matematik veya başka herhangi bir alandaki başarısı atatürk ün zekasıyla ilgilidir.
aynı şekilde savaştaki başarısı da

yalnız soru öyle 10 yıl boyunca hatırlanacak kadar orjinal bir soru değil. boşa hamallık etmişsin hafızana.

Problem cozebilme yeteneği kuvvetli bir zekaya sahipmis iste. Bunu matematikte de gosterir, savas alaninda da, siyasette de.

matematikte bir başarısı yok m.kemal'in. 33 ile 37 arasında kendini türkçe ile ilgili çalışmalara verip geometrik terimleri türkçeleştirmesi pek başarı sayılmaz.

savaş becerisi de var mı, ona da emin değilim. trablusgarb ve suriye'de ciddi kayıplar yaşamıştır.

başarılı bir devlet adamı olarak nitelendirebiliriz sanırım kendisini sadece. orda da matematiğe yatkınlığı etkili olmuş olabilir.

@efruz: oğlum zaten özellikle taşımadım kafamda. öyle alelade bir anı işte.

9gag'de sırf bunun için kanal var.

tadını beğendiğim için bazılarına garip gelen tercihlerim var. pirinç pilavına sirke dökmek gibi.

pideye nar ekşisi dökerim ben de
onun dışında yemek konusunda muhafazakar sayyılırım

Nutella diye bir fantezim yok. Bir seylere kakaolu findik ezmesi surebilirim ama Nutella olmak zorunda degil. Sarelle de gayet guzel mesela.
Ama bende tersine her seyi olabildigince sade yeme fantezisi var:) Kokorec, et doner gibi seyleri tamamen sade yerim. Sandavic ekmegine patates kizartmasi koyup yerim ama ketcap mayoneez hicbir sey katmam mesela. Sos mos kullanmama fantezim var.

şu an aklıma direkt olarak gelen bir ritüel yok ama yapıyorum böyle serserilikler. kendimi kötü hissediyorum hatta sonra, "şüşkolukta ve hayvanlıkta çığır açtın aferin" diyerek.

kekin üstüne nutella sürüyorum ben.

Yok 9gagde hamburgerli pizza, patates kızartmalı pizzalı burrito, nutellalı oreolu bilmemneli 10 katlı pasta diye paylaşımlar oluyor, millet çıldırıyor, sonra da niye obez oluyoz. Tabi olursunuz.

@stavro +1 sade ve sossuz yiyorum. hatta içinde domates turşu yeşillik falan da olmuyor ekmek arası yersem.

hayır, iğrenç. maksimum tahin pekmez yiyebiliyorum. onda da baya abartırım.

nutella + foodporn arat

kızarmış sosis+çilek reçeli

Plastik sisede kurulmuş turşu cok zararlı diye biliyorum ama zehirlemez zamanla öldürür.

böyle konserve gibi, akut zehirleme yapar mı, onu merak ediyorum.

turşu da bir çeşit konserveleme değil mi ki? eğer öyleyse konserve ne yaparsa turşu da onu yapar.

edit: beslenme.gov.tr burda ikisini aynı başlık altında almış. bence bi belirtisi varsa doktora başvur. normal gıda zehirlenmesi gibiyse muhtemelen birkaç saat sonra gidebilecek halde olmayacaksın.

ben geçen yıl zehirlendim ve emin ol şüphesi bile doktora gitmeye yeter.

www.food.hacettepe.edu.tr

en son küçük acı biber turşusundan zehirlendim

@nefer: turşu kelimesi geçiyor ama bu makalede?

orada konserve ile ilgili genel link var, turşu için de şöyle denilmiş:

''4.Grup (Yüksek asitli gıdalar): pH değeri 4,6’nın altında olan konsantre
edilmiş gıdalarla, pH derecesi 4,0’ın altında bulunan bir çok meyve
konserveleri, meyve suları, turşular bu gruba girerler. Bu grup gıdalarda
genellikle endospor oluşturmayan maya, küf mantarı veya laktik asit
bakterileri bozulma yaparlar.''

İlk yolladığım linkte de bu bozulmalar yazıyor.

Endospor oluşturmadığı için turşu çok riskli değil bu durumda. Kapağında bombaj olmamasına dikkat edilmeli.

En riskli konserve grubu şuymuş:

1.Grup (Düşük asitli gıdalar): Bunlar pH değerleri 5,0’ın üzeri olan et
ve deniz ürünleri, süt, mısır, kuru fasulye, bezelye başta olmak üzere
sebzelerin çoğu ve sebze karışımları bu grupta yer alır. Bu gıdalara
sterilizasyon uygulandığı için mikrobiyolojik bozulma nedeni genellikle
sporlu bakterilerdir. Bozulma etmeni, termofilik düz ekşime yapan
Bacillus coagulans, B.stearothermophillus gibi sporlu bakteriler olduğu
gibi Bacillaceae familyasında yer alan, karbonhidratlardan gaz
oluşturmadan asit yapabilen, mezofil, fakültatif termofil veya termofil
özellik gösteren bakteriler de olabilir. Sporları ısıya çok dayanıklı olan
C.botulinum’un neden olduğu bozulmalar çok önemlidir. C.botulinum
gıdalarda toksin oluşturarak bozulma yapar. C.botulinum’un insanlarda
neden olduğu zehirlenmelere “botulizm” denir.

kaynak: hbogm.meb.gov.tr

Ek bilgi olarak; turşuda olmama sebebi:

C. botulinum pH değeri 4.5'ten daha düşük olan asitli gıdalarda
gelişemez. Bu bakımdan konserve gıdaların ısıl işlemlerle
muhafazasında pH değerleri 4.5'den düşük olan gıdalar 100°C nin
altında yani; pastörize edilerek dayanıklı hale getirildikleri halde, pH
değerleri 4.5 ten fazla olanlar 100°C nin üzerinde sterilize edilerek
dayanıklı hale getirilirler

dostlar, peki bu konserve türü gıdalar "fermente" gıda sınıfına mı giriyor? konserve ve turşunun ne farkı var?

bitkinin kendisinden mi bahsediyorsun acaba?

bilgim yok, hatta ben de merak ediyorum.

stevia "glisemik indeks" dedikleri seye sahip olmayan, acil seker ihtiyaclarini atlatmaya yarayabilecek birsey.

diger yandan, sanki beslenme uzmani burada herkes... acin okuyun, daha iyi.

Demek beyin insülin salgılıyor. Çok enteresan bilgiler bunlar bak!

bildiklerim, uzman değilim:

fazlası östrojen salgısını artırıyor. tad olarak aynı miktardaki şekerden daha etkili. insüline sebep olmuyor. glisemik indeksi 0.

m.hurriyet.com.tr

Sualp tansan kullaniyor

benzer durumdayım. kuzenlere zaman kalmıyor maalesef.

öyle uzaklar ki, üflesem soğuyacaklar

baya büyük olan kuzenlerimle aram iyi. yani aramızda 17-18 yaş falan var. daha yaşıtım olan kuzenlerimle pek görüşmem hatta sevmem.

taş çatlasın iki üç tanesiyle düzenli irtibatım var (hepsi büyükler benden epey), bunun dışında diğerleriyle samimiyet yok. hatta hiç tanışmadığım kuzenim bile var. ciddiyim.

senin hesap bende de 30 kadar var. ama kaçını görmek istiyorsun de; 2 ya da 3. onlarda uzaktalar. belki uzakta oldukları için kendilerine karşı iyi düşünüyorum. yanımdakiler beş para etmez. görse yolumu değiştiririm.

2 kuzenim en iyi arkadaşlarım. farklı şehirlerdeyiz, bazen 1 ay telefonda bile konuşmayız ama görüştük mü daha dün berabermişiz gibi devam ederiz sohbete. onlar haricinde yakın yaşta kuzenim yok, o yüzden takılma şeklinde bi ilişkimiz yok. ama aile ziyareti şeklinde görüşmeler oluyor evlerde, hem anne hem de baba tarafı kuzenler hep samimiyiz.

9 kuzenimden vaktiyle tek muhabbetim olanı 4 sene önce kocaya kaçtı o zamandan beri hiç konuşmadık.

çoğu arkaba olmasak aynı ortamda bulunmayacağım insanlar.

ben 25 yasına kadar cook fazla samimiydik, sonra durumlar farklılastıkca aslında dusundugum kadar iyiligimi istemeyenleri gordukce sogudum biraz ama yine cogu insana gore fazla samimiyiz. aynı ortama girince enseye şaplak oluyor.
millet kuzenini tanımıyormus falan, ben kuzenzadelerle bile gorusurum nadiren. anne/babanın kuzenleri+cocukları. hayır aşiret falan da degiliz, bizde mi var anormallik? :)

Hemen hemen her hafta sonu 3-4 kuzen toplanırız. Piknik, etkinlik , gezi , fasıl kafamıza ne yatarsa yaparız.

Ayni sehirde olup akranim olan 6 -7 kuzenim var,bunlarin sevgilileri, eşleri de var. kuzenlerimin de kuzenleri var .kuzenlerimle en kötü 10 15 gunde bir toplanirim, kahvaltiya,akşam çaya gelirler ya da dışarı cikariz. onlarin kuzenleri ile plan yaptigimiz da oluyor 1 2 ayda bir toplaniyoruz .tabi bu durumda sayimiz 10 u geçiyor.

35 tane kuzenim var, 2-3 tanesiyle arada dışarıda takılıyoruz. Yaşlarımız birbirine yakın olduğu halde o bahsettiğin ortam bizde de yok, çok farklı insanlarız çünkü.

çok kötü. amca çocuklarını yolda görsem tanımam gerçek anlamda. çok da üzülüyorum bu duruma. baba tarafıyla 0. anne tarafıyla var az biraz. birbirimizin düğününe gelecek kadar. baba tarafı onu da yapmıyor.

sokakta görsem yolumu değiştiririm herhalde. hiçbiriyle hiçbir muhabbetim yok, telefon rehberimde kayıtlı değiller. arada bayramda gelen oluyor onda da zoraki selamlaşırım yahut gelmelerinden önce evden kaçarım.

whatsapp grubumuz var, 4 kız 3 erkek. bunlardan 3'ü üniversiteli, 3'ü iş güç sahibi, 1'i liseli. görüldüğü gibi homojen bir kadro yok. ama yaşlar da çok uzak sayılmaz.

reelde pek görüşmeyiz. daha doğrusu ben biraz daha uzakta olduğum için ben görüşmüyorum, diğerleri daha çok biraradadır. whatsapp grubunda arada espriler döner, ilginç fotolar atılır, doğum günler vs. kutlanır falan.

Cok severim canimiz sikildikca bulusuruz. Imkan varsa gideriz nevizadeye yoksa bi cay icmeye cikariz hic yoksa evde oturur uno oynariz. Bazen sinemaya, kosuya falan da gittigimiz olur. Bir sorun olunca arar finir alisverisinde bulunuruz falan. Masallah diyeyim iyiyiz yani biz.

bir çoğu ile yakınız hatta beraber bi yerlere (konser, sinema, tiyatro gibi) falanda gideriz. Ama bazen kendini kullanılıyormuş gibi hissedebiliyorsun yine de.

Yolda karsilassak tanimam muhtemelen hicbirini. 2 tanesini biliyorum da digerleriyle kafamiz uyusur mu uyusmaz mi onu bile bilecek kadar tanimiyorum. En son gordugum kuzeni 3-4 yil once gordum. Digerleri 10-15 sene olmustur.
En son 3 yasindaki halini gordugum bir kuzenimi yillar sonra bir dugunde 1,80 boyunda piril piril bir genc kiz olarak gorunce yaslaniyorum diye panige kapildim:)

teyzemin çocuğu olan 3 tanesini yolda görsem tanırım ama onlarla da en son sanırım 3-4 sene önce konuştum. diğer kuzenlerimi ise yolda görsem tanımayı geçtim, kaç tane olduklarını, cinsiyetlerini falan bile bilmiyorum. ve bunu sorun olarak görmüyorum, zira akraba sucks.

Hiç tanışmadığım kuzenim var. Onun dışında en son 25-26 sene önce gördüklerim var :d
Daha sık gördüklerimden çoğunun yaşı küçük. Bebek bile var. Dolayısıyla benim de öyle ortamım yok.

Kuzenler arasinda tek erkek benim. Disladilar beni :( ablamin filan oldugu whatsapp gruplari, toplanmalar filan oluyomus.

topu topu 1 tane kuzenim var, onunla da en son kasım ayında bir aile yemeğinde karşılaştık. ondan bir önce de araya 1 yıl falan girmiştir rahat.

çok seviyorum kendisini, hatta arada görüşelim mutlaka dedik, ama işten güçten hiç vakit olmuyor maalesef.

kaç tane kuzenim var, aslında kim kuzenim vs. bunları bile bilmiyorum ben. kuzen deyince aklıma gelen ilk isim halamın kızı, onunla da 3 sene önce mi ne görüştüm en son. hiçbirisiyle samimiyetim yok. %90'ıyla aynı coğrafyada bile değilim. bir gecede kuzensiz kaldık.

ayda bir falan genelde görüşürüz

4 kuzenim var, hiç biriyle görüşmüyorum.

10-12 kuzenim varır heralde saymadım. iki tanesiyle 6 senedir aynı evde yaşıyoruz ve gerçeken çok yakınız, iyi anlaşıyoruz. diğerleri ile de sadece özel günlerde görüşebiliyorum.

düğünlerde cenazelerde falan görüşüyoruz. kuzenlerimin hepsini tanıyorum ama çoğunun çocuklarını tanımıyorum.

Teyze çocuklarıyla görüüyorum sadece o da izmire gittiğimde. Onun dışındakileri tanımam.

