alma

gayet güzel bence. farklı şeyleri severim. ama rengi başka olsun.

Çelik yeleğe benziyor. Mahallede çatışma falan olmuyorsa gerek yok buna.

Bunu ören felç oldu :(

askerde giydiğim çelik yeleğe benziyor +1

hamileler için güzel, hamile olmayanlar için güzel değil.

Daha iyi bir renk secerseniz guzel. Kadinlara yakismayan cok az sey var, o konuda sanslisiniz sizler:)

Biri bana hediye etse gidip değiştirmezdim mesela, ama kendim para verip almazdım da. Öyle yani. Çok çirkin olmamakla birlikte, alma bence.

Kremi vasat. Başka rengi yok.

noooooooooooooooo

bu ne la öyle bu tür şeyleri zaten oldum olası sevmem. skinny jeans, üste de bol olmayan bir şey nefis olur. tipin nasıl bilmiyorum gider mi.

Hoşuma gitmedi benim.

berbat

evde shameless izlerken giyilebilir.

arma olmasa fena değil aslında. yakaları da erkek hırkası gibi.

burda ordaki doktordan daha iyi bilecek insanlar olduğunu mu düşünüyorsun?

fayfim +1

belli ki anksiyete devam ediyor. bir masaja filan gidin, rahatlayın siz bence.

doktorun dediklerinden sonra gelip burada ''sıkıntılı bir durum var mı'' diye sormanız doktorun anksiyete konusunda haklı olduğunun kanıtı zaten. Bir sene kadar önce ben de benzer sorunlar yaşadım düşünmemeye başladıkça yavaş yavaş geçecek.

anksiyete kardeşim allah kolaylık versin. masajla falan olcak iş de degil bu, dusunceyi düzeltmek lazım ama nasıl bilmiyorum. bende de var aynı dert.

aynısı bende bende, EKG çektirdim sonuç temiz görünüyordu ve tansiyon biraz yüksek bende de. şimdi burda olmamın sebebi de bu , uyuyamadım bu nasıl bir dert ya.

evet, ne var sorularda? anlamadım ben sıkıntıyı. mendel kanunları değil mi konu?

edit:

ben başlıktaki "sorulara bakar mısınız?" ifadesini sitem gibi, "böyle saçma sorular sorulur mu?" manasında gibi algılamıştım.

soruları cevaplamamızı istediğinizi anlamamışım. pardon. :(

X üzeri a x üzeri A dememek için A a kullanıyorum gonozom olduğunu anlarsın.

Anne taşıyıcıysa Aa'dır. Baba hastaysa aY yani a0'dır.

Tek tek çarp, Aa A0 aa a0 Otozomlarda kalıtılsa cinsiyet için bir daha 1/2 ile çarpacaktık ama burada cinsiyetler belli. 0 olmayanlar dişi.

Aa ve aa yani. Sağdaki hasta soldaki taşıyıcı. 1/2


Edit: Aşağıdaki arkadaş haklı. Kızın hemofili olması diye yazdım ben. 4 çeşit çocuk olur 2 erkek 2 kız. Bir kız hemofili olur. 1/4

Edit 2: Cevapları okumamıştım ben. Ne sik kırığı adamlarsınız la. Lys biyolojim 30/30 benim ben de aynı hatayı yapmışım.

Hemofilili bir kızın doğma ihtimali 1/4
Doğan kız çocuğunun hemofilili olma ihtimali 1/2

Bana kalırsa 1/4'tür böyle sorulduğu için soru.

imgur.com

Dogan kız çocuğunun hemofili olması olarak aldım ve 1/2 dedim kucumseyecek olanlar cevap yazmasın mumkunse

Cevap a ama

Tüm yazdıklarını okudum ve sen haklısın. Bu kişisel görüşten ziyade kin ve nefret söylemi haline gelmiş. Sil gitsin.

Nasıl eklediydsen öyle silersin. Vicdan yapmanın lüzumu yok.

Ben bir insanı kaybetmekten ziyade kazanmaya çalışmaktan yanayım ama tabii bu sinirsizlik ve sabır gerektiren bir olay, ki bazen ikisini birden bu örneklerde hakim olabilmek çok zor :D

Facebook da senin özel alanın, dilediğini yapmakta özgürsün. Rahat etmiyorsan, sil gitsin.

Sil tabi, yani böyle bir insanla arkadaş kalmak sana ne kazandıracak?
bana kötülüğü dokunmadı diyorsun ama daha ne kötülük olsun yahu. Adam toptan kötü zaten. Siz bu insanları tolere ettikçe tepemize çıkıyorlar.

herifin yazdıklarının ilkini okurken sonunu zor getirdim, devamını okumadım bile. hemen sil gitsin hayvanı, böyle insanlar sinir bozmaktan başka bir işe yaramazlar tüm hayatları boyunca.

ama ya da öncesinde laf mı soksan yazdıklarına acaba? ben olsam kendimi tutamayabilirdim, çaktırmadan itin götüne sokar çıkarırdım bol smileyli şirin yorumlarla :) anlar mı bilinmez ama arkadaşlarından anlayan çıkar elbet. sen varsan listesinde senin gibi başka insanlar da vardır belki...

@loveinaflipbook: Biraz da onu anlamak için bekledim ama okuldan kimse silmemiş adamı. Herkesle arkadaş hala. Yorum olarak karşıt görüşlü bişey yazdığın zaman ya yine manipüle ediyor, konuyu alakasız yerlere getiriyor ya da altına başka mücahitler doluşup birlik olup yine manipüle ediyorlar.

Bir keresinde özel mesaj attım, baya tartıştık ama en sonunda "neyse bu işin sonu birbirimizi kırmaya varıyor, hadi eyvallah" diye ayrıldık.

sil bunu sil sil sil sil

yani bu yüzden silmeye için el vermiyorsa da, duvarında bildirimlerini engelle hiç değilse, yazdıkları çıkmasın sürekli zırt pırt. insanın sosyal medya şevkini kaçırır böyle insanlar. güzel bişey yazasın, arkadaşların napmış bakasın gelir, bunun yazdıklarını görürsün kapatır gidersin bilgisayarı...

içim bayıldı verdiğin örnekleri okurken. çok acil sil.

ben silmiyorum böyle tipleri.
okuyorum, gerçekten ne düşünüyorlar merak ettiğimden dolayı okuyorum. bir insan nasıl bu kadar dogmatik,kafasını kullanamaz diye düşündürüyor beni. belki de ben yanlış düşünüyorum diye düşündüğüm de oluyor ama cık var orada bir sorun diye sonuca ulaşıyorum. ama yine de okuyorum. bölündüğümüz şu günlerde karşımızdakinin nasıl biri olduğunu görmemizi sağlıyor diye düşünüyorum belki.
yok artık o kadarı da olmaz dediğimiz çok şey oldu, diyeceğimiz çok seyler de gene olacak diye düşünüyorum ve gözlemliyorum açıkçası.
çok da rahatsız ettiyse sil gitsin. ya da onun paylaşımlarını saklayabilirsin böylelikle senin sayfana hiç düşmez ama hala arkadaş kalabilirsiniz. belki diğerleri de öyle yapmıştır.

lisedeyken deli gibi içki içen bi arkadaşım, cemaatin üniversitesine gidip akp gençlik kollarına girince 180 derece dönüp bilhassa gezi olayları sırasında anamıza bacımıza sövmeye başlamıştı. feyse rakı masası resmi yükleyen adam ayran çekip yüklüyodu şaka gibi. oysa ki o da çok iyi, çok komik çocuktu.

ama yazdıklarını görünce dedim ki skerleeeer, allahın dangalağıyla ne işim olur. bu yaştan sonra "aman kaybetmeyelim kazanalım" diye çoluk çocuğun ağız kokusunu çekemem diye taaakk diye sildim, hiç sinirim bozulmuyor valla. hayat böyle daha kolay. sinirimi bozacak elli bin tane şey varken bi de bu densizlerle kafamı yoramam dedim. sen de öyle yap bence.

silme. bir insanı değerlendirmek için asıl referans onun sokakta, okulda vs. görülen hali olmalı (bence). sosyal medyadaki mevcudiyetler yanıltıcı. benim de profilinde vs. abuk subuk şeyler paylaşan birçok arkadaşım var ama genellikle "bu amk malını 20 yıldır tanıyorum," diye düşünerek gülüp geçiyorum.

ben olsam sadece facebook'tan değil, hayatımdan da silerdim. ondan gelecek yardım gelmesin daha iyi.

sileceksen bile silmeden önce kendine yönelik düşünmesini sağlamakta yarar var.

ben olsam mesaj atıp "paylaşımların hardcore nefret ve devamlı manipülasyonlar içeriyor, nasıl bu kadar değişebildiğini aklım almıyor?" derdim.

silme. böyle bir güruh var ve bunları tanımazsan yüzünü çevirirsen olmaz. nasıl bir ülkede nasıl insanlarla yaşadığının örneği olarak gör, belgesel izler gibi takip et. bende de var, hiç gocunmuyorum dediklerine. mallık açıkçası.

hemen sil. roboski'nin yıl dönümünde "ölen eşekleri anıyoruz" diyen adamı ikinci kez düşünmeden sildim. ama o zamana kadar iyi dayanmıştım. sonra okulda da selam vermemeye başladım.

kesinlikle boshi artı bir diyorum. adamın sana kişisel olarak hiçbir zararı dokunmamış ve siyasi görüşü haricinde iyi bir insanmış diyorsun.
senin siyasi görüşün yüzünden geçmişte güzel günler geçirdiğin bir arkadaşın seni silse hoşuna gider mi? ben sadece kemalistlerde, chplilerde görüyorum bu silme işini. siyasi sebepten silen akpli, mhpli, tkpli vb hiç görmedim. bir de böyle insanlara katlanamıyor kimse ama bunlarla birlikte yaşıyorsunuz. aslında hiç kimse karşıt görüşlü insanlara katlanamıyor, sil sil diyorlar da herkes birbirini silse bu sefer iyice kutuplaşılacak. artı karşıt görüşlünün ne düşündüğünden de haberdar olmak lazım bence.

insanları siyasi vb düşüncelerine göre değil de iyi bir insan olup olmamalarına göre silmeliyiz bana göre. bütün bu köpeklik, hırboluk vb sana da söyleniyor olsa adam yolda görünce sarılıp öpmezdi bence. senin şahsiyetine söylemez sadece sen nasıl onun siyasi fikrini mantıklı bulmuyorsan o da seninkini bulmuyor. sen nasıl akpye küfrederken o alınmıyorsa bence burda sen de alınmamalısın. çevresinde çarşaflıdan, mezarlıkta ayin yapmış sataniste kadar her türlü görüşten insan bulunmuş biri olarak yazıyorum bunları.

arkadaşların dediği gibi, facede takip etmeyi bırakabilirsin bence. bende de bildiğin pkk propogandası yapan bir arkadaşım ekli ve şu ülkede katlanamadığım belki de tek görüştür pkklıların görüşleri. ama gene de adamı ne siliyorum, hatta ne takibi bırakıyorum. okurken kusasım gelse de yazdıklarını da kelimesi kelimesine takip eder, okurum ki başka zihniyetteki insanların düşüncelerinden de haberdar olayım. iyi bir insan olduğu sürece karşıt görüşte olduğum kişiyle dost da olurum, hep oldum da. önemli olan bana kazık atmış mı, arkamdan dolaplar çevirmiş mi çevirmemiş mi? her görüşten iyi insan da tanıdım kötü insan da. kendi görüşümden olup da bana hakettiğim değer ve saygıyı göstermeyen biriyle arkadaş olacağıma karşıt görüşten olup bana saygılı olanla takılmayı her zaman tercih ettim.

hep kendi görüşümüzden insanlarla çevremizi ördüğümüzden oluyor bence bütün bu kutuplaşmalar. umarım adamı silmemişsindir/silmezsin.

@a gun and a pack of sandwiches: Şu cümleye iyi bak "İslam'ı sizin ve sizin izinizden gelen hayvanların omuzlarına,kafalarına basa basa hakim kılacağız!"

Tanıdığım hiçbir chp'li ya da Atatürkçü ya da en koyu mhp'lisinin bile "sizin gibi hayvanların omuzuna basa basa sizi X yapacağız" dediğine hiçbir yerde şahit olmadım.

"Korkudan ağzınızı bıçak açamayacak" şekilde tehdit eden bir sözde Kemalist görsem, onunla da tartışmaya tutuşurum "ne münasebet bu sözler" diye.

Burada asıl sorun karşımdaki insanın akp'li olması filan değil, zaten akp'li de değil adam. Dolayısıyla siyasi bir meseleden dolayı huzursuz olmuyorum. Burada asıl mesele, bu insana hiçbir şekilde laf anlatamazsın; laf anlatmak demek kendi fikirlerini dikte etmek değil, manipülasyona uğramadan, söylediklerin çarpıtılmadan, üste çıkmak için alakasız savlar ve iftiralar ortaya atılmadan bu insanlarla fikir paylaşımında bulunamıyorsun. Kendisi gibi düşünen 3-5 arkadaşı toplanıp, karşı çıkan kişiyi orada linç ediyorlar. Sosyal medyada klavye arkasından yaptıkları şeyi, gerçek hayatta birebirde yapan insanlar. Ve evet bu zihniyet, eline fırsat geçse beni ülkeden sürecek vayahut üniversite okuma şansı bulamamışları tarafından taşlanabileceğim bir zihniyet.

