git hacı

Akraba varsa 1 sn düşünme git.

git panpa napıcan burda yaa.

akrabam olsa bir dakika düşünmem.

karikaturistan.files.wordpress.com

senin gibilerden iğreniyorum.
inşallah fırsatını bulur da gidersin, beş dakka durma.

hala durman kabahat hem akrabada varmış yalnız benide götür bu b.ktan ülkeden.

akraba ne yahu? once bir universiteyi nerede okudunuz, bolum neydi, not ortalamaniz kacti, ingilizceniz nasil, is tecrubeniz var mi, ne uzerine master yapmak istiyorsunuz, butceniz ne bunlari yazsaydiniz akraba ne alaka almanyada donercide calismaktan bahsetmiyorsunuz ki.

Git tabi de, orda da mucadele verecegini unutma ve gidersen de geri donme. Iki arada bir derede kalmak en kotusu. Egitim alabilirsen egitim al.

Kızılay çadırında çay yapsın

arkadaşınızın niteliğine bağlı değişir.

sıradan bir vatandaşın bir işe yarayacağını sanmıyorum.

somalı ve şu an somada bulunan bir arkadaşımdan
----------
Arkadaşlar şu konuda da bilgilendirme yapmak istiyorum. Gelme isteklerinizi gerçekten anlıyorum fakat burda yardım edilecek herhangi bir durum yok. Ayrıca şuan burası gerçekten tehlikeli dışarıdan gelen insanlara karşı bir tepki var. Hatta kendini saldırı şeklinde gösterebiliyor. Lütfen bunu gözardı etmeyelim.

bu da orada bir stk bünyesinde 2 gündür bulunan başka bir arkadaşımdan

• Bugün İzmir’e bağlı Kınık ilçesinin Elmadere Köyü’ne gittik. 450 nüfuslu köyde 12 kayıp var. Bu kayıplar birbirinin yakınları, akrabaları. Aynı köydeki işçiler zaten genelde aynı vardiyada çalışıyormuş. Okulun 68 öğrencili ilkokulunun depodan bozma bir kütüphanesi var. Bu kütüphanenin rafları var, kitapları yok. İlkokul çocuklarına uygun okuma kitapları, boyama kitapları, kırtasiye malzemeleri, kıyafet, ayakkabı gönderebilirsiniz. 3 öğretmen var, üçü de oldukça duyarlı. Gelen fazla yardımı çevre köylere yönlendirecekler.
Adres: Elmadere Köyü İlkokulu, Kınık, İzmir

• Psikologsanız, TPD’de ilişkili olduğunuz şubeyle iletişime geçebilirsiniz. Gayet iyi koordinasyon işliyor, sizi en doğru şekilde yönlendireceklerdir. Ayrıca psikolog değilseniz de şu metni okumanızı öneririm: www.psikolog.org.tr

• Buraya gelmek istiyorsanız: Tamamen kişisel fikrimi söylüyorum, bu haftasonu çıkıp gelmeyin. Sadece bugün o kadar çok arkadaşım, arkadaşımın arkadaşı gruplar halinde buraya gelmek istediğini söyledi ki... Şehir şu an yasta. Ağıtlar, dualar yükseliyor, lokma dökülüyor, mezarlar kazılıyor, definler gerçekleşiyor ya da gerçekleşemiyor. Bu nedenle bu haftasonu atlayıp gelme enerjinizi bundan sonraki haftalara, yaz dönemine, kadınların ve çocukların hayata dönme süreçlerine destek olmaya saklamanızı öneririm. Tabii ki yine alanda çalışan STK’larla iletişime geçerek. Bu çalışmalardan haberdar oldukça da paylaşırım. Ancak şu anda böyle bir çalışma yok. Gelmek sadece kendinizi rahatlatmak olacaktır.

• Özellikle çocuklarla bir araya gelmeyi planlıyorsanız bir pedagogla, psikologla konuşmadan hiç gelmeyin derim. Nasıl iletişim kurulacağı çok önemli.

• Erzak, su, ilaç, teknolojik altyapı (baz istasyonu, internet vs.) ihtiyacı yok. Bunlar Kızılay, AFAD ve Türk Telekom tarafından -tabii ki sağlanması gerektiği için- sağlanıyor.

• STK’lardaki arkadaşlarıma önerilerim, özellikle yaz döneminde, okullar kapandığında burada kadınlara ve çocuklara yönelik atölyeler düzenlenebilir, yaz okulları yapılabilir. Tesisler kullanılabilir. Erkekler madende, kadınlar evde. Şehri iyi anlayıp, yerel STKlarla iletişime geçilip, kadın istihdamına yönelik çalışmalar yapılabilir.

• Sondan bir öncesi olarak, unutmamamız lazım. Tahminimce 450’yi geçecek can kaybına neden olan bu basiretsizliği, gerçek rakamları paylaşmayan bu kibri, kendi güvenliğini çok da güzel sağlayan bu siyasetçilerin her gün yeniden yaratmasına izin verdiğimiz ‘sistem’i artık beslememeyi unutmamak lazım. Şiddetin şiddet doğurduğunu, öfkemizi dillendirirken bile bir kez daha düşünmek lazım.

• Bir de umut lazım. Kendi maskesindeki oksijen bittiğinden, hayatını kaybeden yoldaşının maskesine eli uzanırken can vermiş madencinin umudundan

daha önce böyle bir olayın içinde bizzat bulunmadıysa ve de ağlayıp zırlama potansiyeli olan biriyse gitmesin. valilik, belediye veya orada bulunduğu bilinen örgütlerden stklardan birileriyle haberleşip "ne yapabilirim" diye sorabilir, ya da bunlardan bağımsız birine ulaşabilirse.

somada deprem olmadı. insanların evi barkı yıkılmadı. dükkanları yerlebir olmadı.

oraya mercimek çorbası, kuru gıda yardımı falan yapılması bana müthiş mantıksız ve sahtekarca geliyor.

soma'da yapılabilecek şey ne söyleyeyim mi?
orada ölen insanların haklarına sahip çıkmak, orada ölmelerine sebep olan herkesten tek tek hesap sormak ve bundan sonra madenlerde insanlar ölmesin diye gerekli önlemler alınana dek yılmamak, deste çıkmak.

yapılacak başka hiçbir şey yok çünkü soma'da evler yıkılmadı. insanlar öldü. ve naparsanız yapın öyle bir yarayı saramazsınız.

Bikaç arkadaşla gitmeyi istiyoruz da elimizden ne gelir bilemîyoruz sonuçta elimizden ne gleceğini bilmiyoruz yukarda dendiği gibi doğal afet olmadı ki işte yemek götürelim kıyafet götürelim faln. Ben de anlamıyorum neden tırlarca gıda yardımını yapan ünlüler varmış ya.

Of zor bi durum

ölen insanların çoğu ailede tek çalışan ailesini geçindiren insanlar ve maaşları ne zaman bağlanacak tazminat ne zaman verilecek belli değil. kaldı ki şu an o insanların yemek düşünecek halleri yok. yemek götürenleri o yüzden anlıyorum. ben de bölgedeki arkadaşlardan haber bekliyorum onların yönlendirmesine göre hareket edicem.

yok. cofriyi sevmezdim.
hareketlerinin getirisini, götürüsünü hesaplamadığı için sevmezdim hiç.
kısaca aptaldı yani.

craster hakkında ne düşünüyorsun mesela?

villain crush diye bi olay var. televizyon şovlarında şişirilmiş mükemmel karakterler görmeye alışmışız jenerasyonlarca. ama bizim yaptığımız, kimsenin bilmediği ibnelikleri, şerefsizlikleri yapan karakterleri daha bize yakın buluyoruz. daha gerçekçi geliyor kötü olmaları. herkesin kötü olduğu bir çağdayız çünkü.

şu abiyle bi tanış bakalım:
(bkz: niccolo machiavelli)

Tywin kötü değil bile bence.

Game of Thrones evreninde pure evil bir karakter yok bence. Gerçek hayatta da yoktur zaten. Cofri bile her evde bir tane bulunan ergenin kral olmuş halinden başka bir şey değil.

@sadakatsiz, @minik donut canavar. ben de sizinle aynı fikirdeyim lakin bir psikolojik sorunları var ise kaynağı ne? çünkü şikayetler aynı. bununla ilgili bir bilimsel çalışma falan var mı?

Infrasound olabilir. Ben infrasound olayina pek inanmiyorum ama size mantikli gelebilir

var: şizofreni

bence böyle insanlara "psikolojik sorunlu" demek çok dar bir çerçeveden baktığımıza dalalet eder.

tersine bize nazaran algıları daha açık kimseler olup, bizim duyamadıklarımızı duyabilen insanlar da olabilirler.

bilim bize "tek bir evren var ve görünmeyen bir canlının bu evrende yaşaması imkansız", demiyor ki. böyle bir iddiası olamaz da.

bilimi, hata etmekten aşırı korkan, ve başka bir çok insanın sorumluluğu üzerinde olan yetkili bir kimse gibi düşünebiliriz. biz oturduğumuz yerden istediğimiz kadar küfrederiz, ama televizyonda mikrofon uzatılan yetkili biri böyle davranamaz. biz tarihi bir konakta yangın çıkınca "otopark mafyasıdır yaa." diyebiliriz, ama bir uzman hemen bu şekilde açıklayamaz. onun sorumluluğu daha büyük.

bilim de tıpkı bu şekilde, kalkıp cin var ya da yok diyemez.

öte yandan bilimin sorumluluğu büyük olduğu için, boyunu aşan yerlerde geçici çözüm yolları sunmaya eğilimlidir.

mesela, ben sizin göremediğiniz bir varlıkla iletişime geçsem, siz de beni psikiyatriste götürseniz, muhtelemen bu psikiyatrist psikolojik bir takım yakıştırmalarda bulunacak, hatta ilaç tedavisi yahut başka tür bir tedavi yöntemiyle iyileştirmeye çalışacak ve beni gönderecek. orada benimle birlikte oturup, "ya gerçekten olabilir mi acaba böyle bir şey. dur ben bunu bir araştırayım, demez."
çünkü bilim insanının sorumluluğu ağır ve başka insanlar için de bağlayıcıdır. ayrıca görev edindiği şey klasik anlamda görülür, duyulur, deneylenebilir, kesin ve nettir.

hepsi bu.

bilimin bu tür boyunu aşan noktalarda başvurduğu geçici çözüm yolları da, sanrı, halüslasyon, zihn/kişilik bölünmesi, vs. vs. yani genel olarak diyor ki, olmayan bir şeyleri beynin yahut zihnin bir takım problemler yüzünden var kabul etmesi. hepsi bu.

ama pek tatmin edici olmadığı kesin. çünkü cin dediğimiz şey, esasen bilimin otoritesini aşan bir şey.

not: şu şizofreni hakkında da daha çok şey öğrenmemiz gerekiyor sanırım. ayağı takılıp düşen insanlara bile hemen şizofren demeye başladık. unutun artık bu kelimeyi. bu kadar heyecan verici ve özendirici olunmasaydı keşke bu rahatsızlık konusunda.

şizofreni +1

eğer bir hastalık olmasa ilaçlarla sorunun çözülmemesi gerekirdi diye düşünüyorum.

birde peygamber hastalığı denilen bir şey var onu da araştırabilirsiniz.

etrafta cinlerle konuştuğunu söyleyen ve muhafazakar ailesi tarafından sürekli okutulan bir çocuğa şizofreni tanısı koyulmasına şahit oldum. Ailesinden ve çevresinden yakasını kurtarabildiğinde ilaca başladı. Şimdi görüşmüyorum geçmiş midir bilmem.

@kmtetrfn: keşke, popüler kültüre alet olmuş önemli kavramları eleştirmenin de popüler kültürün bir örneği olduğunu görebilsen. Bu kavramları her kullanan, bir elinde elif şafak öbüründe iskender pala okuyarak konuşmaz.

birincisi cinlerin, perilerin bilimsel açıklaması yok, şimdiye kadar yapılmadı.

prapsikoloji ile ilgili kitapları, yayınları filan incele. ciddi araştırmacılar tarafından yapılan deneyler, kaydedilen vakalar vs vs vs. bunları incele.

dinsel yönden ise inanmak zorundasın çünkü Kur'an-ı Kerim'in kaç yerinde cinler geçiyor. eğer inançlı birisi ise bunlara da inanman lazım. yoksa Hz Peygamber'e de ruh hastası dersin.

yorlamam bu kadar. bir Nas ve Felak suresi okuyayım da nolur nolmaz :)

sana bu konuda en güzel cevabı ''karanlık bir dünyada bilimin mum ışığı'' adlı kitap verir. ama onu da basmıyor lanet olası tübitak. süper bir kitaptır. bulursan mutlaka oku.

özet bir cevap vermek gerekirse; yok öyle bir yorum. hepsi insanların ağızdan ağıza yayılan şeyleri saçma sapan bir şekilde söyleye söyleye kendi başına gelmiş gibi anlatmasından ibaret. hatta psikolojide bunun açıklaması da var. aslında olmayan başımıza gelmiş bir şeyi (gerçekte olabilecek veya olamayacak) söyleye söyleye kendimizi bile inandırabiliriz başımıza geldiğine. o cin min anlatan manyaklar da bu olaydan muzdarip işte. insanlar her türlü manyaklıklarına, halüsinasyonlarına uyduruyor bir şeyler anlatıyor işte.

aynı olay amerikalılar-ufo ilişkisinde var. hepsi zırvalık...

fikir vermesi için seyredebilirsin:
(bkz: gothika)

Onun için vicdan, onur ve erdem gerekir. Herkeste yok maalesef.

Vicdan, merhamet gibi insani insan yapan değerlere sahip olmadıkları için bir şey hissetmiyorlar bence.

istifaya yanaşmamayı yalnızca güç arzusuna, paraya ve ya ne bileyim dediğiniz gibi onursuzluğa, kişiliksizliğe falan bağlamamalıyız bence.
(yoksa şüphesiz bunlar da fazlasıyla var tabiki de.)

mesela şu an sorumlu bakan istifa etse, dokunulmazlığı ve siyasi ilişkileri ortadan kalkacağı için, çok daha rahat suçlanıp yargılanabilir, ceza alabilir.

bunun korkusu da var.

yine, sanıyor musunuz ki, mesela başbakan çıksa ve dese ki "ben istifa ediyorum. görevimi kötüye kullandım" ya da "görevimi hakkıyla yerine getiremedim."

bunu deyip arkasını dönüp bilmem neredeki yazlığında rahat oturabilir mi? dokunulmazlıkları ve siyasi gücü elinden giderse, aleyhinde dosyalar yeniden açılırsa yatacak yeri kalmaz. kimse onu koruyamaz. ancak yurt dışına falan kaçarak kurtulabilir. sürünür durur en iyi ihtimalle hapishane köşelerinde.

yoksa suçlu olduklarını bildiklerinden de eminim.

kimse mesuliyet kabul etmiyor, o çocuk (eğer bu fotoğraf gerçekse) orada o durumdaysa bu neye rağmen böyle? senin benim ya da birtakım zevatın "gelişmişlik"lerini övdüğü isveç ingiltere amerika gibi ülkelerin "ultra" refahının bir sonucu.