6 tane kuzenden sadece 1 tanesi ile süperiz, maşallah deyin. Aramızda 1.5 yaş var. Küçüklüğümüzden beri birbirimizin en büyük destekçisi olduk. Her şeyi ilk birbirimize anlattık. Birlikte gezdik. Şimdi de canım sıkkın olduğu için beni çağırdı evine, şehrine, kafa dağıtıyorum sayesinde. Kuzen ayrı, kuzen can'dır. Tabi bu şans çok az insana isabet eder. Kıymet bilmek lazım.

baba tarafından 5 kuzenim var. avustralya'da doğup büyüdüler. bi tanesini 2 günlüğüne görme fırsatım olmuştu. çok sevmiştim. bi de dayı oğlu var ama küçük daha 3 yaşında. fotoğrafımı öpüyomuş bazen :D
kuzen yok sayılır hayatımda.

izmit 52 tl
128.000 tüketim
(1 senelik taahhüt yaptığım için %10 indirimim var)

Sta ya indirim yapmamışlar :)

erzurum merkez evde ç.makinesi, ütü, fırın yok. sadece masasüstü pc, küçük buzdolabı, kombi ve lambalar. 60 civarı gelmişti en son. ondan önceki 70 küsür. 1 yetişkin.

eskişehir,
iki yetişkin.
tv yok. iki laptop ve ev aletleri,

47 tl.

zerre kadar acımıyorum!

zamanında çok can yaktılar, şimdi ettiklerini buluyorlar.

akitlere karşı olan nefret o kadar büyük ki, düşmanımın düşmanına geçici de olsa nötrüm şeklinde üstü kapalı bir anlaşma var.

bugün tayyip yok olsa, türkiye'deki sorunların en büyüğü ortadan kalkmış olur. akıl almaz bir pislik, yağcılık, ahlaksızlık, cehalet alıp başını gitmiş durumda ve buna dur diyebilen yok.

yani önce tayyip halledilmeli. geri kalanlarla bir şekilde savaşılır şeklinde düşünüyor herkes.

Bu meselede iki temel ayrım var:

1- "Adalet herkese lazım" deyip bugün operasyonun sebeplerini ve yöntemlerini doğru bulmadığını söyleyenler. Kayyum atamaları esnasında anayasanın çiğnendiğini dayanak noktası yapıp "bunun meşrulaşması yarın bizi de vurur" kaygısı taşıyor çoğunlukla bunu savunanlar. Haklı yanları var.

2- "Ne halleri varsa görsünler, bunlar güçlense yine gelir canımıza okur"cular. Bu duygusal ama çok da haklı bir tepki. Gezi zamanı "polisin bize şefaat tokatı attığını" söyleyen, Gezicilere "çürük çarık nesil" diyen Fethullah Gülen'e bugün kimse acımamalı.

Bu iki görüşün de temel noktası "cemaatten nefret etmeleri". O yüzden çok da şeyapmamak lazım. Yine de meseleye hukuk çerçevesinden bakılması gerektiğini düşünüyorum. Bugün hukuk, hukuksuzluklar yüzünden savunulması zorunlu bir mevzi halini aldı zira.

iyi eğlendik güzel eğlendik de
tv izledim bir süre
haber kanalllarında verilmedi bile bu kayyum atama olayı.
artık bundan sonra normal insanın (internet falan kullanmayan) hiçbirşeyden haberi olmayacak

'tomaya kafa tuttu ama...' şeklinde ki haber başlığı aklıma geldi onlar kendi binaları önünde tazyikli suyu yerken.

tuncel kurtizin lafını hiç unutmam; 'en ağır ceza onlara onlar gibi davranmaktır' demişti. ne eksiği ne fazlası. ve şimdi aynı kolluk kuvvetleri tarafından, aynı şekilde acıya tabi tutuluyorlar. bizim ağıtımıza onlar gülüyorlardı.

peki erdemli davranış nedir? zamanında sana kötülük yapanın ayağı çukura düştüğünde aldırmamak mı yoksa yine de üzülmek mi?

ben üzülüyorum kusruma bakmasın bakan varsada.

ben cemaati tc'deki en tehlikeli şey olarak görüyorum; örgütlenmesi çok eski, fonu var vs. bağlantılı olduğu için bugünkü sözde muhalefet partilerini de tehlikeli görüyorum. iktidardakinin işi zaten neredeyse bitti. en azından başındakinin. güya bundan kurtulurken onlara tutulacağız; uzun zamandır dönen hesap o. ilk kısım bitti; çok ciddi suçlar işlendi, yeni iktidarın önceki suçlarla alakası olmaması gerekiyor, bütün hepsi tek tarafa yığılmakta. çok pis bir hesap gerçekten. kaldı ki hakikaten beraber yürüdüler bu yollarda. istisnasız. 4 parti hep beraberdi.

aslında işin chp tarafına sızış da eski, baykal destek vermeseydi akp'nin yolu hiç açılamayacaktı çünkü. tek fark şu ki chp kimlik değiştirmemişti, tüzük gözetiliyordu. bu önemli bir farktı.

yani nasıl acıyanlar var diye sormak yerine neden acıyor olabilirler diye sormak belki şu saatte daha çok işinize yarar.

acıyorum. zulüm zulümdür. bu alıştırma meselesi. bugün düşmanına, yarın nötr olduğuna, öteki gün sana gelir.

Yapilan haksizliklara hukuksuzluklara ragmen; inlerine girmesini temenni ediyorum. Memleket icin bu kadar tehlikeli ve en derine nufuz etmis orgutun baska turlu ortadan kalkmasi mumkun olmazdi zaten. Cemaat ve akp nin kavgaya tutusmadigini ve herhangi bir insanin bugun erdogan'in gulen iicn soylediklerini soyledigini dusunun. Ne ergenekonculugu ne birseyi kalirdi. Sol bir iktidarin inlerine girmesi pek olasi olmaz, din elden gidiyor diye galeyan olurdu. Iyi oluyor birakin inlerine girsin.

zamanında ahmet şık'ın attığı twit benim düşüncemi özetliyor aslında. “Birkaç yıl önceki faşizm döneminin kudretli sahiplerinden Cemaat'in bugün yaşadığının adı da faşizmdir. Faşizme karşı çıkmak erdemdir”

suç işleyen bir örgütle uğraşılması faşizm değil. buradaki korkutucu şey bu kimselerle uğrşanların bir zamanlar bunlarla ortak olmaları ve şu an "düşman"lar diye bunu yapmaları, hukuk işlesin diye değil.

zaten bir faşizmdeyiz. uzun zamandır. uyuyan güzel olmaya gerek yok. faşizm sadece başınızda şeklen bir parti olunca olmuyor. herkes satın alınabilince de faşizm oluyor, herkesin satın alınma, korkutulma noktası bulununca da öyle oluyor.


cemaatin işlediği suçlar için kaç kitap yazıldı ben bilmiyorum. yayın organlarını da bu iş için kullandı. zaten haksız ihale vs, bağışla zenginleşmişler. neresi doğru ki bu devenin.

cemaate acımıyorum. ama zaman'da, bugün'de çalışan gazeteci arkadaşlarım vardı. benim gibi çocuklar. oturur içeriz hala buluştukça. ekmeğinin derdinde olan senin benim gibi adamlar bunlar.

bir sabah uyanıp işe gidiyorsun, elinden işinin alındığını öğreniyorsun. kurunun yanında yaş da yanıyor olayı değil bu. bir sabah işe gittiğinizde, işinizi kaybettiğini düşünün.

pek hoş olacağını sanmıyorum...

cemaat hiç ama hiç olmadığı kadar güçlendi.

5 sene içerisinde göreceksiniz. neredeyse tüm yurtdışı bağlantıları inanılmaz güçlendi.
tüm büyük ülkeler artık cemaatin arkasında yer alıyor. akp'nin terör destekçisi politikası yerine, daha ılımlı gözüken cemaati daha el üstünde tutuyorlar. 2013 öncesi, akp ve terör destekçisi hareketlerinin arkasında gözüken cemaatin imajı şuan bambaşka bir hal aldı.

yakında çok ama çok farklı olaylar olacak.
cemaat tüm faaliyetlerini yurtdışına aldı. şirketler, çalışanlar herkes yurtdışında. adamlar romanyada türkçe olimpyiatı yapıyor, tüm romanya siyasileri katılıyor bu olimpiyatlara. siyasi olarak inanılmaz güçlüler.

şuan dünyanın en ücra köşesinde bile saddamdan zerre farkı gözükmeyen rte ve tayfasının en ufak bir siyasi itibarı yokken,
cemaat onlardan doğan tüm boşlukları doldurdu.

ve türkiye gibi ezik bir ülkeyseniz eğer, bu yurtdışı bağlantılar geleceğinizi çok yakından belirler.
benim farklı beklentilerim var. muhtemelen yakında devleti yeniden cemaat teslim alacak, üstelik şuan akp'nin yaptığı temizlik onların yaptığının yanında bir "hiç" olarak anılacak.

cemaatle akp arasındaki en büyük fark da burada gözükecek zaten: akp, yalnızca rüşvet çarkıyla dönen bir düzen kurdu. cemaat ise biat kültürüyle yer alıyor. bunca yumruk yediler, farketmedi hiçbrisi birbirini bırakmadı sadece lokasyon değiştirdiler. akp'ye cemaat tarafından vurulan tek yumrukta akp liler çil yavrusu gibi dağılacak. çünkü aralarında çıkar ilişkisi dışında hiçbir aidiyet durumu yok.

Abd ye master yapmaya giderdim.

Hic dusunmem gider bunu ya da ayni muadil baska ilani alirim direkt. Havadan gelen para nasilsa.

www.sahibinden.com

ucuz yollu bi 4x4 alır kalanını bankaya atar gelen faiziyle gezerdim. gezerdim derken öyle böyle değil gezgin olurdum bildiğin :D

şu anki gündemim, ukrayna için okul başvurusunu bir an önce tamamlamak ve oraya gitmek.

137 bin 450 lira gün itibariyle 47 bin dolar ediyor. euro için de yakın bi değer vardır. yani bunlarla avrupa ve amerika'da en fazla bir, bilemedin iki sene geçirirsin. bana yetmez.

ukrayna'da ise ayda 2000 liraya hayvan ötesi yaşıyosun. ben 5 sene kalcam okul için. 60 ayda 2 bin lira 120 bin yapar. kaldı ki bak hayvan ötesi diyorum. lviv'de şehir merkezinde dayalı döşeli mis gibi evin kirası 300-400 lira. dışarda üç tane bira içsen 7-8 lira hesap geliyo amk.

bu paranın 100 bin lirasını büyük bi risk alarak hrivnaya çevirir ve orada işime gücüm bakarım. sülalem raad bi şekilde okurum. beş sene sonra da bakarız artık ne bileyim.

Deva alırım

ev alırım.

yaşımdan dolayı eğitim olmaz artık. eve ihtiyacım var. yoksa yatırım falan değil. kendim için.

yetmezse de peşinatını veririm.

@pheno olur mu abi 1000 lira aylık sabit gelir ne demek :) varolanı yiyip bitirmekten iyidir. fazla bi beklentim yok zaten hayattan. bir ruh ikizim bir de gezgin olmak. bak nickime freetakılır. serbest takılmak istiyorum hayatım boyunca :D o parada ihtiyaçlarımı fazlasıyla karşılardı.

@douchebag, evi arabayi satip girelim mi?

bana 1100 lira borç verirdim.

Istanbul da 7-8 yildir yasayan, ve elindeki birikimle bir ev alma oncesi sendromu yasayan biri olarak, gelen cevaplarin ev almayi tesvik eden cevaplar olacagini dusunuyordum :) 1 tane disinda gelmedi :D. Afferim size, kafaniz guzelmis.. Egitimlik biseyim kalmadi artik.... Yas, is guc falan... yoksa herseyi biliokk aga, ne egitimi degil :D

@etna, tavsiyene uyup bana 1100 lira verdim... eyw.. :)

Arsa alirdim.

La benim baraları kim hacıladı diye bankayı arardım

Saka saka :( kpss sonunu bekler mulakat falan derken bekleme suresi icin bir miktar ayirir sonrasinda avrupa amerika gezerdim herhalde

Bundan 3 ay once hepsinle altin almis olacagimdan, sabah hesabimda olmayacak paradir. Bugun tl degeri 160 bin liraya yakin olurdu.

Ev ya da arsa alırdım. Her türlü gayrimenkule basardım.

Araba demek masraf demek hacı. Borsayı falan bilmem de gayrimenkul iyi getiriyor bu ara.

deva dedik ama dinleyen oldu mu?

ticaret

kahve icerdim.

avustralya ve yeni zelanda icin (belki bu commenwealth'de genel sistemdir) is ilanlarinda madde madde aranan nitelikler, ozellikler yaziyor.
buna bir basvuru mektubu ve dosyasi hazirlaniyor.
aday, bu pozisyon icin aranan nitelikleri, ozelliklere nasil haiz oldugunu anlatiyor.
sonrasinda bir on eleme oluyor, bu seffaf bir surec ve gerekirse itiraz edebiliyor, detayli bilgi isteyebiliyorsunuz.
on elemeyi gecenler bir heyetin onunde mulakata giriyor, mulakatlar kaydediliyor, itiraz halinde bunlar da denetlenebiliyor filan.
mulakattan sonra genelde iki, uc adaya dusuluyor. ilk adaya teklif gidiyor, digerlerine de birsey oluyordu. adayla anlasilirsa bitiyor, anlasilmazsa digerlerinin kapisi caliyor.

baya iyi sistem. ama yurt disindan gelen gocmenlerin universitede ilgili bolumlerden ozel egitim (belediye, kutuphane, vs.) almamissa isi cok zor. cogu kez basvurular mulakat asamasina gecemiyor.

bir de duz isci, bahcivan, sofor, resepsiyon gorevlisi gibi pozisyonlar icin filan da sayfalarca yazilar yazmak tuhaf olabiliyor bizim algimiza gore.

benim bildiğim merkezi sınav ne üniversitede ne memurlukta batı dünyasında yok, hindistanda filan var öyle şeyler. batılı ülkelerin çoğunda eyalet olayı var ve eyaletler özerkimsi, bunu atlamamak lazım.
ama mesela liseden mezuniyeti zaten sınavla yapıyor adamlar (bakalorya, abitur, SAT vs.)
üniversiteden mezun olurken de çoğu yerde yine sınava giriyorsun herkese mühendislik, hukuk vs. diploması vermiyorlar. almanya staatsexamen yapıyor mesela zaten önce bu sınavı bi geçmen lazım daha diploma almak için. bizden böyle temel bir fark var bizde eşeği bağlasan diploma alıyor onlarda daha seçici bir sistem var.

onun dışında öyle genel geçer kurallar bilmiyorum ama mesela italyada öğretmen olmak için senelerce uğraşılıyormuş bi sürü prosedürü ve sınavı varmış bir arkadaş anlatmıştı. muhtemelen tek tek baksak çoğu yerde buluruz bunun gibi şeyler.

dostlar ben belki biliyorsunuzdur diye açıklamasını yapmadım. işin içindeyim.

bakın ecevit zamanında geitirilen kpss değil bu kpss.

