endonezya.

bali+gili t

Endonezya

Endonezya çok güzel. Malezya o kadar değil.

fiyatlar eskiden iyiydi ama şimdi kur yüzünden bize arttı.
kıyas açısından balı mesela bizim tatil yerleri ile aynı filan. bu turistik yerler için geçerli.
ülkenin geneli ama daha ucuz tabi, yogjakarta mesela ama hijyen vs daha kotu.

emlakçı doğru söylemiş. yöneticiler kolaya kaçarak yeni ev sahibinden bir ihtimal verir diyerek istiyorlar.

benim bildiğim borç evin borcu. ben evi alırken yöneticiye gittik. adam borcunu ödedi. sonra dedim ki başka borç var mı? yok dedi o şekil aldım evi.

sonradan bir de komple siteye bakan bir yönetici vardı sitenin bahçe işlerine bakan adamın SSK ödemelerinde sıkıntı çıktı. SSK ya geriye dönük 500000tl ye yakın borç çıktı ben evi aldıktan 1 ay sonra. tüm evlere böldüler çatır çatır ödüyoruz.

www.forumadalet.net

ben site yöneticiliği yaparken, daire satın alacak vatandaş gelip benden aidat ve ortak ısınma gideri borcu yoktur yazısı alıp bankaya öyle gidiyordu (toki).

bir mülke ait tüm borçlar kat malikine aittir. kat maliki borcu ile satınalır. aidatların ödenmesi ise, geleneksel olarak veya sözleşme ile kiracı tarafından ödenir. ancak kiracının ödememesi durumunda kat maliki her türlü sorumludur. kira sözleşmesinde aidatları kiracının ödeyeceğine dair madde olsa bile bu kiracıyı sadece kira tutarı kadarınadan mesul tutar.

yalnız, kiracı veya önceki kat malikini nedeniyle giderlere yapılan katılımın alınabilmesi için, kat malikinin, kiracı ve önceki kat malikinden dava yolu ile rücu hakkı saklıdır.

Başıma geldi. Hallettim. Şöyle:
Eğer borç resmi kurumla alakalı değilse sizden alamazlar. İcra takibi bile gönderirlerse bana ait değildir diye itiraz edersiniz olur biter.
Eğer sgk vs gibi bir kurumdan borç varsa ödemek zorundasınız. Ancak, ödedikten sonra eski kat malikine rücu edebilirsiniz.
Yani eski kat malikinin borcunu devralmıyorsunuz. Ancak resmi kuruma borç varsa ödeme yapıp eski kay malikinden almanız gerekiyor. Diğer türlü size efendim aidat borcu siZe aittir diyenleri takmayın. Aksine aidatları veya gider paylarını tahsil edemedikleri için yönetim sorumludur.

Youtube'da bir sürü video var, internette de blog. Biraz zaman ayır adamlar anlatıyorlar neresi iyi neresi kötü. Hong Kong olarak değil ama Şenzen olan çok öyle video izledim...

Kısaca orjinal olmayan veya elektronik olmayan ve fiyatını bilmediğin bir ürün alacaksan çingene gibi pazarlık yapacaksın. Yoksa çok kazık yiyorsun. Ama mesela akıllı saat alacaksın, fiyatı aşağı yukarı belli, yine bir pazarlık yaparsın ama kıran kırana olmaz.

evet senide atarlar, abi niye sıkıntı yaşayasınki

Belli olmaz Türkiye'de işler en iyisi uzak durmak

evinde tadilat yaptırdığı usta fetöcülerin lokantada yemek yemiş diye atılan akademisyen vardı. atacakları varsa ellerine malzeme verirsin.

Saçmalamayın ya böyle bir zihniyet mi olur sen ne sıkıntısı yaşayacaksın. Ne hale getirdiler insanları.
Yakında selam verdim, bakkal işletiyormuş ekmek aldım diye balkonda polis bekleyelim bizi de alsınlar diye.

@iced Türkiye'de zihniyet bu ya sev ya terk et kusura bakmican

Yaşamazsın. Hakiki fetöcülerin mallarına mahkemeler tebbir koyuyor, el koyuyor vs., khk ile atılmış olması mallarının tasarrufunun elinden alındığını göstermez. Ha zaten fetö ile ilgili bi sıkıntı varsa satışa ilişkin taşınmazın üzerinde tapuda belli olur.

@tabasco öyle bir zihniyet yok insanlar kendi götlerinden korkar oldu. Haksızlarmı değiller ama bu onların istediği zihniyet sizde kapılıp gidiyorsunuz. Kimse kimden mal aldığını kime mal sattığını bilemez. Gbt sistemi yok kimsenin elinde nereden bilebilir, bilmediği birşeyden nasıl yargılanabilir

@IcedFlames bu ülkede yaşamıyor.

sakın alma. bir gün sivil polis eşliğinde adliyeye gelip fetö soruşturmasından ifade verebilirsin. işte bu adamın hesabına şu kadar para yatırmışsın ne ayak diye. fetö soruşturmasına adın girerse içişleri pasaportunu otomatik iptal ediyor, polnet4 gbt'te fetö şüphelisi gözüküyorsun falan. ülke bu, ona göre.

Abi tabii ki gbt yapamazsın her aldığın mal için ama seninle uğraşmak isteyen biri fetoculerle iş yapıyor para alışverişleri var diye söylenti çıkarıp bu alışverişi de dayanak olarak kullanıp başını derde sokar. Yoksa sen hala bir hukuk ülkesinde yaşadığını mı sanıyorsun ?

@slh ağzına sağlık kocum ülkenin özetini vermişsin

Fazla şüphecisiniz.
www.tkgm.gov.tr
Kimden mal aldığınızı siz bilemezsiniz belki ama tapu müdürlükleri bilir, attığım slaytta kabaca anlatılmış.

Ne tesadüf ben de arkadaşım için sordum benzer soruyu. Ama o satıcı taraf. Sabıkası olan birisi talip olmuş, arkadaşım satmaya çekiniyor. Almak sanki @slh nin dediği gibi daha sıkıntı gibi. Adamın hesabına para yolluyorsun neticede.

Ben olsam almam, riske girmeye değmez başka ev mi yok

check-in kontuarındaki kadın kim köpek ya

ben olayin orgusunu cok fazla anlamadim. B ulkesinde check in kontuarina gittiyseniz zaten pasaporttan cikmis olmaniz gerekiyordu, transit bolgede check in yapamazsiniz ki? Ucuslariniz bagli olmadigi icin b ulkesine ucmadan size a ulkesinde c ulkesi icin boarding karti da vermezler dolayisiyla transit bolgede bekleyip dogrudan ucaga da gidemezsiniz.

benim anladigim valiziniz yoktu o yuzden transit bolgede bekleyip dogrudan ucagin kapisina gittiniz ve kapida boarding aldiniz. Eger senaryo boyleyse zaten boarding vermeleri buyuk sans.

şimdi öncelikle biletleri ayrı ayrı aldığınız için sizin uçuşunuz aktarmalı bir uçuş olarak sayılmıyor. Aynı şirketten almış olsanız bile aktarma yapacak bir yolcu olmayacaktınız. Bu nedenle;
ilk gittiğiniz a ülkesine, sizin örneğinizden anladığım kadarı ile Ürdün, giriş izniniz(vizeniz) olması gerekiyor. Neyseki Türk vatandaşları Ürdünde vizeden muaf olduğu için böyle bir probleminiz yok ve zaten bu nedenle ilk uçuşa kabul edilmiş olmanız gerekiyor.
Bundan sonra prosedür olarak, sizin ürdün'e inince pasaport kontrolden geçerek, transit alanı terk etmeniz, yani Ürdün'e girmeniz, sonra kontuara giderek sıradaki uçuşunuz için check-in yapmanız (veya online check-in) sonrasında ise yeniden pasaport kontrolden geçerek ürdünden çıkış yapmanız gerekiyordu.

Eğer transitte bekleyerek, ülkeye giriş yapmadıysan ve check in kontuarı dediğin yer de uçak kapısındaki boarding kontuarı veya transit kontuarı ise, sizi uçağa almış olmaları büyük şans ve kurallara aykırı bir durum. Ama işte ortadoğu ülkesi, herşey olabiliyor.

Eğer bir avrupa ülkesi veya biraz daha ciddi bir yerde olsaydı, o uçağa binmeniz pek de mümkün değildi. Heleki gittiğin ülke Türkiye'den vize talep eden bir ülke ise, hem bekleyen uçağına bindirilmezdin, bütyük ihtimalle ceza yer ve kabul edilmeden deport edilirdin.

Bu şekilde uçuş programlarken, gittiğiniz ülkelerin kurallarına, vize gereksinimlerine çok dikkat edin. Hangi durumlarda transit yolcu olarak kabul edileceğinize çok dikkat edin.

Geçmiş olsun.

Not: Gerçekten girişteki check-in kontuarında bunu dediler ise; @kaynaklari etkin kullanamayan iktisatci gibi nasıl olup da pasaporttan geçmeden oraya ulaşabildiğini anlamadım.

@kaynaklari etkin kullanamayan iktisatci

dış hatlar terminalinde check-in yapabilmek için pasaportun dışına çıkman gerekmiyor. dış hatlar terminalinde pasaportu geçtikten sonra check-in kontuarları oluyor. oradan işini hallediyorsun.

ben almanya aktarmalı abd uçuşunda münih-şikago uçuşunun check-in'inin dış hatlar terminalinin içinde yaptım. zaten schengen vizem olmadığı için dışarı çıkmam mümkün değil.

-> Soruya cevap:

o kontuar görevlisinin inisiyatifinde bir şey değildir. öyle saçmalık olacağını sanmıyorum. o arkadaş bilet kesmekle görevli. havaalanının dışına giriş çıkışları o ülkenin sınır koruma birimi kimse (mesela ABD'de bu birim U.S. Customs and Border Protection'dır) o sorumludur. Kaldı ki sizin havaalanından çıkmanız gerekiyor ve çıkmadıysanız ve o görevli de buna müsaade ettiyse, nazik tabirle o görevliyi sikerler.

edit: cursor'un cevabı sonrası kafam karıştı açıkçası. transit yolcu kurallarını pek dikkate almadım. ama o görevliye yine iş düşmez bence.

@cursor transit yolcu salonu ne işe yarıyor o zaman??
hatta 3.havalimanı bunun için kurulmadı mı, transit yolcudan para kazanacağız avrupaya açılan kapı olacağız diye

eksiup.com

bence burada sorun sizin tekrardan biletleme için check-in kontuarına gitmeniz, yani gümrüksüz bölgeyi terk etmeniz. havalimanında check-in kontuarları kara tarafında yer alır, oraya geçmeniz için bi giriş çıkış yapılması lazım. ifadelerde bi uyuşmazlık var.
bilemedim

@sameidiot
o dediğiniz için öncelikle ülke kurallarına göre transit yolcu olup olunmadığının kontrol edilmesi, pek çok ülke için uçuşların birlerine bağlanmış olması ve sistemde görülmesi gerekir. Örnek olarak;
www.flypgs.com
veya
TK
Passengers who have a stopover of under 24 hours anywhere between the starting point and final destination of their journey and then board a connecting flight with the same or a different airline are referred to as transfer passengers. Passengers who land between the starting point and final destination of their journey and then board a connecting flight with the same flight number are referred to as transit passengers. For more detailed information please visit our transfer-transit passengers page.

Buradaki en önemli olay, bağlantılı uçuş kavramı. Kaldı ki bazı ülkelerde transit yolcu için bile vize sorulur veya spesifik olarak transit vizesi alınması gerekir, ülkeye giriş çıkış yapılarak transit işlemleri gerçekleştirilir.

Kısacası ülkelerin kurallarına bakılması gerekir, ancak bağlantısız uçuşlar genel kural olarak doğrudan transit uçuş sayılmaz. Gidilen ülke ve havayollarının kurallarının kontrol edilmesi gerekir. Aksi takdirde pek çok ülke bağlantısız uçuşları transit olarak görmez kendisine gelen ve kendisinden giden uçuş olarak görür.

Ve hatta zaten bir bagaj var ise, bağlantısız uçuşlarda bagaj pasaport bölgesi dışından teslim alınması gerektiği için, pasaport ve gümrükten geçerek ilgili ülkeye girer ve check-in e giderek bagajınızı yeniden teslim eder ve tekrar pasaporttan geçersiniz. Buradaki bug, el bagajı ile gidilerek, bagaj teslimatının gerekmediği durumlarda oluşmaktadır. Bu durumda aslında bagajı olup olmayan insanlar arasında bir fark yoktur, ancak bazı hava limanlarındaki güvenlik eksikliği nedeni ile de bagajı olmayanlar ve aslında bağlantılı uçuşu olmayan insanlar transit yolcu gibi hareket edebilmektedir.

Zaten bagaj uçaktan uçağa devrediliyor ise, o uçuşlar bağlantılıdır ve yolcu transittir, ancak dediğim gibi ülkeden ülkeye transit yolcuları için de bazen vize gereksinimi bulunmaktadır.

Sonuç olarak, örnekteki gibi bağlantısız uçuşlar gerçekleştirilip, gidilen ülkeye giriş çıkış yapılmadıysa, büyük olasılıkla, kurallara aykırı bir durum gerçekleşmiştir. Pratik olarak o görevlinin kişiyi almayarak, pasaporta göndermesi gerekirdi amma velakin dediğim gibi ülkeden ülkeye şartlar da değişebilmektedir.

pasaporta kayıt 618

O telefonu senden başka kimse kullanamayacak. Sıkılınca satarım diyemezsin. Anama babama vereyim diyemezsin. Sadece senin hattınla eşleştirilecek.

1 hafta önce bir yerden çıkarken biri durdurup sizinle tanışmış mıydık diye sordu, daha önce gördüğüm biriydi(okul iş gibi düşünün). bir kaç defa pc'de girdiğim siteleri görmüş bir kaç japon forum sitesi, bir kaç bilim teknik sitesi. çok az ziyaretçisi olan yerler olduğu için ortak paydada biriyle tanışmak istedi. tanıştık güzelde oldu

Geçen cuma projenin eğitiminde konuşmacı olarak gelen bir beyle tanışmıştık. Proje fikrimiz üzerine eğitim sonrası konuşmuştuk.

Hemcins: geçen hafta - spor salonu- çok tatlı bir şekilde arkadaş olmayı teklif etti kıramadım.

Karşı cins: 5-6 ay önce, Ekşi'den, ortak bir derdimiz vardı arkadaş olduk.

Şu an fark ettim de yeni insan tanımaya sarf edecek eforum yokmuş resmen.

okcupid 2 gün önce. k-pax seviyormuş, yürümeden duramadım.

geçen hafta. instagram. tesadüf. mesaj attı sonra olaylar gelişti.

tanışmak derken kastın oturup iki sohbet etmekse bugün. ama arkadaş olmayı kastediyosan üniversitenin başında arkadaş edinmiştim en son yani 5 sene oldu.

geçen hafta
Arkadaş ortamında denk gelinen bir akşam yemeğinde
Atletik, yunan heykeli tipli biri olduğunu es gecmeyeyim uzun süredir birini bu kadar beğendiğimi hatırlamıyorum.