Asıl mesele bu. Adam şiddet yanlısı. At gözlüklü. Kendinden başka düşüncenin yaşaması ihtimali bile onu rahatsız ve mutsuz ediyor. Bu normal değil. Bunlar tespitlerinin sadece son birkaç günlük bir bölümü. Ben nasıl ki onun inandığı şeye laf etmiyorsam, aynı hassasiyeti onlar da gösterecek. Bu din olur, peynir olur, önder olur, hiç farkı yok.

Paylaşımlarını engelleme ihtimalim yok. O orada kafasına göre yazıp bana küfretmeye devam ederken benim onu görmüyor olmam, benim rahat edebileceğim bir tepki değil.

Daha önceki duyuruna da yazmıştım fanatizmin her türlüsü kötüdür, her türlüsüne karşıyım diye.

Sil gitsin. Durduğun kabahat.

Sokakta seni görünce sarılıp öpüp, sonra "Milletin karısını soydunuz et pazarına çevirdiniz ulan sokakları.Çağdaşlıkmış." diye bir şey yazması da ayrıca midemi bulandırdı.

Diğer yazdıklarına zaten diyecek bir şey yok. Kafa iptal olmuş.

adamın bi ana bacı sövmediği kalmış, sen bilirsin :)

offff bu "siyasi görüş yüzünden insan silinir mi :((" triplerine çok uyuz oluyorum. sil gitsin ya düşünmen hata, bunun üzerinde düşünüp şu yazıyı yazmış olman bile vakit kaybı.

"siyasi görüş" diye açıklanabilecek bir şey değil bu hırtonun yazdıkları. örnekleri zaten vermişsin. siyasi görüş şudur: ben atatürk'ün yaptıklarının doğru olmadığını düşünüyorum, şu şu yüzden atatürk'ü sevmiyorum, böyle olmamalıydı vs. bunu diyen adamla tartışırsın, konuşursun. bu dangalak ise baştan aşağı nefret dolu, senin de söylediğin üzere tek derdi manipülasyon olan, muhtemelen sadece sağda solda duyduğu şeylerle konuşan ve tarih/siyaset bilgisi deniz seviyesinde seyreden bir arkadaş. bilen insan bu kadar boş sallayıp sürekli facebook paylaşımı yapmaz çünkü.

siyasi görüş bir anlamda hayata bakış açısının özetidir. bu kadar nefret dolu olan kişiler başka konularda da sakin veya iyi niyetli olmaz. ben inanmıyorum böyle bir şeye. görüşlerini, düşüncelerini (!) bu şekilde dile getiren ve sürekli ama sürekli milleti delirtmeye oynayan adamla ben ilişkimi keserim. yaaaa cnm niye böyle yapıosn derse de "ben kemalistim benden uzak dur ananı bacını soyarım şşşşş kemalistim çünkü ben çok tehlikeliyim" derim.

sinirine dokunuyorsa kimsenin aptallığını çekmek zorunda değilsin. istediği kadar iyi olsun. bu kafa yapısındaki bir adamın iyiliğinden de hayır gelmez zaten. radikalin her türlüsü bok. sil gitsin ya sana arkadaş mı yok.

@pandispanya, ben çok gördüm de 'çarşaflarını, başörtülerini yırtacağız!!11, iktidara geçelim de biraz da biz ezelim! vb tarzı laflar eden, o yüzden şeyettim. genel olarak konuştum orda, tüm chplilere veya sana özel demedim yani. gezi olaylarında bir tanıdığımın yazısının altına yapılan çok masum ve empati kurmaya çalışılan bir yorumdan bir adamı nasıl toplaşıp linç ettiklerini, kadının adamı sildikten sonra bunu yaptığını yorumunda belirttiğini gördüm.
toplumsal bir örnek isterseniz, gezicilere kapısını açmayan bir restorant mıydı starbucks mıydı neydi. avmde o dükkanda oturan adamın başına toplanıp, nasıl alkışlanıp, bağırılanarak o adamı masasından kalkmaya zorlandığını hatırlayınız. veyahut akp broşürleri dağıtan kadınların (akpyi sevmiyorum bak, sonra akit diye damgalanmayayım da aman) ellerinden broşürlerinin alınıp yerlere döküldüğünü, seçim otobüsüne binmeye çalışan çarşaflı kadının nasıl tartaklandığını (sonra kadının eski chp üyesi çıktığını, böyle yapacaklarını bildiği için çarşafa girdiğini söylediğini) vb hatırlayınız efendim. daha tonlarcaaa örnek var. sırf chp için demiyorum, her görüşten insanların yaptığı şeyler bu ülkede bunlar. sadece ben görmedim demişsin ya, örnek veresim tuttu ondan yazdım. varlar yani malesef. her görüşten var.

evet adam masumca düşünceler içinde değil. ama bu ülkede yaşayan çoğu insanın karşıt görüşe karşı masumca düşünceler içinde olmadığını gördüğüm için onları yazdım. bu ülke, kendi görüşünden olmayan biri öldüğünde onun ölümüne sevinen insanlarla dolmuş malesef. yeri geliyor, hepimiz bizim görüşümüze çok zıt giden insanlara karşı nefret dolabiliyoruz. bence bu adamın tek farkı, bunu sosyal medyada dile dökmesi. sen, ben, o dile dökmüyoruz diye sende ekli olan diğer arkadaşlarının aklından ne tür faşist düşünceler geçirdiği bilinemez diye düşünüyorum.

offff bu "siyasi görüş yüzünden insan silinir mi :((" triplerine çok uyuz oluyorum veyahut sil sill diyenler Atatürk'e laf edildiği için, buna uyuz oldukları için sil diyorlar. soruyu sorarken 'ya atatürkçü bir arkadaşım şunları şunları yazmış uyuz oluyorum silsem mi sizce?' deseydin tepkilerin bu kadar kesin&senin yanında olacağını düşünmüyorum malesef. aynı tepkiyi verirdim tabi diyecek olanlar varsa affola, ben tanıdığım insanlardan yola çıkarak fikrimi belirttim sadece (çevremin %40ı chpli %40 akpli, geriye kalan da karışık).

not: hiçbir siyasi&dünyevi&dini görüşün fanatiği asla değilim. her dünyevi&siyasi görüşten, satanizmden bile sevdiğim fikirler vardır efenim, saygılar.

edit:imla

İnternette videolar var. Onlara bir bakın isterseniz. Ben geçen sene bir tane izlemiştim ve orada dediğiniz gibi masaj yaptıklarını görmüştüm.
Ayrıca anneniz nerede oturuyor?

Toplam ne kadar süre geçti bu önemli. 2-4-6 saat sürebilir.

Ayrıca doğum yapmaya çalıştığı yavrunun zarından kurtulamadığı için doğuramıyor olabilir. Buna bakar mısınız? Eğer öyleyse siz zarı kendiniz yırtıp çıkartın.

Benim bi' arkadaşımın kedisi doğururken veteriner çağırmışlardı. Yavru hafif çıktığında hemen çekip çıkartmak gerekiyor demişti adam.

Ellemezseniz daha iyi olur bence. Veterinere telefonla da danışabilirsiniz, gitmeniz şart değil. Eve gelen veterinerler de var ayrıca. Yer bilgisi verirseniz belki buradan da veterinere yönlendirerek yardımcı olabilecek birileri çıkar.

Şu bilgiyi buldum:

"Kedinin normal vücut sıcaklığı 38.5 C olduğu halde , doğum yaklaşırken bu 1 derece düşer. Doğum sancıları başladıktan sonra ilk yavrunun gelmesi 4 saati bulabilir. Yavrular doğarken önce baş kısmı da gelebilir, kuyruk kısmı da. Her yavrunun doğumu arasında ortalama 30-60 dakika geçebilirken bu süre 2 saate kadar da uzayabilir. Bu andan itibaren kedi sepetinden ayrılmaz. Bu durum yavrularını doğuruncaya ve onları ilk kez emzirinceye kadar sürer. Kedi yana yatarak doğurur. Her yavrunun ve plasantanın çıkarılışı iki üç kontraksiyonda hemen olur. İki doğum arasında yavrunun döl yatağındaki pozisyonuna göre , 10 dakikadan 1 saate kadar giden bir süre vardır. Her yavrunun doğumunda anne onun her türlü ihtiyacı ile ilgilenir. Göbek kordonunu çiğner ve koparır. Plasentayı yer. Plasenta içinde bulunan bazı hormonlar sütün artmasına yardım eder. Daha sonra anne yavruyu yalayarak kurutur. Bütün bu işlemler sırasında kediye müdahale etmeyiniz. Bir köşede göz ucu ile kendinizi belli etmeden onu izleyiniz. Sepete ancak sizi çağırdığı zaman yaklaşınız. Anne yavruları il ilgili tüm işlemler bittiği zaman size göstermek isteyecek ve çağıracaktır. Eğer anormal derecede miyavladığını görürseniz ve yavru suları akmış ise ve ya kontraksiyonlar yetersi ise , kısaca anormal bazı noktalar görürseniz, beklemeden onu Veteriner Hekime götürünüz."

www.friendsvet.com

Bir de şu var:

"Çoğunlukla anne kediler hiçbir yardıma ihtiyaç duymaksızın sorunsuz bir şekilde doğum yaparlar. Ancakaşağıdaki belirtileri gözlemlediğiniz takdirde hiç vakit kaybetmeden veteriner hekiminizle temas kurun.

* Anne kedi saatlerce, örneğin 2 saatten uzun bir süre boyunca şiddetli bir şekilde ıkınmasına karşın yavru görünmüyorsa,

* Yavru doğum kanalında göründükten 10 dakika sonra hala doğmadıysa,

* İçi sıvıyla dolu zar doğum kanalından çıkıp şiştiyse ve 10 dakika sonra hala yavru çıkmadıysa,

* Anne kedide ani halsizlik, bilinç kaybı ortaya çıkarsa,

* Anne kedi yavrularla ilgilenmesi gerekirken yatıyorsa ve düzensiz soluk alıp veriyorsa,

* Vajinadan şiddetle kanama başlarsa,

* Yavrulardan biri veya bir kaçı kendiliklerinden anneyi emmeye başlamadılarsa."

www.sokakkedisi.net

sanırım o iki yavruyu ölü doğurdu, hatta ölü olmasına rağmen yalayıp temizlemeye çalışmış, annem uzaklaştırmış ölü yavruyu. zardan çıkarıp temizliyormuş doğurduğunu. ama şu an yaşayanları pek emzirmiyormuş.

sabah 9-10 arasında başlamış doğum.

Bir de şu başlık işe yarayabilir:
(bkz: 7 gün 24 saat açık veteriner klinikleri veritabanı)

Telefonla ulaşıp bilgi almaya çalışırdım ben olsam.

Ben insandan anlarım ama yine de bir şeyler söyleyeyim.

Onlar ölü doğmamış olabilir. Yavruya ne yapacağına anne kedi karar versin. O diriltebilir.

Eğer yavrunun başı görünüyorsa nazikçe tutup çekin. Kafasından koparacak gibi asılmayın. Yarısı dışarıda kaldığı süreçte ölü kedi yolu tıkamış, dönememis olabilir. Şu anda içeride bir ölü kedi tıkamış olabilir. İçeride tikandiysa sizin yapacak bir şeyiniz yok. İnsan olsa elinizi sokup yardım edin derdim ebe gibi. Veterinerin kesip alması lazım. İkiniyorsa ve dışarıda bir sey görünüyorsa karnına biraz bastırıp basıncı arttırın. Doğan kedileri kordonundan siz ayırmayın. Geçmiş olsun. Bence onun veterinere gitme vakti çoktan gelmiş.

şu görüntülere baktım da kasıktan vurulmuş bir de kalbe yakın bölgeden ya da direkt kalpten ki hala kalp masajı yaparak götürüyorlar bence çoktan öldü:

webtv.hurriyet.com.tr

Edit: şimdi mozaiklemişler ben sansürsüz halini izlemiştim.

İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok: Başsavcımız ağır yaralı, 2 terörist ölü ele geçirildi.

bazı kaynaklar hafif yaralı diyor, altta da videoyu vermiş, kalp masajı yapıyorlar.
yahu atıyorsun bari destekli at. hafif yaralıya kalp masajı mı yapılır allasen.

öldü bence de. o kadar rehin aldılar, riske girdiler. operasyon başlarken yapacakları ilk iş savcıyı öldürmek olmuştur.

Bence de oldu, gogusten vurulmus adamcagiz.

ölmüş olsa neden öldü demesinler ki? kimden kimi koruyacaklar?

bence de çoktan ölmüştür. entübe bile edememişler ve kalp masajı yapıyorlar. dönmez gibime geliyor.

Öldü tabi

Off off danıştay saldırısı gibi bu da.
Umudum yok pek hayatını kaybetmiş olabilir

rehine kurtarma operasyonlarındaki geleneksel tutum değişmiyor. rehineyi öldürürsen ortada rehine kalmaz yaklaşımı.
başından üç, vücudundan iki yara almış savcı. eylemci/terörist dediğin sıkar kafasına iş biter. baştan aşağı 5-6 defa saydırmak nedir. bildiğin polisin basiretsizliği.
devlet resmen polislerinin adı verilmesin diye savcısını feda etmiş görünüyor.

