Kesinlikle. Gerçi o izni ben de alabilirim ama işin adını koymak da güzel olurdu.

şimdi kanun lafzını bilemeyeceğim ama bu tür kanunlarda genellikle bahsettiğiniz gibi kanunda açık açık yazmayan ama istenmeyen durumlar için her yöne çekilebilecek, içine ne istersen katılabilecek ucu açık ifadeler yer alır.

mesela "genel kabul görmüş" gibi bir ifade kullanılır. "mavi saç genel kabul görmüş bir saç rengi değildir" denilir, yönetmeliğe uydurulur.

Yönetmeliği hazırlayanların aklına yeşil saçlı birinin olavileceği gelmediğinden, genelde bu konular atlanmış oluyor. Çalıştığım yerinki öyle en azından. Resmi olarak saç rengi ile ilgili bir madde olmaması gerek.

Galiba mevzuat bu, saçla ilgili bir şey yok.
www.mevzuat.gov.tr

Yönetmelikte bir şey olmadığı için hukukiden çok mobbing tipi bir sorun olabilir.

"aşırılığa kaçmayacak şekilde sade bir kılık ve kıyafette olmaları"
kılık kıyafet yönetmeliği bunu içerir saçları mavi pembe yeşile boyamak da aşırılığa kaçmak olacağı için sorun teşkil eder.

saçını mora boyatan lise müdür yardımcısı bi' öğretmen vardı, müşterimizdi, sempatikti...

Sorun olur... Patlıcan moru çok dikkat çekmiyor. ama mavi pembe ve yeşil renkler sorun çıkarır. okul mdürü bir şey demese milli eğitim müdürü kaymakamı cıngar çıkarır...
biz bunlara yazılı olmayan kurallar diyoruz...

Var tabii, üniversitenin genel eğitim dili x olsa da ingilizce veriken dersler de oluyor, onları tercih edebilirsin.

Bazı üniversitelerde oluyor, bazılarında olmuyor. Gidebileceğiniz seçeneklerdeki okulları inceleyebilirsiniz. Yüksek lisansın İngilizce olma olasılığı daha yüksek, lisans dersleri için olasılık biraz daha düşüyor. Ayrıca Fransa ve İspanya'da bazı üniversiteler, ilgili dili bildiğine dair belge isteyebiliyorlar. Bazen bu belge o dönem giden kimseden çıkmıyor, puanı yüksek olan o ülkedeki okulu kazanıyor ve sonra dersler anlamadığı dilde olduğundan not ortalaması pike yapmış şekilde geri dönüyor. Bazen dersler olduğunda 30 ECTS dolmayabiliyor. O yüzden okulları yazmadan önce inceleyin.

1.öncelikle İngilizce bilmenize rağmen neden İngiltere'nin toefl istemesinin sorun olduğunu anlamadım.
2.Almanya'da İngilizce eğitim veren çeşitli okullar var, bu tip okulla anlaşması var mı okulunuzun diye bilgi vermiyorlar mı? erasmus'a gitmedim fakat bunun bir koordinatörü falan yok mu ya hu.

aynı durumu bende yaşadım ve ben sırf bu dil olayı yüzünden gidemedim benim kazandığım avusturyadaki leoben üniversitesinde eğitim dili almancaydı ve hangi derslerin ingilzce verildiğine dair herhangi bir bilgi verilmediği için gidemedim(yani okulu uzatmak yemedi).
bununla beraber polonya ve ispanyaya giden arkadaşlarımda eğitim dilinin ingilizce olmadığını hatta tek kelime ingilizce öğrenemeden geldiklerini söylediler(akademik ingilizce) yani giden ya lehçe öğrendi ya da ispanyolca. kimi giden öğrenemedi dili diye geri döndü aldığı hibeyi paşa paşa ödedi falan yani bunlar çok olan şeyler kimse söylemiyor ama dil olayı sıkıntıysa bence hiç bulaşma eğlenmek yerine zehir olmasın erasmus.
zaten erasmus ingiltere dışında gidildiği takdirde dil geliştirmek amacıyla katılacak bi program değil daha ziyade pratik üzerine faydası olur.
özetle şahsi tavsiyem bu konuyu detaylı irdelemeden gitme ya da fırsatın varsa ingiltereye git.
bu arada farklı ülkeler için kurs olacak falan diyorlar inanma bana dedikleri kursta 1 haftalıktı. yani 1 haftada birden ona kadar sayı saymak ve bir iki basit kelime dışında almanca bilmeyen şahsıma akademik düzeyde eğitim alacak kadar almanca öğreteceklerini iddia ettiler ama yemedi yine, belkide onlar beni fazla abarttı bilemiyorum neyse oku bunları da öyle karar ver.

İspanya için ayrıca bilgi vereyim. İspanya'da genel konuşulan dil Castellano'dur. (Bu bizim İspanyolca diye bildiğimiz dil) Bir de eyaletlerin kendi resmi dili vardır (Katalanca, Aragonez, Bask, Mayorkin, vb.) Bir ders oralılar için o eyaletin dilinde açılır; Erasmus ve başka ülke içi değişim programları ile gelenleerin Castellano bilmeleri beklenir. Yani, aynı ders iki dilde açık. Biri eyalet dili, diğeri Castellano. Sen "turistler ne yapacak" dersen şaşıra şaşıra "Nasıl yani, turistler Castellano bilmiyorlar mı" derler. Çünkü buranın en büyük göçü Latin Amerika'dandır. Zaten İngilizce derse kökünden karşılar, bazı büyük üniversitelerdeki yüksek lisans programları dışında İngilizce yoktur. Okuldaki öğrencilerin de çoğu en son lisede İngilizce görmüştür, birkaç eyalette ikinci dil olarak Fransızca yaygındır. Öğrenciler falan da kendi hobileri değilse, akademik kasmayacaklarsa, ESN veya parti insanı değilse İngilizceye hiç bulaşmaz. İngilizce bilen insan Madrid ve Barcelona dışında zor bulunur.

put up ile söylemeye çalıştığın şey nedir?

misafir etmek

"put up with" birine veya bir şeye katlanmak gemek. Sadece "put up for" ...e çıkarmak demek. Örneğin, put up for sale, satılığa çıkarmak. Misafir ağırlamak için genellikle host kullanılıyor, özellikle yatılı iseler. "I can host you and your family in my house with pleasure" denebilir. Bu da pek harika değil ama idare eder bir cümle, zaten host ile aslında evinde olduğu belirtiliyor. "I can host you and your family with pleasure" olabilir, "I could gladly host you and your family" denebilir. "I would gladly be your host" denebilir.

hanimiş "x"
x=aile bireyleri(abi abla hala dayı),eşya

"z"'yi de mi bilirmiş/yaparmış

Atta gitmek
Bıcı bıcı yapmak türü şeyler mi?

uf olmak, cıs. bir de şunun busu derken gereksiz uzatmalar, kitabısı, kalemisi gibi.

img.karikaturturk.net :)

Ben de bir A04 görmedim hiç. Ben Selçuk Demirel'inkini aldım, ama o A02 ile aynı, zaten A02'ye çizdiklerinden oluşturulmuş.

Metis'i aradım; A04 Selçuk Demirel dediler.

asansor muzigi ariyorsan lounge muziklere bak www.luxuryloungefm.com

" insanı sebepsiz bir neşeye sürükleyen şarkı listeleri bulabileceğimiz linkler arıyoruz."

shantel- manolis o hasiklis
- dunarea
- good night amanes

Cafelerde dinleyip shazam ile bulduğum bilcümle şarkıları yazdım. Aralarında hareketliler de var, sonradan açılanlar da, biraz durgunca gibi olabilenler de.
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com

SANA KAFKASLARDAN, ELBRUS DAĞININ ETEKLERİNDE YAŞAYAN BİR KAVMİ HER DEFASINDA ŞAHA KALDIRAN EZGİLERİ PAYLAŞIYORUM

www.youtube.com

www.youtube.com

aradığının yukardakiler değil galiba


ama bunları beğenebilirsin


o zaman al sana

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com


www.youtube.com

www.youtube.com


www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com sanki aradığın bu gibi

www.youtube.com

www.youtube.com bu ensevdiğim parçadır hayatımdaki başarılarımı bu şarkı ile dans ederek kutlarım


www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com bunuda seversin

www.youtube.com türk malı

www.youtube.com

19.yy

77'de doğsam yeterdi.

buzul çağı, ne güzel her şey buz; sabah saat kurma derdi yok :)

18. yy

1930lara dogru (modernizm dunyayi kasip kavururken)
fransa, moskova ya da almanya'da

60'lar ya da ortaçağ'da ingiltere dolaylarında yaşamak güzel olurdu gibi.

ilk çağ. croods misali yaşasak fena mı olurdu.

19. yüzyıl sonu-20. yüzyılın başlangıcı bir yerlerde.

ilk çağ.

60'lar

18 yy. :) O yoksa 19. yy. da olur.

2013 taksim...

1890

1950'ler Amerika ya da Avrupa

Ruhum kesinlikle 60'larda yaşamaya devam ediyor. 60'lar.

şimdi babanemler zamanında yaşasam, paranın bir değeri varmış bak o güzel ama 10 yıl bir bakışma uğruna beklerlermiş. bana icraat lazım, bu olmaz. babamlar zamanında yaşasam bak kesin anarşik olurdum. hastalıktan değil de bir amaç uğruna ölürdüm, bu güzel. ama o dansları yok mu o dansları... bu da olmadı. gelecekten hiçbir beklentim yok zaten, dünya gittikçe çekilmez bir hal alıyor. o yüzden oyumu yine 90lardan yana kullanıyorum.

tüm zamanlar

(bkz: the man from earth)

Dünya tamamen yok olmadan önceki son 100 yılda. En son teknolojiyi vs görüp gitmek isterdim.

osmanlinin yukselis devri. fatih, yavuz, suleyman zamanlari. bunlar olmuyorsa 2.abdulhamit zamani

özel mulkiyetin olmadığı herhangi bir çağda.

ben roma imparatorluğu'na falan bayılıyorum ya. tabii ki benimkisi daha çok kafamda kurduğum fantezi bir zaman, eminim o zamanlar benim kafamda kurduğum gibi değildir ve çok daha zorludur ama o spartacus'ün olduğu dönem roma'da olmak isterdim.

çok sevimli geliyor. bir de dostoyevski'nin romanlarının geçtiği zamanlarda rusya'da olmak isterdim. fantezi ürünü hep.

son olarak, dünyanın sonuna yakın zamanları görmek isterdim. bana kalırsa dünya hem inanılmaz değişiyor, hem de aynı kalıyor. 500 sene sonraki ahlak anlayışları, inançlar, yaşam tarzları nasıl olur, çok merak ediyorum.

