşlukları getir diyin ve silin. sonra filtreyi kaldırın.

Sütunlardan birine 1'den başlayarak aşağıya kadar sırayla numara verin otomatik. Sonra boşlukları silmek istediğiniz satırları A'dan Z'ye sıralatın, boşluklu satırlar en üst kısımlara yığılacak, komple silin. Sonra o numaralandırdığınız sütuna gelip A'dan Z'ye sırala deyin, satırlar ilk yerlerini alsınlar.

Yaş 15 bu arada

kurallara ve güvenlik tedbirlerine uyduğunuz sürece karting' in pek bir tehlikesi yok.

×kaskı takacaksınız (uzun saç varsa güzelce toplayıp içine yerleştirmek suretiyle)
×kemeri takacaksınız
×koltuk arkasında takla durumunca hayat üçgeni oluşturan bar var mı ona bakacaksınız (ağırlık merkezinin yere oldukça yakın olmasından takla düşük ihtimal ama yine de ihtimal dahilinde tabi)

sonra keyfinize bakacaksınız. karting eğlenceli bir tercih bence. takım varsa paintball' da güzel bir seçenek bak.

onun dışında tanıdık bir mekana sokup bir iki bira ısmarlayıp cool dayı da olabilirsin =)

@rocka,

nerede var bu dediğin şekilde karting yapılacak bir yer İstanbul'da?

www.google.com!4m5!2m4!3m3!1skarting!2sIstanbul!3s0x14caa7040068086b:0xe1ccfe98bc01b0d0

o siteye gelebilmek için işte superonline metronet'i satın aldı :)

superonline iyidir bence. ben kullanıyorum sıkırtı yok.

Superonline 25 mbit iddiasındaymış yalnız. Aynı altyapıyı mı kullanıyorlar? Kesinti durumları nasıl? Ve en önemlisi çağrı merkezine ulaşılabiliyor mu? Metronet'te hayal çünkü.

6 aydır superonline fiber kullanıyorum. Memnunum. Kesildiğini filan hatırlamıyorum.

ttnet hızlarını hep 20mbit'e "kadar", 50mbit'e "kadar" diye verirken superonline direkt 25mbit diyor, benim bağlantı 25 mbit ve 3 mb /saniye ile indirdiğim oldu. Bence doğru atmasyon değil.

müşteri hizmetleriyle yalnızca başvuru sırasında muhattap oldum, başvuru için olunca epey yardımcı oluyorlar tabii :)

not: metronet'i ilk defa duydum.

ben ttnet fiber kullanıyorum. 72 TL. hız genelde yerlerde. yani youtube video bile yüklerken beklettiği oluyor.
geçenlerde arayıp teknolojimizi arttırdık artık size 20 mbit vereceğiz dediler. zaten 2 yıldır 20 mbit kullanıyorum dedim evet öyleymiş dediler.

ttnet dışında hepsi iyidir zannımca.

metronet kapanma/satilma surecinde oldugundan o tarz isleri zaten boslamisti.

simdi metronet'in de cagri merkezi vb superonline'a devredilecek.

bulundugunuz lokasyonu bilmiyorum ama 25 mbit veririz derlerse verirler. vermiyorlarsa iptal edersiniz.

cogu soho'da superonline 1000mbit de goturuyor, onemli olan oradaki yogunluk. isterseniz bir deneyin, sonucta fiber internet iptali de tahsisi de kolay.

resident permitinle hollanda konsolosluğuna gidip schengen alsan?

emin olmanız gereken tek şey kartın serbest dolaşım hakkı veren kartlardan olduğu. eğer öyleyse sorunsuzca schengen bölgesine girip çıkabilirsiniz. değilse sadece hollandaya gidip gelebilirsiniz.

Sorun çıkartmamaları lazım. Almanya oturma izni için konuşuyorum, schengen ülkeleri içerisinde 90 gün kadar kalabiliyorsunuz Almanya dışında. Tabii ki de geçiş için kullanabiliyorsunuz.
Hollanda'nın farklı olduğunu hiç sanmıyorum.

Almanya'dan aldığım oturma izniyle deniz yoluyla Yunanistan'a sorunsuz gidip geldim mesela.

Oturma izni kartin vizenin uzatilmis hali gibi bi seydir istedigin gibi schengen bolgesinde giris cikis yapabilirsin o kartin gecerli oldugu sureye kadar

valla simetrik şekilde 2 tarafta olunca güzel de böyle sağ/sol tarafta siyah bi boru hiç güzel durmuyor, ben de çok düşündüm hatta direksiyonu da ortada yapsalar çok güzel olur dediğim de oldu

şu tablo biraz sağa mı yatık?

arabadakileri rahatsız etmemek için bence. yazın pencere falan açıkken içeri dolan egzoz dumanı sinir eder beni. şimdi arkadan direk çıkmasa, yana ya da aşağıya verse içeri girme ihtimali daha yüksek. gerçi ters rüzgarda falan her türlü giriyor ama olsun, testini yapmışlardır muhtemelen onun en uygun pozisyon odur.

Aslında tamamen tasarım meselesi.

Yeni ve lüks araçların bile bir kısmında hala arka tamponun içinde görünmez bir şekilde olabiliyor.

Ancak eskiden beri gelen "ne kadar çok egzoz, o kadar çok performans/güç" anlayışı var. Yanlış da değil. Performanslı bir motorun daha fazla egzoz çıkışına ihtiyacı oluyor.

O yüzden de egzozun gözükmesi ve sayıca fazla olması sportiflik anlamına geliyor. Tasarım da sportiflik kazanmış oluyor görününce.

Artık çift egzoza ihtiyaç duymayan bir çok arabanın bile çift egzozu var "şık" gözüksün diye. Bir çok aracın baz modellerinde egzoz gözükmezken, üst donanımlara çıkınca veya sport pakedi alınca falan egzoz görünür hale geliyor.
İnsanları üst paket almaya özendiren bir şey yani.

ilk arabalarda oyle olmasinin sebebi %90 egzoz gazindan arabanin etkilenmemesidir.
simdi artik kotu gozle bakildigini sanmiyorum ya. bu sey gibi; "suratimizin ortasinda koskoca burun tasiyoruz" gibi.
yani o kaniksanmis artik. ne bileyim.

dizel fiesta der kaçarım.

otomatik olmasına gerek yok diyorsan micra. hem standart özellikleri hem de yakıt ekonomisi olarak iyi.

www.arabalar.gen.tr

ben az çok arabadan anlayan biri olarak sadece şunu tavsiye edicem, 0 almak yerine yeni model 3-5bin ne bileyim 8-10 bin kilometre kullanılmış araba almanızı tavsiye ederim. sıfırı 40 bin olan aracın 8-10 bin kilometrede olanını 36-37 ye kapatırsınız. bi ziebart yaptırsan sıfırdan güzel olur üstüne cebinde para kalır. mesela jantlarını beğenmediysen onu değiştirirsin filan.

40000 yerine 37000 verip ikinci el almayın bence. En az 5000 fark olması lazım.

Yepisyeni arabanın tadını vermez. Sıfır al, garantisi, kokusu filan sıfır, üstüne bir de istediğin rengi, opsiyonu filan alırsın.
Alıp bir sene sonra satarım diyorsan belki ikinci el olabilir ama 5-10 sene kullanmak istiyorsan kesin sıfır al bence. Araba çok iyi olsa adam kendi satmazdı diye de bir mantık var :)

@burfak ben de oyle dusunuyorum.en az 5 sene binmek istiyorum. Var mi bi tavsiye?

Fiyatları vs. hiç bilmiyorum. Sadece fiesta'yı beğeniyorum ben çok. O bütçeyle alabiliyorsan düşünme derim. Sınıfında çok başarılı.

Tasarımı filan güzel, kullanması çok keyifli. Arka arkaya bol bol corsa'yla beraber kullandım, bariz fark var mesela. İç mekan kalitesi de sınıfı için iyi.

Polo'yu ayrı tutuyorum. Zaten daha pahalıdır herhalde.

40 binlik arabanın ikinci el 4-5 bin kilometrede olanını 35 bine bulursanız almayın bence, o araba elinizde patlayabilir..

40.000 tl'ye çok güzel az kullanılmış dizel polo bulabilirsin.
ben de sıfır almamanı tavsiye edenlerdenim.

hatta şuan senin pozisyonunda olsam dizel poloyu çakmıştım.

seçim neden mi iptal edilmiyor?
3-5 twitter ergenin paylaştığı yalan dolan iddialar üzerine seçim mi iptal edilir yahu?
almıyor aklım.

trafolara eş zamanlı baskın yapan kedileri alıyor aklın. onlarla dolmuş senin aklın.

her hangi bir partiye üye olmaya gerek yok ama bir parti seni oraya dikiyorsa onlardan olduğuna güvenmesi gerekir tabi ki.

Seçim neden iptal olsun? Şu an ki tartışmalar benim gördüğüm kadarıyla oy kullanımından sonra oluşan şeyler üzerinde (Oyların yanlış sayılması, sayılan oyların sisteme yanlış girilmesi vs.).