Doktora öğrencimle tanıştım. Nasıl# nerede, neden sorularınin cevaplarının hepsini içeriyor.

yüz yüze diyorsan 4-5 ay oldu sanırım, bölüm partisindeydi. daha sonra tanıştıysam hatırlamıyorum. arkadaş getirilebiliyordu, o yüzden bölümden olmayan insanlar da vardı. 1-2 kızla konuştuğumu, isimlerini, bölümlerini, "güzel de bunlar aslında, benimle niye muhatap oluyolar ki? kendimi seksi bulmuyorum, bulsam kesin sevişmeye çalışırdım" diye düşündüğümü hatırlıyorum. telefondur, insta'dan eklemedir vs. öyle bi' şey de olmadı zaten, o akşam tanıştık ve sohbet ettik, sonra hiçbir yerde görmedim veya duymadım.

1 ay önce. Moda sahilde. Köpeğini sevmemle tanıştık.

Yok. Sonuncu metro 12 de kalkıyor bildiğim kadarıyla.

12'de bitiyor seferler.

maalesef yok. sabahki uçağa yetişebilmek için havaalanında sabahladığımı bilirim.

kullanacağınız otobüs şirketinin havaalanı yakınlarına giden servisi olabilir. en kötü ihtimal servis+taksi yaparsınız.

işte dünya kenti diye lanse edilen istanbul'un vizyonu bu kadar !!!

otogar'dan taksi aşağı yukarı 35-40 arası tutuyor. ama @delidir yakalayin 'ın dediği ghibi servis + taksi de yapabilirsiniz. İncirli, bakırköy ataköy, sefaköy, bahçelievler servisleri uygun olabilir.

Benim bildigimde son metro 12 de ilk duraktan cikiyor yani senin havalimani metroya binebilmen lazim 12 de.

Öğretmenlik okuyanlar özel sektörde iş yapabilme yeteneği ve azmine sahip olmayan kişiler. Okul bitsin atanalım sonra hemen evlilik + çocuk kafasındalar.

düşüncemi değil ama bir ''fact'' ı söyleyeyim.

Devlet sosyal devlettir tanımı vardır, Devlet imkanı ölçüsünde istihdam yaratır vardır.

Devlet size bir şey vermez, siz zaten sizin olanı alırsınız. o kadroyu devlet vermiyor yani, lütfetmiyorlar.

Öğretmenler mezun olunca isim hazır mantığıyla o bölümü seçerek başlıyor lisansa, hatta tercih dönemi bile öyle, çoğu böyle. Bence kpss ile atanamayan x intihar etti vakaları da bu yüzden oluyor, devlet bir sürü şeyi değiştirdi "atanıp öğretmen olma" konusunda ama eğitim fakültesine girerkenki beklentiler hala aynı.

Bir de Türkiye'de adı konulmamış bir "devlet bize bakmıyor" geleneği var o da etkili olabilir. Şartları kötü giden beklentileri gerçekleşmeyen devlete kusuyor öfkesini.

Niye öğretmenler diye yazdım, varsa bile bizzat tanıdığım ya da tanidiklardan duyduğum "ben lisans mezunuyum devlet beni atasin" mantığına bizzat şahit de olmadım ikinci ağızdan da duymadım diğer bölüm mezunlarından.

Bunda öğretmenler için özel sektörde pek hareket alanı olmaması da etken diye düşünüyorum mesleğinin dışında bir iş alanına yonelmedigi sürece. Bu da başlı başına "o kadar sene boşuna mı okuduk" ofkesi doğuracak bir şey. Bu da bir etken.

dünyada tek bir devlet biçimi yok, çeşitli biçimler var, mesela ödev olarak türkiye anayasasından türkiyenin hangi devlet biçimiyle yönetileceği yazar bunu öğrenebilirsin, sonra bu devlet biçimi nedir diye hem yurttaşların hem devletin karşılıklı görev ve sorumluluklarını düşünebilirsin, cevabını kendin bulacağından eminim öyle çok hazırcı olmayalım :)

Olaya tek taraflı bakmak yanlış.

Devletin üniversite açması, buralara öğretim görevlileri ataması, onlara maaş vermesi, binanın kendi masrafı, araç gereç, yurt zart zurt derken hepsi dünya para. Buraya öğrenciler gidiyor, bunlar 4 sene en az orada zaman öldürüyor. Sonuç? Hiçbir şey öğrenemiyorlar, bomboş elde diploma dolanıyorlar.
Neden? Devlet üniversite açmış.

Ben kişi başına bu kadar çok üniversite düşen başka bir ülke var mı bilmiyorum, muhakkak vardır gerçi ama Türkiye'de üniversite mezunu ihtiyacımız bu kadar çok mu? Bence değil.

Madem öğretmen lazım değil ne halt yemeye devlet masraf edip bu kadar fakülte açtı?

Madem fen fakültesi, iktisat, işletme vb mezunları işsiz devlet neden para akıtıyor? Kapatın gitsin.

Devlet üniversite mezunu vatandaşına iş bulur bulmaz umrumda değil. Devlet neden kaynaklarını böyle gereksiz yere savuruyor asıl mesele burada. Üstelik açmasa o okulları yerine 2 yıllık okul açsa her yere meslek sahibi olur bu insanlar.

Sevmiyorum artık kıyaslamayı ama mecbur kalıyorum. İsveç'te ufak bi şehirde yaşıyorum. Üniversite yok, meslek lisesi var. Meslek lisesinde de çok limitli bölümler var. İhtiyaç yoksa kapatıyorlar o bölümü. Fotoğrafçılık/kameramanlık gibi bir bölüm vardı mesela, kapattılar. Çünkü mezunları işsiz kalmaya başladı, otomatikman insanlar da seçmemeye başladı.

Bir de şu var; bizde akademisyenin önceliği farklı. İsveç'te bir akademisyen çalıştığı bölüme katma değer katıp, o bölümü ileri götürmekle mükelleftir yoksa çalıştığın bölümü kapatırlar işsiz kalırsın.

Mesela su ürünleri fakültesi. Bu bölümün hocaları neden bu bölümü geliştirecek ilerletecek adımlar atmıyor yıllardır Türkiye'de? Al kimse seçmiyor işte. Çünkü değersiz, mezunları işsiz.

Halbuki bu bölümleri kapatıyoruz, sizi de siktirediyoruz dese devlet korkudan köpek gibi çalışmaz mı bu bölümün hocaları? Yani bu bilinçle çalışsalar daha fazla katma değer üretmezler mi? Üretirler.

Robotik kafes sistemleri, yeni teknolojilere sahip türk malı filtrasyon sistemleri, genetik ıslah, farklı ve daha sofistike sistemler vs mümkün mü? Evet. Ama araştırma var mı? Sadece kağıt üstünde.

Yazacak çok şey var bu konuda. Ama bir halt olmaz bizden. Tek çözüm beni ülkeye diktatör seçmeniz. O zaman belki bir şansınız var. Yoksa olmaz evet.

Sonradan aklıma geldi, bir de şu var, farazi bir şey söylüyorum ama devlet+özel sektörde ortalama "x lisans bölümü mezunu" kaç kişi istihdam edilebilir, bunu hesaplayabilsek, yine acikta kalanlar olacaktır.

Sorun bu kadar lisans mezunu olmasıyla da ilgili. İş verme kısmından önce, madem lisans mezunu sayısı=muhtemel istihdam miktarı sayısı saglanamiyor, ya bazı bölüm ve fakülteler kapatılır ya da dengeyi sağlayacak yatırımlar yapılır. Ama gözüktüğü kadarıyla ikisi de pek olagelen şeyler değil.

o zaman neden bu kadar mezun öğretmen çıkaracak kadar bölüm açıldı, kontenjanlar genişletildi? dahası öğretmen açığı sorunundan bahsedilirken atanamayan yığınla öğretmen de mevcut. bu planlama hatası değil mi? özel sektörde zaten uç noktalarda sömürülme durumu var. sendikalaşıp hakkımızı koruyalım deseler bu yöndeki girişimler siyasi sebeplerle yine devlet bünyesindeki odaklar tarafından sabote ediliyor.

not: ortalamaya vurursak inşaat mühendislerinin de götünde ayı bağırıyor şu ara. memur yapın la bizi diye bağırmıyorlar diye devlete kızmadıkları sanılmasın.

çok güzel, net ve yalın şekilde açıklamış.
www.youtube.com

Ben de aynı şekilde devletin sorumluluğunda olmadığını düşünüyorum. Tamam bir mühendis kadar iş imkanları yok. Ama bunu en baştan biliyorlardı. Bide şuan birçok firma tüm lisans mezunlarına sınavlar yapıyor. Bankalara girebilirler. Pilot bile olabilirler. Ama köreldikleri için doğal olarak öğretmenlik mezunları bu sınavlarda geride kalıyor.

Ben bir makineci olarak çok zor bitirdim okulu. Ögretmenlik veya işletme vb bölümlerdeki arkadaşlarımın dersleri nasıl kolay geçtiklerini gördüğümde çok sinirleniyordum. Şuan ise mühendislerin okulda çok yönlü analitik derslerle zorlanmalarının onları hayatta ileriye götürdüğünü anlıyorum. Mühendis olarak çoğu ingilizce öğretmeninden yüksek yds toefl yapabiliyorum. Daha iyi bir gelecek için çabalıyorum. Ögretmenlerin de belirli kısmı tırnaklarıyla kazıyarak hayatını kazanıyor. Dersanelerde 3-5 kuruşa çalışıyorlar ve özel dersler vererek isim yapmaya çalışıyorlar.

Çabalayıp iş bulmak zorundalar. Ağlayan kısım aslında başarısız olanlar. Akıllı olanlar zaten yollarını çiziyor.

İşsizliği ve iş bulmanın zorluklarını çok iyi biliyorum. Ama iş özünde karınca ağustos böceği hikayesine geliyor. Ben hayatım boyunca çok çalışıp başarısız olan görmedim. Çalışıp hakettiği kadar kazanmadığını düşünen çok. Ama çalışan başarılı oluyor.

türkiye cumhuriyeti özelinde eğitim, sağlık, güvenlik gibi konuları devletin üstlenmesini, ( düzenleme, planlama )gerekmediğini düşünenler alamadıkları bu hizmetler için devlete neden hala vergi ödemeye devam ettiklerinin bir açıklamasını yaparlarsa sevinecem :)

ahaha "özel sektörde iş yapabilme yeteneği ve azmi" ne ya? ne zaman bu kadar köle ruhlu aciz yaratıklar haline geldiniz? özel sektörü skiyim. iş yapabilme yeteneği ve azmi dediğiniz şey hayatınızı üç kuruş para için başkasına bırakmak, haftanın bir gününü boş geçirebilmekle mutlu olmak demek. ha elbet çalışanına sosyal haklarını sonuna kadar veren, çalışma saatlerini insani düzeyde tutan, mesai ücretini de veren firmalar vardır ama bunların sayısı gerçekten az. başkasını zengin etmek için ömrünü heba etmekten daha iyi bir seçeneği olmayan tipler insanları tembellikle, yeteneksizlikle ve azimsizlikle suçlamıyor mu bayılıyorum. herkes sizin gibi hayatsız olmak zorunda değil, kusura bakmayın.

Kpss kasıp hakkariye giden köle ruhlu olmuyor mu? Ha tabi sabahtan akşama kadar memurlar solitare oynadığı için olmuyor olabilir.

Sana göre bunlarda köleyde köle olmayanlar kim? İnstagram gezgincileri mi fındıkzade travestileri mi?

bence de ogretmenlerin yada daoktorlarin atama icin aglamasi cok sacma. bu bolumleri tercih ederken ne kadar acik pozisyon oldugu ve ne kadar acikta bekleyen ogretmen/doktor oldugu belliydi. sirf okumus olmak icin ve bir sekilde kamuya gireriz diye bu bolumleri tercih edip daha sonra 8373937549 ogretmen atama bekliyor diye aglamak cok sacma. bilgisayar muhendisleri, avukatlar da atama beklesin o zmn?

kadrolu calisan olmasi bile basli basina sacmalik. performansa bagli olmadan bir kere ise gir, daha sonra yata yata bir bok yapmadan, tum gun cay kahve icerek emekli ol. kamuda belli basli pozisyonlar disinda kadrolu calisan olmamasi gerekiyor. ozellikle doktorluk, ogretmenlik, gise memurlugu gibi pozisyonlarda.

sosyal develtin amaci kisilere esit olanaklar ve imkanlar saglamaktir. ogretmenlere, doktorlara kadro acip, bu mesleklerin itibarini dusurmek ve vatandaslar/meslekler arasinda adaletsizlik saglamak degildir. rekabetin olmadigi yerde kalite olmaz. rekabet varsa herseyin en iyisi olur.

devlet olabildigince ozel sektor gibi calismali ve devletin yapmasi gereken tek is denetleme olmali. cok yuksek maasli, genis yetkilerle donatilmis ve cok dikkatli bir sekilde secilmis denetleme/mufettis personeli olmali. bunlar hem devlet dairelerindeki her turlu usulsuzlugu, rusveti, vs denetleyecek hem de is yerlerini vergi ve calisanlarin sigortalarinin duzgun yatirilip yatirilmadigini denetleyecek. bu mufettisler hem yuksek maas(15-20 bin TL) almali, hem de tespit ettikleri usulsuzlukler icin belli oranda yuzde almali. boylece bu kisiler kendilerine karsi yapilabilecek hicbir rusvet teklifine tenezzul etmeyecek durumda olacaklar. tabi bu kisiler gerektiginde birbirlerini de denetleyebiliyor olacaklar.

Devlet memurluğu bu kadar cazip olduğu sürece (bir devlet memurunu şikayet edip karşılık alabilen oldu mu? İşini yapmadığı gerekçesiyle atılan kaç tane memur gördünüz?), bu kadrolar hükümetler tarafından seçim yatırımı olarak kullanıldığı sürece ve özel sektördeki iş güvencesi ve çalışma şartları genel olarak devletin gerisinde olduğu sürece vatandaş bu talepte bulunur. Devleti küçülteceğiz diye gelen Özal ve RTE'nin tam tersi büyütme sebepleri de bu.

Türkiye'de üniversite diploması meslek kazanma amaçlı değil statü amaçlı alınıyor. Halbuki çoğu meslek için iyi meslek okullarını bitirmek yeterli olmalı. Ama bizim halkımız illa doktor, öğretmen, mühendis ya da asker olacak.

Üretmeyen ve eğitime önem vermeyen bir ülkenin sayısı çok ama kalitesi düşük üniversitelerinden bu kadar çok mühendis, öğretmen vs. çıkartırsanız böyle sorunlarla karşılaşırsınız.

