asıl temizlik 8 haziran sabahı. Allah'ın izniyle.. akp musibetini temizleyeceğiz..

Burdur bile var Bursa'dan katılan çıkmadı mı ya :/ ?

Lisedeyken okulcak böyle bi projemiz olmuştu
küçük yer işte esnaf şaşkın şaşkın bakıyo
ailem de çok kızmıştı utanmadın mı diye tüm okula zorunluydu desem de kızmışlardı
yaşadığın toplumla uyuşamamak zor şey be

çöpçüler işsiz kalacak.

yürürken çekirdek çitleyip yerlere atanlar olduğu müddetçe çöpçüler işsiz kalmaz :)

"bu bunu niye beğendi la şimdi, ne alaka?" sorusunu 1'den fazla sorduruyorsa sulanıyordur.

kişi beğenenle arkadaşsa sorun yok .ama arkadaş olmayanlara 'beğen'i neden gösteriyoruz ?

özelden yazar illaki

ben tanımadığım kadınların fotoğrafını da beğeniyorum ama asla mesaj atmam,atmadım da

bir de "sürekli beğeneyim belki o da benim gönderilerimi fotoğraflarımı beğenir"ciler var. evet o da var.

Aşağıdaki sorulara verilen cevaplara göre değişir:

1) bazı gönderilerin altında sadece onun beğenisi mi var?
2) art arda üç gönderiyi de beğendi mi?
3) durum paylaşımlarına sürekli seni destekleyen şeyler mi yazıyor?

Evet sayısı en az iki ise; ağır yazıyor.

Butun kezbanlar toplandik, toplandik, toplandik :)

Daha okumadim ama modernlesen turkiyenin tarihi, erik jan zurcher oneriliyor bu konuda.

niyazi berkes

1. Nevresim kılıfını tersine çeviriyoruz, ters yüz ediyoruz yani,
2. Ters halinden içeri ellerimizi sokuyoruz, nevresimin dibindeki iki köşeye getiriyoruz elleri
3. Yorganın iki ucunu bu nevresimin içindeki ellerimizle tutuyoruz,
4. Sonra nevresini yorganla beraber sirkeliyoruz, ters nevresim düze dönerek yorgana geçmiş oluyor,

Kokay gelsin, umarım anlatabildim,

o takılan şeyin adı nevresim, çarşaf değil. benim kullandığım ve çok basit bulduğum yöntem şu:

nevresimi ters çevirirsin, yani içi dış tarafa gelir. sonra o ters çevirdiğin nevresimin kısa iki köşesine ellerini geçirirsin ve yorganın kısa iki köşesini tutarsın. daha sonra da yavaş yavaş nevresimi ters çevire çevire yorgana geçirirsin.

ya çarşaf takmıycan ya da şöyle: çarşafı ters çevir (tamamen değil), sonra düz kısmına yani içine iki elini sok ve sağ sol uçlarını bul, oralardan tutup yorganı yakala, sonra biraz geçirince de yavaşça düzünü çevir yine. biraz yerleşince havada silkele, diğer tarafındaki uçlarını da düzelt en son.

tamam tamam nevresim tamam be.

ben de yaklaşık 234234 kişinin dediği yöntemle yapıyorum. yine de çok zor oluyor. acaba dedim başka bir yöntemi var mı.....

inhabitat.com

Böyle birşey bulmuştum kolay gerçekten

biz yurtta şöyle yapardık, nevresimi ters çevirip yere ser, yorganı üstüne ser, kapalı taraftan ikisini birden rulo yap, açık ağza gelince uçları içine geçirip ruloyu ters çevir ve katladığın yöne doğru aç.

pratikte aynı yöntem ama daha az uğraşıyoduk sanki, bilemedim, şimdi düşününce saçma geldi.

edit: yere değil yukarıdaki gibi yatağa sermek daha mantıklı tabi.

O isi o kadar hizli, o kadar pratik yapiyorum ki kahrolursun. Yorgani topluca nevresimin icine sokupustteki iki kosesinden nevresimimn iki koseine sabitleyerek yatagin ustune cikip hizla silkeliyorum. Ne kadar cabuk yaptigimi gormen lazim, ciddiyim. Askerde de benden hizli yapan yoktu:)

5 DAKİKADA OLDU. zaten o kadim yöntemi kullanıyordum, aradığım başka bir şeydi. çünkü yatak çift kişilik, o ters çevirip sallandırmak yemiyordu.

@squawdeo @afrocubanbebop ve @kahin ahtapot paul, hayatımı değiştirdiniz arkadaşlar. çok teşekkür ediyorum....

"pohpohlanıp beğenilmelere doyamıyorum" demek istemiş ama bunu böyle dile getirirse yanlış anlaşılır diye düşünmüş olabilir?

Yavsama amacli olmayabilir, kiz arkadassiz kalmistir, biraz yeni arkadas yapmaya calisiyor olabilir.

Baska bir ihtimal, iliskisi gorundugu kadar iyi olmayabilir, yedek olabilirsin.

@kimsenin aklina gelmemis nick'in dedigi gibi ilgi ihtiyaci tutmus olabilir.

ya ilgi ihtiyacının bir kısmını senle gideriyor, ya da yedeksin biraz yürürsen diğerini bırakmak falan gibi entrikalar dönüyor kafasında. ama bugün şimdiki sevgilisine bunu yapıyorsa yarın sana da çıkabilir piyango.

ya sevgilisiyle sorunları vardır ve duygusal boşluk içerisinde olup yeni bir insanla(sen oluyorsun) flörtümsü bir duruma girmek kendisine iyi geliyor olabilir. diğer yazılanlara katılıp çok romantik düşünemiyorum ben de bu konuda maalesef.

istifa dilekçesini vermiş ihbar süresini dolduruyor olabilir.

ah bu okul bitirme telaşı :)

boşluğa düşmüş o kız muhtemelen. sevgilisinden sıkılmış ya da soğumuş olabilir. aldığı ilgi az geliyor olabilir. sen şimdi bu kızla konuşmaya kalksan ''ayy ben seni sadece arkadaş olarak görüyorum sen yanlış anlamışsın!!??'' deme ihtimali yüksek. ki sen onunla konuşma niyetinde değilsin anladığım kadarıyla. bunlar hep kızın libidosu bence..

Ego malzemesisin.

böyle kızlardan uzak dur, onunla bir ilişki aklına bile gelmesin. nasıl geldiyse öyle de gider bu tipler.

hoşlansa ne olur?

sevgilin napıyor diye gir bodoslama

Ucuza kaliteli mal yok.
kadinlar o konuda şanslı

erkeklerde o yok.

low cost ?

Erkekte o yok. Kadınlar ucuzundan bir tayt da giyse kendisine baktıracak fiziği varsa o tayt üstlerinde güzel durur.
Bizde o yok. Hatta az al ama kaliteli al diyebilirim.

benim bildiklerim kadınların ucuza aldıkları yerlerle aynı:
lcw
h&m
c&a
colins
mango (indirim dönemlerinde)
koton (indirim dönemlerinde) gibi mağazalar.

ama 5 liraya tişört bulmak falan zor bence. bulsanız da kalitesi sorgulanmalı bence.

bit pazarı ve kıyıda köşede kalmış dükkanlar.

Erkekte de tip ve fit vücut varsa basic bir tshirt ve kotla gayet şık olunabiliyor.
ne giyse yakışıyor denilen durum.

lcw, hm ve colins gibi yerlerde bulursun da, giydiğin şeyi daha sonra 50 kişinin üstünde görürsün.

outlet veya indirim dönemlerini kovalamak lazım fiyat düşürmek için. Erkek giyim pahalı genelde.

ben geçen gün izledim çok etkilendim. herkese tavsiye ederim.

www.imdb.com

waking life

cloud atlas
lars von trierin çektiği filmler
seven
a clockwork orange
fight club

the seconds (john frankenheimer).

NAKED

www.sinematopya.com

felsefi filmler. yeterli olur sanırım. birçoğu çok güzel.

izmirin insani çok güzeldir eğer imkanın varsa ve muhafazakar kafayı sevmiyorsan keslnlikle mükemmel bir tercih. bi dönem izmirde yaşamayı düşünmüş ama iş imkanları dolayısıyla vazgeçen birisi olarak söylüyorum. turistik ve harika cıvıl cıvıl yerlere çok yakın. hafta sonu başını alıp bodruma kuş adasına gidebilirsin mesela.

izmire büyük şehir nasıl olsa iş bulurum kafasıyla gelen çok var da öyle olmuyor sonucu pek. temelli gelmeden bir sorup soruşturmak daha iyi olur.

yeni mezun biri için İzmir mantıksız sanıyorum. harika şehir, insanları güzel, ortamlar harika ama bu karın doyurmuyor ne yazık ki. Daha çok emeklilerin tercih ettiği, herkesin bir gün mutlaka İzmir'e yerleşeceğim dediği şehir burası.

İşi gücü önceden ayarlamadan gelinmemeli, aksi takdirde hayal kırıklığı yaşarsınız. Ayrıca başka şehirlerde 2 alacakken burada 1,5'a razı olmanız gerekmektedir.

izmir insanı harika falan değil güzel kardeşim.
muhafazakar değiller ama iş için bence ideal bir yer

ayrıca teknikekip'in son paragrafı +1

izmirin insanı öyle harika değil. yobaz değiller o kadar. izmirde iş, yüksek maaşlı iş zaten az. yazlık yerlere yakınlığı filan avantaj ama.

bir izmirli olarak yazılanlara katılıyorum. iyice araştırıp gelinmeli iş olanağı çok kısıtlı. izmirin o rahat yaşanabilir imkanları hep parayla alakalı. her haftasonu sahil kasabasına gitmek güzel tabi bunu karşılayacak gücün varsa. yoksa sıradan bir işte az bir maaşla kendini geliştirmeyen insanlarla yaşamak çok zor.
gerçekten harika falan değiliz artık nefret ettiriyorlar kendilerinden..

yarın tatil, cuma akşamı trafiği vardır bugün. metro + izban diyorum o sebeple.

metro + halkapınardan 543 de olabilir.

defter yapmak derken? selülozdan mı?

yoo böyle kağıtları kıvırıp kıvırıp ona cilt yapıp böyle sevimlilikler.

get a life

selüloz diye dalga geçtim zannetme, gerçek cevap da bende: www.sineksekiz.com

sekilli bisey demiyorsaniz kendi yontemimi soylemeye geldim. kirtasiyelerde uzun kenari boyunca plastik aparati olan dosyalar oluyor. eski defterlerimdeki bos kagitlara kiyamaz onlari koparir, o dosyanin icine koyardim. defter gibi olurdu.
not:cimri degilim

www.youtube.com

bu abla çeşit çeşit defter yapıyor biraz karıştır daha farklı defterlerde bulursun.

en basitini aynı büyüklükteki kağıtlara aynı hizada delikler açıp oralarını iple falan bağlayarak yapabilirsin.

hediye olarak düşünüyorum böyle deri cilt falan nerden bulurum acaba

Yazmakkeyiftir.blogspot.com

Ali necip ikizkaya

Aniki notebooks

Evvelden vardı tabi. Ama kozmik odaya girildi girileli olduğunu sanmıyorum. Zira bizim bütün gizli planlar vs. bütün gizli servislerin eline geçmiştir. Yenisini de yapıyorlar mıdır bilmem. Gerek de yok zaten. Ülkenin anası bellenmiş kim gelsin fiziksel olarak işgal etsin.Hali hazırda işgal altındayız zaten.

tayyip saddamlaştıkça olabilir neden olmasın, zaten tayyip gitsin diye natoya abye amerikaya falan yalvarcak gel bizi kurtar dicek bir ton hain var, aihme şikayet falan filan hikayelerini söylemedim bile.

bugün bedava kendimiz versek "lan alsak mı acaba" diye bi düşünür adamlar bu ülkeyi... (bkz: swh)

Her ulke komsularinin istilasi ve isgali uzerine plan yapar. Kanada ve Amerika'nin dahi boyle planlari var birbirleri hakkinda.

Kanadanin plani Kuzeyden gelip yakabildikleri kadar orman bina vs yakip geri cekilmek gibi bir seydi.

konuyla ilgisi yok ama

artık dünya globalleşti, benim ülkem senin ülken diye bir durum kalmadı ki bir kaç yıla mars üzerine insan kolonisi kurmaya başlıyoruz. devrin savaşı para ve teknoloji üzerine. ios-android örneği gibi. dünyayı artık şirketler yönetiyor yöneticiler değil. savaş her zaman herkes için maddi ve manevi bir kayıptır iddaa ediyorum artık hiç bir ülke resmi olarak bir savaşa girmeyecektir. artık isteyen istediği ülkeye dilediği yatırımı yapabiliyor, gelişmemiş ülkeleri sömürebiliyor. zaman içinde devlet kavramı bile kalkacak dünya tek bir devlet olarak işlemeye başlayacak.

mommo - kız kardeşim (selpak hazırla ağlayabilirsin)

3 idiots'ın devam filmi tadında "PK" diye bir Hint filmi var. Alışılagelmiş dini yargıları ve dinleri sömüren insanları eleştiriyor. Onu da ekle listene.

21 grams
babel
crash (2004 yapımı olan)
her
melancholia
prisoners
revolutionary road
seven
trainspotting
training day
the fountain

Deux jours, une nuit

v for vendetta?