Yani bunları düzeltmeden yeniden seçim olsa yine aynı şey olacak.

İptal edilmesi için oy verildiği andaki işi etkileyen bir hata olması gerekli. Örneğin Erdoğan'ın milletvekili olduğu ikinci Siirt seçimi, Jet Fadıl'ın aday şartlarını karşılamadığı seçim sonrasında ortaya çıktığı için yenilenmişti.

artık bu saatten sonra istese de yapamaz. yenikapı da şu andaki toplanana 1 milyona yakın insandan sonra rezil olmamak için daha da miting yapmamalı istanbul da.

Istanbul CHP seçmeninin işi gücü olduğundan mitinge gitmeyeceklerini bliyor olabilirler.

Mesela mitinge milyon kişi getirmek değil. Miting siyasi açıdan çok gereksiz bir şey artık bence.

Eskiden partilerin halka bilgi vermek için şansları varmış miting yaparak. Belki de kime oy vereceğine tam olarak karar vermemiş olanlar bile giderdi bilemiyorum. Bugün zaten iletişimin çoğunluğu tv, gazete, internet üzerinden. Mitinge giden adam zaten karar vermiş oy verecek adamlar.
Yoksa Erdoğan mitingde kararsız seçmene oy verdirecek ne söylüyor bir yerel seçim için? Proje mi anlatıyor? Nereye gitse kendi konuşuyor, ben daha bir tane aday görmedim. Sanırsın kendisi aday. Sürekli CHP-MHP'ye sallıyor.

Böyle bir miting çok anlamlıymış gibi "yok milyon adam toplamıs vs.".
Miting yapsın yapmasın benim umrumda değil. Sırf "şu kadar adam topladık" deme platformu oldu mitingler. Lojistik seçimi olsa oyumu veririm.

pazar la bugün millet piknikten öte ne yapar -_-
iki üç haftadır mitingleri izliyorum ve Akp: mitingin %30'u yaptıkları ve vaatleri %40'ı F. Gülen'e salvolar :D geri kalanı Muhalefete yapamadıklarını hatırlatma ve yönetimde ki beceriksizlerini anlatıyor
Chp: mazotu 1.5 lira yapacağım gibi yıllardır söylenen klasik boş vaatler bi kısmı ayakkabı kutularından akp'yi düşürme
Mhp: Aynı :D

tebrikler kol saati kazandınız.
bi tarzı falan yok mu bunun? eskimi yenimi?

çok yeni değil muhtemelen . tarzı da pop diyelim. ama çok güzel sarkiydi.

www.youtube.com/watch?v=H9nPf7w7pDI

olmasın?

buldum never forget you imiş

suv almam. net.

Amacın SUV imajı ise BMW modellerine falan yönel derim. Ama araziye vuracağım diyorsan o rakamlara denk gelen bir model Grand Cherokee al.

ml320

geniş-ferah olsun, donanımları yeterli olsun diyorsanız 2011-2012 captiva önerebilirim.(sıfır araç almayın,paranıza yazık)
ssangyong çok değer kaybeder,kore malı araca güven olmaz.(ön yargı değil, bi gün çıkma parçalarına denk gelirseniz telefonumun kabı daha sağlam dersiniz)
land rover alacaksanız discovery 3 pek sorun yaşatmaz. sağlam araç,kullanımı rahattır.
off-road istiyorsanız düşünmeyin defender alın*

ssangyong filan almam. Sağlam bir şey alırım. Ben güvenmiyorum kore araçlarına sağlamlık (güvenlik) konusunda. Cüssesi olduğu sizi koruyacağı anlamına gelmiyor.

ssangyong deger kaybeder diyenlere aldirma bu arada. kia gibi ssangyong'da ismi guclendikce deger kazanacak, fiyat arttiracak markalardan. sifir kia sorentolarin 7-8 sene onceki fiyatlari ile guncel fiyatlarina bakarak anlayabilirsin durumu.
ayrica ssangyong ciddi iyi donanimi guzel fiyatlardan veriyor, bu da ayri bir konu.
bununla beraber ml320'nin yerini tutacak hali yok tabi ki...

brawler: rexton ml320'nin altyapısını kulanıyor diye biliyorum. ama mercedes başka tabi.

bi de bizim maksimum off-roadumuz hanımın memlekette yaylaya çıkmak olacaktır.

0km. subaru forester. net.

2005-2006 belki 2007 cadillac escalade. aşık olabilirsin

ssangyong çok çirkin ve dandik görünmüyor mu yahu? ben o logoyu görünce bile yüz buruşturuyorum. alternatifler şöyleymiş üstelik:


audi;
www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

bmw;
www.sahibinden.com

mercedes;
www.sahibinden.com

volvo;
www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

vw;
www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

land rover;
www.sahibinden.com

www.sahibinden.com

Suv alan maldır aga araştırın la biraz fren mesafesi en az 5metre daha uzun normal araçlardan ve bu ölmeniz için gavet yeterli bir rakam ayrıca normal araçlarla 90-100le girdiğiniz hafif virajlara bu araçlarla girin ve kendinizi nasıl takla atarken bulduğunuzu görün suv ler benim gözümde sadece zengin adamların karılarına ay aman trafikte aracı büyük olsunda sıkıştırmasınlar yada egosu yüksek tiplerin yerden yüksekte olmak için kullandığı araçlar bide 364gün asfaltta gezip 1gün bağa bahçeye gitmek için alan tipler var

@denizrocket bu kadar önyargılı olma be abi, beni tanısan çok seversin aslında. hanım ve ben mesajında bahsettiğin hiçbir tipe uymuyoruz da :)

bi de kardeşim bu araçların güvenliği ile ilgili verdiğin bilgilerde istatistiki bir kaynağın var mı? suv ile kaç kaza yapılmış kaçı ölümlü olmuş, 90-100 km ile hangi tip virajlara nasıl girmişler...bu araçları tecrübeli şöförler mi kullanıyormuş yoksa acemiler mi yapmış gibi konuları öğrenmek isterim. araçlardan mı kaynaklanan bir sıkıntı var yoksa şöförlerden mi? güvenlik önemli sonuçta. sevgiler...

edit: ha bi de jip alan bu kadar insanı mal yerine koymana girmek istemiyorum bile, o kadar çirkinleşmeye gerek yok. suv harici başka bir tavsiyen varsa arabalardan anlayan bi adamsan söyle de bilelim....

honda crv

@this is heavy fren mesafesi değil ama virajlar için denizrocket'in dediği doğru. kendimden örnek vermek gerekirse bizim ailede c4 var. gerçekten virajlara yüksek hızlarla girip bana mısın demeden çıkıyorum araba yola yapışıyor ama bir kere uzun yolda suv kullanma imkanına eriştim gerçekten bizim fransızla girdiğim virajlardaki hızımdan net bir 30-40 km/s daha az hızla alabildim.

suv var suv var şimdi.

ben kendi aracımla hiç savrulma yaşamadım, manevra kabiliyeti de gayet iyi. adam dacia duster alma arifesinde değil zaten doğru düzgün bir suv alma arifesinde. o yüzden devrilir yorumlarına itibar etmemek lazım bence. düzgün kullanılmazsa her araç devrilebilir, aracı tanıyıp limitlerine göre kullanılırsa hiçbir şey olacağını sanmıyorum. üstelik suv'lerin görüş açısına ve konforuna alışan biri kolay kolay sedana dönemez. bence şehiriçi için ideal araçlar park sıkıntısı olmayacaksa.

hacı bağ bayır araban ayrı olucak bkn:lada niva/suzuki bile olur yol araban ayrı olucak hem yakıt olarakta karda olursun hem çevreyi az kirletirsin fren mesafesinin uzun olmasının nedenine gelirsek araç yüksek ayrıca süspansiyonlarda yüksek olduğu için yaylanma ve salınım daha fazla ve emin olun buda fren mesafesi ve kontrolü büyük şekilde etkiliyor alın bitane sedan yada hatchback yol arabası rahat rahat kullanın ayrıca suv lerin youtube da esp off videoları var bi göz atın derim 2000+kg lık lincoln navigator esp haliyle 2kukanın arasından geçerken yan yatıyor

@kayranin kedisi haklısın her suv aynı değil ve arabanın limitlerini bilmek gerekir. ben sadece başımdan geçen bir olayı anlattım yoksa suv almasın demedim tavsiyemi de verdim zaten. zaten suv candır her zaman benimde hayalimdeki araba volvo xc90 ileride iş hayatına girince ya alacağım ya da alacağım başka çaresi yok.

Suv saçmalık. All-road ya da cross tabir edilen yüksek araçlar var. Şehir + arada bir arazi diyorsanız bunlar iyi gider. Audi a6 allroad var. Yeti var. Peugeot'da bile var allroad tipi.

