Bugün de spor yap.

sarhoş ol arkadaşların gelene kadar..

önce eve git. üstünü başını değiştir. sonra 7.cd olur,tunus olur bestekar olur. bi yerlere gidip takıl. ortam olur . yalnız gelen hatunlar olur.
if'de zakkum var dinlersen 33 tl bilet.

olabilir evim olsun da 1+1 e bile razıyım diyen insanlar bence vardır.
alabileceğini hayal ediyordur yoksa herkes şato ister tabi

Kira ödenekten ve ev sahiplerinden bıkan birinin hayali olabilir.
EviM olsun her gün bir kız atayım diyen birinin hayali de olabilir.

valla ben isterim 1+1 evim olsun. kutu gibi ne güzel. en kötü kiraya verir parayı da yerim. mis

valla benim hayalim ona benzer. 1+1 loft dairelere takmis bulunmaktayim su siralar.

en büyük en son hayal diyemem de şu sıralar güzel bir yerde 1+1 olsun benim olsun derim heralde.

1+1de yasiyorum. isterdim ev benim olsun.

benim de hayalimdi 1+1 aldım oldu :) inşallah herkese nasip olur..

benim hayalimde 1+1 olsun bahçeli olsun :D

Tabii ki tek ve rn buyuk hayalim degil ama super olurdu, 1+1 bile olsa. Hem vok tatli 1+1ler var.
Kiralik ev ya da oda bakiyorum bu ara. Az once 10 m2 bile tutmayacak yere 850 tl isteyen biriyle karsilastim.
Gel de kendine ait bir 1+1 hayali kurma.

Gurcistan, Ukrayna AB uyesi - Turkiye yine AB uyesi olamadi diye kiziyor.

Schengen vizesi Nijerya, Tacikistan, Vanuatu'ya kalkiyor. Turkiye hala bekliyor.

Dinciler, 2010'lu yillarca cok ezildiklerini dusunup magdur hissediyorlar.

CHP'liler yeni bir liderleri olursa CHP iktidara gelecek saniyor.

Turkiye bir adim ilerliyor iki adim geriliyor. Hala sagci solcu, dinci sekuler, beyaz Turk muhafazakar Turk tartismalari var. Basa gelenin yaptigi ilk is kendisi gibi dusunmeyeni ezmek oluyor.

yeni ekonomik düzen iyice alt kesimi boğar ve yaşanmaz hale gelir dünya.

ab sınırlarını ölümüne aşmaya çalışan türk mültecilerin yoğunluğu ile her ülke kaleler ve çelik duvarlar kurarlar.
abd, ingitere ve rusya ülkemizde iyice yerleşip karışıklığı gidermeye çalışırlar.

Gabon büyük bir atılım yapacak bana kalırsa dünyada kendinden söz ettirecek.

Türkiye'de de Bartın altın şehir olacak ve İstanbul'dan bolca göç alacak.

Şaka bir yana ekonomik olarak zaten çoğu şey öngörülüyor. Çin dünya lideri olacak gibi ekonomi bakımından, Amerika bunu sindirirse sorunsuz yaşamaya devam ederiz.

Kuzey Kore'nin gazlanmasının altında bir neden olmalı, küresel güçler, büyük oyun falan var herhalde ama akp'li bakkalımız daha iyi anlıyor bu işlerden, ona sormak lazım.

yaptırım gücü olmayan nato, nato ülkeleri arasında çıkacak olan ilk krizde yok olur. savunma harcamalarından bunu öngörüyorum.

avrupa birliği 20 seneye değil belki ama 50 seneye yok olur. son 20 yıldır bize pompalanan dünya insanı olmak ve milliyetçiliği yok sayma fikri yavaş yavaş patlıyor. aşırı sağcı partiler ve liderler yükselişe geçti. bunun sonucunda dünya hiç olmadığı kadar kutuplaşır. kaçınılmaz olan bu çünkü

rusya ukrayna'yı yada gürcistan'ı bitirir. suriye, amerika iran derken o konu biraz havada kaldı gibi.

amerika vietnamdan sonra ilk kez suriye'de zorlandı. iran ve rusya daha da güçlü bir ittifak oluşturursa esad'dan radikal ve daha karizmatik bir lider suriyenin başına geçer. kantonlara ayrılıp, daha otonom bir suriye görürüz. ama amerika güçlü gelirse suriye'ye yeni barzanicikler gelir. hatta barzaniye rahmet okutur bu barzanicikler.

türkiye'de sağın alternatifi sağdır. hiç bir zaman chp, hdp iktidara gelemez. yüzde 60-70 muhafazakar seçmenin olduğu bir ülke burası. en kötüsü ortayolcu bir parti ile devam ederiz. önümüzdeki 20 sene içerisinde kürt sorununun daha da körükleneceğini düşünüyorum. 90'lardaki gibi kontrgerilla tarzı bir yöntemle hareket etmek güneydoğuyu düşürür. chp'nin başına mustafa kemal atatürk geçse alacağı oy yüzde 35'i geçmez. kürt siyasi zaten partili başkanlık sistemi ve akp+mhp ittifakıyla bitti sayılabilir. siyasal islam 60 yılın acısını bir 20 sene daha çıkarır gibi geliyor. eğer 90 neslinden daha bilinçli ve ufku açık nesiller gelirse siyasal islam tarihin çöplüğüne gömülür.

iran, düşerse doğu ve doğu medeniyeti düşer. doğrudan bir emperyalist müdahale beklemek aptallık olur gibi geliyor. sonuçta bir hürmüz boğazı gerçeği var. ikinci bir humeyni vakası olabilir. sonuçta bizde bile bir humeyni vardı.

erdogan liderliğinde devam ederse tr de iç savaş çıkacak, erdoğan düşerse ortayolcu sağ parti ile yönetiliriz.

en önemlisi doğu bizden kopacak. siyasi temsilleri hapiste ve suriyede işide karşı savaşmaları ile dünyaca kabul gören bir hareket oldular. erdonun sünni müslüman kardeşler suriye politikası tr ye çok çok ağır bir politika ödetti ve daha da ödetecek. hepimize geçmiş olsun bu konuda.

suriyede kürt federasyonu kurulacak. ıraktaki kürt fedarasyonu bağımsız devlet olacak.

AB devam eder.

çin birinci ekonomi olacak.

İki gün sonrası için bile tahmin yürütmenin zor olduğu ülkede 20 yıl sonrasını düşünmek çok ütopik!

türkiye federasyon olacak.

akp'den kurtulacağız, bu otoriter cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden de öyle. ki daha uygulamaya bile geçmedi. ayrıca, bu yetkileri, bu sistemi kullanacak olanın akp/erdoğan olmadığını düşünüyorum. bu sistem başkası için, daha doğrusu başka bir amaçla dizayn edildi. bunu halka kabul ettirebilecek akp/erdoğan vardı, onlara yaptırdılar.

biraz acı daha çekeceğiz, biraz daha... ama sonu aydınlık. federal almanya tarzı bir ülke olacağız. rusya federasyonu ya da abd gibi değil.

demokrasi, türk/kürt vd etnik unsurlarla birlikte tüm inanç ve ideolojilerden demokrat, özgürlükçü güçlerin birleşmesiyle gelecek.

rusya'nın ileri karakolunu (suriye) elimine edemeyen abd, çin'in tampon ülkesini (kuzey kore) yıkacak sanırım. bu konuda rusya ile işbirliği yapacak. zira çin, bu her iki güce göre daha öngörülemez.
iran ve suriye yırtacak. ama değişmek ve dönüşmek zorunda kalacaklar, özellikle suriye.

avrupa birliği dağılmayacak. daha da güçlenecek. türkiye ab üyesi olacak.

suudi arabistan'da devrim olacak. tabii ki turuncu falan.

memleketi de yazaydın iyiydi.

ne okudun bilmiyorum da kendini geliştirdiysen ne bileyim ufkun iki katına filan çıktıysa edirnede fatura ödeme merkezi işi seni ne kadar tatmin eder, iyi düşün. memlekete dönme kısmı değil de memleket ve iş biraz sıkıntıg ibi geldi burda. edirneyi pek bilmiyorum gerçi ama.

franchising ne olabilir ? mantıkl bir iş fikri ile memlekete dönmek başarısızlık sayılmaz bana göre

@elorelia @gazozailacatmauzmani

Memleket Edirne. Fatura ödeme merkezi açmak istiyorum. Neden derseniz, nispeten risksiz göründü gözüme. :) Başka bir şey de olabilir belki, bilemiyorum.

istanbul zaten sıkıntılı ve stresli bir şehir hayatı sunuyor, o kadar da emek vermişsiniz eğitim almışsınız, ege bölgesine gitmeyi deneseniz ilk başta (mesela izmir ya da muğla)

memleket neresi bilmiyorum ama para kazanamama ihtimaline karşın başka bir planınız var mı..?

daha iyi olacak diye daha da kötü yapmayın..

Daha kötü bir fikir olamazdı.

dissendium,

niye yav?

acele etmeyin, cok iyi düşünün. istanbul'daki evden de olmayin. Bu devirde ev sahibi olmak kolay bir şey değil. aldığınız iyi eğitimle çok daha iyi isler bulabilirsiniz belki; bu ihtimali de kafanızda tamamen çıkarmayın.

Uzun süre İstanbul'da yaşamış biri için Edirne bir süre sonra sıkıcı olmaya başlayacaktır. Bu sıkıntıların temelini keşke evi satmasaydım düşüncesi oluşturacak. Şehirde yapılacak bir şey olmayınca sıkıntılar daha da artacak. Çok iyi kazandırmayan bir iş de zamanla mutsuzluk vermeye başlayacak. Köşe başında kentkart dolumu yapan büfeden bile fatura ödenebiliyor. Küçük şehirlerde PTT gibi yerler ödeme işlemleri için yeterli olabiliyorken sanki bir ihtiyaç varmış gibi ödeme merkezi açmak bana ayrıca mantıksız geldi. KOSGEB desteği de kolay alınan bir destek değil. Öncesinde girişimcilik eğitimi veriliyor ve sonrasında uygun görürlerse destek veriyorlar. Her şeye sıfırdan başlamak istemenizde bir sorun yok.

Aklin fatura ödeme merkezine KOSGEB destegi vereceklerini dusunecek kadar havadayken ne olur bu işlere girisip ev parasi batirma.

Istanbuldan sonra edirne cok sıkıcı gelecektir ben cumayi zor ediyorum.evi satma.ise gir

Sevdiğim şeylerle ilgileniyorum. Tez yük olarak geliyorsa büyük ihtimalle yanlış bir alanda çalışıyorsunuzdur. Ölüm çok basit bir olay. Bugün ölsen yarın gömüyorlar. Bunu düşünerek yaşamaya gerek yok.

yok tez yük olarak gelmiyor da yani ilgi duyanlar hariç kimse okumayacak diye düşünüyorum. böyle bilimsel devrim olmayacak. zaten olması imkansız da en azından literatürde bir şey değiştirmek istiyor insan. zaten türkiye'de yazılan tezlerin çoğu bir garip. bilemiyorum.

böyle bir ülke gündeminde motive olmak çok zor ama hayat devam etmek zorunda,

ben kendi adıma elimden geldiğince negatif insanlardan uzak duruyorum ve sık sık seyahate çıkıyorum..
ve gelir gider tablosu eşliğinde yaşayıp gereksiz ve sürpriz harcama yapmıyorum.