-13.yy Japonya
-18.yy Britanya
-19.yy ABD

bir de İkinci Dünya Savaşı'ndan Berlin Duvarı'nın yıkılışına kadarki sürede Rusya.

1700'lerde ama fransa'da ;)

antik yunan yada viking

Taş devri insanlığın ilk ortaya çıktığı zamanları görmek isterdim yaklaşık 200 bin yıl öncesi.

1650 guam adası

Antibiyotiksiz, penisilinsiz çağ olmaz olsun. Buralar da biraz fazla hormonlu ama Internet güzel. Bilemedim.
Ama herhangi bir dönem seç ve ilaç, yiyecek önemli değil, her şekilde 80 yıl yaşanacak; o zaman 100 yıl sonra. Merak ediyorum ne olacak.
@hayirsiz Tekillik gerçekten fevkalade bir seçim, tebrik ederim buradan.

rönesansla sanayi devrimi arasında herhangi bi zamanda, avrupa'da

Varsa bir son, mimkinse bi bakip donsem kafi.

ben memnunum valla zamanımdan, güzel zamanlarda yaşıyorum bence.

lacan var benim bildiğim. Siyaset felsefesiyle daha bağlantılı.

William James olabilir.

erich fromm, erik erikson.

Alfred Adler
Karen Horney
Carl Rogers
Allport
Cattell
Bandura

edit: erich fromm nedir lan, ahsdfghjkl

winnicott
melanie klein
anna freud

www.youtube.com

www.youtube.com

çok teşekkür ederim ya reklamdan hatırlıyorum ama bu orjinali süper bir şeymiş ya! süpersiniz hoçamlar

7.30-8 arası

6

işim yoksa öğlen 1-2 gibi. ama sabah 8'e kadar ayakta olduğum için gün bitmek bilmiyor süper bir olay.

her ne şekilde olursa olsun günlerce uyumasam bile her sabah 6 da uyanıyorum, biyolojik saatimin ağzına sıçılmasından ötürü.

köylü gibi 6'da.

bugün için 16.00

7 buçukta odamın kapısını açar, pardeyi açar hava güzelse camı açar, yüz bulursa yorganımı açar :))

8de

"baban gitti, ben kahvaltı yapmadım, çok açım hadi kalk yüzünü yıka, koyuyorum çayını" diyen anne şefkatiyle.

hiç bi bırakıym yatsın, belki geç yattı bari 9 da çağırıyım hiiiçç.

7.20 ile 7.45 arası

5.30'da. hatta haydi iyi geceler aq.

12-13 arası

liseden beri 06.00'da. haftasonları bazen bir iki saat daha geç kalkıyorum.

Bir suredir uyumuyorum o yüzden uyanmıyorum da. Ama onun dışında normal bir zamanda 7 gibi.

8 - 8.30

6:15,
Hiç şaşmaz, olur da şaşarsa gün boyu başağrısı.

15:00

cevaplara bakınca, neden 7 senedir üniversitede olduğumu anladım.

6:10.
Aynen geç kalkarsam deli başağrısı.

07:00

7:35 + 1 snooze = 7:44

Is gunleri 8, tatil gunleri 9.

7.45-8.30 arası

İşe giderken 6.30 , haftasonları 9.30-10

genelde 7-8 arası.

8-8.15

6:30 da gozumu aciom uyuyabiliosam uyurum uyuyamazsam uyuyamam. Okul mahvetti. :( gece 2 de yatiyorm.

haftaiçi alarm 8'e kurulu. 8'de kalkmaya çalışıyorum ama genelde 8:30'u buluyor.

haftasonu istediğim saatte. 10-12 arası oluyor genelde.

haftaiçi ders saatlerine göre değişmekle beraber en erken 06,00 en geç 09,00.

Haftasonu işim yoksa ki genelde olmaz, bir yerlere kahvaltıya gitme planlaması falan da olmamışsa 14,00'dan önce uyanmam. Geçen cumartesi gecesi 4'te yatıp pazar akşam 19,30'da uyanmıştım. meğerse hasta olmuşum uyurken ateşim falan çıkmış uyanınca fark ettim tabi.

hafta içi 9.30
haftasonu 10.30

Okul zamanı 6.30-7.00, tatilde 12-13.

Tablo bölümlerden bağımsız ilerler bence.

Tablo 1 - Tablo 2 - Tablo 3 gibi..

Hangi bölüme aitse o bölümün numarasını alır. Yeni tez yazdım. Atıyorum 2. bölüme ait bir tablo 2.1den başlar 2.2 2.3 diye gider.

su ustunde yasayan balik +1

aşık olduğum işi yapıyorum.

keyif aldığım ve liseden (hatta belki ortaokul) beri yapmak istediğim işi yapıyorum. şimdi de üniversitedeyim gerçi çok zaman geçmiş sayılmaz.

uluslararası yabancı ve kurumsal bir şirkette çalışmak isterdim. kesinlikle özel sektör çünkü insanı canlı tutuyor. şu yaşadığım stresi yaşamamak için üstlerimin olmasını isterdim. patronsuz iş istiyorum. :)

Evet, çoğu insanın sıkıcı bulduğu finans sektöründe çok zevkli işler yapıyorum. sıkılmadan zevkle çalıştığım için başarılı oluyorum ve karşılığını da güzelce alıyorum.

Çok sevdigim işi yapıyorum. Hatta, şu an işlerini sevenler olarak, işimiz adına eylem yapıyoruz. Eylem ortamından sıkıldım, buralara takılayım dedim.

çocukken hayalini kurduğum işi yapma yolunda ilerliyorum.

öyle bir zevkle iş yapıyorum ki zevkten çıldırmak üzereyim. ay dur biraz daha yapayım.

hayır.
tiksinerek çalışıyorum.
mühendisim. ben tamamen sağ beyin ağırlıklı biriyim. teknik bir alanda çalıştığım için mutsuzum.

hayalim olan uçak mühendisiyim. ama 2 yıldır sporun sosyal medya ayağında çalışıyorum. etrafım radyo televizyoncu ve iletişimci kaynıyor. mutsuz değilim. ama ilk fırsatımda hayalime geri döneceğim.
ev arkadaşım makine mühendisi, kendisi şu anda akbank hazinede trader. istediği buydu.
sevdiğin işin branşının dışında olması yapmana engel değil.
fazla mesai, haftasonu çalışmak insana batmıyor sevdiği işi yapınca.

sağol, var ol hocam da, ben diyom mala annatır kimin, sen diyon indis, ''yannış''!

nası olcek bu iş?

alakasız sayfalara numara getirecaasem, gider öte yandan gopyalarım! niye uğraşıyım bunnarnan? hemen gızma! malız bildiğin!

Örneksiz de olmaz ki şimdi bu meret.
Şöyle bir örnek olsun elimizde.

Sıra Ad Soyad Yaş Telefon
1 Mahmut Örnek 74 5555555

buna benzer bir liste olsun elimizde. Diyelim ki, başka bir yerdeyiz (U9 hücresi olsun). Bu hücrede bir rakam var ve biz onun yanındaki hücreye (U10), ilk hücrenin içinde (U9) hangi rakam varsa o insanın telefon numarasını yazdırmak istiyoruz. Ama U9'daki değer de belki sonradan değişecek; hareketli kıprak kıprak bir değer oradaki. O yüzden, o dinamik kendini içindeki rakama göre güncellesin diye Vlookup kullanıyoruz (Bir kullanımı bu), copy-paste yapmıyoruz ki statik kalmasın. U10 değerini U9'un içindeki değere göre ayarlasın istiyoruz.
Diyelim ki U9'un içinde 6 yazıyor olsun. Yani biz U10'a 6. kişinin telefon numarasını yazdırmak isteyelim. Bunun için "=VLOOKUP(" ile başlıyoruz, ilk yazacağımız şey aradığımız değer. Yani biz U9'un içindeki 6 değerini arıyoruz, aradığımız şey U9 hücresinin içindeki şey. Dolayısıyla, "=VLOOKUP(U9" ile devam ediyoruz.
İkinci yazacağımız şey ise buu aradığımız şeyi hangi aralıkta aradığımız. Örneğin Sıra No'lar A2:A100 arasında olsun (99 kişi ve dolayısıyla 99 numara var). Aradığımız aralığı ise, "=VLOOKUP(U9,A2:A100" şeklinde yazıyoruz.
Üçüncü alacağımız değer indeks değeri. Biz tablodan 6. kişinin telefon numarasını alıp U10'a yazdırmak istiyoruz. Bu durumda, yukarıdaki tablonun kaçıncı sütununda telefon var? 5. sütunda. Dolaysıyla yazdırmak istediğimiz şeyin indeksini üçüncü olarak vlookup'a veriyoruz. "=VLOOKUP(U9,A2:A100,5"
En son yazdıracağımız şey de Exact match olup olmayacağı. Tam bir eşleşme değeri arıyorsak FALSE, yaklaşık bir eşleşme değeri arıyorsak TRUE olmalı. 6 gibi bir rakam için çok şey ifade etmez ama text'lerde syntax hataları olabileceğinden bu kullanılıyor. Biz bunu exact match için aldık.
FOrmül şu hale geldi: =VLOOKUP(U9, A2:A100, 5, FALSE)
Dolayısıyla bu formül U9 hücresinde ne yazıyorsa, onu exact olarak A2 ve A100 aralığında bulacak ve oradan 4 sütun sayıp 5. sütundaki değer neyse verecek.

Bu durumda ben artık istediğim gibi U9'un içiyle pynayabilirim. Onu 50 de yaparım 5 de. Kaç yazarsam VLOOKUP bana o istediğimi getirecek.

Bunu biz kuralarda çok kullanıyoruz. Örneğin eşya piyangosundasın. 100 kişi var, hepsinin bir numarası ve adı soyadı var. Ben bir rastgele sayı atıyorum ve o sayıdaki kişinin adını soyadını getir diyebiliyorum. Sonra o kişi bir daha hediye kazanamıyor, başka bir rassal sayı atıyorum, o sayı kimse onun adını soyadını buluyorum.

aychovsky: Uuuuvvv beybi!!! hangi ara attırdın bunnarı? gözüm bozardı valla!!!

çalışacam, söz!!!

mercilerden 3 bouquettes!!!

Dinamik veya büyük boyutlu bir problem yoksa Vlookup kullanmanın çok bir getirisi yok. Kullanmak için ideal şartlar bunlar. Örneğin, biz vlookup ile her sınavda rassal oturma planı hazırlıyoruz. Her sınavda herkes değişik yerlere otursun diye.

İyi çalışmalar

Başka insanlar gelip geçti ama o 1 değişmedi.

