internetten ilaç satışı bildiğim kadarıyla yasak. "şuna iyi geliyor, yanığı hemen iyileştirir" vb ifadeler kullanırsanız kapınıza gelirler.

gıda falan olsa "takviye edici", "doğal çözüm" vb şeylerden kurtarabilirsiniz ama direkt yanığa yaraya sürülen bişiyse sıkıntı

tutmaz, legal olarak cok sikintili.

binbir alerji testi var en basta. bu arada belki gecici olarak faydali ama 10 yillik sürecte kanser yapiyor bilemezsiniz. ilac isine bulasilmaz.

5 kişi dener, bi şey olmaz. 1 kişide yan etki yapar veya kötü bi şeye yol açarsa başınız fena ağrır.

yakalanana kadar sorun olmaz, yakalanınca kan alırlar lakin

Teşekkürler söyledikleriniz için ama şöyle de bi dipnot bırakmak istorum ilaç tamamen doğal ve tarifi çok uzun süredir uygulanıyor kimseyle paylaşmıyorlar, tarifi bilenler yaşlı insanlar zaten

öncelikle ilaç, krem türevi ürünlerin üretilip satılması ciddi kontroller altında izne tabi olarak yapılıp satılıyor. tespit edilmesi halinde çok ciddi yaptırımları var. illa birinde o ürünün yan etki yapmasına falan gerek yok. isterseniz kansere çare bulmuş olun, gerekli izinleri almadıysanız kanunen satışını yapamazsınız.

madem o ürün çok faydalı ve formülünü kimse bilmiyor, öncelikle bu formülün patentini alma yollarını araştırın derim ben.

okula ve derse göre değişir. bizde genelde oluyordu. ama bütün mühendisliklerin aldığı ortak bir derste yaz okulu boyunca bir arkadaşımın yerine imza atmıştım, farkedilmemişti. bölüm dersi olsa farkedilirdi.

Okuldan okula değişir, güz ve bahar donemlerinde zorunlu olan ders yazın da zorunlu oluyor.

resmiyette devam zorunluluğu var. uygulayıp uygulamama hocaya kalmış.

hocaya bağlı kaptan.

Normal koşullarda seçmeliyi değiştirebilirsiniz. Emin olmak için okulunuzun yönetmeliğine bakın.

yönetmelik izin veriyorsa yerine başka bir ders alırsın, sonrasında önceki ders sildirilmez, yeni dersi eskisinin yerine saydırırsın.

danışmanınıza sorarsanız o sizi bilgilendirecektir.

Baska ders saydirilmiyordu bizde secmeli dersler icin. Ust uste iki donem o ders acilmadigi surece baska dersi dilekceyle saydirabiliyordun. Yönetmelikte yazmali.

Menapoza girmediyse olur

50 yasinda bile olabilir.

Tabii ki olabilir.

olabilir tabi. sağlıklı doğum yapması da çok yüksek ihtimal. halk arasında adı bile var; tekne kazıntısı.

43den sonrası için tüp bebek bile önerilmiyorken maşaallah denmeli bence

Gecen daha duydum bi arkadas soyledi tanidigi 44 yasinda dogurmus. Oluyor oyle

şu an için mevcut durumum itibariyle detaylı bir google araştırmasına giremiyorum ama mavikadin.com kaynağında da şöyle denmiş mesela: "kadınlarda 43-44 yaşından sonra gebe kalmak mümkün olamaz"

google araştırmasını boşver, 52 yaşında hamile kalan vr başarıyla doğuran var

Ne kadar bilimsel bir kaynak o öyle.

Mümkün efendim, gayet mümkün. Örnekleri var.

Menopoza girmedi ise hamile kalabilir.

bkz: anneannem.

Arkadaşlar insanlar artık 35 yaşında evlenip ilk çocuklarını 40 ikincilerini 45 civarında doğuruyor, gayet de mümkün. Menopoza girmedikçe doğal yollarla mümkün, olmadı tedaviyle mümkün. Her türlü mümkün yani.
Eskidenmiş o 18 yaşında evlenip 30a kadar 7 tane doğurup 30dan sonra doğurmaya auuuv diye bakılan zamanlar.

olabilir ama cok ugrasmasi lazim. antioksidonlar, coq10'ler, vitamin d, akdeniz diyeti vs ile uc ay yumurtalarini duzene koysun, sonra cok iyi bir tup bebek merkezine basvursun. ankara'da anatolia cok iyi ileri yas kadinlar icin.
annannem annemi 47'sinde dogurmus, aslinda 50 diyorlar da, nufusa gore 47. onun annesi de anneannemi 43'unde dogurmus kayitlara gore ki eskiden kayitlara gec yazarlarmis bir de.

44 ne ya şaka mı? Normal tabii ki.

kapı komşumuz o yaşlarda ikiz çocuk sahibi oldu. ancak normal yollarla mı yoksa tüp bebek mi bilmiyorum

Anneannelerden falan örnek vermek güzel de şöyle de bilimsel gerçeklikler var.

20 yaş gebe bir kadının bebeğinde 1441’de 1 oranında DS olma riski bulunurken, bu oran 30 yaş hamilelikte 959’da 1 oranına, 40 yaş gebelik de ise 84’de 1 oranına kadar ulaşıyor.

Hekim görüşü almak, hekim kontrolüne girmek şart.

'Allahım çocuğumun canını almadan benimkini alma' diye dua eden anne çaresizliğine düşmemek için ileri yaş gebelikleri öncesi iki kere düşünmekte fayda var.

ya 44 yaş ne, bir nick var benden içeri +1 eğitimli insanlar 20 yaşında çocuk yapamıyor, evlilik iş derken 30'dan sonraya kalıyor zaten.

@Mirket: soru gebe kalma ihtimali, sağlıklı doğum yapma ihtimali değil. arada muazzam fark var. Gebe kaldıktan sonraki süreç için hekime başvurmak daha doğru olur.

@babilbaligi, öyle olsa, @gölgede aynı ilk cevapta noktayı koymuş. Üstüne söylenecek laf yok ki.

mavikadin.com "kaynak" degil. bildigim kadariyla hacattepe tip'ta kimse mavikadin.com okumuyor.

(bkz: kaynak)

remembryo.com guncel makaleleri derleyip herkesin anlayacagi sekilde anlatiyor, guzel bir blog, orda da yasa bagli istatistikleri gorebilirsiniz. ihtimal %3 gibi bir sey hatirladigim kadariyla.

Benim çevremde epey oldu 40’tan sonra doğum yapan. İhtimal nasıl az anlamadım, ilginç bir şekilde ben çok rastladım. Daha geçen gün 42 yaşında bir tanıdığım normal doğum yoluyla doğum yaptı. Hem de normal yollarla hamile kalmıştı, tüp bebek falan değil.

ilçelerdeki küçük marketlere bak.

bim/a101 kovala

istoc

birde tahtakale

uygundan kastınız nedir acaba?

3-5 liralık oyuncaklar mı yoksa pahalı oyuncakları ucuza bulmak mı?

eğer ikincisi ise oyuncakçılarda satılan 240 liralık oyuncak bebeğin istoçta 70 liraya satıldığınıı gördüm.

Uygundan kastim, ornegin AVM'deki oyuncak magazasindaki fiyatlar gibi sisirilmis olmasin. Kucukten buyuge her turlu oyuncak. Bu tur magazalarda 3-5 liraya oyuncak yok zaten, neye elini atsan 100tl. 3-4 tane bir karis boyunda toy story figuru falan alayim desen 500tl gomersin.

değil. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı çok iyi falan değil.

7500 teklif alan duydum özelde. daha yüksekleri elbette vardır. Alan matematik.

Normal. Türkiye'de özel sektör maaşları çok düşük, sorun burada.

Yol yemek yok, ayrıca iyi bir okula gelene kadar hayal bile edemeyeceğin şartlarda çalışan öğretmenler var. Sabah güneş doğmadan tarlanın ortasında okuluna çamurun içinde giden kaç öğretmen var biliyor musun?

özel sektör az alıyor +1

3 sene önce bu maaş olsa çok iyiydi ancak şu an değil. 2012 de 8 1 de işe başlayan memurun maaşı 1250 dolardı. şimdi 850 dolar anca ediyor. yani şu an 7bin civarı alsa bir öğretmen anca iyi denir.

özel sektör az denildiği gibi. yalnız bu parayı almak için kıdemli olmaya gerek yok, 1 yıllık sözleşmeli öğretmen halimle bu paraya yakın alıyorum.

Su yanilgiyi da ortadan kaldiralim, full ek dersle bu parayi alabilirsiniz. Yoksa alacaginiz para 4000 civaridir ki bu parayla istanbul gibi bir sehirde sadece gecinmeye calisabilirsiniz, yasayamazsiniz. Full ek derse girmek de hem ogretmen hem de ogrenciler icin cok saglikli degildir genelde. Cunku verim yari yariya duser. Yani ortalama ogretmen maasini 5500 dusunmek yanlis olur, genel ortalama 4000 civaridir ne yazikki.

Arkadaşlar sokakta boş boş dolaşan bekçiler bile 4 küsür bin alıyor, öğretmene 5500 neden fazla olsun?

Asıl parayı öğretmen bilgiliyse özel dersten kazanır.
5500 iyi bir maaş değil, genel olarak maaşlar kötü.

Ogretmen maasi iyi.

5500tl cok para olmamasi ayri konu. Son 1 yılda tum mesleklerde alinan maasin sagladigi yasam kalitesi zaten dustu. Ogretmen maasi iyi mi sorusuna cesitli mesleklerin kazanclaeina ve ulkedeki orta sinif gelir duzeyine bakilarak cevap verilir ki ogretmen maasi kotu degil.

5500tl cok para degil tarafindan bakarak ogretmen maasini degerlendirecek olursak yonetici vs. disinda neredeyse herkesin maasi kotu tr de. Herkesin maasinim kotu oldugu ortamda da kotunun daha kotusune kotu denir ancak.

merhaba, öğretmen maaşı hem iyi hem çalışma şartları çok iyi. şimdi 3 ay tatil. haftada 16 saat çalışıyorlar bu maaşa daha ne olsun?

Maalesef insanımız ekonomiden paranın değerinden falan anlamıyor.
Normal olan her ülkede memurun alması gereken minimum para ailesini geçindirebileceği, temel besin maddelerine (evet et de var) rahat ulaşabileceği miktar olmalıdır.
Bizim millet bundan 5 yıl önce de 5 bin liraya çok diyordu. Şimdi de çok diyor.
5 yıl önceki alım gücüyle şimdiki kıyas bile kabul etmiyor.

Bir süre tasarruf moduna çekilerek Muş diyorum.

mümkünse üçüncü seçenekler aranmalı.

"özel şirkette 2.500 TL maaş", " Ancak firma mali kriz içinde, son 5 aydır maaşlar 20 gün gecikmeli yatıyor", "aile şirketi burası" üstte de dendiği gibi o firma batar, batmasa dahi sürünür, sizin maaşlar 20'den 25'e oradan 35'e oradan 3 aya falan sarkmaya başlar. "ya canım kaçmıyoruz ya" derler "off paramız yok" derler.

Olabilecek iş, maaşı iyi, muş'ta harcama yapmazssın herhalde, iyi birikim yaparsın ama "bir umut memur olurum" gibi şeylere güvenip gidilir mi? senin bileceğin iş. Diyelim ki 2 sene dişini sıktın ve memur olamadın, tekrar izmir'e ya da başka bir büyük şehire gitmek istedin (ben isterdim) tekrar sıfırdan düzen, iş arama vs.

muş+1

aksi takdirde ne uzaliyorsun ne de kısalıyorsun bir de şirket batarsa vay haline

insan kaynaklarında çalışıyorsan yine insan kaynaklarında neden iş bakmıyorsun, izmir iş imkanı için bir istanbul kadar değil ama yine de bir muş da değil.

muş'tan sonra dönebilecek misin, tüm hayatını muş'ta geçirebilir misin? bunu göze almadan ben izmir diyorum.

3. seçenek aranmalı +1

kendinizi sadece bu 2 seçeneğe kaptırmayın, iş aramaya devam edin.
eğer sadece bu iki şık arasında seçim yapılacaksa 1.si derim

İzmirdeki işte devam edersen her türlü başka bir iş aramalısın zaten ama muş seçeneği de çok yeterli değil. Geri dönüşü var mı mesela, ne kadar süre mecburen orada kalmak zorunda olacaksın bunlar önemli. sırf 4500 tl için muşa gidilmez bence. Garanti bir meslek sahibi olursun, prestijli bir memuriyettir, tayin hakkın vardır falan anlarım ama şu durumda çok parlak görünmüyor.

Muşta çok güzel para biriktirirsin, kadroya da geçersin ilk seçimde. Tayin hakkın olunca İzmire geri gelirim diye düşünme, çok kolay gelinmeyebilir ama batıda başka bir yere gidebilirsin.

3. Secenek.

Bir umiutsa memurluk, kesin degilse hic girme o ise

eğer ikisi arasında kaldıysan kesinlikle muş. bu devirde 2.500 para mı asgari ücret o kadar zaten.

yaş kaç? o da önemli bir faktör.

muş yani izmir'e hayli uzak üstelik iklim farklı, kültür farklı. yaparım ben diyorsan muş'a git derim ben de.

izmir'de iş ara, iş bulana kadar mevcut işine devam

muş

muştayken de o ilde veya çevre illerde yüksek lisans yapın, dilinizi geliştirin, alanınızla ilgili en az 1 teknik program öğrenin(mesela R). bu süre zarfında da yaşamak istediğiniz illerdeki iş ilanlarını takip edin.

işini deli profesyonel yapan kişilerin izmirden kayseriye, ordan da bir doğu iline gittiğini gördüm. amaç bir yandan gelirlerini artırırken diğer yandan cv'lerini geliştirmekti. ki bu dediğim kişiler koç holdinge bağlı bir şirkette yöneticiydi izmirde.

İzmir'den Muş'a gittiğinizde büyük bir boşluk hissedeceksiniz. Yapılacak hiçbir şey yok İzmir'e nazaran. Yukarıda belirtildiği gibi tamamen kendinizi geliştirmeye odaklanırsanız, devlette kadro alamasanız dahi tekrar büyükşehirde çalışma fırsatınız artar.

Muş' u seçerdim ben.

3. seçenek +1

Muş'tan İzmir'e geçmek travmatik olur +1

başkan, kuzum.

dostum.

hocam

Hatun
Kanka
Kanki
Bebişim
Aşkım

tanimadigim birinin bana birader diye hitap etmesine uyuz olurum

Beybisi. Bunu duydugum an sinir krizleri gecirip yerlerde kivraniyorum ben.