Şu an beni tatmin eden tek şey para. Para kazanmaya, daha fazla para kazanmaya, mevcut parayı arttırmaya bakıyorum ve bu beni mutlu ediyor.

Bu arada çalışıyorum aylık maaş alıyorum olayı değil bu. Borsa de, finans de, gayrimenkul de, faiz de.

sadece sevdiğim şeyleri yapmaya çalışıyorum. sevdiğim insanlarla, sevdiğim yerlere gitmeye çalışıyorum. geleceği düşünmüyorum, tv izlemiyorum, hayatın tadını çıkarmaya bakıyorum. aslında bu da bir nevi depresyon hali zira hayatın gerçeğinden kopmaya çalışıyorum ama mutlu olmak için geldiysek, sadece mutlu olmaya çabalıyorum ve genel motto olarak anı yaşıyorum. işi de bu mutluluğu sağlayacak bir araç olarak görüyor ve iyi yapmaya çalışıyorum. takdir gördükçe iş için motivasyonum artıyor. fakat işten çıktıktan sonra iş şalterini indiriyorum. 6 dan sonra iş ile ilgili hiçbir şey yapmamaya düşünmemeye çalışıyorum.

@passion
doktora tezi yazmayan ne oldugunu anlamaz, bakma sen sevdigin konu degildir falan diyenlere. sevdigin konu da olsa aylarca ve yillarca surekli bunu dusunmek, surekli suclu hissetmek, o vicdan azabi inanilmaz bir yuk, ozellikle bir de ayrica calisiyorsaniz. gayet iyi anliyorum.

surekli motive olmak diye bir sey yok. gayet normal surekli motive olamaman, hatta zaman uzadikca hic olamaman. hangi alanda yaziyorsunuz bilemiyorum ancak ben kucuk parcalara boldum kafamda. hatta her bir alt baslik icin ortalama bir sayfa sayisi belirleyip, kucuk hedefler koyuyorum. elbette o sayfa sayisi dolunca birakmiyorum ancak kafamda motive olmak icin haydi on sayfa kaldi, haydi bes sayfa kaldi gibi yardimci oluyor. ben gorece daha kisa surelerde belli hedeflere ulasirsam daha rahat yazabildigimi dusunuyorum ve biraz da olsa ise yariyor. bu sekilde nasil motive oldugunuzu bulmaya calisin ve doktora tezi yazan insanlarin %80'i bu sekilde aci cekerek calisiyor unutmayin. ben bu bezginliginizin dogrudan tez ile alakali oldugunu dusunuyorum bu nedenle bir an once bitirmeye calisin zira her seyi tezden sonraya ertelemek, bir tez bitsin onu da yaparim, tezim var simdi suraya gitmeyim diyip gitmeyip ders de calisamamak vs. insani cok yipratiyor.

Tamam da doktora akademik kariyerin bittiği bir nokta değil ki. Doktora tezin literatüre bir şey katmayabilir ama akademisyen olduktan sonra ya da iş hayatında uzman olarak görev aldıktan sonra aklına gelen yeni fikirlerle gayet de literatüre güzel şeyler katabilirsin. Doktora bilimsel yeterliliği gösteren bir şey. Doktora demek her şeyin bitmesi demek değil. Daha yeni başlıyorsun. Yukarıda biri tez yazanların yüzde 80'i acı çekerek yazıyor demiş. Bu tamamen onların sorunu. Hiç strese girmeden doktora yapan da var. Bu ülkede millet askerden kaçmak için bile doktora yapıyorken herkesin istediği alanı bilerek ve isteyerek tercih ettiğini iddia etmek aptallık olur. Belki de gerçekten sevmediğiniz bir konudur ve bunu kendinize itiraf edemiyorsunuzdur. Ben bir insanın gerçekten sevdiği bir konuya odaklanma sorunu yaşayacağını düşünmüyorum. Tez yazmak gibi zamana yayılı olması gereken çalışmaların şu kadar gün şu kadar yazı yazsam şeklinde özetlenmesi, ödevleri son dakika yapan ilkokul öğrencilerinin kafasına benziyor.

Önündeki işi parçalara böl. Sadece yapacağın küçük parçaya odaklan.

@dissendium
diğer görüşlerin doğrudu yanlıştır bilemiyorum, kişisel fikirlerdir ama
doktora tezi literatüre bir şey katmak, yenilik getirmek amacıyla yapılır. makaleler türetilir vs. devrim yapmak tabi ki imkansız doktora teziyle ama hiç bir yenilik getirmeyen tezleri genelde şutluyorlar, en azından öyle olması lazım.
genelde yaratıcı süreçler acı verici olur diye düşünüyorum ben ama tabi hep öyle olmak zorunda da değildir herhalde.
ama konudan yana sıkıntım yok :)

eskiden süreç zorlu olsa da ne kadar motivasyonum düşse de bir hedefim amacım olurdu.
Ciddi manada o hedefe o başarıya ulaşmayı ve sonrasında bana açacağı kapıları düşünüp gerçekten o gün kü motivasyonsuzluğumu yok ederdim. Şu düşünce " evet şimdi zorlanıyorum evet şimdi istemiyorum ama başarınca onun meyvesini huzurla yemek için değer" diyordum işe yarıyordu. Belki böyle ciddi hedefler sizi heyecanlandıran hedefler bulmanız gerek ve sonra @arnold dediği gibi parçalara bölerek adım adım onu gerçekleştirmeniz gerek.

Şimdi ise biraz hedefsiz amaçsız kaldığım için ben de yaptığım şeylerde anlamsızlık ve motivasyonsuzluk yaşıyorum. Yani herkeste farklı tabi durum :/

Yani abi o kadar yıl eğitim aldıktan sonra literatüre hiçbir şey katmayacağını düşünmek biraz fazla kötümser bir yaklaşım değil mi? Göreceli olarak Einstein'a göre tabii ki hiçbir şey katmayabilir ama bireysel çabayı bu kadar da küçümsememek lazım. Ben bizim hocaların doktora tezlerini okudum. Bazıları performans ödevi gibi tez yazmış. Örneğin alüminyum alaşımlarının kaynak kabiliyetlerinin incelenmesi diye tez yazıyor biri. Literatüre mutlaka bir şey katıyor ama söz konusu tez, her yerden bulunabilecek bilgilerin derlenip toplandığı bir kitapçık, bir katalog halini alıyor. Bunu böyle tezler de var demek için söyledim. Gerçekten bir katkın olmayacağını düşünüyorsan da doktorayı bırakabilirsin. Zor bir süreç olduğu zaten bilinen bir şey ama herkesin mutlaka yapmak zorunda olduğu bir şey de değil doktora.

valla bir araştırma vardı, kellikten kurtulmaya çalışıp erteleyenler, kendini kabullenip öyle bırakanlardan daha mutsuz oluyormuş.

kısaca kendinle bütünleş, kabul et daha mutlu olacaksın.

biraz açılınca ektirirsin. bende dökülme olmadı ama dökülse ektirirdim.

yüzün orantılıysa kazıt ya da üç numara yoksa ektirmeye bak..

kadınlar kel erkekleri çekici buluyormuş
kingofwallpapers.com

şaka bir yana bilmiyorum bu ne kadar doğru da ben de alnım açılıyor dökülüyor gibi hissediyorum, babam, dedem, dedemin babası hepsi kel :/

neyse toppik diye bir şey vardı, iyice dökülene kadar onu kullanabilirsiniz belki. sonra da ektirme olabilir.

www.dietsinreview.com

videoları falan da var

Benim arkadaşım vardı onun da seyrelmişti. Sonra kazıttı falan güzel bir imaj yaptı kendine. Çok da takma bence.

yaş kaç? sakallar nasıl gür mü? benim saçlar dökülmüyor da köseyim.

3 numaraya vurdur kafan rahat etsin

sorunun kendini beğenmemek mi? yoksa seni beğenmeyecekler korkun mu?

sorunun kendini beğenmemek ise eğer sen kendini toplumun sana empoze ettiği yakışıklılık güzellik algısına göre mi yargılayacaksın? Televizyonlarda, medyada vs. o tüm kitle kontrol araçlarında hep erkekler saçlı diye mi kendine kelliği sorun ediyorsun yoksa? Kel ol ne olacak ki ? Tam tersi ne kadar örnek var biliyorsun değil mi? Kendi beğenini dışardan aldığın bir kritere göre yargılama..Takma bu kadar.

sorunun seni beğenmeyecekler korkusu ise eğer seni sadece dış görünüşündeki bir şeyden dolayı beğenmeyecek insanlar için mi kendini üzüyorsun? Bırak seni bu şekilde beğenecek bir çok insan da var inan bana. Ayrıca kendine kendinin de beğeneceği bir tarz yapıp yine iyi hissetmemen için bir neden yok ki? Birileri seni kabul edecekse daha derin şeylere önem versinler ve seni olduğun gibi kabul etsinler.

Protez saçı araştırabilirsiniz.

Kirli sakal + haftada 1-2kez ustura ile 12yıldır yaşıyorum. Mutluyum. Keşke hiç saçım olmasaymış o derece.

kel olacağımdan değil ama bana en çok giden saç 3 numara olduğu için son 7-8 senedir böyle yaparım.

berbere gittiğim senelerde saç kesimi standart 5 liraydı. bir gün başka bir mahalle arası berbere gitmek durumunda kaldım. 3 numaraya 10 lira aldı; o kadar gücüme gitti ki hemen tansaş'a girip bir saç kesme makinesi aldım 12.90'a, hiç unutmam. o günden beri kendi saçımı kendim keserim. 2007'den beri.

bu arada tabi tepelerden ve uçlardan açılmalar başladı hehe.

kolonya sür

:D vakumlu poşet

Sapik misiniz olm siz ? :- Ufuk+1

sakladığın şeyi koklayamazsın.

kilitli buzdolabı poşedi

hava almayacak yerde sakla bacım

kavanoza koy

giyersen artık senindir

Bir iki yıl dolapta da dursa gitmiyor zaten

sapigimdir belki......

yeni kimlik basım aşamasındayken, kimlik yerine geçen belge alıyorsun onu kullanıyorsun.

üniformalı işte de sıkılıyorum demeseydin sana jandarma'nın sözleşmeli subaylığını önerecektim ama olmaz o iş. gerçi jandarma sıkıntılıdır ama keşke en azından hava ya da deniz için başvursaydın onlar daha rahattırlar karadakilere göre.

Askerde disipline alışacaksın. Orada edindiğin tecrübeyi kullanırsın döndüğünde.

sanki eski günlerde ki ben kaleme almış gibiyim bu yazıları, 22 yaşında tecrübesiz ve askerlik yapmadığım günler.

