the good wife ve devamı olan the good fight
tyrant
borgen
masters of sex

suits

The wolf of wall street
Moneyball

Suit miydi Suits miydi o çakma harvard avukatlı dizi? Heh o sana tam uyar.

Ezel

The Intern

Takip

Good wife demeye gelmiştim ama ilk söylenen olmuş.

Family Guy, Futurama, The Simpsons, American Dad.

Komedi değil ama Lucifer çerezlik güzel gidiyor.

Master of None gene yemek yerken izlerdim bitirdim.

The it crowd, aşk ararken, new girl, the middle, modern family

Unutmuşum Bob's Burgers. Tina'nın seslendirmesi için bile izlenir.

Sevdiğin ve sevmediğin diziler çok tutarsız bazılarına(scrubs mesela) bir şans daha vermelisin bence.

Yeni olarak da Community öneriyorum.

brooklyn 99 tam o şekil bir dizi.

Ayrıca scrubs ve BoJack Horseman'i sevmemen baya üzdü..

wrecked, baby daddy

Workaholics

bu arada biraz daha çocuklara yönelik gibi dursa da aslında çoğu esprisini ve göndermesini yetişkinlere göre yapan bir disney çizgi filmi olan gravity falls'u da izleyebilirsin. Yapımcıları rick and morty'nin yapımcılarının yakın arkadaşları olduğu için bazı göndermeler bile var ve bence mizah ve macera seviyesi gayet iyi.

Кухня (MUTFAK) youtube'da var türkçe altyazısı.kesinlikle izlemelisin.''rusların nasıl bir mizahı olabilir ki lan ?'' diyerek başlayıp müptelası oldum.

Good girls netflix

It crowd +1, spaced.

Mom
+ Mesut sureyle iliski testi

My name is Earl

the office

9 sezonu sadece yemek yerken izledim. şu an yeni komediler deneyip duruyorum ama hiçbiri sarmıyor. yeniden başlayabilirim.

ikinci seçenek: modern family. formatları aynı zaten. mockumentary'ye alışınca gülme efektli komediler aşırı itici geliyor.

Black Books

yerim etiğini, git değiştir.

Eski faturanla gitseydin dahi aradaki farkı iade ederlerdi yüksek ihtimal, hiç bir sorun yok ortada etik olabilecek bence.

degis.

Degistir etik sorun olmaz ama kutuya dikkat barkod vardir.

burada etik olmayan tek şey, markanın fiyatı 1 ay içinde yarı yarıya düşürmesidir.

Aldığım fiyatı unutmadım ama fişi attım sanıyordum.fiş kutunun içinden çıktı

İkinci kez alma sebebim kaliteli deri bir ayakkabı. Tanesi 150/2 ye gelmiş olur diye kendimi ikna ederek aldım.

Etik değil.

Etik değil. Memnun olduğunu ayakkabıyı neden değiştiriyorsun? Mağaza ayıplı mal satmamış sana. Aldıkları gibi çöpe atacaklar o ayakkabıyı sana da para verecekler. Neden ne kusur işlemişler?

yalniz aradaki su farka dikkat cekmem lazim, o aradaki bir ay da siz ayakkabiyi kullandiniz yani bilseniz de bilmeseniz de 1 ay sonra indirimli alan adam onu bir ay kullanmamis oluyor, misal sezonun basinda bir kiyafet almak ile ortasinda sonunda almak ayni sey degil, her gunun bir kiymeti var, bence ilk basta dusundugunuz sekilde ayakkabilari 75er dolara almis gibi dusunun. boylece kimsenin hakkini yememis olursunuz, cunku boyle sark kurnazliklarini turkler yapiyor sonra da tabi gavur diyarlarda adimiz cikiyor, bence uc kurus icin degmez, sonucta kimse size yalan soylememis, kaziklamamis, ayipli urun satmamis, belki bu indirimin olacagini ongorup bekleyen bir insan gozunuzde canlandirsaniz daha iyi anlarsiniz, o insan sizin kullandiginiz sure ayakkabiyi kullanmaktan mahrum kaldi, ama sonucta istedigi indirimli ayakkabiyi aldi, simdi esit durumda degilsiniz degil mi?

ne zaman boyle sark kurnazligi yapmaya kalksam baska yerden cikiyor o yuzden ben olsam yapmam. adamlarin yaptiginda etik olmayan birsey yok, pabuc indirime girmis. senin yaptigin etik olmaz.

Yaparsan kutuyu değiştir mutlaka. Ama giymişsen anlama ihtimalleri yüksek

Bir grup insana sordum. "Onların yaptığı etik mi" başlığında birleşildi, gruptaki kimselerin %90'ı geri götürmeni söyledi :D

sordugun etik degil. eski ayakkabiyi, eski fis ile goturup iade etmek etik.

Firmanın zararı yok. Kullanılmamış ayakkabıyı tekrar satabilecekler. 90 gün iade hakkı da tanıyor.

ayakkabının fiyatını 3 gün sonra yarıya düşürmek de etik değil

Yeni ayakkabıyı eski fiş ile götür iade et, madem 50 dolara da para kazanıyorlardı niye 100'e sattılar? Çok kazanmak için, yapıştır.

şimdi markaların belirli dönemlerde indirimleri oluyor bunu hepimiz biliyoruz. bu indirimi beklemeden neden alışveriş yaparım? 1- ya bedeni/numarası kalmazsa? düşüncesiyle daha sonra ucuzlayacağını bile bile alırım. 2- çok acil ihtiyacım vardır. "o" an/gün almak zorundayımdır. diğer durumlarda indirimi bekleyebilirim.

ama ben aynı durumda olsam (-ki bir kaç kez benimde başıma geldi. sonrasında çok üzüldüm.) değiştirme/iade imkanım varsa kullanırım. etikle alakası yok bunun bence.

Cevaplayanların yarısı anlamamış adam eski fiş ile yeni ayakkabıyı iade edecek, kullanılmış ayakkabı zaten iade edilmez. Bu durumda kullandığı ayakkabıyı yeni fiyat ile alış olacak, aradaki süre evet uzun ama ben haksız görmedim. Türkiye'de mediamarkt bile 15 gün içindeki fiyat düşüşünü çek ile telafi ediyor.

sıfır ayakkabıyı size sattıkları fiyattan iade edeceksiniz.
gayet etik.

önce markalar adam ...meyi bıraksınlar, daha sonra biz etik tartışması yapalım.
100 dolardan 50 dolara düşüyorsa sana 50 dolar fazla kitlemişler demektir ve bunu yaparken etik olup olmadığını düşündüklerini sanmıyorum.

Sıfır ayakkabıyı eski fiş ile iade ettim. Aldığım paranın hepsiyle ayaklabı aldım. Arkadaşım da istedi. Yine skeçhırs kazanmış oldu. :) Ben de kazıklanmamış oldum.

bir şeyler değişsin diye elini herhangi bir boyuttaki taşın altına sokan her insana saygı duyarım. aktivizm konusu sosyolojik ve psikolojik olarak irdelendiğinde arkasında çeşitli sebepler bulunabilir; buna aktivistlerle dalga geçmek için kullanılan "ilgi çekme ihtiyacı olan ezik" gibi yakıştırmalar da dahil. bu sebeplerin bir noktada hiçbir önemi yok, arkasındaki amaç ya da motivasyon ne olursa olsun bir şeylerin değişmesi için harekete geçen insan "cool, ondan daha bilinçli, büyük resmi görmüş, gerçekçi" olan ama bir şeyler için kılını kıpırdatmayan insandan daha söz sahibidir, daha "gerçektir".

Hayran olduğum bi şey var bu insanlarda. Hiçbir şeyi değiştiremeyecekleri halde, belki de kendileri de bunun bilincinde, öyle azimliler ki. Bende hayranlık uyandırıyo bu. Enteresan insanlar.

Aktivistine göre, tutarlılığına göre değişir. Saçma sapan fikirlerin aktivistliğini yapanlar da var mesela(ırkçı, Nazi vs).

Mesela Greenpeace protestosu yapıp, gemilere pankart asıp, sonrasında koruma altındaki lahoz balığını zıpkınla avlayıp yiyen adama ben saygı duyamıyorum. Tutarlı değil çevreci düşünceleri ile yaptıkları.

Kedi köpek haklarını savunup akşamına kuzu pirzola gömenler mesela hayvanseverim diye geziyor, pathetic babacım.

McDonald's'a girip millete çığlık atan veganlar mesela. Ben vegan olduğum halde bana göre saygıyı haketmiyor, haklıyken komik duruma düşürüyorlar savundukları düşünceleri.

Böyle çok var malesef.

Hep birinin adami gibi geliyor bunlar.
Boyle, bi olay olsun da oradan yuklenip ulkeyi yikalim adamlari.

hayvan ve cevre konularinda calisan bilim odakli aktivistler bana saygideger geliyor, cunku bunlarin elde ettigi basarilari ne agac ne yunus alkislayamiyor fakat aslinda dolayli olarak insanliga en fazla faydasi olanlar bunlar, geri kalani benim kendi siyasi gorusumu paylasanlar bile bir noktaya kadar benim icin saygin, eninde sonunda evrensel olarak baktiginizda cok ufak tefek hesaplar, genelde birilerinin msasi olmaktan kurtulamama hali, en temizi bile ilk hedefinde insan oldugu icin bir noktaya kadar kirli geliyor.

Kullanmadığım eşyam yok. Ama olsaydı satmakla falan uğraşmaz, direkt isteyene verir veya sokağa falan bırakırdım. Mamafih dediğim gibi, kullanmadığım eşyam yok.

Letgo'ya 1 liraya koy ekonomik ömrünü tamamladıysa. Gelir alırlar.

Kullanmadığım ama kullanılabilecek durumdaki her şeyi ihtiyaç sahiplerine veriyorum veya kurumlara bağışlıyorum.

çok değerli -bu görecelidir tabii ki- değil ise ihtiyacı olan birine vermek en mantıklısı . elektronik eşyalarınıza talip olabilirim ayrıca.

ilk etapta letgo'ya koyarim. cunku sirf bedava diye kullanmayacak olmasina ragmen almaya calisacak dolu freecycleci var. parasi degil onemli olan. yeter ki birisi o esyayi hakkiyla kullanacak olsun. hatta parasini saga sola bagislarsiniz. askidanevar uzerinden ogrencilere yemek ismarlarsiniz vs.

kitaplar icin de ilk tercihim arkadaslarima hediye etmek olur. uygun olanlar okullara yollanabilir. birkac tanesini otobus koltuguna, duraklara, parklara vs. birakabilirsiniz.

Istifleme arsivleme hastaligim var biraz. O yuzden genelde durur kenarda.
Ama dagcilik ekipmanlarimi elden cikariyorum bu ara. Cok yer kapliyorlar ve para ediyor.

kitapları kütüphaneye bağışlayabilirsin.

satıp parasıyla ihtiyacı olanlara yardımcı olabilirsin. yardımcı olurken karşılıksız olmasın ama. evde bir tamirat yapsınlar, temizlik yapsınlar, getir-götür işi yapsınlar, vs ne olursa.. fakir birine eşya veya para verirsen bu şekilde bedavacılığa çok kolay alışıyorlar sonra makarna, kömüre neler yaptıklarını hepimiz biliyoruz.

Hasarlı araba çok zor satılır. Fabia İbiza sınıfında dijital klima var fakat otomatik kapanan ayna bulamazsın. El freni de zor. Bir üst sınıfa geçmen lazım bunlar için.

takıntılıysan skodaya yanaşma. araç hasarlarında kaportaya gelmiş olması satışta sıkıntı yaratır. 70 bin tlye açılır kapalır ayna özelliği bulmak zor. seçenekleri sun yön verelim. highline polo bak.

Heves güzel şey tabi. Ama hasarlı arabayı satmayı geç kullanırken bile çok dert yaşarsın. Tam düzelmez bazı şeyler. O yüzden satıyorlar zaten ucuza. Tecrübe ettiğim için iyi biliyorum.

Cart diye çekilmeyen el freni yoksa ben almam mesela arabayı. Keza dijital klima da benim için bir eksi, artı değil. Bu tip yarro donanımlara tav olmak enteresan geldi. Hillholder desen, kendi kendine park desen, geri vites kamerası desen, park sensörü desen, entegre navigasyon falan desen hepsine tamamım ama katlanır ayna nedir ya:)

@bos gezenin bos ustasi bro iyi güzel diyon da onlar hep üst segmentte, para yok işte :) dedik ya takıntılıyız diye :) 2007-2008 bmw felan düşük km'li ne dersiniz??

Benzinli otomatik düşünüyosanız astra J kasa 1.4T cosmo paket olabilir.Dizel otomatikte citroen c4 1.6 e-hdi exclusive paket olabilir tüm kriterlerinizi karşılayan.

Peugeot 308 1.2 bakabilirsiniz.

Almanyayi bilmiyorum ama avusturyada direkt cesedi gommek yasak.

Bir çok Avrupa ülkesinde naaşı tabutla gömme zorunluluğu var.