şu anda öğretmenlik dışında -o da değişiyor- adil bir alım yok kpss ile. it gibi çalış 100 al. bi boka yaramaz. -çoğu durumda-

bakın artık çoğu alım açıktan atama şeklinde. bunda da şartları kurum belirliyor. örnek:

kpss den min 50 puan almış olmak, tc vatandaşı olmak, erkek olmak...

50 puan üstündekiler mülakata çağrılıyor, mülakatta başarılı olan alınıyor.

yahu ben 6 sene önce 186 kişi içinde kpss puanında 1. olup, klavye sınavında 2. olduğum, mülakatta 4/5 yaptığım halde -mülakat puanım 20/100- zabıt katipliğine alınmamıştım.

binlerce örnek var böyle. inanın çokluğundan dolayı yazmaya üşeniyorum. açıktan atamada öyle şartlar sürüyorlar ki türkiyede sadece "1" kişide var o şartlar.

hizmetli kadrosundan prof. luğuna kadar hem de...

birkaç sene önce kpss ile yapılan merkezi alımlarda en fazla yığılmanın olduğu "düz lise" alanında sadece 13 kişi aldılar.

ama açıktan atamayla belki de binlerce kişi alındı.

isteyen varsa özelden yazayım örnekleri.

elbette inanılmaz bir adaletsiz sistem var.

A&B

serbest pazar dedikleri bu değil mi? yanlışsam düzeltin. her ülke bir şehir gibi.

sana oyle gelmistir. ne de olsa yabanci hayranligi genlerimizde var.

hangi sektörden bahsediyorsun yiyecek içecek mi? litvanyanın estonyanın (2 ülkeye de gittim) kaç markası var ki yahu?
benim bildiğim avrupanın çoğu yerinde atıyorum bisküvinin çikolatanın 10 tane ayrı ülkeden markası yan yana değildir. almanya gibi dev ülkelerin zaten kendi markaları domine ediyor. olsun olsun da yanında (türkiyede de olan) italyan markası filan olsun. hadi birkaç da fransız, belçika filan olsun. öyle her markette 10larca ülkeden çeşit çeşit ben görmedim.
neyse madem bükreş için konuşuyoruz (gitmedim) şöyle tahmin yürütüyorum
1-demek ki adamların kendi markası yok? her gelen tezgah açmış
2- lojistik? yakın ülkelerden geldilerse demek

o sadece denk gelmiştir.Yoksa türkler için yemek her zaman avrupada sıkıntı..

Avrupada her ulkenin marketinde 10 farkli marka yoktur her urunde. Mumkun oldugunca kendi mArkalari domine eder.

Romanya kendisi uretemiyor olabilir, uretmesi ithal etmesinden daha masrafli oluyor olabilir...

Avusturya, almanya, italya vb cok spesifik olmadikca yabanci marka yoktur bile. (Mesela feta garanti yunanistandan gelir, kendi ureten domestik marka olmasina ragmen. Mozzarella italyadan gelir yine uretilmesine ragmen. Zeytinyaginda ispanya, yinanistan, italya secenegin olur, zsytinde de oyle. Dmeek ki yetismiyor, bi yerden alinacak)

Tabi bi belcika cikolatasi olur cunku meshur. Ya da ne bileyim italyadan gelen makarna vb konulur reyona. Fransiz peyniri olur vb

Ama daha fazlasini hicbir yerde gormedim.
Ozel gurme marketler filan haric ki bizde de macrocenter var, binbir cesit marka mevcut.

Bu arada avrupada gitmedigim cok az sayida ulkelerden birisidir romanya. Gormedim yani

a'nın etkisi büyüktür. mesela snickers türkiyede fabrika açmadan önce bildiğin lüks tüketim maddesiydi (5 milyon falandı ta o zaman), şimdi alelade bir şey oldu 1 liraya falan satıyolar. ithal=pahalı yani.

Biraz araştırma yaptım ve soruya ekledim. İsteyen sorudaki ekleme bölümünü tekrar okuyabilir. Türkiye'nin kaçırdığı fırsatlara biri daha eklenmiş.

emin olmamakla birlikte snickersın üreticisi ABDli değil mi

yine ticaretten anlamam da biz gümrük birliği anlaşmasını imzalayalı bi 20 sene filan oldu sanki, ithalatta ABye biz ekstradan vergiyi hangi sektörde, ne kadar uyguluyoruz ki?

sallıyorum, türklerin tutuculuğu ve gelenekçiliği her konudaki.

@niye ama

önemli olan üreticinin menşei değil ürünün ithal edilip edilmemesi. uluslararası şirketler türkiyede doğrudan şirket açtıkları zaman burdaki herhangi bir şirketten farkları olmuyor. üretim de ülke sınırları içerisinde gerçekleştiriliyorsa vergi açısından yerel klasmana girilmiş oluyor. atıyorum üreten şirket "türk unilever ltd. şti." falan oluyor.

yanlışsın.

AB'de 2 sene yaşadım. marketler aşağı yukarı bizimki gibi. tabii ki tüketim alışkanlıkları ve maddi imkanların yüksek olması dolayısıyla bazı ürünlerde daha çok çeşit var ve bizde bulunmayan ürünler bulunabiliyor. ama abarttığın kadar değil. hele romanya, hiç sanmıyorum. adamların ekonomisi belli, milli geliri belli. kim ne kadar tüketebilir ki? sen yolunu kaybedip romanya'nın macrocenter'ına falan girmiş olma? ya da ucuzcu lidl benzeri bir yere girip o haftanın ab ülkesi mallarına denk geldin, kendince şahane bir şey zannettin. ^^ xd za

@ yuto
kastettiğin şeyi biliyorum ki türkiye zaten bu nüfusla ve konumla şirket/fabrika açılacak da bir yer, bükreş miyiz biz ayol

sadece snickers örneği özelinde demiştim ben.

ona gelene kadar tuvaletten cikinca ellerini yikiyor mu lah yapan adamlar.

cevap geldi diye heyecanlandım bir an için.

Bizim pidecilerin kullandıkları kağıdın iç yüzeyi sıvı geçirmeyen bir tabakayla kaplı, yağlı kağıt gibi. Dolayısıyla üst tabakadaki boya aşağı geçmiyor. Teorik olarak da bunların üretimini yapan yerlerin gıdalar için uygun mürekkeplerle baskı yapmaları lazım. Bir şey olmaz ya :)

o boya geçse gıda ve tarım bakanlığı adamın amına koyar. pidecin kahpe değilse, çok merdiven altı yerlerden temin etmiyorsa kese kağıdını sıkıntı olmaz.

boya geçiyor olsa silikleşirdi kağıttaki yazı. ben hiç silikleşen bir kağıt görmedim. demek ki boyanın geçtiği yok.

Zamanla eski haline geri donermis burun. Ve sonucunu kolay kolay tahmn edemeyecegin bir seyle karsilasabilirsin. Saglik problemi yoksa estetik bence gereksiz. Erkegim bu arada. Burnum turkiyedeki 10 kadinin sekizinden guzel oldugu icin tam olarak estetigin gerekliligini anlamiyorum ama zamanla eski haline donecegini unutma.

ciddi bir kaygı/rahatsızlık duymuyorsan görünüşünle ilgili, estetik yaptırma bence. bazıları iyi ki yaptırmışım der bazıları keşke yaptırmasaymışım der. hangi gruptan olacağını bilemezsin.

Benim arkadaşım 3 kez ameliyat oldu. İlk ameliyatını ucuza getirdi ve resmen kuş gagası gibi burun ucu düştü her seferinde yeniden toparlamaya alıştılar olmadı. İlkinde parayı bastırıp iyi birisine yaptırmak lazım yoksa bir daha dikiş tutmuyor.

Bir de doktor tanıdığım söylemişti burun estetiğinde uzun dönemli ön görü cidden çok zormuş yani uzun dönemde şeklini korumama ihtimali çok yüksek ve estetik komplikasyon riski çok yüksekmiş.

www.realself.com
www.realself.com

burada bir kere ameliyat olduktan sonra şeklini korur denmiş. burnun ucunun düşmesi ve şeklin bozulması gibi sorunlar olmuyormuş ama herkes gibi yaşlandıkça burnun değişiyormuş. (gözeneklerin büyümesi, damarların belirginleşmesi, vb)

----

benim burnum yamuk (gargamel seviyesinde yamuk), yakında düzelttireceğim.

bir şey içerken içine giriyor ajgsjkgakhjsfhkjafjgs

yamuk burun yerine 20 sene sonra şekli biraz bozulabilecek ama hala mükemmele yakın olacak bir burnu (zamanla eski haline tamamen dönmüyormuş sonuçta) tercih ederim ben. yamuktan daha iyi sonuçta. amaç da bu zaten. yamuk arkadaş, ne yapayım? :))

tavsiyem paraya acıma, doktorun daha önceki işlerini görmeden de ameliyat olma. aceleye gelebilecek bir iş değil sonuçta, iyice düşün.

bi caps vereydin.

@karlmarx
Ben de erkeğim bu arada.Eski haline dönme olayını ilk defa duyuyorum.

@sayns
Ciddi bir sıkıntım yok ama fotoğraflarda çok gözüme batıyor.

@tommenin kedisi
Kadınlarda öyle sorunların daha çok olduğunu duymuştum.Ne olacağı biraz da şans işi tabi ama büyük ve zor bir ameliyat olmaz dedi doktorum.Doktor konusunda en ufak bir şüphem yok işini zevk alarak yaptığı her halinden belli gerçekten güvendiğim bir doktor.İnternette yorumları gerçekten çok olumlu.

@Hayirsiz
Benim sorunum çok büyük değil hatta doktorum bile gereksiz olduğunu söyledi ama çok istersen yaparım dedi.Devlet hastanesinde olucam ameliyatı ama doktora kesinlikle çok güveniyorum.Daha önce de ufak bir operasyon geçirmiştim kendisinde.İlgi, alaka, bilgilendirme gerçekten memnun kaldığım bir doktor.İşini severek yaptığını söylüyor zaten.Yaptığı her operasyonda belli bir puan alıyormuş doktorlar ve 450 puana tamamlamaları lazımmış.Bir ben ameliyat 150, burun estetiği 450 puan dedi.Eğer kolaya kaçsam 3 tane ben ameliyatı yapıp kotamı doldururum risksiz bir şekilde diyor ama bu işten zevk aldığını ve gerçekten insanlara yardımcı olmak için yaptığına kesinlikle inandırdı beni.

@ya ben lan neyse
Ortaya atmak istemiyorum açıkçası dileyene özelden atabilirim.

burnum normal, o yüzden tam algılayamıyor olabilirim sizi ama estetik operasyonlar arasında en korktuğum burun çünkü o değişti mi tamamen başka bir insana dönüşüyorsun.

eğer burnum, "böyle olacağına riske girerim, daha kötü olamaz" seviyesinde olsaydı ameliyat olurdum ama bunun dışında korkardım, riske giremezdim.

@inawen
Çok kötü olsa ben de düşünmezdem zaten olacak olan eskisinden kötü olamaz diye ama şu an büyük br sıkıntım yok açıkçası.Kötü olup olmamasından çok korkum alışamamak dediğim gibi.Tabi kötü olursa o da ayrı dert.

Burun degil kulak estetigi olmus olsam da yeni halime alisamama diye bir sorunum olmadi. Sadece istedigim gibi olmadi. Brad pitt olacam sandim ama olamadim. Doktorundan mutlaka before after fotograflari iste.. Benim gibi ilk bulduguna gitme

@fatih baker
Before afterlarını gördüm zaten gayet başarılı.Bakalım alışma sürecim nasıl olucak :)

Tibbi alkol medikal saticilarda var. Ve oldukca ucuz. İnternetten bile siparis verebilirsin. 5 litrelik bidonlarda satilir, tahil kokenli alkoldur.

İl verseydin eyiydi.

il erzurum. yasak değil değil mi?

bence biraz zor alırsınız gibi geliyor. ben eczaneden dezenfeksiyon için istediğimde 100 ml anca sattılar

10 litre alkolle bütün erzurumu steril edersin. o kadar alkolü hiçbir makul satıcı sana vermez, vermemeli.

10 litre ne hacı, al 50 ml isopropil alkol, işini gör git.

geçen 1 litre verdim sen miydin yoksa :)
konum:erzurum

1 günden bir şey olmaz.

bişi olmaz 3 ay falan geciktirmen gerek onun için.

bir taksidini 3 ay geciktirmiştim. gidip bankamatikten ödedim.

Sen bu panik halinle turkiyede nasil yasiyosun?

Örnek vatandaş ilan edilmelisin bence :)

Bir şey olmaz bir günden, ben 2014'ten beri öde(ye)miyorum sorun yok.

1 günden bir şey olmaz ama bunlar heyheyli.. Kafalarına göre sevk ediyorlar

doğru olanını yapıyorsun, keşke herkes senin gibi sorumlu olabilse. sonra oturduğumuz yerden çıkıp başkalarını eleştirmeye kalkıyoruz onlar çok rerörö diye :)

1 günden sevkedilmezsin.

cevap değil ancak konuyla ilgili olarak aylık ne kadar ödeme yapıyorsunuz yazabilirseniz ben de bilgilenmiş olurum

Arkadaşlar çok teşekkür ederim cevaplarınız için :) Ayda 320 tl ödüyorum.

2 tabi ki soru mu bu

10 üzerinden 11 nasıl oluyor? 11 varsa 12 de vardır, 12 varsa 13 vardır..

hacı hayatımın geri kalanını geçireceğim kadını böyle seçmem. iddia ediyorum, seçtiğin kadınla da hayatının geri kalanını geçiremeceyeksin, boşanacaksınız.

2 lan işte ne soruyorsun manyak. genel kültür sonradan da kazanılır. ama seks öyle mi?

aradaki uzaklik + 111

çok zor soru lan.

güzellik-seks sebebiyle 2. para olmasa da olur. tiki mikiyse olmaz ama.

1

digerleri tecrube ile artar zaten.

rpg oyunu oynar gibi hissettim bir an!
bu kadar az özellikten seçim yapmak zor.
kompleks, espiri kabiliyeti fln gibi alanlardanda puanları alalım, düşünürüz.

hayatinin geri kalanini gecirirken soracagin kriterler buysa, yalniz ölürsün sen haci.