PK gerçekten çok güzel bir filmdi. bizkid + 1
También la lluvia

Hepinize tek tek teşekkür ediyorum arkadaşlar. Bakacağım tek tek::)

hem realist, hem tokat gibi hem de gerçekçi diyorsan şunları listenin başına koy derim:
Jagten - www.imdb.com
A seperation - www.imdb.com
4 months 3 weeks and 2 days - www.imdb.com
Beyond The Hills - www.imdb.com
In a Better World - www.imdb.com
After Lucia - www.imdb.com
The White Ribbon - www.imdb.com
Child's Pose - www.imdb.com

Cok tesekkur ederim @perkele. Bazılarını İndirmeye başladım bile.

ilk site aşırı yavaş

buradan da bakabilirsiniz:

tools.pingdom.com

morsdizaynlı olan daha hızlı açılıyor. resimler daha hızlı yükleniyor. bariz fark var. ikisini aynı anda açtım ilk linkte 1 resim yüklenene kadar 2. linkte 5. resim yüklendi.

@ron dennis

baktım. godaddy daha hızlı görünüyor. e anlamadım ben niye o zaman diğer site daha hızlı açılıyor da @acukali ekmek ilkine çok yavaş demiş. :(

bir sürü etkeni var bunun, internet tarayıcıya göre de değişir, sayfanın hangi tabanda kodlandığında göre de, hatta internete girdiğin aletin grafik işlemcisine göre. tek etken "bu" diye teşhis konulamaz da ama hepsiyle az çok ilgili. senden tarafa olan değişkenlerle alakası olmadığından eminsen (web tarayıcı, grafik kartı/işlemci/arka planda çalışan programlar) kodlama türü veya hostingle ilgilidir.

Ilk site asiri hizli benim icin.

Lokasyon: Abd

lokasyonla alakalı.

mors olan çoook daha hızlı açılıyor.

Hacı kodlara bakmaya gerek yok. Allah aşkına menüde 1200x750 piksellik fotoğraf mı kullanılır ??

3mb fotoğraf var sadece, ve kullandığınız site bu fotoğrafları menüye göre kendisi tekrar boyutlandırıyor, tıkladığınızda büyütüyor, menü için küçültüyor, gereksiz bir iş yükü bence.

- yuksek boyutlu ve optimize edilmemis imajlar
- one page (urunlerimiz sayfasi) esasina kurulu duzen sistemi yavaslatir.
- yurtdisi sunuculara (ozellik amerika) erisim herzaman sikintilidir 200ms in altina ping alamazsiniz.

* ozellikle paylasimli ve binlerce site barindiran bir sunucu dusunuldugunde hizmet veren disk, bw, dc ici network cikislari, yurtdisi trafigi ... bunlari dusunmeniz gerekmektedir.

7 yaşında mı erkek arkadaşın asdfasdfasf şakayla karışık söyleyeceksin

soyleyince sen kotu olursun sktiret evlenmeyi dusunmuyosan cok da onemli degil ;_;

bundan niye rahatsız oluyosun ki? takıntılı olan sensin, ona da ben takıntılıyım diyebilirsin.

gülücüğe odaklandır ve göster

@minikdonutcanavi
Bugun gene pilav yedik tencerede yapismis pilav olur ya onu eliyle tabaga atmaya calisti mesela gulerek dedim iyy falan ama gulup geciyor.

@dafaiss takintili olmakla alakasi yok bence o da farkinda o yuzden ne zaman disari ciksak bir sey yemiyor. Mesela mezuniyet yemegine gittik yemedi mesela hic bir sey herkes yedi eve donduk deli gibi acim dedi.

evde sadece pilav pişiyor heralde.

@minikdonutcanavari cunku incitmek istemiyorum baska turlu nasil soylenir bilemedim.

fakirligin gozu ciksin. her aksam pilav, her aksam makarna... cocuk napsin anasini satayim?! salcali makarna icin muhtesem bir servis acip; hem catal, hem kasik, hem de bicak mi koysun lan masaya?

bence bir gülerek söylersin, iki gülerek söylersin, sonunda ciddiye almaması seni rahatsız eder hır gür çıkar. ciddi olmak lazım.

bak işte adam öyle diyosun diye yanında yemek yememiş? insan sevdiğine böyle yapabilir mi? takıntı bu.

sevgili değil çocuk evlat edinmişsin, kaç yaşına gelmiş adama görgü öğretilmez ya olduğu gibi abul et yada yol ver.

@dafais takintiyla alakasi yok kendisi de farkinda. Bu olay ben soylemeden once olmustu. Catal bicakla bolup yesin demiyorum ben de ama el arabasina kum atar gibi de yenilmez bence.

beraber yemek kursuna gidin öküz değilse çevresine bakarak öğrenebilir.

kuran.diyanet.gov.tr

şu şekilde açıklayıcı nuzül sebebi yok. kısaca geçiyor... ne olmuş da o ayet inmiş, hangi sebeple olay olmuş gibisinden bilgi yok.
Şuara Süresi Nuzul Sebebi Mumsema 26- ŞUARÂ SÛRESİ


Nehhâs'ın İbn Abbâs'tan rivayetine göre Sûre, son beş âyeti olan "Şairlere gelince; onlara da azgınlar uyar. Görmedin mi, onlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar ve onlar, gerçekten yapmadıklarını söylerler. Ancak iman etmiş ve salih ameller işlemiş, Allah'ı çokça zikretmiş ve zulme uğradıktan sonra zafer kazanmış olanlar müstesnadır. Zulmedenler göreceklerdir nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını." (âyet: 224-227) âyetleri dışında Mekke'de nazil olmuştur. İbn Merdûye'nin İbn Abbâs ve İbnu'z-Zübeyr'den rivayetinde ise sûrenin istisnasız mekkî olduğu kaydedilmektedir.[1]
Mukâtil ise "İsrail oğulları bilginlerinin onu bilmeleri onlar için bir âyet değil midir?" (âyet: 197) âyetinin istisna olarak Medine'de nazil olduğunu söylemiştir.[2]
Bu Şuarâ Sûresi, Vakıa Sûresinden sonra nazil olmuştur.[3]
Âyetlerinin adedi, iki yüz yirmi yedidir. [4]

197. İsrail oğullarının bilginlerinin bunu bilmesi de onlar için bir âyet değil midir?

Sa'lebî'nin İbn Abbâs'tan rivayetinde o şöyle anlatıyor: Mekkeliler, Hz. Peygamber hakkında bilgi almak üzere Yesrib (Medine-i Münevvere) yahudilerine birilerini göndermişlerdi. Yahudiler:
"Evet, şimdi o peygamberin geliş zamanıdır." deyip vasıflarını saydılar ve fakat vasıflarını sayarken başka şeyler de katarak karıştırdılar. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil oldu.[5]

204. Bizinı azabımızı mı çabucak istiyorlar?

Mukatil der ki: Bu âyet-i kerime "Ey Muhammed, daha ne zamana kadar bizi azâbla tehdit edip duracaksın? Tehdit ediyorsun ediyorsun ama bir türlü başımıza gelmiyor." diye alay etmeleri üzerine nazil olmuştur.[6]

205. Gördün mü, şayet Biz Azîmüşşân onları yıllarca yararlandırsak;
206. Sonra kendilerine va 'dolunan şey başlarına gelse,
207. Eğlendirilmiş olmaları onlara bir fayda sağlamaz.

İbn Ebî Hatim'in Ebu Cehdam'dan rivayetine göre Hz. Peygamber (sa)'e rüyasında kendisi şaşkın bir halde (ne yapacağını bilemez bir halde) gösterilmiş ve bu rüyasını ashabına anlatmış da O'na sormuşlar ve Efendimiz (sa):
"Neden olmasın ki Benden sonra düşmanımın kendi ümmetimden olduğunu gördüm." buyurmuş ve bunun üzerine
"Gördün mü, şayet Biz Azîmüşşân onları yıllarca yararlandırsak; Sonra kendilerine va'dolunan şey başlarına gelse, Eğlendirilmiş olmaları onlara bir fayda sağlamaz." âyet-i kerimeleri nazil olmuş da Efendimiz (sa)'in gönlü hoş olmuş.[7]

214. Ve yakın akrabalarını uyar.

Bu âyet-i kerimenin inmesi üzerine Hz. Peygamber (sa)'in Safa tepesine çıkarak boy boy (aile aile) Kureyşlileri çağırıp onları uyarması, Ebu Leheb'in de:
"Soyu kesilesice bizi bunun için mi topladın." demesi üzerine Mesed Sûresi'nin nazil olduğu haberi çok meşhur olup hemen bütün hadis mecmualarında ve tefsirlerde zikredilmiştir.[8]

215. Mü'minlerden sana tâbi olanlara kanatlarını ger.

İbn Cüreyc'den rivayette o şöyle demiştir: "Ve yakın akrabalarım uyar" (Şuarâ, 26/214) âyet-i kerimesi nazil olunca Hz. Peygamber (sa), uyarmaya ehl-i beyti ve ailesi ile başladı da bu, diğer müslümanlara ağır geldi.. İşte bunun üzerine Allah Tealâ: "Mü'minlerden sana tâbi olanlara kanatlarını ger." âyet-i kerimesini indirdi.[9]

224. Şairlere gelince; onlara da ancak azgınlar tabi olurlar.
225. Görmedin mi onlar, her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar.
226. Ve onlar, gerçekten yapmadıklarını söylerler.

Ayetlerin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
l. İbn Abbâs'tan rivayete göre
"Biz de Muhammed'in söyledikleri gibisini söyleriz." deyip Hz. Peygamber (sa)'i hicveden şiirler söyleyen, çevrelerine onların söyledikleri hicviyeleri ve şiirleri dinlemek üzere bedevilerin toplandığı Abdullah ibnu'z-Ziba'râ, Hübeyre ibn Vehb el-Mahzûmî, Müsâfi' ibn Abdi Menâf, Ebu İzze el-Cumahî ve Ümeyye ibn Ebi's-Salt gibi müşrik şâirleri hakkında nazil olmuştur. Ayetteki şairlere tabi olan "azgınlar"dan maksat işte o şairlerin Hz. Peygamber (sa)'i ve getirdiklerini hicveden şiirlerini dinlemek üzere onların çevrelerinde toplanan bedevilerdir.[10]
2. İkrime de şöyle demiştir:
İki şair karşılıklı olarak birbirlerini hicvediyorlardı. Çevrelerinde bulunan insanlardan bir grubu bunlardan birisini desteklerken diğer bir grup da ötekine destek veriyordu. İşte bu âyet-i kerimeler bunun üzerine nazil olmuştur.[11]
3- İbn Abbâs'tan rivayetle Avfî şöyle anlatıyor: Rasûlullah (sa)'ın ahdinde (zamanında, onun hayatında) birisi ensardan, diğeri de başka bir kabileden[12] iki şair karşılıklı olarak birbirlerini hicvediyorlardı. Her birerinin etrafında da kavimlerinin beyinsizleri (sefihleri) toplanmış bulunuyordu. İşte bunun üzerine Allah Tealâ: "Şairlere gelince; onlara da ancak azgınlar tabi olurlar..." buyurdu.[13]
4. Muhammed ibn İshak'ın bazı ashabından, onların da Atâ ibn Yesâr'dan rivayetlerine göre o şöyle demiştir:
"Şairlere gelince; onlara da ancak azgınlar tabi olurlar." âyetinden başlamak üzere Sûrenin sonuna kadar olan âyetler Hassan ibn Sabit, Abdullah ibn Revâha ve Ka'b ibn Mâlik hakkında nazil oldu.[14]
5- Bu iki rivayeti verdikten sonra İbn Kesîr der ki: Sûre Mekkî olduğuna göre bu âyetlerin ensar şairleri hakkında olması çok şüphelidir. Üstelik bu rivayetler mürsel rivayetler olup bunlara dayanarak hüküm vermek de zordur.[15]
6- Ancak istisna edilen âyetin yani "Ancak iman etmiş, salih ameller işlemiş, Allah'ı çokça zikretmiş ve zulme uğratıldıktan sonra zafer kazanmış olanlar müstesnadır." âyetinin (âyet: 227) hükmüne ensar şairleri girdiği gibi daha önceden yani müşrik iken İslâm'ı, müslümanları, Hz. Muhammed'i hicveden şiirler söyleyip de daha sonra tevbe edip imana gelen, müslüman olan şairler ve daha sonra gelecek bütün şairlerden tevbe edenler elbette bu hükme dahil olacaklardır. Başka bir ifadeyle sebebin hususi olması hükmün umumi olmasına engel değildir.[16]
7. Mukatil der ki:
Bunlar müşriklerin şairleridir. Abdullah ibnu'z-Ziba'râ, Ebu Süfyan ibn Harb, Hübeyre ibn Ebî Vehb ve diğerleri:
"Biz de Muhammed'in söylediği şeyler gibisini söyleyebiliriz." deyip şiir söylerler; çevrelerine azgınlar, müslümanlara işkence edip karşı duranlar toplanır, onların şiirlerini dinler ve başkalarına da naklederlerdi. İşte bu âyet-i kerimeler onlar hakkında nazil oldu.[17]
Bunlardan Ebu Süfyan ve İbnu'z-Ziba'râ daha sonra müslüman olmuşlardır.[18]

227. Ancak iman etmiş, salih ameller işlemiş, Allah'ı çokça zikretmiş ve zulme uğratıldıktan sonra zafer kazanmış olanlar müstesnadır. O zulmetmiş olanlar nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını elbette görecek ve bileceklerdir.

