Şairin adama bakışına göre değişir. Bu laf benim ağzımdan çıkmış olsa, "çok tipsizsin"e tekabül ederdi. Ama artiste benzetmek genelde iltifat manasındadır. Eyyorlamam bu kadar.

Karşı tarafın kör olduğunu düşünürüm.

Duyuruda soruyum bi bunu ,derim sonra vazgeçerim .
Çünkü artık biliyorum ki , fena şey (T..)geçiyorlar .

@dunya estaf guluyoruz egleniyoruz kendi aramızda

mançıstır yunaytıdda ki ryan mı derdim, sonra da aa o ryan değildi ya gigs ti demi derdim. bu sırada zaten konuları bişeye bağlayamama sohbeti üzerine master degree'm olduğu için sessizleşir ve eski bir tanıdığımız olan x şahsı için ''ee x şahsı napıyor'' der, kendimi sofi tukker'in drinkee sine kaptırırdım.

sütyen mütyen önemli değil de şarkı çok güzel.

ağzının duruşuna sinir oldum ağzına ağzına vurasım geldi çarpıya basarak çıktım.
bence değil:/

güzel bir adam değil, yani baktığında ağzı burnu ne güzel demezsin, ama genel olarak bakınca gayet hoş bence.

değil, hatta tipsiz; ama çekici.

çok itici.

Neden itici buldunuz ya adamı?

taş gibi adam lan buna da laf edeceksek...

Adam gayet çekici

erkegim, adam gayet yakisikli. buns bok atan yakisikli gostersin de gorelim

yakışıklı/karizmatik arasında bi yerde bu adam ama kesinlikle çekici

salt yakışıklı diyemem ama

yakışıklılık ''kıyas'' üzerine kurulu bir kavramdır. kime göre(kimden, daha) yakışıklı ?

ortalamaya göre evet yakışıklı, yani yolda görseniz alalede bi erkeğe göre yakışıklı. ama fotoğraflara göre (yani alışık olduğunuz, ortalama instagram zirvasına göre de) fena değil.

dediğim gibi yakışıklılık kıyas bir kavram. koy bu adamın benim yanıma, al işte inanılmaz yakışıklı. ama koy yusufun yanına değil. hayat tuhaf.

Gerçekten adamı yakışıklı mı? Bunun kadın karşılığı "Esra Erol güzel mi" gibi bir şey. Evlilik programı sunan bir kişi ne kadar güzel olabilirse o kadar. Bu adam da Kurtlar Vadisi'nde oynayan biri ne kadar yakışıklı olabilirse o kadar yakışıklı. Dolayısıyla belki yakışıklıdır ama bana değil.

Kimse beğenmemiş omg ben diziden biliyorum diyedir belki bilmiyorum ama bence çok karizmatik ve çekici ya, ayrıca yakışıklı da diyorum.

ilk defa gördüm dolayısıyla hiçbir önyargım yok. Sokakta görsem bir daha dönüp bakarım elbet ama 5 dk sonra unuturum, öyle diyeyim. Yakışıklı değil, yüz hatları keskin ve düzgün.

ibiş

@basond yok artık

@aychovsky +1. ben bu adamın oynadığı diziyi seyretmedim, kendisini ilk defa gördüm. ama esra erol bu adamın kadın versiyonu bence, aychovsky çok güzel bulmuş. benim için yaptıkları işin önemi yok. ama hem esra erol'un hem de bu adamın yüzünden, hareketlerinden, pozlarından kibir akıyor. insanın kendini beğenmesi, bakımlı olması, öz güvenli olması güzel. ama sanki bu insanlar bu özelliklerinin dışında çok çok kibirli, o yüzden insanı itiyor. farklı karakterleri olsa belki çekici gelirdi ama bu halleriyle aşırı itici.

ben sormuyorum ama sorulursa rahatsız olmam.

Elbette sorarım. Tabiki rahatsızlık vermeden, düzgün bir üslupla.

kesinlikle sorarım, ben bu duyumu törpüleyemiyorum sanırım. küçük inatçı bi' çocuk gibi, birşeyi istiyorsam(parfüm mesela, çok güzel geldi. ona sahip olmak istedim, adını öğrenmeden duramam) elde etmeden durumam. kafamda ''Lan nasıl yapsak da, yapsak'' tilkileri dolanır durur. ve o kadar gevezeki bu tilkiler anlatamam.

en son okuldayken bi' büyüğümle neden tek başıma kaldığımda derslere yoğunlaşamadığımı sorduğumda, sen yalnızken senin tutkuların çok ağır basıyor, senin beynin çok geveze demişti.

markette kasada, otobüste vapurda yanımda duran vb. kişinin çantasını kıyafetini beğendiysem nerden aldın diye bile sorarım :) sorar kabuğuma çekilirim. sonrasında bakıp daha fazla soru sorup rahatsız etmem.

Aynı şekilde bana da sorabilirler ama sonrasında soruların devamı geliyorsa bakışlarını üzerime dikerse rahatsız olur giderim veya hayırdır birşey mi var diye sorarım

Sorarım, hiç çekinmem, bana da sorarlarsa söylerim - ama çanta, ayakkabı, elbise gibi kadınlara ait şeyleri bir adam gelip sorarsa rahatsız olabilirim, başıma gelmedi bilmiyorum, ama parfüm soran adam oldu, sevgilisine/karısına alacaktır diye söyledim hiç de rahatsız/tedirgin olmadım. Hatta mağazada şurada burada - kadın/erkek farketmez, fikir soran da olur yardım ederim. Birşey deniyorsam, deneme kabininin dışındakilere de fikir sormuşluğum var-soranlara fikir söylemişliğim var..en kötü ihtimal insanı daha sosyal yapar, bence hiçbir zararı yok :)

Sorarım,bana da sorulduğunda rahatsız olmam.
Geçen sabahın köründe bir kız peşimden koşa koşa yetişip parfümümü sordu.
Çantamda ufak boyu vardı,gösterdim sıktım koluna vs.

sadece olumlu fikirlerimi söylerim başkalarına. "ıyy saçınızı ne biçim kesmişler, söyleyin de oraya gitmeyelim" demem yani.

bana soranlara da cevap veriyorum. Genelde dövmeler hakkında yorum yapıyor insanlar. Çok yakınıma gelip okumaya falan çalışırlarsa rahatsız oluyorum ve bunu söylüyorum, ama "kim yaptı, acıdı mı" vs gibi sorulara cevap veriyorum.

parfüm falan sormam da, bir müzik beni yakalamışsa kesin sorarım.

herhangi bir şey sorulursa da söylerim.

SOrarım. Sorabilirler.

parfüm sormadım, belki sorabilirim.
kulağa bir yerden çalınan müzik kadar tatlı çok az şey olduğundan, müzik sorduğum birçok kez oldu.

bana sorulmasından rahatsız olmam.

bazen cidden sorarsım geliyor. O dönem gündemimde olan bir şeyi ya da kafama takılan bir şeyi yapmış ya da kullanan birini görsem aklımdan sormak geçiyor evet ama daha yapmadım. bana sorulursa hiç rahatsız olmam.

Bana sorulmasindan rahatsız olmuyorum ama ben hiç baskasina sormadım; rahatsız edebilirim diye düşünüyorum.

Sorarım üslubunca, sormuşluğum vardır, bana da sorulmuşluğu çoktur. Yadırgamam, ters gelmez. Hoşuma bile gider.

Daha 5 dakika once kahve alirken kizin yakaliginda yazan adinin anlamini sordum.

Ayak ustu muhabbet de ettik hatta.

Sormaktan çekinmem de, ben pek insanlara bakmıyorum sanırım. En son 8-10 yıl önce sormuşumdur. Dışarıda kulaklıkla yürüyorum genelde, müziğe fazla kaptırıyorum. Hatta hayatım boyunca toplam 2-3 kere falan kendimi kaybedip elleri kolları kaldırarak dans etmişliğim ve sonra "Amanın, ben insan içindeyim şu an, unuttum" demişliğim var. Bir de insanlara pek bakmıyorum. Dışarıda ağaç, çiçek, kedi, kuş, bulutun koyuna benzemesi gibi şeyleri çok seviyorum. Geçen gün kaz gibi bir şey gördüm, ona baka baka yürüdüm mesela. O arada insan var mıydı, ondan bile haberim yok. Örneğin, yolda biri yiyecek gibi baksa veya laf atsa fark etmem çok yüksek sesli değilse. O yüzden laf atılmıyor mu, yoksa benim mi haberim olmuyor; hiçbir fikrim olmadı hayatım boyunca. İnsanlar baktığım en son şey oluyor. Biri benimle muhabbete başlarsa da 30 saat muhabbet ederim. Geçenler de şöyle bir şey oldu, biri kulaklığından çok yüksek sesle müzik dinliyordu, bende de kulaklık yoktu. Şarkıyı da çok seviyordum. Mırıldanmaya başladım yanında. Ağzımı görünce güldü, kulaklığın tekini çıkarıp o da söylemeye başladı. Biraz sesli sesli söyledik. İnsanlara dikkat ettiğim tek an tek başıma yürüyüp sapık ya da kapkaççı var mı diye kendimi korumaya çalıştığım an. O yüzden de kim ne giymiş, parfümü mü varmış; fark edemiyorum. Fark etsem ve beğensem sorarım. Arada karşıdan glen insanı kestiğim de oluyor bazen ama öyle sormalık şeyler pek görmüyorum.

ben soruyorum ama muhabbete kitlememeye çalışıyorum. bi tane amca beni metro durağında tütün sararken görüp yarım saat gençken içtiği anadolu tütünleri konuşması yapmıştı. durağa gelip inerken utanmıştım amcanın lafını kesecem diye.

soramam gelir burada sorarım.

atanan arkadaşım var, çıkışta olmadı demişti. sordukları 2 soruya da cevap verememiş ama oldu. şimdi iş başlama çağrısını bekliyor.

torpil denen şeyin varlığından haberdarsın değil mi?

bu arada, ben yanlış bildiğimi sandigim soruyu dogru bilmisim ama eksik. aday memurluk suresi soruldu, iki dedim. dogrusu en az bir en cok ikiymis.

yani bir tane kısmi doğru cevap, bir tane cevapsiz soru. olur mu acaba?

torpilin yoksa ve kontenjan sınırlıysa, araya torpilliler girdiyse kazanamazsın. net.

verirler. şubeden şubeye bile değişebilir. merkeze bildirip belirli oranlarda indirim yapabiliyorlar.