şimdi 10 yıllık tecrübem var, askerlik tarih oldu ve ben yine köşeye sıkışmış gibiyim.

emekli olduğumda da bu tarz konuşacağım eminim :)

anı en iyi şekilde geçirmen ve sana uygun şekilde en doğru hareketi yapman şart, başkalarının lafıyla hareket etme, umarım tüm engelleri tek tek geçip rahata kavuşursun, bol şans..

Geldiğinde tecrüben hariç her şeyin tam olacak. Başlarda ucuza çalışacaksın ama 2.yıldan sonra belki de 1.yıldan sonra çok çok ilerleyeceksin emin ol. Üniversite ve askerliği tamamladıktan sonra sadece çok az kendini sıkman yeterli.

öncelikle sakin olmanı öneririm :) her şey bir şekilde yoluna girer. önünde askerlik var zaten. o bittikten sonra iş arayacaksın, karşına bir fırsat çıkacak, daha doğrusu o fırsat hep orada duruyor olacak ama onu senin arayıp bulman gerekecek. bu arama süreci başta zor gelecek. hiç olmayacakmış gibi, herkes iyi kötü hayata atılmış, bütün işler kapılmış, bir sen ortada kalmışsın gibi gelecek. ama bikaç sene sonra buraya gelip "yea bizim patron çok vikvik. iş mi değiştirsem?" diye soracaksın :)

şu anda askerliği beklemekten başka bir seçeneğin yok gibi duruyor zaten. mayısa kadar hayatının son bomboş ayları var önünde, bunu değerlendir. ne yapmak istersen, hobilerin neyse onlarla ilgili bir şeyler yap. ben olsam eve ya da psikolog kliniklerine tıkılmaz, açık havada yapacak bir şeyler bulurdum. güneşli havalar ve o işsiz güçsüz/özgür olma hissi bana hep iyi gelmiştir.

Güzel bölümler bitirmişsin. İktisat mezunu olarak birçok yerde çalışabilirsin, çalışma alanın geniş, iyi yönden bak.

Mayısta askere gidecekmişsin zaten, git gel, dönünce bakarsın durumuna. Şimdiden strese girme. Döndükten sonra askerlik yapmış olduğun için de birçok firma daha olumlu bakacak zaten. Her şey girer yoluna.

Sugar daddy olabilirsin :)

Ekran kartı, oyun, tablet, laptop.

www.hepsiburada.com

Sony FDR X3000 4k aksiyon kamerası: fotografium.com

inceleme: www.youtube.com

ya da oyun oynuyorsan ps4 pro (ileride de VR alırsın iyi olur)

ps4

27 inch 4k monitör veya dji phantom 3 drone

sony a6000 fotoğraf makinesi ya da gopro hero5

gopro hero 5

1100 tl ps4,

800 32" led tv daha ne olsun..

ps4 oyunları çok pahalı arkadaşlar.

ps 4 al dostum. Dijital oyun takas var. Neredeyse bedavaya geliyor oyunlar.

ipad'in yoksa ipad mini olabilir.

bose quietcomfort 35.
kindle paperwhite 3.

17.445x6=104.670+705 masraf=105.375tl geri ödeme (%1.10 dan)

akustikse tribün, değilse saha içi..

boyun uzunsa (185 ve üzeri) kendini enerjik buluyorsan saha içi. yok benim boyum biraz kısa arada da otururum diyorsan tribün. her konser için geçerli.

boyun 2 metre de olsa güzel bi konumda olan tribünden aldığın görüntüyü saha içinden göremezsin onu da ekleyim.

Buyuksehirlerle alakasini kuramadim durumun. Mutsuz bir birliktelik olacaksa, hrr gun kavga, huzursuzluk bilmem ne mutlu ayri iki insan tercihim olur.

O kadar boşanan olmasına rağmen hâlâ evlenenler var. Hata burada asıl.

Ve insan hep daha iyisini ister. Bunun farkında değiller.

bence de yürümeyecekse yürümesin ki bundan önce de devam eden evliliklerin çoğu muhtemelen toplum aile baskısı kadının ekonomik özgürlüğü olmaması, boşanmış insanlara özellikle kadınlara toplumun olumsuz bakışı vs. gibi endenler yüzündendir
büyükşehir derken küçük şehirlere göre toplum ve aile baskısı daha az olabileceği için insanlar daha kolay boşanma kararı alabilir. sorum zaten bizim ülkemiz sınırlarını kapsıyor.
ayrıca boşanmanın da mutsuz bir evlilikten kötü olduğunu düşünmüyorum zaten.

günümüz evliliklerinin erken bitmesiyle ilgili şöyle bir yanılgı olduğunu düşünüyorum: millet zannediyor ki 50 sene önce herkes çok mutlu olduğu için ayrılmıyordu. bence öyle değil. o dönemlerde toplumsal durumlar/konumlar gereği ayrılmak o kadar kolay değildi. şimdi insanların elinde bu özgürlük var. konu illaki sevginin azalması, seçeneklerin çoğalması vs. değil.

ben bi şey düşünmüyom valla, uzun vadede sadece "umarım mutlu ve düzgün bi evliliğim olur" diyebiliyorum. evlenmesem sığır gibi yaşarım çünkü, ben o kadar güçlü ve dirayetli biri değilim maalesef. hayatımda uğruna uğraşabileceğim biri olmadığı sürece pek dikiş tutturamıyorum. o açıdan evlenmeyi isterdim ama işte düzgün bi evliliğim olsa iyi olur, yoksa hatun terk edince yine mala bağlayıp intihar etmeye falan kalkarım neme lazım bu yaştan sonra ölmeyek. mutlu olan evli kalsın, memnun olmayan önce ilişkisini kurtarmayı denesin olmuyosa da ayrılsın herkes mutlu olsun nabalım. hakkımızda hayırlısı.........

evlenme kararını da boşanma kararını da kadınlar veriyor. evlenenler çocuk yapmak için evleniyor boşananlar da adamı beğenmeyip çocuk yapmaktan vazgeçtikleri veya zaten yeterince çocuk yaptıkları için boşanıyor.

boşanma oranının azalması için erkeklerin evlilikte çocuk yapmak dışında da bir fonksiyon üstlenmesi lazım. mesela gayet büyükşehirde yaşamalarına rağmen zengin adamların karıları asla boşamıyor:)

sosyal medya sağolsun.

insan evlenirken cok, bosanirken az düsünmeli. bizde tam tersi oluyor. az bile boşanma orani.

birbirini seven, cinsel hayatı iyi giden ve parası olan çiftler boşanmaz.
maddi sıkıntı ilişkiye büyük darbe vuruyor.

konuya maddiyattan girme nedenim, büyük şehirlerin pahalı ve yaşam şartlarının daha ağır olması.

ama 3-5 yıl sonra boşanılan evliliklerde maddi sıkıntıların da rolü olduğu gibi, hayal kırıklığı da etken bence.
eskiden insanlar hayal kırıklıklarını sineye çekebiliyorlardı.
şimdi bir arada kalmak için bir neden yok.
herkes kendi parasını kazanıyor, kimse kimseye eskisi kadar muhtaç değil.
yürümüyorsa ayrılıyorlar.

ama en başında yanlış nedenlerle ve yanlış şekillerde evlenmek en büyük sebep zaten.
bu nedenlerin ve şekillerin içinde geçim zorluğunun gözle görülür olması, sevgi olmayan şeyleri sevgi zannetmek, egoyu beslemek ve/veya inat uğruna evlilik için diretmek, evliliğin sonuç olduğunu zannetmek, evliliğe kapağı atmanın işi kurtardığını sanmak, uyumsuzlukların düzeleceğini düşünmek, aile kurmak için değil evlenmiş olmak için evlenmek, özgürleşince kendini bilememek, ailelerden kopuk olmak, "çok moderniz" ayağına abuk subuk ve rollerin karıştığı bir ilişki kurmak gibi şeyler var.

bir de, "yürümezse boşanırım" kafası çok tehlikeli.
evlenirken bunu düşünen insan boşanır.
ki artık çoğu insan böyle düşünüyor.

ama evlilik aile kurmak demek.
her gün uyandığında ilk göreceğin insanın o insan olması demek.
çocuğunun annesi/babası olacak demek.
onun annesine anne, babasına baba diyebilmek demek.
onun annesi babası yaşlandığında, gerekirse sorumluluklarını almak, bakmak demek.
yaşlandığında, hastalandığında ona bakmak demek.
banka hesaplarını birleştirmek demek.
beraber aç, beraber tok kalmak demek.
ultra düzeylerde fedakarlık yapabilmeyi göze almış olmak demek.
annenden babandan daha yakın biriyle, onlarla olandan (çoğu zaman) daha yakın bir ilişki içinde olmak demek.

kolay değil.
bunları düşünmeden evleniyorlar.
ilişkide daha bunun çeyreğine yaklaşamadan evliliğe geçince olmuyor.
bütün bunların üzerine büyük şehirlerdeki yaşam şartlarını da eklersek zaten geriye başka bir şey kalmıyor.

@blatta hiberna bu kadar sayınca korktum, ben hayatta evlenemem o zaman. evlilik aile kurmak demek mi gerçekten aya da illa anasına babasına anne-baba demek zorunda mıyız? sürekli akraba ziyareti mi yapılacak? buraya kadar çok korkunç gözüktü

içgüdülerimiz ve kalbimiz olduğu sürece hep evleneceğiz ve üreyeceğiz..

ama beynimizi doğru şekilde kullanmayı bilmediğimiz sürece hep de boşanacağız ya da başka birini bulmak isteyeceğiz.

kahrolsun yeni dünya düzeni!!!

kimse demek zorunda değil elbette.
ama aşağı yukarı herkes için standart olan şeylerden bahsettim.
annesine babasına anne demek zorunda olmadığın gibi, kendisi zaten annesiyle ya da babasıyla görüşmüyor da olabilir.

sonuçta herkesin yaşam tarzı ve ilişki şekli farklı.
ama genele baktığında, bir evlilik içinde beklenen ya da evlilik dediğinde anlaşılan, hatta biraz da olması gereken şeyler bunlar.

banka hesabını da birleştirmeyebilirsin mesela.
ama sonuçta paranın hesabını birlikte yapacaksın.

annesine anne, babasına baba demezsin, x teyze, y amca dersin, ama her bayramda ziyaret etmek zorundasındır.
ya da çocuğunun babaannesi/anneannesi-dedesi olduklarından bir şekilde görüşmek zorundasındır.
sevimsiz insanlar da olsalar saygıda kusur etmemen gerekir.

yani o listedeki bir şeyler çıkabilir, yerine yenisi gelebilir ya da değişebilir.
ama aşağı yukarı bu.

geçtiğimiz günlerde istanbullu 80-85 yaşlarında bir kadın bana öğüt veriyordu "artık evlilikler beni aldattı, bana vurdu diye bitiyor, olur mu öyle, aldatırsa aldatsın, dövdüyse dövsün. affedeceksin". yorum yapmadım konuştu da konuştu, çok mutsuz bir evliliği olduğunu düşündüm. evlilikler bu mantık yüzünden bitmiyormuş.

kemeraltında camiden kızlarağası hanına giden sokakta ahşap malzemeleri ile ilgili malzemeleri bulabilirsiniz..

Konak metronun arka tarafında lcwaikikinin hemen yanında yavuz kırtasiye var.orda vardır büyük ihtimal.