Ayetin nüzul sebebi ile ilgili rivayetler:
1- Temîm ed-Dârî'nin kölesi Ebu'l-Hasen Salim el-Berrâd'dan rivayette o şöyle anlatıyor:
"Şairlere gelince; onlara da ancak azgınlar tabi olurlar." âyet-i kerimesi nazil olunca Hassan ibn Sabit, Abdullah ibn Revaha ve Ka'b ibn Mâlik, Hz. Peygamber (sa)'e ağlıyarak geldiler ve:
"Ey Allah'ın elçisi, elbette Allah, bu âyet-i kerimeyi indirirken bizim şair olduğumuzu biliyordu." diye sızlandılar da bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerimeyi indirdi ve Hz. Peygamber de onları çağırarak kendisine inen "Ancak iman etmiş, salih ameller işlemiş olanlar müstesnadır..." âyet-i kerimesini tilâvet buyurdular.[19]
2- Nevfel oğullan kölesi Ebu'l-Hasen'den gelen bir rivayette de "Şairlere gelince; onlara da ancak azgınlar tabi olurlar." âyet-i kerimesinin nüzulü üzerine ağlıyarak Hz. Peygamber (sa)'e gelenler Hassan ibn Sabit ve Abdullah ibn Revâha olarak verilmekte, Ka'b ibn Mâlik'in ismi zikredilmemekte ve Hz. Peygamber (sa)'in, âyet-i kerimenin: "Ancak iman etmiş, salih ameller işlemiş, Allah'ı çokça zikretmiş ve zulme uğratıldıktan sonra zafer kazanmış olanlar müstesnadır..." kısmını okuduktan sonra "İşte bunlar sizsiniz." buyurduğu ayrıntısına da yer verilmektedir.[20]
3- Urve'den (r.a.) rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:
“Şuara: 26/224 indirilince Abdullah İbni Revâha:
“Allahü Teâlâ benim onlardan olduğumu bildirdi.” dedi. Allahü Teâlâ, Şuara: 26/227 ayetini indirdi. [21]

www.dinimizislam.com
www.dinimizislam.com
www.dinimizislam.com

www.dinimizislam.com

daha geniş çaplı bilgi olsa çok iyi olur.
teşekkürler

sebeb-i nüzul diye geçiyor sorduğun şey, öyle aramalısın. kitap bulmaya kalkarsan bunu içeren kitaplar da var, bazı tefsirlerde de yer verilir sebe-i nüzule. bazı ayetlerin/kıssaları birden fazla sebeb-i nüzul rivayetine dayandırıyorlar, bazılarının yanlış hatırlamıyorsam hiç yok.

bence gecemez

geçemeyecek. 9,6 falanla kalacak.

gecer, 11.7 ile, atin fava bekleyin.

son anketlerde 9.6 ve 10.4 arasında gidip geliyor. anketçilik tekniği olarak ikisi arasında pek fark yok. durumunun halen kritik olduğunu düşünüyorum..

bir kaç gün sonra sonar anket sonuçlarını paylaşacak. en gerçekci sonuçlar olacaktır. merakla bekliyorum.

maks %7 alacak.

müdahale edilmezse evet ancak akp devamlı provokasyon peşinde koşuyor. ciddi bir tehlike olarak görürlerse barajı geçmelerini çatışmasızlık ortamını bozarak engelleyeceklerini düşünüyorum. Ağrı'da ve Roboski'de şimdilik engellenmiş olabilir bu ama devletin elinde büyük bir operasyonel güç var, eninde sonunda başarılı olurlar konu provokasyon olunca.

geçecek

%8.5 ile %9.2 arasi alacagini dusunuyorum. Cok zor yani.

geçecek her türlü, ayarlandı o işler.

geçer

10.1 diyorum

akp'den oy çalıp çalamadığı konusunda bir veri yok. anketlere güvenmiyorum.
sadece chp'den oy çalarak barajı geçemeyeceği kesin. hdp'lilerin genel tavırlarına bakıldığında akp'den oy almaya odaklanıyorlarmış gibi görünmüyor.
bunlara bakınca maksimum %8'de falan kalır gibi görünüyor.
biri bana hdp'nin akp'nin önde olduğu illerde oylarını yükselttiği ve milletvekilliği alabileceği konusunda veri sunabilirse sevinirim tabi.

bir gün geçer diye düşünüyorum, öbür gün geçemez diye, son güne kadar her hangi bir araştırma şirketinin de net olarak geçip ya da geçemeyeceğini söyleyemeyeceğini, %8,5-11,5 arası oranlar verip hata payını minimum 1,5 vereceklerini düşünüyorum.. diğer yandan daha berbat durum ise hem geçmesi hem de geçmemesi durumuna bağlı olarak malum parti ile işbirliği yapıldığı yönünde senaryolar var, ve bu senaryolardan birisi muhakkak seçimlerden sonra daha da beklenir olacak bunu savunanlar tarafından, zaman gösterecek en nihayetinde.

bahsetme. gerek yok bunlara

ilkinde anlatma abi. işler ciddiye binmeden gerek yok.

ilk buluşmada itici olur.

Yorumlarınız için teşekkür ederim. Sanırım anlatmak istediğimi yanlış ifade ettim. Söylemek istediğim eski nişanlıdan bahsetmek değil de, başımdan bir nişan olayı geçti demek. Neyse ben en iyisi ilk buluşmada bu konudan bahsetmeyeyim. Buradaki yorumlar ve aldığım mesajlar ve de çevremdekilerin de telkinleri bahsetmemek yönünde. Çok sağolun paylaşımlarınız için.

Ketojenik diyet. Hiit.

Dün araştırdım keto olayını da bana uygun değil gibi.Çok detay var, yapamam yani. Ama hiit olabilir.

Düşük karbonhidrat diyeti. Hiit.

Geçen kırmızı şarap da hızlandırıyor diye okudum. İncelemedim ama.

spordan yarım saat önce (veya sonra) sade kahve iç + yürüyüş egzersizini interval a çevirerek yap + bir gün sırf protein ağırlıklı beslenip ertesi gün normal beslenme programına dön.

sonra bana bi çukulata ısmarlarsın. xoxo

kahve içip bolca acı ye. şeker çikolata hiç yok, ekmek de beyaz ekmek dışında azcık azcık.

Ezik olmamiz.

çünkü kendisi de soykırım yaptığı için başkalarına bir şey diyemiyor.
(bkz: ermeni soykırımı)
(bkz: pontus soykırımı)
(bkz: asuri soykırımı)

Sorum da bu zaten gayfe. Almanya nasil diyebiliyo peki?, fransa nasil diyo?

Almanya zaten kabul ediyor soykirim yaptigini. Daha ne diyeceksin adama ?

"herkes eşittir ama bazıları daha eşittir"

Fransa'da elitler ve hatta devlet yaptigi bircok soykirimi kabul ediyor(vendee, cezayir aklima gelen ornekler).

Avrupa'nin turkiye'den farki, akademik kitlenin bu soykirimlarin oldugunu butun gucuyle savunmasi. Devletlerin hepsi katildir, onlara isledikleri cinayetleri kabul ettirmek zordur. Sosyal bilimcilerin, kendi ulkelerindeki soykirimlar hakkindaki tavirlaridir asil onemli olan.

Mesela abd'de son donemde hafif hafif gelismeye basladi, akademide bu bilinc.

Sacmalik? Turkiye'ye, Osmanli'nin soykirim yaptigindan dolayi degil, Osmanli'nin yaptigi soykirimi cocuk gibi kelime oyunlariyla gormezden geldigi icin yukleniliyor. Devlet duygusal dusunmez, ne zaman ki bu durumun, kendisine soykirimi kabul etmekten daha fazla zarar verdigini farkeder, o zaman kabul eder.

Insanlar sunu anlayamiyor, siz 100 sene once bir grup elit Osmanli subayinin yaptigi isten direkt olarak sorumlu degilsiniz. Kimse size gelip "Oo ermenileri kesmissin?" demeyecek. Ama yapilanlari yok sayip, kulak tikamak sizi suca ortak ediyor. Bunlar arsiv uyusmazliklarinin farkinda olmama ragmen, dogrular.

Almanlar konusunda ise, sen zaten istesen de onlarin "biz soykirim yaptik, cok uzgunuz, nie wieder!" demeleri kadar yuksek sesle bagiramazsin. "Oo yahudileri, cingeneleri, hererolari kesmissin?" desen "Evet biliyoruz, ilkokuldan beri ogretiliyor, hic yalanlamadik, sen?" der ve susarsin. Ermeni soykirimini kabul etmeyen ulkeler, ticari kaygilardan dolayi etmiyor (ironik bir sekilde, ISRAIL!). Son olarak, bu olaylarin politik araclar olarak gorulmesinden vazgecilmeli.

Türkiyede sırf ideoloji uğruna, vatanseverlik saçmalığı uğruna, bir kaç milyon verilecek ya da toprak parçası verilecek (keşke verilse de sanmıyorum) diye soykırım yapıldığını bile bile dogmalara sıkı sıkı sarılıp reddetme olayı var çünkü.

Biliyor var, yapılmış ama reddediyor. Sanatçısı, yazarı, akademisyeni, politikacısı.

Tayyip Dersim için özür dilemişti sanırım yanlış hatırlamıyorsam. Zor olmasa gerek özür.

Dedelerinin ninelerinin doğduğu tpraklara gelememek filan. Çok büyük acılar var.

çünkü almanya ve fransa "hayır biz yapmadık. soykırım değil tehcir yok tehcir de değil büyük felaket..." gibi kelimeler üzerinden politika yapmıyorlar.
akademik anlamda kabul etme ve bunun dünyada yankılanması aşaması geçilmiş durumda onlar şu an toplumsal anlamda ikinci üçüncü nesillerin integrasyonu üzerine yoğunlaşmış durumdalar. ha bunun uygulanışında yanlışlar vardır eşitsizlikler sürüyordur evet eleştiriye açık. fakat kabul etmeme gibi bir şey söz konusu değil en azından.

hayal meyal aklımda şöyle birşey kalmış. türkiye'den bir yetkili ermeni soykırımını ısıtıp ısıtıp gündeme getiren fransa'ya cezayir'de yaşananları hatırlatmıştı, hemen ardından cezayir'den bir yetkili türkiye bizim ilişkimize karışmamalı diye bir açıklama yapmıştı. olay aşağı yukarı böyleydi tarih de son 10 yıl içinde olması lazım.

yani fransa soykırımı zamanında iyi yapmış, devletin başında da kendi adamlarını bırakmış. bizim beceriksizler hem soykırım yapmamış, hem de yapmış gibi bir izlenim uyandırmış. avrupalı akıllı vesselam.

protector+1

Almanlar Yahudi soykırımını kabul etmişlerdir, tarihlerinde bir utanç simgesi olarak yer almıştır. Bugün Almanya'da Nazilerin simgesi olan herhangi bir simgeyi üzerinde bulundurmak, propagandasını yapmak şaka amaçlı bile olsa suçtur. Fatih Akın'a zamanında giydiği tişört üzerindeki Bush yazısının s'sinde gamalı haç amblemi var diye dava açılması gündeme gelmişti, ne oldu bilmiyorum.

Yani şunu Almanya'da yapmaya kalksalardı büyük ihtimalle çelengin demir uçları bağırsaklarını ufak ufak dürtüyor olurdu Türk ırkçılarının: news.am bunun arkasında duran zihniyet Türkiye'de çok güçlü.

Ayrıca Cezayir soykırımı sonrasında Türkiye herhangi bir tepki göstermedi, üç maymunu oynadı. Yazarını pek sevmem ama şu yazı yardımcı olacaktır konu hakkında bilgilenmek adına: arsiv.taraf.com.tr

Kimse de gelip "dönemin şartları gereği" demesin. Devlet apaçık "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" demiş, sonra kendi pisliği ortaya çıkınca "onlar niye özür dilemiyorlar, dilesinler!!!111"e bağlamış.

Almanların Fransızların yaptığı soykırımlar inkar edilebilecek düzeyde değil, inkar edilebilecek gibi bir şey olsa zaten ederlerdi. Ki Fransa zaten çok uzun bir süre soykırım yaptığını kabul etmedi zaten; yeni yeni kabul etmeye yeni yeni özür dilemeye başladı. Hatta savaşlarda kendileri için savaşıp ölen Cezayirlilerin ailelerine son 5 sene içinde tazminat ödemeye başladı. Onun öncesinde sadece Fransızlara tazminat ödemişlerdi. Şimdi de "Madem biz bu kadar taviz verdik, diğerleri de aynı şeyi yapsınlar" deyip Türkiye'ye yüklenebiliyorlar. Bu noktada Türkiye'nin "Siz de zaten Cezayirlilere Yahudilere şöyle şöyle şeyler yaptınız" demesi saçma olur, zira adamlar zaten kabul etmişler bu durumu ve ona göre hareket ediyorlar. Kaldı ki bu noktada Yahudilerin ya da Cezayirlilerin de bir beklentileri yok. Yahudiler kendi işlerini kendileri görüyorlar, Arjantin'e Brezilya'ya gidip orada yaşayan savaş suçlularını falan buluyordu bir dönem. Cezayirliler de Fransızlardan tazminat alıyorlar durmadan. O nedenle Türkiye'nin "Siz de soykırım yaptınız ama" diye bağırması anlamsız olur gibime geliyor. Zaten böyle bir şey yapılsa soykırım yapmış olduğumuzu da kabul etmiş gibi oluruz. Ota boka bulaşmadan "Biz soykırım yapmadık" demek daha kolay oluyor.

yani buradan cikaracagimiz sonuc ne arkadaslar?

sorry diyince tamam mi her sey?