1. kadında genel kültür'den bir iki puan alıp sekse ekleyebiliyor muyuz?

yav 10 üzerinden 11 nasıl oluyor biri açıklasın ben de cevap vermek istiyorum.

Boyle duz rakamlara bakarak olmaz, benim excel'de spreadsheet var, grafik filan cikartiyor, oradan hesapliyorum.

hangisinin memeleri büyükse. 2 o yüzden. yani, 2 olmalı. değil mi? güzellik demişsin, falan.

Evet en büyük meme 2 de

3. Biraz gercekci olursak salak insanla bi yere kadar gider. Bu yuzden 2 bastan gitti. Neden mi 3? 3te ki kadın güzel olmasada 1de ki kadına ragmen seksi iyiyse genel kültür de ortalama ise olur bence onla. Tabi bunu kıstasları vereni de incelemek gerek bu ayrı..

Mantikli olan 2'dir. Eger bunlardan birini secmek zorundaysam 2 secerim.

Yalniz guzellik 4 iken seks 8 olamaz.

bırakıyorum o benle tanışsın.

Yerine göre değişir.

- Club'daysam kesişmeye çalışır ya da yakınında dans ederim, beraber dans etmeye çalışırım. Ya da bardaysa "bir içki ısmarlayabilir miyim?"
- Cafede falansa yine kesişmeye çalışırım. Karşı sinyal alırsam swarm'dan checkin yapar, instagram'a fotoğraf yükleyip lokasyon belirtirim, oradaki kişilerden bulup eklerim o an tanışmaya uygun ortam yoksa.

Bir de şehrine göre değişiyor. Büyük şehirdeysem yukarıdakiler gibi yaparım. Küçük bir yerdeysem ilk sefer bir girişimde bulunmam genelde, çünkü sonra karşılaşacağımdır muhtemelen yine.

Tabii bunlar da her güzel kıza değil. Tarzını beğendiğim, benim ayarımda olan, beni beğeneceğini düşündüğüm ve beni çekenlere.

Hiçbir şey yapmıyorum.

Hiçbir şey yapamıyorum.

eğer çok güzelse "keşke böyle dışarıda birileriyle nasıl tanışılıyor, ne deniyor bilseydim" diyorum kendi kendime, sonra bir şey yapmayıp hayatıma devam ediyorum. eğer öyle normal güzel kızsa hiçbir şey yapmıyorum ama üstteki cümleyi de kurmuyorum :D

duyuruda başlık açmıyoruz.

kafamı öbür tarafa çeviriyorum, ciddiyim...
valla önce öküz gibi bakmamaya çalış, gerçekten hoşlandıysan ve tanışmak istiyorsan bulunduğun ortama göre davranman lazım. sokakta neredeyse hiç şansın yok, barda, kitapçıda, kafede vs. beraber bulunduğunuz sokak harici herhangi bir ortamda ortama göre bir şeyler düşünmen ve muhabbet açman lazım. gerisi senin sohbet yeteneğine ve zekana kalmış.

bir daha görmek diye bir ihtimali düşünme, büyük ihtimalle bir daha görmeyebilirsin ya da uzun süre olur, sen onu , o seni unutur v.s.
bir daha görünce harekete geçerim diye düşünmek aslında kıza hamle yapıp da rezil olurum korkusunu gösteriyor. insan gibi düzgün yaklaşırsan rezil olmazsın, en kötü kız senden hoşlanmaz, bunu bir şekilde belli eder, sen de uygun bir zaman ve şekilde kızı rahat bırakırsın.

kızlarla konuşmakta sorun yaşıyorsan önce hiç tanımadığın kadın ve erkeklerle herhangi bir konuda konuşmaya çalış, onlarla antrenman yap, ne bileyim kitapçıda yanında bulunan adama incelediğin kitap hakkında soru sor, ya da markette teyzenin tekindne bu yoğurt nasıl filan gibi şeyler sorup tavsiye al v.s., faydasını görürsün, bir rahatlama gelir, tanımadığın insanlarla daha rahat konuşabilmeye başlarsın...

www.google.com.tr

çömeliyorum ben. çömelince ısırmıyorlar.

Msn istiyorum

eksiduyu.ru

meme görmüş alişan gibi zıplıyorum

3 tur koşup geliyorum sonra önünde eğilip tapınma ayinlerine başlıyorum.

Ne kadar şanslı olduğunu düşünüyorum.

fındık fıstık atıyoruz

gözlerimle soyuyorum.

Hiç bir şey yapmıyorum x 1000000

bir köşeye çömelip derin derin nefes alıyorum. astımım tutuyor :(

:D
belli mekanlarda takılıyorum, gittiğim yerlerde çekin yapsam meyır filan olurdum herhalde. neyse ortam belli, aşağı yukarı konu belli. bir şekilde konu açılıyor.

ama bir sonra ki görme ihtimali için planlar yapmıyoruz. he karşılaşabilirsin, karşılaşamazsın ama ileriye dönük olmuyor planlarımız, o anda bir imkan yarattın yarattın, olmadı ileriye dönük hayaller/ planlar kurmuyoruz.

Sacini cekip kaciyorum benden hoslansin diye.

Çelme takıyorum.

eve gidip osbir...

şaka lan bi bok yapmıyorum. o kadar pısırığım. zaten kızlarda pısırık erkeklerden hoşlanmadığı için kendi kendini gerçekleştiren kehanet olayore.

niye gezilmesin? mesele terörse bu şehirlerde bir sıkıntı yok, hoş olsa da gezmeye mani değil. ben ohal varken hakkari'ye bile gitmiştim gezmeye. gidin görün saydığınız şehirleri

Hatay ve G.antep ne alaka ben anlamadim? Oralarda bir sorun yok. Dogu dedigin yerler de zaten guneydogu.

karmaşa, ışid, pkk, bomba, mülteciler, terör, kaçırılma, gasp edilme, öldürülme. canımızdan olmak istemeyiz.

hatay'a gidecektim geçen haftasonu iptal ettik ordan bomba filan atılıyor diye. keşke etmeseymişiz diyoruz şimdi.

mardini kilisi bilmiyorum ama nisanda antep'e gidiyorum, orası baya büyük şehir zaten, istanbulla pek farkı yok. urfa da öyle. sıkıntı çıkmaz ikisinde büyük ihtimal.

Hatay ve Gaziantep'te yalnizca Suriyeliler var. Hatay'da Kurt zaten cok az. Orada en bastan zaten Araplar bolca vardi. Ikisinde de teror yok. Hatta ikisi de Istanbul'dan Ankara'dan daha guvenli.

birkac gun once oradaydim. gaziantep'te hic abarti denecek kadar suriyeli gormedim. istanbul'da daha cok. cunku oradan direkt goc ediyorlar.

guvenliksiz bir durumu yok bence oralarin. hicbir sey olmaz.

2 hafta önce Hatayı gezdik 5 kişi yedik, içtik, alışveriş yaptık. Bir sorun yok.

sen gezme ulan... istanbul çocuğu.

bir hafta önce antep'e düğüne gidip lastik yanan barikat dolu caddeden geçemediği için arabasını kaldırımlardan falan geçiren arkadaşım var. istersen sözlük nikini vereyim kendin sor.

acelesi yoksa sakin zamanda gezmek daha iyidir. en azından tedirgin olursunuz.

bahsettiğin şehirlerin hepsi güvenli gönül rahatlığıyla gidebilirsin. iş nedeniyle gidip gördüğüm için biliyorum.

4 yasındayken okudugum rivayet edilir.
okulda basarısız sayılmam. yani en azından üniversiteye kadar başarılıydım diyelim.

1. 4-5 yaşında öğrendim sanırım. 5 yaşında okula başladım. ilgim varmış ki öğrenmişim.
2. başarılıydım galiba. sevdiğim konularda daha bir başarılıydım ama.

ekleme: 3-4 yaşlarındayken okula giden arkadaşlarımla okula kaçardım, çok net hatırlıyorum. ilkokula da zorla kaydoldum, müdür "çok küçük bu, bunu alamayız" deyip duyuyordu, bi şeyler yazdırıp okutmuştu da öyle almıştı.

5.
hep normal bir öğrenci oldum.

3,5 yaşında öğrendim(diyolla). ilkokul öğretmeninin şok anını hala hatırlarım ilk gün :)

pek başarılı değildim ama doktoraya kadar geldim :) ya hafif gerizekalıyım ya tembel :)

4-4.5 yaşında öğrendim. susam sokağı etkisiyle daha çok.
okulda başarılıydım anadolu lisesi üni. vs. ama bende yanlış bi durum geliştirdi. elimdeki bana yeter modu. biraz da benden kaynaklı olabilir. ilkokulda herkes okumayı yazmayı çözmeye çalışırken ben laylaylom takıldım çünkü gayet iyiydim. okul öncesinde 1. sınıf matematik kitabı bitirdim vs. g.tüm kalktı tabi, sonrasında da herkes beni geçti :))

4,5 yaşında, annem ilkokula giden abime okuma öğretmeye çalışırken yanlarında otururdum, öyle öğrenmişim. hep iyi bir öğrenci oldum, çok çalışkan değilimdir, az çalışır iyi şeyler yaparım.

1. 4,5 - 5 yasimda ogrendim. surekli kelimelerin hangi harfle baslayip hangi harfle bittigini, yolda gordugum tabelalarda, tvde cikan yazilarda vb ne yazdigini falan sorardim annemlere. sanirim boyle boyle kendiligimden ogreniverdim, annem sok olmustu :)

2. anaokulunda ve birinci sinifta sinifin yildiziydim :) sonraki siniflarda ortalama veya ortalamanin biraz uzerinde basari gosterdim ama cok basarili ogrencilerden olusan siniflarda okudum genelde.

5 yaşında okuma-yazma-4 işlemi öğretti ailem.
ilkokula 2. sınıftan başlattılar. öğretmenim ısrarla bu çocuğu üstün zekalılar okuluna gönderin demişti. maddi imkansızlıklardan gidemedim.
16 yaşında üniversiteye başladım. (sıradan bir üni, sıradan bir bölüm)
20 yaşında kısa dönem askerlik yaptım:)
şu an çok rahat ama asgari ücretli bir işte çalışıyorum.

İlkokula 6 yaşımda başladım o sıralarda öğrendim, zaten onun öncesinde öğrenen/öğretilen tipler sosyal ve iş hayatında sıkıntılı tipler olarak karşımıza çıkıyor. Her şey olması gerektiği yaşta sağlıklı.

Normal.

5 civari. hayal meyal babam abimle okuma pratigi yaparken ben abimden once okuyabildigimi hatirliyorum.
okulda fen-matematik derslerinde bir cok defalar en yuksek not almisligim var ama turkce, tarih gibi sosyal derslerde berbattim.

4,5 yaşında öğrenmişim. başarılı bir öğrenciydim. yıl kaybım hiç olmadı. üniversitede burs filan aldım da bunun okumayı erken öğrenmekle pek alakası yok bence.

1. 5 yaşında öğrendim, okuma seti vardı oyuncak gibi, onunla kendi kendime öğrenmiştim.

2. ortalama üstü bir öğrenciydim ama çok ilgimi çeken konular dışında çalışma hevesi/hırs yoktu.

Bizim hoca 4 yaşında ilkokula başlamış köy yerinde, okumayı kendi kendine söktüğü için, tabii biz şok. Şimdi doç kendisi ve alanının en iyilerinden.

5 yaşında öğrendim. dedem ninem falan öğretmişti.
ama okula 1. sınıftan başladım mal gibi. ne velilerim ne öğretmenlerimin artık aklına mı gelmedi yoksa sınıf atlatmak o zaman yok muydu bilmiyorum ama 3. sınıfa kadar öğretmenin söylediği her şeyi biliyordum zaten. matematik falan. 3. sınıf test kitabı çözmüştüm 1. sınıfta.
ama bir şeye yaramadı dediğim gibi. zaten okula bir sene geç başlamıştım.

başarılıydım ama kötü etkisi var. ilk 3 sene ders çalışmaya gerek duymayınca sonra da çalışmak zor geliyor insana. yani önce başarılı oluyorsun sekize kadar falan ama sonra çalışma alışkanlığı temelde olmadı mı olmuyor.

1- 4 yasinda ogrendim.
2- 5 yasinda okula basladigimda, normal yasinda baslayanlardan once okuma biliyordum. liseye kadar 5'in altinda notum yoktu.

5. Nasıl öğrendiğimi çok bilmiyorum da, okuma bilmeden önce hep gazeteleri, kitapları alıp okuyormuş gibi yapardım.

ilköğretimde çok başarılı, lisede ortalama bir öğrenciydim. üniversite için başarılı diyebilirim. ama başladıktan sonrası için.

1. 4 yaşında
2. hep

1) 4,5 yaşında öğrendim. red kit okuyarak.. (büyük ciltli baskılı olan hani) - ilk resim çizmem de o yaşlara tekabul eder.
2) türk eğitim tarihinin görüp görebileceği en kötü öğrenci olabilirim. ilkokuldayken bile insan "geçersiz" diye not alır mı lan? lisedeyken leman dergisi'nin "en kötü karneye bisiklet" yarışmasına karnemi götürmüştüm, gerçek değil bu deyip diskalifiye etmişlerdi beni asdkjhsf

sonra gsf okudum grafik bölümü. animasyon, illüstrasyon, karikatür gibi dallarda çalıştım hep.

@himmet dayi, aklima su geldi affina siginarak :) www.youtube.com

3,5 yaşındaydım. Öğretmen emeklisi halam harfleri vermiş, kendi kendime öğrenmişim. Zaten ilgiliydim. Meraklıydım. Çok okurdum. Zeka testine götürdüler üstün zekalı çıktım (neye göre kime göre tartışılır tabii). İlkokula da bir sene erken başladım. Hiç çalışmadan başarılı olan tayfadandım. İyi bir liseye ve iyi bir üniversiteye neredeyse yatarak girdim. İnsanların götünü yırtarak edindiği başarıları çok bedavadan kazandım. İstesem atom mühendisi bile olabilirdim. Çevremde zeki ve kültürlü bilinirim, ondan kendime güvenim de yüksektir. Ama bu durumun zararları da var. en kötü şey şu oldu, tembelliğe alıştım. Çalışmayı beceremiyorum. Bir yerden sonra zeka değil çalışkan olmak işe yarıyor. O noktadan sonrası benim gibiler için biraz zor. Ama azmedip çalışkan da olacağım.

