Devlet kurumu ve asgari ücret kelimelerini bi arada görmek çok anlamlı gelmese de.. işe yaramaz hissetmek için daha makul gerekçeler lazım değil mi? "Onlar adalet dağıtabiliyor ama ben evde kimin ekmek alacağına dahi karar veremiyorum :/" gibi mi? Bu sence de imrenmek dediğimiz şeyin en minnoş formu değil mi?

Olur böyle şeyler.

@ıncrediblemau evet aslında hemen hemen böyle. Yani ciddi şeyler yapıyorlar. Astları var. Karar vermeleri, sorumluluk almaları gerekiyor. Bu çok iyi bişeyi isterken bile rica minnet istiyorum. Hatta bu kibarlıktan bazen sözüm dinlenmiyor yada öncelik verilmiyor. Boş hissediyorum :(

"mutlu olmak istiyorsan kıyas yapmayacaksin" der bir söz..

minnoş kalplerimizi çok dinlemeyelim. bi halta yaramıyorlar çoğu zaman.

Hah oraya gelene kadar neler yasadılar, kimlere ses etmediler, yalakalik yaptiilar bilmiyoruz. Kimlerle baglantilari var bilmiyoruz. Yatay gecislerin, askeri okullarin, unilerin nasil kazanildigini gorduk. Yansitilan kadar yansimayan var. Bir de meslek, protokol, maas basarinin kistasi mi? Degil, su sistemde hic degil. Mutluluktur basarinin kistasi, onun da rolunu iyi yapiyorlar. Protokolun ust seviyelerinden bildiriyorum: buralar bok

Ama çok yanlış yerlerden bakıyorsun kariyer mevzusuna.

bir işe yaraman gerekmiyor ki. mutlu ol yeter.

hayat bu. adaletsiz ve sürekli eksik bir şeyler varmış gibi hissettiren. her şey tamam dediğimiz noktada zaten ölmüş olacağız.

öncelikle network dediğimiz olay önemli. torpil değil kastettiğim. bir işe alım yaparken belirli bir çevren varsa, şansın artıyor. insanlar da bildikleri, en azından referanslarını tanıdıkları kişilerle çalışmak istiyor. belki bu bahsettiğin kişilerin network'leri iyidir.

onun dışında sosyal medya bu kıyaslama durumunu kötü törpülüyor maalesef. anlık bir fotoğraftan, bir durum güncellemesinden işin arka planını göremiyor ve kendimizi kötü hissedebiliyoruz.

kendimden örnek vereyim. insanlara enteresan gelen, güzel bir işim var ve terfi aldığım zaman özendiğini, yerimde olmak istediğini söyleyen insanlar oldu. ama bir bilseler, oraya gelene kadar nelerle uğraştığımı? insanın kıçından ter damlıyor yeminle. sana iş yıkan, vasıfsız, tembel yöneticiler mi ararsın? mesai sonrasında akşam eve geldiğinde çalışmaya devam etmek mi? yeterli çalışan olmadığı için 3 kişilik işe bakmak mı? hepsini yaşadım. ama insanların gördüğü ve bildiği, linkedin'de güncellediğim o terfiydi. diyeceğim o ki, kıyas yapma. işin arka planında neler olduğu asla bilinmez.

16 çok yahu. 8-10gr'Lık ölçü oluyor normalde. Bende 10gr'lık var, 300ml'Lik kupa için üstü biraz doluca 10gr (yani 13 falandır) yapıyorum. (chemex spor)

1 tatli kasigi filtre kahve. Ama ben cok yogun sevmiyorum tadini, ondan olabilir.

v60'ta ben 350 ml için 16-20 gr kullanıyorum kahvesine göre, 16 çok 200 için. 10-12 deneyebilirsin.

edit: v60 ile chemex, french ya da makinenin oranları aynı değil. demlenme şekillerine göre az ya da çok olabiliyor.

3 yemek kaşığı çok fazla yahu. kendime gelmek istediğimde yaparım ancak böyle bir şeyi. onda da en fazla 2 yemek kaşığı olmuştur.

her gün 1,5 yemek kaşığı kadar yapıyorum. yoğun tat seviyorsan, kendine göre arttır tabi ki.

valla frenchte 350ml için 21 gr atılır buna göre senin 12 gr atman lazım. ama yemek kaşığı ölçeği kesinlikle doğruyu yansıtmıyor.

kahve ölçü kaşıkları var. sabah kahvaltıda içeceğim 1.5 bardak kahve için 12gr (1.5 ölçü) koyup yapıyorum.

v60 için 250 ml suya 15 gr kahve kullanıyoruz biz.

2 tatli kasigi atiyorum ben 1 kupaya french presste.

Benim idealim 1 kupaya 12-13 gram gibi. 2 kupa yaparsam 22-24 gibi. Ama daha fazla olcaksa kupa başına 10gr .

3 yemek kasigi 16dan fazla eder 3 tatli kasigidir o. Ayrica zevkler degisir ama 16 gram 200 ml kahve icin hic de fena olmayan bir oran ben de boyle iciyorum.

V60 için genelde 1.15 oranı kullanılır.
Yani 1 gram kahveye 15 gram su.

200/15 = 13 gram gibi kahve kullanmak gerek.

Yalnız 13 gram drip yöntemi için çok az bir miktar.
300ml'lik bardağınız varsa direkt 20 gram kahveyle demleme yaparsanız çok daha güzel demlenir kahve.

kahve demleme oranı 1:15'tir. 200 ml suya 13 gram kahve idealdir.

@sanguine +1

3 yemek kaşığı kahveyi suyla ziyan etme, soğan kavur üstüne dök yemek olur en azından.

Yeni bir 3d yazici kullanicisiyim valla ayarlar sorunlar vs derken baya uğraş istiyor daha bi sürü kalibrasyon gerekli vakit gerekli vaktiniz az ise pek ilgilenemezsiniz vaktiniz varsa güzel uğraş hazır model de cok yok kendim yapacam derseniz cizim programi bilmeniz gerekli gerisi kolay.

Suprise egg yaz güzel oyuncaklar çıkıyor bastirdim güzel oldu

www.prusaprinters.org

bizim bölümde üretmişler buraya da paylaşmışlar çizimleri yanlış anlamadıysam. bir bakın isterseniz.

doçent bambaşka bir şey doktor ünvanı bambaşka bir şey.

doktorası varsa dr. yazılması gayet normal.

bir insan doktora ünvanını aldı diye akademisyen olmak zorunda değil. akademisyen olmadığı için de doçent, profesör vb. ünvanları olmayabilir.

Doğu perinçek'le bir alakası olmayan olay.

Dalga mı geçiyorsunuz?

Unvanı "dr" olduğu için öyle yazıyorlar. adam alanında doktorasını yapmış ve "dr" unvanı almış. doçentlik unvanı olsaydı doçent yazarlardı. söyleyin doçentlik sınavına girsin rahatsız olduysanız. sizin dışınızda kimsenin "tıp doktoru" olarak algıladığını sanmıyorum.

Aslında tam olması gerektiği gibi kullanılıyor. Doktora yaparsanız ünvanınız doktor (phd - doctor of philosophy )olur.

Eğer kişi akademide ilerliyorsa dr öğretim üyesi, doçent, profesör gibi ünvanlar alabilir.

Tıp doktorları için doğru kullanım md (Doctor of Medicine) şeklinde olmalıdır.

aslında doğru bir kullanım ama gerçekten sadece perinçek'e yapılıyor.

doçentlik bir unvan mı ki? ben akademisyen pozisyonuna verilen isim diye biliyorum. bir insan doktorasını yapıp özel sektörde çalışıyorsa doçent olmaz ki.

@bohr atom modeli doçentlik ve profesörlük unvandır, meslek ise akademisyenlik. Bir kişi bir kere doçent veya profesör olduktan sonra ünvanlarını istediği zaman kullanabilir.

Kısaca aynı akademik kariyeri olan başka kimse yok mu ülkede doğu perinçek dr diğerleri neden doçent ya prof diye anılıyor

@hayaletimsi

emekli profesör diye kullanabilir. o bir memuriyet pozisyonu. bohr'a katılıyorum. ama dr ünvanını isterseniz mezar taşınıza yazın. profesör ünvanının avukattan şeften bir farkı yok bence emekli olduktan sonra kullanım olarak.

@yeliz adeley, tartışma programlarında doktorasını bitirmiş kişiler hep dr. diye anılır zaten. Doçent ve profesör olarak anılan kişiler dr. ünvanından daha yüksek bir ünvana sahip olduğuğundan doç veya prof ünvanlarıyla anılırlar.

Ancak onlar bile sadece dr. ünvanı ile anılsa bile yeterlidir. Yurtdışında çoğu hoca kendini doktor olarak tanıdır prof ünvanını dahi kullanmazlar.

uhu patafix var, onunla üzerine bastırarak deneyebilirsin.

Bir burun spreyi vardı. 3 günden fazla kullanılması sakıncalı olan.
O spreyi alın eczaneden. Anında açıyor .

şu duyuruda güzel öneriler gelmişti, burun duşu çok işe yaradı: eksiduyu.ru

sırt üstü yat bi süre ben öyle yapınca açılıyor hemen. bunu sonradan keşfettim.

dead cells

diablo 2

The messenger, limbo, supraland

hotline miami 1-2

Papers, please!

Soma ( Ama sağlam İngilizce gerektiriyor)

Önerim yok ama not düşmeye geldim.

*Soma oynamak isteyen olursa türkçe yaması var haberiniz olsun. Güzel oyundur.

uzun süre dandik pclerde indie oynadığımdan hangi birini önersem bilemedim. hemen bitmesin istiyorsan the binding of isaac ya da don't starve al.

piştikten sonra dinlendirirken kapakla tencere arasına peçete sıkıştırıyordum ben, lapaysa lapalığını alıyor biraz, sertse de biraz yumuşatıyor.
bir de tuzu kavururken atmak da işi kolaylaştırıyor.

@qerest, cok tesekkurler ama bunlari da yapiyorum halihazirda :(

Pirincin cinsine gore eklenmesi gereken su miktari farkli olabiliyor. Mumkun oldugunca ayni pirinci kullanin.

pirinç kötüdür belki. yağı daha bol koymayı dene. suyu ekledikten sonra bi karıştırır ve hemen en kısık ateşe alırım ben kapağını kapatıp. byeaz dediği de şeffaf gibi sedef gibi oluyor onu diyordur.

pirinci önce kaynar tuzlu suda bekletmeniz lazım. 15-20 dk. sonra sudan geçirin.

tam da tahmin ettiğim gibi kimse en önemli noktaya değinmemiş. pirinç pişerken asla ama asla dokunmayacaksın sıcak suyu döktün kapağı kapattın ya(kapağın da iyi kapanması önemli o da olumlu bir etki yaratıyor) o kapağı asla açmayacaksın. pilav pişti baktın su kalmamış hiç üzeri kuru kuru görünüyor kapattın ya altını bi 20 dk falan da öyle bekleyecek. bu şekilde hiç yıkamadığım veya suda bekletmediğim pirinç bile tane tane oluyor. bi tarif videosu yollarım adam çok güzel anlatıyor.

edit: yani ben pişirirken kapağı açtığına veya dinlemeden açıp karıştırdığına baya eminim lütfen göt etme.

edit 2: siyamkedisi zorro üşenmemiş çok güzel anlatmış bak öyle yaparsan kesin tutar. pilav düşük sıcaklıkta buharıyla pişen bir şey olmasa koskoca caponlar rice cooker'larının bütün olayının bunun üzerine kurmazdı. o yüzden kapağı istediğin kadar aç bak diyen dangalakları boşver.

çay bardağı ölçü bardağı olamaz, şaşırtır.

pirimin beyazlaşmasından kastı parlaması. hani estetik operasyonlarla yapılan beyaz dişler gibi düşün bunu.

yağı yeterli ölçüde ısıtıp yakmaman gerek.

suyu eklediğinde ateşi hemen kısma, su biraz çekilece kadar orta ateşte, su çekildi zaman altını kısıp devam et ve son olarak demleme için en az 15 dk ayır.

Pilav şu aşamaları yaptığınız sürece kolay ve garantili bir yemektir. Pirinç cinsine göre tam tane tane olmayabilir ama lapa ve taş gibi arasında gidip gelmez sonuçları.

1- Öncelikle 1 defa soğuk suda yıkayın, sonra en az 15 dk. sıcak suda içine 1 tatlı kaşığı tuz atıp bekletin. sonra tekrar normal su ile nişastası kalmayana kadar yıkayın, suyu berrak çıksın

2- kenara alıp 15 dk dinlendirin, suyu iyice süzülsün

3- Tereyağında minimun 5 dk. kavurun sonra üzerine su koyun.