Bizde tabutla gömülmüyor nedendir bilinmez fakat naaş mezara konduktan sonra üstüne tahta dizerek toprakla arasına boşluk yaratılıyor. Ee sonuçta aynı şey ha tabut ha tahta. İkisi de zamanla kırılıp çöküyor zaten.

gerçekte tabutla gömülmez. ölünün üzerine yanlamasına tahta konur her ihtimale karşı. bazen öldü denilen kişi bir şekilde tekrar canlanıyor. özellikle kalbine pil takılanlar veya anlamlandırılamayan şekilde canlan insanlar olabiliyor haberlerde duyuyoruz morgda canlanan tipleri. tahtalar yan şekilde olduğu için kişi eğer mezarın altında uyanırsa bir şekilde çıkabiliyor. ama tabutla gömülürse böyle bir şansı yok tabi ki. tabutla gömülmemesinin bir nedeni de ölünün bedeni ile beslenen farklı farklı böcek türleri var. ölünün ölümün üzerinden geçen süreye göre farklı böcek türleri bedeni yiyor. kulağa biraz korkunç geldiğinin farkındayım ama öyle. dünyadaki kaynakları en çok tüketen dünya üzerindeki tek canlı türü iken öldükten sonra en azından başka canlıların yaşamına destek olmak erdem sayılabilir :)

@greenshadow
şaka herhalde? o tahtaların konmasının, sembolik bir nedeni var. canlı birini toprağa koyup üzerine o tahtaları koysan bile çıkamaz. üzerine onlarca kilo toprak atılıyor. mümkün gözükmüyor.
hele hele kefenlenen birinin elini kolunu kurtarıp çıkartması ve toprak kütlesini yarıp dışarı çıkması çok çok mantıksız.

İnanışa göre kişi öldükten sonra ruhu ayağa kalkar bu sırada kafasını o tahtaya vurur ve öldüğünü anlar. After that let the kabir azabı begins. Rabbin kim diye başlar hani.

çok yanlış gelmişsin, mekanik klavyeler daktilo gibi çat çut dandun diye basar

Olmaz. Mekanik klavyeler daha sert, daha net, daha hissedilir oluyor. Yağ gibi klavye arıyorsan Microsoft'un eski serileri çok iyiydi, üstüne gelmedi bir daha.

Halen bazı profesyonel gamerlar kullanıyor bunu.

goo.gl

Link olmamış sanırım
www.ebay.co.uk

Coderlar dediğin gibi yumuşak basımlı değil tam tersi bastığını hissettiren klavyeden hoşlanır (örn şekil 1a: ben) ilk defa seninki gibi garip bir talep gördüm, hem mekanik olsun hem çat çut ses gelmesin diye kendinle çelişmişsin bir de coderların kullandığı olsun ama yumuşak basmalı olsun da ayrı bir çelişmişsin.

Ben 20 yıllık yazılımcı olarak mekanik klavye kullanıyorum rampage serisi, tuşlara basarken çıkan sesi diğer odadan rahatlıkla duyabilirsin (Windows için böyle) Mac'de ise durum farklı onda kod yazarken o klavyede kod yazarken aldığım hazzı alamıyorum.

Not : Hem imac hem windows kullanıyorum.

Ben 1 dolarlik klavye kullaniyorum, 3 sirkettir yanimda tasiyorum :) en ucuzu en guzeli bence.

mekanik klavye kullanan ama coder olmayan birisi olarak doğru yere gelmişsin.

kaliteli bir mekanik klavye yazma konusunda da çok çok iyi. nispeten daha sessiz olan mekanik klavyeler de var. logitech g810 kullanıyorum. sesi normal klavyeler kadar, öyle çıtı pıtı sesler çıkartmıyor.

Tüm dünya Mars'a yerleşir dünyada sadece Türkler kalırsa ben ihtimal veriyorum, onun dışında şimdilik mevcut değerini koruyabilmesi bile mucize olur.

yönetim değişirse olabilir.

altın madeni veya petrol rezervi bulursak tl değer kazanabilir.

TL ne zaman değer kazanmış da şimdi kazanacak? Uzun vadede her zaman döviz yükseliyor aç grafiklere bak 20 yıllık eğrilere.

@cliff lee burton

pollyanna sen misin?

Hayır. Ancak 5-10 yıl vadede ciddi bir değer artışı olabilir, bunun için gerekli adımlar da görünmüyor.

yoklukta gider 1.5 sezon izleyip bıraktım.
peaky blinders izle vaktin varsa. mis mis.

Hususi izlenecek bir dizi değil. Yemek yerken falan izliyoruz biz. Çerezlik dizi.

Ben de izledim ama çerezlik gerçekten, kafa dağıtmalık güzel zaman geçiriyorsun izlerken

Lucifer benim en sevdiğim kafa dağıtmalık dizi. Bir şey düşünmüyorsun, kendini yormuyorsun. Arada üzülüyorsun sadece. Lucifer karizması denen şey ile coşuyorsun. Seviyorum ya.

1 sene falan ara vermiştim. Geçen netflix'e gelmiş nasıl mutlu oldum görme.

Sadece popüler kültüre atıfları ve baba-oğul meselesinin psikolojik yansımalarını izlemek için bile zaman ayırılabilir.

bunlar sorun değil asıl sorun kaşıkla verdiklerini kepçeyle geri almaya çalışacaklar haliyle

Herkesi alt-gelir seviyesine sıkıştırıyor bence, türkiye gibi ülkelerde alt-gelir seviyesinde yaşamak ise pek yaşamak olmuyor bence. Yani kalifiye adam da aynı seviyede kalifiye olmayan da.

Krizin etkilerinin özel sektöre yansıtılması bence. Ülkede üretim yapan, iş yapan sermaye şimdi daha fazla bedel ödemek durumunda. Acır mıyım? Zerre acımam sermayeye, hükümetin kucağından inmedi yıllardır.

Sonucunda işsizlik artacak. Seçim yaklaşıyor, seçimlerde iş vaadiyle milletten oy dilenecekler. Bir sonraki seçime Allah kerim 1 yıldan uzun hafızası yok bu milletin nasıl olsa.

Geçtiğimiz yıllarda bazı işverenlerin asgari ücretten bankaya yatırdığı maaşın bir bölümünü elden geri aldığı ile ilgili haberler çıkmıştı. Benzer vakalar artabilir.
Ben ekonomist değilim; uzun veya kısa vadede etkileri ne olur bilemiyorum. Ama maaşını tam alanlar için bir rahatlama sağlayacaktır. Her şeye zam geldi, kemer sıkmakla bile geçinemeyecek insanlar.

Benim yasimin tuttugu 2 tane buyuk zam gordum. Birini erbakan yapti digeri de 2 sene once olan.

Sonucunda piyasa nerdeyse %100 zamlandi. 50 liraya yemek yer hale geldik su an. Simdi de oyle olacak piyasa %30 zamlanacak.

Asgariye zam yapmak bi ise yaramaz anca enflasyonu artirir.
Zaten artik okumak da buyuk salaklik oldu. Javaci tanidik var yeni basladi 3bin aliyor. Beyni patliyor cocugun.

Diplomayi yirtip gitse forklift ehliyeti alsa hem kafasi rahat calisir hem de daha cok is imkani var.

Asgari ücretin artması sadece işçiye ödenecek olan maaş maliyeti değil aynı zamanda işverenlerin devlete ödediği vergi maliyetini de arttırıyor bunun etkisi de toplu işten çıkartma, ekonomik daralma buna bağlı işsizlik oranındaki artış ve düşük maaşla çalışanların tercih edilmesi gibi rahatsız edici süreçler ortaya çıkacaktır, örneğin asgari ücretle çalışan bir Türk personel yerine maaşı, sigortayı kafaya takmayacak Suriyeli çalıştıran çok işyeri ortaya çıkacak, bunu yapmayan iş yerlerinin çoğu kepenk kapatmak zorunda kalacak.

asgari ücretin aslında artmadı, azaldı.

reel enflasyon %50 ve döviz kuru yüksek faizler sayesinde düşmüş haliyle bile 1 senede %40 artmış. asgari ücretliye yapılan zam %25. zaten asgari ücrete dolar bazında baktığımız zaman 1 senede 45-50 dolar azaldığını görüyoruz.

Arz-Talep dengesi açısından fiyatlar tekrar artacaktır.

Enflasyon yaratir, issizligi arttirir, en vasifsizlari isgucu piyasasi disina iter ve acikta birakir. Halka faydasi ne ben de bilmiyorum.

devletin vergi geliri düşecek. kayıt dışı artacak. işçinin-çalışanın iş sağlığı, güvencesi ve kalitesi düşecek. işveren veya patron maliyetleri düşürmek için her yolu deneyecek. zaruri yapılması gereken şeyler ceza gelene kadar yapılmayacak, daha düşük kalitede bir yemek firmasıyla anlaşacak, daha az yemek parası verecek, yılbaşı-bayram gibi günlerde hediye veriyorsa vermeyecek, daha az elektrik-doğalgaz-su kullancak, vs...

get away with doğru bir kullanım değil.

uzak durmak demek isterseniz get away from denebilir,
birlikte yaşamak derseniz get along with denebilir ama daha iyi öneriler gelecektir.

Bi dizi vardı how to get away with murderer diye. O yüzden bi acaba dedi .

"get away with", "yanına kar kalması" demek, yani kötü bir şey yaparsın cezasını çekmezsin yakalanmazsın yanına kar kalır. senin verdiğin stres örneğine uymuyor yani orada kullanılmaz yanlış olur.

"get away with" aslında phrasal verb olduğu için anlam komple değişiyor orada..

açıklaması da şu şekilde -> to escape or avoid punishment

Get rid off da düşünülebilir. Halihazırda stres sahibi şahsın bunu üstünden atmak istemesi durumunda.

How to deal with stress

Bunlar hiç beats olduğunu hissettirmiyor, en az solo alınmayacaksa beats almamak lazım. Bunun sadece adı beats.

Bu ne ya kablolu

Urbanears kablosuz al geç Beats falan saçma markalar.

kulak içi düşünürseniz bu f/p olarak çok iyi bir ürün.

www.vatanbilgisayar.com

kek yapıldı.. yemiyorum
kafeye gidiyorum...şekersiz kahve içiyorum.
misafirlikte....tatlı yemiyorum.
...kola içmiyorum
meyve...1 adet mandalina yiyorum.
bonus.
patates....yemiyorum.

@ayaklibalik

patateste ne var ya? :(
ölelim mi biz? ne yiycez?

kek yerim
cafeye gidince çay içeceksem şekersiz, filtre kahve de şekersiz, ama bazen white mocha veya frappe tarzı şekerli içecek içerim. çayı asla şekerli içmem
misafirlikte tatlı çok şekerliyse yemem
kola nadir içerim zero o da
meyvelerde de şeker var ben yiyorum abartmadan

Kenya'ya gidip Masai Mara kabilesine katılıp orada izole bir şekilde yaşamadıktan sonra şeker kullanımını tamamen bırakamazsın, illa ki kullanacaksın ömür boyu bunlardan kaçamazsın, zira "Lan bunda da mı şeker varmış" dediğin birçok ürün göreceksin ve bunları tüketeceksin bir şekilde, önemli olan bunu minimumda tutmak, minimumun miktarını da sen belirleyeceksin. Bana göre %80 temiz beslendikten sonra %20 çok da önemli değil, en sürdürülebilir olanı seçmek lazım rutin belirlerken.

şekeri tamamen bırakma.. azaltarak bitir..

evde kek yapılırsa bir dilim yerim nedir yani o kadar da değil..

kafeye gittiğim zaman sütsüz şekersiz filtre kahve içerim..
diğer türlü asla içemiyorum midem bulanıyor..

misafirlikte tatlı ikram edilirse (diyelim 2 parça var) daha başlamadan bir tanesini iade ederim (artık olmasın diye)

şekersiz kola limonata içerim..

meyvedeki şeker, fabrika çıkışlı şekerden daha sağlıklıdır.. yerim yani hiç çekinmem..

bonus: kış haricinde 3 mevsim düzenli bisiklete biniyorum.. haliyle formumu korumak zor olmuyor!

@işimdeyim gücümdeyim patateste nişasta var.

çayı, kahveyi şekersiz içiyorum. kolayı zero içiyorum. Meyve konusunda kendimi kısıtlamıyorum. Abartarak yemedikçe sıkıntı olmaz. Şerbetli hamur tatlısı -baklava tarzı- yemiyorum. Sütlü tatlılardan azar azar.

daha önce bir kaç kez kısa süreli (2-3 ay gibi) şekeri bıraktım. o zamanlarda kek falan yemiyordum. gerçi bizim evde kek falan yapılmaz zaten. kafede ya sade türk kahvesi ya americano, filtre kahve ya da çay içiyordum. misafirliğe giderken de ev sahibine söylüyordum ben önceden. yemiyorum diye o da ya yapmıyordu ya da anlayış gösteriyordu yemememe.

şimdi ise daha uzun süreli olacak ama biraz daha toleranslı bir sistem üzerinde uğraşıyorum. haftada bir kez istediğim şeyi yiyip içiyorum onun dışında malum kış günde bir kivi ya da greyfurt yemeye çalışıyorum.

dipnot: şekerden kastın sadece tatlı şeyler mi bilmiyorum ama ben karbonhidratı kastediyorum şeker diyerek.

Bu aralar yapmıyorum ama geçmişte yaptığım zamanlarda kek zaten yemiyordum, şekersiz meyve çayları iyi gider güzeldir. Kola zero/diet içiyorum içersem.

Meyve yemezsen kabızlıktan, basurden, vitaminsizlikten kırılırsın meyvedeki şeker zaten doğal olanı. Sen onun üstüne şeker içeren özellikle de fruktoz içeren abur cuburlar tüketirsen zararlı.