Kamu spotlarından bahsediyorsunuz değil mi? Her sene birine ağırlık veriyorlar.

sigara bile içmeyen insanlardaki nargile sevdası yüzünden bence. sigara içen içmeyen herkes nargile içiyor. nedense nargile tütün ürünü değilmiş gibi bir algı var ve zararsız geliyor. aileler sigara içmeyin diye kıyamet koparıyor ama arada bir içilen nargileye bir şey demiyorlar falan. bu yüzden bence.

özel bir nedeninin olduğunu zannetmiyorum. sağlık bakanlığı tarafından hazırlanan spotlar, zorunlu yayın olarak değerlendiriliyor. bakanlık, değişiklik olsun diye, bu spotu göndermiştir.

sigara içmeyenlerin çoğu nargile içiyor. hatta evine nargile alan ama sigara içmeyen kaç kişiyi biliyorum. bence bu yüzden.

yillarca isi kendi tekellerine alip nakla gibi igrenc bir tutunu icirdiler millete. al fakhir ve diger guzel markalar kacak da olsa piyasaya girdikten sonra artik standart oldular nerdeyse, kesin batmistir da distributorlugu biraktim diyordur :)

Insanlar nargilenin zararlı olduğunu bilmiyor. Sigarayı herkes biliyor.

nargile tutununden vergi alamadiklari icin.

son sigara zamlarindan belli olmuyor mu cevap?

kim nargile tutununden vergi almıyo? öyle bir alıyolar ki hemde. ben şayet tekel bandrolsuz tutun almadım şimdiye kadar.

yaz geliyo millet balkonlarda kafelerde nargile keyfine başlıyo, ondan olabilir.

(bkz: kamu spotu/@dafaiss)

öncelikli hedef sigaraydı ve belli bir standarda oturdu o iş artık. nargileyse sigara yasağından sonra iyice popülerlik kazandı ve pek çok yeni mekan açıldı, ülkeye giren kaçak tütün miktarı arttı, bu konuda kısıtlamalar da arttı tabii.

nargile satanlar "tütün satmıyoruz, bitkisel nargile bu" falan diye kapalı mekan yasağından da yırtıyorlardı ki geçen sene yapılan güncellemeyle kanun sertleştirildi ve şişelere uyarı asılması vb. kısıtlamalar getirildi.

son reklam da bilinçsizce içenlere, "nasılsa sudan geçiyor, zararsız bişey bu" diyenlere yönelik. yani aslında süregelen bir çalışmanın son aşaması gibi görünüyor bana.

ayrıca nargile keyif için içilir, bir usulü, adabı vardır. sigara gibi elim boş kalmasın, canım sıkıldı, başım ağrıyor, sınavım kötü geçti, sevgilim aramadı, o kız bana niye bakmıyor gibi gibi nedenlerle değil:)

Dini inancına göre Kuran,incil,tevrat denebilir
Edit: Gayette ciddi ve düzgün cevap vermiştim halbuki.

albert camus- yabancı.

100 sayfa. adamdaki umursamazlığa hayran kalacaksın.

franz kafka- dönüşüm.

kendini oku.

Puslu kıtalar atlası

gecenin sonuna yolculuk - louis-ferdinand celine

fernando pessoa-huzursuzluğun kitabı.
yeterince realistsen huzur verecektir bu kitap, ironik olarak.

az önceki cevabımda da dediydim yeni dünya dini dedikleri nane diye; sözlükteki başlığına yazınca da ilk entryde dinlerarası diyaloga atıfta bulunulmuş. tesadüfe bak sen.

ya bi de diğer duyuruna budist dedim ben. çok şaşkınım.

budist

edit: bilmeyenlere budizmin genelde kabul edilen tanımıyla bir din/dinsizlik olmadığını bir yaşam görüşü ve felsefesi olduğunu söyleyeyim de...

edit2: @amugochi evet gayet de pragmatist bir yaklaşım.

Budist +1

pragmatist bir yaklaşım bu. ben de bu konularda böyle düşünüyorum ve böyle düşünen bir insan eğer kendini bir dine/tanrı'ya inanıyorken mutlu, huzurlu hissediyorsa inanır. hissetmiyorsa inanmayı tercih etmez.

edit: budist diyenler olmuş, bu direkt bir motto ise budizm için bilmiyorum. ama bana faydacı bir yaklaşımmış gibi göründü.

yeni dünya dini dedikleri nane. budizm böyle basitleştirilebilecek bişey değil lakin popüler kültür ikonlarının desteğiyle buda'yı da isa'yı da böyle şeyler söylermiş gibi gösteriyorlar, şayet onlardan birinin böyle dediğini iddia eden varsa bil ki ya yalancıdır, ya kandırılmıştır.

sisteme hizmet eden birisi yani bunu diyen.

@dafaiss +1

ben ihsan Eliaçık'da da böyle bir şeyler seziyorum.

@dios: doğru vallahi, yani ihsan hocanın söylediklerini itibar ederim, ama kelimeleri toplumun genel algısının bağlamından çok koparıyor. ben takip ederim uzun süredir, tanıştım da. niyetinin doğrudan o olmadığını söyleyebilirim ama insanlardaki yansımasının dediğin gibi olması ihtimali var. veya kötü niyetlilerce o yöne çekilmeye ve manipülasyona karşı da savunmasız.

feto ve tayfası... dinlerarası diyalog...

Hassiktir;

www.youtube.com

oha oha.

adamlar milyon tane dizi çekiyor. ee bunların tekrarları var, tekrarlarının tekrarları var. eski türk filmlerine sıra gelmiyordur.

star'da bazen diziler miziler bittikten sonra koyuyorlar akşamları, hd falan oluyor hem de yenilenmiş falan güzel oluyor.
bir de kanal 7'de görüyorum bazen.

onlar türk toplumunun dönüştürülmesi için bir dönem bir araç olarak kullanılıyordu, köyden indim şehire gibi filmler mesela kentsel dönüşüme psikolojik zemin hazırladı. elbette kentsel dönüşüm değil sadece, o dönemden bu döneme toplumda değişen neler varsa hepsinde az çok etkisi var.

şimdi işleri bitti, bir sonraki aşamaya geçildi, onlar da diziler mi veya ne yayınlanıyorsa televizyonda onlar aracılığyla gerçekleştirilmeye uğraşılıyor.

Planet Türk izle. Sabah 7'de kalkıp siyah-beyaz izliyorum bi de. Mis gibi habersiz, reklamsız salt sadece Yeşilçam filmleri var. Hem de en güzellerinden.

eğer uydu kullanıyorsan 6-7 tane kanal var 24 saat türk filmi yayınlıyorlar.Kötü tarafı yarım saat süren gergedan vb reklamları.
neden yayınlamıyorlar bana göre bir şekilde dizileri herhangi bir zamanda tekrar yayın da olsa izleyiciye izletip devamının izlenmesini sağlamak olabilir.

kanal 7 çoğu akşam veriyor, evet. özellikle kemal sunal filmleri. hatta seçim zamanı coşup zübük bile verdiler.

Sinir oluyorsun. Hele bunlardan biri müdürünse.

Spor konusunda senelerin bilgi birikimi ve yaşanmış tecrübeleri var. Bilmeden iddialı konuşana gülüyorum sadece.

Bilmeyen ya da yanlış bilen ama siz doğrusunu söyleyince dinleyip "bak bunu bilmiyordum/ ben böyle bilmiyordum" diyen insanın başımın üstünde yeri var. Ama bahsettiğin cahil cühela ve bir bok bildiğini sanıp ahkam kesen tipleri ezebildiğin kadar eziyorsun. Her cümlesine tokat gibi gerçekçi bir cevap yapıştırıyor ve "yaa tamam da", "yaa öyle de" diyerek kıvranışını keyifle seyrediyorsun.

sabrım el verdiği ölçüde karşımdakini alt etme hissini dizginleyerek kibirimi bastırmaya çalışıyorum, sabrım tükendiğinde konuyu değiştiriyorum ki etraftaki kızlar kaçmasın.

Ben genelde itin götüne sokmaya çalışıyorum.

şayet "bilmediğini bilmeyen" biriyse (ki cehalet dediğimiz de o değil mi) güler geçerim çünkü yapılabilcek bişey yok, duruma göre "evet çok haklısın çok doğru" falan derim. haleti ruhiyyeme göre belki tersleyebilirim de nadiren. bu bahsettiğin şeylerle de insanlar "eşitlik eşitlik herkes eşit olsun eşit söz hakkı olsun" propagandalrı yüzünden muhatap oluyor.

görmezden geliyorum muhatap olmuyorum yav he he deyip geçiyorum. anlatmaya çalışsam zaten anlamayacak vaktimi boşa harcayamam.

insanlar, az bilgisi olduğu konuda inanılmaz tabusal yaklaşıyor. fikirleri yanlış ise, asla kabul etmiyorlar. bu yüzden uğraşmıyorum. "he hacım öyle valla." aramızı bozmuyorum. napim

İktisatçıyım, bir forumda adamın birine çok yanlış yazdığı şeyle ilgili tamamen bilimsel verilere dayalı bir cevap verdim. Verdiğim cevap tartışmaya, eğip bükmeye müsait değil. Kesin ve net olarak kabul görmüş bilimsel şeylerden oluşuyordu. ''Saçmalıyorsun'' ile başlayan, en ufak bilgi kırıntısı içermeyen bir cevap aldım. Artık kesinlikle muhattap olmuyorum. Bu kafadaki adamlara neyi nasıl anlatmak gerektiğini bulana kadar da olacağımı sanmıyorum.

Cehalet derken konuyu bilmemek kısmından bakmıştım ilk ve "N'olcak, ben herşeyi biliyor muyum da yargılayayım milleti" demiştim. At gözlüklü olmaya da çok söyleyebileceğim bir şey yok, yine en fazla "Ben sanki çok mu geniş görüyorum" derim. Bunun dışında tavrım genelde konuşmama yönünde olur, pek de korunmam. Nasıl bir cehaletten nasıl bir esin kaynağı çıkacağı belli olmayabilir. Ben bir şekil kendimi kurtarırım diye umarım.

modern dünyaya karşı hissedilen aşağılık kompleksi, asimile olmuşluk ve kimliksizlik. bu bahsettiğini yapanalr satır aralarında türkiyeden sürekli şikayet etmekle türklere barbar demek arasında yer alan geniş bir aralıkta şeyler geveleyip dururlar.

ikincisi de görmemişlik.

Bunu yapanların genelde yegane marifeti de içki içmek oluyor.

O değil de iyi içerim ben de. Sağlam içerim yani.

icki icmenin neden herkes icin yasak oldugu dusunuyorsunuz? NEDEN? :) gercekten neden?

gösteriş budalalığı olabilir.
elinde içki varken fotoğraf ona daha güzel gözüküyor olabilir.
birine "bak ben içiyorum" mesajı vermeye çalışıyor olabilir.

olabilir de olabilir yani. net bir şekilde açıklayamazsın. ancak bunu yapan kişileri seçip sorman gerekiyor. ki onların da bu durumdan haberdar olması elzem. bilinçli olmayabilir.


hiç içmem. fotoğraf çekilmeyi de sevmem. en son 3 yıl önce facebook, twitter vb. kullanırken fotoğraf çekiliyordum profile vs. koymak için.

anlayamazsiniz.

memlekette içiki içmek sigara içmek gibi şeyler genelde "ben artık çocuk değilim" imajı yaratır. bilirsiniz, ergenlik çağındajki çocuklarda sigara ve bira içmeye yönelme çok yaygındır.

elbette mekanlarda yiyip içtiğini millete göstermek için yanıp tuutaşn tipler yetişkin insanlar. ancak ne kadar yetişkin olsalar da sularında var bu durum.

öte yandan, yine bu coğrafyada bilhassa, görmemişlik var. yani insanlar yaptıklarını başkalrının gözüne sokmaya çok meraklı. çoğu insan bunu yaparken "ben/biz çok eğleniyoruz dünya sikimde değil içip sıçıp seks yapıyorum. sen de bunu gör ve bil" mesajı veriyor. tabi dediğin gibi onlara sorsan alaksı bile yok derler. ancak böyle. ha tabi bu herkes için değil. ama çoğunluk bu kafada. bu durum özellikle kadınlarda/kızlarda daha çok var.

Buna ben de ifrit oluyorum. (icerim, icmeyen bir insan degilim)

@dnznc, herhangi bir eylemi bu kadar duyursalar, ona da kil olurum.

"Gecen bi ictik, hayvan gibi ictik, 2 litre viski, 8 buyuk raki, 128 tane bira yuvarladik. Sonra yine ictik. Kusa kusa öldük resmen. Ictik ictik ictik..."

foto konusunu bilemem. hiç çekinmem. çekinsem de o artistler gibi değil de, içkimi kenara koyarak çekilirim.

duyuru için konuşursak da, içki ve ona bağlı konular hakkında sorularım oldu ve olacak. burası benim hiç umrumda olmayan bir yer. burdan en arkadaş beklerim, ne sevişecek kadın, ne de eş. ben takılırım burada, çıkarlarımı karşılarım o kadar.

şimdi böyle yazınca da başka insanlar hakkında rasim ozan kütahyalı gibi ahkam kesemem. vardır herkesin kendince sebebi. sürekli fotoğraf çekinenler yalama.

belki çok içmeyen biridir kırk yılda bir rakı balık filan yapmıştır. içki pahalı malum insanlar genelde eğlenmeye/tatile filan gittiklerinde içiyorlar, o da özel bi olay. yaz da geliyor kokteyller filan renkli renkli böyle şeker görünüyorlar, viski kuul görünüyor filan.
ama efesle resmini koyanı ben de anlamıyorum :D
içmiyorum.

sebebi şu:
"çok geziyorum, çok eğlenceli bir hayatım var, dolu doluyum, çok sosyalim. inanmazsan anlatayım; öyle bir içtik ki mesela. al bu da feysbukumdaki içkili resimler, ha bir de cinsel hayatım var, hiç bir kız benimle sevgili olmuyor (sevilmeye değer bir adam olmadıgımdan değil, ben istemiyorum) ama sevişiyorum yani, gecede dört postadan az atmıyorum, ha bu arada çok içtiğimi söylemişmiydim."

başka becerebildiği bir şey yoksa ne yapsın garibim? devir, sanal alemde millete kendini ispat etme devri. öyle bilimsel açıklamasına falan gerek yok kanımca. özetle, gittikçe aptallaşıyoruz işte.

İnsanlar mal, gösteriş düşkünü ve görgüsüz. Çoğu da milletten görüp etkilenip üstüne üstlük bunun da bir akım olduğunu sanıp paylaşıyor.

El kişi spor salonuna yazılıyor daha 3 kg lık ağırlığı eline alır almaz instagrama aynadan seken görüntüsünü atıyor, bir başkası nargile içmeye gidiyor "aga olaya bak bembeyaz duman" deyip resmini koyuyor (sonrasında yığılıyor yüksek ihtimalle), alkol de bunun değişik versiyonu.