Bunun dışında suv almak gereksiz. Park yeri sorun, dar sokaklar yanlış park etmiş arabaların olduğu kavşaklar bunlar hep sorun ve emin olun Türkiye'de çok var, yakıt sorun, fren mesafesi aynı fiyat segmentindeki arabalara göre rezalet. İçleri sandığınız kadar geniş değil. Zaten arazi performansları da pek yok. Pick-up falan olsa tamam kabulumdur de suv saçma. Sizin çocukluk hayaliniz ya da tutkunuz falan ise o zaman kabul edilebilir. Bu durumda kesinlikle ssangyong alma zaten. Vw bile daha iyidir.

yeni skoda yeti, volvo xc70, subaru forester hatta yeni qashqai falan da güzelmiş lan :)

all-road gibisi yoktur. Suv'lerden daha maskülenler bence.

aktarmalı ya da gidiş dönüş biletlerde uçamayacağınız uçuş için bilgilendirme yapmanız gerekir. havayolu şirketini aramalısınız

iptal olmaz ama iadesiz de olsa ceza keserek yarısını ödeme ihtimalleri var bi arayıp şansını dene

iptal olabilir. Havayoluna göre değişiklik gösterebilir. Lufthansa aynı konuyu call center'a sorduğumda "kıllık yapabiliriz, hakkımız var" demişlerdi. Sözleşmeyi bozmuş oluyormuşum da bik bik.
Lufthansa gidiş dönüşe 200 euro, aynı uçakla tek dönüşe 600 euro isteyen bir firmadır. O yüzden sormuştum.

SunExpress ve Pegasus ise biletine bakıp yardımcı olabilirim.

neden iptal olucakki. farzet ucagi kacirdin. iadesiz de alsan parasını alıp ödedigin hizmettir. binersin binmezsin fakat iadesiz biletde ücret geri ödemeyebilirler.

bileti anadolujet'ten aldım.

yaşadığım durumu aktarayım. bükreş-istanbul arası pegasusla gidiş dönüş aldım. gidişi bir şekilde kaçırdım. sonra pegasus'u aradığımda dönüşü de kullanamayacağımı söylediler. ama büyük ihtimalle firmadan firmaya değişebilir. hatta biletin segmentine göre de değişebilir. benimki en ucuz olanındandı.

amuzende +1

Bildigim kadariyla TK da durum ayni..

giderken onlarla gitmezsen dönüşü de yakıyorlar bildiğim kadarıyla ama yine de arayıp bir sor.

Amerika'yla ilgili bir tecrübem yok ama bunun bir tatil olarak kalmasını istiyorsanız bence kiralayın.
Al-satla uğraşmayın.

500'u gozden cikartin bence, kiralayarak daha kaliteli/modern arabalara binebilirsiniz. arac aliyim deseniz cok eski arabalar bulursunuz.

biz de aynı durumda kalmıştık. sonra gideceğimiz yerlere uçakla gidip orda araba kiralamanın hem zaman açısından hem de daha kolay olacağına karar vermiştik böylece new york miami ve tüm batı sahilini gezdik ama bunu tavsiye etmem.
onun yerine 3 arkadaş atlayın san franciscodan otobüse bostonda kiralayın arabayı

ABD'de baya uzun yol yaptım, meraktan soruyorum: LA-MA arasını kaç zamanda gitmeyi planlıyorsunuz? sağlam mesafe...

drop-off olayı aracına göre ve firmasına göre ciddi fark yaratabiliyor, 500den daha düşüğe bu işi kapatmanız olası. 10'dan fazla rental company var hepsini test edin ve modellere göre de deneyin.

plan tam iki haftada bitirmek. alamo, avis, enterprise, hertz'ün sitelerine baktım. şimdilik en ucuz fiyatlar alamo'da. aslında 500 dolarlık drop off bedelini 250'ye düşürsem razı olacağım gibi.

miles&smiles uyesiyseniz hertz'in sitesine bir de thy uzerinden (m&s sitesi olabilir emin degilim) girmeyi deneyin fiyatlara oyle bakin.

thrifty, budget, dollar ve advantage sitelerine de bakın. günleri değistirerek bakın, o bile fark eder. mutlaka havaalanından alıp havaalanına bırakın (şehiriçi daha kolay ama daha pahalı olur). tanıdıkta gold üyelik olan varsa o da extra indirim sağlar.

şöyle bir baktım da: 1600 civarına ufak araç, 2000 civarına mid-suv bulabilirsiniz (6-20 haziran arasına baktım)

priceline.com'u dene dostum. teklif veriyosun , bidlere göre belli insanlar kazanıyor. belki daha ucuza kapatırsın.

ağzı açılmayan plastik torbalarla geçer. şampuan açıkta geçmez.

makasi bagaja vermenizi isterler buyuk ihtimal.

sivilari da plastik torbayla yaniniza alabilirsiniz ama 100ml siniri vardi diye hatirliyorum.

sivri uçlu aletler bagaja.

adli vakanızda yurt dışına çıkış yasağınız yoksa sorun olmaz. varsa zaten çıkamazsınız.

Bagaja verilecek çanta ve kabine yanına alınacak çanta ayrımı var böyle şeylerde.

Şampuan, makas filan bunları bagaj bölümüne teslim ettiğin sürece sıkıntı yok.

Kabinde yanına almak istersen makası unut. Şampuan da en fazla 100ml olmalı. içinde ne kadar olduğunu önemli değil, kutusu 100ml'den küçük olmalı.

22tl

oy kullanmadı diye ceza ödeyen görmedim şu ana kadar.
ama 25 tl diye biliyorum.

Aptallar tarafından yönetilmek.

Buraya yaz genelde çeviren çıkıyor hemen.

Buraya yazılamayacak kadar uzunsa demek ki o kadar da ufak değilmiş :)

gönder yigenim elimizden geldiğince yardımcı olmaya çalışırız

beğeniyorsan git al bence

üstü açık araba almak istiyorsan Türkiye'de alınacak tek araba bence.

hayatını dilediğin gibi yaşa.

eger seni cok sıkıntıya sokmayacaksa, aklında duracagına kapında dursun, fiyat performans olarak bir cok aractan cok daha mantıklı gelmistir bana da (ikinci el icin soyluyorum) en cok ne olur 3 günde satamazsın da 3 ayda satarsın,
al gitsin...

Metal tavanlı bir cabrio olmasından başka çekici bir yanı yok bence. Tipi de çok iyi olan bir araç değil bence :(

Benim sunrooftan iceri sigara atmislardi bilerek, ustu acik araba belki ege akdeniz sahillerinde iyidir ama buyuksehirlerde taciz eden cok olur bence.

Çok çirkin.

hayalindeki arabaysa al, keyfine bak. bende de astra twintop var. kapı çıtası olmadığı için biraz ses yapar tümsekten geçerken falan. almadan önce de tavan motoru ve kabloları bir kontrol ettir. aç kapa yapmaktan kablolar kolay aşınıyor.

bence bir de mercedes slk'lara bak. 2006 model eos almak yerine 2001 model slk almayı düşünebilirsin. yakıt sarfiyatı eos'ta nasıldır bilmiyorum tabii.

yaklaşık bu kadar: www.nkfu.com

Şöyle bir şey var mesela: www.youtube.com

1000 euroluk banknotlar var. Diğer cevaplardaki görseller büyük ihtimalle o kadar paranın 100 dolarlık banknotlarla oluşturulmuş.

O görsellerin 15'te biri olarak düşünebilirsin en kompakt haliyle.

vejeteryanvampir + 1

İkiniz de haksızsınız, size laflar hazırladım...

Kabaca, "Gökyüzü için, karşılaşacağı herhangi bir çit yoktur" diyor. Kendisi zaten kendi içinde ve anlatması güç. Örneğin okyanustaki su ne okyanus tabanını ne gökyüzünü ne kıyı şeridini bilir, zaten kendisi kendi içindedir her yanı yine su ile doludur, su su içindeyken hiç bir engel görmez. Gökyüzünde de karşılaşacağı kendini engelleyecek çit, duvar, engel vb yoktur. Ama bu senin için, ya da uçaklar için söylenmiş bir söz değil, gökyüzü için söylenmiş bir söz. Üstüne almamak gerek. İnsanlık için uyarlarsan, günümüzde her insan diğer insanlar için engel olduğu için uymuyor maalesef.

Umarım seni bu dövmeyi yapmaktan vazgeçirmişimdir...

Şarkıyı çok tanımasam da bu sözlerden farklı bir şey anlıyorum.

"Gökyüzünden bakınca duvarlar/çitler görünmez" gibi bir şey. Yukarıdan bakınca duvarlar karşından olmaz, yukarıdan çizgi gibi görünürler, engelmiş gibi değil anlıyorum.

bildiğim kadarı ile ödemek zorundasın eğer apartman toplantısı yapılıp karar verilmişse, senin imzanın olması gerekmez. Ben park olayına takıldım, neden kendi apartmanının önüne park edemeyecekmişsin? bunların gözünü korkutmak lazım, bir daha laf ederse kapıcıya bir yatakhane adamı buraya dökerim sülaleni siktirtirim diyeceksin bir daha bulaşmaz.

Yıldım hocam hakikaten yıldım. Büyük resimde boktan bir yerde yaşamıyormuşuz gibi bir de mahalle de bombok. Bu arada tam anlaşılmıyor gibi, hasta falan çıkabilecek şekilde park ettim.

aidatta sorun var bence fazla yani.
ama apartman gideri olarak sadece çöpü düşünmeyin.
asansörlü ise asansör ücreti,
merdiven yıkama ücreti,
elektrik ücreti ve kapıcı ücreti var.