ölmesi gerekiyordu , yani umarım ölmüştür

Danıştay saldırısını acıyla tecrübe etmiş bi ülkenin en gözde adliye binasında yaşanan olaydan savcının ağır yaralı kurtarılması da neredeyse başarı gibi lanse ediliyor.
Avukatlık kimliğinin kullanılmasına mı yanayım o da ayrı mesele

muhtemelen öldü. polisin oda içi ile ilgili tam bilgi sahibi olmadan girip ateş etmesi sonucunda vuruldu muhtemelen savcı da. tabii içeriden ateş açıldığına dair ses gelmiştir fakat savcıya isabet eden 5 kurşunun da terörist elinden çıktığını akboylar hariç düşünen olduğunu sanmıyorum zaten.

Savcı zaten yaz kararnamesinde atanmıştı. Ataması adamcağızın kaderini ölüme sürüklemiş

çok şükür ölmüş.

savcı öldü, kafaya 3 kurşun vücuda 2 kurşun yiyen bir kişinin hayatta kalma ihtimali çok düşüktür, hayatta kalsa bile makineler yardımıyla bitkisel hayata tutunma ihtimali olur ancak diye düşünüyorum.

iletişim devam ederken silah sesi olayı palavra bence, uyuşmazlığa düştüler ve "iletişim halinde" talepleri yerine gelmeden ellerindeki tek kozu yok etmeleri çok anlamsız, odaya giren polislerin ani kurşunlarının savcıyı öldürdüğü aşikar.

nawar + 1

Ölmüştür belki ama hala iyimserim "Belki ölmemiştir" diyorum, ne garip şeylerden insanlar sağ çıkıyor. Kurşunların balistik raporunu biz öğrenebilecek miyiz, bunu merak ediyorum.

Netice itibari ile bu terör olayıdır. Olaya dayanak edilen konularda tartışmaya girmiyorum. bu adamcağızın can vermesi hiçbirşey değiştirmez.
Bir savcının ölümüne sevinmek bu ülkeye yakışmaz
Eleştirin hukuksuzluk adaletsizlikten söz edin bunlar başka mevzular
Ancak terörü haklı çıkaracak insancıl bir açıklama yok
Ulus otobüs durağına bomba bırakmaktan farksız
Adam zaten yaz döneminde atanmış. Uzak bir kumandadan söz edeceksek bu adam zaten şahsı ile oyunda rol belirleyici değil.
En nihayetinde hepimizin isteği mutlak adalet ve hukuk. Fakat yaşanan olay terördür ve adaleti hukuksuzlukla talep edemezsiniz bu olayı kalkıp alkışlamak da bir o kadar çelişkili bir tavır

Bir olume sevinilmez. En fazla uzulmessiniz. Ama sevinilmez. Olum kotudur. Nefret icinde yuzmeyin.

Oda TV'nin haberine göre ölmüş
odatv.com

doktorlardan açıklama geldi. ölmüş savcı.

CNN Türk'ten de öldüğü duyuruldu. "Geldiğinde solunumu, kalbi tamamen durmuştu" diye açıklama yaptılar. Geri döndürmeye çalışmışlar, olmamış.

Avukatlar artık üst araması yapılmadan adliyeye giremeyecek, avukatlara potansiyel terörist diye bakılacak. Geziciler terörist diye anılacak. Savcılar da avukatlara bok gibi davranacak. İyi bok yedi ölenler. Herkes öldü, her şey daha kötü olacak artık.

Hepsi benim bebeklerim. Niye olmasın ki ?

catwoman ya da batgirl olsun <3

Catwoman +1

Poison ivy çok fena...

Ya bunlar süper kahraman değil de her biri seks objesi gibi. Yerim bu objeleri.

Crazy bitch hastası olarak Harley Quinn diyorum.

Batgirl'ü sevdim ben. +1

olur,bizatihi annem benim süper kahraman ^^

Lady Marvel var mesela,alayını devirir. Muhteşem Dörtlü de görünmezlik özelliğiyle sue Storm var. Avengers te wasp var ki, kişisel favorimdir. Cat woman,poison ıwy ve yine favorilerimden Harley Quinn bi bakıma anti hero aslında.

poıson ıvy :)

Harley Quinn'in "crazy bitch"lik ile alakası bile yok.

Saf aşık bir deli o. Çocuk gibi bir şey. Kafası yerinde değil. Laf söyletmem ona.

Catwoman, WW ve tabi ki Harley Quinn seviyorum, ama bunlar direkt erkekler için mastürbasyon malzemesi olmuş. Yani olmamış.

Edit: Natasha Romanov. Tek geçerim :)

kadından süper kahraman olmaz. muayyen günlerinde hoplayıp zıplarken pedi kayar, ayrıyeten duygusal tepki verir.

bazen haksız görünen taraf aslında haklı olan taraf olabilir (aychovsky editi: bununla beraber, böyle bir olayda onun aşağıda anlattığı gibi kişiler olması daha olası); adam mutlaka haksız olmak zorunda değil. aldattığı için karşısındakini suçluyor, aldatmasını haklı göstermeye çalışıyor ama kimse de "bence" durup dururken aldatmaz.

şimdi boşansalar, çocuk da mezun olana kadar bu kavga gürültüyü çekmese daha iyi. :(

limoncello editi:

aldatan erkek de olsa kadın da olsa fark etmez, aldatmasının sebebi içinde bulunduğu ilişkideki problemlerden kaçmak zaten.

nedeni vardır demek, haklıdır demek değil. sadakat yükümlülüğü diye bir şey var evlilikte, ki zaten bu yükümlülük olmasa da insan sevdiğini aldatamaz, o sadakat duygusu kendi içinden gelir.

sanki adamı savunuyormuşum gibi yazmışsınız da, çok yanlış anlamışsınız.

her erkek böyle değil o adamın öküzlüğü
bu arada ne olursa olsun kimse aldatılmayı hak etmez bunu bir erkek olarak söylüyorum, aldatıyorsa bir nedeni vardır lafı çok saçma hele bir kadın söylüyorsa yadırgarım, arada sorun varsa sorunu çözmeye çalışırsın çalışırsın çabalarsın olmazsa ayrılırsın sonra naparsan yaparsın,hele ki ihtiyaçlarımı karşılamıyorsun jakjkd tarzı şeyler için iğrenç

aldatan erkek de olsa kadın da olsa fark etmez, aldatmasının sebebi içinde bulunduğu ilişkideki problemlerden kaçmak zaten.

nedeni vardır demek, haklıdır demek değil. sadakat yükümlülüğü diye bir şey var evlilikte, ki zaten bu yükümlülük olmasa da insan sevdiğini aldatamaz, o sadakat duygusu kendi içinden gelir.

sanki adamı savunuyormuşum gibi yazmışsınız da, çok yanlış anlamışsınız.

1. suçluluk üste çıkılarak bastırılır en iyi.
2. bir kere kabul edip boyun eğmek sürekli ezilme sonucunu doğurur maalesef.
3. kimse kimseye mahkûm olduğunu düşünmemeli.
4. boşanmak ayıp değil!

bunların ilk ikisi olgu, diğer ikisi yorum.

mamma mia gli turchi haklı da, ben kadından yana çok üzüldüm. Muhtemelen o kadın da kadınlığı unutmayı seçmiş bir kadın değildir; "İhtiyar anası gibi kadınlığını bilemez" kadınıdır. Varsan baksan da adamın yemeğini yapıyor, çamaşırını yıkıyordur. Geçen böyle bir kadın grubuna denk geldim. Başka kadınlar kadına iç çamaşırları almasını önermişler, kadın da yazık ne yapacağını bilemeyip evliliğini kurtarmaya çalışmış, adam kadına bakıp "Ne saçmalıyorsun, git üstüne bir şeyler giy de yemeği getir" gibi bir şeyler demiş.

Birçok psikolog ve psikiyatrist birçok şey söylüyor, bir kısmı öyle, bir kısmı böyle. Bir tanesi "Kadın olmadan evlenmeyin, çocuk sahibi olmayın" diyor. Maalesef ki herkes o kadar şanslı olmuyor.

Adam niye aşağılamaya çalışabilir, birçok şey var ama o da öyle görmüştür büyük olasılıkla. Annesi de kadınlığını bilmeyen kutsal bir anadır büyük olasılıkla. Babası da televizyonda gördüğü kadınlara bakıp "Bunlar kadınsa bizimki ne" demiştir. Büyürken arkadaşları ile kadınların her türlü değerlendirmesini yapmıştır; yoldan geçerken laf atmıştır, bakarken içi gitmiştir ama tutmuş "Herkes bir kere versin ama karım bakire olsun" demiştir. Ya da ailesi bir kız bulmuştur. Şu anda da hem karşı tarafa kendini kadın hissettiremiyordur, karşı taraftan bir şey öğrenemediği için ona ne göstereceğini de bilmiyordur. Adam da halim selim değilse dışarıda gördüğü ve kadına daha çok benzeyen şeye doğru ilerlemiştir.

Bu, olasılıklardan sadece biri ve hikaye. Anlattığın kadarı kafamdan bu şekilde film gibi geçti.

adam sen bana kadınlık yapmıyorsun vesaire diyor ama kendisine sorabilmek isterdim, sen bu kadına adamlık yapabiliyor musun diye? hiç bir şekilde kadının cinsel açıdan tatmin olup olmadığı ile ilgilenmeyen, kadının kilosundan/kendisini salmasından sürekli şikayet eden ama kadın sabah yürüyüşlerine başladığında sabah çocukların kahvaltısını hazırla(ya)mayan, kendi dahi kahvaltı etmeyi beceremeyen, yıllardır yaşadığı evde çoraplarını dahi yalnız bulamayan bir tipse bunları söylemesi normal. kendine bakmak istemiyordur objektif olarak, kadına saldırıyordur büyük ihtimalle.

elbette çok başka bir hikayeleri olabilir, ama etrafımda gözlemlediklerim genellikle anlattığım şekilde.

Kadınları böyle aşağılayan erkeklerden oldum olası nefret ediyorum. Sen nasıl aciz bir insansın ki, kendini, sıkıntını karşındaki kadına hakaret, küfür etmeden, aşağılamadan anlatamıyorsun ya. Bu tür erkekler hayatın her alanında böyleler. Sağlıklı iletişim kuramazlar.

Öte yandan evliliğin dinamikleri gerçekten çok karmaşık ve taraflar evliliğe katlanıyor duruma gelebiliyorlar, hatta katlanamıyorlar. Yani düşünsenize sana küfür eden, aşağılayan bir adamla sırf evlilğin gereği diye hangi kadın sevişmek ister? Kadın boşanır kurtulur bu adamdan ama ben adama daha çok acıdım. Zavallının teki bence!

tek kullanımlık, kullanıp atıyosunuz sonra yenisini alıyosunuz

Bende var öyle etek, doğru kuru temizlemeye götürüyorum.

Sadece kuru temizleme oluyormuş :)

www.cleanipedia.me

The Do Not Wash symbol is the standard wash symbol with a cross through it. If the label instructs you not to wash the item, it will have to be dry cleaned after it gets dirty – see the section on Dry Cleaning Symbols below.

Kendimden örnek vererek soruyu cevaplayayım. Ben böyle uyarıları hiç sallamıyorum ve tamamen içgüdüsel davranıyorum. Kumaşı şöyle bir yoklayıp, ilgili giyim eşyasını sağa sola çevirip baktıktan ve bu esnada eşyayla aramızda oluşan bağ vasıtasıyla 6. hissimin bana "yıka" veya "yıkama" şeklinde gönderdiği mesajdan sonra faaliyete geçiyorum ki bu genelde makinenin narin programında kısa süreli (15-30 dakika) yıkamak şeklinde oluyor. Tabi bu esnada, yıkama sonunda giysi kullanılamaz hale gelirse ne gibi bir hissiyat içerisinde olurum, mesela ağlar mıyım gibi riskli durumları da değerlendiriyorum.

Eğer böyle etek, pantalon, gömlek falan gibi giysiler "do not wash" uyarısı içeriyorsa, mümkünse giysi kategorisinde yer almasın ve bizi de üzmesin. Ne yani her seferinde kuru temizlemeye mi götüreceğim ben bunu? Hiiiiç işim olmaz. Eğer bu bir palto, mont, ceket v.b. tarzda bir şey değilse yukarıdaki değerlendirmemi yapar, içgüdülerime güvenir ve direkt atarım makineye. Hatta bazen ceketi, paltoyu da atarım o anki ruh halime göre. Şimdiye kadar da hiç bir kıyafetime bir şey olmadı bu yüzden. Ya en olmadı şöyle bir elimde yıkarım.

Bu eteği riske atamam ya, çok beğenerek aldım. Çok da sıra bekledim tek parça için. :)

Sanırım su ve deterjan değince kumaş yapısı bozuluyor, rengi soluyor akıyor gibi. Organik boyalarda filan öyle oluyor o yüzden kuru temizleme denilmiş olabilir.

Elde haşince çitilemeden yıka.

Monitörle değil ekran kartınla ilgili sıkıntı olabilir.

Ayarlarını kontrol ettin mi?

Edit: PS4'ü görmemişim. O zaman sıkıntı monitörde olabilir evet.