@dafaiss in dediği gibi aşağılık kompleksi de var. Bizim toplumumuzda birisi az bir şey rahata erdi mi hemen bokunu çıkarmak istiyor.

Karakterle ve yetiştirilme şekliyle de alakalı bence. Milyarder var göz önünde bile göremezsin ortada hayalet gibi takılıyor yine milyarder var süper arabasından süper kızlarla inip özel jetine giderken hepsini bir kareye sığdırtıp fotoğraf paylaşıyor.

Ama bizimki boş beleş insanlar olmamızdan kaynaklanıyor. Bizdeki vasıfsızlık olduğu sürece insanlar içtiği içkiyle de övünür yattığı kız/erkeklerle de. He deyip geçmek lazım.

genelde özel bir günde/arkadaşlarımla ya da ailemle çıktığımda resim çekiliyorum. evde ya da okulda ya da kütüphanede ders çalışırken, manavdan alışveriş yaparken falan değil. öyle olunca da masada içki oluyor. napalım garson kardeş masayı topla da, anamla babamla kırk yılın başı dışarı çıkmışız fotoğraf çekilecez mi diyelim? insanlar da genelde arkadaşlarıyla aileleriyle bir araya gelip içki içtiklerinde özel bir gün oluyor mutlaka fotoğrafı da çekiliyor. o fotoğrafları da paylaşıyor.
bence esas siz neden özellikle onlara çemkiriyorsunuz? hani aynı insanlar, selfie de çekiyor, yemek resmi de çekiyor, denize uzatılmış ayak resmi de koyuyor, içkili resimler mi sadece tuhaf sizce?

şununla da alakadar:
eksisozluk.com

@alice practice, bence hepsi tuhaf. tüm gününü sosyal medyada paylaşan kişi garip geliyor bana. normal mi ki bu? 10 sene önce söylense saçma bulmaz mıydın? hani öyle arada kafaya esen, paylaşılan fotoğraflardan bahsetmiyorum. gayet normal, gündelik yaşamın içerisinde yer alan neredeyse her anın fotoğrafını çekip paylaşma ihtiyacı hissetmek, instagram hata verdiğinde ciddi ciddi üzülmek sağlıksızlıktır ne yazık ki. var böyleleri.

fotografi bilmiyorum. benim de alkol alirken cekilmis fotograflarim var. ama su "ben cok icerim hic dokunmaz bana" muhabbetini ben de merak ediyorum. biz arkadaslarla evde falan icerken birbirimizi kusmaya goturuyoruz biraz fazla kacirinca. hic o tarz biz cok iceriz muhabbetine girmiyoruz.

onemli olan kafanin guzel olmasi degil mi? az icince sarhos olmak daha iyi degil mi? niye iciyoruz ki bunu biz zaten?

sosyal medya yeni bir şey. bir çok açıdan günlük hayattan farklı bir tarz, jargon vs. hakim o yüzden 10 sene önce garip gelmez miydi ile anlaşılabilecek bir konu değil. zira 10 sene önce bu 'sosyal medya' denilen şey yoktu ve kendi kültürü de oluşmamıştı. insanların hayatlarının her anını hangi gün nerede olduklarını takip etmek istemiyorsanız zaten neden üye olasınız ki bu platformlara. özellikle bazı insanların bu paylaşımlarını görmek istemiyorsanız onları da takip etmek zorunda değilsiniz. sosyal medya denilen şey zaten gün içinde ne gördüğünü/ne yaptığını/nereye gittiğini paylaşmak için kurulmuş bir platform. duyuruya giriyorlar ikidebir soru soruyorlar, yolda durup rastgele insanlara soru soruyor musunuz böyle ha?! demek gibi sizin dediğiniz. sosyal medya, 10 sene önce yoktu ve günlük gerçek hayattan farklı bir olgu.

olay içki içmek değil de arkadaşlarla içmek aslında. içki masasının sohbeti farklı oluyor, içki içilecek olan gecenin ritüeli farklı oluyor. mesela mekanda ya da evde rakı-balık yapmak, fasıl'a gitmek vb.'yi paylaşma nedeni gidilen herhangi bir etkinliği paylaşma nedeniyle benzer olduğunu düşünüyorum. ama eline bira alan resim çekiliyorsa birayla ergenliktir bence.

ha birayla resmim var mı? var. 17 yaşındayken çekilmiştim.

o tip sitelere üye değilim, takip etmiyorum zaten ama ne olduğunu ve insanların neden bu şekilde davranma ihtiyacı hissettiğini merak ediyorum sadece. yapılmamalı! gibi bir tutumum yok hani, kim ne yaparsa yapsın ama bana göre sağlıksız bir eylemdir. "takip etmezsin olur biter" olayı değil konu yani, genel olarak çok geniş bir kesimin davranışı üzerine tartışma yaşanıyor işte, herhangi bir aşağılama, hor görme gibi bir düşünce de yok ortada.

bu sitenin işlevi çok daha farklı, karşılaştırmak anlamsız biraz. bana göre insanların ihtiyaç duyduğu ya da merak ettiği soruları sorup cevabını aldığı ve çekip gittiği bir site alt tarafı, ötesi değil. ama özetle karşılıklı yardımlaşma temeline oturtulmuş bir site. doğru, o sitelerin de ayrı amaçları var, buna da karşı değilim ki. sadece insanların kendilerini bu kadar kaptırması, günlük yaşamının içerisine bu denli ortak etmesi anlamsız ve zararlı geliyor. bana bir zararı dokunmuyor, umrumda da değil ama konu üzerinde tartışmayı seviyor olamaz mıyım? dışardan bir insanın dediklerine kulak da vermek iyidir hem. alt tarafı düşüncemizi paylaşıyoruz, abartılacak bir şey yok.

bu arada "10 sene önce olsa..." muhabbeti bana da saçma geldi şimdi, geri alıyorum o lafımı. :)

"alkollü fotoğraf" çok genelleyici oluyor. çünkü düşün birileri gitmiş toplanmış oturmuşlar sohbet ediyorlar birşeyler yiyorlar belki bira içiyorlar.. masanın fotoğrafı çekilmek isteniyor, bir araya gelinildiği için. o gün özel bir gün. fotoğrafında amacı budur zaten değil mi ?

ama diğer yandan içtiğini belli etmek için sadece içkileri ön plana koyarak fotoğraf alan, bakın içiyorum şeklinde gösteriş budalalığı yapan kesimde var.
bunu yapanların kafa yapıları şu şekilde oluyor :

"ben içiyorum ve sosyalleşiyorum/eğleniyorum. alkol eğlencenin/sosyalleşmenin simgesi olduğundan beri alkollü fotoğrafımı koydum ve gösterişimi yapmak istedim."

ama bu şekilde neden yapıyorlar diye sormakta ayrı bir saçmalık. görmek istenmiyorsa takip edilmez.

bunlar genellikle karşındaki kişiyle arandaki mesafeyi, ilişkinin seviyesini normlarını belirleyen ya da bilinçli ya da istemsiz o amaçla kullanılan kelimeler.

demek ki öyle bir kaygın yok.

Hep çocuk pornosuna karşı konuşuyorduk da bu tarz bir içeriğe ilk kez maruz kaldım ve beynimden vurulmuşa döndüm.
Benim tivitır taymlaynıma şöyle bir şey düştü konuyla ilgili. Spamlamanın dışında yapılabilir:
twitter.com

spamledim. 710 takipçisi var. onların da o adamdan farkı yok.

ay nov kung fu'nun belirttiği [email protected]'a mail de attım.

fotoğrafları da flagledim. midem bulanıyor.

onları bunlar doğuruyor:
www.bianet.org

spamladim ben de

Ay nov kung fu bunu hemen twitterdan yayalım. Biz de yapalım mutlaka. Takip edenlere bir şey çıkmıyor vallahi ağzımdan şu anda beynimden vurulmuş vaziyetteyim.

şimdi sadico24ün takip ettiklerine de bakıyorum, orası da çocuk pornosu içerikli. Daha fazla hesap var

Isim gücüm yok hepsiyle ugrasacagim demek ki.

bu zırDali denen kullanıcının paylaştığı şikayet şekli işe yarıyor mu? çünkü mail attım ama otomatik noreply cevap gelmedi. Buna verilecek karşılık sadece spam olmamalı

içerik resmen sinir bozucuydu, aklım çıktı ama mailimizi attık, şikayetimizi ettik. umarım twitter hızlıca değerlendirir.

insanlığa güvenim ve sevgim her geçen gün azalıyor. şu koca evrende hem birbirimize hem de başkalarına büyük yanlışlar yapıyoruz ama bakalım ne gelecek ileride insanlığın başına.

Ben de mail attim ama bana da takip numarasi gelmedi:/ sanırım telefondan beceremedim ben bilgisayardan deniyorum şimdi. Yok benim insanlığa en ufak sevgim ve merhametim kalmadi.

bana da gelmedi mail takip bilmemnesi ama ben yine de hep spamliyor hem de mail atıyorum.

takip numarası bana da gelmedi ama zaten takip numarasından bahsedilmiyor twitter tarafından:
support.twitter.com

"Çocuk cinsel istismarı

Twitter'da çocuk cinsel istismarına müsamaha etmeyiz. Çocuk cinsel istismarının kullanıldığı resimlere giden bağlantılar konusunda bilgi edindiğimizde, bunlar bildirimde bulunulmaksızın Twitter'dan kaldırılır ve Kayıp ve İstismar Edilen Çocuklar Ulusal Merkezi'ne (National Center for Missing & Exploited Children - "NCMEC") bildirilir. Çocuk cinsel istismarını tanıtan veya güncelleme bağlantıları içeren hesapları süresiz olarak askıya alırız.

Çocuk cinsel istismarı ile ilgili dağıtım veya tanıtım yapan bir Twitter hesabı görürseniz, lütfen [email protected] adresine e-posta göndererek bize haber verin. İlgili tweet bağlantılarını ve bir profil bağlantısını ekleyin. Tek tek her Tweetin bağlantısını bulmak için yardım sayfamızı inceleyin.

NOT: Lütfen hangi nedenle olursa olsun, çocuk cinsel istismarı içeren öğeleri tweetlemeyin, retweetlemeyin veya yeniden göndermeyin. [email protected] adresine hemen bir e-posta göndererek durumu bize bildirin, bunu kaldırmak için gerekeni yaparız.

Twitter’ın çocuk cinsel istismarı politikası hakkında daha fazla bilgi edinmek için burayı tıklayın."

arkadaşlar ben şöyle bir şey buldum twitter.com Furkan Güzey diye bir çocuğa ait... www.facebook.com facebook profili de bu... bence fotoğraf çalıp twiter hesabı da açıyorlar. Bunu nasıl şikayet etsek sizce?

vala ben o iğrenç herifin takip ettikleri için de mail attım teker teker. gerçekten midem ve beynim bulandı.

sharon and hope bilemedim ki ne yapılabilir :/ bu nedir yahu gerçekten midem kaldırmıyor artık :(

bu arada takip numarası şimdi geldi millet.

takip numarası ulaştı evet. bundan sonra top twitter'da.

askıya alınmış bile :)

bana da ulaştı :)

öncelikle, okçuluk zor ve teknik gerektiren bir spordur. linkteki yay oyuncak sayılır. profesyonel okçulukta yeri yoktur(ilanda öyle dediği için söyledim).
eğer evin içinde 5 metre kadar bir mesafe ayarlarsanız bununla oynayabilirsiniz. (bununla ok atmak, okçuluk yapmak demeyi hakaret kabul ederim :P)
bir de tek başınıza düzgünce ok atmayı öğrenmeniz pek kolay değil. daha fazla keyif almak için bence eğitim almalısınız.

parkta bahçe de ne okçuluğu la, ok bildiğin gayet etkili ve alabildiğine tehlikeli bir silahtır, öldürür yani.
kursa gitsen iyi olur bence ve kursun poligonunu kullansan.

geçen televizyonda denk geldim bi adama okçulukla ilgili eğitim veriyodu tarihini falan. Kartal stadında eğitimleri oluyomuş sanırım bi araştırın.

abi bence film izlemeye devam et

oynanır ya bizim arkadaşta vardı bundan evin içinde strafora hedef çizip ona atıyoduk. eğlenmek için tek yapman gereken şey almak yani.

linkteki sanırım oyuncak da, oyuncak olmayanından almaya kalkarsan aklında bulunsun; "silah" kategorisine giriyor ve bulundurmak da kullanmak da yasak, yani alırsan da gözönünde bir yerde atış yapmasan iyi olur.

donanimhaberde vardi oyle birisi. eleman kendi yapmisti nasil yaptigini da anlatiyordu. simdi uyku seremesine bulamadim ama bi google istersen. test videolari falan cekmisti evinin arkasina bisiler buruyordu

tarçın şeker isteğini engelliyor.

bir ay yemedim ben nutella, tatlı felan. artık kaşığın ucuyla bile yemiyorum nutellayı normalde de canım tatlı istemiyor hiç.

sorunun cevabını bilmiyorum ama tarçın işe yarayabilir bence. tarçınlı süt/yoğurt/su ne olursa.

bir şey yiyip yutmadan yok etmek mümkün olmaz mı ki? zamanla geçmez mi, ömür boyu böyle mi olcak? ara sıra yiyebilirim, zarar gelmez herhalde, ama kendimi kontrol edememekten korkuyorum. şu an baklava yeme imkanım olsa mesela bayılana kadar yerim eminim. her an her durumda tarçın ya da isteği giderecek bir şey olmayabiliyor çevrede. hadi evdeyken bulunur da, yolculuk sırasında falan olursa mesela çok rahatsız edici olabilir. başım ağrıyo resmen, baklava istiyorum.

meyve yesen?

yok kesmiyor. tatlı tatlı mis gibi yeşil elma yiyom hem de.

2 aydan sonra canım hiç çekmemeye başladı benim. 1 yılı geçmiştir şeker yemeyeli.

Bir anda kesmek yerine yavaz yavas mi kesseydin acaba?

Canin tatli cekince sundan falan yesen olmaz mi?
www.ortakalan.com.tr

Cok guzel tadi da bayiliyom

insülin direncini bi araştır netten.

iki günde bir 1.5 saat iki saat spor yapınca yani her yerin ağrıyana kadar, ne hormon salgılatıyorsa ne tatlı ne sigara canım çekmiyor o zaman.

bişy yiyip yutmadan yok etmenin yolu, bişey yiyip yutmamak.
senin kendine dair bahsettiğin halet-i ruhiyye ile, filmlerde vb. tasvir edildiği minvaliyle uyuşturucu bağımlılarının rehabilite edilirken yaşadıklarının farkı var mı, yahut sigarayı bırakma aşamasında olan birinin triplerinden? yok.

- güçten düştüğünü hissetme
- vücudunun buharlaşıp yükselmeye başladığını hissetmen
- iradesiz biri olduğuna dair inancın
vb.

dayanacaksın geçecek.