Moruk. Bunu da sevmiyorum ben pek.

birader, kardeşşş (ş baskılayarak)

ömrüm

Kanki, kanka (hatta kannngaa), baba, babacım

Bu arada kuzum hitabını çok severim ben, hele de canım babam diyorsa.

kanka
dostum

gülüm
kanka

Samimiyet ya da tanışıklık olmayan kişinin "canım" hitabı.
Bayan.

net bir şekilde "baba" bu benim için. Kendi anasına söver gibi...

aslan diyen birini tokatladım bi kere.

canım

Mahallenizin muhtarına ya da sağlık ocaginizin bebek hemşiresine sorabilirsiniz

muhtara sorup, durumu iyi olmayan türk veya suriyelileri sorup onların evine götürebilirsiniz

ballı sirkeli su içip iyi geldiğini söyleyenler var, her bademcikleri şiştiğinde bunu yapıyorlar.

onun dışında tuzlu su veya adaçayıyla gargara yapmak iyi gelebilir.

çok geçmiş olsun

bence once balli cay, sonra gargara daha ogru ollur, hem bal ce vay bogazi yumusatir hem de seker mikropbu besleyecegi icin gargara ile bogaz temizlenir, bi de yatmadan mutlaka disleri ve dili fircalamis olmak iyilesme suresini cok azaltiyor, gecmis olsun. ha bir de cok konusmayin.

andorex:)

Bembeyaz boğaz malesef kendi kendine geçmiyor. Ben de antibiyotikten tiksindiğimden uzun süre direndim ama sonum 10 tane iğne yemek oldu. Geçmiş olsun bence beklemenin manası yok.

Çekmezler. Birinden birini seçmek zorundasın. Kimse sana göre program yapmaz.

ben benzer bir durum için mail atmıştım, ilk sırada girdim. doğru kişi sekreter midir bilmiyorum ama ben direkt hocaya mail atmıştım.

mülakata girecek hocaya veya bölüm başkanını telefondan arayıp durumunuz anlatın.

ilk sırada girdim çıktım.

okul neresi? şehir neresi? bölüm hangisi?
Bunları da yazsan çok sorun olur mu sence?

Çok rahatsız hissettiğiniz bir şeyi nerede olursanız olun giymeyin. Çünkü rahatsızlık sizin bütün hareketlerinize, düşünme hızınıza bile yansır.

Kadın olduğum için pek bir fikrim yok ama siyah veya beyaz polo tişört nasıl olur acaba?

gömlek güvenli bir çözümdür, çoğu kişi bu sebepten giyiyor zaten. mülakatta bunlara takılan biri olursa ondan gelecek negatif önyargıyı kırmak için.
bence yüksek lisans mülakatı için elzem değil fakat ne giyerseniz giyin temiz ve ütülü olsun, yani tertipli düzenli dün gece çıkardığınız tişörtü, ya da çamaşırlıktan aldığınız tişörtü giyip gitmeyin. rahat hissedeyim derken düzensizlik intibasını bırakmayın yani özetle.
başarılar.

Kapriyle doktora mülakatına giren gördüm, kabul aldı. Kasmanın alemi yok, siyah tişört-pantolon kombinasyonu iyidir.

istediğinizi giyin sizin dış görüşünüze göre bir ön yargıda bulunacaklarsa bir zaten okumayın o zihniyetin barındığı yerde.
bence en önemlisi rahat ve kendi olabilmesi insanın.

gömlek ve kravat o işe-mülakata vs. önem verdiğin intibası oluşturur karşında. sana artı değer katar mülakatta. bir de şu var, kimse gömlek kravat giydiği için bir mülakatta bu ne biçim kılık diye olumsuz bir tavırla karşılaşmamıştır herhalde. ancak tişört giyme mevzusunda sizde bile acaba diye bir his uyandırdıysa demek ki bir şey var ortada.

giyimin senin kabul alıp almamanda tek başına etkili değildir ancak karşındakileri siz daha konuşmaya başlamadan pozitif etkiler. ama puanlamayı elbiseniz göre değil bilginize göre yapıyorlar.

rumlar atatürk'e inanılmaz saygı duyuyorlar. bunun esas sebebi kendilerini istiklal harbinde ansızın yerle bir etmiş olmasına rağmen rumların can ve mal güvenliklerini tesis etmesi.

Paşa büyük taarruz sonrası esir alınan yunan komutanların hiçbirini aşağılamadı. rumların türklere yaptıklarını onlara yapmadı. aniden tamamen savunmasız kalan rumlara hiç dokunmadı. kiliseler, papazlar filan ciddi bir sıkıntı olmadan hayatlarını sürdürdüler.

rumlarda ben genellikle yunan işgali sırasında yaptıklarının pişmanlıklarını, Ingilizlerin peşine takılıp olmadık hayaller peşinde koşmanın burukluğunu görüyorum.

bence atatürk sevgileri bundan. bükemedikleri eli öpüyorlar.

edit: bu gözlemim sadece bu tarafta yaşayanlar için geçerli değil, Yunanistan'da yaşayan rumlarda da aynı durum var.

işin aslı şu: dezavantajlı topluluk kendini yeni rejime kabul ettirmek ve kendilerini güvene almak için o rejimin en önemli figürüne karşı aşırı bir sevgi ve hürmet göstermek zorundadır.

mesela en atatürkçü şehir diye bakarsan tunceli önde gelir. aynı şekilde aleviler de. dersim harekatından sonra bir gecede hz. ali resminin yanına aynı büyüklükte atatürk fotoğrafları asıldı evlere, cem evlerine, köy odalarına vs. o dönemde ben sizdenim, size sadığım imajı çizip kendi bekalarını korumak amacıyla yaptılar.

aynı şekilde rumlarda ve musevilerde de aynı amaçla atatürke karşı aşırı bir teveccüh görürsünüz.

Azinlik okullarinin mufredatini MEB belirliyor ogretmenleri MEB atiyor.Rum okulu olmasina ragmen bagimsiz degiller

yemrem +1.

Adam kendi yaşadığı topraklarda kendisini sana kabul ettirmek zorunda. Yoksa her fırsat bulduğunda 6-7 Eylül demişsin malını mülkünü yağmalayıp, katletmişsin, mübadele demişsin yurdundan sürmüşsün, Kıbrıs demişsin ülkesinden kovmuşsun, vatandaş türkçe konuş demişsin konuşmasına, okumasına, yazmasına engel olmuşsun.

Öğrenci eksikliğinden dolayı okulda eğitim verilmiyor diyorsun. Neden öğrencileri yok bu insanların? Kaç kişiydiler kaç kişi kaldılar. Sahte bile olsa, kendilerini devlete, rejime, komşularına saygılı davranmak zorunda hissediyorlar...

Çünkü her fırsatta kendilerini ispat etmek zorunda bırakılıyorlar.

Serdar Korucu ve Aris Nalcı'nın 1965 diye bir kitabı var. Orada bu baskının Ermenilere yapılan halinin güzide örneklerinden bahsediliyor. O dönem Ermeniler iki kere Taksim Cumhuriyet Anıtı'na çelenk bırakıp Türkiye'ye bağlılıklarını açıklamak zorunda kalmışlar.

Bugün de aynı şey Kürtlere yapılıyor. Dün aktroller katılım düşük diye bilgi kirliliği yaratmaya başlayınca millet "Kürtler sandığa gitmiş mi" diye sorup duruyordu.

bu arada atatürke karşı aşırı teveccüh gösteren dezavantajlı toplulukların mış gibi yaptığı zannına kapılmayın. ilk yapanlar belki kendi varlıklarını devam ettirmek için mış gibi yapmış olabilirler ancak 2. ve 3. nesil atatürk sevgisini, devlet sevgisini vs. içselleştirmiş durumda. senden benden daha çok atatürkçüler, atatürkü senden benden daha çok seviyorlar.

askerdeyken suya ulaşmak zordu. bazı günler günde bir bardak içtiğimi hatırlıyorum. birkaç gün sonra baş dönmesi ve halsizlik ile uğraşmak zorunda kaldım. daha sonra dikkat etmeye başlamıştım.

yaşar ancak uzun vadede başka sağlık sorunları ortaya çıkar. rusyanın bazı yerlerinde haftada en fazla birkaç bardak su içtiğini söyleyen insanlarla karşılaşmıştım. votka, bira, az alkollü bira, kola, buzlu çay, meyve suyu, çay, kahve vs. içiyorlardı paso. sıvı alımını başka kaynaklardan karşılarsan yaşarsın ancak uzun vadede başka sağlık sorunlarına yol açacaktır.

yasar ama illa ki bir yerde bir seyler patlar, suyun yerini hic bir sey tutmuyor, 10 gun yasayacagi yerde 5 gun yasar misal

Valla annem hic su icmiyor. Cay, limonata, ayran, soda filan. Bi dolu hastaligiyla yillardir yasiyor. Arada zorla iciriyoruz ama aylarca icmiyor olabilir

@cevaplar

İçin teşekkürler ama ben hiç su içmemekten bahsediyorum. Bir yudum bile su içilmeyecek, bir deney yapıyoruz gibi düşünelim.

alkol, gazlı içecekler, çay, kahve vs. hepsi su attıran içecekler. susuzluk hissini geçici olarak alırlar ama suyun ikamesi olamazlar hiçbir zaman. en net olarak alkolde fark ediliyor zaten bu sarhoş olduğun gecenin sabahı kerbela'da kalmış gibi uyanıyorsun bu sebepten. yani içeceklerin ne kadarı tam olarak bu kapsama giriyor bilmiyorum ama bunlara girenlerden alırsan tüm sıvıyı hiç su içmemiş gibi olursun.

Oldum daha önce. Söylemeseydi haberim bile olmazdı. Bir erkeğin kafaya takacağı şey değil.

benim için sorun olmazdı

Vücudumuzla barışık olmayı öğrenmemiz lazım.

Senin skolyoz hastalığın engel değil sevgili olmaya.

Kişilik, karakter daha önemli. Zeka, mantık daha önemli

neden böyle bir şey için insanların onayını alma ihtiyacı duyuyorsun ki, beğenmeyen kendi işine baksın, sen niye kendini üzeceksin? hepsini geçtim, skolyoz var diye seni sevmeyecek bir insanla sen kendin birlikte olmayı düşünür müsün?

biz ne desek boş, bu konuda kendine daha fazla güvenmen lazım. ben "sorun değil" derim, başka bir duyurucu "ben sevgili olmazdım" der, yine üzülürsün. bunun sonu yok. başkalarının söylediğine göre yaşarsan her halükarda üzülürsün.

ha yine de içini rahatlatacaksa adwokat'ın da dediği gibi çoğu kişi fark etmez bile bunu. dert edeceğin son şey olsun. neblim kendine "ben iyi bi insan mıyım" diye sorabilirsin, "beni kim neden sevsin" diye sorabilirsin, "ben seksi miyim" falan diye sorabilirsin ama "skolyozum var, severler mi acaba" diye sorma. senlik bir durum değil çünkü bu. o yüzden sevmeyecek olan da sevmesin zaten ne var yani.

Bel böyle olunca seksi de göremiyor ki insan kendini. :/

Valla olsam bile anlamazdim, hatta hastaligi bile yeni duydum :) google dan baktim, senin google gorsellerdeki gibi kotu durmuyor, hatta normal bile sayilir. Uzulmene gerek yok, keyfine bak.

Kafaya takmana, üzülmene hiç gerek yok. Benim için asla sorun olmazdı ki zaten bu durumu sorun edecek adam varsa bile çok azdır. Çoğu erkek fark etmez bile bunu uzun bir süre. Sıkma canını

aksine bazı insanlar için bu tip farklılıklar daha çekici gelebiliyor. ama önemli olan kime ne şekilde geldiği değil öncelikle senin iyi hissedebilmen.

genetik bir aktarım ve kendi işini görememe gibi durumlar olmadıkça sorun edilecek bir şey olduğunu sanmıyorum.

öncelikle kendinizi sevin ve toplum genellemelerinden uzaklaşmış bir gözle bakın kendinize. o zaman böyle endişeleriniz kalmayacaktır.

ben anlardım bir şey olduğunu, insanlar fark etmem yazmıştı ama gayet belirgin. yalnız kafana takmak yerine sevebilirsin, senin bir özelliğin bu. alay edecek, laf söyleyecek biri olursa da ayrılırsın, sevgili olacak kadar yakın olmaya değmez.

üzülecek, kafaya takılacak mesele değil. seven insan ona mı bakacak.

Görünüm önemli değil dese de herkes, biliyoruz ki önemli.
Senin rahatsızlığın çok ileri düzeyde değil, yürümende, hareketlerinde problem yoksa ben dert etmezdim şahsen. Zaten aşk olunca bunlar olsa da dert etmezsin lakin zaman ilerleyip aşk bitince edebilinir.
Ama dert edecek erkekler de olacaktır bu da normal.
Moral bozacak bir durum yok.

önce fotoğraflara baktım, sorunuzu daha sonra okudum. sorunuzu okuyana kadar skolyozu fark etmemiştim bile. kendi bedenini ifşa edip dikkat çekmeye veya müşteri bulmaya çalışıyor diye düşünmüştüm.

kısaca siz söylemeseydiniz fark bile etmezdim.

söyleseydiniz de bir şeyi değiştirmezdi.

Şöyle söyliyim, fakbadim bile böyle olsa sorun etmem. Benim de burnum yamuk. Başkasının da memeleri.

Bu tip şeyleri sorun eden ağır şekilci insanlar haricinde - duyuruda da gördüğün üzere - sorun etmez insanlar.

Ama sen bunu sorun edersen insanlar da eder. Daha doğrusu kendini beğenmeyen, kendine seksi yaklaşmayan insanlar çekici olamıyor. Aksine, daha büyük fiziksel sorunu olup kendiyle barışık insanın özgüveni etkileyici bile olabiliyor; "böyle olmasına rağmen kendini ne güzel seviyor helal olsun" gibi.

sorun etmezdim

Sorun değil. Güzellik takıntımız modern toplumun salak salak sektörleri canlı tutma amacının etkisiyle ilgili biraz. Iki bireyin birbirini sevip güzel bir ilişkiyi yaşaması, hayatı paylaşması fiziksel özelliklerden çok bağımsız. Sen kendini beğenmeli ve sevmelisin ki karşı taraf da seni sevsin. Tek takıntın bu değildir zaten senin. Korku sebepli hep bunlar

fark edilecek bir sekilde degil. hayatinizi ve/veya kendinizi sevmemenize neden olacak kadar hic degil

gorunus degil sagliginiz acisindan soyluyorum; yuzun, aletli pilates yapin, yuzun ve yuzun. simdi sadece gorunuse takiliyor olabilirsiniz ama yasiniz ilerledikce keske yarattigi tek problem gorunus olsa dersiniz.

genetikse ciddi sevgili olmayabilirim. eğri büğrü çocuk istememek hakkımdır.