Bazı bankalar kredi notuna göre faiz belirliyorlar.

maaş hesabın varsa ona özelde bişey yapabiliyorlar.

a101, bim

want2die +77

fiyatları pahalı oluyor ancak, gerçekten güzel sebze ve meyveler geliyor. adamlar nereden getiriyorsa, etli acı biber bulmuştum ben geçen ay izmirdeyken. 19 liraya satıyordu kilosunu normalde biber 10-11 lira filandı. Ama acı biber ve etli çok nadir denk geldiğim birşey. eğer aile'ye bakmıyorsanız kendinize göre alacaksanız şiddetle tavsiye edilir. adamlar biryerlerden getirip, zengin avlıyorlar ama olsun, getirttikleri şeyler güzel.

Yerel süpermarketleri söylemişler, onlara git. Meyve sebze bölümüne bakan kişiyi bul, yeni malın ne zaman geldiğini öğren.

Biz öyle yapıyoruz, daha kasalar açılırken alıyoruz. Kimse ellememiş oluyor ve seçilmemiş oluyor. Böylece malın en iyisini seçebiliyorsun. Burası Trakya'da bir ilçe, sizin orada böyle marketler var mı bilmiyorum ama bence vardır.

Geçende salatalık her yerde 8-10 ilrayken Şok markette 2.5 lira mı neydi, ona hala şaşırıyorum. Arada böyle fırsatlar da oluyor ama gezmek lazım.

ben %90 kendim çalışarak bitirdim. makine mühendisliği.

Konu çalışma kısmını kesinlikle tek başıma yaparım. Sonra arkadaşla soru çözüp pratik yaparım. Konuyu asla başkasıyla çalışmam. Herkesin öğrenme stili farklı. Ben yazarak çalışırım hep.

dissendium'a benzer konu kısmını genelde kendim çalışırdım ama anlamadığım yerleri ve takıldığım soruları arkadaşlara sorardım matematik için bu.
şöyle de bir şey var herkeste o anlatma kabiliyeti olmuyor pek, bir arkadaşla baya boşa vakit geçirmiştim çocuk da üzülmüştü pek yardımcı olamadım diye. başka bir arkadaş epey faydalı olmuştu baya anlamıştım konuları.

daha sözel derslerde de karşılıklı soru sormalı vs güzel oluyordu beraber ders çalışmak

Ben de hiç yalnız çalışamam. illa birisi olacak o an etrafımda. Enerji ile ilgili birşey zaten bu, bazısı kendi enerjisini kendisi sağlar, bazırları da başkalarının enerjisiyle motive olur.

konu biraz derin ama , düğün & cenaze ilişkisiyle aynı temele dayanıyor. insanlar neden düğün törenleri ve cenaze törenleri düzenliyor sorusuyla aynı.

hep birileriyle çalıştım. kendim çalışmak durumunda kaldığım sınavlarda anlamlı derecede düşük aldım. En sonunda tus'a da arkadaşla çalışıyordum ki imkansız bir şey, zirvede bıraktım çok şükür

kafamın uyuştuğu arkadaşlarla çalışırım. sözel kısımlar( lanet olası yer) tek başına çalışırdım, sayısal olan dersler ise soru çözerek öğrendiğimiz için arkadaşlarla. önce konuya bakarız, nedir, ne değildir diye ardından sorulara gömülürüz.

çikolata, çok güzel çikolataları var.

kindle

Alkol kullaniliyor ise asbach

kapsülsüz espresso makineleri.

şunun gibi
www.hepsiburada.com

şunun yeni modelini ben 80€ ya aldım.

asbach +1 ucuz-pahalısından ziyade türkiye'den bulunmuyor

"turkiye'de gereginden fazla pahali olan" dedigin icin soruyorum. ordan aldirip burda okutucak misin? :P eger oyleyse sennheiser'in 150 oyroluk modelleri turkiye'de 1.400'e falan bile gidebiliyo. yani alman mali audio urunlerine takil. dagclilik falan bilemedim. jack wolfskin geliyo aklima outdoor urun satan. sacma derecede ucuz ozellikle ikinci el olarak. ikinci el seyler icin bence suraya bi girip merak ettiklerine bak: ebay-kleinanzeigen.de sehir olarak arkadasininkini sec ki kolay olsun.

yil olmus 2017, hala türkiyede sportsdirect subesi yok. burasi sportsdirect'in serisonu sayfasi. türkiye'den cok cok cok daha ucuza spor malzemesi bulabilirsin burada.

de.sportsdirect.com

ben en son viyanadan 1 euroya lisansli futbol formasi almistim buradakilere hediye, 10 tane aldim 10 euro verdim.

Bunu bilmiyorum da sağlıkla ilgili birşey söylemeye geldim, eğer uzun süre boşalmıyorsanız çok sıkıntılı bir şey yapıyorsunuz.

sistemi arada çalıştırmanız lazım yoksa, öğrenciyken bir arkadaşımı acile zor yetiştirdik. yüreyemiyordu bile. spermler ölüyormuş filan, kısırlığa kadar gider demişti doktor. biz gülüyorduk tabi o sıra ama çocuklar sistemi çalıştırın koca adamlarsınız komik birşey değil bu filan diyordu.

bacak ağrısı ile kalsa neyse, gereksiz stres oluşturuyor.
sıkıldığını ve yapacak bir şey kalmadığını anladığı an yapmalı insan.

şahsen uzun süre yapmayınca bir enerji oluyor insanda ve atamayınca ağrı oluyor bende. uzun süredir sevişmeyince erekte olma ihtimali artıyor ve boşalamayınca ağrı oluşuyor. tokatla kısaca.

testislerdeki ağrı bacağa vurur. genelde sol bacağa(varikoselden dolayı). belki testisin yarattığı ağrıyı hissediyorsundur.

Uğraş geri alırsın belki. Ama onlarda zaten vardı diye biliyorum

ben de işte üniversiteli kullanıyorum.yıllık 20 lira kesiyorlardı 59 mu olmuş

ben iş bakasıyla en son konuştuğumda konunun danıştayda olduğunu ve bu sürede bir ücret alınmadığını belirtmişlerdi ama.

onun dışında eski çözüm yöntemi olarak, kartımı kapattırıyorum diyorsunuz onlar size kart kullanım ücretini almayalım diyorlardı ama bu da müşteri sınıfına göre değişiyordu. yani zaten normalde kartı kullanmayan bir müşteriyseniz ''hımm o zaman tamam kapatalım'' diyorlardı. ama kartınızı kullanan bir müşteriyseniz üzerine nakit puan bile vermeyi teklif ediyorlardı son teklif olarak(sıralı olarak teklif ediyorlar, kartınızı kapattırmayın şunu yapalım diyorlar, sen hayır kabul etmiyorum diyorsun, sonra bi' ton daha konuşuyor kredi kartı şöyle şöyle faydalı diye ve 1 teklif daha yapıyor, kartınızı kapattırmayın şöyle şöyle yapalım diye, sen hayır diyorsun diye gidiyordu sistem)

Sorunun cevabını bilmiyorum ama 59 olduğuna emin misin benden 20 kesmişlerdi. eğer öyleyse bir dahaki sefere kesmeden kartı kapattırayım.

Yasal değil direkt ara ve iste. 2 ay önce geri aldım daha.

şekersiz çay tatsız değil.

su var diyeceğim ama parayı bulunca farklı su markalarından içebildiğimde farkettim onun bile tadı var, güzeli var kötüsü var.

patates olabilir, ben patatesin kendi halinde pişmiş halini tatsız bulurum hep, illa onu bi soslayacaksın ya da yağ ile karıştıracaksın gibi gelir. cahiliyem patates sanırım benim.

Turp; Yemeksiz çok tatsız oluyor
Hindistan cevizi; Pastasız çok tatsız oluyor

sulu yemeksiz pilav. karıştırmadan yiyemiyorum

şekersiz çay diye bir şey yok. normal çay var, bir de şekerli çay var.

peynirsiz kahvalti

Ekmeksiz sulu yemek , limonsuz yağsız salata , bittersiz kahve . sossuz pizza.

karabibersiz patates püresi.

Makarna.

sucuksuz yumurta

haşlanmış kabak
limonsuz avokado
işlem görmemiş zeytin (dalından kopartıldığı hali ile)

Hiçbirşey düşünmem

Ne boş şeyleri takıyoruz. Hayatta daha ciddi sorunlar var

eksisozluk.com

bugün şakalaştığımız birisine ben de yazdım. yanında birisinin varlığını sordum(olmaması gereken birisi) var dediğinde
kib görüşürüz yazdım. çok güldük.

yani, artık sadece şaka amaçlı kullanılıyor. ama sırf birisi kib görüşürüz yazsa onun hakkında hiçbirşey düşünmem. ya rahat adamdır, uzun uzadıya yazası gelmemiştir ya da yazılı iletişimle arası çok haşır neşir değildir. günceli kullanmıyordur yazarım.

artık şu farklı olun tripleri internette çok moda, sosyal paylaşım siteleri ''tanışmak için atılan ilk mesaj''da şahane komik monologlar doğuruyor, oysa eskiden slm nbr idi.
ve zaten işin özü bu, eskiden gayet cool bir selamlama cümlesi olan merhaba, artık ''ayy ne banal'' olarak algılanıyor. oysa zaten ne dersen de önce selamladığın için, merhabayı süslemeye ya da ona alternatif kıyafetler giydirmeye gerek duyuyorsun karşındakinin ilgisini çekebilmek için. oysa hiç gerek yok, sohbet başlatacaksan bile merhaba, bitireceksen de kib görüşürüz.

güzel şeyler bence.

ahshahs ilk defa geldi bu buton bana çok güldüm. yahu dert diil de bana itici geldi bunun kullanımı acaba başkalarına da itici geliyo mu diye merak ettim

mete kudur beni anlamış. düz adamdır kib yazmıştır sıkıntı yok tabiki ama senin de başta dediğin gibi bu bi şaka malzemesi gibi geliyo bana da o yüzden sormuştum. teşekkürler:)

@playing star again ahshaha 2006 da tanışmıştık adamla valla yaklaştın

@vegas analiz başarılı hakkaten sosyal medyayla çok ilgili diil

ciddi ciddi yazınca sinirlenirim ama bir arkadaşım ile telefonla konuşmamızı bitirirken "ok kib bay" der. böyle durumlarda fazla sinirlenmiyorum.

30 yıl önce yazıyordum.

Eheh, kib ne ki ben bugun "nys sn msglsn glba" yazdım :D
Şakasına sürekli yazıştığım arkadaşıma yazdım tabii de samimi olmadığım biri kib yazsa garip gelmez, çok mesajlaşmadığını düşünürüm.

ben kullanıyorum sürekli, ağız alışkanlığı.

amaç ne? zaten tüm entry'leri silince aynısını yapmış olmayacak mısın dostum?