B1'deyiz asansörle hiç işimiz yok. Merdiven hiç yıkanmadı şu ana kadar.

aidat içinde ortak giderler (ilk akla gelen bina elektiriği, temizlik, apartman görevlisi maaşı) vardır. onları ödememezlik olmaz. o yüzden ben aidat ödemeyeceğim diyemezsiniz.

yönetici ile neden konuşmuyorsunuz? apartman görevlisi böyle bir şey söylüyorsa belki makul bir gerekçesi vardır.

bir de topluluk içinde yaşadığımız için canımızı sıkan olaylarda öyle gemileri hemen yakalım moduna girmemek lazım. makul bir şekilde çözüm aramaya çalışmalı.

arabaya telefon no yazılabilir ayrıca.

ödemezsen haklıyken haksız duruma düşebilirsin. Ödemek zorundasın, isterlerse mahkemeye filan verip icrayla alabilirler. Ama ödediğin aidatların nerede nasıl kullanıldığını da sormak en doğal hakkın.

Yönetim, aidat vs. varsa illaki toplantı olmalı, bütçenin, harcamaların nasıl olduğunu bilgilendirmekle mükellef sonuçta parayı toplayan yönetici.

115 Lira az değil vallahi.

Bir de aidatı ödemezsen ve kiracıysa ev sahibinle kötü olabilirsin.

Öncelikle bence aidatı ödememe sikime kadar yolunuz var de ve bu paranın tam olarak kuruşu kuruşuna nerelere gittiğini ödendiğini belgeleri ile yöneticiden iste ayrıca o kapıcının haddini bildir ağzının payını ver ayrıca arabanı yine evinin önüne park et ve şöyle kullanışlı uygun bir kamera al arabanı geniş açıdan ve net bir şekilde görecek şekilde evinin balkonuna ne bilim cam kenarına içeriye dışarıya bir yere monte et bilgisayara bağla kayıt etsin sürekli kim arabana dokunursa çizme zarar verme çekmeye itmeye çalışma ne bok olursa olsun kaydet ve hemen savcılığa git yani geri çekilme alttan alma analarını sik...

Toplantı isteyeceğim sanırım. Bakalım neler olacak.

belge iste. merdiven yıkanmıyor diyorsun, belirt.
peki millet nereye çekiyor arabasını?
b1 dediğin ne? asansörle işin olmayabilir ama giriş katında değilsen ona da katılmak zorundasın.

@zekicalik valla benim de kafamdaki ideal şey bu. Öyleyse böyle gibi. Ama cidden zihnen bunla uğraşabilecek bir programım yok. İyi niyetlilikle eline vur ekmeğini al olayı hep karıştırılıyor sıçtığımın memleletinde cidden.

dediğim gibi bu civarda 55tl civarı aidatlar. ona göre tut işini

Herkese teşekkürler toplantı ayarlanacak en kısa sürede. Bakalım neler olacak.

yakuza123 entry nick amk hahahahahha!

ama adam doğru diyor. bu itleri korkutup ağzına sıçarsan bırak sana laf etmeyi, abi çöpün var mı ayağına bile yatarlar

Bu arada yaman hayatsızmışım haa. Sabri bey gibi uğraştığım şeylere bak.

bütçe ne kadar onu söylersen daha iyi bi tavsiyede bulunabilirim.

tv için Samsung f/p olarak genelde en iyi markadır. işin uzmaları led televizyoları pek tavsiye etmiyorlar. hem daha fazla elektrik yiyormuş hem de ömrü daha azmış. lcd televizyonları tevsiye ediyorlar.

vestel konusunda ise vesteli hiç düşünmeyin derim. evde vestelin 2 beyaz eşyası var, ikisinden de illallah dedik

@yemrem (karıştırmışsın sanırım)
led ler lcd lerden kesinlikle çok daha az enerji tüketir (%20-30 oranında)
www.diffen.com
şurdan da bakabilirsiniz.
zaten led in en önemli artılarından birisi de budur.
ayrıca ömrü de lcd ye göre daha uzundur.

Ben araştırma yaparken (geçen sene) f/p açısından en iyi tv olarak LG'yi bulmuştum. LM660s almıştım o zaman. Çok da iyi tv. Ama şimdi fiyatları nasıldır bilmiyorum, artmış olabilir belki.

1500 liraya kadar dahili uydu alıcılı ve wifi lı bir led tv arıyorum ama 40 veya 42 inç arası.

LG 42LA620S aldım ben bir kaç hafta önce. Linkini verdiğin samsung'un fiyatını bilmiyorum ama bu tv'yi mediamarkt'ta 1799'a veriyorlar. Hatta 100 lira daha uygundu ben alırken.

3D filan da var, wifi'dan internete girmek mi dersin, bilgisayarındaki dosyaları oynatmak mı dersin var epey özelliği.

Bizim evde yine 42 inç bir LG LED'imiz var 4-5 senedir kullandığımız. Renkleri filan çok hoşuma gidiyor benim. Aşırı canlı değil ve bağırmıyor. Daha doğal. Yine LG almak istedim o yüzden kendi evime alırken.

Tavsiye ederim.

Ayrıca 200 mhz :)

LG al, samsung pahalı oluyor.

2 gün önce
www.vatanbilgisayar.com
bundan aldım.
1700 lira yanında 2 tane aktif 3d gözlük de var wifi li dahili uydu alıcılı.

1000km'den sonra bir bakım oluyor orada eğer varsa sıkıntı ortaya çıkar. fabrika verilerini yakalamak içinse, genel kanıya göre, kat edilmesi gereken mesafe 5000km'dir.

100 kilometrede 18 litre normal diyorsunuz yani? Hiç aklima yatmiyor.

bana da normal gelmedi açıkçası. 3-4lt fazla neyse de dediğin gibi iki kat fazla yakması ilginç. pompada bi üçkağıt olmasın, yani yakıtı alırken? yazmak istemesem de yakıt deposunda ya da hortumda bir sıkıntı olabileceği geliyor aklıma.

İlk aldığın yakıt için; yedek deposunu doldurmuş olabilir mi ?
50 tl daha yakıt alıp kullan bakalım 50 km'mi götürcek ?

yakıt maalesef öyle ölçülmüyor. Aynı istasyon hatta aynı pompadan fulleyin, 100km kullanın sonra yine fulleyin. Size gerçek yakıt miktarını verecektir.

"benzin bitti" diyorsun ya, bununla lambanın yanmasını kastediyorsan çok anormal değil bu durum.

Eğer depo gerçekten neredeyse tamamen boşsa aracı teslim alırken, lamba yandı diye eklediğiniz benzinin tamamını yakmış değilsiniz. halen 5-6 litre vardır içinde lamba yeni yandıysa.

Cevaplar icin cok tesekkurler, ilk benzini yukledigimde arac tam istasyona girerken yığildi kaldi. Pompaya kadar ittirdik hatta. Cimri bayi o kadar boş verdi depoyu.bunun uzerine 50 liralik aldim, o da 100 km gitmesi gerekirken tam sadece 50 km goturdu Kirmizi isikta yine benzn bitti durum bu, nasil oldugunu soranlar icin.

O kadar para verip sıfır araç alıyorsunuz, bayi sizi istasyona bile götüremeyecek benzinle araç teslim ediyor, yazıklar olsun valla sinirlendim.

Yeni araç olduğu için yakıyor olabilir, bunu ford servisine bir sorun. Aklıma yeni araç olmasında başka bujilerde sorun olabileceği de geliyor. Servis, bu normal değil derse bujilere bir bakıversinler

böyle ölçemezsin. önce yakıt lambası sönecek kadar yakıt al. biraz kullan ve lamba yandığında km sayacını sıfırla. 50 veya 100 ne kadar istiyorsan benzin al. tekrar ışık yandığında gördüğün km o paraya gittiğin yoldur.

bilen biri gelene kadar mantık yürüterek ağır sallıyorum: 3d modelleme sayısal bir teknoloji olduğu için her pixelin yerinin bilgisayar tarafından belirlenebilmiş olması gerekir. senin sağdaki çizdiklerinde de yine aynı köşelilik sözkonusu ama tamamen yuvarlak olsaydı minimal düzeyde düşündüğümüzde pixellere erişilebilememsine yol açabilirdi. hangi pixellere siyah boya koyacağını programın bilmesi ve map edilebilmesi için yani

En temel bilgimle cevaplıyorum.
Bilgisayardaki 3D objeler de düz çizgilerden oluşuyor.
Bu çizgilerin sayısı arttıkça, 3d obje daha gerçekçi durur.
Bunun sebebi, poligon sayısının artması, bizim gördüğümüz keskin çizgilerin azalıp, gittikçe yuvarlak veya artık herneyse o görüntüye daha yaklaşmasıdır.
Örnek verip göstericem.
bestanimationbooks.com

Ek bir açıklama getiriyorum. 3D objenin herhangi bir noktasını belirtmek için ortamdaki x-y-z değerlerine bir nokta atanması lazım. Bu noktadan diğer bir noktaya da aynı şekilde bir çizgi çekilmesi ve bu şekilde hacimli bir şekil oluşması gerekir.
İki nokta arasındaki bu çizgiyi, açı vererek bir sürü çizgiye bölersek de eğimli bir yapı elde ederiz.