çıplak olarak görsem çok rahatsız olmam

jesus+1 Rahatsızlığın genetik muhtemelen. Kısa süreli düşünürüm ama ciddi düşünmem veya evlenmem.

Jesusun dediği gibi bu sadece çocuk düşünen ve çocuğun da skolyoz olabileceğini düşünen erkekler için problem olabilir
Diğer erkeklerin çoğu farketmez. Erkek farketmese de ilişkiniz ciddiyse etik olarak hastalıkları ve rahatsızlıkları söylemek daha doğru diye düşünüyorum.

Muhtemelenlerle iş yürümüyor maalesef, konu hakkında bilgisi olmayanlar garip yorumlar yapıyor. Genetik değil kesinlikle. Genetik olduğunu iddia eden "hasta" lar var ama ortada kesin bir bilimsel kanıt yok. Ek olarak sülalemde hiçbir kişide yok bu hastalık, zaten belli bir yaştan sonra olmaya başladı bende de.

Ayrıca söylemeyeceğimi nereden çıkardınız? Sorumda bile söylese demişim.

Kisiye gore degisir, kendi acimdan cevaplayacak olursam abartili bir sey degil bence. Sorun olmazdi. Farkederdim ama, farketmeyecegim bir sey degil. Gereksiz teselli vermeyi dogru bulmuyorum insalara.

Beğenilmeyen cevapları tiklemeyelim :)

Öncelikle %100 genetiktir ya da değildir demedim. Böyle düşünen erkek için sorun olabilir dedim.

Konu hakkında da gayet bilgim var. Skolyoz olup ameliyat olan arkadaşım da var, sonradan skolyoz olanlar da var.

Söylemeyeceğini de çıkarmadım. Etik olarak iki insan ciddi ilişkilerde rahatsızlıklarını karşı tarafa bildirmeli dedim. Bu kanser de olabilir estetik de olabilir psikolojik bir sorun da.

Sağlıklı günler

allah aşkına seksi olmak/görünmek zorunda mısınız, seks asıl niyet mi ki, sizi böyle kabul etmeyen insanı direk kıçına tekmeyi vurmak suretiyle hayatınızdan çıkarın, şuna sorun diyenin içinin temizliği şüpheli, karım evlendiğinde 100 kg idi, söz vericem kiloyu dedi, 3 üç yıl geçti vereceğine 120 oldu, ben şimdi terk mi edicem, seven yine sever, her türlü sever, kalça seven kirasını versin sevsin efenim.

hiç düzeltme şansın yok mu, belki egzersizlerle filan yola koyarsın. gerçi biliyorsundur zaten düşünmüşsündür de yine de yazayım dedim. belki ilerde seni bu konuda yaralayanlar reddedenler çıkar ama zaten kaşı gözü bahane edip reddedilenler bile oluyor. bu biraz şans işi. umarım sevip sevildiğin biriyle karşılaşırsın.

@yüzyıllık yalnızlık

gelen mesajlarla da uğraştığım için unutmuşum tik atmayı. ayrıca beğenmediklerime tik atmama gibi bir hakkım var diye düşünüyorum, yeniyim burada ama sanırım bu bir kural değil. çok önemsediğinizi bilseydim tiklere boğardım sizi ama onu da nasıl yapacağımı bilmiyorum henüz maalesef.

genetik kısmını da diğer arkadaşlar için demiştim. hemen onlara da tik atayım, belki de üzülürler. ''eğri büğrü'' demiş patavatsızın biri ama hiç sorun değil, nasılsa daha düzgün ifade edebilme gibi bir yetiye sahip olmaması beni hiç etkilemez. ona da bir tik şart mutlaka.

çok teşekkürler, kendinize iyi bakın.

@for day to break

egzersizler var ama belli bir yaştan sonra pek etkisi olmuyor maalesef, ayrıca işe yaraması için günün ciddi bir kısmını da harcamak gerekiyor. yine de yapmaya çalışıyorum bir miktar.

Seksi gorunmek zorunda misin, millete begendirmek zorunda misin gibi gercek disi yorumlar cok gereksiz.
Ortalama bir insan seksi gorunmek de ister begenilmek de arzulanmak da ve bu %100 normaldir. Kimse rahip, dervis falan degil. Normal insan ozelligi bunlar. Sonsuz erdem sahibi suserlara tuhaf gelse de. Butun alem idaelist maasallah.

skolyoz dolayısıyla ameliyat olmuş ve sırtında boydan boya dikiş izleri olan ve omurlarında metal ile dolaşan dünyalar tatlısı bir kadınla beraber olmuştum bir süre. tam olarak düzelmemişti hatta ameliyat sonrasında. yaralarını bile seviyordum o derece. bence bu çok doğal bir şey. elinizde olan bir şey de değil.

ama bir çok erkeğe şunu sorsanız, "yüzünün muhtelif noktalarında botoks olan birisiyle beraber olmak ister misiniz?" diye eminim bir kısmı istemeyecektir, ben dahil.

dolayısıyla birisi sağlığınız için bir gereklilikken bir diğeri sizi daha güzel de yapsa erkeklere itici gelebilmesi.

sorun olmaz diyenlerin alayı yalancıdır,fetöcüdür.

Skolyoz genetik bir hastalik degil.
Sizi degistiremeyeceginiz ozelliklerinizden dolayi kabul etmemeyi dusunen, sizi oldugunuz gibi sevemeyen kadin ya da erkege tek bir saniyenizi harcamaya degmez.

Ne var bunda ya, insanların bunu sorun edeceğini sanmıyorum. Ben de etmem.

Çekinecek, üzülecek bi şey yok ortada. Bi kalbe girmeni sağlayacak şey ilk etapta görüntü olsa da seni orada tutacak şey karakterindir.

genetikse olmaz şeklinde saçma sapan şeyler yazıldığını görüyorum. googlea yazıp aratınca bile ne demek olduğunu görürsünüz ki çok yaygın bir hastalık hayatınızda mutlaka duymuş olmanız gerekir. hatta burada yazanların birçoğunda az da olsa omurga eğriliği vardır ve bundan haberleri yoktur. kimse mükemmel genlere sahip değil.

her hastalık gibi genetik yatkınlığa bağlı ama vaktinde fark etmek, tedavi etmek ebeveynlere bağlı. genetik konusunda kesin sınırlar çizen insanlar şimdiden genetik hastalıkları araştırıp çocuklarında küçük yaştan takibe başlasınlar, önlem önyargılarla değil farkındalıklarla alınır çünkü.

dert degil, herkesin bir farkliligi var. benim ayak parmaklarimdan iki cifti bitisik.daha kotusunu de gordum, ama dert degil. onemli olan sana fiziki bir rahatsizlik vermesin, gorsel olarak mukemmel olmak zorunda degiliz. erkegim ve skolyozu olan bir kadinla birlikte olurum. sagligina onem ver, yasam kaliteni yukarida tut. isteyen begenir, isteyen begenmez; ama begenen cok olur.

normal bel, sorun olmaz yani. "normalde sorunlu bir bel bu ama ben kabul ederim" şeklinde de değil. bildiğin standart, hiçbir anlam ifade etmeyen bi özellik.. tabi ki "off ne süper bel bu ya" demem ama kimin beline öyle dedim bilmiyorum zaten.

kafamı çok karıştırdınız bu paylaşımla, avuç içinizi de atın bi bakalım sevgili olur muyuz

bel len bu, niye bi kriter, anlamadım ben

derecesi kaç acaba, bende de var belimde sırtımda ağrı yapıyordu röntgen çektirdim orada gördüm ama 15 dereceden az gailba bendeki, dış görünüşe etkisi olmuyor hiç.

cevap olarak çok dikkat çeken birşey değil, durumun özgüvenini düşürmesine izin vermemen önemli. özgüven > güzellik her zaman.

burada fikriniz soruluyor, cevap verince rerörerö. sen öyle düşünürsün, ben böyle. her yerde özgürlük diyen tatlı su özgürlükçüleri kendi gibi düşünmeyen biriyle karşılaştığında ne yaptığına baksın, fikirlerinizle yaptıklarınızın örtüşüp örtüşmemesinin en güzel sınavı bu şekilde görülür. cevabımı beğenmeyince "hasta" demişsin, patavatsız demişsin, ama tik şart demişsin. hayır arkadaşım tik şart değil. duygu ve düşünceleri özgürce ifade edebilmek ve baskı görmemek şart. ne olursa olsun.

cevabımı şöyle düzelteyim:

idiopatik isen olmaz. idiopatik çocuk istememe hakkım saklıdır.

www.acibadem.com.tr

Skolyoz türleri

İdiopatik skolyoz: Skolyozun en çok görülen şekli “idiopatik”tir. Genetik etmenlerin rol alabileceği düşünülen bu skolyoz halen nedeni bilinmediği için "idiopatik" (sebebi bilinmeyen) olarak adlandırılır. İdiopatik skolyozun, ergenlerin yüzde 2 ile 3'ünde var olduğu düşünülür. Bu grubun 500'ünden birinde aktif tedavi gerekir. 5 bin skolyozlu kişinin birinde, eğrilik cerrahi yöntem gerektirecek dereceye kadar ilerler. Küçük dereceli skolyozlarda kız ve erkek çocuklar eşit oranda etkilenirken, ilerleyici eğrilik gelişme olasılığı erkeklere kıyasla kızlarda 8 kat daha fazladır.
Nöromusküler skolyoz: En yaygın görülen ikinci skolyoz “nöromusküler”dir. Bu skolyoz türünün altında yatan bir sinir-kas hastalığı olabilir. Sinir hastalıkları beyin veya omurilikten kaynaklanabilir. Örneğin; çocuk felci, serebral palsi (beyin felci), meningomyelosel, travmaya bağlı omurilik yaralanması ve felç olan çocuk hastalar. Kas hastalıkları, çocukluktan itibaren veya daha geç ortaya çıkabilen hastalıklar da bu duruma örnektir.

Konjenital skolyoz: Üçüncü sıklıkla görülen skolyoz türüdür. Çocuğun anne rahminde gelişimi sırasında meydana gelen omurga anomalilerine bağlı olarak ortaya çıkar. Doğuştan başladığı için genellikle ilerleme özelliği var.


Kemik ve yumuşak dokuları tutan nörofibromatozis rahatsızlığına sıklıkla skolyoz eşlik eder. Bunlar dışında romatizmal hastalıklar, bağ dokusunu tutan hastalıklar, omurga kırıkları, omurga enfeksiyonları, metabolik hastalıklar ve sendromik genetik hastalıklar da skolyoza sebep olabilir. Bu hastalıklara sahip olan bireylerin skolyoz açısından sıkı takip altında olması gerekir.

takma kafana. erkek tarafından bildiriyorum söylemesen anlamayacak erkekler tanıyorum. erkekler(tanıdığım büyük çoğunluğu) kadınlar kadar vücut üzerinde hassas değiller.

ve bu durum senin özgüvenini asla etkilemesin, sonuçta güzellik dediğin bize dayatılan bir olgudan ibaret.

Valla taş gibi bir ablasınız gözüktüğü kadarıyla. Vücut açısından sorun yok ama kafa yapınız biraz daha sıkıntılı. Bu soruyu sorma ihtiyacı "Ben olsam rahatsız olurdum" hissiyatınızdan kaynaklı olmalı.

Umrumda dahi olmaz.

kaliteli ve tercih ettiğim bir marka ise umrumda olmaz. kalitesizse zaten işim olmuyordur :)

engeller. bariz karşı cenahtan demektir. bok yesinler, sevdiğim bi marka yok ama olsaydı asla almazdım. vergilerimizi yemeleri yetmiyor bi de cebimizde son kuruşu vermenin anlamı yok.

engellemezdi.

bir de üstteki arkadaş karşı cenah falan yazmıştı, cenah mı kaldı allasen?

almam.

başakşehir marka değeri olan bir kulüp olsaydı sorun etmezdim ama yerel ligde 2-3bin kişiye oynayan bir takıma sponsor olmasının arkasında siyasi bağlantılar ararım ve bakışım değişir.

başakşehir şl'de oynasa, camiası büyük bir kulüp olsa tamamen ticari yaklaştıkları için problem etmezdim.

meditasyon akşamları ve nefes egxzersizleri ve ağır spor

Zihin boşatmak için ihtiyacın olan 5 şey;
Loş bir ortam,
Hoş bir müzik,
Egzotik bir masaj : www.masajbul.com

Diğer 2 maddeyi bulamadım :)

Üretmek, bir şeylerle mesgul olmak beni rahatlatiyor. Boyama yapıyorum genelde müzik eşliğinde. Ama sökük kiyafetleri ve kopmuş düğmeleri de dikiyorum. Yürüyüş de iyi geliyor.

Örgü örüyorum. Özellikle de zahmetli ve karmaşık desenli şeyler örüyorum. Örerken de Sıdıka, Bir Demet Tiyatro gibi eski dizi bölümlerini izliyorum.

Hem cidden kafam dağılıyor, hem de atkı, şal, bebek yeleği/battaniyesi bir şeyler örüp yakın çevreme hediye ediyorum, herkes mutlu oluyor. Şu ara bir anneanne yeleği örüyorum, bitince amigurumi dünyasına dalacağım.

Örgüye sarmazsam delirirdim, gerçekten.

tempolu yürümek beni rahatlatıyor

Bir Kadın Bir Erkek bölümlerini izlemek (avrupa yakası klişesi yetti artık :)
Evi temizlemek
Pasta, yemek yapmak
Tamir işlerini öğrenmek

Hobilere abanmanı öneririm. Misal bu ara elektroniğe sardım hiç bi alakam olmamasına rağmen. Raspberry Pi ile led falan yakıp söndürüyorum. Günlerce oyalıyor.

Ben son zamanlarda sürekli yemek yiyorum ve aylak adam okuyorum başucu kitabım.

Bol ağaçlı bir yerde yanıma teknolojik alet almadan oturuyorum her gün bir süre.

Bazen origami yapmaya çalışıyorum.