@zirrealist bu saçma entrilerle baya geriledim. yenileriyle ön sıralara gelmektense yeni hesaspla daha hızlı gelirim diye düşündüm.

amaç oysa alakası yok.

aksine gerilersin

o zaman ben bütün entrileri sileyim. yeniden gireyim?

algoritma öyle çalışmıyor, üyeliğini silersen eğer; tekrar en geriye düşersin. entry'nin içeriğinin sıralamada hiçbir önemi yok. sıra sana geldiğinde entry'lerin okunup değerlendiriliyor. yani entry'lerinin yönetici ya da kondüktörler tarafından okunması için önce sıranın sana gelmesi lazım. sıralama ise, 10 entry'i tamamladığın tarihin, o gün login olan kullanıcılar arasındaki sıralaması şeklindeydi en son. sonra bi' güncelleme gelmediyse -ki büyük ihtimalle çok fark açacak bi' yapı gelmemiştir henüz- hala bu değerlerdedir.

4üncü çifti almadan 5nci çifti nasıl alıyorsun anlayamadım. Önce 4üncü çifti almanı tavsiye ederim beğenirsen 5nci çifti alırsın.

Montla sıç

beğendiğin siyah ayakkabıyı al. Ayakkabı ilginç bir şekilde eski olduğunu çok bariz belli ediyor. yani, hiç tereddüt etme git yeni bir siyah ayakkabı al kendine. benim de tam saymadım ama 30'dan fazla beyaz basic tişört(atlet diyorum ben onlara)'üm vardır ve daha az önce lan akşama mudo'ya mı gitsem acaba, ceplilerinden vardı onların bende hiç yok onlardan alayım diyordum. aslolan şey burada şu; birileri seni beğensin diye giyiniyorsan, beğenmesini istediğin kişilerin giyim tarzlarına yakın giymelisin(yalnızlıkta yaşanabilir)
kendini iyi hissetmek için giyiniyorsan da(genelde insanın başına gelen, günlük giyim tarzı oluyor bu, özgüvenini filan toplar, birsürü toplumsal açıklaması var bu konunun zaten) kendi hoşuna giden şeyleri giyinmelisin.

aklıma şimdi geldi, mesela saatleri ayarlama enst. kitabında halit ayarcı, kıyafetlerini kitabın anlatıcısına veriyordu ve anlatıcısı da bunun sebeplerini anlatıyordu.

iki çift var. Biri koşu, diğeri yürüyüş ayakkabısı. İkinciyi spor salonunda giyiyorum.

3 çift. ve evet alışverişten hazzetmesem dahi ayakkabı benim için de bir tabu.

bir koşu (koşmuyorum ama koşu ayakkabıları çok rahat) bir günlük, bir spor salonu bir de evde giydiğim var. (son ikisi eskiyince böyle değerlendirdiğim ayakkabılar)

sağanak yağış ya da karın olmadığı her zaman spor ayakkabı giyerim.

3 çift:

-Fitness
-Günlük
-Koşu

3 çift var. Sık giyemiyorum ama cok seviyorum.

2 çift var.

birini günlük giyiyorum, diğerini hem yürüyüş hem de koşu için kullanıyorum.

kışın ben de hiç spor ayakkabı giyemem hep bot giyiyorum. genelde ayakkabılarımı 3-4 yıldan az kullanmam.

5 çift. 4'ü koşu, biri skechers'ın bantlı babet tarzı olanlarından.
2014te almıştım ilkini daha en az 3 4 giyerim belki daha da fazla. Yazın Ve baharda giyiyorum sık sık

eğer eşit oranda spor olmayan ayakkabınız yoksa bunu kadınların ayakkabı konusundaki tutkusuna bağlayıp psikolojik diyeceğim. ben kış ve yaz hariç hep spor ayakkabı giyerim ama 2 çift ayakkabım var. 4 standart bence. her gün aynı ayakkabıyı giymek ürüne zarar verir zaten.

+10 herhalde saymadım

4 çift var. Bir tanesini daha dün aldım. Bir iki tanesi tam spor olmasa da spor görünümlü. Klasik ayakkabı hiç giymem. Zaten kendim de sporcu olduğum için spor ayakkabı haricinde eşofman giyme alışkanlığım da var. Sağlığın için olumlu etki yapıyorsa spor ayakkabı almanda bir sorun yok ama sadece renk için alıyorsan biraz daha tasarruflu olabilirsin. Bir ayakkabıya 300-400 lira veriyorsan parasal anlamda dikkatli olmanda fayda var. O parayı daha farklı şeyler için harcayabilirsin.

1 tane var.. 3 senelik Nike..

işyeri için, dışarı çıkmak için, spor salonu için, halı saha için. toplam 4 çift.

5 çift. 2sini günlük, 1ini salonda, 1ini işyerinde, 1si de arada sırada dışarda kullanıyorum.

10
spor dışında ayakkabım yok

daha geçenlerde aldım 1 tane, ondan 3 sene önce de bi' tane almıştım. altı filan komple gidince(yere ayağımla basmak durumunda kalmaya başladım, çimlere basınca hiç hoş olmuyor) yenisini aldım.

Ama mesleki olabilir, bizim işimiz dolayısıyla ayakkabıyı iş yerinden temin ediyoruz(bi tarafları çelik ve spor ayakkabıya benziyor, kışın da yine bi' tarafları çelik bot ve çizmesi var) ve ben onu heryerde giyiyorum benim için ayakkabının öyle pek bi' numarası yok.

10-15 tane vardır

Vans, Nike, adidas vs markaları. En çok vans ve adidas var.

Yakında Skechers de alacağım galiba

14 çift.
spordan başka bir tane ayakkabım var.

5-6 tane falan var. bi tanesi 10 seneden eski, işimi görüyor atmıyorum. yağmur çamur varsa bot, yoksa her zaman spor ayakkabı giyerim. en yeni spor ayakkabım sanırsam 2 senelik falan. şu sıralar 6 yıllık olanı giyiyorum.

Bir uzun, bir kısa mesafe, bir de trail için 3 tane koşu ayakkabısı, 1 tane de halter ayakkabısı var. 2 tane de perti çıkıp atmadığım koşu ayakkabısı duruyor kenarda. Bir tane de hiç kullandığım salon tipi ayakkabı var çok eski. 7 eder.

yırtılmış olabilceğini düşündürten bişey olmadıysa hayır

her seferinde incelerim.

kardeş bu kadar korkuyorsan çift tak bence garanti olsun. hiç bakmadım.

Dedektife inceltttiriyorum

Ben yırtıldığında farkediyorum zaten, sürtünmeyle baya bi' aşınıyor hissettiriyor. Tabi delinebilir mi onu bilmiyorum.

ada meltemine hitaben: çift kondom takmak yırtılma olasılığını daha artırır diye gördük biz okulda. o yüzden tek kullanın çift kullanmayın

Ben de her seferinde incelettiriyorum. Ayda bir ella icip hormonlarin amina koymaya gerek yok.

Kutu derken koliyi kastediyorsun sanirim..genelde migros tarzi super marketler vermiyor, mahalle bakkallarindan istersen verebiliyorlar.onlara sor bence.

www.kolici.com
www.ofix.com

ev taşırken temiz koli tercih sebebidir. ben kolici'den almıştım , elbise askılı koliler filan da var cok kullanışlı.

Hepsiburada.com da satıyor.

nalbur malbur o tarz dükkanlarda da satılıyor. kaliteli kalın mukavvadan, ben en son tanesi 3 liraya 80x60x50 civarı ölçülerde bişey almıştım.

Metro'dakiler oldukça sağlamdı. Ayrıca orada diğer ürünlerden çıkan boş kartonların olduğu bir oda yer alıyor, oradan da isterseniz ücretsiz alabiliyorsunuz. Tabii parayla satılanlar daha kaliteli ve daha kalın kartonlar.

kolici.com +1

taşınırken ve depolama yaparken 2 kere oradan sipariş verdim koliler sağlam ve kaliteli. Ayrıca elbise kolisi gibi farklı seçenekler de var söylendiği gibi.

carrefour veya şok ya da bim gibi daha küçük çaplı marketlerden isteyebilirsin. zaten market kolisinde taşınan ürünler çoğunlukla paketli ürünler olduğundan yeni koli satın alman saçma bence.

koliye para vermen bence de çok gereksiz, o şehirde ki görece sıraları süpermarketlerin koli attıkları bi' alan vardır diye tahmin ediyorum. mesela kocaeli izmitte ki çakmak marketlerin vardı, izmir gürmar'ın vardı koli cenneti gibi bir yer öyle marketlerden alabilirsin. koliye para verme. hele de tanesine 4 tl + KDV (sanki hepimiz vergiden düşeceğiz yazsana tam fiyatını da AYRICA) asla verme bence.

En guzel kaynak lcw ya da de facto gibi magazalardir. Bu magazalarin carsi subelerine mal geldigi gun erken saatlerde gidersen balya balya katlanmis boy boy koli bulursun.

konuşması sıkıntılı bir konu ama bir yandan da hayatın gerçekleri var. olması gerektiğini düşünsem de herhalde bunu dile getiremezdim. hem ben evlenmem lan, deli miyim?

evlilikten önceki mallar ortak değil diye biliyorum, eğer onlar ortak değilse sözleşme yapmazdım. yok ama onlarda ortaksa yine sözleşme yapmaz onları hısım akrabanın üzerine satışını/satamayacağı şekilde şerhli/ gerçekleştirirdim.

yani önceki malları korurken, evlendikten sonra ki malların ortak olmasını tercih ederim.

Valla mal mülk umrumda değil de, eğer hukuki olarak mümkünse aldatmanın belgelenmesi durumunda boşanmayı ve çocuğun ve kedinin velayetini vermeyi kabul ettiğimi beyan ederim şeklinde bir şey imzalamayı/imzalatmayı düşünüyorum. Ben aldatmama konusunda kendime güveniyorum, o da güveniyorsa ne mutlu. Yoksa zaten evlenmem.

Ben yapmadım ama talep etseydi de yapardım fark etmezdi. Ama birçok insan bunun teklif edilmesini bile kırıcı bulacaktır. Halbuki bu olay imam nikahlarında hep yapılıyor. Boşanma durumunda kadına verilecek para nikah sırasında belirleniyor. Resmî olarak yapılınca alınıyor insanlar.

normal ya biraz daha üstü gelir düzeyine sahip bir insansam gereksiz görürüm.

hayvanlar gibi yazar

mehir boşanma durumunda verilmez. evlendiginde verilir.