İnsan yaşamı boyunca bir kişiyi sever; Önceki ve sonrakiler birer arayış, kaçış yada aldanıştır.
- Goethe

1

beni ondan çok daha fazla seven, çok daha fazla değer veren kızlarda çıktı ama nopsi deyzi, olmuyor azizim

getirin rakıları

"The one"a inanmıyorum. Sayı sınırı olduğunu sanmıyorum.

ben de sayı sınırı olduğuna inanmıyorum.

insanın her yaşta aşkı algılayışı değişiyor.
dolayısıyla elbette mümkün 2. ya da 3. kez aşık olabilmek.

bir de, her şeyin ilkinin özel ve tek olduğuna inanmam.
benim hayatımda öyle olmadı mesela.

bazı şeyleri biliyorken, tecrübeliyken daha iyi/kaliteli/dolu dolu yaşıyor insan.

valla yaş da genç ya daha o yüzden 1 kere aşık oldum ben. İlişki dersen geneli boş ufak bi kısmı pompa.

1.

Ama geçen sene 22 aralık günü reddedildim. Hala aklımda, hala gitmiyor.

1 seneden çok geçmiş üstünden, ama unutamıyorum. Deli gibi sevmiştim, ama olmadı işte. olmayınca olmuyor. hala da kimse yok hayatımda.

1. insan bi insanı sever ama ayrıldığında çok koymaz.
2. bi insana da çok alışır, ayrıldığında nereye baksa onunla yaşadığı anıları görür.

bu kadar basite indirgiyorum ben bu durumu. eğer son ilişkisini unutabilmişse kolayca, pek tabii 2. defa aşık olabilir. ama millet tersine, unutmak için yeni ilişkiye başlıyor. kendilerini kandıradursunlar.

ilk olan ikincisi gelene kadar özeldir. bu soruya ilki özeldir diye cevap verenler henüz 2. aşklarını bulamamışlardır. bulduklarında pekala ilk aşklarını unutacaklardır. hatta bu durumdan memnuniyet bile duyabilirler. eyyorlamam bu kadar.

antik.eksisozluk.com

ikinci kez aşık olmak mümkün.

galiba 3. biri ortaokul biri lise. biri de üniversite. yüksek lisansa göz diktim şimdi de. kısfmet.

2 kez aşık oldum. herşeyin ilki özeldir, tektir kafası yok. onun bir tip obsesyon olduğunu düşünüyorum.

Aşık oluyorum, midede kelebekler uzun eşek oynuyor. E bu aşksa bi önceki değilmiş diyorum. Gün geliyor ayrılıyorum ve bi zaman sonra başkasına aşık oluyorum. Bu seferki öncekinden de şahane. O zaman önceki de aşk değilmiş diyorum. Ama neticede hepsi aşk.

Aşkın ne olduğunu tanımlamakla ilgili bu şey en başta. Eğer hormonlarınızın sizi kıpraştırmasına, abuk subuk deli işler yapma dürtüleriniz olmasına, aklınızın sürekli bi insanda olmasına, o insan "ne dedi, ne yaptı, niye öyle yaptı, ben ne yapsaydım keşke" kısmına "aşk" diyorsanız; insan binlerce kez aşık olabilir diyorum. Ama yukarıda saydığım süreçlerin sonrasında, karşınızda size en başta bunları hissettiren insanla hiç kavuşamazsanız, bunun adına da daha büyük aşk dersiniz (ama bu fake bir aşk hissidir maalesef, yenilginin verdiği hezimet hissiyle ve hırsla karıştırılır). İkinci ihtimal, size bunları hissettiren insanla buluşur, görüşür, mümkünse bi süre seks yapabilirseniz büyük ihtimalle bir iki ay içinde o aşırı istekli, histerik ve heyecanlı haliniz sönecektir. Bu durumda insanlar "aşk bitti" diye düşünürken; ben "o aşk değildi" diye düşünüyorum.

İkinci ihtimal de hormonlarınızın tek başına ana rolü oynamadığı, aynı zamanda aklınızın ve ruhunuzun da işin içinde ve bu işten memnun olduğu bir "aşk" ihtimali. Bunu bulmanın gerçekten zor olduğunu düşünüyorum. Bu durumda bi insanla üç beş kez yattıktan sonra isteğiniz düşüş göstermez, aksine 10uncu defada 20nci defada hala daha büyük bir arzuyla istemeye devam edersiniz. Yataktaki işiniz bittikten sonra dokunmaya devam etmek istersiniz, kalkıp gitmek değil. Hem mantık, hem tutku, hem ruh, hepsi bir aradadır. Ve karşınızdaki insanı tanıdıkça katlanırlar. İşte benim tanımımda aşk budur. Bunun için de bir sayı veremem ama genellikle hayatınızda hiç karşılaşmazsınız. Hayatınız, aşk sandığınız imitasyon şeylerin sizi yanıltmasıyla sürüp gider. Bir kere karşılaşırsanız çok şanslı, iki kere karşılaşırsanız dünyadaki en ballı insansınızdır.

1 kez

asik olmak tensel cekimle ilgili cok basit bir durum. yalniz, baglar derinlesirse o zaman vazgecmesi zorlasiyor. senin tekrar baglanabilme (anda yasiyor olman gerekiyor) kabiliyetlerine bagli olarak asik olmak defalarca mumkun. bunu kadinlarda orgazm'a benzetiyorum aslinda.

kadini taniyorsan ne yapman gerektigini bilirsin,
ayrica kadin da ozguvenli, tabularindan biraz siyrilmissa daha rahat orgazm olacaktir.

bu anlamda ask(bakin sevgi demiyorum) beyin orgazmi gibi.

benim gorusumde su anda degil de gecmiste yasayanlar, unutamayanlar cesitli savunma mekanizmalariyla asklarina ket vuruyorlar hepsi bu.

karşı taraftan ne beklediğine göre değişebiliyor bu durum. aşk olarak adlandırılan şey çok saf, çok temiz bi duygu. o da yalnızca lise dönemlerinde oluyor sanırım. çünkü o anki düşüncen sadece onunla mutlu olmak vs oluyor. yaş ilerledikçe, seneler geçtikçe bazı şeyleri görüyosun. aşk kalmıyor o yüzden. sadece iyi anlaştığın, güzel vakit geçirdiğin birine karşı duyduğun beğeni veya hoşlantı oluyor.

vay amk millete bak la herkes istediğini elde etmiş, aşık olmuş ayrılmış, sonra baskasına asık olmus ve onla olmaya baslamıs. aşık oldum ama hep uzakta, skor 0, size soruyorum hayat çok mü güzel lan?

0. kızlar selam.

1 kez.

1 kere sandığım ama saçmaladığımı analdığım, dolayısıyla ... 0 ...

1 kere.yaş 25.2. için umutluyum

İki kez aşık oldum. İlkler unutulmaz derler ya hani ikincisine aşık olduktan sonra gülüp geçiyorum bu lafa. Sadece ilkti o kadar.

1 kez oldum. Ondan sonra birileri ile denedim ama aklım hep onda kaldı böyle olunca da bir süre sonra o insanlara zarar vermiş oldum. Artık kimseyle denemiyorum o yüzden belki de o 2. kişi karşımıza çıkacak bir gün ve 2. kez aşık olunuyor mu o zaman göreceğiz ama her şeyin ilkinin özel olduğuna inanıyorum ben de. Yani yeniden sever insan ama o ilk aşkta yaşanan duygular hep kalır akılda diye düşünüyorum

bin

oha, ne çok bir varmış?!

benim de bir. umarım ikinci olur diye umuyorum. yoksa yalnızlık zor ya.

1

bi kere de hoşlanmanın azıcık ilerisi oldu.

1.5 yani

"3" eee yaş 33 olsun o kadar di mi :)

hayattan soğuttunuz duyuru ahalisi. bize bir daha aşk yalan o zaman :)

2010 dan bu yana 2 kez. Şu anda da karşımdaki biraz bana göre şekil alsa oldum olacam ama maalesef.

naftalin

naftalinin kokusu daha iğrenç bence. güzel bir şey koksun istiyorum.

home sweet home tarzı mağazalarda lavanta kokuları satılıyor. bir tane alsanız yeter, 3-5 tl bişey zaten.

sabunlar koy araya güzel kokulu. anne taktiği.

sabun

koku keseleri

Ben şu aloe vera sabunlarından kullanıyorum, memnunum.
www.horizonmum.com
Bir pazarda küçük kesecikler içinde küp küp aloe vera sabunu almıştım dolaba koymalık, temizleyici bir kokusu var.

lavanta keseleri

annem lavanta koyar.
kokulu pamuk kozaları da oluyor onlar da kullanılabilir.

bitmiş parfum şişelerinin kapaklarını aç ve dolaba koy.süper cozumdur.

bitmiş parfüm niye koku versin ki ?

bitmiş parfüm değil de artık sık kullanmadığın parfümlerden birkaç fıs sıkabilirsin, parfüm aynı zamanda odalar için de kullanışlı olabiliyor.

Ne açıdan uyumsuzluk? Ona göre söylenebilecek şey çok değişebilir?

mesala

Çalıştığınız kurum ile kültürel farklılıklara sahipsiniz. Bu durum uyumsuzluk oluşturuyor mu?

buradaki kullanımıyla

Does it cause "any" disharmony kulağa daha iyi geliyor sanki.

You have a different culture from the firm you work for. Does this create any challenges?
diyebilirsiniz. disharmony biraz garip bir laf. Onun yerine conflict veya friction kullanabilirsiniz. "any conflicts", "any friction".

Edit: Daha güzeli "discordance".

"do the cultural differences cause a lack of harmony?"

valla ben buna işkembe diye cevap vereceğim. Daha da asla yemem.

kılıç balığı, solucan(çocukluk aklı) aklıma başka gelmiyor ne yazıkki.
bir de zamanında komşumuz serçe vurmuştu onu yemiştim güzel değil.

edit: ben de kımız içtim :D

at eti ve yılan eti yedim. kımız içtim.

martı döner

kanguru eti. aynı restoranda timsah da vardı, kararsız kalıp kanguruyu seçmiştim...

çok yemek seçerim o yüzden pek ekstrem şeyler yemedim ama bana göre en extreme şey tavuk yüreği. (o da daha çocukken dedem yedirmişti, cüneyt arkın gibi cesur, yürekli olursun diye kandırmıştı rahmetli gjklasd)

(bkz: mavi yengeç)

ben değil de, bir arkadaş:

www.youtube.com

dikkat: görüntüler mide kaldırıcıdır.

köpek ve balon balığı sanırım

yengeç ve kelle paça..

davşan

Kirpi

old.jagareforbundet.se şu heyvanın etini yemişliğim var

Çocukluğumda yerden bulduğum sakızı çiğnamıştım.

tavşan, at, geyik, mavi yengeç, adını bilmediğim renkli tropik balık ve midyeler.
Hiçbiri ekstrem değil gerçi.

ben için en ilerisi ahtapot salatası oldu :)

cam bardak

mermer

Boga kuyrugu.

inek dili

yani şunlar yanında ekstremliği kalmadı ama, ıspanaklı pasta yemiştim. böyle bildiğin ıspanaklı yani. dünyanın en saçma yiyeceği ama, onun dışında bir ekstremliği yok.