Mizah dergileri okuyorum- Naber'in eski sayıları

En önemlisi sevdiğim insanları arıyorum ya da görüşüyorum. Bir sürelik de olsa hayata döndürüyor.

Bkz: mindfullness

Benim de aynı şekil, şu ara sorunlu bir dönemden geçiyorum ve kafamın içi susmuyor.

Fırsat buldukça yoga ya gitmeye çalışıyorum.

Bir şeyler örmeye çalışıyorum, şu ara bikini-büstiyer örmeyi deniyorum.

Puzzle çok iyi geliyor.

Normal de kitap okumayı da çok severim ancak şu ara kafamı toparlayamadığım için pek okuyamıyorum.

diy projeleriyle ugrasmak
ciceklerimle bitkilerimle ilgilenmek
ney (muzik aleti olan)
kediyle oynamak
camasir katlamak

Kullanılır da o şise sebilin üzerinde durmaz.
Düşmeyecek şekilde sabitlersen kullanılır.

şişenin ağzının tam oturabilmesi için tutma aparatını keskiyle kesmeniz gerekiyor. o da zor oluyor.

ondan daha önemlisi 5 litrelik şişeler yumuşak plastikten yapıldığı için içindeki suyu aldıkça şişe büzülüyor basınçtan. damacananın plastiği sert olduğundan şekli değişmiyor, buna aldanmayın.
su doldurdukça bir yerden hava alıp basıncını eşitleyemediği için gittikçe büzülüyor ve iyice büzülünce ya düşüyor veya basınçtan şekli bozulan pet şişeden su akışı kısıtlanıyor. tam anlatamadım ama kullanmayı denedim ordan biliyorum.

hayır. damacananın sert plastikten olmasının sebebi var, yumuşak plastikten yapılma şişe kullanılamıyor maalesef.

tek sorun basinctan buzusmesiyse yukardan delik delinip hava aldirilsa olmaz mi?

omronun temassız ateş ölçerini kullanıyoruz memmnunuz. daha önce daha önce chicco nunkini kullanıyorduk ama omron daha iyi. yalnız aldıktan sonra bir sağlık ocağına gidip onların aletiyle derece ayarlamasını yapın. model şu: urun.gittigidiyor.com

telsiz olarak da uzun süre şu modeli kullandık:
www.bebegold.com.tr
memnunduk. pili bitince veya çekmeyince bas bas bağırıyor. siz çocuk uyuyor diye düşünürken aslında malın pili bitmiş gibi bir durum olmuyor yani. güzel, kaliteli tavsiye ederim. ancak 4-5 seneden sonra şarz olmama sorunu çıkınca kameralı bir telsiz aldık. model şu:

www.trendyol.com

bunda da şunu gördüm, mal aynı ancak bir sürü firma kendi markasını üzerine basmış. farklı markalar altında fiyat olarak ne tutturursa o fiyata satıyor. ben gearbest ten almıştım. türkiyedeki en ucuz fiyatın yarısından daha düşüğe gelmişti. gece görüşü vs. var. dezavantajı pili bitince, mal çekmeyince birkaç kez ötüp susuyor. siz uyurken kapanırsa duymayabiliyorsunuz. bir de bebeğin odasında duran kameranın fişe takılı durması gerekiyor. onun dışında ses iletimi, hem gece hem gündüz çekimi vs. çok iyi. şimdi bunu kullanıyoruz.

ayrıca iyi bir ateş ölçer ve kamera ebeveynlerin yaşam kalitesini çok ciddi artırıyor

Ateşölçer olarak medisana 76140 kullanıyoruz. Alından ve kulaktan ölçüyor. Onun dışında Havayı ve biberondaki sütüne ölçebiliyor. Gayet memnunuz. Telsiz olarakta weewell kullanıyoruz . Aventin muadiline göre epey iyi. Hışırtı yapmıyor

Megacenter’a bir bakın. Orada yoksa sanmıyorum.

waffle'cılara sorun yanlış hatırlamıyorsam görmüştüm onlarda.

metro markette olabilir.

Şişli’den çağlayan’a geçerken, köprüden 200 metre beride solda bir dükkan var...

olsa olsa metro'da olur o tarz dev ürünler.

Fabrikası Manisa'da arayın size cevap versinler

geçen sene falan eminönünde kahve dünyası sırasındaki bir dükkanda görmüştüm. reklam amaçlı promosyon sanmıştım. meğer gerçekte 5 kiloluk ürünleri varmış. hala satıyorlar mıdır bilmiyorum

Yaptığınız işleri gösteren bir dosya ile başvurabilmelisiniz mantıken. Ancak mevzu alamanlarsa mantık değil kurallar konuşur. Konsolosluğa bir sorun isterseniz.

ben araştıyorum fakat konsolosluk tam bir kara delik. ne doğru düzgün bilgi var, ne açıklama.

bunin icin "is arama" vizesine basvurmak gerekiyor. zaten mevcut yasada is arama vizesi icin gerekli belgeler genelde su sekilde oluyor;

- mesleki sertifikalar
- cv
- motivasyon mektubu
- eski calisilan is yerinden alinan sertifika, referans mektubu vs.
- calisilan is yeri ile olan is sozlesmesi
- sigorta dokumu

ama tabi bu belgeleri ilk inceleyecek olan yine alman konsoloslugu, yani istenilen bu belgelerin turkiyedeki karsiliklari tutuyor mu diye. Ama sunu belirteyim her ne kadar kolay gibi gozukse de cok kolay bir surec olmayacaktir, cunku her belgenin tercumesini istedikleri gibi, bircok belge icin yeterli degil diyebilirler. ornegin cv de yaptigin isler net belirtilmemis diyebilirler, yoruma, insiyatife acik bir konu yani.

Ama yeni kanunla beraber isini cok daha kolaylastirmak istiyorsan su yontemi izleyebilirsin. turkiyedeyken almanyadaki sirketlere is basvurusu yaparsin, onlarla internet uzerinden is gorusmlerini tamamlar ve sozlesme imzalarsin. hele bir de imzaladigin sozlesmedeki maas 50.000 euro brut/yillik ve ustu ise cok avantajli konumda olursun. bir de en azindan almanca A2 sertifikan var ise sozlesme, sertifikalarin, cv, gibi dokumanlarla basvurursun ve buyuk ihtimalle calisma iznini alabilirsin. mevcut yasada bu basvrularda diploma sarti vardi, ama yeni yasada IT calisanlarin icin bu sart yumusatildi. Ama yine de senin yeterliligini test edecek olan bir makam olmali. bunu genelde Calisma dairesi yapiyor almanyada. ama bir is yeri seni secti, ve sozlesme imzaladi ise yeni yasa ile birlikte calisma dairesine onaylamak kaliyor. Eger sozlesme imzaladigin sirket buyuk bir sirket ise cok cok buyuk ihtimalle alirsin calisma iznini. Buyuk sirketlerde IT calisanlarin cogu avrupa birligi disindan gocmen zaten ve bir cogu ile ise alim sureclerinde uzaktan interview yapiyorlar.

bu arada yasa daha yururluge girmedi, sene sonunda girecek.

emrahday cok guzel aciklamis, is arama vizesi diye bakabilirsiniz. bir de bu surecte sertifikalar da cok ise yariyor, tamam yeni okul okuyamazsiniz ama imkaniniz varsa bu surecte bence sertifika programlari tamamlayin calistiginiz alanla ilgili, hatta varsa dil sertifikalarinizi vs. de toparlayin, gercekten ise yariyor.

çok teşekkürler arkadaşlar.

4a hizmet dökümümden baktım. bir işyerim "Yazılım ve veritabanı uzmanı" olarak a çmış kaydı. bir diğeri "web sitesi yöneticisi" olaraka çmış. bir diğeri "bilgisayar yazlım teknisyeni" olarak geçiyor.

bu bir değer katar mı?

neyse zaten sene sonuysa mevzu, ben bikaç tane sertifika alayım bu süreçte en azından.

bu yasa calisan ucretlerini dusurecek, zaten isverenlerin de istegi bu. hukumete baski yapiyorlardi cin, hindistan gibi ulkeler ile rekabet yapamiyoruz diyorlardi isci maaliyetlerini one surerek. toplumdaki muhafazakar sag secmenin itirazina ragmen bu yasa kabul edilmek zorunda kaldi. Almanyanin ciddi bir kalifiye is gucu acigi var ve aciklandigina gore her sene yaklasik 500.000 yeni yetenekli gocmen gelirse cozulebilecegini acikliyorlar. ciddi bir rakam bu.

Aslinda sadece IT calisanlari icin degil, yetenek ve bilgi birikimi gereken her meslek alaninda calisan acigi var. ornegin bu gun almanyada hasta olasan en erken 2 ay sonrasina doktor randevusu alabiliyorsun. Doktor yok, mevcut doktorlar da gunde belli bir rakamin ustunde hasta bakamiyor. Ya da ornegin gecen bisikletimin tamiri icin bisiklet tamircisine gittim 2 hafta sonrasina randevu verdi. Ya da ornegin cocuk yuvasi icin bazi yerlerde 2 yil onceden basuru yapmak gerekiyor, yani cocuk dogmadan. cunku bakici yok.

Diger meslek gruplari icin de ayni musluk tamircisi, hemsirelik vs. gibi belli bir kalifikasyon gereken her iste calisan ihtiyaci var. Tabi bazilari sertifikaya bagli, ornegin ogretmenlik, cocuk bakiciligi hep o alanda sertifikasyon ve denklik gerektiriyor. ama IT, makina, elektrik, elektronik gibi alanlarda isveren kabul ettikten sonra denklik cok aranmiyor.

tutanakta belirtmesen olurmuş. sadece kağıdı alıp geçseydin keşke.

İyi yapmışsın. Zamane gençleri kural tanımaz oluyor, öğrenmiş olur.

Evet, keşke tutanak tutmasaydınız ama kimse kimsenin hayatını karartmaz; herkes nasıl bırakıyorsa onlar da bırakmalıydı. Olan olmuş artık çok da düşünmeyin. Kurallara uymayı öğrenmişlerdir.

Doğru olanı yapmışsın. Binlerce gencin hakkını korudun. Bu kul hakkıdır çünkü.

17 yaşındaki çocuğun bir senelik emeği var. Hepi topu bir kaç saniye. Kurallar var tamam da herkes sanki hiç 17-18 olmamış gibi yorum yapıyor. Çok gereksiz bir şey yapmışsın arkadaşım.

ben olsam ben de vicdan yapardım ve tutanakta belirtmezdim. ama bu demek değil ki doğru olan bu. kurallar neyi gerektiriyorsa siz onu yapmışsınız. dendiği gibi başka gençlerin hakkını korudunuz.

Olması gereken sizin yaptığınız ama ben yapamazdim

tutanağa gerek yokmuş.

doğru olanı yapmışsın o 2 3 soru işaretleyerek başkasının hakkına girerken üzülmüyor da sen kurallara uydun diye mi üzülüyorsun boş ver.

Son derece dogru yapmissin.
Turkiye'de sikayet ettigimiz pek cok sorunun kokeninde bu tarz kurallarin uygulanmamasi yatiyor.

Seni elestirecegim tek konu: "OSYM kameradan tespit edecek" diye endiselenmen. Dogru olani yapmak icin birinin denetlemesi ya da kizmasi gerekmiyor. Tek basina da olsan dogru olani yapmani temenni ederim.

sınav kurallarını uygulamışsınız. gayet normal.

tamam da şöyle bişey var, sadece senin sözüne bile bakıp değerlendirseler bile, öteki taraf kesinlikle itiraz edecektir ve kamera kayıtları incelenecektir. yani sorumluluk tamamiyle sende değil, buna sen sebep olmadın, öte yandan biris seni şikayet etse, benim kağıdımı aldı ama millet hala işaretliyordu diye daha kötü olurdu bence.

Turkiye'nin norvec olamamasinin sebebi o tutanagin tutuluyor olmamasi degil, insani inisiyatifler alamayan en egitimlisi bile mekaniklesmis insanlar yetistiriyor olmasidir.

Yaptiginiz cok cirkin, umuyorum elde edeceginiz en yuce gorev bu sinav gorevi olur:)

aynen hayatını karartmışsın.
belki de çok çalıştı heyecanla bırakmadı son soruyu da yaptı.

dur ihtarına uymadığı için elemanı ayağından vurmuşsun.

doğru olanı yapmışsın, ben yapamazdım.

Hiç kötü bir şey yapmadınız içini ferah tutun lütfen.

Bu sınav bir kere kendi başına adil değil. Fakat bir şekilde bu sınav var. X süre içerisinde Y adet soruyu cevaplama başarısı üzerinden bir değerlendirme var. Yani herkese eşit davranılıyor. Sınavın temel felsefesi tartışmaya açık ve bence çok adil olmayan bir sınav sistemi. Ama sizin göreviniz sistemi 50 kişi için sorgulamak değil, mevcut sistem içerisinde herkes arasında hakkaniyeti sağlamak. 2 milyon genç aynı kurallar altında yarışıyor unutmayın. Süreyi değerlendirmek, doğru kullanmak bu değerlendirmenin içerisinde. Şahsi fikrim sınav adaletsiz olabilir ama en adaletli kımsı bu. Çünkü üniversiteye girecek birisi kısa zamanda kendi mikro zaman dilimini yönetebilme kabileyetine gelmiş olmalı. Bilgi vs. her şey kişiden kişiye gelişir ama bu zamanlama ve planlama asıl kazanılması gereken şeydir.

Ben şahsen bir sene ALES sınavında benzer bişi yaşadım, öğrenci olarak. Hayatımın en iyi ALES sınavıydı neredeyse tüm soruları biliyordum. Bu ne büyük bir zevk ya rab! her baktığım soruda cevabı görüyordum. Neyse yaptım yaptım. 4 bölümlüydü o dönemlerde. Bütünleşik doktora programına girmek istiyordum (istediğim alanın YL'si yoktu), bu sınavdan iyi almam demek burs almam demekti vs. Sınav bitti bi baktım 4 bölümün 3ünü işaretlemişim, zevke gelip 1 bölümü işaretlemeyi unutmuşun. Sınav bitti denmesinden 10 saniye önce fark ettim. Bi çaba işaretlemeye başladım, ta ki sınav bitti denene kadar. Kalemimi koydum usulce verdim kağıdımı, çıktım dışarı kırdım kalemimi bağırdım çağırdım ama kendime. O gün yaptığım sorulara ve cevaplarına batım 96 gibi bir not gelecekmiş. Büyük ihtimalle Tübitak bursuna kavuşacaktım, büyük ihtimalle istediğim okulda okuyacaktım. Düşün hayatımda bir çok önemli nokta değişti. Ama burada tamamen benim eşekliğim var. O gün bugündür sürekli kontrol ederim kodlamayı. 1 soru eksik çözüp, doğru kodlama yapmak her zaman evladır mantığını burada kaptım. Velhasılı kelam siz çocuğun geleceğini falan karartmadınız, o kendi kendine etti.