Devlet iş vermeyecekse, istihdam etmeyecekse bu kadar ünivetsiteyi ve bölümü neden açtı diye de sorarlar mesela.

Kimse de dememiş ki öğretmensiz okul varken öğretmenlerin işsiz olması devletin beceriksizliğidir diye.
Sen hiç öğretmen eksiği olan özel okul duydun mu? Duymadın tabii. Eğer olsaydı, o zaman öğretmenler zaten devlete demezdi bizi ataman lazım diye. Devlet bir yerde okul açmış, ama öğretmen yok. Halkın başka bir yerde okula ihtiyacı var ama değil öğretmen, okul bile yok. E kime söylesin öğretmenler bu durumda?

Arkadaşların büyük çoğunluğu madem bu kadar üniversite mezununa iş yok neden bu kadar üniversite ve bölüm açıldı sorusuna takılmışlar.
Arkadaşlar üniversite, ön lisans, lisans hatta yüksek lisans insanlara sadece dersleri öğretmez ki hayata hazırlar, yeni ufuklar açar, vizyon verir, misyon yükler. Yani bu ülkede yaşayan vatandaşların sosyo kültürel standartlarını yukarı taşımak istiyorsak eğitimli insan sayımızı artırmalıyız.
En basitinden trafikte çokça karşılaşıyoruz. Hayattan hiç bir beklentisi olmayan gelecek kaygısı sıfır o gün kazandığı parayı yiyen yarını düşünmeyen vb. eğitimsiz boş insanlarla dolu ve trafikte sürekli kavga ediyorlar. Bu devlet bize en azından eğitimli, kültürlü, hayata bir tavrı ve tarzı olan "kaliteli" insanlarla yaşama lüksünü tüm vatandaşlarına sağlamalı.
Gel gelelim mühendislere, doktorlara bir çok arkadaşım mühendis olduğu halde x marka sigara satışında çalışıyor, sabahtan akşama kadar transit minibüsün tepesinde bakkallara mal satmaya uğraşıyor. Çok daha farklı işler yapıyorlar satıştan pazarlamaya oradan imalata. Ben mesela mühendisim günde 50 kez ellerimi yıkıyorum o kadar çok yağ kir içerisinde çalışıyorum. O kadar çok işe dokunuyorum. Bu mühendislik mi gayet öğretmenlerinde yapabileceği iletişim + (hayat bilgisi+türkçe)+matematik işi. Gayet öğretmenlerde yapar ama mühendisler yapıyor bu işi. Doktorlar iğrenç çalışma ortamlarında çalışıyorlar, illaki işimiz düşmüştür. Sağlık ocaklarında aile hekimleri senin gibi öğle arası çıkıp starbucks a gidemiyor malesef. Sultangazinin, bağcıların, fatihin kenar mahallesinde yıllarca çalışıyorlar. Çok aman aman paralarda almıyorlar bence çok daha fazlasını hak ediyorlar. Bırakalım bu devlet bize bakmir ayaklarını.

Gayet bir sürü iş var. İşsizlikte var. İlanların çoğunluğunda lisans mezunu arıyor iş verenler. Öğretmenlerin kendini gözden geçirmesi lazım.

@graywolf, abi sizin hiçbir şart altında devleti kabahatli görmeme, ona laf söyletmeme refleksinizi ne yapıcaz? kim devlet bize baksın biz ense yapalım diyor? insanlar çalışmak için yalvarır hale geldi. sen zilyon tane atanamamış öğretmenin gözünün içine baka baka "x miktarda öğretmen açığımız var" diyorsan bunu ortaya çıkaran şey ya kötü niyettir ya da salaklıktır.

ayrıca eğitimli toplum böyle yaratılmaz, toplumun refahı böyle yükseltilmez. bir mesleğe yönelik yetişecek mezun sayısını, o alanda yaratabileceğin istihdama göre planlarsın. aksi halde uzmanlık alanı dışında çalışan, ünvanını kullanamayan, bu yüzden verim ortaya koyamayan bir yığın insanla karşılaşırsın. transporter tepesindeki mühendis adamın içi rahat mı şimdi?

@zgrydn
Hacı öğretmenler zaten çalışmak istemedikleri için öğretmen olmak istiyorlar gibi bir sonuç var yukarıdaki yorumlarda.
Benim bir çok atanamayan arkadaşım gitti polis oldu başka kadrolardan devlete girdi adam hala kpss kovalıyor. Sebep 3 ay tatili olan başka iş yokta ondan. O zaman halihazırdaki öğretmenlerin çalışma standartlarını da değiştirmemiz lazım. Tüm devlet memurları gibi 8-5 5 iş günü 260 gün standart bir tapu memuru gibi çalışılsın bak öğretmen kalıyormu piyasada o zamanda diyceklerki ben senin şımarık çocuğunu ne çekeceğim. Gider valilikte başka bir memuriyet yaparım. Şuan haftanın 3 gününe ders saatlerini sıkıştırıp 4 gün tatil yapan ya da başka mesleklerle uğraşan binlerce öğretmen var. 3 güne 4-5 bin maaş adamın günlüğü 460 tl'ye geliyor. Bana devlette günlük 460 tl kazanan bir doktor bir profesör gösterirseniz memnun olurum.

Şuan devletin en büyük ihtiyacı düzen, planlama, nizam, kontrol, finans

Bu mantıkla devletin öğretmen ihtiyacından daha çok stratejik planlamacı, iş süreçleri yöneticisi, planlamacı, mühendis, müthiş finansçılara ihtiyacı var.

Açılan kadrolara bakın sürekli öğretmen, doktor, düz memur, Bunlar bir şey kazandırmıyor.
Kimse kusura bakmasın her şirkete muhasebeci lazım ama asıl ürünü işçiler mühendisler planlama vb. üretiyor.

Bizim stratek planlama, iş süreçleri, planlamacılar, mühendisler sokaklara dökülmüyorlar kadro diye. İyiki dökülmüyorlar :)

devlet kimseyi işe almak zorunda değil. yarın 10 yıl boyunca memur almıcam dese kimse bir şey diyemez. ancak devlet özel sektörü denetlemek zorunda. bugün bir öğretmen dersanede çalıştığı zaman 2 bin liraya haftada 60 saat kölelik yapmasını engellemek zorunda. bir mühendisin 2-3 bin liraya mahkum olmasını engellemek zorunda. bir çalışanın sigortasının asgari ücretten yatmasını engellemek zorunda. bunları yaparsa kimse memur olmak istemez zaten.

ben sorunu pek anlayamadım. elbet çözümü olduğunu biliyorum ama bu kıvranmak olur yani rahat edeceğini pek sanmıyorum.

usb içini tablette görüntüleyebilmek için otg kablosu veya usbsi denen zımbırtıdan bulman lazım. ben 10 liraya almıştım bilgisayara mouse için taktığımız usbler kadar bi şeydi tırnak kadar.

wireless ile laptopa göndermek için de dosya boyutuna bağlı olarak kıvrandıran bi süreç. laptop üzerinde paylaşım açarak bi nebze çözüm bulunabilir.

video edit konusu apayrı bi konu, çoğu uygulama instagrama facebooka yükleme düşüncesiyle basit tutuluyor. profesyönel olanlar ücretli. ki cihaz özelliklerinin de baya iyi olması lazım.

soru netleşsin bence bambaşka bi çözüm bulabiliriz.

android'i bilmem de adblock kurarsan sözlük sıfır reklam ile çalışıyor. ios'ta olduğuna göre android'de de vardır.

1)Ekşi uygulamasını kullanıyorum
2)Mozilla mobil indirip ona adblock kuruyorum.

Tatillerden dolayı geç kalmıştır. Aldığım çoğu ürün geldi 1 ürün gelmedi dispute açtım.

bekarlar gunu 11.11 degil miydi? 23.11 kara cuma idi.

bu donemlerde gecikebiliyor tam bu yogun alisveris gunleri ustune gelen christmas ve yeni yil yogunlugu sebebiyle. gelecektir 1 ay 10 gun cok uzun bir sure degil.

Mesleği müderrislikti, yani günümüzün üniversite öğretim görevlisi/profesörlük ünvanına denk düşüyor. Fakat tabii babası normalde kendisinden daha eğitimli daha yüksek ünvanlara sahipti, haliyle oradan da iyi bir para kalmıştır kendisine.

Yaşanılan zamanı düşündüğünüzde geçinmek için pek de bir şeye ihtiyacınız yok ayrıca, kaldı ki bu insanlar yemeği bile az yerler.

atadan gelme vakıf vardı. o vakıf çalışanıydı. ayrıca imamlık, vaazlık, müderrislik yapıyordu.

o dönemde şimdiki gibi diyanet yok, insanlar bu imam, vaazlara vs. sevabına yardımda bulunuyordu (zekat, sadaka vs.). ayrıca dönemin hükümdarları kendi ideolojileri doğrultusunda yıllık yardımda bulunuyordu ki bu yardım dediğiniz şey ufak çaplı bir servetti. benim bildiklerim bu kadar, onun dışında mutlaka hayvanları, ekip biçilen topraklar vs. (vakıf malı olsa da) vardır mutlaka.

O zamanlar durum biraz farklı. Çoğu bu gibi Şeyhlerin tarlası falan oluyor bazı talebelerde buralarda çalışıyorlar. Elde edilen ürün satılıp parası dergahta kullanılıyor. O zamanın devlet adamları altın, akçe gibi hibelerde bulunuyorlar.

Vurdumduymaz, saygısız anlamına geliyor.

Mikeleigh filminden bahsediyorsak eşcinsellikle hiç alakası yoktu filmin.

Tren.
Anadolu medeniyetleri müzesi

not: araba ile gitseniz dahi, daha yakın bir yere bırakma imkanınız çok düşük.

anıtkabir civarında oturuyorum. her bayram burası aşırı kalabalık olur. geçen 29 ekimde ana baba günüydü buralar. gerçi o gün konser etkinliği de vardı anıtkabirin hemen aşağısında. arabaları yollara vs park eder insanlar. sokaklarda apartman önlerinde iğne atacak yer olmaz. yer bulmanız şansa bağlı ama çok kolay değil.

anıtkabirden sonra gezelim derseniz de araba olsa iyi olur bi yandan. durum böyle.

Beni Ankara'da en çok etkileyen yerler;
-Anıtkabir (buraya bir günümüz gitmişti ama şehri bilmediğimiz için, doğru rota ile bence her yer görülebilir Ankara'nın raylı sistemine hayran kalmıştım)
-Ulucanlar Cezaevi Müzesi
-Anadolu Medeniyetleri Müzesi

ankara'ya araçla gelebilirsiniz; ancak Anıtkabir civari kalabailik olur. Aracı metro güzergahında bir yere park ederek Anıtkabir'e ulaşabilirsiniz.

Kale ve Anadolu Medeniyetleri müzesi ek olarak gezilebilir.

Hafta içi normal günlerde içine sivil araçla girilebiliyor. Pazar gününü bilemedim. Bence yukarıdaki tavsiyeleri dinlemelisin

"Ne çok gülmüşümdür keskin pençeleri olmadığı için kendini iyi zanneden zayıflara."

F. Nietzsche

"Bunların ne mal olduğunu anlamak için ellerine güç vereceksin."

Sarmaşık filminden. İslamcıları kastediyor.

Daredevil serisine baslayabilirsiniz

öfke olsa?
Relatos salvajes (2014)

www.imdb.com

www.imdb.com

www.imdb.com

Edge of Darkness

www.reddit.com

buradan yardımcı olurlar:)

park chan-wook intikam üçlemesi
sympathy for mr vengeance (aralarında en çok sevdiğim)
lady vengeance
oldboy

kesin izlenmiştir ama "the crow" ve kill bill"

aklıma gelirse daha eklerim.

John Wick
The Equalizer, sırf intikam değil parça parça var

Yanaşma

Bosver bu hafta kaybetmesen haftaya kaybedecektin zaten. Gerci yine oynarsan haftaya yine kaybedeceksin.

Demek ki tek maça 2000 tl basabilecek bütçen var. Kaybı üzmüş ama öyle aşiri koymuş gibi de değil. Bu olmadi bi dahakine kazanirsin üzme canını. 2000 tl milletin bi aylık geliri nerdeyse. Ya da benim gibi öğrenci adam için büyük para. Sen bahise yatırabiliyosan zaten durumun iyidir, üstüne çileği olmamiş yani. Sonra olur

ben bilerek oynamadım.

derbi maçlarda, takımlar arasında puan sıralamasında, genel durumda vs. fark olunca, her zaman şüphelenirim. sırf bu yüzden oynamadım. kaçmak lazım böyle zamanlarda bu maçlardan.

Ben beraberliğe 20 lira atmıştım. Gs alsa idi gram üzülmezdim. Idda sadece maçı izlerken heyecan katsın diye oynanmalı bence. Para kazanma kar yapma amacı güdülmemeli eğer sizin 2000 tl niz benim için 20 tl değerinde ise sorun yok.

işte o yüzden böyle ne olacağı belli olmayan garip maçlara canlı bahis oynamak daha mantıklı. maç başlayınca gs iyi gidiyordu korner oynadım geldi. maç 2-0 olunca 2.5 üst bastım geldi. 2-1 olunca gelen paranın hepsini bir gazla ms beraberliğe bastım geldi :)

Bedavadan rakı-balık parası :)

geçmiş olsun. hayat dersi olarak al bu kadar fazla değişkenin olduğu bir olaya ciddi miktar paranı yatrırma. bahis pişmanlıktır.

Bir daha oynama.

1.500 lira kar edeceğin yere 2.000 lira basmak mantıklı değil. tabii MS1 oynadığını varsayıyorum.

bariz kg var idi. azcık daha sakin şey yapıp kazanırsın next maçlara

sahaflara bakın.

belki nadirkitap'ta olabilir

çıkarsa çok dar kapsamlı çıkar. yani 1 sene kalmıştır yaşı doldurmasına onlara çıkar. tutup da 6-7 yıl kalanları emekli etmezler.

çıksa bile 55 yaşında emekli olanlara 800-1000 tl emekli maaşı bağlanırken 45 yaşında emekli olanlara daha komik rakamlar bağlanacağını düşünüyorum.

varsayalım çıktı ve insanlar emekli edildi, maaşlar bağlandı. sonuç ne mi olacak? tasarruf etmeye çalışan hazineye yeni bi yük binecek ve daha fazla tl basılmak zorunda kalınacak ve tl'nin değeri daha hızlı değer kaybına uğrayacak. insanlar aldıkları emekli maaşıyla zaten şu an geçinemezken daha kötü bi enflasyonla karşı karşıya kalacaklar.

geçen iş yerine banka promosyonlarını konuşmak için leş, kokuşmuş bi sendikanın temsilcileri geldi. eyt konusu açıldı, bi kaç aya olumlu sonuçlanacak dediler. ama bu adamların temsilcisi oldukları sendika düşünülürse yalan atma ihtimalleri de az değil.

neresine geliyorsun dostum? çekmeköy, sefaköy, silivri, pendik?

sabah köprüdeki intihar vakası sebebi ile her yer kilit haberin olsun.
muhtemelen trafikten ötürü hemen kaçmak isteyeceksin.

nereden geldiğin ve nerede görüşme yapacağını söyle ki alternati sunalım.

edit: hava yağmurlu bu arada haberin olsun.