Çok iyi sallıyorum.

sonuçta daire dediğimiz şey de bir kenarı 0 birim olan sonsuzgendir.

daha çok-gen daha çok detay.

Modellerdeki köşeler tamamen gösterimle alakalı bir şey.

3D modelleme yapan programlar matematiksel formüllerle çalışıyorlar. Yani bir daire çizdiğinizde dairenin merkez noktasının düzlemlerdeki yeri ve çapı belirlenmiş oluyor. Artık bunun nasıl gösterildiğinin önemi yok.

Öte yandan bu yuvarlaklar ne kadar az köşesiz, yani ne kadar yuvarlağa yakın resmedilirlerse bilgisayar ekranında, o kadar görüntüleme hesabına yol açıyorlar. Bu da bilgisayarı kaba bir tabirle kasıyor. Bu yüzden bu tarz programların görsel ayarları oluyor. Bilgisayar kasmasın diye yuvarlaklar kocaman köşeli gösterilebiliyor. Ama tabii ki bu modelin kendisini değiştirmez. Yine yuvarlaktır o.

Bu ayarlarla oynayarak yuvarlakların ne kadar yuvarlak gösterilmesini istediğinizi seçebilirsiniz.

maya için modeli seçip "3" e bas. Ya da surface modelleme öğren. Dediğin şekilde modelleyebilirsin.

var böyleleri. kullanma amacı gütmek çok küçük insan davranışı bence. ama hep derim, kıymetli olan onlar oluyor.

oha arkadaşlarını çağırıp hesabı yıkmaya çalışmak nedir ya. böyle bir niyetle gelmişlerse vay amk. ama senin yanlış anlama ihtimalin de göz önünde bulundurulmalı.

Her iki durumda da haklisin. Cunku direk suistimal etmisler. Ben de oderim ama keriz yerine kondugumu suistimal edildigimi anlarsam uzaklasirim.

Arada belli bi samimiyet olnadigi surece bi baskasina kendi hesabini odetmek, cinsiyet gozetmeksizin kaba bir davranis. Ha paran olmaz, yemek yemek zorundasindir, iki yudum cay icmek istersin; o zaman da siparisi vermeden durumunu yanindakine aciklaman lazim. Hani en olmadi "borcum olsun" dersin. Oteki turlusu ayip yani.

çünkü öyle öğretiyor aileleri. annesi diyor ki bak kızım kendini ucuza kapattırma sen kızsın tabii ödeyecek senin hesabını falan köklüyor kızına gazı sonra salıyorlar kız da ne karakterine, eğitimine, tipine bakmaksızın bir prenses edaları falan herkes onun hesabını ödemeli çünkü o bir kızzzz!!!

sonra evleniyor işte dayak yiyor, yemek pişiriyor çocuklara bakıyor falan.

Çünkü onlar prenses ve hesap ödemezler.

Çok param olsa sevdiğim arkadaşlarımın, sevgililerimin tüm hesaplarını ödeyeyim hiç umrumda değil, mutlu da olurum ama hareketlerinden bu beklenti içerisinde olduğunu anlarsam karşımdaki kişinin hesabının bir kuruşunu bile ödemem. Bu insanlar bunları yüzsüzlük olarak görmüyorlar, normalleri o. E bir de hesap ödetmemeyi marifet sayan erkekler olunca karşılaştıkları kafada yer ediyor iyice.

Bir de not: Öyle güruh halinde gezenlerden direkt kaç zaten.

ben genel olarak orada da rengimi belli ettim, herkes birbirine ısmarlayabilir, ama kimse ısmarlamıyor ödemiyor diye trip atma şansına sahip değil. ne ilk buluşma, ne ilişkinin hepsi, ne özel bir buluşma herkes kendi yediğini içtiğini kendi ödesin. içinden gelir bir taraf öderse olur neden olmasın. onun dışında tartışılacak bir şey bile yok.

kadınım.

iliskinin ilk zamanlarinda boyle seylere ben de karsiyim, yemegi biri odediyse tatliyi,ickileri vs karsi taraf odemeli en azindan. ha ileride bir sey olur,parasi olmaz o durumda bunun lafi edilmez. ayni sekilde birlikte yasama gibi durumlarda da banka hesaplari bile ortaklasa kullaniliyor bir muddet sonra.

ilk kız tahminimce oldukça güzel bir şey. rahat bir aile yapısında yetişip çevresinden hep ilgi gördüyse istemesine pek şaşırmadım. ya da cidden maddi sıkıntısı varsa canına tak etmiş ve yüzsüzlüğe vurmuştur.

ikinci kız ve grubu için farklı bir düşüncem var. kapalı olan kız ve kadınlar erkeklerle bir etkileşim içine geçtiklerinde tüm insiyatifi kendilerinde sanıyorlar. "dinime bağlı biri olmama rağmen buradayım, değerini bil." gibi bir mentaliteyle orada olması sanki erkeğe bir lütufmuş gibi davranabiliyor ve de bu tavırları mantıken ve vicdanen hiç sıkıntı yaşamadan sergiliyorlar. iddia ediyorum ki yüzüne vursan sen suçlu olursun. ama yaptğın şeyi oldukça takdir ettim, arkandan baya konuşulmuştur gene de.

bunun dışında yaş farkı olan ilişkilerde erkek daha büyükse eğer gene bir beklenti oluşabiliyor. "zaten kazanıyor, öder ki ya." diye. bu diğerlerine göre biraz daha mahcupça yaşanılan bir beklenti. diğer hanım kezbanımızın duyurusunun temellerinin bir yerlerinde de biraz bu mantık var.

haksizsin.

ödeme konusunda degil. orda sonuna kadar haklisin da. secme konusunda degilsin. arayip da bulamazsin yani.

ya paran varsa sıkıntı yok da olmayınca böyle şeyler can sıkabilir tabi. ben olsam direk param yoksa yok derdim kimseye artistlik yapmam aksine olabildiğince kendimi düzgün anlatmak isterim. bende de kızlar ödüyor benim hesapları ben de bundan bir halt anlamıyorum:D.

Ne hesapmis.


Isin asil merak uyandiran kismi, sen boyle tipitipleri cok mu aradin.
Uzuldum bea.

Su anlattigin durumlarda sen yi yapmisin hatta bir daha boyle 6 kisilik davetlerde bi lavaboya gideyim diye kalk git senin hesabini da odesinler.

öğrenciyim diyorsun. kendi kazanmadığın parayla başkasının ihtiyaçlarını karşılamıyorsan çok doğru yapıyorsun. bir laf eden olursa onlara da bunu söyle.

bende gecen bes turbanli bir erkek gormustum..dedim arkadas ne sansli adamlar varmis ameneko..hakkimizi yiyor diye...madem onlar senin hakkini yiyormus...


sen haklsin brat..bazi kadinlar somuruyor..

Kalabalık grup biraz düşünceli olsa önce kendi hesaplarını öderler sana ödetme fırsatını da bırakmazlardı. Hani kendini ödeme zorunda hissetme diye.

Düpedüz yüzsüzlük. Açıkçası bana inanması zor geldiği için acaba bir yanlış anlaşılma mı oldu diye düşündüm.

Dalış çorabından kastınız neopren çoraplarsa onların numaraları olmuyor. genelde S-M-L gibi bedenleri oluyor.
Ağızları sıkı değildir. Üstüne normalde patik giyilir, yani su dolaşımı içinde azdır ama su geçirmeme gibi bir özelliği yoktur. Zaten su geçirmez olsa dalışta kullanılamazdı. Ağızları öyle sıkı değildir, yüzerken su girer balon gibi şişer diye düşünüyorum.

Islak zeminde özellikle kayar diyemem.

Bir de neopren oldukları için yüzerliliği pozitiftir, yani suyun üstüne doğru gitmeye çalışır.

her ikisi de

yazilim cunku mac os x / ios vs.
donanim cunku iphone/ipad/imac falan filan

adamlar sana anahtar teslim cozum sunuyorlar. cihazi aliyorsun icine genel ihtiyacin olan yazilimi da koyuyorlar

30 yasindalarmis bu arada www.apple.com

donanım diyemeyiz. son tüketiciye yönelik tasarımcı bir şirket bence. tasarlıyor, parçaları farklı firmalar üretiyor ve onları en uyumlu şekilde bir araya getiriyor. bence yazılım daha ağır basar. donanım diyebileceğimiz ürün, iphone, ipad ve mac'ler işlemcileri, ana kartları, ekranları hep farklı donanım firmaları tarafından üretiliyor. tek ortak noktaları sadece bu sistemlerde kullanılabilen yazılımları :)

cevaplar jobs filminde.

apple abartılmış balon bir şirket.

Bal gibi de donanım şirketi yazılım şirketi olmasının yanı sıra.

