o kadar uğraşacağına yanında dursana? 5 dk sürmez fan temizliği

hatta kendin yap fan temizliğini. Sonuçta bakır bir petek var. Arasında da toz sıkışmış. O tozu oradan uzaklaştıracaksın mevzu bu kadar.

şu donanım hırsızlığı olayı benim başıma geldi. Ben o olaydan beri zaten teknik servis seçeneğine tamamen uzak bakıyorum. O hırsızlığın yapıldığı firmaya baya okkalı bir mail attım. Firma sahibi olayın farkında değilmiş anlaşılan. Oradaki teknisyenin halt yemesi. Sonradan bilgisayarı ücretsiz olarak geri aldılar donanımları yerleştirip geri gönderdiler yanlışlıkla olmuş falan dediler de yersen tabi. Bir seferinde de anakartın üzerindeki entegreleri yerinden söküp çaldılar. Evet baya baya lehim yerlerinden anakartın üzerindeki sağlam entegreleri sökmüş teknik servis bana düzeltemedik diye verdiler boş anakartı. Olay bu boyutta arkadaşlar. Teknik servise bilgisayar vermeden bi düşünün derim yani.

6-7 degil de 4-6 arasi ya da 9-11 daha iyi olur.
4ten once guneslenmek iyi degil.

gölgede bile bronzlaşılır. Hatta gölgede güneş yanığı bile olabilirsiniz. Dolayısıyla o saatte güneşlenmek bronzluk sağlar. yine de cildiniz hassas ise yada uzun süreden sonra ilk defa güneş görecek ise güneş kremi kullanın.

PIC ile yapmayı düşünüyorum ayrıca

hocam o devredeki büyük kutuların ne olduğunu bilemedim ben biri pic biri entegre sanırım ama kodu kaç ola ki?
bi de sanırım tek motor var o devrede ben pek anlayamadım

elektrik mühendisi bul

elektrik mühendisi bu işi yapamaz elektronikçi lazım öncelikle..

yani ben bu işi yapamam diyip cerrahiye sevk eden doktorlar gibi, madem bilmiyorun niye yazıyorsun.

konuşmıyım diyodum da lazımdı yani bu herkese böyle yapıyosan yapma. bir kardeşin olarak rica ediyorum yapma.

temel olarak ihtiyaç duyacağın şeyler şöyle olacak.

Engel algılayıcı ultrasonik olursa
1 servo motor
1 ultrasonik sensör
Engel algılayıcı infrared olursa
3 adet infrared algılayıcı
3 adet infrared led
555 timer devresi

---
Diğer elemanlar
Gövde
Tekerler
Motor ve teker bağlantıları için 2 adet hub
Mikrodenetleyici ( PIC yada Atmel serisi )
DC Motor sürücü (2 motor sürebilecek olmalı)
Voltaj regülatörleri (5v ve 9v )
2 adet Redüktörlü dc motor (120 - 200 rpm arası idealdir.)
Batarya (Li-Po batarya en uygunudur fakat pahalıdır. )
Bol miktarda kablo
Direnç ve Kondansatörler.
Bir kaç adet diyot.

PIC kullanacaksan PIC16F877 kullanabilirsin

Atmel cephesinde ATMEGA328 idealdir.

Voltaj regülatörleri olarak 7805 ve 7809 regülatörlerini kullanabilirsin bunların her biri en fazla 1 amper akım taşıyabilir.

Motor sürücü olarak L393D kullanabilirsin. 1 amper akıma kadar dayanabilir fakat kurulumu çok basit ve pwm ile 2 motoru bağımsız olarak sürebiliyor. ileri geri yaptırtabiliyor.

motor olarak 12v yada 6v dc 120rpm redüktörlü motor kullanırsınız.

motorlar için 100nf kutupsuz kondansatörler kullanırsanız fırça ömrünü de uzatmış olursunuz. Motor sürücü devresine de 1000mf-4700mf büyüklüğünde bir kondansatör atarsanız ani ileri geri yüklenmelerde regülatörleri yada devrenin geri kalanını daha az zorlamış olur.

ultrasonik sensör olarak HC-SR04 kullanabilirsiniz.

infrared alıcı olarak standart infrared alıcıları kullanabilirsiniz.

infrared alıcı kullanacaksanız 10 k ve 5 k lık trimpodlardan alıp infrared algılama menzilini bu trimpodlar ile ayarlayabilirsiniz.

555 timer devresi için internette çok sayıda hesaplayıcı mevcut infrared algılayıcılar 38 khz frekansta çalışan infrared ledlere duyarlıdır. 555 timer ile 38 khz frekansta çıkış yakalayıp kızılötesi ledlerinize dağıtırsınız. PIC üzerinden yada ATMEGA üzerinden de bu frekansı elde etmek mümkün fakat bu durumda motor sürücü devrenizde PWM kullanamazsınız.

görünür ışık verecek led ekleyecekseniz (power ışığı gibi) 2.2kohm direnç koyarsanız ideal olur. daha parlak olması için direnç daha düşük olmalı.

ergonomik tasarim, ek özellikli veya atanabilir tuslar, zamanla yalama olmayan yaylari kolay kolay mahvolmayan deneyim, duruma göre daha cok kablosuz mesafe, alttan isiklandirma, en geliskinlerinde dokunmatik ekranli ek panel (oyunlarda map ve/veya hizli tuslar (health vs basmakya) atanabiliyor.

duruma göre degisir ne farki oldugu tabi. benim icin gereksiz ama olmazsa olmaz diyen e sportcular tanidim.

edit: bu dediklerim genel olarak mekanik klavyelere ihtafen degil genel olarak klavyelerde fiyat farkini ucuran seylere yazilmistir. bunlari tasiyabilir tasimayabilir. mekanigin esprisi tek tek tus altindaki silikonlar yerine bunu switchlerle saglamasidir. ama mekanigi tercih eden hedef kitleye özel olarak ek seyler saglayabilir. tüm bunlar fiyatini degistirir.

sayenizde abimin kiymetini yeniden anladim. yazik o kardese.

10000 liraya (10 milyar yani sizin anlayacaginiz sekilde) tipo almak varken insanlar niye gidip golf aliyorsa ona benzer sebeplerden iste.

oyun oynamayı çok seviyorsa almıştır. aynı şekilde "oyuncu mouse'u" gibi bi şey bu klavyeler galiba.

sürekli klavye başında bir adam olarak benim için çok ciddi bir fark yarattığını söyleyebilirim.
çok daha hızlı yazabilirsiniz, daha az yorulursunuz, klavyenin sağladığı feedback yazarken basıp basmadığınızı bakmadan anlamanıza yardımcı olur.
ayrıca ekleyebildiğiniz makrolarla başka pek çok şey yapabilirsiniz.
oyunda da avantaj sağlıyor tabi.

benim ilk klavyem öyleydi. elinizde kaliteli konvansiyonel bir klavye varsa mekanik klavye alınca yazım performansında falan çok da bir fark olmaz. Gürültüde bir artış meydana gelir zira çata çota diye ses çıkarıyor. kalın takoz gibi bir klavye işte. Muhtemelen sıvı dökülmelerine karşı daha dayanıklı. Geri kalan işlevleri aynı.

şunu alacam falan dese eyvallah derim açıkçası
optimus maximus : www.artlebedev.com
kardeşi
optimus tactus : www.artlebedev.com

bunları alacaksa saygı duymak lazım. normal klavyeden farklı bir klavye alacaksanız bunlardır olay.

günü klavye başında geçiren bir adam için mekanik bir klavyeyi konvansiyonel klavyelerle veya optimus'larla karşılaştırmak anlamsız olur.
günde sadece bir iki saat bilgisayarda takılıyorsanız veya bilgisayarda yazmaktan çok başka işler yapıyorsanız fark olmayabilir, ama aksi durumda farkı hissedersiniz. mekanik klavye isteyen bir adamın peşinde olduğu şey öncelikle "tactile fedback"tir. bunu sunmayan klavyeler ne kadar pahalı olursa olsun ancak oyuncak olarak kalır. ellbette türkiye'de satılanlara göre çok daha iyi klavyeler var, ama türkiye'de de alabileceğiniz güzel klavyeler var.
ama kesinlikle ve kesinlikle marka tercihi razer olmamalı, sonra uyarmadı demeyin.
lifehacker.com

fareye 200 küsür lira veren birisi olarak kardeşine çok yüklenme diyorum. anlayamazsınız.

washe, profesyonel oyuncu falan değil.

kod yazıyor, arada dota oynuyor hepsi bu. saçmalık başka hiçbir şey değil.

bu ürünlerin satışıyla ilgilenen bir şirkette çalışıyorum. hatta şuan fiyat listesi çıkarıyorum ironik ^_^ ilk günler anlamıyordum saçma geliyordu, sonra birini açtım inceledim falan o ara yardırıyorum outlast bioshock falan kadın halimle acaba alsam mı diye düşündüm. cidden inanılmaz farkediyorlar. mesajla marka model yazarsan bi fiyat konusunda yardımcı olabilirim.

Ben sırf çıkardığı ses nedeniyle mekanik klavye kullanıyorum. Bir ara değiştireyim dedim ama öyle sessiz sedasız klavye kullanımının bana uygun olmadığını anlayınca vazgeçtim.

teknik olarak asyaliyiz ama gunumuzun asyalilarindan (japon, cinli) farkli oldugumuz icin "asian" kategorisinde degiliz. arap falan da degiliz. turkler "beyaz" irk'tan oldugu icin caucasian olarak tanimlaniyor.

mixed race diyorum ben caucasian sayilmaz turklerin cogu. caucasian biri turkiye'de cok beyaz olur siritir genele gore.

Ivit. Cunku beyax irktaniz ve latin degiliz

evet caucasian'iz
zenci, latin, kizilderili, uzakdogulu arap ve melez olmayan, butun beyaz irki kapsayan genel bir terim caucasian.

kürtler ne peki ? soruya kaynak olayım

İşe müracaatlarda şu şekilde işaretlemeniz istenir:

Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Avrupalı, Orta Doğulu, Kuzey Afrikalı iseniz White veya Caucasian
Karışık ırksanız Mixed
Zenci iseniz, zenci soyundan geliyosanız African American
Çinli, Koreli, Tayvanlı, Hintli, Moğol, Japon filansanız Asian

Ayrıca bir de etnik grup olarak Hispanic, Non-hispanic diye iki şıktan birini seçmeniz beklenir.

Dolayısıyla, Asian diye işaretlerseniz, sizin Hintli, Çinli, Moğol, Koreli, Taylandlı, Kazak, Özbek, Afgan, Vietnamlı, Japon filan olduğunuzu sanırlar.

Bizim mixed race'i işaretlememiz yanlış. Bizde bi qız çalışıyo Çinni. Zenciynen evlendi ve doğurdu. Onun bebesi mixed race işte.

Kürtler de Caucasian veya White olarak geçiyor.

Bu bağlamda Caucasian Kafkas demek değil. Beyaz ırk demek.

Evet, saçma gelebilir ama Mısırlı, Faslı, Cezayirli ve Libyalının bile Caucasian diye işaretlemesini istiyolar.

caucasian kafkasyalı demektir bu arada. mixed denilen de melez. white da beyaz demektir.
diğerlerine latin, arap, melez vs. diyoruz buna niye caucasian diyoruz ki kafkas işte :)

Bizim bi hoca; her boktan ayri bi bok bulacaklar ya ondan boyle farkli her bir seyleri bu kita devletinin, bokunda boncuk bulanlar da ada devleti ingilizler demisti.


burdan hocama hurmetlerimi sunarak, bok beyinliler demek istiyorum butun kita bilginlerine.

Zira, hakikaten sacmaymis.
Etimolojinin irzina gecilmis.

sorun caucasian teriminin yanlis kullanilmasiyla alakali. dogrusu aslinda caucasoid demek. -oid eki "gibi, benzer" anlami katar. her beyaz kafkas degildir ama her beyaz kafkasa benzer. temel irklar: caucasian (white), african american (black), asian ve hispanic (latino), ve bazen de middle eastern (oyle bir secenek yoksa onlar da caucasian). amerika icin konusuyorsak bir de kizilderililer icin native secenegi olur.
mixed race diyebilmek icin anne babanin bu irklarin farkli ikisinden olmasi gerekir.

öncelikle caucasian diye bir ırk yok. avrupalılar paki ırkından geliyor yani pakistan hindistan bangladeş üçlüsünden. kendilerine paki demek zorlarına gittiği için caucasian diye bir şey uydurmuşlar. güya kafkaslardan gelmişler. yalan. hepsi de pakistan'dan geldi. mesela bu hıyarlar aryan da aryan derler de bir kimse de çıkıp demez ki aryan dediğin şey paki ırkı. ha şimdi bi batı avrupalı coğrafyadan ötürü tabi ki normal bi pakiye fiziksel anlamda benzemiyor ama bir kürt bir yunan bir ermeniye bak, bunların çoğunu normal bi pakistanlıdan ayırt edemezsin.


senin soruna gelirsek, türkler paki ırka mensup değil. ırkları dil üzerinden tanımlarsak, türkler altay denilen ırka mensup. yakın akrabalar, moğollar, uzak akrabalar finler macarlar, koreliler, japonlar. gerçi bu son ikisi biraz tartışmalı.

Bir de konunu uzmanı olmadığımı dipnot düşerek söymemem gerekirse Türkler hem orta asyada hem anadoluda yüzyıllar boyunca imparatorluk düzeyinde devletler kurup hakimiyet sürmüş bir millet olarak bu geniş coğrafyadaki diğer tüm ırklarla kaynaşmış durumda. bir kaç yıl önce yapılan bir araştırmaya göre türk ırkının genlerinde 13 farklı ırka ait genetik yapı bulunuyordu. Çinin kuzeyinden avrupanın ortasına, güneyde fastan, tunustan, kuzeyde ukraynaya kadar türklerin geniş bir etki alanı var tarihte. Bu coğrafyalarda oranın yerel halkıyla da kaynaşmışlar gibi görünüyor.

Mixed degil. Middle Eastern, o yoksa White ya da Caucasian.

hocam kasar mı ya haxball kasacak bir şey değil, flash playerden falan olabilir sıkıntı. chromeda falan oynamayı bi deneseniz

kasma degil ısınmadan dolayı kapanıyordur muhtemelen altlık falan kullanıyor musun hava geçişi sağlayan ?

Laptop 'un altında soğutucu-fan var, 110 derecelere kadar çıkıyor.
Chrome da cpu kullanımı %95 oluyor firefox %70 filan.

"110 derecelere kadar çıkıyor" allah bilir en son ne zaman içindeki tozlar temizlenip macun çekildi. hemen bir bilgisayarcıya götürüp içini temizletin, cpu'ya da macun sürsünler, laptop iki kat hızlanacak şaşıracaksınız. eğer böyle devam ederseniz ekran kartı ve/ya cpu yanar laptop'ı çöpe atarsınız.