şekerini ölçtür bence.

hurma + findik kombinasyonu guzeldir.
kuru incir falan da fazla abartmadan yenilebilir.
yani dogal sekerleri dogal halleriyle, yanindaki liflerle posasiyla birlikte yersen o kadar da kotu degil. tabi yine abartmamak lazim ama kriz zamanlarinda kurtarir.

hurma ya da kuru kayısı alternatif olabilir.

ya bir de kulağa hiç hoş gelmiyor ama bir kuzenim böyle durumlarda yemek istediği şeyi çiğneyip yutmadan çıkarıyordu...

Abimin spor hocasi tatli krizleri geldiginde git kuruyemisciden 1 liralik leblebi al ye gecer o his demisti sahiden denedik oluyormus. Sen de dene istersen bi.

o ihtimale meydan oku. Aksi halde her halükarda içinde kalacak.

git la git kesin karşılaşacaksın

git, cesur ol anasını satiyim. biz yapamadık pişman olduk, sen yap mutlu ol.

Kendine guven git!

git nınca git

mactracker isminde bir program var ufak, onun aracılığyla bulabilirsn.

anakart uçtu :D

www.discountelectronics.com

Bu mudur acaba ?

seri numarasını yazarsanız daha sağlıklı bilgi verebiliriz.

karşılık bekleyerek iyilik yapmaya çalıştığını düşünenler, karşılıksız kimseye iyilik yapmayan insanlar oldukları için herkesi öyle zannediyorlar. içinden nasıl geliyorsa öyle davran. hala o insanlar için bişey yapmak istiyorsan yap ama bence gerek yok. herkesin başına geliyor böyle durumlar yalnız değilsin merak etme.

bende karşılıksız iyilik yaparım çok da mutlu olurum. Tanımadığım bile olsa yaşlı teyzelerin market poşetlerini taşırım falan gibi. Tanıdıklarıma daha dikkatli iyilikler yaparım çünkü kendilerini bana borçlu hissetmelerini istemem. Bazı konularda bilerek yardım etmem kendi çözmesi gereken bir sorunu çözüp üstesinden gelmesi için ama yardıma hazır tetikte beklerim.

Sonuçta sen iyi niyetle yapıyorsun ama insanlar işkilleniyor ki bu da normal bende yanlış anlaşıldığımda üzülüyorum.

Ortalık fırsatçı abaza dolu olduğundan ve bu mahluklar bir kadına doğru düzgün yaklaşmayı bilmediklerinden derdi olan kıza yardım edip oradan yürümeye çalışıyorlar. Bunun sonucunda da iş "vermicek kızla ne uğraşıcam"a dönüyor. Yani çıkarı olmayan yardımcı olmuyor gibi bir algı oluşuyor.

Yalnız değilsin. Çoğu insanda "Bayram değil, seyran değil. Eniştem beni niye öptü" bakışını görebiliyorum.

Bir de dandik bir tanımadığım insanlara "İyi günler","İyi akşamlar" deme huyum var ki (tanımadığım derken yoldan geçenden bahsetmiyorum; dolmuş şoförü, garson, vb gibi bir süre yanında bulunmak zorunda olduğum insanlardan söz ediyorum), bu huy yüzünden kaç kere "o.ospu" dendi sayamadım bile.

@aychovsky yuh! :/ ben de herkese derim böyle "iyi günler", "kolay gelsin", "teşekkür ederim" falan... benim de arkamdan o zaman "asıldı göt" falan diyolar heralde...

çok uzun zaman önce başıma geliyordu. artık iyilik istemeyene iyilik yapmadıgım için başıma gelmiyor.
sen yine iyi davran ama adamına göre davran bence

aychosky oha +1

İnsan selam verdi diye arkandan böyle atılıp tutulduğunu hissettiriyorsa diğer insanların bakışları, acilen yaşadığın yerden kaç derim.

Genelde erkek erkeğe oldu mu çok bir şey olmuyor, "Eyvallah gardaş" düzeyinde kalıyor ama bir kadın bir erkeğe gülerek böyle bir şey söylediğinde birkaç seçenek birden doğuyor. Adam ya bunu normal algılıyor (ki bahsettiğim durumda oransal olarak az), ya da "Bana zarf atıldı" diye egosu okşanıyor (bu durumda bulunduğu yeri bırakabilen biri ise gelip kahve içmeye davet edebiliyor) ya da yine "Bana zarf atıldı" diye bunu namussuzluğuma veriyor ve bazen dilini tutabiliyor, bazen de tutamıyor. En son durumda da aynı iyilik yapılanlarda oluşan "N'oluyoruz" tarzı bir dumur bakışı sergilenebiliyor.

Hissetmek değil; dümdüz duyuyorsun ne dendiğini. Bakış oldu mu gerçi bakıştan da rahat okunuyor da, doğrudan söylüyorlar, çekinmiyorlar hiç laf söylerken.

İstanbul'daysanız, en çok Sarıyer-Beşiktaş dolmuşunda yaşıyorum ben bunu.

ne kadar acayip yalnız. ben de yardım ettiğim kadınlardan bazıları alakayı kesince şok oluyordum, seninkisi çok daha ileri seviyedeymiş... çok çok üzücü insanların bu halde olmaları. işte bunlar hep kör önyargı sanırım...

Öğrenilmiş önyargı bunların hepsi. Ailem çocukken millete selam verdire verdire otomatiğe bağlamıştım. Artık, biz büyüdük ve kirlendi dünya mı oldu, ne olduysa; dolmuştan inerken dudak ısırdığım oluyor unutmazsam ya da obsesif kompulsif gibi içimden veya dudak kenarından "İyi günler" diyorum bazen. Yolda biri hapşurduğunda (hapşırdığında?) "Çok yaşayın" demek gibi garip bir dürtü de bunların içinde. Ne bileyim, dememek ayıp geliyor.

Annem babam öğretmen, öğretmen ve esnaf çocuklarının arasında büyüdüm. Eşeğin kuyruğu gibi ne uzayan ne kısalan, tam olarak orta direk dediğimiz insanların içinde, elitist veya fanus içi bir grup bile sayılmaz. Tam Mahallenin Muhtarları dizisindeki gibi mahalle işte, hatta tam jenerikteki "Evlerde sokaklarda dar gelirli insanlar. Birbirlerini tanırlar, bir arada yaşarlar" tanımına uygun. Ergenlik bitene kadar hiç böyle şeylerle karşılaşmadım. Hatta, bir 18-19 yaşıma kadar hiç karşılaşmadım; o yaştan sonra ilk şok çok zor oldu. Çocukluktan edinilen alışkanlıklar da kolay kolay bırakılmıyor.

Hayır, olayın güzellikle de en ufak ilgisi yok. Güzel falan da değilim zaten. Fiziksel taciz olmadığı sürece milletin ne dediğini pek dinlemiyorum, denilenlere pek kulak asmıyorum. Azıcık takan birisi olsa, iyiliğe manyak gibi cevap vermesi normaldir. Alışkın değil bünye. Ve tabii ki çok çok üzücü.

"karşılıksızlık" konusunda kendini de kandırma birbirimizi de kandırmayalım, kendin de demişsin "karşımdaki kişi bana insan geliyorsa samimi geliyorsa..." diye, işte bu da bir çeşit karşılıktır. karşılık beklentisi olmadan hiçbir şey yapmaz insan, yapamaz da. bu kötü ya da utanılacak bir şey de değil, senle ilgilendiysem, ne bilem bir derdine derman olunmasına vesile olduysam, sana emek harcadıysam... hasta olduğumda gelip bir nanelimon kaynatmanı isterim, istiyorumdur, keriz değilsem istemeliyim de. bunda beis görmememk lazım ya da abes değil.

neyse, kendini "iyiliksever" olarak görmen tavırlarına da yansıyor olabilir ki bu aynı zamanda gizliden gizliye üstü kapalı kibir içeren bir hal. eğer karşındaki bunu sezinliyorsa o bakış ve tavırlar bundan da kaynaklanıyor olabilir. yani "olabilir" diyorum ihtimal yani gücenme lütfen.

ve evet elbette, geliyor böyle şeyler oluyor. bunun sebebi insanların pek bir şey alıp vvermeden ve istedikleri zaman anında kestirip atabilecekleri (hem manen hem madden) ilişkiler kurmak istemeleri. en basit şey dahi aranızda bir bağ yaratır, bu bağ da kestirip atmaları zorlaştırır, konuşmaları daha naif, kibar hale getirmeyi lazım getirir.

bir "başa kakma" endişesine de düşmüş, düşüyor olabilir insanlar.

karşı cinsle olan mevzular da öyle işte nabıcan.

aynı düştükleri olay var mı ki yahu bunların?

olmayanları sorarsan daha öz cevaplar gelebilir.
mesela sırtlarını dayadıkları sermaye ya da sermaye bloklarını, onlara yakın olan isimler hakkında tek kelime ettiklerini okuyamazsın.

cumhuriyet'in kurulması mesela

Öncelikle Türkiyede yaşayan herkes gibi bende tarafların sürekli bir didişme içinde olduklarını biliyorum ama yani bariz konulardan bahsediyorum. Daha öne çıkmış; Başkanlık sistemi gibi. Türkiyenin gündemine oturmuş bir konu ve uzun süre meşgul eden.

son zamanlarda: suriye politikası, mit yasası, hsyk değişiklikleri.

Kurtaj yasagi.

www.dusuncetarihi.com

düşünce tarihi açısından böyle bir kaynak var

bu ara yeni bir seri çıkmış (ya da ben yeni gördüm) geçen kitapçıda gördüm: dilin tarihi, paranın tarihi... falan diye. onlar olabilir bak.

ama tek bi kaynak ya da kişiden okumak seni tek bir bakış açısı ve tarih yöntemine hapseder. hangi tarih ekolü? ibni halduncu mu, tarihsel materyalist mi, herodotçu mu ya da başka bişey mi? önce -şayet aşina değilsen diye diyorum- tarih felsefesi okumaları daha iyi olur.

(bkz: worlds together worlds apart)

tam olarak neyi öğrenmek istiyorsun?

mesela aöf nin uygarlık tarihi kitabı var. baya kapsamlı.

eogrenme.anadolu.edu.tr

istersen bir bak buna hem hangi dönemi / bölgeyi incelemek istediğine de karar verirsin.

tr.wikipedia.org

başlangıç için william mcneill - dünya tarihi iyidir.

yok moruk. sigortalı ilk kez resmi tatilde çalışıyorum.

bugün çalıştığını kayıt altına alacak birşey yapmaya çalış, sonra da sgk'ya şikayet et.

p.s. şikayet için epey zamanın olduğunu unutma, ne zaman işine gelirse o zaman şikayet et.

seve seve ödeyecek diyenlerin saflığı gülümsetti beni :)

bu kadar zoruna gittiyse bi bahane bulup çık aga.

çalışıyor olduğunu kanıtlayacak bir şey edinmeye çalış.

maaş yattığında o gün için ücret ödenmemişse patronuna itiraz et.

ödememekte ısrar ederse tehdit et (şikayet etmekle, ispatın olduğunu söylemee)

hala ısrar ederse şikayet et (sgk)

tkp'yi ara yardıma gelirler.
pislik yap ne bileyim, paranı alamasan bile zor durumda kalsın zarar etsin pezevenk, yaptığın işi sen biliyon sonuçta.

Ozel sektor anasini satiyim.

popüler çünkü.

çalışırsan anlarsın. hasta ruhlu yöneticiler, amirler, sana verilen 10 m2 kapalı alan ve o alanda sabah 10 akşam 10 çalışman. kaprisli müşteriler, milyonlar kazanan markalar ama asgari ücret ödemeler vs..yeterli mi?

Gidip avmdeki bir magazada, cok degil bir gun calismani oneririm. Ya da zamanini ayirip masalardaki tepsileri toplayan temizlik gorevlilerini yarim saat izle. Avmlerin neden sevilmedigini anlayacaksin.

@mayeskuel ve @damdanakan @cesario

ben; insanların sevip, yerel olduğundan fanatikliğini yaptığı sikindirik bir markette çalıştım. görseniz sizde seversiniz. abi küçük esnaf diyip alışveriş yapardınız.. migrosta forkliftle taşıdığını biz elle taşıyorduk. tek fark buydu.

ben saçma sapan bi giyim mağazasında çalıştım. yine 10m2 kapalı alan. sabah 9 da gelir 10a kadar temizlik çay, cam temizlemesi eşya dizme vb.. akşam 10 kapanış ve eşyaları geri toplama kasa sayım teslim.. 10:30-11:00 di çıkışım.
türkiye şartları bu hani.

edit: 1 gün çalış diyenler, Okurken: LCW, D&R, Özsüt,TeknoSA da çalıştım.
küçük esnaftada çalıştım.

avmde değil çarşıda bir mağazada çalışınca al kardeşim sana 3x asgari ücret maaş mı diyorlar, ben mercedese biniyorum al sen de bin mi diyorlar, al 5 saat mesai mi yap diyorlar ne diyorlar onu soruyor soru sahibi zaten.

vasıfsız elemana 950 TL değil 2950 versinler keşke de mühendisi doktoru ne alacak ki adalet olsun o zaman.

avm yapmak için senin de dediğin gibi etrafını duvarlarla çevirip, ona uygun çevre düzenlemesi, otopark vb. şeyler yapman lazım eee dogal olarak bunun için de bir araziye ihtiyacın var demektir. avm de ki mağazaların kar etmesi için ise, yüksek sirkülasyon lazım bunun için de avm ler genellik bölge merkezlerine yapılır. istanbul'da da böyle bir arazi artık kalmadığı için hangi yollarla olduğunu artık hepimizin bildiği şekilde imara kapalı(gezi parkı), tarihi eser niteliği taşıyan(haydarpaşa garı) gibi alanlar veya da b2 arazileri avm yapıcak inşaat grublarına peşkeş çekiliyor. insanlar buna karşı avmye değil.
yoksa gebze de e-5'in kenarına yapılan gebze center'a kimse birşey demedi veya da beylikdüzünde yapılan boş arazilerde ki avmlere de kimse bir protesto yapmadı.
sanırım anlatabilmişimdir açık bi şekilde insanların avmlere değil avm yapmak ve para kazanmak için parkların, tarihi eserlerin yok edilmesine karşı olduğunu.

lokal dönercinin yanına avm, içine de mc donalds koyuyorsun. kendi dükkanı olan adam bi bakıyorsun mc donaldsta kasiyer olmuş.

büyük markalar daha çok büyürken, küçük markalar kapanmak zorunda kalıyor. tekelleşme, gelir adaletsizliği artıyor.

bir de her şeyden öte çirkin olmaları var tabi.