Aldığın ürünün üzerinde elma var mı yok mu? Mac pro'yu alan adam intel işlemcili diye almıyor, mac diye alıyor.

Parçaları başkaları yapıyor olması bunu değiştirmez. O zaman Mercedes, BMW, Audi falan da otomotiv firması değil, onlar yapmıyor bütün parçaları.

Adamlar ünlü bir yazılımcının dediği "donanımını kendi yapmayan, iyi bir yazılımcı olamaz" tadında bir laf vardı, onu felsefe edinmişler. Bir yerde izlediydim.

apple komple bir ürün ortaya koyan bir şirket. donanım şirketi değil demek ayıp olur. çünkü donanıma tasarımla hayat veren bir şirket.

sağdan soldan parça alıyor üretiyor demek, komik olur. küreselleşmeyi ve herkesin uzman olduğu konuda üretim yaptığı bir sanayileşme gerçeğini kabul etmemek olur.

intel, amd, qualcomm,arm gibi şirketlerin ulaştığı kaliteli ve üst düzey ürünler mevcutken apple, htc, dell gibi firmaların cpu, gpu gibi ürünleri üretmesini beklemek ahmaklık olur.

apple bir fikirle çıkar ortaya, "ben telefon üreteceğim ama insanlar dokunarak kullanacak, uygulama geliştiriciler bu telefon için 3. parti uygulamalar geliştirerek bir çok ihtiyaca cevap verecek yetenekleri kazandıracak."

oturur nasıl bir yazılım geliştireceğini, bu yazılımın koşacağı donanım ve yan bileşenlerini belirler. gider donanımları(lcd ekran, cpu, storage vb.) sağlayacağı üreticilerle görüşür ve bir kaç tanesini bir araya getirirek ürün tasarımını gerçekleştirir.

seri üretim için gider foxconn gibi şirketlere "al bak benim ürün tasarımım(iç donanım diziliminden, kasa yapısına kadar) bu, malzemeler bu üretim standartlarım bu. şu kadar zamanda bunu üretebilir misin?" onunda işine gelir, yapabileceğine ve kar edeceğine inanırsa yapar. apple ürününü pazarlar, kar elde eder montaj yapan şirket'de parasını alır.

bu sebeple, hem donanım hem yazılım şirketi olduğu için; bütünleşik ürün şirketi diyebiliriz.

hem donanım şirketi hem de yazılım şirketi.

"parçaları başkaları yapıyor o zaman donanım şirketi değil" demek de saçmalığın daniskası. her şeyini sıfırdan kendisi yaratması gerekmiyor donanım şirketi olabilmesi için.

Bu konu ile alakalı Steve Jobs'un hem otobiyagorafi kitabında hem de bir çok röportajında referans gösterdiği bir söylem vardır. Bu sözü söyleyen kişi bütün bu personal computer furyasının başlamasına neden olanların başında gelen Alan Kay diye birisidir. Bu Alan Kay abimiz yıllar yıllar önce şöyle buyurmuş;

"People who are really serious about software should make their own hardware."

Iphone lansmanının yapıldığı keynote videosunun da 34:05 'e gidersen sen de kendin duyabilirsin.
youtu.be

Son tahvil de ise apple kendini hardware firması olarak konumlamıştır çünkü hem mobil cihazlar için hem de personal computer'lar için yazılımlar artık tamamen ücretsiz hale gelmiştir. Yazılımdan para kazanmıyorsa o zaman bir yazılım firmasıdır demek doğru olmaz.

Gel gör ki apple tam bir kam emici olduğu için aslında yazılımlarını ücretsiz vererek kullanıcıların hardware'lerini uzun dönemde kullanılmaz hale getirip bu ürünleri yenilemeye zorluyor.

Iphone'da denenen ve büyük başarıya ulaşan bu strateji artık tüm apple ürünlerinde uygulanıyor.

Şöyle eskiden sen bir imac alırdın ve bunun içinde yazılımı da gelirdi. sen bu yazılıma uygun 3rd party yazılımlarını da kurar buna göre kendine bir sistem yaratırdır. Bu sistemi hardware'in başına bir şey gelmediği sürece yıllarca kullanabilirdin. Çünkü operating sistemin belli buna bağlı olarak çalışan 3rd parti yazılımların belli, major bir değişiklik olmadığı için sistem sağlıklı çalışırdı.

Şimdi ise durum şöyle, sen bilgisayarın alırsın içinde OS ile birlikte gelir sonra sen de buna uyfgun 3rd party yazılımlarını kurarsın ve işini görürsün. Sonra birden bire apple der lki buyrun size yeni OS hemde ücretsiz. Sen ilk başlarda dersin ki ya ne gerek var benim ki çatur çutur çalışıyor bana ne kurmam ben. Sonra bir bakarsın ki senin işini yaptığın 3rd party'ler birer birer update'ler yayınlarlar ve seni de bu update'leri yapmaya zorlarlar. Sen 3rd party yazılımları update edebilmek için OS'ini update etmek zorunda kalırsın sonra 3rd party'leri update edersin sonra bir bakarsın ki senin o çatur çutur çalışan bilgisayarın bir kağnıya dönüşmüş. İş yapamaz hale gelirsin ve gider paşa paşa bilgisayarını yenilersin.

Iphone'larda bugüne kadar olan buydu şimdi diğer hardware'lerde de bu stratejiyi uyguluyorlar. Eskiden 5 yılda bir bilgisayarını yenilerken artık 2 yıl sonunda küfür eder hale gelmenin nedeni bu.

biraz uzun oldu ama durumu açıklamıştır.

mail'de yazmazsa şirkete ilk gittiğin gün konuş. yoksa ay sonu hayal kırıklığı yaşayabilirsin.

İş görüşmesinde konuşulmuş olması lazımdı aslında. Telefonla sormak da pek doğru olmaz gidince sorarsın. Kurumsal sa zaten fiyat politikaları kişiye göre değişmez. Öyle çok düşük bir şey olacağını sanmıyorum.

kurumsal yerler simdiye kadar halletmis olmasi gerekirdi. genelde ikinci görüsmede hadi olmadi ücüncü görüsmede belirtirler maasi. "su kadar maas arti prim esittir aylik ortalama maasla ise baslayacaksiniz" gibi bir yazi olmasi gerekmekte.

Sözleşme imzalayacaksın, orada yazar.

Bana mail'de gelen teklif vardı. Orada sözleşmedeki ana maddeler yazıyordu. Ben öyle görmüştüm işe başlamadan.
Bu arada görüşmede ben sormuştum ne kadar diye. Söyledikleri ile teklifteki aynıydı.

Bu arada sözleşme imzalamadan kabul etmiş olmuyorsun işi tam olarak. Ama ay sonuna bırakma derim. Sonuç olarak para için çalışıyoruz. Zam istemek ayrı bir tartışma konusu ama başlangıçta maaş sorulmaz kadar saçma bir kural olamaz.

sorduğun soru ile direkt ilgili değil ama, sana faydası olabilir. ekşi sözlük' ten compadrito' nun yeni başlayanlar için iş hayatı başlığı atındaki entrylerini oku bir zahmet. yeni işe başlayanlara gayet güzel önerilerde bulunmuş, oldukça işine yarar. hayırlı olsun işin, bol kazançlar. hadi kolay gelsin.

soruna cevap; maili bekle, orada yazmıyorsa, evraklarla gittiğinde öğrenirsin zaten.

Maasini ogrenmeden evrak bile toplamana gerek yok. Arayip sor, oyle sacma bir sey olamaz, olmamali.

Hayıllı ossun fitbolcu!

@oione pe, tam elimi attım cevap yazıyodum ki, sizin cevâbı gördüm!

almanların meşhur domuz sosisi,
kızartman yeterli. almanlarda ortasından yarıp kızartıyorlar, sonrasında ise ekmek içine koyuyorlar.

benim bildiğim kızartılmaz, sıcak suda ısıtılır. Bak pişirilir demiyorum, ısıtılır. Kaynar suda çatlar patlar çünkü.

Ben büyükçe bir kaba kettle'da kaynattığım suyu döküp içine sosisleri atıyorum. Isınınca alıyorum. Hardalsız olmaz.

ankara da domuz sosisi nereden bulunur ? illa elçiliklerin alışveriş yaptıgı bir kasap / market vs vardır da nerededir bilen var mı peki ? gop veya kavaklıdere cevresinde olsa süper olur.
@burfak , sadece ısıtmak sosiste olması muhtemel parazit ve diğer mikroorganizmalar için pek öldürücü bir yöntem değil sanki :/

frankfurter önceden pişmiş (ya da ısıl işlem görmüş mü desem) halde satılır genelde. Haşlamak ya da kızartmak size kalmış.

Parazit tarafını bilmem. Geleneksel olarak almanlar böyle yapıyor. Hatta bir çok sosisi böyle yapıyorlar. Başka türlü pişirmek senin elinde.

Önceden ısıl işlem görmüş olma durumu da var benim bildiğim. Yani salam gibi düşünebilirsin.