Ek: Farklı bir HDMI kablosu takıp deneyin, düzelmezse sorun monitördedir.

sorun bağlantılarda olabilir hdmi kablosu bozulmuş olabilir...

3 farklı kablo denedim.

tübü bitmişti..ahh tamam vurmayın.

Yalniz ben vegan degilim, vejeteryanim. Ikisi farklı seyler.

tek çaren protein tozu maalesef.
Süt ürünleri, bakliyat ve mantardan filan yeterli protein alman için ciddi anlamda çok tüketmen lazım.

tofu
istanbulvejetaryenrehberi.blogspot.com.tr

vejetaryensin, vejeteryan değil. :)

bol bol haşlanmış yumurta yiyebilirsin. protein tozuna gerek yok, kaslanmak üzere spor yapmıyorsan.

100 gr tofuda mesela 8 gr anca protein var,
1 yumurta beyazında 3,5 gram civarı
sen 48 kiloyum demiştin sanırım senin günde 45-50 gram protein alman lazım , kaslanma içinse bundan daha fazla, normal sağlıklı beslenmede alınması gereken protein miktarı kilo başına bellidir,oradan hesapla işte..

hesaplabakalim.com

Whimsical o konuda erkek arkadasimla iddialastik, sonunda onun dediğini yazdim ben de :)

Neferkitty, e ben napayim simdi? Bazen zorlayinca balik yiyorum ama son zamanlarda onu da biraktim. Baliga mi donsem? Protein tozu da cok saglikli değilmiş gibi geliyor.

Bence balığa dön.

mesela 1 porsiyon ton balığında 23 gr protein var.
sabah yumurta gün içinde fındık ceviz derken yeterli proteini alırsın böylece.
Her gün balık yemek yerine arada mercimek yersin, onda da iyi protein var.(18 gram civarı)
ama sadece yumurta ile olacak iş değil.Bitkisel kaynaklardan çok tüketmen lazım ki bu değeri yakalayabilesin.

www.nomeatathlete.com

buyrun efendim, asagida listesi vardir. hayvan yemenize gerek yok tabi ki.

vegan beslenme tablosunda da bitkisel kaynaklari bulabilirsiniz:

veganturkiye.blogspot.com.tr

Protein tozu sağlıksız değil, ama sporcular kullanır genelde (besinden alınan proteine göre kana daha çabuk karıştığı için) ve onların ne kadar ihtiyacı olduğu da yaptıkları spora göre değişir.

Vejetaryenler için şahane bir tablo vardı, onu paylaşayım:
www.bianet.org
www.dropbox.com

Ben vejetaryen ya da pesketaryen değilim ama kırmızı et ve kümes hayvanı eti yerine deniz mahsülü ağırlıklı besleniyorum ben de. Sağlık bakımından pesketaryenlik vejetaryenlikten daha iyiymiş ama etik olarak tartışılır tabi ki.

Edit: Pardon, @elxa'nın dediği gibi, tablo veganlar içindi.

Ayrıca amino asit ''çeşitlilik''leri de farklıdır en basidinden şuradaki tablodaki amino asit skorlarını karşılaştırabilirsin:

nutritiondata.self.com

nutritiondata.self.com

nutritiondata.self.com

dolasıyla kendin araştırıp kendin karar versen daha iyi olur. esansiyel amino asitleri ve bunları içerip içermediğini araştır.

en.wikipedia.org

chemistry.about.com

Although proteins from plant sources tend to have a relatively low biological value, in comparison to protein from eggs or milk[citation needed], they are nevertheless "complete" in that they contain at least trace amounts of all of the amino acids that are essential in human nutrition.[8] Eating various plant foods in combination can provide a protein of higher biological value.[9] Certain native combinations of foods, such as corn and beans, soybeans and rice, or red beans and rice, contain the essential amino acids necessary for humans in adequate amounts.[10] Additionally, certain types of algae and marine phytoplankton predate the division between animal and plant life on the planet; they have both chlorophyll as do plants, and also all the essential amino acids, as do animal proteins.

bitkisel kaynaklı alacaksan hepsini almaya gayret etmen ve iyi ayarlaman lazım yani.

Baklagillerde etten fazla protein var. 25 grama yakın.

SPor yapan biri olark baklagiller, sarı leblebi, kenevir tohumu tüketiyorum.

Baklagiller ve soyada bayağı protein var.

bir sürü de vegan spprcu var. Dünyanın en güçlü adamlarından biri de rekor kırmıştı, o da vegandı.

Sarı leblebide de 20 civarı protein vardı 100 üzerinden.

Yani vegan biri bile tüm besin dğerlerini alabiliyor sebzelerden bitkilerden. Spor yapıyor olsa da. Canlı örneklerini de görüyorum.

Ve tabi ki yulaf, yulaf ezmesi, ruşeym gib işeyler. Hem yağ vs az var, hem de ne kadar yersen ye, bir zararı yok. Lifli gıda hem de.

Lor peyniri. %15-20 oranında protein ihtiva eder.

Kuruyemiş, lor, yumurta.

Soya yüksek miktarda protein içerir fakat yoğun şekilde de östrojen içerir. Günlük 15 gram ve üstü tüketimlerde vücuttaki östrojen miktarını yükseltir. Östrojenin yükselmesi demek testosteronun düşmesi demek oluyor haliyle. Erkekler için bu açıdan zararlı. Kadınlar içinse doğal östrojen üretimini bloke ettikleri için zararlı. Soya her şekilde zararlı bir ürün yani. Herkes ne kullanabileceğinizi söylemişken ben ne kullanmamanız gerektiğini söylemek istedim.

Favladım. Ben de Chopin seviyorum çok. Diğerleriyle o kadar da iyi değil aram.

Bach önerebilirim kendimden yola çıkarak, onu da sevdiğim için.

smetana'ya ne dersiniz?
www.youtube.com

ludovico einaudi

Chopin'i çok severim ama Debussy'i de severim belki beğenirsiniz:

www.youtube.com

scarlatti???
www.youtube.com

www.youtube.com
bach?

wagner ve scarlatti uzak.
liszt, schumann, mendelssohn ve brahms'tan sonatlar ve başka oda müziği eserleri öneririm.
dvorak, tchaikovsky de olabilir .
ama tabii bestecilerin hangi eserleri olduğu önemli .

spotify'da kanallar arasında odaklan var.orada classical music seçerseniz çok güzel şeylerle karşılaşabilirsiniz bir de.

erik satie var bir de
www.youtube.com

Benim şöyle bir seçmem vardı, onu da paylaşayım:
(bkz: #35347126)

Tüm cevaplar için çok teşekkür ederim.

Sıradan hepsini deneyeceğim ama hızlı bir gözden geçirme sonucunda özellikle Fauré ve Erik Satie oldukça ilgimi çekti. Duyuruyu seviyorum :)

Debussy

faure'yi ben de önceden dinlemişim ama adını hiç aklımda tutmamışım.
teşekkürler tekrar hatırlattığınız için

Ben hep çalışırken Vivaldi dinliyorum. Hatta direkt Four Seasons'la çalışıyorum diyebilirim.

George clooney in vardi bi tane. Up in the air olabilir, ismini hatirlayamadim tam.

Up in the Air +1

Bunlar var: en.wikipedia.org:Films_set_in_airports

Copy paste yaparsanız adres çubuğuna: en.wikipedia.org/wiki/Category:Films_set_in_airports

(bkz: die hard 2 )

Tom hanks'in vardı. Sanırım adı terminal'di. Havaalanında sıkışıp kalan bi adamın gerçek hikayesiydi

evde vakit geçirmek anormal mi ki bişi diyeyim? anlamadım açıkçası, isteyen istediği gibi geçirir vaktini.

ben dışarıda geçen zamanı kayıp görüyorum. milletin stresi, sıkıntısı, pisliği, kalabalığı, cahilliği, kavgası, gürültüsü... evde tek başıma takılmak on kat fazla çekici geliyor bana.

eğer zorunluluktan evde tıkılıysan ( çevren yoktur, sevgilin yoktur falan filan anladın işte) o zaman kayıp zaman evet.

eğer bunu isteyerek yapıyorsan zaten sorun yok.

evde ihtiyaç duyduğunuz her şeyi bulabiliyorsanız niye evde geçen zaman kayıp olsun ki?

sevdiğim evde, kedim evde, kitabım, müziğim, filmim evde... yatağım, yastığım, koltuğum evde...

evcimenim ben çok. dışarıya çıkınca evimi özlüyorum.

ek: hemen hemen her gün dışarıya çıkarım. açık havayı seviyorum. sırf dışarıya çıkmış olmak için çıkmayı, dışarıya çıkıp yine kapalı bir mekana gidip kapalı bir yerde durmayı sevmiyorum.

boş zamanlarında evde kalmayı tercih etmekle 15-20 yıl böyle yaşamak tamamen farklı şeyler. bir arkadaşım boş zamanlarında evde kalmaktan keyif alır, oturur kitap okur çay içer falan filan ama sürekli sinemaya tiyatroya gider, eyleme katılır, birileriyle buluşur vesaire. bu adam da evde oturmayı seviyor yoksa.

15-20 sene boyunca mecbur olmadıkça dışarı çıkmamak normal bir şey değil, ağır asosyal olarak söylüyorum bunu. evde vakit geçirmekten hoşlanmak, evi sevmek farklı; 15-20 sene boyunca dışarı çok nadiren çıkmak farklı. kafayı yersin. insan iletişim kurmak, bir şeyler yapmak zorunda. sağlığın bile bozulur evden çıkmazsan.

ha böyle yaşayıp cidden mutlu olan yok mudur? vardır ama tek tük. onların da akıl sağlığını nasıl koruduğunu merak ederim, ermiş falandırlar herhalde.

Kinamadigim gini cogu zaman hak bile verebilirim. Istanbul'da iken disari cikticiktigim zamana acidigim oluyor. Hic cikamayan bir insan degilim, guzel de yuruyus yapmazsam cok uzuluyorum ama onun disinda evdeki hayat da cok guzel.

İstanbul için konuşayım. Bu şehirde dışarı çıkmak insanı yoruyor ve esas yapılmak istenen şeye ulaşana kadar trafik v.b. engellerle zaman kaybettiriyor. Hele yazın tam bir işkence haline geliyor. O sıcak, nem, tepedeki fazla parlak ve yakın güneş cinnet geçirmek için bir neden bana göre. Ayrıca çok çok kalabalık. Artık farkediyorum da, yolda yürürken bile anlamsız ve aşırı bir kalabalık mevcut. İnsanlar bazen "akıllı" telefonlarından kafasını kaldırıp yürüdüğü yola/önüne bile bakmıyor. Alışveriş merkezlerini ve Taksim gibi çok popüler yerleri hiç saymıyorum bile. Zorunlu olmadıkça, hele Pazar günleri asla gidilmemeli. Hatta mümkünse İstanbul'da Pazar günleri dışarı çıkılmamalı.

Bu gibi nedenlerden dolayı, özellikle çalışıp h.içi yorulan bir insanın h.sonu evde kalmak istemesi çok çok normal. Ayrıca evde yapılacak, güzel vakit geçirtecek bir sürü şey var. Zaman kaybı olarak görmüyorum. Evde olmak güzel.

Thredith'in İstanbul için dediklerine de +1

Belki başka bir yerde yaşasam daha farklı olurdu durum.

"If you're gonna meet with your girl/boyfriend for the first time, you definitely should act all natural and simply be yourself. You should be loved for who you are."

Edit: whimsical hakli ya, mantiksiz oluyor. O zaman degistirelim: "On your first date with someone, you definitely should act all natural and simply be yourself. You should be loved for who you are." Ha gercekte boyle olmadigini biliyoruz tabii o ayri. :/

to be loved as you are, you need to be as you are even on a first date.

olabilir mi acep..

You should absolutely be your natural self on a first date, because your date should love you for who you are.

İlave: Daha hiç buluşmadan erkek/kız arkadaş olunamayacağı için "date" kullanmak daha doğru olur kavramsal olarak. Bizde "date" kelimesine karşılık gelen bir kelime olmadığı için kız/erkek arkadaş diyoruz tabi, ama İngilizce'de böyle bir kavram varken onu kullanmak lazım diye düşünüyorum. Cümlemdeki ilk "date" buluşma, "ikinci "date" buluşulan kişi anlamında.

if you will date with your girlfriend/ boyfriend first time,you definitely should act natural and as you.because, the person who love you must love you because of you are.

lan son cümle çok bi garip oldu ama anlar karşıdaki de kesin hatalı

denilebilir

@senialan

(git: 923592)'daki soruya cevap verip, sonra kendi cevabıma "sıra örneğinde 'do you mean me' kullanılması uygun olmaz. 'me?', 'is it me?' denebilir" diye edit yaptım.

sonra aklıma takıldı "'denebilir' yazdım ama 'denilebilir' mi olması lazım?" diye...

ilave: "denilebilir" olarak düzelttim.

edit: en iyisi ilk yazdığım haline getirip bir parantez açayım. :)

ikisi de doğru gibi bence.

etken: "demek"

edilgen: "denmek"

olduğuna göre (söylemek, söylenmek gibi)

böyle bir durumda doğrusunun "denebilir" olması gerekmiyor mu? "denilebilir" iki kere edilgen yapılmış sanki?

bence de denebilir olmasi gerekiyor. ayrica mesela "melih gokcek denilen sahis" yanlis bir kullanim. "melih gokcek denen sahis" olmali. buradan "denebilir" daha dogru gibi geliyor bana.

doğrusu denebilir. Denilebilir'de gereksiz edilgenlik var.

aynı anlamı verebiliyorsanız edilgen olan yanlıştır

ikisi de doğru.

denmek ve denilmek halinde iki ayrı kelime kullanıyoruz.