şu iki bina aynı yol üzerinde

i58.tinypic.com
i62.tinypic.com

@bana da bu yakisir

sanki çoğunluk(benim gözüme takılan) senin gibi düşünmüyor
örnek:
www.eksiduyuru.com

@tescilli marka: çarşıda çalışırsan prim stresini avmdeki kadar yoğun yaşamazsın, başında bin tane şef, müdür olmaz, müşteri profili avmdekinden çok da olmasa farklıdır. küçük esnafın cinliklerinin de farkındayız ama avmdeki çalışma şartlarıyla kıyaslandığında daha tercih edilir oluyo.

tadında bırakılmadığı için günah keçisi oldu. hükümetin avm den rant elde etmesi de antipati nedeni. fakat en önemlisi ülkenin gelişimine yönelik adımlar atılmayıp sadece avm yapılması esas neden.

gördünüz mü başbakanın hiç üniversitelerle bilimsel bir toplantı yaptığını. atıyorum kansere çare bulunması için doktorlarla temasa geçtiğini, otomobil üretimiyle ilgili odtü ve itüyle konuştuğunu... görmedik. daha çok tiyatrolar kâr getirmiyor ondan kapatıcaz falan gibi şeyler duyuyoruz.

türkiye şartlarıyla alakası yok. senin olayın bireysel tesadüf gereği olan birşey. yani yavşak bir patron yada yöneticiye denk gelme ihtimali. avm'lerde ise çark bu şekilde dönüyor. piramidin en üstünde para babaları, en altında sömürülen işciler. balını, kaymağını üsttekiler yiyor, ceremesini işciler çekiyor. küçük esnaf'ta işini sahiplenebilirsin veya aradaki uçurum o kadar olmaz.

genel olarak kapitalizmin neden kötü olduğu anlatılmış. avm'lerin normal dükkanlardan farkı üç noktada olabilir. birincisi her yere avm yapmayla şehre, doğaya zarar verme (Topçu Kışlası vs). İkincisiyse avm'lerin dükkanların toplamından fazlası olması. Mesela senin daha çok alışveriş yapman için saat bulundurmamaları, aydınlatmanın sana zamanı unutturacak şekilde yapılması, hazır oradayken normalde yemeyecek olsan bile yemeği de orada yemen, beklerken sinemaya gitmen vs. Şöyle güzel bir yazı var bunun hakkında: www.zaman.com.tr Bir de son olarak küçük esnafı, mahalle kültürünü öldürme goygoyu var.

@damdanakan işe girerken küçük esnaf sigorta yapmaz.. yapanı çok zor. görevin olmayan iş yapar. yalan at satış yap der. tuttuğunu siker. günündeyse yardım eder. değilse yaşlı başlı dinlemeden siker atar.. çok mu kurnazsınız? hadi bu gün yol üzeri tanımadığınız esnaftan alışveriş yapın. avm patronu sigara aldırmaya göndermez. akşam hanımı şuraya bırak demez. iş bellidir. para bellidir. beğenirsen çalışırsın der. çıkacaksan dur demez.

oo uzun hikaye. öyle bir soru sormuşsun ki nereden tutsan elinde kalıyor.
teşhir mekanizmaları, gösteri toplumu, pornografinin toplumsal alandaki tekabül ve tezahürleri, "protestan ahlakı ve kapitalizmin ruhu"...

90ların başında ya da öncesinde doğduysan illa ki bilirsin; o zamanlar yiyecek bir şey aldığımızda (özellikle herkesin alamayacağı şeyler) siyah poşetlere konur (ekmek bile) ki olmayanın canı çekmesin, göz hakkı üzerimize kalmasın.. diye, 90lar değil bbelki de biraz daha eskiye gidildiğinde pastane kafe vb. dışarıda yemek yenen yerler için de geçerli. yani teşhir edilmezdi hiçbişy. işte avmler bu kültürü yok ediyor. bu biir.

bu yok olunca rekabet ya da "serbest piyasa ekonomisi" insanlar arasına inmiş oluyor, kıskançlıklar çekememezilkler, bende yok onda niye varlar, sinsilikler... bu ikii. aslında küçük esnafa dair yapılan kötü söylenen şeylerin temelinde de bunun etkileri var, insanlar dönüştürüldüğü için "esnaf" karakteri de dönüşüyor.

üç. bir terzi var, zaman zaman gider söküğümü falan diktiririm. bazen para da istemez. bazen de giderim ona işim düşmese bile muhabbet ederim. yani onun dükkanına gittiğimde bir şeyler almam ya da tüketmeme şart değil. avmler bunu imkansız kılıyor.

daha var da neyse, bunlar esasları teşkil ediyor.

bence haklısın, avm olmuş olmamış pek farkı yok.

bahsedilen markalarım avm dışındaki mağazalarında durum farklı mı sanki?

@ibomiu: ya işte ülkemiz insanının, esnafının profili belli. hepsi elbette öyle değildir ama ben de "esnaf temizdir, yalnızca ekmeğinin peşindedir, kimseyi ezmez" kafasında değilim. ama avmde çalıştığın zaman (ki biçok yerde çalıştım ben de) yalnızca işverenle muhattap olmuyorsun ki. geliyor şefi bi şey diyo, müdürün oradan tafra yapıyor. hadi bunlara da eyvallah dedik, bir de senle aynı pozisyonda çalışan iş arkadaşlarının kaprislerini çekiyorsun. gözleri fır dönüyor aman ben daha çok satış yapayım, daha çok göze gireyim diye. sırf asgariden yatan bir sigorta için de bu kadar insanın kahrını çekmek insanı çileden çıkarıyor işte.

@mayesküel peki düşmanlığın sebebi patronun fazla para kazanması mı yani? farzedelim küçük esnafa girdin. işleri düzeldi. her gün 1231231 adet satmaya çok para kazanmaya başladı. küçük esnafta kardan hisse mi alıyorsun? içini rahatlatan patronunun o kadar da zengin olmaması mı? yine senin sırtından, yine senin sayende para kazanıyor.

çok para kazandığından mı kazan kaldırma hareketleri? "çok paran var biraz bize de versene" midir olay?

yani ben bir dükkan açıp işçi sömürdüğümde dükkanın lokasyonuna göre ya da mal varlığıma göre mi bana düşman kesileceksiniz?

çalışan için küçük esnafın bi farkının olduğuna ben de inanmıyorum.
AVMlerde çocuk işçi de çalıştırmıyorlar mesela, gidip mahalle kasabına bakkalına bi bakalım...sigorta, angarya meselesi vs. katılıyorum bunlara
ancak hakikaten bokunu çıkarttılar artık. dağ taş AVM oldu. orman kesip yol açmak AVM yapmak medeniyet değil. dünya standartlarına göre de bu kadar avm gereksiz. tüketim teşvik ediliyor oysa kişisel tasarrufta zaten sonlardayız. AVM'ler AKP tipi kalkınma (!) modelinin kaleleri oldu bu da ideolojik tepkiye sebep bence.
sabahtan çoluk çocuk o kapalı klimalı ortama girip tıkınıp vitrin bakıyor saatlerce e o kadar kalınca da gerekli-gereksiz alışverişe teşvik ediliyor insanlar. gelsin migren/obezite gitsin kredi kartı borçları...

sen, esnaf'ın sadece kötü olanına denk gelmişsin, yada sadece onları baz alıyorsun. esnaf olarak kendi lokmasını paylaşan bir çok insan tanıyorum. avm'de de iyi yöneticiler olabilir; ama o hiyerarşinin içinde işcinin sömürülmesine asla mani olamaz. merkezden, pazar çalışacağız, mesai verilmeyecek, gece sayım yapılacak, maaşlar asgari ücret kalacak dendiğinde müdür hiçbirşey yapamaz. öyle güzel yönlerini anlatmışsın; lütfen bir kaç aylığına gidip bir avm'de çalış. bakalım aynı şeyleri düşünecek misin? burada şu an tarif edemediğim onlarca faktör var. anlaman için şu soruyu sorayım, bu güne dek kaç tane yüzü gülen, kaliteli hizmet sunan, aralarında tartışmayan, şikayetçi olmayan avm çalışanı gördün?

bende avm düşmanlığı yok, aksine bir sürü kişiye iş sağlıyor, avm'lerde sinema oluyor böylece daha fazla insan sinemaya gidiyor diye seviniyorum bile de artık sayısı çok fazla oldu. belli noktalarda trafik kilit ve avm'lerin de bunda etkisi büyük.

@dafaiss o bahsettiğin kültürü bence bakın linç edilme pahasına seksist olacağım. anneler, kadınlar yaptı.. kızların psikolojisini bozdular.. o kızlar anne oldu.. üzgünüm ama evet.. abisinin/ablasının kıyafetini giyen çocuk yerine 3 yaşındaki çocuğa pembe, tüylü gocuk alıp prensesim diye insanlara teşhir eden annelerin eseri. çocuk "ay ne güzel olmuşsun, ay ne şirin olmuşsun, prenses mi oldun sen bakayım" kafasıyla, komşu cocuğundan daha güzel giydirilmeye çalışıldı. para yoksa daha güzel örgü ördü annesi..

ve bu anne avm den hiç alışveriş yapmadı. küçük esnaf kullandı.. kızlar büyüdü. "bak benim yakalığım seninkinden daha güzel" dedi biri.. yarış başladı. avm suçlu değil bana göre. avm iş imkanı hatta..

bu anlattığım nesillerden 3 kuşak sonra teknolojiyle babalar bozuldu. araba kültürü başladı. oğluna araba alan baba başlattı yarışı.. teknoloji gelişti. oğullar arasında yarış başladı. önce araba, sonra mp3, telefon, saç, en son saç ve kozmetik başladı erkekler arasında.

avm nin rolu burada sadece malın temin edildiği nokta oldu.

küçük esnaf rekabet şartları oluşmadığından malı fahiş fiyattan satar. çalışanına sigorta yapmaz, mesai ödemez. yıllık izin vermez. küçük esnafta patron velinimetindir. küçük esnaf feodal, avm medenidir.

eyvallah, bak uzun hikaye dediğim kısmın biraz eskisi de oralara da dayanıyor. kökeni de reform ve rönesans dönemi, en azından ideolojik olarak. kadın meselesi, seksist falan da değil söylediklerini biri öyle itham ediyorsa olsa olsa ergen bi feministin saçmalamaları olabilir, şayet bunu dediğin için sana seksist diyen olursa.

yani kadınlar toplumun ve dolayısıyla kültürün, geleneğin tarlası ya da toprağı gibiler, yetiştirdikleri ve doğurudkları, yarattıklarıyla toplumu onlar inşa ediyor.
önce onlar çeşitli şekillerde ve çeşitli söylemlerle dönüştürüldüler, bu dönüşüm çocuklarına yansıdı.
sonrası malum işte.

bahsettiklerin de topluma ve özellikle kadına yeşilçam ile ya da dönem filmleri ile, sonrasında tv ile empoze edildi. o dönem çoğunlukla "ev hanımı" olan kadınlar bunlara maruz kalınca bir sonraki nesili de böyle yetiştirdiler. yani avm meselesi ve onun öncesine psikolojik olarak hazırlanmış şekilde.

@mayeskuel avm içerisinde düzgün çalışan dükkan sayısıda çok fazla. sistemi oturmuş genelde saat, gözlük, biraz kuyumcu gibi az kalem malzeme ile lüks tüketim ile ucuzu değil pahalıyı seçkinlere satan yerler (kaldı ki kapitalizmin zirvesi oluyor) düzgün çalışıyor şu an için. zamanla diğerleri de çalışacak.

boş zaman kavramı yeni ortaya çıkmış bi kavram(sanayiyle) olduğu için henüz bizim kuşaklarımızda tüm dükkanların çalışma saatleri, düzenleri henüz oturmadı. küçük esnaf daha az çalışmıyor aksine küçük esnaf henüz boş zaman kavramının gelişmediği yerler. köydeki dedenizin çalışma saatleri var mıydı? yoksa çalışabildiği her saat çalışılır mıydı? işte hala aynı zihniyet sürüyor küçük esnafta.. kendi işi olduğundan hayatı onun üzerine kurulu oluyor tıpkı köydeki gibi. yanında çalışandan da aynı performans isteniyor.

neyse ikimizde farklı dünyaların insanıyız. sabaha kadar tartışsak ortak payda da buluşamayacağız. bazen kelime ve mantık her zaman haklı olmana yetmez. tecrübe etmek gerek.

@mayeskuel sanırım "lütfen bir kaç aylığına gidip bir avm'de çalış. bakalım aynı şeyleri düşünecek misin? " sözüne imada bulundun

"neyse ikimizde farklı dünyaların insanıyız. sabaha kadar tartışsak ortak payda da buluşamayacağız. bazen kelime ve mantık her zaman haklı olmana yetmez. tecrübe etmek gerek." derken.

yanlış anladıysam özür dilerim:
öyleyse belirtmiştim önceki cevabımda

"Okurken: LCW, D&R, Özsüt,TeknoSA da çalıştım. "

ve

"ben insanların sevip, yerel olduğundan fanatikliğini yaptığı sikindirik bir markette çalıştım. görseniz sizde seversiniz. abi küçük esnaf diyip alışveriş yapardınız.. migrosta forkliftle taşıdığını biz elle taşıyorduk. tek fark buydu. "

"ben saçma sapan bi giyim mağazasında çalıştım. yine 10m2 kapalı alan. sabah 9 da gelir 10a kadar temizlik çay, cam temizlemesi eşya dizme vb.. akşam 10 kapanış ve eşyaları geri toplama kasa sayım teslim.. 10:30-11:00 di çıkışım. "

avm'de dükkanı olanlar büyük sermayedarlar... avmlerde yaptığın alışveriş onların cebine gidiyor...orta ölçekteki marketlerde dükkan sahibine kalıyor... avm'nin dükkanları biraraaya getirmenin dışında bir cazibesi olduğuna inanmıyorum... aynı anda hem yiyorsun, hem içiyorsun hem de alışveriş yapabiliyorsun.

adim basi avmye karsiyim ben. cogu avm ölü avm, beylikdüzünde bolca örnegi görülebilir. avm sahiplerinin hayvanliklari cabasi, beylikdüzünde insaatta ölenleri kimse hatirlamiyor artik. fikir iyi, uygun alan alirsin altyapini kurarsin, torium gibi sallanan zemine kurup depremi beklemezsin. su an istanbulda biri digerinden hicbir farki olmayan avm bulman cok kolay. üstelik bunlari böyle dakika basi koyarak esnafi da öldürüyorsun. bir de bana arsa lokasyon bina ve bütce olarak bir avmden büyük üniversiteleri okullari sayin.

o kurduğun sokağın etrafını çevirdiğin zaman iş bitiyor zaten. sokak dediğine herkesin her zaman ulaşabilme imkanı olmalı.
sokağa güneş doğar, yağmur düşer, ot biter sokakta. avmdeyse mermerler vardır. suni iklimlendirme vardır. ve kafanı kaldırdığında güneşi göremediğin için günün hangi saatinde olduğunu anlamazsın. bu gibi ortamlarda insan psikolojisi bozulur ve bir süre bu duruma maruz kalan insanların davranışlarında problemlere neden olur.
bir diğer anormali ise turlamak için avmye gitmeniz. yani gezmek için avmye gitmeniz. parklar, açık hava, güneş ve oksijen dururken havalandırmanın üflediği tozlu kirli havayı içinize çekmek istemeniz.
avmde ölçü, ölçek kaybolur. insan yorulur.

abi senden çıkan şey neticede yani ölüme kadar gitmez o iş zararı olsa bile..

bi şey olmaz. çoktan vücudunu terk etmişti bile o.

Neden boyle bi sey yaptin?

Olmezsin.

idrar yararlıdır, olmaz bir şey. peki neden içtiğini sorabilir miyim merak ettim?

bear grylls olmemisti

onu bunu boşver de niye içtin hakkaten?