4- Koyduğunuz su sıcak olacak. 2 bardak pirince 3 bardak su koyuyorum ben. Bu orantıya göre ayarlayın. Dediğim gibi pirincin cinsi biraz fark ettirir ama dramatik bir fark değil.

5- Suyunu, tuzunu koyduktan sonra sadece bir defa karıştırıp kapağını kapatın (kapaktan bukar çıkmayacak, cam kapak olsun ki içini görün. Mümkünse yapışmaz tabanlı tencere kullanın.

6- 20 dakika sonra hazır olur. Bu zaman içinde kapağı açmayacaksınız. 20 dk sonra açtığınızda kapağa birikmiş suyun tekrar pilava düşmemesi lazım. Basit bir bilk hareketiyle kapağı ters çevirin.

7- Ocağı kapatın, kapaktaki suyu lavaboya dökün, tencerenin üzerine temiz bir mutfak örtüsü ya da havlusu koyun, kapağı onun üzerine kapatarak bir 10 dk dinlendirin.

8- sıcak su et veya tavuk suyu olursa lezzet artar tabii ki.

pirince eklediğin su fokurdamaya başlar başlamaz ocağı en kısığa alıyor musun?

Dakika olayı da biraz muğlak, suyu yok gibi görünüp üstü delik delik olunca kapatıyorum ben. 10dkda oluyor. (Öncesinde 1 saate yakın ılık suda bekletince güzel oluyor. Bekletmezsen 1.5x değil 2x su koyman gerekiyor ama yine de iyi olmuyor bence)

Pirinci önce sıcak suda beklet 20 dakika kadar sonra kavur ve üstünü az geçecek kadar normal sıcaklıkta su koy. Pilavın altını da pilav suyunu tamamen çekince değil çekmek üzereyken kapat. Demlendirirken kapakla arasına kağıt havlu koy.

www.youtube.com

başka adres arama.

Kapağı defalarca açıp gerekirse su katıyorum ben. Bu kapağı asla açma diyen kabileye kulak asma. Su eklemen gerekirse çok az ekle. Pişirmeden önce pirinci sıcak suda bekletmeyi de unutma.

beyazlaşıncaya kadar değil. yağı içine alan prinç biraz daha sanki şeffafmış gibi oluyor. o tozlu beyazlık gidiyor, yağlı bir sarılık geliyor.

Çok karıştırma.

koydun pirinci tabana düm düz yay. sonra üzerine koyduğunda su pirinci birazcık geçsin ama prinçler hala görünür kalsınlar suyla beraber. bu şekilde pişir. bir süre sonra açıp bak. olmadıyda çok az gezdirerek su koy.

tek yere koyma suyu, ve çok birden koyma

amatörler için pilav:

yağda kavur, fazla su koyma kısık ateşte pişsin. baktın cızırdamaya başlıyor suyu çekmiş demektir. kontrol et hala sertse biraz daha kaynar su ekle. olmadı yine. en son uygun kıvama gelince altını kapa. sonra kapağını aç buharı çıksın biraz. bu noktada tabii havlu falan da konabilir ama ben çok sıcak yiyemediğim için üstünü açıp öyle birkaç dakika bekletmeyi daha uygun görüyorum.

bu kadar basit. bu yöntemle odun talaşından bile pilav yaparsın.

kavurlan pirincin beyazlaştığını ilk defa duydum. kavruğaln pirinç bi kere şeffaf, opak bir sarıya döner. bu aşamaya gelmeden önce suu koyma.
en başından başlayalım.

malzemeler:
cam kapaklı, yayvan ve yapışmaz yüzeyli tencere
kaliteli, taze ve baldo/osmancık/jasmin pirinç
pirinç/su oranını ayarlamak için bardak
tereyağ ve zeytinyağı
tuz

1. en az 3-4 saat parmağını yakacak derecede ama kaynar olmayan bol tuzlu sıcak suda pirinci ısla.

2. ıslanmış pirinci tencereye koymadan önce yıka fakat çitileme. yumuşak yumuşak hatta sadece üstünden bol su akıtarak yıka. sen mıncırdıkca zaten suyun içinde rehavete kapılmış pirinç taneleri iyice kendinden geçip kırılır ya da nişastasını salar.

3. tencerede bol tereyağ erit, az biraz da zeytinyağı ekle ki tereyağ yanmasın.

4. yıkanıp iyice süzülmüş pirinçleri at, opaklaşana kadar orta ateşte kavur. ben diyeyim 5 dakka, sen de 10 dakka. ne kadar iyi kavurursan o kadar güzel olur.

5. en az 3-4 saat beklemiş olduğu için 1/1,5 oranında kaynar suyu ilave et. yalnız yukarıda demişler, her pirincin istediği su oranı farklıdır. aynı markayı alırsan ilk birkaç seferden sonra bu oranı daha iyi ayarlarsın. profesyonel level'a geldiğinde pirincin üstünü bir parmak kalınlığında geçecek kadar su koymayı bile ayarlayabiliyorsun.

6. tuzunu ilave edip şöyle bir kere usulca karıştır ve kapağı kapat.

7. altını en kısık ateşe getir, bırak yavaş yavaş pişsin.

8. cam kapak olduğu için kapağı açmadan yani içindeki buharı kaçırmadan üstünden baktığında eskilerin göz göz olmuş dediği pirinç tanelerinin aralarında küçük küçük delikler oluşmaya başladıysa suyun bitmeye başlamış demektir. bu gözleri görünce kapağı kaldır, hafifçe kaşığın ucuyla en ortasından dibini kontrol et su var mı yok mu, bir de garanti olsun diye bir kaç tane ağzına atıp diriliğini kontrol et. hala diriyse mutlaka sıcak su ilave et. (pişmiş aşa soğuk su katılmaz)

9. pirinçler pişmişse altını kapat, çok yumuşakça bir kere döndür (karıştır). iki kat yaptığın kağıt havluyu üstüne ört, kapağını kapat. 10 dakika demlendir.

10. hala lapa olduysa daha da pilav yapma. şaka şaka, yapmaya devam et, hiç birimiz lapa yapmadan, kıtır kıtır pirinci pilav diye servis etmeden, dibini tutturmadan pilav yapmayı öğrenmedik. ben de 42 yaşındayım ama hala rafadan yumurta yapamam, her sabah denemeye devam.

Sonuç ne oldu?

@tessera, berbat oldu :d

belki tencerede sikinti vardir benim, teflon gibi benimki. celik tencerede denicem bi de basliktaki bikac tip'i daha deneyerek.

Berbati bi acsana ya nasil berbat oldu nasil berbat olabilir pilav ya :D

bi de kullandığın pirinç cinsi ne? osmancık bence en kolay pirinç. bu su-pirinç oranı pirinçten pirince değişir o yüzden biraz deneme yanılma yapman lazım ama zaten yaptım olmuyor diyorsun mutlaka bir şeye uymuyorsun burada. şimdi bir şey diycem de iyice kafanı karıştırmak istemiyorum, pişirme tekniğin doğru olursa pirinci yıkamadan kavurmadan da gayet tane tane pilav elde edebilirsin gözünü seveyim hallet şu işi.

geçen arkadaşın annesinden aldım tarifi

1.5 su bardağı pirinci tuzlu suda yarım saat bekletiyoruz esas nokta bu. yağda az kavurduğumuz suyunu süzdüğümüz pirinçlere 1.5 su bardağı sıcak su ekliyoruz. eğer suda bekletmeseydik 3 bardak su alırmış bu. sonra kapağı kapatıp kısık ateşte pişiriyoruz. en sonunda da altını kapatıp ağzına havlu kağıt sarıp demlenmeye bırakıyoruz

@proletarier,

en son kotu oldugunda yaninda kavurma da yapmistim. o da yalan oldu pilav berbo olunca, ikisini birlikte yapmistim cunku. cok uzucu oldu. ya biraz sert kalmisti ama halbuki her sey usulune uygundu. mecbur biraz daha su koydum falan ama bi turlu normal bi hale burunemedi. alti ustu ortalama bi tavuk pilavcinin pilavina erismek istiyorum. icimde kaldi o yemek gittim etli pilav siparisi verdim sonra :(

yemin olsun burda tarif edildigi sekilde yapiyorum. zaten herkes ayni seyi yaziyor :d benim ya pirinc bozulmus bisi olmus, ya da tenceremde sikinti var. yayvan pilav tenceresi degil biraz uzun bi tencere benimki belki ondandir. pirincim de migros baldo pirinc. guzelce yikiyorum, suda bekletiyorum, suzuyorum, hafif kizmis yagli tencereye atiyor biraz kavurduktan sonra suyunu koyup kisik ateste goz goz olana dek birakiyorum, sonra altini kapatip havluluyorum. sorun ya bu kavurma asamasinda (cunku tariflerde net bisi soylemiyolar, videolarda da kesiyolar burayi niyeyse), ya tencerede ya pirincte. analitik yaklasarak bu denklemi sadelestirecegim. farkli bir pirinc, farkli bir tencere ve farkli surelerde kavurma deneyecegim. biraz uzun surecek ama sorunu anlamis olacagim nihayetinde.

günümüzde duvar kağıdı ökküz gibi pahalı malzeme çünkü. zarar gördü mü onarmak da zor, hatta imkansız. uygulaması da zahmetli.

bu dairedeki duvar kağıtları 80'lerin sonunda demode oldu gitti, eskiden vardı. bizim ev de aynen böyleydi hatta.

alçıyı vurup saten boyayla boyamak hem daha ucuz, hem de yıkıntı döküntü durumunda onarmak çok kolay.

kullanılıyor ve çoğunlukla çok çirkin oluyor bu linkteki gibi. ankarada yeni evlerde duvarın 1 tanesini yarısını falan kaplıyorlar daha da çirkinleşiyor

ben çocukken kullanıyorduk ama buyuyunce ailem artık hep boya yaptırmaya başladı. bize gelmemiş değil de geçmiş gitmiş bir moda sanırım

İnşaatların dandik olmasından ötürü olabilir. Benim evin duvarları, zemini yasyamuk. Zemine parke bile yaptıramadık yamukluk yüzünden, önce düzelttirip sonra üstüne yaptırmamız gerekti.

totomdan sallamaya geldim açılın.

duvar kağıdı temizlik anlamında vs daha rahat ve dikkatli kullanılırsa daha uzun süre temiz bir görüntü sağlıyor boyaya göre ayrıca yedek bulunursa onarımı da çok zor değil çünkü boyadaki gibi ton farkı olmuyor sorunlu yere yeni boya vurulduğunda oluşan ancaaaak aşırı maliyetli bir şey bu meret. bu amarikanlar genelde malum uzun ev kredileri ödeyerek yıllarca hatta ömür boyu aynı yerde yaşıyorlar daha çok. türkiye'de bu durum daha az bana kalırsa, bence ortalama bir türk ailesi amarikan ailesine göre daha fazla ev değiştiriyor. bu da duvar kağıdının avantajını ortadan kaldırıyor.

yorumlarım bu kadar.

Annemler 90lı yıllarda kullanıyormuş. Biraz eski moda diye bakılıyor bence.

Bir dönem evimin her duvarı kağıt kaplıydı ama sonrasında çarpma ve yırtılma olunca çok kötü oldu. Zor zar söküp boyaya döndük.
Bence gereksiz, bazı odaların tek duvarı belki olabilir.

eski evlerde var. Anneannemlerin eski evinde de vardı, İstanbul şişlide kaldığım öğrenci evimizde de. Yenileri pahalı diye yapmıyor olabilirler doğru.

duvar kağıdı yukarıda yazdıkları gibi pahalı bir şey.
hâlâ çok şık, güzel ve kalitelileri var yani duvar kağıdı o kadar da demode değil ve kullanılıyor ama imkânı olan, dekorasyona önem verip buna iyi bir bütçe ayırabilen insanlar tarafından tercih ediliyor daha çok.
mecburen öyle.

sizin anlatmaya çalıştığınız amerikan evlerindeki lambriler bence de çok güzeldir.
bir de bizdeki gibi olmayan geniş süpürgeliklerini de beğenirim.
bizde bir ara yerden tavana kadar lambri modası vardı ama o zaman da belli muhitlerde oluyordu.
yine pahalıydı, ama şimdiki kadar değil.