Haxball icin internet explorer idealdir arkadaslar. Saka gibi ama gercek

x yaparken bilgisayar kapanıyor sorunlarının neredeyse tamamı bilgisayarın aşırı ısınmasından kaynaklanıyor o aşırı ısınmada fanın önündeki soğutma bloğunun tozla kaplanmasından kaynaklanıyor. Duyuruda benim şahit olduğum kadarıyla rahat 10-15 kez yaşanmış bir sorun bu.

biçimlendirmede dosya sistemi olarak hangi seçeneği tercih ediyorsunuz ? 100gb boyutunda olan dosya 1 adet dosya sanırım öyle mi ?

Demirel'in bir sözü var; "genelevleri kapatalımda vatandaş bizi mi siksin"

Toplum içerisinde topluma uyum sağlayabilme noktasında ihtiyaç duyan bir kesim var.

seks işçisi emekçidir.

beni ilgilendirmez diye düşünüyorum, zorla yaptırılmadığı sürece.

freelancer çalışıyorsan mis gibi meslek. eskort fiyatları 1000 liradan başlıyormuş, hem de uzmanlık alanı çok keyifli olabilir. ama bir ortaklık içindeysen hayat biraz daha zor görünüyor.

insan haklarına aykırı.

lisedeydim bir zamanlar. bizimkilerin restoranda bilgidsyar basinda oturuyorum para ustu falan veriyorum.
sonra siparis geldi. komisyon 13 diye bir yerden. ben saniyorum ki ruzgarli cevresi falan. kadin 6 paket biftek istedi. belli parali yani.
neyse soyledim iste o gunde enite vardi yanim da dedi seni buraya gotieiyim.pketi sen ver dedi. ben de heralde isimiz var dedim tamam dedim.
bentderesine geldik. benim jeton hala dusmedi.
bir kapi var mavi bir kapi. 10 kisi cikiyor. 100 kisi iceri geliyor. 19 yildir yasiyorum ankarada hic gormedigim orayi ama.
ama enistem israr ediyor anlamam lazimdi.
neyse aldim paketleri. girdim iceri.
ortafa bir kadin var. yasli bir kadin ama gps gibi.
her yeri biliyor boyle.
abla dedim ben 13 u ariyorum dedim. oldukca samimi bir sekilde gosterdi yeri. dairelerin onleri tamamen cam. kadinlar kendilerini sergiliyor falan. yine onlerinde sira olmus millet. yas araligi sinirsin. 10 yasinda cocuk da var 70 yasinda adamda. herkes kadinlari izliyor.
kadinlar oldukca cirkin. yani memeler dizlerde yari ciplak hepsi. bir tane guzel var ama o sadece oturmus iphone ile camin onunde duruyor. anladigim kadariyla musteri cekiyor.

neyse siparisi veren kadin zaten anladi hemem. x den mi geldin canim dedi evet dedim.
nasil odeyim dedi. erotik saka yapiyor bana
ben de ticket visa pass hepsi gecerli dedim lap diye cikardi.
tomar parayi.
verdi elime yuzlugu. bozduramadim ben de. disardan bozdur dedi. diger iki komisyonu da gezdim bozdurdum. bu arada eskiden orasi sehir gibiymis cogunu yikmislar o yuzden yogunluk var bence neyse verdim parayi afiyet olsun hayirli isler dedim. ciktim.
o olayi takiben 1 ay falan masturbasyon yapamadim.

o zamanlar dalga konisuydu benim icin simdi dusunuyorum da orda gordugum insanlarla disarida karsilasmak istemezdim. bence gerekli. o insanlar orada kalsin cikmasinlar amk sapiklari.

kadin zorlanmadigi surece, kacirilip, senettir sepettir zorla tutulmadigi surece, istedigi zaman isten ayrilma sansi varsa olmali bence.

turkiye sartlarinda hele mutlaka olmali, hic degilse inekten esekten farkli bi alternatifi olur yurdum erkeginin.

ama saglik durumlari takip ediliyor mu, hijyen meselesi nasil, kilik kiyafet nasil duzeltilir, bunlari dusunmek lazim asil.

otoban kenarinda goruyorum bazen. ayaklarinda terlik, agizlarinda sakiz. alli gullu bi salvar, saclar sari ama bi karis dipten siyah uzamis. birak seks yapmayi, bakmaya tiksinirsin.

İnsanların hür iradesiyle, severek yapabileği bir meslek olduğunu kabul etmenin vakti geldi. İsteyen istediği mesleği yaptığında değil yapamadığında insan haklarına aykırılık söz konusu olur. Siz gerekliliğini sormuşsunuz sanırım. Tü kaka olmamakla birlikte gerekli olduğunu düşünüyorum. Lazım.

kadın olsam ve güzel olsam eskortluk yapardım heralde ben. çok uluslu şirkete eleman seçer gibi müşteri seçiyorlar :S telefonda konuşmanı beğenecekmiş, evine çiçek, çikolata, içki falan alıp gidecekmişsin, sonra seni beğenirse postası birkaç yüz liraya lütfedip sevişecekmiş. bak sen. hayır gittiğimden de değil de, böylesinin var olduğunu duymak hakkaten şaşırtıyor insanı. kadının açısından baktığımda ise hem pirenses gibi muamele görüyor, hem kendi de zevk alıyor, hem de para kazanıyor. daha ne.

Kendi isteğiyle yapıyorsa yapsın. Zorla yaptıran biri varsa o zorlayanın totosunu kesmek gerek.

liberal ekonomide hersey mubah

Param olsa mutlu sonlu masaji merak ediyorum ben. Ama masaji gercekten cok iyi olmali..

Bağımsız çalışanları destekliyorum, kimi nispeten dürüst pezevekleri de destekliyorum, geri kalanını desteklemiyorum ama gerekliler.

@trinitrotoluen

senin dediğin cebinde parası olmayan manyak tipleri uzak tutmak için gerekli bişi, prenses kompleks'i yok yani.

@selam

neden böyle yaptığı değil önemli olan. sonuca bakmak lazım. keyfine göre birini seçip parasını da alıyor nihayetinde.

sikerim öyle emekçiyi. tü kaka

Civil Engineer (M.Sc.) yazıyorlar genelde. Bir de M.Sc ile M.Eng arasındaki ince çizgiye dikkat edin.

adın önüne değil sonuna yazılır M.Eng. unvanı.

Sincerely
Ari Avigdor Gemel, M.Eng.
Bla Bla Company .... gibi

M.Sc ile M.Eng in kullanım alanı ile ilgili daha fazla bilgi verebilir misiniz ? Nedir o ince çizgi ?

kullanım alanı değil M.Sc ile M.Eng farklı alanlardır. Birbirinin yerine geçmezler. İkisi birbirinden farklı ünvanlar.

Örnek ingilterede 3 yıllık mühendislik eğitimini bitirene temel mühendislik eğitimini aldığını belirtmek için M.Eng ünvanı verilir. Dolayısıyla bu yüksek lisans derecesi değil. Fransa'da 5 yıllık eğitim sonrası M.Eng ünvanı alınır.

Amerika'da M.Eng diye akademik bir derece yoktur. M.Sc ise akademik bir derecedir. Amerika'da M.Eng uygulamalı bir eğitim sonucu alınır.

Master of Science yani M.Sc ise 4 yıllık (ya da avrupada bazı ülkelerde 3 yıllık) lisans mühendislik eğitiminden sonra tezli bir bölümde yüksek lisans yaptığınızı gösterir.

onun acisindan sorun cikabilir, bildigim kadariyla belirli bir kiranin ustunde olan rakami bankaya yatirmak gerekiyor.

normalde bankadan alması lazım ama işler pratikte böyle yürüyor malesef. benim kiraladığım evlerin hiç birinde bankaya para yatıramadım hep elden verdim karşılığında da makbuz almadım. Yani ev sahibi dese ki bu adam bi senedir evimde oturuyor ve bana hiç kira vermedi. Elimde kiralarımı düzenli ödediğime dair hiç bir kanıt olmayacak. Bu durumda karşılıklı güven işin içine giriyor. Bir seferinde ev sahibim bana bir senelik kira bedeli tutarında senet imzalatmıştı. kiralarımı düzenli ödediğim halde sene sonunda evden çıkmak isteyince benden fazladan bir ay daha kira ödememi istedi ve senedimi vermemişti. Tabi kavga gürültü koptu. Restleştik falan sonra senet onda kaldı ama muhtemelen benden fazladan bir aylık kira alamayacağını anlayınca yırtıp atmıştır.

işin özeti banka haricinde çok da fazla yazıya çiziye güvenmeyin. hepsini çok isterlerse mahkemede çürütebilirler. para bankaya yatmıyorsa hakkınızı kendiniz koruyacaksınız biraz dişli olup.

Her seferinde su tarihte su kadar elden aldim diye imzalatin.
Kirayi vermediginiz iddia olunursa ispatlayamazsiniz.

biz aynı durumdayken matbu kira kontratının arkasındaki kısmı kullanıyorduk. orada hangi ayın kirası ne kadar ödendi şeklinde bir tablo oluyor ve imza kısmı var.

aslında bu banka olayını vergiden kaçmak için yapıyorlar ama neyse 80 yaşındaymış belki kimi kimsesi yoktur.

kontratın arkasına değil ama her ay bir kağıda imza attır şu kadar para ödedim, şu kadar parayı kabul aldım diye. bazı ev sahipleri evi boş göstermeye çalışıp vergiden kaçıyor ve bu durumda ev sahibi kadar kiracı da devletin gözünde suçlu oluyor.

Bu is icin yapilmis lavabo-ac denen malzemeler var. Onlari da kullanmamak lazim. Ileride her turlu sikintiyi cikarabilir.
Bence bir tesisatci cagirip giderinize baktirin. Aslinda kendiniz de yapabilirsiniz eger kabinse. Altindaki bolme cikiyor. Orayi acarak temizleyebilirsiniz. Bazen giderin sifonunun pozisyonundan dolayi da tikanma yapabiliyor. Bu onerdigim kesin cozum tabii

@aynov teşekkür ederim ama,
Tuz ruhu plastik borulara zarar verir mi?

lavabo açıcı tozlardan almanızı öneririm. bunlar sadece organik maddeleri çözdüğü için tesisata bir zarar vermez.

tuz ruhu plastik kutular içinde saklandığı için plastik boruya da zarar vermez muhtemelen. ancak yıllar önce, alt katında internet kafe bulunan bir evde boruya tuz ruhu döküldüğünde boru erimesinden internet kafedeki müşterilerin üzerine tuz ruhu geldiğini ve adamın başının ciddi ciddi belaya girdiğini okumuştum. alaşımları farklı olabilir, her şey olabilir. bence de öncelikle lavabo açıcı maddelerden kullanın(buharını kesinlikle teneffüs etmeyin) olmazsa da bir tesisatçı çağırın.

Tuz ruhunun etken maddesi hidroklorik asittir.
Hidroklorik asit pvc kaplarda depolanabilir.
Pis su boruları da pvc den yapılır. Dolayısıyla tuz ruhu pvc borularınıza zarar vermez.

PVC ye zarar vermez ama bazi durumlarda baglanti yerlerinde izolasyon malzemesi olarak PVC haricinde de malzeme kullanilabiliyor. Lavabo acici kullanmak daha güvenilir bence.

Su içme bağımlılığı edinmek

Dolabı boşaltmak yemek sepetini bir bilgisayarcıya engelletmek belki?

zor. ama yapılabilir.

öncelikle insülin direnci var mı baktırılmalı. endokrinoloji ilk adres.
sonralıkla ilk adım olarak temiz beslenmeye geçilmeli. yani yine bol bol, hiç kalori falan düşünülmeden, doyana kadar yenecek ama doğru besinler yenecek. yenen her şey faydalı olacak, işlenmemiş olacak, çöp olmayacak.

temiz beslenmeye alışıldıktan sonra yavaş yavaş "ihtiyaç kadar" yenme işi öğrenilmeye başlanacak.

bu arada asıl bağımlılık yapan karbonhidratlardır. basit, kompleks, her biri. KH kaynaklarını mümkün olduğunca kesmek gerekli bu yüzden.

IFi de araştırmanızı tavsiye ederim. Intermittent Fasting. nefsi terbiye etme açısından faydalarını görebilirsiniz.

ama dediğim gibi, asıl her şeyden önemlisi, ne kadar değil de "ne" yiyorsunuz. ne kadar yendiği ikinci planda önemli.

ben çok şişman bir fotoğrafımı buzdolabının üzerine yapıştırmıştım. her buzdolabına gidişinde o fotoğrafını görüp tekrar böyle olurum diye yemiyorsun.

sigara

tiklemediğim arkadaşlara ithafen cevabımı yazayım, sorunum fazla yiyor olmak değil, icemint'in değindiği gibi bok püsür dışında bir şey yemiyor olmak. bağımlı tarzda devamlı bu tarz yiyeceklere yöneliyorum. en son ne zaman adam akıllı yemek yedim bilmiyorum. öyle dolabın üstüne resim yapıştırma, yemeksepeti'ni engelletmek falan bana vız gelir, bahsini geçtiğim durum yaklaşık sekiz dokuz senelik bir bağımlılık.

ekleme: insülin direnci ile ilgili testler yapıldı ve durumda bir sıkıntı olmadığı görüldü. psikolojik tabanlı bazı hedeler olduğunu düşünüyorum, psikiyatristim ile konuşacağım bu durumu. şu if olayı da ilgimi çekti cidden, bu hafta spor salonuna kaydoluyorum, bununla birlikte başlayabilirim. becerebilirsem.

bende de ayni sey vardi bir aralar. elinizde yapacak bir seylerin olmamasi, hobilerinizi onemsememeniz, calismamaniz vs bu duruma yol aciyor. kilolu degilim ve yillardir spor yapiyorum ama arada gelen duygusal acliklar beni cok afadersiniz hayvan gibi yemeye itiyor. basarili oldugum bir kac yontem var.

1 daha cok spor yapmak.. aksamlari, calismiyorsaniz sabahtan ve extradan aksamlari tazi gibi yuruyun. yurumek haricinde kosuyorsaniz, yuzuyorsaniz bunlara vakit ayirin. eve gec vakitlerde donmeye calisin, kendinizi sporla yorun. ben her gun en az 3 km kosmaya calisiyorum ve kosudan sonra hic bir aclik hissetmiyorum.

2 beslenmeyle alakali kitaplar okuyun. biraz biraz orta yasa kaymaya basladiysaniz, uzun yasamak, konforlu yasamak istiyorsunuz. dolayisiyla nasil beslenmeniz gerektigini ogrenmek, beslendikten sonra vicdan azabi yasamamak sizi daha cok mutlu ediyor. yaslandiginizda bile, yakisikli veya guzel ve fit biri olacaginizi dusunmek sizi motive ediyor.

3 her turlu kitabi okuyun ve maddi dunyadan uzaklasmaya calisin :))

4 baska hobiler edinin, eve tikilip kalmayin. evde oturdukca sabaha kadar tikinabilirsiniz.