@datnet Göztepe ye

Arabayla geldiyseniz, arabayı anadolu yakasında bırakıp vapurla karşıya geçip ortaköy, bebek, istinye vs açık hava takılabilirsiniz biraz belki.
Ben olsaydım hemen dönerdim gerçi. :)

modaya gidip bir kahve iç
or
caddeye gidip bir yemek ye, bira iç

Emaar'a gel. yazılanların hepsini yapabilirsin.

Moda +1

Dondurma al, sahilde yürü, sonra bir çay iç.

Göztepe parkında dolaşabilirsin

göztepe parkına gidebilirsin ardından kalamış ya da kadıköy güzel olur.

hocam her şeyi geçtim, bu tarz yerlerin MERKEZİ OLMAYAN yerlerinde hayatta kalabilir miyim diye sorman daha anlamlı olur.

Abim filipinlerin belki 10k nüfuslu bir köyünde bir mangaldan oluşan önünde de 3 tane plastik tabüre olan bi türk "restoran"ı var demişti. Kebapları çok güzelmiş hep de iş yapıyormuş, olur olur yani. Nerede açtığınla alakalı. Japonya'da iş yapmayabilir ama güneydoğu asya'da adalarda özellikle filipinlerde bişeyler yapabilirsiniz bence. Özentilik var onlarda, Türkler gibi.

Aynı şekilde Addis Ababa'da çalışan bir tanıdığım da söylemişti, oradaki yemeklere damak tatları uymadığı için hep oradaki Türk restoranı ya da benzer mutfak restoranlarına gidiyolarmış (Ermeni vs...). Hep dolu oluyor diyor, bir de oradaki halkın %99'u fakir, gerçi orası biraz özel bir durum restorana gidenler hep yabancılar zenginler. Yani sadece Türkler değil fakat orada çalışmak zorunda olan tüm yabancılar.

japonyada yakuza var resmi gereklilikler dışında onların rüşvetini vermeden mümkünatı yok. orada olan bi kaç arkadaşımdan duyduğum kadarıyla her köşeyi de parsellemiş bölüşmüşler.

ethiyopya da pazara çıkıyorsun, pazar dediğin de 3 5 tezgah bişey, bulabileceklerin 3 5 kilo soğan, domates, biber, kahve, kasaba gidiyorsun kasap öyle pek kasap değil, volkanik arazide hayvanlar beslenemiyor düdüklü tencerede 12 saat pişirsen bile eti kayış gibi oluyor.

onun dışında türk malları(gıda) çok lüks ve kaliteli sayılıyor fiyatlarıda fahiş olarak yüksek. ben oradayken addisababa da öyle pek bi süper market falan yoktu belki şimdi vardır kimbilir

e yani orada tedarik zincirini kurabilirsen ki çok zor, uçakla getirmen lazım. yemek yaparsın. yoksa ne yapıcan? zaten fakir ülke, tamam orada çalışan çok türk ve diğer milletlerden insan var ama zor yani

adamların tek yiyeceği injera denilen zehir gibi ekşi bir hamur üzerine konan çeşitli soslar.

injera teff adlı bir bitkiden yapılan bir ekmek. buğday yetişmiyor volkanik arazide anca bu yetişiyor, bir de kahve.

orada beyaz ekmeğe bizim buradaki bildiğin en lüks pastaneden söylediğin güzel bir pasta veya cheescake veya tiramisu gibi bakıyolar.

öyle beyaz ekmekle yemek falan yeme olayları zaten yok. beyaz ekmeği tatlı ve süper lüks bişey gördükleri için.

bunun dışında bir arkadaşım thailandda restoran işletiyordu ortak bir thailandlı arkadaşıyla beraber.

yaptılar ettiler işi tutturdular, sonra eleman bunu sepetledi. mahkeme oldu, polisler girdi devreye öyle oldu böyle oldu bizim arkadaşı 5 parasız sepetlediler ve dolar bazında çok ciddi yatırım yapmıştı 50 60k civarı, üçüncü dünya ülkesi olduğu için, rüşvet ve mafyatik her türlü oluşum mevcut, seni de yabancı olarak görüp gayet rahat bir şekilde söğüşleyebiliyolar adli mercilerde.

hatta bizimki üsteleyince hapse atmışlardı 1 ay kadar , orada 3 ayda hapiste kalan genelde ölüyor.

ethiyopya da bunların cafe kültürlerü var, kafe dediğim de bildiğin meyhane, birayı çok seviyolar, genelde de böyle mekanları kadınlar işletiyor.

etiyopya acayip bi yer ya, babasız çocuk doğurmak çok normal bişey, barda takıldığın hatunla gece eve gidiyorsun, ertesi gün abisi önünü falan kesiyor, parasını vermeden kardeşimle beraber olamazsın diye :)

en baba otelinde bile hamam böcekleri cirit atıyor, buradaki hamam böceklerini mumla ararsın, onlar için gayet normal, bazen geceleri vahşi hayvanlar iniyormuş şehre, çakal mı dediler sırtlanmı dedilerdi hatırlamıyorum. yine toplum içinde yemek yerken burun karıştırmak çok normal bunu cahil insan değil okumuşlar da ok yapıyor. o kadar toz toprak bi memleket ki, peçete alışkanlıkları da yok, öyle yemek yersin güzel bi yerde adam daldırır parmağını kurcalar da kurcalar :D

tayland’da çok var türk, demek ki mümkün.
ancak güneydoğu asya’da paperwork çok olur ve güneydoğu asya’da paperwork demek rüşvet demek.
resmi rakamlari iki ile carpmak akillica olur.

kaba olmak istemem, ama bos muhabbet yapiyorsun.
ya once kafe acmak nasil bir sey Turkiye'de ogren. Ya da bir ulkeye git, orayi tani, potansiyeli gor, baglantilarini kur.
Konuda biraz ilerle, ondan sonra sor, surada su olur mu, ne olur vs.

dün yazmıştım bak buna denk geldim. etiyopya ile ilgili az çok özetler durumu

img-9gag-fun.9cache.com

sokaktakiler ankara kedisi genellikle. başka beyaz cins kediler de var ama onları pek sokakta görmedim.

Cinslerine zamanından vanlık ankaralık katılmış mıdır bilemiyorum ama gayet bembeyaz ve cins olmayan sokak kedileri var. Eski kedim tekir bir annenin yavrusu kısa tüylü bembeyaz bir sokak kedisiydi.

bir çoğu ankara kırması oluyor. tekir ve ankara çiftinin bembeyaz çocukları olabiliyor.

Kedilerde beyaz kürk geni baskın. Bizdeki kahverengi göz gibi. Beyaz çocuk için iki tane beyaz ebeveyne ihtiyaç yok. Bir tanesini kap götür :D

Ben karar veremedim ya.

Hiçbirini, hiçbir şeyi. Çünkü her şey olması gerektiği gibi.

nefret

para algısını yok ettiğimizde otomatikmen işe gitmek ve aşk gibi olguları da yok etmiş olmuyor muyuz :D ben oyumu paradan yana kullanıyorum.

kış kadar başınıza çığ düşsün

uyku

28-E. "yok hocam hemcinslerimle takılmayı tercih etmiyorum. zaten düzenli bir ilişkim var." deyip sıvıştım.

Oluyor. Genelde, kız arkadaşın var mi? dan giriyorlar. Yoksa bile "bu aralar yok" diyorum. meşazı alıyorlar.
Kıllı yünlü bir e.

Otobüste liseye giderken kart zamparanın biri elini demirde elime değdirmişti. Sonra da sikime doğru uzatmıştı. Çektim elimi, sert baktım. Sindi. Pek yürüme değil de taciz sanırım bu.

Sözlükten bir gay da mesaj atıyordu, bir entry'mden sanırım tahrik olup. La git bilader işine dedim. :)

E

Karımın yanında yürüyen bile oldu. "Ehehe aman aman kızar bak hehehe " diye yaşlı amca şakasına vurup uzaklaştım.

Üniversiteden elemanın biri bayağı yapışıyordu bir dönem. Sürekli iltifatlar, sohbet açmaya çalışmalar, arada fiziksel temaslar falan.. Salağa yattım, aksi yönde davranıp konuştum falan derken zamanla bitti gitti.

"Bear" olarak sınıflandırılan kıllı tüylü erkekler genelde biraz daha hitap ediyor sanırım. Gerçi ben göğüs kıllarını sergileyen tiplerden değilim ama izlenimim o yönde.

Edit: Ara ara öyle yürüyenler oluyor ama bayağı uzun süre uğraştırdığı için bu örneği yazdım.

Cok. Muhabbeti kesiyorum konu kapaniyor.
Erkek.
Yukaridaki arkadasin dedigi gibi kari kiz muhabettinden girerek basliyorlar genelde. Bir de ortak yonleri muthis ozguvenleri olmasi. Ilginc bit sekilde hetero bir adamk kafalayabilecegine inaniyorlar.

o an kafası çok iyi olan bi arkadaşım yakınlaşmak istemişti. reddetmedim :/ öbüştük filan. evli şimdi, çocuğu oldu. arada esprisi dönüyor.
K.

evet birkac talip hemcinsim oldu. hepsini redettim:) kriterlerime uymuyorlardi. elektrik de alamadim. adamlar gizli yahu, simdi evlendi birkaci.. simdi dusunuyorum da eger kabul etseydim, simdi adamin suratina nasil bakardim :)

teklif ediyorlar, hayir diyorsun. uzaklasiyorlar.

ek olarak uzun yillar iliski yasamak istemiyorum, mutluyum boyle. kizlar da yazmasin.

evet. Eleman durup dururken yanaktan öpmüştü. Benim oda arkadaşı şahit olmuştu, şerefsiz hala hatırlatıp güler :)Sonra mesafeyi koymuştum araya, bir daha da sokulamamıştı..

erkek

oluyor öyle. insanların cinsel tercihleri neyse ona göre yürüyorlar, yapacak bir şey yok. nezaketle reddedince konu kapanıyor.

facebook'tan biseksüel bir eleman yürümüştü:)

yürüdü, kibarca reddettim

2 kere oldu.

Bir mekanda, mekana erasmuslular takılıyordu genelde. Bir tanesi masamıza bira getirip ikram ediyordu, sigara veriyordu falan. ikinci birayı getirip müsade isteyip dibime oturmuştu. Sonra benim arkadaş bu niyeti bozdu haberin olsun diyince sırtına dokunup benim başım bağlı kanka dedim ama türkçe dediğim için anlamadı. Sonra yüzük parmağımı karldırıp, arkadaşı gösterdim ve benim başım bağlı kanka dedim bu sefer anladı gitti.

bir diğeriyse otobüste oldu. Kışın ordu'ya gidiyordum otobüs boştu. Bir tane benden büyük biri vardı iş için mi gidiyormuş ne boksa artık. Yanıma oturdu, elime dokunmaya başladı. Napıyon abi hayırdır dedim ama daha çok etkilendi herhalde mola yerlerinde işemeye gittiğimde bile aynı kabine girmeye çalışıyordu. Benim kız arkadaşım var zaten, denesek ne olur gittiği yere kadar falan geveledi bir şeyler. Abi bak sinirleniyorum, ben gelemem böyle şeylere lütfen benden uzak durur musun? elim ayağım titriyor bak işeyemedim doğru dürüst dedim. Tuvaletten otobüse kadar yanımda geldi ama sırnaşıyor yine. Tam otobüse binmeden abicim rica ediyorum gider misin artık bak, kavga etmeyelim durup dururken dedim sonra bastı gitti başka koltuğa oturdu. Çok arsız bir adamdı. Böyle arsızlar kibarlıktan anlamıyor sert çıkmak lazım.

Üniversitede, sokakta, tramvayda, işyerinde, sosyal medyada, sahilde bankta otururken defalarca yüründüm. Sohbet açma, tanışma çabaları ardı ardına gelmeye devam ediyor. Yaşlı geyler tarafından bir kaç defa tacize uğradım. Beni emikleme uğraşları hala devam ediyor. Alıştım artık Cinsiyet : E

Yılbaşı vb dönemler de firmaların kendi adıma gönderdiği eşantiyonlar dışında birşey almadım

İlk mezun olduğumuzda ev arkadaşımla ben tuvalet kağıdı alamadık eve (çok mesai yapıyoduk biz çıkana kadar marketler kapanıyodu) 1 kez tuvalet kağıdı çaldık.

ancak tükenmez kalem almışımdır 10 senede

Şirkete gelen yabancı firmaları uçağa yetiştirmemi söylediler tatil gününde, benimle alakası olmamasına rağmen iyi niyetimden dolayı kabul ettim. Yurtdışı uçuş olduğundan ne yaparsan yap yetiştir dediler, tabii yolda ceza yedim. O dönem asgari maaşdan bile düşük çalıştırıyorlardı, maaşın yarısı cezaya gitti o ay, ödemediler. Bende işten ayrılırken test için alınan hotspot cihazını götürdüm kendi kendime ödeşmiş oldum. :(

Eski işyerim ajanda bastırmıştı. Çok da güzel mis gibi. Yeni nesil yerli çizerler bi sene sherlock holmes, bi sene alice in wonderland, bi sen peter pan çizmişti. Basit ajandalardan farklıydı. İnternette ücretle satarlardı.

Etrafımda gören herkes isterdi. Ben de her isteyene fotokopi odasına girip kazağımın altına sıkıştırıp çıkartırdım. Abo. Pislikmişim.

yurtdışında sürekli kahve kapsülü, kağıt havlu, sabun, deterjan çalardım gönüllü olduğum şirkette.

yok, hatta kablom kaldı vermediler kaynadı arada.

Ofiste kullanmamiz icin A4 alabiliyorduk malzeme deposundan ama ben onu ofiste kullanmaktansa evde kullanmayi tercih ettim. Sadece mekan degisikligi oldu, amac ayni :D

Geçenlerde zımba teli çaldım

Yanimda kalem goturmem lazimdi, masamdaki kalemi aldim yanima cikarken gecen hafta. Calmak denmez ama.

esantiyon defter ile esantiyon kalemden baska bir sey calmadim. gerci onu da sirket isi icin kullandim, ama galiba yine de calmis sayiliyorum.

ara sıra fotokopi çekiyorum özel işlerim için. bi kere asetatlı kalem aldım. bi kere de koli bandı aldım. pişman değilim.

Laf soylemek bana duzmez ancak Merhaba-merhaba olan birinin dugunde para takmak cok gerekli degil bence.

MV +1

Ama yok para takicam diyorsan zarfa koy ve isim yaz

baba diyorum genelde. arada geyiğine hoca dediğim olur.

cicikuş diyorum. sadece ben cicikuş diyorum zannederdim, meğer yanlız değilmişim.