"Me?!!"

ben şimdiye kadar ''me'' kullandım da garip geldi biraz?!

?!: satrançta şüpheli hamle ifadesidir.

I?

"I" olmaz.

Nasil bir diyalogda kullanilacak mesela? Kisaca yaz.

böyle:

www.youtube.com

"I" bal gibi olur. Kullanabilirsin.

me daha uygun

ya atıyorum bi sıra var. gişe görevlisi ''beyefendi siz buyrun'' dedi. siz de kendinize söylendiğinden emin olmak için ''ben mi?'' diye sordunuz. kemal sunal'ın hababam sınıfında çok kullandığı bi kalıptı mesela.

tamam, me? kullanılır. I kullanana rastlamadım

"Am I?" = ben miyim/oyle miyim? demek.

"Am I wrong or have I run too far to get home?" = "Yanlislarda miyim yoksa..."

"Am I" yazan kisi silmis ben yazana kadar. "I" olur diyen arkadaslarin da ornekle gelmelerini isteriz, ogrenmis oluruz.

me?

who, me?

do you mean me?

edit: sıra örneğinde "do you mean me" kullanılması uygun olmaz. "me?", "is it me?" denebilir (edit içinde edit: "denebilir" yerine "denilebilir" mi kullanmak lazımdı acaba burada? varsa bir cevabınız, sizi şöyle alalım: (git: 923604)).

"who, me?", "do you mean me?" kendinden bahsedildiğine inanamama durumları için daha uygun.

It is your turn diyorsa

Me ?

Olur ya da am i? da olur

Is it de olur soru sorma sekline gore fakat "oyle mi" anlamina gelse de yine de ayni pratik cevaba ulasabilirsin.

soruya göre am i,i olur, me de olur mine da olur.
genel kullanılanı me dir.

"It is your turn" diyorsa, "Am I?" olmaz, net. Bakin dilimize cevirelim:
- Sira sende.
- Oyle miyim?

"Oh is it?" olur. gotic ise kalan pronounlari yazmayi unutmus. ^__^

+ It's up to you!
- Me? Well, pick the green one then.

+ We have failed because of you, retard.
- Me? Screw you, I'm going home.

+ You're so cute
- Am I? Thanks that's so sweet.

Hepsi doğru bunların. Duruma göre kullan. O değil de "I?"'ı ilk defa duyuyorum.

Duruma gore. Ama genel olarak "me?" diye sorarsin.

i da kullanirsin me de. me daha dogru ve yaygin.

eser niteliği taşıyan bir şarkı olduğu varsayımıyla; eserin mali hakları kimde ise (eser sahibinin kendisinde olabilir, yapımcıya devredilmiş olabilir vs.) öncelikle ondan izin alınıyor, izin verilirse de yine ona şarkıyı yayında kullanmak için talep edilen ücret ödeniyor. meslek birlikleriyle anlaşıyor bazı eser sahipleri, ödeme meslek birliklerine yapılıyor, eser sahipleri de o birlik aracılığı ile ücretini alıyor.

bu kadar hızlı işleyen bir sistem var mı yani?

bi programda bir şarkıyı kullancaksın mesela, eserin mali hakları kimde ise ona ulaşana kadar senin yapacağın program 10 kere çekilir biter.

yani izin almak için geçen süre kesinlikle uzundur diye düşünüyorum ve pratik bi yol değil gibi bu.

yoo, hiç uzun değil. televizyonların sırf bu gibi lisans/telif işlerini halletmek için görevli birimleri var zaten.

meslek birliklerinde mesela şarkı listeleri olur. şu şarkıları şu ücret karşılığında yayında kullanabilirsiniz gibi, ödemeyi yapar, şarkıları seçerler. gayet pratik.

izinsiz kullanım halinde çok yüksek tazminatlar ödeniyor.

tabi hiç ünlü olmayan birinin şarkısı izinsiz kullanılsa adamın böyle bir hakkı olmasına rağmen tazminat istemek aklından bile geçmeyebilir, çünkü şarkısının reklamı yapılmış olur, yani zarar değil yarar bile sağlar ama yine hukuka aykırı olur.

Kanallar, muyap'a aylik 25-30bin lira gibi bir para oduyor. Istedikleri programda, istedikleri parcayi calabiliyorlar.

müyapa aylık sabit ücret ödemek mantıklı.

yabancı şarkılar için uluslararası kurallar ne durumda? örneğin survivorda her bölümde eski/yeni bir sürü yabancı şarkı çalıyor.

İşleyiş aynı sayılır. Bu sefer de edisyon şirketleriyle ve yine eser sahiplerinin üye olduğu organizasyonlarla bağlantıya geçiliyor. Yine listeler var, onlar üzerinden online olarak yürütülüyor.

Neyin telifi? Kimden?
Tescilden mi bahsediyorsun?

yanlış ifade ettiğimi gördüm, düzeltmeye çalıştım ;)

yurt dışında abc isimli bir spor türü yaratmış. o spor türünün adının türkiye'de kullanım hakkını almak istiyoruz. bunu isteyen kişi zaten bu sporu türünü bulan kişiyle çalışıyor ve türkiye'de organizasyonlar düzenliyorlar.

alan adı olarak ya da mal ve hizmette kullanılacaksa marka olarak tescil ettirmeniz lazım korunmasını istediğiniz ülkelerin hepsinde.

Marka tescil olur o. Bir patent burosuna basvurun.

tr uzantılı domain alacak ise nic.tr ye başvurmak gerekiyor ve ilgili belgelerin listesi nic.tr de var, tr ile bitmesine gerek yok ise herhangi bir yerden alabilirsiniz bir belge gerekmiyor kredi kartından başka.

www.nic.tr buradan gerekli belgelerin listesine ulaşabilirsiniz.

tabii ben sadece domain için sorduğunuzu farz ettim.

alan adını/domaini almak hiçbir koruma sağlamaz, bunu ek bilgi olarak vereyim. illa ki marka olarak tescil edilmesi gerekir.

(bkz: marka tescili) +1

herkesle mi paylaşıyor yoksa sadece biri ile mi?

ve mesajlaştığınız kişi mi paylaşıyor konuşmalarınızı?

kişisel verilerin korunması başlığıyla geçer hukukta sanıyorum.

public olarak paylaşılıyor.

spesifik bir anayasal madde verebilecek olan var mı?

t.c. anayasası 2. bölüm :

IV. Özel hayatın gizliliği ve korunması
A. Özel hayatın gizliliği
MADDE 20- Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Mülga cümle: 3/10/2001-4709/5 md.)
(Değişik: 3/10/2001-4709/5 md.) Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
(Ek fıkra: 12/9/2010-5982/2 md.) Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.

TCK'da:
Haberleşmenin gizliliğini ihlal(1)
Madde 132- (1) Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu gizlilik ihlali haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, verilecek ceza bir kat artırılır.(1)
(2) Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.(1)
(3) Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın hukuka aykırı olarak alenen ifşa eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle: 2/7/2012-6352/79 md.) İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.(1)

Anayasa'da ise:
C.Haberleşme hürriyeti
Madde 22 – (Değişik: 3/10/2001-4709/7 md.)
Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.

thracian'ın verdiği maddeyle alakası yok. haberleşmenin gizliliğini ihlal suçuna giriyor senin bahsettiğin şey.

edit: geç kalmışım yine.

benim verdiğim bilgide de kişisel veri diyor işte. kişisel gizlilikte anayasanın en kapsayıcı maddesi değil mi? 2. kısım? ceza maddesi istememiş ki anayasal dayanak istemiş.

Kişisel veri kimlik bilgilerimiz, sağlık kayıtlarımız gibi "veri"ler... Bizi fişlemeye yararlar.

"Haberleşmenin gizliliği esastır." madde 22 ile korunuyor. Yukarıda var. O da yine "IV. Özel hayatın gizliliği ve korunması" temel hak ve hürriyeti kapsamında yer alıyor.

Çöpe atıyorum. İç çamaşırı verilmez (siz de verilir dememişsiniz zaten de, ben altını çizeyim dedim).

Ben kimsenin eline geçmesin diye bahçesine gömen insanlar tanıyorum.

niye çöpe atmıyorsun ki ? üstü bilmem kaç karat altın kaplı iç çamaşırları mı bunlar?

direk çöpe atıyorum

kesip atıyorum :D

Ya ne biliyim sapık supuk insan dolu değerli olduğundan değil de birinin eline geçme ihtimali canımı sıktı:)

e geçsin nolacak ki? bir daha giymeyeceğin birşey naparsa yapsın

Hassasım bu konuda açıkçası bi sebebi yok. Ama kesip atma fikri daha iyiymiş bu içime sindi biraz

ohooo iş derin o zaman çöp poşetine koy başka bir çöpe at?

Ben sutyenin uzerine kumas (hatta kumas dedigim de kulotlu corapti, burgu yapip kordon gibi uzerine dikmistim dolaya dolaya) sarip sapka yapmistim. Tam kafama uyuyodu. On tarafa tul altina da klipsli toka falan iste, tabii her zaman yapilmaz ama fikir olsun dedim.

Hiç umurumda olmaz; direkt çöpe atarım.

intimissimi toplayıp indirim mi ne yapıyordu öyle bir şey görmüştüm bir keresinde

ufkum açıldı bu sorunda. Demek ki çöpten iç çamaşırı toplayan güruhlar da varmış herkes çekindiğine göre. gerçi burası Türkiye. Kesin gitsin varsa şöminede yakın

vay anasını ya. ciddi ciddi eski iç çamaşırını çöpe atmaktan alı koyan bir duygu var mıymış?

nedir yani, bu bez parçası çöpte domates ve yumurta kabuklarıyla, sigara izmariti ve yemek artıklarıyla birlikte çöpe atılırsa onu alıp cinsel emelleri için kullanacak insan varsa diye çekiniyor musun cidden?

kızlar deli misiniz? eski kilodunuz çöpün içinde onca bokun püsürün arasında birinin eline nasıl gececek? hadi gecti diyelim nolacak?
sanki koklaya koklaya izinizi bulacaklar :)

bi cukur ac ve gom. ustunu de kiracle kapla.

Başkası sapıklık yapar korkusu olanların tek çözümü çamaşırları yakmak. Ayıktırayım.

Arkadaşlar açıkçası psikopat muamelesi göreceğimi tahmin etmiştim. Bizim burdaki çöp konteynerleri kağıtçı diye nitelendirdiğimiz kişilerce fazlaca uğranılan bi yerde. Bu kişiler için kötü bişey söylemek değil niyetim de, gözüme takılanlar 17-18 yaşlarında gençler hep. Ben de bu çamaşırları ayırdım evde çöpe atıyım derken aklıma bu geldi tedirgin oldum; kimse peşime düşer diye değil de, işte özel bişey sonuçta. Neyse iyi ki sormuşum şu 4-5 parçaya kesip atmak içime sindi

donlarımı sapık kadınların eline geçmemesi için parçalayıp, makasla lime lime edip fetiş ürünü haline gelmesine olanak vermeyecek şekilde çöpe atıyorum.

iç çamaşırı verilmez.

e iyi de attıktan sonra özelliği kalmıyor ki çöp artık o.
sta+1 adam naparsa yapsın. senin olduğunu nerden bilecek.
ben de çöpe atıyorum.

@cha
Verilir mi dedik? Vericem kime veriyim mi dedim? Ayarmatör gibi açık aramak için okumayın şu duyuruları. Nasıl yok ediyosunuz dedik.

kayaya baglayip denize at.
hey allahim ya. bu tip seylere nasil takiliniyo hakikaten inanilmaz.

Durumu garipseyenler, o sizin cahilliğiniz, bilgi eksikliğiniz.
Kadın çamaşırını göndereceğini söyleyene gözü kapalı 100 tele yatıranlar zavallılar var, hey yavrum hey.

En iyisi yakmak. Yak gitsin kafan rahat olsun.

kes ve at

Çöpe atıyorum ama bir arkadaşım ağ kısmını kesip toz bezi yapıyor. Pamuk olanları doğada çözünmesi açısından gömenler veya kompost kutusuna atanlar var bu arada lastik kısımlarını ayırıp.

kesip çöpe atıyorum. piskopatım. beni de rahatsız ediyor diğer türlü.

boxerlarımın abidik gubidik yerlerine makasla kesik falan atıp sonra çöpte atıyorum ki çöpten onları hmmpfs hmmpfs diye toplayan arkadaş çılgın bir cinsel hayatım olduğunu düşünsün.

yıkayıp yer bezi yapıyorum.
hatta bir tanesini ayakkabılarımı silmek için su saatinin oraya koydum.
umarım iski görevlisi bundan bir mana çıkarmıyordur. :)

Çöpe atıyorum ama çöpe atarken içim de rahat olmuyor. Önce çamaşır makinesinde yıkıyorum, sonra kesiyorum öyle atıyorum. Direkt çıkardığım gibi kesinlikle atmam. Burası Türkiye, sapık dolu. Birilerinin benim iç çamaşırımı çöpten alıp, böyle koklayıp falan sonra üzerine attıracak olması düşüncesi rahatsız ediyor.
Evet çöp olmuş bir şey artık, bana ait değil ama psikolojik olarak rahatsız ediyor.