Çocuğun hayatını karartmadığınız gibi başka çocukların hayatlarını kurtadınız.

Farz ederlim çocuk sadece cevabını bulduğu soruları kitapçıkta işaretliyordu, hani bulmuş cevabı falan bir işaretlemesi kalmış, siz de tam o sırada yakaladınız ve kağıdını aldınız. sizin öğrenci 80 doğru yaptı bu cevap karşılığı alması gereken sıra sallıyorum 1000. lik. 78 tanesini siz dur dediğiniz için durup işaretledi ve karşılığı 1020. lik. 2 milyon öğrenci arasında inanın benzer duruma sahip öğrenciler var. Siz ses etmeyip devam etmiş olsaydınız, ve 1 milyon içerisinde sırf etik olarak doğrusu durun dendiğinden duran ve yaptığı 80 sorudan 79'unu geçiren öğrencinin hakkının yenmesinde vesile olacaktınız. O çocuk aptal mıydı da 1 sorusunu geçiremeden bıraktı? Ben de sınav gözetmenliği yapıyorum (üniversiteye giriş değil), gözümün önün cevabı bulup kitapçığa işaretleyip optiğe geçirmeyen öğrenciler oluyor. Çünkü biliyor ki artık sınav süresi içerisinde değil.

Velhasılıkelam çok uzattım kusura bakmayın. Yaptığınız iş doğruydu, bu da bir kazanım çocuk için. Başkalarının da hakkını korumuş oldunuz. Sınav sadece bilgiyi ölçmüyor, zaman kullanımını da ölçüyor. Sizin zaman açısından ekstra bişiler tanımış olmanız, aman nolcak 4x4 ü arkadaşına sorsa ne olacak basit soru zaten demekle eş değer. İkiside sınavın ölçtüğü şeyler.

Doğru olanı yapmışsınız çünkü kamera var. Görüntüler izleseydi zaten geçersiz sayılacaktı.

çok üzgünüm ama bu işi ben yapsaydım en az bir yıl kendime gelemezdim. o çocuğun hayatından giden süre kadar yani.

Iyi yapmissin, kural belli.

Onlar zaten bunu bilip sinava giriyor. Bilmese bile söylemissin.
Daha bu kadar basit bir kurala bile uyamayip baskasinin hakkina girmeyi göze alan birisi haksizliga ugradigini düsünmesin bence.

doğru yapmışsın taktir ettim seni huzursuz olacak hiçbir şey yok gayet rahat ol. Uyarmışsın söylemişsin kendi düşen ağlamaz.

Doğru olanı yapmışsınız, sonuçta sınavın kurallarını uygulamak üzere görevliydiniz. Ben son işaretlediklerini sildirirdim. Karşı çıkarsa tutanak tutardım.

Kuralları uygulamak için oradasın, uygulamışsın. Problem?

dogru olani yaptin, icin rahat olsun.

çok doğru yapmışsınız. bu arkadaş sınav süresi dışında işaretleyeceği birkaç soruyla süreye tam uyan binlerce öğrencinin önüne geçecekti. siz aslında diğer binlerce öğrencinin hakkını korudunuz. hassasiyetiniz için teşekkür ederim.

şüpheye düşerseniz kim bilir ne şartlarda yaşayan binlerce öğrencinin hakkını koruduğunuzu düşünün. herbiri bilseydiler size müteşekkir olurdu.

Huzursuz olmanızı gerektirecek bir durum yok.

Siz ösym'nin aldığı kararları uygulamakla görevli bir kişisiniz. Ösym görevi aldıysanız onun kurallarına uymak, öğrenciler tarafından yapılan kurall ihlallerini bildirmek zorundasınız.

Bahsedilen kuralı siz koymadığınız gibi o kurala esneklik de sağlayamazsınız.
Vicdan yapmanıza gerek yok, rahat olun.

2-3 saniye için böyle yaptıysan o çocukların hakkına girdin.

Olayı görmedik, kendimiz yaşamadık tabi ne desek boş olacak ama bence etik mi evet etik. Üstünüze düşeni yapmışsınız.

Tek yaptigin kurallara sadik kalmak.
Cocugun tek yaptigi da kurallara sadik kalmamak.
Burada huzursuz olacak hicbir sey yok.

vicdansız davranmışsınız, elinden kagıdı almanız yeterli olurdu.

doğru mu bilmiyorum ama yanlış değil. ayrıca sınavı iptal olur mu orası da kesin değil.

Doğru olanı yapmışsın, yanlış hiç bir şey yok. Vicdan yapacak bir şey de yok. Başımıza ne geliyorsa kural tanımazlıktan, "aman ne olacak iki dk daha"lardan geliyor. Temiz bi ders olmuştur arkadaşa.

"Would you kill baby Hitler?" ya da bir tarafta raylara bağlı 5 kişi var, diğer rayın sonu ise uçuruma gidiyor. Trende de 10 kişi var. Makas sizin elinizde. Hangi rayı seçerdiniz?

Sonuçta kuralları uyguladınız. İnsiyatif alabilirdiniz tabii ancak insiyatif almak zorunda değilsiniz, almadınız diye de kimse sizi suçlayamaz. O çocuk ise insiyatif aldı ve sonuçlarıyla yüzleşecek. Sonuçta onun dışında kimseye de tutanak tutmamışsınız, sınıfta bile kuralları uygulamayan tek kişi o. Bazen bir kişinin canının yanması diğer onlarca kişinin canının yanmasının önüne geçer. Kelebek etkisi bu sonuçta. Sizin bu tutumunuz ile hayali İTÜ olan biri Kocaeli Üni'den İTÜ'ye son kişi olarak girdi belki ya da girmedi.

Doğal olarak birebir etkileşimde bulunduğumuz insanlarla daha fazla empati kuruyoruz, üzüntünüz bundan. Ancak adaleti sağlamak için zaman zaman acımasız olmak da gerekli maalesef. Buna çok benzer bir şekilde, savaş kararları alacak komutanlar duygusal davranmamak için savaşacak askerleri görmemeyi tercih eder. İş o raddeye geldiyse çünkü başkalarının yaşaması için birileri de ölmek zorundadır, bunu bilirler.

yazık olmuş. kural, disiplin iyi ama, bi miktar da tolerans olacak insanda. dediğim dedik, empatide uzak katı insanlar bunlardan uzak. ne olurdu sadece kağıdı çekip alsan ?

ısrarla vermese, devam etse tut tutanağını, kuralı işlet. ama böyle bir şey yoksa kağıdı almanız yeterdi.

ösym'nin işi gücü yok kamera kayıtlarını mı izleyecekti. bir şikayet, şaibe olmadığı müddetçe binlerce sınıf var, tek tek onlara mı bakacak durup dururken ?

yapmayın allah aşkına. belki 2-3 soru fazladan yaptı diye birilerinin önüne geçecekti ama herkes iyi kötü bir yere yerleşiyor zaten günümüzde. bir çocuğun 2 yıl açıkta kalmasından daha beter olamaz. belki de işaretlerdiği sorular yanlıştı ve üstüne, yanlışları doğruları götürecek kadar çoğalmıştı.

kısacası birazcık hoşgörü. bütün sınavda arkadaşlarının hakkını yesin demiyoruz, 3-5 saniyelik hoşgörü.. genç bunlar, bazı şeylerini tolere etmek lazım.

Doğru olanı yapmışsınız,vicdanınız rahat olsun.

iyi yapmışsın.aynı yollardan biz de geçtik ama gecikmedik!

mesele hoşgörü değil. görevini ihmal edip etmemek. kural açık, yapılması - yapılmaması gereken açık.

kurala uymuşsun. ama o 10 saniyede soru çözemez zaten heyecandan. ben mesela sınavlarda önce kitapçıkta cevabı işaretler en son bittikten sonra cevap anahtarına geçiririm. böylece hem bir nefes almış olurum hem de biraz kafamı dağıtırım cevapları nahtara işaretlerken. muhtemelen onunda öyle olmuş olabilir. muhtemelen heyecandan zaman ayarlamasını da yapamadığından telaşa kapılmış olabilir. tölerans ya da diğerlerinin hakkına girmek olarak değil de 18 yaşındaki bir gencin heyecanı olarak bakarak tutanak tutmazdım ben.

sınavdan 5 10 dakika önce işaretlemelerle ilgili hatırlatma yapılmıyor mu?

Bir gencin hayatını karartmadınız, kurallara uyan diğer gençlerin hakkını korudunuz. Belki aynı okulu, aynı bölümü ucu ucuna puanlarla tercih edecek başka biri daha vardı o gençle beraber. O genç kurala uymayıp bir soruyu fazladan işaretledi süre ihlaliyle ve diğer genç sırf kurala uyduğu için o gencin arkasında 1 soruyla kalsa onun da hayatını karatmış olacaktınız belki.

Hiçbir kural oturulupi düşünülüp hadi bunu da kural olarak koyalım diye koyulmuyor. Yaşanmışlıklardan elde edilen bulgularla kurallar belirleniyor.

Hiçbir zaman Almanya olamayacağımızın ispatıdır bu aslında. Biri kurala uymaz, siz kurala uymayana yaptırım uyguladınız diye vicdan azabı çekersiniz. Olmaz böyle. Sınavdan önce uyaryorsunuz, kalemi kağıdı bırakmayanın kağıdı geçersiz sayılır diye. Bilmediği bir kuralı da uygulamadınız.

Bırakın gençler zaman yönetimini, başkalarının haklarına girmemeyi, bulunduğu ortamdaki anlık amirin emrine itaati acı tecrübelerle öğrensinler. Siz bir kişiyi eğittiniz. Üniversitede alamayacağı dersi şimdiden verdiniz. Darısı diğer eğitilmemiş olanların başına.

Bugün siz bunu görmezden gelseniz yarın başka bir yerde başka bir şeyin görmezden gelinmesini isteyecek. Adım kadar eminim bu çocuğun babası trafikte sıraya kaynak da yapıyor, polis veya kamera görmeyince kırmızı ışıkta da geçiyor. Bu ülkede bedel ödenmeyeceği fikri tüm kaosun sebebi. En ufak kural ihlalinde bedel ödeneceğini herkes öğrensin.

Yaptığınız iş devlet işi, devlet duygularla yönetilmez. Yazılı kurallar vardır ve uygularken vicdan devre dışı olmalıdır. Yoksa birinden daha çok vicdan gerektirecek başka bir şey illa ki çıkar. O zaman hiçbir kural uygulanamaz.

Not: Sizin yaptığınızı yapmadığım için ösym'den 9 ay men cezası aldım ve cezam devam ediyor. Aynı olayı tesbit edip tutanak altına almadığım kameradan tesbit edilmiş.

@anthemis nobilis adayın kağıdından bir şey sildirebilmek sözkonusu değil. Aday süre ihlalinden önce yaptığımı da sildirdi dese savunamazsınız kendinizi. ÖSYM sınavlarında elimizdeki uygulama adımlarını gösteren rehber dışında hiçbir şey yapamıyoruz. Başka bir aday bile gidip şikayet edebilir. Diğerinin kağıdına baktı bir şeyler sildirdi. Belki sorunun yanlış cevabını sildirip doğrusunu işaretletti diye bile iddia edebilir.


Edit: ÖSYM sınavlarında insiyatif diye bir şey yok arkadaşlar. Lisede biyoloji sınavı yapmıyorsunuz. Tamamen yazılı kurallar geçerli ve ÖSYM her ihtimali düşünerek bizleri de yönlendiriyor. Dışına çıkamayız. Tamamen yazılım mantığı. Yapay zeka gibi çalışıyoruz. Şu şu olursa bu, bu bu olursa bu. Ve her ihtimal var. Aşırı olağandışı şeylerde de sınav bina sorulmlusu kararı geçerlidir zaten.

anthemis nobilis +1

silmezse tutanak tutacağını söyleseydin silerdi.

süre bittiği an herkes kalemi bırakmalı. yıllardan beri böyle bu. bunun hoşgörüsü esnekliği olmaz ki, ayh hadi seninki böyle olsun dersen o mal ergen bunu huy edinir. iyi etmişsin. kendinden bihaber ergenlere gıcığım bu aralar. belki 1 senesi heba olacak ama yasaları bilmezse ömrü bitecek belki. öğrensin şapşal.

Yapman gerekeni yapmışsın, yönergeye göre olması gereken bu.

1 soruyla bile ne kadar insanın hakkını gasp edecekti. Seneye umarım insanların hakkına saygı duymayı öğrenir.

Klasik olacak ama öss'de 1 soru 1000 kişi derlerdi. Adam işaretlediği soruyla binlerce insanın hakkını yiyebilirdi. Doğru olan bu. Tutanak tutmasan sınavı değerlendirilecekti.

cevaplara bak inanılır gibi değil, başka başlıklarda törpil,kpss vööö diye ağlayanlar burada kurallara uygulayan adama çemkiriyor. ne iki yüzlü adamlarsınız. çok iyi yapmışsın bilader, herkes senin gibi yapsa memleket bu dingillerden de arınmış olur

doğrusunu yanlışını bilmem ama işgüzarlık yapmışsın.
madalya mı kazanacan bilader, kağıdını al geç işte.

sanırım ortada bir kural olduğu için herkes seni haklı buldu. bu kuralların ve sınav sistemlerinin defalarca değiştiğini, bilgiyi ölçmediğini, gençleri psikolojik olarak ne kadar yıktığını unuttunuz galiba. sağlam işgüzarlık bence. gıcık olduysan ilk gider onun kağıdını alırsın. burada duyar kas şimdi.

hasmetizm 2046 +1000

huzursuz olmanız normal evet yanlış yapmışsınız.

@hasmetizm, sınav görevlisinin görevi sisteme eleştiri getirmek ya da "zaten sistem bozuk, bırakalım gençler takılsın" demek değil, ona verilen tutanaktaki kuralları uygulamak.

Sen görevini yapmışsın hocam hiç canını sıkma. O çocuk 1 soru ile kaç kişiyi geride bırakabilir? O sınava gelmiş olan herkes süre bitince bırakması gerektiğini ve uyarılara uyması gerektiğini bilmek zorunda

dogru yapmissin. bir sinavla hayati kararacaksa zaten bir sey olmazmis.