Genelde baba derim ama arada "reis" veya "yaşlı kurt" dediğim oluyor. Yalnız ablam bokunu çıkarabiliyor bazen. Fadırella nedir birader. (Yaşlar 30+ bu arada)

Taksim'de ben bir şeye takılmışım. Babam önden gitmiş fark etmemiş. Dursun diye bağırıyorum "CİCİKUUUUUUŞ"

memo derdim..

Baba
Tatlım (anneme de derim)
X Bey
X'ciğim

Ruh halime gore bunlardan birini kullanıyorum. Rehberime Sezar diye kayıtlı.

ismiyle hitap ederim, ismine ek takarım ismini kısaltırım babammmmmmm derim mr. soyadımız derim. çok ciddi biri olmasına rağmen hiç laf etmiyor.. burdan kendisini sevdiğimi sölemek istiyorum.

Baba derim. Standart ve en normali bence

baba/babacım

baboy ve reyiz

Kendisine hitap ederken "baba", başkalarıyla babamın gıyabında konuşurken "bizim peder" derim.

Çoğunlukla baba, babacım dışında "naber dostum" falan derdim. Bir de saçlarını karıştırıp naber ufaklık dediğim zamanlar olurdu, çok gülerdi saçma bulduğu için.

mühendis olarak çok düz adamım herhalde.
annem bababm ve kardeşlerm telefonuma isim ve soyisimle kayıtlı.
anneme anne , babama baba derim.

Isim ya da baba

kendisine hayatım boyunca baba dışında bir hitabım olmadı. ama telefonda "the ismi" şeklinde kayıtlı.

buba bunlar kompuladaki buba sesiyle...

baba diyorum

samuray :)

ciddiyet gerektiren bir ortamda değilsek babilim diyorum.

Baba diyorum dümdüz.

Hello papa.

Genellikle isim+cım.
Ağır işim düşerse dede.
Dışarda isim+bey.
Bunların saygısızlık kabul edileceği bir ortam varsa baba.
Canım benim ömrü uzun olsun.

Baba derim işim düşerse ve ciddi bir konuşma yapılacaksa isim bey kombinasyonu tercihim.

Babacım, baboli.

Babişkom ya da babişkocum..

Okulda falan babam arıyor arkadaşların yanında telefonu efendim babişkocum diye açıyorum, kazık kadar adam olarak tuhaf duruyor tabi ama seviyorum öyle demeyi.

amerikada basit işlerde para kazanmak ayıp değil, ama memur çocukları bile burada garsonluk yapmak istese ailesi izin vermez. para kazanma konusu önemli.

burada aile çocuğuna çok koruyucu yaklaşıyor ve özgürlükçü değil.

Devlet çocuklara değer veriyor ve çocuk bunu görüyor. O sebeple gerektiğinde ailesine karşı gelse bile ecel'in bahsettiği gibi köprüaltına düşmeyeceğini biliyor.
Bizde durum iki uçta; bir kısımda sebebi bilinmez sonsuz bir özgüven var; çocuk biliyor ki anası-babası onun için canını verir, onun üzerinde etrafına, ana-baba da dahil (buna özgüven mi demeliyiz bilemiyorum) sataşıyor. Bir grup sa farkında ki ana-babası düşse yerden kaldırmayacak pısıp kalıyor.

Özgüven var ama taşak yok bizimkilerde.

Otur konuş herkeste ego 1500 ama sor anasıyla oturuyor halen.

Sebeplerinden biri ekonomik tabi. Bizde genç yaşta işe girip çalışsan asgari ücret bile vermezler. Kaldı ki asgari ücret verseler bile ev oda tutup yaşaman imkansız gibi bir şey.

Abd'de falan gidip McDonald's da bile çalışsan saati 9-12 dolar arası kazanırsın. O parayla da en pahalı şehirde bile boktan bir oda tutup yaşama şansın var. Bizde erkek çocuğuna bile tecavüz ederler o yaşta sahipsiz kalınca.

Bence maddiyattan önce aile ile olan ilişkiler, kültür vs.
Hele ki kadınlar için. Bekar bir kadının ailesiyle aynı şehirde olduğu halde ayrı ev tutup yaşaması (maddi durumu müsait olsa dahi) hala İstanbul' gibi bir metropolde bile çok zor. Yapan kadınlar tabii ki var ama çoğunluğu bunu yapamıyor.

özgüven ne alaka ya?

ben çok yüksek maaş alsam çok param olsa niye ailem ile yaşayayım ki?

yaş 18 olur olmaz ayrılırım.

1- ülkenin ekonomik koşulları buna izin vermiyor. Yurtdışında işsizlik düşük. millet her tarafta iş bulur. sosyal haklarıda devlet güvencesinde.

2-anne-babanın çocukken aşırı koruyucu tutum sergilemesi. "onu yapma ayıp, bunu yapma ayıpi el alem ne der?" diye diye millet özgüvensiz yetişiyor.

gelişmiş ülkelerde ülke dinamikleri herhangi bir bireyin orta ve üst düzey hayat yaşayabileceği bir standart sunuyor. amerika, avrupa gibi ülkelerde bir dükkan kirala zeytinyağı sat 5 yılda 15. dükkanı açarsın. ben tuğladan değil ahşaptan ev yapıyorum de 6.yılda site kurabilirsin. şaraba bal katıp satıyorum de 7.yılda kralsın. sistem ve ülkelerin dinamikleri bu şekilde. şimdi mesela kore, Taiwan bu şekilde.

orta ve düşük gelişmişlik seviyesindeki ülkelerde ise bu dinamikler yok. paran olsa bile batma ihtimalin yüksek. örneğin türkiye. dev gibi firmalar iflas eşiğinde.

yani ülkenin dinamikleri ile alakalı. kişiler ile bir alakası yok.

bunu memur çocukları neden hep çalışan oluyor zengin çocukları neden hep patron oluyor gibi de düşünebilirsin.

zenginde baba'dan gelmezse dayıdan gelir olmazsa amcandan haladan teyzeden gelir para.

memurda ise zaten en okumuş adam odur sülalede.

peki çözüm nedir? sorarsanız söylerim.

not : 5 yıldır eu ve tr'deki startuplara danışmanlık veren bir firma sahibiyim. görüşlerim eu ve tr'den neredeyse aynı işi başlatıp eu'da yürüyen tr'de yerinde sayan firmalardan oluşuyor.

Benim annemler 5 kardes, 4 u sorunlu mesela benim annem babam ayri, kuzenimin babasi ayyaş, otekinin annesi manyak, digerinin metresi var. Olaylar, olaylar. Aileler hep sorunlu.

En duzgun olmasi gereken, sorunsuz aileye sahip kuzenlerimin buyuk olani uyusturucu kullaniyor ailesi bas edemedi. Kardesi de annesiz hic birsey yapamaz, tikleri var, belki aylik 5 bin harclikla uyduruk bi ozelde okuyamadi, 3. Sinifa gecemedigi icin birakti.

Digerlerinde ise basarili olan da var ama olmayanda ama herkes kendi yolunda ilerliyor. Kendini kurtarmak icin cabaliyor. Aileye bagimlilik yok. Annem bize hep, calisirsaniz kendinize, bana mi okuyosunuz, calismazsaniz ben 100 lira harclik veririm evde oturursunuz der.

Teyzemse, 25 yasinda dersaneye gidecek ogluna araba alacak (lise kursu icin, kpss kursu falan degil). Bi dukkan acin, calissin dedim, ogullarini kiskaniyor durumuna dustum. Bu adam ailesini birakir mi? Ben de olsam birakmam.

Aslinda demek istedigimi tam anlatamadim ama, aileler cocuklarini kendilerine bagimli hale getiriyorlar. Bir de egitimsiz insanlar olunca yönlendiremiyorlar. Cocuklarinda bir amaclari olmuyor oyle mal gibi yasiyolar.

Bir genç iş arkadaşım var. 24 yaşında. 19’undan beri anne-babasının evinde oturduğu odaya kira veriyor, çocukluğundan beri büyüdüğü evde. Ötesinde, annesinin yaptığı yemekten yiyemiyor. Buzdolabında rafları ayrı. 19 yaşındaki bir öğrencimi de annesi evden kovmuş “Babanla sevişemiyoruz sen doğduğundan beri. Bağıramıyorum. Git de düzgün düzgün sevişelim. Evliliğimi mahvettin” diye. Haliyle genç yaşta çalışmak zorundasın. Öyle, bıçağın ucuna meyve takıp veren anne baba yok. Geçenlerde bir kadın beş yaşındaki çocuğuna harçlık verip harçlığından kira parayı kesmiş i, kira ayı öğretmeye çalışıyormuş. Büyük tartışmaya yol açtı, beş yaş erken mi zamanı mı diye.

Türkiye bir uçsa, Amerika’da başka bir uç. Türkiye’nin ucu özgüvensizliğe beden oluyorsa, Amerika’nı ucı da zalimleşmeye ve yalnızlığa yol açıyor. Türkiye’de kutuplaşma çok olsa bile insanlar birbirine destek oluyor en azından. Amerika’da zınk diye kendini evsiz bulabiliyorsun. Amerika’da devlet çocuklara değer falan vermiyor. Bir tek ailen seni dövüyorsa falan Sosyal Hizmetler elinden alır, yetimhane gibi yerde daha kötü şartlarda yetişir. Ya ölür ya ölmez.

Türk insanı tembel. Hepsinin kafa az iş yapıp çok para kazanayım diye çalışıyor. Ailesinden ayrılıp kira fatura ödemek zor geliyor. Üşeniyorlar. Sorsan müthiş zekiyiz, müthiş çalışkanız ama adam daha çamaşırını yıkamaktan aciz.
Ayrıca anandan babandan ayrı eve çıkıp tek başına yaşamak zorunda değil herkes. Ev arkadaşı diye bir şey var. Kaldı ki bahsettiğiniz amerika ve avrupada da insanlar ev arkadaşları ile yaşıyor. Bu şekilde eve çıkmak zor bir şey değil.
Ama bizimkiler alışmış aileden bağımsız yaşamamaya. Sorsan ana babaları izin vermiyor. 25 yaşını geçtikten sonra hala anne babadan izin alıyorlarsa diyecek söz bulamıyorum zaten. Sen nasıl ilişki yaşıcan. Sen nasıl bi kadın ya da bir erkekle çift olucan. Sen nasıl evlencen. Oldu olacak sevişirken de izin al ki evet onu da yapıyorlar kısmen. Biraz ağır konuşcam ama belli bi yaştan sonra ailesiyle yaşayan erkeğe erkek demem ben. Alıştırıyolar çocuklarını bu şekilde. Sonra adam 60 yaşına geliyor hala ana babasından para istiyor. Misal dayım. Çok var böyle insanlar.
Ha demiyorum ki anana babana karşı gel. Ama bunun bi usulü var. Yavaş yavaş aileyi alıştırırsın bu şekilde yaşamaya. Ama bu konuda bile tembeller bizimkiler. Aileden ayrıldıktan sonra tabiki zorlanacaksın. Zamanla düzeliyor durum. Biraz az lüks yaşamayı ve bişeylerden feragat etmeyi öğren.

bu aslında özgüvensizlik değil. bunun birçok sebebi var.

1) türkiye'de iş bulmak amerika'dan çok daha zor. türkiye'de kelli felli adamlar bile iş bulamıyor. sen diyorsun ki çocuk 18 yaşından önce işte çalışsın. bu çocuk işte çalışsa bu sefer ev geçindirme derdinde olan kelli felli adamlar iş bulamayacak. o yüzden ev geçindirme derdi olmayan gençlerin çalışmaması türkiye şartlarında mantıklı. örneğin bizde pizza getirenler kelli felli adamlarken amerika'da çocuklar. garsonlar da öyle. bir de bizde sömürü düzeni var. adam asgari ücret veriyor, günde 12 saat çalışmasını istiyor. her anne/baba çocuğunun bu düzende çalışmasına itiraz eder. çocuğunun okuyup büyük adam olmasını ve insanca şartlarda çalışmasını ister.

2) özgürlük/konfor ikilemi var. özgürlüğün arttıkça konforun azalıyor. biz tembel insanız. özgürlüğümüzden taviz verme pahasına konforumuzu düşünüyoruz.

3) elalem ne der anlayışı. bizim aile ve toplum yapımız evi terk etmeye hoş bakmaz. evini terk etsen polisi ararlar. ailen dışındaki insanlar da hoş karşılamaz. etrafta sürekli senin dedikodun yapılır. sürekli sorular sorarlar sana, neden terk ettin evi diye. sevgilin/eşin de yadırgar bu durumu.

bunu formülize etmek zor bence.
-aile yapısı
-kültür
-çalışma koşulları
-yaşam standartları

bizim gurbetçiler mesela orada gençlerin meyve-sebze toplamaya gittiğini söyler, nice zengin ailelerin evlatlarına kuruş koklatmadığını anlatır.

benim genç bir akrabam; kendisi inşaat işçisi, yeni evlendi, arsa aldı, ev yaptı. 400 bin euroya mal etti, kredi ile ödeyecek. kredi almak maliyetsiz.
şimdi burda bi inşaat işçisi o tarz bahçeli çift katlı on numara dekore edilmiş bir villayı kaça diker nasıl diker?

büyük oranda ekonomik şartlar diyorum.

İngiltere'de yaşadım, gördüğüm şey şu: Oradaki genç istese gidip markette, kafede barda asgari ücretle iş bulabiliyor ve asgari ücret yaşamasına ve hatta birkaç ay para biriktirip araba almasına falan yetiyor. E tabii ki "kendi kendine yeten" insan oluyorsun.

Türkiye'de asgari ücretin 2-3 katı maaş alanlar o alım gücüne sahip değil be. Tabii ki ya ev arkadaşı buluyor ya ailesiyle kalıyor bir şeylerden feragat ediyor yani.

Proje üretmek açısından dersen, batıdaki adam/kadın yaptığı proje batarsa basit bir işle yine hayatını geçindirebileceğine güveniyor. Bizde git bir şey üret ve bat, sonra markette iş bulup hayatıma devam ederim diyebiliyor musun?

Aynı şey orada yaşlılar ev almıyor dünyayı geziyor muhabbetinde de geçerli. Avrupa'da da bir yılda paraları %60 değer kaybetsin sonra konuşalım onları. Bizde de para-enflasyon stabil olsun (yıllarca) sonra bizimkiler dünyayı gezmeye başlıyor mu hala taşınmaz mı alıyor o zaman bakarız.

kredi çekerdim yüklü miktarda ve dünyayı gezmeyi planlardım.

Raporların karıştığını öğrenince ne yapardım bilemiyorum krediyi kapatırdım hemen faiz parası siliniyor hemen kapatınca :D

1: Her gün dondurma yerim

2: Dondurma yemeyi bir süreliğine bırakırım.

usengecim, idealist degilim. bu sebeple yasadigim gibi yasamaya devam ederim. rapor karisikligini ogrenince de ayni sekil devam ederim. cok stabil bi insanimdir.