5 su icin. sabah uyandiginizda, yemeklerden evvel, uyumadan evvel daima su icin. caniniz cikolata cekse su icin. evet cok can sikici bir durum ama bir zaman sonra buna alisacaksiniz.

6 sosyal olun. insanlarin saglikli ve fit oldugunu gormek sizi de bunu yapmaya itecektir.

7 en onemlisi hayatin amacinin sadece yemek yemek olmadigini dusunun. organlariniz ve bedeniniz en buyuk sermayeniz; unutmayin.

8 olabiliyorsa, ask acisi cekin. ben sabah kahvaltisindan baska bir sey yiyemez oldum bu ara :P

9 abur cuburun ve sekerin bagimlilik yaptigini unutmayin. sigara gibi bu meretler. yedikce daha fazla ihtiyac duyuyorsunuz. ilk once aci cekeceksiniz ama sonradan alisacaksiniz.

Basit karbonhidrat tüketiminiz fazlaysa eğer kan şekerinde yaşanan dalgalanma nedeniyle sürekli bir açlık halinde olabilirsiniz. Karbonhidrat (Basit) doğası gereği tüketicisinde doygunluk hissi yaratmadığı için böyle bir etkisi vardır, uyuşturucu kullanıldığında beyinde oluşan reaksiyonun aynısı şeker tüketiminde de olur. Bağımlılık yaratır ve tükettikçe daha çok tüketmek istersiniz. Çözüm tüketmemekte. Tüketimi kestiğinizde karbonhidratın bu tür etkilerinden kurtulabilirsiniz. Tabii bu söylediklerim tamamen beslenme şekliniz üstünde yaptığım tahmini değerlendirme. "Ben hiç basit karbonhidrat tüketmiyorum; kola içmem çikolata yemem beyaz ekmek tüketmem" derseniz bir geçerliliği yoktur.

hop anketimsi yanıt yakalamışım kaçırır mıyım, yanıtlayalım efendim:

1- şu anki iş düzenimde ne yazık ki spor yapamıyorum, çalışma saatleri çok fazla ve gerçekten tüm günü profesyonelce öldürecek biçimde konuşlandırılmış. şükür ki bu hafta son haftam, spor olayına başlayacağım bu haftanın bitimiyle birlikte. geçtiğimiz yaz yürüyordum, o zamanlar cidden daha iyiydi durum, kontrol benim elimde daha fazla oluyordu.

2, 6- orta yaşa kaymadım, ergenlikten bile çıkamadım henüz (yaş 20, erk). çevremdeki insanların kilolu olmayışları, kilolu olmayan insanların bedenlerine karşı yaşadıkları güven duygusu ve sahip oldukları özgüven bende insanlara karşı bir öfke geliştirmiş durumda. kimseye tahammülüm yok. ben ki bir izmirli olarak altı senedir denize girmedim sırf güvensizlikten ötürü, varın gerisini siz düşünün. sosyallik ile ilgili de başka sıkıntılarım da var zaten, ama o çevredekilerin batması sorununu dibine kadar yaşıyorum halihazırda.

3, 4- kitap okumayı sevmem, dikkat bozukluğum olduğu için bir sayfayı bile tamamlayamıyorum. başka hobilerim var, yazmak, çizmek gibi, onlara ağırlık vermem gerekecek biraz, o da şu işin bitmesiyle olacak gibi. eve ne yazık ki mahsurum, hiperhidroz tarzı bir rahatsızlığım var, bir de anksiyete ile birleşince ciddi bir ter problemi yaratıyor. yazın çıkmak istemiyorum dışarıya. aslında dışarı çıkmasam daha iyi, evde kendi kendime salata ızgara falan yapıyorum, dışarı çıktım mı sapıtıyorum.

7- içselleştirmeden hiçbir işe yaramayan bir düşünce. böyle olmadığını biliyorum, zaten yemek için yaşama durumum yok.

8- aşk acısı çekemiyorum, asosyallikten ötürü.

bu mereti yenmek yapilacak seyler maalesef biraz kisiye ozeldir... hani sigara olsa, nikotin bagimliligidir, benzer yontemlerle asilabilir. ama yemek bagimliligi bir duygusal boslugu doldurur. hani okulla/isle ilgili bir sorun mu? aileyle mi ilgili? kendinle mi ilgili?

ornekliyim: bizim kuzen 120 kilo oldu bu sebepten. diyet yontemleriyle bir sureligine kurtuluyor, sonra geri donuyor. sebep babasi olacak essek bunu gormezden geliyor, obur esinden olan cocuga veriyor maddi manevi... bizimki de uzay-zamanda kapladigi yeri genisleterek kompanse ediyormus. bu sorunu cozunce yemekle ilgili promlemi de cozuldu. yoksa araba gofretler, borekler, findiklar sakliyordu:)

sebep basit karbonhidrat bagimliligi ise onlari keserek kurtulabilirsiniz. ama unutmayiniz ki kisiyi karbonhidrata yonelten seyler de biraz psikolojiktir:)

@angelus: basit karbonhidrata dayalı bir beslenme şeklim var ne yazık ki ve beslenme hakkında fazlaca bilgisi olan bir insan olarak bu bana aşırı koyuyor. bırakamıyorum, en önemli nedeni de kendimi bile kandırır hale gelmem. bazı günler yediklerimin çöplerine bakıp ne yediğimi fark ediyorum, o derece yani. onların satın alındığı, hazırlandığı, yendiği sahneler yok zihnimde.

on beş gün kuralı mı ne bir şey vardı sanırım, on beş gün boyunca bu tarz basit karbonhidratları tüketmediğinde vücut alışıyormuş ve artık ihtiyaç hissetmiyormuş da on beş gün çok uzun ya, şu halde asla başaramayacağım bir şey. muhakkak bir destek şart.

@no avalon: psikolojik impaktlar ciddi seviyede varlık gösteriyor şu anda, nedenin içinde bu da var. tüm koşullar sağlanmış durumda yemek bağımlılığı için hehe.

ben de tam aksine hiç abur cubur yemem. bir ara abur cuburların zararlarını, glikoz şurubu, msg'yi falan araştırmıştım. bilmiyorum o günden sonra mı böyle oldu, yaşla mı alakalı, ağız tadından mı.. o günden sonra ayda yılda bir tüketirim, çok nadir. çay, kahve, en çok da su ve sigara tüketiyorum. hiç araştırmadıysan bir bak bence, kanı donuyor insanın. -biraz gerizekalıca bir yorum oldu fakat idare et kanka-

@patr: gerizekalıca değil, estağfurullah ancak bu konuda cidden çok fazla bir bilgim var, yediğim bokların vücuduma ne kadar zararlı olduğunun tamamen bilincindeyim. şu anda biri tavsiye sorsa beslenme ile ilgili bir saat oturup konuşabilirim, ama bu biraz ateist imam gibi bir durum oluyor sanırım hehe.

hocam bilmiyorum çok mu düz adam gibi yaklaşıyorum ama abur cuburu keseceksin yahu. yemeyeceksin onları. yemeden duramıyorum elim ayağım titriyor kafam zonkluyor falan diyebilirsin. Olsun zonklasın bi kaç gün. Vücudun bunu ciddi manada istiyorsa bile o isteği override ediceksin yahu. İstersen zangır zangır titre. Ben abur cubur yemedi diye ölen birini görmedim. Şu cipsi yeseydi yaşayacaktı denilen bir adam tanımadım. Bi süre sonra geçer eminim ki.

Bir de bu işin hareket boyutu var. 100 metrelik yere arabayla giden devasa bir arkadaş tanıyorum. adam sürekli yiyor sürekli çiğnediği birşeyler var ağzında ve sürekli araba kullanıyor. Sürekli asansör kullanıyor yürüyen merdiven kullanıyor. Tabi bunları dışarıya çıkarsa kullanıyor. Hayatını evde bilgisayar başında geçiren bir arkadaş bu. Adam yarım dünya oldu tabi. Yürüyeceksin koşacaksın terleyeceksin, yüzeceksin ki izmirdeymişsin niye yüzmez bi insan şu havada. yediğin besinden elde ettiğin kalori harcadığından fazla olduğu sürece mümkün değil sağlıklı olamazsın.

Ha mesela yüzdün geldin acıktın çok güzel. Çok güzel de bunun arkasından hemen yemeğe yumulup bütün dünyayı yersen hiç bi anlamı kalmaz bu işin. Masadan her zaman yarı tok yarı aç kalkacaksın. Daha da birşey yemeyeceksin. Ben kendimi bildim bileli masadan bütün midem tıka basa dolu şekilde kalktığımı hatırlamam. Boy kilo oranında normalin biraz altındayım. bu da baya dinamik bir vücut sağlıyor bana.

Ben de yarından itibaren minimum ve sağlıklı carb, daha fazla protein içeren sağlıklı bir yeme düzenine geçiş yapıciğim istersen katılabilirsin. 21 gün kuralı denen birşey var evet, 21 gün şekersiz yaşadıktan sonra alışıyorsun.

@maxhoper: çok düz yaklaştın abi ya. gerçekten yaşamadan anlamıyorsun. ben de diyorum amk yemesem bir yerim mi şişecek diye ama o arada götürüyorum. bak yukarıda bir yerde demiştim, bazen ciddi anlamda bilincimi kaybediyorum da ne yemişim diye çöplerden sayıyorum, bu da çok korkunç bir durum yarattı ne yazık ki. hareket konusunda kısmen dinamik bir hayat tarzım var, metabolizmam da hızlı olduğu için kilo almıyorum böyle absürd bir beslenme biçimine rağmen. en büyük sıkıntım sağlığımın bu koruyucu maddelerden, aromalardan vs. etkilenmesi, tabii halihazırda fazla kilom da var ve kilo almıyor olabilirim ancak bunları da doğal olarak veremiyorum.

@sheija: abur cuburu bırakmaya çalışabilirim ancak diyete önümüzdeki haftadan itibaren başlamam çok zor, iş saatlerinden dolayı bir yeme düzeni oluşturmam imkansız. bu haftayı bitirince tekrar konuşalım bir.

1-2 ekleme yapmak istedim.

yeme bağımlılığı yenmesi en zor bağımlılıklardan biridir. şimdi kimseyi gücendirmek ya da başkalarının problemlerini küçümsemek istemem, yanlış anlaşılmasın. ama şu açıdan diyorum bunu:
(sanırım daha önce de yazmıştım benzer bir şeyler) örneğin alkolizmi ele alalım. bir alkolik tedavi olurken ona "ya arkadaş, bak şu içkiler daha az zararlı, sen bunları değil de onları iç" diyemezsiniz. ya da "sosyal içici" olmasını öneremezsiniz. hayatından tamamen çıkartmak zorundadır alkolikliğe veda etmek istiyorsa.
yeme mevzuunda ise: yemek zorundayız hayatta kalmak için. ve seçerek yemek zorundayız.
bu yüzden işte yenmek çok zor.
problemin kökenine inmek lazım evet ama bazısı da benim gibi, üzülse de yer, sevinse de yer, aşık olunca yer, aldatılınca yer, çok sevilirken yer, karşılık bulamazken yer, işten kovulunca yer, okulunu dereceyle bitirince yer. yani evet, bir boşluk dolduruluyor ama, acaba hangi boşluk? bunu bulmak çok zor.
o yüzden biraz inat ve biraz kuralcılık gerekli. zararlı yiyeceklerin yerine faydalıları koymak gerekli. mesela ben peynir çok seviyorum. kalorisi de az değil meretin malum. canım böyle çılgınca bir şeyler yemek istediğinde peynire vuruyorum kendimi. özellikle ilk başlarda, bu KH bağımlılığını peynirle yendim diyebilirim size. ve evet, uzun süre sıfıra yakın karbonhidratla beslendim. yapılabiliyor. hani şu laf çok klişe biliyorum ama söyleyeceğim: ben yaptıysam herkes yapar. inanın. neredeyse %100 KH beslenen bir insandım.
1 hafta sıkın dişinizi. gerisi gelecek. geliyor. işkenceye dönüştürmeyin. adım adım. yine sevdiğiniz şeyleri yiyerek. yine doyarak.
aslında biliyor musunuz, farkında olmak en mühim adımdı. problemin farkında olmak. siz farkındasınız. zaten öyle ya da böyle halledeceksiniz.
tek diyebileceğim: ertelemeyin.
kolay gelsin!

Oabiler yanlış anlamayın ama, yemek bağımlılığı yaşayan tüm insanlarda yok mu o.O

Ben psikiyatriste gitmeni öneririm. Bende de tam seninki gibi olmasa da yeme bozukluğu var neredeyse 5 yıldır. Ben de yıllarca tek başıma üstesinden gelmeye çalıştım (şu an bir tek kardeşim ve doktorum biliyor) ama meret hep geri döndü. Sonradan farkettim ki gitti dediğim zamanlar (sağlıklı beslenip her gün spor yaptığım zamanlar) da bozukluğun bir parçasıymış. Senin yemeğe ve vücuduna bakışını değiştirmen lazım. Çoğumuzun bu ikisiyle biraz hastalıklı bir ilişkisi olduğu için çevrenden duyduğun, öylesine söylenmiş yorumlar bile orantısız etkileyecektir seni. O yüzden doktora gitmende fayda var. Şimdi diyet yapıp kilo versen birkaç ay sonra yeniden patlayacak (bende hep patlıyor zira). Şu an önemli olan kilo vermen değil psikolojik olarak daha sağlam bir yere gelmen.

Cümleleri kuramadığımı hissediyorum ama ne yapalım, kusura bakmazsın umarım.

kaçınmak o alışkanlığı bitirmeye yetmiyor. bence çok yemeyi bitirmek için sonunu görmek lazım. kusana kadar ya da tiksinene kadar yemek lazım bence.

@zvonimir: kusana kadar yediğim çok oldu, daha geçen gün hatta uyuyamadım çok yemekten ötürü, gece on kere kalkıp kendi kendime kusmaya çalıştım falan rahatsızlıktan dolayı (yeme bozukluğum yok, midem o kadar dolmuştu ki rahat uyuyabilmek adına yaptım bunu). her defasında da diyorum "ulan bundan sonra bunu yiyeni sksinler." diye, bir iki gün de iğreniyorum ama sonra bir naneye yaramıyor ne yazık ki.

@icemint: bunu daha yeni yemek bağımlılığı olarak adlandırdım. önceden karşımda mücadele edebileceğim bir şey yoktu ve savaşamıyordum, şimdiyse uğraşabileceğim bir şey var. dediklerinde çok haklısın, bilincinde olmak gerçekten çok önemli. bende de senin dediğin gibi bu arada, öyle depresyona giriyorum yiyorum gibi değil, bahanemi yaratıyorum kendi kendime, mutluyken de üzgünken de yiyorum.