Peçete, kibrit çöpü ve gül. Peçete ve kibrit çöpü için çocukken yarışma bile yapmıştık, niye olduğunu da hatırlamıyorum. Gül de Demet'in Kınalı Bebek klibinden kalan bir şey.

kurbaga bacagi ve salyangoz. bir de devekusu etinin tadina baktim.

ayrıca haftaya geyik sucuklu kurufasulye yapıcam mesela, sayılır mı? :)

salyangoz haşlaması

midye lan. cidden yediğim en acayip şey oydu.

güvercin, sığırcık da yedim, pek extrem sayılmaz bunlar ama olsun.

bana sizin yediklerinize bakınca ancak bok yedim demek düşer.

deniz kestanesi

salyangoz ve ekstrem sayılırs eğer bıldırcın.

at ve eşek sucuğu (italyada bilerek satılıyor)
sülünes

koyun taşağı

dilli kaşarlı :(

cildiniz çok kuru olabilir. nemlendirici sürün, kese yapın.

bende de var o stresten falan dediler. ama cildim kuruyor baya hele de banyodan sonra sıcak su kurutuyor. nemlendirmeyi ihmal etme.

tüm vücudunu saran pamuklu bir kıyafet giy. üstüne de, altına da. pijama gibi. inan kaşıntın geçecek.

bölgesel bir kaşıntıysa ve kaşınan yerin bir süre sonra acımaya başlıyorsa acilen bir cildiye doktoruna başvurmalısın. zira zona, halk dilinde gece yanığı döküyor olabilirsin.

Stress, kuruluk, alerji olabilir. Çok uzun zamandır böyle ise cildiyeye yol görünmüş demektir.
Döküntü var mı hiç?

Yediğin bişeye alerjin olabilir besin alerjisi testleri var

Yeni çıktı son bi kaç gündür, bölgesel değil bütün vücudumda oluyor, pijamayı değiştirdim, kanepede uyudum ama hala var kaşıntı. Doktora gitmem gerekli mi?

@ütopya bi hafta önce yurtdışından geldim, 4 ay kadar yurtdışındaydım, kötü beslendim orda açıkçası ondan olabilir mi?
@aychovsky 2-3 gündür var kaşıntı, döküntü şimdilik yok
@kirazıseviyorum bu aralar stresli falan da değilim, okul yok bişe yok anlamadım ki

@living

dönemsel olarak cildin kurumuş olabilir. suyun bile sebep olduğunu söylüyorlar. çok sıcak suyla yıkanma ılık-soğuk arası tut. çok basınçlı suyu bastırma vücuduna. banyodan sonra nemlendirici sür.

ya illaki odur demiyorum ama kaşınan bölgeye çok dikkat et.. mantar falan bir yerden bulaştıysa tedavi etmek çok zor oluyor.. onun dışında alerji, piskolojik olabilir...

Muhtemelen basit bir şeydir ama birkaç gün daha geçmezse doktora gidin. Kuruluktansa lipid verirler, alerjidense alerji ilacı verirler. Hiçbir fiziksel tetikleyici bulunamazsa psikolojik olduğunu anlarsınız ama sadece gece belli saatlerde kaşındığınız için psikolojik olmayabileceğine inanıyorum. Tabii, kesin bilgi doktorda; bende değil.

Bende de ciddi kaşıntılar oluyor benimkinin sebebi sütte bulunan laktoz alerjisi yani faydalı besinlere bile alerji olabiliyor

yanındayken sürekli gülüyorsa hoşlanıyordur.

konuşurken saçını bukle yapar böyle işaret parmağıyla. bazen sakız çiğniyosa, sakızı da bukle bukle yapmaya çalışır parmağıyla yine.

çok klişe ama çok doğru, sürekli gözlerine bakıyorsa olmuştur

fiziksel temas çok bariz işareti aynen, küçük adımları görmek önemli karşıdan, konuşmaya hevesli olabilir, planlar işine girilebilinir. çok bariz yavşanırsa her türlü fark edilir zaten.

senden hoşlanıyorum diyebilen düz bir insanım.

çok utangaç bi kadınsa sanki o adamdan tiksiniyor gibi de davranabilir yani bu genellemelerle seni seven birini senden tiksiniyor sanabilirsin :) genellemeyeceksin karakterine göre az buçuk anlarsın.

Sürekli bir 32 diş gülüş veya gözden doğru patlamaya çalışan bir gülüş, kahkaha olmasa da ağzın kenarlarının dişlere yaklaşmış veya zor zaptediliyor hali. Flört kahkahası, kola dokunma denemeleri. "El-ayak nereye konur" konulu içsel fırtınalar. Saçı arkaya atma ya da parmakla kıvırma. Normalde düz olan ses tonunda çeşitli nağmelere doğru kayma. Yolda karşısına çıkma denemeleri. Şirin görünme çabası. Çok zorlaştırırsa miyavlamaya doğru gidiş. Beklenti: mutlu son. Daha da zorlarsa sinirden el-ayak titremesi ve diş bileme, hırlama ve tıslama. Daha da zorlarsa tırmalama, cırmalama. İstiklal Marşı. Kapanış.

hepsi yazılmış zaten.

-gözlerini ayırmadan bakarlar
-en dandik esprilerine bile gülerler
-saçlarıyla oynarlar
-dokunurlar, fiziksel temas kurarlar

aslinda kisiden kisiye degisir; ama kendi sacina dokunur (katiliyorum) , bacak bacak ustune atar, hoslandigi kisiye vucut olarak(!) dönük durur...

bir de karsidan gelirken seni gordugunde "abov ahan da mahmut geliyo" mimigini engelleyemezse, hobaa hayirli ugurlu olsundur kanaatimce.

bana duygularını açan ama sonra terkedip giden kızdan örnekler vererek açıklayayım.

yürürken koluma girmek ve bilimum zamanlarda dokunmak,
doğum günümde bana ne hediye alacaksın,
bana bişeyler ısmarlasana,
yarın annem/kardeşim/babam ameliyat olacak. beni arar mısın desteğine ihtiyacım var,
kıyafetim, saçım, ayakkabım vs. nasıl olmuş,
kız arkadaşınla aran kötüydü, noldu o durum?

bir de beni sürekli izliyormuş, ama ben hiç farketmiyordum. yukarıdaki davranışlarından da bir anlam çıkartmıyordum. çünkü erkek arkadaşı vardı. ama benden hoşlanıyormuş. demek ki her şartta ihtimal vermek gerekiyormuş.

ya ben kendi adıma çok utangaç, çekingen ve panik oluyorum, bazen de istemsizce çok sert davranabiliyorum, sonra da "neden böyle yaptım? nedeeeeen?!!?" diyorum. -aslında nedenini biliyorum, aşırı kontrollü bir insanım çünkü- ama bazen çok iğrenç esprilere güldüğüm de oluyor o kontrolü kaybedip. böyleyken böyle.

eğer hoşlanmıyorsam zaten anlar, direkt "qanqa nbr? XD " modunda takılan iğrenç bir insanım çünkü :(

ona 2 bira ısmarlar, ben solıımm

ben hiç bakamam mesela öylece gözüne.
samimi olmayıp da var olan hoşlantı için durum bu ama. yoksa gülmeler, ilgiyi belli etmeler, o konuşunca direkt ona odaklanma vs vs..

gözünü alamamak ve gülümsemek ilk aklıma gelenler.

bakışından ve gülüşünden anlaman lazim.
Bakışlar direk belli eder. Ha gözünü alamaz yada kacırır orasi belli olmaz kisiden kisiye gore degisir o.
Ama direk sana bakisindan ve guluslerden anlasilir. Net.

ona biraz iş at.
bak yavşa demiyorum ufak ufak iş at. eğer karşılık veriyorsa hafif bir yavşa falan. nerde durman gerektiğini, gerek vücut dili ve hareketleri, gerekse tavırlarıyla gösterir sanırım.

arkadan yaklaşıp parmak atar bazısı. işte onlardan kaçman lazım.

ekler!

çoğunluk ne alıyor? ortada tatlı çok ise şu küçük pizzalardan alınabilir, rağbet görür. Tuzlu çoksa ekler de iş görür.

poğaça alırsan karınlarını doyuyurlar, temel bi ihtiyaçları giderilir. "baban rahmet knk" derler.
ama ekler alırsan, bir şekilde karınların diğer şeylerle doyuruduktan sonra senin ekler'lere saldırırlar. poğaçalardan arta kalanlar olabilir ama eklerler elbet bitirilir. "çok gözöl olmoş lon" derler böyle ekler dolu ağızlarıyla. ekler al sen.

ekler tabii ki üstat, sorduğun kabahat.

ikisinden de azar azar?

ekler

ekler al.

ama millet kek pasta getirirse her sey tatli olur ki o zaman tuzlu bir seyler al. soyle ici peynir dolu tek atimlik mini pogacalardan olabilir.

geneli tuzlu da olsa tatlı da olsa ekler iş görür.

ekler tabii ki

ekler

Ekler.
Bulursanız şuradan;

merhaba.com.tr

Çilekli ve muzlusu 10 numero.

hhiçbiri.beyaz peynirli biberli sandviç

ekler

ekleeeeeer. canım çekti hayın..

kesinlikte değil. hatta itici.

hayır.. yok..

öyle bir şey yok.

tam tersi çok itici. özgüven her zaman iyidir. ama arkası dolu özgüven. içi boş bir ego değil. ikisi farklı şeyler.

bence çekici. ama böyle çok utangaç olmayacak tabi ki. hafif.

çok rahat erkek de çok affedersiniz yavşak gibi davranıyor ki o da itici. ama çok utangaç erkeğin karşısında da kadın kendini kaplan gibi hissedebiliyor sürekli hamle yapmak sürekli adım atmak tek taraflı kadını çok erkekleştiriyor ve yalnız hissettiriyor ilişkide.

utangaçlık çekici değildir
ağır, sessiz olmak çekicidir

Utangaclık çekici olsaydı...beni cekerken parcalardı kadınlar...

sümsük erkek seks ikonu mudur sorusunun cevabı.