şekeri bırakmak gibi bir amacım yok öncelikle. ülseratif kolit hastasıyım. fazla şekeri tat olarak sevmiyorum. bağırsaklarım sebebiyle de dikkat etmem gerekiyor - ama ben öyle süper bir diet filan uygulamıyorum.
çayı kahveyi zaten şekersiz içiyorum bu 17 senedir filan böyle, kafede de şekersiz filtre kahve filan içiyorum.
benim en büyük şeker tüketimim çizkek brovni vs. türü şeylerde ama o da belki ayda bir kere. paketli alıp tükettiğim bitter çikolata var. yazın da dondurma alırım pastaneden.
bizde şerbetli tatlılar ev pekmezi ile yapılıyor, beyaz şekerle yapılmıyor o da yine ayda 1-2 kere. pekmez yiyorum ben. hazır kek kurabiye filan senede 2 kere belki yerim.
misafirliğe de bayramdam bayrama gittiğim için onu da çok önemsemiyorum.
kola, meyve suyu filan hiç içmem. nadiren komposto içiyorum o da minimum şekerle yapılıyor.
ekmek yemiyorum. pilav makarna 10-15 günde 1 gibi. ama hamur işini özellikle kahvaltıda seviyorum. bunu kesmedim zaten 2 öğün yiyorum, akşam neredeyse sadece sebze yiyorum, çalışıyorum tüm gün, kahvaltımı kısmadım şimdilik. patates kızartması/kavurması türü de sürekli evde kahvaltı yaptığım için illa haftada 1-2 kez oluyor.
meyveyi şekerden dolayı değil çiğ meyve gaz yaptığı için dikkatli yiyorum. mesela 1 tane elma yiyorum. başka yemiyorum 1-1.5 gün. sonra 1 tane mandalina yiyorum (yürüyüş yaptıysam çilek filan yemeye izin veriyorum). böyle gidiyor. kiraz mesela dokunmuyor yiyorum ama portakal hiç yemiyorum.

kayinvalidem'den ornek verebilirim. sekeri gencken birakmis bir rahatsizliktan dolayi (yuksek glisemiya mi oyle bir sey). simdi yemeye kalksa bile tadinin cok kotu geldigini soyluyor. ama bal yiyor, meyve yiyor, her gun yedigi bir parca kek var ama kek de pisirilmemis bir kek cesidi, meyve ile tatlandirilmis. her gun kucuk bir parca cukulata yiyor ama koyu ve organik urunler satan yerlerden alinmis.

Bırakalı 6 ay oldu. Yapamayacağımı düşünüyordum ama o kadar da sor değilmiş. Aslında hala çay ya da kahve içerken zorlanıyorum ama şekerli çay kahvenin nasıl bir şey olduğunu unuttuğumdan şeker atasım gelmiyor. Gazlı içeçek de öyle, şalgama ayrana alıştım.

Rafine şekerle aranıza mesafe koymanız güzel bir şey.
Yüksek kakao oranlı çikolatalar, haftada 1-2 dilim kek ve meyve yemek eğer herhangi bir vücut güzellik yarışmasına katılmayacaksanız sorun teşkil etmez.
Kola içmeyin. Kafede de soda, su, sade kahve içebilirsiniz.
Hayatınıza biraz da hareket katarsanız daha ne olsun zaten.

Evde kek yapılmıyor.

Kahve, çay,yazın soda. Çayı 20 yıldan uzun süredir şekersiz içiyorum,eskiden pek kahve içmezdim, şimdi şekersiz içiyorum, tadını şekerle yakıştırmıyorum.

Genelde yemiyorum, çok güzel gözükürse kaçamak olarak yiyorum.

4 yıldır hiç içmiyorum.

Meyva yiyorum ama abartmamaya çalışarak, damak tadım bayağı değiştiği için bazı meyvalar çok şekerli geliyor zaten, mesela muz.

eskiden 1 çay bardağına 3-4 küp şeker atan insan olarak şekeri bırakalı 3-4 yıl oluyor.

çayı şekersiz içemediğim için komple çay içmeyi bırakmakla başlamıştım. sonra yavaş yavaş bitki çaylarının tadını almaya başladım, siyah çaya da alıştım. bazı yerlerde çay iyi bazı yerlerde kötü olabiliyormuş, şeker basınca anlamıyordum. bu süreçte benim için en önemli şey marketten paketli ürün (çikolata, bisküvi, gofret vs) almamaya çalışmak oldu.

evde kek yapılmıyor. düzenli yapılsa yemem, 40 yılda bir filan yapıldıysa o zaman tadına bakarım.

kafede filtre kahve, americano içerim.

misafirlikte yememeye çalışırım ya da ayıp olmasın diye az yerim, zaten pek misafirliğe gittiğim yok.

kola, fanta, ice tea, meyve suyu, aromalı gazoz vs içmiyorum, misafirlikte bile. eskiden her kahvaltımı mutlaka meyve suyu ya da ice tea ile yapardım, onun yerine kışın çay demlemeye, yazın ise hiçbir şey içmemeye başladım. dışarda yemek yiyorsam ayran içiyorum, yoksa hiçbir şey içmiyorum.

meyve ile pek aram olmadı ama ille de yiyeceksem, evde varsa bitmesi lazımsa vs sabah kahvaltıdan sonra yerim, akşam/gece yemem.

tatlı krizleri için bitter çikolata, kuru kayısı, kuru incir gibi yiyecekler hayat kurtarıyor, marketten hala almaya devam ettiğim yegane paketli abur cuburlar bunlar.

Çayı şekersiz içmeye çalışıcam diye bir şey yok, vallaha şekersiz çok daha güzel çay. Kısa sürede alışacaksın emin ol, hatta bu sayede kalitesiz çayları kolay ayırt edecek her yerde çay içemeyeceksin.

Çay ve kahvede şekeri kesip kolayı da bırakırsanız çok fark edecektir zaten. E keki tatlıyı da hergün yemiyorsunuzdur herhalde.

Kolayı zero içiyorum diyen arkadaşları da hayretle okuyorum bu arada.

İlla aynı şeylerden 52 tane yapmana gerek yok. 1 hafta spor yapar 1 hafta kitap okur 1 hafta kamp yapar 1 hafta gezersin.

52 tane iyilik yap birilerine.

52 lik desteden bi kart çek. kartları önceden doldur görev zart zurt vb şeylerle. ya da daha eğlencelisi arkadaşlarına doldurt. sürpriz olur. hadi bakalım.

52 hafta için 52 şey çok fazla bence. her şeyden az az olacağına bence bir (ya da bir kaç) şeyden tam olsun.

(bkz: don't break the chain)
(bkz: zinciri kırma)
barisozcan.com
böyle bir şey de yapılabilir.

bu arada oldukça düşük bütçe bütçem var bu iş için. ve evet 3 5 tane etkinliği döndürüp döndürüp yapabilirim o da olur daha iyi olur daha güzel olur hatta.

Böyle şeyler pinterest'te çok bulunuyor. 52 weeks challenge gibi keywordlerle onlarca liste bulup derleyebilirsiniz kendinize göre.

Farklı hatunla yat

yaşamak isterim, intihar etmenin en havalı yolu olurdu.

Yasarim, bagcilardan kotu olacak hali yok.

yaşarım. çünkü bu dünyanın düzeninden nefret ediyorum

Soruyu zaten yanitlamissin ek olarak verdigin bolumde

Aslinda bakarsan bu soruya hayir yanitini verme imkanim var ve buyuk ihtimalle ben hayir diyecegim fakat bundan bir kac bin yil sonra dunyada isler kotuye gitmeye basladiginda ve marstaki yasam kosullari dunyadakine gore daha iyi olduguna karar verildiginde torunlarim bu soruya hayir deme imkanina sahip olmayabilir, dunyaki su kaynaklari biterse ve marsta bulunan su kaynaklari artarsa ve oksijen konusunda cozum uretilmisse Mars'ta, insanlar icin bu bir secim olmayacak, susuz kaldiklari icin goc edebilen edecek, edemeyen olecek!

bağcılardan kötü olamaz +1

Ama dunyadaki yasam bitme noktasina gelmisse eger ve insanlar Marsa gidiyorsa hayatlarini surdurebilmek icin dunyada kullanilan tum para birimleri degerini kaybedip, marsta kullanilan yeni para birimi bir an da su an ki USD yerine gececek, hos en cok uzay calismasi NASA tarafindan yapildigi icin orada kullanilacak para birimininde gene Americans hakim olacak diye dusunuyorum, 3. dunya ulkeleri dunya da olume terk edilebilir.

Yaşarım. Bir ara sanki koloni için gönüllü başvurular filan alınma hikayesi vardı. Arkadaşlarla derhal basvuralım demiştik.

Yaşamın nasıl olacağına bağlı. Günlük yaşam için gitmezdim de bilimsel bir misyon olursa giderdim. Ayrıca bu tip teknolojilerin geliştirilmesine daha zaman olduğunu düşünüyorum. İnsanlar ışık hızı, yapay zeka, ölümsüzlük konuşup duruyor da daha yüzlerce yıl var iyimser tahminle bunlara. Belki de insan biyolojik sınırlarına ulaşacak ve artık yeni bir şey icat edilemeyecek. Yıldızlara açılabilecek teknolojileri geliştirebilecek kadar zeki olduğumuzdan emin miyiz? 3d yazıcı gibi icatlar yeterince değer görmüyor şimdilik bilim-kurgu olan meseleler yüzünden.

yaşarım, zaten dünyada da hayatım 15 metrekare yerde geçiyor. sıkılmam, yadırgamam.
hem biyoloğum ben, örnek mörnek toplarım analiz neyim ederim, uzaylı yemeği yaparım.
götürsünler beni.

Şu tüm hayatınız fanusun içinde mi geçsin sorusu güldürdü. Marsa yerleşilince astronot gibi yaşanmaz herhalde. 2025te olmaz tabii ama daha sonralarında buradaki gibi güzel bir dünya inşa edilebilir.

Elysium filmini izlemediyseniz bir bakın derim, onlar marsta değil bir uzay gemisinde ancak bildiğim uzay gemilerinden değil...

cdn1.thr.com

Dünyalaştırma diye bir kavram var. Mars'ın kolonize edilmesi, bir üs kurulup kapalı alanda insanların çalışması/yaşaması başka bir şey. Mars'ı dünyalaştırıp, yaşanabilir hale getirmek başka bir şey. Bizim ömrümüz yetmez ama bir 500-1000 yıl sonra dünyalaştırılınca muhteşem olabilir. Düşünsene düşük yer çekiminde çok uzun ağaçların olduğu bir yer. Acaip eğlenceli olacaktır hoplaması zıplaması.

İyi bi lahmacun ustası da gelecekse yaşarım niye yaşamiim

Ben 93'de bindim sanirim ilk kez.
Thy karton kutuyla yiyecek biseyler verirdi.

Karton kutunun kapagininda guzel bir foto olurdu, onu kenarindan yirtinca kartpostal elde ederdin.

Koltuklar insanin agzinda degildi, hostesler asiri guzel ve kibardi. Musteriler okuz degildi. Guvenlik mevzulari bu kadar siki degildi cocuklari kokpite aliyorlardi, ya da tanidik pilota denk gelirsen kokpitte sandalyede ucabiliyordun.
Sonra onur air cikti ucuz bilet satmaya basladi, herkes pegasusu hatirliyor ama ucuzluk olayinu onur air baslatti. Ama bu kadar olucu degillerdi

thy'nin bilet satis ofisi bile acayip elit bir ortamdi.
Gerci hala duruyor bagdat caddesindeki ama epeydir icerisini gormedim.

Ucaktan cok havalimanlari cok degisti bence, harem otogari su an havalimanindan daha duzgun. Daha az kalabalik var.

İll 95te sonra da 98de bindim sanirim. İkisi de yurtdisiydi uzun yillar da hic yurticinde binmedim.
Hatirladigim yemekler guzeldi. Bi de sigarali ve sigarasiz bolum vardi. Hostesler cok hostu. Sanirim birinde thy birinde lufthansaya binmistim. Ucaklar da genisti ama ben simdi hep pegasusa biniyorum ve hep yurtici ondan da olabilir bi cok fark:)

98'de bindim ilk kez Riyad'a uçmuştuk THY ile. Midem bulanmıştı. Uçaktan rastgele birisi miydi bilmiyorum ama hostes bir doktor buldu getirdi ilgilenmişlerdi sağolsunlar. Sordular sonra ne yemek istersin diye hamburger demiştim de yapıp getirmişlerdi. Düşününce şimdi pek böyle değil:)

Alkol vardı o dönemde de Suudi Arabistan'a giden uçakta dahi vardı yani.

Perde olayı o zamanlarda da vardı bir de.

Uçak neden ve nasıl yaygınlaştı?
m.youtube.com

Ben çocukken yurtdışında olduğumuz için her sene Türkiye'ye gelip giderdik uçakla. Yani 3 yaşından itibaren sürekli kullandım uçağı.

Kokpite benim de girmişliğim var çocukken. 90'lar bu arada benim bahsettiğim yıllar. Bagaj ağırlığı fazla çıkınca insanlar birbirine yardımcı olur, bir kısmını kendine alır, inince geri verirdi. Şimdi öyle bir şey hayal edemiyorum. İsviçre Hava Yollarında çocuklara oyuncak verirlerdi. Hostesleri aşırı güzel, kibar ve nazik bulduğumu hatırlıyorum. Uçuşlarda sürekli pembe panter ve mr.bean izlediğimi anımsıyorum bir de.