Amac?

Olmek o kadar kolay mi allasen?
Turp gibisindir.

sebebi neydi ki? :/

hislerinin bir kısmı da psikolojiktir, ölmezsin merak etme.

Noktalı virgülü falan kullanabildiğine göre ölmezsin, relax.

pofff...

bear grylls içti ölmedi, dünya için kötü, senin için iyi haber.

bir şey olmaz da sebebi neydi ki.

neden içtiğimi sormuşsunuz; edit'le ekledim.

Israr içerek hayatta kalma diye bir şey duymuştum. Hiç unutmuyorum 3 yaş civarıydı herhalde yatakta çıplak yatıyordum (banyodan çıktım annem üstümü mü giydirecekti ne) bir anda ilene dürtüsü geldi bende serbest bıraktım. Nasıl olduysa direkt ağzıma denk gelmişti, yuttum sanırım. Kaç sene geçti yaşıyorum hala.

Bize, bunu niye yaptığını anlatmaya borçlusun.

keşke sebebini sormasaymışız.

ne pis adammışsın lan sen öyle.

mutfak lavabosuna da işiyon mu?

en.wikipedia.org tedaviymiş zaten, adı bile varmış, rahat ol şu andan itibaren en sağlıklımız bile sen olabilirsin esas itibariyle. %95'i su, %5'i de vitamin, mineral falan filanmış. öyle işe yaramaz atık değilmiş

çok güzel bir kafan varmış güle güle kullan canıms

o belirtiler "aman ölücem" diye fazla evham yapman bir de "sidik seni iğrendirebilir ama o kadar pis bir şey değil" demene kendinin de inanmanan. öyle olduğu için pis bir şey içtiğin ve sana zarar vereceği düşüncesine çok odaklandın, vücudun böyle tepki veriyor.

su iç bolca. bişy olmaz.

Ev arkadasin ben olmadigim icin su an ne kadar mesudum bilemezsin.

Evyeye isemek!?!

Planlayarak, canice ruhla, iskence ederek oldurebilirim seni.
Ev arkadasin ben degilim, cok sanslisin.

Sidik icilecek kadar da temiz bir sey degil. Faydali olsa vucut atmaz lan, oyle dusun!

yuh be hadi kendine saygın yok ev halkına saygın olsun. küvete işemek nedir amk. ben o evde olacaktım varya o küvete işer seni orda boğardım

cevap, hayır kardeşim ölmezsin neden ölesin? sidik vücudumuzdan çıkan su ve proteinli bir sıvıdır :)

iğrenç pislizk bi insna olamnı bir yana koyarsak;

çişini içmekten ölmezsin. ta ki bardak bardak doldurup kafaya dikmedikçe.

çok insan doğal afetler sonucu, özellikle deprem sonrası günlerce enkaz altında kalan insanlar, çişini içerek hayatta kalmıştır.

hiçbir şey olmaz.

lavaboya işerken birisi görüp ağız burun dalmazsa ölmezsin. pisuvardan akan suda ellerini yıkamak normal gelmiyorsa lavaboya işeme. normal geliyorsa da kendi kullandığın lavaboya işe.

abi bok da çok pis diyorum sana. yer miydin mesela ben bunu dedim diye. inanılmazsınız yemin ediyorum. mutlaka kontrol altında tutulman lazım.

yaptıktan ne kadar sonra içtin? kısa sürede içtiysen bir şey olmaz. fakat sonrasında çok hızlı şekilde bakteri ürettiği için riskli.

rehine ya da hapis vakalarında görülür bu olay. susuzluktan ölmemek için içinler.

@nawar
hemen sonrasında içtim.

@hemen hemen herkes
mal mısınız amnk, bana iğrenç falan demişsiniz de zaten sidik pis bir şey değil; benim inisiyal noktam. bi daha mı içeyim?

ayrıca size ne lan amnk? kendi evimdeki lavaboya ister işerim ister sıçarım. bi de ağızburun dalmaktan falan bahseden gerizekalılar olmuş.

hemen sonrasında içtiysen büyük bir sorun yaratacağını sanmam. yani ölmezsin. tabii sen sağlıklı bir insansan ve bol su içiyorsan. bu arada şimdi de bol su iç.

kusman, midenin bulanması, tükürmen, ağzındaki tat normal. çünkü sidiği içmek gibi bir geri dönüşüm sistemi yok. o yüzden vücut tepki veriyor.

tamam bu yaptığın da çok güzel bir şey değil ama, girip denize işeyenler, o deniz suyunu istemsizce yutanlar ve "işemeli" pornonun olduğu yerde... cümleyi bitiremeyeceğim :)

127 saat mahsur kalan dağcı da susuzluktan içti galiba bir şey olmamıştır.

Trollugun de midesi var be arkadas

uzakdogu mutfaginda yenilen seylere sahit olduktan sonra tepkisiz okudum. ilgincli adrenalinli yeme-icme faaliyeti istiyorsan bocuk kavurmasi ye citir citir. sidik dedigin ne zaten, tuzlu su. peh.

hayır kendi idrarı ile beslenmek zorunda kalan insanlar var..
benim lavaboma işemediğin sürece ölmezsin. hocam o lavaboya diş fırçası, yüz yıkama sabunu, traş makinesi kafası ne bileyim bazen bi elma düşüyor su tutup geçiştiriliyor. yapma lütfen. tanımıyoruz etmiyoruz birimizin arkadaşı çıkarsın filan yarın öbürgün evimize alıcaz..

abi ölmezsin de sidiğin temiz birşey olduğu konusunda pek de haklı sayılmazsın. zira idrar, ilk anda sıkıntılı bir sıvı olmasa da, içerisinde çok hızlı bir biçimde bakteri vb. ürer. bu kadar bakteri de çeşitli yerlerde (küvet, lavabo, evye, vb.) zararlı olabilir.

bir de hakkaten, adam kendi evinin lavabosuna ne yaparsa yapar abiler, size ne lan!?

evine kimseyi çağırmıyorsan veya çağırdıklarına ilk etapta bu denli pis bir insan olduğunu belirtiyorsan bi nebze anlaşılabilir. ama çok tehlikeli çok. inş arkadaşım veya bir gün tanışabileceğim biri çıkmazsın.

çocuk yapmazsan sevinirim. kib.

Adam, "ben bir lavaboya gidiyim" lafını baya bir ciddiye almış

@dreamsandcolours bu kadar saattir buradayız. kimsenin aklına gelmedi. elimden gelse ben basacaktım o tike :)

su iç bol bol.

Yahu kankiler, o kadar hıyar değilin. İşerken suyu açıyoruz heralde. Sidik lavaboya değmiyor bile. Suyla gidiyor işte.

nasil degmiyor lan. hadi ilk basinc varken nisan alirsin degmeden gider ee sonra? biterken sende tazzik azalmiyor mu cat diye kesiliyor mu cis?

bir bok yedin bari hatani kabullen ben igrenc bir insanim de bitsin. tuvalete isemeyi bilmeyen klozet kapagini gole ceviren bir ayi yuzunden 4 ay boyunca oturmadan isedim sictim klozete. hapis cezasi olmasa kurtlara atarim o herifi dunya'da bosuna oksijen harciyor. lutfen aileden gormediyseniz kendinizi gelistirin ve temiz anlayisli bir insan olun.

Bence emre aydın , mustafa ceceli kaliteli ,ben yabanci müzik sadece akustik dinliyorum, sakin müzikler falan.

şunu dinleyince oturduğum yerde oynayasım geliyor www.youtube.com

Ben yildiz tilbe dinliyorum arada.

ben dinlerim. hatta popüler müzik bile dinlerim 90'lar olunca.

%50 turkce, %50 yabanci dinlerim. Turkcede de aklina gelebilecek her seyi dinlerim. İlber Ortayli hassasiyetlerim yok.

dinliyorum hem de severek dinliyorum. çok farklı şeyleri dinlemeyi severim hatta birgün Edith Piaf dinlerken bir başka gün Müzeyyen Senar dinleyebiliyorum.

ben tam aksine hiç yabancı müzik dinlemiyorum.

Ben dinlerim. MFÖ ve Yeni Türkü'yü çok severim.

Bülent Ortaçgil'i, Barış Manço'yu severim.

Sezen Aksu'nun 80'lerdeki; Levent Yüksel, Mirkelam, Tarkan'ın 90'lardaki albümlerini severim.

Münir Nurettin Selçuk ve Müzeyyen Senar'a hayranlık duyarım.

galiba "turk muzigini zaten herkes biliyor, cok kisinin bilmedigi bisey tavsiye edeyim" diye dusunuyoruz. ben de 90lar turkce dinliyorum genelde ama tavsiye istendiginde soyle cok kisinin bilmedigini tahmin ettigim -genelde yabanci- bisey cikarir soylerim. bence durum bu.

Halk mizigi ile yogurulduk, ustune arabesk cilasi ile serpildik.

Esas itibari ile de baya arabesk.


Lay lay l8m galibaa hopasinanay... arabeak degil elbette.

barış manço, cem karaca, yavuz çetin, mfö, zeki müren gibi isimleri dinlerim. daha niceler var tabi. yenilerden de var.
yavuz çetin'in çoğu şarkısı favorilerimdendir. keza çocukluğumdan beri barış manço hayranıyım. şimdi aklıma gelmeyen ama lafı geçince "off be" diye içim giden çok şarkı ve sanatçı vardır.

eline elektro gitar alınca rock yaptığını sanan iki günlük pop yapanları sevmem. popçular daha dürüst en azından bu konuda.

oranlarsam yuzde 10-15 civaridir turkce dinledigim. ama timur selcuk, zulfu livaneli, eski yeni turku, bulent ortacgil yerli-yabanci ayrimi yapmadan favorilerim arasinda sayabilecegim sanatcilar.

dinliyorum.. doksanlar popdinliyorum, birsen tezer, jehan barbur seviyorum..
eski rockları da sinliyorum ama şebo, teoman, duman dinlemiyorum eskidendi onlar.. lise, üni birken en fazla..

"Birsen Tezer, Şebnem Ferah"
bu ikisini tanımıyorum. diğer saydıklarını dinliyorum. hatta ek olarak; manga, duman, rashit, athena, müzeyyen senar, cengiz kurtoğlu, emre aydın, yaşar, dario moreno, yeni türkü, zekia tunca, mfö vs. dinlerim.

mor ve ötesi, 110.

abi sadece piyasada gözünüze sokulan işlere bakıp nasıl bu kadar kolay ''doğru düzgün müzik yapan yok'' diyebiliyorsunuz insan üzülüyor gerçekten. en basitinden şöyle güzel adamlar var: www.youtube.com

Mor ve Ötesi, Sakin, Pilli Bebek, Büyük Ev Ablukada, Bulutsuzluk Özlemi, Flört, 123, Redd, Gece, Kesmeşeker, Multitap, Athena, Vega, Yavuz Çetin, Hayko Cepkin, Birsen Tezer, Jehan Barbur, Ceylan Ertem, Derin Esmer, Fikret Kızılok, Feridün Düzağaç

Şöyle ilk aklıma gelenleri yazdım, daha bir ton insan ve grup vardır. Yalnız pop bazında değerlendireceksek tahammül edebildiğim tek isim Göksel. Onun dışında Aşık Mahsuni Şerif'ten Tatyos Efendi'ye kadar her şeyi dinleyebilirim.

%80 türkçe dinlerim. dediğin gibi fikret kızılok, zeki müren, yavuz çetin, birsen tezer, bülent ortaçgil, hüsnü arkan.. bu böyle gider.
yabancı kültürüm yoktur benim de gerçi aksine çok fazla.

favorisi yabancı şarkı olan biri olarak. dinliyorum.

%30 yabancı, %30türk, %40soundtrack, enstrumantal,

türkçe:
zeki müren, jehan barbur, birsen tezer, bülent ortaçgil, erkan oğur, yavuz çetin favorilerim..

ama şöyle bir durum var. türkçe şarkılar daha bi depresif.. depresif olmasada depresif arkadaş. kültür böyle.. mesela bir bak deniz seki idi sanırım popçu(sevgilimi koluma takarım, yoluma bakarım) hareketli şarkı, pop.. sevgilisinden ayrılınca facebook'tan ima olarak bu şarkıyı gönderiyor. neden? türk şarkı kültürü "em beni bebeğim, ohş içimde gezdir" ya da "don't worry be happy" temalı olamıyor. kültür böyle değil. ya sözlerinde ya müziğinde depresiflik, siktir etmişlik var. yeni nesiller, kültürler depresif alanlarda kendilerine yakın hissetmezse yabancı şarkılarda bulabiliyor. normal yani.

Cem Karaca ve Barış Manço gibi ustalar unutulmaz elbet. Türkçe %10 ise dinlediklerim arasında bu ustalar haricinde son dönemlerden Replikas ve Kafabidünya gibi güzel müzik icra edenler de var benim için.

Güncel isimlerden sadece Sıla'yı tutuyorum. Geri kalan Türkçe Pop'u salla çöpe, gitsin. '98'den sonraki Türk Pop Müziği foseptik çukurundan beter. Demet Akalın'a albüm yaptırmayacaklardı.

Eski pop şarkılarını, Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Nükhet Duru, Nilüfer gibi isimlerin eski albümlerini, Sertab Erener, Levent Yüksel gibi '90lar sanatçılarının ilk albümlerini tutarım. Rock müzik olarak da tuttuğum isim az. Şu Emre Aydın, Gece Yolcuları, Kolpa vs... gibi isimleri komple görmezden geliyorum. Şebo iyi. Teo da iyiydi. Duman da iyi. Son yıllarda çıkanlardan Model iyi işler yapıyor. Türkçe Rock'ta daha çok '70lerin '80lerin Anadolu Rock tarzını takip ederim. Erkin Koray, Barış Manço, Cem Karaca, Edip Akbayram gibileri, birçoğunun plaklarına sahibim.

Ama en çok dinlediğim Türkçe tarz Türk Halk Müziği. Hastasıyım. Neşet Ertaş, Ali Ekber Çiçek, Aşık Mahzuni Şerif, Arif Sağ, Musa Eroğlu, Sabahat Akkiraz, Erdal Erzincan, Muhlis Akarsu... çilekeş ettiler beni allasen. :p

Bir de Mustafa Ceceli çok overrated yaw. Fazla overrated.

Yobaz bir müzik dinleyicisinden aforizmalar dinlediniz. :D

sen burada kendini elit gösteren ekşicilere bakma çoğu türkçe müzik dinliyor.

dışardaki mekanlarda dinlediklerim aylarca götürüyor

hiç türkçe dinlemiyorum, bununla da övünmüyorum kesinlikle. arada candan erçetin dinlerim bir tek, çocukluğumdan beridir çok severim kendisini. hepsi bu kadar.

Her ne kadar kısıtlı olsa da Türkçe Heavy Metal denen bir yapı var eskilerden. Diken, Kramp, Kronik gibi.