Vaktiyle bir tanıdığımızın başına benzer bir durum gelmişti, yıllar önce. O sıralar kurallar bu kadar sıkı da değildi. Optiğe işaretlemeleri sona bırakan çocuğun kağıdını süre bitince aldı ve bir kısmını işaretleyemedi haliyle çocuk. Burada çocuk haksız.

Biz bunun üzerine tartışırken başka bir yakınımızın başına benzer bir meselenin geldiğini öğrendim. Çocuğa işaretlesin diye yaklaşık 30 saniyelik bir avans vermiş ve sınıftaki öğrencilerden birisinin velisi şikayette bulunmuş. Hakkında soruşturma açılmış. Burada yakınımız haksız.

Malum meselede de siz haklısınız. Huzursuz olmanızın, "ee kurallar var hacı yapacak bir şey yok" deyip geçememenizin sebebi vicdanınız. Ben olsam ben de alırdım, sonrasında da gerçekten çok üzülürdüm ama kuralları uygulamak göreviniz. Sıkmayın canınızı.

Doğru hareket. Kurallara uymayı acı da olsa öğrenecek

ağır belki o da düşünemmeiştir ama doğru bence yaptığın. diğerleri salak mı? hatta 2 milyon kişi salak mı? 2 soru 2 sorudur.

şeriatin kestiği parmak acımaz.

şunu anlamıyor insanlar. bu durumda olayın diğer muhattapları aynı yaştaki diğer öğrenciler. diğerleri enayi mi onlara neden o süre verilmedi o zaman? burada empati yapacak bir şey yok. o zaman neden diğerlerine de empati yapılmıyor. diğerlerine etkisi olmasa sadece hocayı ilgilendiren bir şey olsa tamam kendi istediği gibi hareket eder. ama hoca orada diğer öğrencilerin hakkını korumak için var. çocuk da büyük ihtimalle düşünemedi iptal olacağını ama oldu artık.

şu ülkede kurala riayet yok arkadaş, iyi yapmışsın kural neyse o.

@hasmetizm

hepimiz bu sınavlara girdik ve istesen de istemesen de bu sınavlar gayet ölçücü ve kaliteli sınavlar. Kopya, torpil, soru çalınması falan olmadıktan sonra ÖSYM sınavları genelde hakedeni hakettiği yere koyuyor. Psikolojik yıkım, bilgiyi ölçmeme falan da yok. Sonuçta herkes üniversitede istediği bölümü okuyamaz ve bazıları kazanır, bazıları kaybeder.

Soruyu sorana gelince, yaptığında haklısın. Kurala uymayan kişi cezasını çeker. Futbol maçlarında da hakem 17 yaşında futbolcu faul yaptığında "Bu çocuk genç, kırmızı kart vermeyeyim şimdi" diyor mu?

@giovanne öğretmenlerin görevi de zaten sadece yönetmeliği takip etmek. eseriniz ortada arkadaşlar bakın öğrenciler ne halde. çantada keklik öğrencilere özenip onları yetiştşrmek kendinizi tatmin etmenize elbette yetiyordur, hepimiz okuduk gördük ama başarısız eğitimci ve insan olduğunuz çok açık. eleştiriye tik atmayacak kadar da aciz olduğunuz da gözden kaçmadı.

@nundu baktım tıp okuyormuşsun. hak edeni hak ettiği yere koyar kısmı da sanırım buradan geliyor :) empatin çok güzelmiş. doktorlar at gözlüğü takmıyor değil mi?
hayat her zaman öyle işlemiyor.

Twitter sabah kuşağı
Almıyorum
Sabahın erken saati olduğu içün ayık kalmaya çalışmak

1 ROMAN, BİLİM, GAZETE

2 7

3 hayır

4 mecburiyet, can sıkıntısı, boş zaman değerlendirme

Roman, edebiyat araştırma ve inceleme, başvuru kitapları, felsefe.

Her gün açıp kitap okumuyorum. O günü de internetten makale okuyarak kapatmaya çalışıyorum.

Niye okuduğuma bağlı daha çok. Üzerinde çalışma yapacağım bir kitapsa muhakkak. Keyfi okuduğum bir kitapsa, kitabın üzerine alıyorum.

İleride bununla alakalı iş yapacağım. Ama buna karar vermeden önce de çok okurdum. "Okumam lazım." düşüncesinin kafamdan geçmesi dahi yeterli oluyordu. O zaman bir meslek hedefim olmamasına rağmen.

1- Genelde bilim, dergi ve makale okuyorum.
2- Haftanın hemen hemen her günü okuyorum.
3- Hayır.
4- Araştırmaya ve bir şeyler öğrenmeye olan merakım.

1) Roman, fantastik, bazen makale
2) 5-6 gun/hafta
3) hayir
4) gercek hayatla baglari koarmak birazda okumayinca eksik hissetmek

Roman, tarih, bilim, makale okuyorum. Evde ve ofiste ayni donemde okudugum birkac sey oluyor.
Bir suredir okudugum seylerde yeni ogrendigim veya hosuma giden bolumleri google drive'da arsivliyorum.

1.Roman, tarih, siyaset
2.7
3.Yoo
4.Motivasyon?

1- Roman, dergi, makale. Arada, sırada da çizgi-roman.
2- 3 bazen de 4.
3- Evet.
4- Keyifli vakit geçirmek veyahut birşeyler öğrenmek.

1. Makale, bildirim, sosyal bilimlerden kitaplar (bilgisayardan ya da kindle uzerinden) daha yogun. Ancak elimde hep bir kurmaca roman da oluyor.

2. Her günü neredeyse. Uzun zamandir okuma yapmadigim bir gün olmadi. Ama rutinim yok. Yalnizca uzun zamandir yatakta hicbir sey okuyamiyorum, cocuklugumda ya da ergenlik yillarinda yapabildigim gibi. Bunun disinda her yerde, her sesli ortamda okuma yapabilirim.

3. Evet, maalesef hastalikli derecede.

4. Kendi alanimda gelismek demeliyim. Ancak aslinda bu sorunun cevabi aliskanlik.

non-fiction tarzı araştırma kitapları okuyorum.
haftanın 3 akşamı max
not almak yerine postit tarzı minik ayraçlar yapıştırıyorum. çünkü 3-5 ay sonra unutunca açıp direkt bu işaretlediğim yerleri okuyup tekrar ediyorum.
motivasyon öğrenme tatmini.

1- ekşi sözlük entryleri
2- 7
3- yoo
4- gündemin 2 saatte bir değişmesi

eşimin 1 saat kadar sonra başka tanıdıklarımın da yarım saat-45 dakika sonra kusma olarak belirti göstermişti.

gıda zehirlenmesi bu arada ikisi de

hayatta mısın?

neden istifa etmek istiyorsun?

böyle mutsuz yaşanmaz, bas istifayı

İş tatmini falan yok. İş yaparken bugüne kadar neden bu kadar okudum ben aq bunun için mi diyorum. Onun dışında mesaisi falan fazla. İşten çıkmadan yarım saat önce mesai yapıyoruz deniyor ve kalmak zorundasın. Böyle olunca plan yapmak vs. rüya gibi. Ama daha çok iş tatmininin kötü olması ve geleceğimi kötü görmem. Ek olarak beyaz yakalı olarak çalışıp ölmek de bana zor ve yıpratıcı geliyor.

hocam önce iş bulup sonra istifayı basabilirsin, ama şu ortamda iş bulmadan yapma bence. farklı bir çalışma ortamında iyi ki bu bölümde okudum falan diyebilirsin. çalışma ortamı çok etkiliyor gerçekten.

hangi alanda mutlu olacağınızı düşünüyorsanız ona göre bir plan yapın.
bilmiyorsanız devam edin. zira iş değiştirmek isteseniz bile hali hazırda işi olan birinin şansı daha yüksektir.
eğer radikal bir değişikliğe gidecekseniz; örneğin ben bunu istemiyorum arkeolog olmak istiyorum diyorsanız şunu google'layın. "istifa mektubu nasıl yazılır" :)

kolay gelsin

ücretsiz izine çıkabilirsin ya da güzel bir tatile, istifa etme kesinlikle.

inan bende senin gibiyim, işsiz kalınca dahada mutsuz olacağım için akşama kadar şafak sayıyorum.

bir de mesai sonrası motivasyonunu arttırıcı şeyler yap, hemen eve kapanma, yoksa hayatın hep iş gibi oluyor :/

öyleyse size naçizane yol haritası teklifi yapayım. işten istifa etmeyin, bu arada R programını öğrenin (finansal-ekonomik verileri R ile işlemeyi öğrenin). peşinden isveçe iş başvurusu yapıp aylık en az 15.000 euro başlangıç maaşıyla isveçe taşının.

yapılmışı var. hatta o arkadaş iş başvurusu da yapmamıştı, iş teklifi ona gelmişti

edit: ve ayrıca o arkadaş öyle top üniversitelerden de mezun olmamıştı. iç anadolunun doğusu, doğu anadolunun batısındaki bir taşra üniversitesinden mezundu.

hocam öyle bir dünya yok, yarım saat kala kalıyoruz dediklerinde planım var diyip çık 3-5 defa yapsan en azından onlar seni atarlar sen niye istifa ediyorsun ? tazminatını alırsın en azından.

İşini sevmiyorsan kazandığın parayı güzel ezmiyorsun demek ki. Güzel harcarsan, çalışmak için can atarsın.

Yorucu, rutin iş hayatının getirdiği mutsuzluk bu ki kendin de başka bir işte yine böyle olacağını söylüyorsun. Tek yolu hayata renk katmak. Hafta sonlarını iyi değerlendirmek olabilir mesela. Çalışırken gelecek haftasonunu düşünmek sıkıcı haki kırar, motivasyon verir.

bence seni bu mesailer mahvetmiş. ben de beyaz yakayım ve bana da ara sıra geliyorlar böyle. dönem dönem yoğunluk oluyor bizde ve işlerimizin arttığı, eve 9-10'larda geldiğim dönemlerde hayattaki her şeyden nefret ediyorum. aklıma sürekli yarın istifayı basıp dağ başına yerleşip organik tarım yapma fikirleri doluşuyor :D mesai yapmayınca ama bariz çok mutluyum ve hiçbir şeyden şikayet etmiyorum.

iş tatmini bende de yok. bu konuyu bi ara kafama takıyordum. sonra dedim ki sadece para kazanmak ve kazandığın parayı işten arta kalan zamanlarda yemek için bu işe geliyorsun, iş dediğin seni tatmin etmek zorunda değil. parası iyiyse, üstüne bir de çalışma ortamında kafa dengi birileri varsa ve huzurla çalışıyorsan önemli olan o. ben de isterdim köpek gezdirerek bu hayat standardını yakalamayı, ama mümkün değil. eğer ailelerimiz çok zengin değilse mecburen bu gibi yerlerde çalışacağız. A şirketi olmasa B şirketi olacak. yapılacak en iyi şey; işten arta kalan zamanlarımızı maksimize etmeye ve o zamanlarda da maksimum verimi almaya çalışmak. yaşasın kapitalizm :)

bence sizin mesailer bu kadar çoksa yapabileceğin iki şey var; birincisi müdürünle konuşup bu zorunlu mesailerden baydığını uygun bir dille söyle. ben geçen sene müdürüme demiştim. "100 işimiz varsa mesai yaptığımızda geriye 99 işimiz kalıyor, bu işler böyle mesaiyle bitecek gibi değil. üstelik mesaiye kalınca ertesi günkü performansımız da düşüyor. bence zorunlu mesaiyi kaldıralım" demiştim. gerçekten işe yaradı. en azından bizim departmanda artık mesailer tamamen çalışanların keyfine kalmış durumda. kimse mesai yapıcaz demiyor. çok işi olan, yetiştirmek isteyen kalıyor, isteyen çıkıyor.

ikincisi, müdürünle konuşmana rağmen baktın olmuyor, ya da müdürün bu tarz konuşulacak birisi değil; o zaman iş değiştir. başka yere geçsem orada da çok mutlu olamayacak gibi hissediyorum diyorsun ya, mesaili çalışmayan bir yere kapak atarsan bu fikrin değişecektir bence.

hareket alanın daha kısıtlı

Allah Allah acaba niye?
Psikolojik olarak yine oraya kısıtlı olduğunu biliyorsun. Bu da çok etkili.

otobüste de 2 saatten sonra ağrımaya başladı ama. 2 saat kalkmadan oturduğum oldu.

7 saat sürekli oturdunuz mu? Sağlık açısından otobüsün kısa-uzun her molasında mutlaka dışarı çıkıp iki adım yürümek gerekli. Ayak altında çanta vs bulunmamalı. Koridorda oturmak biraz daha avantajlı, arada kısa süre de olsa ayaklarınızı uzatıp gerdirmek mümkün olabiliyor.

yok yürüm yarım saat arada. daha ilk 2 saatte ayaklarım uyuşmaya başladı. ona şaşırdım.

zamanında 23 saat otobüs yolculukları yapardım. bacak ve bel ağrışarı benim için işkence olurdu. sonra bir gün samimi bir arkadaşımla birlikte aynı yolculuğu yaptım. farkettim ki o ağrıların nerdeyse hiçbiri yok. sanırım yanımda yabancı biri varken ona değmemek, onun oturma ve ayak koyma alanını ihlal etmemek için istemsizce kendimi kasıyormuşum. o da kısa sürede normalden daha fazla yoruyormuş beni. ama yanımda rahatsız etme fikri olmayacak biri oturduğunda o kasılmalar olmuyor dolayısıyla ağrı da olmuyormuş. umarım ifade edebilmişimdir

kap ile iletişime geçip hangi verileri istiyorsanız onlardan rica edebilirsiniz/ satın alabilirsiniz.

BİST'te parayı bastırıp (veri seti başına 2 sene önce 600 liraydı) istediğiniz verileri alabiliyorsunuz. kap'ta da belki öyle bir şey vardır diye düşündüm yoksa kesin bilgi değil.

onun dışında pyhton ile özel kod yazıp çekmek dışında başka bir alternatif gelmiyor. bu iş için de uğraşmaya değmez

bankadai calisiyorsunuz. Ayni sekilde bana da gorev verildi.yapi tasarliyorum.

saçmalık, ilk gün iptal ettirdim.

saçmalık 3 kez çıktım

kesilen para bana çok koymuyor, 2 yıldır falan duruyor. üstüne beklentim yok. küçük bir birikim kanalı benim için.

hemen çıktım. bes bana uygun yöntem değil, kendim kenara para atabilsem kendim birikim yapabildiğim için.

bence dezavantajalrı,
-besden istediğin zaman çıkarsan kesintisi vs oluyor ana paranı anca alabiliyorsun.(tüm beslerde)
-zorunlu beste istediğiniz fon seçilemiyordu.

illa bes yapacaksam kendi isteğim ile yaparım değişik fonlara geçerim en azından.