Fakat havalimanları ile ilgili kalabalık ve insan profili dışında bir fark hatırlamıyorum.

arka 5-10 sıra koltukta sıra içilebiliyordu, yurtdışı kullanmıştım, içki bedavaydı. (istanbul havayolları)
ama hatıladığım uçak yine çok geniş değildi, şimdiki gibi de değildi tabi.

İlk 88'de Almanya'ya uçtum. Tam emin değilim ama sanırım uçakta sigara içilebiliyordu. Biletler aşırı pahalıydı. Hatta acaba otobüsle mi gitsem şeklinde hesap yaptığımızı hatırlıyorum. Sonra tek seyahat edecek kız çocuğu için kıyamamışlardı.
90'lı yıllarda çok sık yurtiçi ve yurtdışı seyahatlerim oldu. Yurtiçi uçuşlarda alkol hatırlamıyorum. İlk 90'lı yıllarda yurtiçi uçuşlarda yemek yerine sandviç vermeye başladılar diye hatırlıyorum. Yurtdışı uçuşlarda da her defasında farklı yemek olurdu. Şimdi "çikın or pasta" ya da "meatballs or pasta" ikilisinden öte epey düzgün yemek çıkardı.
O zamanlar Delta ya da Lufthansa yerine THY tercih etmeye çalışırdım, yemekleri ve servisi daha iyiydi. Hey gidi hey...

Bir ayrıntı daha var, bagajları teslim ettikten sonra uçağa binmeden evvel uçağın yanına dizilmiş valizlerden kendinizin olanı tekrar göstermeniz gerekiyordu, ne enteresan değil mi?

Koçan gibi bilet alıyordun ve bilet fiziksel olarak yanında olmadan boarding pass alamıyordun. Kaybetmen halinde ekstra (100 euro ödediğimizi hatırlıyorum) para ödemen gerekiyordu.

Koltuklar genişti, iberia havayolları uzun yolculuklarda sigara içilmesine izin veriyordu.

Hakkaten valiz teslim etme sacmaligi vardi.
Ucagin yanina diziyorlardi aha bu benim valizim deyince iceri aliyorlardi.

Bi kere de thy ile yurtdisi ucusu yaptim 2000lerde. Host elinde 50lik smirnofla dolasiyordu.
Kac kere visne votka yaptirmistik adama, ucaktan zor indik ayakta duramiyorduk.

Harvester head diye geçiyormuş.

Buzzfeed'in var böyle videoları. 1 ay boyunca hergün 100 şınav videosu falan var, pek bir işe yaramadığını göstermesi açısından faydalı:)

Şu video aklıma geldi, bilmiyordum buzzfeed'inmiş bu da, arkadaşın söylediği gibi

youtu.be

Böyle ilgi çekici şeyler olursa tutar. Bu videonun Türk versiyonunu yapan da en az 20 30m izlenmeyi cebe atar bence.

Benim fikrim, yapan sen olacaksan işin zor çünkü basit şeyler hariç şınav vs için yetenek lazım.

Bir de aklıma geldi, benzer şekilde that sugar film var. Adam birkaç ay boyunca şeker yiyor, bunun belgesel filmi. Böyle şeyler de büyük ekip gerektiriyor. Yoksa videolar dolmaz.

müzik enstrümanları ile ilgili videolar ilgimi çeker
www.youtube.com

www.youtube.com

Ben olur da et ben ile normal ben farklı olabilir. Bizim kedinin gözünün içinde burnunda falan ben var ama et ben çıksa işkillenirdim. Büyürse falan götür doktoruna.

Geçen sene buzda kayıp düştüm. İlk 1 hafta bir şey yoktu fazla, ağrıyordu ama öldürmüyordu ağrıdan öyle. Sonra dışarda aniden hapşurdum hazırlıksız yakalandım sanırım, o andan itibaren 1,5 ay kıvrandın ağrıdan. Halen o bölge sızlar zaman zaman. Doktorlar daha iyi bilirler ama bende böyle oldu.

Bende oldu. Başta ciddi ağrı olöuştu sonra geçti sonra yatış şeklime vs göre ara ara ortaya çıktı uzunca süre. Belki küçük bşr şeydir ama o noktayı etkileyecek bşr harelet yapmışsındır.

Her sene annemden kesiyorlar önce, her sene kadın arayıp bunu benden alamazsınız yasal değil falan diyor müşteri hizmetlerine, sonra geri alıyorlar kesintiyi. Yani önce alıyorlar parayı ses etmezsen gidiyor para. Ver lan geri dersen alıyorsun.
8 senedir falan böyle gidiyor.

çünkü sözleşmeyi okumamışsın. artık yasal olarak hakları zira ücretsiz kartları da var. inş. yani yasal olarak hiçbir şey yapamazsın, en azından o tutarda falan chip para kazanmaya çalış.

Tamam ben bir enerji depolayayım bugün kavga edesim yok yarın arayayım.

Akbank direkt üzerinden iade talep edin.
Tekliflerini beğenmezseniz, görüşmeyi sonlandırın.
Bir süre sonra kapatma blöfü ile tekrar yazın.
İstediğinizi alakana kadar ara ara yazmaya devam edin.
6 ay kapatmama sözüne,
iade ya da chippara teklifinden sonra, ayrı ayrı limit artırma ve limit düşürme için tekrar yazıp, bunlar için chippara teklifi alabilirsiniz.

Son olarak telefona 6 ay sonrasına hatırlatma kurup, bu işlemleri tekrar edip bol bol chippara kazananın.

Daha iki gün önce sokak ropörtajında "Osmanlı Devleti'nin kurucusu kimdir?" sorusuna verilen cevapları görmediniz sanırım. Deveye sormuşlar boynun neden eğri hesabı...

www.youtube.com

Şimdi kızacaksın ama sen bile sesli harflerin noktalarına dikkat etmiyorsun. Benim böyle takıntılarım yok ancak gerçekten Türkçeye tecavüz ediliyor.

Çünkü gençlerim hayatı sosyal medyada geçiyor. Geçen birisi Cimer'e yazdığı dilekçeyi paylamıştı hitap olarak da şunu kullanmış:"Slm":))

@mikahakinen, haklısınız, ne kızması? Telefonumda Türkçe klavye kapalı. Dolma parmaklarla yazamıyorum yoksa.Otomatik düzeltme düzeltirse ne ala.

2007 yılında Şanlıurfa'da bir GSM bayiinde çalışıyordum. Akçakale ilçesindeki bir ilkokulun müdürü geldi. Derdini anlattı, dilekçe yazması gerektiğini söyledim. Önüne bir a4 ve kalem koydum. Ben söyledim o yazdı. Dilekçeyi elime aldığımda Ğ (Yumuşak g harfi) ile başlayan kelime gördüm.

Bu adam okul müdürü. Kendisi Türkçe bilmiyor, çocuklara nasıl öğretsin.

Okumak okumak okumak..
Okuma alışkanlığı kazanmamış insanlar sadece hayatlarını sürdürebilecek kadar konuşuyor (hem nicelik,hem nitelik bakımından).. Bu yetersiz dil,internet diliyle harmanlandığında ortaya böyle kötü bir netice çıkıyor.. Duygularını ve fikirlerini derinlemesine kavrayamamış,tanımlayamamış ve dolayısıyla doğru ifade etme hevesinde de olmayan insanlar yaratıyor okumamak..
Bir de bizim nesil (30 yaş üstü) okula,öğretmene pek kıymet verirdi:) Anlaşılan şimdi durum pek öyle değil..

eskiden vatandaslik dersi vardi, hala var mi bilmiyorum. tarih hocalari girerdi derslere, ben sahsen nefret ederek okudum diyebilirim ki zevkli bir derstir. dersler sonuk, sacma sapan sinav sorulari falan. neyse, senenin bitmesine yakin derse giren hatun ben aslinda doctor olmak istedim, ogretmenlik son seceneklerimden biriydi dedi sikintinin sebebini anlamis olduk.


obur taraftan benim turkce/edebiyat derslerime ortaokul/lise doneminde hep bu isi severek yapan ogretmenler girdi, sansliydim. bunlarin icinden bir tanesi babasi asker olmasini isterken babasiyla kavga edip edebiyat fakultesine yazilmis bir adamdi. 2'si sairdi zaten siir kitaplari falan vardi bu adamlarin, bize sadece edebiyatla ilgili degil hayat ile alakali guzel seyler ogrettiler.

ezcumle, sikinti hocalarda ogrencilerde degil.

Ben de çok takılıyorum bu konuya. Hele ünlülere bakıyorum instagram'da. O kadar güzel şarkılar yazmış sanatçılar bile Türkçe bilmiyor. Örneğin her cümlenin sonuna üç nokta koyanlara sinir oluyorum. Geçen gün İlber Ortaylı'yı takip ettim, bir onun cümle sonlarına nokta koyduğunu gördüm.

Kimsede okuma alışkanlığı ve özen yok. Doktora bitiren ve zekasından çok emin olduğum arkadaşım dahi "de"leri yanlış yazıyor. Bilmediğinden olduğunu sanmıyorum, bence kesinlikle özenmiyor.

Birkaç sebebi var:
1. Eğitimin kalitesi bozuk. Kızım Türkiye'nin LGS başarısı çok yüksek bir okulunda okuyor. Okulun devamlılığı çocukların liseye girişte yüksek puan almasına bağlı. Bazen okuldan velilere yazı gönderiyorlar, resmen ağlamak istiyorum. Bu yazıyı yazan birinin o okulda hademe bile olmaması lazım.
2. O çok güldüğümüz diziler var ya, kaliteli olanları hem de, "bir demet tiyatro"lar "Avrupa Yakası" burada sevilen tiplerin konuşmaları nasıldı bir hatırlayın. Kelimeyi bozarak güldürüyorlardı. Felan, fotoğraf çekinmek hep oralardan kalma
3. Yeni neslin yazışma platformu Whatsup, doğaldır ki orada nasıl yazıyorsa dilekçesinde de bu şekilde yazacak. Çare için 1 numaralı sorunu çözmemiz lazım. Rhetorik 101; konuşma dili, yazma dili ve applikasyon dili arasındaki farklar nelerdir. Bir insan diğerine yazıyla bağırabilir mi?
4. Yine eğitimle alakalı olacak ama ilkokul 1. sınıf milli eğitimin önerdiği kitapları bir görmeniz lazım. Editör kullanmamışlar sanırım. Yazım yanlışları dolu. O sınıfta öğrenci yeni yeni okumayı öğrenecek, ses ayarlamalarını düzenli cümleye göre öğrenmesi lazım, kitap baştan aşağı devrik cümle dolu. Hırrr.

Düzgün konuşup yazmayan insanları hayatımdan atamam (çoklar çünkü) ama mesafemi korumaya çalışıyorum.

kötü hocalar sebebi bence. benim de türkçem berbat olmasa da iyi de değildi liseye kadar, sonra bi hocamız oldu lisede kadın idealist öğretmen konseptinin vücut bulmus haliydi resmen. bizim kafamıza vura vura türkçe öğretti resmen. normal müfredatı 3 saniyede işler bitirir sonra türkçe dil bilgisi kurallarını işlerdi sürekli. 3 yıl boyunca sürekli aynı kuralların üzerinden geçe geçe, detaylara ine ine öğretti valla. derste artık tartışmalar yapıyorduk bu şöyle mi olur böyle mi diye, akşam eve gidip araştırıp ertesi gün gelip anlatıyordu falan. böyle uğraşan hocalar olmadığı sürece sadece okuyarak falan da olmaz.

edit: yapmaya geldiğim edit'i bos gezen usta yazmis aslında. dünyanın her yerinde eğitimsiz kesim böyle bozuk konuşur ana dillerini yani bize has bi şey değil.

Abd'de çok mu iyi İngilizce konuşuluyor? Köylü Almanlar veya İskandinavlar çok mu iyi kullanıyor dili sanıyorsun. Dil böyledir. Bir aşağı tabaka konuşması vardır bir de burjuva dili vardır bunlar ayrıdır birbirinden. Sen karşındakini anlıyor musun, onlar seni anlıyor mu mesele bu, gerisi teferruat

olasiliklar; ilk aklima gelen gerizekalilik. ama bu her zaman tutmuyor. cunku zekasindan suphemin olmadigi kiside de goruyorum cok basit hatalari.

okuma aliskanligi duzgun yazma becerisini gelistirse de cok okuyan ama kotu yazan var gene.

bence esas sebep ogretilmemesinde. duzgun yazma, kendi dogru ifade edebilme becerilerini verecek bir egitim sistemimiz ve o bilgi ve donanima sahip ogretmenlerimiz yok.

kizlarimiz ev kizi olmamak icin ogretmen oluyor.

erkeklerimiz de keza idealist yaklasimdan uzaklar.

bir de Turkcenin kurallari, dilbilgisi gibi kavramlar yeni bizde. Osmanlicadan cat diye gecmisiz. kafa basmiyor. sehirlilik, entellektuellik gelenegi yok.

ben unversiteye hazirlanirken dershanedeki Turkce hocasi sayesinde ogrendim. egitim hayatim boyunca da oyle bir hocaya bir daha denk gelmedim. muhtemelen onun ogrencisi olanlar genele gore daha dogru kullaniyordur dili. yavuz cerik hocamiz sag olsun.

Dilin kullanımındaki yetkinlik, derinlik ve üslup zihinsel dünyanın zenginliğiyle doğru orantılı. Bahsettiğiniz eleştirilerin tamamına katılıyorum. Bununla birlikte, sadece anadilini doğru şekilde okuma, yazma ve konuşma yeteneğini değil, bu ve benzeri birçok yeteneği peşinen kazandıracak ufku ve vizyonu aşılamadan böyle bir beklenti içinde olmak gerçekçi değil.