şu anda biraz demode oldu ama bu tip şeylerin demode olmasının nedeni malzeme pahalılığı ve kullanımın aşırı düşmesi bence.
malzeme pahalılığıyla gelen işçiliğin yok olması konusu da var.

kapı yaptırmak için kapı ustası buluyorsunuz, hazır amerikan kapı takmaktan başka şey bilmiyor.
çünkü artık amerikan kapıdan başka kapı yapıl(a)mıyor.

evin antresini, koridorunu lambri yaptırıp, buna uyumlu masif parke döşettiğiniz zaman ciddi para harcamanız gerekir.
yaptıran yok mu? var.
ama belli bir kesim.
artık ortalama evlerde böyle şeylerin yapılması çok zor.

masif, eski tip, bildiğimiz gerçek parke bile zor bulunur oldu neredeyse.
amerika'da en dandik prefabrik evlerin, kasabalardaki devlet dairelerinin bile ahşap malzemesi masif oluyor çoğunlukla.
çünkü orada ahşap malzeme ucuz.
dolayısıyla bizdeki gibi sentetiğe kaymalarına gerek olmuyor, görsellikten de ödün vermiyorlar.

bizde modası erken geçti.

ayrıca avrupada ev almak, satmak , yatırım yapmak vs bizdeki gibi değil.
insanlar ya çok geçici takılıyor ya da ömürlük ev alıyor. dekorasyon mantığı da o yüzden farklı.

ayrıca pasaklı bişey genelde, çok iyi fikir değil.

90'ların sonu gibi, özellikle 2000'lerde kullanılıyordu hatta modaydı da ancak kullanışlı değildi, sonra modası da geçti. ayrıca hem pahalı hem de kolay yıpranıyor.
hele evde çocuk varsa muhakkak eklenti yerlerinden yırtıyor çocuklar onları.

bana göre saten boya hem daha güzel hem de daha kolay.

çünkü modası geçti ve doğu avrupanın sıkıcı evlerini andırıyor.

çünkü duvar kağıdını allah kahretsin. evin bir odasını duvar kağıdıyla kaplayalım dedik üç gün anamız ağladı. bir de neredeyse 4 metre tavan. bir daha duvar kağıdı yapacağıma sıvası dökülmüş evde yaşarım daha iyi. benim gerekçem bu.

ülke: almanya. burada bayağı yaygın aslında. ya da benim bulunduğum evlerde öyleydi.

Tekstil tabanlı duvar kağıtları daha pratikmiş. Takılması ve sökülmesi kolaymış. Kullanmadım sadece duydum.

80'lerin sonu ve 90'ların başında oturduğumuz evlerde hep duvar kağıdı vardı. 90'ların ortasında ev ararken emlakçılar hep evlerin "saten boya" olmasını övüyordu, biz de "vay canına, duvar kağıdı veya düz boya olmadığına göre bu bayağı iyi bir şeydir" diye etkilenmiştik. O noktadan sonra duvar kağıdı falan görmedim yeniden. Duvar kağıdı eski evlerle özdeşleştiriliyordu o dönemde sanki, bir daha da tercih edilmedi.

temizliği zor ve masraflı olduğu için. kağıt kirlenince değiştirmek yerine söküp boya çekiyorlar.

bakınız mesela örnek vereyim yukarıda yazdıklarıma.

şu anda kiracıyım. tuttuğum evin salonu tekstil gibi olan duvar kağıtlarından kaplı. evin geri kalanı alçı duvar, saten boya.

ben evi tutar tutmaz boyacı getirttim, iki kilo alçıyla kırılan, dökülen, delinen her yeri onardılar, 2-3 kova boyayla büyün evi tertemiz boyandı. işçilik dahil maksimum 1000 liraya ev mis gibi oldu. hatta taşınırken yepyeni boyanmış kirişe dolabı gemçirdiler, orası kırıldı. ben taşınmadan sonra saten alçıyla mis gibi onarıp zımparalayıp, artan boyayla da rötüş yaptım, mis gibi oldu. aylar sonra oğlan duvarı kalemle boyamış, sildim çıkmadı. artan boyayla boyadım üstünü, mis. hiç bozulmamış gibi.

ama salon? duvarın birinde önceki herifin astığı aynadan kalan ve silmekle çıkmayan sapsarı bir çerçeve izi. duvarlarda önceki herifin çaktığı çivi delikleri. fon perdelerini astıkları askıların delikleri, dış cepheye bakan duvarların içine de yalıtım için strafor döşenmiş, bir de oraya bir şey çarpmış göçmüş orası.

yani yedeği bile olsa yine neredeyse bütün salonun kağıtlarının sökülüp yeniden yapılması lazım ki tertemiz olsun. ne yaptık? bir şey yapamadık, öyle kullanıyoruz.

bir de kontrata da yazmışlar demirbaşlar kısmına, "salon ithal bilmemne duvar kağıdı" diye. üstüme de zimmetlemişler. sökeyim desem, kendi cebimden salonu da alçı ve boya yapayım desem onu da yapamam yani.

öyle saçma bir şey duvar kağıdı.

o kadar az kullanacaksanız gerek yok. eskiden yaz lastiği mi vardı sanki...

Lastik çalışma şartlarının dışında ısınıp-soğuyacağı için özelliğini kaybetme riski var.

1 yaz hanıma güvenip kış lastikleri arabanın üstünde kalmış. yanlışlıkla antalya'ya gittim. döndüğümde lastik çok yıpranmıştı. giderken de tırsa tırsa gittim ama o sene 100 tl sökme takma parasından kar etmiştik. ilginç bir anımdır.

not: şirket arabası olduğundan dolayı sadece tatillerde kendi aracımı kullanıyordum. gerisi hanım kuaföre, alışverişe falan gidiyordu işte.

Cok km yapsan lastiklerin daha fazla yipranir. Yakit tüketimin biraz daha artar. Baska bir sey olacagini sanmiyorum. Yalniz kislik lastikle islak zeminde sert fran tutarsan duramayabilirsin.
Ben gecen yaz 4 senelik kislik lastiklerle 1500 km gittim. Donuste yolu uzattim 2000km kadar da donuste yol yaptim. Bir sorun yasamadim.

O lastikler erir. yol tutuşu kaybolur. Birde bakmışsın yolda yağ gibi kaymış araban.

2 yıl aynı şekilde araba kullandım. herhangi bir extra bozulma görmedim. belki markaya göre farklı sonuç olabilir. onu bilemem. marka: bridgeston'du

ben bunu geçen yaz yaptım. aracı da kullandım 5000km kadar. ancak lastiklerinin iyi tutmadığını baştan kabul etmen lazım. yani yavaş gitmek ve iyi fren mesafesi bırakmak şart. babane gbi sürmek lazım. ayrıca o lastikler sonraki kış çatlak çatlak oluyor ve en fazla bir kış daha kullanıp değiştirmen gerekir.

kanıksamışlar böyle şeyleri çünkü. bir dekanın, profesörün, rektörün nasıl olması gerektiğini bilmiyorlar. burhan kuzu'yu televizyonda göre göre akademisyenlerin saygınlığı olmadığı varsayımına kapılmış olabilirler.

herhalde ülkücü reisleri twitter'da destek çıkmayanları döveriz diye tehdit etmişler diye düşünüyorum. ciddiyim bu arada. sırf kanıksadığı için destek olanlar da vardır ama elbet.

twitterda çok güzel tartışma dönüyor, kadınlar çok haklı şeyler yazıyorlar

orta doğu ülkesinde sıradan bir düşünce biçimi.

"aman yaeeh erkekler böyledir zaten"

bu diyenler saçmalıyor. İnsan dediğimiz varlık memeli bir hayvan ama bu dünyadaki yerimizi elde ederken en önemli yetenklerimizden biri güdülerimizi kontrol etmek. "Erkek işte güdüleri bu" diye savunan herkes kötü niyetli veya idiottur

Düşünüyorum benim babam böyle şey yapar mıydı diye tabiiki hayır.

İçselleştirilmiş ataerkil ve tecavüz kültü işte.
Her şey normalleşiyor.

Soruya cevap;
1.kendi sapık sapkın ve ilkel zihniyetlerini açığa vurabilecekleri koşullar doğduğu için (günümüz türkiyesi) bunu söyleyebiliyorlar, yani kendileri de bu adam gibi
2.Tacizi ve bu ucuzluğu kanıksamışlar diye düşüyorum.

koskoca dekan olmuş düşüncelerini kendisine saklaması gerekiyor ve içinde tutararak büyütmemesi gerekir. diliyle ortaya dökecek kadar içinde büyütmüş. bu aşamayı kontrol edemezse bir sonraki aşama ufaktan yoklamalar ve taciz de olabilir. mevkisinin ağırlığı ile hareket etmesi gerekirdi. her yaş ve konuma yakışan yakışmayan hareketler var.

destek veren ya da önemsiz görenlerin çoğunun troll olduğunu düşünmek istiyorum ama
aktrollerin çoğu bende engelli olduğu için bu seçenek mümkün görünmüyor.
demek ki eğitimle oynaya oynaya dindar insan yetiştiremeseler de mantıklı ve etik düşünme yeteneği sorunlu nesil oluşturmayı başarmışlar diye düşünüyorum. zaten muhalif kesim yeterince zeki olmadığı için bu vahşi ve cahiller yüzünden yönetilmeye devam ediyoruz.
politikayı karıştırmayın demişssiniz de, ülkemizde herşeyin başı siyasete çıkıyor mecburen.

Video sonundaki utanmasinin, gelen destekte/kucuklestirmede etkili oldugunu dusunuyorum. Ek olarak, bir ihtimal genis bir cemaatin bilinen bir mensubu olmasi sonucu organize bir destek gelmesi ihtimalini de goz ardi etmiyorum.

Bu konular üst üste mi geliyordur nedir.

Kısa süre önce Spotify podcast'inde Merdiven Altı Terapi'de konuşuldu bu konular. Gözümüze normal (hatta bazen komik) görünen tacizler. Gençlikte olur denen hırtlıklar. Merdivenlerde kızların eteklerinin altından bakanlar, itiş-kakış yaparken sınıf arkadaşını mıncıklayanlar. Belki son 10-15 yılda biraz ebeveynler çocuklarına daha fazla bu konuda eğitim vermeye başladı. Podcast'i dinleyin. Ne kadar iyi eğitimli yerlerde neler olabileceğine şaşıracaksınız. Lütfen şahıs olarak üzerinize alınmayın ancak iyi tanıyorum diyebileceğiniz kişilerin (ağabey, baba, erkek kardeş, dayı vs.) bile aklından neler geçtiğini bilemezsiniz. Sadece otokontrolleri daha yüksek olabilir (bu bile başarı). Ama "bana yapmadı / yaparken görmedim" demek "yapmazdı" demek olmuyor maalesef.
İnsan

Bu adamı eleştirmek gerekli ama şu adamı sevimli bulup onu eleştirmek iki yüzlü geliyor bana
youtu.be

Üniversite kütüphanesinde gördüğü kız

@dunal, video sonunda bence utanmıyor ki, tüh lan kahretsin mıçtık iyi mi bakışı geliyor o bana. suskunluktan sonrasında tekrar gülüyor çünkü. cemaat konusu hiç aklıma gelmemişti.

@siyamkedisi, çok güzel bir poadcast serisi yakalamış oldum sayende, teşekkürler.

@oldumusimdi, kesinlikle haklısın. bu videoyuda dekanın olayını okurken gördüm ve izledim. bu ikiyüzlü anlayış benim de rahatsız olduğum bir konu.

@oldumusimdi - 1

malum dekanınki sapıklık, kendi öğrencisiyle ilgili cinsel imada bulunuyor. bu adam not verirken bile cinsel beklentide olabilir.
celal şengör ise adam kendi üniversitesinde bile olmayan bir kütüphane görevlisi için cinsel bir ifade kullanıyor. Şık olmasa da etik dışı bir durum pek yok nüfuzunu kullanmadıkça.
iki olay arasında büyük fark var.

*celal hocanın da fanı falan değilim, adamda asker merakı gibi takdir etmediğim bazı yönler var.

celal hoca açık açık söylüyor canlı yayındaki programda. bu dekan bu videodaki sözleri söyleyebilir mi? aynı şey değil düşünün biraz.

olay aslında ikiyüzlülük. dekanın kendini tanıttığı konumlandırdığı dışarıya yansıttığı ile içinin hiç de aynı olmadığı ortaya çıktı. insanlarda kadınlarda kızgınlık yaratan sinirlendiren durum bu. kandırılmak salak yerine konmak.

mesala aynı yaşlarda olan mehmet ali erbili düşünün adamın dışı ile içi aynı. biz erkekler de kadınlar da biliyor ki mali buldu mu affetmez :) ona göre kadınlarla insanlarla ilişkileri ve kadınlar tarafından çok seviliyor. acunda da benzer durum var. 20 yaşındaki kızlarla sevgili. bu adamların babacan olma iddiaları yok. bu muhabbetleri gizli de saklı da yapabiliyorlar. linç yemezler. celal hocanın da yaptığı buydu. insanların veya kadınların hoşuna gitmeyen şey sinsilik.