1. hiçbir şey yokmuş gibi devam ederim.
2. birinci maddeye devam ederim.

1- İlk iş istifa ederim ve Avrupa'dan bir tura başlarım ömrüm yettiğince.

2- Param dönünce Türkiye'ye dönüp bir süre annemlerle takılırım muhtemelen. İş hayatı yok ve hazır yemek var çünkü. Sonra nasılsa ordan da sıkılıp başlarım dertlenmeye.

Kedim Leyla’yı da alıp Direkt annemin babamın yanına giderim. Onlarla yaşarım son günlerimi. Leyla da onlara alışır bu sürece ve böylece ben öldüğümde onlarla kalabilir...

her konuda daha rahat takılırım, her yeri kendi imkanımca gezmeye çalışırım ama yine de kredi çekmem.

ulan ölmeyiz mölmeyiz bankalar ölmekten beter süründürür diye düşünürüm. giderayak bile temkinliyiz yani.

1. Yarım duran resimlerimi tamamlarım, malûm çoğu ressam öldükten sonra değerlenir o yüzden dünyaya bütün eser bırakmak lâzım, yalnız bir resmi de artistlik olsun diye yarım bırakırım. Ayrıca benden geriye kalmasını istemediğim herşeyi imha ederim. Tüm kıyafet ve takılarımı satıp beslediğim hayvanların benden sonrası için bir program hazırlarım. Mezarımı yaptırırım, hayvanların yiyeceği ve içeceği olan bir mezar, eskiler suluk yaparmış, o misâl. Tövbe ederim. İstediğim herşeyi yerim fakat yine de dikkat ederim, ölüyken de güzel olmalıyım!

2. Tüm kıyafet ve takılarımı geri alırım! Doktoru gebertmek de bir seçenek tabii.

Daha bugün eşim ile konuştuk bunu.

1- çocukluğumun geçtiği orman köyüne taşınırım. İnsanlardan uzak, doğada vakit geciririm. Yavaş yavaş kimse farketmeden ölürüm mümkün olursa.

2- şu an kestiremiyorum ama intihar bile edebilirim :)

Kemal Sunal - Korkusuz Korkak

dengeli bir şekilde gitmek gerek bence. bir de birikim doğru şekilde yapılırsa ve pasif gelir elde edecek şekilde olursa biriktirmek koymaz. hem para kendini büyütür hem de bir gelir getirir.

Ev aldım, borcu bitene kadar birikim yapacağım. Borcu bitince birikim yapmayı bırakacağım planım bu yönde. Olur da işimiz gücümüz rast gitmez o yüzden bi müddet idare etsin beni derdindeyim o yüzden birikim yapıyorum.

Bir hedef doğrultusunda birikim yapmak daha mantıklı gibi; yani şunu alalım şuraya gidelim şu bizim olsun şeklinde, yoksa biz birikim yapalım bizden sonrakiler (çoluk çocuk) yesin diye birikim yapılmaz. Onun dışında 100 yaşına kadar birikim yapmaya çalışmak parayı balyalamak ama hala fakir yaşamak biraz istifçiliğe giriyor, psikolojik bir sıkıntı sanırım.

hiçbir eşyaya anlam yüklemem.
cansız nesneler konusunda genellikle pragmatist bir tavıra bürünüyorum.
hatta bununla alakalı bir konu da açmıştım zamanında.
www.eksiduyuru.com

edit: bilmem sayılır mı ama eşimle flört zamanlarımızda birbirimize attığımız mektupları, yazdığımız defterleri yaklaşık 20 yıldır halen saklarız.

öyle bir eşya yahut takım yok.

hiçbir eşyaya anlam yüklemem +1

hatta hiçbir şeyi saklamam ya da biriktirmem.

Ek şans getirmiyor bence ama.. bi tane balık bilekliğim var. her sene Kaş'tan alıyorum. Yenisiyle değiştiriyorum.

Köpek balığı dişi kolyem var on küsür senedir takıyorum.

Şans için değil de, çok büyük manevi değeri olan bir bileziğim var. Anneannemin mezuniyet hediyesi. 8 senedir hiç çıkarmadım, vücudumun bir parçası oldu artık.

Bir tane kolyem var 3 senedir boynumda. Şans getirsin diye takmıyorum ama zorda kaldığım durumlarda kolye içini avcumun içine alıyorum.
Bir kız arkadaşım almıştı. Kendi hayatının en Zor dönemindeyken ona destek olduğum için, sonrasında teşekkür mahiyetinde hediye etmişti. Aldığım en anlamlı şey.

eski ince rotring kalemler vardı, bütün eğitim hayatım boyunca aynı kalemi kullanmaya çalıştım, iç mekanizması bozuldu, sıfır kalem alıp dışını attım, içini eski kaleme aktardım. Çalınınca da zaten saldım gitti, 23452345 tane kalem çaldırmışımdır/kaybetmişimdir.

4 yaşında kızım var Ikea’dan 3 fiyat kategorisinde orta fiyatlı bir tane aldık 4 yılda sorun olmadı şimdi yine Ikea almayı düşünüyorum. Fiyat problemi yoksa yatsan’a da bakın derim.

Şu sıralar istediğim zaman ekmek arası et döner yiyebiliyorum.

sağlığım yerinde gayet zenginim

istesem dönercideki dönen eti satın alıp ısıra ısıra yiyecek düzeydeyim (çok şükür)

maddi açıdan daha fakir ve dipte olduğum herhangi bir zaman olmamıştı. idare ediyom yine de şimdilik, gafa sağlam en azından hala. 2-3 ay sonra burs başvuruları da açıklandığında babayı almış olursam ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yok. babamın çok sevdiğim bi atasözü vardır, "değiştiremeyeceğin şeyleri düşünme. vakti değilse, vakti geldiğinde düşünürsün" der. keşke onun kadar rahat olabilsem.

Ağzımın tadıyla, sağlıklı halimle tarabya sahildeki çaycı abiden çay içip,denizi saatlerce seyredebilirim. İşte bu kadar zenginim. Çok şükür.

Allaha şükür maddi ve manevi olarak zenginim şu anda. Fazlasında gözüm yok.

zenginligi ben maddiyat olarak almiyorum. daha cok ailem ve arkadaslarimla kaliteli bir iliskim var mi ve kafamdaki yapmak istedigim isi yapmis miyim? bu ikisi benim icin zenginlik olcutu. ilk maddede tamamim ancak ikincisi icin halen calisiyorum. yani yari yariya zenginim.

doga anaya bana verdikleri icin sonsuz sukranlarimi sunuyorum.

isi birakirsam, birkac yila parasiz kalabilirim demek ki zengin degilim

buzdolabında muz var.

Ailem hayatta.

30 yaşındayım ve 20 yıllık arkadaş grubum var.

Temel ihtiyaçlarımı karşılamakta bir sıkıntım yok.

Parayla satın aldıklarıma bağımlı değilim, lükslerim olmadan da yapabilirim.

Kafama estiğinde gidebileceğim bi memleketim var. Geceleri hava açıksa kafamı kaldırdığımda yıldızları görebiliyorum. Yazın ortasında battaniyeye sarılıp yatabiliyorum.

Çok şükür.

maddi manevi fakirim :''')

2 ay kadar zenginim. Tuvalet kağıdı stoğum 2 ay yeterli.

maddi ve manevi açıdan en bitik dönemimdeyim. çok şükür idare edemiyorum, kafadan yiyor.

alt orta ile orta orta sınıf arasında bir yaşamım var.

krizi doğru yönetebilirsem biraz zengin olurum.p

Avokado'nun ne olduğunu biliyorum ve çok seviyorum. :)

Marketten büyük boy pringles aldım az evvel hemde migros tan ayrıca nakit aldım sanirim zenginim

5 tane evde 38389293 tane sokakta kedim var, köpeklerim de var hem de, bence zenginim

hayatımda ilk kez hesap bakiyemde 3 tl gördüm. doğalgaz faturam inanılmaz bir biçimde 9tl gelmiş, son günüydü ödeyemedim. akademisyenim. bir aylık olsa da hayatımda gördüğüm en büyük zenginliğim.

Birkac ay icinde gelirim yariya indi. TL kazanan herkes gibi.

Para sıçıyorum.

her gün meyve yiyebiliyorum. günlük ihtiyacım olan besin değerlerine uygun biçimde minimum 1800 kalori alabiliyorum. evsiz değilim. elektrik, su ve internete ulaşımım var. ölene dek idare edebileceğim kıyafete sahibim. ayrıca cep telefonu, laptop ve e-kitap okuyucum var. arada bir de ucuz şarap tüketebiliyorum. ve zamanımın neredeyse tamamı bana ait.

çok şükür kötü günleri geride bıraktım.

şimdi sırada daha kötü günler var.

Hiç değilim. Ne maddi ne manevi.

babam ölürse gayrımenkülleri satsak kardeş başına 6-7 milyon tl düşüyor.
ama dedem 90 yaşında ve 60-70 senedir günde 2-3 paket sigara içiyor ve dağda mantar toplamaya gezebiliyor.
babam beni gömer gibime geliyor :)

2 tane 32'li tuvalet kağıdı depolamaştım eve ucuzken.

Duşakabinin altındaki fayansı kır toprak at. Çıplak taban banyo et. Kesin çözüm

onlar direğe dokundukları için çarpılıyorlar elini prize sokmak gibi yıkanırken çarpılman için şofbenin kablolarına dokunman lazım akan sudan ev elektriğinin seni çarpma ihtimali zayıf.

ha elektrikli şohbenin su dolu küvete düşmediğini vs varsayıyorum

Bu video ile ne alakasi var nasil bir baglanti kurdun anlamadim:)
Basond+1
Raat ol

Topraksız elektrikli ani su ısıtıcısından ince ince çarpılmışlığım var vakti zamanında. Toprak mühim.

evin topraklaması ve sofbenin kalitesi ve yalıtımı onemli. ev, apartmanın topraklamasına baktırın isterseniz bazı isgüzar serefsizler üstünkörü yapıyor, hatta yapmıyor bile.

Gelinin annesine takı al
Geline takı al
Gelin arabası kirala
Gelinlik
Damatlık
Düğün salonu kirası

LAN HARBI 100K NEREYE GIDIYO? Mantıklı şekilde açıklama yapmaya gelmiştim buraya ama hiç mantıklı gelmedi.

o 100 bin içine en azından eve alınan dolaptır, yataktır perdedir filan da giriyor benim bildiğim kadarıyla.

Dayalı döşeli ev varsa eğer, sallıyorum tamamen ortalama rakamlar yazıyorum kıza 20 bin liralık takı taksan, 5000 de düğün salonu, 3000 gelinlik, 2000 fotoğrafçı, öncesi de var; nişan masrafları çiçek çukulat 1000, kuaför 500, ve öngörülemeyen masraflara 5000 tl desek, 36500 yaptı. Onun içine mobilya, beyaz eşya falan da dahil normalde.

Ama tabii bunlar farazi şeyler, 100 bin liraya düğün yapan yok mu? var. Salon demişsin o yüzden böyle yazdım, dandik firüzköy sosyal tesislerinde çerezli düğün bile 12000 olmuş, otelde yemekli düğün 40 binden falan aşağı çıkmıyor artık.

Öncelikle gelenek- göreneklere bağımlı iseniz yöreye göre gelinin eşini dostunu yedirip giydirirsin. Bu gün eliyüzü düzgün salonda düğün nereden baksan 15000-2000 tl buna orkestra, fotoğrafçı, sürekli bahşiş peşinde koşan eanaf, garson, fotoğrafçı. Geline takılan takılar evhazır demişssiniz ama yine de ona biraz masraf yapılır. Gelinlik, damatlık duruma göre ulaşım, balatı vb. Derken en az 50.000 var bu yazdıklarımda daha fazlası evlenecek çiftin isteğine göre şekillenir.

100k derken onun toplasan 30k sı ev eşyası bilemedin en lüksünü alsan 40k.

Geri kalan kalemleri bu 100k düğüne gömdüm diyenlerin gözünden dört dörtlük düğün masraflarını yazayım;
Düğün diyorsun boş salonu adamlar sırf müzik vs. olacak diye yaz dönemi en kötü 10k ya kitleyecekler. yemekli olsun dersen 25-30k ya kadar yolu var var. hadi ortası diyelim 15k.

Gelinlik damatlık nişanlık bla bla denen garabetler var. Takribi bunların hepsi bi 10k ediyor.

Bohça vs. denen saçmalık var. Yok kızın anasına bluz yok geline terlik vs. bunlar da temiz 5k ediyor iki tarafın toplamı

Sonra takılacak takılar var. Söz yüzüğü var, nişan yüzüğü var, nişanda geline takılan ziynet var, düğünde takılan var. Var oğlu var. Toplamda buradan 20k dan aşağı çıkamazsın.

Organizasyon bedelleri. Neler bunlar işte söz çiçeği nişan çiçeği çikolatası gelin arabası gelin kuaförü. bunlar da nereden baksan 5k ediyor, diğerlerinde fazla çıktıysam diye bunu aşağıda tuttum. Ama zaten tarafların kadınlarının her etkinlikte kuaför masrafı 5k tutar ben diyim sana.

Salonun verdiği fotoğrafçı, canlı müzik yapan ekip falan beğenmiyor genelde bu tipler. İlla gelin hanımın yataktan çapaklı gözle kalktığı andan itibaren video çekim falan isterler. Kapıdan davul zurna alsın, salonda klarnet çalsın isterler. bunlara 10k verirsin takribi.

E bide buna balayı yaz. Her şey dahil olsun spası eksik olmasın. 5k da buna yaz. yurt dışı meraklıları için 10k.

Bunların haricinde ota b.ka damattan bahşiş koparacak çakallar olacak. bıçaklar kesmeyecek, kapılar açmayacak. ilk gün söz çiçeğinden son gün düğün pastasına kadar onlarıda düşün işte. 20den az verince iyice inada bindiriyorlar. sen hesap et. bide davetiye falan var. bunların hepsi 5k de.

Özetle bunlar bu "bir kez evleniyorum cağnım" tayfanın ortalama harcalamaları maksimum yarıya indirirsin eğer düğün istiyorsan. Limitse tavan, unutma çırağan bile düğün için tutulabilir. Çünkü onlar 1 kere evleniyor.

Nikah konusuna gelirsek. Aha az önce eve döndüm sabah nikah için salon salon gezdik. En g.tü b.klu yer bile 6.5dan açıyor kapıyı. Ve biz aklına gelebilecek en dümdük nikahı planlıyoruz. Bize kalsa belediyenin nikah salonu bile ok ama evleneceğimiz şehrin salonu 120 kişilik. Kız tarafı kalabalık. Sığılmıyor. Mecbur salon bakıyoruz. 1.5 maksimum 2 saatlik etkinlik olacak eğlence olmayacak evet evet denecek diyoruz buna rağmen 6.5 dan aşağı kapı açan 1 yer oldu sadece. Otelinden salonuna her yer çıldırmış. Diyoruz pasta vermeyeceğiz e abi zaten pasta maliyeti 250 ila 500 lira arası diyorlar.