Bahsettiğiniz durum şu an birincil sorun değil. Daha büyük ve başat sorunların çözülmesiyle kendiliğinden kolayca çözülebilecek bir süreç.

Çok hak veriyorum size Zeki Bey. Cümle devrik oldu, özür dilerim

Peki neden hemen Ingilizlerle bilmem ne karsilastiriyorsunuz? Bir seyde de onlari gecsek olmaz mi? Her seyimiz taklit olmak zorunda mi?

Eskiden ben de olumsuz düşünsem de artık Türkçe'nin biliniyor olmasıyla da olmamasıyla da ilgilenmiyorum. "Türkçe'yi bilmek" nasıl bir şey, eğer karşındaki sana göre hatalı da olsa yazıyor ve konuşuyor, ve sen de bunu anlıyorsan Türkçe bilinmiş oluyor sanki. Osmanlı zamanından kalan kitapları inceleyince de çok hata görüyoruz, imla hataları, tutarsızlıklar vs. Belki arap harflerinin bunda etkisi vardı ama latin alfabesi de şu haliyle pek yeterli sayılmaz. Basit bir örnek, hemen önceki cümledeki "hal" kelimesini muhtemelen çoğumuz a'yı uzatarak okuduk, sanki şapka varmış gibi, ama şapka yok. Çocuklukta duyarak öğrenmeseydik sesli bir şekilde metinleri okurken şimdi birbirimize güldüğümüzden daha fazla gülerdik.
Mesela, ayrı yazılması gereken -de'yi ayıramamak çok büyük bir ayıp olarak görülüyor, ama neden ki? Bunu ayırmamızı gerektiren şey ne? O kadar çok zaafı var ki yazı dilimizin, bu bence çok gereksiz bir tartışma ve zaman israfı.

Gençlerin abuk sabuk kelimeler kullanmaları, eminim ki bu yeni bir tartışma değil. Öncekiler/mütekaddimin, sonrakileri/müteahhirini pek beğenmezler; kadim olan, eski olan iyidir anlayışının bu topraklarda kökleşmiş olmasından belki de.
Eskilerin galat dedikleri olay da çok hoş, Zuhal Kültüral'ın Galatat Sözlükleri diye bir derleme çalışması var. Osmanlı zamanında yanlış kullanılan kelimelerle ilgili, meraklıları sevecektir.

Bugünden örnek vereyim (24 aralık 2018), İstanbul'da büyük bir üniversitenin bugün yapmış olduğu Türk dili sınavından bahsedeyim. Sorular o kadar hatalıydı ki, imla, noktalama, anlatım bozukluğu... O sınav kağıdını basıp öğrencilere sınav yaptığını zanneden kişiye ne demeli... Bakın, o yaşlı başlı kadın, dilci hanımefendi Türkçe'yi biliyor.

Başka bir örnek, edebiyat fakültesinin önceki dekanlarından bir dilci hocamız bir davetiye bastırıyor ve arapça kökenli bir sözcüğü hiç kullanılmayan bir şekle sokuyor, ama tabii ki kimse dekanın hatasını yüzüne söyleyemiyor. İşin garibi dekan söylediği için o kullanımın doğru olduğunu iddia eden arkadaşlar olmuştu, sonuçta herkes Türkçe biliyor.

Günümüzde dili işleyen, bir şeyler katmaya çalışan az sayıda insan var. Normali de budur herhalde. Şimdi Aziz Yardımlı diyeceğim, bazıları onun yüzünden felsefe metinlerini yazıldıkları dillerden okumaya başladık diyecekler :)
Kaan Ökten ve Aziz Yardımlı'nın aynı kitabı çevirmişlikleri var. Kaan hoca geçenlerde, on yıl aradan sonra yeni bir tercüme yapmış, eskisinin hükmü kalmamışmış artık, peh peh. Reklamlar, reklamlar, ama Aziz Bey yıllar yıllar öncesinde bu konuyla ilgili -yani ki Kaan Bey'le- bir şeyler kaleme almıştı. Neden mi; Kaan Bey'in Newsweek Turkey mecmuasına tercümesi üzerine verdiği mülakattan dolayı. Kaan Bey o zamanlar diyor, şöyle evirdim, böyle çevirdim, sanki ibadetler ettim felan. Aradan on yıl geçsin, "pardon" de, ve ekle "yeni kitabımı lütfen alınız." Eski yayınevi sahibi bile atarlandı, "sen bizimle maytap mı geçtiydin ulen" kıvamında, ama Kaan Bey iyidir, Türkçe'yi bilir...

Turkce bana gore cok olgun bir dil degil. Anlamda muglaklik yuksek. Yazim kurallari tutarsiz ve degisken. Cok degil, bir iki nesil eski kitaplari okuyunca donemin Turkcesinde farkliliklar goruluyor. Bir 10 yil oncesine kiyasla bile insanlar ayni dilbilgisi kural seti ile egitim gormuyor. Dolayisiyla ufak farkliliklara takilmamak ve kendine ogretilen kurallari mutlak dogru saymamak lazim. Dil ile ozellikle ilgili olmayan, kurallari bilmeyen ya da unutmus, yazim diline asina olmayan insanlara da bir sey diyecek halimiz yok.

Geri kalanlari ise saygisizlar ve boslar olarak ayiriyorum. Ilk grup toplumsal yasamin her alaninda her aklina geleni yapabildigi her sekilde yapmayi surdurecek ve sadece ceza yoluyla davranislari degistirilebilir topluluk. Ikinci grup kendini ifade edememekten daha cok ifade edecek anlamli dusunceler kuramamaktan muzdarip. Bu iki grup toplumumuzun ezici cogunlugunu olustuyor maalesef.

cunku talk with and talk to ayni...
ikisi de birbiri yerine kullanilabiliyor.
dolayisi ile yazida monotonluk/takrar olmasin diye boyle kullanlmis (interchangeable)

www.quora.com

Birine bişe diceksen talk to demek daha mantıklı. Talk with biriyle konuşmak gibi geliyor kulağa. En azından günlük hayatta ben böyle kullanıyorum.

Yurtdisindan ozel sahistan gelen seylerin gumruge tabi olmadan gececegi garanti degil.

Isin ucunda vergi oldugu icin en ufak ve gereksiz seyler bile gumruge takilip vaktinizi ve buyuk bir ihtimalle de paranizi alabiliyor.

Yurtdisindan gelen biri varsa yolcu yaninda getirmek en makul cozum.

seri nedir, pdf'ini gönderelim hemen? :)

sorduğun konu evet, biri kargolarsa sadece kargo ücreti söz konusu olur. üstte de denmiş, bazen takıldığı da oluyor gümrüğe.

Valla kimse uğraşmaz bununla açıkçası. En garanti yol yurtdışından gelen birinden rica etmek, alır getirir.

Hediye gelecek olan 5 kitaba gümrük neye göre kime göre vergi alabilir ki?

Pdf'i var zaten; ben fiziksel olarak istiyorum kitapları. Deli miyim neyim :)

@nastyone...

gumruk = $$$

Malin gumruge tabi olmadigi ispat etsen de bu sefer yok, posta isleme merkezine gel, yok islem parasiydi, yok depoda su kadar bekledi gun basina bu kadar lira diyecekler. Basima geldi ondan biliyorm.

amazon.com'a da bakın bazen daha ucuza gelebiliyor. .co.uk'deki 10gbp .com'da 10 usd olabiliyor fiyatlar. ödeme yaparken currency converter'ı kapatacaksınız. doğrudan usd olarak ödeme yapacaksınız. böylece bankanız güncel kura yakın bir kurdan çevirecek. amazonun kurları avantajlı değil.

Ah ne, 2 gün önce yazsaydın getirirdim ben, bu gece uçağım artık çok geç gibi ama yine de serinin ismini yaz, kitapçıya bir bakayım.

İsyan edicem. Vallahi isyan edicem. Ne deposu ne günü. Nasıl bi memlekette yaşıyoruz.
Amazon.com da ürün 150 dolar olduğu için co.uk daha avantajlı.
Of.
Neyse. Teşekkür ederim hepinize. Gidip sızlanayıp bi köşede ben.

@nastyone

sizlanma da, eger sistem nasil isliyor ogrenmek, birebir yasamak istiyorsan ver siparisini.
Sonuncta basina gelenleri bize de anlat.
Belki degisen birsey vardir uygulamada.

İyi de normalde 360 tl olan ürünü size anlatmak için 555 tl ödeyip satın mı alayım?

Gümrük masrafları hariç?
Ver 550 tl yaşayıp anlatayım:)

Kitap gümrük vergisine dahil değildi sanki?

Şimdi kontrol ettim. Mayıs ayından itibaren kaldırılmış, hayret.
@birsürüsorumvar çok teşekkür ederim :)

amazon us den almak isterseniz yardimci olurum.

Dayıma piyango çıkmış ama çok eski tarih 90'lar herhalde. Büyük ikramiye değil de onun bir-iki mi ne altıymış. Ev almışlar içini sıfır eşyalarla dayayıp döşemişler para bitmiş öyle anlatayım.

bu evrenden sana bir mesaj olabilir mi?
"alma evladım bunları" gibi. :))

Ebabil
İlle de kazanayım diye almıyorum yahu heyecan benimkisi, kazımak hoşuma gidiyor o kartları. Anlayamazsınız.

bize de çıkmıştı ama çok uzun yıllar önce. evin kömürdü vs. kışlık ihtiyaçlarını görmüştük. şu anda malum şüphelerden hiç içimden gelmiyor bilet falan almak.

Arkadaşımın annesine lotoda 5 mi ne çıkmıştı laptop almışlardı.
Bi gün sahildeyken yan tarafta bir gruba kazı kazandan 10bin çıktı. Sonra deli gibi kazımaya başladılar, bulmuşsun zaten bulacağını...

Bana kazı kazandan çok amorti çıkardı, 30 40 kart oynayıp 5 10 lira vererek ayrıldığım çok oldu. Bir iki sefer de ben 10 20 alarak ayrıldım.

kazıkazandan 20 tl çıkmıştı :D

19 Mayıs Sayısal Loto'dan arkadaşım 5 tutturarak 55.748,45 TL kazandı.

Bir arkadaşıma avm çekilişinden lüks araç çıkmıştı.

kazi kazandan da mi bir sey cikmiyor??? orda bir sikinti var. illa ki 2tl cikiyor bir noktada. bana ust uste 4-5 kere cikmisligi coktur. artik cikmayana kadar kazirim.

2 hafta önce süper loto kuponu doldurdum. İş çıkışı yatıracaktım. Yatırmayı unuttum. 6 bildim. Kağıtlar hala duruyor. 7 milyon tl uçtu gitti salaklığımdan.

Geçen ay da 10 numaradan 9 bildim.

lisede bir hocaya sayısal çıktı istifa etti, ne oldu bilmiyorum sonra

Piyangodan en fazla kazandığım son 2 rakam, lotodan da 3 rakam bilmişliğim dışında bir numara yok.

Kullanmadım hiç.
Edit: Alttaki cevabı görünce fark ettim, ben de bi tek whatsapp web e girerken kullaniyorum.

telefonda uygulaması falan da var, ama mecbur kalmadıkça hiç kullanmadım.

Mecburiyetten kullandığım oluyor. Link olarak kullananlar var, kargo takip no yerine veren yerler var, telefonun ekranını gösteriyorsun dit diye kimliksiz alıyorsun falan.

whatsapp web'e girerken kullanıyorum en çok.

garanti ve kuveyt türk atm'lerinden para çekerken kullanıyorum en çok. atm kartı taşıma derdi kalmadı.

Telefondan QR ile para çekiyorum, çok pratik.

iş bankası atm'de para çekerken
whatsapp girerken
onun dışında bazen ürünlerle alakalı bilgi almak için de kullanıyorum.

Ilk çıktığında popüler olmaya başladığında 2014 yıllarında falan kullanıyordum şuan pek hatta hic kullanmiyorum

duraklardaki QR kodları, whatsapp web'teki, atm'den para çekerken ki QR kodları sık sık kullanıyorum. işime yaradığı her an kullanıyorum yani.

Yapıkredi Pay ile ödemede Biletix de kampanya var bu sebeple bilet alırken kullanıyorum %25 indirim oluyor, para çekerken de kullanıyorum çok sık kart kaybettiğim için hayatımı kolaylaştırdı

çok ilginçtir sadece GLORIA kafede kullanıyorum..
kahve alırken bonus veriyorlar QR kod ile..