Mevcut edinilmiş mal rejimi benim için yeterli.zaten yatlarim yok, zengin degilim ayrı bir sözleşme gereği duymazdim. Evleneceğim insan bana bunu şart koşsa da üzülürdüm.
25, k

valla o kadar zengin değiliz ne yaptıysak eşimle ortak maaş şeklinde yaptık hiç gerek yok o yüzden.

evlilik sözleşmesi üzerine uzun uzun düşünmedim ama bence, kadının da erkeğin de istemesi garipsenecek bir durum değil. sonuçta kimse boşanmak için evlenmiyor. olayı sadece güven üzerinden değerlendirmek de yanlış olur. insanlar değişir, düşünceleri, hayata bakış açıları değişir. kendini, bugün evlendiğin insanla 10 yıl sonra hayata bambaşka yerlerden bakar halde bulabilirsin. o yüzden iki tarafın da çıkarını gözeten evlilik sözleşmesi yapmakta hiçbir sakınca yok bence.

25/erkek

Amerikan filimlerinden falan gorulup ozenilen bir sey, oyle gecerli bir sozlesme yok. Bir kere kimse medeni hukukun verdigi haklardan kendi istegiyle sozlesme yoluyla cayamaz zaten. Bosanma durumunda da yapilan herhangi bir sozlesme kendi basina gecerli degildir, taraflar sozlesme hic yokmus gibi davranabilir veya maddelere istedigi gibi itiraz edebilir, tamamen hakimin takdirine kalmis bir sey. Sen nafaka istemeyecegim diye imza attiysan hakim bosanma gunu "oyle sey mi olur yahu" diyebilir.

Evlilik oncesi mallarla ilgili medeni hukukta bir sorun yok zaten. Evlilik suresince ise durumlar yari yariya paylasiliyor ki adil. Kimse de bu hakkindan vazgecemez, hakim yemez yani.

Ha eger taraflardan biri veya ikisi de sirket sahibi hissedar falansa zaten boyle anlasmalairn yapilmasi gerekir, sirketlerin avukatlari falan ayarlar, imzalanir ve gecerli de olur. Diyelim kadin bir sirketin hissedari, evlilikleri suresince sirket buyuyor buyuk paralar kazaniliyor, kadinin parasi hisselerde kilitli ama nakit degil. Bosandiklarinda adamin bundan pay almasi lazim. Kadin hisselerin yarisini verirse adama adamin sirket yonetim kurulunda oy hakki olacak belki birden; adamin maddi kazanima hakki var ama sirket yonetim kurulunda hakki yok. Boyle seylerin olmasini engellemek icin kadinin kendisi hem de sirketin diger hissedarlari boyle anlasmalar isteyebilirler, bosanma esnasinda da bu dikkate alinir ama adam o hisselerin muadili kazancini bir sekilde yine alir yani hakkindan feragat etmez.

Sonuc olarak evlilik oncesi elinizde tuttugunuz her sey bosanirsaniz yine sizindir kimseyle paylasmazsiniz.

Evlilik suresince elde ettiginiz her seyin yarisi esinizindir esiniz de bu hakkindan vazgecemez.

Sozlesme su anlama gelir: "biz evlenmeden once kendi aramizda boyle bir seyler konusmustuk, bilmem bir ise yarar mi?"

taraflardan biri itiraz ettikten sonra, karsi taraftan evlilik suresince elde edilmis gelirden mal kacirmaya calisiyorsaniz ise yaramaz.

Zengin sirket hissedari falan degilseniz boyle sacma seylerle aranizi bozmayin hic bir ise yaramaz ozetle.

yaşça büyük ve gerçekten mal varlığı büyük büyük rakamlar içeriyorsa ve arada ciddi bir yaş farkı varsa 20-30 gibi sözleşme yapılabilir. erkek ya da kadın eşi yokken o malı mülkü yapmışsa ve sonrasında da hak iddia etmemesini istiyorsa kendi tercihidir tabi buna karşı taraf ne cevap verir bilinmez. bekarken edinilen mallar zaten boşanma sonrasında bölüşülmüyor o yüzden sorun yok bence. ama tutupta birisi bana olur da boşanırsak kazancımdan hiç bir şey talep etmeyeceksin diye bi imza attıramaz. belki o kişiye yıllarımı verip emek edeceğim her şeyi ortak yapacağız ama onun üzerine olan her şey ona kalacak. böyle bi riski asla göze almam.

şu an yakıyoruz, yatarken kapatırız.

yakıyoruz ama düşük derecelerde.

yakıyoz catır catır

Merkezi sistem, gece 12'ye kadar yanıyor.

evet cayır cayır- merkezi sistem

merkezi sistem, yanıyor sanırım.

şanslı slevın

Billy Elliot

Paha Maa

her

büyük balıh

old boy

titanic

en iyi teklif

human centipede

The Intouchables.

agora

(bkz: once upon a time in america)

13 hours: secret soldiers of benghazi

Reis
Recep İvedik
Destere
Kutsal damacana
Kolpaçino

10 numara yağ. yasaklanmıştı bi' ara ama son durumu bilmeden hala aktif kullanan şantiyeler biliyorum.

Poli li yağlar kullanılıyor bir sürü firma var internetten alabilirsin

Çok parça mı üreteceksin az parça mı, ufak demişsin bi de azsa cevap ayçiçek yağı tabii ki.

Az parça çıkacak, hasarsız olsun istiyorum. Ayçiçek oluyorsa iyi tabii. Poli için amatörüm, onnumara da kolay bulunur ama ayçiçekten kolay olamaz galiba.

Labda karot testi için ayçiçekle numune üretiyolar, olur.

Kalıp yağı hazır satılıyor zaten, fiyatida uygun. Daha iyi olmaz mı?

Az miktarda gerekiyor, belki bir litre bile yeter. Taşranın çölünde minnetsiz nalbur esnafına bulaşmak istemiyorum :(

okuduklarım hafızamdan inanılmaz çabuk siliniyor, bunun hakkında genel olarak(benim özelimde değil) defaaten yazıldı çizildi.

iş ile ilgili yapıyorum.

benim de çabuk siliniyor aklımdan yaşım genç olmasına rağmen. onun için bloknotlara notlar alıyorum kitap ile alakalı. okumamı neye göre yaptığım sorusunu ise ismet özel'in bir cümlesinden vermek istiyorum. ben de ne okuyacağımı bilemediğim bir zamanda karşılaşmıştım bunla. ve çok işime yaradı:
''okumayı ciddiye alan kişiler neden "ne okumamı tavsiye edersiniz?" sorusu sormazlar? çünkü kitaplar insanı kitaplara götürür. kitapların kendileri zenginliklerini ve yetersizliklerini ele verirler. okumanın rehberi okumaktır."

abi yakında yılda 15-20 k hatta 25k mezun vermeye başlayacak bence hukuk fakülteleri. Zaten ülkede hukuk ayak altında şu aralar. Askeriye mevzuuna dönecek bence yakında avukatların vs. bir değeri kalmamaya başlayacak ülkede.


Sanırım baroların belirlediği bir taban ücret var avukatlar için bunun altına çalışmayın, çalışamazsınız vs. deniyor. Bence yakında o ücret de aşağıya çekilir bu ortamda yamyam şirketler tarafından.

Ben hukuğun sonunu korkutucu buluyorum bilgisayar çağıyla birlikte. Çünkü dilekçedir vs. dir internet ortamından bulup kendine göre doldurabiliyorsun artık. Diğer işlevleri uzun vadede devam edecektir bence ama yine de büyük sıkıntılar olduğu apaçık ortada.

edit: @mete kudur haklısınız hocam.

aslında onlar da ediyor ama bi' sonuç vermiyor. Siyasi birşey bu, yoksa baronun tonla aksiyonu var bu konuda. En son avukatlık sınavı üzerine çullandılar ama o da 2 kere direkten döndü, gerçi son aksiyomdan haberdar değilim ama, hukuk ve mühendisliği bitirdiler bu kontenjanlarla. Aslında konunun asıl tartışılması gereken şey, kontenjan fazlalığı değil, aksine. Kontenjanı 1milyar yapsınlar, ama o okuldaki alan derslerini hakkıyla öğrenemeyeni mezun etmesinler okuldan, yani alan derslerinde yeterlilik için OLABİLDİĞİNCE ORTAK ve sağlam bir sınav yapsınlar. o zaman daha da iyi teknik meslek erbabları çıkabilir.

edit: baro bir meslek odası, o ücret tavsiye niteliğinde olabiliyor malesef. Ama olsun yol yaptılar(!)

Ben birey bir avukat olarak isyan ediyorum ama bir faydası yok. En cok da buna canak tutan partili meslektaşlarimi anlamiyorum.

hayır bir de adamlar parasını verip edebiyat okumak istemiyorlar, toplumda statü sahibi edinilen meslek seçmek istiyorlar. bunların arasında en ucuzu hukuk olabilir; hukuk, tıp, mühendislik gibi gibi

benim devlette okuyup oraya buraya mhüf yazan tanıdığım var, açılımı marmara üni hukuk fakültesi, ama gitmiş mhüf yazmış. marmara hukuk üni fakültesi. böyle de sakat. böyle de saçmasapan bir sistem. özel okula gidenleri aşağılamıyorum genel olarak düzen bozuk. keşke herkes özele gidebilse gerçekten.

Biz ilerlemeye değil birbirini yemeye çalışan bir toplumuz. İlerlemek için bilim yapmak lazım, ona ihtiyacımız olmadığından yetiştirmiyoruz. birbirimizi yerken sorun çıkıyor, hukukçu lazım oluyor, onu yetiştiriyoruz.

Bence 31 fizik bölümü bu memlekete fazla, 5 olsun yeter. Zaten muhtemelen sadece ilk 5ten mezun olanlar iş bulabiliyor.

P.s. Fizikçiyim.

48052.307066

taş çatlsasa 20 lira filan, hatta 20 kişinin bile geleceğini sanmıyorum. Cin+tonik olsa belki

21499 x 1,000235362836

çay iyiyse ben 5 bardak içerim mesela abi...

ahahaha sesli güldüm :)

yalnız değilsin :)

fazla imgesel.
gölgesini çektiğin adam kim?

@filteria

benim o.
@srdr

hepimiz aslında yalnızız.

çok güzel, tebrik ederim.

güzel güzel çok güzel olmuş da; yahya kaptan mı burası ?

vurmayayım diyorum ama olmuyor. O ışık direkleri, o beyaz broadway, o soldan gelen korsan gölge, o site tabelası ve birkaç şey daha olmasa bence başarılı.