Ha sayınız az yada bulunduğunuz ilde nikah salonu büyükse belediyenin orası en temizi. Hafta sonu ücretleri pahalı olabiliyor 1k lara kadar çıkıyor. ama hafta içi gündüz ücretsiz bir çok belediyede.

Çılgın bir süreç dostum, elini versen kolunu kurtaramazsın. En minimal şeyleri hayalleyen biz bile deli para saçtık.

yemekli düğünse hele bir de düzgün bir yer olsun dersen sırf mekan o kadar tutabiliyor bile.

100 diyenler genelde en başından yazıyor evlilik teklifinde aldığı tektaştan başlıyor direk :)

Ben bu yaz evlendim ama evi yaptırdım , fayanstı laminantı işçilikti , mutfak dolabıydı
Komple evi yeniledik evlenmemiş olsam yenilemezdim 30bin filan sırf böyle gitti
20 bin civarı mobilya , 10 bin civarı beyaz eşya , 3bin perdeye verdim mesela

sadece düğün günü gitmiyor yani 100bin , genel olarak toplamda zorlanmadan 100ü geçiyorsun
Gelinbaşına gelinin iki arkadaşıda saç yaptırdı 1500tl para verdim mesela :)
gelinliğe 2000 tl verdik o çok dokunmadı da saç olayı garip ):
Sadece nikahı aileleri ikna etmek zor , ben yemeksize bile ikna edemedim yemekli yaptık. Düğün olaylarına girince planladığın gibi olmuyor.

bence sade bi nikah sonrası geri kalan samimi arkadaşlarla verilen bir kokteyl en mantıklısı.
düğün çok mantıksız bir yol, üstelik ekonomi bu kadar kötü iken. en kötü yer bile en az 10 bin bi de onun başka masrafları var.
yemekli dersen 85-90 bine bile yer var. o da kapalı düğün salonu he.

öyle güzel bir yer istersen en az 100 k dan başlıyor.

Valla en sevmediğim insan diye kategorize etmedim kimseyi. Kişiye ve özelliğine göre değişiyor. Genel olarak cahil, cimri ve saygısız insanlardan pek haz etmiyorum.
Şu gunlerde ise biri eğer, ister tanidigi ister tanimadigi olsun yanından ayrilan insan hakkında kötü sözle konuşuyorsa o insana sempati beslemem mümkün olmuyor.

Benim de is yerinden. Ayni arkadas grubunun icinde de oldugumuzdan sevmek icin cok ugrastim ve nefret etmemek icin aktif caba gosteriyorum, gorecegim zaman medistasyona baslayasim geliyor.

Sevmiyorum cunku cok isguzar ve surekli yarismak istiyor. Surekli rekabet ortami olusturmaya calisiyor. Ayni kisiye rapor verdigimizden, hem de disarida da ayni arkadas grubunda bulundugumuzdan "Oglum bak git" de yapamiyorum. Bir de insan olarak da olgun degil.

Olumlu bir insan oldugunu iddia ediyor ve olumlu olmasina olumlu da; cevresini dikkate almayan bir olumlulugu var. Ornegin, bulundugumuz yerde politik dogruculuk tavan. O yuzden kimse kimseye dogrudan soylesin ya da boylesin demiyor. Olgun bir insan olmadigini birkac kisi daha yuzune vurmus, birkac kisiyi uzmus ama "Olgun degilsin" diyememisler, garip bir sesle "Ne kadar genc ruhlusun sen!" diyebilmisler. Hepimiz "Ne demek istediklerini anladin degil mi" dedik; "Bir ihtimal olgun degilsin dedi ama bence bu da cok guzel. Genc ruhlu olmak enerjik, dinamik, vb. olmak demek. Ben oyle anladim" dedi. Friends'de Phoebe'nin bir erkek arkadasi vardi hayat nesesiyle herkesi yoran, onun gibi bir sey.
i.pinimg.com

Duygusal zeka yerlerde. Yani, hangimizinki goklerde de, ornegimi vereyim. Kotu bir haftaydi, acik acik anlatmak istemiyorum buraya da; diyelim ki konu acildi ve patronla "Ben ileride sunu yapmak istiyorum" demis bulundunuz ve o an konu acilmis oldugu icin "Henuz hazir degilsin ama ileride hazir olursun" dedi. Bunu arkadaslara anlattim uzgun uzgun ve "Sallama", "Bir dahakine" gibi avutucu seslerin arasindan bas bas "Yasasin! Bana demedi. Demek ki ben hazirim" diye bir kahkaha duydum ondan. Aradan yil gecti ve iki gun once kendisi duydu ayni seyi. "Nasil yani, ben senden kotu durumda miyim" diye tepki verdi (Sonra gruptaki digerlerine "Senden de mi kotuyum" diye sordu). Sadece benimle degil; herkesle iliskisi boyle. Millet genelde dalga gecerek savuruyor, "He supersin kocum sen" diye savusturuyor.

Sunu anladim ki iltifat ettikce bana yardim etmeye calisiyor. O yuzden iltifata boguyorum kendisini bu ara.

Kendi ozguvensizligini baskalainin moralini bozarak kapatmaya calisan biri var. Baya boyle bi kiz o gun ozenmis guzel guzel giyinmis suslenmis falan diyelim gider onda illa bir kusur bulur. “Ay canim gozlerine ne olmus senin altlari hep mosmor. Agladin mi sen?” Bu arada kizin gozu gayet normadir. Agladin mi sen kismini cevresindekiler duysun diye yuksek sesle soyler ki millete dedikodu malzemesi ciksin. hatta eksik gordugu her seyi yuksek sesle soyler. Surekli edebiyattan kafkadan falan bahseder yildiz tilbe dinleyip her muhabbette butun dunyanin onun ustune geldiginden insanlarin onu hep sirtindan bicakladigindan falan bahseder kendini naif kirilgan biri gibi gostermeye calisir ama sinsi fesatin tekidir. Simdiye kadar bana bir lafi sozu dokunmadi ama baskalarina yaptiklarini izledikce tiksiniyorum.

insanlardan genel olarak pek hoşlanmasam da sevmemek, yüzünü dahi görmek istememek çok sık olan bir şey değildir benim için; buna rağmen bir iş arkadaşımı katıksız sevmiyorum. çok denedim böyle düşünmemek, hareketlerini görmezden gelmek için ama bir yere kadar, hakikaten ruh hastası çıktı hatun.

birlikte çalışmadığımız bir işte hatası ortaya çıktığında, üstümüzün yanında ben tesadüfen o ortamda bulunuyorsam "bak treamorg, yanlış yapmışız" gibi cümleler kurabilen bir insan kendisi. rekabet kavramı çok yanlış budaklanmış kafasında. aynı zamanda fiziksel üstünlüklere de çok değer yükleyen biri, örneğin benim evimde kaldığı bir gecenin sabahında, "oha makyajsız da güzelsin, sana sinir oldum" dedi kadın yüzünü buruştura buruştura. wtf. hayatımda güzel bir şey olursa üzülür, boka bakar gibi bakar, yine de umursamıyormuş tavrını takınmaya çalışır, daha da acıklı bir hal alır.

dedikodu demiş miydim? onun da bini bin para. duyduğunu yetiştirmeye gelir, dinlemek istemediğimi söylediğimde de yine aynı boka bakma ifadesi, akabinde "ben de boş insan değilim, bunlarla uğraşmam da bu önemli bir şey aslında" tavırları falan, oof of.

kendi statüsünün altında olduğuna inandığı insanları aşağılar, fotokopiciye fırça kayar, temizlikçiye "ben x'im haberin var mı" tavırlarında konuşur, denk geldiğimde utancımdan koşarak uzaklaşırım. bir de bunu marifetmiş gibi anlatır.

ha aycho'nun örneğindeki durum bunda da var yalnız, tüm bunlara rağmen kendisinin çok olumlu ve "olmuş" insan olduğuna inanır.

ben artık gülüp geçiyorum, sen de öyle yap, kalmasın tırın altında falan. (:

Kayınbiraderim.

Tam bir döl israfı.
Iq 50, ego Zlatan, özgüven 0, merak 0, zevk -20, mizah -1500, yapışkanlık 300.

Ben açık açık 5 vakit yazmadığını üstü kapalı 5 vakit olarak geçtiğini biliyorum. Nitekim burada da öyle diyor:
sorularlaislamiyet.com

sorularlaislamiyet.com

Benim bildigim 3 vakit de yazmiyor kuranda.

umut sarıkaya karikatürü gibi olacak ama kuranda direkt olarak namazın geçmediği konusu bile ciddi savunulabilen bir durum.

Kuran ı Kerim i tercümeden okuyup anlamaya çalışınca saçmalamış arkadaşın. Sor bakalım abdestin nasıl alınacağı anlatılıyor muymuş?

Burada sonlara doğru güzel açıklanmış:
m.dinimizislam.com

Ben hud suresi 114. Ayetten buluyorum. “Gündüzün iki tarafı (2) ve gecenin zülüflerinde (çoğul, minimum 3) ...”

Arapçada tekil, ikil ve çoğul vardır. Çoğul 3’ten başlar. Kuranda adı geçen 3 namaz var.

@sirahmet: abdestin nasıl alınacağı çok net yazılıdır. Maide 6.

ben bu konuyu arastirmistim. maalesef ben de 5 vakit cikaramadim. 3 vakit buldum, zorlarsam belki 4. vakiti bulabiliyorum ama bes vakit bulamadim. ha hala 5 vakit kilmaya devam ediyorum cunku ekstra namazin bir zarari yok. ama Kur'an'da 5 vakit acik acik yaziyor diyemem.

peygambersiz/hadissiz islam diye bir şey olamaz. sünnette yani peygamberden görülen namaz ise kesin olarak 5 vakittir.

Dinimiz nakil dinidir, kuran her konuda uzun uzun anlatım yapmaz her zaman. Oruç tutun, namaz kılın, hacca gidin, zekat verin, kurban kesin yazar ama tam tarif vermez. Bunları bize peygamberimiz (s.a.v) (eski ümmetlerde de onların peygamberleri) öğretir.

Kuranı değil Türkçe, anadili Arapça olan biri bile tefsirsiz okusa kafası karışır.

Peygamber efendimize yanında bazı sahabiler varken bir vahiy gelir (bir konu tartışılırken, cevap aranırken ve de peygamberin buna bir cevabı/bilgisi yok iken vahiy gelmesi çok fazladır. Hatta Hz. Ömer'in taraf olduğu/savunduğu/öngördüğü görüşte çok fazla ayet gelmiştir, ayrı bir konu)

Peygamber efendimiz gelen bu vahyi/ayeti yanıdakilere okur, sahabilerden biri (yanlış hatırlamıyorsam Hz. Ebubekir) der ki;

"Ya Allah'ın resulu, bu ayet ne anlama gelmektedir?"

Bakın dikkatinizi çekerim, adamın ana dilinde konuştuğu bir peygamber var karşısında. Bir vahiy geliyor ve ayet okunuyor, ama yine de "ne anlama geliyor" diye açıklama isteniyor.

Ama yok bizim süper zeki bazı insanlarımız hadise/peygambere gerek yok, ben kuranı okur anlarım sanıyor. Ondan sonra bektaşinin dediği gibi, "kuranda namaza yanaşmayın" yazıyor!

islamin tek gercek kaynagi Kur'an'dir. Kur'an Allah'in sozudur ve dinin butun kurallari Kur'anda yazilmistir. hadislere, sunnete gore Kur'an'da yazmayan birsey helal/haram yada farz olamaz. Hz. Muhammed'in gorevi sadece teblig idi, dini kural(helal/haram, farz vs) koymak, pergamberlerin gorevleri arasinda yoktur ve bu tevhid inancina da ters duser. Kur'an'dan bu konu ile ilgili bazi ayetler:

Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik. (16-Nahl-89)

Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? (29-Ankebut-51)

Hüküm yalnız Allah’ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ama insanların çoğu bilmiyorlar. (12-Yusuf-40)

Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz. Rabbin’in kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. (18-Kehf-26,27)

Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. (6-Enam-115)

Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım? (6-Enam-114)

Rabbin asla unutkan değildir. (19-Meryem-64)

Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. (6-Enam-38)

Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? Hiç mi öğüt almıyorsunuz? Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var? Şayet doğru söylüyorsanız kitabınızı getirin. (37-Saffat-154-157)

Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa okuyup, ders almakta olduğunuz bir kitabınız mı var? İçinde keyfinize uyanın sizin olduğu. 68-Kalem-36,37)

Sen de aralarında, Allah’ın indirdiğiyle hükmet. (5-Maide-49)

De ki “Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.” (21-Enbiya-45)

Bana gore, Kur'an dinin anayasasidir. Butun kurallar burada belirtilmistir. Hadisler ve sunnet bu kurallarin gunluk hayata nasil uygulanacagini gosteren bir nevi yonetmelik gibidir. En eski hadis kitabi Hz. Muhammed oldukten yuzyil sonra yazilmis olmasina ragmen, arada bir suru insanin rivayeti olmasina ragmen ve insanin kelime anlami 'unutan" olmasina ragmen ve peygamberler dahil hatasiz hicbir insan olamayacagi yine Kur'an da belirtilmis olmasina ragmen hadislere gore dini kural koymak Kur'an'i inkar etmektir.

içinde bulunan hadisli, dualı bölümler bonus gibi. sadece vakti söylemekle kalmayıp, yanına “bugün hangi duayı okusam” rehberi gibi davranıyor. sanki uygulama değil de mahalle imamı.

Google Play Store: play.google.com
Apple Store: apps.apple.com

Bahsedilen olayın fata morgana olması lazım. İlgili bir entry de vardı ama ben de bulamadım :/

google'da fata morgana otobüs yazınca bu çıkıyor:

www.incisozluk.com.tr

Ekşi'deki entry de bu öyleyse :')
eksisozluk.com

benim bildiğim (babama arıcılık kursunda anlatılan) erkek arılar işçi arılardan farklı. ve kraliçe arıyı dölledikten sonra kraliçe arı erkek arıyı öldürüyor. kraliçe arı ölünce kraliçe arı olacak arılar ayrı peteklerde tutuluyor.

kraliçe arıyı kovandaki erkek arılar döllüyor. kovanda 3 çeşit arı vardır. 1 tane kraliçe arı, birkaç tane erkek arı(sayısından tam emin değilim) ve kalanı işçi arı.

larvalardan çıkan arılar işçi arı ve erkek arı olarak çıkıyor ama neredeyse tamamı işçi arı oluyor.

kraliçe arı ani bir durumda ölürse kovandaki grup da yavaşça ölmeye başlar. çünkü yine yanlış hatırlamıyorsam işçi arıların ömrü 41 gün.

arı sütü denen bir şey vardır, duymuşsunuzdur. kraliçenin o arı sütünden eğer larvadaki arılardan biri içerse o arı kraliçe arı olarak gelişiyor ve bu sefer aynı kovan içinde kendi aşiretini/sülalesini toparlamaya başlıyor. en sonunda da "arı oğullaması" dediğimiz şey ortaya çıkıyor ve kendi aşiretini alıp gidiyor.

not: dedem arıcıdır ve az buçuk işin ucundan tutmuşluğumuz var

Kraliçe arı yaşlanmaya yakınken işçi arılar çıkacak olan yumurtalardan birine daha fazla özen gösterip polen, arı sütü vs taşıyıp iri ve büyük doğmasını sağlarmış.