İltihaptır, enfeksiyondur. Veterinere götürüp göstermek lazım. Antibiyotikli damla ya da merhem verir tedavi için.

genelde göz enfeksiyonlarında şunu veriyorlar ama siz yine de veterinere götürün tabi:

lh3.googleusercontent.com

veterine götür.
benim kedimin d gözünde akıntı ve kırmızılık vardı, veterinere götürdüm pek bir değişiklik olmadı. kendim tuzlu suyla sildim uzun süre, bir gözünü kurtardım. tek göz şu an ama kendisi hiçbir şekilde bunun eksikliğini duymuyor. sen mutlaka veterinere bir danış.
erkek mi?

Tuzlu su değil de, soğutulmuş çay demini pamuğa döküp onunla silmek lazım. Tuz yakar. Faydası ya da zararı olur mu bilmiyorum, ama kedinin gözü yanarsa canı da yanar. Bağırır, tırmalar vs. Elletmeyebilir kolay kolay sonra.

Çay demi en iyi doğal yöntem. Düzelme olmazsa ilaç verilmesi gerekir, ilacı da kafamıza göre vermezsek daha iyi olacağı için veterinere ya da veterinerlere danışmak en sağlıklısı olur.

İhmal edilirse veterinere götürmek de hiçbir işe yaramaz tabi ki, kedi gözünü kaybedebilir. O yüzden ironik bir şekilde değil samimi olarak diyorum ki veterinere götürün.

spoooylıırs.

--spoiler--

telefonda kendinle konuşabiliyor musun? tyler durden zaten kendisi olduğu için telefonu açmıyor.
--spoiler--

edit: thredith'in açıklaması daha güzel olmuş.

********spoyler

norton, tyler moduna geçtiğinde neden açmıyor. sonuçta bazen kendisi bazen diğer karakter baskın oluyor. diğer karakter basskınken neden açmıyor telefonlarını

demek istediğim "jack" in tyler ı araması değil, herhangi biri aradığında baskın karakter tyler iken neden telefonu aççmıyor

evet

x filesda bir ana konu var bir de yan konular. o yan konulu bölümleri seçip izleyebilirsin. konu devamlılığı gerektirmiyor.

evet, ana konular var bir de filler dediğimiz yan konular, internette ana konuları işleyen bölümlerin listesi vardı, ben ona göre indirmiştim

sıralı izle bence daha güzel oluyor.

benim aklıma pucca falan geldi.onları soruyorsan bence de boş onlar

diğerleri dolu mu ki
high hopes

diğerleri kim ki hacı ben twitter falan o alemlerde yokum pek pink freud mı ne vardı bir de.diğerlerini bilmiyom ben

insanlik icin buyuk bir adim + 1
Angutyus'un hikayesinden tez çıkarılır, hatta milyonlarca kişisel gelişim kitabına yeğdir gibi geliyor bana ama Pucca, Mucca ekstra gereksiz geliyor bana.

Gereksiz diye bişey yoktur. Her kitaptan tez çıkarılacak diye birşey de yoktur. Okursun ya da okumazsın. Tercih meselesi. Mesela şans eseri elime pucca'nın ilk kitabı geçmişti. Okudum eğlendim. Sonra tüm serisini sipariş ettim onları da okuyup eğlendim. Ufkum genişlesin diye okumadım bunları. Eğlenmek için okudum keyif aldım.
fularınızı bi kenara bırakın önce :P

ben hiçbirini bilmiyorum ama arz talep meselesi. yani boş olan taleptir. okunmayacak kitap basılmıyor zaten.

Nickimi yermisin

Ben d&R da rastgele bi sayfasına baktım okudum o bölümü sonra harcadığım vakité acıdım.
:(

ortada bir pazar var, bir talep var o talebe gore de yazan arz edenler var. pucca yi beyenmiyorum cok boos yeaa diyebilirsin, bunu demek en kolayi ama pucca nin sadece bir kitabi bilmem kac baski yapiyor ve hatun su anda omur boyu kendine yetecek sohrete ve twitter takipcisine sahip. (Gecen gun burcu esmersoy un 1 instagram post u icin 7 bin lira aldigini okumustuk, hadi pucca da 7 almasin da bin lira alsin) anadana babadan zengin degilsen, super tanidiklarin yoksa turkiyede en kral uni den mezun ol, en kral yerde yuksek yap alabilecegin maas tas catlasin 10 bin falandir.
bence bunlarinkisi bu acidan bir basaridir. sevip sevmemekten bahsetmiyorum, yapmak istedikleri ergenleri hedef kitlesi olarak alip onlar uzerinden para kazanmak ise bunu basariyorlar. sen veya ben begensek ne olur begenmesek ne olur. Justin bieber i da kimse sevmez ama adamin milyon dolarlari var. gibi...

Yeniceriler yapiyordu mesela osmanli zamaninda.

spor ayakkabı all star converse ile çıktı diye biliyorum
yüzme koşu bence bu tarz şeyler hep vardı bilemedim güzel soru sormuşsun

spordan kasıt yürüyüş ata binme yüzme gibi şeyler yapıyorlardı
aletli yada spor salonu şeklinde tabi yoktu.

antik yunan heykellerinde kasli adamlar betimlenmis ki o tur kaslara ancak vucud gelistirme yaptilarsa (yani ona benzer bir sey o gunler icin) sahip olabilirlerdi. demek mi bilincli olarak kaya vs kaldirmislar.

daha yeni zamanlarda ise koyluler vs zaten mecburen calisiyordu. zenginler hakkaten napiyordu acaba.

güzel soru
www.unm.edu

Yağlı güreş :) , avcılık yapılıyor genelde ok ile,

Aslina bakarsan yukarida soyledikleri gibi, olimpiyatlar antik donemlere dayandigina gore, musabakalar icin duzenli antrenmanlar yapiyor olmalilar.
Birinci dunya savasinda onceki donemden bahsedersek, bizde "zorhane" vardi mesela.

sıradan vatandaşları bilemiyorum ama gladyatörler günümüz atletleri gibi yemeğiyle sağlığıyla falan çalışıyormuş bayağı. ancak o dönemde "sağlıklı" olmak amacıyla yapıldığını sanmıyorum bunların. müsabakalarda avantaj sağlamak, güçlü olmak, yapılan işte daha iyi olmak gibi hedefleri vardır sanırım. atıyorum yüzücüler "vücudum şekle girsin" diye değil de yarışmada birinci olmak için yüzüyorlardır sadece.

allah yok bi' şey yok seks gırla, fabrikasyon ürün yok sağlıksız besin yok adamlar ne kasacak sporla. hem zaten her şeyi fiziksel güçle yapıyorlar. bence müsabakalar dışında yapmıyorlardır bir şeyler. dombili zenginler de işte "güçlü olayım" diyerek antrenman yapmıştır kılıçla mılıçla belki.

yazdıklarımın tarihi dayanağı yok tabii işkembeden sallıyorum, bence böyle olmuştur diye. ben 70-80 yıllarında yaşasam mesela zaten kilo milo almam. sürekli fizik gücüyle iş yapıyorum zaten taş gibi olurum. anamızı bacımızı kollamak için kılıç sallardık işte o olurdu yani. kas yapıp ne yapıcam sanki, havan kime yabancı.

antik yunan gymnasiumları

global.britannica.com

Selim sirri tarcan ve riza tevfik bolukbasi, eski vucutculardandir. Saglam kafa saglam vucutta bulunur, dusturunu kendilerine siar edinmisler.

Gunumuzdeki agirlik kaldirmayi (halter dahil) spor sayiyorsaniz, bunun eski versiyonlari da vardi en.wikipedia.org

Ayrica Yunan ve -her iki- Roma zamaninda da at arabali yarislar oluyordu. Bizans'da takimlar vardi mesela kirmizi-beyaz-mavi-yesil diye.

Futbol: en.wikipedia.org

Ayrica aticilik, jousting, kahrolasi zenginlerin avciligi falan da "spor" olarak sayilabilir. Bazi yerlerde spor mu/oyun mu diye dusunulebilir fakat bu gunumuzdeki "spor"lar icin de gecerli. Sokakta top oynar cocuklar ama futbolcular spor yaparlar, ama nihayetinde gene oyun, gibi. O yuzden bugunun spor algisiyla yargilayamayiz tamamen(takim yok, adidas yok, nike yok...).

Duzeltiyorum, nike var aslinda ehehe.

Ek: en.wikipedia.org

büyükbabam güreşçiymiş ve şu antik yunandaki adamlar kadar olmasa da düzgün kaslı ( üzgün kaslı gibi olduasdasdasdkmlkm) bir insanmış. sonuçta ata sporu. 100 sene önce de 200 sene önce de varmış bu olay.

artı tırpanla çayır biçmek, adonisleri ortaya çıkaran bi spor.

ata binmek, yürüyüş.

olimpiyatlar ta yunan mitolojisine kadar dayandığına göre, evet spor yapılıyordu. kendi beden güçlerini kullanarak spor yapıyorlardı.

sonra komik komik aletler çıkmış. nasıl ki ilk bilgisayar bir oda büyüklüğündeymiş ve pratiklikten uzakmış, o ilk çıkan aletler de öyle pratiklikten uzakmış.

history with pictures diye mi ne bir twitter hesabı var takip ettiğim, onda paylaşımlar görmüştüm o spor aletleriyle ilgili. gülüç duruyorlar oldukça, şimdiki aletlerle kıyaslayınca.

bir de o zamanlar radyo varmış, müzik varmış, dans varmış. zenginler hep dans bilirmiş. e o da bir nevi spor.

at binmek de var tabi. hatta avlanmak da spor amacıyla yapılıp spor sayılıyormuş benim bildiğim.

Antik Yunan'dan kalma olimpiyatların olduğu bir dünyada yaşıyoruz.

s-media-cache-ak0.pinimg.com
4.bp.blogspot.com
4.bp.blogspot.com
vidadish.files.wordpress.com

1.dünya savaşı öncesine ait olmasa da o dönemlerde vardı elbet. 1920'li yıllara ait 1-2 tanesi mesela.

avukatın tam karşılığı bu söz. lawyer genel anlamıyla hukukçu gibi bir anlama da geliyor. attorney at law ise tam anlamıyla avukat demek. yerine koyabileceğiniz bir şey yok.

avukattan farkı yok.

lawyer da hukukçu değil avukat demek. ancak daha informal bir kullanım. yani arkadaş ortamında "lawyer" dersin, tabelanda "attorney at law" dersin.

lawyer temel olarak avukat demektir, doğru. ama kimi kullanımlarda lawyer hukukçu olarak da çevrilebilir.

ı-ıh. o şekilde çevrilmesi hatalı olur. avukatlık zaten hukukçu olmayı gerektirir, bu bakımdan teknik olarak doğru ama her avukat hukukçu iken, her hukukçu avukat olmadığı için yanlış olur "hukukçu" diye çevirmek.

"occupation: law practice/legal practice" olduğu vakit hukukçu diye çevrilebilir.

edit: "hukukçu"nun ingilizce'de tam bir karşılığı olmadığı için "hukukçu" kelimesini ingilizce'ye çevirirken ben de "lawyer" kelimesini kullanmayı tercih ederdim. ingilizce'den türkçe'ye çevirirken ise "hukukçu" değil "avukat" olarak çevirirdim.

Starbuckstakiler çok taze değil, daha doğrusu kahve çekirdeğini sen istediğinde öğütüyorlar evet ama ''hazır kavrulmuş'' geliyor çekirdekler.
Daha iyi bir kahve keyfi için senin siparişinle birlikte kavuracak yerlere yönelmeni ya da kendin kavurmanı tavsiye ederim.
baristasepeti.com, kahvefabrikası.com siparişinle birlikte kavurup ya da istersen direkt kavrulmamış çekirdek halinde gönderiyor.
kavrulmamış çekirdekler 18 aya kadar tazeliğini korurken , kavrulmuş çekirdeğin tadı 1-2 ay sonra değişir.

bardağa önce kaynamış sütü dökün ve köpürtün. 3-4 liraya köpürtücüler satılıyor, baya işe yarıyor. köpürtülmüş sütün üzerine kahveyi dökerseniz mis gibi olur. yoksa topak topak oluyor.

Ben kaynar değil de tam kaynamadan, o ufak fıkırtılar olduğu zaman döküyorum suyu. Ya da kaçırıp iyice kaynatırsam 1-2 dk. bekliyorum daha güzel oluyor tadı.

kahveyi kaynar suyun üzerine değil, kaynar suyu (1-2 dakika beklettikten sonra) kahvenin üzerine dökmeniz lazım.

demlendikten sonra bardağa boşaltıp süt koymaya devam edin. sütü de soğuk ilave etmeyip, bir cezvede ılıtıp öyle ilave edin, o zaman kahveyi soğutmaz.

süt tozu kullanmayın, kimyasal o.

starbucks'ın colombia narino'sunu ve peru'sunu tavsiye edebilirim.

neferkitty'nin dediklerine katılmakla birlikte, önerdiği web sitelerini hiç denemediğimi de belirteyim. güvenilirlerse ben de denerim.