Teşekkürler arkadaşlar.

en azından ne mühendisi olduğunu yazsaydın?

freelance iş yapmak göründüğünden çok daha zor. teknik bilgin çok iyi bile olsa pazarlama kabiliyeti de gerekli.

mobil applikasyon için buna yönelik programlama dillerini öğrenmen lazım. bir tane grafik tasarımcı bulsan o da fena olmaz. applikasyonu müşteri için yapıyorsan, sözleşme vs konularına da hakim olman gerekli. yok kendim yapar satarım diyorsan apple developer üyeliği yeter.

bunun dışında translation yapabilirsin ama bu alan zaten jungle gibi. onun dışında evde bir şeyler üretip, etsy'den filan satabilirsin.

önce yıllık izinde falan 1-2 hafta kal gitmek istediğin yerlerde, sonra gerçekten istiyor muyum bu hayatı diye kendine sor..

www.tatuta.org

Hocam selamlar. Ben sizinle aynı durumda iken ufak yerlerdeki kurumsal yerlere başvuru kasmaya başladım.

Birsürü iş çıktı karşıma. Taşra firmaları havada kaparlar sizi. Ufak yerde inek götü temizlemek zorunda değilsiniz. İzmir'in dış ilçeleri, Bursa tarafları, Kütahya, Manisa falan bakının işte. Uygun bir iş bulabileceğinize eminim.

Benim hedef Ankara çıkışlı Mudanya. tecrübelerimi aktaracağım.

yazılımcılıkla kazanılır. ama işin stresini tahmin dahi edemezsin. beyaz y akalığa geri dönmek için yalvarırsın.

1. kendi işini kendin yapıyorsun
2. kendi müşterini kendin buluyorsun
3. müşterinin talepleriyle direkt sen ilgileniyorsun
4. tüm işleri, deadlineları sen organize ediyorsun
5. revizelerin tamamı sende.

her şey sende kısaca. hangi biriyle uğraşacağını şaşırıyorsun.
bazen aynı anda 5 iş g eliyor, yetiştirmek için haftalarca sabahlıyorsun.
parasından değil, şöyle düşünüyorsun: "bu müşterinin bu işini almazsam, başka yazılımcıya gider. ondan sonra hep onunla çalışır" işler kaçmasın diye almak zorunda kalıyorsun yani.

her boku organize etmekle uğraşıyorsun.

şuan sanırı günde 70-80 telefon görüşmesi yapıyorumdur. düşün, kalan sürede ben yazılımcılık yapacağım, bir de tahsilatla falan uğraşacağım.

t-shirt üstü kapşonlu ile dolaşıyordum, nisanda gitmiştim soğuktu ama ısırmıyordu, montunuz falan olsun ama bere eldiven falan gereksiz..

Soguk olur, hava bir anda degisebilir. Hazirlikli git.

eylül'ün ortasında gitmiştim ve tişörtlüktü hava. ama böyle çok tatlı bir serinlik vardı. mart, nisan falan olacaksa tedarikli gitmekte fayda var. mayıs ve sonrası tişört kurtarır.

geçen hafta için konuşuyorum. bu -15, -20 dereceye dayanabilen montlardan şart.

buzzzz

tüm balık burçları birleşelim! doğum gününüz kutlu olsun.
www.youtube.com

benim tavsiye edecek bir şeyim yok ama doğum günün kutlu olsun, yihuu \o/

eğlenceli ve bende anısı olan güzel bir parça, iyi dinlemeler: www.youtube.com

ben de 23 oluyorum.

:/

bjr- bir buçuk saate dogucam :D

nice yıllara :)

www.youtube.com

iyi ki doğmuşuz sesobjesi <3

Doğum günün çok kocaman kutlu olsun! sesobjesi, seninki de kocaman kocaman kutlu olsun!

Çok anlamlı falan değil, karşıma ilk çıkan ve sevdiğim bir şarkı bu olduğu için bunu paylaşmak istedim. Daha anlamlı bir şey gelirse sonra eklerim.
www.youtube.com
Edit: Doğum günü için anlamlı geldi şimdi. Bu kalsın.

www.youtube.com

mutlu yaşlar :) güzel bir yıl dilerim :))

23 koca kadın mı oluyor yav ben hala kendime çocuk diye hitap ediyorum. dogum gunu en sevdiğin yemeği yemek için vardır afiyet olsun.

Mutlu yıllar.

mutlu seneler

mutlu yıllar
www.youtube.com

doğum günün kutlu olsun.

yaşamın, sonunda şu şarkıyı söyleyebileceğin gelişmelerle dolu olsun: www.youtube.com

mutlu yıllar.

www.youtube.com

merhaba, benimde 13 marttı; yaşlandık şaka maka..

duygusal olarak fazla anlama yükleme bu güne üzülmeni istemem sonra ;) hayat güzel ve eğlenceli, doğum günün kutlu olsun..

www.youtube.com

Hipp hipp hurraaaa !!! (Norveç tarzı kutlama efekti)
Nice mutlu yıllaraaaa

youtu.be

o zaman doğum günün kutlu olsun :)

senin hayalin bu neden salakça olsun..herkesin popisi kendine..

hayallerimizi de çaldılar be baharat.....

Bence salakça ama hayal senin sonuçta, no dizrizpekt.

benim hayalim yat sahibi olmak. sahip olmak ama zaman da ayırabilmek.

ben birkaç yıl önce "stuffocation", "happiness by design", "affluenza" ve "the magic of tidying up" kitaplarını okudum, bunların hepsi hayatta derli toplu olmanın, bir şeyler biriktirmemenin, eşya yerine deneyime yatırım yapmanın (experientialism), minimalist yaşamanın vs önemini vurgulayan kitaplar. onların ardından, dediğiniz gibi bir şeyi yapmak imkansız geliyor. Seçim sizin tabii, salakça falan demek düşmez de ben aktif olarak kullanmadığım hiçbir şeyin evimde olmaması taraftarıyım.

Hayalim var ama sizinki gibi değil. kitap yazmak bilmemne, o tarz şeyler.

bu hayal üzerinden gidersem benim de gözüme kestirdiğim bir kulaklık var sony mdr a1, birsürü kulaklık yerine kullanım şekline göre 2-3 tane üst seviye almak daha mantıklı değil mi ? gerçi koleksiyonerlik işlevsellikten öte birşey

V-Rod almak var.

ilginç hayal, beni pek cezbetmedi,

4 ana yönün en ucundaki topraklara gitmek hayalim.

daha önce kulaklık biriktiren duymamıştım seni tanımak isterim yiğidim. bana da salakça geldi ama zevk senin napak :)
benim hayalim bir tırın yolcu koltuğunda avrupayı gezmek. gündüz kafayı çeke çeke göre göre gezmek :D

Benim hayalim Reis'i padişah olarak görmek ❤

Var.

Nepal'e gitmek

iyi bir pilot olmak

Denemek istediğim her şeyi denemek.

neden salakça olsun o da sesin hayat tarzın, ben de istiyorum güzel bir kulaklık ama pek anlamıyorum.. böyle konserdeymişsin gibi hissettiren..

benim hayalim de ülke ülke dolaşıp yöresel yemeklerini ve içkilerini tatmak istiyorum, en sonunda da bir denizin kum tanesinde ya da bir yengecin soluğunda son nefesimi vermek..

dünya turu

gezilecek sehirler ve ulkeler var.
chicago - nedense gotham city'yi andirdigi icin.
los angeles.

ingiltere.
japonya
yeni zelanda.
endonezya.

bunlari gezip gormek istiyorum.

salakça değil ama benim ilgi alanımda değil. Antika kulaklık olsa bir nebze daha çekici gelebilirdi.
Benim hayalim ise deniz kenarı ve ormanlık bir yerde ailemle sorunsuz ve uzunca bir çadır/karavan kampı yapmak.Bu konuda hiç bir malzeme eksiğimin olmaması.

hayal kurmayı bırakalı çok oldu. hayale en yakın isteğim dalış hocası olup tekne üzerinde hayat yaşamak.

Sevdiğim kadının hayatımda olması, yanımda olması. Diğer hayallerim olursa olur çok takmıyorum başka şeyleri.

dünyayı o turist mutluluğuyla gezmek isterdim.

Şaraptan ırmaklar, bira havuzları, rakı şişesinde balık olmak.

Hiç yok

Hayalden öte hedef, heves olarak adlandırdığım dövme yaptırmak var. Düşününce bile mutlu oluyorum.

Kitap yazmak olabilir

Kapıyı açıp iki adım gidince ayağımın toprağa değeceği bir evde oturup, kendi toprağımdan yetişen ürünleri toplamak, kendi tavuğumun yumurtasını yiyip kendi keçimin sütünü içmek istiyorum. Ailemle huzur içinde sessizce yaşamaktan başka hayalim yok

Yazının başını okurken ne olacak o kadar kulaklık dedim ama sonra gözümde bahsettiğiniz gibi bir duvar canlandı. Kulaklık da sizin merakınız, "salakça" diye tanımlanamaz bence.

Bu açıdan baktığımda hayal değil ama içinde bulunduğum aşamaları bitirince benim de güzel bir çalışma odası hazırlama planım var :)

Ek: Mesela ben de kutuları seviyorum. Baktığında salakça boş kutuya para vermek. Ama seviyorum :) Esyalarımı kutulara koyup odayı onlarla şekillendirmek hoş geliyor.

nobel ödülüne layık görülmek.

hayaller yıldızlara benzer, gidemezsiniz ama bakarak yön belirlersiniz.

Gezip görmediğim yer kalmasın istiyorum. En büyük hayalim bu.

Sizinkine benzer türde olan hayalim;

Çok büyük bir kütüphanem olsun istiyorum.
Özellikle eski kitapları çok severim. Bütçem elverdiğince yarı antika kitapları almaya çalışıyorum (antikalara elvermiyor henüz :))
Kütüphanemin bir köşesinin sadece sevdiğim eserlerin 1. baskılarıyla, eski basımlarıyla dolu olmasını istiyorum. Böyle işte. Bakalım..

Gezebildigim kadar çok ülke gezmek istiyorum. Farklı insanları göreyim, hayat tarzlarını öğreneyim diye. Zaten çoğumuz bunu istiyoruz anlaşılan.

Bir de bahçeli minik bir ev. Bahçede köpeğim koştursun, kedim oyun oynasın. Ben kitabımı okuyayım, pikabimdan müzik dinleyeyim. Bahçeye çıkıp yeşil içinde kahve içeyim. Hani vardır ya sıcak, huzurlu ev tasviri. Ondan işte. Çok şey istemiyorum sanki.


Sizinki gibi hayale benzer benim de gezdiğim yerlerden aldığım biblolari bir odanin raflarına tek tek dizmek var. Ufak ufak almaya başladım, bakalım :)

Cogunluk salakca buldugu icin yazma ihtiyaci hissediyorum. Bence guzel fikir.