Adam belli ki teknolojiden pek anlamıyor, o arada da kendince espri yapıyor. Gözü dönmüş bir ifade görmedim ben yüzünde. Her söylediğimiz içimizden geçenler olacak diye bir kaide yok ki.

@prizmatik, "celal şengör ise adam üniversitesinde bile olmayan bir kütüphane görevlisi için cinsel bir ifade kullanıyor. Şık olmasa da etik dışı bir durum pek yok nüfuzunu kullanmadıkça" demisşiniz ya, ne fark eder ki, neden bir erkek/hadi cinsiyetten bağımsız insan diyelim, bir kadınla ilgili cinsel bir ifade kullanır ki konunun bağlamıyla (üniversiteler ve kütüphaneleri) tamamen alakasız? yani programın başlığıyla ilgili anlatacak milyonlarca şey varken, bu mudur anlatım? kaldı ki illa nüfuzunu kullandığında mı tepki gösterilmeli? sınır bu mu? ayrıca bir kadın aynı şekilde bir iafde kullanabilir miydi bir canlı yayında? sanki bunda da cinsiyetinden ve daha da önemlisi yaşam görüşünden dolayı bir hafifletme yok mu bu durumda? anlamaya çalışıyorum.

Ben açıkçası sapikliktan ziyade sıradan erkek zevzevligi olarak gördüm. İyi niyetle düşünüp, iki kız resmi görüp bunun zevzekce esprisini yapmis. Çoğu erkek de bu tip bir zevzeklige düşerdi. misal yakınlarına kız yurdu açılsa, zevzek zevzek siritip bunu espri malzemesi yaparlardı. Birşey yapacağından değil zevzevliginden. Tamamen bu benim şahsi iyi niyetim ben adamin sapik değil zevzek olduğunu düşünüyorum. Esas sorun böyle bir zevzegin dekan olabilmesi.

İyi niyetle düşünüp, iki kız resmi görüp bunun epsrisini yapmış derken iyi niyetle düşünen benim, dekan değil.
Düzeltme yapamadım. Telefondayim.

Çünkü yaşlılara markete çıkmak için izin verilmiyor. Açık havada yürüyümelerine imkan verip akıl ve fiziksel sağlıklarına katkıda bulunmak için izin veriliyor. Market ne alaka :)?

özlemişlerdir markete gitmeyi tek başına yettiklerini görmeyi:)

@ShadowOfMoon ben bizim markette maskeyi takıp kamufle olarak hafta içi alışveriş yapan 65+ çok görüyorum :) İzin belgeleri de yok eminim çünkü kendilerini tanıyorum :) Zaten öyle kaçamakları oluyor yani.

abi tek başına yettiklerini görmeyi özlemek nedir ya. çocuk mu bunlar, oyun mu oynuyoruz? duygusal olunacak bir durum göremiyorum ben. marketi de gezmeyiversinler.

John Wayne sevilmez mesela. Hem cinsiyetçi hem ırkçı diye.

the godfather'da neden olsun ki zaten kitapta geçmiyor öyle bir karakter. tom hagen'ı zenci mi yapacaklar?

zaten bu da normal. insanlar 50'lerde 60'larda otobüslere bile beyazlarla birlikte binemiyorlarken nasıl aktör aktris olsunlar...

dolapların arkasına bak çatlaklar falan fvarsa aralardan geçiyorlar. çok ufak bi şey olsa bile geçerler.

Evet lavabo dan çıkabiliyorlar. Onlarida kapatmak lazım. Hatta sıvı ilaçlar var genelde tarım ilacı satan yerlerde, onlardan alıp dök.

Bizde başka bir böcek vardı, kalorifer böceği gibi birşey. Buzdolabının arkasında, makinenin bir girintisine yuva yapmışlardı. :/

Yuvayı bulup, tüm yumurtalar ölene dek evi ilaclatman lazım.

En cok gider ve lavabo deliklerinden geliyorlar. Nem seviyor namussuzlar.
Bayer’in bir jeli var onu uygulayin.

Ilaclatmak +1.
Su hayatta verdiğim paraya acimadigim olaylardan.

+1 bayerin jeli

bizde de vardı, kökünü kuruttu o jel.

edit: "kesme gerilmeleri bağlantıların en güçlü oldukları yerlerde sağlanmalıdır" daha doğru olur. tam okumamışım cümleyi.

Tertemiz. Kuflenmediyse kullanılır.

ev yapımı hakiki salça çabuk küfleniyor; ben küf kısmını atıp kullanıyorum valla, şu ana kadar başıma bişey gelmedi. bunda da o kısımlar haricinde kullanırdım ben olsam.

küflü yerleri temizle ve salçayı kullan :) hiçbir şey olmaz.

küflenmiş salça da kullanılır ya. küflü kısmı yemeyin kalandan devam.

Ustunu duzeltip, ustune zeytinyağı katın. Bu şekilde o şeyler olusmuyor.

sağlıklı değil ama yenir

Kuf yerinde agirdir diye bir soz var. Her besinde olmasa da salca icin gecerli kufu siyirin ve tuketin hicbir sey olmaz. Uzerine tuz dokun kuflenmeyi engeller veya yag da olur

yenmiyorsa sıkıntı büyük, ben hep böyle yiyorum :/

genelde 3 kilo alıp 1 ay idare ediyor 2. haftadan sonra çimlenme belirgin oluyor, son hafta da işte suyu birazcık gitmiş oluyor.

ama sağlığa zararlı olabilir

edit: (bkz: solanin) denen nane oluşuyormuş bayat ve çimlenmiş patateste, belli dozun üstü toksik etki gösteriyormuş

Ben bugün kullandım yemekte tavuğun yanına. Bence yenir ya, henüz patatesi yemedim ama bilginize :))

temizleyip kabuklarını normalden daha kalın soyup kullanabilirsin

Haftalardır bu şekilde patates yiyoruz. Ben de çimlenmiş patates yenmez diye duymuştum ama henüz ölmedik. İnternetten baktım, tüketmeyin demişler. Risk senin bu durumda.

patates bitkisi zehirlidir. o yüzden kökünü yeriz. yeşillenen patates yenmez, zehirlenirsin ama kalın soyarsan yenir:)

oraları kes gerisini göm. bir arkadaşım salçadaki 2 parmak küf tabakasını sıyırıp yiyor. henüz zehirlenmedi. kendisini yakinen tanırım.

Salçadaki küfü sıyırıp yiyorum ben de :) patatesi de az önce yedim gayet güzel valla. Ama ytd değil demek boynumun borcu sanırım

farklı bir çözünürlük ayarıyla deneyin.

@himmet dayı
Her çözünürlükle denedim çok uğraştım ama galiba güncel bir PC de bu işin yolu yok. Ben çıkamadım işin içinden

oyunun kısayolu simgesine sağ tıklayıp özellikler yap. orada uyumluluk modu olarak xp falan seçip dene. büyük ihtimal düzelir.

çözünürlük de değiştirdim, windows modunu da değiştirdim ama bana mısın demedi. yapabilen varsa öğrenmeyi çok isterim ama maalesef sanırım oluru yok.

o berbat tadı bastıracak bir sos şart. salt and vinegar yenir mi ya. örgh.

Ben bir kere aldım, bir daha almadım. Neden ısrar ediyorsun ki? Kolayla bile yenmiyorsa soğanlıya geçiş yap bence.

tadını çok sevsem de 4-5 taneden fazla yiyemiyorum aşırı ağır.

Ben yanında bir şey yiyip içmiyorum. Size sade soda öneririm.

kola. tabi yilda bir.

çok keskin bi cips. suyla gider :D

Pringles manyağı biriyim ama salt and vineger'ı beğenen varsa saygıyla eğiliyorum önünde. Hayatımda böyle çirkin bir şey yemedim :)

normalde asiditesi yüksek, meyve notaları bol olduğu için chianti ile tüket derdim ama madem alkol yok, vişne suyunu dene. mümkünse kaliteli, şeker basılmamış olanlardan. hatta şiveps tonik de koy biraz içine.

dippas guzel gidiyor cipslerin yaninda. salt and vinegar ben yiyemedim agir kokusundan tadinin cok keskin oldugunu tahmun ediyorum. ama yogurtlu naneli dippas sos yaparsan belki yumusatir biraz keskin tadini.

Hiç denemedim ama öyle tarifler var. One pot mac&cheese için falan kullanıyorlar hatta, makarna sütle piştikten sonra süzmeden direkt üstüne peynir vs ekleyip devam ediyorlar. Şunu buldum mesela: www.spendwithpennies.com

su yerine şalgam suyu ile yaptım. rengi kıpkırmızı oldu. tadı da kötü değildi. sütü bilemedim.

Tamamen süt değil de suyla karıştırılmış sütle çok güzel oluyor, üstüne de bol peynir.

süt ve süt kreması karışımını öneririm.
çok katı oluyor sadece sütle. ekstra bir lezzet katmıyor yani.

olur.

www.youtube.com
bu tarif çok başarılı mesela.

e zaten bir sürü makarna türü kremayla yapılıyor.

sağlık açısından makarnadan sonra süt içmek daha mantıklı
kaynatırken vitaminleri gidecek

ama lezzetli olur

ya anlaşılıyor bu yine.
geri zekalı değilsiniz.
ama geçen hafta gediz akdeniz hocanın (ki gayet iyi bir hoca belli, üstelik deneyimli falan) bir yazısını okudum. sonra koç üniv.deki dersini seyrettim youtube'dan.
ya aslında gayet basit şeyleri bile inanılmaz karmaşık anlatıyor bazı sosyal bilimciler ne yazık ki.
bu da bir marifet, evet.

edit: bu da marifet derken, sade anlatabilmek marifet demek istedim :)

"Hermeneutik bilgi sosyolojisinde, sosyolojik araştırma odaklı yorumlayıcı/
anlamacı bir sosyolojinin (Weber, Schütz, Mead ve Berger/Luckmann’a dayanan)
yöntemi olarak bireysel ve toplumsal anlam-yapılarının yeniden-yapılandırılması amaçlanmaktadır"

bu nedir yahu? :( insan okuyacak bunu. konu da anlaması zor değil gibi ama daha basit bir türkçe kullanılabilir bence. abartmıyorum 1 sayfayı 5 dakikada zor anlıyorum.

bunu yabancı bir makaleden motamot çevirmişler gibi sanki. gereksiz uzun tanımlamalar var. daha açıklayıcı olabilirdi.

intihal çıkmasın diye bizimkiler yapılır yerine yapılmaktadır diye cümleleri çekimleyip karmaşıklaştırıyor mesela. olur yerine gerçekleştirilmektedir yazınca düşün ne hale gelir cümle. anlamayı güçleştiriyor bu da.

Ya olm kusura bakma, başlığı görünce hiç soruya bakmadan ıçimden "evet, gerizekalısın" dedim (._.). Sonra da neye demiş olabilirim diye soruyu okudum. Iki kere bile okumadım metni, cat çat anladım. Çünkü yabancı literatüre hakimim ve ne demek istediğini, tartıştığı konuyu biliyorum. Sosyal bilimlerdeki makaleleri yavaş yavaş, sindire sindire okuyacaksın. Birden anlayabileceğin bir seviye var, oraya da geleceksin muhtemelen. Cünkı dil bir oyun gibi, terminolojiyi kaptığında her şey anlaşılıyor oluyor. Burada da bilmen gereken etkilesim ürün derken, tipsel biçim derken falan ne demek. Ondan sonra mantıksal ilişkileri ve argumanları anlamak kalıyor.

Uyduruk -sEl ekinin sıkça kullanıldığı makalelerin tamamı kalitesizdir. Anadilimde yazılmış bir metni okurken başka kültürlerin terminolojisine "çok yüksek oranda" ihtiyaç duyuyorsam, orada tembellik ve aptallık ararım. Bunun başka izahı olamaz.

Sorunuza döneyim: değilsiniz! Budalalık mağdurusunuz. Yukarıdaki metin Türkçe yazıldıysa, kaleme alan zat dilimizden bihabermiş. Batı dillerini muhteşem şekilde kullanıyorsa, bi' zahmet Türkçe bilim literatürüne katkıda bulunmak için de uğraşsın. Anlaşılmak için çaba sarf etsin. Aksi takdirde ciddiye almam pek mümkün değil.