Sade fotoğrafı iyi çekmek çok zor olur. Başlangıçta daha kolay kompozisyonlar denemenizde fayda var.

Türkiye'den sağlamak illegal.

Filmlerin telif haklarını almanız ya da kendi prodüksiyon şirketinizle çekimleri yapmanız oldukça maliyetli olacaktır. Zaten Türkiye'de yapamazsınız bunu.

tr de illegal olması lazım.

evet çok çok maliyetli.

filmleri kendin çekeceğin bir siteden bahsediyorsan ki uluslararası standart bu demek o zaman prodüksiyon şirketi kuracağım demiş oluyorsun. bu da aşırı uçuk paralar olmasa da ciddi bir miktar ister evet. 50bindolar giriş için yeterli olabilir. ancak türkiyede illegal bu.

biri çıkar çocuk pornosu yükler sitene bitersin.

Porno sitesi değil de alternatif bir fikrim vardı, o bile 20bin maliyet çıkarttı. bu işler çok pahalı.

fiziki haz bence. Ondan medet umuyorsun, ''amerikan filmleri pazarlaması'' klişesi gibi oldu ama

Bence bu araştırma konusu olabilir yani depresyon dediğimiz hormonal birşey belki bu durum şekerin düşmesine sebep oluyor olabilir kimi insanlarda. Ya da bebekken oral döneminde emme ile ilgili sorun yaşayıp bunu yetişkinlikte cok yemeye vererek hazzı almaya çalışıyor olabilir.

ben yemiyorum. iştahım kapanıyor.

depresyon acıyı bastırmak isteyen kişiyi bağımlılık geliştirmeye yönelten bir süreç sanırım. bağımlılık geliştirmesi en kolay şey de (gönül ilişkisi imkanı da yoksa) yemek.

Alkolizm gibi bir şey. Mutluluğu onda arıyorsun.

yemek yiyince kan şekeri yükselir, yüksek şeker mutluluk verir.

(bkz: binge eating)

eksisozluk.com

eksisozluk.com

yakın değil ama bildiğimiz ya da bilmediğimiz ama çok önemli bir olayın arka planının aslında nasıl olduğunu anlatan entryler güzel oluyordu ama artık azaldı.

şunun gibi
eksisozluk.com

eksisozluk.com

Arada moralim bozulunca okuyup okuyup gülüyorum.

eksisozluk.com

eksisozluk.com

bu da bonus olsun;
eksisozluk.com

Çok güzel duyuru olmuş, teşekkürler.

‪4 milyon 69 bin sterline satılan tablo başlığındaki eksisozluk.com

kurnaz'ın dediğini yazacaktım ama yazılmış zaten. Başka bir tane vereyim.
eksisozluk.com
Bir de bu
eksisozluk.com

bu arada şu paylaşılmamış. oldukça eğlenceli.

eksisozluk.com

eksisozluk.com

çok okuduğum bir yer değil, o yüzden belki cevap vermem yanlış olacak ama okuduğum şeyler arasından şunu söyleyebilirim:
eksisozluk.com

çıkma bence bu şekilde devam edin

Beklentiler aynı ise ben pek bi sorun görmüyorum ayrıca beklentilerinize de karşılıklı uyum sağlamanız da gerekiyor. Mesela eskiden benim sac kılı huyum vardı cok tilt oluyordum böyle varya ateş çıkıyordu kulaklarımdan sağolsun arkadasım dikkat ediyordu keza bende onun tahammül edemediği seylere göre hareket ediyordum ve yaşayıp gidiyorduk. Eğer iyi birer arkadaşsanız eve çıkmadan önce iyice kendinizden şakayla karışık değil ciddi ciddi bahsetmeniz gerek ince nüansları. Çünkü bazen bunlar görünmeyebilir

İkiniz de beklentilerinizi ve isteklerinizi net olarak belirleyin. Temizlikse temizlik. Yemek pişirmeyse yemek pişirme. Hele hele maddi konular. Aranızda oturup baya ciddi ciddi konuşun, anlaşın ve sonra çıkın. İyi dostlar aynı evde yaşadığında da gerilim oluyor zaman zaman ama yarım saat sonra "hadi gel çay yaptım" ile kapanıyor mevzu :)) Biraz evlilik gibi yani.

Çıkma cidden ben de o hatayınyaptım. Arkadaş olmak çok önemli ev arkadaşlığı ise zor bir bu şekilde devam edin.

arkadaşlık ne kadar iyi olsa da ev durumu boktan olabiliyor. evde temizlik konusunda anlaşamadığım adam yemek yaptırmazdı bize. gel yemek yap dersin yapmaz, bir gün bir bakmışsın yapmış falan. değişikti yani. gel temizlik yapalım desen ıh ıh. yemek yapardı, dünya bulaşık çıkarırdı. ama dışarıda da dünyanın en iyi çocuğu. bazen faturalar konusunda kafa açardı. gel ödeyelim derdik ödemezdi sonra öderdik. çoğunda cezalı öderdik.

arkadaşlar dışarıda ve içeride farklı olabiliyorlar.

zaten yaşayacağını yaşamışsın. bu saatten sonra daha ne yaşayabilirsin ki diyerek yeni eve çıkmanı da öneririm.

Bence en stratejik çözüm eğer imkanı(boş oda gibi) varsa; biriniz diğerinizin evine taşınsın. Bu sayede çoğunluğu elde edersiniz ve 3. arkadaşınız en kötü ihtimalle evden ayrılır, bu da zaten ilk fikrinize götürür sizi.

Onun dışında mecazen şimdi boşanıp yeni birisiyle evlendiğinizde bu malesef hüsranla sonuçlanabilir. Cinsiyetinizi bilmiyorum ama bu şekilde sonlanan 3 olmak üzere birisi de şu an çalkantıda olan 4 kız evi bilyorum. Kadınlar bu konularda biraz daha tuhaf. Yeni tanıştıkları insanı ''çok güzel anlaşıyoruz'' sıfatını şak diye verince, birlikte hayallerle eve çıkıyorlar ve sonra 3. kişiler v.s ile aslında o kadar da güzel anlaşmıyormuşuz diyorlar.

para faturalar konusunda sorun çıkmaz. bu konularda ikimiz de dikkatli ve hassasiz.

En yakin arkadaşımla eve çıktım. 9 senelik arkadaşımdı. Artik görüşmüyoruz. En yakın arkadaşla eve çıkmak pişmanlıktır.benimki ev hayatinda sorumsuz ve 0,50 kuruşu bile sorun yapan biriydi. Belki benimki hep problemli biriydi bilemiyorum.

ev 2+1 olmalı herkesin kendi odası olmazsa bu iş olmaz. ortak odayı ve mutfağı nasıl kullanacağınızı hangi şartlar altında nasıl davranacağınızı konuşun. ödemeler konusunuda öyle temizliktede bulaşıkları sıraya sakın koymayın herkes yediğini hemen yıkayacak diyin tencere tava olayınıda hergün bir kişi yemek yenir yenmez halledecek şekilde olmalı.

insanlar birbirlerini en iyi aynı evde tanır derler bence de kesinlikle öyle, en iyisi 1 hafta birlikte yaşamayı denemek ama karşıdaki bunun test olacağını bilmeyecek bence mantıklı.

ev arkadaşlığı pişmanlıktır.
gerçi siz ikiniz de zaten başka ev arkadaşlarıyla yaşıyorsunuz.
şöyle düşünmek lazım, sonucunda ilişkiniz bozulursa üzülür müsün, üzülmez misin? çok üzülmem dersen o riske girilir.

2 farklı uygulamayla karşılaşmıştım ben bu konuyla ilgili.

birisi, eski açtığımız bir hesaba ortak alamadığımızı belirtip, 2 ortaklı yeni bir hesap açıp o hesabı bu yeni hesaba aktardı.
bir diğeri ise yeni kişiye bir müşteri numarası tanımlayarak, eski hesapta o yeni tanımladığı müşteri numarasını da yetkilendirdi.

@mete kudur, ücret aldılar mı bu işlemler icin?

2'sinde de almadılar, neden ücret alsınlar ki bankalarına yeni bir müşteri kazanmış oluyorlar.

daha yeni işbankasından 9 senelik hesabıma annemi ortak ettim. hatta banka kartı bile gönderecekler.

Mr. Robot

Black Mirror

(bkz: narcos)

çok eski olmasın demişsin ama oz mutlaka izlenmeli.

Shameless

Taboo,The Night of,The Night Manager

Suits
White Collar

www.cabletv.com

lost
prison break izledin sayıyorum

spartacus
narcos
black sails(bu risk biraz) yazıyorum.

aynı şeyi ben düşünsem, evren öyle bi mesaj verir ki var olan akıllı telefonum falan bozulur. ikilem de kalmamış olur ortada. ne güzel sana kıyak geçmiş evren. tatlı ikilemler.

hayır. bu tarz şeylerin hiçbir anlamı yoktur.

Tuşlu telefonu gerçekten, samimiyetle istememişsin ki. Sadece mantıkan doğru olacağını düşünmüşsün ama enerji seviyen yani zevk odağın hâlâ akıllı telefonda.

zamanlaması da olayı da manidar. biz eski tuşlu telefona dönmek istesek; eski yıllarda tek düğmesi olan ve sadece askeri santrale bağlanabildiğin telefon gönderirdi bize evren. Vay arkadaş, bu adam kayırma olayının bu kadar derinlerde olmasından gerçekten tiksiniyorum. Sonra neymiş efendim aslında hayat güzel, hıhım tabi...

bestekar sokak ve tunus caddesi. hadi biraz da bülten sokak

Sakarya

sakarya da bestekar ve tunus da o tarzda ama sakarya düşük seviye bestekar ve tunus daha kaliteli bir ortam. yine de gerçek bir "barlar sokağı" konsepti bulamazsın hiçbirinde.

park caddesi de olabilir belki.

gelen özel mesajlar üzerine edit; yukarıya belki yazmışım ama olsun, okuduğunu anlamayanlara laf anlatmayı bırakalı çok oldu(bkz: cahille sohbeti kestim)
evet park caddesi barlar sokağı değildir. pişmanım. sanırım 1 sayfa dolusu bu yaptığım için pişmanım yazısı yazmazsam özel mesajların arkası kesilmeyecek.

park caddesi barlar sokağı değildir.
park caddesi barlar sokağı değildir.
park caddesi barlar sokağı değildir.
park caddesi barlar sokağı değildir.
park caddesi barlar sokağı değildir.
park caddesi barlar sokağı değildir.

kaleiçi var. orada güzel barlar vardı diye hatırlıyorum.

edit: ahahahahaah ya ben antalya diye okudum ya bunu? ne salak adamım.