@peki madem: kurdun cümleleri gayet güzel. diyet geçici bir çözüm ne yazık ki, artık bu bok püsürü tam manası ile hayatımdan çıkarmak istiyorum. destek şart.

kimse bahsetmemiş ama kolay bir yöntemi,
az yiycem diye kendini kasıp duracağına,
lezzetsiz yemek ye, ya da yemeklere fazla lezzetlendirici (yağ, salça, tuz, baharat vb..) atma. öyle olunca aşırı yemek yiyemezsin, yemek yemek isteyip de durmazsın
:)

Karbonhidratı hayatından çıkar, yerine biraz yağ ve protein koy. Bir kaç gün zorluk çek. Sonra otomatiğe bağlanır.

Doktora görün derim sürekli yemek yeme istediği ve açıkmak psikolojik olabileceği gibi herhangi bir hastalık belirtisi de olabilir.

Düşük şeker, vb. (şekerin düşmesi bir hastalık değil ama dikkat edilmezse şeker hastalığına sebep olabilir dikkat etmek gerek)

ilerde bedelli düşünmüyorsan şimdi git.

bölüm?

iş imkanlarını değerlendirebilmek için sordum.

askerlk cıksn aradan

ben ikinci secenegi sectim kendi adima cunku is bulmak icin 2 yil tecilli olmam yeterliydi ve cok sayida is imkani oldugu icin calismak daha mantikli geldi.. askerlikten alabildigine nefret ediyor olmamin etkisi de buyuk tabi bu karari almamda..

Bedelli düşüncem yok.

A)

sirkülasyonu fazla olan bi iş alanın yoksa askerlik hep engel olacaktır hem iş bulmada hem iş hayatında. Zaten askere gidecek mantığıyla yaklaşırsa işveren sana, yatırım yapmaktan kaçınabilir. Ben giderken tazminatımı almak dışnda faydasını görmedim. Zaman kaybettirdi bana.

B sıkkı cok boktan bi yere çıkyıor ben denedim. Git askerliğini yap.

mezuniyet sonrası direk iş düşünüyorsan askere git. çünkü zaten yeni mezuna karşı iş dünyasında bir alerji var. Bir de askerliği tecilli görünce kafadan çöpe atıyorlar. İstersen alem-i cihan ol kendi mesleğinde deha ol askerliği tecilli gören ik'cıyı geçemiyorsun. İk'cılar senin ne derece iyi olduğunla ilgilenmiyorlar bir iki parametreleri var onlar da askerliğini yapmış mı daha önce kaç yıl çalışmış.

Bedelliyi bekleyeceksen paran da varsa o zaman bilemem.

google'ın işi artık çok kolaylaşmış durumda. Webmasterlar SEO altında google ve diğar arama motorları için sitemap.xml dosyaları hazırlıyorlar. Bu dosyalarda site içerisinde mevcut olan her sayfanın linki bulunuyor. Google botları o linklere girdiğinde sayfalar içerisindeki meta tagları arasında gereken keywordlere ve sayfa tanım bilgilerine ulaşıyorlar. O bilgiler de yine webmasterlar tarafından hazırlanmış oluyor. bir de her sitenin root dizininde robots.txt bulunuyor. o txt içerisinde de botların araması gereken dizinleri yada görmezden gelmesini istediğiniz dizinleri yazıp kaydediyorsunuz. Bot o txt dosyasını klavuz olarak kullanıyor.

Botların sitenizi keşfetmesinin de birkaç yolu var. Ya arama motoruna girip ilgili sayfadan sitenizin adresini yazıp kaydediyorsunuz ve arama motorunun botu yazdığınız adresi yokluyor yada bot başka bir sitede dolaşırken sitenizin linkine rastlarsa oraya atlayıp sitenizin bilgilerini çekmeye başlıyor.

ikinci seçenekte şöyle bir kötüye kullanım meydana geliyor. Bazı kendini bilmez site sahipleri her siteye girip yorum kısmına kendi sitesinin adresini yazıyor yada bunu imza olarak yapıştırıyor. webmasterlar'da yorum sekmelerine bir rel="nofollow" kodu atayıp botların o linki takip etmemesini sağlayabiliyorlar.

siteler google'a bilgi gondermez, google ve diger arama motorlarinin botlari dolanir siteleri. (bkz: web crawler) veritabanlari google'a acilmaz ayrica indexlenen kisimlar hep public olarak izin verilen kisimlardir, (bkz: robots.txt)
bu botlar siteleri google serverlarina cekiyorlar, daha sonra senin araman bu indexlenmis kisimlar arasindan en iyileri secilerek yapiliyor.
bu arama yapilacak veritabani nasil bir sey bilmiyorum ama linked web diye bir kavram var, internet orumcek agi gibi sitelerden sitelere baglantilar var, yani cok buyuk bir orumcek agi dusun her bir dugum noktasi bir websitesi.

asiri da calismiyordu bu arada. oyun oynarken, cok isinmisken falan da olmadi bu olay. laptopun basinda caresiz bekliyorum, yardim :/

Çok mu ısındı acaba? Biraz beklesek, sonra denesek rica etsem :)

dedigim gibi isinmamisti. yeni acmistim, internette geziniyordum oyle. bekliyorum ama hala bir tepki vermiyor :/

pili ve şarj aletini laptoptan çıkarın. Laptop'un power tuşuna o vaziyette iken 10 saniye kadar basın. Sonra tekrar pili ve şarj aletini laptop a takıp tekrar power düğmesine basın. açılabilir.

ise yaramadi maalesef.

"normalde kapaliyken bile mavi isik yanar o bile yanmiyor. hicbir sekilde tepki vermiyor yani" bu kötü haber gibi.

adaptörü bozulmuş olsa pilde devam eder pat diye kapanmazdı. muhtemelen laptobun içinde elektrik girişindeki zamazingolarda bir sorun var :(

aynısı benim başıma gelmişti, anakartta bir şeyler yanmış, iflah olmadı sonra:(

anakart yanmis olabilir mi? :/

@yalnux, tam onu sormustum ben de. durduk yere olabilir mi boyle, isinmamisti bile yeni acmistim. umarim anakart yanmamistir ya :/

bende de bu tarz bir sorun var. laptopu parçalarına ayırdım ve laptop çantası içinde saklıyorum.

marka model bilgileriyle ingilizce bir tarat istersen işe yarayacak çözümü bulabilirsin rastgele doğru şekilde arayarak. bende compaq var cq61 ve adaptör girişindeki led tek seferliğine 5 saniye yanıp sönüyor adaptörü taktığım zaman. mesela birinde bios ile alakalı bir şey yazıyordu. dışarıdan tekrar güncelleme yap diye. sonra kaldırdım zaten. ama çıkabilir güzel bir çözüm.

laptoptan elektronik yanık kokusu, hafif duman gibi bir işaret geldi mi acaba. adaptor ucunun giriş kısmı yakınlarında bir şarj entegresi vardır. O yanmış olabilir.

@mechanica, acer aspire v3-771g model. cok yaygin bir model olmadigi icin internette bilgi bulmak zor.

@maxhoper, hayir yanik kokusu veya duman vs. hicbir sey gelmedi. cat diye bir ses cikti ve kapandi bir anda. sadece o.

abi bende de yanık kokusu gelmemişti, bir anda ekran kararmıştı. sen en iyisi iyi bir tamirciye göster veya garantisi varsa servise ver.
bu arada nasıl bir şanssa bunu yanıtladıktan sonra yepisyeni bilgisayar mavi ekran verdi:(

@yalnux, haha uzak dur boyle konulardan yaramiyor sana demek ki :)

eğer tamirciye verme düşünceniz varsa çoluk çocuğun eline vermeyin makineyi. Sağlam bir teknik servise verin. benim bildiğim bazı servislerde tanılama araçları var. Anakarta bağladıklarında ekranda hangi devre elemanında, hangi entegrede arıza olduğunu gösterebiliyor. Öyle bir servise gönderin.

www.koctas.com.tr

böyle mi?

www.avansas.com

bir çok yerde satılıyor bunlardan bulması zor değil. yalnız elektrik faturası coşuyor baştan söyleyim de..

sinbo'nun bir modelini kullandım ben. Orta büyüklükteki bir odaya kadar odayı güzel ısıtır fakat gürültülüdür. Yine de gece açık bırakıp yanında uyumuşluğum var. Mecbur kalınca uyunuyor . :)

Arkadaşlar büyük ihtimalle gönderdiğiniz aletlerden biriydi. Çok çok teşekkür ediyorum.

universal kumandalar işe yarar belki.

forumlarda baktım universal kumanda olmaz diyorlar

kumanda nasıl kumanda. infrared mi kablolu mu acaba ? Cihazın marka modeli nedir ?

Arçelik hps 150

arçelik servisinden yeni kumanda temin etmeniz mümkün değil mi acaba. Beyaz eşya konusunda arçelik servisleri parça tedariği konusunda çok iyiler fakat elektronikte ne durumdalar bilemiyorum.

universal kumandanın da işe yaramıyor oluşu çok enteresan. bana kalırsa işe yarıyor olması gerekir.

üçüncü seçenek olarak ikinci el kumanda arayabilirsiniz. Ses sistemi bozuk olan biri kumandasını satabilir.

dördüncü olarak da yakınlarınızda aynı ses sistemine veya kumandaya sahip biri var ise kayıt edilebilir kumandalardan alıp ses sisteminin kumandasının sinyallerini kayıt edilebilir kumandaya kaydetmeniz bir çözüm olabilir.

ulusta bir kumandacı buldum aradım ''bende var abim, kopyalarım'' dedi :)

Bira uygun koşullarda saklanmazsa, ki güneşte kalması tam da bu tanıma uyuyor, bozulur.

@angelus: Biz de aynı şeyi düşünüyoruz. Ancak işt emerak ettiğimiz bu tarz fiziksel tepkiler verdirtir mi insana?

Bakteri çıkması gibi ekstrem bir tepki olur mu bilmiyorum lakin bağırsak faaliyetlerinin bozulduğunu bizzat tecrübe ettim.

Şişelerin dışı kirli mi acaba ? İçerken şişenin dışına ağzınız temas ediyor yada bardağa dökerken biranın bir kısmı şişenin dış kısmı üzerinden kayarak bardağa doluyor. Eğer o kısımda bir kirlilik, zararlı bakteriyel faliyet falan varsa birayla beraber yutmuş olabilirsiniz o zararlıyı. Bu da bir mantık yürütme. Biraların istiflendikleri yerler çok temiz değil zira.

@maxhoper: O ihtimali de göz önüne aldık. Biraları şişeden tüketiyoruz ve balkondan aldıktan sonra silmedik aptallık edip.
Ama hakikatten 1 ay boyunca günde 2 saat ben güneşte dursam sürekli, ben de bozulurum..

üstad yazılmış ama mantık basit. mahzenler mesela, neden güneş görmeyen yerde olur? maden suyunun şişesi bile farklı renkte. peki neden böyle? eşşeğin organından değil tabi ki, güneş yüzünden. :p geçmiş olsun.

aachen tercih ederdim. çünkü çok çok iyi ve iş bulabilmen daha olası olurdu herhalde

almanya

lisans icin bahsediyor isek kesinlikle odtü.

en basta gercekten gitmek istiyor isen yurt disina lisansi türkiyede oku, master a git, hem daha hizli olur, hem daha güzel insanlarla arkadasligin olur hem odtü amerikan sisteminden oldugundan daha iyi egitim alirsin.

ek olarak maalesef diplom sisteminden bachelor+master sistemine yeni gecen alman üniversiteleri sisteme ayak uyduramadi, ondan dolayidir ki master daha kolay ve daha efektif ilerliyor.

mesela odtüde daha kafali, bir sey yapmak isteyen insanlarla beraber okuyacaksin, almanyada ise üniversiteye girmek türkiyedeki gibi olmadigindan daha az istekli insnalar olucak ek olarak almanca bilmiyor isen bosuna 1 sene kaybedip dersleri anlayamayacaksin bi süre.

serabetan'ın dediklerine birebir katılıyorum desem yeri. ne genç dimağlar gördüm almanya'ya lisans için "bunu var ya asıl yerinde öğreneceksin :)" deyip tu münchen'lere, rwth'lara, karlsruhe'lere gidip bir şekilde göt olup ya okul ya da bölüm değiştirdiler ya da ülkeye döndüler.
almanya'da lisans çok ciddi azim ve iş etiği gerektirir. "çok ciddi" ifadesi aklında ne canlandırıyosa karesini al öyle düşün. serabetan'ın dedikleri ve bunlar sende "challenge accepted" havası yaratıyorsa bünyen müsait olabilir o halde.

almanca seviyesine ve ne kadar agir calismak istediginize bagli. serabetan hocam 1 sene demis ama 1 senede hallederseniz gayet iyi bence. sadece almanca sinavini verip universiteye baslamak degil olay orada basliyor asil, 4 senede bitiren cok az aachen gibi yerlerde. almanca anadiliniz olmadigi icin iyice zor olacak, tabi bilgisayar icin ne kadar almanca lazim olur onu bilmem. bir de numerus clausus olayini arastirdiniz mi lise ortalamaniz iyi mi giremeyebilirsiniz o okullara? girerseniz sistemi biliyorsunuz bir ton insan giriyor her sene siniflar iyice kuculuyor herkes biraktigi/atildigi icin. Aachen diye plan yapip sonra sinavi veremeyip baska okula gecen orada da yapamayip hochschule okuyan bir suru insan var.

Amac kesinlikle avrupa'da kalmaksa almanya'ya gidilebilir ama gorundugunden cok daha zor almanca okul okumak. odtu'deki amerikan sistemi bence de daha iyi.

tayyipçi değilsen almanya'ya git kesinlikle.

almanya'da okulun uzamasi ihtimali cok yüksek, ayrica sosyal cevre acisindan sikintili. aachen güzel üniversite fakat sehirde sikilirsin.

lisans odtü, master almanya diyorum ben de.

not:

odtülü olunca bir zümreye dahil oluyorsun. yani hangi yilda hangi bölümden mezun olursa olsun odtülü odtülüyü korur, sever, yakin bulur.

ben hic bir aachen linin aachenliyi tuttugunu görmedim :)) ach benim schön aachenli arkadasim filan olmaz, alman sevmez öyle seyi :) hatta yarin bgun mezun olunca aachenli birine rastlayinca "aaa bende ordan mezunummmm" dersen alman tip tip bakar ne diyo la bu diye.

alman sisteminde ayricaliklilik yoktur, aachen a gitmeyen istemediginden gitmez yoksa isterse gider, türkiyede calisir hakkini kendin kazanirsin bu da degerli kilar bazi kavramlari.

makina mühendisliği deseydin kesinlikle ama kesinlikle almanya derdim. Bilgisayarda da çok farklı olacağını sanmıyorum almanyaya gidin.
Avantajları

Almancanız olur. İngilizce bildiğinizi ve varsayarsak iki yabancı dil. Hmm süper.

Alman mühendislik eğitimi baya baya sağlam. Tabi gideceğiniz üniversite hakkında bir bilgim yok ama gidip mühendislik okuyanlardan öğrendiğim kadarıyla Türkiye'de çok ütopik o seviyede bir eğitim almak.