1- ben beş yaşındayken abim ilkokula başlamıştı. Onun fişleri için "burada ne yazıyor" diye diye öğrenmiştim okumayı. Sonra kendi kendime yazmaya da başlamıştım.

2- okulda ilk sınıfta sıkıntı çektim. Herkes geri zekalı gibi geliyordu bana. Çünkü ben okuyor yazıyordum, onlar bir bok bilmiyordu. (Gerçi bu durum HALA geçerli. Hala pek çok insan geri zekalı benim için). Ilkokulda iyiydim haliyle. Ilerleyen yıllarda bi sorundan dolayı annem tutup pedagoga götürdü beni. Konuştuk ettik. Bir de zeka testi yapmışlardı orada bana. Yaşıma göre yüksekmiş durum. "Yaşıtlarıyla iyi anlaşamaması ondan. Büyüklerle daha iyi anlaşır" Demişlerdi.

Ortaokulda da fena değildi durum. İyi bir lise de kazanmıştım. Ama hiçbir zaman ders çalışma motivasyonum olmadı. Lisede artık derste gördüklerim meseleyi halletmeme yetmiyordu. Saldım çayıra mevlam kayıra. Notlarım kötüydü. Ilk sene üniversiteyi kazanamadım. Ikinci sene istanbulda fena olmayan bir üniversitenin ortalama bir bölümüne girdim (yıllardır bitmedi daha).

Not: kimseye selam etmiyorum. Olduğu gibi anlattım, ukalalıktan kaçınmaya çalıştım. Madagaskar'da yaşayan katolik eşcinsel bir taş fırın ustasıyım.

Ek: insanların büyük çoğunluğunun mal olduğu hissi bende de çok uzun zamandır var :(

1- 5 yaşımda öğrenmişim kendi kendime
2- okulda ortalama/normal bir öğrenciydim. (ama üniversiteye başlayana kadar aşırı sıkıldığımı hatırlıyorum. erken okumaya başlayıp o hızla devam edince hep yaşıtlarımdan fazla bilip sınavda yazmaya, öğretmene cevap vermeye üşenen öğrenci oldum. onların da yıllar boyunca ortak/genel şikayeti, biliyor ama göstermiyor oldu zaten)

3 yaş 8 ay okuma-yazma. yazdığım 3-5 satır şeylerin arkasına tarih atıp saklamış benimkiler.
okulda iyiydim evet.

merak konusu "erken yaşta okuma öğrenen çok akıllı mı demektir?" ise, üstün zekalılıar üzerine çalışan bir profesörle görüşme imkanım olmuştu ondan öğrendiğim, erken yaşta okuma-yazma öğrenmek, kendi kendine okumayı sökebilmek en tipik üstün zeka belirtisi. bu durum okul başarısına yansıyabilir de yansımayabilir de.

aynı doktorun eğitim konusunda destek verdiği üstün yetenekli bir kız çocuğu vardı (bebek de diyebiliriz) kendisi 22 aylıktı ve okumayı kendi kendine sökmüştü!

1- 5 yaşında öğrendim. gazetelerin spor sayfalarını okuturmuşum bizimkilere, bir süre sonra hiç yanlarına gitmeden gazeteyi alıp kendim takılır olmuşum. şüphelenip test etmişler, öyle ortaya çıkmış.

2- eğitim hayatının her döneminde başarılıydım, ilkokulda sınıf birincilikleri, liselere giriş sınavında tr derecesi, lisede 5.00 ortalama. ama öss'de patladım heyecandan (6bin küsürüncü oldum)

1. 3.5'tun diyor annem. Onun yalancısıyım. Annem köy öğretmeniydi, arada beni okula götürüp sınıfa oturturmuş. Herhalde o ara öğrenmişim. Annem millete tek tek okutup beni pas geçince, tenrffüste yanına gidip eteğini çekiştirerek okumuşum.
2. Okulda başarılıydım. Çalışmayı severdim, severim. İneğim

aşırı başarısız -akademik olarak- bir çocuk biliyorum. okumayı sınıfında ilk öğrenenlerden biriydi -belki de ilkiydi-

1. 4 yaşında öğrendim, kendi kendime öğrenmişim ve hep şımarmamam için ailem tarafından inkar edildi :D
2. Gayet başarılıydım ama çok sıkılırdım, çantayı sırtıma vurup okuldan çıkmaya çalışırdım. 2. sınıfta sınıf atlatalım dediler, babam yine kabullenmedi ve izin vermedi.

Ah anam,babam.

@yesil kod adli mahmut yildirim
merak konusu bu ama etkiliyorsa eger, hangi dilin ne derece etkiledigini de merak etmeye basladim. yahudi cocuklarin 1,5-2 yasinda nerdeyse yurumeyi ogrendigi yasta tevrat okumayi ogrendigini okudum. yahudi arkadasi olan varsa teyit ederse ben de sevinirim, biraz cilginca geldi.
bir de cocuklar sunger gibi her seyi cektigi icin, firsati olursa hepsi ogrenir gibi geliyor bana. fazla zekanin ne zarari olabilir ki? sosyal zekamiz super de bir sey mi oldu sanki.

aynen öyle.
taabi sadece sakatlık meselesi icin değil de bir çok açıdan daha iyi akraba dışından evlilik.

Daha sanslidan ziyade hastalik orani daha dusuk oluyor uzak evliliklerde.

@1adam: kültürel olarak değil de sadece biyolojik olarak hangi yönleriyle daha iyi hocam?

Bir hastalık genetikse aile içindeki bireylerde görülme oranı yüksektir, çaprazlanınca çocuğa geçme oranı da yüksek dolayısıyla. Ne kadar uzaksa o kadar iyi doğru bi cümle değil aslında tamamen.

baskın gen-çekinik gen olayları heb bunlar. ne kadar yakın akraba olursanız bir hastalığa ait çekinik geni birlikte taşıma olasılığınız artar. kabaca, iki çekinik gen bir araya gelince de hastalık ortaya çıkar. ne kadar uzak akraba olursanız ya da hiç kan bağınız bulunmazsa ikinizin de aynı çekinik geni taşıma ihtimaliniz azalır.

Isin mekanizmasi su: Genellikle belli basli genetik hastaliklar cekinik karakterlerle kalitilir. Bu durumda anne veya babadan gelen saglam karakter cocugun hastalik genini tasisa bile hastaligin belirtilerini gostermemesini saglar. Ancak ailede bu hastalik geni mevcutsa yuksek ihtimalle bir kiside degil, birden fazla kiside vardir. Dolayisiyla hasta olmasa bile hastaligin genini tasiyan bir kisiyle evlenme ihtimaliniz artar.

Bu durumu sizin dediginize uyarlarsak, ornegin akdeniz anemisi Turkiye'de cok bulunan bir hastalik. Siz hasta olmasaniz bile genini tasiyor olabilirsiniz. Turkiye'de bu geni tasiyan biriyle evlenme ihtimaliniz, Sibirya'da tasiyan biriyle evlenme ihtimalinizden daha yuksektir. Eger siz bu geni tasiyorsaniz, ailedekilerin de tasimasi ihtimali cok daha yuksek olur. Dolayisiyla Sibirya'dan biriyle evlenirseniz oran en dusuk, Turkiye'den biriyle evlenirseniz oran en yuksek olur.

Umarim anlatabilmisimdir.

kabaca şöyle anlatayım;

bir takım genetik hastalıklar var. bunların kimi için anne ya da babadan bozuk gen gelmesi yeterliyken, bir kısmı için iki taraftan da bozuk gen gelmesi gerekebiliyor.
yani hem anne hem de baba sağlıklı olabilir ancak bozuk gen taşıyor olabilirler. akraba ilişkisinde ise eğer ailede bozuk gen varsa, hem anne'nin hem de baba'nın farklı ailelerden olan insanların girdiği ilişkiye göre bozuk gen taşıma olasılığı daha yüksektir. bu yüzden de akraba ilişkisinden doğacak olan çocuğun hastalıklı olma ihtimali, akraba ilişkisinden olmayan çocuklara göre daha fazladır.

türkçemi iyi sanıyordum ama öldüm şu yukarıda ki yazıyı uygun şekilde yazana kadar.

konuyu ayrıntıları ile bilmiyorum tabii.
ayrıca, dinen de yakınlar arası evlilikten doğacak çocukların zayıf kalacağı yönünde bilgiler var. tabi burada zayiflık, sadece bedenin şekli olarak değil de kuvvetsizlik ya da bir hastalığa yatkın olmak anlamına da gelebilir.

answersafrica.com

e tamam? bazıları öyle. geri kalan 3/4'ünü belirtmemişsin ki şu ırktan olsun diye

fark etmiyor hocam.

sadece 4 tanesinden biri uzakdoğulu ya da zenci. geri kalan ne olursa olsun. ama örneğin dede zenci ya da uzakdoğuluysa geri kalan 3'ü zenci ya da uzakdoğulu olmasın.

edit.

listedekiler çinli-afrikalı değil, melez.

Jean Ping, gerçek bir çinli-afrikalı.

senin bahsettiğin gibi kim olabilir, obama ile keanu reeves'e bir bak bakalım.

o söyledigine octoroon deniyor ve aratınca sunlar cikiyor. aralarında ünlü resimleri de var

www.google.com.tr

Floresan

Koku, garsonun tipi/davranisi/kiyafeti
Ve isik. Florasan lambaliysa asla girmem.

Dis cam pisse (her gun silincek hali yok tabi, bahsettigim asiri rahatsiz edici pislik cam) o zaman da girmem :d

yeşil sarı tabela, kapı önünde sigara içen personel, kumaş kaplama pis sandalyeler ve içerinin aşırı boş olması benim için geçerli sebeplerdir :)

Kapı önünde gözlerini üzerime dikmiş ve beni bekleyen garson, metal bacaklı pis minderli sandalyeler.

mekan sahibi restoranın en sote yerine oturmuş milleti kesiyorsa girmem.

bir gün erzurum un en meşhur tavuk dönercisine girmek üzereyken garson-komi neyse onun sandviç ekmeğini yere düşürüp hiçbir şey olmamış gibi yerine koyduğunu gördüm. üstelik kasanın önünde. bir daha da gitmem... ama millet pek iplememiş ki gidiyor.

yine bir gün erzurum un en meşhur kır pidecilerinden -sanırım en meşhuru- birinden çıkan adamın elindeki tepsi dolusu hamur işine epey bir salyasının aktığını gördüm. "hamuğa koyim." deyip işine devam etti. oraya da gitmem daha. aynı yerde pidenin içinden hayvan gibi naylon da çıkmıştı ve iplenmemişti.

yine erzurum un merkezinde bir restoran da salatadan sümüklü böcek ve lahmaçunun arkasından bir tomar tüy yumağı çıkmıştı. adam baya özür diledi.

eskişehirde de şu bit pazarının ordaki çorbacılardan birinde adamın tükürüğüyle tuzluğu sildiğini gördüm. -tam emin değilim bundan-

daha da gitmem böyle yerlere.

içi boş restorana girmem

Kolay kolay yemek seçmem, acıkınca her şeyi yiyebilirim, her yere de girebilirim ama beni bu konuda alıkoyan en net şey çalışanların tutumudur, saygısıdır, hizmetidir. bunu hissedemezsem bir daha gitmem, batsınlar.

yani adinda restoran varsa girmemek benim icin yeterli.
verilen tutarla, yenilen içilenin degeri hiç bir zaman birbirini tutmaz.
nezih mekan(!)

çorbacılar,işkembeciler, dönerciler,kebapçılar & kokoreçcilere selam olsun.

erkek arkadaşım için aşçının sigara içiyor olması. ikimiz için de mekanın pis olması. benim için bir de içerinin boş olmasını söyleyebilirim.

Koku ve pislik varsa girmem. Bizim mahallede bir pideci vardı, abim bir akşam ona gitmiş. Adam da abimi yakın görüp muhabbete başlamış. Adam "Müşteriler şikayet ediyor böcek var diye. E, un olan yerde tabii böcek olur, böcek olmayan fırın, pideci olmaz ki. İstisnasız hepsinin un deposunda var" demiş. Abim pideleri aldığı gibi bir çöpe atıp başka bir yere gitmiş.

Garsonun davranışlarından rahatsız olabilirim. Akşamları bazen iş çıkışı gittiğimiz bir yer vardı. Kedisi çok olan bir mahalle ve gelenler kedileri kucağa alıyorlar. Garsonlardan biri kediyi ayağıyla kovaladı diye bir arkadaşım iki yıldır oraya girmiyor, ki garson orada hala duruyor mu, durmuyor mu bilmiyorum bile.

Çok basit bir şey aslında ama ortamda karolar varsa ve karoların arasındaki beyaz derzler kalkmışsa, çok sayıdaki yer farklı renkte sırıtıyorsa, o yer bakımsız, özensiz izlenimi veriyor. Girmem diyemem ama birçok insanın böyle küçük ayrıntılara takılıp yemeği yemeden "Burası kalitesiz" dediğine şahit oldum. Gerçekten de bu tür ayrıntılar görüntüyü kalitesizleştiriyor.

Beni bölge etkiler, mesela istanbulun bazı ilçelerinde oturup bir şey yeme ihtimalim çok düşüktür, hani şimdi foursquare zomato tavsiyesiyle falan idare edilebilir ama sadece bölge dahi etkiler.

foursquaredeki yorumları kötüyse ve puanı düşükse girmem

Ditto.

OSX icin de ClipMenu

ditto-cp.sourceforge.net

sormamak için baya direttim ama:

bulamadım hacılar. programı indirdim ama o kastettiğim şeyi bulamadım.

Programın tek fonksiyonu o dediğin şey, neyi bulamadın?

her ile büyüklüğü oranında para aktarılıyor işte. bunun dışında barış süreci zımbırtısıyla yatırımcılara bir sürü teşvik edildi ama kimse halkın cebine para koymuyor haliyle. köy yakmaların tazminatları ödendi. onun dışında kim kime ne zaman para aktarmış? "mert kürt"ten kastın nedir?
doğuda hayat, metropol olmayan şehirlerde ne kadar ucuzsa o kadar ucuz.

Kaynak goster?

Ne zaman bunu sorsam yazar kayboluyor.

Bir de mert Kurt sorusu da nedir? WTF!