1- kitap yazmak
2- büyük müzeleri gezmek, önemli tiyatro ve operaları izlemek
3- yeni ülkeler gezip kültürler görmek

Motosikletle önce Güney Amerika ardından Asya' yı gezmek istiyorum. Gerçekleştirebileceğimi biliyorum.

sevdiğin bir işi bulmaya çalış

19'unda milli piyango var al bir çeyrek bilet

niye mecbursun yahu sanki ev geçindiriyo .s

Keske calisabilsem. İssizlikten kafayi yiyecegim.

İşi sakın bırakma şu kriz ortamında.

aynı dert :(

Bence istifa et severek calisacak biri yerine gecsin

bas istifayı çalışma. ben çalışmıyom

istifa+1
yalan insanları görmeme rahatlığı hiçbir şeyde yok , parası pulu yerin dibine batsın.

ben istifa ettim, freelance çalışmaya başladım, yine çalışasım yok lan :(

@Traveller hayır burdan da istifa ederim de yerime biri gelir mi bilemiyorum. biraz GÖD lazım onun için -.-

:)

kim istiyor ki, ama işsizlik daha kötü;

boşver cebinde ya da hesabında para varsa şükret ve devam et çalışmaya..

odaklanma problemini nasıl çözçez ağalar buna yanıt verin. ipe ipe çalışmak zorundayız.

+1

kredi dökümünde yazar faiz oranı. ama çok bir şey değil. yamulmuyorsam 10-15 tl gibi bir şey faiz gelir

Çok gelmez üzülme. Benim ayda 93 tl ödemeli bi kredim var finans banktan bazen bi sonraki ay yatırdığım oldu unutup, 96-98 civarı ödedim bunu 5'le çarp 25-30 tl bi şey keserler.

iki ay bile ödemezsen sıkıntı olmaz faiz ödersin ama kredi puanın çok düşer ve bankaların sana olan güveni azalır..

şekil 1a ben :)

kısmi ödeme yapabiliyorsun. yapabiliyorsan yap. yapamazsan da çok sorun yok. dert etme. kredi notuymuş falan, bugüne kadar düzenli ödemişsen, sadece bir ay için tasalanmana gerek yok.

Yağmuru severim, iş için falan giydiğim bir şey yoksa üstümde ıslanmaktan çekinmem. Yağmurda koşmanın tiryakisiyim.

Çok severim. İşe gidiyorsam saçımı korumak için kapşonumu geçiririm (uzun saçlıyım, hemen elektrikleniyorlar), ender de olsa bazen de şemsiye kullanırım. Ama spor için yağmurlu havada çıktığımda yanıma bir şey almıyorum. Aksine ıslanmak hoşuma gider.

çukurova'da yaşayıp yağmuru sevmek çok zor ya. yağdı mı bardaktan boşanır gibi yağıyor seller suları götürüyor. arabdan inip 5 metre apartmana girene kadar sırılsıklam oluyorsun. işe falan gidiyorsan yedek elbisen olması şart. şemsiye kullansan ayakların dizine kadar rüzgardan dolayı serpinti yağmurdan sırılsıklam olur. şemsiye sağlam kaliteli bir şey değilse ters döner, parçalanır. genel olarak kapalı mekanda otur izle, süper bir şey ama dışarı çıkıp yürüyorsan falan sıkıntı.

yağmurdan nefret ediyorum. paltonun kapşonunu kullanıyorum.

küçükken oyun oynayamazdık yağmur yağınca eve kapanırdık, o yüzden pek sevmiyorum yoğun yağan yağmuru..

hep güneşli olsun hava gece yağsın yağmur :)

Ruh halime göre değişir bazen severim bazen kaçarım. Bugün sevmiyorum mesela dışarıdaki işlerimi zorlaştırıyor.
Şemsiye taşımaktan nefret ederim genelde paltonun şapkasıyla korunuyorum. Nadiren bere.

yağmuru çok severim ama sadece izlemeyi.

Cok bayilmam, ama eger ruzgar + yagmur varsa nefret ederim. İslanmaktan cok korkmam ama sevmiyorum da. En guzeli kapson, kapson yoksa da en kucuk boy semsiye kullanirim.

yağmuru severim, ama şemsiye kullanmayı hem sevmem, hem de beceremem.
evet, şemsiye kullanmayı beceremeyen bir insanım.

kapüşon takarım ya da önemli bir yere gitmiyorsam ıslana ıslana yürürüm.

aram iyidir, severim. ıslanmayı da severim.
şimdiye kadar hiç şemsiye taşımadım. korunmam gerekirse siyah beremi kullanırım.

(yedi liraya alındın, kafama çok güzel oturdun ve dört senedir eskimedin. seni çok seviyorum siyah berem)

yağmur altında insanların çaresizliğini izlemeye bayılıyorum, tam bir kaos.
şemsiye kullanırsam rezil olacağımı düşünürüm. (niye böyle bilmiyorum)
ıslanmak güzel şey.
yağmur sonrası bazen çok güzel kokuyor.

kapalı, simsiyah havalara bayılırım. ve yağmura da.

şemsiye sevmem. yağmurluk, sağlam bir ayakkabı ve yağmurda yürümek... bir yerde oturup izlemek de muhteşem.

nefret ederim.

şeytan görsün yüzünü ! bıktım ! 2 haftada bir görüyorum güneşi...

kesinlikle şemsiye kullanmıyorum öyle menem bir şey ki tepeden de yağmyor bazen rüzgarla sağdan soldan...

Yağmurluk kesin çözüm.

Yağmuru belki sevebilirim. Ama ıslanmayı kesinlikle sevmiyorum

www.akbrella.com.tr

şöyle bir şemsiyem var, 4-5 kişi sığar içine :) ama full koruma sağlıyor :)

yağmuru seviyorum. yağışlı havayı seviyorum genel olarak.
şemsiye olayında hiç yokum. hayatımda toplasan 5 kere şemsiye kullanmamışımdır. kapşon falan, gidiyorum öyle işte.

Bu aksam ispanak + tavuk var

kırmızı mercimek çorba, çoban salata, ton balıklı makarna, ayran

Kavrulmuş kıyma ve salata.

greyfurt dolması :/

mezgit ve yeşillik salatası.

mantarlı et sote ve yeşillik salatası

Bir kişi de çıkıp delikanlı gibi yumurta kırıcam dememiş.
Cuma bugün abi, hızlıca ye kaç :)

Sanirim pizza soyleyecegim :(

portakallı kereviz

Balık günüm. Fırında somon ve brokoli salatası.

Lazanya , salata

ıspanaklı krep.

neden bayan?
inadına bayan demeye devam ediyorsunuz.

eksisozluk.com

baylar günü olsa olur mu olmaz. biri cinsiyeti belirtirken diğeri hitap şeklidir. Az biraz dil bilgisi sahibi olsanız sıkıntı kalmaz aslında.

seksle bağlantılı bir algısı var çünkü

seks yapan kadın yapmayan kız. sırf bu ayrımı yapmak istemekilerinden araya bayan sıkıştırıyorlar. bu da iki yüzlü oluyor. genel sinir olma nedeni bu.

seks yapıp yapmamasına göre erkeğe bir hitap ayrımı yapılmıyor oysa.

Sen nie bayan diyorsun ki. Hak etmişsiniz

kadınlar ''bayan'' değil. o erkeğin kadına uygun gördüğü bir kelime. bu hadsizliğe kızıyorlar

bayık kelimesiyle ilişkili olması da etkili..

tamamen cahillikten. sıkça dile getirildiği şekilde dil bilgisiyle yakından uzaktan alakası yok. yani ortada bir yanlışlık yok.

benim için geçerli tek argüman var: kadın/kız ayrımı nedeniyle insanların bayanı bir kaçış noktası olarak görmesi.

burada suç yine bayan kelimesinde değil, olay; tecavüzü sona erdirmek için seksi yasaklamaya benziyor.

ayrıca 'baylar günü' de olur. hem yanlış değil, hem de dil yaşayan bir olgudur.

ek: kesin tartışma çıkacak, soruya cevap verdim, ekstra olarak fikrimi belirttim. soruya cevap vermek dışında fikrime karşı çıkacaklar mesaj atsın ki, burayı kirletmeyelim.

Kalmaz tabii.
Hem bunun farkında olup hem de provoke eder gibi kullanmışsınız. Az bile yapmışlar.

Altında çok anlam aramaya gerek yok.
Biri cinsiyet belirtir biri hitap şeklidir bu kadar. Bunu uzatıp büyüten kadınlar değil inat haline getiren sizlersiniz.

dil bilgisiyle yakından dibinden alakası var. kadın bir cinsiyet belirtir, bayan bir hitaptır. illa bayan kullanacaksan yolda gördüğün bir kadına "bayan bakar mısınız, kadınlar gününüz kutlu olsun" dersin.

sırf öyle kullanılıyor diye niye yanlışın belirtilmesi, doğrunun kullanılmak istemesi sizi neden rahatsız ediyor ben de onu anlamıyorum. senin adın hakan olsun, dünyada herkes sana yusuf desin. sonra sen çıkıp benim adım hakan yusuf demeyin desen, sonra sana "yusuf diyoruz işte niye diretiyorsun" deseler ne hissedersin?

bu savunmanın altında tabii ki toplumsal cinsiyet, bekaret konuları var; asıl bu yüzden üzerinde durulması gereken bir konu zaten. bir insanın daha önce seks yapıp yapmaması üzerinden çeşitli hitaplara maruz kalması iğrenç ve hadsiz bir durumdur; bunda anlamayacak ne var?

olayın bir de sosyolojik kısmı var ama göz ardı ediliyor ben ona şaşırıyorum. ya neredeyse insanın varlığından beri var olan bir haksızlığı, adaletsizliği; hatta ileri giderek yaşayamama, var olamama durumunu, "cahillikten" diyerek açıklamak çok enteresan geliyor bana.

tek cümleyle söylüyorum kadınlar, varoluş mücadelesi veriyorlar. üstelik bu mücadelede içindeyken yine kadınların bir kısmı karşı geliyor onlara.

bay'ın dişi hali bayan

bunun nesinden rahatsız olunuyor anlamak mümkün değil.

ayrıca cinsiyetçi olmayan bir dilimiz var. bazı dillerde filler bile cinsiyete göre çekiliyor. türklerin esas dininde din "adamları" kadındı ve kadınlık kutsaldı.

Kadın demeye korkulur olması. Cinsiyetini tam olarak söylemekten bile korkan insanlar var maalsef. Erkekler de bayanı kadın kelimesinden korktukları için "kibarlıktan" kullanıyorlar. Kızılmasının sebebi kadının cinselliğinin bastırılmışlığının bir ürünü olması.

--------------alıntı-------------

cinsiyet belirtilecekse;

hayvanın da, insanın da vajinası olanın cinsiyeti dişidir.
hayvanın da, insanın da penisi olanın cinsiyeti er/eril/erkektir.

insanları, diğer varlıklardan ayırmak içinse;

insanın dişisine ve +18 olanlarına ''kadın'', erkeğine ve +18 olanlarına ''adam'' denir.
-18 ise insanın dişisine ''kız'', erkeğine ''oğlan'' denir.

hitap edilecekse;

ya bay (soyadı) ve bayan (soyadı) ya da (ad) hanım ve (ad) bey denir.

isim bilinmiyorsa;

adamlara ''beyefendi'', kadınlara ise ''hanımefendi'' denir.