Türkiye'de işe girecek olursanız bizim ik cılar yurt dışında okumuş adamlara bayılıyor. İşe girişiniz de kolaylaşır.

Yurt dışında çalışacak olursanız Alman üniversitesinden mezun olarak EU bölgesinde iş imkanlarına kavuşabilirsiniz.


Dezavantajı

belki masraflı olur. başka dezavantaj bulamadım.

aklima bi sey daha geldi. yurt disinda calisma niyetin varsa is arama faslinda kimse de demez bu cocuk lisans+master almanya'da mi okumus yoksa master icin mi gelmis diye.

hatta iki farkli ülkede okumus olman avantaj bile olabilir.

master'a almanya'ya gelip de keske lisansi da burda yapsaymisim diyen görmedim hic. ama liseden sonra gelip keske direkt master'a gelseydim diyenler dolu.

ODTÜ daha fazla kapı açar

aachen'da okuyacam dersen 1 sene almancayı üstüne 2-3-4 sene okul uzatmayı göze al. çok ciddi uzatıyor insanlar -bırakmayanlar tabi- bırakıp gelip burda okulu ordakilerden erken birtireni biliyorum.
ODTÜ'de oku almancaya kas, staja filan git gel ayağını alıştır. masterda gidersin.

ben ileride ne yapmak istediğinle alakalı diyorum. Türkiye'de bir şirkette çalışacaksan kesinlikle odtü, sağolsun türkiye'deki ik'lar kalın kafalı olduğu için etikete çok kanarlar ve odtü boğaziçi onlar için büyük etiketlerdir, aachen'ın adını bile duymamıştır büyük kısmı. ama avrupada çalışacağım ya da tr'de kendi işimi kuracağım diyorsan aachen'a git, daha iyi bir vizyon alırsın. Ama illa tr diyorsan vee istanbul olmasın diyorsan bilkent'i de bir kenara atma derim.

kesinlikle odtü. neden mi?

Almanya, isviçre gibi ülkeler üniversite bazında bizden kat kat öndeler ona sözüm yok. Tu münchen ayarında, o ayarı geçtim 1 gömlek altı üniversitemiz yok. Karlsruhe'deki KIT de aynı. Fakat sorun şu. Almanya'da üniversiteye girişte çok seçilim yok (almanlar için az da olsa lisede seçilim var). Fakat üniversitenin kendisi tamamen seçilim üzerine. Yani almanya tek atışlık bir şans ise odtü birkaç şanslık bir serüven. Almanya'da çoğu üniversite'de 3. defa tekrardan okuldan atılırsın. Ama şöyle oldu böyle oldu, ben yabancıydım adapte olamadım falan yok. Atarlar. Atıldığında sıfırdan burada ya da almanya'da başlaman gerekecek her şeye. Eğer kendinde o potansiyeli görüyorsan (çalışmayı değil çok çalışmayı) git derim. Almanya daha iyi bir fırsat. Benim 4 arkadaşım lisans okudu almanya'da. 2'si 2. senenin sonunda geldi. biri 4. senesinde geri geldi. 1 tanesi çok iyi bir dereceyle (okul birincisi bile olabilir yalan olmasın şimdi) mezun oldu. Yani yapan var. Sen de eğer çok çalışırım sorun yok diyorsan yaparsın. Ama Almanca eğitim işi biraz dil yüzünden ekstra zorluk getirecek.

ODTÜ'yü seçersen yüksek lisansta ingilizce bir projede almanya'da kendine yer bulabilirsin. Yüksek lisans öğrencisinin çalışacağı projeler genelde lisans öğrencilerinkinden çok daha iyi. Ben de DLR'ın bir projesine inşaat mühendisi olarak başvurmuştum. Bilgisayar mühendisi aramalarına rağmen bayağı mülakatlara falan girdim ama projeye kabul edilmedim (bilgisayar mühendisi birini aldılar). Proje de bayağı sağlam bir projeydi. DLR dediğim de almanya'nın NASA benzeri bir kurumu. Yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin oraya girmesi daha olası.


Özet: Eğer çok çalışırım diyorsan, kendinde almanca o eğitimi çok sıkı bir disiplinde tamamlayabilecek güven görüyorsan Almanya'ya git. Ama yok görmüyorsan ODTÜ + yüksek lisans (almanya da olmak zorunda değil, isveç, hollanda, amerika da olabilir) daha mantıklı.

almanya
düşünme bile

problemi tam anlamadım. fakat dağıtım izninde yol iznin olmaz. 7 günün sonunda usta birliğinde olman gerek. yıl izni de yılda 1 kez olur.

olaylara çok hakim değilim ama orada 2 gün için komutanınla polemiğe girip ters düşecek birşeyler yapma bence.

dagitim izninde yol izni olmaz +1.

sorunu biraz daha acik yazsaydin keske.

7 gun izninin 2. gunu katildim diyerek, hic izin kullanmadim izin almama ragmen mi diyorsun?

mezuniyet+ kurs+ staj+ sınav ücreti+ sınav+ belge ücreti

ehliyet kursları gibi..istersen gitme ama mecbur parasını veriyorsun.

kurs kaydoluyorsun, bi araba para veriyorsun. kitaplari alip derslerin cogunu netten takip ediyorsun, son bir iki toparlama gibi bi seye gidiyorsun...

yasal olarak yetkili bir kursa kaydolup devam etmen şart. evden çalışıp giriş yapamazsın. Sınav kaydını, ders durumunu vs. kurslar sisteme işlediği için evde hazırlanıp sınava girmen mümkün değil yani.

Diğer taraftan bana kalırsa eğer çok sevdiğin birşey değilse iş güvenliği uzmanı olma. Kurs parasını daha güzel para kazanabileceğin işlere harcayabilirsin.

tecili bozdurursanız tecili bozdurduğunuz tarihten itibaren önünüzdeki ilk celp dönenimde askere gidiyorsunuz. geçen sene duyduğunuz tarih doğru yanlış hatırlamıyorsam. Aralık celbi için ağustos ortasına kadar kayıtlar alınmıştı.

Son tarih 31 Ağustosmuş.

buzdolabına fridgetag koyarsın, içerideki sıcaklığı ölçer. artıyorsa ya buzdolabı bozulmuştur ya da elektrik kesilmiştir. geriye dönük ölçümleri de görebiliyosun

aşı buzdolaplarında böyle yapılıyo :)

var ama endüstriyel cihazlar ucuz değiller.

elektroniğe yatkınsan kendin yapabilirsin böyle birşeyi. bir mikrodenetleyici, ds1302 gibi bir rtc, sd kart okuyucu, pil, adaptör, bir kaç direnç, transistör gibi komponentlar ile halledebilirsin. adaptör prize bağlı olur. Oradan gelen akımı mikrodenetleyici ile dinlersin. Kesildiğinde rtc den tarih saat bilgisini çekip sd kart a kaydettirirsin. Geri geldiğinde geliş tarih saatini de kaydettirirsin. Hatta pil olarak şarj edilebilir bir pil kullanırsan elektrik geldiğinde pil şarj edilir kesildiğinde de güç pilden alınmaya devam edilir. Son derece ucuz olur bu yöntem.

Başladıktan sonra göreceksin ki zaten Türkçeye çevrilen kaynak sayısı çok az, dersleri geçmek dışında kendine bir şeyler katmak istersen bol bol İngilizce kaynaklardan yararlanman gerekecek. Hem okulu hem İngilizceyi bir arada geliştirmen de çok mümkün.

turkce anadilin oldugu icin dersleri belki daha iyi ogrenirsin ama ingilizcen gelismez. bugunun sartlarinda da ingilizcesi olmayanin hayatta kalma sansi o kadar da yuksek degil maalesef. 4 yil boyunca butun dersleri ingilizce gormek oldukca gelistirir dili. bireysel calismayla ayni oranda gelistirmen de pek zor.

ilk 2 cevap bile birbirine zıt. of off.

ilk cevap icin son cumlemi devreye sokuyorum :D

Teorik olarak eğitim dili ingilizce olursa tabi ki ingilizcenin gelişmesi mümkün. Türkçe eğitim dilinde dil geliştirme kısmı biraz daha senin insiyatifine kalıyor. Hiç olmadı kurslara giderek geliştirebilirsin.

Pratiğe bakalım şimdi. Kurslara giderek geliştirebilirsin dedim ya pratikte ders yoğunluğunu falan bahane edip kursa kayıt olunmuyor yada kayıt olunsa bile yeteri kadar önem verilmiyor bazen. Ayrıca ingilizce eğitim diliyle farklı alanlarda mühendislik bitiren arkadaşlar var pek de öyle dilleri gelişmiş değil. Adamın içinde olmayınca olmuyor. Eğer gerçekten ingilizcemi geliştireceğim diye kafaya koyduysan her türlü altından kalkarsın bu işin. Yurt dışında dil okulları var. Gider 6 ay oralarda takılırsın yine işin içinden çıkarsın. Önemli olan senin bu konuda ne derece kararlı olduğun.

aslında bende öyle düşünüyordum. yurt dışında öğrenip sertifikamı alıp gelmeyi. ama sonuçta dersi ingilizce görmek mesleki açıdan çok daha önemli. kavramlar felan daha iyi anlaşılır.

Oktay Sinanoğlu'na sorarsanız, bu çok büyük bir avantaj. Neden? Çünkü ODTÜ makinacı, misal termodinamiki İngilizce annamaya kasarken, siz oturup paşa paşa anadilinizle öğreneceksiniz. Bütün mekanizmalar, teoriler, kafanıza daha iyi oturacak ve kanınıza daha iyi karışacak.

Bu avantajın üstüne, başka bi akıllılık yapıp, hergün derste öğrendiklerinizi, internetten İngilizce olarak tekrar ederseniz, 4 sene içerisinde, MakMüh İngilizcesine, aşinalıktan öte bir hakimiyetiniz olur.

Ben İngilizce olmayan bir okuldan mezun olan iki makinacı tanıyorum. İkisi de çok iyi mühendis olarak yetiştirmişler kendilerini ve piyasada HVAC işi yapıyolar. Çat pat da İngilizce konuşuyolar. Ama bir sürü yurtdışı iş yapıyorlar. Önemli olan, kendinizi ne kadar iyi mühendis olarak yetiştirdiğiniz.

Kendi çabalarınızla öğreneceğiniz İngilizce, ODTÜ mezunundaki İngilizceye 100 birim dersek, 70 birime filan yaklaşabilir. Azimle sıçan taşı deler. Üstelik mühendislik İngilizcesi, sosyal bölümlerin İngilizcesine göre çok daha kolay öğrenilir çünkü çok büyük oranda somut şeylerden bahseder. Görsel olarak öğrenirsiniz zaten.

Ekleme: Makine diye diil, makina diye geçiyo bölümlerin ismi. Siz de ağzınızı ve elinizi makinaya alıştırın.

forum.donanimhaber.com

sakın sıkmasın hocam. ingilizce okumak marifet değil. millet ingilizce okumayı marifet sanıyor. anlamadan okuduktan sonra ne faydası olabilirki. ingilizceyi dışarıdan öğrenmek çok daha faydalı olur bence.

benim arkadaşım o bölümü bırakıp koü mekatronik yazdı. bence ingilizceden önce trabzonda okuyabilecek misin? bildiğim kadarıyla hazırlık eğitimi var. arkadaşım okumuştu çünkü. hazırlıktan sonra ingilizceye pek gerek yok bence.

savunma sanayi sektörünü çok istiyorum. bunun için ingilizce sertifikası şart. ingilizce eğitim almam bu yüzden daha avantajlı olur gibi geliyor.

ingilizce bilmeyenlerin, ingilizce okumayi marifet saniyorlar gibi seyler soylemesi cok garip degil mi?

4 yil kasacaksin sonucta ingilizce her turlu ogreneceksin eger ingilizce okursan. bugun kuresel dunyada butun kaynaklar ingilizce. yarin obur gun baska bi alan ilgini ceker ve o alanda calismak istersen emin ol ingilizce biliyorsan kac yuz metre onde baslarsin. kursla falan ayni seviyeye cikamazsin. turkiyede kalacaksan ingilizce ogrenme diyenlere ayrica guluyorum. sanki ingilizce ogren de turkceyi unut diyoruz emenike.

o kasalara sahip birinin anakart üzerindeki soket girişlerine bakması lazım bunu cevaplaması için. Aynı marka olsa bile iki ekran arasında kablolar kısa, uzun olabilir soket girişleri farklı olabilir. Ekranı kasaya oturtunca kablosu yetişmez sokete uymaz vs.

İkinci tavsiyem youtube üzerinden o modellerin içinin açıldığı videoları bulun. Ekran bağlantı noktaları aynı yerlerdeyse soketleri aynıysa o zaman alıp kullanabilirsiniz.

Fırınlar yapar seve seve.

banka şubeleri kabul etmez mi?

bankalar yapıyor

ptt'ye götürebilirsin ;)

Merkez Bankası...
Bende de 1 kuruş birikti çok.

3'e 5'e bolup kimini bankaya, kimini supermarkete, kimini de firina pttye falan goturebilirsin... Tek parca halinde tumletmek esnafin belki isine gelmez veya ugrasmak istemez o kadar cok bozukla...

eczaneler de ihtiyaç duyuyor.

Dolmuşçular da memnun olurlar. (dolmuşlarda hala para geçtiğini varsayarak yazdım, benim zamanımda geçiyordu)

ufak ufak harca. damacana su alıyorum, dışardan sipariş verirsem onlarla ödüyorum falan bitiyor bi şekilde. :)

Bankaların bütünlemesi lazım ama kim gişede sıra bekler bir çuval bozuk parayı gişeye verir bütünlenmesi için . Bu beni garip hissettirirdi.

Bir de esnaf seçeneği var. Esnafın işi gücü gıcıklık çıkarmak. Bozuk paraları bütünlettirmek için gidiyorum kağıt param yok bende de az kaldı bütünlesem iş yapamayacam diyor. Bütünleyeceği para 10 lira falan. İyi diyorum başka bir gün para bozdurmak için gidiyorum bu sefer de bozuk param yok diyor. Adamlarda ne bütün para ne bozuk para bulunuyor güya. her ikisini de reddediyorlar. 100 lirayı 2 50'lik yaptıramadım diye alışverişi tümden kestiğim yer var. İnadına rakip markete gidiyorum artık. :)

tansaşlarda ki o kendin pişir kendin ye kasaların bozuk para boşluğuna bırakıyorum alış veriş sırasında tık tık tık tık diye içine alıyor, yada fatura yatırma sırasında bankaya götürüyorum "bir zahmet şunu da bütünlermisinin diyorum" alıyorlar.

ben dün 1038 lira eden 1 lik ve 50 kuruş olan bozukların hepsini tek seferde bir döviz bürosunda tümlettim

bende de sürekli var, ben şöyle yapıyorum, akbil, damacana su vs. alacağım zaman bozuklarla alıp, tüm parayı bozuk paraların içine koyuyorum. değiş tokuş yani =) 500-600 tl'yi erittim böyle.

ziraat bankası direkt alıyor.