Mert İngiliz deyince ne anlıyorsanız o. O bölgede Jakobenler yaşamıyor. Akp ile çözüm, açılım,imralı görüşmeleri gibi evlilikler yapmış milliyetçi Kürtler yaşıyor. Bölgede yaşayan esnaf, tüccar orta-üst tabakaya mensup bölgede kayıtlı ya da kayıtdışı iktisadi hareketlilikten aile ve iş çerçevesi hasebiyle haberdar kişilere sordum. İlla bir tanım istiyorsanız Mert Kürt dedi!!!! vb ikiyüzlülükler yapmayacak ciddiyet sahibi mert bir insan demek.

Batıda hayat pahalı doğuda insan hayatı ucuz demek istemiştiö

arsiv.ntv.com.tr

geçtiğimiz birkaç yıldan birinde -hangisi hatırlamıyorum- nüfusuna oranla en fazla kamu yatırımı alan şehir tunceliydi.

Yardır başgan, ciddi fakirleşeceksin ama olsun, özgürlük bidir.

geçinirsin de tek kişi için 1500 lira kira pek mantıklı gelmedi. ben o kadar vermezdim yerinde olsam. gerçi istanbul piyasasından pek haberim yok. ankara'da iyi bir semtteki güzel bir apartman dairesinde 1500 liraya 4-5 kişilik bir aile yaşayabilir.

istanbul'da 6000 lira civarı kazanan bir arkadaşım 1000 lira veriyor tek kişi kaldığı evin kirasına. neredeydi unuttum. maaşının neredeyse yarısını sadece kiraya vermek ne kadar mantıklı bilmiyorum.

degil.

madem ailenle yaşıyorsun. 1 olmadı 2 ay dişini sık sağlam para biriktir ve eşyanı kendin alarak bi yere çık. 1 senede amorti edersin. ama ne yap et çık yani aileyle yaşanır mı yav insan çıldırır.

haci daha elektrik su dogalgaz internet falan gelecek onlari da kat. sanki mantikli degil gibi

evlen.

para lazımsa mantıklı değil. sülalen rahatsa devam.

aileyle sorunun yoksa hiç ayrılma.

10 senedir ailemden ayrı yaşıyorum. 28 yaş.

izmir'de 1500 e 1000 veren arkadaşlar var.
aile evi iyidir ya. sıkılırsın tek başına.
manita varsa çık ama tabi. bence uygun eşyalı yere

1500'e yaklaşık 400-500 tl'de aylık ev giderini ekle. bunun faturası-alışverişi falan olacak. sana kalacak ortalama 1.400 aylık. çok fazla kredi kartı gibi borcun yoksa günlük 50 tl'ye yaşamış olursun.

Ben olsam ailemle yaşarken peşinat biriktirirdim biraz, sonra da kiralamak yerine kredi çekip bir ev alırdım, yoksa bu maaş-kira oranıyla hiç birikim yapılamaz.
Gerçi kiraya çıkmak istediğin semtlerden bir ev alman zor bu durumda ama illa oralarda oturacağım diyorsan bir bedel ödenecek. Bence mantıksız.

ben de ev almaya bakardım. ev alırsan özgürlüğün o zaman tadı olur.

çok başkan..
yazık günah daha ucuza ev bulursun iyi bak

%25 ini asmazdim ben olsam. %50 harcama ve giderler. %25 birikim seklinde gidebilir.

stüdyo daire bul 1000 liraya kadar...

%25 diyen arkadaşlar iyi hoş diyorsunuz da istanbul'da 850 liraya ev artik kalmadı gibi bir şey.

Özgürlük çok güzel ancak bu maaşla bu kira zor sevgili arkadaşım. Özgürlüğünün tadını çıkaramayacak kadar fakir okursun :(
Tavsiyem; o kadar beklemişsin madem, maaşının az daha artmasını bekle.

mantıksız.

aidatı ile birlikte, en iyi ihtimalle gelirin yüzde 50 si kiraya gidecek.
sırf tek başıma yaşayayım diye bunu yapmak mantıksızlık.

geçinilmeye geçinilir de kalan parayla, çok çabuk sıkılırsın,

tek başına yaşamak özgürlük değildir, tek başına yaşamak sadece, yapmakta özgü olabileceğin şeylerin sayısını artırır. ama onlara ulaşabileceğin garantisini vermez. onların çoğu parayla elde edilebilen şeyler.

benim hayat gorusume gore bu kira odemek icin calismaya giriyor. bilmiyorum ne geregi var.

kredi çekip ev alsan daha mantıklı yatırım olarak. ama ben olsam uğraşmaz senin gibi yapardım.

kendine yakışanı yap.

o cümleyi kurduktan sonra yapma bence.

Daha önce paketi o cümleyi kurmusken şimdi tersini yapmak saçma olur. Boşver sen ver paketi düzgünce. Hem eşek değilse yaptığının yanlış olduğunu bir kere daha anlar belki.

@brk ben de kadinim evet ama kadina karşı özellikle bir olumsuzlugum yok, birlikte sigara içtiğimiz, evlerine yemeğe gittigim biri. işyerinde onun amiri durumundayım. ha şu var bunların bu çenebazlıkları beni sinirlendiriyor. ders alsin istedim.

Sağolun bu arada, umarım anlar o günkü (ve diğer günlerdeki) boş muhabbetini. kendi odamda dursun paket:)

valla ben olsam "kimse ayıpladığını yapmadan ölmez" yazılı bi notla masasına bırakırdım. hem mesaj sadece o kişiye ulaşır, kimsenin yanında rencide etmemiş olursunuz hem de içiniz rahatlar :)

aklıma aldrin justice geldi :)

bence,yere düşmüş birisine vurmak vicdansızlıktır.
diyeceğinizi demişsiniz. uzatmanın alemi yok.
pakette de ne varmış acaba, merak ettim!

rakicandir arti 1.
artik yapmamalisin. sen yapacagini yapmissin.

bu intikam değil, bu ceza.

Az once kız, paketini almaya geldi, daha da meraklı olan bir baska hanim kizimiz icinde ne olduğunu sordu. dinsizin hakkından imansiz gelir demek ki :) erdemlilik ile olan imtihanimi gecirttiniz, tekrar tesekkurler

hayir cünkü allah yoktur.
hayir cünkü allahin toplu halde ödülünü gördük de mi toplu halde gazabi olsun.
hayir cünkü neden uyarmak icin bazi yerlerde depremi bazi yerlerde kasirgayi, bazi yerlerde tsunamiyi seciyor ama bazi insanlari hic uyarmiyor.

Hayır değildir. Ama pozitif bilimle açıklanabilir. Allah'ın kitabı, bizim inandığımız dinin kitabı da "oku" diye başlar.

hayır. kaç 15 yy da mıyız :) tanrının gazabı vb geçmek lazım bunları. 99 depreminde donanmanın önünde 7.4 yetmedi mi diye pankart açan cahillerin düşüncesidir bu. hiç deprem olmayan yerler demek ki allahın en sevdiği yerler o zaman :)

hayır çünkü her işte bir hayır vardır

uzman, teolog, tarihçi falan değilim.

ama bildiğim kadarıyla İslamiyet'te depremle yok edilmiş topluluklar var. bunun yanında yine bildiğim ölçüde: zinanın, faizin, rüşvetin arttığı yerlere belalar musallat oluyor.

yine aynı şekilde: yaşlının, otlayan hayvanların, süt emen bebeklerin, ibadet eden gençlerin olması paratoner gibi belaları engelliyor.

bu belalar deprem olur, kuraklık olur, hastalık olur...

yani benim inancıma göre pek tabii olabilir.

edit: benim inancıma göre her olayın sebepler perdesi arkasından gerçekleşmesi o olaya hüküm veren, olayı yaratan biri olmadığı anlamına gelmiyor. o yüzden her olayın vardır bir sebebi.

Erzurumlu İbrahim Hakkı'dan: "Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler."

hayatimda duydugum en aptalca dusunce olabilir. fay hatti gecmeyen inaktif yerlere de bir gazap uygulasa ya allah. hepimiz gorurduk buyuklugunu boylece.

hayır, çünkü bir tanrının varlığına inanmıyorum.
hayır, çünkü insanları yaratıp dünyaya dolduracak, sonra da kötülükler için cehennemi vadedecek bir tanrı deprem, sel gibi boş işlerle uğraşmamalı. atacaksa direkt cehenneme atmalı. hatta o kadar canlı yaratıp cehennem gibi boş işlerle de uğraşmamalı. kısa yoldan herkesi mutlu mesut kılabilirdi.
hayır, çünkü depremlerin, sellerin ve her türlü doğa olayının fiziksel, jeolojik vs. sebepleri var.

Depremler Allah'ın ya da başka bir tanrının uyarı/gazabı değildir. Bu düşünce depremin nasıl oluştuğunun bilinmediği zamanlarda insanların bu olayları anlayamaması ama buna rağmen bir sebebe bağlama ihtiyacıyla oluşmuş görünüyor, ya da dini istismar edenlerin ellerindeki gücü artırmak için uydurdukları safsatalar. Ülkemizde deprem sonrası tarikat liderlerinin yaptığı açıklamalara bakınız...

Çünkü depremlerin nasıl ve neden oluştuğunu artık biliyoruz. Zamanını bilecek teknolojiyi, henüz geliştiremedik. En büyük problem bu.

Aynı depremler uzayda yeterince soğumuş/soğumakta olan hatta sıcak gökcisimlerinde de görülüyor. Örneğin Mars'ta depremlerin olduğunu gözlemlendi. Ve bir ihtimal Venüs'te de benzer depremler oluyor (bu kesin değil). Jüpiter'in birkaç uydusunda ve Satürn'ün uydusu Titanda sismik hareketler sonucu oluşabilecek yeryüzü şekilleri (dünyadakine benzer) görülüyor, ve bunlarda da muhtemelen depremler olmuş ve halen devam etmekte. Hatta Güneş'imizde bile 1996 yılında güneş patlamaları yüzünden deprem oluştuğunu gözlemledi NASA.

Elde bunlar varken, süper bir gücün insanları cezalandırmak ya da uyarmak için yeri salladığı/sallattığı ya da yeraltında bir tektonik bir kayayı azıcık sağa ittirdiği ve bu sayede yeryüzünde noktasal olarak tam da o anda ve belirli noktalarda hak edenlere sismik dalgalar gönderdiğini düşünmek biraz, ne bileyim, şey oluyor, şey...

Cehalete bakın. 15 yüzyılda Avrupa'da düşünce böyleydi ama daha sonra o topraklarda rönesans ve reform gerçekleşti. Fransız İhtilali oldu. Mantık ilerlerdi, gelişti. Batı medeniyeti dünyada en ileri toplu oldu.

Ve Türkiye'nin da dahil olduğu Orta Doğu medeniyeti... Bilimden uzaklaşınca çamurun içine girdi, bataklıkta can çekişiyor. İki zengin daha fazla silah satsın diye aklını kullanamayan kişiler aynı dinden olan insanları din için öldürmeye başlıyor. Eğitim olsaydı o topraklarda halk bu kadar saf olmazdı. Kim Kürt, Alevi, Arap, Sunni ilgilenmezdi ya da bu nedenle savaş çıkaracak kadar salak olmazdı. Türkiye de zamanında ilerledi ve bu bataklıktan bir miktar kurtuldu ama hala bu bataklıkta olan insanlar var. Bu insanlarda mantık işlemiyor çünkü ezberci eğitim sorgulamayı öğretememiş. Deprem öldürmez bina öldürür atasözü gibi bir şey olmuşken bile hala Orta Çağ Avrupa'sı karanlığının içindeler.

evet hatta gazap oldugu anlasilmasin diye mesela hep camiler yikildi, mesela cubbeli mahmut hoca da artan fuhus nedeniyle 99 depremi oldugunu iddia etmektedir fakat kocaeli'de kendi dergahi da yikilmistir. belki de o dergahta da fuhus yapiliyordu, ne de olsa cubbeli mahmut hoca sever moldovalilari.

evet allahın gazabıdır. zeus da sinirlenince yıldırım düşürüyor mesela. hiç mi duymadın?

kaç yy oldu hatırlamıyorum ama en son baktığımda doğa olaylarını mitler ile açıklamayı bırakmıştık ama bilemedim şimdi .s.s

depremler allah'ın uyarısı ya da gazabı değildir. sebepleri bellidir, açıklanabilir. günümüzün en yozlaşmış toplumlarının başına bu türden felaketler gelmemektedir.

dünyanın sayıca en çok müslüman barındıran ülkesi endonezya'da gerçekleşen deprem + tsunami sonucu yüzbinlerce insan ölmüştür.

müslümanlar doğal afetleri canlarının istediği gibi yorumlamaktadır, işlerine gelmeyenleri görmezden gelmektedir.

Hayır.

Neden basit Tanrı yok çünkü. (Tanrı değil Allah!!!1bir diyenler için de evet Allah yok.)

hayır. cevabı şu mükemmel videoda m.youtube.com

Eğer Allah inancın varsa, inandığın Allah, 100 bin milyar gezegeni bir nefeste yaratacak güçte. Sence seni uyarmak için yeri sallayacak kadar kaba mıdır? İyi-kötü ayırmadan, bebekleri dahi öldürecek bir olaya sebep olur mu?

İnanmıyorsan zaten cevap belli.

birde böyle düşün;

9gag.com

bu şekilde yazınca sözlük otomatik olarak linke çeviriyor. kenarda dursun ile deneyebilirsiniz.

anlamadın bıbıcım.

valla anlamadım hocam.

sözlüğe (ara: cem* uzan* hapis* şok*) yazınca otomatik olarak cem* uzan* hapis* şok* kısmı aşağıdaki linke gider oluyor.

herhangi bir başlığı aç, x hakkında bilgi verin yazın kutuya (ara: cem* uzan* hapis* şok*) yaz, kenarda dursuna tıkla. otomatik olarak link olacak.

eksisozluk.com

ya saç değil de sakal beni aşırı rahatsız ediyor.işveren konumundayken sakalla işe gelenlere sinir oluyorum dersiz topsuz ciddiyetsiz pis bir görüntü bence.

öyle bir yasak mı varmış?
www.gundemburdur.com
img.cdn.netgazete.com

bazı mesleklerde var, saygın ve profesyonel görüntü için. memurlar da devleti temsil ediyor, devletin çalışanı ve halka hizmet ediyor. bu sebeple takım elbise, profesyonel bir görüntü şart tutulmuş. çağımızda bu esnetilebilir ki esnetildi de bundan 15 sene öncesinde, kadın devlet memurlarının pantalon giymesi yasaktı mesela, zamanın şartlarına uygun düzenlendi.
tam bir serbestlik zaten herhangi bir profesyonel kurumda yok. yani devleti, büyük bir şirket gibi düşün, bir büyük şirkette kot ve tişörtle, pijamayla, şalvarla, grup tişörtüyle işe gidemezsin. bankalar özellikle katıdır bu konuda. mantıklı açıklaması da bu.
örneğin devlet memuru değil ama avukat olarak, şort ve terlikle davaya girersen, barodan uyarı alman mümkün. mesleğe saygısızlık kabul edilir çünkü.