Şimdilerde ise Rock ve Metal Müzik adına Pentagram, Demir Demirkan, Ogün Sanlısoy, Cem Köksal, Hayko Cepkin gibi isimler var. Eskilerden çok bilinmeyen Ayhan Yener ve grubu Haramiler var, Tolga Burkay var.

Var oğlu var.

ben müziğin dilinden ve sözlerinden ziyade, müziğin kendisiyle ilgilendiğim için -sözcükleri sadece şarkıyı söylemek için kullanıyorum ki zaten kendi kendime söylediğim için, uydurup kaydırsam bile olur :D - türkçe müzik yabancı müzik diye kavramlarım yok. zaten sözlü müzik de çok sevmem, yani mecburen dinliyorum gibi bir şey, genelde müziğe bakarım bir de söyleyenin sesine. o yüzden arşivimde 72 milletten insan var. -arşiv de deyince çok süper gibi durdu ama değil tabi, yıllar içinde dinlediklerim falan-

ha, sözlere dikkat edince gerçekten de çok güzel olan şarkılar var, ama bana çoğu şarkı sözü de saçma geliyor -aşkla meşkle ilgili be çoğu, ondan sanırım- ama o zaman sen şiir de mi okumuyorsun kardeşim? dersen o zaman farklı, şiirin kendi bir ezgisi var çünkü ve sadece sözcüklerle sağlanabiliyor. işte o zaman da sözlere dikkat ederim kendi melodilerini oluşturdukları için. böyleyken böyle. -nasıl da toparlayamadım ama? :D -

Aldulkadir Meragi... Türkçe sayılmaz gerçi ama kökeni bize ait diyelim.
Itri.

Teoman'ın da İstanbul rapsodi ya da rapsodi İstanbul isimli şarkısının hastasıyım.

Sakin, Pilli Bebek, Flört, Yeni Türkü, Ezginin Günlüğü gibi mükemmel gruplarımız var. Birsen Tezer, Jülide Özçelik, Ahmet Kaya, Zülfü Livaneli ve daha niceleri. Çok güzel müzik yapanlar çok güzel şarkılar var. Ayrıca 90lar pop şarkıları da çok hoş bence.

eski intel öncesi klasik maclerde sigma chess vardı. şimdi bilmiyom.

yok intel based mac'lerde olmuyor o

şuna baktınız mı?
www.shredderchess.com

Valla hayatım boyunca tembellik yapmış biri olarak sağlam bir motivasyonla üniversitede 1 yıl içinde 20-21 ders verdim.. Kendime olan inancım yerine geldi ama sonra tekrar gitti :) neden? Hedefime ulaştım ve kendine yeni bir hedef koyamadım, koysam bile gerekli motivasyona sahip olamadım.. Motivasyon çok önemli

hayır, o bir kendi kendine düzeltici ve düzenleyici misyonunu yüklenmiş insan sıfatlandırmasıdır sadece.

ders çalışmayarak da elde etmesi gereken sonuca ulaşıyorsa sorumsuz denemez. ancak ders çalışmaması varması gereken hedefi, yerine getirmesi gereken sorumlulukların yerine getirilmesini engelliyorsa sorumsuzluktur tabi.

öğrenciysen okulunu bitirmekle sorumlusundur. genel olarak baktığında ders çalışmak bir sorumluluk değildir ama eğer derslerinden kalıyorsan geçmek için ders çalışman gerekir ve bu da üzerinde düşen vazifeyi yerine getirmiyorsun demektir. yani evet, bir sorumluluk.

Hayır.

Sinav icin calisiyorsan evet, ogrenmek icin calisiyorsan hayir.

second language acquisition ile 3rd hemen hemen aynı mantıkla olur. ilkini nasıl öğrendiysen ikincisinde de işe yarayacaktır.

yani almancayı da bir 10 falan yılda şu an ingilizcemin bulunduğu seviyeye getirebileceğim ? çok uzun zaman değil mi ?

bi defa cok calismadan birsey elde edilmiyor. 10 sene harcadim diyorsun.. belki de yanlis bi yontem izledin ?

hangi ulke, hangi dil, hangi kita olursa olsun;
en hizli ve garanti yontem

• hic gramer, mr brown miss white felan filan calismadan bodozlama 4-5bin kelime ezberlenir. (gunde 15 kelime yaklasik 1 yil)

• tum tensler ezberlenir, cumle cesitleri basit orneklerle akilda tutulur (6 ay)

• yurt disina bir sekilde cikilir, turist (sonra kacak), ogrenci, vs.. heryerde (is yeri, okul, sokak vs) pratik yapilir. (yaklasik 3-4 yil)

• diger yakin dilleri birbirini takip eden sirada ogrenmek cok daha kisa surer, ispanyolca > italyanca 1 yil .. urduca > farsca 6 ay vs..

hayır, edinim aynı mantıkla olur, siz dili öyle öğreniyorsunuz demeye çalıştım. maruz kalma olma durumu yani bilemiyorum anlatabiliyor muyum. o maruz kalma durumu ne kadar yoğun ise size etkisi o kadar fazla olacaktır. muhtemelen ingilizceyi kuralları kavradıktan sonra dediğim gibi maruz kalma yöntemiyle edindiniz, belli dil kurallarını öğrendikten sonra maruz kalmayı artırırsanız öğrenme süreci kısalır. çok bilimsel değil sadece yüzeysel görüşüm bu.

son cümlede almanca diyince nevrim döndü anlayamadım, yani derdin ingilzceyle mi, yoksa almanca mı?

altyazı olayı kulağı tembelleştiriyor, kendini bir süre altyazı orucuna sokmak ve akabinde altyazıyı hayatından çıkarmak bu açıdan iyi olur sanırım.

o dilde "düşünmek", yani tuvaletteyken yemek yerken yoldayken ne düşünüyorsan onları ingilzce düşünmek.

algılama mevzu da illa ki tecrübe. yani başka yolu yok. nasıl ki bir gitarist diyelim notalarının anında çıkartabiliyor dinlediğinin, ama alakası olmayan için bir müzik ahenk ve ritimden ibaret bu da öyle.

bir de çocuklukta öğrendiğin/öğrenmeye başladığın kadar öğrenemiyorsun maalesef, en azından telaffuz ve algılama olarak. gramer evet elbette.

bit.ly

bunu dedikten sonra almancanin cok sadece artikel icgüdüsü edinilmesi dahi cok zaman alan bir sürec. grammatik olarak cok daha agir ve istisnalarla dolu. almancanin yavas olmasinda sorun yok.

almancadan ingilizceye gecis daha kolaymis dediler, tersinde yakin diye bodosluyormussun. bende ikisi de kötüydü, 5 senede falan almanca edindim iyi kötü. zaman ver ama asla cocukluktaki ögrenme hizini bekleme kendinden.

16ya geçtim

örnek:
Yangın tüpleri kolay ulaşılabilir alanda değildir ve yerlerini gösteren işaret levhası bulunmamaktadır.Olası bir yangın anında yangın söndürücünün fark edilememesi ve ulaşılamamasıYangın söndürücüler kolay ulaşılabilir alanlara asılıp askısı yerden 90cm yüksekte bulunmalıdır. Kolaylıkla fark edilebilmesi için işaret levhaları asılmalıdır.

BURASI HEP EDİTLENİYOR

EDİT: 42 deyim lan çok sağolun.
dayım

36

Adil makine üretimli frezede çapak sıçramasına karşı önlem alınmadan çalışılmaktadır. İşlem sırasında çapak sıçraması ve koruyucu olmaması sonucu yaralanma. Çapak sıçramasına karşı operatöre KKD verilmelidir ve bu KKDlerin kullanılması sağlanmalıdır.

37

Yangın hortumu açıktadır ve tezgah arkasındadır. Açıkta olan yangın hortumunun çalışma alanı tıkanması sonucu ihtiyaç anında kullanılamaması ve tezgah arkasında ulaşılması zor yerde olmasına bağlı olarak yangın anında ulaşılamaması ve kullanılamaması sonucu yangının büyümesi,can ve mal kayıplarının yaşanması. Yangın hortumu dış etkilerden etkilenmemesi için dolap içerisine alınmalıdır ve tezgah düzeni yangın dolabını etkilemeyecek şekilde ayarlanmalıdır.

38

Talaş çapak sıçramasının çok olduğu optima FR-200 Dx frezesinde çalışan operatör KKD kullanmamaktadır. KKD kullanmamasına bağlı olarak çapak sıçramasında yaralanma. Frezede çalışan operatör talaşların göze kaçmasına karşı gözlük,yerdeki talaşların ayağa batmasına karşı ise iş ayakkabısı kullanmalıdır. Tezgahtan çıkan talaşlar her gün temizlenmelidir.

39

Optima FR-200 Dx frezesinde kayış kasnak tertibatı açıktır. Kayışın kopması ve çalışanın dalgınlığına bağlı olarak sıkışma, yaralanma. Tezgahın kayış kasnak tertibatı koruyucu malzeme ile kapatılmalıdır.

40

Küçük manuel torna olarak bilinen tezgahın ayna koruyucusu yoktur. Aynada meydana gelebilecek arıza sonucu aynanın fırlaması ve yaralanma. Kullanılan tornaya ayna koruyucusu temin edilmelidir ve ayna koruyucusuz çalıştırılması engellenmelidir.

41

Manuel torna olarak bilinen büyük torna tezgahında ayna koruyucusu yoktur. Aynada meydana gelebilecek arıza sonucu aynanın fırlaması ve yaralanma. Kullanılan tornaya ayna koruyucusu temin edilmelidir ve ayna koruyucusuz çalıştırılması engellenmelidir.

42

Alevlenebilir özellikteki sprey kimyasallar çalışma alanı içerisinde duvarda bulunmaktadır. Kimyasal spreyin bulunduğu alandan düşmesi ve çevre koşullarıyla yanması sonucu yaralanma. Kullanılan kimyasallar çalışma alanında depolanmamalıdır. Bütün kimyasallar birbirleri ile reaksiyona girmeyecek şekilde havalandırması iyi olan depolarda depolanmalıdır. Günlük ihtiyaç fazlası kimyasal çalışma alanında bulundurulmamalıdır.

44

potansiyel tehlike: Makinelerin kullanımı sırasında kullanımı gereken KKD leri bildiren emredici işaretler bulunmamaktadır.

potansiyel risk: Çalışılan alanda uygun KKD kullanılmaması sonucu yaralanma.

alınacak önlemler: Makine ve ekipmanları kullanırken takılması veya giyilmesi gerekn KKD leri belirten emredici işaretler makine yakınına asılmalıdr ve bu KKDlerin kullanımı sağlanmalıdır.

45

potansiyel tehlike: İşletmede kullanılan köprülü vinçlerin periyodik kontrolleri yapılmamıştır.

potansiyel risk: Mühendislik kontrolü yapılmayan vinçte oluşacak hasar sonucu yükün düşmesi ve çalışanların yaralanması.

alınacak önlemler: Kullanılan vincin periyodik kontrolü yetkili kişiler tarafından iş ekipmanları kullanımında sağlık ve güvenlik şartları yönetmeliği uyarınca yapılmalıdır.

46

Tezgahların önüne malzeme bırakılmıştır. Olası bir acil durumunda geçiş imkanının olmaması sonucu güvenli alana çıkılamaması ve yaralanma. Çalışanların kaçış yollarına malzeme bırakılmamalıdır. Malzemeler geçişi engellemeyecek şekilde uygun alan bırakılarak istiflenmelidir.

47
potansiyel tehlike: Doosan Lynx 220L tezgahından çıkan parçaları temizlemek için kullanılan bor yağı plastik çekmece içerisinde ve yerde geçiş yolu üzerinde bulunmaktadır.

potansiyel risk: takılıp düşme sonucu yaralanma ve kimyasalların yutulması, solunması sonucu tahriş zehirlenme.

alınacak önlemler: çalışma alanında bulunan bor yağı uygun kaplarda muhafaza edilmelidir. geçiş yolları üzerinden kaldırılarak çalışanları etkilemeyecek bir alanda ve devrilemeyecek şekilde muhafaza edilmelidir.

47

Doosan Lynx 220L tezgahından çıkan parçaları temizlemek için kullanılan bor yağı plastik çekmece içerisinde ve yerde geçiş yolu üzerinde bulunmaktadır. Takılıp düşme sonucu yaralanma ve kimyasalın yutulması, solunması sonucu tahriş, zehirlenme. Çalışma alanında bulunan bor yağı uyun kaplarda muhafaza edilmelidir. Geçiş yolları üzerinden kaldırılarak çalışanları etkilemeyecek bir alanda ve devrilmeyecek şekilde muhafaza edilmelidir.

77.223.141.10

finereader ile okuttum. az düzenleme gerekse de belki kopyala yapıştır daha kolay olur.

Bir de döndüreydin şunları çok iyi olacaktı boynum tutuldu.:) Benden bu kadar kolay gelsin.

çünkü işçiler gelmiyor oraya .. işçiler akp' ye oy veriyor.

çünkü bazen bir puro sadece bir puro değildir.

ben su kadarini soyleyeyim biz iyi niyetimizle gidip katiliyoruz ama gizli kapilar arkasinda ne hedefler donuyo ne provokasyonlar yapiliyo. Gecen aman gerekirse taksimde kutlanmasin yazik milletin olmesinden iyi dedim burdan biri sigir dedi bana

doğru bulmuyorum ben. bu ülke solcularının sorunu da bu zaten, her şeyi birbirine katmaları.

bu zamanla alakalı bir şey. ilk olarak işsizlik, çalışma şartları, ücretler ve sistemle ilgili konulara dikkat çekilirken, zamanla gündeme dair daha geniş kesimi ilgilendiren sosyal sorunlar da ele alınmaya başlandı. dolayısıyla sadece işçileri kapsayan sorunların ötesinde daha ortak bir hal aldı. bu yüzden 1 mayıs sadece işçi sınıfının taleplerini sunduğu bir tarih olmaktan çıkmaya doğru yüz tuttu. 1 mayıs ayrıca muhalefetin, ortak toplumsal sorunları da meydanlarda dile getirebildiği tarih oldu. ben bunu yanlış da bulmuyorum, tam tersi işçi sınıfının birleştirici bir yönünü görmemizi sağladığı için faydalı görüyorum. bu rol çalmak değil, aksine ortak olmak. bunda nasıl bir yanlışlık olabilir?

Bu kadar politically correct olma bence. Herkesin 1 mayistan kendince bir beklentisi var.

bu yaklaşıma da bayılıyorum. 1 mayısı kutlamam, kutlayanları her lafı geldiğinde aşağılarım alay ederim de bu da ayrı bi tantana türü. yani 1 mayıs dediğimizin yıldönümü olan "şey" nedir? o ilk büyük işçi grevini örgütleyenler ne işkenceler gördüler ne şekillerde öldürüldüler. sonra biri gelsin halay çeksin, öteki bütün olayı tek bi güne sıkıştırsın. biri de desin ki "yaa lütfen kuzu kuzu işçi kalalım kutlayalım işte bir gün tatil ne güzel".

evet insan çekmek için kulllanıyolar, maalesef bu kadar basit. ama "neden bunları 1 mayısa karıştırıyoruz" diyenlerin de manasızlaştırma ve ruhsuzlaştırma babında bir farknı göremiyorum.