TR kısmını sonradan kendisi eklemiş.

özel plaka da olabilir. kendi ismini yazdırabiliyorsun. ne tür şartları var ne kadara mal oluyor bilmiyorum.

özel plaka da olsa şehir kodu şart. şehir de şart sondaki rakamlar da şart.

bence yunanistan plakası ve tr kısmını kendisi sonradan eklemiş. büyük ihtimalle tepkiden falan çekinmiştir.

gürcü plakası

Arabayı bildiğimi de belirterek; Gürcistan plakadı o. TR'yi kendi eklemiş.Yasal değil. Ama yasak da değil.

Gurcistan plakasi.

ahmet abinin arabasi olmali hatta..

çamaşır suyu döküp bekletip sonra bol su dökebilirsin.

Borularda pislik birikmiş olabilir. Lavabo açıcı kullanın. Bir de bazı tesisatların nasıl bir yapısı varsa, bildiğin tuvalet kokusu geliyor. Ha işte onun için, tıpa dışında bir yol yok. Eğer öyle bir kokuysa kastettiğiniz, bir tane plastik lavabo tıpası alacaksınız.

lavabo giderindeki pis su borusunda bir S kıvrımı olması gerekiyor. Pis su borusu doğrudan kanalizasyona mı bağlı yoksa bu S kıvrımı var mı acaba ?

S kıvrımı yok ise kanalizasyon ile mutfağınız arasında herhangi bir engelleyici bulunamayacağı için kanalizasyon havası mutfağınıza yayılabilir. Kötü kokunun sebebi genellikle budur.

evet içilir. ben turk kahvesi yanına bi shot çakarım her zaman

Gecen hafta tadi jager'e cok benzeyen bir malzemeyi icmem gerekiyordu. Kolay icmek icin kahve ile karistirdim berbat bisey oldu. Eminim jager de kotu olur. Kahve de cekirdekten french presse gore cektirdigim, ozenip demledigim bir kahveydi yani yazik oldu.

türk kahvesiyle azar azar da içilir vallaa.

elbette likör değil mi sonuçta sadece alkolü yüksek.

kesinlikle karıştırılırsa içilmez. yanında belki. denemeni bile önermem.

düşününce şekersiz türk kahvesi yanında içilebilir gibi geldi bana. kafein ile yüksek miktarda alkol birleşince biraz sallayabilir yalnız.

www.youtube.com

www.registryrecycler.com

bu iki linkte çözümler mevcut. Sağ tıkla açılan menüye kendini yerleştiren programlardaki bir çakışmadan kaynaklanıyor genellikle bu sorun. İlgili programı sağ tık menüsünden kaldırınca çoğunlukla geçiyor. Benim tecrübe ettiğim bir durum değil ancak bu sorun oldukça yaygın.

boyle bi sey var mesela: www.focalfilter.com

ya da mac icin: selfcontrolapp.com

o programı kaldırıp yine girersin. :)

Chrome için; StayFocusd, zaman kaybettiren web sitelerinde harcayabileceğin süreyi sınırlandırarak üretkenliğini artırır.

(git: chrome.google.com)

Detayları annen düşünsün. Sen rahat ol. Cok konuşma sacmalarsin. Bol şans

Sakin ol sakin =)
Bu ne telaş ya, bir de bayram değil seyran değil neden geldiklerini pek anlamadım ama şaka bi yana cidden bu kadar telaş yaparsan kahveyi de dökersin, gelenlerin ayakkabılarını çöpe bile atarsın.

içinden 50'ye kadar, sakin ol. İkramlar yeterli gibi, ama yemeğe gelmiyorlar herhalde?
Güleryüzlü ol, gereksiz konuşmamaya gayret et. Sakin ol =)

sen şu halinle kaynana adayına görünme istersen... kadın bugün sakız yerine saati atan gelin adayı yarın delik çorap yerine tv'yi çöpe atar diye düşünür.

:) Sakiiin :)

Zaten sevecekler senin gibi hatunu, başka şansları yok. Evinde tuzlu kurabiyesi, pastası olan kaç kadın var aramızda. Bana gelseler donmuş pizza atmak zorunda kalırdım önlerine, son yemeği az önce bitirdik. Çiçekli elbiseyi de giymişsin işte, daha ne olsun.

Uyarılar ve önlemler:
-Otururken bacak bacak üstüne atma. Bende alışkanlık olduğu için onda çok zorlanıyorum. Ailelerin bayıldığı optimum oturma şekli: bacaklar bitişik, bir ayak diğer ayağın arkasında.
-Çayları, yemekleri kontrol et; sürekli dolu olsunlar.
-Çok iyi bir çocuk yetiştirmişler. Emekleri için tebrik et laf arasında.
-Kahkaha coşmasın, tatlı tatlı gülümse. Sürekli gülümse. Ama o gülümseme de bir noktadan sonra psikopat gibi görünüyor. Ayarlarsın sen onu.

pasta börek açısından yeterli mühimmatınız var. siyaset ve din konuşmaktan kaçının madem daha ilk ziyaret. sessizlik olursa da dünya kupasından falan bahset ne biliim en sakıncasız gündem o şimdi :/

sen sakin biriydin yahu :)
bir soluklan, halledersin, annen de yanında sonuçta. erkek arkadaşın da olacak. beraberce altından kalkarsınız.
ikramlar şahane zaten. kahve: türk kahvesi ve granül ikisinden de var mı?
kahve sorunca "nescafe lütfen" derlerse diye. süt de olsun tabii.

ben evli sanıyordum seni :)
sakin ol, panik olmak sana yakışmıyor. sessizlik olursa 'havalar da ısındı'
'amaaan işte napcan' tarzı birşey söyle, diyeceğim ama tuhaf olabilir :))))

Tanışıp dışarda buluştular bi kere. Ben de 2 senedir tanıyorum, daha önce 20 kez filan yemek yedik ama hayatımda ilk defa eve gelmeli bişey oluyo, sanırım ağliycam

Hatta ağlıyorum amk ahsjshalsla ben çıksam onlar takılsa olmuyo mu ya

dafuq+1 Agarlama olayini annen organize etsin ne zaman ne ikram edilecegini gibi. sana caktirmadan haber eder servisi sen yaparsin. icecekleri tazelemeyi unutma. dikkat et kimin bardagi bosalmis hemen ataga gec. hanim hanimcik guleryuzlu davran. cikintilik yapma pek. bir ara bir espri yaparsin yeter.

Daha önce tanışmışsınız, yemekler yenmiş, evde yeterince mühimmat var, yardım yataklık edici anne de varmış. Bu cephe senin, garanti.

Çok heyecanlandıysan, anneni çağır bir tokat atsın, tokat iyi gelir ve kendine getirir, ciddiyim.

üstlerine kusma, sıç. değişiklik olsun.

Yok iftar değil, çay. Tamam ya en kötü ne olabilir ki. Babasını yanlışlıkla aşağı filan atmazsam. Sorun yok.

muhtemelen çocuğun anası babası senden çok senin ailenle ilgilenecekler. Kafa yapılarımız uyuyor mu, anlaşabilir miyimiz gibilerinden. Onlar da rol kesmeyle yada bi takım politik oyunlarla aşılmaması gereken şeyler. Neyseniz o olmalısınız ki sonradan daha büyük sorunlar oluşmasın. Eğer oradan bi maraza çıkmazsa, çocuk da seni seviyorsa ki seviyor oraya geldiğine göre hiç mi hiç sıkıntı yapmana gerek yok yahu :D yazışından panik belli oluyor burada.

sakin ol. gelip geciyor :P bol sans ;)

Durumun çok normal. Akışına bırak gelip geçecektir.

ahahahah okuyunca ben bile heyecanlandım, bize geliyolar sanki :)

yağmur yağacak ayrıca :)

Evet. Çaydanlığı alıp yatak odasına götürüp bırakıyorum. Çöp poşetiyle dolaşıp, ne yapacağımı şaşırıp su içiyorum. 40 bardak su içtim, 30 saniyede bir tuvalete gidiyorum ahahhahajah. Yok ya tamam sakinim.

Aslında günlük hayatta aşırı sakinim de ben büyük insanlardan utanıyorum çok. Neyse gidip bi su içiym.

calm down
bir şey olmaz kasma:) annen halledicek tüm onları, sessizlik olursa halleder o. tatlılar da yeter. çat kapı geliyorlarsa bir şey beklemezler zaten. relax ol. relax ol ki seni gergin görüp kıl kapmasınlar.

Vermiyoz lan vermiyoz!

kendin ol yeter. ev işini nasıl yapıyo diye görmeye gelmiyolar ya muhabbet sohbet biraz da samimiyet katmak için geliyolar.
saçmalarsan da doğal bi şekilde heyecanlandığını belirt :) kasıntı davranmaktansa bu daha sevimli olur zannımca.

tanıdığım kadarıyla zaten tez canlı birisin. nasılsan öyle bilsinler daha iyi.
güzel olacak her şey güzel.

Pfff bu kız bu işi biliyo yeaa, süperdi :D Çok teşekkür ederim hepinize :)

onu fark etmezsin de retina ekran ile digerinin farkini baya anlayabilirsin.

2.4 ile 2.5 arasında fark hissedemezsin. Hem de hiç. Ama sadece GHz farkı değildir performans. İşlemci modelleri ne? RAM farkı ne?

Ben olsam takılmam dostum çünkü üstünde yapacağın çalışmada uçurum fark yaratmaz bu küçük değer.
Ayrıca Mac lerde performans için sayısal değerlere çok takılma çünkü muhteşem parça uyumu sayesinde görünenin üstünde.

retinadaki 2.4 daha yeni nesil işlemci.

@esenboga +1
yeni nesil işlemcinin frekansı düşük olsa bile çoğunlukla eski nesilden daha fazla performans gösterir. bir de retina ekran var. Tabi ki retina ekranlı modeli tercih etmeniz yararınıza olur bu durumda.

islemciden ziyade, tercih nedeni olarak retina cok farkediyor. para sikinti degilse retina derim, tekrardan elden cikarirken de daha az sikinti yasarsiniz.

yanlışlıkla özelden yanıt yazmışım)) ha ne diyordum.. 10 dolarlık bir şey sonuçta git yenisini alma uğraşma)))

hoperlörler dandikse @ensalak'ın dediği gibi yenisini alıp masraf yapmamak mantıklı. Muhtemelen hoperlörün amfi devresinde bir diyot yada kondansatör görevini yapmıyor. elin yatkınsa içini açıp devre elemanları üzerinde gözle görülür bir zarar ziyan var mı ona bakabilirsin. Hasarlı bir parça tespit edersen 10 kuruşa alıp lehimleyerek düzeltebilirsin.

Mobilden editleyemedim simdi aklima geldi sevgilim kulaklarimla cok oyjuyor kulak kepcemi bukuyor cekiyor iceri kiviriyor bir suru seyler yapiyor onunla ilgili olabilir mi ki bir sinir zedelenmesi falan? Ama bu ara cok oynamadi bir iki kere elino atmistir son gunlerde

eksiduyu.ru
link vermeyi becerebildim mi bilmiyorum ama bana da benzeri olmuştu, sonra geçti kendiliğinden.

sivilce olabilir.
kulak üstü kulaklık kullanıyorsanız kulak kepçenizi büküyorsa oradan kaynaklı bir ağrıma da olabilir.

kulak kepcesinde hassasiyet artışı, evet, dediğiniz gibi iltihap habercisi olabilir. otitis eksterna'da bastırmakla kulak kepçesinde ağrı olur. önemli olup olmaması da diyabet hastası olup olmamanıza göre değişir. eğer diyabet hastası falan değilseniz, yani savunma sisteminiz sağlıklı işliyorsa ciddi bir sorun yaratmaz genelde. ama sonuçta hastalık yani, bir kbb'ciye görünmek lazım. tabii bu ağrı hicbirsey ifade etmiyor da olabilir.

Okulunun medicosuna gidebilmen gerekiyor. Gelir testi yaptirdin mi? Onu yaptirdin ve oduyorsan borc cikmaz hastanelerde

rubiks doğum günümü atlatalı birkaç gün oldu daha, henüz hiçbir şey yapmadım. okulun sağlık hizmetlerini hiç kullanmadım bugüne kadar, bugünden sonra da kullanmam sanırım. gelir testi falan isteniyor yazılmış sağda solda ama bununla uğraşmaktansa yeşil kart çıkar diyen oldu. n'apıcağımı kestiremiyorum :)

yeşil kart için de gelir testi lazım diye biliyorum. öyle ha deyince yeşil kart vermezler.

öğleden sonra sgk'ya uğrayayım o zaman, ne diyecekler bi bakayım.

Sosyal yardimlasma dayanisma vakfina gonderirler. İkmatenizde kayitli insanlarin gelirlerini isterler. Ornegin anne baba ve senin kaldigin evde toplam 3000 tl gelir varsa bol 3 e 1000 tl gelirin var diyorlar.oradan da sana aylik borc cikariyorlar. Boyle de sacma bir mekanizmasi var.

ram maalesef düşük. mhz aralıkları da önemli. işlemci 1. nesillerden, şu an 4. nesilleri çıkmış durumda.

bilgisayarlara dair şöyle bir mantık var; yıllar ilerledikçe bilgisayarlar geriliyor demenin doğruluk payı var. sadece oyunları açmaz falan muhabbeti değil. google chrome gibi tarayıcıların, javanın, flash playerın bile yapabilecekleri hep iyileştirildiğinden donanımsal gereklilikler de artıyor. dolayısıyla internette gezerken bile yavaşlamaya tanık olabiliyorsunuz eski bilgisayarlarda.

ram yetmiyor. başka bir şey yok.

Abi daha geçen kış çatır cutur istediğimi izliyordum. Kaldı ki mesela şu an izlediğim dizi divx formatlı. Ben pentium4 masaüstü bilgisayarımda bile gram donma olmadan izledim lostu yıllar evvel.

ram yetmiyor bence acımasız bir yaklaşım doğru değil. ben iki ay öncesine kadar 2 gb ram ile paşa gibi filmimi falan takılmadan izliyordum. ha ama flash'la internet üzerinden izleyemiyordum. neden çünkü flash sucks.

herhangi bir player'la da aynı sorun yaşanıyor mu? görev yöneticisinden donma anlarında neye yüklendiğini görebilirsiniz.

@golan trevize; aynı durum işte. Bsplayer, mediaplayer classic home conema, windows media player, kmplayer hepsinde aynı.

Cpu kullanımı %1 3 civarında iken fiziksel bellek 80 falan oluyor donma anında. Yani sorun ramle alakalıysa bile 1 ariza değil midir birden mi yetmemeye başladı ? Divx 10 yıldır aynı divx

Bence donanımla hiç alakası yok yazılımsal bir durum.

abi klasik olacak belki ama işletim sistemini bi tekrar kurmayı deneyebilirsin. (win7'dir muhtemelen) eğer o da yeniyse sorun donanımsaldır.

celeron işlemcili 7 yıllık beko bilgisayara geçenlerde 3 gb ddr2 ram taktım ve -xubuntu işletim sisteminde- x264 codecli diziyi izleyebildim. bana hala ram'de bi sorun yok gibi geliyor, ısınma da yok diyorsan sorun bence yazılımsal.