İdeal French press 90 derece civarı su ile tavsiye edilir. Daha yüksek sıcaklıktaki su kahvede ufak kimyasal değişikliklere yol açıp acımsı bir tada sebep olur. İmkan varsa bunu deneyebilirsiniz.
Aromayı daha iyi almak için kahve içmeden önce yarım bardak su ile ağzınızı çalkalayıp damağınızı tazeleyebilirsiniz :)

sitelerin ikisi de güvenilir ben ikisini de kullanıyorum ama baristasepetinde daha fazla çeşit oluyor. Hatta istanbuldakiler ikisinin bizzat yerine de gidip kahve satın alabilirsiniz.

Ben şu marketlerde satılan krema tipi kaymaklardan koyuyorum kahve piştikten sonra. Yarım da bir tarçın çubuğu. Bayağı bir güzel oluyor.

kahveni taze kavuran yerlerden al. bir de imkanın varsa değirmen alıp, kahveyi çekirdek olarak al ve kullanacağın zaman kullanacağın kadar öğüt.

(bkz: e-gurme)
(bkz: urban coffee)
(bkz: kahve fabrikası)
(bkz: barista sepeti)
(bkz: kahhve.com) bu hariç hepsini denedim.

kahve fabrikası aynı gün kargo yapabiliyor. diğerleri ertesi gün kargoya veriyor. urban coffeede 40 lira üzeri kargo bedava.

www.kahhve.com sipariş verdiğinizde çekirdekleri öğütüp gönderiyor tazelik için. Ya da öğütücü falan da satıyorlar alıp evinizde kahve içmeden öğütebilirsiniz.

french press olmaz mi ki?

basit bir french press ile filtre kahve alacaksın. hepsi bu.

french press al bir tane. kahve dünyasındaki güzel. daha sonra internet üzerinden (e-gurme, urban coffee, kahve fabrikası, barista sepeti, kahhve.com) taze kavrulmuş, french press için çekilmiş kahve al. daha sonra istersen bir değirmen alıp, çekirdek kahveyi de kendin taze taze çekebilirsin.

www.kahvedunyasi.com

french press hiç aklıma gelmemişti dostlar, çok teşekkürler hepinize :)

ben french press sevmiyorum mesela. o yüzden eski işyerimde birkaç arkadaş birleşip bir filtre kahve makinası almış her sabah ondan kendimize kahve yapıyorduk. şirkette bir patronda bir de bizde filtre kahve makinası vardı :)

fiyatı da gayet uygun ve bence makina daha iyi oluyor.
www.hepsiburada.com

esse'de satılan essenso filtre kahve makinesi var bende, memnunum. 100 lira gibi bir fiyatı var. bir de kağıt filtre alıyorsun. ben onu tchibo'dan alıyorum, 80 adeti 10 lira.

filtre kahveyi ise starbucks'tan veya tchibo'dan alabilirsin. fiyat önce geliyorsa tchibo, aroma önce geliyorsa starbucks'ı tercih edebilirsin (tabi bu bana göre). yani en fazla 22 lira veriyorsun. hem bunların çok yerde şubesi olduğu için sıkıntı da olmuyor kahveye erişim konusunda.

french press'i temizlemek ofiste biraz zor olabilir, çok tavsiye etmem bu yüzden ama french press tabi ki çok daha az masraflı. bir de aynı kahveyi makinayla ve french press ile yapınca arada bariz bir fark oluyor lezzet bakımından.

bodum'un french press'leri çok iyidir. bodum almasanız bile mutlaka genişçe bir şey alın ve cam olsun.

French press + denemek için 100 gr tchibo Guatemala french press için taze çekilmiş.

hario v60 alabilirsin. french pressten daha lezzetli ve verimli kahve çıkıyor ortaya

www.kahhve.com sitesinden ben çekirdek kahve alıyorum. Mokapot da aldım. Problemsiz alışveriş yapabilirsiniz.

ben sevmem brüksel lahanasi ama limon falan var icinde belki iyi gider. dene bence

tarif değişik ama güzel görünüyor. bence sebze sevmeyen bir insan da beğenir bunu. eğer yöntemi denemeye cesaret edemezseniz normal zeytinyağlı pırasa gibi garnitürlü pişirin, soğuk yersiniz, o da güzel olur.

brüksel lahanasi yedigim tek tarif bu, bence cok basarili. tavsiye ederim.

valla çoğu kişi sevmeyecektir ama ben brüksel lahanasını temizliyorum tüm tüm buharda pişiriyorum. soğuyunca zeytinyağı tuz bol limon döküyorum nefis oluyor. sade tuz döküp bile yiyebilirim gerçi :)

brüksel lahanası çok lezzetlidir,

tarif de güzel görünüyor,

ama istersen bütün bütün ve kıymayla beraber de pişirebilirsin.

@cusoon +1

ben de çok severim. yemeğini de haşlayıp zeytinyağlı limonlu halini de. karnıbahar, brokoli ve brüksel lahanası üçlüsüyle yapılan salatasına bayılırım.

ben çok severim. brokoli, karnabahar ve havuçla beraber soğuk suya atıp, haşlayıp, yoğurtla yiyorum.

sonra sularını da buzdolabında saklayıp ferahlatıcı bir içecek olarak içiyorum.

sebze pek sevmeyenlerin de sebze yiyebilmesi için çok değişik yemek tarifleri var. aratınca bir sürü şey çıkıyor. özellikle yabancı yemek bloglarında çok yaratıcı ve güzel tarifler var. pinterest'te de oluyor bazı güzel tarifler.

Tasarrufu sadece ekonomi için değil, doğa için de yapmaya çalıştığımı belirteyim öncelikle.

Aklıma gelenler:

* Şampuan, sıvı el sabunu, sıvı deterjan gibi bittiğini düşündüğüm şeylerin içine çok az su katıp, çalkalayıp bir iki kez daha kullanabiliyorum.

* Saç kremi veya el kremi gibi bitmiş tüpleri kesip içinde birikenleri alıyorum. Bir iki kez işimi görecek kadar birikmiş oluyor.

* Kettle'a kullanacağım kadar su koyuyorum.

* Kullanılmış limon ve portakal kabuklarını rendeleyip keklerde vs. kullanmak üzere buzdolabında tutuyorum. Bunu da yeni öğrendim :P

* Limon dışını atmadan önce bulaşık makinesinde tutuyorum ki limonun etkisinden tam faydalanmış olabileyim. Ardından çöpe atıyorum.

* Hafif toz alırken deterjan kullanmıyorum. Sadece su ile siliyorum.

* Ocağı da çeşmeyi de çok fazla açmam. Yani gerekmedikçe çok harlı kullanmam ocağı veya deli gibi akmaz su.

Şimdi şöyle bakınca, ben vallahi manyak değilim. Sadece dikkat etmeye çalışıyorum. Doğayla özdeşleşince zaten tam tıkır günlük rutine giriyor her şey.

Edit:

* Evden çıkarken prizdeki fişleri çekiyorum. Akım tamamen kesilsin diye.

* TV stand-by komutu +1

* Sebzeleri haşladığım suyu atmıyorum. Aynı et suyu gibi sebze suyu olarak kullanmak üzere buzlukta tutuyorum. Pilavlar vs. çok daha lezzetli oluyor.

televizyonu gece stand-by konumunda bırakmayıp tamamen kapatmak, fişini çekmek.
oturmadığım odanın kaloriferlerini komple kapatmak

kazandığım parayı dövize çeviriyorum. sıcak para olmadığı için harcayamıyorum. stres oluyorum. elimi süremiyorum. duruyo bahaneyle. 3 e 5 e bakmayın bu arada ciddiyim para biriktirmede çok işe yarıyor.

porsiyonlarımı küçültüyorum biraz bir gün daha yemeğim oluyor.

anne davranışlarının hepsi
ütüyü prizden çekip son iki tişörtü öyle ütülemek
makineyi doldurmadan çalıştırmamak
salça kavonuzu bitince dibini suyla çalkalayıp çorbayı onunla yapmak gibi
eve aldığım tüm cihazları da A++ sınıfı aldım gerçi hiç ölçmedim de güya tasarruflu oluyomuş bilmiyorum, ampüller de öyle
sürekli cep telefonu ve laptop, tablet vs. değiştirmeyerek de tasarruf yaptığımı düşünüyorum ben şahsen etrafımda benden başka değiştirmeyen kalmadı da :p
kıyafet vs. alışverişinde de sezon sonunu beklemek, internetten bişey almamak hem zamandan hem paradan tasarruf günlük trendyol bakan insanlar var...

• uzun süre bozulmayacak deterjan vs. kısaca temizlik maddelerini topluca almak, saklama koşullarına uymak.
• bulaşık ve çamaşır yıkarken, asgari deterjan kullanmak. bazı doğal maddeleri ekliyorum genelde. merak eden varsa, yazabilirim.
• gereksiz elektrik ve su israf etmemek.
• evi temiz tutmak, bolca havalandırmak. hasta olmamak adına yaptığım bir şey.
• ihtiyacım olmayan ne varsa, ihtiyacı olan birilerine veriyorum. hem onlar tasarruf etmiş oluyor, hem de ben gereksiz eşyalardan kurtularak zamandan tasarruf etmiş oluyorum. temizlemek için uğraşmıyorum, daha geniş yaşama alanım oluyor böylece.
• sebze ve meyveleri az az alıyorum. kolay bozulduğu ve vitamin değerlerini kaybettikleri için.
• ucuzlamış diye ihtiyacım olmayan şeyleri almam.
• kıyafetime bir sürü para verip, nasıl olsa kimse görmüyor diye içine dandik ve ucuz çamaşır almam. tenime değen çamaşır için, para harcamaktan kaçınmam. o çamaşırları da, uygun şekilde yıkarım. deforme olmasına izin vermem.
• sık kullandığım giysilerin, sadece kuru temizleme ile temizleniyor olmasını tercih etmem.
• iyi bir çamaşır makinesi olmalı evde. yıkadığı çamaşırları pert edip çıkaran bir makine uygun değildir. aynı şey bulaşık makinesi için de geçerli.

bu liste daha devam edebilir. belki editlerim.

ayrıntı yazmayacağım ama yeni nesil buzdolabı, çamaşır makinesi, tasaruflu ampül gibi cihazlar gerçekten elektrik sarfiyatını önemli ölçüde düşürüyor.
yine aynı şekilde yeni nesil çamaşır ve bulaşık makineleri su sarfıyatını azaltıyor.

-pek çok yemeği düdüklü tencerede pişiriyorum (ya da annemi bu konuda teşvik ediyorum)
-kullandığım el yüz kremlerinin sonunda ambalajları kesip içindekileri birkaç kere daha kullanıyorum
-evdeki ampuller patladıkça yerlerine led olanlardan aldım. elektrik faturasında dramatik değişimler oldu.
-kettleda kullanacağım kadar suyu ısıtıp işim bitince stand bydan çıkarıp tamamen kapatıyorum.
-ütü işini mümkün olduğu kadar kısa sürede bitirmeye çalışıyorum
-ihtiyacım olmayan kıyafet, ayakkabı, çanta, takıları almıyorum (indirimde olsa bile)
-aynı şekilde ihtiyacım olmayan kozmetiği de almıyorum
-çamaşır/bulaşık makinesi tam dolmadan çalıştırmıyorum
-evde ekmek atılmaz bizde, bayatlayanlar kızartılıp yenir
-toz alırken deterjan kullanmıyorum (büyük temizlikte toz alırken kullanıyorum deterjanı genelde), fiber dokulu bezler gayet güzel iş görüyorlar çünkü. yerleri ve camları silerken de minimum miktarda kullanıyorum
-ulaşım için mümkün olduğu kadar toplu taşımayı kullanıyorum (kendi aracım yok zaten. acelem varsa taksi tutuyorum)
-evde yapılabilecek kozmetikler için paketlenmiş ürünler almıyorum. evde kendim hazırlayıp kullanıyorum

- abur cubur (kola, gofret, şeker) almamak
- yemeği evde yemek
- zaruri olmadığı sürece eşya almamak
- telefonu işyerinde şarj etmek :)
- çok uzun olmayan mesafeleri otobüs yerine yürüyerek gitmek
- su kaynatmadan önce suyu içeceğim fincan kadar alıp cezveye koymak

dessy, Şampuan, sıvı el sabunu, sıvı deterjan gibi bittiğini düşündüğüm şeylerin içine çok az su katıp, çalkalayıp bir iki kez daha kullanabiliyorum. ashdash

her sevişmede değil 2-3 kere seviştikten sonra duş alıyorum.