Arkadaşlar Bestekar'da Tunus'ta kaç tane mekan var gözünüzü seveyim. Hele Park Caddesi mümkün değil olamaz. Olsa olsa gidilecek 3-5 mekan olan bir sokak diyebiliriz bunlara. Aynı mantıkla Filistin-Arjantin bile sayılabilir.


Ankara'nın Barlar Sokağı Sakarya'dır. Eskiden barlar pasajı bile olan Sakarya. (bkz: ssk işhanı)

Ssk'da bar kaldi mi ya? Vay arkadas golge gunlerimiz geldi aklima, limon vardi -limon du degil mi?- bir de rembetiko... Nereden nereye

yenimahallede var. ama sakin, kendi halinde barlar var, ailecek gitmelik.

Hocam mantıken herhangi bir şey herhangi bir şeyden daha fazla x'e sahipse o şeyi x ile anarız. Bahçeye portakal ektim diye bizim Tuzla'yı portakal şehri ilan edemeyiz takdir edersin ki?

Bestekar diyenler neye göre Bestekar diyor ki? Çevre Sokağın, Güvenlik Caddesinin, Filistin'in başı kel mi?

bestekarı sayıyorum hatırladığım kadarıyla.
tunalıdan girdin hemen o köşede bir bar var. aşağı devam ettin sağda binada her katta bar var toplam 3 ya da 4 olmalı. solda lins, hayyami, twister, leman. bülten sokağı geçtin david people, el paso, balkon mu ne var. kennedy köşesinde contes pavyon var :)
kennedy'den sonra 21 var bir kaç bar daha var. daha ne olsun hepsi yan yana mı olmalı mesela?

internet

elektrik

Ateşin taşınabilir hale gelmesi. Ne İnterneti elektriği la. Medeniyet ateşin tasinmasiyla başladı.

ateş muhtemelen

tekerlek

Ateş

Sıfır. Bir rakam olarak sıfır. Aşırı güzel bir keşif.

teknolojiye en yüksek gelişme hızını veren bilgisayarlar olduğuna göre,
transistor dur.

ateş +1

film önerisi: la guerre du feu

Matematik tabii ki.

teknolojik icatlar vs yazıdan dolayı bulunabilen icatlar değil mi? dolayısıyla kıyasen yazı daha önemli değil mi?

ateş için aynı şeyi söyleyemiyorum, yazı ile ateşin alakası yok düşününce. ateş daha önemli mi yazıdan bilmiyorum ama teknolojik icatlardan yazı daha önemlidir gibi gelioyr bana.

Ateş olmasa buzul çağını atlatıp soyumuzu devam ettiremezdik. O yüzden ;

ateş > diğer icatlar

Ateş diyorum.

Prezervatif

Ben telefon diyorum, ateş zaten teknik olarak bir icat değil. İcat ve keşfin farklarını bilmek lazım.

Yarı iletken transistör tabi ki

yazı.

zerre ilerleyemezdin yazı olmadan.

Tarım

medeniyettir bence, aslında önce ayaklarımı uzattığım sehpaymış gibi geldi ama sonradan vazgeçtim bence kesinlikle medeniyettir.

Çünkü yazı değildir, yazı olmasa hiçbirşey olmazdı diyenler destanlara, ozanlara filan laf sokmuş gibi oluyorlar. onun dışında mesela ben çoğu duayı anneannemden öğrendim, dilden dile geçti işte. yazı olmasa belki bu kadar hızlı teknolojik gelişme olmayabilirdi evet ama mesela bilgisayar olmasada bu kadar ilerleyemezdi teknoloji o yüzden yazı=bilgisayar=herhangi birşey bence.

Onun dışında sıralama aşağı yukarı şu şekildedir;

medeniyet > sehpa > meyve aşılama teknikleri( papaz eriği) ve tuz olabilir.

transistor

vida.

İçten yanmalı motor. Net!

tranzistor

Ateş

yazı

mülkiyet.

Yazı ateş kapışır ateş alabilir kapışmayı

Hiçbiriniz bilemediniz. Cam tabi ki. Cam olmadığını düşünsenize bi??

benzer sikintilarla defalarca karsilasinca artik bir alisma evresi oluyor. o yuzden ben zamana birakiyorum. elimden gelen baska bir sey olmuyor. zaman gercekten bircok seyin ilaci.

Bazen yürüyüş, bazen bir şarkı, bazen gecenin ortasında bir sigara. Genelde yalnızlık ve sessizlik rahatlatıyor beni. Rahatlatıyor demeyelim, sakinleştiriyor.

Asıl rahatlatan ise tüm kaygıları bir kenara bırakıp, sorunlarla ilgili açık açık konuşmak oluyor. Sorunun kaynağı kişiyle olabilir, yakın bir arkadaşla olabilir, bir yabancıyla olabilir. Ben tüm duvarları yıkıp içimde büyüyen sözleri dışarıya attığımda rahatlayabiliyorum tam olarak, en verimlisi bu oluyor.

Paylaşın, paylaştıkça azalacak o sıkışıklık.

Problemleri çözerek. Çözüm yolları arayarak ve iman(bana, yani sana iman) dolu bir arkadaşla.

Alternatif olarak, deniz kıyısında oturmak ya da dışarı çıkmak, şarkı dinlemek, eğlenmek sorunu ertelemek ve çoook düşük bir ihtimalle size farklı bir bakış açısı kazandırmak dışında hiçbir işe yaramaz.

Eğer problemin içinden asla çıkamıyorsanız ya da ertelediğinizde bir şekilde birileri tarafından çözülebilecek birşeyse (iş yönetiminde çok fazla kullanılır bu; ertele ertele ertele yoğunlaş) gidin alternatif sosyal faliyetlerde bulunun. Ya da yalnız kalarak olayı daha da obsesif hale getirin farketmez. Ama en iyi yaklaşım sıradan insanların dost dediği kişilerle bakış açısı ve çözüm yolları aramak ve bulmak.
o sancılarda ortaklaşa aralacağınız şu aksiyon bile; ''bu işin sonu yok aga, olmicek iş. boşver düşünme'' çözümdür.

eğer iyi bir kasap bulursan aynısını hatta daha güzelini yarı fiyatına evde de yaparsın. adamın yaptığı şey güzel et bulup azcık tuz biber atıp ızgarada medium rare pişirmek başka bişey değil.

medium rare'e kadar ben de inanarak okuyordum ki, medium rare'de bi' kafa karışıklığı yaşadım.

Ben de merak ediyordum, geçenlerde günaydın'a gittim(nusr-et'i merak edip günaydına gittik ama olsun, fukaralık) etin yumuşak olması dışında pek bi' şey anlamadım. Zaten ben ekmeksiz yerken de çok fazla tat almıyorum.
kültürel bi' olay sanırım, biz fukaralıktan hep ekmekle yediğimiz için artık ekmeksiz tadını bi'şeye benzetemez olmuşuz.

yok aynısı evde biraz zor olur. olur da zor olur.

nusret'in eti dry aged denilen yöntem ile doğrudan hayvandan çıkarılıp satılmıyor. özel buzdolaplarında belirli bir süre bekletiliyor. sanırım asıl püf noktası bu.

ikincisi, hiç gitmedim ama kömür ateşi kullandığını tahmin ediyorum. yani döküm tava diyecekler şimdi ama gaz ocağı üstünde göküm tava ile kömür ateşinin çok farkı var. ev tipi mangal ızgarası da değil üstündeki muhtemelen kömürün üstündeki de döküm bir ızgara. bizim tel ızgaralardan değil.

gerisi suyunu kaçırtmadan mühürleyip içi pembe kalacak şekilde pişirmek. yukarıdakileri sağlarsanız bunu yaparsınız evde.

özel et alıyor çünkü. aldığı etin yetiştirilme maliyeti daha fazla,
ayrıca o etler dinlendiriliyor haliyle onun maliyeti de daha fazla oluyor. (21 gün mü ne dinlendiriyordu etleri özel dolaplarında)

ha yine de o para eder mi?
et tek başına o para etmez.

ama oradaki eti, hiç pişmeden almak istesen şuan kasaptan aldığın etin 2 katı fiyatına alırsın yine, öyle söyleyeyim.

paranın kalanı; eti ustaca pişiren şefe, etin yanında kullanılan malzemenin kalitesine, mekandaki ambiyansa veriliyor.

nusretteki et neden pahalı? (etin maliyeti dışında söylüyorum)
çünkü nusretin o işletmeye harcadığı paraya oranla düzgün bir kazanç elde etmesi gerekiyor. o yüzden pahalı.

nusret orada 50 tane garson çalıştırıyorsa, o işletmeye bilmem kaç milyon tl lik dekorasyon vs. masrafı yaptıysa, pr çalışmaları falan yapıyorsa bütün bu giderlerini topluyor ve diyor ki: bu masaya oturan bir kişiye en az 70-80 lira masraf yapıyorum. eğer ben o kişiden 200tl kazanmazsam bu işletmeyi hiç açmam giderim köşede tavuk dönerci açarım kalan parayı da inşaat işine harcarım.

der.

işte asıl sebebi bu yani.

Bazı yerlerde para yemeğe değil ambiyansa, orada yeme imajına verilir.