Suşide de çiğ balık var parazitlere açık, ama suşi nasıl yenir diye duyuru açsan ben ona da "balık kızartılmadan çiğ olarak yazardım" :)

valla bu fiyat bile inanilmaz. kalitesini bilmiyorum ama espresso makinasi icin cok uygun. www.ebay.com

Espresso makinaları için fiyatı çok uyun fakat bu makinalar sadece tchibo'da satılan kapsüllerle kullanılıyorlar. Yani kahve yapmak için o kapsülleri almak zorundasın. sanırım 8'li paketleri 7 lira ile 9 lira arasındaydı. öğütülmüş kiloyla aldığımız kahveye göre pahalı tabiki. Yani her 8 bardakta bir, bir paket kapsül almalısın. Hesaba vurunca pahalı ve zahmetli yani.

bir de youtube'dan falan bak, tek kapsül bir fincan etmeyebiliyor. düzgün bir fincan kahve içebilmek için 2 kapsül falan harcaman gerekebilir.

Bu makineyi istememin esas sebebi o kapsüller zaten. Kilo ile satılan kahveye göre mutlaka daha pahalı olacaktır ama bu kapsüllerle her fincanda taze kahve içiliyor ki bence verilen ekstra paraya değer.

www.hepsiburada.com varken sen git tchibo al!!!

50 lira düşer en fazla. latte matte tarzı sütlü köpüklü şeyler içmiyorsan, cafissimo compact en işlevseli. hatta compact al yanına bi de süt köpürtücü al, 20 lira falan tchibo da. klasik versiyonunda double espresso yapmak istediğinde kapsülü tak çıkar zahmetli oluyor. compact ta kullanılmış kapsül haznesi var, duble yapmak çok daha kolay.

Kim diyor yahu onu; kapsüllerle her fincanda taze kahve diye. Kahvenin tazeliği kavrulma tarihiyle alakalı. Kapsüller oneway valve li bile olsa "oksijen görmüyor ki" deseniz bile kahvenin tazeliği pek çok faktöre bağlı. Zaten kavrulmuş çekirdek kahve alırsanız o da size hava geçirmeyen one-way paketlerde gelecek. 3 haftadan sonra yavaş yavaş bayatlamaya başlayacak gidip 2 kilo almadığınız sürece bayat kahve diye bir şey yok.

Kapsül kahve makinelerinin kullanılmasının sadece tek bir amacı vardır o da kahve hazırlamada: temizlik ve hazırlık proseslerini yapmamak. Kapsül koydun yaptın paketi attın. Ne öğütme var ne disturbition var ne tamping var ne makina kaç derecede portafiltreyi yeterince ısıttım mı vs. vs. Bunlar yok. Kısaca bir baristasız kahve yapma imkanı. Ama ne kadar iyi kahve. Zaten soru burada başlar. Değerlendirme de 1-10'da kapsüllü makineyle her seferinde 4-5 kalitesini alırsınız evet hep alırsınız ama 4-5 finito. Orta alt bir makineyle (beko gibi) biraz işi öğrenince 8 içersiniz. 3 de içersiniz ama 8 de içersiniz. Pro makine/öğütücü ikilisiyle 8-9-10'da gezersiniz.

Kapsüllü makineler oteller gibi; var olan müşterinin oraya özellikle kahve içmek için gelmediği maliyetin birim fiyata yansıtılabildiği yerler için idealdir. Temizlik/ekstra personel sıkıntısı olmaz. Ev için de kötüdür demiyorum ama iyi olma sebebi tazelik değildir daha az emekle kahve içebilmektir, çözünebilir kahve de öyledir misal.

Bir yerde deneme amaçlı için derim. Cafissimo aldık, cafe creme kahve aşırı acı geldi. Epey bir süt koyarak içilebilir hale getirdik ki normalde espresso'yu çok severim.

Başka markanın kapsülünü de kullanamadığınızdan makinenin markasını iyi seçmek gerekli.

normal espresso makineleri herkesin uğraşabileceği bi şey değil. adam sabah kalktı işe yetişecek on dakikası var. kahve öğütmekle falan mı uğraşacak? onlar emekliler ve vakti bol olanlar için ideal.

acı oluyor diyen arkadaş, sen starbucks tan filtre kahve aldığında şeker atmadan içebiliyor musun onu? lungo yaptığında yani kahveden daha fazla su geçirdiğinde kahve tabi ki mi miktar acır, espresso gibi olmaz. biraz şeker atarsın sorun çözülür. bunun markayla bi alakası yok. nespressoda da lungo yapsan aynısı olur.

ayrıca bu kullandığın kapsüle de bağlı, ben caffe crema kapsüllerini denedim beğenmedim. şimdi sadece brasil beleza kullanıyorum, lungo yaptığımda bile acı olmuyor.

tazelik konusuna gelince kapsül tabi ki taze kavrulmuş ve çekilmiş kahve kadar taze kalmaz ama tchibo'da açıkta satılan o leş gibi bayat kahvelerden çok daha iyidir kapsül.

Ben zaten cafe creme'e abanmayın diyorum denemeden.

Bir de bu kapsülün içinde konsantre kahve mi var yoksa çekilmiş kahve mi? Yani daha fazla su geçirip lungo yapınca acı tat sanki konsantre kahvede olmazmış gibi geliyor. Ben hep konstantre kahve olduğunu düşünmüştüm.

Kapsül ve Taze kahve? Kapsül hiç bir zaman yeni öğütülmüş kahvenin tazeliğini vermez. Önceden öğütülüp, vakumlanmış kahveler ile aynı tazeliğe sahiptir.
Yani kapsül aldım taze kahve içeceğim derseniz yanılırsınız. Vakumlu kahve alın aynı şey.

Sabah işe giderken kahve yapmak 1 dakikamı almıyor. Öğütmek 10 saniyemi almıyor. Kaldı ki eğer sizde el değirmeni varsa, akşamdan öğütür sabah direk kahvenizi yaparsınız olur biter. Kahve emek işidir, bir kültürdür. Zaten taze kahve içmek gibi bir amacınız yoksa öğütücüydü çekirdekti uğraşmazsınız. Öğütülmüş vakumlu kahve alır paşa paşa içersiniz.

çekilmiş kahve var kapsülün içinde.

@cliquot senin makine de güzelmiş ama o sadece espresso tabanlı kahveler yapabiliyor, filtre kahve de yapabilen bir modeli var www.hepsiburada.com adresinde ama çok pahalı.

@wallcan ben diyorum. kahve bayatlatmak için illa 2 kilo almaya gerek yok, tamamen evde ne kadar kahve tüketildiği ile alakalıdır o. daha pahalı makineler ile daha iyi kahve içebileceğimin de farkındayım ama benim için bu makine ideal.

@bugraa yaşadığım şehir itibarı ile benim zaten diğer tek alternatifim vakumlu kahve. ama vakumlu kahve bile ne kadar az alırsanız alın, paketin sonuna doğru bayatlayıp gidiyor.

arkadaşlar, alternatif kahve makineleri veya kahve hazırlama yöntemleri konusundaki tavsiyeleriniz için teşekkür ederim ama ben kararımı çoktan verdim. bu makineyi ilk defa kullanacak değilim; arkadaşlarda, kuzenlerde vs. çok kullandım ve yapabileceği her türlü içeceğin tadına baktım. ben bu makinenin kahvesini sevmiyorum diyorsanız bir şey diyemem ama tazelik olayını defalarca test ettim, onayladım; paketin ilk kahvesinin tadı neyse son kahvesinin de tadı o. www.elizim.com adresindeki kızcağız da benimle aynı fikirde, kahve makinesi almayı düşünen varsa faydalı bir inceleme olabilir.

@tomofilli hasan aradığım cevap buydu, teşekkür ederim.

bu arada (bkz: caffisimo) başlığına göre de sevgililer gününde indirim yapıyorlarmış, o zaman almayı düşünüyorum.

mısır, ton balığı, beyaz peynir, hellim peyniri, kızartma tavuk belki.

roka, tulum peyniri cam fistigi ve nar eksisi. bolca yapip hafif kizarmis ekmekle tuketirseniz doyarsiniz.

bir tane daha:
haslanmis misir, ton baligi, 1 haslanmis yumurta, kup kup dilimlenmis kars gravyer ve jambon. sos icinse, 1,5 kasik mayonez, 1 kasik hardal, karabiber tuz karistirilir. 2 kasik sirke 1 kasik zeytinyagi eklenir.

domates, turşu, dilimlenmiş zeytin, peynir, ızgara tavuk, kırmızı ve yeşil biber, mantar.

ceviz ve gün kurusu katınca da muhteşem tatlar oluşuyor.

bildiğin çoban salatasının üzerine nar ekşisi, rendelenmiş beyaz peynir (keçi ya da tulum, biraz da ceviz serpebilirsin. güzel oluyor.

marul
mısır
az domates
salatalık
biraz mayonez
ton balığı
kavanoz patlıcan salatası

ton balığını çatalla ezerek mayoneze de karıştırarak ekleyebilirsin salatana.

salata sosundaki püf noktam: zeytinyağı,kuru kekik,kuru nane,nar ekşisi,limon suyunu bir bardakta karıştırıp öyle döküyorum salataya.

afiyet olsun.

marul, roka, fesleğen, ıspanak
güzelce yıkayıp elimizle parçalara ayırıyoruz
üzerine ceviz, zeytinyağı, tuz, hardal katıp karabiber öğütüyoruz.
ızgara etlerin yanında güzel gidiyor.

mısır kullanmayın. sebebi malumunuz. roka ile salatalar çok lezzetli oluyor. üzerine bazı günler ceviz serpebilirsiniz. Arada bir baharat da hoş oluyor.

farklı ama çılgın olmayan tatlar arayanlar için küçük ıspanak tavsiye edebilirim. Gavurlar baby spinach diyorlar. Bizim yediğimiz ıspanakla pek alakası yok. Tadı salata da çok güzel. Ispanakları bizim yaptığımız gibi yiyerek ziyan ediyorlarmış diyeceksiniz deneyince.