Çok tatlı bence ya. Isırasım gelir benim.

utangac erkek cekici degil ama sevimli olabilir.

karakteristik'in dediği gibi, kendim de gerzek bir utangaç kız olduğum için, severim böyle gerzek utangaç beyleri. gerzeğim evet.

hayır tabi ki
benle iki laf edemeyen adamı ne yapayım ben
o kendi dünyasında mutlu olsun benden uzak olsun

hem var, hem yok.
utangaçlığın tarzına, aradaki kimyaya bağlı.

değildir. maalesef.
saçma sapan aşırı özgüven gibi aynen bu da uç nokta.

blatta hibernia demiş benden önce. utangaçlığın tarzına bağlı bu. bazı tipler var mesela herif boynu bükük yürüyor, birisi selam verse korkudan sıçrıyor, konuştuğu zaman sesini duymuyorsun. öylesi çekici gelmez. hatta arkadaş olarak sempatik bile gelmez sanırım.

utangaçlık çekici mi o da kadından kadına değişiyodur herhalde. utangaçlık ve özgüven aynı anda sahip olunabilen şeyler.

yok. hatta hiç hoş gelmiyor.

utangac erkegin kisaca erkeksi enerjisi ortaya cikmiyor demektir. tuborg yesilinin dedigi gibi arkasi dolu bir ozguvene, bunun icin de once ici dolu bir hayata ihtiyaci var, kadinlari 3. plana koysun, kendini 1. plana koysun.

spor, beslenme vs. fiziksel olarak gelissin,
uygun kitaplari okuyarak da zihinsel gelisimini surdursun.
gercek hobileri olsun.

sonra kadinlar gelirse gelir, gelmezse umursamasin.

bu yuzeysel olarak bahsettigim seylerden yola cikarak hayatini duzenleyen her erkegin bir sekilde kizlarla arasi iyi.

ayrica utanacak bir sey yok. belli realiteyi kabullenip, tabularini yikmali.

olm şunu anlayın artık. kurufasulyesine limon döken, kumpirin yanında ekmek yiyen, pizzaya ketçap mayonez sıkan insanlar var. bunlar bazı şehirlerde kalabalık yaşıyorken bazı şehirlerde bu hareketlerde kabul göremeyebiliyorlar.
demem o ki; herşeyin çekiciliği herşeyin alıcısı var. herşey algılayan kişinin beyni ile ilgili.
insanlar çeşit çeşit. araban, paran olur çok çekici gelirsin. bunların hiçbiri yoktur başka birşeyin vardır, çekici gelirsin(para biraz ekstrem örnek oldu ama)
hayatta herşey kararınca çok güzel, emin ol utangaç olmak bile bazen güzel olabilir. erkeklerin bir özelliğini çekici bulup seni beğenen kızı siktir et panpa. sen olduğun gibi tak beklentilerin ne olduğu daha önemli, kafanı ona yor. bir sürü çekici özelliğin olabilir insanları mutlu etmediğin sürece hepsi ufak ayrıntılar olarak kalıcaktır.

yalan ya bi boka yaramıyor.

''bence çekici'' diyen kız hafif topludur. ona göre.

değildir. çekici olsaydı sap kalmazdım :D

filmlerde, kitaplarda falan çekici gelir anca. çünkü o adamların kendine has bir iç dünyası anlatılıp durulur. utangaç gelen adamın iç dünyasına girersiniz ve bu da genelde karmaşık, derindir. anlatılan şey odur çünkü. gerçek hayatta ise pek öyle olmayabilir. yalnızlık gibi bu da, sanat işlerinde güzel sadece.

Piç bir erkek tarafından aldatıldıkları/terkedildikleri vs. bir durumdan sonra kızlar bu şekil triplere girebiliyor ama tabii ki yalan.

chopin raindrop prelude
www.youtube.com

beethoven pathetique sonata
www.youtube.com

gnossienne 1
www.youtube.com

chopin ballade no. 1

www.youtube.com

www.youtube.com

janacek- idyll for string, adagio

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

Marin marais e bir bakin bakalim.

Bach - Air
www.youtube.com

www.youtube.com

birkaç kere ekersen vazgeçer.

hocam sakın yannış annama da, ben iş çevresiynen iş dışı çevresini pek birbirine garıştırmıyom

de,

o annar!

kandil tebrik mesajı sakıncalı bir işaret. sallama bence.

her aradığında bahane üret. hatta detay verme, ya biraz işim var, müsait değilim aslında, başka zaman bakarız falan diyerek ek. o zaten vazgeçer.

Bir iki cevap vermeyim reddedersen olayı anlar. Zorlamaz pek.

kandil işi fena bu seni yakında şuradaki camii de cumaya gidek diye çağırır bak demedi deme

önce bi arasın bakalım ondan sonra düşünürsün.

ne biliyosun şöyle demediğini arkadaşlarına "... şu şu şirkette bi kız var mecburen konuşuyorum iş için aramak zorunda kalıyorum. gelmiş burnumun dibine taşınmış beni mi takip ediyor arkadaş. arada takılırız diye geçiştirdim."

@kakao ben de erkeğim...

bahane beyan etmeyin, bikaç kere ekerseniz uzaklaşır diye bişiy yok. üslubu adama göre ayarlamak kaydıyla, net ve açık iş dışında muhabbet tercih etmediğinizi belli edin. yoksa habire bahane/mazeret üretmek gerekir, buna da gerek yok.

f7 bas. caret browsing açılmış olabilir.

Teşekkür ama geçmedi. Hoplayıpduru hala.

öncelikle:
addons.mozilla.org

kurduktan sonra yeniden başlatması lazım firefox'u, ama hatırladığım kadarıyla aynı tabları tekrar açıyordu yeniden açıldığında. ordan bir session'u kaydedip sağlama alınız. (aynı tabları tekrar açtığından %100 emin olamadım henüz)

sonrası, mouseun bilgisayara girdiği usb kısmını bızıklamak, kabloyu çıkarıp, takmak, mouseun altında ışıklı deliğin içinde toz, kıl parçası var mı araştırmak, kulak çubuğu ya da bir peçetenin ucunu burmak vasıtasıyla oraya dalıdırıp çıkarmak olabilir...

evet yanlış okumuşum caret değilmiş. sayfaları yer imlerine atıp kapatıp aç istersen. sadece firefox'da mı yanıp sönüyo yoksa tümden mi onu anlamadım. tümden öyleyse mouse lazerin oraya toz pislik falan vardır ondan saçmalıyor olabilir.

Mouse girişi ve donanımda bir sorun olduğunu sanmıyorum, çünkü sadece Firefox'ta kıpraşıyor. Excel, vb açık, onlarda bir şey yok. Hatta arada Excel'e geçip kafa dinlemeye başladım ama session manager her zaman gerek. Şimdi olmasa sonra gerek.

Çirkin bir yöntem ama task managerdan force kill ederseniz firefox'u bir dahaki açılışlta "düngün kapatılmadım, restore ediyim mi eski açıkları" gibi sorması lazım.

Çirkin mirkin, bu savaşta caiz bence. Öyle yapayım yoksa hipnotize oldum olacağım.

bir sonraki açılışta force to kill metodunu kullanmanıza gerek yok. belki oturumu kurtaramayabilir. şu yöntemi kullanın:

Firefox açıkken Alt tuşuna basın, menü çubuğu görünecek.

Araçlar / Seçenekler.

Açılan pencerede ilk sekme olan genel sekmesine gelin.

"Firefox açıldığında" bölümünden son oturum ile ilgili olanı seçin.

çarpım tablosunu ve dört işlemi bilmeden olmaz.

Temel sağlam olacak. Yani en basit konudan başlayacaksın. Ders anlatanı seveceksin, ders anlatan iyi anlatacak.

ben de hayranım hepsine!

kafan hangi sınıfın matematikine basıyosa, o kadar geriye git. misal, ilkokul 4. sınıf matematikinin üzeri sana zor geliyosa, (hemen kızma beyav, du bi dakka!) ilkokul 4 kitaplarından alıştırma çözmeye başla. onnarı çöze çöze çöze çöze, ilerle.

bebek adımnarınnan, matematikteki ''tecrübe''ni arttır yani...

compadrito, kafa hiçbirine basmıyor. bir de böyle a sayısı, b sayısı diye sorular var ya onlara çok gıcığım, yeni küfürler üretiyorum :)

sevecahsın! Sevmezsen olmaz.

Bulmaca gibi gelecah! Cok soru cozecahsın. Ondan suğra, çok soru cozunce bir suru soru tipini gormus olacahsın. Yapamadığın, yanlis yaptigin soruyu mutlaka öğrenecahsın! Gerekirse bi soruyla, 1 saat uğrasip cozecahsın!

Gozunde buyutmeyacahsın!

Ama sana ana kuralı soyluyorum: TEMELİN SAĞLAM OLACAH! :))

a sayısına ve b sayısına uyan değerler vererek çöz.

gafa hiçbirine basmıyo diye gendini ketleme, gendini etiketleme!

emek verirsen, zaman harcarsan basar. gendini başkasınnan kıyaslama. varsın onunki 1 saatte bassın, seninki 10 saatte bassın. sen o 10 saatlik emeği vermeyi gafaya goyacan baştan!

sikindirik, sabun köpüğü TV dizilerine değil saatler, günner harcanıyo bu dünyada.

bilecen ki, yeterli emeği, yeterli zamanı harcarsan, bu iş olacak sonunda.

bunu nerden biliyom? çünkü beynin nası bi organ olduğunu aşşaaa yukarı tahmin ediyom.
bi gün bi bakarsın, bırak a'lı b'li sayıları annamayı, aychovsky kimin epsilonlu, tetalı sayıları tespik etmiş, elinde sallıyon!!!

Teşekkür tabii ama o derece değil. Ama çalışırken her zaman örnekle çalışmak güzel oluyor. Bir de çizgi roman gibi olanları var. Örneğin, cartoon guide to statistics diye bir kitap var, süper istatistik öğreniliyor. Bolca rakamlı örnek bulmak gerek konu ile ilgili.

@compadrito,icine ne ka ti senin:)

Kacti?
Matemat8k ve sayilaf bana gore de degil.niye bilmiyorum.ben de hayranim sayisal kafalara.

hayran olunacak birşey yok.hiç birimiz anamızın karnından diferansiyel denklem çözerek çıkmıyoruz.sadece emek sarf ediyoruz bir de ben anlamıyorum yaaa diye sızlanmıyoruz.sizin önce ön yargılarınızdan kurtulmanız daha sonra çok çalışmanız şart

safinazcım, telefondan duyuruya fazla takılma, köslerin bozulur maazallah.

içime kötü ruh kaçmış olabilü...

@rakican

ben de o iradeye ve verilen emeğe hayranım zaati!

chapeau!!!