Hayir baldur2, her sey tamam degil ama onu demeden kimse sana -hakli olarak- yanasmayacak. Ne zaman bu surdurulen yalanin sorumlulugu (bak soykirimin sorumlulugu demiyorum!) kabul edilir, "Cok ayip ettik" denir, o zaman iliskiler normallesmeye baslar, ulkenin imaji duzelir + pragmatik bakarsak o "herkesin bize dusman oldugu bati dunyasi"nin elindeki onemli bir "koz" veya "kart" gitmis olur.

Turkiye once Almanlar soykirimla nasil yuzlesmis ve bu toplum bilincine nasil isletilmis baksin ondan sonra bir daha dusunursun "Neden biz onlara soykirim yaptiniz diye bagirmiyoruz?" diye.

e almanya zaten bunu inkar etmiyor ki, hukuki sonucuna da katlandı, ikinci dünya savaşından sonra, deve yüküyle tazminat ödedi, ödemeye devam ediyor.

bence bu iş buradakilerin dediği gibi kolay değil. eğer sizin dediğiniz gibi türkiye soykırımı kabul etse ailelere tazminat verse de kapanmaz. madem bu kadar basit kaç yıllık mevzuyu niye kapatmıyor devletin başındakiler. sizin düşündüğünüzü düşünemiyorlar mı?

Soykirim soykirimdir. Baskalarinin soykirim yapmis olmasi Turkiye'de olanlari degistirmez. X sebebiyle de olsa Y sebebiyle de olsa o insanlarin telef oldugu bir gercek. Evet o donem Turkler de katledildi. Ama bu Ermeniler'in suruldugu gercegini degistirmiyor.
Sahsi dusuncem bunun kabul edilmemesinin tek sebebinin odenilecek tazminat oldugu yonunde.

Tazminat dediğimiz şey para değil, o en basiti zaten. Asıl tazminat toprak vermek. Ben özür dileyip toprak verecek birini göremiyorum şu an. Almanlarla Fransızların toprak verme gibi bir durumu yoktu Türkiye'den farklı olarak.

buradaki asıl mevzu ''tehcir'' kavramı.

türk tezi, ''tehcir'' yasal bir uygulamadır, bu yasal uygulama yapılırken, ermenilerin kusursuz bir şekilde nakli elde olmayan sebeplerle mümkün olmamıştır, kasıt olmasa da insanlar maalesef ölmüştür.

ermeniler ise tehcir'i başlı başına soykırım kastı olarak görüyor.

ya 100 yıl önce ölenler kimsenin umurunda falan değil. ermeniler, özellikle yahudi soykırı sonunda almanyadan alınan tazminatları gördüğü için bu işin peşini bırakmaz, türkiye'de özür dileriz dersek, ermeni gayrımenkülleri ve tazminatından başımızı alamayız diye asla kabul etmez.

olay tamamen politik bir mevzuya dönmüş.

E mallarina el koyulup olume gonderilen kisilerin torunlarinin tazminat istemesi normal degil mi?

normal olup olmamasının bir önemi yok ki sonuç açısından.

tazminat için uluslararası mahkemelerin ''soykırım'' kararı gerekir, şu an öyle bir yargılama filan yok, türkiye aleyhine.

muhtemelen önümüzdeki onlarca yıl boyunca, ne o tip bir karar çıkacak ne de bu konu her nisan ayında gündeme gelmekten çıkmayacak. böyle devam eder artık.

arkadaslar kendimizi kandirmayalim, komando kani var arti 1. turkiye ozur dileyince her sey bitecek mi sanki. ermenistana van, bitlis, kars, agri, mus gibi sehirleri vermeden bu is kapanmaz.

Bence 'devlet her şeyin en iyisini bilir', 'rasyonel biçimde her şeyi hesaplar' mantığını bırakmak gerekiyor önce.

Bunun yanı sıra, kabul etmenin o kadar kolay olmadığını söyleyebilirsin. Ancak reddetmenin sonuçları da vahim. İnsanlar bir makine değillerdir, bilinçdışı denen yapıya sahipler ve kararları ile etkileşimleri çerçevesinde bilinçdışını şekillendirirler. Bu bilinçdışı da gelecekte, bilinci şekillendirir. İnsanların olduğu kadar toplumların da bilinçdışları vardır.

Peki bilinçdışında bastırılan toplumsal olayların(mesela soykırımın inatçı bir reddi) tehlikesi neler? Basit örnek; 70-85 arası dönemde ağır bir işkence ve şiddetin varlığı; günümüzde zaman zaman bizi şok eden ancak alıştığımız şiddetin sıradanlaşmasına yol açmakta. Benzer biçimde soykırımın reddi, bilinçdışına sürekli 'düşman' kategorisini yollamakta. Osmanlı'nın son dönemleri ve Türkiye'nin ilk dönemlerinde gerçekleştirilen etnisite mühendislikleri; günümüz Türkiyesindeki paranoyakça korkunun, 'ontolojik ötekine' yönelik nefret nöbetlerinin, eleştirel düşünemeden devlete boyun eğmenin, hatta birey olamayıp kendini topluluğun akışına bırakmanın en önemli sebepleridir. Yani ret ve görmezden gelme; toplumun kendisini ve diğer toplumları algılamasını çarpıklaştırıyor. Etrafındaki(sokak, televizyon vb.) paranoyak ve nevrotik davranışları görmemen imkansız.

Felsefe ve edebiyat arasındaki çizgi çok incedir. Türkiye'de bu paranoyaklığı ilk görebilen oğuz atay olmuş gibi. "Korkuyu beklerken" öyküsü çok isabetli bir örnek.

Genelde olaylar psikolojik sonuçlarından bağımsız düşünülüyor. Çok büyük bir hata, çünkü olaya verilen tepki bir bastırmayı ve bir unutmayı içeriyorsa; bilinçdışından olağanca gücüyle geri dönecektir. Bu geri dönmeyi aşmak, toplumun sağlıklı bir biçimde kurulması için aşırı önem teşkil etmektedir. Yani olay ve Batı'nın yaptığı 'kuru bir özür' değil. Toplumun şeffaflaşması, nevrotikliğin iyileştirilmesi.

yok mu hiç bunu yapan ey sözlük?!

numaradan fakirlik belgesi almıştım muhtardan, bir de danışmanın kimse o bir sorguya çekiyor; ben bir süre çalışmayı düşünüyorum para biriktiricem falan demiştim. diğer şartlar ölüm kalım hastalık gibi şeyler olabilir herhalde, muhtemelen üniversitenin yönetmeliğinde vardır ayrıntılar, ama mazeretin neyse bir belge sunman gerekiyor, bir de kütüphanedir spor salonudur varsa eğer harçtır falan borçlarını silmeni istiyolar galiba.

Fakirlik belgesi +1
Danismani ectim unideki hicbir birim ya d kisi bana bisey sormemisti. yanlis hatirlmiyorsam diekce yazip fakirlik belgesini eklemistim. Sonrada cevap vermelerini bekliyosun. Kutuphane vs gibi yerlerden bi borcun vs olmadigina dair belgeler topluyosun eger kabul ediirse.

teşekkür ederim cevaplarınız için. peki örneğin bu dönem sonunda(1.sınıf 2.dönem) kaydı dondurdum diyelim 1 yıllığına. 1 yıl sonra 2.sınıf 1.dönemden mi başlayacağım?

hayır kaldığın yerden devam edeceksin. zaten bildiğim kadarıyla dönem başlarında oluyor kayıt dondurma işleri.

utanç ?

övmenin tersi yerme olur. yerinilenecek bir durum olabilir.

(bkz: yergi)

övünç duyuyorum olarak kullanılır.

bunun övmekle ilgisi yok. övünmekle ilgisi var.

o yüzden yergi değil utanç daha uygun.

övünç duyuyorum X utanç duyuyorum.

Ben de yerginin pek uygun olmadigini ve utancin sanki biraz agir kactigini dusunuyorum.

utanç +1

övmek zıt anlamlısı yermek olur.
övünç ve yergi de isim hali olduğuna göre cevap yergi olmalı bence de. ancak pek kullanılan bir kelime değil tabi.

Mahçubiyet

övünç (bir nitelikden dolayı kendini bi halt sanmak ve abartmak) = yergi
gurur (kendi kendine saygı duymak (özsaygı demişler)) = utanç

yerinç

Ovgu <-> yergi guzel. Ancak ovunc <-> yergi olmuyor. Ovunulecek <-> yerilinecek de guzel olabilir.
Ovunc, kivanc karsiti bir yerinc lazim hakikaten. Mantiken utanc uygun gibi duruyor ancak kullanimda utancin daha agir bir anlami var diye dusumuyorum. Belki de kisisel algimdir.

uydurma gibi dursa da yerinç diye bir kelime var.
duruma uygun gibi:
tr.wiktionary.org

Anti-övünç ;)

kitap fuarına gideceğinizi varsayıyorum:

en hızlı ve rahat yolu;
izban'a binin. halkapınar'da inip metro'ya geçin.
metro'dan basmane'de inin.
basmane kapısından girdiğiniz holler karşınıza gelecektir.

Karsiyaka'da iskeleye yakinsaniz vapurla geçin. İndikten sonra biraz yürümeniz gerekir bu şekilde.
İzbana yakinsaniz yukarıdaki arkadaşın dediği şekilde gidin.

iskelenin ordan 121'e binip fransız kültürün olduğu köşede inersin, izmir atatürk lisesine doğru yürürsün 5 dk. falan, karşısı lozan kapısı.
bir de sanırım halkapınardan doğrudan fuara giden iki tane otobüs koydular ama numaralarını bilmiyorum, onlara da binebilirsin bulursan eğer.

121'e binip turan'da 802'ye aktararak direkt lozan kapisinin onunde inebilirsin.

Bir B12 kontrolü yaptırabilirsin. Arkadaşlarımdan hep B12 eksikliği duydum, öyle bir şeydir belki seninki de.

kafana takılan, seni rahatsız eden, sürekli meşgul eden bişey var mı? vitamin eksikliği ya da dikkat eksikliği olsa daha uzun süredir oluyor olurdu diye tahmin ediyorum.

dikkat eksikliği için ilacım var ama sadece ders çalışırken kullanıyorum

Çok porno izlemek unutkanlık yapıyormuş.

şimdi buraya ilberciler üşüşecek ama İlber Ortaylı tarihçi olarak ciddi birisi değildir. uzmanlık alanı 19. yüzyıl, 19. yüzyıl Osmanlı taşra bürokrasisidir. uzun yıllar önce bu konularda yazdığı bir kaç eser var. onları okuyabilirsiniz.

ama yakın zamanlarda kendi uzmanlık alanının çok dışındaki konularda ahkam kestiği çalışmaları çok okumayın bence.

halil İnalcık ise ciddi bir tarihçidir. geyik değildir.

tarihçilerin yazdığı akademik kitaplar ilber ortaylı ve murak Bardakçı'nın tv karşısında geyiğine alışmış tv seyircisine ağır gelebilir. onun için en başta uyarayım.

ekleme yapayım. ben çalışmalar için gerekli oldukça her ikisinin de çalışmalarına başvurdum. piyasada bulunan kitaplarını tek tek bilmiyorum.

bu kitapları bilenler daha çok yardımcı olabilir.

tarih doktorası yapan bir insan olarak söylüyorum "ilber ortaylı toröhço olorok cöddo borosö döğoldur"

cevap vermek isteyenlerin bunu göz önünde bulundurmaları filan demiyeceğim. bu konularda birkaç kez tartıştık da bir şey olmadı. herkes troll stayla gidiyor. karşısındakinin eğitimi nedir kendi eğitimi nedir, ne okumuş ne biliyor umurunda değil.

nasıl biliyorsanız öyle gidin arkadaşlar. kimse ile tartışacak filan değilim.

ilber ortaylı çok önemli ve büyük bir tarihçidir. o yüzden her daim televizyonda rating yapar. cem yılmaz kendisini çok sever. ilberciyiz der. o da cem'le atışız. hoş ortamlar oluşur. tarihçilik böyle bir şeydir ve bunu bir tek ilber hoca yapar.

mutluysanız bunu söylediğimi varsayın.

ek: hep aynı insanlardan bilgisayar başında oturup aynı terane. ilber ortaylı rulezz. nasıl mutluysanız öyle yaşayın dedik işte. size karışan yok. sizin trollük doktoranız var, ben size yetişemem. haddim değil.

burası akademik bir ortam değil akademik olmak zorunda değilim. komiksiniz.

İlber ortaylı'nın kendisi sadece siyasi tarih uzmanıdır. Yani tarihin en basit ve en az değer verilen alanı. Bu nedenle ilber ortaylı; çalışkan bir şekilde belge araştıran ve lider-şato isimlerini ezberlemiş birisidir. Ancak tarih teorisi yani kahvedeki adamdan fark yaratacak alanı kullanmamakta. Ortaçağ kentleri'ne yazdığı girişte, ilber ortaylı'nın kendisi de bunu kabul eder. Halil inalcık konusunda çok bir bilgim yok; siyasi tarihi aşabilmiş mi bilemiyorum.