-burada önemli olan konu ''pardon bayan, bakar mısınız?'' demenin, ''pardon bay, bakar mısınız?'' demekle aynı şey olması ve bunun da yanlış kullanım olmasıdır-

bunların dışında olarak, ''kız/kadın'' ve ''oğlan/adam'' ayrımı, bekaret durumuna bakılmaksızın direkt olarak şahsın -/+18 olmasına göre yapılır. karşınızdakinin yaşını bilmiyorsanız, ''hanımefendi/beyefendi'' diyerek durumu sağlama alabilirsiniz.

artık şu konunun ''bayan neden diyemiyoruz yavv''dan çıkıp, türkçenin kurallarına saygılı olmakla bağdaştırılmasıyla sonuca kavuşarak ve azalarak bitmesini umuyorum zira kurallardan bihaber salt mizojeni artık hiç çekilmiyor.

edit: üstte bi entry'de bahsedilen şekliyle ''bayan'' kelimesinin karşılığı ''beyefendi'' değil, ''bay''dır. ''beyefendi''nin karşılığı ise ''hanımefendi''dir.

--------------alıntı-------------

(bkz: bayan diyeni linç etmek/@intrigante)

Bayan diye bir cinsiyet yok

kadınlar hanımefendiye de gıcık kapıyor :)

kadın dedin diye kızacaklar kadınlar da var. ben anlamadım bu işi. ilginç bir toplum.

ben iş yerindekilere avratlar gününüz kutlu olsun dedim ölüm sessizliği oldu :)

yaşadığın şehre göre değişir bu rakam. mersin'de 150 200 bin ile bir şeylere girişebilirsin. istanbul'da 400 500'den aşağı kurtarmaz diye düşünüyorum, ki bunlar minimum rakamlar.

kirayla üç beş yoluma bakarım diyorsan sermaye bile şart değil. ofis kiralayacak içine malzeme alacak kadar paran olsun yeter. ama kira kazancıyla da geçim çok zor olur.

dünyanın en beleş mesleği emlakçılık. bürom olsun diyorsan masa sandalye pc yeter. işi büyütürsen araba da gerek uzak yerdeki evi gezdirmek için. ama yukarda dendiği gibi kartvizit emlakçılık da olur. hiçbir şey yapmadan para kazanacaksın sonuçta bunlara değer.

başka bir yönü de var, ev sahipleri tek emlakçıyla anlaşmıyor, o yüzden biraz arkan olması lazım.

al gülüm ver gülüm işi değil emlakçılık, eksi yönlerinden biri bence.

ama izmirde emlak piyasası artmakta, tutturursan güzel para kazanılabilir.

her gün pringles yerdik.

mükemmel olurdu. inanılmaz güzel olurdu. ah ülen. kaçırdık adamı.

cem uzan yerine jet fadıl'ı seçtik.

örneğim için kusura bakmayın;

düzen değişirdi
düzülen hep aynı kalırdı,

yani bi bok değişmezdi

@bason +1

söylemeye gerek var mı mazot 1 tl olurdu :DDD

cemaatle anlaşırdı. ya da cemaat onu indirirdi.

Her gün koko partisi olurdu.

Fındık 3 tl olurdu.

ben tansu çiller dönemi gibi olurdu diye düşünüyorum..

*ayrıca telsim hala hayatına devam ederdi :)

yürüyen bantların/merdivenlerin tam ortasından gidenler, onlar ne olacak? kulaklık da varsa bir de kulağında eyvah eyvah...

Ben de aceleciyim ve bu gibi insanlar önüme çıktığında ezesim geliyor - du. Hala aceleciyim ama yatıştırmaya çalışıyorum bu huyumu. Ortamına göre tepki veriyorum ya da saygı gösteriyorum. İşin yetişmesi gerekiyorsa beyefendinin / hanımefendinin keyfini bekleyemem ama yaşam tarzı olarak yavaşlığı seçenlere saygı duymalıyım, duymalıyız.

Mandıra filozofu diye bir film vardı. Bir de bir sürü kişisel gelişim kitapları. Tek doğru bizim yaşadığımız bildiğimiz değil.

"Uyuz" insanlara ben de katlanamiyorum. Kimseyi etkilemedigi bir durumda insan istedigi kadar yavas olabilir, ama ornegin market/magaza kasasinda oyalandikca oyalanan, promosyon urunler arasinda bes saat karar veremeyen, kapi agizlarinda, merdiven basinda, tek kisinin gecebilecegi bilimum yerlerde yavaslayan/duran, ucak koridorlarinda aheste aheste montunu cikaran, rafa esya yerlestiren, sol seritten suzulerek giden tipleri bazen gercekten bogazlamak istiyorum.

onları öyle kabul edeceğiz yapacak bir şey yok

arabası olanlar da biz yayaları ezsin, sonra biz de tüm araçları ateşe verelim, kurtulalım komple :)

maalesef dünya kendi halinde dönmeye devam ediyor..

nö. ben de nefret ederim.
yemin ediyorum elimden gelse ite ite ilerleyeceğim o yavaş yürüyenleri.
mesela teyzeler var, dank diye duruyor yolun ortasında camekanlara bakıyor.
mesela otobüse bineceğiz. geri zekalı daha yeni çıkarıyor kartını.
hele atm'de yarım saat işlem yapan embesiller çıldırtıyor beni.
zaten katil olmaya karar verseydim önce minibüsçüleri, sonra emlakçıları, en son da toplum yaşamına uyum sağlayamamış, başkasının zamanını çalan bu geri zekalıları avlamak olurdu hedefim.

Ben de sinir oluyorum ama bunlardan daha cok sinir oldugum sey 30 cm'lik kaldirimin ortasinda durup sohbet eden ve etrafi kesen ikili kiz grubu. Yoldan insanlar filan sove sove geciyor ona da guluyorlar.

onlar benim de hayret ettiğim, anlayamadığım insanlar.

ama yavaşlık da güzel olabiliyor. sol ayak bileğimi burkup bir hafta üzerine basamamış, sonrasında günlerce çoook yavaş yürümeye mecbur kalmıştım. vitrinleri ve insanları izleyerek küçük adımlar atıyordum. istesem de hızlanamayacağımı, başka seçeneğimin olmadığını bilmek beni kaplumbağa gibi yavaş ama huzurlu bir yaratık yapmıştı.

hala, bazen yolda yürürken aynı hıza inmeyi denerim ama birkaç saniye sonra tekrar tempom yükselir, o huzuru bulamam.

yıllarca bu şekilde serzenişlerde bulundum şu anda dünyanın en yavaş bireyiyle beraberim, hayati bir mesele yoksa konuşması bile yavaş yani çok şepayma başına gelirse üzülürsün hayatım yavaşladı tşk.

Yavaş yürüyen insan hayatta en tahammül edemediğim ilk 5 şeyin falan arasına girer sanırım. Bunların bir de yürüyen merdivenin sol tarafında dikilip etrafı seyredenleri var ki onlara sinirimi anlatmam mümkün değil. Yavaşlıktan da öte artık bu, 2 adım yana hareket etmekten acizler.

Onlar da öyle işte napalim ama ben hızlı hareket eden, tez canlı bir insan olarak tahammül edemiyorum ruhum sıkılıyor ne yalan söyleyeyim. Bir de böyle uyuz uyuz etrafta dolaşıp hicbir sey yapmayanlar. Hazırlanıyor, bir iş yapıyor sanarsın bekliyorsundur, bi bakarsın daha bir adım yol gitmemiş. Acelemiz yoksa yanimda yavaş yuruyene bir sey demem kendi hızımı azaltmaya calisirim genelde. Fazla hızlı olmak da iyi degil ama aşırı yavaşlığa hiç gelemiyorum.

babamda sağlık sorunu sebebi ile yavaş hareket edenlerden
umarım bir gün gelir ben yanındayken bu şekilde konuşma cüretini gösterirsin ve hayatının en kötü günlerinden birisini sana geçirtirim.

@basond, geçmiş olsun da buluttan nem kapmanın anlamı yok. sanki tek bacağı olmayıp da yavaş yürüyenlere sallamışlar gibi.

sadece yürüme de değil böyle ortak kullanılan yerlerde falan da genelde yavaş insanlar sinirimi bozuyor ama bazen ben de yorgun, bezgin, düşünceli falanken yavaş davrandığımı fark ediyorum. ama fark şu ki ben yavaş olduğum anlarda birinin herhangi bir eylemine engel olmamak için ona göre davranıyorum mesela tek kişinin geçebileceği kısımlarında hızlanıyorum kaldırımın, market reyonunda yavaş yavaş bir şey bakıyorsam kenarda duruyorum arkamdan gelene öncelik veriyorum falan. yavaşlığı farkında olunduğu ve gereği yerine getirildiği sürece tolere edebiliyorum.

gereksiz duyarlarda bugün, @basond; sağlık sorunu ya da başka istisnai durumları kastetmediğimi ve yavaş olmak zorunda kalanları değil de bunu yaşam tarzı olarak seçenleri kastettiğimi duyurumda yazmama rağmen tekrardan açıklama yapmak zorunda bıraktın ya beni, teşekkürler. baban için de geçmiş olsun. sevgiler...

benim en sinir oldugum tipler mesela metroda yuruyen merdivenden cikiyorsunuz, cikiyor tam tepesinde - yani herkesin cikip ulastigi yerde- kenara cekilmeden duruyor, ya da asagi iniyorsunuz, metroya yetiseceksiniz, aheste aheste. sen yavas git tamam da kenara cekil bari. doner kapidan cikiyorsunuz tam herkesin ciktigi yerde duruyor. yavas yavas boyle ya kenara cekiliyor ya cekilmiyor. ya ayak altindan cekilsene kardesim, dunyada senden baska kimse yok mu sanki.

he gereksiz duyar kasıyorum he,
yolda yavaş yürüyenleri de zaten alnından okuyup anlıyorsunuz. Merdivenden çıkanları sırtında yazdığı için anlıyorsunuz.
siz gıcık olmaya devam edin

ben arkadaşlarımı uykusunda boğmayı falan planlıyorum bu mesele yüzünden.
ne zaman kalkıp bir yere gidilecek, bir şey yapılacak olsa herifler 10 saat evden çıkamıyor. sanki her biri bana birer cambridge kontesi. saçlı sakallı adamlar bunlar ya.
tüm varlığımla nefret ediyorum.

İnsanlara bu kadar takılmak, insana hiçbir şey kazandırmıyor. Bunu farkedince kuş gibi hafifliyorsun.

Offf acilin once ben gomucem:D Hepsini yok edelim. Uzun namlulu silahlara mudahale edelim:)
Hastaligi olan, yorgun argin olana bir sey demem de gencecik zipkin gibi kizlar erkekler boyle agir agir takiliyor deli oluyorum.
Arkadas ust gecitte, kaldirimda, orada burada neden asiri yavas yurursun neden? Dusunuyorum dusunuyorum bulamiyorum. Yok yani bir sebep bulamiyorum. Arkandan kovalayan varmis gibi gitmesen de olur da neden kagni gibi hareket edersin arkadas, bu kadar cok mu zamani herkesin. Bunlar 500-600 sene yasamanin formulunu buldu da o yuzden mi bu kadar rahat yoksa?