öncelikle gözünde büyütme. babası mat. geo hocası olan istatistik mezunu biri olarak diyebilirim ki okulda gördüğün matematiği yapabilmek için vasat zeka yeterlidir.

vasat bir zekan varsa. duyuruyu açtığına göre başarma isteğin de varsa, matematiği yapabilmek için sağlam bir temel şart.

lise 2'ye gelip eşitliğin öteki tarafına sayıyı attığında işaretini tersine çeviremeyen adamlar çalıştırdım. x'i yalnız bırakamayan, eksiden eksiyi çıkaramayan...

eğer sen de onlardan biriysen biraz oturup temel şeylerle uraşacaksın. tek bilinmeyenli denklem, iki bilinmeyenli denklem ve özellikle de çarpanlara ayırmayı yalayıp yutacaksın. üslü ve köklü sayıları da hatim edeceksin.

sonrası tamamen çok soru çözmek ve vasat zeka.

bak geometri öyle değildir, onu da çok soru çözmeyle aşabilirsin ama biraz daha zeka gerektirebilir.

startı ver takıldığın yer olursa mesaj at. kolay gele...

ha haa, ben de senin durumundayım ama mühendisim aynı zamanda XD hatta doktoramı yapıyorum.

bir kere, öyle salağım ben, alığım ben, demek yok. matematik için zaman ayıracaksın cidden. ve tekrar ve tekrar. ailem matematik öğretmeni ve matematikçi dolu, buradan biliyorum. yalnız şu var: ezberleme. mantık çerçevesine oturtarak gitmeye çalış, o zaman konuları birbirine bağlaman daha rahat olur.

ha bir de, sakın ha sakın, bunlar gerçek hayatta ne işimize yarayacak? deme, örneğin, bir doktorun muhakkak trigonometri bilmesi gerekir, çünkü bazı ölçüm sonuçları -yanlış bilmiyorsam ekg sonuçları- trigonometri bilgisi olmadan, ezbere okunursa, hastanın hayatına mal olabilecek kadar çok detay içerdiği için, tahtalıköy'e tek gidiş bilet aldırtabiliyor hastaya. sen matematiği ne için istiyorsun, bilmiyorum, ama matematik bilmeyen insan zaten yaşayamaz, çünkü insan beyni matematiksel mantık üzerine kurulu zaten, o yüzden sen aslında zaten matematiği biliyorsun, önemli olan beynindeki matematiği ortaya çıkartman! (böyle de çok "sevgi içinde, kdv içinde." stayla konuştum ama, çalışıp da soru çözdükçe şu yaptığım geyiğe hak vereceksin ;) ha bir de panik yapmadan çalış, anlamıyorum diye kasma, sonra hiç olmuyor ben kendimden biliyorum. ama yapanların hepsi çok sağlam çalıştıkları için yapıyorlar, tecrübe ile sabittir.)

:) Umarız yakın zamana geçer. Kimbilir!
Her grip gibi 3 olasılık var, ya sönümlenecek, ya kendi kendine coşacak ya da mutasyon geçirip coşacak.
Şu an paniklik bir durum yok, cadı avına gerek yok ama tedbiri elden bırakmamak da gerek.

durum kritik kaç senedir hastalanmayan beni bile hafiften yokladı.

kendinizi hazırlayın bu sefer başka geliyor !1111

www.youtube.com

Fark etmedim, ilk giriş adamların en sert şarkıları ile olmuş ama coşuyor bu adamlar viyolonsel ile. Korkuyorum adamlar bir gün çalarken alev alacak ya da en azından tel kopacak orta yerde diye.

Mean ortalama, mode en cok tekrar eden, median da ortadaki sayi.

math.about.com

Şöyle bir seri olsun
1 1 1 1 1 1 3 3 3 4 4 4 5

Mean dediğimi ortalama (1+1+1+1+1+1+4+4+4+3+3+3+5)/13= 30/13

Mod dediği en çok tekrarlayan:
1 -> 5 kere tekrar etmiş
3 -> 3 kere tekrar etmiş
4 -> 3 kere tekrar etmiş
5 -> 1 kere tekrar etmiş
Dolayısıyla en çok tekrar eden 1, bu nedenle de mod 1.

mandalina

Fındık, badem, günkurusu, vb. bunlar zararsız gibi ya da daha az zararlı gibi. Belki azıcık patlamış mısır, normalde bir bardak patlamış mısır veriyorlar ama mısırlar da GDO'lu işte.

eti form pirinç patlağı.

corn flakes al. çatır çatır yersin hem çenen yorulur hem de kalori almazsın. tabi gidip ballı çikolatalı falan alma. en fazla kendinden tatlı olanları al yeter. (tam tahıllı)

Elma ve bilimum meyve.

aychovsky +1, abartmamak şartıyla çerez ve kuru meyve.

tuzsuz ve taze kuruyemiş,
kuru erik, kuru kayısı

abartmadan ve klavyeye kırıntı dökmeden...

www.eksiduyuru.com

domates.

Gün kurusu kayısı arasında çiğ badem

Kuru incirin içine ceviz koyup yiyin.

İnsanlar neden değişir sorusuna "zira insan adapte olan bir varlıktır" diyebilirim. Şartlara ideal derecede uyum sağlamak için değişirler. Tabii bilimsel referansını veremem, ilk aklıma gelen yanıtı söyledim.

kendi görüşüm sınavda sakın yazmayın

her canlının mensubu olduğu familyasının ortak özelliklerini belirleyen kromozom ve dna dizisi vardır.

nasıl ki kedilerin hepsi temelde aynı görünüşe sahip olsa da tıpatıp hepsinin benzememesi gibi.

kedi dnası, köpek dnası, maymun dnası, insan dnası.

kısacası insanın da normlarını oluşturan bir dna dizisi var, o dizisiden dışarısı zaten hatalı sayılıyor ölü doğuyor misal ya da düşük oluyor filan. (yaşanılabilir kılan kromozom anomalilerini saymıyorum ancak onlarda bile bir norm oluyor .misal down sendromlu çocuklar da birbirine benziyor hep)

ortak dna dizisi sayesinde benziyorlar.

ancak yine bu dna dizisi sayesinde farklılıklar oluşuyor.

insanların yürüyebillen, düşünebilen varlık olmasını sağlayan dna diziliminde küçük nüanslarla mavi göz, kısa boy vs oluşuyor.

tıpkı kek hamurunu bozmadan portakallı, çilekli yapmak gibi bir şey.

norm dışına çıkmadan yine genetik dizilim farklılığı ile birbirimizden farklıyız.

ve tüm ortak özelliklerimiz ve farklı özelliklerimiz genetik kodlar sayesinde gelecek döllerimiz arasında aktarılıyor.

evrimsel süreçte de ortama, değişen yaşam şartlarına adapte oluyoruz.

Bu bence varlık mı (veya öz mü?) çevre mi, (essence/presence - nature/nurture) sorusu.

Gen olarak %95-%98 aynı havuzdan geliyoruz. Pavarotti ile Marilyn Monroe'nun birbirine %95 benzediğini gözle görmek güç ama iki ayak, iki kulak, iki bacak, bir ağız, ayakta yürüme bilgisi. İşte, bunlar hep %95. Geri kalan %3-5 de Pavarotti ile Marilyn Monroe arasındaki fark.

Birbirimizden gen olarak değil de, bu ortak zemini oluşturduktan sonra ideoloji, kişilik olarak ayrılıyoruz ki o ayrılığın da değişik sapmaları olduğunu ve bunun genelde de çevreden ve %3-5 genden geldiğini düşünüyorum. Örneğin, 100 yıl önce bir kadının tek parça paçalı mayo giyip denize girecek cesareti olmaması ile bugün bikini ile rahatlıkla güneşlenebilmemiz gibi. Bu çok aöıklayıcı bir örnek olmadı. Örneğin, bazı insanlar çekinik, bazıları baskın olabiliyor. Bunun ne kadarının çevreden, ne kadarının da %3-5 genden geldiği ise zaten felsefede uzun yıllardır tartışılan, bilimde ise doğru düzgün kanıtlanamamış, ancak örneksel verileri genellemeye çalışan bir konu. Ben varlığın (%3-5 genin) biraz daha baskın olduğunu düşünüyorum ama bunun çevre ile bastırılabileceğini veya ortaya çıkarılabileceğini, bunun da özde bulunan miktara göre belirlenebileceğini düşünüyorum. Özde bulunan miktarın nasıl ölçülebileceği ve çevrenin etkisinin en az ne kadar olması gerektiği ile ilgili ise hiçbir fikrim yok.

kültürel antropoloji sorusu ise benzer kısmını aynı kültürü yaşayan insanlarla açıklayacaksın farklı kültürler için ise "bizim düşündüğümüz gibi ulus devletler tarafından çizilmiş keskin kültürel sınırlar yok onları biz kafamızda yaratıyoruz anlıyor musun dostum?" diyeceksin. burada bir de "yurtsuzluk" kavramını ekle. hybrit kimlikler, iletişim ve ulaşım imkanlarının acayip noktalara ulaşmasından mütevellit. "artık cebinden twitter'a giriyosun dünyanın öbür ucundasın bu ne demek düşünebiliyo musn?" diyeceksin.

benzemez kısmını kültüre rağmen kültürel kalıpların her insan tarafından yeniden yorumlandığı ve kültürün insan ile yaşayan bir varlık oluğunu filan söyleyebilirsin buradan kültür ve dil ilişkisine azcık gir: işte kültür dediğimizin birikim sonucu olduğu ve bu biriktirmenin lisan ile yapıldığı bir de jacques derrida'nın dil ile ilgili görüşlerini eklersen neden benzemez kısmına tadından yenmez.

üçüncü kısımda önce insan değişir mi onu tartış. neden değişir, nasıl değişir? toplumlar değişir insanlar değişmeyebilir gibi yanar dönerli cevaplar da verebilirsin.değişir tez-antitez-sentez ile oluşur diyebilirsin mesela. tez yaratıldığı anda antitezi de yaratılmaya başlar gibisinden... Toplumsal değişim diye google'a arat oku beğendiğini savun.

neferkitty, neden yazmasın? yazsın valla! bek gözel!

www.amnh.org

şempanze ve insan DNA'sı %98.8 oranında tıpatıp aynı. Ama o aradaki %1.2'lik farklılık, 35 milyon çeşit farklılığa tekabül ediyor. Örnek olarak, şempanzeler de AIDS ya da hepatit oluyolar ama sıtma olmuyolar. Bizden çok farklılar.

Benzer şekilde, gelmiş geçmiş ve gelecek insan DNA'ları da, birbirinden farklı. Hiçbiri, diğeriyle %100 aynı değil. Hatta ve hatta, tek yumurta ikizlerinin DNA'ları bile birbirinin tıpa tıp aynı değil:

www.scientificamerican.com

Ama birbirlerine benziyorlar mı? Hem de çok!

Hâl böyle olunca, benzerliği ve benzemezliği açıklayan şeyin DNA'da yattığını söyleyebiliriz.