Hangi konuyu araştırıyorsun? Ona göre kaynak önerilebilir.

evvela şu soruyla başla: "tarih nedir? nasıl okunur?"

"İlber Ortaylı tarihçi olarak ciddi birisi değildir" diyen teyzeleri dikkate almayın. Kendisi tarih doktorası yapıyor olabilir.

Kendisi aman ekşi sözlükte nickimin altına kötü şeyler yazılmasın diye veryansın ederken ilber ortaylıya böyle rahat rahat kendi tabiriyle "ahkam" kesiyor. Fakat ahkam kesmeden önce ortaya bir şey koymalısın ki ilber ortaylı ile arandaki farkı görelim.

gelmez

o konuda bir yasa değişikliği olmadıysa ben 3 sene önce girdiğimde şöyle oluyordu. onu işaretle veya işaretleme, üniversiteye kaydın varsa ve sınav başvurusundan önce sildirmediysen, veya tercih yapıp gitmediysen, okul puanı ekleniyor ya o yarıya düşüyor; mesela okuldan 60 geleceği varsa 30 geliyor.

@dafaiss işte ben onu tercih yapıp yerleştirdikten hemen sonraki sene girersem puan kırılıyor diye biliyorum, yanlış mıyım?

öyledir o zaman o, ben ilk sene tekrar girdim sınava ve puanım düştü. sonraki senelerde öyle değildir o zaman.

bizde de var aynisi.

anam avradim olsun. hem kufur barindiriyor hem yemin.

sacmaladim mi acaba?

(git: english.stackexchange.com), şurada biri açıklamaya çalışmış, bir bakın.

@mayeskuel: hayır, ne saçmalaması :)
ama o aradağım cevap değil.

Türkçe'de de asıl anlamının tam tersi anlamda kullandığımız kelimeler var ya. Şu an aklıma gelmiyor ama fark ettiğimde "oha, anlam esnekliğine gel" demiştim kendi kendime.

yemin, bağlılık, sadakatini ilan etmek pre-modern dönemde daha farklı bir anlam ihtiva ediyordu, ingilizcenin modernize olmasıyla bu anlamlar yitip gitti kelimeler hala onları taşıyacak yetiye sahip olmasına rağmen. birine bağlılık bildirmek, yemin etmek de o dönemde pekala başka biri(ler)ine veya birilerinin tanrısına, tanrılarına küfretmek anlamına da gelebiliyordu pekala; şeklinde bir tezim var. bu dediklerim oath ile ilgili ama, swear ona nazaran şahsi bir yemin etme halini ifade ediyor, bir dine, tarikate bağlanma gibi bir anlamı yok.

küfür gizlemek demektir

farketmez orada hoca kime hayran olduğuna değil cümle kurup kuramadığına bakmak için ödev veriyor

rte'yi anlatırdım. adamın halkı ayakta uyutma özelliğine değinirdim bol bol. cidden hayranım sayın cumhurbaşkanımızın yeteneklerine.

Bence Ajdar'i anlat. Yanlis deyimler kullanir, hatali cümle kurarsan "Hocam, bu adami düzgün cümle ile anlatmanin imkani yok ki!" der, çikarsin isin içinden.

atatürk?

(bkz: neşet ertaş)

Kişi illa gerçek bir kişi mi olmalı? Ben olsam sevdiğim bir roman/dizi/çizgi film karakterini falan anlatırdım. Hem eğlenceli hem de değişik olurdu.

@wish i could find a way to disappear bu da güzel fikir. ama illa gerçek bir kişilik mi ister onu bilemiyorum işte.

Olur, olur. Roman kahramani da olur, mahallenin kedisi de olur. Hocanin bekledigi dogru düzgün cümle kurman.

orhan veli.

kıdemsizi, yani genelde öğrenci olup part time çalışan günlük 50-60+tip kıdemlisini bilemiyorum

yer yer değiişir. izmir bornova 30tl alsancak 60tl mesela.

Eski erkek arkadaşım barda çalışıyordu haftada 6 gün. Saat 18:00'de girip gece 2-3 gibi çıkıyordu. Aynen dediğin gibi bir yer, fiyatların o aralıkta olduğu bir yer yani. 800 lira alıyordu, tipler hariç.

full time için ankara çayyolunda bir barda 1200+tip


edit: mal mıyım neyim barmen falan gibi anlamışım. bi de tip mip diye atlamışım.

günde 12 saate (öğle 2 gece 2 arası) 60 tl almıştı günlük bir arkadaşım geçen sene, alsancak'ta. ama işin yorgunluğunu/tahrip ediciliğini kesinlikle karşılamıyor.

şimdiki tdk bileşik sözcüklerin yazımı konusunda oldukça çelişkili uygulamalara sahip. onlara kalsa adamsendecilik yerine de adam sendecilik (madem ayrı yazıyorsun bağlaç de'yi de ayır!) yazmak gerekiyor. ayrı yazılan bi(r)leşik sözcük diye bir şey uydurdular. çelişkilerini, tutarsızlıklarını dil mantığıyla açıklamıştı ömer asım aksoy zamanında. yayıncılık dünyasında ana yazım kılavuzu daha itibar görüyor. o yüzden çoğu konuda tdk'ya itibar etmiyorum.

bunları bir kenara bırakırsak herkesin birilerine karşı illaki önyargıları vardır. önyargının diğer adı da peşinhüküm. birisi belli bir topluluğa ait olduğunu söylediği anda o kişi hakkında birtakım peşinhükümlerim, kafamdaki belli klişeler, genellemeler vb. olabilir. bunlar sonradan kişinin bireysel özelliklerine, farklılıklarına göre değişebilir veya değişmeyebilir.

ama önyargıdan kasıt olumsuz kanaat ise şu anki hükümetin halen desteklemeye devam edenlere karşı birtakım olumsuz kanaatlerim var. birey bazında bu kanaatler değişebilir tabii.

benimde net bir şekilde hayvanseverlere önyargım var. kediye köpeye agubugu yapıp böcek görünce saklanacak dolap arayan çakma denyolara sözüm, polemik değil mevzu. ayrıca çok konuşan insanlara, keza ufaklığımdan beri mottom "boş teneke çok ses çıkarır" olmuştur. var bikaç bişey dahada anımsayamadım şimdi.

@sadakatsiz fanatiklere karşı benim de önyargım var. futbol fanatikleri, siyasi parti fanatikleri vs.

tdkya itibar edenlerin türkçe bildiğinden şüphe ediyorum, zahiren türkçe konuşuyor yazıyor gibi gözükseler de.

turbanlilardan uzak dururum. imam hatip mezunlarinda ne olursa olsun kesin bir ariza kalmistir diye dusunurum. ozal'i, menderes'i olumlu ananlarla ilisigimi kesmeye calisirim. akp'yi destekleyen insanin aklindan ve ahlakindan suphe ederim. akp'nin herhangi bir binasinda oturup su icen adamin isine dahi saygi duymam.

ama bunlar onyargi midir emin degilim. onyargi bana biraz 'gomlegi utusuz adama guven olmaz' gibi sebepsiz seylermis gibi geliyor. onlara gelecek olursak:

facebook, twitter, instagram, eksisozluk kullanan insanlara karsi saygimda azalma olur. bazi yazar ve sanatcilarin eserlerini begenen insana karsi da yine bunu gozlemlerim kendimde. bu durumlarda kendimi ikna etmeye calisirim.

eskiden hayvanseverlere karsi olumlu bir onyargim vardi da curudu o.

İmam hatip isteyenlere, karşısındakinin düşüncesini hiçe sayanlara, beynini kullanmayan insanlara ve whatsapptan tek tek yazanlara karşı.

köylülere karşı ön yargılıyım. hemen hemen hepsinin kurnaz, kaba, cahil, zevksiz ve kültürsüz olduklarını düşünüyorum.(öyledir demiyorum öyle olduklarını düşünüyorum) elit bir çevrem de yok nişantaşı çocuğu değilim ama köylülerle iş yaptığımız için artık yukarıda yazdıklarım neredeyse çoğu geçerli olmaya başladı. bütün köylüler böyle diyemem ama bana göre köylülük kavramı onu çağrıştırıyor. bu yüzden uzak durmaya çalışıyorum. pek de eksikliğini hissetmiyorum açıkçası bana sempatik gelmiyorlar artık.

facebookta atatürklü kapak fotografı olan kızlara ve erkeklere karşı ön yargılıyım.

jetta kullananlara tokatçı gözü ile bakıyorum.
yurdun kuzey doğusundaki bir ilin insanları ile şartlar ne olursa olsun ticaret yapmıyorum.
badem bıyık görünce, kıçımı kollayarak kaçıyorum.

Önyargım yok.

Yargı boyutunda olmayan ön fikirlerim, sezgilerim oluyor.

freud'un elektra ve oedipus komplekslerine benziyor, yani müdürle olanı sadece ondan ibaret veya ona benzeterek ele alamayız ama; iktidar figüründen olan kişiden nefret ve akabinde onunla başetmek için tek çıkış yolunu ona benzemekte, onunla özdeşim kurmakta bulmak. bu esnada devreye giren savunma mekanizmaları da bastırma (repression) ve özdeşim (identification).

durum hem öyle hem böyle. özelde krizi falan bahane edip ücretleri düsürdüler, calisma kosullarini agirlastirdilar. nasil olsa dısarida başkasi var, sen yapmazsan o yapar diyorlar. üniversite ögrencileri de üniversiteyi bitirir bitirmez süper maasli rahat işler bekliyor, kendilerini gelistirmek ve okulda bomboş gecirdikleri yillari telafi etmek bir yana, yetersizliklerinin farkinda bile olmuyorlar.

www.idefix.com

bu kitap da türkçeye yeni çevrildi

prekarya - yeni tehlikeli sınıf - guy standing www.idefix.com

haksız sayılmazlar..

ya iktisatçılar, mühendisler haksız değil. adamlar senelerce çalışıyor ediyor ama o kadaaaaar çok fazla mezun var ki adamlar vasıfsız işçi gibi 2 bin lirayı bile bulmayan ücretlerle sabah akşam çalışıyolar. o da iş bulabilirlerse işte. 100 üniversite öğrencisinden 90'ının geleceğe umutla bakması için hiçbir nedeni yok açıkçası, çünkü 100 üniversitenin 90'ı boktan. ortalığı kızıştıran, verimi ve kaliteyi düşüren abuk sabuk yerler.

Ne yazık ki böyle. Haksız değiller.

işin bir yanı da mesela bir makina mühendisinin mesuliyetinin fabrika işçisinden daha fazla olması, dolayısıyla çalışma saatleri, iş stresi de daha fazla oluyor ama aradaki ücret farkı bunu telafi etmiyor, çünkü işten geriye uyumanın dışında bir şey yapmak için vakit kalmıyor.

risk budur :)

"hocaların daha kolay sorular sorduklarida bilinen bir gerçek."

Hangi okuldasiniz bilmiyorum ama benim okudugum okullarda "eger olmediyseniz finalleri kacirmayin" derdi hocalar, cunku butunlemede gecmek imkansiza yakin olurdu, finalde 1 birimse sorularin zorlugu butunlemede 3 birim olurdu ki kimse butunlemeye girip hocalara angarya is cikartmasin.

sadece sınav sorularının fotograflarını çekmek için finale girmişliğim var. gayet normal bir şey yani.

bazı derslerde ben de yapardım bunu. kötü bir taktik değil, ama risk. finalde boş kağıt vermek zorunda da değilsin ayrıca. dd ya da dc de aldığında büt'e girmeye hak kazanıyorsun. akabinde final ve büt arasından hangisinin notu daha yüksek ise o dikkate alınıyor. en azından bizim okulda öyleydi. diğer yandan, büt'e kalmanın bir avantajı daha var, bizde çan eğrisi vardı, büt'te büt'e kalanların içinde bir çan eğrisi daha yapılırdı, bu nedenle avantajı katlanırdı.

bu söylediklerim her okul ve her hoca için geçerlidir demiyorum. evdeki bulgurdan da olmamak namına mutlaka araştırıp öğrenmek lazım.

Ben finale girmedim, büte gireceğim. Bütler daha zor oluyor bizimkinde. Ama aynı soruları soranlar da var.

Yönetmeliğe bağlı değişir de bütte ba gibi yüksek not gelmesi zor. Sınırı var.