çıktım

yaptılar çıktım. tekrar zorunlu yaptılar gene çıktım. Zaten maaşın yarısı vergi, ben istemeden benim adıma ne haddinize lan paramı kesip kullanmak.

Ayni gun cikilamiyordu ertesi gun ciktik. Sacmalik.

Topuk.

onlar yaptı ben çıktım. yine olsa yine çıkarım.

Çıktım , işsizlik maaşı fonunun başına neler geldiği malum.

2 yıl kaldıktan sonra çıktım. aslında birikim yapamayan biri olarak kenarda biraz param olsun istiyordum ama maaş yetmiyor artık o kesinti çok geliyordu

Şirket katkısı ve özel fon desteği olduğu için kaldım. 1 yılda 10 k birikmiş.

10yıl sonra biriken para muhtemelen kuş gibi kalacağı için kalmak mantıksız. 1 senede bile ne kadar eridiğini gördük.

sirketimin benim adima yaptigi ve benden kesinti olmadigi icin ellemedim oyle duruyor sembolik bi meblagda. zorunlu olanindan ertesi gun ciktim ama, zaten kendi yatirimimi kendim fazlasiyla yapiyorum. devlet bi de ona karismasin bi zahmet.

Bizde şirket de üzerine senin koyduğun kadar koyduğu için devam ediyorum (limit var tabii).

bes ten çıkma talebini vermeye üşendiğim için 2 yıla yakın süre bes te kaldım. sonra bir bakayım dedim, ne birikmiş, param ne olmuş diye. ama beste kaldığım süre boyunca döviz ve altın %50 den fazla artmışken, döviz ve altına dayalı fondaki besim eksiye düşmüştü. o sinirle aynı gün çıktım.

bes fonlarını kim nasıl yönetiyor aklım almıyor

tum fonlari yabanci teknoloji sirketi-yurt disi sirketler vb. farkli isimlerde gecen sirketlere yapistirin derim.Sirketiniz de sizin adiniza yatiriyorsa kesinlikle kalin aksi durumda teknik olarak kanitlanabilir bir avantaji yok sadece yatirim psikilojisi acisindan avantaji savunulabilir normalde biriktirmem her ay kesildigi icin kumbara gibi kenarda birikiyor vb.

Benim BES'im var.9. yilda. 10 yil dolunca cikmayi planliyorum.Devlet katkisi da savunulabilir arguman olarak ama unutmayin devlet katkisinin biriktigi fon enflasyon kadar kazandirmayi bir tarafa koyun zarar ediyor.

moral bozmak gibi olmasın ama bayram trafiğinde yola çıkmayın derim. başka bir zaman olsa tecrübe kazanmak için çok iyi bir güzergah ancak bayramda sıkıntılı olur diye düşünüyorum. zira çok fazla insan yola çıkacak, tecrübelisi/tecrübesizi/kendisini tecrübeli zanneden magandası falan derken çok fazla risk oluşacaktır.

acemilik uzun yolda atılmaz diye düşünüyorum. çünkü uzun yolun dinamikleri çok farklı.

tecrübeniz yoksa bayramda yola çıkmayın. ölebilirsiniz. siz değil ama yoldaki başka bir durumdan dolayı ne yapacağınızı bilemeyip zor durumda kalabilirsiniz. allah korusun önünze bir hayvan çıksa fren yerine gaza basıp yoldan aşağı uçarsınız bir yerlerde.

tabi bunu dememe rağmen bayramda yola çıkacak olan milyondan biri siz olacaksınız. güle güle gidin gelin ne diyeyim. yeni araba almışsınız o arabayı memlekete göstermezseniz çatlarsınız.

uzun yolda araba kullanmak çok kolay, dikkat etmen gereken tek şey dalgın olmamak, sohbet ede ede gidersiniz. bol bol mola verirsiniz, geze geze gidersiniz.

@shadowfollower'ın dediği kadar yoğun olur mu ankara-aydın arası emin değilim? ama yine de duble yolda trafik problem olmaz gibi geldi bana.

Hiç gözünüzü korkutmaya gerek yok. 10 -15 sene önce olsa haklısınız ama artık yollar duble , eşinizle değişe değişe dinlene mola vere aslanlar gibi gidersiniz. Hiç gocunmayın , sıkıldığınız yorulduğunuz gerildiğiniz an mola verin.Aracın bakımı yapılmışsa, herhangi bir arızasıda yoksa , trafik kurallarına riayet ettiğiniz sürece size hayırlı yolculuklar.

@ronartest

ankara aydın arası değil ama ankara izmir arası çok gidip geldim. bayramlarda kalabalık oluyor. trafik sıkışıklığı şeklinde değil ama araç sayısı arttığında hem dikkatsiz sürücülerle karşılaşma şansı artıyor hem de yoğun trafikte kurallara uymama oranı da artıyor. sinyalsiz şerit değiştirmeler, aniden önüne kırmalar falan bu gibi yoğun trafiklerde oluyor. acemi şöförler de doğal olarak risk altında bu durumda.

550 km o kadar uzak bir mesafe değil. rahat gidersiniz. yola çıkmadan kendinize mola noktaları belirleyin (şurda şunu yeriz, burda burayı görürüz gibi). ankara'dan çıktıktan sonra fazla bir trafikle karşılaşacağınızı sanmıyom. en büyük düşman dalgınlık.

- yola çıkmadan yağ - su ve lastik basınç kontrollerini yapın.
- trafiğin ortalama hızını tutturun. öyle çok aşşırı yavaş gitmeye lüzum yok. uykunuz gelmesin.
- viraj girişlerinde ve yerleşim bölgelerine girişte hız kesmeniz iyi olur.
- güzel bir müzik listesi yapın, şarkılara eşlik edip eğlenerek gidin.

Uzun yol ile şehir içi gerçekten farklı. İlla çıkacaksanız biraz yorularak (acemilik sebebi ile) yolu tamamlarsiniz.
Kalabalığa çare yok, onu geçiyorum.
Daha fazla gidebilecek bile olsanız iki saatte bir mutlaka durun. Tesis varsa çay kahve için yoksa arabayı çekip iki çömelip kalkın vs. Bunu yorgun olmasanız bile yapın.
Sabah güneş doğarken ve akşam üstü güneş batarken genelde insanın uykusu çok gelir. Güneş batmadan yol bitecekmiş gibi hesap yapın isterseniz.
Uzun yolda en en en tehlikeli şey hatalı sollama. Çift yön, bolunmemis yolda kamyonun arkasında kalabilirsiniz, geçebilirim diye fantezi yapmayın. Gormuyorsaniz geçmeyin. Bırakın canınız çıkacağına canınız sıkılsın.
Emniyet kemerini sakın ola takmamazlik yapmayın.
Rahat rahat o yolun altından kalkarsınız. Sadece dikkatli olun ve o geçiyor, ben de geçerim diye risk almayın.
Ve son olarak surat tahdidine uyun.
Gerçekten en fazla zaman kaybedersiniz ki o da çok az ama karşılığında sağ salim gider gelirsiniz.

ankara şehir içi yolları bildiniz mi? mesela Eskişehir yolu, konya yolu, istanbul yolu filan.

hah, işte tam olarak o yolda 8-9 saat araç kullanacak sabrınız varsa, çıkın. bayram trafiği dedikleri tam olarak o.

bence bir sıkıntı olmaz, ama aşırı sıkılabilirsiniz. yol üstü mola yerleri ankara-aydın arasında fena değil, sıkıldıkça mola vere vere gidersiniz. araç bakımı da yerindeyse, bundan iyi fırsat olmaz.

ben şahsen ankara-izmir yolunda ankara-datça'dan bile çok yoruluyorum. dümdüz gidilecek yol kıvamında değil. sürekli ilçelerin içinden geçildiği için insanı mental olarak zorluyor bence. afyon'dan sonra otoban gibi 120'ye sabitler giderim olayı yok.

sehir ici trafikte eliniz ayaginiza dolasmadan bir yerlere gidip gelebiliyorsaniz yola cikmanizda bi sorun olmaz.

ama yukarida dendigi gibi uzun yolun dinamigi farkli. dikkati bir an bile kaybetmemeniz lazim. farkinda olmadan yorulacaksiniz, bol bol dinlenin, su icin elinizi yuzunuzu yikayin. yola cikmadan arabanin havasina suyuna bakarsiniz zaten. (yollar tenha olmaz gerci).

zaten ilerledikce rahatlama gelecektir.

acele gitmeyeceginizi ve surat yapmayacaginizi varsayiyorum.

onun disinda kamyonlardan uzak durun. arkasina yanasmayin, sagindan asla gecmeyin. varsin yolunuz 1 saat uzasin.

iyi yolculuklar, iyi bayramlar

sağ salim gidildi mi sonuç nedir?

Bugünkü yolculuğu da bitirip yazayım diyordum. Durum şudur:

1 Haziran Cumartesi Ankara - Aydın yolu sorumsuz şekilde tamamlandı. Hatta sonrasında Aydın- Şirince - Kuşadası da yapıldı.

3 Haziran Salı Aydın - Isparta da sıkıntısız tamamlandı.

Bugün Isparta’dan Ankara’ya dönüş var. Birazdan yola çıkacağız.

Kullandıkça aracı daha iyi tanıyorsun haliyle özgüven geliyor ve direksiyon hakimiyeti artıyor sanırım. İlk yola çıkarken yaşadığım stres ve kaygı şu an yok.

Destek olan herkese selamlar, teşekkürler. İyiki varsınız.

Navision a da bakin derim. Gelisime acik.

şirketin ölçeğine göre değişir ama uygun fiyatlı olması açısından paraşüt iyi gibi. şirket buna bütçe ayırır diyorsanız logo iyidir.

ofisnet netsim de iyidir. hatta ben logodan daha işlevsel bulmuştum.

orka

Dia. Kullanıyoruz ve memnunuz.

Çalışan açısından logo bilen bulmak daha kolay diye biliyorum.
Logo derim.

2010 senesinde orkadan memnundum

ben il kütüphanesi şikayet etmiştim, görmüşler sanırım.

buna cimer değil alo170 bakar. Oradan da gizli şikayet hakkınız vardır.

cimerde okulu şikayet eden öğrenciyi dekanlık görmüştü

askerde şikayet eden askeri komutan biliyordu.

big brother anlayacağın.

Cimer gelen başvuruyu bakanlık aracılıyla ilgili kuruma gönderiyor (üniversitelerde yök üzerinden de olailir.) orada bimer, cimer, halkla ilişkiler vb. adda bölüm varsa orada ki arkadaşlara iletiliyor. ondan sonrası yöneticilerinizin takdiri siz kimlik bilgilerinin gizli kalmasıı işaretleseniz bile az çok sizin yaptığınız anlaşılır.

yillik izin hakkinizi vermeme sansi yok. ama sizin istediginiz zamanda degil, kendi uygun gordugu zamanda kullandirmaya takdiri var.

yoğun bir meşgale ve psikolojik destek.

azaltarak bırakmaya çalış hocam. sen şimdi bir anda bıraksan bunları kafayı yersin.

Bir hastaneye git, bu şekilde yaşayan insanların başına neler gelmiş, nelerle boğuşuyorlar gör.

yavaş yavaş bırakmaya çalışırsan bir bakmışsın yavaş yavaş artırıyorsun. en iyisi bir anda bırakmak. bir süre zorlanırsınız ama sonra bir bakmışsınız hiç aramıyorsunuz bile.

günde birkaç bardak hem türk kahvesi hem filtre kahve hem de hazır çözülebilen kahve içen biriyken bir anda bıraktım. ilk 2-3 gün durduk yere burnuma kahve kokusu geldi. hatta dibinde kahve kalmış termosumu bile açıp koklamıştım kahve kokusu almak için. sonra geçti. şimdi hiç aklıma bile gelmiyor

Ben bu tekniğin çok faydasını gördüm.

www.mindfulness.org.au

@yemrem hocam sende aniden bırakmak iyi gelmiş olabilir ama çoğu insanda öyle işlemiyor. kahveyi bile başlı başına bırakmak insanı delirtiyor resmen. yıllardır kahve tiryakisi olan birinin beyni o kadar çok açılıyor ki adenozin boşlukları artıyor ve vücut kafein gelmeyince tamamen yoksunluk çekiyor. o boşlukları kapatamıyor.

youtu.be

benim tavsiyem alışılagelmişten farklı olacak. kendine küçük hedefler koy. baştan kendini korkutma yani. sigardan gidelim. bir daha asla sigara içemeyeceğinden çok korkan bir beyin baştan bırakmayı reddediyor bence.

kendi yöntemimi açıklayayım.

"1 hafta boyunca sigara içmeyeceğim, 1 haftanın sonunda istersem gene içebilirim" diyebilirsin. yapabiliyorsan bu saydıklarından 2-3 tanesini sadece 1 haftalığına bırakmayı dene. ama tamamen bırak, sıfır tüketim olsun bu bir hafta boyunca. ve kendini kandırma, 1 haftanın sonunda çok zor geldiyse başlamak istediklerine gene başla. başla dediysem gene günde 1 paket içme ama. abartmadan, tadını çıkararak iç. bunu hakettin. o sırada bir başkasını gene 1 haftalığına bırak.