Ayrica tonoto +1 diyorum. Soylemek istediklerimi daha acik bir dille ifade etmis.

@tonoto, anlattığınız gibi 1 mayıs, anlamını biraz yitirmek üzere ve başka amaçlar doğrultusunda başka yönlere çekilmek istenmekte. sol dediğimizde içinde yüzlerce grup barındırıyor. bu gruplar kendi seslerini çıkarmak için 1 mayıs'ı kullanıyorlar. işçi çıkarlarını savunmak için değil. yanlış olan bu.

ha işçiler lehine bir adım at, kendi flamanın altında at. onda sorun yok.

işçi sınıfının birleştirici yönünden ziyade, kalabalığı kullanmak ve fırsatları değerlendirmeye çalışan kesimin bunu kullanması bence.

ortak olacaksan da, önce işçi dersin. 1 mayıs'ta bir çok defa göreceğiz ki, halkların kardeşliği, kahrolsun akape, biji van kulan sloganları, avusuturya işçi marşından, 1 mayıs marşından çok daha fazla söylenecek.

genelde büyük şehirlerde öyle. küçük şehirlerde 1 mayıs 1 mayıs olarak kutlanıyor. sonuçta kimin ne işine yarar oralarda provokasyon yapmak ama iş büyük şehirlere gelince işin rengi de değişiyor tabii.

yani genel olarak 1 mayıs olayından hoşnut değilsin gibi gözüküyor. yoksa geçmiş senelerde aynı tarihte japonya'da nükleer santrale karşı yapılan protestoların, demokrasinin aksadığı bir ülke insanının çıkıp ortak taleplerini belirtmesinin 1 mayıs ile ilgisi ne değil mi? halbuki dediğim gibi sadece bizim ülkemizde değil, çoğu yerde gündemdeki ortak toplumsal sorunlar ele alınıyor 1 mayıs'ta. gündeminde çocuk ölümlerinin, şiddetin, yolsuzluğun, katliamların olmadığı yerde tabii ki ağırlıklı olarak işçi sınıfının sorunları dile getirilirdi. toplum olarak en baskın sorunumuz işsizlik ya da ekonomi olsaydı, bizde de ispanya'da olduğu gibi daha çok sendikalar meydanlara çıkardı. bizdeki gündem sonucundaysa bu şekilde hareket edilmesi çok doğal bence. ama her sorun da birbiriyle eşit öneme sahip. ayrıca, tabii ki amacı sadece polisle çatışmak olan bazı romantik kişiler var. taksim'de kutlanmasına izin verilseydi neredeyse meydanlara çıkmayacak insanlar bunlar. bu da bizim ülkemizin diğer bir gerçeği ama onlar var diye bu tarihte çıkan her kesimden duyarlı insanı da karalamak yersiz bence.

sene olmuş 2014 hala işçi deyince aklımıza çekiç sallayan bıyıklı adam geliyor.

evinde kadın*, ofisinde beyaz yakalı, okulunda öğrenci de işçi.


*tabirde bir yamukluk varsa affola, feministler düzelsin.

işçi sınıfı dinamiği de, kurtuluşu da bu saydığın diğer sorunlardan ayrı düşünülemez de ondan. iktidarın karakteri, tüm bunlara toptan düşman olmaktan geçiyor. içi boş bir işçi bayramı kutlaması, 1 mayıslara anlam katmaz. nasıl olur görmek istiyorsan, bu 1 mayıs'ta kayseriyi izleyebilirsin.

bu arada işçi sınıfı problemlerinin halkların kardeşliğinin gölgesinde kalması, kürt hareketinin sol üzerindeki baskısından. bu sol içi bir tartışma konusu fakat tartışma metodu bu değil. karşısına koyulacak şey, işçi problemleri dışında olan biteni dışlamak değil.

1 mayista gezi'nin anilmasi cok normal. cunku ikisi de sivil itaatsizlik. aralarindaki fark, gezi tek seferlik buyuk bir hareketti, 1 mayis rutine bindi artik. Taksim'i sahiplenme muhabbeti iki olayda da mevcut. Sadece bu degil tabii ki de, yazmaya useniyorum.

PKK ise, kurt komunist partisi biliyosun. Ha, bugun komunizmle ya da herhangi bir sol gorusle ne alakasi var tartisilir ama takiliyorlar iste.

1 mayıs benim gözümde kapitalizmin kölelerine izin verip, tasmalarını gevşetip "hadi oynayın" deme günü. yer yer taşkınlıkların vs. sebebi de bu. 364 gün köle olan, 1 günlüğüne yalancı kral konumuna geliyor ve sürü psikolojisinin etkisiyle de normalde dile getiremediği taraflarını açığa çıkarıyor.

örnek biraz sert olmuş olabilir ama benim için 1 mayıs bu. işçiler 1 mayısı kutlayacağına, 1 mayısı unutup, her günü 1 mayıs yapmaya çalışmalı bence.

dün milan kundera'dan "kimlik"i bitirdim. hemen bitirmem diye düşünüyordum da bitti işte.

kumral ada mavi tuna

en sonuncusu daytripper oldu. ilginç, hayata dair ve güçlü olduğundan çok sardı. çizimler de, öykü de çok güzeldi.

genç werther in acıları ve kürk mantolu madonna yı bir günde bitirmiştim. ince kitaplardı, onla alakası olabilir.

nihat behram'ın kız ali romanı. sinir bozucu bir kitap. tek gecede bitirip üstüne iki gece de uyuyamamıştım

franz kafka dönüşüm
tolstoy kreutzer sonat

jack london - the road

tek oturuşta bitirmiştim; güzeldi.

harry potter'ları öyle yapardım. bilemedin 1,5 taş çatlasa 2 gün. soluksuz okurdum türkiye piyasasına düşer düşmez.

ihsan oktay anar'ın kitaplarını bir günlük okudum sonra

bir de son dönem buz ve ateşin şarkısı serisinde aynı performansı göstermeye çalışıyorum ama tabi harry potter günlerindeki gibi öğrenci değilim artık, zaman yetmiyor.

nedenine gelince, bırakamıyor insan. sarıp sarmalıyor seni anlatılanlar. içine girince o yaşamın sen tatlı bir muhabbetin ortasında kalkıp gidebilir misin. sevdiklerin kendi aralarında bile konuşurken bir köşeye oturup izleyesin dinleyesin gelmez mi? öyle bir duygu bir oturuşta kitap bitirmek. onlar susana kadar kalkamazsın yerinden, kapanmaz o kapak.

harry potterlar +1
yakın zamanda da kaplan! kaplan! ve silo'yu birer günde bitirdim.

yeraltından notlar, dönüşüm, roverandom, tehlikeli diyardan öyküler, dövüş kulübü, gösteri peygamberi, kratylos, biz.

şey vardı. umut ışığım.

ejderhamızrağı serisi - ikizlerin testi

hobbit, babalar ve oğullar, çavdar tarlasında çocuklar, postane vs.

her kitap, hepsi de gerilim/polisiye.

ben kitabı yarıda bırakıp tekrar okumaya başlayınca, kitaptan fena tiksinirim. resmen yabancılaşır, 3-5 sayfa sonra atarım bi köşeye.

ayda 1 veya 2 kere cuma günleri alırım bi kitap, cumartesi sabah 6da falan yatarım. kitaptaki kahramanlar da rüyama girer falan. eğlenceli oluyor öyle.

"sabah namazına nasıl kalkılır"

tek günde değil bir gecede bitti. gece 12 den sonra başladım 4 gibi bitmişti. etkileyiciydi. kitap çok kalın değildi.

Bana psp cikmisti sprite tan :)

lisedeki oda arkadaşıma pepsiden radyo ya da onun benzeri bir şey çıkmıştı.

Bi sevgilim katildigi butun cekilislerden bir sey kazanirdi.
Araba bisiklet bilgisayar telefon... kazandiklarindan bazilari idi

10 sene kadar önce 3ü birarada ambalajlarını biriktirerek konsere gitmiştim.Onun dışında retweet yaparak da yine konsere gitmişliğim var.Radyo programını arayarak 5-10 kişi tatilyaya giriş kazanmıştık.Ama büyük ödülü kasdediyorsan o olmadı

var kuzenime her ay onlarca cekilişe katılır ve 2-3 ayda bir mutlaka birşey kazanır. Şans galiba...

ben de her seferinde kim kazanıyor lan bu çekilişleri diyordum, yakın zamanda bahtsızlığımı, cenabetliğimi kırdım, bir çekilişten 50 tl idefix hediye çeki kazandım. darısı senin de başına

çok yakın arkadaşıma kiler'den reno fluence çıkmıştı.

kesin bilgi yani. çıktı. adam da işten yeni ayrılmıştı. :) sattı 33 mü 35 bin tl ye zamanında

bir markette 30 lira üzeri alışveriş yapana kupon gibi bir şey veriyorlardı, genelde çikolata falan çıkıyordu millete, bana ütü çıkmıştı. muhteşem bir deneyimdi.

barselona gidiş-dönüş uçak bileti kazanmıştım söylemesi ayıp.

Is yerimizde bi ablaya capitol avm'nin verdigi Audi R8 cikmisti.
Bana da cocukken bakkalda kazi kazandan 2 bolmeli su matarasi cikmisti.

evekitap.com yeni açıldığında sözlükte entry yarışmaları yapardı ya hani. bana ordan otostopçunun galaksi rehberi çıktıydı. of hayatımda ilk kez bi şey kazanmıştım hala geceleri kalkar kitabı öper sonra yatarım.

3 ay ücretsiz spotify premium üyeliği çıkmıştı bana.

o 333 ps4'den biri benim arkadaşıma çıktı. çıkıyor, gerçek.

öğretmen arkadaşıma araba çıkmıştı...

bir web sitesinin 1 milyonuncu ziyaretcisi olmustum. Patricia hala'dan 100.000.000$ kazanmistim :P

ipod shuffle çıkmıştı tabi iki koli kolanın şifresini göndermiştim.

ben ilkokuldayken bize televizyon çıkmıştı gazete kurasından. sonra işyerindeki bi abi arabayla onu bi başka yere taşırken trafik kazası geçirmiş televizyonu kırmıştı(kendisi sağlam). babam "neeh zaten şanstı napalım" demişti.
bi de ona gençliğinde milli piyangodan zamanının 1000lirası mı ne çıkmış, toplamış panpalarını pamukkaleye gazinoya gitmişler, 3000lira hesap girmiş sonra. ahahah hep anlatır

amına koyayım o çekilişlerin ben!

(bkz: kampanya çekilişlerini kazanan insanlar)

yalan onlar, kazandı görülenleri de kendi adamlarına veriliyolar. aslında ceplerinden beşkuruş çıkmıyor ve kimsenin bir şey kazandığı yok. burada kazandım diyenler de ya uyduruyor hiç kazanamanın verdiği eziklikten biraz sıyrılmak için ya da şirketlerin adamları. bak sormadığın halde ya marka ismi vermişler ya muğlak doğrulanamayacak örnekler. tesadüf mü?:)

bir milyon canlı para yarışması vardı ya hani? o yarışmaya seyirci olarak gitmiştim bi defa. seyirciler arasında programdan sonra çekiliş yaptılar. 1000 lira çıktı bana. bi daha da gitmedim zaten.

Eski sevgilimin ailesine teknosadan 10 milyarlık alışveriş hakkı çıkmıştı. Nasıl oldu cidden hâlâ bilmiyorum 3 sene önce mi ne olmuştu bu. Çok kıskanmıştım :D

Yalan alayı yalan, yukarıdakiler de para karşılığı öyle söylüyor, seni sisteme inandırmaya çalışıyorlar. Daha yıllardır bana da bir halt çıkmadı. O kadar da şanssız olamam de mi? :(

facebookta ülkerin yarışmasından 10 tane çikolata şeklinde hesap makinesi kazanmıştım.

Bir arkadaşım nestle'den 2 kişilik venedik seyahati kazanmıştı. Ama bu avm'lerin yaptığı araba çekilişlerinde hile hurda döndüğünü ben de duydum.

ciddi ciddi medyaya dayanarak ve onların hepsinin de bir sermayenin boyunduruğu altında olduğunun farkında olmayyanların, bununla birlikte "olm batılılar ne süper la" eksenli dünya tasavvuru oluşturmasına ve topluma dair tespitlerde bulunmasına arıyorum arıyorm anlam veremiyorum bulamıyorum.

günaydın. şok oldunuz demek. bence sonunda yaşadığınız ortamı biraz olsun tanımaya başlamışsınız. ilk şokun ardından umarım tanıma çabalarınız devam ederi.

düşüncem: yok.

Bildiğin utanıyorum bu durumdan. Bu yüzden sabahları haber sitesi filan açmıyorum, sinirlerimi iyice yıpratmamak için. Utanç çöplüğü.

Yokmuş gibi davranın
t24.com.tr
www.baskahaber.org

parantez karelerini alarak (2sinx + 3cosy)kare=4 ve sin(kare)x + cos(kare)x = 1 eşitliğini kullanarak bbi yerlere varılabilir gibi gözüküyor. denemedim.

oha?! insan mısınız siz :( nasıl yapıyorsunuz lan... kıskandım.

+1.

ekleyecek bir şey yok.

abi otogardakiler efsane oluyo ya. eskiden para isteyip gidiyolardı, şimdi milletin ayağına falan kapanıyolar. iyi taktik ama, ben ilk gördüğümde "lan oğlum napıyosun" dedim şaşırıp, baktım bırakmıyo lavuk verdim parayı valla. götü istese onu da verirdim orda. karşımda oturan kadın skti ama belalarını, çok ağır konuştu. çocuklar neticede, amaçları ne olursa olsun, başlarında kim olursa olsun, üzülürüm ben, diyemem çocuğa öyle şeyler. normalde para da vermiyom da işte aldı bu sefer ibneler. ben de kullancam artık bu taktiği.

arabadan inenler kesin olarak dilenci mi?

kesin dilenci. fotoğrafı çekmek için biraz geciktim. yoksa yakından ve arabada inerken çekecektim. üstleri başları yırtıktı.

mecidiyeköy full suriyeli dilenci doldu zaten amk, azınlık gibi hissediyorum kendimi

Çoğu meslek grubundan iyi kazanıyorlar. Örneğin asgari ücretle çalışan bir işçi günde ortalama 25-27 tl arası kazanıyor.

geçen bir kırtasiyeye gittim. yeni eleman dediler. suriyeliymiş evet üstü başı başkasının verdiği belli ama ilk başta bulduğu işler ağır inşaat işiymiş ve çalışamamış. kendisi inglizce öğretmeniymiş ayrıca. türkieye gelir gelmez iş bulmuş.

ikinci bir suriyeli daha tanıdım. adam suriyede penye dikip satıyor. türkiyeye gelmiş ve zeytinburnuna yerleşmiş ve şimdi zeytinburnunda bir iki esnaf yalnız bu adama mal veriyormuş. bu da mısıra satıyor. dilenci dilencidir. iş yapacak kişi de iş yapar.

27 senelilk ömrümde 27 tl vermemişimdir zaten