İri ve büyük doğan yeni kraliçe arı eskiyi öldürürmüş ve kraliçe olurmuş. Yine iri ve yarışını kazanan bir erkek ile çiftleşir ve yumurtlamaya başlarmış.

Bir çiftleşme ile 3-5 yıl yumurtlarmış yuha :D

Üreticiler işi kendi haline bırakmıyor tabi, ortalama 2 senede bir anaları (kraliçe) değiştiriyorlar. Farklı kutuları var ana yetiştirmek için.

İşçi arilar dişi, erkek arilar döllemek için var sadece.

robot sophia'yı yanıma aldırıp inzivaya çekilirdim.

Bi sigara içer kafama sıkarım.

En fazla 1 haftaya intihar ederim. Belki surmez. Cogu kisi de aynisini yapar.

Hemen, Dolmabahçe veya Çırağan Sarayı'na yerleşip, orayı son teknoloji tv ve ses sitemleriyle donatırdım. Bir süre sonra sıkılınca, bilimum kitaptan, "nasıl jet kullanılır?" çalışıp, süper lüks bir jetle Maldivler senin, New York benim gezerdim.

Neyse ki erotik shoplar var.

oh, dünya varmış varmış derim.

nerede çokluk, orada bokluk sonuçta.

Galeriden güzel bi araba alır rusya'nın yolunu tutarım. Yaşayan bi kadın varsa orda olsun isterim.

kendi başıma pek bi şey yapamam muhtemelen. Kimse yoksa toplu taşıma, uçaklar vs yok. Aldığımdan beri arabaya dokunmasam da ehliyetim var. Bi iki denemede tekrar hatırlarım ve bomboş yolda giderim arabayla ama benzin bitince kendim dolduramam muhtemelen. E napcam kendi kendime ki? Oturup iyi bi gaming laptop playstation vs alıp onları oynamaktan başka bi şey gelmedi aklıma. Dünyayı gezip görme şansım yok, yoksa çok isterim Avrupa'nın hepsini tek başıma gezeyim, başka hiç insan olmasın vs ama imkan yok.

İnsanlar olmadığı için elektrik su doğalgaz belli bir süre sonra kesilecek. Zor ya yaşamak.

Valla tam benlik. İnternete falan ihtiyacım yok modern toplum dışında. Her gün alem yaparım kendi kendime.

Sağlam bir tır alırım 0 km.
Tırın yarısına akaryakıt doldururum. diğer yarısına temel ihtiyaçlarımı koyarım. başlarım gezmeye.

uçağa falan binmem ağa. hem acelem yok, hem de düşürürüm falan ne gerek var yok yere ölmeye.

Silahı nabıcan? :) Düşman bile yok.

Ekosistemde tüm canlıların birbirine ihtiyacı olduğunu varsayarsak tarım yapamam. Hayvanlar yok demişsin, arılar yoksa tozlanma olmaz, döllenme olmaz.

Ha var olan yiyecekleri yerim TWD deki gibi marketleri, eczaneleri yağmalarım sanırım önce. :(

Ama sevdiklerim yok, kuşlar yok, kediler yok...

Ben de veda ederim. Vazgeçerim yaşamaktan.

Cs go'yu tekrar yükler oynarım. O kanser tayfa kesin kaybolmamış oyun oynamaya devam ediyordur a.q

ne yapmamızı bekliyorsun? Herkes işinde gücünde.

Aldırmamak mümkün mü? Film izlerken filmde kadının yaptığı harcamaları Tl'ye çevirirken buldum kendimi.

Yine de bir soru-nick uyumu olmamış diyemeyiz :)

Değiştirmeye gücümüzün yetmediği şeyler hakkında endişe etmek hayal gücümüzü boşa yormaktan başka bir fayda sağlamaz, kanımca.

Her markete-tekele gittiğimde aldırıyorum. Beğendiğim ve yazın almaya utandığım kabana 150 lira zam gelmiş, 700 lira olmuş. Marketten sonra bunu görünce oturup ağladım. Keşke alsaydım a.q

6.80 oldu vay arkadaş
durmaz gider gibi geliyor bana.

neyse yarın eldeki herşey ile dolar alayım

Bu leş gibi lige ve futbola (fenerliyim) hiç ekstra para veresim yok. kafede falan da izlemiyorum. alkollü yerde hiç izlemiyorum. 3 biradan sonra birbirlerine girmeye başlıyorlar.

link bulabilirsem scope falan izliyorum yoksa özetlere bakıyorum. azizi tüpçüsü adamlığı derken ciddi ciddi futboldan soğuttular. herkesler nasıldır bilemem tabii. kendi perspektifimden durum bu

Derbi maçlardaki gidiyorum. o’learys cafe de gitmiştim en son. Konsept ve dekorasyonuyla sportif bir yer. Maç izlemek için ideal ortam. Maç zamanı para almıyorlar ama harcama limiti var 100 liraydı en son.

ben iptv aldım. sezon başındn beri bir sıkıntı yaşamadım. istersen onu araştır evde bilgisayardan izle rahat rahat. Fiyatı da yıllık 100TL civarı oluyor genelde.

instagram’da live yayınlar var ama kalite kötü

eksisozluk.com

boyle seyler yazmislar. sikayet edecegim!

güçsüz varlıklara yaklaşım dışında bi' kutsalım yok.

Mesela, bir köpeği sırf korkutabiliyor diye güvenli alanında korkutan bir yavşağı eski yunan tanrıları s*ksin istiyorum. Zeus'dan mesela en büyük beklentim de bu mesela, hera'nın peşinden koşacağına bu güç budalası arkadaşlarınızın kafasına 2 tane şimşek attırsa, beni de kazanacak haberi yok. Böyle tanrı mı olur.

bence ekmegin kutsal ve onemli oldugunun yaygin olmasi arkasinda yatan emek. urunler kolay yetismiyormus eskiden (simdiki gibi ilaci sikmiyolarmis), isciler allahin sicaginda tum gun cogu da ac susuz calisiyormus. yani ekmek demek unlu bi ressamin tablosu, bi sanat eseri gibiymis. simdiyle kiyaslayinca o kadar onemi kalmiyor tabii :)

benim kutsalim hala emek harcanan her sey ama somut kavramlara henuz indirgeyemedim.

Herhangi bir yiyecek kadar kutsal

Kutsal bir tarafı yok tabii, kutsallık yüklenmesinin sebebi, savaş dönemlerinde yemeğe ulaşmanın zor olduğu kıtlık zamanlarında unla suyu karıştırıp hamur yaparak bundan kolaylıkla ekmek yapıp hayata kalınabilmesiydi, bu imkanı verdiği için ekstra bir kutsallık adledilmiş yoksa pırasa ne kadar kutsalsa ekmek de o kadar kutsal.

Ekmeğe hâlâ aynı değerle bakıyorum. Sofra toplarken ya da dolaba yerleştirirken düşürmüşsem alır üç kere öperim. Bazen kaldırıma atanlar oluyor, kenara, varsa da yüksek bir yere kaldırıyorum. Yapabildiğim tüm gıdalar için (öpmek haricinde) böyle davranış gösteriyorum.

Her türlü yemek, ekmek gibi nimettir, başta israf edilmez, atılmaz üstüne basılmaz. Sokakta yerde gofret de görsem cips de görsem alır insanların basmayacağı yere koyarım. Kutsallık arkadaşların da dediği gibi eskilere dayanıyor. Bir lokma ekmeğe muhtaç olan canlıların olduğu dünyada bence nimete saygı bir nevi şükürdür.

"Tarım devrimi" ve insanlık tarihine olan etkisini araştırırsanız ekmeğin kutsallığının nereden kaynaklandığını görebilirsiniz. Bugün kaloriden kaçıyor insanlar ama medeniyet nispeten zahmetsiz bir kalori kaynağının bulunmasıyla başlıyor.

Kutsalım yok, fakat doğaya saygım var.

Elbette doğada hiçbir şeyin araya gitmediğini biliyorum, buna rağmen bile bile hiçbir şeyi araya vermem. Araya verenleri görünce de anlayacak biriyse bir kez uyarırım.

Ben Ankara’dakilere gide gide İngilizcemi geliştirmiştim. Şimdi de İzmir’dekilere gidiyorum. İstanbul’da olsam düzenli giderdim. Turistik olduğu için daha çok yabancı oluyordur diye düşünüyorum.

Kalori açığı bırakıp o yağları yakmanız lazım karın bölgenizdeki. Beslenmeniz baya düzgün ama kas kütleniz az büyük ihtimal evde yapıyorum demişsiniz kas kütleniz ne kadar fazla olursa o kadar yağ yakarsınız. Birde 1-2 ay gerçekten kısa süre karın kası için dediğiniz gibi diyeti uyguluyorsanız 6 aya gerçekten güzel karın kası çıkarırsınız.

hocam nişasta sokuyorsun çok vucuduna bunun yerine yeşilliklerden alacağın lif'i sok beslenmene. bakliyat ve patatese ara ver.

Selamlar.

Patates de bol karbonhidratlı bir besindir. Bir süre karbonhidrat tüketiminizi azaltırsanız göreceğiniz farka inanamazsınız. Kolay gelsin, sağlıkla kalın!

Patates püresi ve bakliyatın besin değerlerine hiç baktın mı?

(bkz: freeletics) bunun aplikasyonları var ios için(kesin android de vardır yine de bakmak gerek)

ve/veya (bkz: hiit)

Kalori kontrolünü de bilinçli yapmak gerek: vücut kompozisyonu, yaş, cinsiyet, dolayısıyla bazal metabolizma hızı ve kiloyu göz önünde bulundurarak.

Monoton beslenmek kötüdür. Yeterli vitamin ve besini almaksa sağlıklı kalabilmek için şarttır. Salt 'makarna veya ekmek yemek zararlı' değildir, zararlı olan karbohidratları abartmak, kalitesiz kaynaklardan beslenmetir.

Sporun şiddetini doğru ayarlamak önemlidir. Gereğinden fazla spor veya yetersiz spor istenen sonuçları vermez.

ek: Beslenme işini çok iyi yapan insanlar vücuduna giren her gram besinin bütün değerlerine ve kalorisine hakimler. Etiket okuyorlar, internetten araştırıyorlar, gramla yiyorlar.

Özet: Bu iş tam bir disiplin işidir.

@bradshaw cevabını okuduktan sonra şunu da paylaşayım: www.youtube.com

Dogru beslenme ve spor icin kahvaltinin olmazsa olmaz oldugunu bilmeniz lazim.
Kahvalti yapmiyorum diye bisi yok.

six pack sahibi değilim ama o videodaki antrenman biraz yetersiz. Şunu layıkıyla yaparsan 20 dakikada 500 kalori harcarsın.
www.youtube.com

kahvaltı konusunda denilenleri dikkate almayın, kahvaltı yapmanız gerekmiyor. linkteki hareketlerle six pack yapmanız imkansız. öğle ve akşam yemeği saatlerinizi, 16 saat aç kalacağınız şekilde (aralıklı oruç) ayarlayın. sadece tavuk yiyerek gün içinde yeterli protein alamazsınız, yediklerinize yoğurt ve yumurta ekleyin.

yedikleriniz, yaktığınızdan fazla, vücudunuza doğru düzgün protein sokmuyorsunuz, vs vs.

cevabı biliyorum ama six packim olmadığı için cevap veremiyorum dostum.

tırnaktaki vurgu paranın 'tırnaklar' ile kazıya kazıya, güç bela elde edilmiş olan para oluşu.

dişimizden güç bela artırdığımız paranın bize gelişi de hiç kolay olmamış, onu da tırnaklarımızla kazıya kazıya kazanmışız.

ne deyimmiş hakikaten. insanlar yaşamasa deyim olmazdı bunlar :)
(fikrim bu yönde)

Herkes gittikten sonra İstanbul'un tadını çıkarmayı planlıyorum şahsen.

Aynen devam.
Ünlü düşünür ne demiş: (bkz: plan yapmayın plan)

Oyun oynuyorum, dizi ve film izliyorum, yapacak bir şey yok. Gezmeye kalksam tek başına tat vermeyecek.

Gürcistan a gitmek isteyen çıkar mı ?
Takılırız beraber.
Tek gerçekten canım sıkılıyor..

Başka yere de gelirim aslında herhangi bir kısıtlamam yok

hangi ildesin?

hiçbir planım yok. param olursa annemi görmeye giderim bir ihtimal. yoksa otururum evde, okulsuz-kurssuz 2-3 gün camış gibi yatmanın tadına doyarım. kaç gün ki zaten tatil?

@der meister naptın ya, pts yarım günü saymazsan 9 gün tatil var...

Bizim evimize gelen giden olmadığı için yatıp dinlenmeyi düşünüyorum.
Eğer ziyaret edilen bir ev olsaydı mutlaka bir yerlere kaçardım.

Ben tüm tatil boyunca yatıp film izlemeyi ve kitap okumayı düşünüyorum.
Gördüğüm bazı yapımları listeme eklemeye başladım yavaştan.


Bu arada neden yalnız olmak tatil planınızı iptal etmek için bir sebep oluyor ki.
İnsanlar yalnızken de gayet güzel zaman geçirebilir.
Geç değil, turlara bakın ya da sakin yerlere gidip hem dinlenin hem gezin.
Benim maddi durumum el verseydi yalnızlık falan dinlemez yakın da olsa bir yerlere giderdim mutlaka.

@redskull kocaelideyim

bence yap gurcistan.

benim gurcistan (tiflis + svaneti veya tusheti'de çadırlı kamp) + son birkaç gün memleket.

kuzenimin satış koyması ve yalnız kalma ihtimalimde bile gidicem ben gurcistana

datça'da kamp yapıcaz kısmetse arkadaşlar ile. o olmasa bisiklet turu yapardım çadırlı. tek kişilik sıkıcı görünebilir ama insanın kendini tanıması ve keşfi için çok özel ve önemli bi tecrübe. bu fırsatları kaçırmayın, gezin dolaşın yeni insanlarla tanışın. ben asos'u gezmek istiyorum bisiklet ile, son baharda yaparım büyük ihtimalle izmir'den çıkıp. ha kuzenim beni yalnız bırakmaz ayrı mesele.