HDD olabilirmiş gibi geldi bana sorun. Diskte sorun varsa oradaki verileri okurken takılma, kasma oluyor olabilir. 3GB ram kesin sorun bu denebilecek kadar düşük değil. HDTune ile HDD'nin duruma bir bakın.

Format attım da düzelmedi. Hatta mart gibi falandı ne zamandir format atmıyorum diye torrentten çektim 64 bit seçeneği vardı kurdum hatırladığım kadarıyla o zaman başladı bu işler. 64 biti kaldırmadı diye düşünüp tekrar 32 bit kurdum (ayni cd, seçenekler var 32 bit professional kur falan feşmekan hesabı) hala aynı. Belki diyorum torrentten indirdiğim Windows 7 sıkıntılı 1 sürümdür. Eğer ona rağmen değişmezse ısırmak suretiyle Parçalayacam bu mereti risk budur.

3 GB ram'e düşük demişler. Yuh. Benim 2 GB ram'li bilgisayarım tık demiyor. Donanım gayet iyi. Uzun süre temizlik yapılmadıysa sistem dosyaları şişmiştir. Diskte veriler arası boşluklar çoktur. Kendin yazılımsal bakım yapacaksın. Disk birleştirme, virüs varsa virüs temizliği, sistem optimizasyonu falan. Format at deyip liseli tavsiyesi vermek istemiyorum ama ben olsam en azından yılda bir kere format atardım.

son cevaptan sonra edit: formattan sonra takılmalar devam ediyor ise ekran kartıyla ilgili bir problem olabilir. driver güncelleyin. Belki ekran kartı çok ısınıyordur. Onun fanını falan da temizleyin.

Sorun yazilimda yada yazilimlarda. Format secenegi guzel ve temiz bir cozum olacaktir. Diger yontemler icin hem daha fazla mesai harcarsiniz hem de sorun cozulmeyebilir. Formatlayin sorunlariniz cozulecek.

bir arkadaşımızın format seçeneği denenmiş siz tekrar format seçeneğini teklif ediyorsunuz gibi haklı uyarısı üzerine bir ekleme yapayım. bahsedilen donanım özelliklerinden daha düşük bir bilgisayar var karşımda i3 işlemci 4gb ram ve harici ekran kartı yok. (bir başka bilgisayar daha var core2duo işlemci 3gb ram harici ekran kartı yok. O da akıcı. yıllardır çalışıyor burada.) 32 bit win7 ile hiç problemsiz olarak çalışıyor. en ufak bir sıkıntısı yok. dolayısıyla bilgisayarınıza yüklemek üzere torrentten çektiğiniz windows image'inde bile bir sıkıntı olabilir.

iki ihtimal var. birincisi ve benim şüphe duyduğum nokta yazılımsal sıkıntılar yaşıyorsunuz. o yüzden temiz bir image ile formatlayın bilgisayarı.(malware, trojan türünde zararlılardan uzak durmaya çalışın bunu yaparken. öyle ki mevcut windows iso'nuza gömülü bir trojan bile bulunabilir.) İkincisi ise daha önce yaşadığınız yüksek ısınma sorunu sebebiyle donanımınız kalıcı olarak zarar görmüş olabilir. Bu ikinci seçenek benim başıma eski masaüstü bilgisayarımda gelmişti. İşlemcinin soğutucu bloğunu tutan çentikler kırılmış ve blok işlemciden ayrılmış bu sebeple işlemcinin bir kısmı haşlanmıştı. fakat bilgisayar çalışmaya devam ediyordu ancak süper ağır bir şekilde çalışıyordu. yüksek ısının bu tür bir zararı olabiliyor. Ben yine de yazılımsal sorunlarınızın olduğunu düşünüyorum. belki de buna windows'u yükledikten sonra üzerine kurduğunuz yazılımlardaki bir zararlı sebep oluyordur.

@maxhoper; dediğin gibi bir haşlanma veya donanımda bir fiziksel hata olsa teknik servisteki eleman anlardı bunu ama sanki ? Isınmadan kaynaklı herhangi bir zarar görmemiş bilgisayarın ama bu şekilde kullanmaya devam etsen ne zaman ne çıkacağı belli de olmazdı ipin ucundaymış demişti verirken. şu an farklı windows image'ler çekiyorum torrentten. Ekran kartı ısısı falan da ölçtüm sıkıntılı bir durum yok. MEdkit vb. hata bulucu programlar da indirip taratıcam. Apartmanımda internet altyapısı olmadığı için anca interneti olan yerlere kapak atınca toptan yumulabiliyorum böyle :(

Tez konunuzun adı: İlişkilerde ataerkil bunalım: bir örnek olay incelemesi gibi bir şey değilse yani ondan esinlendiğin konu onu incitmeyecekse "tez yazım aşamasında bana ilham veren arkadaşım Bilmem Kim'e teşekkür ederim. diyebilirsin.

Ha demeyebilirsin de. Ben kedime teşekkür ettimdi.

Daha dün konuşmuştuk bir arkadaşımla; tezinde eski erkek arkadaşının çok yardımı dokunduğu için, şimdi başka bir sevgilisi olmasına rağmen, ad soyad verip teşekkür ettiğini söylemişti. Bence de güzeli, kıymet bileni budur. Tez konumu belirlemem konusunda ilham veren A B'ye teşekkür ederim, gayet üslubunca olur bence.

Bir de, teşekkür etmek için sormanız gerekmez bence. O sizin metniniz, sizin teşekkürünüz. Oraya eklediğiniz her isim güzel bir jesttir. Sana jest yapayım diye sormak gibi olur sanki, ismin geçsin mi diye sormak :)

Yapmayın. Çok net söylüyorum yapmayın. Teşekkür etmeniz hoş bir davranış, arayın konuşun, "tezim de bitti senin sayende konu bulmuştum çok sağol" deyin ama o teze ismini yazmayın.

Etmeyin

bence de yazma.

Ondan esinlendiğim tek şey kendi içsel durumu aslında.
O, kendi içsel durumunu anlattığında ve ben de bu durumu biraz araştırdığımda altta yatan nedenlerle karşılaşmamın sonucunda tez konum şekillenmiş oldu.
asla onu incitecek bir şey değil. İçimden geldiği için ve gerçekten de tez konumu bulmamda bu şekilde bir katkısı olduğu için teşekkür metnimde ona da yer vermek istiyorum.
verileri değerlendirirken mesela bazı arkadaşlarım yardım etti. elbette, onlara da teşekkür edeceğim.

Bu arada cevaplar için çok teşekkürler...
hiç böyle bir şey beklemiyordum doğrusu:)
yardım sever bir sözlükmüş sahiden.

teşekkür metni tez formatından bağımsızdır ve özgündür. Dilediğiniz üslupla dilediğinizi yazabilirsiniz, elbette ki tezin oluşmasında dolaylı yada doğrudan katkısı olan her canlı, cansız varlık hakkında birşeyler yazmak zorunda değilsiniz.

sağ en son ve sol en son aralığa kabloları sıkıştırarak beslemiştim ben. çalışıyor. fakat normalde pilin verdiği voltaj adaptörün verdiği voltajdan düşüktür dikkat et. adaptör voltajıyla beslemek hasara neden olabilir (emin değilim). bir diğer problem laptopların bataryadayken performansı düşer. bu durumda laptop kendini bataryada sanacaktır, bunu aşmanın yolu var mı bilmiyorum.

tavsiyem -garip- sorununuzu çözmeye odaklanmanız. o nasıl şey yahu ilk defa duyuyorum adaptöre takınca restart atma olayını =)

laptop bataryasının içinde bir devre kartı var. Pili atacaksanız kırıp içinden devre kartını çıkarın. Oraya uyan sokete de zarar vermeden yapın bu işlemi. O devre kartının içerisinde muhtemelen adaptörden gelen besleme gerilimini li-ion pillere gönderen ve batarta bilgilerini tutan akım korumalı bir şarj devresi var. adaptörü devreye bağlayıp soketi de laptopa sokarsanız çalışacağını umuyorum. Piller arızalı gibi bir mesaj verebilir laptop. Görmezden gelirsiniz.

Bu yönteme göre adaptör 19V 6.3 amper veya üzeri akım verebilen bir adaptör olmalı. bataryadan çalışıyor gibi olacağından yaşanacak performans düşüklüğü aşmak için güç seçeneklerine girip oradaki ayarları maksimum performans yönünde değiştirmeniz yeterli.

Doğrudan adaptörü bağlayacaksanız yaklaşık 10.8V dc gerilim vermeniz gerekiyor o sokete.

teorik olarak söyledim tabi ki yaptığımdan değil. O yüzden denedim %100 çalışıyor diyemem :)

@golan trevize

şöyle bir web sitesi buldum.
kuzyatech.com
aynı pil üzerinde deneme yapmış ancak soldaki pinlere (1,2) toprak derken sağdaki son iki pine (8,9) faz demiş? ya da ben öyle anlıyorum. o zaman 8le 9u fazla notr u baglasam 1le 2ye de topragi baglasam olması lazım (mı) ? siz nasıl yapmıştınız tam olarak?

@maxhoper
teşekkür ederim. pil laptopu calistirabilen tek sey su an. laptop kapaliyken sarj olmasında da bir sıkıntı yok. o yüzden pili kırarsam bir daha açamayabilirim laptopu. o riske girmek istemiyorum en azından su an icin.

sizin sorununuz sanıyorum anakartın üzerindeki şarj ile ilgilenen bir çipteki yada o çipin yardımcı elemanlarındaki bir sıkıntıdan kaynaklanıyor. Sağlam bir laptop servisine verirseniz çipi yenisiyle değiştirip sorunu düzeltebilirler bana kalırsa.

Yine de bu işi yapacağım derseniz kalın kablolar kullanın. Akım yüksek olacaktır.

@backpacker benim pilim de dokuz pinliydi -standart mı ki?- ben genelde öyle olur diyerek (usb'de örneğin) dıştaki bağlantıların güç bağlantısı olduğuu tahmin etmiştim ve bildiğin adaptörden gelen çıplak telleri dediğim gibi en dıştakilere sıkıştırmıştım. güç ışığı yanmadı :D neden? çünkü ters bağlamışım.

siteyi inceleyemedim kusura bakma aşırı uykulu durumdayım şu an. hala çözememiş olursan uyanınca bakarım =)

ama benim tavsiyem hala asıl problemini çözmen gerektiği. bu şekilde laptop'a zarar verme ihtimalin yüksek. adaptöre takınca restart atma olayına dair ilk aklıma gelen şey de problemin laptopta değil de adaptörde olduğu. belki de adaptörden gelen voltaj dalgalanıyordur ve ani yükselme anında laptop bataryası sigorta görevi görüp bilgisayarı kapatıyordur bilemiyorum. böyle bir durumda eğer sorun adaptördeyse ve sen araya bataryayı koymadan direkt elektiriği verirsen sıkıntılar yaşayabilirsin. (ayrıca adaptörden gelenden daha düşük bir voltajla beslemek zorundasın bunu nasıl çözeceksin?) başka bir adaptörle deneme imkanın oldu mu?

@maxhoper

istanbul'da iki kere götürdüm ve her ikisinde de besleme devresini değiştirdiler 2-3 ay normal çalışsa da ardından sorun tekrar başlıyor.
şu an yaşadığım yerde ise benzer bir tamiri yaptırtmak yeni laptop almaktan çok daha pahalı olduğu için elimde sadece bu seçenek kalıyor.

12 volt o :D bir seyi kapaman gerekmiyor.

osuruklu+1 ellerin terli olmadığı sürece çarpılmazsın merak etme.

Hallettim, çok teşekkürler. Şimdi ben aydınlanma yaşadım. Hep sabit volt geliyor, ama cihaz istediği kadar alıyor (max gelen kadar) sanıyordum. Bunun özelliği ne de 12 volt gönderiyorlar. Nasıl 12 volt yolluyorlar bu konuda da bilgi verir misiniz?

Switched-mode ve Lineer-mode olmak üzere iki tip güç kaynağı var. Muhtemelen zilde lineer-mode kaynak kullanılmıştır. Bu tipler bir transformatör ile 220v ac yi 12v dc ye çevirir.
transformatör şöyle birşeydir
upload.wikimedia.org
şöyle görünür
www.electrokit.com
yalnız transformatörden çıkan gerilim ac türündedir. bunu dc ye çevirmek için önüne 4 adet diyot ve bir kondansatörden oluşan basit bir doğrultucu yapılır. Onunla beraber şöyle görünür.
upload.wikimedia.org

zilin temel montaj şeması da şu şekildedir.
img.focalprice.com
sağ(12v dc adaptör), sol ( zil), alt ( zil düğmesi)

The walking dead eglenceli bir oyun, fakat ona para verecegine bilgisayardan indirimli bularak yada korsan olarak indirerek oynamanı tavsiye ederim.

Xbox 360 için Fifa 14 u onerebilirim. Eger rpg seviyorsan vede oyun beni zorlamalı diyorsan Dark Souls II ve Witchers II yi oneririm.

the walking dead şahane bir telltale serisi olmakla birlikte GTA serisiyle uzaktan, yakından alakasızdır: sürekli vurdulu kırdılı olmamak ne kelime, hiç değildir, ilgisi yoktur, oralı değildir. tür olarak farklı oyunlardır yani. o yüzden the walking dead sorduğun soruyu netleştirmekten ziyade bulanıklaştırmış.

open-world, gezmeli-tozmalı, arada vurmalı-kırmalı oyunsa aradığın, watch_dogs'a bakabilirsin şu aralar, gerçi hikayesi başarısız biraz. sleeping dogs da ilgini çekebilir.
assassin's creed (2 ve 4 özellikle) aynı şekilde hoşuna gidebilir, ama özünde vurdulu-kırdılı oyunlardır, sadece biraz daha tarz sahibidir.

söylemeden geçilemeyecek ek: daha genel bir "oyunlardan tatmin" ise aradığın, bence hotline miami'ye bir bak. : ) hikayesi de güzeldir, anlayamazsınız.

----tecrübeyle sabit-------

skyrim
the witcher 2
far cry 3

----tecrübeyle sabit-----

watch_dog
thief

aldım ama henüz oynamadım bu ikisini ama yorumlar güzel. Istersen tavsiye çok ama istediğine en yakın bunlar.

Assassin's Creed'i herkes oynamalı, o yüzden saymadım

Saints Row
Just Cause

mafia 2 de o tarz bi oyun.

bak unutmuşum, the saboteur var birde çok sağlam bir oyun. en iyi sanatsal görüntü ödülü mü ne almıştı. gta&assassin's creed karışımı. çok büyük zevk alarak oynamıştım, kesinlikle tavsiye ediyorum.

oyun, 2.dünya savaşı zamanı alman işgali altında ki paris'te geçiyor. ana karakter irlandalı bir araba yarışçısı, sonradan sabotajcı oluyor.