"sen devleti temsil ediyorsun devlet memurusun saç sakal uzatıp devletin ciddiyetini bozamazsın" şeklinde düşünmüş olabilirler.
ayrıca baya esnedi o yasaklar, memurlar bankacılardan daha rahattır. geneli için konuşuyorum tabi, ankara maliyede yaz ortasında ceket zorunluluğu var diye duymuştum

Nedeni askeri ihtilallere dayanıyor. Askeri yönetimler başa gelince, memur tayfasını da tıpkı kendi askerleri gibi disipline etmek istediler ve saç sakal kıyafet yasaklarını getirdiler. Nedeni bu. Bizler hala o dönemin kuralları içinde yönetildiğimiz için bu yasaklar da varlığını koruyor.

yasak son sürat devam ediyor. öğretmenim ve koca şehir merkezinde öyle serbest gelen öğretmen görmedim. ayrıca dilenci gibi gezen bazı sözümona örnek şahsiyetle var. onlar memur değil.

onun gerekçesi dediğin gibi zamanında hijyen koşullarının uygun olmaması. o zaman çıkmış ve kalmış saçma bir iş.

bununla alakalı da bir hikayem var anlatayım. zamanında iskandinav ülkelerinden birinde toplantıya gittik. çok önemli biri hotele gelecek. korumalar polisler vs lobide bekliyoruz. o sırada bildiğin 15 cm keçi sakallı deri montlu bir tip dikkatimiz çekti. amir kimmiş bu ne işi varmış gidin sorun dedi. gittim sordum adam dedi ki ben polisim. yok artık dedim. kimliğini falan gösterdi dedim sana kimse bişi demio mu bu sakalla? bu benim kendimi ifade ediş tarzım. kimseyi ilgilendirmez dedi çekti gitti. ben de 2 günde bir traş olunca laf yer miyim diye düşünmeye devam edeyim dedim.

ayrıca bu da memuriyetten memuriyete değişir. insanlarla muhatab olmadığın bir işte kravat vs hak getire ama atıyorum hakimsen, büyükelçi isen -bunun da istisnası bizim berlin büyükelçimiz- o takım giyilecek, o sakal kesilecek.

ha bir de uygun olmayan türklerden örnek vereyim. meb'den daire başkanı toplantıya gelecek bize temmuz ayı. benim kurumumda koridorda ceketsiz gezmem yasak, hatta kravatsız işe gelmek amirden yazılı uyarı alma sebebi. adamı karşıladım aşağıda. tip aynen şu. kumaş pantolon, kısa kollu gömlek, kravat yok, beyaz çorap üzeri sandalet. toplantı bitti vs. genel müdür dedi ki bu adam bizim bakanlıkta çalışsa 3. gün insan görmediğin xxx dairesine yollatırdım bunu.

bu da devletimizin iki yüzlülüğünü göstersin. zamanında erkekler niye takım elbise ve kravat takmak zorunda, kadınlar niye başörtüsü takamıyor diye imza toplanmış. sonucu malum:

www.todayszaman.com

@ayiadam: onu bizzat yaşadım hocam. eğitim-bir-sen den sık sık çalıştığımız yere gelip propoganda yapıyorlardı. ama nasıl bir görsen... yok türbana da serbestlik gelecekmiş, kot pantolona da... herkes eğitim-bir-sen li olmalıymış... ordu'da 65 yaşında adam varmış, eğitim-bir-sen in bu çalışmalarını görünce ağlamış. "yıllardır nerelerdeydiniz." demiş...

sonra türbana özgürlük bir geldi -iyi de oldu ama sadece türbana getirilmesi iğrenç- bunlar toz oldu. eğitim-bir-sen li müdürler serbest kıyafetle işe gelen memurlarını tehdit eder oldu... ki bilen bilir şu anda müdürlerin neredeyse tamamı eğitim-bir-sen li.

dediklerim meb için geçerli.

Çok doluyum bu konuda yazsam 8 paragraf yazarım şuraya da kısacası;

nedeni memurların kendisi. Bazen iş ortamında denk gelir konuşurken, hemen hemen yarısı serbest kıyafete karşı. Şu cümleyi duydum, "o zaman herkes istediği gibi gelir". Yeni memurlarla değişiyor bu mantık sanki.

Kuruma, amire ve hizmet sınıfına göre çok farkediyor ama. Ben bi ara protesto için pantolonu çorabın içine sokup dolaşıyodum ama katılım olmadı pek. Bizim odada sınırlı kaldı direnişim.

Askeri yönetimlerden kalma bir şey bu. Bankalardaki durumdan biraz farklı. Bankalarda falan müşteriye karşı prezentabl bir görüntü hedeflendiği için vardır o kurallar.

Askerlikte, ordularda verilen öğretinin temel amacı insanın bir birey olmaktan ziyade bir topluluğun bir parçası olmasıdır. Bu nedenle insanı birey yapacak, diğerlerinden farklı kılacak her şey yasaklanmaya çalışılır. Buna da saçtan sakaldan başlanır en basitinden. Herkes tek tip olmalıdır. Böylece sen ahmet mehmet olmazsın, o ordunun bir parçası olursun sadece.

Vaktiyle bu askeri esaslarla yönetilen bir memleket olduğumuzdan, daha bireyciliği tam olarak kavrayamamış olduğumuzdan böyle ilkellikler bizde hala var. Biz çocukken okullar da böyleydi mesela. Girişte saç kontrolü falan yapardı müdür yardımcıları. Bunlar kalktı. Zamanla diğer alanlarda da kalkacaktır.

ne yasagi ya yasak mi varmis diyenler hangi ulkede yasiyor cidden merak ediyorum.

@brk: hocam mevzuatları yürürlüğe sokarken sence o kadar bilimsel düşünüyor mu kanun koyucular? ciddi soruyorum.

1- kediler tünüyor, tüy bırakıyor.
2- kışın çok soğuk olmaz, diğer arabalar gibi oluyor. Yani zaten kaloriferi açınca ısınıyor arabanın içi.
3- bıçakla falan kesen pislikler de olabiliyor tabi. Çok mantıklı değil bana sorarsan. (ekstra güvenlikli bir otoparkın yoksa)

z4 kullandım 1 sene kadar, kumaş olmadığı için bi sıkıntı olmadı güvenlik anlamında. ısı anlamında yine aman aman bi soğuk olmuyor. güzel ısı yalıtımı yapmışlar pek öyle hava girip çıkmıyor

valla ısınma konusunda tahminde bulunucam arkadaşlar düzeltsin yanlışsa.

tenteli arabalar daha kolay ısınır gibi geliyor bana. sacdan daha yalıtımlıtır o tenteler.

ama güvenlik konusunda sac gibi değil kesinlikle.

@rain when i die

videoda gösterilen herkes boynunu kırıyor farkında mısın?

bende sunrooflu araba bakiyorum. benim baktigim modelde, insanlar tentenin su gecirmedigini ve kolay isindigini soyluyorlar.

ama video mahvetti beni. cok korkutucu

@rain: hocam full sac taban kadar güvenli değildir herhalde? hadi full sac 100 olsun, tente 99 olsun. kıyaslama yapıyorum. sac daha güvenli değil mi? aynı marka-model alt model farklı.

Kıvırmalı bükmeli var

Tek heceli dil var. Tüm kelimeleri tek heceden oluşuyor ek falan yok, hiçbir değişikliğe uğramaz yazılırken.

şurada kısa da olsa bilgi bulunabilir
www.turkedebiyati.org

Arapça önden eklemeli falan değil. Bükümlü dil. Namağlup kelimesi de doğru bir örnek değil. Na eki farsça ön ektir. Mağlup kelimesi arapçadır. Bu birleşimden "önden eklemeli" diye bir sonuç çıkarılamaz. Eklemeli,(ön son diye bir ayrım yok) bükümlü ve tek heceli olmak üzere de 3e ayrılır.

Hahahha benimkine neden tik koymadın espri mi yapıyorum zannettin:):):)

oğlum bükmeli tamam da kıvırmalı ne lan?

önden eklemeli var. ingilizcede mesela possible, impossible gibi im-, in-, un-, re-, vs. ön ekleri bulunur

@ya ben

örneğin abcdefg diye bir sözcük var. Bu sözcüğü "Bana abcdefg ver" diye aynı şekilde bırakamazsın. "Bana ab-defg-cb diye ver" diye dönüşür örneğin. İndonezce bildiğim kadarıyla böyle bir dil.

mesaj at x naber nasıl gidiyor diye başla sonrasında yapıştır ihtiyacın oldugunu söyle. arayıp konuşamamaktansa direk mesajda yapıştır diyeceğini :)

mesaj at iste hacı. senden alırken iyi. "acil paraya ihtiyacım var de, çok sıkıştım borca girdim yoksa istemezdim falan." de

Kesinlikle mesaj at. "Yaaa abi unuttum ben onu neden daha once hatirlatmadin" filan dicek.kalmasin abi paran insanlarda dikkatli olmayi ogrensinler artik bu konuda.

Utanması gereken o,siz değilsiniz. Arayın ufak bir hal hatırdan sonra borcunuzu isteyin.

bir animi anlatayim.

askerde maas dagitiliyor. biri bozuk parasi olmadigi icin 5 lira ariyor. dedim ki ben vereyim. o da tamam ben veririm sana dedi.

aradan bir iki ay gecti. biraz gelsene dedim. geldi. 5 liran var mi dedim, yok kardesim ya valla dedi. sana bes lira vermistim bir ara geri vermedin onu dedim. haa senden mi almistim ben onu deyip cikarip 5 lira vermisti.

bu adamlar beni cok sinirlendiriyor.

@borh: yahu hocam vallahi kendimi övmek için söylemiyorum, anladığım kadarıyla sen de öylesin. borcum olduğu zaman kesinlikle huzursuz oluyorum. vermem mümkün değilse de sık sık "aklıma hacı vericem." diye belirtiyorum. şimdiye kadar hatırladığım hiç borç vermeme olayı olmadı. hatta bir keresinde zengin birinden vadesiz, param olunca vermek üzere borç aldım. o da sorun etmedi. sık sık arayıp söylüyordum da aklımda olduğunu. 3 sene sonra enflasyon farkını hesaplayıp ödedim borcumu. ama alamadığım o kadar çok oldu ki.

yahu millet neden böyle? gerçekten mi unutuyorlar yoksa bilerek mi yapıyorlar? helal olsun sen isteyebiliyorsun. benim ağzıma zıçtılar lan şu yaşa kadar.

ihtiyacınız varmış gibi yapıp borç tutarından daha fazla isteyin. o kadar yok falan derse de şu zaman şu kadar borç vermiştim sana onu bari gönder dersiniz.
verirse de kalan tutarı zamanında gönderip adamlık gösterebilir ya da ders alması için geciktirir tepkisini ölçersiniz

hiç arama mesaj çek lazim de ve hesap nonu ver. bekle bir zaman gondermezse ararsin.

Tip 2 için bütün şartları yerine getirmişsin. Yani görsel olarak kilo problemin yok gibi gözükse de içorganların etrafında yağ tabakası ne durumda bilemiyoruz. Belki de gizli obezsin.

baban da herhalde 25 yaşında diabet olmadı?

en basit tabirle pankreasını yoruyorsun. onun da canı var insulin vere vere nereye kadar devam edecek? ben diyeyim, bırakır 5-10 sene sonra. ondan sonra şeker hastası oluyorsun zaten. öyle bağışıklık falan yok

stoktan yiyosun yani. bu stok seni 30 yaşına kadar da götürür, 90 yaşına kadar da. seçim senin

Genetik olarak yatkınsın, dikkatli beslenmezsen belli bir yaşın üstünde olabilirsin, şu an için yaşının ileri olmaması ve kilo sorununun olmaması avantaj ama kötü beslenme ve zaman aleyhine işleyebilir. Uzman değilim ama bağışıklık kazanma diye bir şey olduğunu sanmıyorum. Bir de kilo sorunun olmamasına çok güvenme 30 yaşından sonra her şey değişebiliyo vücutta.

evet, olursun. bağışıklık kazanma diye bir şey yok.

ananem ve annemde tip 2 diyabet var. diyabet konusunda gözlemlediğim kendine dikkat etsen dahi eğer genetikte varsa bi yaştan sonra illa ki çıkıyor. ben şekerli ve hazır şeylerden nefret ederim. kilo problemim yok. buna rağmen insülin direncim var ve gelecekte diyabet çıkma ihtimali de oldukça yüksek.

yani kendine dikkat et. zararın neresinden dönsen kardır.

Anne babada şeker varsa şeker hastası olma riski daima var tabi ki. kesin olacaksınız demesek de her şeyi doğru yapsanız bile şeker hastası olma riskiniz var ama doğru yapmazsanız kesin şeker hastası olursunuz diyebilirim sanırım. kilo almamaya çalışın, beslenmenizi düzenlemeye çalışın. çok şeker yedim, şeker hastası oldum diye bir şey yok ama sizde zaten genetik yatkınlık varken bir de kilo alırsanız riskleri yükseltmiş olursunuz.

yapacağınız şeyler dediğim gibi belli. daha güzel beslenmek, daha çok spor yapmak. şekere bağışıklık falan olmaz, tam aksine tip 2 diyabet zaten ileriki yaşlarda çıkar.

Belli olmaz belki olmazsın. Kardeşim çayı bile şekersiz ıcıyodu suan Tip1 diyabet.

sureci hizlandirmak icin elinden geleni yapmissin gercekten. simdi kessen ve saglikli beslenip spor yapmaya bile baslasan bu ileride olmayacagin anlamina gelmez. ama olacagin varsa da onu hizlandirdin.

isin kotusu halihazirda vermis oldugun zarari telafi edememek. yani sigarayi birakmak gibi degil bu. diyabeti biraz arastirmani oneririm.

ileride diyabet olmasanda başka hastalıklara yakalanma ihtimalin de yüksek gibi, sonuçta şeker bir tür zehir etkisi yapıyor aşırı tüketildiğinde. ben olsam şeker hakkında biraz araştırma yapıp, yediğime dikkat ederim.

cevaplar için teşekkür ederim.