Ders hocanızın veya okulunuzun bütünleme sistemine olan tavrı bu meselede ciddi etken. ODTÜ'deki hocaların birçoğu büt sistemine karşı oldukları için bu sınavlara girenleri pişman ediyorlar :) aksi takdirde güzel bir yöntem, hem çalışmak için tonla zamanınız var(teoride).

bizim bölümde de finalden kalan boşuna büte girmesin derdi hocalar. büte giren öğrencilerden yüzde 5 i ancak geçebilirdi. öyle bir sistem yoksa, final sorularını alıp bütten yüksek not alarak geçmek en mantıklı iş.

benim okuduğum okulda bütünlemelere kalırsan hiç geçme şansın kalmıyor :) diyelim finalden A alacak bir kapasitedesin, bütünlemede ancak C alabilirsin. bütünlemeler daha kolaysa o zaman finale girmenin ne anlamı olacak? daha çok çalışır, daha iyi notla geçersin. bu işte bi terslik var :)

benim de okulumda ögrenciler bilerek bütünlemeye birakmasin, bütünleme yükü azalsin ücüncü kez sinav kagidi okumayalim diye bütünleme soruları cok kazik olurdu. bütünlemeye kalanlar sınava bile gelmezlerdi.

valla hoca hafif merşep ise neden olmasın. ama bütlerde tüm konulardan sorumlu olucan . daha fazla zorlamasın bilakis .

ayrıca @crown'a katılıyorum . genelde boşuna kaybettirdiğiniz zamanın acısını çıkarır bu hoca tayfası .

neyini hazmedemiyorsun? sana ne milletin notundan? senin notun mu düşüyor onlar yüksek alınca?
madem daha kolay soruluyor, madem millet daha yüksek alıyor, tüm dersleri niye büte bırakmıyorsun?

modern dünyanın garip kompleksli insanları...

sende yap arkadaşım madem bu kadar zoruna gidiyorsa.

hocalara ve okula bağlı tamamen, onu da senin bilmen lazım burda sorduğun kişilerin hepsinden daha iyi bir şekilde. kilit nokta finalin telafisinin bütünleme, bütünlemenin telafisi gerekirse onun da bir sonraki seneye olması; ve bu eksende karar vermek.

her ay parandan o 6-7 birimi ayır, kalanını aylık faize koy, karşı değilsen. en azından bir vazgeçme mekanizması oluşuyor küçük de olsa.

Harcamak istemedigin tutari aybasinda bagis yapabilirsin. Birkaç ay sonra daha az harcama aliskanligi kazanirsin boylece.
Arzu edersen bahis yapabilecegin yerlerin de linklerini yollarim.

Kredi kartini evde birak.

ilk önce tasarruf edeceğin miktarı belirlemelisin bence. böylece harcamalarına sınır koyabilirsin. maaşımın 1/3'ünü her ay biriktireceğim deyip kalanını harcarsan. böylece kendine bir sınır koymuş olursun. kiran falan yoksa ailenle yaşıyorsa (fatura neyin ödemiyorsan) 2/3 bile yapabilirsin bunu.

rahatlıktan ve konfordan kaç, "ihtiyaç" olarak gördüğün şeyleri gözden geçir, "ihtiyaç" dediğin şeyleri asgari seviyeye çek.

maaşını aldığın an paranın bir kısmını vadeliye yatır ya da altın al, böylece harcama için kısarsın. yoksa kısılmıyor.

Surekli kendi kendine ve arkadaslarinla konusurken para yok, yetmiyo falan de kendi kendini kandir harcamazsin o vakit, bireysel kriz yaratiyorsun kendins

Ben çalışmaya ilk başladığım zaman baktım ipin ucu kaçıyor kendimi şöyle terbiye ettim:

Maaşımı alıp cebime koyuyordum. Karnım açken çarşıya gidip mağaza vitrinlerine bakıyor, restoranların önünden geçip gidiyordum.
Sonra eve gelip ihtiyaçlar listesi yapıyordum. Gidip o ihtiyaçlarımı alıp dönüyordum.

Böylece kahverengi çizmeye ihtiyacım varsa sırf çok beğendim diye ikinci bir siyah çizme almış olmuyordum.. Ayy şu etek ne güzelmiş diye alıp, dolabın başına geçince bunu neyle giyecem şimdi demiyordum.

Bu aşamadan sonra gelirimin bir kısmını biriktirebilmeye başladığımı gördüm. Sonra onu da prensip haline getirip atıyorum %25-%30 gibi bir oranı para elime geçince ayırmaya başladım. Gelirinin bir kısmını kazanmıyormuş gibi farz edersen harcamıyorsun.

bir şey olmaz uğraşmazlar bence, ye gitsin.

hostes bi arkadasım uyuz oldugu bi yolcuya borulardan akan sudan kahve yaptıgı anlatmıstı bana.

iyce korkmaya basladım.pizza da o kadar lezzetli ve parlak gözüküyo ki anlatamam :(

yerine gore degisir. kucuk bi yerse olabilir bence de.

küçüğü büyüğü yok yahu. adam\kadın kıl olmuşsa tükürür de, sıçar da, işer de, boşalır da, her şeyi de yapar. markaları yaratan insanlar garsonlar olsaydı olmayabilirdi ama yok paraya çalışan insanların yapma olasılığı oldukça yüksek. velhasıl kardeşim; göz görmeyince gönül katlanır <3

hayir buyuk yerlerde calisanlari ona gore secerler ona gore bilincli davranirlar onlar da. boyle bir hareket ustleri tarafindan gorulurse isten atilacagini bilirler kaldi ki kamera da onlari surekli izliyordur.

küçük bi yer değil pizza bulls.kapatırken bu aklıma geldiği için ilginize teşekkür ederim de demiştim :/

biz neler duyduk be baba...

Kiz kardesim epey buyuk bir otelde şef garson, bizzat kendisinden dinliyoruz terbiyesizlik yapanlara neler yaptigini. Tukuruk iyinser kaliyor digerlerinin yaninda.

benim bir zamanlar çalıştığım kafede patron gıcık olduğu müşterilerin içeceğine tükürüyordu. bizzat şahit oldum. o zamandan beri aynı korkuları yaşıyorum.

Etraf orospu cocugu dolu cunku.

askerde ibne komutanın yemeğine tükürmüşlüğüm var.
not: mutfak çavuşuydum.

efsane değil yapan arkadaşlarım var. o yüzden asla garsonla atışmam.

Universiteden hocamin esi hindistandayken birden rahatsizlaniyor acile kaldiriyorlar adami. Bir suru sey sonra anlasiliyor ki adam kaka yemis. Bildigin kaka ya. Gittikleri yerde hintli garson yapmis. Hoca gulerek anlatti, kocasindan bosanmis ama olay facia.

yapıldığına şahit olmuştum, çalışma şartları ve müşterinin tavrıyla da ilgili, birikmiş öfkeyi boşaltmanın/yöneltmenin yollarından biri.

kişilik bozuklugunun ilaç tedavisi daha zordur. aslında hastalık değil karakter gibi.
bir de mesela okb odasının duzenine takarken okkn dunya duzenine, hayat duzenine takabilir. bu ornekten yurursun.

ilki tek ya da birkaç şeye odaklı, ikincise kişiliğe sirayet ettiği için obsesyonun nesnesi bir tane de olabilir on tane de; emin değilim ama sanırım değişkenlik de gösterebilir.

Doğrudan beni muhatap alan denk gelmedi de birilerine zırladıkları zamanlara kulak misafirliği olmuşluğum var, bana laga luga yapan denk gelse terslerim diye tahmin ediyorum. İzmirin dışını bilmem de tahammülsüz biri değilsin, bilhassa biz yaşlıyız saygı gösterin tavrı ikrah getirten cinsten. sanki otobüsteki her kişi gezmeye eğlenmeye çıkmış da tek oturmaya ihtiyacı olan yorgun olan onlarmış gibi. Yalnız fazla genellemişsin gibi geldi, ben yanlış algılamış da olabilirim de hepsi de böyle değildir gibi geliyor, ya da en azından öyle ümit ediyorum diyeyim.

Ankara.

Ayni.

Ayakta duramiyor ama sabahin korunde bi yerlere gidiyor kim bilir nereye. Hayir gidin de tam sabah ve aksam saatlerini secmeyin.

ayni. ayakta duramiyor ama akmerkez'e gezmeye gidiyor. geliyor basinda eksi eksi dikiliyor. yer vermezsen cik cik cik yapiyor.

sabahin korunde isin ne teyze/amca diye haykirmak istiyorum. sana sunu soyleyebilirim, otobuse binince arka taraflardaki bos yerlerden birine otur. ondekilere degil.

Keşke böyle bi durum söz konusu olsa. Yer varsa affetmiyorlar teker üstü ve ters vaziyette bile saatlerce gidebilme potansiyelleri var. Evet bi de otobüs ağzına kadar dolu tutunmadan gidiyoruz o derece. Hala önden é arkaya ilerleyin diyolar. Ah ah

3 binişlik diye kart satılıyor. Alsancak gişeden alabilirsin. 8 lira civarındaydı sanırım.

istasyondan çıkanlara turnikelerin orda 90 dakika hakkınız varsa kart basabilir misiniz de, biri illa basar; ne senden ne ondan da para çıkmamış olur. uzun süre kalmayacaksan böyle idare edebilirsin, izmirde 90 dakka içinde ikinci ve sonraki binişler bedava.

uzun süre kalacaksan da dediğim gibi idare edebilirsin de, istersen bir kentkart edinebilirsin. O 3-5 binişlik kartlar oldukça pahalıya geliyor.

İçme

yemekten sonra falan değil kafama eserse bazen 3 gün içmiyorum 4. gün yakıyorum bir tane bir hafta içmediğim oluyor bu tarz işte.bu kadardan da birşey olmaz diye içiyorum ama bilemedim

sigara zararlı filan değil. bunlar hep özenti entel dantel tayfanın abartması.

kanser diyorlar, göğüs hastalıkları diyorlar. hep uydurma bunlar ya.

Anadolu çocuğuna bir şey olmaz. yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar demiş ünlü düşünür Kayahan.

yukarda yazan arkadaşın lafından sonra aklıam bişi geldi.
trabzonda gizli kamera çekimi yapiyorlar 90 ların başında rus istilası varken.hatunla pazarlık yapan bizim lazotlara kadın aidsim ben diyor.bizimkilerde biz hamsi yiyoruz bize bişi olmaz diyorlardı.
seninkide o hesap :)

articles.latimes.com

Burada yapılan çalışmaya göre, zararsız sigara seviyesi: sıfır (0).

Detaylarını okursan, biopsi yaparak akciğerlerden numune almışlar. Arada bir sigara içen olarak tanımlanan insanlarda da kansere yol açabilecek olan genetik değişimler saptanmış.

Edit: İlave yapalım circ.ahajournals.org

"Light and intermittent smoking carry nearly the same risk for cardiovascular disease as daily smoking."

Hafif ya da aralıklı sigara içmek, kalp rahatsızlıkları açısından neredeyse günlük sigara içmek kadar tehlikelidir.

Böylece hem akciğer hem de kalp rahatsızlıkları açısından konuyu ele almış olduk.

ağzının içinde geveleyip geri üflüyorsan da zararlı, yutak/gırtlak kanserinden tut bir sürü ihtimal var.

her türlü kanser riskini arttırıyorsun, "yok aga bir şey olmaz" diye kendini kandırmanın kimseye faydası yok.

şimdi bu kadarının zararı yok farz etsek bile hep bu şekilde içeceğinin garantisi yok. inan yok. istersen 5 yıldır 10 yıldır böyle içiyor ol. her zaman için sayının artma riski var. ayrıca kendini ben bağımlı değilim diye kandırma. sen de günde 1 tane sigara içen bir sigara bağımlısısın. illa yarım ya da bir paket devirmene gerek yok. o yüzden bu bağımlılıktan kurtulmaya bak.
içine çekmezsen bir şey olmaz diyenlere de bakma. bu sigaranın zararı sadece akciğere değil. dudak kanseri için de risk faktörüdür.
tam bir yeşilaycı gibi konuştuysam da ben de içiyorum o ayrı.

ben de senin gibiyim. kafama göre arada yakıyorum. bırakmak için kasmıyorum. içmek istemezsem de içmiyorum. bşi olmaz. bırakıcaksan şekeri bırak. ekmeği azalt ne blim. sanki bunlar çok yararlı.

ben de seninle aynı durumdayım, maç günleri hariç 1 tane içiyorum. maça gidersem 2 veya 3 tane oluyor. kendimde gözlemlediğim sıkıntı boğazımla alakalı, balgam yapıyor. uzun vadedeki zararlarını hep beraber göreceğiz.

zaten yavaş yavaş ölüyoruz, hepimiz çürüyen birer et parçasıyız. zararlı diyenlere şu soruyu sormak lazım: "tamamen zararsız" bir şey varsa bilelim de onu yiyelim içelim tüttürelim? endüstriyel şeker içeren şeyler en az sigara kadar zararlı mesela ama isimleri geçmiyor bile her nedense.

dafaiss'inki saçma bir mantık. neden? kötü emsal gösterilmez de o yüzden.

e şekerin zararlı olduğunu biliyorsan onu da yeme?

ayrıca kim demiş şekerin zararlı olduğundan bahsedilmiyor diye? duyuruda bununla alakalı, sigaranın zararından daha fazla başlık vardır.

elalem abd'de "gluten free" ye takmış durumda, bizde daha "şeker varken sigarayı bırakma" tavsiyesi veriliyor.

çürüyen et parçasıyız evet. ama ömrü sınırlı bu et parçasını, yaşam kalitesini düşürecek hastalıklarla boğuşarak geçirmek yerine sağlıklı bir şekilde ve daha uzun süre geçirmenin yollarına bakmak lazım.

nasıl olsa öleceğiz diye sigara mı içelim...

Stres filan varsa günde 1-2 sigaranın faydası zararından çoktur. Hatta daha iyi anlaşılması açısından stresli, yoğun tempoda yaşayan insanlardan günde 2 sigara içmeyen her gün zarardadır diye iddiamı daha cesurca ifade etmek istiyorum.

zararlı değildir,

fakat tam başlama evresi. bende 1 sene evvel günde 2-3 tane içen, isteyince 4-5 gün içmeyen biriydim. sonra paketi cebe koymaya başlayınca olan oldu.

günlük limiti 2 ile tut yeter.