Salata sosuna bir çay kaşığı hardal koyun.

Salatayla doymak istiyorsanız en garanti yolu protein içerikli şeyler eklemektir. Tavuk göğsu veya ton balığı olabilir mesela. Böylece hemen tekrar acıkmazsınız.

Bulgur konabilir daha doyurucu olması için. Benim çok hoşuma gidiyor salatalarda.

Her ptt'de olması gerekir ama yok, ellerinde olmuyor genelde. Büyük postanelerde oluyor.
Gidiyorsun gişeye "şuraya posta ne kadar" diye soruyorsun, x lira dediğinde o zaman o kadarlık pul rica ediyorum diyorsun, veriyorlar varsa, yoksa daha düşüğünü yapıştırıp öderken farkı verebilirsin. Sonra yapıştırıp görevliye veriyorsun.

edit: İstersen de önceden 1 liralık falan 20-30 pul alıp her mektuba yapıştırır, yollarken fark ödersin. Önemli olan pul olması ki pek güzel bişi bence.

Pulun asıl olayı postaneye gitmeden sokaktaki posta kutularına mektubu atarak yollamakta.

Atacağın mektubun parasını önceden ödeyip pul alıyorsun. Sonra da pulu zarfa yapıştırıp sokaktaki kutuya, postaneye gerek kalmadan, atıyorsun. Zarfın üstünde pul olduğu için de ptt parasının ödenmiş olduğunu biliyor, mektubu adrese ulaştırıyor.

Postaneye teslim ettiğinde direkt olarak oraya ödediğin için bedeli ya elektronik olarak işliyorlar ya da onlar pul kesip yapıştırıyorlar senin verdiğin parayla.

Çok ilkel gibi dursa da Avrupa'da falan çok yoğun kullanılıyor. Şehir merkezinde sık sık görebilirsiniz sarı kutuları.

Kargoyu düşündünüz mü

Pegasus kargoya baktım ama fiyatlandırmasını bulamadım bir de sistem nasıl işliyor bu konuda onu çözemedim. Olduğumuz uçakta mı kargo oluyor yoksa ayrı bir kargo uçağı mı var? Saçma oldu belki sorum ama evet mantık yürütemedim sanırım.

uçağın içine alamaz mısın bişeyler?

Aynı uçağa bir bilet daha almayı deneyin fiyatı çok yüksek değilse.

ya havalanında chech inin önünde beklesene biri yardımcı olsun ben öyle almanyadan deli bi yük getirdiydim.

Parkur'u söyler misiniz?

Benim bulunduğum havalimanından gidecekseniz bagajınızın hepsini hiçbir ücret ödemeden aldırabilirim. Farklı hava limanı ise sorarım sizin için.

yurtiçi kargoya falan versen 25-30 tl tutar bence.

becerikli bir adamsan check-in esnasında bagajı olmayan birilerine rica edip o fazlayı da geçirttirebilirsin. grup halinde geliyorsan grupta fazla bagajı olmayan birileri varsa araya kaynayabilirsin.

@huzunbaz palyaco Sabiha Gökçen- Kopenhag

hauahuahua kopenhag için yurtiçi kargo olmazmış =)

Geç olmuş ama kendime kendi cevabımı vereyim: kime denk geldiğin önemli bileti onaylatırken. Ben mesela orospunun tekine denk geldim. Ne şirinlik yaptıysam domuz gibiydi 180 lira aldı benden, üstüne bi de laf sokup ağlattı gider ayak.

Fan değil HDD'lerdir o çalışmaya başlayanlar. Dönen cisim sonuçta. Sesleri benziyor.

Dalaman'a alın biletinizi. Ayrıca geçen ay kaştaydım mükemmel.

Biraz bütçeniz varsa 4-5 gün ve kişi başı 600-700 lira ayırıp scuba eğitimi alın, bir yıldız dalgıç olun.

Kaşta sualtı mükemmel.

bence olayın merkezi kaş ise araç kiralamak daha mantıklı. geçen yaz dalamanda inip araç kiraladık. kaş, fethiye, kalkan, patara, kaputaş falan gezdik durduk ki görmediğimiz yerler de kaldı. motosiklet ile çok rahat edilecek yollar değil eğer böyle gezeceksen ama kaşta takılırım diyorsan orada da gerek yok bence cok fazla.
dönüşte de aracı dalamana bırakıp havayolu ile döndük.

eğer sadece havaalanından Kaş a gidecekseniz facebookta grubu var, tramsfer paylaşabilirsiniz.

@by the power of grayskull

antalya havaalnindan kas'a gitmeyi dusunuyoruz. ne grubu var tam olarak, anlamadim, link verebilir misiniz?

İki havalimanı arasında uzaklık olarak çok fark yok gibi duruyor ama Antalya havalimanından gelen yok daha virajlı falan olduğu için çok fark ediyor. 2 saat 30 dakika falan dalaman - kaş arası için çok abartılı olmaz ama antalya Kaş için bu süre 3-4 saat.

Gece araç bulamamaktan korkuyorsanız transfer firmalarıyla görüşebilirsiniz.

Küçükçakıl tarafında otel arıyorsanız Maki oteli tavsiye edebilirim. Diğer otellere göre biraz daha dışarıda kalabilir ama Kaş zaten minicik yer. Sorun olmaz. Tatlı bir oteldir. Fiyat performansı iyidir.

Onun dışında yine Küçükçakıl'da Nur beach otel var.

kaş'a antalya uzerinden gidilmez.o kadar dag tepe aşmaya gerek yok. hem arac da kolay kolay bulunmaz.
en iyisi siz dalaman'a alin biletinizi. havalimaninda da arac kiralayin.
dalaman-kaş 152 km veriyor google, antalya-kaş ise 202-220 km veriyor. bu da zaten gösteriyor hangi yolun daha makul oldugunu.
dalaman-fethiye uzerinden kalkan ve kaş'a ulaşırsınız. bu yol sizi hem yormaz hem de yol uzerinden bir cok yer gorebilirsiniz.
sadece kaş'ta kalayım demeyin, tatile yazık edersiniz.
gitmişken, ölüdenizi, kalkan'i ve özellikle patara'yi, letoon antik kentini görün. kaplumbağalara zarar vermeyin.
eğer kalabalik bir arkadas topluluğu ile gidiyorsanız, çok odalı villalardan kiralayın hatta kendine ozel havuzu bile olabilir.
motosiklet için de artık kiralama şirketi kask veriyorlar. ancak arti ucrete tabi oluyor, bildigim kadariyla.
şimdiden iyi tatiller.

Kaş'a transfer paylaşmak için www.facebook.com

böyle bir fırsat var bir bakarsınız
www.turkcell.com.tr

Kebapçıya gidince illa bir çiğ köfte, içli köfte, gavurdağı salata, patlıcanlı meze falan alıyor insan. Onlar da hesabı şişiriyor. Ama ben en son gittiğimde çok abartılı bir hesap gelmemişti. Kişi başı 120 gelmesi için fazlaca yiyip fazlaca içmek lazım.

sanırım 150 gibi bir şey ödedik iki kişi rahat doyarak.

2 veya 3 düğmeli olur genelde. Birkaç gün sırıtmaz o kadar, dert etme.

keşke olmasaymış ama gerçekten, 4 düğme nedir. Sakın bütün düğmelerini kapatıp dolaşmayın. Hele boyunuz uzun değilse yeni bir ceket alma fikrini gözden geçirin.

8 senelik falan takım elbise tecrübem var, ilk zamanlar piyasada 3 düğmeli görüyordum, sonra moda 2 düğmeli oldu, 3 düğmeli pek görünmez oldu ama hç 4 düğmeli görmemiştim, üzerine oturduysa takım ve aynada baktığında absurt bir durum olarak değerlendirmiyorsan kullan gitsin derim boşa masrafa girme. 2-3 düğmelilerde şöyle bir kural vardır -uyan var, uymayan var ama- en alt düğme iliklenmez. sen de ayna karşısında hangi düğmeyi iliklediğinde daha düzgün durduğuna bak, belki de hiç iliklemeden hoş duruyodur, bilemiyorum. tahminimce üstten 2. ya da 3. düğmeyi iliklemen daha şık durur gibi.

Olayın püf noktası kaç delikli olursa olsun en alt deliği kapatmamak.

Tek düğmeli ceketler hariç :)