Bu noktada, fenotip kavramını tanımlayın. Ama çok güzel tanımlamanız lâzım. İyi bir gugıl araştırması gerekiyor.

Ardından da,

canlıların karakterlerinin büyük bir bölümü, bir değil, çok sayıda gen tarafından kontrol edilir. Başka bir deyişle, belirli bir fenotipin ortaya çıkmasında birden fazla gen, değişik ölçülerde ve değişik yönlerde katkılar yapmaktadır. Bu etkileşimler daha ziyade, sıra ile birbirini izleyen biyosentetik reaksiyonların yerine getirilmesi sırasında katalizör olarak görev alan enzimlerin (ve bu enzimleri üreten genlerin) etkisinden ileri gelmektedir.

Sonra diyebilirsiniz ki,

Görüldüğü üzere, fenotipin belirlenmesinde, 1 gen, 1 özellikten sorumlu değil. Çok fazla sayıda genin ve çok fazla sayıda çevresel etkinin ortaklaşa oluşturdukları bir sonuçtur fenotip. Dolayısıyla, benzer çevresel koşullara maruz kalan iki farklı genotip, sonunda birbirine tıpatıp benzeyen değil belki ama birbirini andıran iki fenotipe dönüşebilir.

Örnek olarak, düğün fotoğraflarında birbirlerine çok benzemeyen bir karı kocanın, 40 sene sonra, görünüş olarak birbirlerini andırmaları mümkün olabilir. Elbette her çift sonunda birbirine benzeyecek diye bir şart yok ama, bazı çiftlerde de böyle bir realite var. Bakarsınız ve tuhaf bulursunuz. Çünkü bu insanlarda bir kan akrabalığı yoktur. Ama yüz ifadesi, görünüş olarak birbirlerini andırırlar. Neden? Çünkü 40 senedir aynı şeylerle ve aynı düzenle beslenmişlerdir. Kırk senedir, birbirlerine bakmaktadırlar ve mimik kasları, aynaya bakar gibi, ister istemez, aynı hareketleri, aynı yüz ifadelerini yapmaya şartlanmıştır. Bu etkenler sonunda insanlar birbirlerine benzer hâle gelirler.

Bu durumun tersi, birlikte büyüyen ve ayrı büyüyen tek yumurta ikizlerinin karşılaştırılmasında da görülür. Ayrı büyüyenlerde belli belirsiz bir farklılaşma meydana gelir.

Besinler, dengeli beslenme veya kötü beslenme, beslenme düzeni, içilen suyun özellikleri, yapılan işler, spor yapmış olmak veya olmamak, yapılan sporun cinsi, mâruz kalınan atmosferik, coğrafi ve iklimsel şartlar, kimyasal maddeler, zor hayat veya kolay hayat, rahat bir hayat veya meşakkatli bir hayat, uyku kalitesi, uyku düzeni, içki, sigara, kola, uyuşturucu, şeker gibi kötü alışkanlıkların olması veya olmaması, stres, üzüntü, depresif bir hayat ya da nispeten normal bir hayat ya da neşeli geçen bir hayat, aile bireyleriyle olan etkileşim, bir aile ortamında ya da sokaklarda büyümüş, sokaklarda yaşamış olmak, yatılan yatağın ve yastığın kalitesi gibi benzeri yüzlerce, binlerce parametrenin, birey bazında onlarca yıl, tür bazında ise binlerce yıl süreyle fenotipimiz üzerinde bıraktığı değiştirici etkiler, sonunda benzerliklerin ve farklılıkların ortaya çıkmasına neden olur.

örnekler: ırklar arası farklılıklar. fazla güneşe maruz kalınan bölgelerde açık renk gözün olmaması, beyaz tenin olmaması, güneşe çok az maruz kalınan bölgelerde, koyu renk ten renginin bulunmaması.

(Bu örnekleri çeşitlendirmeniz lâzım. Antropoloji sayfalarında gezin biraz. Elinizin altında internet ve gugıl varken, yazılı kaynak bulamadık demeyin lütfen).

(bkz: google'da ileri arama teknikleri)

Community

arkadaş grubu ise scrubs.

The it crowd'i cok seviyorum ben. Bir de modern family. Tabi pek friends tarzi degil, o ne demek tam bilmiyorum da ama komik bunlar da bakmadiysan hic.

30 Rock

kesinlikle pişman olmazsın

Tabi ki de happy endings!!!!!

Yahu gorememisim verdiginiz listede varmis kusura bakmayin.

Black books, the it crowd diyorum o vakit.

Modern family

my name is erol

teşekkürler. community'e başlamıştım ilk sezonunda ama ne olduysa bırakmışım tekrar bir şans vereyim en iyisi.

hükümet ne yapıcak? sokağa çıkma yasağı mı? direk tedavisi olan bir hastalık değil, öldürücü de değil.

normal grip salgınından bahsedilmiyor burda hohenheim. ana haber bültenlerinde dile getirilmeyen, yine domuz gribi tadında coşacak gibi görünen bir grip salgını var şu an ortalıkta.

Konuyla ilgili çok net bir haber vermiyorlar. Ölümlerin saklandığı söyleniyor.

3-5 yıl önceki Domuz Gribi için insanların "O kadar abarttık, bir şey de olmadı" dediğini duyuyorum ama zaten bir şey olmamasının sebebi büyük oranda olayı abartmamızdı. Kendimize aşırı dikkat ederek, dikkat etmediğimiz takdirde daha da büyüyecek gribi atlattığımızı düşünüyorum.

Gribin özelliği zaten kolay kolay atlatılamıyor olması. En az 10 gün direkt yatağa bağlaması. Bu toplu ölüm olacağı anlamına gelmez, 1920'Lerde doğru düzgün ilaç yoktu. Şimdi antibiyotik gribe etki etmez ama gribin tetikleyebileceği birtakım şeyleri engelleyebilir. Örneğin, bende kronik farenjiti tetikleyerek iyice sürüm sürüm sürünmemi sağlayabilir.

Grip virüsü sönümlenebilir, mutasyon geçirebilir ya da mutasyon geçirmeden yakmaya ve yıkmaya devam edebilir. Ölüm oranı da az bir hastalık değildir. İnsanlar soğuk algınlığı ve gribi karıştırıp "Eh işte, ateş çıkıyor" diye yorumlarlar; hatta her soğuk algınlığı olduklarında bile bile "grip oldum" derler ama grip ölümcüldür. Bunun bir kısmı bizim kontrolümüzde, panik yapmamak ama paranoyak davranmak biraz daha sönüm sürecine kaydırabilir hastalığı.

Bu tarz salgınların da bizi beklediği bir süreçteyiz. Yediğimiz doğal değil, yaşantımız doğal değil. Grip olmasa bile başka salgınların olması yakın gelecekte kaçınılmaz gibi.

@hukumet ne yapacak diyen arkadas, saglik hizmeti verecek, onlem alacak, bilgilendirme yapacak, yonlendirme yapacak ki daha fazla yayilmasin. sen cok yanlis gelmissin.

@essoist, bir sey yapmadiklarindan eminsek sikinti var. ama benim verilen hizmetlerle ilgili bir bilgim yok. tek bildigim etrafta agir bir grip salgini oldugu ve tam atlatilamadigi.

siz büyütüyorsunuz bence.

Bir de şu var, domuz gribi sırasında hükümetin getirttiği çok sayıdaki aşı elinde patladı ve ilaç firmaları zarara uğradılar. Yine aynı şeyi yaşamamak için durumu sallamıyor olabilirler.

Aynı zamanda domuz gribi küreseldi, panik küresel olduğundan da bizi etkilemişti. Yoksa hükümet olayı ciddiye almayabilirdi de. Şu anda dünyaya dair bir haber almadık, hatta Türkiye'de bazı küçük illerde hastalık olmadığına dair haberler var. Bu yüzden de hükümet henüz ciddiye almıyor olabilir.

Dünyanın başka yerlerinde benzer hastalıklar var mı, bizden yayılan bir şey veya bize gelen bir şey var mı, buna bakmak gerek.

Öehh. Siz büyütüyorsunuz tabii ki. İnsanlar hala gribin tam olarak ne olduğunu ve nasıl bulaştığını bilmediği için büyütüyor, saçma uygulamalar yapıyor.

1) siz buyutuyorsunuz.
2) saglik bakani aciklama yapti zaten. salginin ne oldugunun, korunmak icin neler yapilmasi gerektigini, hastaliga yakalandiginda ne yapilmasi gerektigini soylediler. daha ne yapsinlar?

evet büyütülüyor olabilir ancak bu kadar çok insan hasta olmuşken toplu taşıma araçları ya da çok insanın girip çıktığı yerler tıpkı domuz gribi zamanında olduğu gibi bir iki kere dezenfekte edilse hiç de fena olmaz gibi geliyor.

ille "açılın ben doktorum" dedirteceksiniz ameka. yok yanlış yere gelmişim e yok bilmem ne. önleyici sağlık hizmeti diye bahsettiğiniz şey zaten yapılıyor ama aileler aman çocuğum okuldan geri kalmasın diye okula yolluyor. çoğu okul griple ilgili gönderilen uyarıları okumadan çöpe atıyor.

bir doktorun "hukumet grip salginina ne yapsin" dedigini de duyduk ya artik rahatiz. saglik hizmet ve politikalarimiz emin ellerdeymis.

3-5 yıl önceki domuz gribi ilaç firmalarının kuyuya attığı bir taştı, 40 tane akıllı olarak da çıkartmaya çalıştık... onca haberi yapıldı, onca makale yazıldı bu kolpalık üzerine, görmediniz mi hiç...

3-5 sene önceki domuz gribinden ölen insan sayısı, gripten her sene ölen insan sayısından farksızdı... ama bir şişirildi, bir şişirildi... 1 ay sonra ortaya çıkıveren ve domuz gribine iyi geldiği söylenen o "tek ilaç" için millet birbirini ezdi... (adı neydi unuttum şimdi o ilacın)

insanlık ne çekiyorsa aşkı film ve kitaplardan öğrenen insanlardan çekiyor. feride zamanının iyi okulunda okumuş, ayrıca fransız okulunda okumanın getirdiği avrupa'daki birey olma bilincisini kafasında oturtmuş bir kadın olduğu için gidip diyar diyar öğretmenlik yapabiliyor. okumasa onu aldatan kuzeniyle evlendirilip evde oturan kız olarak kalacaktı. zamanın ötesinde olmasının nedeni o zaman fransız okulunda okuyan kız sayısıyla alakalı bence. bir kere kadın aldatılmış. aşk bunun neresinde? gerçi ıssız adama ağlayan toplumdan nasıl bir aşk algısı bekliyoruz.