@d max, işin o yönü de vardır elbette ama ben lezzet olmasa bu kadar tutmaz sanki diye düşünüyorum.

vedat milor nustret diye youtebada arat. orda acikliyor.
etleri ozel almasi, dinlendirmesi, duzgun yerlerden kesmesi, az pisirmesi sulu olmasi vs vs

tutuyor olmasının sebebi lezzet değil, popülerlik.

nerde o günaydın'a gittim, napalım fukaralık diyen arkadaş? hah yukarıdaymış. nusr-et dükkanları daha portakalda vitaminken bildiğim kadarıyla nusret gökçe isimli şu ilginç adam günaydın'ın şefiydi. kim elinden tuttuysa ayrılıp kendi zincirini kurdu. ona da ferit şahenk el verdi, birkaç trendsetter orada yemek yiyince boynuz kulağı geçti. oldu sana zincir.

mevzu et değil. bu adama kimse el vermese, bu hala günaydın'da et pişiren herhangi bir şef idi. günaydın'a da takılan olmayınca sıradan bir stek house'un sıradan şefinden öteye gidemezdi.

bazen gerçekten şu illuminati falan olaylarına inanıyorum. acun'un sıradan bi muhabirken çok matah programlar yapıyor gibi türkiye2nin en ünlü televizyoncusu olması, etçi adamın bir anda bu kadar popüler ve para kıran mekanlar olması, abuk şarkıcıların, şovmenlerin bir anda parlayıvermesi. bi numaralar dönüyor da du bakalım.

günaydın'da çırakken biriktirdiği parayla güney amerika'ya gidip işin inceliklerini öğreniyor, geldiğinde de yaptığı iş beğeniliyor ve doğuş grubundan yatırım alarak yeni bir marka yaratıyor.

et pişirmekte ne var, ateş var ızgara var et var gibi yorumlar bence saçma. adam olaya katma değer ekliyor, yaptığı etler günaydın'ın etlerini filan sollar. onun dışında da bir marka / bir konsept yarattı ve oradan da para kazanıyor.

ben anormal bir şey göremiyorum. "birileri elinden tuttu öyle zengin oldu yeeeaaa" derken sizin niye elinizden tutmuyorlar mesela? madem o kadar kolay siz de yaptın.

sermaye övücüsü gibi gözükmek istemem ama nusr-et e tepki göstereceğimize ankara'dan birilerinin yğeeni diye trt'ye müdür olarak atanıp hiçbir şey yapmadan 10binlerce dolar maaş alanlara tepki gösterelim...

nasıl et pişirmekte ne var?

dünyanın en elit restoranlarının en önemli meziyeti et pişirmektir. et pişirmek ağır sanattır.

hepsinden önemlisi çok pahalı malzeme olduğu için, çoook daha büyük ustalık gerektirir.

tchuck +1 pişirme ve hazırlama yöntemi lezzeti yakalamada çok önemli bir faktör. et ne kadar kaliteli olursa olsun beceriksiz ellerde ziyan oluyor diye düşünüyorum.

Sadece etin tadının güzelliği değil onun reklamı daha önemlidir. Okuduğum kadarıyla asıl etlerle nusret değil abisi Uğur ilgileniyor diye biliyorum. Arka tarafta abisi Uğur var diye biliyorum. Nusret ise daha çok ön planda çalışıyor tabiki iş tecrübesi var kasaplıkta kötü değil. İnsanlar sadece et güzel diye gelmiyorlar biz Türk'ler belli bir kesime kendimizi kabul ettirmeyi severiz. Örnek veriyorum 6s'imiz varken ve sağlamken sırf almak ve göstermek için 7 alan insanlarız. İnsanlarda nusreti sevdiler her anlamda ve bir marka oldu artık. Parası olduğunh göstermek içinde giden fotoğraf çekip instagramda paylaşan insanlar yok mu? Var. O yüzden olay sadece etin güzelliğinde değil aynı zamanda da reklamda bunu da nusret çok iyi yapıyor. Ben bile instagram hesabındaki paylaşımlarına gülüyorum açıp izliyorum. Arkadaşlarla aramızda espirisini yapıcak duruma geliyoruz. Öğrenci olmama rağmen (para kısıtlı tabiki) et de çok sevdiğim için izledikçe canım çekiyor ben bile merak ettiğim için gitmek istiyorum olay bence tamamen reklamda. Etker kötü mü? Zannetmiyorum.

bu isin olmayan sirri iyi malzeme. gerisi de hikaye.

yemek pisirmeyi bilmiyorsa "et pisirmek..." diye degil, "et yemek..." diye konusmali insan.

nusr-et'in basarisi reklamdir. darbeyle mahvedilen makul insanlarin yerini alan soytarilar ve onlarin copleriyle beslenen medya, yaratilan kolpa degerler, ve saire...

et pisiriyormus. hahah, he...

Topçular popçular gelsin. Fakir müşteri gelip onları rahatsız etmesin. Ortamlarda da böyle et yok ağa diyelim.

not: dizi bolumu basi 50 bin alanlar "oyuncu" mesela bu mantiga gore. konser basi 100 bin alanlar "muzisyen", kitaplarindan 1 milyon kazananlar da "edebiyatci."

fiyatlar nasıl burda? t-bone yesek mesela ne kadar ?

@nucleon

t-bone 100
dallas steak 120
nusret kobe 150
lokum 90
kuzu kafes 240.

Reklam artı kalite/fiyat'in her işte olduğu gibi burda da parabolik artıyor oluşu.

Nusret'in püf noktası bence %90 kullanacağı eti seçmek kalan %10 da pişirme,sunum,reklam vs.

Etin lezzeti daha hayvanın nerede otlatıldığından başlar.Bizde sıradan restoranlar pek önem vermez ete.Nusret muhtemelen etin yediği otlara,merada ne kadar dolaştırıldığına,yağlanması için ne kadar bekletilmesi gerektiğine vs. ve bunun gibi bizim bilmediğimiz bir ton detaya dikkat ederek et alıyordur.

Ben köyümde merada otlatılan kuzuların etinin lezzetini İstanbuldaki çoğu restoranda bulamıyorum.Bunlara dikkat edenler fark yaratıyor

bir şeyleri tek başıma başarabilmek benim için her zaman daha kıymetlidir. çünkü herkes gidebilir, her ilişki bitebilir ve kendine kalan yine sensindir.

tabii ki ben yaptım, ben başardım. ama sevdiklerim olmasa bunu başaramazdım da derim. illa işin içinde olmaları, beraber çalışmamız gerekmez. varlıkları yeter.ki tek çalışmayı tercih ederim.

@dissendium, kendi başardığın şeyi de ailenle kutlayabilirsin; soru o değil.

senaryo 1: maratona hazırlanırken kimse sana özel olarak destek olmadı, arkadaşların senin antrenman saatlerine uygun plan yapmadı. sen kendin vaktinden arttırdın, çalıştın, birinci oldun.

senaryo 2: maratona hazırlanırken annen her sabah kalkıp yiyeceğini hazırladı, arkadaşların planlarını senin antrenman saatlerine göre düzenledi. bir sabah erken kalmak istemediğinde sevgilin arayıp uyandırdı antrenmana geç kalma diye. onların yardımı sayesinde birinci oldun.

bu iki senaryodan hangisini seçersin sorusu bu, "koşarken giydiğin ayakkabıyı nike yaptı başarıda onun da payı var" sorusu değil.

Benim tercihim sevdiklerimle birlikte başardım olurdu ancak gördüm ki sevdikleirmle başaramıyorum o yüzden ben yanlız başardım olmuşum hep.
Bence bunun 2 sebebi var dışarıdaki adam kendi çıkarına bakar sen insiyatif alsın kaç yıllık arkadaşım derken bir bakmışsın satmış,öbür taraftan fazlaca doğrucu aile bireyleri veya arkadaşlar bu kişiler senle kendilerine göre çekinilen veya yanlış birşey varsa yanlışa seninle birlikte hayatta adım atmıyorlar bu yüzden hep tek kalıyorsun.

Eğer birlikte başardım demrk istiyorsann anne baba hariç yaşıtın kan bağın akraban olmalı birlikte yetiştiğin anca bu türden insanlarla birlikte başarabilirsin

1. Çünkü 2.nin bi gerçekliği yok. Anan baban ve eşin dışında kimse senin iyiliğini gerçek anlamda istemiyor.

BI kac seneye kadar herseyi hatta hiçbirşeyi salt ben bile yapmadım. Dediğim gibi şuan bi kaç senedir kendim birseyleri basarmaya calısıyorum fakat nasıl ağır bir şeyse çoğunlukla kendimi yılmış mahvolmuş görüyorum. Sonra kendi kendime aglıyorum yanımda sadece bir kişi olsa böylr olmayacak belki de diye ama şuan ki bu durumu da ben istedim. Malesef benim içinde bulunduğum seyi bende anlamlandıramıyorum.

Sevdiklerimle birlikte başarmak isterdim, ama nedense hep tek başıma başarmak zorunda kalıyorum -ki ben teknik olarak tek başına enerji bulamayan, enerjisini başka insanlardan sağlayan bir yapıya sahibim. self motivation çok düşüktür bende. Ama nedense, etrafındaki insanlar senin başarısızlığından besleniyorlar, bu bi' şikayet değil durum analizi sadece. Birlikte çok daha iyisini yapabilecekken, yani ona aslında ihtiyaç duyarken yanında olmaması ve sen başardığında koşa koşa yanına gelmesi. işte insanın özü bu. O yüzden kimseye ihtiyaç duymadan başarabilen kişiler varsa aramızda o daha kıymetli. Ama sevdiklerinle başarmak çok daha değerli. Ben insanın başına gelenlerden(hayatın öğrettikleri yüzünden) ihiyaç duyduğu halde kendi kendine başarma tarafında koşuyorum hep. etrafımdakiler ''sen bunu yalnız becerdin'' diyorlar, bense keşke hiç becermeseydim de böyle olmasaydı diyor(d)um. Gelgelelim, artık takım çalışmasına bile tahammülü olmayan, yorumları bile sadece bana bakış açısı kattığı için dinleyen birisi haline geldim/geliyorum. çok acıklı.

ben şimdi the secret life of pets'i izliyorum. Çok sevdim.

toy story, madagaskar gibi filmleri ve serileri indirin bir dizi sitesinden, gömülü altyazısı olur.

hatta
720pizle.com

Shaman King, pokemon Vs ingilizce altyazılı öneriririm rahatlıkla bulursunuz ve dilleri baya basit

Normal değiliz. Ama düzeltilebilir bir durumda da değiliz. Bu şekilde yaşamayı öğrenmemiz gerekecek hepsi bu. Kasiniza iyi niyetli ve verdiğiniz değeri hakeden insanlar çıkması dileği ile.

Kendinizi fazla kaptırmışsınız. Israrcı tavrınız karşı tarafta kötü bir izlenim oluşturmuş. Bence o kişiye merhamet duymanız biraz anlamsız. Yani olay şuna varıyor. O kadar aptal ki ilgime karşılık vermiyor. Aptal olduğu için de ona acıyorum gibi. Biri size karşılık vermiyorsa kesin iletişimi gitsin.

@dissendium yanlıs anlasılma oldu sanırım, ilgi kısmını gectim zaten.o kısım beni baya üzdü ama onun yerine karsımdaki kişinin haksızlıga ugradım hissine uzulup ona merhamet duymam garip. bi de genel olarak duyuyorum, hayatındaki sorunları biliyorum vs.