Edit: Metni ilk okuyuşumda anladım. Bana son derece basit geldi. Fakat yazarın benimsediği tutumu beğenmedim.

Bana akıcı geldi. Zorlanmadım. Belki yeterince odaklanma saatinde değilsindir.

burada da var bu dilden konuşan bi kaç arkadaş, böyle cümleleri gereksiz yere aşırı kastıran, onlar duyuru falan açınca, elime haydarı alıp girişesim geliyor. yürü git burdan felsefik entel falan diyerek yani :)

anlamıyorum dediğin için aklıma ilk önce çeviri olması geldi o şekilde okudum özellikle ama bence çeviri bir metin değil bu. sorun bunu yazan insanın doğru düzgün bir dil anlatım yetkinliğinin olmaması. sadece o da değil noktalama kullanımı da bok gibi.

ya akademisyen gömmek istemiyorum istemiyorum ama akademisyen dediğin insanlar lisans ve ylisans zamanları hocalarıyla arasını en iyi tutup en çok inekleyen tipler. çoğunda yaratıcı ve sorgulayıcı düşünce 0

üni yıllarımda bana gerçekten bir şeyler katan hocalarımın hepsi bir zamanlar özel sektörde çalışmış veya halen çalışan kişilerdi. okuldan adımını atmamış hocaların derslerine dair tek kelime hatırlamıyorum desem cok da abartmıs sayılmam

bende de sorun olabilir de birçok metin değil. 2 farklı makale okudum. toplam 30 sayfa ama 2 saatimi aldı. birçoğu bu tarz bir dile sahip. sonunda "haa buun demek istiyormuş" oluyorum hep. :/

ego meselesi. bilinçli olarak zorlaştırıyorlar ki kendilerini bi bok sanalım. aynısını dinciler de yapar. saraya külliye, tatmine mutmain falan derler. en yoğununu fettoşçular yapardı hatta.

"aristo'yu okuduğumda anlıyorum. aristo'yu anlatanları anlamıyorum" --ahmet arslan.

(bkz: Ludwig Erhard)
(bkz: Wirtschaftswunder)
(bkz: roma antlaşması)
(bkz: maastricht antlaşması)

savaşta darmadağın oldu ama aydını, mühendisi, anlayışı vs. hasar görse de değişmedi ki. zaten savaştan önce hatta 1. dünya savaşından önce de dünyanın en büyük devletlerinden biriydi.

yarım asırda olmadı abicim ülke gelenekleri diye bir şey var. ikinci dünya savaşında yenildi diye bu gelenek yok olmadı ki. bir mühendisin yaptığı köprüyü yıktın diye o mühendis bir köprü daha yapamayacak mı?

amerika'nın falan yardımı dokundu tabii. orası ayrı bir boyutu.

Modernleşme (bknz modernizm, aydınlanma vs) tamamlanmış bir ülkeydi zaten.
Bu bir kültür, gelenek meselesi. Çalışmak, üretmek, okumak vs zaten olmuş bitmiş bir şeydi.
Biz okuma yazma sorununu çözmeye çalışırken, orada dünyaya yön veren akımlar 1800ler1900lerde çıkmıştı.

2. dünya savaşı öncesinde de zaten ABD den sonra dünyanın en büyük sanayisine sahipti. Eğer Hitler yerine daha aklı başında tipler olsaydı bugün 100 milyon nüfuslu çok daha büyük ve güçlü bir Almanya olurdu esasında.

almanyanın japonyanın her yerinde amerikan üsleri var. sen de savaşıp kaybedip kayıtsız şartsız anlaşma imzalarsan sen de olursun. ingiliz manda ve himayesini kabul etsek biz de olurduk.

Amerikan himayesinde. üretim bir kültürdür. Savaştan önce de öylelerdi. Sonra da.

Neden güzel olsun ki bu?
Orada ölünce ne olacak? Başka dünya da kaşıkla yumurta taşıyarak mı giclenecegiz?
Yaşlı ölenler ne olacak?

Bunlar hep orada başarılı olacağına inanınca güzel gelebilecek şeyler. Orada başarılı olacağına burada ol.

yaşlı ölenler de ilk başta zorlanmalarına rağmen yaratık öldürdükçe onlar da güçlenecek.

bu arada yaşlanma da duracak o dünyada

Ölüm?

Als hastası felçli ya da çocuk. Bunlar zorlanarak bile bir şey yapamazlar mesela

Çok ergence bir düşünce :) çok oyun oynamaktan oluyor işte.

hayır olmazdı

ama ben mesela 1600 lerin karayiplerinde korsanların altın çağında resurrect olmak isterim, sıcak iklim severim şimdi kim karda buzda deneyim puanı kazanmak için yaratıkların peşinden koşturacak

als ya da felçli hastalar oraya gittiğinde bekleme odasında(yaratıkların bölümüne gitmeden önceki oda) otomatik iyileşecekler. bekleme odasının özelliği ne kadar yaralanırsanız yaralanın iyileştiriyor

ölüm ise maalesef var. hayatta kalıp güçlenmek şart

olmaz. millet ölsem de kurtulsam diyor. öldükten sonra yeniden mücadele etmek yorar adamı.

Ama insanüstü güce kavuşacaksın savaştıkça.ödül olarakta 100. levelden sonra o güçlü halinle geri dünyaya yollayacaklar seni

ben almayayım. alana da mani olmayayım.

Belki öyledir zaten.

Ahiret hayatı ya rahatlık ya ceza yeridir .
Bu dünyada mücadele ediyoruz.

bizim simülasyon daha güzel değil mi ya? bu bilgisayar oyunu gibi çok insansı bi şey. sıkılıp kendini öldürürsün bi süre sonra.

dark souls oyna

çünkü bizim dünyamıza farklı evrenlerden geçitler açılmış ve geçitlerden gelen yaratıklar dünyadaki insanları yiyor.bunu biz oraya geçtiğimizde fark ediyoruz.
bizim ölüp gittiğimiz yer bir nevi tutorial orada güçlenip dünyaya geri dönüyoruz.
ayrıca tutorialin zorluk seviyeleri var öldüğünüzde dirilmeden önce birini seçmenizi istiyorlar oraya girerken . easy normal hard ve hell

hell modda 100 level bölümü bitiren supermen kadar güçlü oluyor hatta daha fazla.

bir süreliğine savaş becerilerini geliştirmeye odaklanacaksın.
dünyaya geçince izlersin hem bölümler de birikir

Almanya'nın bi köyünde Erasmus yaptım + Stuttgart'ta staj yapmıştım. Toplam 1 yıl sürmüştü. Aktif olarak bi firmada çalışıyordum o zaman istanbulda.

Çok kaotik bi ortam var, zaman çok daha hızlı akıyor, her şey daha stresli, ama benim çöplüğümün burası olduğuna karar vermiştim. Çok da iyi olmuş o yaşta bu işi çözmem. Hayatımın geri kalanını "acaba avrupada benim yaşımda biri ne yapıyordur" diye merak ederek geçirmiyorum artık, artısını eksisini gördüm, bununla ve coğrafyamla barıştım, ülkemin fırsatlarından yararlanmaya çalışıyorum.

boyle bir tencere corbanin icinde koca bir kepceyle karistiriliyormusum gibi hissettim, ise girdim belli bir konfor ve mevki edindim, sonra da ruhuma sisler sokuluyor gibi oldu, boguldum, sonra ayrildim...

1,5 yıl aralıksız avustralya'da kaldım dönünce hiç farklı hissetmedim. bir şey olması için unutacak kadar uzun kalmak gerekir galiba. en azından beş yıl falan diyorum.

ben gitmeden ne hissettiysem döndüğümde de onu hissettim. doğma büyüme istanbulluyum, kaosun tanımı gibi şehir resmen. şu an batı avrupa'da 350-400 bin nüfuslu bir şehirde yaşıyorum ve bir kez daha istanbul'dayken kafamın ne kadar yorulduğunu fark ediyorum.

ikisi de saçma bence. çok eskiden aile baskısı ve maddi sıkıntılar yüzünden bırakan insanların "üniversite terk" diye belirtmesini anlıyorum ama şu an böyle bir şeye gerek var mı emin değilim.

Olmaz, sadece üniversite denmeli. Ayrıca yüksek lisans terk denmesi bence olumsuz bir intiba yaratır, o yüzden ben olsam olabildiğince bahsetmezdim.

en son neyin diploması varsa odur. cv'ye yazılmaz ama laf arasında falan söylenebilir.

sadece üniversite tabii ki.

ben yarıda bıraktım ama söylemiyorum. öyle uzun bir eğitim muhabbeti olursa belki belirtirim.

Trnin en zon okullarından birinde başladım, 2 yıl dersleri verdim bir yıl da yurt dışına gittim yine ders&tez için. Tezi savunmadım. İş hayatına geçip tamamlama gereği duymadım.
Resmi olarak, cvde falan mezunum demiyorum ama yaptığımdan bahsediyorum.

mezuniyet soruluyorsa lisans.

cv de ise gayet belirtilir.

ayna ayarlayabillirsen küvet/duşakabin içerisinde yap, yoksa her türlü banyonun heryeri kıl olacak.

Merhaba,

Bence gazete veya çöp poşeti gibi toplayıp atabileceğiniz şeyler daha rahat olur. Bir de eski bi gömlek falan giyseniz kesim sırasında çok kaşındırmamış olur saçlar. Yere de çöp poşeti serebilirsiniz

acelem yok diyosan bundan al sonra traş ol, ama her türlü o kıl tüy dağılacak etrafa :D ben de kendim kestim dikkat etmeme rağmen çıkıyor ordan burdan yumaklar
www.hepsiburada.com

yere hicbir sey sermeni onermem. biz serdik, o saclar yere serilen seyden cok zor cikiyor.

hicbir sey sermeden isi halledim, ardindan yerleri hic islatmadan elektrikli supurgeyle cekmek en mantiklisi.

gazete kağıdı.

Eger birlikte yasadiginiz bir kadin (anne, eş, sevgili, ev arkadasi vs) saten etegini veya boynunuzdan gecebilecek bir pijamasini boynunuzdan itibaren giyin. Oyle yapin.

duş perdesi kullanabilirsin, berberlerin serdiği naylon önlükler gibi

Çöp poşeti koydum ben ikiye ayırıp. Tertemiz.

her şeyi kaldır. yere dökülsün. küvet veya banyo içi. iş bitince hafif nemli wc kağıdı veya mutfak havlusuyla yerdeki saçları süpür. nemli kağıda yapışacaklar. onu da çöpe at. ardından duş al.

Mermi?

büyü ışınları denebilir.

@pro9it9is9 mermi atmıyor yalnız, ışıklı top gibi bir şey, aduket benzeri:
c12.incisozluk.com.tr

@bohr atom modeli bu güzelmiş. değerlendireyim teşekkürler

kurunun yanındaki yaşlar nolucak?
ceza tarafından bakıyosun, caydırıcılık olsun diyosun ama bence cezaevindeki rehabilitasyon tarafı da önemli.

Baltaliyayim :)

Bunca hukukçudan birisi çıkıp Söyler elbet ama öyle kolay olmaz bu işler.
Hukukun amacı düzeni korumaktır. Buna geniş penceren bakinca konuncezalandirmsk olmuyor. Ceza, caydiricilik, rehabilitasyon, suçun kesinkigi vb bir sürü ayağı oluyor.
Şu an yüzde yüz dediğiniz şeyleri düşünün. Hiç biri yüzde yüz değil. Dns testi yüzde 99.99999 ihtimalle doğrudur.
İtiraf ise her zaman yeterli değildir.
Bazı şeylerde genetik yatkınlık vardır vb.
Bunlar zaman içerisinde gelisen değişen şeylerdir. Tecavüzcüyü öldürdüm diye toplumu ileri taşıyamazsınız. Her işin de bir tepkisi olur. Ortaya başka sorunlar çıkarır. Bunları on goremezseniz, hesplayamazsaniz başka problemlerle yüzleşmek Zorunda kalırsınız.