Bazen yavas yuruyenlerin arkaasina denk geliyorum, sagdan soldan gececek yer de yok, resmen duracagiz o kadar yavas oluyorlar. Yani gitmekle gitmemek arasi bir sey, kanser olursun:) Ulan dur bari hic gitme bosver.

Kimseyi etkilemedigi durumda istedigi hizda takilabilir herkes ama topluma acik alanlarda genelde etkleniyorum. Daracik ust gecit ya da daracik kaldirim, onumde kagni gibi 2 kisi muhabbet ede ede gidiyor ve beni yavaslatiyorlar, lanet olasi ust gecitte neden vakit oldurmek zorunda kalayim? Kamlumbaga gibi giceksen allahin belasi kaldirimi ortalama! Kenardan yuru ki vaktini kaldirimda oldurmek istemeyen adam gecip gitsin.

Hangisi hastaliktan, yasliliktan ya da cok calismaktan hangisi keyfine tek tek tespit etmem mumkun degil zaten ama yavasligi sevmiyorum. Yavas insanlara denk gelmeyi sevmiyorum. En azindan baskalarini yavaslatacak davranislardan kacinsinlar pls.
Yavas hareket edenlerden daha sinir oldugum bir sey varsa o da daha yavas hareket edenlerdir:)

Ben de tezcanliyim, karsima cikmadiklari surece yavaslarla bir sorunum yok aslinda. Ama karsima cikmasinlar, hayati yavaslatmasinlar. Yoksa pirasayi da sevmem ama bana bulasmadigi surece sadece sevmemekle kaliyorum, pirasaya bir sey yapmiyorum.

Kendim çok hızlı ve telaşlı yapıdayım. Yavaş yürüyen, yavaş hareket eden insanlara anlam veremiyorum. Yok yani, bir şey nasıl o kadar yavaş yapılır, gerçekten anlam veremiyorum. Ama itiraf etmeliyim ki kendi yapımla da yoruluyorum. Belki de doğrusunu onlar yapıyordur.

buradaki hatunlar tanımdaki gibi bi erkek görünce 'çok cool ya' diye erimeye başlıyolar.
özellikle de hayata karşı bu derecede heyecan duyanlar.

yavaş konuşmak, sakin hareket etmekle yürüyen merdivenin sol tarafında durmanın ya da senin için önemli bir işi uzatmanın bi mantığı yok arkadaşlar. yukarıda bi arkadaş var sosyoloji masterı yapmış onunla kafa kafaya verin doğru başlığı açın bence.

boş işlerle uğraşıyorsunuz.

sağlık durumu ya da yaşlılık sebebiyle değilse ben de uyuz olurum. Hatta yüksek sesle uyarırım.

Ayrıca alınganlık yapmaya gerek yok, kastedilenin yaşlılar ya da hastalar olmadığını hepimiz biliyoruz. arkadaşıyla merdiven ortasında "röahhghshshsg" diye muhabbet ederek beni engelleyen adamın bir maruzatı olduğunu anlamam için alnında yazmasına gerek yok.

yavaş insanlardan şikayet edenlere, bunu bir kaç adım öteye taşıyanlara hazırladığım lafları da döşüyordum ki...

benim de onlardan olduğumu fark ettim. ama hızlı iş ortamında sürekli ayak altında dolaşan müdüre karşı. adamcagız artık beni görünce yol veriyor resmen.

"çok hızlı gittik. ruhlarımız geride kaldı" demiş ya hani dört nala giden bir kızılderili grubunu durduran reis. "biraz bekleyelim de ruhlarımız bize yetişsin"

bence bu kadar hız, koşturmaca normal değil. insani değil.

Bu bizim şehir kültürümüz. Bazı şehirlerde de gayet yavaş yavaş yaşanıyor ve insanlar hızlı, seri davrananlara 'Huzurumuzu, sakinliğimizi bozdu' diye kızıyorlar.

Geçen sene yurtdışındayken kaldırımda biri çok yavaş yürüyordu. Arkadaşımla arkasında kaldık ve bana fenalık geldi, Üfff sesi çıkarmadım ama kızı hızlı bir hareketle solladım. Millet bana baktı 'Allah'ın öküzü ne yapıyor' diye, çünkü herkes aynı hızda hareket ediyor ve yolun ortasında tıkıyorlar her yeri. Arkadaş da 'İstanbul'dan geldiğin belli oldu, daha buralı olamamışsın' dedi kibarca. Oysa ben de ortalama bir İstanbullu hızında hareket ediyorum. Ne yavaş ne de koştururcasına hızlı ama ortalamaya göre hızlı. Sonra oradaki hıza alıştım, bu sefer İstanbul ilk bir hafta başımı döndürdü.

Yine böyle bir 'yavaş şehir'deki başka bir durumu da anlatıvereyim. Marketlerde kasalarda bizimkiler seri hareket eder ve hatta sen 'Ama ben daha paketlemeyi bitirmedim, kasiyer itekleyip duruyor benim ürünleri. Sonraki müşteri beni bekliyor' diye stres yaparsın ya; hah, öyle bir markette önümde en az 10 kişi var, ki bunun varlığı bile başlı başına 'En az yarım saat buradayız' püflemesi demek. Baktım, herkes çok sakin. Market kuyruğu değil de, evdeki koltuktaki kadar rahatlar. Bu memlekette de kasiyerler müşterilerle 'Nasılsınız? İyi misiniz? İstediğiniz her şeyi buldunuz mu? Aaa, bunu ben de kullanıyorum? Şunu denediniz mi, tadı nasıl; ona göre ben de alayım?' muhabbetini kasada 10 kişi dolu arabalarla da bekliyorsa yapıyorlar. Sıradaki hiç kimse de 'Hadi, kardeşim. Evimize gideceğiz daha' diye bir derdi yok. Hatta, derdi 'Evime nasıl olsa gideceğim, karşımdaki ile iki laf edeyim de gün güzel geçsin bari' diye bir bakış var. Düşün ki kuyruk uzamış ve reyonlara varmış, kasiyer 'Bunu yüzüne nasıl sürüyorsun, yatmadan önce mi, sonra mı' diye muhabbet ediyor. İnsanlar da 'Hadi, kardeşim' demek yerine 'Hmm, acaba yüze nasıl sürülüyor. Ne kibar insan' diyerek mutlu oluyorlar. Bazen muhabbetin parçası oluyorlar, 'Onu değil de, şunu kullansanız sanki daha iyi' diye. Aynı şehirde metronun yürüyen merdiveninde yürünmüyordu. 'Soldan yürünecek' diye bir durum yoktu, yürüyene 'Yazık, kimin çocuğuysa' diye bakıyorlardı.

Hızlı yaşamımı ilk sorguladığım andır. Gözümün önünden kaldırımda 'E yürüyecekseniz yürüyün' dediğim, kasiyerden 'Hadi toplan da, sonraki gelsin' bakışı aldığım günlere yandım. Hızlı ya da yavaş olmak sorun değil bence ama hızlı yaşamak zorunda olmak, buna alışmış olmak sorunun göstergesi bence. Hızlı yaşamak zorunda olmak, anı sindiremeden yaşamak zorunda kalmak demek kaçırdığımız bir şeylerin olduğu hayata yetişemediğimiz, hayatın bizden önde gittiği ve hızlı yaşadığımız için çevremizdeki güzellikleri kaçırdığımız bir hayat demek bence. Hızlı olmak ve hızlı olmak zorunda kalmak arasında ciddi bir stres, anksiyete, negatiflik farkı var. Hızla yaşamıyoruz, hızla tüketiyoruz sadece; çiğnemeden yutuyoruz.

Örneğin, Norveç'in yavaş tv'si var. Bütün gün bir trenin yolculuğunu, bir balığın avlanmasını gösteriyor ve çok da seviliyor. Araştırmacılar bu sevilmenin nedeninin 'İzleyicileri yavaşlatarak, hayatla aynı hızda olmalarını sağlıyor' diyerek açıklıyor.

Ben de İstanbul ortalamasında hızı olan bir insanım ve İstanbul gibi metropollerde, hatta Türkiye'nin çoğu yerinde yavaş yavaş hayatımızı yaşamamız mümkün değil. Yaşadığımız yer Serengeti Düzlüğü gibi yer; yavaş kalan kişi güçsüz antilop gibi aslanlara yem olur. Üstelik, insanı canlı tutan bir yanı da var ama yaşadığımız yerine Serengeti Düzlüğü olmasında bir sorun, bir sıkıntı var.

Birde yürürken hadi geçeyim diyip sağ yada solundan geçmek isterken, o tarafa doğru yönelir tekrar önü kapatanlar var ya :I

Ben mesela araç kullanırkende böyleyim, makam ön yada ardçı aracıyla giderdik hep, çakarlarımız olduğu için trafik açılır, hızlıca giderdik her yere.

silah üreticisi kazanır, net. :)

deadpool

deadpool tabii ki, maskesi onun kurşun geçirmez :)

silah üreticisi kaybeder, müşteri kaybı. comic sevenler kaybeder. kazanan yok. birilerinin evlerine ateş salınacak illa.

hazin.

yine akp kazanır.

galatasaray kazanıp şampiyonluk yarışına dahil olur.

kaptan mağara adamı ya da shrekteki kurabiye

Patrick olur bu.

himmm, yani ben ustteki kahverengi kismi sac gibi dusunuyorum, favorisi var hatta. cenesi cikik genis bir adam kafasi gibi degil mi?

Fred çakmaktaş da olabilir sanki:p

ben buna benzettim
vignette3.wikia.nocookie.net

Direkt Elvis Presley'e benzettim ben :)

s-media-cache-ak0.pinimg.com

Çizgi film karakteri olarak da Fred Çakmaktaş +1

Cizgifilmden ziyade karikatür karakterine benzettim. Buna benzeyen adamlar çizen bi karikatürist vardı. Kimdi yaa..

bana johnny bravo'yu hatırlattı

otisabi

aynştayn dili bu
çakmaktaşlardaki betty de olabilir.

maymuna ve evet taş devrinde ki tiplere benziyor.

Özer Aydoğan karikatürlerindeki tiplere benziyor.

www.google.com.tr

ince kıvrık bıyık eklersek fransız şef olabilir.

barni moloztaş

ben olsam bunu the simpsons'tan ned flanders yapardım.

tr.wikipedia.org

yt3.ggpht.com

quagmire lan bu udsahfusadf

conan o'brien dedim görür görmez.

giggity giggity +1 :)

ee mendili yoksa ne yapsın eliyle koluyla silse daha mı hoş olurdu,

fazla mendilimiz varsa bunları paylaşalım lütfen..

iğrenmemek elde değil ama bazı durumlarda yanında peçete mendil vs olmadığı zaman gözünü karartmak zorunda kalıyorsun. kimisinde de çeke çeke tik olmuş. yine çekenler iyi sayılır, bir deliği kapatıp diğer deliğiyle hıığğğğkkk diye yere sümkürenler de var.

yanlarında peçete yoksa napsınlar? ama yanında peçete taşımamak da gerzeklik.