SOO, kullanıcıların AVM’lerdeki mağazalarda kasa kuyruklarında beklemeden, ürünlerin etiketindeki QR kodları okutarak alışveriş yapmalarını sağlıyor. Klasik poşet taşıma derdi de ortadan kalkıyor; çünkü alışveriş, teslimat noktasından alınabiliyor. Bu sayede alışveriş deneyimi hem hızlanıyor hem de kolaylaşıyor. Uygulama, kullanıcıların alışverişlerini tamamladıktan sonra poşet taşıma derdini ortadan kaldırarak, ürünlerini teslimat noktalarından rahatlıkla alabilmelerine olanak tanıyor.


qrco.de

Maks. indüksiyon şarj gücü: 5W.

bu da şu demektir 8+'ı ortalama 2.5 saatte şarj edecek. sorun etmiyorsanız alınız, sorun ediyorsanız aliexpress'te çok şahane cihazlar var

* tr.aliexpress.com gibi

Görsel olarak koyacağınız yerle alakalı bu ikea ürünü, tasarım olarak böyle bir şey almanız gerekiyorsa alın ama amazon.com.tr spigeni uzun süre 50 liraya sattı, 16 liraya sattığı bile oldu. Ucuz bir tanesini alın geçin, sakın apple'dan gidip kazıklanmayın da :D

cevaplarınız için çok teşekkür ederim. Teknik olarak Spigen Essential ile aynı mı? Pil ömrünü falan kısaltmasın da... Amazon.com.tr'de satılan en ucuzu kastediyorum. Link koyamadım :(

Süre sorun değil, başucuna akşam konup sabah alınacak.

kablosuz şarj ile telefonun ısınma ihtimali yüksek bildiğim kadarıyla. kullanmadım o yüzden net bir şey diyemiyorum. iphone x'imi anker şarj aleti ile şarj ediyorum, 12 wattlık ve şarj olurken kullanırsam onunla bile ciddi şekilde ısınabiliyor.

gece koyup sabah alacaksan zaten yüksek güçlüsünü almana gerek yok gibi ama aliexpress'teki daha güzel geldi bana da

Aliexpressle falan uğraşmayın bence ben bunu aldım.
www.amazon.com.tr

Estetiği için alınırsa ancak alınır. Yoksa çin malı boktan bir cihaza tahta çerçeve yapmışlar başka bir olayı yok.

tercüme yaptırmadım ama okulunuzun öğrenci işlerine bir sorun diplomanın tercümesini alabilir misiniz diye

tabii ingilizce için konuşuyorum, başka dil içinse okul vermez muhtemelen

İngilizce diploma supplement alabilirsin %90 üniversiteler veriyor.

Onun haricinde maksimum 50-70 tl civarına diplomayı çevirirler. Noter onayı da bir 50-100 tutar ama yurtdışında noter onayı istemezler. Sadece apostil yaptırmanız yeterli.

daha önce almanya'da çalışma vizesine başvurmuştum. aldım da vizeyi. noter onaylı yazmasına rağmen tamamını sadece yeminli bir tercümanda çevirttim ve hiçbir sorun olmadı. apostil de yaptırmadık.

Valla ben Izmirdeyim yeni yaptırdım ve hiç de ucuza gelmedi o Diploma Eki denen zimbirti. Çeviri lisans + y.lisans 450₺ artı Noter hem notere hem kişinin kendisine onay kopyası Vs derken 1000 kusuru buldu.

Bence de okula sorun ilk once. Vermezlerse kendiniz cevirin, Kizilay'da herhangi bir tercume burosuna gidin, yeminli tercuman kasesi basabilir misiniz diyin, ben tercuman oldugum icin bana bedava yapmislardi, daha once calistigim bir buro da degildi. Utanirim derseniz, gitmeden once telefonla sorun yapabilirler mi diye.

Sonra isterseniz notere onaylatin, isterseniz apostil bastirin. Notere onaylatacaksaniz yeminli tercumanin bagli oldugu notere gitmeniz gerekir. Umarim ucuza halledersiniz.

Aklima su geldi sen boyle diyince.
www.youtube.com

ayda bir falan Karanfil'den geçerim hiç denk gelmedim, normalde de hamburger pek tüketmediğim için dikkatimi çekmemiş de olabilir.

hostingi kendin yaparsan senin siteden resim çekmek saatler sürer. o upload hızıyla mümkün değil pek.

minimumu geç, maksimum reklamla bile çok kolay bir iş değil. gideri çok, geliri az bir iş seninki. tam tersini bulmaya çalış.

imgur'un bugunlere nasil geldigini anlatan yazilar mevcut. onlari bi google'lar misin. cok fazla zorlugu olan bir yol bu

Depolama alanı en büyük dert.

Bahoho
Takriben ne kadar depolama ihtiyacım olur sizce?

Mesela belli bir tarihten veya hit düşüşünden sonra kendi ucuz ve nispeten yavaş serverıma aktarmayı düşünüyorum fotoları. Yoksa tamamen hosting servisi üstünden kullanabilirim sanırım. Veya cloud hesabı alıp server da yapabilirim.

evde top oynadigim icin kirmadigim vazo, biblo kalmadi. Ama asil zarari vestiyere el yapimi pota asip smac vurarak vermistim. Vestiyer komple kafama indi haha

Yuh çok eğlendim :D halıya ütü düşürmüştüm halının o kısmı yok oldu. ütünün çocukta ne işi var dersen çocuk sayılmazdım aslında 12-13 yaşlarındaydım. O gün bugündür ütüye mesafeliyim asfafs

salon kapısının camları vitraydı ve sinirlenip kapıya tekma atmıştım camı kırılmıştı :( çok tuzluydu ama yenisini yaptırmışlardı annemler.

Ablamla koridorda top oynarken avizeye çarptı biraz kırıldı. Sonra mutfağa kaçtım ama yakalandım gerisi anne terliğiyle terbiye :D

Yumruk atip komidini kirdim.
Koridora barfiks asip artislik yaparken vida tugla icinde 2 cm oyuk actim.
Top oynarken metrelik cicegi kirdim(icine kurdan koyup sabitlerdim).
Perdeyi yaktim.
Pimapeni yaktim.
Lavaboyu sayisiz kere yaktim (icinde deney yapardim).
Yeni alinmis cillop gibi kristal tuzluga parmagi sikistirdim parmagim icindeyken cekicle kirmak zorunda kaldilar.
Tuplu tv yanina asiri guclu miknatis biraktim. Ayni gun bozuldu.
Baska bir tv onunde termometreyi cakmakla isittim patladi, her taraf kirmizi boya oldu.

Evde elektronik mekanik ne kadar alet varsa icini acip baktim. Toplayamadigim mefta oldu.

Eve değil de evimizin terasından arkasını çakmakla yakarak attığım kağıt uçaklar -bir nevi ateşli ok- plastikle kaplı yanımızdaki çatının yanmasına sebep oldu. Bütün bunlar olup biterken evden olabildiğince uzaklaştım ve evin karşısındaki parktaki salıncakta sallanarak itfaiyenin müdahale edişini izliyordum. Haber ajansları, itfaiye ekspertleri falan bu nedensiz yangının çıkış nedenini aramaya koyuladursun yakalanma korkusuyla akşama kadar parkta olayların yatışmasını bekledim. Yaşım 10-11 falandı sanırım.

edit: herhalde yaşamanın aksiyonuna kapılıp görece riskli hatta illegal sayılabilecek şeyler yapmanın cazibesini hissetmekle alakalıydı o zamanki maceralarım.

amca oğlu ile birlikte sobadan çıra yakıp yüklüğün karanlık kısımlarını görmeye çalışıyorduk ben yatakları tutuşturmuştum, fazla büyümeden söndürdüler :)

mutfakta ateşle oynarken perdeleri sonra halıyı vs yaktım. dolaplar kapı pencere komple değişti. boya yapıldı.

kesecek bir şey bulamayınca makasla oynarken, ablamın ördüğü dantelini kesmiştim.

Arada sobaya pil atardim, birkac dakika sonra patlardi. civa buhari solumusuz da haberimiz yokmus.

Mutfagi yaktim.

Çocukken mutfak yakanlar birleşelim :-)

Boy aynasını kırmıştım yastık atarak
Halıyı yakmıştım üstüne de anlamasınlar diye gazete koymuştum

Yeni tasindigimiz sifir evin elektrik tesisatini yakmistim. Butun tesisat yeniden dosendi.
Ayni evin mutfaginda okul odevi icin gri soba boyasi acmaya calisirken, elimden firlayip butun tavan, fayans, dolaplari griye boyamistim.
Arka apartmanin bahcesindeki sararan otlarini yakip sonduremeyip eve kacmistim. Sonrasi itfaiye komsular kucuk capli bir kaos.

Duyurunun gecmisi kucuk kucuk deccallerle dolu yalniz :)

Leğeni yikadıktan sonra kurusun diye yatak odasındaki mini elektirikli sobanin önune koyup odadan çıkmıştım. Sonrası malum isinan leğen eriyip sobanin uzerine devrilmiş ve yatak odası yanmıştı komple. Allahtan kapı çalmısti da dumanlari görüp müdahale edebilmistik.

yiğit özgür'ün biz o. çocuğuyduk karikatürüne dönmüş ortalık :D valla benip max yaptığım duvara pastel boyayla resim yapmak, bi kere de tüplü televizyonun ekranına mıknatıs tutup gökkuşağına çevirmiştim ekranı ama bozuldu tabi sdhdss

Onun dışında zaten dünyanın en uslu, sıkıcı, heyecan sevmeyen çocuğuydum. Herhangi bir aksiyonum yok

Eskiden ayakkabı boyası vardı, sonra da cilalanırdı ayakkabı. Cilanın ortası azalmış, kenarları hala vardı. Teneke kabını, babam yaparken görmüştüm, çakmakla yakar, 3-5 sn. de eriyen cila düz bir yüzey olarak kururdu. Ben de birgün öyle yaptım, alev çoğalınca tırstım, üfleyim dedim ve her yer alev oldu. Sonrası malum işte.

ütü kırdım, ütü masası kırdım. Davlumbaz örtüsü olurdu eskiden onu yaktım bir kere. Annem bir kere yoğurt mayalamıştı onu devirdim bir de.

ev yakmak nedir abi wtf.

melek gibi bir veletmişim ben. bebekken bir kere halıya sıçmışım onun haricinde hatırladığım bir zararım olmadı. o kadar top oynadım evde bişey de kırmadım.

50$lık ssd alırsanız çabuk bozulur o da 5 sene içerisinde, üst segment ssd alırsanız duruma göre 10 yılı bile çıkartır

Evet çabuk bozulabilir ama bu 2-3 yıl gibi kısa bir süre değil. Hele samsung, adata vs. gibi nispeten iyi markaları alırsanız uzun süre rahatlıkla kullanırsını.

Ssd cat diye bozulur, hic haber vermez. Birgun bakarsin bozulmus gitmis. verileri de geri kurtaramazsin.

Hdd ses cikara cikara aylarca surer bozulmasi, ya da yere duser oyle bozulur.
Sele bile kapilsa veriyi kurtarirsin(maddi olarak sarsar tabi).

SSD'de arşiv tutulmaz. Oyunun, Windows'un falan olur içinde.

Samsung alırsan bi şey olmaz.

Vücut direncini arttırmaya çalış, boğazını tahriş edecek şeylerden uzak dur(kola kahve vs)
Zencefil gibi doğal ağrı kesiciler kullanabilirsin bol bol bitki çayı içmeni öneririm.

Majezik'in boğaz spreyi var ağrıyı alır biraz.

Örnek alıp bakmak lazım bakteri kaynaklı ise yazar zaten doktor antibiyotik.

bogaz ağrısı için spreyler var gerçekten etkili oluyor..

Zencefil+limon+bal ve sıcağa yakın ılık su bunu yapabilirsin.birde adaçayı iyi geliyor.

türkiyede en yaygın sağlık sorunlarından birisi d vitamini eksikliğidir.
d vitamininizi en az 70'e getirip orada tutun.

zencefil+limon+bal +1
kesin çözüm

adaçayı bana iyi geliyor. bir de boğazıma vicks sürüp kaşkolla bağlayıp bi gece öyle yatmak da iyi geliyor. iki gündür dediğin durumdaydım ben de bu sabah epey iyi oldum artık sıfır antibiyotik ve sadece bunlarla.

ha belirteyim ateşiniz çıkarsa mutlaka antibiyotik almanız, daha doğrusu bi doktora gitmeniz gerekebilir. ben ateşim çıkmadığı için ilaç alma yoluna gitmedim.

alkol alıyorsan votka ya da boğma rakı iyi geliyor boğaz enfeksiyonlarına.
www.reddit.com

fıs fis en guzeli. gun boyunca surekli kullan kadife gibi kaplıyor orayi.

Altin sut denilen seyden yapip ic gunde birkac kere, yani iyilesene kadar. 1er cay kasigindan daha az toz zerdecal, toz zencefil, biraz toz karabiber. Bunlari yapabiliyorsan hcevizi sutu ile yoksa ihlamur gibi kaynar suyla karistir ic.
Ama en onemlisi surekli hasta oluyorsan bagisikligini guclendirmen lazim, ben de 2 yil oncesine kadar oyleydim. Her ay bogazim siser ve antibiyotik icerdim. Bundan su sekilde kurtuldum:
Kışın her sabah 1 adet D vitamini (tup degil 1000lik vitamin), 1 adet probiyotik ve imuneks plus. Bu kadar!
Hasta olacak gibi hissedersem de sabah bunlara ek 1 tane 1000lik C vitamini ve bu dedigim altin sut karisimi.
Guclenmek icin vucudunuzdaki yararli bakterileri guclendirmeniz lazim ki bunu da probiyotikle yapabilirsiniz. Nitekim antibiyotikler zararli bakterilerle beraber yararlilari da silip supuruyorlar vucuttan ne yazik ki:(

Kişisine göre değişecek bir soru bu. Sen kimsin, nesin, nelerden hoşlanırsın, nelerden hoşlanmazsın, aile yapın nasıl, düşünce yapın nasıl, ideolojin nasıl bunlara göre değişen bir soru bu.