@sttc
zaten yaşlar olmasin diye %100 dedim, mesele Munevvver cinayeti, mesela Ozgecan olayi, mesela Ordu da öldurulen kizcagiz..
@baltaci Kisa:)
rehabilitasyon falan tamam da, ben de cani filan degilim ama,
birincisi her zaman af, firar gibi durmlar var, hangi ulkede olursa olsun, hem yurek sogumuyor, hem caydiri olmuyor..
ikincisi, fasizan gelebilir belki ama toplumun ayiklanmasi lazim, suctan ve sucludan

@alttaraf,
Demek istediğinizi çok iyi anlıyorum ama ben de bu işin uzmanı değilim. Bildiğim şey, bunu değerlendirmek bize düşmez :) çok kolay değil. İşin hukuk, sosyolojik, psikolojik dalları var. Belki aklıma gelmeyen başka yönleri de.

Bir de sorun acaba kanunlarda mı uygulamada mi? Genel olarak mevcut kanunlar baya yeterli görünüyor doğrusu.

açılın gaddar geldi diye yazmaya bir başlamıştım ki, daha aklımdakilerin yarısını bile yazmadan baktım bildiğin şeriat kanunları gibi olmuş :/ sonra utanıp sildim. tecavüzcü recm edilsin fln yazmıştım. yerlere/denize çöp atanlara sıra gelince durup okuyup sildim valla, içimde bildiğin şeriatçı varmış.

@pati :) olması gereken bilinç ahaha

(bkz: The Life of David Gale)

Medeniyet basamaklarını tıpış çıkmaya çalışmak yerine toplumsal adaleti sağlamak adına ceza düzenlemeleri yapmak gerici bir tutum. Cezaları arttırarak, katılaştırarak toplumsal ilerlemeyi, kalkınmayı sağlayamazsın. Buna kafa yormak demek, biz bundan daha medeni olmayacağız o yüzden şartları buna göre değiştirelim demek. Buna harcanacak emek ilerici adımlara harcanırsa zaten bunları düşünmeye gerek kalmaz.

@kisa, kanun tam uygulansa bile yetersiz, hukukcu arkadaslar daha iyi bilir ama mesela aşagilik tecavuz sucu, sanirim öldürmediysen normal cezasi 15 yil felan, ve yine infaz kanununa gore neredeyse herkes aldigi cezanin 2/3 unu falan yatiyor, hatta bu yeni af ile daha da azaltilmis olabilir, simdi kitapta yazilan seyi aynen uyuladik diyelim, yeterli mi?
bence degil..
"sana yapsalar" sığlıgına dusmek istemiyorum ama benim bi yakinima yapsalar, o kisinin 30 yil birfiil iceride yatacagini bilsem dahi bana yetmezdi, yemek yedigi icin, nefes aldigi icin..

ayrica toplumda sadece bu suclar yok arkadaslar, sizce baska hangi suclara ne cezalar olmali mesela?

bütün trafik kurallarını ihlal edenlere ve çevreyi kirletenlere aşırı ağır para cezası yerine göre de ehliyete el konma.

hayvanlara zarar görmediği müddetçe zarar verenlere hapis cezası.

diğer suçlar için verilen cezalar uygun bence. idam veya recm isteyen yallah arabistana.

@alttaraf,
Şimdi tecavüz gibi suçlar insanın hassas noktası. Duygusallıkla buna ceza biçmek doğru yere ulaştırmaz.
Sizin yetersiz dediğiniz şeyin öyle olmasının sebepleri var.
İnfaz kanununa göre ceza indiriminin de sebepleri var. Kanunda alt sınır üst sınır olmasininda sebepleri var
Demiyorum ki bunlar doğru (hiç adil kelimesini kullanmadım bu arada çünkü hukuk adalet için değildir)
Bu sebepleri bilmeden hakim olmadan bu ceza az deyip değiştirmek daha büyük sorunlara yol açabilir ya da ancak duygusal masturbasyon olur.
Rencide etmek için yazmadım. Yanlış anlamayın.
Ve elbette bir tecavüzcünün katilin kısa sürede dışarı çıkması rahatsız edici ama çözüme boyke ukasilabilecegine inanmıyorum.

öncelikle infaz yasası çok saçma bir şey.

(bkz: trafik cezalarında indirim yapılmasın kampanyası) 15 gün içinde ödersen %25 indirim.

bu ne abi? indirim falan olmayacak, infazda da 2/3 yatarı olmayacak. bir adam hakimin ağzından ne çıkıyorsa onu yiyecek.
bir insanı öldüreni hemen idam etmenin( kısasa kısas) bir çözüm olacağını düşünmüyorum olsaydı arap ülkelerinde olurdu. yavaş yavaş hapishanede ölümü beklemesi daha mantıklı.

kamu görevlisine ve yahut kamuya hakaretlerde hapis ya da para cezasına karşıyım. en güzeli hangi kuruma ait çalışıyorsa kamu görevlisi, hakaret eden kişi o kamu kurumunda çalışmalı. ( görevi nedeniyle hakaret yoksa kişisel hakaretlerde para cezası olabilir.)

Jagten

yönetmenin diğer filmleri diyorum: ör. the wrestler.

titanic ve esaretin bedeli

The red shoes, bs yi etkileyen film

Whiplash +1
Direkt Black Swan'den esinlenildiği bile söylenebilir.

(bkz: Nightcrawler)

o zaman black swan'ın ilham aldığı filmi söyliyeyim. perfect blue. anime ama.

sıfırdan başlayacak raddeye geldiysen sıfırdan başla kaybedecek bir şeyin yok.

bir daha hic bir sey eskisi gibi olmayacak, simdi ne yapicam ben, giden gelmeyecekki...
sorularinin hepsinden sonra tekrar baslanir, sifirdan baslamak hayatin her doneminde her zaman olur..
ama nasil? deme, olur, mutlaka olur..
senin ölümün ya da pes etmen disinda sifirdan bir'e bir yol bir cizgi vardir, sadecd bazen bulman zaman alir, sansin ya da azmin/zekan varsa biraz daha hizli bulursun sadece, " simdi bana kaybolan yillarimi verseler" sarkisini soylemene gerek kalmaz sadece..

Bir sürü kez başlanır tabi ki. 3-4 senede bir sıfırlamayı huy edinmiş biri olarak düşüncemse insanı ileri gitmekten alıkoyan bisey ve çok yorucu. Ama yine de kötü durumlardan en iyi kaçış.

İki kez eksiden başladım, bi yığın borçla.

bir kere başladım şimdilik gidiyor bir yerlere zaten amacım kontrolü gevşetip anın tadını çıkartmaktı. zaman zaman kayboluyorum ama yine tutunuyorum. yalnız o nasıl başlık kör oldum.

hiçbir zaman sıfırdan başlamazsın. bağlantıların, tecrübelerin ile bir adım daha ileriden başlarsın.

maddi olarak sürekli sıfırdan başlıyorsan bu patternde neyin yanlış olduğunu bulmak gerek. ama sıfırdan başlanıyor hem de daha büyük bir hırsla ve toparlanıyor herşey.

1 kere basladim. 2 valizle gittigin kimseyi tanimadigin bir ulkede sudan cikmis balik gibi oluyorsun. baska bir ulkeye de gitme sansim var ama her seye yeniden baslama hissi yuzunden gitmiyorum.

2 sanırım. ikisinde de çantamı alıp kimseyi tanımadığım başka bir ülkeye gittim. önce bir otelde kaldım sonra ev buldum iş buldum arkadaş buldum sevgililerim oldu...

bu dünyadaki en güzel şey hayata yeniden sıfırdan başlamak bence. insana yaşadığını ve ne kadar güçlü olduğunu hissettiriyor.

Bacaklarını kırarım demeye gelmiştim ama bu mu açık, normal kıyafet bunlar. Biz bazen didişiyoruz hanımla, göğüs dekoltesi yüzünden ama burda bi şey göremedim ben.

Al gule gule giy derim. Normal kiyafet bunlar, beni rahatsiz etmez.

5 evetle arabistan'a yolluyoruz seni.

Bunlar nedir ya. Mümkünse giymesin. Çarşaf giysin bunlardan iyi.Kıyafetler çok zevksiz. Ha bunlara dekolte diye bakan adam ise hayatında kadın görmemiştir.

Sormaz

İstanbulda ve bazı büyük şehirlerde abaza çok,giymesini istemem fakat yazlık ve sahil yerlerinde ise sorun olmaz

senin için önemliyse dindar bir kadınla evlenebilirsin. ayrıca sen önceki gün bacaklarının fotoğrafını atmıştın, sen niye atıyorsun?

Bu açık değil ama koldan tahrik olan insanlar var. Skinny jeanse bile bakıyorlar, kısa şorta neden bakmasınlar? Coğrafyaya göre açık kalıyor.

Bunlara açık diyen ortadoğu köylüsüdür.

daha fazla vurmayın bence, adam öldü :D

giyer giymesine de burada tartışılması gereken açıklık kapalılık değil, zevksizlik gibi :/

jartiyerli bişeyler bekliyordum. ne var bunlarda?

ömür gedik, sen misin?

asla giyinemez. ülkeye irticayı mı getireceksin deyip eteğin yarısını keserdim.

Önü büzgülü gümüs bodysuiti ben sahsen cok hos bulmam bir erkekte. Bana cikip sorsa, alma derim.

gercekten ne kadar zevkten uzak, cirkin bir tarz bu. bunlar cok acik mi diyen sevgili carsaf giyiyordur.

Benim sevgilim giyemez. evet ayıyım, kıroyum. Fakat; sen beni geç ben ekşi sözlüğün yüzde 99'ı gibi değilim. Zaten çok çok az vardır benim gibi düşünen.

Çocuğum sen Polonya'ya gidip batının ahlakını almadın mi? Bilakis ifade etmek lazım büyük şehirde yaşıyorsan sorun yok da, dogu anadolu güneydoğu veya ic anadolunun kadim kentlerinde bu kıyafetlerle kadınları göz hapsine alırlar. Oralarda zaten her türlü alıyorlar göz hapsine. :)

Çoğrafya kaderdir. Urfada şu kıyafetleri giyen bir kıza çıplak muamelesi yaparlar.

nerede giyildiğinden bağımsız olarak cevabım evet giysin ama türkiye'deki şehirlerin %70'inde giyip rahat rahat gezemezsiniz bu kıyafetlerle, o görüşe de katılıyorum.

uzun süre anadoluda kalıp tekrar istanbul'a döndüğümde kendimi çıplaklar kampına girmiş gibi hissediyorum, birkaç güne normalleşiyor.

çok mutlu olurum. giysin tabiki. bana düşmez buna karışmak.

1, 2, 3 evet.

4 hayır.

Çilek

Çilek +1. En sevdigim meyvedir ama çilekli süt, çilekli puding, çilekli reçel vs gibi şeylerden resmen midem bulanıyor.

çilek.

tam tersi için çilek diyorum. kendisini sevmediğim halde aromasına bayılıyorum.

Erik

aha bende de var bu ve bu konuda yalnızım sanıyordum. kesinlikle muz. muzun kendisini aşırı sererim ama muzlu dondurma, muzlu puding, içine muz konup pişirilen her türlü yiyecek (muzlu ekmek vs. gibi) hiçbir şeyi yiyemiyorum resmen midem bulanıyor. muzlu süt ağzıma süremem.

visne. visnenin kendisine bayilirim ama visneli yedigim hicbir sey o tadi vermiyor. ama bahsettigim icinde gercek visne olan tatlilar degil. visne aromali dondurma, cikolata, biskuvilerdeki kremalar filan. daha cok bengay yiyormusum hissi veriyor. hic sevmiyorum.

Aynı şekilde eskiden muzlu şeyleri asla yiyemezdim.
Şimdi ise sadece çikolatalı yiyeceklerin içindeki muzu yiyemiyorum.

Çikolata. Öyle aman aman bayilmasam da çikolatayi tek yerim. Ama çikolatali pasta, kek, puding, sos vs sevmem.

Limon.

Limon aromalı herşeyin tadı berbat! Ama kendisini severim :)

Portakal ve limon.
İkisinin de kendisini çok severim ama aromalı şeylerini hiç sevemedim.

Çilek, limon, portakal.
Dondurmasını veya ambalajlı ürünlerini hiç sevmem.
Ama kendim pasta yapıp üstüne çilek koyduysam, severim.

çikolata + 2

Çileği normalde de pek sevmem ama çilekli ürünleri hiiç sevmiyorum.

Muz da aynı şekilde. Normalde hadi yerim yalan olmasın, ama muzlu popkek falan çok kötü.

Bi de kivi en sevdiğim meyve ama bi kere kivi aromalı bi şey yemiştim (şimdi hatırlamıyorum ne olduğunu) çok kötü gelmişti.

cm 2007 çıkmıştı biraz oynamıştım ben ama sonrasını bilmiyorum. artık çıkmıyor çünkü fm tekelini alt etmek için en azından onun kadar büyük ağ kurmak gerekir ki bu devirde bu işe girişmek pek akıl karı değil. cm0102 için bile ta 20 yıl önce oyundaki neredeyse her oyuncunun aşağı yukarı bilgileri alınmaya çalışılmış. buna türkiye ikinci-üçüncü ligleri de dahil.