şimdi diyelim ki 40 dklık otobüs yolculuğunuz var. otobüse binmeden önce sümkürdünüz ama bu sümkürme anca 10 dk idare eder. 10 dk sonra gene burun akmaya başlar. e bu durumda mendille silsen gene akıyor, birikmiş çünkü. sümküremeyeceğine göre de çekiyor burnunu işte napsın.

Bunun sebebi turkiyede dogru duzgun burun silmenin ayip olarak gorulmesi.
Fosurt diye burun silse "adam otobuste sesli sesli burun sildi, ayip degil mi:/" diye gelip yazAr baskasi.

Ben burun cekecegime her yerde fosurt fosurt sumkuruyorum. Cunku normali o.

burnunu çeken adam/kadın hastadır arkadaş neyin ayıbı? hiç mi gripken dışarı çıkmak zorunda kalmadın? mendil bile dayanmıyor bazen.

abi mendil olsa ne olacak, bazen akmıyor burun. hepinize oluyor olması lazım, akmıyor. çekemiyon itemiyon çıkartamıyon yani. mecbur arada snif snif yapıyorsun çıkartamadığın için. ben mesela burnumdan ameliyat oldum, silmem mümkün değil şu an, toplu taşımaya binmiyorum ama binsem mecbur çekicem. sende irrite falan olucan. yapıcak bişey yok.

Ayıp olarak görmüyorum, burnu akmıyordur günlerce o sabah minibüsten inip metrobüse yürüyene kadar soğuk yemiş burnu akar olmuştur metrobüste, ne yapsın çekecek.

Ben birine kağıt mendil uzatmıştım bu durumda, resmen azarlar bir tavırda reddetmişti. Bak bu ayıp :D

@kanmucuk +1
Bende de olay bu şekilde. Iki türlü de baskalarina rahatsizlik verebilir ama yapacak bir sey yok. Ayıp olacak bir sey degil.

toplulukta sümkürmek de burun çekmek de ayıp değil bence. yani hastaysa ve nefes alamıyosa sümkürmesin mi otobüste? elinde peçetesi varsa sümkürür yoksa burnunu çeker allah aşkına böyle seslere takıntı yapmayın

insanların nezaketten yoksun oluşu.

O kendini biliyor.

daha dramatik bi anımda, "her şey" derdim.

metrobüs
mimari
her seviyede müfredat
evlilik öncesi gelenekler (söz, kına, isteme, dev düğün, düğün gecesi vs)
keşkek
çalışma koşulları
taksiciler - dolmuşçular
tekrar mimari
nüfus dağılımındaki saçmalık
demiryolları yetersizliği

mesela imkanım olsa düzeltmek için çaba göstereceğim şeyler;

1-Eğitim sistemini kesinlikle ezberden öğrenme sorgulama şekline dönüştürmek
2-Trafik kurallarının katiyen uygulanması için gerekli çalışmalar(ceza,kontrol vs)

en vahşi kapitalizmin bu ülkede yaşanıyor olması. kurumsallık adına dönen ezme hareketleri, cehalet, zenginliğe özenti, doğanın el birliğiyle yok edilmesi, kurnazların çok olması. siyasete girmiyorum bile.

insanlar.

doğası falan güzel.

Ölse de kurtulsak dediğim şahıs.

siyasetin her alanda etkin olması, insanların hiçbir şekilde değerinin olmaması, umutsuz ve mutsuz milyonların tüm avmleri doldurması..

Ne yapıyorsa yapsın herkes s.kinin ucuyla iş yapıyor.Kimse yaptığım işin hakkını vereyim demiyor

her sektörde, (bakkaldan büyük şirketlere kadar) amatör ve "hallederiz"ci bir zihniyetin hakim olması.

profesyonelliği, karşısındakine "hanım-bey" diye hitap etmekten ibaret görmek.
"profesyonelim" etiketi altında her türlü kabalığı ve saçmalığı yapabileceğini zannetmek.

yapılan işe saygı duyma, sorumluluk alma ve profesyonellik kültürünün gelişmemiş olmasından nefret ediyorum.
kurumsallık diye bir şey yok ülkede.
yani var da, sözde.

zorunlu askerlik
çözülemeyen terör sorunu
çakal, dolandırıcı işletmeciler
cahil, tecavüzcü, katil anadolu insanımız
rantçı siyasetçiler
satılmış medya
sonradan görme patronlar
şeref yoksunu dopingli sporcularımız, şikeci yöneticilerimiz
sansür
pideci broşürü kalitesinde tekdüze evler ve fahiş fiyatları
hakaret ve kavga kültürü
din ve sömürü kültürü
hemen hemen tüm geleneklerimiz
abazalık
hoşgörüsüzlük
tahammülsüzlük

Kendim de dahil olmak uzere, bilincsiz insanlar. Zaten diger tum seyler de bundan kaynaklanmiyor mu?

makarna

Pisa kulesi

Yozgat

pinokyo

Portofino

floransa vatikan ve aşıklar çeşmesi

tasarım, moda, otomotiv

"vaffanculo"

ps: köylüyüm

Romantizm
Gürültü
Godfather
Venedik
Roma
Pisa

pizza
sarap
dondurma
floransa
fiat 500

nesta

Vespa

joey tribbiani
pizza
ferrari

Domates <3

domates
fesleğen
zeytin
makarna
pizza
dondurma
roma
fiat
vespa
totti
pirlo

da vinci ve roma

juventus
del piero

Salvatore Schillaci

Erkekleri.

bologna

Benim aklıma elinde cep telefonuyla pronto pronto diye dolaşan kupkuru bir adam ve la şatemi kantaaaaaaare geliyor.

Galileo

Roma imparatorlugu
Medici ailesi
Floransa
Napoli
Peynir
Erkekleri

Sesli sesli konusmalari

Bisiklet, Campagnolo, Fausto Coppi, Passo del Mortirolo, Passo di Giau, Stelvio... Paso bisiklet yani.

campo de fiori :(
florence duomo
dan brown

Kahve. Espresso.

moda
mafya
hamurişi
sanat
rönesans

soğuk su olmaması. ulan nasıl soğuk su olmaz bi memlekette, hala hayret ederim.
bi de che cazzo dici. hem söylemesi hem o hareket süper asfasfasf

nasıl giderim

The sopranos
mafya
makarna
pizza

avrupa görmüş yozgatlılar.

çizme :))
gürültülü konuşan tipik akdeniz insanı

roma

hamur işi yemekler, özellikle makarna
şarap
pizza
Alp dağları

son olarak Satriani'nin The Souls of Distortion parçası. Neredeyse her gün en az beş defa dinliyordum.

roma
portofino
alessandro :/

tom snyder

@cedex yok yav o benim de aklıma geldi ama hiç benzetemedim

media.gettyimages.com

bence o. john lennon'ın son tv röportajını verdiği kişi.

Dick Cavett

peki john lennon olduğuna emin misin soldakinin :/

@redeath john lennon wall'da john lennon'a çok benzediği için o olduğunu düşündüm.

Şu anda bulunduğum şehirde geçiciyim. Nihayetinde başka bir şehre döneceğim. İlk 1 yıl kira da kaldım ve aylık 850 TL kira veriyordum. Sonra ev almaya karar verdim. Evin kredileri aylık 1100 Tl. Anlayacağın 250 TL daha fazla veriyorum aylık ama elimde bir evim var şu anda. Asıl yaşayacağım şehre dönünce bu evi kiraya verebilir ya da satar oradan yenisini alabilirim. Gelirimin yaklaşık %15 ini ev kredisi için vermiş oluyorum.

-beş yıllık çektim bir buçuk yılım kaldı
-gelen kira ile ödeme yapıyorum
-bulunduğum şehirde aldım
-hem ileride otururum diye aldım hem de yatırım amaçlı aldım, tek maaşla peşin ev almak çok zor

*çok araştırmak lazım, ayrıca uygun kredi faiz oranları da önemli..

yeni ülke düzeni tam da bu aslında, yalnız değilsin oysa ki..

seni olumsuz etkiliyorsa gündem, biraz uzaklaş farklı şeylerle uğraş.

aynen moralim 0'ın da altında. euro 4 oldu. görüşmeler dışında kimsenin umursamayıp dalga geçer gibi kar gören kedi videosu paylaşması da içime oturuyor. allahtan evden çalışacağım bugün, metrobüste çomar falan görseydim daha demoralize olurdum.

çalışırken arkadan tosun paşa falan açacağım, kafamı dağıtır belki.

Haklisin ne yazik ki

kaç m3 yakmışsınız ki, fazla geldiyse itiraz edin..

120 geldi la valideye de 140..

m3 ve birim fiyatına bak. Böl, çarp, topla, çıkar alakasız bi rakamsa itiraz et. Yoksa evde kazakla falan oturun doğalgaz yansa bile.

5 tl. sadece ocakta kullanıyoruz. hehe.

Bizim eve 155 geldi. Ofise 323 ve ofis home office. bütün gün yanıyor. akşam kalan tercüman bir genç var suudi arabistanlı ve çok üşüyor. sabah geldiğimizde 68'de falan oluyor bazen.

100 geldi, eşim evde olsaydı 200ü geçerdi. almanyadan öğrencilikten gelen alışkanlık sıkı giyiniyorum :)

123 lira geldi. bu izolasyon mevzuu güzel bir şeymiş.

Gün sayısı 59
Sayaçtan ölçülen hacım m3 1.034742

180 geldi. Günde 10 - 12 saat civarı çalıştı

120 TL civarı.

1. bir önceki faturadaki son okuma değeriyle son faturadaki ilk okuma değeri aynı mı?
2. son okuma değeri ile saatteki değer yakın mı?
3. bir önceki faturanın m3 değeri ile şimdiki arasında devasa bir fark var mı?

bu sorulara vereceğin cevaba göre aksiyonun değişir.

200 4 odalı evde bebek var full çakılı..

195lira
hiç kapanmadı kombi. 45-50 arasında sıcaklık. izolasyon iyi birşey ayrıca.

iki aylık gelmiş bir ay okumamışlar o bölgeyi 59 gün diyorsa.

bize 6 bin liraya yakın bir para geldi.

merkezi ısıtma forever <3

BLUE eyes

Fabrika mi orasi

@all girls dream

hayır. 24 daireli apartman.

Bana da kol gibi gelecek bu ay. Sabah akşam 65 dereceden aşağı yakmadım.

Bizim ofise 999 tl geldi . Şok olduk Patrona gösteremedik faturayı. Bi sıkıntı olabilir mi bugünden beri şoktayız .

2 aylık fatura 500 gelmiş diye anladım ben. 1 ay önce fatura gelmiş miydi?

@ burya
Sanırım gelmemişti

@all girls dream : e o zaman normal fatura yani. 250 tl diye düşünürsek. havalar da soğuk sonuçta.

0

şu haline sıfır tl.

gerçi paralı olsa mod'lara bi pay düşer dimi. hmm...
25 TL BENCE MAKUL SONUÇTA ÇOK FAİDELİ BİR SİTE TEŞEKKÜRLER COMPUMASTER.

sıfır