1 hafta bırakıp tekrar başladıysan da bunu abartma. mümkün olduğu kadar kısa süre içmeye devam edip sonra gene 1 hafta bırak. tekrar bırakmak düşündüğünden çok daha kolay olacak inan. sen beyninin istediklerini yaparsan o da senin istediklerini kolayca yapmanı sağlıyor. "taam ya alt tarafı bi hafta. bunu da yapamayacaksam ben zaten öleyim" diye düşünüyorsun ve o 1 hafta; sonrasında da içebilecek olmayı bilmenin rahatlığıyla müthiş kolay geçiyor. bir süre böyle gittikten sonra bu 1 haftaların sonunda bir gün şey oluyor, "e bu seferki bi hafta baya kolay geçti, acaba bu hafta hiç başlamadan 1 hafta daha mı içmesem dayanabilir miyim ya?" diyorsun.

bana kalırsa millet "tamamen" bırakmayı kafasına koyduğu için bağımlılıklarını bırakma sürecinde bu kadar zorlanıyor. ha başaran da var tabi ama başarısızlık oranı çok daha yüksek. başarısız oldukça kendine olan inancını da kaybediyorsun üstelik. beynini kandırmamak ve ona yalan söylememek burada kilit nokta. beynine "bitti artık, bir daha asla sigara alkol yok sana" dersen beynin sana diyor ki "bu savaş demektir! görelim bakalım kim kazanıyor" ve genellikle de sen kaybediyorsun. ama beynine "tamam tatlım, zor olduğunu biliyorum da azıcık bir süre bırakırsan sana söz gene içebilirsin" dersen bunu kabulleniyor, seninle savaşa girmiyor. içmeden de yapabildiğini gördükçe daha da hırslanıyor, daha uzun süre yapmak istiyor.

bir de şu "eğer 1 sigara içersen gerisi gelir" olayına da kanma, bu insanların sigarayı bırakmaması için söylenmiş koca bir yalan bence :D beyninle oturup güzel bir anlaşmaya varırsan, orta yolu bulursan arada bir sigara içmekle sigaraya tekrar başlamazsın. ben mesela sigarayı bıraktım. şu an canım çok isterse içiyorum. örneğin ayda 2-3 tane. o benim bağımlılığımdan kurtulduğum için kendimi ödüllendirme şeklim. bırakırken de bu şartla bıraktım, canım istediğinde gene içeceğim dedim.

ha baktın 1 hafta çok zor geçiyor, daha kısa hedefler bile koyabilirsin. örneğin birkaç gün. sonra yavaş yavaş istediğin ve iradenin elverdiği ölçüde bu süreyi uzat. zaten bu yaklaşık 1 aya çıkardığında bağımlılığın da büyük ölçüde bitmiş oluyor.

Psikolojik destek alırsanız bu alışkanlıklarınızın temelindeki sorunu da çözmüş olacaksınız.

Tabii ki size iyi gelecek aşağıda bazı yöntemler vardır ama Bağımlılık konusunda uzmanlaşan bir psikiyatristten destek almanızı öneririm. Devletin de bu konuda ücretsiz programları oluyor.

www.ogelk.net

hocam
1. secenek
pcye google drive ya da yandex disk kurun
calistiginiz dosyayı oraya kaydedin otomatik online kaydedecektir her kaydettiginizde

2. si de
orn dosyada calistiniz 10.5.19
farklı kaydet deyin 11.5.19
bu sekilde ilerlerseniz
problem olmaz
sistematik gidersiniz

benim de başıma geliyordu. silip yeniden yükledim. hatta yeni windows + yeni office yüklemiştim, sorunum çözüldü

ek olarak lisanslı office kullanıyorsanız kendisi microsfot'un bulut hizmeti olan onedrive üzerine de yükleyerek senkronize ediyor.

Google Docs kullanin boyle dertleriniz olmasin.

İki üniversite mezunuyum, 25 yaşındayım, önümüzdeki yıl yani 26 yaşında 3.üniversiteme başlamayı düşünüyorum. Hem de sizin gibi maddi açıdan rahat değilim, bi yandan full time çalışıp bi yandan üniversite okuyacağım, ki çocukluk hayalimi gerçekleştirebileyim.
Cevaba gelince, gerçekten isteyince hiçbir şey geç değil, 40 yaşında sınıf arkadaşlarım vardı üniversitede, ki biri dereceyle mezun oldu şimdi yüksek lisans yapıyor.
Ama akademik olarak uğraşmak istiyorsanız %50 burs işinizi pek görmez, akademi biraz da prestij işi. Olabildiğince iyi bi üniversiteye girip not ortalamanızı olabildiğince yüksek tutmalısınız.
Kolay gelsin.

Sosyoloji gibi bir bölümü iyi bir üniversitede okumazsan sınıfında ne kadar beyinsiz varsa olacak. Sen ilgin olduğu için okuyorsun ancak onlar sadece diploma için okuyan tipler olacak. Ayrıca birkaç özel üniversite dışında cidden kalite düşük özellerde.

Bence bu düşündüğünü yapma. Heves bu

Basamak olarak düşündüm burdaki okulu, burslu veya burssuz yurtdışı kovalarım 1. Dönem bittiği gibi , dile ondan önem veriyorum

Özel okuldan basamak olmaz. Yönetim geçene kalana bile müdahale ediyor özel üniversitelerde. Sosyoloji Türkiye'de ya Boğaziçi ya da Odtü'de okunur.

1. 26 gec degil.
2. Sadece Bogazici'nde okunur. ODTU mezunu olarak ODTU'de bile okunmaz diyorum. Onun haricinde madem %50 burslu isini goruyor, Koc ve Sabanci'da okunur. Ozellikle ingilizce ogrenmek istiyorsan ki ogrenmek zorundasin, bu okullarda ingilizce ogrenilir. ODTU'de hocalarin bile ingilizcesi kotu, ogrenci kalitesi vasat.
3. Sabanci'da sosyoloji yok dediginizi duyar gibiyim. Siyaset bilimi var. Ayni konular calisilir.
4. Yukarida yazdigim 3 okuldan birinde lisansi bitir, yuksek lisansa yurt disina gidersin. Yabanci dil kasmak da yine en guzel bu okullardan birinde hazirlik okurken yapilir.
5. Yurtdisina basamak derken... eger Amerikaya Kanadaya falan gidebilecek paran varsa lisansi okumak icin git. Basamak olayi mantiksiz degil cunku bu ilk bir donemi veya bir seneyi Turkiye'de okumak, yurtisindaki okullara basvurularinizda niyetinizin ciddi oldugunu belli eder. Notlariniz iyiyse kabul alamaniz kolay olur. Ama ben hala lisans Turkiye'de (ama top 3 bir okulda) yuksek lisans yurtdisinda daha uygun diyorum.
BONUS: "%50 burs işinizi pek görmez, akademi biraz da prestij işi". Ne alakasi var kardesim? Yuksek lisansa doktoraya basvururken yuzde kac bursluydun diye mi soracak okullar? Sacma.

okursunuz hem de ağlatırsınız. ancak okulla yetinmeyin sakın. okulun verdiklerini yeterli görürseniz sıradanlaşırsınız.

35 yaşında öğretmenlik yaparken tıpı kazanıp hem öğretmenlik yapıp hem tıp okuyup sonunda fakültesine dekan olan prof.dr.mustafa altınışık'a bir bakın. isteyince olduğunu görürsünüz.

Daha güzel okunur bence, çünkü 1 üniversite bitirerek kendi öğrenme metodunuzu, çalışma stilinizi vs. keşfetmişsinizdir. Üniversitede çoğu insan çalışma sistemini oturtamadığı için başarısız oluyor. Bence siz müstakbel sınıf arkadaşlarınızdan ileridesiniz şuan :) hem de istediğiniz bölüm, daha ne olsun.

Ya siz adamsınız, ilk kez bir duyuruda oy birliği ile motive edici yorumlar yapmışsınız

okumanın yaşı da yok zamanı vakti de.türk öğün çalış güven.

Okunur okumak için hiçbir yaş geç değil. 30-35ten sonra baştan üniversite okuyup kariyer değiştiren ve inanılmaz işlere imza atan tanıdıklarım var. Sadece biraz azim biraz da tekrar okuyacak maddi güç gerekiyor :) Bugün maddi gücüm olsa bir saniye düşünmem baştan üniversite okurum. Yaş 30 :)

Oruçlu olduğu için ters tepki vermiş olmalı fakat elbette o haksız. İnsan okul arkadaşına bile “sana söylemek zorunda değilim” diyemezken, söz konusu hele eş olunca... Eğer muhafazakar biri değilse ve siyasi dini görüşleriniz farklı değilse sadece oruçlu olmaktan kaynaklı anlık bir tepki de olabilir yine de.

Kusura bakma ama malmış eşin. Oruç tuttuğu için değil tavrından dolayı söylüyorum tabi

kusura bakmayın ama komik geldi bana. oruçlu olduğu bilinmez mi eşin. siz haklısınız.

Sen haklısın, eşinin tavrı yanlış.

Eşin saçma davranmış

İletişim problemi var. Neden sormadın oruç tutup tutmadığını. Merak etmiyo musun?

Eşin de ters tepki vermiş. Sormadığın için olabilir.

Ramazan başlarken konuşmuştuk tutmayacagim demisti zaten öyle laf arasında.

ibadet bile tribal hammadde olmuş,ürün olarak kullanmak da ne yazık ki sana kalmış.

Eşinin açlık başına vurmuş herhalde boşver takmana gerek yok

açlık basina vurmuş heralde.
sabah sahura kalkmamış heralde ya da siz duymadınız.
sabahlar birlikte kahvaltı etmiyor musunuz? son anda tutmaya karar verdiyse bile laf arasında ben bugün oruç tutuyorum diyebilirdi. evli bir ciftin bu kadar bile iletisimiminin olmaması garip geldi bana. tabi ki haklisiniz.

Namaz kılmak gibi hayatın olağan akışına yedirmişse eğer, özel bişeyler beklemiyodur.
Siz daha önceki zamanlarda din hakkında atıp tutuyosanız(sizi tanımıyorum elbette ama ihtimalleri sıralıyorum sadece) sizin eleştirel tavrınızdan çekinerek söylemek istememiştir.
Belki tek başına oruç tutuyor olmak onu üzüyodur ama bu meseleyi çözümsüz olarak gördüğü için gerilmiştir.
Ben söylerim, aynı evin içinde nasıl gizleyeyim ki zaten çoğu şey değişiyor oruçluyken.

Bazi insanlar gunahlarinin cok oldugunu dusunup yaptigi ibadeti kendi icinde riyakarlikmis gibi gorebilir. Bu yuzden de etraftan gizleme egilimine girebilir.

aranızdaki iletişim ile de alakalı tabi ama bana yine de "sana anlatmak zorunda degilim" lafı ağır geldi.
kahvaltıyı birlikte yapmıyorsanız illa ki aksam yemeğini beraber yiyorsunuzdur. gün icinde hic mi iletişiminiz olmuyor. aksam yemek isini ne yapalım diye konuşmuyor musunuz? benim esimle aramizda naber ve cocuk napiyor sorularından sonra en çok sorulan soru bu. yemek konusu acilip da siz beni beklemeyin yiyin ya da bugün geç yiyelim gibi bir şey söylemeliydi diye düşünüyorum ben.

Çok büyütülmemesi gereken bir mevzu olmuş. Unutun, sarılın.

olur öyle açken yada öyle bi anına denk gelmişsinizdir, evlilik bu bu tür şeylere takılmamak lazım, ben oruç değilim öpeyim deyin geçip gitsin. türkler harikalar tek bir öpücük yada övgüyle tüm yelkenleri indiriyorlar daha ne istenir ki :)

en azından oruçlu olduğu zamanda sevişmek yasak olduğu için söylemek lazım. zaten ibadeti söylemek ve eşinden izin almak sünnet, öyle düşünsün...

siz de haklısınız eşiniz de. siz ona bir güzellik yapardım iftar hazırlardım, hem neden bilmeyeyim ki diye doğru düşünüyorsunuz.

eşiniz de kendimce ibadet ediyorum öyle söylememe gerek yok, yaptığı şeyi ifşa etmenin ibadetin ruhuna aykırı olduğunu düşünüyor olabilir. ı kendince o da haklı.

büyütmeyin, anlayışla karşılayın, hayatı birbirinze zorlaştırmayın, kolaylaştırın.

Belediye ne yapsın ona :)

Statik elektrik sürtünme yüzünden oluşan bir şey. Antistatik kıyafetler giyip kayın kaydıraktan.

çocuğun beline etine değecek şekilde demir zincir bağlayıp , yere değmesini sağlarsan da statik elektrikten kurtulursun.

Ne demek ne yapsın. Belki park aletlerinin yapıldığı materyaller değişir. Ben de takipteyim duyuruyu.

@hemencevapla

zaten yalıtkan olan materyalleri hangi materyallerle değiştirsinler de senin kıyafetinde oluşan statik elektriği önlesinler? önerin var mı? yoksa bilmeden mi konuşuyorsun?

@himmet dayı, aklıma ilk gelen ahşap çocuk parkları. demek ki benim gibi zır cahilin bile aklına geldiğine göre bundan başka zibilyon tane yol daha vardır.

@yemrem

Ahşap olunca ne olacak? Tam olarak açıklar mısınız?

ne olacak hem statik elektrik toplayıp hem de ıslandığında bakteri mikrop üremesi için çok güzel bir ortam yaratacak, kıymık batması halinde de tetanoz gibi hastalıklara sebebiyet verecek.

tamam lan buldum demir yapalım, paslansınlar çocuklar statik elektrik kapmasın ama tetanoz olsun.

nasıl fikir ama? dehşet di mi?

hatta zamanla kaydırakların alt kısmı kaymaktan jilet kadar keskin olur

kafayı vurursa cızt diye keser

salıncakların da ön kısımları jilet gibi keskin olur salıncaktan düşüldüğünde kafaya çarparsa öldürür.


olm benim gibi zır cahilin bile aklına böyle şeyler geliyor.

ha boyalı ve yeniyken yine boyalar dökülene kadar statik elektrik yapar ama söyliyeyim.

belediye: tamam.

çocukların cebine şundan bir tane koymak bir çözüm. urun.gittigidiyor.com

daha ucuzları da var.

edit: ucuzu urun.gittigidiyor.com

@yemrem pazar tahtaları daha iyi olabilir bu iş için hem kullanılmış etmiş olduğu için daha iyi olur...

Belediyenin yapabileceği bişey yok maalesef...

haydi hep beraber

www.change.orgçocuk-parkları-statik-elektrik-sorununa-çözüm-istiyoruz

siz yine de çocuğa topraklama hattı çektirme önerimi dikkate alın.

@yemrem

evet çünkü plastik (yalıtkan) statik elektriğe sebep olurken suna (yalıtkan) statik elektriğe sebep olmuyor değil mi?

zır cahil değilsin tabii ki ama sınırındasın.

burada gördüğüm en mantıklı cevab @killerbee'nin topraklama hattı önerisi.

bir de çakarlı şapka projem var.

şimdi şapkayı alıyoruz, tam şakaklara gelecek şekilde 2 tane prob bağlıyoruz, bu problarta tam tepede bulunan led çakar ampüle bağlantı yapıyoruz, kondanstör mü diyollağ nedir işte o şeyden de lazım, orta boy ama çok büyük olmıycak

neyse yeteri kadar elektrik toplanınca çakar ampül çakacak.

nasıl ama?