Odtü, Boğaziçi falan bitirip giden sonunda ağlaya ağlaya dönenler de var. Gidip bir daha tatile bile gelmeye tenezzül etmeyenler de var. Gidip garsonluk yapıp hayat çogzel diyen de var, müdürlük yapıp beğenmeyen de var.

Her halükârda Türkiye distopyasında sürünmekten iyidir diye düşünüyorum. En azından bir kültürü öğrenmiş, adapte olmaya çalışmış ya da adapte olmuş oluruz.

yurtdisinda hayat sosyal cevre ile kurulmadigi icin bu bilgilerle bir sey diyemeyiz.

1- oncelikle nasil gideceksin? universite mezunu musun? ne alanda okudun? tecruben var mi? yoksa kacak gidip bir sekilde kalmayi mi planliyorsun?
2- hangi ulke? butun ulkeler birbirinden farkli.

3 yil hollanda'da yasadim, 1 yildir isvicre'deyim. hollanda cok guzelken isvicre'ye boktan bir ulke bana gore. hollandaya gore iki kati daha fazla kazaniyorken simdi isimden ayrildim, terk ediyorum bu boktan ulkeyi, ya hollandaya geri donucem yada baska bir ulke ama alman irkindan olabildigince uzaga. kimisine gore de isvicre cennet gibi bir yerdir.

Misal bana göre isviçre cennet @crucio beğenmemiş, ben hollandayı sevmem adam hollandayı sevmiş:)

Mesleğin var mı? Mesleksiz mi gidiceksin? Benim sosyal çevrem vardı iyi de kazanıyordum ama fırsatını bulduğum an kaçtım. Şimdi daha az kazanıyorum ama çok daha mutlu huzurluyum hayat standartları yükseliyor insanın. Çevremde olanlar da gitmek için yer arıyor ilk fırsatta gidicek insanlar sevemediler... imkanın var mı? Varsa git.

Bir arkadaşım biriktirdiği parasıyla karısı ve çocuğunu da alıp önce Kanada; orada olmayınca ABD'ye gitti. Ve şimdi orada yaşıyor. Resimlerini görüyorum internette. Daha mutlular. Ben bunu yapamam mesela. Gitmek içinm yeterli motivasyonun varsa git. Yaparsın.

abd ve avrpada daha bireysel kendi başına haatlar yaşıyor insanlar, sosyal cevren olmadıgına gore sende tek tabanca sayılırsın. bana gore evet, cevap.

evet derken takıntılı , sürekli problem arayan , sorunlu bir tip olmadığını dolayısıyla ınsanların senden kaçmadığını farz ediyorum. yoksa böyle bırıyle marsda bıle kımse ıletısım kurmaz.

gidebilmen sıkıntı zaten. nasıl gideceksin en büyük sorun o. yoksa bir şekilde adapte olunur her koşula

Burada yalnızsan kaybedeceğin birşey yok demektir, en kötü orada da yalnız yaşarsın birşey farketmez.

Tolga karel gitti tir şoförü oldu. Kaldi ki Türkiye de iyi bir oyuncuydu, gelecegi de vardi. O bile yaptıysa sen haydi haydi yaparsın bence. Ama iste düzen kurmasi zor, gerisi gelir

oralarda da iş yerinde taciz iftirası atabilirler yanlız, dikkatli olmakta fayda var

www.universetoday.com

apod.nasa.gov

Mesela çıplak gözle samanyolu galaksisini de göremiyoruz ancak etrafta ışık olmayan yerlerde yapılan çekimle fotoğraflamak mümkün.

Videoda ise güneş hemen oradavi ve etraf aydınlık. Aynı video güneşin aydınlatmadığı öbür tarafta çekilmiş olsaydı kameranın kapasitesine göre bir şeyler görmek mümkün olabilirdi.

çünkü aslında yoklar!

Herkese görünselerdi yıldız olmazlardı

Atmosferin dışında gökyüzü siyah görünüyor diye karanlık olduğu anlamına gelmez. Atmosfer olmadığı için siyah sadece. Gündüz gözünde yıldız nasıl görsün kamera? ISO, Ss değerleri de gündüz aydınlığına ayarlı orada muhtemelen. İmkansız tabi.

bize en yakın yıldız 4 ışık yılı uzaklığında. ışığın zayıflaması için oldukça geçerli bir sebep. güneşin ışığı ile dünyanın yansıttığı ışık yüzünden görülmüyor.

gözünün önüne araba farı tutarsam ufuktaki güneş'i fark eder misin?

işimden her gün yeni şeyler öğreniyorum

Oluyor.

işimle ilgili her yeni bilgi beni mutlu ediyor, keyif veriyor.

Kitap okurken bilmediğim kelimelerin(kullanım dışı kalmış,eski ya da yerel ağızda kullanılan) anlamlarını öğrenmek çok keyif veriyor. Daha sonra kimi zaman, günlük hayatın içerisinde kullandığım çok kez olmuştur.

Ekşi şeylerde veya bu tarz başka bir sitede, ilgimi çeken bir konuyla ilgili yazılmış detaylı bir yazıyı okumak da çok keyiflidir benim adıma.

okulda( hastanede) yeni bir şeyler öğrenmek bana keyif veriyor. özellikle hekimliğin icrasına ve işleyişine yönelik öğretici deneyimler.

olmaz mı <3 astronomi,doğa,yabancı dil. Şu sıralar işimle ilgili kullanmak istediğim programlar/kullandığım programların incelikleri.

Hem de çok.

ben bir şeyler öğrenmenin kendinden keyif alıyorum. biri bana bir şeyler anlatsın da ne olursa olsun. en son perşembe günü bit it'cinin network üzerine konuştuğu bir sohbete dahil oldum; bişeyler bişeyler öğrendim. öğrendiğim şey bi işime yarayacak mı, hayır. haftaya unutacak mıyım, evet. ama olsun, beynin bişeyleri sıfırdan kaydediyor olma eylemi çok zevkli bence; insanı "yaşıyor"(alive) hissettiriyor.

işimle alakalı her şey. Bazen o kadar ilginç şeyler öğreniyorum ki sekretere, anneme, kardeşime bile anlatıyorum.
Bir de tarih, otobiyografik yazılar, insan psikolojisini konuşmak ve öğrenmekten zevk alıyorum.

Evren, kozmoloji, fizik ile ilgili her şey çok ilgimi çekiyor, öğrenirken mutlu oluyorum.

Yes

matematik öğrenmek beni çok mutlu ediyor. ingilizce anlayabilmekte. bir yemeği daha kolay yapabilmek.

is dunyasi ile ilgili yeni seyler ogrenmekten keyif aliyorum. gercekten.

Mecbur kullanıyorum yoksa her şeyi nasıl hatırlayacaksın. 47. Hafta bilmem kim aranacak, fiyat sorulacak falan. Bilmem hangi tarihte sendikayla yemek var şu mekanda vs diye, yazıyorum mütemadiyen.

Ajandaya normal notlar alıyorum.bazen yapacaklarını yazıyorum ama takvime uygun değil defter gibi

Önümde bir takvim var onun üzerine gün güm yapacağım işleri yaziyorim

Kullanıyorum.
Önceden tarihi belli olan şeyleri yazıyorum; diş hekimi randevusu da olur, biriyle buluşma da. Bazen çok öncesinde bilet aldığım tiyatro-konser etkinlikleri de yazıyorum. Ben ajandayı hatırlama amaçlı değil de, daha çok geçmişe baktığımda ne zaman kimle ne yapmışım diye görmek için tutuyorum.
Yeni seneye başlarken güzel bir ajanda almak ayrı bir keyiftir benim için.

kullanıyorum. işim için mecburum zaten. onun dışında kişisel hatırlatmalarımı, günlük işleri, önemli notları, özel günleri, randevuları da ekliyorum aynı ajandaya. faydasını da görüyorum. iş için özellikle iş bitirdiğini görmek motive ediyor, yapılacakları atlamamak açısından da faydalı. ben birkaç senedir çok alıştım kullanmaya. yeni ajandam yolda hatta :)

iki gün kullanıyorum üçüncü gün unutuyorum kenarda :(

ajandaya not almak artık hem gereksiz zaman kaybı hem de çok ilkel. artık to-do listler var, evernote var, hepimizin akıllı telefonu var, bilgisayar kullanıcısıyız. yapılan iş listesi için bir yerden fiziksel bir ürün çıkartıp sayfa karıştırıp not anımsamak son derece anlamsız. artık to-do listler tüm platformlarlar senkronize oluyor, hatta bazıları sms,mail ile ayrıca bildirim yapıyor.

2014de basladim 50. Sayfaya geldim.

İşimle ilgili olarak kullanıyorum.
O anda yapmayıp ertelediğim her işi not alıyorum. Mesela tam bir şeyle uğraşırken biri aradı ve bir şey istedi. Hemen not alıyorum, uğraştığım işe devam ediyorum. Bir mail geldi okudum ama o anda cevap veremeyeceksem bayraklıyorum ve ajandaya da 2-3 kelime ile not ediyorum. Telefonla konuşurken not almam gereken şeyleri yazıyorum, sonra nereye yazmıştım derdi olmuyor. İleri tarihte yapılması gereken her şeyi o tarihli sayfaya yazıyorum. Hatta 2-3 gün öncesine de bu iş yaklaşıyor diye not ediyorum.

Kişisel işlerim için mobil uygulama kullanıyorum.

iş yerinde kullanıyorum, kullanmak zorundayım. hem online ortak outlook ajandası kullanıyoruz hem de kişisel var. kullanmazsam dağılır giderim.

sosyal hayatımda ise tam tersi, planlı hiçbişeyim yok; haliyle kaydetmeye de gerek duymuyorum.

2 gün kullanıp sonra unutanlardanım maalesef.

Evet. O yokken hicbir isi yapamam. Tüm yapilacak isleri cok kisaca yazarim... Günlük halledilecek isleri, randevulari, kutlamalari, dogum gunlerini, gidilecek yerleri... Plansiz hicbir sey yapamiyorum. Yazdigimda cok rahatlatiyor beni, "yarisini" yapmis, o isi halletmis gibi hissediyorum kendimi.

Biraz günlükvari kullanıyorum o gün neler yaptığımı falan yazıyorum güzel bir şeyler yapmışsam. Bazen o sıralarda kafama takılan düşünceleri yazıyorum. Bazı önemli gelişmeleri yazıyorum ileriye dönük de. Beyle.

Sit down dediğinde oturmakta olma eylemi hareketli olan aklına gelir. Sit dendiğinde öylece oturduğun aklına gelir.

He sat on the chair. Sandalyede oturdu. Oturdu oturdu ossurmaya başladı, göbeğini kaşıdı, oturuyor öylece.

He sat down on the chair. Sandalyeye oturdu. Yani kırdı dizlerini başladı oturmaya.

bu ilki sat down, odada şöyle bir dolaştı ve yatağa oturdu

ikincisi sat on the bed for hours, saatlerce yatakta oturdu gibi

burası tamamsa bir de sit up var, o da uzanırken oturmaya başlamak

www.youtube.com

muayenede uzanırken doktor now you can sit up derse yatağa oturulur mesela

Ornegin yerde oturan kisiye sit up da diyebilirsin.

sopranos

Sopranos tabi ki. İzledikten sonra bu seviyede bir dizi çekilmedi-çekilmeyecek diyeceksin.

The Wire ile başla.

the wire

sopranos

her iki cevap da yazilmis bolca. her iki diziyi de izledim. bence sopranostan baslayin ve sonra the wire izleyin.

açılın ben de her iki diziyi izledim.

ikisi de güzel dizidir. ama sopranos'un olay örgüsü biraz daha ilintilidir. wire'da her sezon farklı bir konu ele alınır ve olaylar o bölge insanının biraz daha içselleştireceği biçimde yürür (polis teşkilatındaki yozlaşma, maryland'deki zenci ayrımcılığı politik hesaplaşmalar vs sallıyorum bunları ama yakın örnekler işte.)

yani ne bileyim orada yaşayan biri daha keyif alır heralde wire izlerken, bana pek geçmedi.

sopranos daha güzeldir.

tabi ki bakan büyüten ama her ne olursa olsun genlerini taşıdığım adamı sadece görmek isterdim daha fazlası değil. tabi biyolojik babanın bu konuda bir suçu yoksa içinden çıkılması zor bir süreç. genetik hariç hiçbir bağının olmadığı adama yakınlık duymak çok zor.

hangisi zenginse baba odur. miras styla.

hukuken biyolojik, vicdanen bakıp büyüten.

biyolojik tabii ki.

Emek veren. Biyolojik babamın canını alabilirim. Beni büyüten adamsa her daim dualarımda. Zaten babam diye ondan bahsederim hep. Rahat uyusun.

Bakan büyüten elbette. Ulan alt tarafı zevkli bir 15-20 dakika harcamış oluyor valide hanımla. Bu kadar kolay baba olunuyor mu?

Sevgi gösteren

Millet birtaneyi zor buluyor.

bence sorulmasi bile tuhaf. tabii ki, emek edendir.

Doğuştan bence. Misal horoz dövüşünde cesur horozu tutsan bile diğerini tepeler. Karakter meselesi yani.

2 tip cesur insan vardır. Biri salaklıktan ileri gelen, içinde bulunduğu durumu idrak edemeyen cesurlar. Ki trafikte arabadan inenlerin %100'ü bu gruba dahil.

Bir de hakikaten cesur olan, sonuçların farkında olup bunu bilerek göze alan insanlar vardır. Fethi Sekin gibi, Ömer Halisdemir gibi.