Hah, ben de bunu demeye çalışıyorum bir yandan. Millet daha çaresizken, görece oldukça şanslı bir kızın hikayesini "Aman Allah'ım" nidaları ile okumak garip geliyor.

aynı mantıkla insanlar bugün de ebru gündeş'e üzülüyor. şu ülkede üzülecek o kadar çok şey varken, gidip kocası bütün ülkeyi dolandırmış zengin, ünlü ve güçlü bir kadına insan neden üzülür bu da sosyolojik değerlendirmeye açık bir olay. ebru gündeş'e üzülenler ebru gündeş'ten bin kat kötü durumda. ben bu konuyu nasıl buraya bağladım o da ayrı bir konu. ebru gündeş aslında ferideymiş.

Dediğiniz gibi sosyolojik açıdan doğruları yanlışları fazla, ayrı bir makale konusu ama dediğiniz noktalar üzerinden birkaç şey söylemek istiyorum.
Öncelikle ikinciden başlayayım. Doğrusu aşk ifadeleri şimdiki genç kızlardan farklı değil. Önemli bir ayrılık sonrası bugünkü ergenin de aynı şeyleri aynı ruh durumuyla yazdığını görebilirsiniz. "Eh ayrıldın sus artık" tepkisi bugün de o kıza verilir. Ama bu Feride'nin saçmalığını göstermez. Tam tersine bence burada güçlü bir tahlil var genç kız ruhuna dair. Bir de o zamankilerin daha naif olduğunu da eklemek gerekiyor.

Birincisine gelirsek; yine dönemi iyi tahlil etmek lazım. O zamanlar dame de sion'dan çıkan kızların nazlı ılıcak gibi her devrin kadını olmaları değil evin süsü olmaları bekleniyordu. Yani Feride'nin o acısı paylaşılan sofralardaki durumu aslında kaçaklığına dair. Acı verici bir şeylerden kaçtığı belli, zira orada olmaması gerekiyordu. Hani iyi de bir kız, marazi aşk acısı var, iyi huylu, saf falan. Tam ideal özellikler kadın için işte teorik olarak. Ayrıca posta koyması ama bunu da öğretmenlik gibi yine kadınsı bir şekilde koyması da güzel. Kadınların evden çıkması lazım yavaş yavaş dönem itibariyle ama bunu zarfiçe yapmaları lazım, bu da bunun örneği. Karşısına çıkacak insanlar da siyah ve beyazlar malesefi ki bu da romanın eksik yönlerinden. Ya onun gibi duygulu, nazik erkekler ya da adını hatırlamadığım evinde parti yapılan mahdum ve oradaki kadın gibi uç kötü niyetliler. Bu tabii büyük bir eksiklik.

Ayrıca Kamran'a kafam girsin, romanın en kötü tarafı Kamran zaten.

edit: Eklemeden geçmek istemedim; Zeyniler köyü tasviri Türk edebiyatındaki en başarılı gotik tasvirlerdendir bence.

(bence) o acıma/değer verme şeysi; İstanbullu, genç, güzel, kolej mezunu bir kızın gelip anadolunun ücra bi köşesinde öğretmenlik yapabilmesi için ya manyak (ki deli olmadığını görüyorlar) ya da çook derin bir acı filan yaşamış olması lazım yoksa neden gelsin buralara kafasını yaşadıklarından.

Benzeri bir soru vardi gecenlerde duyuruda. Ben de arastirdim. Hicbir sorun olmuyormus. Sadece 6 ay icinde 3 ay gibi bi sureyi asmamaniz gerekiyomus siz onu asmiyorsunuz heralde. Sorun yok.

Çok teşekkür ederim. Alıyoruz o zaman bileti:)

benim de aldığım cevaplar olumlu yöndeydi.

Olmuyor, gri pasaporta vize istemeyen her ülkeye laylaylay diyerek girebilir.

besleme saçı

rezalet.

bence güzel. önü uzun arkası kısa tavuk götü dediğimiz model. yüz hatlarına da bağlı ama rahat kullanılıyor. kısa saç her zaman daha rahat bence. fotodaki arkadaşın yüz ifadesi ve saç renginden dolayı arkadaşına kötü görünmüş olabilir :)

Model güzel de yüz tipine bağlı. Bir de sanıldığı kadar kolay olmayabilir, saç tipine göre uğraştırma isteyebilir.

Yüzüm küçücük, boynum da uzun değil. (kısa da sayılmaz ama) Uzun saçın her türlüsünü denedim ama bana yakışmıyor arkadaş. Ancak topuz yaparsam, boynumu açıkta bırakırsam yakışıyor. Kestiricem.

tabi iyi bi kuaföre git ki güzel kessin. bi kere su dalgası gibi hafif doğal dalgalı bi model istiyorum diye mahalledeki kuaföre gitmiştim, düğün saçıyla çıktım kuaförden. fön için gerekmese de kesim ve model için iyi bi yere gitmek gerekiyor.

@linwie çok haklısın. Geçen ben de bir fön çektirdim, özellikle salaş ve sade bir şey yap dediğim halde, "eltisinin düğününe giden, elli yaşında teyze modeli" ile çıktım berberden :)

bence bunu yapacağına daha kısa kestir; yüzün küçücük ve boynun uzun değilse, madem uzun saçın yakışmadığına karar vermişsin de.

1416andcounting.files.wordpress.com

blog.platinmarket.com

bence bu şekil daha iyi, şu şekil de www.kizlarindunyasi.com iyi. eyyorlamam bu kadar.

yakışması çoooook zor

yakışacağını düşünüyorsan iyi bir kesimle hakkaten kolay kullanılan bir saç. (test edildi onaylandı)
resimdekinin evde kesilmiş gibi durmasının sebebi makas izleri ve dağınık bir şekil verilmiş olması.

(yüz şeklin müsaitse) iş kuaförde bitiyor herzamanki gibi.

bana pomodoro dediler de ben de cözemedim henüz. kimisi evde olmaz kütüphaneye git herkesin calistigi orda bos durup saga sola bakinamiyorsunuz mecburen calisiyorsunuz diyor. ikisi de denendiyse gene olmadiysa bendensiniz. ne olucak bilmiyorum. bulursaniz bana da söyleyin.

Pomodoro benim işime yarıyor. Bir de bunun toplu yapılan Shut Up and Write'ı var. Toplu çalışacak birilerini bulursan, rahatlıkla sen de konsantre olabilirsin.Yani ilk olarak toplu çalışacak birileri işleri kolaylaştırır. Tabii Cumartesi gecesi kimi bulabilirsin, bilmiyorum ama yarına birilerini bulabilirsin.

@wiillii pomodoroyu yıllar önce denemiştim, az da olsa faydası oluyor ama şu an bir şeyler yazmam gerektiği ve yazamadığımdan dolayı pek yararı olmaz.

@aychovsky güzel yöntemmiş de maalesef ne şimdi ne de yarına kimseyi bulamam.

salgın var diyebilirim.bende öyle yapıyorum.en son mecburen yetiştirmeye çalışarak bitiyor.

valla son dakika panigi pek islevsel degil. 2 hafta yattim son gece aksam 4e kadar cizim projesini bitirmem gerekti. ertesi günde 3e kadar programlama kastim. bunlarin hepsi ögleden baslayip sabaha kadar süren seyler.

simdi bünye gidik iki gündür bilgisayara bakinca gözüm agriyor yapilacak cok is vardi haftasonu tek yaptigim oturup film izlemek ve yatmak oldu.

seytan diyor git bul adderal bi yerlerden ama hayat öyle islemiyor. bi care oturtmak lazim. ne güzeldi aslinda kücükken hemen bitsin diye kapidan gelir gelmez üstümü cikarmadan portmantoda bitirirmisim. ortaögretimde bos vaktim olunca da acip ders kitabini tüm senenin ödevlerini bitirirdim nasilsa sira gelecek bakacaklar diye. sonra tüm sene yatardim. ne olduysa su lise sinavlarindan sonra oldu. orda saatlerce kipirdamadan oturduk kastik, o gün bugundur oturup da calisamam. 1 saat max. iyi bozdular bizi galiba.

shut up and writein büyük hali kütüp sanirim. hadi bakalim. yarin bir heves pomodoroya baslayalim yoksa bana gene uyku yok:/

1 ay yattım ve ödevi son güne bıraktım. Kafamda ödevi tasarlamayi bile reddettim. Şu an ödev hakkında ne bilgim ne de fikrim var. Ilgimi çekiyor ama içimi de sıkıyor ödev yapma kavramı. Tüm okul hayatım boyunca böyleydi böyle de kalacak biliyorum. Çözüm yok. Başkalarıyla çalışmam ben mesela, konuşturan ortamı dağıtan ben olurum. Kütüphane fikri usengeclikten eyleme geçirmem. Neyse ben ağlayarak ödev başlıyım...

edit2: Cevap verme...

abi bana olsa kocasını bulur söylerim, çok net, şimdi yuva yıkanın yuvas... diye başlıcaklarda sen iyi niyetlisin yarın karı başka birine yazsa gelip kayacak olan adama olacak ben kocaya söylemeyi borç bilirim...

sen bulaşmıyım diyorsan engelle gitsin... iphonesa rahat adroidde de tonla uygulama var dostum..


edit: engelleme yoksa operatörüne telefon aç böyle biri var rahatsız ediyor bana mesaj yollamasını kesermisiniz de?

eski bi model bi telefon kullanıyorum. ipadde whatsapp vardı ordan engelleyip sildim ama bu defa sms atıp duruyor.

ben de aynı şekilde tersleyememe durumundan muzdarip olduğum için uzun süre musallat olmuştu biri. sen terslemedikçe bir umut besleyip sürekli dönüş yapıyorlar, azıcık da psikolojileri sıkıntıdaysa eyvah eyvah.

ya hiç cevap verme ya da direk tersle

senin 'kalbi kırılmasın' diye düşündüğün insan muhtemelen şu anki mevcut hayatının dışına çıkabilmek ve senin bu zaafından, alternatif bir hayata sızmak için ufacık bir çatlak arıyor. 'ne yapsam da bu günkü hayatımı mumla arar hale gelsem' ne yapsam da 'olaylar nası buraya geldi lan böyle' noktasında gözümü açayım, diyorsan, 'kırılmasın/darılmasın' perdesinden devam edebilirsin tabii.tavizler tavizleri getirebilir daha sonra meraklar, tutkulara karışıp seni bambaşka bir yere de sürükleyebilir. içinde bi yerde 'iyi kalpli olayım, kimseyi kırmayayım' maskesi takmış, ero-fantastik merakların da olabilir. soru sorduğuna göre, bu soruyu sana sorduran içindeki dürtüyü sorgula biraz.
özetle: pratik dünyadan konuşuyorum: arkana bile bakma. kes at ! hiç bi şekilde cevap verme. o zaten vazgeçecek. işte böyle güzelce hallet bitsin.