Onu sevdiğin için merhamet duyuyorsun. Aşık olan insanlar sevdikleri kişinin göreceli olarak zayıf yönlerini görerek ve dolaylı olarak karşılarındaki kişiyi gözlerinde küçülterek ona sahip olma, ondan üstün olma ve bunun sonucunda o kişiyi sevgi çemberine alma eğilimi gösterirler. Nasıl küçük bir kediyi yaralandığında daha çok zayıf görüp daha çok seviyorsak yine insanlara karşı olan sevgimiz de onların sorunlarını gördükçe artabilir.

eski kız arkadaşıma karşı bende de bu vardı. bana neler söylemiş yapmıştı. aşağılamış, küçümsemiş vs vs. ama ben kıyamazdım ona. yani bir insanı genel anlamda utandırmak/kırmak/hislerini aşağılamak vs bana çok iğrenç bir şey olarak geliyor. e bu kişi de duygusal olarak birşeyler hissetiğimiz biri olunca daha da zorlaşıyor.

bende şu olurdu: öfkeyle içimden gelen lafları söyleyince, yüzünün alacağı hal gözümün önünde belirirdi. kırılmış/utanmış hali gözümün önüne gelirdi ve kıyamazdım. ona o hoş olayan duyguları yaşatmaya kıyamazdım. benden kötü sözler duyup yaralanmasına vicdanım elvermezdi.

ha bu sadece kız arkdaşımda değil, aile üyeleri, bazen arkadaşlarım, ve başka tanıdıgım kişilerde de oldu, oluyor. ama en çok kız arkadaşımda yaşadım bu durumu.

bence normalsin. ya da senin benim gibi olanlar normal değil. duygusal insanlarızdır belki, bilmiyorum. ha ama sen çok doğru bir davranışta bulunmuşsun bu arada. sen net tavrını ortaya koyunca, o da hemen niyetini belli etmiş. üzülmen, kıyamaman normal. bir süre devam eder. geri adım atma yeter. eyyrolamam bu kadar.

bence kimse normal değil. okuyunca sen seni ne onu suçladım ya da haklı bulabildim. çünkü herkesin her durumda kendine göre nedenleri olabilir. sen sevmiş olabilirsin, sen sevdin diye bencilleşebiliyorsun mesela o da psikolojik durumundan önce sana sığınmış olabilir ama sonra devam edecek gücü olmamış olabilir. her şey olabilir gerçekten şu hayatta şaşırmamak ve fazla üzülmemek lazım. ama insanız. takıyoruz da üzülüyoruz da. acı çekmekten hoşlanıyor olabilir misin hala fotoğraflarına bakıyorsun? bence bırakmalısın.
ha sana normal değilsin falan da demedim. merhamet iyi bir şey kendini fazla üzmediğin sürece.

(bkz: karar vermedeki sikerler eşiği)

bir gün gelecek "tınnn" diye bir ses duyacaksın, ondan sonra her şey daha güzel oluyor :) bana ne elalemin derdinden dediğin gün mutluluğu yakalıyorsun.

The Fall
www.imdb.com

edit: film değil ama bunlara bakmalısın

Baraka
www.imdb.com

Samsara
www.imdb.com

muhteşem gatsby mi ne vardı, ben görsel kısmını filmi değil ama görsel kısmını çok beğenmiştim.

dünyanın sonu geldi temalı ama çok güzel. :( kingsman secret service

bikedigördüm

belgesel de bir film türüdür. kurmaca film değil deseniz daha doğru olacak.

imza: belgesel seven sinema öğrencisi.

film: saawariya, ram leela, bajirao mastani. tüm sanjay leela bhansali filmleri.

belgeseller de kabulüm tabii ki :)

teşekkürler tüm öneriler için, bakacağım hepsine.

the fall (en sevdiğim filmlerdendir) ve muhteşem gatsby'yi izledim ^^

başka öneriler de gelse, birikse burada ara ara baksam ne güzel olur.

the fall'un yönetmeninin bir filmi daha var, konusu o kadar muhteşem olmasa da görsel şölen klasmanında değerlendirilmeye fazlasıyla müsait; the cell. tabi önce the fall'u izle bence izlemediysen yani.

Apocalypse Now (1979)
Sin City (2005)
Blade Runner (1982)
The Cell (2000)
What Dreams May Come (1998)
Ying xiong (2002)
Laurence Anyways (2012)

muhtemelen çoğunu izlemişsindir ama yine de yazayım :)

youth
inside llewyn davis
grand budapest hotel
lone ranger
interstellar
mad max
sicario
the revenant
zootopia
ratatouille
a most violent year
drive
inherent vice
life of pi

Mini dizi tavsiye edeyim;

Utopia.

Sueurs(2002)

l'écume des jours

Wes Anderson filmlerinden herhangi biri olabilir. Görseli çok kuvvetli.

şölense cevab youth

le tout nouveau testament

çıkar gibi duruyor, devletin paraya ihtiyacı var, son af düzenlemesi de bunun işareti, soru kaç yaşa kadar ve hangi paraya olacağı.

Çıkmaz, çıksa çok iyi olur ama.

Şu sıra siyasi akım ekonomik gelir olarak alt sınıfın üzerinden kurtulup ekonomik hamle yapacak durumda değil, bir de tam demokrasi şehitleri, suriye savaşı filan derken bu araya koymazlar bence. ölen hep fakir söylemlerine muhatap olmamak için.

Hic sanmiyorum . Umarim cikmaz da , en azindan subat sonuna kadar.

ne zaman çıkar bilmem ama ekşideki başlığa bakma. ağzı olan konuşuyor. mesela kaç yıldır bir emlak balonunu patlatamadılar. mahalle kahvesinden farkı yok. diğer taraftan bedelliden gelecek para devlet için çerez parası bile değil. ihtiyacı olduğunu sanmıyorum.

çıkmaz.
ama çıkabilir de.

son seferde fiyat kırmalarına rağmen talep beklenen kadar gelmemişti. o yüzden çıkmıyodur :)

turizm sektörünün de bu yaz kötü geçmesinden dolayı ekonomi iyice zorlanacak kesin kışa bedelli çıkar diyorlardı ama bu ara hükümetten hiç ses soluk yok. 2014'de en azından yalanlıyorlardı. şimdi o da yok.

Bu soruya verilebilecek tek manikli cevap: bilmiyorum(z). Eksiye bakma +1, hatta sadece bu konuda degil, hic bir konuda..

bence çıkmaz

Ben olsam B segmenti dizel alirim. Vergi daha ucuz daha az yakacagindan oturu. Tabiki senin beklentine bagli gucu hissetmek istersen c segmenti :)

ben o yaşta olsam C seçeneğini işaretlerdim, hayatın bu yönüne dair alternatif uzun fikri çıkarımlarım var çünkü. Nuevo haklı, senin beklentinle ilgili birşey sonuçta.

kardeşim audi a4 2008 model
git al
hemen al

o paraya temiz 2011 pejo 508 ya da 2012 citröen c4 alabilirsin. 2008 audi alayım dersen 200bin kilometrede komple boyalı hasar kayıtlı audi ancak bulursun.

5-6 yıllık alfa falan en güzeli.

rina; hem türk filmi hem sıcak, sıklıkla da neşeli ve finali duygusal. Sevecektir diye tahmin ediyorum.

omrumuzden bir sene

Truman show olabilir

Moonrise Kingdom
The Grand Budapest Hotel
Little Miss Sunshine

hello my name is doris.
www.youtube.com
kahvaltılık öyle eğlenceli bir film.

little miss sunshine
bridget jones
julie and julia
chef

(bkz: les vacances de monsieur hulot)

Öyle kahkahalar atarak izlenen bir film değil ama sıcak, keyifli tanımlarını karşılar. Filmlerle de arası iyiymiş, sevecektir tahminim.

before sunrise'da boyle bir sahne var.

Sanırım o değil, izlediğimi hatırlamıyorum o filmi. Sahneyi verme imkanınız var mıdır?

@homeless'ın verdiği filmi sizin tarifinizle aradım ve şunu buldum

youtu.be

Aradığım şey bu değil, teşekkür ederim @senoll ilgin için.

Vay arkadas sanirim ilk defa boyle bir sorunun cevabino dogru bilecegim.

Cevap veriyorum, bir kucuk eylul meselesi.

Tesekkurler.

evine gidip babasıyla ve kardeşiyle tanıştım.

arkadaşa rica edip facebook fotoğraflarını indirtip baktım. ben ekli değildim arkadaşın listesinde vardı.

Ankara üniversitesinde okuyordu, okuduğu okuldan çocuk bulup sınıfına çiçek ve çikolata göndermeyi denedim. Bu olaydan sonra amerikaya gitti. Ama ben olayla ilgili olduğunu düşünmek istemiyorum.

Valla bana isim + ufak bir ek bilgi daha verin size dünyayı esir alayım.

Stalkingde sınır tanımam. En son eski sevgilimin yeni sevgilisini buldum mesela. Ama sıfır bilgi ile. Yani ciddi anlamda sıfır bilgi, isim bile yokken. Bu işe yatkınlığım var benim ya, böyle sezgisel bir şekilde. Dedektiflik bürosu mu açsam?

Tam olarak stalk degil de birilerini bulma amaçlı:

Kendim icin,1. Sinifin başında sadece bir kez amfide gordugum adini falan bilmedigim, kimseyle iletisimi olmayan birini 400 kisilik bölümün isim listesini bulup butun erkekleri tek tek facebookta arayarak bulmustum.

Yakin bir arkadasim icin de tek bir fotografindan birinin adini bulmustum. O fotografin bir gruba ait eylemlerden biri oldugunu tahmin edip o gruplara katilmis olan kisilere yine fbook uzerinden tek tek bakarak bulmustum. Onun icin cok onemliydi.

Bir de birkac kişinin ekşi hesabini bulmuslugum vardir çok alakasiz yollardan. Evet ağır işsizdim o zamanlar. Ama kafaya koyarsam az bilgiyle bile iyi stalk yaparim.

bunun için program kullanmaktı.

Karısıyla birlikte olmamı isteyen bir cuckold'un cep telefonu numarasından gerçek adını ve iş adresini bulmuştum ahahaha.

Adama bir şey demedim tutuşmasın diye. Bulduğum bilgileri de yok ettim.

daha insta falan ortada yokken facebook fotosunda kızın taktığı gözlüğün yansımasından o zamanki denyo erkek arkaaşımın fotoyu çekerken yanda durduğunu görüp stalkta bir dünya markası olma yolunda ilk adımı atmıştım.

Okulda ofiste çalıştığım zamanlarda yasak olduğu halde sisteme girip her şeyine bakmıştım, telefon numarasını vs almıştım. Şimdi olsa yapmam, büyük densizlik.

Bu arada; I don't stalk, I investigate :)

beşiktaşta sürekli karşılaştığım durmadan aynı otobüse bindiğim, haliyle ilgimi çekmeyi başaran çocuğu facebooktan bulmuştum. ne adını ne okulunu hiçbir şeyini bilmiyordum. bir arkadaşımın profilindeyken denk gelmiştim, fotoğraftan tanımıştım. yaptığım stalk bile tembel işiymiş.