@inscrutable:

GTA benzeri deyince benim de aklıma ilk olarak Hotline Miami geldi ama arkadaşa hitap eder mi bilmedim. Sonuçta modern 3D GTA değil orjinalinin tarzında.

zombi, hotline miami'yi ilk GTA'ları andırmasından ötürü değil (ki andırıyor haklısın), bana kalırsa bu başlıktaki kendimin bahsettikleri dahil diğer tüm oyunlardan üstün olduğu, spesifik olarak "oyunlardan tatmin alamama" meselesini çözeceğini düşündüğüm için öneriyorum. : )

"sleeping dogs, seni bu paklar, bağımlısı olursun" der kaçarım.

wireless kartı bozulmuş olabilir mi acaba?
live cd linuxlardan biriyle deneme yap bence. oradada çalışmazsa bozuktur diyebiliriz wireless kartı.

@sutlu nescafe +1

dell muhtemelen para karşılığı hizmet verir. Ancak bilgisayarı bir tamirciye götürecek olursanız kesinlikle dell'in kendi yetkili servisinden başka bir yere götürmeyin.

yeme.

yürü.

hazır yemeği kesmen gerek. ev yemekleri yapan yerler var onlar da ne yağı kullanıyor yemeklerde belli değil. en temizi kendin yapıcan elektrikli ocak alıp, başka türlü olmaz. uykuyu da sabah 5te yatsan bile alarmını 8-9a kur ve mutlaka uyan, bir iki güne düzelir.

ya da kolayı var, gastrit oluyorsun, yemek yemeyi bırak görünce bile miden bulanıyor.

hard diyet. ekmek ve şeker sıfır. akşam yemeğinde kesinlikle karbonhidrat ve yağ almıyoruz; salata+çorba, salata+yoğurt, salata+yağsız et/tavuk kombinasyonları yenebilir.

uykunu düzene sok. tabii ki irade.

edit: dediklerimle sporsuz halledersin. spor insanı sıkıyor, disiplini zor biraz. onun yerine gezinti şeklide günlük 30-45 dk yürünebilir.

Yaptığınız hataların farkındasınız, onları yapmamanız için birinin sizi sopayla dürtmesi mi gerekiyor? En nihayetinde aklı başında bir insan olduğunu var sayarak söylüyorum; hiçbir şey yapmayın. Belli ki buraya tost köfte pizza yazarken bile ağzınız sulanıyor, biz ne söylersek söyleyelim sizin hayatınızda belli ki bir şey değişmeyecek. Belli ki ruhunuz bile şişko sizin. Üzgünüm.

paranı baska seylere harca öyle pizzadır ızgaradır söyleyebilecek lüksten kurtar kendini madem ağzını tutamıosun

Psikolojiyi toparlamak gerek yeme düzeninden önce.

Sizin makrodaki örneğiniz babam. Çocukken aç kalmışlar, yemeği bulunca da 45-50 yıldır 130 kilo oldu ama doyamadı adam. Çünkü ne zaman yemese, bir daha bulamayacağı için saldırıyor hala. Bu da tokluk-açlık meselesi değil.

Psikolojik yardım da alabilirsiniz de önce bir sakinleşmeniz gerek. Kimse sizden yemeği kaçırmıyor. Fazla fazla yerken bunu içinizden geçirebilirsiniz. Kota belirleyebilirsiniz kendinize, ondan fazlasının kendinize zarar olduğunu hatırlatabilirsiniz. Telkinler falan işe yarayabilir. Aile büyükleriyle falansanız, onlarla bir konuşun.

angelus eksi bir.

porsiyonları %25 azalt. günde yarım saat yürü. ertesi hafta 45 dakka, ertesi hafta 1 saat gibi arttır.
zehirlerden uzak dur.

toparlarsın, panik yapma.

aynı durum bende de var. Yemek her aklıma geldiğinde iki bardak su içiyorum yarım saat 45 dk erteliyo. bi süre sonra alışırısın zaten.

Finaller bitti degil mi? Ona gore yazacagim cunku.

Yapilacak sey basit aslinda. Uykunu duzene sokman gerek. Gece en gec 2'de filan yatip sabah 9 gibi kalkacaksin. Kahvaltida tika basa yiyebilirsin. Aksam 18 sonrasi HICBIR SEY yemeyeceksin. Gun icinde aciktikca tirtikla, atistir bir seyler. Kahvalti haricinde doyana kadar yeme. Beyaz unu kes, sekeri meyveden al sadece. Spor konusunda pek yorum yapamiyorum, sporyapmaya usenen bir tipim. Aksamlari hizli tempoda bir saat yuruyus, her gun yarim saat pilates.

Hem saglikli olursun hem de kilo verirsin.

özetle ;

soru :öküz gibi yiyorum, spora yazıldım ama gitmiyorum ve böylece kilo alıyorum ne yapayım ?

cevap :öküz gibi yeme ve o spora git ! :)

muhtemelen yanma denklemlerindeki katsayılar kullanılarak elde edilen oranlarla yapılan karışım yerine daha zayıf bir karışımın daha verimli olduğu belirtilmiş.

daha zayıftan kastı, ana bileşenin karışımdaki oranının hesaplanandan daha düşük olması gerekliliği diye düşünüyorum.

stokiyometri, kimyasal proseslerde reaktantlar ve ürünler arasındaki kütle ilişkilerini konu alan bir ders.

tr.wikipedia.org

Stokiyometri nedir elbette biliyorum. Burada neyi kastettigini soruyorum.

mixture that is weaker than stoichiometric demek fakir karışım demektir hocam türkçe olarak. Terminolojik terim kullanmak isteseymiş lean mixture da diyebilirmiş, tanımı açarak söylemiş. Yada lambda değeri > 1 olduğunda verim yüksektir diyor. Bu normal zaten öyle olur genel olarak. Yakıt ekonomisi artar ama maksimum güç eğrisinde düşüş meydana gelir. Ama illa ki tanımlamalar için kaynak ararsanız AFR ye bakmanızı öneririm.
en.wikipedia.org

Hangi dersin ne kitabından bahsediyorsunuz bilmiyorum ama benim kitaplarım boş laflardan oluşmuyordu. Evet kalıplar günlük kullanımdan uzak ve komplikeydi ama akademik düzeyde ilgileniyorsan bir konuyla nüans farklılıkları bile önemli. Dolayısıyla kötü içerik/anlatım farklı kompleks tanımlar farklı konular.

Misirli bir hocam vardi, adamin ingilizcesi bayagi aksanli filan, nasil bir kompleksse artik, herif bir assignment yaziyordu, anlayana kadar 5 kere okuman lazim. Yani sirf "ben ingilizce biliyorum" demek icin sacma sapan cumleler kullaniyordu. Ha, ayni insanin sinav sorularini kitaptan alip, dogrudan alindigi anlasilmasin diye sorunun sonunu basa koyarak anlasilmaz cumleler yarattigini kesfettik sonradan. Akademik dilin teknik olarak insani zorlamasi normal ancak Balzac'a ozenenip edebiyat yapmaya kalkana benim de odunla giresim geliyor.

bir cok dersin kitabinda yasadim, fizik kimya ekonomi matematik aklima ilk gelenler. bildigim konuya bakiyorum onu bile anlamiyorum bildigim seyi unutuyorum, o kadar gereksiz karmasiklastirmislar ki cocuk oyuncagi seyleri. ek bilgi olsa tamam diyecegim ki ileriye hazirliyor yok o da yok.

o dediğin durum ne yazık ki türk hocaların yazdığı kitaplar için çok doğru. nedense bizimkiler gereksiz yere kasıntı cümleler kuruyorlar, çok basit bir şekilde anlatılabilecek şeyleri öyle karmaşıklaştırıyorlar ki sanki öğrenciler anlayamasın diye yazmışlar dedirtiyor insana.

yabancı ders kitapları daha anlaşılır geliyor bana.

@yemrem yabancilarin yazdigi kitaplardan bahsediyorum hic birinin yazari turk degil.

Ben matematik okudum ve en baba kitaplarda öyle birşey yoktu ama bölümde pek kullanılmasa da yemrem'in dediği gibi Türk yazarlı kitaplar genelde çöp oluyordu.

herhangi bir dersi lisans derecesinde alan öğrencinin kelime dağarcığı, okuma ve anlama kapasitesi, uzun ve karmaşık cümleleri bir kerede bir bütün olarak algılayabilme kapasitesi daha yüksektir diye düşünüyorlardır muhtemelen.
hukuk öğrencisiyim 'şu kadar ki' kalıbının olumsuz bir ifadesi olduğunu, yani ''bu son söylenecek olan hariç'' anlamına geldiğini ve ya 'ne...ne..' kalıbını doğru kullanmayı öğrenmeden mezun olsaydım kendimden utanırdım zaten. hangi fakülte olursa olsun.

ben matematik okudum haliyle cumle bile yoktu: )

daha önce öyle bir gereksizlik görmedim ben. kitap hangi kitap bilemiyorum tabi.

O hantal hayvan kimseyi ısıramaz bence.

ısırmaz, iyi uykular :)

ısırmıyor da, alerji durumuna göre tahriş edebiliyor.
güve onlar muhtemelen.

Risk alma :p

güve yemiş diye tabir vardır yaw bizde :/ kıyafetler için deniyodu ama sanırım. neyse picamam eski zaten.

pijaman yün ya da kürk değilse yemez, rahat rahat uyu.

ısırmaz sadece patır patır duvarlara vurup sizi huzursuz eder o kadar. avcunuza alıp camın dışına atabilirsiniz. Size hiç bir zararı olmaz sadece üzerindeki tüye benzer oluşumlar elinizde kalabilir bunu yaparken. Onu da elinizi çırparak yada yıkarayarak geçirebilirsiniz. İnsana doğrudan bir zararı yok yani.

ısırmaz ama ısırıyor olsa da pencereden dışarı çıkarmak varken neden öldürmeye çalışıyorsunuz? ayrıca güve kelebeği ise dışarıdan gelmekten çok evde bir şeyin kurtlandığına ya da güvelendiğine delalettir. evi bir kurcalamakta fayda var.

temiz fakat soğuktur :)

Foça o kadar da soğuk değil, öyle anlatayım.

foça'yı hatırlamıyorum ama asos çok soğuk değil ya her sene giderim tabii herkese soğuk gelecek su ayrı yani

sıcak demezdim.

ora temmuzda bile yeteri kadar ısınmıyo

şu an fethiye, antalya, iskenderun haricinde sular serin.
www.mgm.gov.tr

benim türkiye sahillerinde girdiğim en soğuk su heralde bodrum bitez, didim akbuk ve büyükada sahilleridir. temiz sıcak su arıyorsanız antalya kemer tarafları ideal.

asos degil ayvalika gittiydik bi yaz. hatta temmuz ayiydi hic unutmam. 15 gun kaldik, topu topu 2 kere girdim denize.

ilk gittigimiz gun gaza gelip bi iskeleden atladiydik. amk felc gecirdim resmen soguktan. bi de arkadaslar yakalayip denize attiydilar. daha da gitmem focadan yukarisina deniz icin.

foça soğuk yahu, ki hayatımda girdiğim en soğuk deniz diyordum. foça, assosun yanında görece ılık kalıyor bana göre.

bu dönemde buz gibi olma ihtimali yüksek.

bilgisayarınızda acronis true image yada nero cd burner programları var mı ?

Hayır yok.

bu genellikle bir programa ait servis arka planda kararsızlaştığında meydana geliyor. Her hangi bir servisi elle kapatmış mıydınız. Bir bunu düşünün bir de yüklediğiniz programları bir gözden geçirin. Nero'nun ve acronis in bazen buna sebep olduğu biliniyor. Onlar varsa direk onlardan olma ihtimali yüksektir diyebilirdim. Son zamanlarda farklı bir uygulama yüklediniz mi onları düşünmekte fayda var.

muhtemelen resim veya video ağırlıklı bir klasöre girdiğinizde de önizlemeler eksik yüklenecek ve bazı dosyalar gözükmeyecektir. Bu bir virüs değil sadece bir kararsızlıktan meydana gelen istenmeyen bir durum. kararsızlığın sebebini bulup ortadan kaldırınca da sorun çözülecektir.

Öncelikle teşekkür ederim.

Çakışma olabileceğini düşündüğüm programlar AVG veya Intel HD Graphics uygulamaları. Çünkü bilgisayar ilk açıldığı zaman, henüz hiç bir uygulamayı açmadan da %100 disk kullanımına neden oluyor. Bilgisayar açılışında gelen ekstradan AVG ve Intel HD Graphics var. AVG'yi kaldırdım. Aralıksız %100 disk kullanımı azaldı. Şimdi yaklaşık 15er dakikalık periyodlarda COM Surrogate yeniden %100 kullanıma neden oluyor.

Onboard ekran kartı driverını ve uygulamasını tamamen kaldırmayı düşünüyorum. Bir sakıncası olur mu acaba?

kaldırmayın hd graphics i sakıncası olur tabi performans açısından. Kaldırmayın ama güncel değilse güncelleyin.

Com surrogate dosyalar arasında gezerken yada bir yere sağ tıkladığınızda da çalışır. İşini bitirip kapanır. Ama artık hangi yazılımla ilgili bir sıkıntısı varsa çalıştığında sapıtıyor aralıklı olarak tepeye vurdurmasının sebebi kendi doğasından geliyor yani. Sapıttığı zamanlarda arka planda çalışır durumda olan yazılımlardan şüphelenin.

sürücü güncelleştirmesinden sonra bir de şunu deneyin ms çözüm olarak şunu tavsiye ediyor ama ben bu sorunu bununla aşan birini görmedim.

çalıştır'a girip
regsvr32 vbscript.dll
regsvr32 jscript.dll
komutlarını yazıp enter a basın. bu iki gerekli dll'i register edecektir. ms bunu tavsiye eder ama söylediğim gibi sorun genellikle programlarla ilgilidir.

spotify candir. reklam filan da yok.

Benim telefonda default yüklü olarak apollo var. Öyle detaylı incelemedim de benim işimi görüyor yolculukta falan.

en babası poweramp tır. 1 ay Demo veriyor bak beğenirsen alırsın. ben kullanıyorum. çok da memnunum.

ok teşekkürler herkese. indirdim hepsinden bir deneyelim.

google play music vardı bir de ben seviyorum onu ya. apollo da fena değil

4 kişi.

yalnız olmak çok sıkıcı ve baskıcı olurdu zaten.

Bana hic denk gelmedi valla, hep dort kisiydik

hayır. bir kişi de oynayabilirsiniz. Menüden mutation a girin. Orada tek kişi olarak aynı haritaları oynayabiliyorsunuz. single man on earth gibi bir kısmı var mutation'un. Yere düşünce kendisi kalkıyor ancak medkit kullanmadan iki kez düşerseniz ölürsünüz.