CM 10 çıktı en son, onu indirip oynamıştım 1-2 saat. Sanırım Asıl CM'nin devamı FM şu an. CM isim haklarını alıp devam ettirmek de mantıklı gelmiyor yapımcılara @bohr atom modeli'nin dediği nedenlerden dolayı

Zamanındaki Cm'nin yapımcısı Sports İnteractive Games, eidos ile anlaşamıyor ve sega tarafına geçiyor. Tabi Cm'nin isim hakları Eidos firmasında kalıyor. Sega ve Si games Fm isimli seriyi kurup, Cm'nin ruhani devamı diyerekten 2005 yılında ilk Fm'yi çıkartıyor. Eidos ise Cm serisi için bir başka yapımcı firma ile anlaşarak Cm 5'i çıkarıyor ama oyuncular hep Fm serisini tercih ediyor. Fm, satışlarda Cm'yi eziyor geçiyor.

Bohr atom modeli'nin dediği gibi böyle oyunları yapmak zor. Aslında çok zengin firmalar yapamaz mı? Yapar gayet, basar parayı a haber gibi sürüyle adam tutar, sağa sola yollar ağ kurabilir ama artık mejanerlik denince akla gelen ilk isim olan Fm'yi satışlarda geçebilir mi? O kadar masrafa, uğraşa değer mi? O riske girmezler. Bunun aynısı futbol ve basket oyunlarında da oluyor. Tekelleşen firmaların karşısına rakip çıkarmaya değmez. Nba2k mesela basketbolda zirveyi gördü. Koskoca Ea nba live serisini durdurmuştu ama yakın zamanda nba live serisini tekrar canlandırabilmek için 2k'nin karşısına 1-2 kere çıkardı ama olmadı tabi :)

o zamanlar CM vardı sadece, bir sene yeni oyunu bekliyoruz, bekliyoruz çıkmıyor. en sonunda öğrendik ki firmalar kapışmış da ayrılmışlar, sanırım yılbaşından sonra çıkmıştı yeni oyun ve FM'yi almıştık tabii ki.

bundan sonra CM isminde oyun çıkması bile bayağı saçmaydı. tabelaya afilli bir "macro center" yazıp kırık dökük bir dükkanda balık ekmek satmaya benziyor adamların yaptıkları. hemen de baştan oyun mu yazmışlar onu da anlamadım gerçi ama.

yani aslında sorunun cevabı şu: CM çıkıyor ama ismini değiştirdi.

biraz büyümek iyi bir başlangıç olabilir. herhangi bir insan ile samimiyet dereceniz yok ise kendisi yokken sebep ne olursa olsun bir eşyasına dakikalarca bakmayın zaten. birisi sizin saçınıza bir dakika baksa "saçımda bir şey mi var?" demez misiniz? hareketlerinizden rahatsız olmayacak insanlar edinin, kimseyi de rahatsız etmeyin.

sparkle kiddle +1. Çizgi film karakteri tavrını profesyonel hayatın dışında tutmayı deneyin.

çok afedersin de ben de öyle masama bakınan birisi olsun istemem. gayet de bir şey var, o masa kişisel alan, tabi ki iş ortamında kişisel alan da bir yere kadar ama özellikle kimseler yokken milletin masasına, eşyasına öyle bakılmaz. Bana yapılsa ben de sinirlenir tepki gösteririm ben de o masada elalemin bordrolarını tutuyorum mesela, her ne kadar ters çevirip koysam da rahatsız edici bir durum.

of çok kötü bir durum. kendimi senin yerine koydum ve bayağı utandım. bence herkes odadayken arkadaşlar günlerdir yanlış anlaşılmış olmak beni rahatsız ediyor aslında olay bundan ibaretti diye bir konuşma yap. bir daha da öyle denyoluklar yapma.

İçeri girdiğimde selobanta bakıyordu. Ne başlık ama :)

Uzak durmalısınız. yenisiniz orada ve yeniler dikkat çeker

ya bu yeni nesil çok tral la laa modunda be abicim. tırt mı desek ya da. bahsettiğin ve yapmaman gereken ve senin hiç mi hiç haberinin olamadığı bu durumlara görgü kuralları diyoruz. tedirgin etmeyeceksin insanları senin o hayat negzel yeaa modunu kabullenmek zorunda değil hiç kimse. hayat böyle değil.

Ufak bir hirsizlik olayi olursa direk yol verirler sana

gelecekte ihtiyaç duyacaklar için kendi sorumu yanıtlayayım:

mathcad 15'te rpm:=min^-1 tanımlamasıyla halledilebilirken prime'da bu yeterli olmuyor. belki bir yolu vardır ama ben bulamadım.

-Gelirinize göre bir çevre oluşturuyor musunuz ?
+gelirime gore cevre olusturmuyorum. cevrem genelde gecmisten gelen bir cevre, cok kazanani da var az kazanani da. 15 senedir gorustugum arkadasimla parasi yok diye arami bozmam.

-Bu durumu nasıl aşarsınız ?
+eger herhangi bir sebeple beraber vakit gecirirken rahatsiz oldugum arkadasim varsa onla arkadaslik yapmamaya calisirim.

arkadaşlarına o gözle bakıyorsan onları senden mahrum olma zevkine eriştirmen onurlu bir davranış olurdu.

o söz şöyle: "you are the average of the five people you spend the most time with."- Jim rohn.
gelirden bahsetmiyor ama :)

"arkadaslarim" diye bahsettigin insanlardan biri olsam ivedilikle bu hatamdan donerek asardim.

arkadaşlık böyle bir şey değil elbette ama ben sizi biraz anlıyorum galiba. bu evli çiftlerin bir süre sonra bekarlarla görüşmemesi gibi bir şey. hayat insanları başka yerlere sürüklüyor bazen ve bağlar böylelikle kopabiliyor.

ben olsam bu tür bir ayrışma yerine kültür seviyesine göre bir çevre oluştururdum. buna ruh kültürü de dahil.

Arkadaş çevrende parasızlık sorun olmaz.
3 kişilik arkadaş grubum var ve para kazanan kişi hep değişti.2009'dan beri herkes birbirini idare ediyor.Herkes de para olur konaklamalı bir şekilde parayı ezeriz.2 kişi de para olur günü birlik trip yaparız.bir kişide para olur a101'den bim'den bir şeyler alınır sahilde takılınır.Kimsede para olmaz it gibi yürürüz sağ sola.

Kesikli yasak uygulanınca olacağı bu. Hafta sonu insanlar eve tıkılınca yasak kalkar kalkmaz herkes kendini sokağa atmış. Maalesef bilinçsiz toplum hareketleri bunlar. Biz mecburiyetten ofisteyiz ama keyfi olarak sosyal mesafeyi ihlal eden insanları anlamıyorum cidden.

ya bir şey dicem de ben bir çok merkezi noktaya baktım şu an ve bomboş sokaklar meydanlar. bağdat caddesi, kadıköy meydan, istiklal caddesi filan gayet bomboş. evet bir kaç tane insan gördüm ama bir kaç tane. yanyana gezenler de zaten beraber olanlar, yani aynı evde yaşıyorlar veya aynı ofiste çalışıyorlar, her türlü beraberler yani.

ben insanların büyük çoğunluğunun dikkatli olduğunu düşünüyorum, olmayanları zaten hiçbir şekilde ıslah edemezsin. ölümle bile ıslah olmuyor bunlar.

6-7 lokasyona baktım bomboş her yer? tamam insan var da biri yürüyor biri elinde poşetle. tam olarak neresi normal zamanlar gibi?

bağdat caddesi 1 kamerasına bakarsanız yeterli bir insan sayısını göreceksiniz. kadıköy rıhtım aynı şekilde.

bankta oturanları kaldırmışlar sanırım. şerit çekilmiş çünkü.

İstanbullu musunuz bilmiyorum ama normal zamanlar gibi değil. Kalabalık genel olarak yuzde 30'lara inmiş.

Evet kesinlikle bir gevşeme var, 4 günlük yasak sonrası diye olabilir, istatistikler iyi gidiyor diye göründüğünden olabilir, havanın güzel olması nedeniyle olabilir. Ben de başından beri bu kameralardan izliyorum dışarıyı, tabii ki normal zamanın kalabalığı yok ama geçen haftalara göre daha çok insan var dışarda.

Sık bırak sık bırak olacağı bu bence. Yasak yokken insanlar "eve tıkılcaz ya şu lazım olursa ya bu lazım olursa, yok çocuğumun sütü bezi biterse, yok nakit sıkıntısı yaşarsam, eve sipariş için siparişlerim eksiksiz ve zamanında gelir mi gelmez mi" bilmem ne korkusu yaşamadığından bu kadar kalabalık etmiyodu sağda solda. Ben baştan beri bu saçma yasaklara karşıyım. Doğru düzgün sosyal mesafe ve maske olayını halka benimsetseler bu görüntüler hiç oluşmayacaktı, ilk habersiz yasak geldiği gece arbede yaşanmayacaktı vs. Ama şu anki kameradaki görüntüler sakin. Fakat yasak bittiği ertesi sabahı hep çok kalabalık oluyo her yer.

Ofisten ve iş yerinden çalışmak zorunda olan birçok insan var ve dedikleri gibi yasak sonrası bunalım tepkileri de olabilir. Gerçi ben 40 günü geçti evdeyim, henüz bir kurtlanma yok vakit geçirebilecek kadar kendinizi oyalabiliyorsanız.

Ayrıca Kadıköy rıhtım normal zamanlarda böyle değil. Sırf eve yürürken kalabalığa girmeyeyim diye rıhtımda inmeyen biri olarak şu hali benim için bomboş diye nitelendirebileceğim bir seviyede. Keza diğer kalabalık caddeler de aynı şekilde.

Yine de nüfusun daha büyük çoğunluğu evlerinde. Biz buzdağının görünen kısmını yorumlamaktan başka bir şey yapamıyoruz bize sunulan veriler sadece suyun üzerindeki kısım olduğu için. Gevşeme sanıldığı kadar çok değil şahsi kanaatime göre.

istiklal caddesine baktım bomboştu geçen iki üç kişide de maske vardı. almanya'da yaşadığım şehirle kıyaslıyorum gerçekten çok şaşırtıcı. 20 milyonluk şehirde insanların bu kadar duyarlı olabilmesi beni sevindiriyor. yok yere küçümsüyorsunuz bence.

burada sokaktakilerin en fazla %50'sinde maske vardır o da bugün zorunlu hale getirildiği için. herkes de dışarıda ayrıca normaldekinden bir farkı var mı ondan bile emin değilim.

bi gevşeme gözükmese de var. pazar günki gibi sessiz sakin değil ve patk halindeki araçlar azalmış. tabi insanlar işlerine güçlerine gidiyor onların getirdiği bi hareketlilik de var.

kesikli yasak uygulanmasının bi sakıncası olduğunu sanmıyorum. 1, hadi 2 ay boyunca sadece market-köpek gezdirme-eczane-spor/egzersiz izinli karantinaın sonucunda ne bekliyorsunuz. 0 vaka sayısı mı? kesikli yasağın sebebi vaka sayısını sıfırlamaya yardımcı olması değil, kontrol altında tutup hastanelere olan yığılmayı önlemek. bu hastalığa ilaç bulmadıkça bitmesini beklemeyin. ülkemizde sıfırladık diyelim, seyahat yasakları tekrar kalkınca nolacak? tek bir taşıyıcıyla -hastalık belirtisi göstermeyebilir de- 10 marta geri döneriz.

Evet biraz gevşeme var ama fazla abartılacak bir durum yok bence insanlar sosyal mesafe kuralına riayet ediyor ve herkes maskeli 4 günlük yasak sonrası normal bir durum bir çok ülkede insanlar bizdeki kadar duyarlı değil NYC'de hala parklarda boş boş maskesiz gezen insanlar var bir de Türkiye'ye bakın ezici çoğunluk kurallara riayet ediyor ayrıca insanlar ceza korkusuyla değil rızai olarak kurallara uyuyor.

earthcurvature.com

şuradan tahmini uzaklığı yazıp bulabilrsin. yaklaşık 223 kilometrede erciyes dağı tamamen kayboluyor.

ergonomi onemliyse kesinlikle 1 ve 2 degil. avucun ici dolmadigi icin elimi agritan bir mouse'um vardi boyle.

benim icin baska etkenler var sahsen, tiklama sesi onemli, scroll'un tiklanma kolayligi onemli, isiksiz olmasi onemli. en guzeli gidip gormek ama mouselar da maalesef hep kapali kutu oluyor.