Sen burada ortaya hiçbir veri koymadan ve neye göre uzman gibi konuştuğu belli olmadan 2 tane zararsızdır diyene aldırış etmeyecek kadar akıllısındır diye tahmin ediyorum.

Yoksa daha önce verilmiş cevaplardaki verileri açıp okuyan herhangi bir rasyonel insan 2 tane zararsızdır diye kestirip atmaz. Niye? Bilimsel makale demiş ki, bir ayın 5 gününde içenlerde yapılan deneylerde kansere yakalanmaya sebep olacak biopsi sonuçları alındı. Bitti. Kişilerin kafalarından uydurduğu "günde 2 tane zararsızdır" yorumu ile bu gerçek değişmez.

ben sigarayı 1,5 aydır içmiyorum.
ama yine de 'sigarayı bıraktım, haydi siz de bırakın' havalarına girmek için çok erken ancak her gün düzenli olarak 2 sigara, içine çekilmese bile dudak kanseri riskini arttırmaz mı?

onu da geçtim, sigara içmeyen bir insanın bile pasif içicilikten kanser olma riski varken günde içilen iki sigara nasıl zarar vermez insana?

doğruyu elbette bilim söyler ancak bilimsel verilere inanılmasa bile akıl var, mantıklı var arkidişler.

içtiğin şey sigara ise yani endüstriyel sigara ise işin zor. zararı için değil,yani büyükşehirlerde öyle hayatların içindeyiz ki sigaranın zararı diğer alışkanlıklarımızın ve katlandığımız şeylerin zararının yanında solda sıfır kalır bence.
ama senin isteğinin dışında bağımlılık yapacaktır (içtiğin sigara endüstriyel üretim ise [hd nin katkısızını ayrı kefeye koyuyorum]), haberin olsun. yani o bir iki sigara gitgide artar ve bunun farkına varmazsın.

evet
evet

ama ben ayrıca seslerin nasıl çıkartıldığını anlatan videolar izledim. bbc'de ingilizce öğretme kısmında bi abla var, o anlatıyo çok güzel

anlıyorum ama konuşamıyorum ingilizcesi oluyor işte.

1-Hayır.
2-Hayır.

Gelişmekten kasıt günlük hayatta kendini ifade edebilmek ise elbette faydalı olur. Ama ciddi anlamda hiç bir faydası olmaz.

1. ingiliz aksanından kasıt british accent ise öyle konuşan oyuncuların olduğu bir dizi izlemen lazım. amerika yapımı diziler izleyeceksen zor olabilir çünkü oyuncu ingiliz olsa bile canlandırdığı karakter amerikalı olduğu için american accent yapabiliyor bazen.

aksandan kasıt düzgün bir telaffuz ise kesinlikle yardımcı olur. en azından hangi kelime nasıl telaffuz ediliyor onu öğreniyorsun, tabi dizideki karakterlerin ana dili ingilizceyse. ama senin de konuşman gerek, ''dil dönmesi'' mevzusu, konuştukça o kelimenin telaffuzuna alışıyorsun.

2. ne kadar çok ve nasıl izlediğine bağlı. ben seçme şansım olduğunda ingilizce dizi ve filmleri eskiden türkçe altyazılı izliyordum, sonra ingilizce altyazı ile izlemeye başladım, şu an altyazı kullanmıyorum. bu yöntem ile ilerleyebilirsin. ne ölçüde demişsin, günlük konuşmamı iyi ölçüde geliştirdi diyebilirim. fakat sadece izleyerek zor, aynı anda okumak ve mümkünse konuşmak yardımcı olacaktır. (ekleme: bu cevabı gramer bilgisi olduğunu varsayarak yazdım)

aksan kapmazsın da taklit edersin, aradan yine türk aksanlı sözcükler kaçar. o zaman çok abes oluyor işte.
üniversitedeki bazı hocalar böyleydi. kadın gayet türk aksanlı mesela ama arada öf kööğğs falan diyor, o çok fena.

sözcükleri telaffuzun düzgün, konuşman akıcı ve anlaşılır olduğu sürece aksanının olması sorun değil. sonradan edinilmiş yarım yamalak aksanla kastırmaktansa türk aksanıyla konuşup kendini çok düzgün ifade etmek yeğdir. her türk aksanı konuşan burhan altıntop gibi olmuyor yani. british / american taklit edeceğine nötr bir aksana doğru ilerlemeye çalışmak daha iyi.

dilbilim dersinde bize hangi sesler nasıl çıkıyor, ses çıkarken gırtlak, ağız, diş hangi pozisyonda oluyor vs onlar öğretilmişti ve bu şekilde öğrenince olayın mantığını çok daha iyi anlıyorsun. o yüzden @mesgul ve huzursuz'un dediği gibi ses çıkarmayı öğreten videolar işe yarayabilir. bu sadece aksan için değil, dil öğrenen herkesin aslında yapması gereken bir şey.

onun haricinde dil öğrenmek bence bir bütün, 'immersion' lazım, her gün dinleyecek konuşacak yazacaksın, o dilde düşünmeye çalışacaksın.

1. Aksan değiştirme kişiye bağlı. "Yabancı dil tavanı" diye bir şey var kişiye göre değişen. O tavan senin aksan kaydırmana izin veriyorsa yapabilirsin, değilse yapamazsın. Aksan değiştirme çok çok zor bir iş, kalıntısı kalmayan bir kişi biliyorum.

2. Evet, çok sayıda dizi ile kesinlikle gelişir.

1- sana bağlı, duyduğunu konuşmaya aktarabilme, sesleri taklit yetine bağlı. eğer böyle bir yetin yoksa, kulak aşinalığı kazanırsın o aksan için, dizinin-filmin konseptine göre "slang" kelimeler de öğrenirsin, yahut sadece belli yörelerde kullanılan tabirler (simite izmirlilerin gevrek demesinin ingilizcedeki tezahürünü düşün)

2- geliştirme değil de pekiştirme denebilir ona. bir de seyrederken duyduklarını ingilizce içinde mi yoksa tercüme ederek mi anlamaya çalışıyorsun? ingilizce düşünmen ingilizceyi o dil içinde anlamaya çalışman lazım. yoksa "bu kelimenin türkçedeki çevirisi neymiş" diyerek öğrenemezsin, o kelime(ler)in tarifini yakalaman lazım konuşmaların içinde.

podcast dinle.

Geliştirirsin. Bu böyle sonucunu bir ayda alabileceğin bir şey değil belki ama uzun vadede çok faydası olur. Dile maruz kalıyorsun bir kere. Dinleyip taklit etmeye çalış öyle öyle kapacaksın sesleri.

ha bir de, eğer seviyorsan dizi film izlemek yerine oyun oynamanın tesiri kanımca daha fazla olur; zamanında sadece the elder scrolls oblivion oynayarak bayağı bir taşımıştım kendimi, ama tabi oyunun bütün içeriğini, oyunda eşya olarak bulunan alakasız kitapları vs. her şeyini anlamaya çalışıyodum. nasıl diyor ingilizler, böyle bir şey daha "interactive" olduğu için diziden daha fazla tesiri.

Toefla house of cards ile hazırlandım. %100 çalışıyor.

öncelikle üst düzey ingilizcemin olmadığını, bu konuda benden çook daha iyi bin tane duyurucu olduğunu söyleyeyim. onlar daha iyi yorumlarlar doğal olarak, yorumlamışlar da zaten. ama ben de bir iki cümle kurayım istedim. şimdi dizi izleyerek ingilizce öğrenmek zor ama imkansız değil. ama daha dile tam anlamıyla hakim değilken aksan kasmaya çalışmak yanlış bence. önce dile hakim olalım, sonra aksan öğreniriz ya da öğrenmeye çalışırız. burda ne kadar gayretli olduğun önemli. bir de hangi dilde altyazı ile izlediğin. benim intermediate seviyesinde ingilizcem var, yıllardır dizi izliyorum ama bu sayede pek bi yol katettiğimi söyleyemem. sebebi benim aslında. neden? çünkü türkçe alyazılı izliyorum. bu da "geliştirmeme" değil "unutmamama" sebep oluyor sadece. sıkılıyorum ingilizce altyazılı izlerken. aslında zevkli ama diziyi türkçe izleyip tat almak varken ingilizce izlemek ağır geliyor bana biraz. halbuki ingilizce izlersem geliştirebileceğimin farkındayım -ki izlediğim zamanlarda üzerine koymuştum- ama tembellik edip türkçe izliyorum. dediğim gibi sadece unutmuyorum bu şekilde. o yüzden benim tavsiyem şimdilik aksanı bir kenara bırakıp ingilizce altyazılı izlemen yönünde. ağır dili olan dizileri izlemek yerine daha anlaşılır ingilizcesi olan dizileri izlemen gerek. duyuru halkı ne der bilmiyorum ama friends'te oldukça anlaşılır bi ingilizce var mesela. ya da lost'ta. örnekler çoğaltılabilir. gerçi bunlar amerikan dizileri. sen ingiliz aksanı istiyorsun, black mirror olabilir. buna ek olarak listening yapabilirsin. günde 20 dakikanı listening'e ayır mesela. youtube'a "english listening" yaz bi dünya şey çıkıyor karşına. ya da şu abiyi www.youtube.com takip edebilirsin. amerikan aksanı ile konuşuyor ama hızlı konuşsa bile söylediklerinin %90'ını anlıyorum ben. tabi eğer gramer bilgin yoksa bütün bu yazdıklarım çöp.

karbonhidrat dediğin şey de şeker zaten. ne sanıyorsun?

hacıcım bi şey yediğin zaman sindirilmeye başlıyor vücudunda. sindirme süresince glikoz giriyor kanına. o kandaki glikoz oranını dengeleyesin diye insülin basıyorsun damarlara. bu kan şekerindeki kısa süreli artış/azalış da acıkma hissiyatına sebep oluyor.


tavsiye: glisemik indeks'i araştır, 55'ten düşük olan şeylerle beslenmeyi alışkanlık haline getir. bi hafta zorlanırsın sonra alışırsın.

biliyorum da isim olarak soruyorum. yani sürekli tatlı yemek isteyen birinde bağımlılığı olan şey nedir. hakkında bilgi almak, kendi çapımda araştırma yapmak için soruyorum. karbonhidrat bağımlılığı olarak mı incelemeliyim yoksa başka bir şey mi. ondan şeyettim.

@reavelyn, çok denedim. değil bir hafta, iki hafta yaptığım da oldu. SAĞLIKLI OLMAK NE GÜZEL deyip bir kase çorbayla 3 gün gidecek kadar tok hissettiğim dönemler oldu. ama sonra PASTA MI LAN O diye bir giriştim, komalık olana kadar yedim. sonra hoop tekrar aynı şey. komple vücuttaki kanı değiştirmem lazım herhalde benim. bilmiyorum.

i1.kym-cdn.com

rez

pesca başgan bi video vardı dur bulucam. onu izle.


baya araştırdım, biraz uzun bi video, sabret izle. niye yememen gerektiğini baya net anlatıyor bu:

www.youtube.com

(Bkz: insülin direnci)

Anlatmaya üşendim. Bu konuyu araştır. Sebebi bu. Eminim.

arkadaşlar bu konu canımı çok sıkıyo benim de deliricem. yerken bi heyecanım yok mesela benim artık çünkü ezberimde tadı ve yemesem olmuyor. bağımlılık düpedüz ve ismi de vardır mutlaka.

uzak duracak bir şey yok yav, tadı mükemmel göm gitsin!

evet insülin direnci var bende. peki insülin direnci olanlar hiç şeker hastası olmaksızın bir ömür süremiyorlar mı ki? neredeyse hiç şeker tüketilmese vs. spor yapılsa ne bileyim..

ben de senin gibiyim. her yemekten sonra tatlı yemek zorunda hissediyorum kendimi.
ancak 3 haftadır ağzıma tatlı veya şeker koymadım.
muhtemelen eleştiri lincine tutulacağım ama yine de söyleyeyim. Dukan diyeti yaptığımda bu isteği çok daha rahat kontrol edebiliyorum. 1-2 gün içinde yemekten sonra tatlı isteğim tamamen ortadan kalktı. canım bir şey atıştırmak istediğinde peynir falan yiyorum. Dukan bittikten sonra yavaşça karatayvari bir düşük glisemik diyete geçmeye çalışacağım inşallah ama başaramazsam eski alışkanlıkların çabucak geri geleceğini biliyorum.

bir miktar tarçın yemek (veya çaya çorbaya katmak) insülin dengesini ayarlıyormuş diyorlar. olan şöyle: yemeden duramıyom dediğin şeyler kan şekerini birden ve çok yükseltiyor. mesela senin durumunda olmayan biri kan şekeri seviyesi 3 iken (sayıyı uydurdum, 10 azami miktar gibi düşün) doygunluk hissetmeye başlıyosa, sen kendini tatlıya alıştırmaya başladığın anda çıtayı yükseltmeye başlıyosun ve yediğin tatlılar kan şekeri 8-9 olmadan doymamaya başlamana sebep oluyo. kan şekerine o seviyeye çeken şeyler de sadece tatlı diye isimlendirilen şeyler olduğundan, 10 ekmek de yesen o doyma noktasına ulaşamıyosun.
kendini 3-5 ile doycak kısma geri çekmen lazım. o da zamanla olacak. paketli şeylerden habur cuburlardan uzaklaşsan gerisi gelir. ama bu bir çeşit bağımlılık gibi, yani yoksunluk hissi olmadan atlatamazsın herhalde.