Fakirlik böyle bir şey işte, anlayamazsın douche :))

@eindaclub'ün "telefonu işyerinde şarj etmek" önlemi bombaymış. Bildiğim kadarıyla telefon şarj etmek elektrik saatinin hata sınırları içinde olduğundan, elektrik saatleri şarj harcamasını ölçemiyor.İçin rahat olsun yani @eindaclub telefonu evinde şarj edebilirsin

maaşın bir kısmıyla (küçük bir kısmı tabii) döviz alıp bankaya yatırmak

tutumluol.wordpress.com

evimin önünden otobüs geçiyor. otobüsle gidebileceğim bir yere otobüsle gidiyorum, arabamı almayıp veya taksiye binmeyip.

kendim yapıyorum yemeklerimi. dışarıda yemek yiyeceğim zaman evde kendim yapamayacağım bir şey yemeyi ya da dışarıdan alıp evde yapsam yine aynı parayı ödeyeceğim şeyleri yemeyi tercih ediyorum. makarna veya salata yemek yerine balık yemek gibi...

kirliler iyice birikmedikçe çamaşır/bulaşık yıkamıyorum.

sebze haşladığımda suyunu atmıyorum. içiyorum daha sonra. bulgur pilavına kattığım da oluyor. et haşlıyor olsaydım onun da suyunu pilava kullanırdım.

taze gıda alışverişimi 2 günlük yapıyorum. tüketim tarihlerine çok dikkat ediyorum, mutlaka o tarihe kadar yiyebileceğimden emin olup öyle alıyorum.

çamaşır bulaşık makinelerinde kısa program kullanıyorum.

dişimi fırçalarken suyu boşa akıtmıyorum.

Markete alışveriş listesi yapmadan gitmiyorum. Listenin dışına çıkmamaya özen gösteriyorum.

yazılanların büyük bölümünü ibretle okudum. abi taş olsa çatlar.

telefonu iş yerinde şarj edenlerin sevgilisi olmadığını da anlıyoruz bu vesileyle.

abi ara ara kendinize bir es verin, ölüm var lan. bazen de koy götüne demek lazım.

ilki

tanışabilir miyiz? doğru

(bkz: arkadaş seçerken dikkat edilmesi gereken hususlar)

soru eki olan kısım: mı/mi

onun önüne gelen eklerin bir önemi yok, onlar ayrılmaz. mı/mi'den itibaren ayrılır soru eki.

yani doğrusu: tanışabilir miyiz?

doğrusu tanışa bilir miyiz ya da tanışabilink ?

@ron dennis yooohhh artık :P

tdk'dan baktım ettim şimdi. 'tanışa-bilirmiyi z?' kesinlikle doğrusu budur.

@ron dennis +2

Dogru cevap belli onu tartismaya gerek yok. Dil bilgisi kurallarina biraz daha dikkat etmek gerektigini dusunuyorum ben.

soruyu iki üç kere okudum yanlış mı okuyorum, bir şey mi kaçırıyorum diye. tanışa bilirmiyiz nedir ya?

ron dennis +1

haha ya bana da oluyor böyle arada beyin mcıklaması ama genelde aynı saniye içinde "yok lan olur mu öyle şey" diye düzeltiyorum. ciddi ciddi tanışa bilirmiyiz diyen insanla iletişimi kes bence. gerçi kesmene gerek yok, iletişim kurmak mümkün olmaz herhalde onunla.

tersini iddia eden arkadaş dalga geçiyor olabilir.
tartışılacak mevzuu bile değil.

ben oyumu arkadasinin sana komiklik yapmis olmasindan yana kullaniyorum.

ron dennis gördüm ve arttırıyorum +1903

en ama en öz hakiki doğrusu şöyle;
tanış-abilir-mi-y-iz


:D

bazen tlf lar otomatik yazımdan dolayı böyle anlamsız anlatım bozukluğu yapıyor.

başının altına yastık koymadan, ayaklarının altına yüksek yüksek yastıklar koyup bir de öyle yat.

derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalış.

tansiyon aleti varsa tansiyonunu da ölç.

ambulansı arama şimdilik, duyuruya yazacak kadar iyisin henüz. baş dönmen geçmezse ararsın.

Balkona cik temiz hava al. Evde tek misin? Oyleysen gecmezse ambulansi ara, evet. Degilsen yaninda kim varsa birlikte gidin hastaneye.

migrenin falan var mı?

Aradim. Doktor yat falan dedi, gecmezse yine ara ded. Ama aradigimda zaten uzaniyodum ve gecmedi. Gozbebeklerim de buyumustu, bi an aynaya bakmistim.
Simdi daha iyi gibiyim, hala uzaniyorum.
Ebru gundes geldi gozumun onune, aha dedim gidiyorum.
Yalnizim bi de.
Tesekkurler,

hey, şimdi nasıl oldun?

ebru gündeş gelmesin gözünün önüne alakanız yok -bu durum için-. baş dönmesi pek anlamlı bişey değil acil açısından. ki yazı yazabiliyorsan cidden şiddetli değildir o. kusmalar filan eşlik ediyorsa o ayrı. biraz dinlen tansiyonunu ölç sakin ol kendini gözle . bi tanıdığına durumu söyle seni kontrol etsin ileri saatler için.

hem kumuna hem battaniyeye mi yapıyor, yoksa kumuna hiç mi yapmıyor?

kısırlaştırıldı mı?

kumuna sadece büyük tuvaletini yapmış, küçük tuvaletini yattığı battaniyeye yapmış, bugün de kanepeye. kumu da temiz üstelik

kısır değil, ondan mıdır diyosunuz? önceki evim zemin kattaydı pencereye doluşan kedilere koku bırakırdı bazen ama şimdiki evim de üçüncü katta ama yine o mantıkla yapıyo olabilir aslında evet

"belli ki uzun zamandır yapmış ki battaniye sırılsıklamdı" yazmışsınız da, uzun zamandır kumuna çişini yapıp yapmadığını merak ettim o yüzden. yani acaba kumuna çiş yapmayı ne zaman bıraktı? ne oldu da bıraktı? onu düşünün. kum kabıyla ilgili bir değişiklik oldu mu?

bazı kediler çişi için ayrı kakası için ayrı kum isterler. sizinkinde de öyle bir eğilim olabilir. huy değiştirebiliyorlar.

kum kabını iki tane yapın, birine kakasını yapar, diğerine de çişini yapar eğer ortada çişini tutamama gibi bir sağlık problemi yoksa.

bu birkaç gün içinde kumunu temiz görünce farkettim ben de, ortalığı kontrol ettim yatağını da düzelteyim derken battaniyeyi farkettim, bugün de kanepe çıktı, kimbilir başka nerde var :( son zamanlarda bi değişiklik olmadı aynı kum kabı aynı ıslak mendille silip kurulayıp yeni kum koyuyorum, kum markası da hep aynı ama dediğiniz gibi huy değiştiriyordur belki, bir kum kabı daha koyayım o halde. peki ya o koku sonra hep çekmeyecek mi, kanepeye yine yaparsa?

alistirmak amaciyla kumuna bir miktar kendiniz isemeyi deneyin.

(o efsane duyuruya selam olsun)

evde olmayacağınız zamanlar için kanepeye çift taraflı yapıştırıcı bantlar koyabilirsiniz, kanepeye çıkmasını engeller.

daha doğrusu, çıktığı gibi geri iner. çişini yaptığı her yere koyabilirsiniz bu bantlardan.

biz koltuk ve kanepelerimize mutlaka örtü koyuyoruz. çiş kaçırabiliyorlar azıcık, senede 1 bile olsa. dahası, tüy yumaklarını kusabiliyorlar oraya buraya. o yüzden koltukların oturduğumuz kısımlarına koltuk örtüsü sermek iyi olabilir. hem renkli bir şeyler serince odanın havası da değişiyor. :)

sirke dökün o kısma. bir süre kokar burnunuza ama sürekli işenmesinden iyisir. geri kalan her şey için whimsical'ın dediği şeylere katılıyorum.

Mart ayındayız, ksır olmayan bir kedin var, tabi ki koku bırakacak her yere.

Koku bırakma isteği kısırlaştıktan birkaç hafta sonra geçer. Ama eğer şu anda kızışmışsa kısırlaştırılmaz, kızışmanın geçmesi gerek. Bence acil olarak götürün veterinere kızışma başlamadan.

Not: 4 kediden bizzat tecrübe, bir sürü de kedi sever eş dosttan bilgi.

çok teşekkürler yardımlarınız için, whimsical, mütevazi, harzem, bant ve sirkeyi deniycem şimdi arap sabunuyla temizledim. bu aralar kızışma zamanı evet o yüzden bi iki hafta sonra da kısırlaştırsam iyi olcak gibi. tekrar çok teşekkürler

kısırlaştırmadan bunun önüne geçemezsiniz. benim küçük dişi kedim, ki kendisi şu an 11 aylık, 2-3 haftadır evin her yerine durmadan çişini yapıyordu. 10 dün önce kısırlaştırdım, kesildi.

kedilerle ilgili bilgi: halk arasında yanlış bilinen bir konuyu düzeltmek için yazıyorum. kediler "SADECE" mart ayında kızgınlığa girip çiftleşmez. eğer kedinin sağlığı yerindeyse ve havalar güzelse ayda bir sefer kızgınlığa girebilir.

o yüzden aman mart ayını atlatalım kısırlaştırmaya gerek yok gibi şeyler düşünmeyin.

ayrıca kısırlaştırma operasyonu için kedinin biraz yatışmasını bekleyin. tam kızgınlık döneminde operasyon zor oluyormuş. o yüzden veterinerinize danışarak götürün.

kuyruğunu çekelersen bir daha yapmaması gerektiğini acıklı şekilde öğrenir.

ilkini almalısınız :) diğerleri saç derisi için.

normal - yağlı
kaşıntılı kuru saç derisi
hassas saç derisi

ilkini almalısınız bu durumda.

Bence siz kedinizin su bardağından su içiyorsunuz.

Çok yüksek de çok alçak da olmayan farklı su kapları koyabilirsin evin farklı kısımlarına, hangisinden içiyorsa ya da hangisinden daha çok içiyorsa o noktada o kapla devam edersin. İşe yaramazsa su şelalesi alabilirsin.

Erkek arkadaşını özlemesi normal, yeni erkek arkadaşına gurul gurul sesler bile çıkarabilir eskisini özlemeye devam ederse.

Kedilerin bıyıklarında sinir reseptörleri varmış bu nedenle mümkün olduğunca geniş evet kocaman ve cam kap ile su vermek gerekiyormuş, aksi takdirde bıyıklar çarptığı için rahatsız oluyorlarmış. Plastikte de koku geliyormuş.
Sizin bardak minicik olduğu için bıyık uçları çarpmıyordur o yüzden ondan içiyordur, normalde kase ile filan verince bıyığının ucu çarpıyordur.

Minik borcam kıvamında bir şey lazım yani :D

duyuru degil aci hayat dizi seti mubarek kardesim aglattin be kendimi toparlayinca yazacagim.

Valla kafayı yedi bebek. Saç tokamla oynuyor 2 gündür suyunun içine atıp kabın içinden çıkarmaya uğraşıyor suyunu da döküyor. Şimdi de benim suyuma attı tokamı ben kızıp tokayı içinden çıkarında da şimdi de patisiyle arıyor içinde:( dünyanın en tatlısı olmasa geberticem :)

bizimkiler de sürekli bardaktan su içiyordu, biz de su içmeyi sevdikleri yere bardakla su koymaya başladık. başka türlü içmiyorlardı çünkü, iki bardak bulundurmayı deneyebilirsiniz siz de. he bir de leğenden içmeyi seviyorlardı, leğeni su kabı yapmıştım, sonra eve gelen insanlardan utanıp kaldırdım onu, anlamıyolar kediler bir tek burdan içiyo diyince :/

erkek arkadaşınızı unutur zamanla.

erkek arkadaşınla barış ya kediler böyle seviyorsa iyi çocuktur o.

formalist için biçimci denebilir türkçede. şekilci dediğiniz gibi bilimsel değil biraz negatif bir anlam taşıyor.

yüzeysel

superficial, shallow

ya tam olarak yüzeysel de değil, öyle olsa dahi öyle gözükmemeye gayret ediyor. daha başka bir durum benim kastettiğim sanki :)

objektif olunacaksa "appearance-oriented" denebilir. "şekil odaklı" diye çevirebiliriz bunu da.

pompous ve ostentatious da olabilir.

ben anlattiginiz tipler icin "amk hipsteri" diyorum bence tarifinizi guzel karsiliyor

öğrenci kimliğinin fotokopisi filan gerekiyor. internet üzerinden o indirimden yararlanamıyorsun benim bildiğim.

apple store türkiye'den almanın tayland'a göre özel bir avantajı oluyor mu onu bilemiyorum. en iyisi apple'a danışmak.

edit: @gurur +1 | türkçe klavye olayı benim için çok önemli mesela.

eğer 300 400 lira fark varsa türkçe klavyeli tercih edilebilir. ek olarak kampanya dönemlerinde daha da fiyat inebiliyor, ben abd fiyatı 2400 falanken 2500 gibi bir fiyata almıştım airi. hafta sonunda vatanda falan indirim oluyodu.

ek olarak tayland'da biri öğrenci olmalı yamulmuyorsam.

Turkce klavye avantajin var. Ve turkiyede satilan elektronik cihazlarin garantisi iki yil. Taylanddan aldigin 1 yil olacak.

belki yeni kurdan etkilenmemiş bir seri vardır teknosada veya diğer teknolojik marketlerde. eski dolar fiyatı üzerinden hesaplanıp alınmış bir seri. iyi araştır istersen çok farkediyor bu durum.

www.vatanbilgisayar.com

vatanda şunu buldum. işlemci hızı 2.6 ghz, onun dışında fark göremedim. fiyatı da baya iyi geldi.