1 ve 2 hiç ergonomik görünmüyor. 3 işini görür.

1 ve 2'deki mouse tarzı benim elimi ağrıtıyor. 3 diyorum.

dikey farelere bir bakabilirsiniz. burdaki farelerine aksine, koldaki/bilekteki rotasyona sebep olmadigi icin daha koruyucu oldugu soyleniyor.

dikey mouse güzel bu arada. Çok rahat geliyor bana, fakat bir süre mask yaparken normal mouse'a döndüm :) sonra alıştım. siz de çizim için kullanacaksanız garip gelebilir. Ama normal kullanımda gayet iyi.

www.amazon.com.tr
şu var bende ama yıllar önce Amazon Abd'den 20 dolara almıştım. Bu kadar para vermeyin.

Normal ve ergonomik olarak, eli dolduran oyuncu mouse'ları var, ama pahalı oluyorlar tabii.

3 numarada da avcunun içi değmeyecek ki. zaten değmesine de gerek yok. üsttekilerden hiç kullanmadım ama belki vardır bir numarası.

bunlar "ergonomi ve tutuş" faresi değil, bunlar dizüstü çantana atıp gittiğin yerde çalışmak için kullanılan ufak fareler. hele 1 ve 2 neden burada anlamış değilim. "ergonomi ve tutuş" için büyük fare alman gerek, onlar da bu fiyatlara bulunmuyor.

www.mediamarkt.com.tr
bu giriş model denilebilir.

hindistan cevizi, oğlum hiç yemedim inşallah doğru sallamışımdır.

becerebilirsen dut ve malta eriği da buraya ekleyebilirim. ağaçlarından yenmek kaydıyla.


edit: muşmulayı malta eriği yazmışım.

incir. yıkama da dahil olsaydı kiraz, vişne, böğürtlen, ahududu, karadut sayılabilirdi.

lychee

encrypted-tbn0.gstatic.com

Pomelo var, içindeki sıvıyı çok iyi koruyan şeffaf kalın çeperi var; ele bulaşmıyor hiç. Portakal gibi soyup dilimliyorsun. Tadı da çok iyi, bittersweet turunçgil tadının daha hafifi.
encrypted-tbn0.gstatic.com

çok şey istiyorsun hocam. mandalina kalın kabukluysa eline bulaşmaz soyarken.

elma t-shirte silinip yenilebilir.

elma ve hindistan cevizi olmaz. bi kere elmanın dışını silmek gerek. hindistan cevizini bi şekilde kırsan bile meyvesini yemek için elini içindeki ıslak kısma kesin dokundurman lazım...

lychee iyi fikir. pomeloyu daha önce görmemiştim hiç.

lychee yerken eline o suyu damlamamasi imkansiza yakin, damlayinca da inanilmaz bir sekilde yapiskanlik yaratiyor gecmeyen.

elma ilk basta hafif bir yapiskanlik hissi yaratsa da el yikamadan geciyor.

Rambutan

Kavun, karpuz, ananas, avokado, frenk inciri

pomelo bicaksiz soyulmaz ki yine arac gerekiyor yani. muz disinda benim de aklima gelmiyor benzeri bir de incir var ama incir de ele bulasiyor elini yikaman sart sonrasinda.

keçiboynuzu yiyin siz.

4. Gün ve sonrasında yemek olmaya hak kazanıyor benim için.

yine de içilir ama tadı bozulur. tabii bu işlerden pek anlamıyorsanız fark etmez yine gömebilirsiniz. benim fransız arkadaşım anladığı halde kutudan yemek şarabı içiyordu.

Ben bir seferinde açılmış şarabı içtiğim için zehirlenmiştim. Riske girme

Nasıl kapatıldığına bağlı.

Metal kapak ve cam tıpa ile kapatıldıysa. çok zorunda kalırsanız, maksimum 3 gün içilebilir halde tutar.

Doğal mantar tıpa ise maksimum 2 gün genç şarap için. Sonrasında çoğu büyük oranda aroma kaybına uğruyor, tadı kokusu dümdüz oluyor. Yıllanmış şaraplar ve naturel şaraplar , bazılarını 2 gün dekante etmek gerekiyor.

@deepfear şarap zehirlemez. başka bir şey neden olmuştur.

coroners and for that matter cops generally don't (put anything on) outside of fiction because a) smell might tell you something about manner of death and b) you don't want to contaminate the evidence with any chemicals brought in.

demiş birisi internette.

bu özgüven değil ya, görmemişlik. tabii ki özgüveni de var diye böyle ama böyle olmasının sebebi özgüvenli olması değil, görmemiş ve ilgi meraklısı olması. ve tabii ki cehalet de var işin içinde, freddy krueger etkisi miydi neydi, o misal; ne kadar az bilirse o kadar çok şey bildiğini sanır muhabbeti.

içerikten bağımsız soruya cevap vereceksek; özgüvenli tipleri dövesi geliyor genelde insanların, ben eskiden fazla özgüvenliydim dövesi geliyordu insanların; gözlerinden anlıyordum. mnakdmun artizi diye bakıyorlardı. ama benimki yukarıdaki cahil özgüveni olmadığı için dalacak bi sebep de oturtamıyorlardı kafalarında. öyle bir hazımsız halde, içerlemiş ama bunu dışarıya vuramamış şekilde kalıyorlardı.

(bkz: get a life)

Kızları bilmiyorum ama erkekler aşırı özgüvenli hemcinslerini sevmezler.Hatta genel olarak o kişiler bir grup içine de dahil olamazlar. 2-3 kişilik bir arkadaş grubu olur olsa olsa.Benim gözlemim bu yönde en azından. Aşırı özgüvenli ve boş bir özgüven olduğunu sezersem sallanımıyorum.Dövme isteği değil de bu nasıl bi kafa deyip gıcık oluyorum belki de

Anlattığınız kişinin özgüven ile uzaktan yakından alakası yok.kendisi yalanı,sallamayı pek seviyor belli ki.bu tiplerden çok var.bütün kızlar peşinde ,çok seksli hayatı var,ah canım bir de aşık olmak istiyor ha.geçiniz efendim,yalan parayla değil ki,salla sallayabildiğin kadar.

buna çok benzer bi tipi dinlene dinlene dövmüşlüğüm var. normalde takılmam ama o gün sanırım canım sıkkındı. ayrıca özgüven böyle bişey değil.

bu özgüven değil, özgüven bu değil. bu bildiğin yavşaklık. hem yavşaklık hem mallık. dövmek istemeye bile tenezzül etmem, bir yerde denk gelsem amk yavşağı der geçerim.

ama sadece denk geldiğim değil de muhattap olmak zorunda olduğum biriyse (iş nedeniyle mesela) ve sadece sosyal medya paylaşımları değil gerçek hayatta hali tavrı da böyleyse (ki her tarafından yavşaklık ve mallık akıyordur zaten) evet ağzını burnunu kırasım gelir.

ahaha ciddiye bile almayıp gülüp geçerdim. ben de gerçekten sinir bozucu bir tip sandım. böyle uç tipler bence sadece komik.

Ben de sonrasında bayağı pişmanlık yaşıyorum. Bugün mesela yemeksepeti müşteri temsilcisine sinirlendiğim için biraz sert bir üslup kullandım. Sonra o kadar pişman oldum ki tekrar müşteri hizmetlerine bağlanıp, görüştüğüm arkadaşa özürlerimi iletmelerine dair istekte bulundum.

Bu çok normal. Değerlendirmemen anormal olurdu. Çoğu şu değerlendirmedigi için sana anormal gelebilir. Tabi en güzeli kendini kontrol etmek. İnsansın ya çok az idealize etme. humanum errora est yani

hayatımda hiç sinirlenip normalde yapmayacağım bir şey yapmadım ya da söylemedim galiba. dur bunu yazayım bir kenara, kendinizle ilgili sevdiğiniz bir özelliğiniz sorusuna yanıt olarak veririm. hehehe.

bir şeyi söylemeden önce sinirliyken dahi muhtemel sonuçlarını kafamdan hızlıca düşünürüm ben.

:)))) honkurdum
Gülücüğe odaklan.
Umarım. Karikatürü bilerek yazdın.

Anlam çıkarma ama, belli olmaz. Eski tutumunu bilmiyoruz

Ayy siz ne diyosunuz ya ben bu smileları gayet öylesine altında hiç bir mana olmadan kullanıyorum. Hatta nötr olmam gereken birileri varsa bu yıldız gözlüyü filan atıyorum. Aman allahım adamlar ne düşünüyor kimbilir hakkımda.

Mutluluktan gözleri parlayarak gülmüş. Seviyor bence.

'a1000 yada ablan star bebeğim' demiş sana.

ben de şunu www.iemoji.com
ilk günden beri bir şeyi düşünüyormuşken kullanıyorum. meğer göz devirmeymiş. ne alaka abi insan kararsızken ya da düşünceliyken yukarıya bakar. sonra birisi niye öyle yaptın ne dedim ki deyince sorguladım o da "rolling eyes" deyince aydınlandım...

Sonra. Once fırçalarsan yemeğin tadı kaçar. Ayrıca yemekten sonra dişlerinin arasında yemek kalıntısı kalıyor. Ne anlamı kaldı?

Hem önce hem sonra.
Sabah oluşan ağız kokusundan midem bulanıyor

önce.

gece uyurken ağız içindeki dış mihraklar ortalığı karıştırıyor diye biliyorum ben. o nedenle sabah uyandıktan sonra ilk yemeği yemeden dişlerin fırçalanması tavsiye ediliyordu sanki. en azından ben kendi adıma böyle yapıyorum, gündüz ilk iş fırçalarım. genelde kahvaltı etmediğim için yemeğin tadını bozma durumu olmuyor.

yuzumu yikdaktan sonra ilk isim dis fircalamak

once, temiz agizla kahvalti yapmak cok guzel bir sey, gece boyunca insanin agziinda asiri bakteri olusumu oluyor, kahvaltidan sonra fircalarsan o pis tadi, kokuyu kahvaltiyla birlikte yemis oluyorsun.

bu soru çok soruldu. önce fırçalamazsam kahvaltı edemem. hem önce hem sonra. önce kısmı ise olmazsa olmazım.

Uyanınca ağzımı suyla çalkalıyorum. Kahvaltıdan sonra da mutlaka dişlerimi fırçalarım.

Diş ve ağız sağlığı için sonra fırçalamak önemli.

Kişinin kendi psikolojik sağlığı için de önce fırçalamak önemli. Tada,kokuya takanlar için.

İdeal fırçalama zamanına bakarken ağzınızda en az süreyle besin kalması önemlidir. O sebeple öğün sonrası fırçalamak önemlidir. Geceyse durum biraz farklı, kültürel alışkanlıklarımızdan ötürü akşam yemeğinden sonra da bir şeyler(meyve,çerez vb) tükettiğimiz için, yemek sonrası değil de uyku öncesi diş fırçalamak önemlidir.

Not. Diş hekimi.

Normalde once ve sonra fircalarim. Sabah fircaliyorum, kahvalti yapacaksam zaten ofiste yapiyorum, sonra yine fircaliyorum. Simdi evde oldugumdan sabah kahve vs ictikten sonra fircaliyorum.

hem önce hem sonra

biri bana kahvaltıdan önce diş fırçalamanın seksten sonra prezervatif takmaktan farkını açıklayabilir mi?

kahvaltıdan sonra fırçalamıyorsan diş fırçalamanın ne anlamı var ki zaten.

Yasak varken nasıl çıkacaksınız

Yürüyebilirsiniz.

Önce bi sinemaya ya da tiyatroya gidin.
Filmden sonra parklarda biraz yürüyüş yapın, insan içine karışın.
Sonra şık bir restorana gidip güzel bir yemek yiyin.
Ordan güzel bir alkollü mekana geçip kaliteli bir şarap için.
Şarap yerine sevdiğiniz birinin ya da grubun konserine de gidebilirsiniz.

Vay arkadaş...
Lan dünyada hayat durmuş adam sevgiliyle dışarı çıkıp ne yapabiliriz diyor.
Valla burnunuzun ucuna baka baka yürümekten başka bir şey yapamazsınız gibi görünüyor ama sen yine yukardakileri de bi düşün.

Dışarı çıkılmaz. Kapanın eve işte.