Mucizevi bir formül yok. 1 hafta sıkıntı çekecek ve HİÇ tüketmeyeceksin. Tatlıyı kesip tam tahıllı ekmek de yemeyeceksin. Sadece et, yeşil sebze, yumurta ve kuruyemiş tüket bir hafta. Son aramayacaksın.

karbonhidrat bağımlılığı diye araştırabilirsin, evet.
arnold +1 ama sana 1 hafta yetmez. 1 hafta sonra "ee hala gözümün önünden donutlar uçuşuyor" deme ihtimalin var. biraz daha uzat süreyi... okur bakarsan 21gün derler bir bağımlılıktan kurtulmak için uzak kalınması gereken süreye. bu tabii kişiden kişiye değişiyor. bir de insülin direnci baktır istiyorsan bir ara. bir o kaldı sanırım baktırmadığın:)
bir de ben mens. dönemlerindeki tatlı krizimi kırmak istediğimde yağ tüketimimi biraz artırıyorum. peyniri yağlı, bademi kavrulmuş yiyorum, salataya biraz daha fazla zeytinyağı ekliyorum vs. her zaman işe yarar. bunu da bir deneyebilirsin.
özetle: yağı artır, kendini aç bırakma, et ye, sebze ye, su iç.

Söylemeyi unutmuşum. icemint +1.

Karbonhidrat yerine yağ koy. En önemli kısmı bu.

şeker ve uyuşturucular beyni aynı şekilde stimule eder. Sarıldığımızda, uyuşturucu aldığımızda ya da tatlı bir şey yediğimizde kısaca haz alıcı aktivitede bulunduğumuzda beyin dopamin salgılar. Beyindeki haz noktalarının bu şekilde harekete geçmesi, bizi uyuşturuculara ya da şekere bağımlı yapıyor. Obezlerde, bağımlılarda dopamin reseptörleri az olduğu için daha fazlasına ihtiyaç duyuyorlar. Bu yüzden şekerli bir şey yediğimiz zaman daha keyifli oluyoruz.

Daha fazlası için --> mic.com

insulini de kontrol ettirdim, hicbir sorun yok. ulan testlere gore her sey normal ama ayakta duramiyorum, tip dunyasini trolluyorum resmen

Karbonhidrat/şeker bağımlılığı insülin direnciyle paralel bir şey değildir. Şeker tüketme isteği şeker tükettiğin sürece vuku bulur. İnsülin direnci daha farklı bir şey; kaslarındaki hücrelerindeki glukojen depolarının sürekli dolu olması nedeniyle bu hücreler insülinin salgılanmasına duyarsız kalıp fazla şekerin depolanmasını engeller ve şeker sürekli kanda dolaşır. Bu da sürekli insülin salınımına, haliyle sürekli şeker tüketme ihtiyacı hissetmene neden olur.

Lakin bununla birlikte, insülin direnci oluşmasa da, sürekli şeker tükettiğin için kanında aynı şekilde yüksek oranda şeker bulunur. O da aynı şekilde sürekli şeker tüketme hissi yaşamana neden olur.

1. durumdaysan; egzersiz ve arkadaşların dediği gibi karbonhidrattan (Özellikle basit karbonhidrat) uzak bir beslenmeyle bu işten kurtulursun.

2. durumdaysan; karbonhidrattan (Özellikle basit karbonhidrat) uzak bir beslenmeyle bu işten kurtulursun.

Only when the last tree has died and the last river been poisoned and the last fish been caught will we realise we cannot eat money

biraz daha değişikti sanırım ama ana tema sizin gibi düşünen arkadaşların aslında her şeyi yok etmesi. bunda kötü niyetli olup olmamanız önemli değil, asıl kısım bilinçli olmamanızdan kaynaklanıyor.

@angelofdeath

yuh arkadaş, bilinçli olmadığım yargısına nasıl vardınız?

İşin estetik kısmındasın anladığım kadarıyla sadece. Ki o konuda da betonun bi albenisi yok da gerçi.

Doğayı korumak istemekte estetiği baz almıyoruz zaten genelde

Ha bana sorsan hem estetik hem diğer açılardan Galler'in izbe bi köyünü, New york city'e tercih ederim.

doğru düzgün yeşil görmemişsin. nasıl bir ihtiyaç olduğunun farkında değilsin.

Bortu bocekten korkuyorsun demek ki...

Beton binanin pencerelerine sineklik de taktirirsin bu bakis acisiyla.

agshdjklasşdis

geçmişim hakkında harika tespitleriniz var ama malesef isabetsiz.
://

bir dağ köyünden şehre gelmiş biriyim ve yeşil bir kentin nasıl oldugunu da yeşilin önemini de pekala biliyorum.

sadece yüksek yüksek binalar bana ağaçtan doğadan daha güzel geliyor. bu kadar basit arkadaş.

dağ köyünde yeşil ne arar yav? bunu yarıtropikal bi tatil beldesinden yazıyorum. türkiyede insanların %90ı doğru düzgün yeşil görmemiştir. belki biraz karadenizliler.

Henuz sehre doymamissin kardesim.buyuk binalar,granit yapilardan ihtisam bekliyorsun.cigerlerin henuz dolmamis alabildigin nefesle yetinebiliyorsun.gercek anlamda planli sehirleride yeterince taniyamadiysan bu dusuncelerinde hakli olabilirsin.

Singapur tam dusundugun gibi bir ulke ve sehir mesela.1960 lardan sonra belli bir planda dahilinde tamamen ihtisamla uretilmis binalardan olusuyor.pek cok insan tatillerini bu devasa granit bloklarini gorerek gecirdiler uzun sure.su anda gelinen nokta ise turistin artik kendi sehrinde gordugu beton yiginlarini gormek istememesi oldu.eskiye oranla turizm gelirlerinde ciddi bir dusus sozkonusu.

Ben senin tam zittinim.cocuklugumdan beri merkezi noktalarda buyuk binalarda yasadim.yurtdisina ciktigimda gene ihtisamli binlarin oldugu yerlerde yasadim.bir yere kadar hersey cok guzeldi.yavas yavas bundan bunaldim ve aldigim nefes yetmemeye basladi.evimi nispeten sehir disina tasidim.oldugum yerin onunde hic bir bina yoktu,kapinin onune ciktigimda ruzgardan duramiyordum ve mutluydum.son 10 yilda gayrimenkulun hizli gelisimi evimin cevresinide yakaladi ve su an camdan baktigimda aramizda 500 metre olsada betondan bir sozde rezidans perdesi var.hava surekli puslu cunku ruzgar esmiyor olan pislik oldugu yere cokuyor.nefes alinmiyor.

Istanbuldaysan ve aracin varsa sana demek istedigimi hemen anlatabilirim.aracina bin buyukcekmece yonunde gitmeye basla e5 den haramidereye inerken karsi yamacina bak.orada karsinda duran binalardan olusmus suru,duvari hissedeceksin.gokyuzune bak ve hapsolmus dumani gor ve beylikduzu boyunca icinden gec.buyukcekmeceye geldignde bir daha bak gokyuzune.aradaki farki hissedeceksin.

Sehirde yeterli sureyi gecirdigin zamana kadar bu sekilde dusunmen normal,mal falan degilsin yani.

mal degilsin de kanka ya beton ne allani seversen... çelik yapi seveydin iyiydi.

Sovyet tarzı mimari ile bir şeyler inşa etseler ben de karşı çıkmam da sik gibi aynalı bina avm yapıyorlar her yere, o biraz insanın moralini bozuyor.

neden böyle düşündüğünü bilmiyorum ama mal olabilirsin. neden mi? çünkü betonu yeşilden estetik buluyorsun(olabilir) ama bunlar aynı kulvarda olan şeyler değil. Biri keyfi yapılan bir şey biri ihtiyaç/zorunluluk.

"Bu ay hiç yemek yemeyeyim onun yerine yerleri laminant parke kaplayayım." demekle aynı şey. o kadar saçma ve birbirinden alakasız iki meta :)

köylüsündür muhtemelen, öyle mi?. köylülerin kimisi köy yaşantısından, onun zorluklarından vb. o kadar bıkmış, ya da kendini şehirde yaşayanların karşısında içinden o kadar ezmiş o kadar aşağılamış oluyor ki (tabi bu bilinçaltlarında yer etmiş, belki kimisi farkında bile değildir) böyle beton apartman falan pek bir seviyorlar.

bence trollük ayıp.

su umumi çeşmelerde bedava. insan açlığa 3 hafta dayanabilir. sadece su içerek 3 hafta yaşayabilir bi insan. 3 haftada ekmek yiyecek para kazanamayan insanın dilenmesi normal. ama biliyoruz ki türkiye şartlarında böyle bi durum yok. o yüzden dilenmek işgüzarlık olarak görülüyor. dilenmek ayıp değil yani, işgüzarlık ayıp. ağzı sigara kokan aygır gibi beslenmiş bi adam gelip '3 çocuğum aç abi bi ekmek parası' diyor bana. bu ayıp.

ayıp değil, şerefsizlik. çünkü adama ekmek, simit veriyorsun almıyor. onun yerine para istiyor. aç değiller, dilenciliği meslek edinmişler. bunların çoğu örgüt zaten.

@icim urperiyor,
3 hafta aç kalınabiliniyor mu ? Sağlıklı bir kişi, ölmese bile sağlığı bozulur kesin.

@the silent enigma,
Ekmek, simit yanında içecek birşey olması daha iyi ? Parayı saklamak daha kolay, yiyecekleri uzun süre saklayamazlar. Dilencinin tek derdi açlık değildir, barınacak bir evi olması lazım mesela ?

bu protestanca bir düşünce; yani tabi "protestan ahlakı ve kapitalizmin ruhu" ile alakadar. bu düşüncenin altında "çalışmak ibadettir." vs. safsatalar ya da "ben çalıştım kazandım canım o da kazansın."(bkz. karun) gibi şeyler yatıyor. belki adam sadece çalışmayı sevmiyor? öyle insanların yaşamaya hakkı yok mu? mesela (bkz. miskinler tekkesi)

goo.gl

hilton oteline doğru git. gidince de sorarsın hemen yakınında zaten. 20dk filan sürer herhalde.

Teşekkürler, şair eşref bulvarını bulduktan sonrası kolay sanırım, uzun zaman önce gittim ama net hatırlamıyorum

garın önünden karşı kaldırıma geçin, gara arkanızı döndüğünüzü düşünüp sola doğru yürüyün, kilisenin yanından geçeceksiniz, o göbek 3 caddeye ayrılır, ortadaki şair eşref bulvarıdır, caddenin orta hattında park yeri olan cadde şair eşref.

@la lykia gayet açıklayıcı oldu, çok teşekkür ederim

şair eşref boyunca yürüyün montröyü geçince, ya da izmir atatürk lisesini; sevgi yolunu, final dersanesi zafer dersanesini, behçet uz çocuk hastanesini sorarsanız ordan kolay zaten. yahut hiltonu pusula gibi kullanırsanız onun bir yan sokağında karaca sineması.

rica ederim.
bir de, hızlı tempo ile 15 dakikayı geçmez sanırım.

What have i done?!

"what i have done" soru cümlesi değildir. oradaki "what" noun clause olarak kullanılmıştır, yarım bırakılamaz. öncesinde veya sonrasında başka bir şeyler olmalıdır.

soru olarak soracaksan "what have I done?", cümle içinde kullanacaksan "I don't know what I have done".

what i've done ne anlama geliyor peki?

what i have done: yaptığım/yapmış olduğum şey.

@Sskwalkeremre "what i have done"ı şöyle düşün: örnek: "I know what i have done", ne yaptığımı biliyorum. yani "what"ın bu kullanımı türkçe'deki fiilimsilere yakın diyebiliriz. temel olarak bir ana cümle var ve bu cümlenin içinde de bir eylem niteliği taşıyan yan cümle var. "what" da bu durumda bu yan cümleciği ana cümleye bağlıyor.

söylerken soru sorarmışçasına bir ses tonu kullanırsan ikisi de soru olur.

valla 15 dakikalık bir hiit antrenmanı p90x'in plyometrics'i kadar zor olmuyor genelde. çok aç veya çok tok karnına yapmış olabilir misin?

Afterburn etkisi. Yavaş yavaş alışırsınız.

bir gariplik yok, yeni başladığın için. ayrıca alıştıktan sonra da zaman zaman aynı şeyi yaşayabilrsin mesela o gün yorgunsundur, haddinden fazla aç karnına antrenman yapıyorsundur ve sair.

Güzel işte, iyi asılmışsın demek ki.

koşma amacın neyse ona göre değişir. zayıflamak, kondisyon, nefes açmak... ? hangisi?

sabah uyanır uyanmaz aç karnına. en iyi yağ yakma, depoları boşaltma ve büyüme hormonu üretiminin en yüksek olduğu zaman. tabii uyurken en çok da uyanık olduğun zamanlardan bahsediyorum.

Sabah koşmak, akşam bir noktadan sonra vücut Melatonin salgılıyor bu nedenle antrenmanınız verimsiz geçebilir. Bu arada sabah derken sabahın köründe değil, zira sabah erken saatlerde de vücutta kortizol hormonu en yoğun seviyede bulunur. Kortizol bu denli yüksekken antrenman yapmak, özellikle yüksek süreli antrenman yapmak da risk oluşturuyor.