@christopher nolan

öyle tabi, o yüzden kademeli olarak azaltmaya karar verdim. Bu tür şeyler yemek benim için artık bir ritüel haline geldiği için zor olacak ama bir şekilde bırakacağım.

stresli bir durum yaşadığın an olursun.

mesgul +1
insani yaslandiran uc sey var; seker, gunes, sigara. bunlar icinde seker ve sigara butun vucudu batiriyor, sadece cilde etki etmiyor. yani kendi sigara iciyor gibi dusunebilirsin, bu yuzden yol yakinken birak. 24 daha cok genc. o yaslarda bunye yakiyor zaten, ama aliskanligin pekisiyor. kopek gibi kendini kosullandiriyorsun.

bir araştırma yazısı okumuştum, haftada sadece 1 tabak beyaz pirinç pilavı yemek bile riski yemeyenlere göre yüzde 20 (tam hatırlamıyorum oranı) artırıyordu. elbette yenen her unlu-şekerli gıda oranı artırıyor. hele ki meyve suyu ve fruktoz... zaten şeker hastalığı da ileri yaşlarda ortaya çıkıyor çoğunlukla. bırak hacı bu gıdaları. bu yaşa kadar olmaman olmayacağın anlamına gelmez kesinlikle.

bol miktarda reklam (tv reklamı falan da lazım) ve mümkünse ekstra özellik, güzel ve farklı bir şeyler.

letgo yaptılar gittigidiyor var.. eşya tabanlı.. ama asıl emlak ve araç üzerinde bir şeyler yapmak lazım.. aklımda bir fikir var ama söylemem tabi..

tabiki de marka bilinirliği lazım. Bunun içinde akılda kalınır bir site ismi ve marka imajı şart. Marka imajı için de hayvan gibi reklam şart. Kısacası çok para lazım ve bu kadar yatırımın sonucunda başarı kesin değil. Risk de var.
Ayrıca sahibinden.com emlak sektöründe tekel değil hürriyetemlak ile bu konuda başabaşlar. Bunun dışındaki herşeyde tekel sayılabilir.

Geniş bir ilan potansiyeli olan sahibinden dururken ben bir müşteri olarak neden sizin sitenize gireceğim. Sizin sorunuzun cevabı da bu sorunun cevabında gizli.

@abdu
hah işte sorun da orası sizin gibi müşterileri nasıl çekebiliriz. malum böyle bir site açılsa diyelim sahinibinden comda şu an 200 bin ev ilanı varsa bu sitede toplasan ilk biray 50-100 ancak ilan olacak ve insanlar ilan vermekten kaçınacaklar.

bu konuda napılır onu merak ediyorum.

Promosyon, hediye, hediye çeki vs ile müşteri çekin.

ekstra bir özellik eklenilmiş hali ile açılabilir. aklımda vardı bu tarz bir fikir, ekspertizlerle anlaşmalı bir şekilde site açmayı düşündüm bir ara. ancak çoğu ev/araç sahibi bu işlere yanaşmak istemiyor :) işlerine gelmiyor.

düşüncede güzel ama uygulamada pek başarılı olmazdı.

en az 50 milyon tl bütçe gerekli.

Emlakçılarla anlaşıp ücretsiz bir şekilde ilanlarını listelemelerini sağlayabilirsiniz. Uzun ve zahmetli bir iş ama sitenizde içerik yokken bireysel kullanıcı çekme ihtimaliniz çok az.

şu anda halkın tüm katmanlarında bilinirliği var. en alttan en üste... herkes araba-ev için önce bu lanet siteye giriyor.

hadi boykot edelim, başka siteye ilan verelim desen çok adam bar boykot edecek ama o daha alt katmandaki adam gelmez. haberi bile olmaz. onlar kalabalık olduğu için de başarı sağlaması zor.

Nesi var ki sahibindenin boykot edilecek? Sundugunu yapiyor sikintisiz sekilde.

ilan fiyatları çok pahalı. ben emlakçı ya da galerici değilim. çoğu kişi gibi sevmem de bunları. ama adamlar bir şey üretmeden para kazanıyor diye "oh olsun iyi yapıyor sahibinden" demek de bana göre değil.

en büyük emlakçı-galerici oldu ülkede adamlar.

Facebook: dunyanin en buyukicerik sahiplerinden ama icerik uretmiyor.

Uber: araba sahibi degil

Airbnb: ev sahibi degil

Dunyada artik para kazanmanin yollari degisti :) "abi bir sey yapmiyor adamlar, para kazaniyorlar" argumani yanlis.

sahibinden.com'a hiçbir şey üretmiyor demek klasör anadolu çomarı zihniyetinden başka şey değil.

bir şey üretmek illa ki taşı yerinden kaldırmaktır dimi?

@fak: hacı facebook ücretsiz ve hep öyle kalacak değil mi :)

içerik üretmeyenler emlakçı ve galericiler. sahibinden yine üretiyor sayılır.

ilan fiyatları çok fahiş. tekelciliğe karşıyım. asıl çomar zihniyeti "nasıl olsa elleri mecbur. sike sike ilan verecekler." demektir.

benim icin birsey uretiyor misal fiyat alarmi kuruyorum ,favori listesi tutuyorum. bunlar benim gozumde urundur. benim onlari ziyaret etmem karsiliginda yenilik bekliyorum ilk basladiginda beri yenilikler oldu, bu da benim icin bir artidir. misal harita bazli arama sonradan geldi.

Facebook diger iki ornekten cok daha fazla para kazaniyor :)

Eger emlakcilar-galericiler bir is yapmiyorsa vermesin insanlar evlerini, arabalarini onlara. Bir is yapiyorlar ki veriyorlar. Bazi islemleri hizlandirabiliyorlar ki insanlar onlara veriyor. Tekel degiller, hurriyetemlak gibi alternatifleri mevcut. Piyasaya girmek icin de cok buyuk yatirima ihtiyac yok. Iyi bir proje ile sahibinden.com pazar payini cok rahat kaybedebilir. Pahali demek ayri sey, tekel ayri sey.

Kimse para vermeye mecbur degil, iki evimizi sahibinden uzerinden sattik, hicbir sekilde para istemediler bizden :)

sahibinden.com'un en az 5 tane alternatifi vardır.

macbook pro 7000tl ye satılıyor, diğer laptoplar 2000tl ye. çıkıp apple'a "çomar zihniyeti" diyebiliyor musun? macbook alacak paran yoksa, 2000lik bilgisayarları alırsın. ortalıkta milyon tane alternatif varken ne tekeli? tekelin ne demek olduğunu biliyor musunuz?

sahibinden.com'da ilan vereceksen o parayı harcayacaksın.
o parayı harcayacak paran yoksa, alternatif ucuz sitelere yönelirsin ama ucuz etin suyu misali sonuç alırsın.

bu üretme tartışmasına nasıl geldik yahu.ben üretmiyor demedim şayet mesajlar banaysa...

200 ilan 20 bin lira nedir kardeşim? bu fahiş değil mi? o çok nefret ettiğiniz edison gibi oldu lan adamlar. edisonun plak komisyonu alması gibi... üstelik edison patent sahibiydi. o bile bir nebze daha haklı.

asıl çomar zihniyeti bu işte kardeşim. google ın, watsap ın verdiği hizmetler de mükemmel. ama bu kadar fahiş fiyat çekmiyorlar. sahibinden neden böyle? cevabı basit. çomar zihniyeti asıl bu. görünürde alternatifi çok ama adamlar bizim milletin zihniyetini biliyor ve resmen bunu lehlerine çevirmişler. biliyorlar ki kimse kalkıp boykot etmeye uğraşmayacak ve ne fiyat çekerse çeksin sahibinden e ilan vermeye devam edecek.

Mütevazı yaklaşacak olursak iyi bir ekip ve en az 5 milyon lira gerekir diye düşünüyorum.

Kredi kartı ile ödeme kabul etmek için aşağıdaki lazım.

Bu tür bir site kurmak için bir acquirer bank (kredi kartı ödemesi kabul etmek için kart kuruluşu ile anlaşma yapmış banka) aracılığı ile kart kuruluşlarına kaydolup PSP (payment service provider) lisansı almanız, bu bankaya yüklüce bir teminat yatırmanız (kapıyı birkaç milyondan açarlar çünkü kredi kartı kuruluşlarının kurallarına uymak için size "sponsor" olacaklar) ve -Türkiye'deki dijital para yasasını bilmiyorum, değişmiş olabilir- büyük ihtimalle devlete bir yerlere kaydolmanız gerekiyor çünkü parayı geçici olarak da olsa tutacaksınız, bunu da ancak lisanslı şirketler yapabilir.

Ek olarak yazayım, her banka size sponsor olamaz. Bazı bankalar da sponsor olmak istemeyebilir. Bir bankanın bir aracıya (yani size) sponsor olabilmesi için kart kuruluşu tarafından belirlenmiş çok özel şartları sağlaması gerekiyor ve finansal bir risk alıyor, o yüzden teminat istiyorlar ve sizin de belirli şartları sağlamanızı istiyorlar. Kağıt işleri var anlayacağınız. Büyük ihtimalle işinizi detaylı olarak da inceleyeceklerdir, o yüzden yol haritanızı görmek isteyebilirler.

Bunu böyle yapmayıp direk aracılık hizmeti veren site açıp operasyona başlarsanız banka sizi farkettiği anda sanal pos hesabınız iptal edilir, sizi şutlar ve büyük ihtimalle bir daha çıkamayacağınız, kart kuruluşlarının kara listesi olan TMF (terminated merchant file) listesine girersiniz. Bu listeye girerseniz dünyadaki hiçbir bankadan ve hiçbir ödeme şirketinden hesap açamaz, kredi kartı ile ödeme kabul edemezsiniz. Bu listede dolandırıcılar, kötü niyetli iş adamları, yasadışı ürün satıp yakalananlar, suçlular vb var.

"Ben PSP lisansı almam, kredi kartı aracısı şirketle işimi hallederim" derseniz o seçeneğiniz de var ancak kredi kartı aracılarının (iyzico, payu, vb) neredeyse tamamı yüksek riskten dolayı bu tür aracılık hizmeti veren siteleri kabul etmezler, kabul edenler de yüksek komisyon isterler. Sizin alacağınız komisyonla yarışır yani. Hem bu yolu seçerseniz ödeme alacak kişilerin de bu servisi sunan kredi kartı aracısına ayrıca üye olup hesap açması gerekiyor, bu da sizin sistemin eşsizliğini azaltır.

PSP lisansı konusunda %100 emin değilim ancak iş "pazar yeri" (marketplace, iki tarafın buluştuğu yer) olduğu zaman bildiğim kadarıyla kart kuruluşları (Visa, MasterCard, vb) üstte anlattığım gibi bir acquirer bank aracılığı ile kaydolmanızı ve çeşitli prosedürleri tamamlamanızı istiyorlar çünkü aksi takdirde yaptığınız iş "factoring" denen şey oluyor ve bu yasak, yani sanal pos aldığınız zaman sadece kendi adınıza ödeme kabul edebilirsiniz, izin almadan başkasına aracılık edemezsiniz.

Ciddi olarak yapacaksanız kuralı budur. Ayrıntılar önemli.

Dışarıdan bakınca sahibinden.com, n11 gibi yerler hiçbir şey yapmıyormuş, havadan para kazanıyormuş gibi gözükebilir ancak işi kuralına göre yapacaksanız şartları sağlamak çok zor ve takdir edersiniz ki bu şartları sağlayabilen az sayıda şirketten birkaçı bu işi yapıyor zaten :)

Yine çok önemli bir konu olan, kart kuruluşlarına göre değişen %1 ve %1.5 chargeback oranları var. Diyelim bu ay 100 bin satış ve 2bin chargeback var ve bu olay üç ay devam etti, oran izin verilenin üzerinde olduğu için kart kuruluşlarının kuralları gereği banka sanal pos hesabınızı kapatmak zorunda kalabiliyor ya da çok yüksek miktarlarda ceza ödemenizi isteyebiliyor çünkü siz "sorunlu" bir işyeri oluyorsunuz. Hesap kapanınca üstte yazdığım TMF listesine giriyorsunuz ve bildiğim kadarıyla bir daha çıkamıyorsunuz.

Yani "oh, havadan para" diye bir şey yok, çok ciddi kaynak ve planlama gerektiren bir iş.

Bu kadar bilgiyi ancak parayla danışmanlık hizmeti adı altında alırsınız, benzer bir cevap göremeyince üşenmeyip yazdım. Merak ettiğiniz şeyler varsa sorun, yardımcı olmaya çalışırım.

N11.com 100 milyon tl ye kuruldu, sermayenin yarisi da guney koreli bir firmadan geldi.

yani geç kalınmış bir iş diyorsunuz!!

geç kalınmış bir iş değil, para gerektiren bir iş. Facebook ilk çıktığında bir girişimdi, Twitter da öyle. Ancak bu tür bir iş girişim değil, "yatırım" olur.

Pek macera yok yani bu işin içinde, parayı koyup, şartları sağlayıp sonuçları bekliyorsun biraz da. Üstte yazıldığı gibi n11 100 milyonla girmiş, arkasında doğuş holding var. gittigidiyor ebay'e ait (ebay de paypal'a ait).

Rakiplerin bunlar olur, birinin arkasında dünyanın en büyük ödeme şirketlerinden biri (paypal), diğerinin (n11) arkasında da garanti bankasının sahibi doğuş holding var. n11 işe başlarken o ikna sürecini yaşamamış bile olabilir çünkü garanti bankası komple adamların zaten, "tamam, kendime izin veriyorum" gibi bir şey olmuştur onay süreci :)

Sen en baştan başlayacaksın ikna etmeye (hem müşteriyi hem de çalışacağın diğer şirketleri), o yüzden bana kalırsa bu tür bir platform bir girişimcinin birinci basamağından çok, bir yatırımcının "bu işte baya para var, basalım mı 100 milyon?" demesiyle kuruluyor. Bu da başarıyı garantilemez tabi ama zaten üç tane rakibin olacağı ve halihazırda iş yönetiyor olacağın için zarar etme şansın düşük.

Nope.

hayır

i.hizliresim.com

ashjdsgah yanlış geldim galiba.

aynı burç gibi mal işi.