Kavga başlatan dallamalar cesur falan değil, beyin yok onlarda. 2 defa bana da yaptılar arabasını bağlattım, kendisini de gözaltı yaptım, abi çekmeye başladılar hemen. Ee hani çok yiğittin bi kimliğe eridin gittin demezler mi?

Doğuştan geliyor bu. İnsanın içinde olacak bence. Trafik falan bilmem ama buraya bir ara kavga duyurusu açmıştım silmişlerdi argo var diye. Neyse, beni görsen kavga etmeye gerekmez dersin ama ben bal porsuğu gibi dayak yiyeceğim olaya bile girerim. Bıçak görsem geri çekilmem çünkü gururuma yediremem.

Haa bunları övünmek için söylemiyorum. Huyum böyle, amcam böyle, onun oğlu böyle, herkes böyle a.q.

bunu niye merak ettiniz, ben de onu cok merak ettim.

gerilmemek icin yillarca meditasyon yapiyor, dua ediyor, bedenlerini yoruyor insanlar, siz tersini istiyorsunuz. tuhaf...

kavgayi ilk baslatan olmak icin orselenmis, bu yuzden hincla dolu filan olmak lazim; ornekler cogaltilabilir.

Eazy'yi yakın tarihte koğuş ağası olarak ya da derinliği 1.50, boyu 1.80 bir yeri fethetmiş bir cesur olarak bulacağız.

Bos gezenin bos ustası'na ek, gözaltına ya da mahpusluğa rağmen delikanlılıktan (!) vazgeçmeyen kişiler de mevcut. Mühim olan, aradığınız hayat o mu.

Sorunuza gelecek olursak: Belki yeteri kadar sınanmadınız? Bacınıza laf atılınca onun güvenliğini sağlayıp kaçmak korkaklık değildir. Onu orada bırakıp kaçmak korkaklıktır. Size "dübürüne erkeklik organımı sokayım" diyen adama aldırış etmemek değil, sizi yatırıp dübürünüze erkeklik organını -rızanız dışında- sokacak kişiye direnmemektir. Makul insan böyle davranır.

aptallikla cesurlugu birbiriyle karistirmisiniz.

cesur olmak, ayaklarin tir tir titrerken bir adim daha one atabilmektir.

mesela daga tirmanmak cesaret ister, istifa edip is kurmak cesaret ister, iyi gazeteci olmak cesaret ister... asil cesurluk bu gibi seylerdedir.

sizin bahsettiginiz seyleri ben cesaret kategorisinde degerlendirmiyorum. siddet aptalliktir.

kesinlikle sonradan değişip gelişebilir. psikanaliz gördm çok değiştim. dolmuşta inmek için seslenemezdim, insanlara hayır diyemiyodum.
şimdi ortalığı ağlatıyorum

sizin bahsettiginiz cahil cesareti. cok kolay elde edilir. a haber seyredin, yanina da show tvden diziler, sabah kusagi programlari falan... yemek olarak agirlikli beya ekmek yiyin, 1 tas corba 1 somun ekmek misal sabah kahvaltiniz olsun. cebinizde bes kurus paraniz olmasin, fakat 20 ay taksitle iphone alin, hicbir ozelligini de kullanamayin onemli olan cepte tasimak yoksa gercekten birsey yapmak gibi bir derdiniz yok. zaten hicbir potansiyeliniz de yok, mesleginiz veya kariyeriniz yok sadece isiniz var. birkac seneye gavur ellerde robotlarin yapacagi turden islerde calisiyorsunuz. yani super bir kaybedensiniz, daha da kaybedecek bir seyiniz yok, bir allahtan korkuyorsunuz, baska da birseyden evelallah korkmuyorsunuz. boyle bir insansaniz her ortamda kavgaya girer hatta ilk siz baslatirsiniz.

akilli ve medeni insanin mesguliyetleri vardir, birisini kavga edecek kadar onemsemez. bence siz ikinci secenekten olun ama olmazsaniz da cozum basit, dogal seleksiyon :) o yuzden az gelismis insanlar cok cocuk yapiyor zaten, kolay harcanacagi icin...

o tamamen testosteron, fazlası olunca agresyon yapıyor, diğer hayat sıkıntıları ve stres ile de birleşince kişilerin gözü dönüyor.

bu cesaret değil aslında. o anda güç aldığı ve güvendiği temeli olan bir durum yok o adamın sadece ilkel bir dürtü ile saldırganlaşıyor.

O adamlarının çoğunun sıkıntıları var. Kimisi asgari ücretle çalışıyor. kuru ekmekle karın doyuruyor. kimisinin eşiyle, çocuğuyla problemi var. kimisi hergün patrondan fırça yiyor. Çoğu hayatta adam yerine konmamış hayatı boyunca hor görülmüş insanlar. bu insanlar tabii ki öfkeli olur.

bazısının kaybedecek bişey yok. cezaevine de düşse koymaz ona.

Zaten kadin haklari orgutleri birkac yildir bu artistan soz ediyor.

Ancak bu insanlar, cok da uc kisiler degil. Etrafinda her gun karsilastigin kisiler.

bit.ly

Suclu hepimiziz!

Bir yanlışın var bana göre. Herkesi kendi terazinle tartmak gibi.

Bir insan annesi babası için yaşamaz kendisi için yaşar. Doğrusu budur, en azından norm budur modern toplumda.

Karısını kesen psikopatlar nasıl bir ailede yetişiyor bilmiyorum ama ana baba kontrolünde, ülkenin normu olan cinsiyetçi toplum yapısında büyüdüklerini düşünüyorum. O nedenle "erkeklik" denen kavramı kutsallaştırıp kendilerini aldatan/boşamakta olan vs karılarını bu gururun kırılmasına binaen öldürüyorlar çoğunlukla. Namusumu temizledim kafasıyla yapılıyor genelde o yüzden böyle diyorum.

Sorun annesini babasını sevmek değil, erkekliğine toz kondurmamak. Psikopat da değiller bence. Öyle olsa intihar etmez, öldürdüğü karıyı yok eder hayatına devam eder hiçbişe olmamış gibi vs.

Ben de tam tersini dusunuyorum, neden butun herkes sevgilsiini falan vurmuyor. Insanlar cok sabirli diye dusunuyorum.

Intihar icin de ayni dusunceye sahibim.

Valla her cezaevine düşen psikopat değil. Onların ne yaşadığını nereden biliyorsun? belkide üstüne çok gidildi. sabrı tükendi. biliyor musunuz neler yaşadığını?

aslinda o ailelerde sizin annenizden bile daha fazla o adamin ustune dusulmustur, agam pasam denilmistir, bebek gibi acikinca yemegi verilmis, cebine harcligi konulmus, hicbir konuda hicbir ise yaramasi beklenmemis, yillar icinde yaptigi butun hatalar ortbas edilmis, gormezden gelinmis, cevredekilerin yorumlarina inanilmistir.
yoksa gercekten cocugunu seven ve bilincli aileler cocuklarinda sorun gorduklerinde uzman destegi aliyorlar, sorunlari gormezden gelmiyorlar. cocuktur, evlattir demeyip topluma kendi secimleri sonucu olarak bir insan kattiklarini ve bunun bir sorumluluk oldugunun bilincindeler.
turkiye'de cocuguna bu gozle bakan insan sayisi o kadar az ki! yani herkes dunyanin kotuluklerinden cocugunu kurtarma konusuna konsantre olmus ama benim kendi kanim canim baskasina naapmis hiiiic umurlarinda degil, bugun eksi de yine bir baslik vardi iste, psikopatin biri parkin ortasinda kopek vurmus, guya cocugunu bahane ederek, o adam o cocugu evde catir catir dovmuyorsa, anasi da evde hicbir ise yaramasina izin vermiyorsa ben de birsey bilmiyorum.
ise yaramaz insanlar sorunlarin sozlu veya fiziksel siddetle cozerler. sekil 1a da goruldugu uzere, tayyip en guzel ornek, bilindigi uzere tam olarak boyle bir ailenin cocugu idi, simdi topluca sonucuna katlaniyoruz, sizce bunun anasi babasi bir gun olsun oglum sen cok ah aldin yaziktir demis midir?

Psikopatların beyninde empati sağlayan bölgenin gelişmemiş ya da daha az gelişmiş olduğu yönünde bazı veriler var.(Kaynak :Prof Dr N.Tarhan)

anneleri de böyle duyarlı, sevgi kelebeği, bilinçli insanlar değiller ki...
hiç mi okumuyorsunuz aynı haberlerde genelde bu tür manyakların (özellikle şiddet değil de tecavüzcü manyakların) anneleri (hatta kimi durumlarda eşleri) "oğlumun hayatını karartıyor" diye üstüne yürüyor suçlayan tarafın.
boşuna mı diyoruz, türk anneleri genel olarak manyak, aman da paşa oğluşuna zeval gelmesin. zaten öldürmek filan resmen hakkı oğluşunun. o "manyak karı"nın kaşınması hep...yoksa oğlunun hiç suçu olur mu? fatmagülün suçu ne diye bir dizi vardı orada zengin sınıftan aileler vardı o aileler de aynen böyleydi aman ört bas edilsin, oğluşlarına zeval gelmesin. bizde aileler böyle işte. alt kesim de aynı üst kesim de.

benim bildiklerim arasında üniversite mezunu adam öldürmüş 2 tip var..ikisi de güya annesini sayar sever, yani anne döven söven tiplerden değiller (biri aşırı şımartılmış paşa oğlum sendromu öbürü ailesinin isteklerinin altında ezilip kendi hayatını yaşayamayan bir manyak aile şimdi vicdan yapıyor). annelerine kalırsa oğluşları kadersiz, oğullarına yazık oldu, hiç demiyorlar ki yahu oğlum adam öldürdü, (üstelik ikisinin de öldürdüğü gencecik insanlardı, aileleri vardı, resmen ocakları söndü) cezasını çeksin, akıllansın, biz de hatalarımızı kabul edelim, nerdeee...oğullarının çocuklarını düşünüyorlar aman bi üstüne titriyorlar filan. e iyi de ölen adamın/kadının çocukları taş mıydı? ona yazık değil mi diyen yok. bu hataları böyle devam ettirirsek yeni yeni manyaklar türeteceğiz diyen hiç yok. "oğlum katil oldu" (bir can aldı) diye değil "oğluma katil, torunuma baban katil diyecekler" diye üzülen insanlardan bahsediyoruz...

Tamamen empati eksikliği.

Onceki hesabindaki listeleri halka acik yaparsan oburunden bulup ekleyebilirsin.

Veya var olan uyeligindeki mail adresini degistirip yeni mail adresinle devam edebilirsin. Ama emin degilim bundan daha once denemedim.

listeyi başka hesaba aktarma diye bir şey yok. anca eski hesapla oluşturduğun listeleri takip edebilirsin.

yeni bir hesap aç, sonra canlı destekten bu iki hesabı birleştirebilir miyiz diye sor. Yapıyorlar. Daha iki hafta önce falan yaptım aynısını, yılardır kullandığım hesabımı normalde hiç kullanmadığım bir mail adresimle açmıştım, asıl mailimle açtığım hesabımı hiç kullanmıyordum. Canlıdan açıkladım 5 dakikada falan hallettiler iki hesabı istediğim maille birleştirdiler.

İngilizce canlı destek bu arada

Sadece mail adresini neden değiştirmiyorsun? Yanlış anladıysam kusura bakma.

çok kolay şarkılarını hep playlistlerde tut, sonra onları herkese açık yap. Eski hesabındaki playlistlerinin url lerini al, yeni hesapta girip o playlist leri görebileceksin.

Sonra ctrl+a yapıp hepsini seçtiğinde, sürükleyerek, yeni hesabındaki bir playliste aktarabilirsin.

henüz buradan evindeki pop art baskılı cam masayı gösterecek teknolojiyi geliştiremedi compumaster.

ama dersen ben bir fotoğraf koyayım, o zaman bişeyler düşünürüz.

yani hemen her yerde var bunlardan hsrkes bilşr diye koymadım dur bari ekleyeyim. :)

m.n11.com

valla linkteki fotoğraf küçük diye başka aradım buldum.

onda da ufak çıktı fotoğraf.

bu üzerindeki baskılı kısım mı cam? bunu mu sökeceksin.

muhtemelen cam silikonu gibi bişeyle yapıştırmışlardır, ince maket bıçağı ile kese kese dönersen etrafını çıkar.

eğer komple silikonlayıp yüzeye tam oturtularsa o zaman kırılma ihtimali var.

temperli ise zor kırılır, tempersiz ise kolay.

çıkardıktan sonra ne yapacaksın?

yutupta biri çıkarmış kenarlarda var demişti. benimki de öyle, bir kenar kalkıyor, ordan görüyorum ortalar boş. ama maşallah tüm kenarlar da taş gibi. çıkardıktan sonra boya sökücüyü basacağım. boya da çıkınca beyaza boyayıp tekrar yapıştıracağım. üstten boyadıö ne güzel, ama evde 3,5 yaşında bi hergele var sürekli bıçakla kaşıkla kazıyıp durıyor boyayı. yıldım masayşa uğraşmaktan. yeni masa da alamam şimdi kayınpeder gönül koymasın:)

Heatgun(sıcak üfleyen alet) ile sökülür bu. Isıtınca erir yabışkanı, araya kartvizit neyn sokarsın donana kadar böyle böyle kalkar. Vidalıysa bilemem.

Bıçak olmaz, maket bıçağı şart. Fön makinesi ile ısıtırsan daha da kolaylaşır.